Toplam 7658 FaRk bulunmaktadır

Sayfa 29 / 32


- SÛ'[Ar.] ile SEV'[Ar.]


- SÛ'[Ar.] ile SÛ/Y[Ar.]

( Kötülük, fenalık. | Kötü, fena. İLE Yan, taraf, cihet. )


- SU ile ZÜLÂL[Ar.]

( ... İLE Saf, hafif, soğuk, güzel, tatlı su. )


- ŞUÂİYYE[Ar.] / RADIOLAIRES[Fr.] ile ...

( Işınlılar. )


- SUAL ETMEK ile BUHÛ'[Ar.]

( 1. Sormak. | 2. İstemek. [fakat uygunsa ve/ya da uygun olabileceği kadarıyla isteyerek!] İLE Alçakgönüllülükle hakkını isteme. )


- SUÂL[Ar.] ile İSTİFHÂM[Ar.]


- SUÂL[Ar.] ile İSTİHBÂR[Ar.]


- SUAL[Ar.] değil/yerine/= SORU


- SUÂL[Ar.] ile SUÂL[Ar.] ile ŞUAL[Ar. < ŞU'LE]

( Sorma/sorulma, soruşturma, soru. | Sorulan şey. | Dilenme, dilencilik. İLE Öksürük. İLE Alevler, ateş alevleri. )


- SUÂT[çoğ. ES'İLE, SUÂLÂT] ile SUÂT[Ar.]/SÜRFE[Fars.]

( Sorma, sorulma, soruşturma, soru/sual. İLE Öksürük. )


- SUBHA/SÜBHA[Ar.] ile SUBHA[Ar.]

( Çekilen tespih. | Tespih danesi. İLE [tasavvufta] Binefsihi âşikâr varolmayan fakat eşyanın sureti ile açıklık kazandığı için heyula denilen [hebâ] güneşin ışığında görülen ince toz. )


- SUBRE[Ar.] ile ...

( Yığın, birikinti. [tahıl, buğday yığını gibi.] )


- SÜBÛL/SÜBÜL[Ar. < SEBÎL] ile SÜBÛR[Ar.]

( Sebiller, yollar, caddeler. İLE Sıkıntı, azap; mahvolma. )


- SÜBÛT[Ar.] ile SÜBÛR[Ar. < SEBT]

( Gerçekleşme, sabit olma, meydana çıkma. İLE Cumartesi günleri. )


- SÜBYAN[Ar.] değil/yerine/= ÇOCUKLAR


- SUBYE[Fr. SOUS-PIED] ile SUBYE[Ar. < SABİ] ile SÜBYE[Yun.] ile SÜBYE[İt.]

( Ayağın altından geçen, tozluğa ya da pantolon paçalarına bağlanan şerit. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE Mürekkep balığı. | Badem içi, kavun çekirdeği gibi şeylerden yapılan, boza koyuluğundaki şerbet. | Pirincin, boza haline gelene kadar koyulaştırılarak pişirilmesi. İLE ... )


- SUÇ ile UFAK SUÇ/ZELLE[Ar.]

( ... İLE Sürçüp kayma. | Yanılma, yanlış. | Ufak suç. )


- SÜCÛD[Ar.] ile SÜCÛD[Ar. < SÂCİD]

( Secde etme. İLE Secde edenler. )


- SÛD[Ar.] ile SÛD[Ar.]

( Sevdâlar. İLE Yarar, kâr, kazanç. )


- SUDG[Ar. çoğ. ASDÂG] ile ŞAKAKLARDAN SARKAN SAÇLAR

( Şakaklardan sarkan saçlar. )


- SUDUR[AR.] ile/||/<> SUDUR[TR.]

( Taşma. İLE/||/<> Su olduğu öngörüsü. )


- SUDUR[Ar.] değil/yerine/= TÜRÜM

( Varolanların oluşumu. )


- ŞUFA[Ar.] (HAKKI) değil/yerine/= ÖNALIM (ÜLEVİ)


- ŞÜF'A[Ar.] ile ...

( Bir mülk kaça satın alınmışsa, o mülke o para ile sahip olma. )


- ŞUFA[Ar.] değil/yerine/= ÖN ALIM


- SÜFELÂ'[Ar. < SEFÎL] ile SÜFERÂ[Ar. < SEFÎR]

( Sefiller. İLE Elçiler. )


- SÜFLÎ[Ar.] değil/yerine/= AŞAĞIDA BULUNAN | ALÇAK, BAYAĞI

( AŞAĞIDA BULUNAN | ALÇAK, BAYAĞI )


- SÜFLÎ[Ar.] ile SÜFERÂ[Ar.]

( Aşağıda bulunan. | Alçak, bayağı. | Kılıksız, kıyafetsiz. | Utarit[Merkür] ile Venüs[Zühre] gezegenleri. İLE Tortuya, döküntüye ait. | Çıkartı, dışkı. )


- ŞUHEDÂ[Ar.] değil/yerine/= ŞEHİTLER


- ŞUHH[Ar.] ile BUHL[Ar.]


- SÜHÛLETLE[Ar.] değil/yerine/= KOLAYLIKLA


- SUHÛN[Ar. < SAHNE] ile SUHUN/SUHAN[Fars.]

( Sahneler. İLE Söz, lakırdı. )


- SÜHÛNET[Ar.] ile SÜHÛNET[Ar.]

( Sıcaklık, kızgınlık. İLE Katılık, peklik. )


- SÛK[Ar. < SÂK] ile SÛK[Ar. çoğ. ESVÂK]

( Ballardır, incikler. | [botanikte] Saplar. | [geom.] Kenarlar. İLE Çarşı, pazar, alım-satım yeri. )


- SÜKALÂ'[Ar. < SAKÎL] ile SÜKÂRÂ[Ar. < SEKRÂN]

( Ağırlar, çirkinler; kabalar; sözü sohbeti çekilmeyen kişiler. İLE Sarhoşlar. )


- ŞÜKR[Ar.] ile CEZÂ'[Ar.]


- ŞÜKR[Ar.] ile MÜKÂFEET[Ar.]


- SUKUB[Ar. < SUKBE] ile SUKUB[Ar. < SAKB/SUKB]["ka" uzun okunur]

( Delikler. İLE Delmeler, delinmeler. | Bir taraftan öteki tarafa kadar açık olan delikler. )


- SÜKÛN/ET[Ar.] / SAMA[Sansk.] ile/ve/> SEKÎN/E(T)/ŞEKİNAH[İbr.]

( Zihnin sessizliği, gürültüden/düşünceden arınmışlığı. İLE/VE/> Kalbin sessizliği. )

( Simge bulunmayan bilinç. İLE/VE/> İmge bile bulunmayan bilinç. )

( Sükûnet ve durağanlık, yarar sağlar. )

( Kişi, güvenle içinden gelen sese kulak vermelidir. )

( Dik arka, derin iç sükûnetin simgesidir. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( Zevk, sükût etmeyi öğrendikten sonra başlar. )

( Sekine'nin yaşama geçirilmesi, zaman-mekân-imkân ile olanaklıdır. Bengidir(ebedi). Belirli zaman, belirli mekân ve belirli imkânların elverdiği ölçüde yaşama geçirilir. )

( QUIETNESS vs./and/> PEACE )


- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]

( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )


- SÜKÛT[Ar.] değil/yerine/= SUSKU


- SULB/SULP[Ar.] değil/yerine/= OMURGA


- SÜLFÜR ile ZİNCİFRE[Ar.]/SÜLÜĞEN

( ... İLE Kırmızı renkli, doğal cıva sülfür. | Kırmızı kurşun oksit. )


- SULH[Ar.] değil/yerine/= BARIŞ

( Barış, barışma, barışıklık. | Rahatlık. | Uyuşma, uzlaşma. )


- SULHPERVER/SULHÇU[Ar., Fars.] değil/yerine/= BARIŞSEVER/BARIŞÇIL


- SULTA[Ar.]/OTORİTE/AUTORITE[Fr.]/AUTHORITY[İng.] ile BASKI | YETKE

( Baskı. | Yetke. [Fr. AUTORITE] )


- SULTÂN[Ar.] ile/ve/||/<> MELİK[Ar.]

( Yönetimi/hükmü/sultayı elinde tutan. İLE/VE/||/<> Araziyi elinde tutan, toprak/ülke sahibi. )


- SULTAN[Ar.] ile SULTAN ile "SULTAN"

( Müslüman, özellikle Sünni hükümdarların kullandıkları unvan, padişah. | Sultanların erkek ve kız çocukları ile anne ve eşlerine verilen unvan. İLE Bektaşi azizi. İLE Belirli bir alanda en üst düzeyde olanlar için kullanılan bir söz. )


- SU'LÛK[Ar. çoğ. SAÂLİK] ile SÜLÛK[Ar. < SİLK]

( Yoksul/fakir. | Serseri. | Dilenci. İLE Bir yola girme, bir yol tutma. | Özel bir sınıfa/öbeğe katılma. | Bir tarikata intisâb etme. )


- SÜLÜS[Ar.] ile SÜLÜS[Ar.] ile SÜLÜS[Ar.]

( Üçte bir. İLE Arap abecesiyle yazılan bir tür süslü yazı. İLE Erlere, yolculuklarda indirim sağlayan belge. )


- ŞU'M[Ar.] ile ŞU'M[Ar.] ile ŞÛM[Ar.]

( Uğursuzluk, şeâmet. İLE Şom. İLE Uğursuz, şom. )


- SÛM[Ar. < SAHNE] ile SUMM[Ar. < ASAMM]

( Sarmısak. İLE Sağırlar. )


- SÜNBÜK[Ar. | çoğ. SENÂBİK] ile ...

( Toynak, at, eşek gibi tek tırnaklı hayvanların tırnağı. )


- SUNİ[Ar.] değil/yerine/= YAPAY


- SÜNNET[Ar.] ile NÂFİLE[Ar.]


- SÜNÛH[Ar. çoğ. SÜNÛHÂT] ile SÜNÛH[Ar. çoğ. SÜNÛHÂT]

( Sağlam ve emin olma. | İyi bilme. | Diş yuvaları/çukurları. İLE Akla/hatıra gelme, içe doğma. | Çıkma, zuhûr etme. )


- ŞÜPHE[Ar.] ile KUŞKU


- ŞÜPHE/ŞÜBHE[Ar.] değil/yerine/= KUŞKU


- SÛR[Ar. çoğ. ESVÂR, SÎRÂN] ile SÛR[Ar.] ile SU'R[Ar. çoğ. ES'ÂR] ile SÛR[Ar.]

( Şehrin etrafına çekilen yüksek duvar, kale, hisar. İLE Boynuzdan yapılmış büyük boru. | Kıyamette, Hz. İsrâfil'in üfleyeceği boru. İLE Artık.[yiyecek-içecek için] İLE Düğün. | Ziyafet. | Şenlik. )


- SUR[Ar.] ile SUR ile Sur

( Kale duvarı. İLE Uğur, alınyazısı. İLE Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri. )


- SUR'A[Ar.] ile SURÂH[Ar.] ile SURÂH[Ar.]

( Güreşte, çoğunlukla ters dönmüş olan. İLE Çığlık, feryad. İLE Delik, gedik. )


- SÜR'AT[Ar.] ile ÂCELE["ACALE" değil!]


- SÜRAT[Ar.] değil/yerine/= HIZ

( Alınan yolun, harcanan zamana oranı. | Çabukluk. | Bir hareketten doğan güç, şiddet. )


- SURAT[Ar.] değil/yerine/= YÜZ


- SÛRE ile MİZMÂR[Ar.]

( ... İLE Zebûr'un her bir sûresi. )


- SÜREÇ ile FETRET[Ar.]

( ... İLE İki peygamber ya da sultan arasında peygambersiz/sultansız geçen süre. | İslâm'a göre, Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen süre. | İki olay arasındaki süre. | Hükümet gücünün gevşediği bir yerde, düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre. )


- SÜREÇ ile/ve/||/<>/> SERENCÂM[Fars.] ile/ve/||/<>/> İNSİCÂM[Ar.]

( Aralarında birlik olan, belirli bir düzen ya da zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi. İLE/VE/||/<>/> Bir işin sonu. | Başına gelen. | Olay/vak'a. İLE/VE/||/<>/> Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım. )


- SÛRET[Ar.] ile HEY'ET[Ar.]


- SÛRET[Ar.] ile SIBGA[Ar.]


- SURETA[Ar.] değil/yerine/= GÖRÜNÜŞE GÖRE, GÖRÜNÜŞTE | YALANDAN


- SURETİYLE[Ar.] değil/yerine/= YOLUYLA/KOŞULUYLA


- SÜREYYA[Ar.]/PERVÎN[Fars.]/PLESIADES değil/yerine/= ÜLKER

( Boğa burcunda, yedi yıldızdan oluşan takım. | Kuzey yarımkürede, Boğa[Sevr] burcunun en parlak yıldızı olan Eddeberân'ın ilerisinde ve Feres-i A'zam yönünde görünen güzel bir yıldız kümesi. )


- SÜRFE/SURFE[Ar.] ile SÜRFE[Ar.]

( Kurtçuk. İLE Öksürük. )


- SÛRÎ/ŞEKLÎ[Ar.]/FORMEL[İng.] değil/yerine BİÇİMSEL


- SÛRÎ[Ar.] ile SÛRÎ[Ar.]

( Görünürde olan, hakiki ve içten olmayan. | Gösterişten ibaret olan, gösterişlik. İLE Düğüne ait, düğünle ilgili. )


- ŞÜRÛ'[Ar.] ile ŞÜRÛH[Ar. < ŞERH]

( Başlama. İLE Açıklamalar, izahlar, şerhler. )


- SÜRÛR[Ar.] ile NEŞE/SEVİNÇ | TESKİN/TESELLİ


- SÜRÛRÎ[Ar.] ile Sürûrî[Ar.]

( Kurtçuk. İLE XVIII. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış Osman adlı şair. Şiirden önce Hüznî, daha sonra Sürûrî takma adını kullanmıştır. Şiirleri hiciv ve mizah ağırlıklıdır. Şiirlerinde, ebced hesabıyla yaptığı tarihlendirmelerindeki başarılarıyla da öne çıkmıştır. [ö. 1813] )


- SÜRYANİ[Ar.]

( Samiler'in, Aramî kolunun doğu bölümünde olan bir Hristiyan topluluğu ve bu topluluktan olan kişi. )


- SÜS ile ŞEMSE[Ar.]

( ... İLE Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne ya da kumaşlara, kapı, pencere vb. yerlere işlenen ya da çizilen, güneş biçiminde süs. )


- SÛS[Ar.] ile SÛS[Ar.]

( Huy, tabiat.[TIYNET] | Meyan kökü. İLE Güve. | Kurtçuk. )


- SUSAM[Ar. < SİSAM] değil/yerine/= KÜNCÜK


- SÜTÛN[Fars.]/ÂSİYE[Ar.] ile/yerine DİREK

( PILLAR vs. POLE )


- SÜTÛR[Ar. çoğ. SİTR] ile SÜTÛR[Ar.]

( Perdeler, örtüler. İLE ... )


- SU'ÛD[Ar.] ile İRTİFÂ'[Ar.]


- SU'ÛD[Ar.] ile İS'ÂD[Ar.]


- SU'ÛD[Ar.] ile RUKİYY[Ar.]

( Yukarı çıkmak, tırmanmak. İLE Aşama aşama, adım adım çıkmak, yükselmek. )


- SUÛD[Ar.] ile SUÛD[Ar. < SA'D]

( Yukarı çıkma, yükselme. İLE Kutsal sayılan yıldızlar. )


- ŞUUR[Ar.] değil/yerine/= BİLİNÇ/US

( ŞUUR[Ar.]: Çatlak, sızıntı. = Kendi varoluşunun, sorumluluğu ve denetimi. | Anlama, anlayış, duyum/hissetme. )


- ŞUÛR[Ar.] ile ŞUÛR[Ar. < ŞA'R] ile ŞÜHÛR[Ar. < ŞEHR]

( Anlama, anlayış, duyumsama/hissetme. İLE Kıllar. İLE Aylar. )


- ŞÜYÛ'[Ar.] ile ŞÜYÛH[Ar. < ŞEYH]

( Herkesçe duyulma, bilinme, yayılma, dağılma. | Ortaklardan birinin, aralarındaki ortak malların her bir parçasının üzerine hisselerinin yayılmış olması. İLE Şeyhler. | Yaşlılar. )


- SÛZ[Ar.] ile -SÛZ[Ar.]

( Yanma, tutuşma, ateş, sıcaklık. | Dert, ıstırap, acı. İLE "Yakan, yakıcı" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[DİL-SÛZ: Gönül yakan/yakıcı. | VİCDAN-SÛZ: Vicdan yakan.] )


- TÂ[Ar.] ile TÂ'[Ar.] ile TÂ[Ar.] ile TÂ[Ar.] ile TI[Ar.]

( Eski Türkçe'deki "te" ve "tı" harflerinin Arapça'daki adı. İLE "tı" harfinin bir adı. İLE Kat, büklüm. İLE Kadar, dek, değin. İLE Osmanlı abecesinin 19. harfi olup ebced hesabında, 9 sayısının karşılığıdır. T harfini karşılar. )


- TAABBÜS[Ar.] ile TAABBÜS[Ar. çoğ. TAABBÜSÂT]

( Sayıklama ya da havadaki bir şeyi tutmaya çalışır gibi ellerini sallayarak hareket ettirme. İLE Yüz ekşitme, surat asma. )


- TAACCÜB[Ar. < ACEB] değil/yerine/= ŞAŞMA/ŞAŞAKALMA

( [bkz. TAHAYYÜR] )


- TAADDÜD[Ar.] ile TAAHHÜD[Ar. < AHD | çoğ. TAAHHÜDÂT]

( Birden çok olma, çoğalma, sayısı artma. İLE Üzerine alma, yapılması için söz verme. | Bir işin yapılması için resmî olarak sözleşme. | Postaya verilen bir şeyin yerine ulaşmasını sağlama. )


- TAADDÜT[Ar.] değil/yerine/= ÇOĞALMA, SAYININ ARTMASI


- TAALÎ/TEÂLÎ[Ar. < ULÜVV] ile TAALLÎ/TEÂLLÎ[Ar. < ULÜVV | çoğ. TEALLÜYÂT]

( Yükselme, ululanma. İLE Yükselme, yüksek olma. )


- TAAMMÜD[Ar. < AMD] ile TAANNÜD[Ar. < İNÂD | çoğ. TAANNÜDÂT]

( Bir işi bilerek ve isteyerek yapma. İLE İnad etme, direnme, ayak direme. )


- TAAMMÜDEN[Ar.] değil/yerine/= KASTEN


- TAAMMÜM]Ar.} değil/yerine/= YAYILMA, GENELLEŞME


- TAAMMÜT[Ar.] ile/<> TAAMMÜDEN

( Bir işi ya da suçu bile bile, tasarlayarak yapma. | İşlenecek bir suçun, daha önceden tasarlanması. İLE/<> Kasten. )


- TAANNÜT[Ar.] değil/yerine/= DİRENME, DİRENİM


- TAARRUS/TAARRÜS[Ar. çoğ. TAARRUSÂT] ile TAARRUZ[Ar. çoğ. TAARRUZÂT] ile TAÂRUZ/TEÂRUZ[Ar. < ARAZ | çoğ. TEÂRUZÂT]

( Kocanın, karısına sevgi göstermesi. İLE İlişme, sataşma, takılma. | Düşmana saldırma. İLE Birbirine zıt olma. )


- TAASSÎ[Ar. < İSYÂN] ile TAAŞŞÎ[Ar.]

( Ayaklanma, boyun eğmeme, isyân etme. İLE Akşam yemeği yeme. )


- TAASSUB[Ar.] ile/değil/yerine ÖNCELİK


- TAASSUP[Ar.]/BIGOTRY[İng.] değil/yerine/= BAĞNAZLIK


- TÂ'AT[Ar.] ile HİDMET/HİZMET[Ar.]


- TÂ'AT[Ar.] ile KABÛL[Ar.]


- TÂ'AT[Ar.] ile MUVÂFAKATU'L-İRÂDE[Ar.]


- TÂAT[Ar.] ile TÂÂT[Ar. < TÂAT]

( Allah'ın emirlerini yerine getirme, ibâdet. İLE İbâdetler. )


- TAATTUL[Ar.] ile TAATTUR[Ar. < ITR]

( İşsiz kalma, işlemez olma. İLE Güzel kokular sürünme. )


- TAAYYÜŞ[Ar.] değil/yerine/= YAŞAMA, GEÇİNME


- TAAZZÜL[Ar. < AZL] ile TAAZZÜR[Ar. < ÖZR]

( Bir tarafa çekilme. | İşten çekilme. | Ehl-i sünnet'ten Vâsıl b. Atâ'nın kurduğu mu'tezile mezhebi. | Takımdan ayrılma. İLE Özür bildirme. | Güçleşme, güç olma, olanak bulunmama. )


- KATMAN/TABAKA[Ar.] ile BÖLÜM


- TABAKA[Ar.] ile/ve/||/<> KATMAN


- TAB'AN[Ar. < TAB] ile TÂBÂN[Fars.] ile TABAN[Tr.][>< TAVAN}[Ar.]

( Doğal/tabiî olarak, kendiliğinden. İLE Işıklı, parlak. İLE Ayağın alt yüzü, aya. | Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. | Ayakkabının alt bölümü. | Kaide. | Bir şeyin en alt bölümü. | Değerlendirmede en alt derece. | Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle. | Temel. | Bir ırmağın en derin olan orta yeri. | Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. | Bir cismin ya da bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey ya da çizgi, kaide. | Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı. | Tarlanın düz ve verimli kesimi. | Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir. )

( AS NATURE vs. BRIGHT vs. BASE )


- TABASBUS[Ar. < BASBASA]/MÜTEBASBIS değil/yerine/= YALTAKLANMA/YALTAK

( Birine hoş görünmek için onursuzca davranmak. )


- TÂBA'TU ZEYDEN[Ar.] ile VÂFAKTUHÛ[Ar.]


- TÂBE[Ar. < TAYYİB] ile TÂBE[Fars.] ile TÂ-BE[Fars.]

( "İyi ve temiz olsun" anlamınadır. İLE "-e kadar" anlamına gelerek sözcüklerin başına getirilir. [TÂ-BE-SABAH: Sabaha kadar. | TÂ-BE-KEY: Ne zamana kadar, niceye dek.] İLE Tava. | Geniş, düz yüzlü tuğla. )


- TAB-HÂNE[Ar., Fars.] ile TABH-HÂNE[Ar., Fars.] ile TÂB-HÂNE[Ar.]

( Matbaa. İLE Mutfak. | Lokanta. İLE Ocak ya da soba ile ısıtılan kışlık yer, çiçek sobası. | Nekahethâne.[DÂR-ÜŞ-ŞİFÂ] )


- TÂBİ'[Ar. < TEB | çoğ. TÂBİÎN, TÂBİÛN, TEBEA, TEVÂBİ'] ile TÂBİ'[Ar. < TAB] ile TABÎÎ[Ar.] ile TABHÎ[Ar.]

( Birinin ardı sıra giden, ona uyan. | Boyun eğen, bağlı kalan, birinin emri altında bulunan. | [Ar. dilb.] Kendinden önceki sözcüğe göre hareke alan sözcük. | Hz. Muhammed'i görmüş olanları(eshâbı) görüp kendinden hadîs dinlemiş olan. İLE Kitap basan/bastıran. | Matbaacı, düzenleyici(editör). İLE Doğayla/tabîatle ilgili. | Doğa gereği/îcâbı olan. | Olağan, alışılmış, her zamanki gibi. İLE Pişirmekle/pişirilmekle ilgili. )


- TÂBİ'[Ar.] ile TÂLÎ[Ar.]


- TABİP/TABİB[Ar.] ile/ve/değil ALYENİST[Fr.]

( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Deliler hekimi. )


- TABİÎ ÂFET[Ar.] değil/yerine/= DOĞAL KIRAN


- TABİL[Ar. | çoğ. TEVÂBİL] ile ...

( Nane, biber, tarçın, karanfil gibi baharatlar. )


- TABİL[Ar. çoğ. TEVÂBİL] ile TA'BÎR[Ar. < UBUR | çoğ. TA'BÎRÂT]

( Nane, biber, tarçın, karanfil gibi baharatlar. İLE Anlatma, ifade. | Bir anlamı olan söz. | Deyim. | Terim. | Rüya yorma. [HÜSN-İ TABÎR: Edep ve terbiye içinde anlatma.] )


- TABİP[Ar.] = HEKİM/DOKTOR


- TABİR[Ar.] değil/yerine/= DEYİM


- TABLA[Ar.] ile LEVİ

( Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi. | Soba, mangal vb. şeylerin altına konulan metalden ya da tahtadan yapılan tepsiye benzer altlık. | Bir şeyin düz ve geniş bölümü. | Ağaçtan ya da ağaç ürünlerinden hazırlanmış, büyük yüzeyli düzgün parça. | Genellikle Hindistan, Pakistan'da kullanılan, darbukaya benzer bir çalgı türü. | Denizcilikte, makaraların yüzlerini oluşturan dış bölümleri. İLE Etiyopya'da, kadınların, dudaklarına yerleştirdikleri tablalar.[Toplumsal konum, zenginlik, güç göstergesidir ve gurur kaynağıdır.] )


- TABUT ile LAHİT[Ar.]

( Ölünün, mezarlığa götürülürken, içine konulduğu sandık. İLE Kenarları kâgir, üstü kapak taşlarıyla örtülü mezar. | Taş ya da mermerden oyma mezar. )

( COFFIN vs. FUNERARY )


- TABYA[Ar.] ile/<> DONANMA

( Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı. İLE/<> ... )

( Karada. İLE/<> Denizde. )


- TAÇ[Ar. < TÂC] ile TAÇ[İng. TOUCH]

( Soyluluk, iktidar, güç ya da hükümdarlık simgesi olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık. | Gelinlerin başlarına takılan süs. | Genellikle göz düzeyinden yüksek mobilyaların üstlerindeki kabartmalı, oymalı, süslü bölüm. | Çiçeğin dıştan ikinci halkasında bulunan yaprakların hepsi. | Bazı tarikatlarda, şeyhlerin giydikleri başlık. İLE [futbol] Yan, dokunma. )


- TAÇ[Ar. < TÂC]/EFSER[Fars.] ile TIKSÂR[Ar.]

( ... İLE Halka biçiminde taç. )


- TÂCİR[Ar. < TCR] ile TÜCCAR[Ar.]

( TAKÎ + CESUR + RAUF )


- TÂCİZ[Ar.] değil/yerine/= USANDIRI, USANÇ


- TADACCU'[Ar.] ile TADACCU[Ar. < DUCRET]

( Üşenme, gevşek davranma. İLE İç sıkılması, sıkıntı. )


- TA'DÂD[Ar. < ADED] değil/yerine/= SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM

( SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM )


- TA'DÂD[Ar. < ADET] (ETMEK)[Ar.] ile/ve/||/<> İHYÂ'[Ar. < HAYÂT] (ETMEK)[Ar.]

( Sayma, sayı. | Birer birer söyleme, sayıp dökme, sayım. İLE/VE/||/<> Diriltme, diriltilme, canlandırma. | Can verircesine iyilik etme, lütfetme. | Yeniden güçlendirme. | Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. )


- TADARRUS[Ar.] değil/yerine/= DİŞ KAMAŞMASI


- TAFRA[Ar.] değil/yerine/= SIÇRAMA

( Yukarıya sıçrama, atlama. | Yukarıdan atıp tutma. | İlimde, rütbe, derece alma. )


- TAFSÎL[Ar.] ile TAKSÎM[Ar.]


- TAFSÎLÂT[Ar. < TAFSÎL < FASL] ile/ve/< AÇIKLAMA

( ... İLE/VE Etraflıca, uzun uzun açıklamalar. )


- TAFZİH[Ar.] değil/yerine/= REZİL ETME

( Birinin kötü yanlarını ortaya çıkarma. )


- [ne yazık ki]
TAGALLÜP[Ar.] değil/yerine/= ZORBALIK


- TAGAMGUM[< Ar. GAMGAMA] değil/yerine/= ANLAŞILMAZ SÖZ


- TAGAYYÜR[Ar. < GAYR] değil/yerine/= DEĞİŞME, BAŞKALAŞMA


- TAGŞÎŞ[Ar.] değil/yerine/= KARIŞTIRMA

( Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma. )


- TAĞYİR[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞTİRME, BAŞKALAŞTIRMA | BOZMA


- TAHADDÜS[Ar. < HADS/HUDÛS] ile TAHADDÜŞ[Ar.]

( Sezgi. | Yok iken ortaya/meydana çıkma. İLE Tırmalanma. | Üzüntü duyma. )


- TAHÂDU'[Ar. < HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[Ar. < HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[Ar. < HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[Ar. < HÂZIR] ile TAHADDÜR[Ar. < HADER] ile TAHADDÜR[Ar. < HADR] ile TAHAZZÜR[Ar. < HAZER] ile TAHATTUR[Ar. çoğ. TAHATTURÂT]

( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )


- TAHAFFUZ[Ar.] değil/yerine/= BARINMA, KORUNMA


- TAHAKKÜM[Ar.] değil/yerine/= BASKI, ZORLAMA


- TAHALLÎ[Ar. < HÂLÂVET/HULVÂN | çoğ. TAHALLİYÂT] ile TAHALLÎ[Ar. < HALÂ]

( Kendi kendini donatma, süsleme. İLE Boşalma, boş kalma. | Tenhaya çekilme, yalnız kalma. )


- TAHAMMÜL[Ar.] değil/yerine/= DAYANMA, KATLANMA

( Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması. | Kişinin kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma. )

( ... ile TITIKSHA )


- TAHAMMÜL[Ar. < HAML | çoğ. TAHAMMÜLÂT] ile TAHAMMÜR[Ar. < HAMR | çoğ. TAHAMMÜRÂT]

( Yüklenme, bir yükü üstüne alma. | Dayanma, katlanma. | Kaldırma. İLE Mayalanma, ekşime. )


- TAHAMMÜLFERSA[Ar. + Fars.] değil/yerine/= DAYANILMAZ


- TAHAMMUS[Ar.] ile TAHAMMUZ[Ar. < HAZM | çoğ. TAHAMMUZÂT]

( Büzülme, büzülüp buruşma. İLE Ekşime, oksitlenme. )


- TAHAMMUZ[Ar.] değil/yerine/= EKŞİME


- TAHÂNET[Ar.] ile TAHÂRET[Ar.]

( Değirmencilik. İLE Temizlik. | Temizlenme. )


- TAHÂRET[Ar.]/TAHİR ile/ve/||/<>/>/< NEZÂFET[Ar.]/NAZİF

( Fiziksel/gövdesel temizlik. İLE/VE/||/<>/>/< Davranış ve tutumlardaki temizlik, ahlâkî temizlik. )


- TAHÂRET[Ar.] değil/yerine/= TEMİZLENME | TEMİZLİK


- TAHARRÜS[Ar.] ile TAHARRÜZ[Ar.] ile TAHARRÜŞ[Ar. çoğ. TAHARRÜŞÂT]

( Çekinme, sakınma.[maddiyatta kullanılır] İLE Çekinme, sakınma.[maneviyatta kullanılır] İLE Tırmalanma, örselenme. )


- TAHARRÜŞ[Ar.] değil/yerine/= TIRMALANMA, KURCALANMA, AZDIRILMA


- TAHAŞŞU'[Ar. < HUŞÛ] ile TAHAŞŞUB[Ar.]

( Alçakgönüllülük. İLE Odunlaşma. )


- TAHASSUN[Ar.] değil/yerine/= SIĞINMA

( Korunmak için bir yere çekilme. )


- TAHASSÜR[Ar. < HASRET] değil/yerine/= ÖZLEM

( HASRET ÇEKME | ÇOK İSTENİLEN VE ELE GEÇİRİLEMEYEN ŞEYE ÜZÜLME )


- TAHASSÜR[Ar.] ile TAHASSÜR[Ar. < HASRET | çoğ. TAHASSÜRÂT] ile TAHASSUL[Ar. < HUSÛL]

( Kanın pıhtılaşması.[TAHASSÜR-İ DEM] İLE Hasret çekme. | Çok istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülme. İLE Sonuç olarak çıkma, hâsıl olma. | Ürüme, üretme. )


- TAHAŞŞÜT[Ar.] değil/yerine/= YIĞINAK


- TAHATTÜM[Ar. < HATM] ile TAHAŞŞUB[Ar. < HATEM]

( Gerekme, gerekli olma. İLE Yüzük takınma, hatem. | Âriflerin gönüllerine Allah'ın koyduğu işaret. )


- TAHAVVÜL[Ar. < HÂL] ile/ve/<> TAGAYYÜR[Ar. < GAYR]

( [değişim] Biçimde/sıfatta. İLE/VE/<> Öz'de/zât'ta. )


- TAHAVVÜL[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞME, DÖNÜŞÜM

( Bir durumdan, başka bir duruma geçme, değişme, değişkenlik, dönüşme, dönüşüm )


- TAHAYYÜL[Ar. < HAYAL] (ETMEK) değil/yerine/= İMGELEM (İMGELEMEK)


- TAHAYYÜL[Ar. < HAYAL | çoğ. TAHAYYÜLÂT] ile TAHAYYÜR[Ar. < HAYRET | çoğ. TAHAYYÜRÂT]

( Hayale getirme, hayale dalma, hayalde canlandırma. İLE Hayran olma, hayrete düşme, şaşakalma, şaşırma. )


- TAHAYYÜL[Ar.] değil/yerine/= HAYALDE CANLANDIRMA


- TAHAYYÜL[Ar.] ile/ve/||/<> RÜYA[Ar.]


- TAHAYYÜL[Ar.] ile TEVEHHÜM[Ar.]

( Hayalde canlandırma. İLE Kuruntuya düşme. )

( "KAYGI değil/yerine SAYGI" yazısı için burayı tıklayınız... )


- TAHDÎB/TAHZÎB[Ar. < HİDAB] ile TAHDİB[Ar. < HADEB]

( Saç/sakal boyama. İLE Kamburlaştırma, kamburlaştırılma, kubbelendirme. )


- TAHDÎD[Ar. < HADD | çoğ. TAHDÎDÂT] ile TAHTÎT[Ar. < HATT]

( Sınırlama, sınır çizme. İLE Çizme, çizilme, çizgi ile belirli kılma. | Çizgi. )


- TAHDİDAT[Ar.] değil/yerine/= SINIRLAMALAR


- TAHDÎR[Ar. < HADER] ile TAHDÎR/TAHZÎR[Ar.]

( Örtülendirme, örtülü bulundurma. İLE Hazırlama. | İlâç hazırlama. | Yeşillendirme, yeşil renk verme. )


- TAHDİT[Ar.] değil/yerine/= SINIRLAMA, ÇEVRELEME


- TAHFÎF[Ar. < HİFFET] ile/ve TEŞDÎD[Ar. < ŞİDDET] ile/değil/yerine/>< TAKDÎR[Ar.]

( Hafifletme, yükünü azaltma. İLE/VE Şiddetlendirme, güç verme. | Şeddeleme. | Bir harfi çift okunan ve şedde işaretinin adı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Beğenme, değer biçme, değer verme/verilme. | Değerini/önemini anlama. )


- TAHIL[Ar.] ile TÂHIL[Ar.]

( Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat. İLE Bayat su, bekleyerek bozulmuş su. )


- TAHIL[Ar. DAHL] ile TÂHIL

( Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat. İLE Bayat su, bekleyerek bozulmuş su. )


- TAHİN[Ar. < TAHÎN]

( TAHN: Öğütme, öğütülme, öğütülmüş tahıl anlamından hareketle, daha çok pekmezle karıştırılarak ya da helvası yapılarak kullanılan "öğütülmüş susam" olarak yerleşmiş gıda ürünü. )


- TÂHİR[Ar.] ile/ve/||/<> TEZKİYE[Ar.]

( Temiz. İLE/VE/||/<> Temize çıkarma, aklama. | Birinin iyi bir insan olduğunu kendini tanıyanlardan soruşturarak ortaya çıkarma. )


- TAHKİM[Ar.] değil/yerine/= GÜÇLENDİRME, BERKİTMEK

( Güçlendirme, sağlamlaştırma. | Antlaşmazlıkların, hakem yoluyla çözülmesi yöntemi. )


- TAHKİYE[Ar. < HİKÂYE] değil/yerine/= ÖYKÜLEME, ANLATI, HİKÂYE ETME, ANLATMA


- TAHLÎF[Ar. < HALEF] ile TAHLÎF[Ar. < HALF | çoğ. TAHLÎFÂT]

( Birini kendi yerine bırakma. İLE Yemin ettirme, yemin verme, andiçme/andiçirilme.[RESM*İ TAHLÎF: Andiçme töreni.] )


- TAHLÎL[Ar. < HALL] ile TAHLÎL[Ar. < HALL | çoğ. TAHLÎLÂT]

( Ekşitme, sirkeleştirme. İLE Çözümleme, analiz. Bütünleşik/birleşik(mürekkep) bir nesneyi belirlemek üzere bölümlere ayırma. )


- TAHLİYE[Ar.] ile ITLÂK[Ar.]


- TAHLİYE[Ar. < HALY] ile TAHLİYE[Ar. < HALÂ, HALVET, HALV]

( Süsleme, donatma, bezeme. | Bir madde içine, özelliğini ya da kokusunu değiştirmek üzere şeker, baharat vb. gibi şeyler katma. İLE Boşaltma, boş bırakma. | Serbest bırakma, salıverme. )


- TAHMİN[Ar.] ETMEK değil/yerine/= ÖNDEYİLEMEK


- TAHMÎNEN[Ar.] ile TAHMÎNÎ[Ar.]

( Aşağı yukarı. İLE Tahmine ait, tahminle ilgili, aşağı yukarı hesaplanan. )


- TAHMÎR[Ar. < HAMR | çoğ. TAHMÎRÂT] ile TAHMÎR[Ar. < HİMÂR | çoğ. TAHMÎRÂT] ile TAMİR[Ar.]

( Yuğurma, yuğrulma. | Mayalandırma. İLE Birine "eşek" deme. İLE Onarım. | Yapılan bir yanlışı, kusuru düzeltmeye çalışma. )


- TAHMÎS[Ar. < HUMS | çoğ. TAHMÎSÂT] ile TAHMÎS[Ar. < HAMS] ile TAHMÎS[Ar.] ile TAHMÎZ[Ar.]

( Bir şeyi beş kat ya da beş köşeli yapma. | Bir şiirin her beytinin üstüne üçer mısrâ katarak her beyti beşer mısrâya çıkarma.[bkz. TEŞTÎR] İLE Ateşte kızdırıp kavurma. İLE Beşte bir cezâ. İLE Humuzlandırma, oksitlendirme. )


- TAHRİBAT[Ar.] değil/yerine/= YIKIP BOZMA


- TAHRÎF[Ar. < HAREF] ile TAHRÎF[Ar. < HARF | çoğ. TAHRÎFÂT]

( Genç birine bunaklık isnâd etme. İLE Harflerin yerini değiştirme, bozma, kalem oynatma, değiştirme. | Bir tanımın anlamını değiştirme. )


- TAHRİFAT[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞTİRİ


- TAHRİK[Ar.]/PROVOKASYON[Fr.] / PROVOCATION/PROVOKE[İng.]["PROVAKE" değil!] değil/yerine/= KIŞKIRTMA/KIŞKIRTI

( INCITEMENT / PROVOKE )


- TAHRÎK[Ar. < HAREF] ile TAHRÎK[Ar. < HARK] ile TAHRÎK[Ar. < HAREKET | çoğ. TAHRÎKÂT]

( Yırtma, yırtılma, yarma, yarılma. İLE Çok yakma/yakılma. | Susatma/susatılma. İLE Kımıldatma, oynatma. | Kışkırtma, azdırma. | Yola çıkarma. | Uyandırma. | Meczum(cezimli) bir harfi hareke ile okuma.[İLM sözcüğünü İLİM olarak okuma.] )


- TAHRİL[Ar. < TAHRİR] değil/yerine/= ÇİZGİ


- TAHRİR[Ar.] ile YAZMA, KİTABET, KOMPOZİSYON

( Sahife dört kenarına çekilen çizgiye denir. )


- TAHRÎREN[Ar.] ile TAHRÎRÎ[Ar.]

( Yazı ile, yazarak. İLE Yazı ile, yazı ile ilgili. )


- TAHRÎS[Ar.] ile TAHRÎS[Ar. < HIRS | çoğ. TAHRÎSÂT] ile TAHRÎZ[Ar. < HIRZ | çoğ. TAHRÎZÂT] ile TAHRÎŞ[Ar. çoğ. TAHRÎŞÂT]

( İçinde bir şey saklanılan nesne. Ambar. İLE Hırslandırma/hırslandırılma. İLE Kışkırtma, kışkırtılma. İLE Tırmalama, tırmalanma. | Yakış kaşındırma, azdırma. )


- TAHSÎN[Ar. < HÜSN | çoğ. TAHSÎNÂT] ile TAHSÎN[Ar. < HISN] ile TAHZİN[Ar.]

( Güzel bulup takdir etme, beğenip alkışlama. | Güzelleştirme, güzel kılma. İLE Kale gibi sağlamlaştırma. İLE ... )


- TAHSÎN[Ar.] ile TASHÎN[Ar. < SAHN]

( ... İLE Sahneye koyma, sahnede oynanacak şekle koyma. )


- TAHSÎR[Ar. < HASRET] ile TAHSÎR[Ar. < HASÂR] ile TAHZÎR[Ar.]

( Özlem duyma, duydurma. İLE Zarara uğratma. İLE ... )


- TAHSÎS[Ar.] ile NESH[Ar.]


- TAHŞİYE[Ar. < HAŞY] ile TAHŞİYE[Ar. < HAŞYET]

( Hâşiye yazma. | Dipnot yazma, çıkma yapma. İLE Ürperme, ürpertilme. )


- TAHTA[Fars.] ile AHŞAP[Ar.]

( Çeşitli işlerde kullanılmak üzere düz, enlice, uzun ve az kalın biçimde işlenmiş ağaç parçası. | Bu ağaçtan yapılmış olan. | Bu malzemeden oluşmuş yüzey, döşeme, ağaç. | Sebze bahçelerinde ayrılan küçük yer. | Kara tahta. | Çimlenen tohumlar için bahçede hazırlanan uzun tarh. İLE Ağaçtan, tahtadan yapılmış. | Ağaçtan, tahtadan yapılmış nesne. )


- TAHTAKALE[Ar. < TAHT el-KALÂ] ile ...

( Kalenin/surun altı. )


- TAHTEREVALLİ[Ar.]/ÇÖĞÜNCEK değil/yerine/= TAHTIREVAN[Fars.]

( İki ucuna, birer kişi oturup karşılıklı olarak havada yükselip inerek eğlenmeyi sağlayan, ortasından bir yere dayalı tahta ya da metal araç. İLE Omuzda götürülen, üstü örtülü, insan taşınan araç. )


- TAHTEŞŞUUR[Ar.] değil/yerine/= BİLİNÇALTI


- TAHVÎF[Ar.] ile İNZÂR[Ar.]


- TAHVİL[Ar.] değil/yerine/= ÇEVRİL


- TAHVÎL[Ar.] ile TEMVÎL[Ar.]


- TAHYÎL[Ar. < HAYÂL | çoğ. TAHYÎLÂT] ile TAHYÎR[Ar. < HAYR | çoğ. TAHYÎRÂT]

( Akla/fikre getirme/getirilme. İLE Birini, iki şey arasından birini tercih etmek durumunda bırakma, istediğini tercih etmeyi teklif etme. )


- TAHZÎB[Ar. < HİZB] ile TAHZÎB[Ar. < HİZAB]

( Takım takım toplama. İLE Saç/sakal boyama. )


- TAHZÎL[Ar.] ile TAHSÎL[Ar. < HUSÛL] ile TAHZÎR[Ar.]

( Alçaltma, bayağılaştırma. İLE Ele geçme/geçirilme, hâsıl etme. | Vergi toplama. | İlim öğrenme. İLE ... )


- TAHZÎN[Ar. < HÜZN] ile TAHZÎN[Ar.] ile TAHSÎN[Ar.]

( Kederlendirme, tasalandırma. | Hazin hazin Kur'an-ı Kerîm okuma. İLE Hazinede saklama. İLE ... )


- TAHZÎR[Ar.] ile TAHZÎR[Ar.] ile TAHZÎR[Ar. < HAZER | çoğ. TAHZÎRÂT]

( Hazırlama. | İlâç hazırlama. | Yeşillendirme, yeşil renk verme. İLE Önleme, men etme. İLE Sakındırma. | Men etme. )


- TÂÎ[Ar.] ile Tâî[Ar.]

( T harfine ait, T ile ilgili. İLE Tayy boyundan olan, Tayy boyuna ait, onunla ilgili. )


- TÂİB[Ar. < TEVBE] ile TAYYİB/E[Ar.]

( Tövbe eden. | XVIII. yüzyılda, Lâle Devri'nde, şairlerin önderi sayılan şair. İLE İyi, güzel, hoş. | Hz. Muhammed'in, annesi Âmine'ye verdiği bir ad. )


- TÂİL[Ar.] ile TÂİR[Ar. < TAYERÂN]

( Yarar. İLE Uçucu, uçan. | Kuş. )


- TÂK[Ar. çoğ. TÂKAT, ETVÂK, TÎKAN] ile TÂK[Ar.]

( Bina kemeri. | Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. | Kubbe, künbet. İLE Asma, üzüm kütüğü. )


- TÂKA[Ar.] ile TÂKA/TÂKAT[Ar. < TÂK] ile TAKA[Ar.]

( Kubbeli mahfe. | Pencere. İLE Güç, kuvvet. | Taklar. | Güçler, tâkatler. İLE Duvarın içindeki kapaksız dolap. | Doğu Karadeniz bölgesine özgü yelkenli bir tür kıyı teknesi. | Bozuk, zor çalışan ya da eski kara taşıtları için kullanılan bir söz. )


- TAKADDÜM[Ar.] değil/yerine/= ÖNCELİK


- TAKALLÜS[Ar.] değil/yerine/= KASILMA


- TAKARRÜP[Ar.] değil/yerine/= YAKINLAŞMA/YAKLAŞMA/YANAŞMA


- TAKARRÜR[Ar.] değil/yerine/= KARAR VERME

( Bir yerde karar kılma, yerleşme. | Karar verilme. )


- TAKAS[Ar.]/CLEARING[İng.] değil/yerine/= DEĞİŞTOKUŞ/DEĞİŞİM


- TAKAŞŞU'/TEKAŞŞU'[Ar. < KAŞ] ile TAKAŞŞUR[Ar. < KIŞR]

( Balgam çıkarma. İLE Kabuklanma, kabuk atma. )


- TAKATTUR[Ar. < KATR, KUTÛR, KATARAN] ile TAKATUR/TEKATUR[Ar. < KATRE]["ka" uzun okunur]

( Damlama, damla damla akma. İLE ... )


- TAKAYYUH/TEKAYYUH[Ar. < KAYH] ile TAKAYYÜ'[Ar.]

( İrinlenme. İLE Kusar gibi olup kusamama. )


- TAKAYYÜT[Ar.] değil/yerine/= BAĞLI OLMA

( Bağlı olma, bağlanma. | Üstüne düşme, özen gösterme. )


- TAKBİH[Ar.] değil/yerine/= KINAMA

( Çirkin görme, beğenmeme. | Kınama. )


- TAKDİM-TEHİR[Ar.]/METATEZ[Fr. < Yun.] değil/yerine/= GÖÇÜŞME

( Bir sözcük ya da rakamlar içinde, birbirini izleyen iki sesbirimin/rakamın yer değiştirmesi. [Türkçe'de, daha çok, r ya da l ünsüzünün bulunduğu sözcüklerde, birinci hecenin başındaki ses, birbirinin yerine geçer. Kibrit > kirbit, çömlek > çölmek] )


- TAKDİM[Ar.] değil/yerine/= TANITMA

( Bir şeyi, karşılıksız olarak birine verme, sunma. | Tanıtma, tanıştırma. | Öne alma, önceye alma. )


- TAKDİR[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GERİBİLDİRİM