
REÇETELERDE
Kılavuz: Türkçe'si Varken... FaRkLaR
Toplam 7658 FaRk bulunmaktadır
Sayfa 30 / 32
- [önce] TAKDİR[Ar.] ve/sonra/||/<>/> TAKDİM[Ar.]
- TAKDİS[Ar.] değil/yerine/= KUTSAMAK
- TAKÎ[Ar.] ile MUTTAKÎ[Ar.] ile MÜ'MİN[Ar.]
- TAKİM[Ar.] ile TAKİMETRE[Fr. TACHYMETRE]
( Verimsiz duruma getirme, sonuçsuz bırakma, kısırlaştırma. | Mikrobundan arıtma. İLE Hareket durumundaki bir nesnenin hızını ölçmeye yarayan aygıt. )
- TAKIYYE[Ar.] ile TAKIYYE[Ar.]
( Sakınma, çekinme. | Birinin, bağlı olduğu mezhebi gizlemesi. İLE Takke. )
- TAKLÎD[Ar.] ile TENHÎT[Ar.]
- TAKLÎD[Ar.] ile ZANN[Ar.]
- TAKLÎDEN[Ar.] ile TAKLÎDÎ[Ar.]
( Tıpkısını, benzerini yaparak. | Gülünç tarafını belirterek. İLE Taklitle yapılan.[SAVT-İ TAKLÎDÎ | Fr. ONOMATOPÉE] )
- TAKLİP[Ar.] değil/yerine/= DÖNDÜRME, ÇEVİRME
( Döndürme, çevirme. | Bir şeyin biçim ve kalıbını değiştirme. )
- TAKLİT[Ar. < TAKLİD] ile/değil/yerine/>< ASIL[Ar. < ASL]
( Bir şeyin en ileri zıddı, taklididir. )
( Belirli bir örneğe benzemeye ya da benzetmeye çalışma, öykünme. | Birinin davranışlarını, konuşmasını tekrarlayarak eğlenme. | Benzetilerek yapılmış şey, imitasyon. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir şeyin kendi, örnek, kopya karşıtı. | Kök, köken, kaynak. | Gerçeklik. | Soy, nesep. | Gerçek, esas. | Bir şeyin temelini oluşturan, ana. | Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan. | Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı. | Gerçekten, gerçek olarak. )
- TAKLİT[Ar.] ile/ve/<> TAGŞÎŞ[Ar.]
- TAKMA AD/MAHLAS/MÜSTEÂR[Ar. < ÂRİYYET]/NICK NAME[İng.] ile/ve AYANÎ
( ... İLE/VE Divan Şiiri'nde takma ad. )
- TAKNÎ[Ar.]/KODİFİKASYON[İng. < CODIFICATION] değil/yerine/= YASALAŞTIRMA
- TAKRÎZ[Ar. < KARZ] ile TAKRÎZ[Ar.]
( Ödünç verme. | Bir kitabın başına konulmak üzere tanınmış bir kişiden istenilen takdim ve takdir yazısı. İLE Bir kitabı tenkid etme. )
- TAKSİR[Ar.] değil/yerine/= HATA
( Kısaltma, kısma. | Kusurda bulunma. | Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik ya da düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumu. )
- TAKSİRAT[Ar.] değil/yerine/= HATALAR
- TAKTÎR[Ar. < KAT, KUTUR, KATARÂN | çoğ. TAKTÎRÂT] ile/değil/< TAKDÎR[Ar. < KADER | çoğ. TAKDÎRÂT]
( Damla damla akıtma, dökülme, damlama. | Damıtma, inbikten çekme. İLE Beğenme, değer biçme, değer verme/verilme. | Değerini/önemini anlama. | Ezelde Allah'ın olmasını istediği şeyler. )
- TAKUNYA[Yun. TAKOUNI] ile/ve NALIN[Ar.]
( Tahta terlik. İLE/VE Takunyanın yüksek olanı. )
( [kökeni/etimolojisi] Tiyatrolarda giyilen üstten bağlı tahta ayakkabı. Anadolu Türkçesi'ne, Anadolu'da konuşulan, Rumca'dan halk söyleyişiyle geçmiştir. )
( SANDALE DE BOIS avec/et ... )
( HOLZPANTOFFEL(ağaç terlik) mit/und ... )
( SOCCULUS(< SOCCUS) cum/et ... )
( ZOCCOLO con/e ... )
- TAKVÂ[Ar. < VİKAYE] ile/ve VERA'[Ar.] ile/ve ZÜHD
( Sakınma - Korunma - Ümit. İLE/VE Şüpheliyi uzakta tutmak. İLE/VE Şüpheli olma olasılığı ile mübâhların çoğunu terk etmek. )
( Haramlardan sakınma/ittikâ. İLE/VE Şüphelilerden sakınma/ittikâ. İLE/VE Mübâhları terk. )
( Tevâzû. İLE/VE Mahviyet. İLE/VE ... )
( Dinin yasak ettiği şeylerden kaçınma. | Belirli olan şeyin yanından geçmemek. | Günahlara direnç kazanmak. İLE Haramdan kaçınma. )
( TAKVA: Yolculuk azığı. )
- TAKVİM[Ar.] değil/yerine/= ÖYDEM
- TAL[Fr. THALLE] ile TÂL[Ar.]
( Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin, yaşama ve büyüme örgeni. | Çiçeklerin üreme örgeni olan sarı toz. İLE Zil.[parmaklara takılan] | Gümüş ya da bakır tepsi. )
- TALAN[Fars.]/İHTİKÂR[Ar.]/ÇAPUL/PLAÇKA[< Arnavutça] değil/yerine/= YAĞMA/VURGUN
- TALEB[Ar.] ile BAHS[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile İKTİZÂ'[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile İLTİMÂS[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile MUHÂVELE[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile RAVM[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile SUÂL[Ar.]
- TALEB[Ar.] ile TALÂB[Ar.]
( İsteme/istenme, dileme. | İstek. İLE Göl, büyük havuz. )
- TALEBE[Ar.]/ŞAKİRT/ŞAKİRD[Fars.] değil/yerine/= ÖĞRENCİ
- TALEL[Ar.] ile CESED[Ar.]
- TALEPNÂME[Ar.] değil/yerine/= İSTEMBELGE
- TAL'Î[Ar.] ile/>< TÂLİ'[Ar. < TULÛ] ile/>< TÂLÎ[Ar. < TÜLÜVV] ile/>< TÂLİH[Ar. < SÂLİH]
( Çiçek tozuna ait, çiçektozu ile ilgili. İLE Hedefin arkasına düşen ok. | Doğan, tulû eden. | Tâlih, kısmet, baht. İLE Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. | İkinci derecede olan. | Kur'ân okuyan. | [mantıkta] Sonurtu.[Fr. CONSÉQUENT] İLE Yaramaz, yararsız. )
- TALÎK[Ar.] ile TA'LÎK[Ar. < ALAK | çoğ. TÂ'LÎKAT]
( Güleryüzlü. | Düzgün söz söyleyen. İLE Asma/asılma. | Bir şeye bağlı gösterme. | Geciktirme, askıda bırakma/bırakılma. | Belirli bir zamana bırakma, te'hîr. | Hat sanatında bir yazı biçimi. )
- TÂLİK[Ar. TA'LİK < ALAK] ile TÂLİK[Ar. TA'LİK] ile TALİKA[Bulg. TALİGA < Mac.] ile TÂLİK'UT TÂLİK(ÂT)[Ar.]
( Asma, asılma. | Bir koşul ile bağlama, bir konuyu başka bir konuya bağlı kılma. | Belirli bir zamana bırakma, geciktirme, erteleme. İLE Îran'da XI. ve XII. yüzyılda tevkî ve rikā' yazılarından geliştirilmiş bir yazı çeşidi.[Türkçe'de nestâlik yazıya da tâlik denmiştir.] İLE Dört tekerlekli, üstü kapalı bir çeşit hafif at arabası. İLE Bir kitabın bazı yerlerini açıklamak ve eleştirmek amacıyla sayfa kenarlarına konan ya da ayrıca bir risâle biçiminde yazılan notlar. )
- TÂLİKAT[Ar.] ile/ve/||/<>/> MÜBÂHASAT[Ar. < MÜBÂHESE]
( Bir kitabın bâzı yerlerini açıklamak ve eleştirmek amacıyla sayfa kenarlarına konan ya da ayrıca bir risâle biçiminde yazılan notlar. İLE/VE/||/<> Bir konu üzerine iki ya da daha fazla kişinin kendi arasında yaptığı konuşmalar. | Bahse girişmeler. İddialı ve karşılıklı konuşmalar. )
- TA'LÎM[Ar. < İLM | çoğ. TA'LÎMÂT] ile TA'LÎN[Ar.]
( Öğrenme, öğretme, öğretim, öğretilme. | Okutma, ders verme/verilme. | Meşk ile yetiştirme. | Askerlik idmanı. | İdman, egzersiz. İLE Açığa vurma/vurulma. )
- TA'LÎM[Ar.] ile TELKÎN[Ar.]
- TALİMATNÂME[Ar.] değil/yerine/= YÖNETMELİK
- TA'LÎMÎ[Ar.]/DİDAKTİK[Fr./İng.] değil/yerine/= ÖĞRETİCİ/ÖĞRETÇİ
- TALİP[Ar.] ile TEŞNE[Ar.]
( İsteyen, istekli. | Genellikle evlenmek isteyen ve bu isteğini evleneceği kişiye bildiren. İLE Susamış. | Çok istekli. )
- TA'LİYE[Ar.] ile TAHLİYE[Ar. < HALÂ, HALVET, HALV]
( Bir şeyi yükseltme. İLE Boşaltma, boş bırakma. | Serbest bırakma, salıverme. )
- TALTİF[Ar. < LÛTF çoğ. TALTÎFÂT] değil/yerine/= ÖDÜLLENDİRME
( LÛTUFLAR, İHSANLAR)] ile ABCDEF ( GÖNÜL OKŞAMA, GÖNLÜ HOŞ ETME ] YUMUŞATMA,YUMUŞATACAK BİR İLÂÇ KULLANMA ] RÜTBE, NİŞAN, MAAŞ ARTIRIMI GİBİ ŞEYLERLE SEVİNDİRME )
- TA'M[Ar. çoğ. TUÛM] ile TAM'[Ar. < TAM]
( Tama eden. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TA'M[Ar. çoğ. TUÛM] ile TAMA'[Ar.]
( Yeme. | Tad, lezzet. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TAMAH[Ar. TAMA] ile/değil/yerine İSTEK
( Açgözlülük. | Bir şeyi gönülden ve/ya da zihinden geçirerek netleştirmeden düşünmek, hayal etmek. İLE Tanımlı, net, bir nebze daha bilişsel karşılığı olan düşünüş. )
- TAMÂMEN[Ar.] ile TAMÂMÎ[Ar.]
( Büsbütün. | Tam ve eksiksiz olarak, tümüyle. İLE Eksik tamamlamaya özgü, onunla ilgili. Tamamlayan, bölünmeyen. )
- TÂMÂT[Ar.] ile DAMAT[Ar.]
( Uygunsuz, saçmasapan söz. İLE ... )
- TAMBUR[Ar. TANBÛR]/PANTUR[Sümerce] ile/ve YAYLI TAMBUR
( Türk müziğinin piyanosu olarak kabul görür. Havanın sıcak, soğuk ya da nemli oluşuna göre çıkardığı ses değişebilir. İLE/VE ... )
- TAMBUR[Ar. < TANBUR] ile TAMBUR[Fr.]
( Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri olan, yay ya da mızrapla çalınan, uzun saplı, telli çalgı. İLE Silindir biçiminde kap. )
- TAMBURACI ile TAMBURÎ/TANBURÎ[Ar.]
( Tambura çalan ya da yapan kişi. İLE Tambur çalan kişi. )
- TÂMÎK[Ar.] değil/yerine/= DERİNLEŞ(TİRİL)ME
- TAMİM[Ar.]/SİRKÜLER[Fr.] değil/yerine/= GENELGE | GENELEME/GENELLEŞTİRME
- TAMİRCİ[Ar.]/YEMENİCİ[Ar.] ile KÖŞKER/KÖŞGER[Fars. < KEVŞGER]
( ... İLE Ayakkabı tamircisi. )
- TÂMİRHANE[Ar.] değil/yerine/= ONARIM YERİ
- TAMMÂ'[Ar. < TAMA] ile TAMA'[Ar.]
( Son derece tamah eden. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TAMMÂT[Ar.] ile TÂMMÂT[Ar.]
( Anlamsız, uygunsuz, saçma sözler. İLE Kıyâmet. )
- TAMS[Ar.] ile TAMS[Ar.]
( Âdet görme, aybaşı. İLE Yok etme, belirsiz kılma. )
- [Ar.] TA'M[çoğ. TUÛM] ile TAMA'
( Yeme. | Tad, lezzet. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TAN[Ar.] (ETMEK) ile TANLAMAK/TANMAK
( Sövme, yerme, ayıplama. İLE Şaşmak, şaşırmak. )
- TANBÛRÎ/TANBÛRÂNÎ[Ar.] ile TANBÛR-ZEN[Ar.]
( Tamburu çok güzel çalan mûsikî üstadı. İLE Tambur çalan. )
- TANDIR[Ar. < TENNÛR | TENÂHÎR] ile İSTANBUL TANDIRI
( Pişirmek ve ısınmak üzere. İLE Isınmak üzere. )
( Yere çukur kazılarak yapılan bir fırın türü. | Bazı yerlerde, kışın ayakları ısıtmak amacıyla alçak bir masanın altına mangal konulup üstüne yorgan örtülerek yapılan düzen. İLE ... )
- TANE/ADET[Ar. < ADED] ile/ve/||/<> KAT ile/ve/||/<> KEZ/KERE[Ar. < KERRE]
( Nesnelerdeki niceliği/sayıyı gösterir. İLE/VE/||/<> Yukarı doğru yineleme/tekrar. İLE/VE/||/<> Eylemlerdeki niceliği/sayıyı ve yana doğru yinelemeyi/tekrarı gösterir. )
- TANI/TEŞHİS[Ar.] ile SAĞALTIM/ONDURMA/REHABİLİTASYON/REHABILITATION[İng.]
- TANÎN-İ ZÜBÂB[Ar.] ile ...
( Sinek vızıltısı. )
- TANSÎF[Ar. < NISF] ile TASNÎF[Ar. < SINIF | çoğ. TASNÎFÂT]
( Yarı yarıya bölme, iki eşit bölüme ayırma. İLE Sınıf sınıf, takım takım ayırma, sınıflama, bölümleme. | Eser ve kitap haline getirme. )
- TANTANA[Ar.] ile/ve/||/<> TATAVA
ile/değil/yerine
TERÂNE[Fars.]
( Görkem. | Gürültü patırtı, kuru gürültü. | Gereksiz, boş söz. İLE/VE/||/<> Çok fazla söz. İLE/DEĞİL/YERİNE Ezgi, nağme, uyum, makam. | Dört dizeden oluşan, birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri, birbiriyle uyaklı olan şiir. | Tekrarlana tekrarlana, usanç verici bir durum alan söz. )
- TANZİFAT[Ar.] değil/yerine/= TEMİZLİK İŞLERİ
( Belediyece yaptırılan temizlik işleri. )
- TANZÎM[Ar. < NAZM] ile DÜZELTME, DÜZENLEME, DÜZEN VERME, YOLUNA KOYMA
( DÜZELTME, DÜZENLEME, DÜZEN VERME, YOLUNA KOYMA | NESİR YA DA NAZIM OLARAK YAZMA )
- TANZÎR[Ar.] ile TANZÎR[Ar. < NEZÂRET | çoğ. TANZÎRÂT]
( Tazelendirme, tazeleştirme. İLE Benzetme/benzetilme. | Bir şiirin anlamca, şekilce benzerini yapma. )
- TAPINCAK/SANEM[Ar.]/PUT[Fars. < BUT]/FETİŞ[İng. FETISH | Fr. < FETICHE] ile/ve/değil/||/<>/> KÜLT[İng. CULT | Fr. CULTE]
( Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı ya da cansız nesne. | Haç. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Din. | Yerel özellikler taşıyan dinî törenler. | Belirli bir dönemde yoğun ilgi gören. [yapıt/kitap/film vb.] )
- TAPINCAK/SANEM[Ar.]/PUT[Fars. < BUT]/FETİŞ[Fr.] ile ONGUN/TOTEM[Fr.]
( Gözle görünen, gözle görüldüğü kadarıyla yetinerek tapınma. | Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı ya da cansız nesne. | Haç. | Uğurlu sayılan şey. | Tapınırcasına sevilen şey ya da kişi. | Saplantılı bir biçimde eşeysel coşku uyandıran ötekine ait giysi, ayakkabı vb. nesne. İLE İlkel toplumlarda topluluğun ondan türediği sanılan ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr vb. herhangi bir doğal nesne. )
- [ne yazık ki]
"TARAFTAR"" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> KARŞICIL/MUHÂLİF[Ar.]
- TARASSUD[Ar. < RASAD] değil/yerine/= GÖZETME, BEKLEME, DİKKATLE BAKMA, GÖZLEME
- TARÂVET[Ar.] değil/yerine/= TAZELİK, TAZE OLMA, KÖRPELİK
- TÂRÎ[Ar. < TARÂVET] ile TÂRÎ[Ar. < TARÂ]
( Taze, tarâvetli. İLE Ansızın çıkan, birdenbire görünen. )
- TÂRİD[Ar. < TARD] ile TARÎD[Ar.]
( Kovan, tardeden. İLE Kovulmuş, çıkartılmış, matrûd. )
- TÂRİF[Ar.] değil/yerine/= TANIM
- TÂRİF[Ar.] ile TARÎF[Ar. < TURFA] ile TA'RÎF[Ar. < İRFÂN | çoğ. TA'RÎFÂT] ile TAHRÎF[Ar.]
( Yeni. İLE Az bulunan, nadir, zarif şey. | Etraflıca anlatma, bildirme. | Bir maddeyi tüm gerekli noktalarını içine alır biçimde bir ibâre ile anlatma. İLE ... )
- TARİF[Ar.] ile/ve/||/<> TASVİR[Ar.]
( Ne[< kavram.] İLE/VE/||/<> Nasıl[< bilim]. )
( DEFINITION vs./and/||/<> DESCRIPTION )
- GÜNEK | ESKİNÇ = TARİH[Ar.] = HISTORY[İng.] = HISTOIRE[Fr.] = GESCHICHTE[Alm.] = HISTORI < HISTOREIN:BİLMEYE ÇALIŞMAK, BİLMEK, ANLATMAK[Yun.] = HISTORIA[İsp.]
- TARÎH[Ar.] ile/değil/< TÂRİH[Ar. < ERH | çoğ. TEVÂRÎH]
( İşe yaramadığından dolayı bir yana atılmış şey. İLE/DEĞİL Tarih. )
- TARİHÇİ ile VAK'A-NÜVÎS[Ar., Fars.]
( ... İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )
- TARÎK[çoğ. TURUK] ile TÂRİK[Ar. < TERK] ile TA'RÎK[Ar. < ARAK] ile TA'RÎK ile TÂRÎK[Fars.] ile TAHRİK[Ar.]
( Yol. | Usûl. | Meslek. | Vasıta, neden. | [tas.] Bir velînin Allah'a ulaşması için tuttuğu yol. İLE Terk eden, bırakan, vazgeçen. İLE Terlet(il)me, tere yatırılma. İLE Uğma. İLE Karanlık. İLE ... )
- TARİK[Ar.] değil/yerine/= YOL
- TÂRİYE[Ar.] ile TA'RİYE[Ar.] ile TARİYY/TARİYYE[Ar.]
( Ansızın gelen belâ. İLE Soyma, soyulma, çıplaklaştırma. İLE Körpe, yaş, taze. | Yumuşak ekmek. )
- TARLAKUŞU/TOYGAR/TURGAY/CÜSÂL[Ar.] ile/ve GELİNKUŞU
( Bir tür çayırkuşu. İLE/VE Bir tür iri tarlakuşu. )
- TART/TARD[Ar.] ile TART[Fr.]
( Kovma, çıkarma. İLE Kalıpta pişen, bir tür meyveli pasta. )
- TÂR U PÛD[Ar.] değil/yerine/= ARIŞ[Fars. < ERŞ/EREŞ] İLE ARGAÇ[Ar.]
( İplik ve atkı. )
( TÂR: İplik, tel. | PÛD: Argaç, dokumada, enlemesine atılan atkı. )
- TARZ[Ar.]/STİL[Fr., İng. STYLE] değil/yerine/= BİÇEM
- TÂRZ-I MEFSÛL[Ar.] ile ...
( Kesik kesik tümcelerle söz söyleme. )
- TAS[Ar.] ile TA'S[Ar.] ile TAŞ
( Su kabı. İLE Yok olma, kaybolma. İLE Ufak kaya parçası. )
- TAŞ ile YEŞİM[Ar.]
( ... İLE Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş. )
- TAŞAK/HAYA/BİLLUR[Ar.]/TESTİS[İng. < TESTICLE] ile/ve/||/<> ANTER
( Hayvan ve insanda. İLE/VE/||/<> Bitkide.[Çiceklerin tohum taşıyan torbaları] )
- TASALLÜB[Ar.] değil/yerine/= KATILAŞMA
- TASAVVUF TERMİNOLOJİSİ ile/ve TASAVVUF TERBİYESİ
- TASAVVUR[Ar.] ile TEVEHHÜM[Ar.]
- TASDİ[Ar.] değil/yerine/= CAN SIKMAK, BAŞ AĞRITMAK, TEDİRGİN ETMEK
- TASDİYE[Ar.] ile TASFÎH[Ar. < SAFH | çoğ. TASFÎHÂT]
( El çırpma, alkış. İLE El çırpma, alkışlama. | Yassıltma, yufka haline getirme, yaprak yaprak yapma. )
- TASFÎH[Ar. < SAFH | çoğ. TASFÎHÂT] ile TASFÎR[Ar. < SAFÎR | çoğ. TASFÎRÂT]
( El çırpma, alkışlama. | Yassıltma, yufka haline getirme, yaprak yaprak yapma. İLE Islık çalma, ıslıkla seslenme. | Sarartma, sarıya boyama. )
- TASFÎK[Ar. çoğ. TASFÎKAT] ile ...
( Kanat çırpma. )
- TASFÎK-İ ESNÂN[Ar.] ile ...
( Soğuktan dişlerin birbirine çarpması. )
- TASFÎR[Ar. < SAFÎR | çoğ. TASFÎRÂT] ile/değil TASVÎR[Ar. < SÛRET | çoğ. TASVÎRÂT, TESÂVÎR]
( Islık çalma, ıslıkla seslenme. | Sarartma, sarıya boyama. İLE/DEĞİL Resmini yapma. | Resim, şekil, sûret. | Yazıyla tarif etme. )
- TASFİYE[Ar.] değil/yerine/= SİLİĞLEM
- TASGİR[Ar.] değil/yerine/= KÜÇÜLTME
- TASHÎH[Ar. < SIHHAT]["TAHSİH" değil!] ile DÜZELTME/DÜZELTİ
- TASIM = KIYAS/TASMİM[Ar.] = SYLLOGISM[İng.] = SYLLOGISME[Fr.] = SYLLOGISMUS[Alm.] = SYLLOGISMOS[Yun.] = SILOGISMO[İsp.]
- TAS'ÎR[Ar.] ile TA'SİR[Ar. < USR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎR[Ar. < ASR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎL[Ar. < ASEL]
( Kibirlilik yüzünden konuşurken, yüzünü başka tarafa çevirip karşısındakinin yüzüne bakmama. İLE Güçleştirme/güçleştirilme. İLE Suyunu sıkma. İLE Tadlandırma. )
- TA'SÎRÂT[Ar. < TA'SÎR] ile TA'SÎRÂT[Ar. < TA'SÎR]
( Güçleştirmeler. İLE Suyunu sıkmalar. )
- TASMÎT[Ar. < SEMT] ile TASMÎT[Ar.]
( Gazel ya da kasideyi, musammat denilen tarzda düzenleme. Uyaklı/kafiyeli beyitleri dört bölüm olarak düzenleme. İLE Susturma. )
- TASNİ[Ar.] değil/yerine/= YAPINTI
( Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile tasarlanan şey, hayal gücüyle yaratılmış olan şey. | Bilgi kuramında ve varlıkbilimde, gerçeğe uymayan, ancak belirli bir kuramsal ya da kılgılı amaç için kullanılması sakıncasız olan tasarım. )
- TASRİH[Ar.] değil/yerine/= BELİRTME
- TATBÎKAN[Ar.] ile TATBÎKÎ[Ar.]
( Uygulayarak. İLE Tatbikata ait, tatbik, uygulama ile ilgili. )
- TATBİKAT[Ar.]/MANEVRA[İt. < MANOVRA] değil/yerine/= KILGILIK
- TA'TÎS[Ar. < ATSE] ile TA'TÎŞ[Ar. < ATŞ]
( Aksırtma. İLE Susatma/susatılma. )
- TATMİN[Ar.] (ETMEK) ile DİNDİRMEK/DOYUMLATMAK
( TO SATISFY vs. TO QUENCH )
- TATMİN[Ar.] ile DOYUM/DOYGUNLUK
- TAUN[Ar.] ile/<> VEBÂ[Ar.]
( Bulaşıcı hastalıklar. İLE/<> Hasta sıçanlardan, insana geçen bir mikrobun oluşturduğu, bulaşıcı ve öldürücü bir hastalık. )
- TAVÂHİN[Ar. < TÂHİNE] ile TAVÂHÎN[Ar. < TÂHÛN, TÂHÛNE]
( Öğütücü dişler, azı dişleri. İLE Su değirmenleri. | Öğütülmüş şeyler. )
- TAVASSUT[Ar.] değil/yerine/= ARACILIK, ARA BULMA, ARACILIK ETME
- TAVATTUN[Ar.] değil/yerine/= YURT EDİNME
- TAVAZZÛ'[Ar. < VUZÛ] ile TAVAZZUH[Ar. < VUZÛH]
( Abdest alma. İLE Açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma. )
- TAVÎL/TAVÎLE[Ar. < TÛL | çoğ. TIVÂL] ile TAVÎLE[Ar.]
( Uzun. | Çok süren. İLE Hayvan katarı, birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. | At ahırı. | Çayıra koyuverilen hayvanın ayağına bağladıkları ip, tavla ipi. )
- TAVIR[Ar. < TAVR] değil/yerine/= DURUŞ
- TÂVİZ[Ar.] değil/yerine/= ÖDÜN
- TA'VÎZ[Ar. < İYÂZ] ile TA'VÎZ[Ar. < İVÂZ | çoğ. TA'VÎZÂT]
( Nazara ve başka kötülüklere karşı takılan muska. İLE Bedel verme, karşılık olarak bir şey verme/verilme. | [kimya] Bir cismin, bir başkası yerine geçmesi. )
- TAVL[Ar.] ile FAZL[Ar.]
- TAVLA[Ar. < TAVÎLE] ile TAVLA[İt. < TAVOLA]
( At ahırı. | Hayvan katarı, birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. | Çayıra koyuverilen hayvanın ayağına bağladıkları ip, tavla ipi. İLE Bölümlere ayrılmış iki yanlı tahta üzerinde on beşerden, otuz pul ve iki zarla iki kişinin karşılıklı oynadığı oyun. | Bu oyunun üzerinde oynandığı, iki iç yüzü bölme desenli, dikdörtgen biçimindeki tahta kutu. )
- TAVZİF[Ar.] değil/yerine/= GÖREVLENDİRME
- TAYF[Ar.]/SPEKTRUM[İng. < SPECTRUM] ile ÇEŞİTLİLİK | YELPAZE
( Birleşik bir ışık demetinin bir biçmeden geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü. )
- TAYFA[Ar. < TAİFE] ile MİÇO/MUÇO[İt.]
( Bir gemide bulunan, türlü işlerde çalıştırılan sefer işçileri. | Aynı işi yapan topluluk. | Birinin yanında bulunan yardakçılar, koşuntu. İLE Gemilerde, küçük yaşta tayfa yamağı. )
- TAYFA[Ar.] ile SERDÜMEN[Fars. < İt.]
( ... İLE Dümen kullanmakla görevli, bilgili ve deneyimli tayfa. | Savaş gemilerinde, çavuştan daha yüksek bir aşamada bulunan er. )
- TA'YÎN[< AYN][Ar.] ile/ve NÂN-PÂRE[Fars.]
( Erzak. İLE/VE Ekmek parçası. )
- TAYİN[Ar.] değil/yerine/= ATAMA
- TA'YÎN[Ar. < AYN] ile TAHÎN[Ar.]
( Ayırma, belirli etme. | Bir memuriyete koyma. | Tayın, asker ekmeği. | Erzak. İLE Öğütülmüş tahıl. | Darı unu. | Şekerle karıştırılarak helvası yapılan öğütülmüş susam. )
- TAYİP[Ar.] değil/yerine/= KINAMA
- TAYR[Ar. < ATYÂR, TUYÛR]/MÜRG[Fars.]:
Kuş.
- TAYŞ[Ar.] ile SEFEH[Ar.]
- TAYYÂRE[Ar.]["TEYYÂRE" değil!] değil/yerine/= UÇAK
- TAYYETMEK[Ar.< TAYY] değil/yerine/= ÇIKARMAK | ARADAN ÇIKARMAK, YOK ETMEK
- TAZACCU'[Ar.] ile TAZACCUR[Ar.]
( Üşenme, gevşek davranma. İLE İç sıkılması, sıkıntı. )
- TAZALLÜM[Ar.] değil/yerine/= SIZLANMA, YAKINMA
- TAZAMMUN[Ar.] (ETMEK) değil/yerine/= İÇERMEK | İÇLEM
- TAZARRU'[Ar. < ZURÛ] değil/yerine/= YALVARMAK
( Kendini alçaltarak yalvarma. İLE Yalvarma. )
( YALVAR: Para. [BÂKÎ'nin bir şiirindeki son beytinde geçen] )
- TA'ZÎL[Ar.] ile TA'ZÎL[Ar. çoğ. TA'ZÎLÂT]
( Bir hastanın güzel ve inandırıcı sözlerle teselli edilmesi. İLE Ayıplama. )
- TAZİP[Ar. TAZİB] değil/yerine/= SIKINTIYA SOKMA, ÜZME
- TA'ZÎR[Ar. < ÖZR | çoğ. TA'ZÎRÂT] ile TA'ZÎR[Ar. çoğ. TA'ZÎRÂT]
( Esassız özür bildirme, vesile ve bahane arama. İLE Azarlama. | Suçluyu suçuna göre sözle azarlama. )
- TA'ZİYE[Ar. < AZV] değil/yerine/= YARA(BAŞ) SAĞILIĞI/İYİLEŞMESİ DİLEME
( Caferî mezhebinde olanların Muharrem ayında yaptığı matem töreni. )
- TAZİYE[Ar.] ile TARZİYE[Ar.]
( Ölen kişinin yakınlarına üzüntünü paylaştığını belirtme/bildirme. İLE Yapılan kötü bir davranış için özür dileme, gönül alma. )
- TAZİZ[Ar.] değil/yerine/= SEVGİ İLE ANMA
- TAZLÎL/TADLÎL[Ar.] ile TAZLÎL[Ar. < ZILL]
( Dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma, ayartma. İLE Gölgelendirme, gölgelendirilme. )
- TAZMİN[Ar.] değil/yerine/= ZARARI ÖDEME
- TAZMİNAT[Ar.] değil/yerine/= ÖDENCE
- TAZYİK[Ar.] değil/yerine/= BASINÇ
- TE[Ar.] ile TE[Ar.]
( Osmanlı abecesinin dördüncü harfi. | Ebced hesabında 400 sayısının karşılığıdır. İLE Kadar, dek, değin. )
- TEÂDÜL[Ar.] değil/yerine/= DENKLEŞME, DENKLİK, BİRBİRİNE DENK OLMA
- TEÂKUP[Ar.] değil/yerine/= ART ARDA GELME
- TEÂSÜR[Ar.] değil/yerine/= GÜZEL GEÇİNME, DİRLİK ETME
- TEÂSÜR[Ar.] ile TEÂSÜR[Ar. < ÜSR]
( Güzel geçinme, dirlik etme. İLE Bir şeyin güçleşmesi, güç olma. )
- TEÂVÜN[Ar. < AVN çoğ. TEÂVÜNÂT] değil/yerine/= YARDIMLAŞMA
- TEBÂ[Ar.] ile/ve REÂYÂ[Ar.]
( ... İLE/VE Bir hükümdarın yönetimi altındaki halk. | Tanzimat'tan önce, Osmanlı'nın Müslüman olmayan uyrukları. | Hristiyan. )
- TEBA'[Ar.] ile TEBAA[Ar. < TÂBİ]
( Uyma, tâbi olma. İLE Uyruk, bir devletin hükmü altında bulunan kişi/ler. )
- TEBAA[Ar.] değil/yerine/= UYRUK
- TEBÂDÜL[Ar. < BEDEL] ile TEBÂDÜR[Ar. < BÜDÛR | çoğ. TEBÂDÜRÂT]
( Birbirine bedel olma, birbirinin yerini tutma, değişme. İLE Ansızın akla gelme. | İki şairin birbirinden habersiz olarak aynı şiiri söylemesi. )
- TEBAHHUR[Ar. < BAHR] ile TEBAHHUR[Ar. < BUHÂR | çoğ. TEBAHHURÂT]
( Deryalanma, denizleşme. | Bir şeyin içine dalma ve pek derinine varma. | Bir ilimde derinleşme, uzmanlık kazanma. İLE Buğulanma, buğu haline girme. | Tütüslenme. )
- TEBAİYET[Ar.] değil/yerine/= YASAYA/BUYRUĞA UYMA | DEVLETE/GÜÇLÜ KİŞİYE BAĞLANMA
- TEBÂR[Ar.] ile TEBÂR[Ar.]
( Yok olma, bitme. İLE Asıl, soy. )
- TEBCÎL[Ar. < BECL/BÜCÜL] değil/yerine/= ULULAMA, AĞARLAMA | ÖVME
- TEBDÎL[Ar.] ile İBTÂL[Ar.]
- TEBDÎL[Ar.] ile İTYÂN Bİ-GAYRİHİ[Ar.]
- TEBDİL-İ HAVA[Ar. < HEVÂ] değil/yerine/= HAVA DEĞİŞİKLİĞİ
- TEBEDDÜL[Ar.] değil/yerine/= BİR DURUMDAN, BAŞKA BİR DURUMA GEÇME, DEĞİŞME
- TEBEDDÜN[Ar.] ile/değil TECESSÜM[Ar.]
( "Bedenlenme". İLE/DEĞİL Boyut kazanma, nesneleşme. | Görünmeye başlama, belirme. | Göz önüne gelme, canlanma. )
- TEBEHHÜL[Ar.] ile TEBEHHÜR[Ar.]
( Okumak/tahsil için sıkıntı çekme. İLE Kısa ve sık soluk alma. )
- TEBELLEŞ[Ar.] değil/yerine/= BİRBİRİNE GEÇMİŞ, KARMAKARIŞIK, KARIŞMIŞ
- TEBELLÜĞ[Ar.] değil/yerine/= BİLDİRİMİ ALMAK
- TEBELLÜL[Ar.] ile TEBELLÜR[Eski Türkçe < BİLLÛR]
( Islanma, nemlenme. İLE Billurlaşma. [Fr. CRISTALLISATION] )
- TEBELLÜR[Ar.] ETME değil/yerine/= BELİRGİNLEŞME
- TEBERRU'[Ar. < BURÛ | çoğ. TEBERRUÂT] ile TEBERRÛ/TEBERRÂ[Ar. < BERÂ]
( Bağış, bağışlama. İLE Uzaklaşma, uzak durma, çekilme. | Sevmeyip yüz çevirme. [>< TEVELLÂ] )
- TEBERRÜKEN[Ar.] değil/yerine/= HEDİYE OLARAK
- TEBESSÜL[Ar.] ile TEBESSÜR[Ar.]
( Yüz asma, somurtma, yüzünü ekşitme. İLE Sivilce çıkması. )
- TEBEYYÜN[Ar.] değil/yerine/= BELİRLİ OLMA
- TEBEZZÜL[Ar.] ile TEBEZZÜR[Ar.]
( Yarılma. İLE Sporlanma. )
- TEBHÂL/E[Ar.] | COLD SORE, HERPES[İng.] değil/yerine/= UÇUK
- TEBHÎL[Ar. < BAHAL, BUHL] ile TEBHÎR[Ar. < BUHÂR | çoğ. TEBHÎRÂT] ile TE'BÎR[Ar.]
( Biri için hasis, pinti deme. İLE Buğu haline getirme. | Tütsüleme, tütsülendirilme. | Etüvden geçirme. İLE Aşılama.[Ağaç.] )
- TEB'ÎD[Ar. < BU'D] ile TE'BÎD[Ar. < EBED | çoğ. TE'BÎDÂT]
( Uzaklaştırma, uzaklaştırılma, uzağa sürme. | Kovma. İLE Sonsuzlaştırma/ebedileştirme. )
- TE'BÎS[Ar.] ile TEB'ÎZ[Ar.]
( Hakaret, horlama. İLE Bölüm bölüm ayırma, paralama. )
- TEBSÎL[Ar. < BASAL] ile TEBSÎR[Ar.]
( Soyup soğana çevirme/çevrilme. İLE Tarif ve açıklama. [kişinin gözünü açacak biçimde] )
- TEBSÎL[Ar. < BASAL] ile TEBZÎL[Ar. < BEZL]
( ... İLE Yarma, delme. | Bir uzvun suyunu boşaltmak üzere o yeri bir aletle delme işlemi. )
- TEBSÎR[Ar.] ile TEBŞÎR[Ar. < BEŞR | çoğ. TEBŞÎRÂT]
( ... İLE Müjde verme, müjdeleme, müjdelenme. )
- TEBSÎR[Ar.] ile TEBZÎR[Ar. < BEZR | çoğ. TEBZÎRÂT]
( ... İLE Tohumu saçıp dağıtma. | Har vurup harman savurma. )
- TEBZÎL[Ar. < BEZL] ile TEBZÎR[Ar. < BEZR | çoğ. TEBZÎRÂT]
( Yarma, delme. | Bir örgenin suyunu boşaltmak üzere o yeri bir araçla delme işlemi. İLE Tohumu saçıp dağıtma. | Har vurup harman savurma. )
- TECÂHÜL[Ar.] değil/yerine/= BİLMEZ GİBİ GÖRÜNME, BİLMEZLİKTEN GELME
- TECÂNÜS[Ar.] değil/yerine/= BİR BÜTÜNÜ OLUŞTURAN ÖĞELER ARASINDA UYUM BULUNMASI DURUMU
- TECA'ÜD[Ar. < CA'D] değil/yerine/= BÜKLÜM BÜKLÜM SAÇ
( Saçın kıvırcık, büklüm büklüm olması. )
- TECÂVÜL[Ar. < CEVELÂN | çoğ. TECÂVÜLÂT] ile TECÂVÜR[Ar.]
( Dolaşma, cevelân etme. İLE Komşu olma. )
- TECÂVÜZ[Ar.] değil/yerine/= SALDIRAŞ
- TECÂVÜZ[Ar.] değil/yerine/= SALDIRI
( Saldırı. | Namusuna saldırma, sarkıntılık. | Başkasının hakkına el uzatma. | Aşma, ötesine geçme. )
- TECBÎR[Ar. CEBR] ile ...
( Kırık/çıkık kemiği iyileştirme, sarma/alçıya alma. )
- TECDÎL[Ar.] ile TECDÎR[Ar. < CEDERÎ]
( Yere vurma/yıkma. İLE Çocuğun çiçek çıkarması. )
- TECDİT/TECDİD[Ar.] değil/yerine/= TAZELEME
- TECELLİ[Ar.] ile/ve/||/<> TAHAKKUK[Ar.]
- TECEMMU[Ar.] değil/yerine/= YIĞINAK
- TECENNÜN[Ar.] değil/yerine/= ÇILDIRMA, DELİRME, AKLINI OYNATMA
- TECERRÜT/D[Ar.] değil/yerine/= HERŞEYDEN UZAKLAŞMA, SIYRILMA, SOYUTLANMA
- TECESSÜM[Ar.] ile TECESSÜS[Ar.]
( Boyut kazanma, nesneleşme. | Görünmeye başlama, belirme. | Göz önüne gelme, canlanma. İLE Olağan/basit merak. | Yoklama, araştırma, dikkat ve çabayla araştırma. | Bir şeyin iç yüzünü araştırıp sırrını çözmeye çalışma. | Gözetleme. )
- TECESSÜS[Ar. < CESS] değil/yerine/= ANLAMA MERAKI
( OLAĞAN/BASİT MERAK | YOKLAMA, ARAŞTIRMA, DİKKAT VE GAYRETLE ARAŞTIRMA | BİR ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ ARAŞTIRIP SIRRINI ÇÖZMEYE ÇALIŞMA | GÖZETLEME | MERAK )
- TECEZZÜV[Ar. < CÜZ]/TECEZZÎ değil/yerine/= KISIM KISIM BÖLÜNME, DOĞRANMA, UFALMA
( KISIM KISIM BÖLÜNME, DOĞRANMA, UFALMA )
- TEÇHİL[Ar.] değil/yerine/= BİRİNİN BİLGİSİZLİĞİNİ SÖYLEME
( Birinin bir konuda bilgisizliğini söyleme, bilmezleme. )
- TEÇHİZ[Ar.] değil/yerine/= DONATMA, DONATIM
- TEÇHİZAT[Ar.] değil/yerine/= DONATI
- TECİL[Ar.] değil/yerine/= ERTELEME
- TECNÎS[Ar. < CİNÂS] ile TECDÎR[Ar. < CİNÂZE]
( İki anlamlı söz[mânî] söyleme, cinas yapma. İLE Ölüyü tabuta koyma. )
- TECRİBETEN[Ar.] ile TECRİBÎ[Ar.]
( Tecrübe ederek, deneyerek, sınayarak. İLE Deneme ile ilgili. )
- TECRÎD[< Ar. CERED | çoğ. TECRÎDÂT] ile/< İNTİZÂ[< Ar. NEZ]
( Maddî olandan arındırmak. | Soymak/soyutlamak. İLE/< Dış-dünyada, bir nesnede gizilgüç[bilkuvve/potansiyel] olarak bulunan bir özelliği, zihnin soyutlayarak yetkin örnek[ideal-form] haline getirmesi. | Ayıklamak. )
( Soyma, soyulma. | Ayırma, bir tarafta tutma. | Herşeyden el-ayak çekme. | Soyutlama. | Yalıtma. | Bir şairin kendini soyut bir kişilik, yani ayrı bir kişi sayarak ona hitab etmesi. | Noktasız harflerden oluşan sözcüklerle tümce ya da mısra yapma. İLE/< Çekip koparma, koparıp alma. )
( İntizâ olmadan, tecrîd olmaz. )
( Without the extraction, there cannot be the abstraction. )
( ABSTRACTION vs./< EXTRACTION )
- TECRİT[Ar.]/ABSTRAKSİYON[Fr./İng.] değil/yerine/= SOYUTLAMA
- TECRÜBE SAHİBİ[Ar.] değil/yerine/= DENEYİM İYESİ
- TECRÜBE[Ar.] değil/yerine/= DENEYİM
- TECVİT/TECVİD[Ar.] değil/yerine/= SÖZCÜĞÜ, DÜZGÜN/UYGUN OKUMA
( Sözcüklerin söylenişinde, seslerin çıkaklarına, uzunluk ve kısalıklarına göre okunması. | Kur'ân-ı Kerîm'in, doğru okunmasını sağlayan bilim. | Bu bilim üzerine yazılmış kitap. )
- TECVİZ[Ar.] değil/yerine/= İZİN VERME
( Yapılmasını uygun bulma. )
- TECVÎZ[Ar. CEVÂZ | çoğ. TECVÎZÂT] ile/ve TAKDİR
( Olanaklıları kabul eder. İLE/VE ... )
- TECZÎ'[Ar.] ile/değil TECZİE[Ar. < CÜZ] ile/değil TECZÎR[Ar. < CEZR]
( ... İLE/DEĞİL Bölüm bölüm ayırma, bölme, doğrama, ufaltma. İLE Karekökünü alma, cezrini bulma. )
- TEDÂHÜL[Ar.] ile TEDÂVÜL[Ar.]
( Birbirinin içine girme. | Ödemede gecikme. | Yığılıp kalma, birikme. İLE Dolanım. )
- TEDAİ[Ar. < DA'VET] değil/yerine/= ÇAĞRIŞIM
- TEDAVİ[Ar.] ile/ve OTAMA/SAĞALTIM/TERAPİ[Fr.]
( Fiziksel olana. İLE Zihinsel olana. )
( Örgenlere uygulanabilen. İLE/VE Tine uygulanabilen. )
- TEDÂVÜL[Ar. < DEVLET | çoğ. TEDÂVÜLÂT] ile TEDÂVÜR[Ar. < DEVR]
( Elden ele gezme, dolaşma, kullanılma. İLE Sıra ile yapma, karşılıklı yapma. )
- TEDÂVÜL[Ar.]/SİRKÜLASYON[Fr.] değil/yerine/= DOLAŞIM/DOLANIM
- TEDBİR[Ar. < DÜBÛR] ile/ve TEMKİN[Ar. < MEKÂNET]
( Tedbirli ve mütevazı olun, şansı yakalarsınız. )
( Bir şeyi sağlayacak ya da önleyecek yol, yöntem, çözüm, çare. İLE/VE Bir işin sonunu düşünerek ölçülü, tedbirli davranma. | Ağırbaşlılık. | Hastalığın bir yere yerleşmesi. | İhtiyat, tedbir. )
( PRECAUTION vs./and COMPOSURE )
- TEDBİR[Ar. < DÜBÛR] ile İHTİYÂT
( Bir şeyi elde edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul irâdesi. İLE İleriyi düşünerek/görerek davranma. | Sakınma. | Yedek. )
- TEDBİR[Ar.] değil/yerine/= ÖNLEM
- TEDEMMU'[< DEM][Ar.] ile ...
( Gözün yaşarması. | Sayrılıktan dolayı gözden yaş gelme. )
- TEDENNÎ[Ar.] ile TENEZZÜL[Ar.]
( Gerileme, düşme. İLE Kendi durumundan daha aşağıdaki bir işi, bir durumu kabul etme. | Alçakgönüllülük gösterme. )
- TEDERRÜS[Ar. < DERS | çoğ. TEDERRÜSÂT] ile TEDESSÜR[Ar.]
( Ders alma, ders olarak okuma. İLE Elbise giyme. )
- TEDFİN[Ar.] değil/yerine/= GÖMME
- TEDHÎN[Ar. < DUHAN] ile TEDHÎN[Ar. < DÜHN]
( Tütsüleme, dumanlama. İLE Güzel kokulu yağ sürme/sürülme. )