Bugün[21 Aralık 2025]
itibarı ile 7.800 başlık/FaRk ile birlikte,
7.800 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(16/33)


- KE'SÎ[Ar. < KE'S] ile KESÎ[Fars.]

( Kadehle, bardakla, çanakla ilgili, onlara benzer. | [botanik] Çanaksı. İLE Bir kişi. | İnsanlık, mertlik. )


- KE[Ar.] ile KE[Ar.]

( Benzetme/teşbih harfi olup "gibi, misillü" anlamlarına gelir. [KE-'L-EVVEL: Önceki gibi. | KE-ZÂLİK: Yine böyle/öylece.] İLE Küçültme edatıdır. [MERDÜMEK: Adamcağız] )


- KEBÂD[Ar.] ile KEBBÂD[Ar.]

( İri limon. İLE Ağaç kavununa benzer bir çeşit büyük ve yumuşak bir limon.[dilim dilim kesilerek tatlısı yapılır] )


- KEBEZLİK/KEBEZLİG ile PAMUK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Pamuk tarlası. İLE ... )


- KEBÎR[Ar. >< SAGİR] ile/ve/||/<> CELÎL[Ar. >< HAKİR] ile/ve/||/<> ÂZÎM[Ar.]

( Fiziksel büyük/lük. İLE/VE/||/<> Kabul ya da saygınlıkla ilgili, itibarî büyük/lük. İLE/VE/||/<> Azâmet, heybet ve ihtişam olarak büyük. )


- KEBİT = DÜKKÂN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- KEBS[Ar.] ile KEBŞ[Ar. çoğ. KİBÂŞ]

( Çukurluğu doldurup düzleme. İLE Koç[eril koyun], çebiş. )


- KEÇE[Oğuz] ile KEÇE ile KEÇE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Keçe. İLE Sebze ve meyveleri taşımaya yarayan sepet. İLE Gece. )


- KEÇİ[Oğuz] ile KEÇİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Keçi. İLE Irmaktaki sığ yer, geçit. )


- KEÇİBOYNUZU / HARNUP/HARRUP[Ar.] ile KEÇİ BOYNUZU

( Bitki. İLE Keçinin boynuzu. )


- KED = NE İYİ ...
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir şeyi betimlerken vurgulama ya da abartma amacıyla kullanılan bir ilgeç. )

( KED AT: Ne iyi at. | KED NENG: Ne iyi şey. )


- KEDGÜ = KEDÜT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Her türlü giyilecek nesne. İLE Düğünlerde, gelinin ve damadın akrabalarının, evlenecek çiftin onuruna giydiği belirli bir giysi. )


- KEF[Ar.] ile KEF[Ar., Fars.] ile KEFF[Ar. çoğ. KÜFÛF]

( Köpük. | Sünger taşı. İLE Eski Türkçe abecesinin yirmibeşinci harfidir.[ebced hesabında yirmi sayısının karşılığıdır] İLE Eliçi, aya, avuç. RÂHE[Ar.] | Ayağın altı, taban. | El çekme, vazgeçme. | [edebiyatta] Arûz'un yedinci sâkin harfini çıkarma. )


- KEF[Ar.] ile MİSL[Ar.]


- KEFÂF/KİFÂF[Ar.] ile AZIK

( Ancak yetecek, yaşayacak kadar olan azık/yiyecek. İLE Ekmek. )


- KEFE[Ar. < KEFFE]["KEVE" değil!] ile KEFE

( Terazi gözlerinden her biri. İLE ... )


- KEFERE'N-Nİ'METE[Ar.] ile BATİRA'N-Nİ'METE[Ar.]


- KEFF[Ar.] ile İHCÂM[Ar.]


- KEFF[Ar.] ile MEN'[Ar.]


- KEFF[Ar.] ile TERK[Ar.]


- KEFFÂRET[Ar.] ile KEFÂLET[Ar.]

( Örtücü ve imhâ edici. | Bir mecburiyet altında ya da yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka ya da tutulan oruç. | Günahtan arınma. İLE Kefillik, birine kefil olma. )


- KEFİL[Ar.] değil/yerine/= YÜKÜMCÜ


- KEH KEH ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Köpekleri çağırmak için çıkarılan ses. )


- KEHÂNET[AR.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< ALÂMET[AR.]


- KEHF[Ar.] ile KEYF[Ar.]

( Mağara. İLE Araçlı "duyum"/haz.[bkz. 6532] )


- KEHL[Ar.] ile KEHL[Ar. çoğ. KİHÂL, KÜHÛL, KÜHLÂN] ile KEHL[Ar.]

( Göze sürme çekme. İLE 30 - 50 yaş arasında bulunan kişi, olgun çağı. İLE Bit. )


- KEK ile KEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Öc almak, intikam peşinde koşmak. İLE Sıkıntı, güçlük. )


- KEKRE ile OT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Acı bir ot.[develer çiğner] İLE ... )


- KEKÜŞ ile MERHEM
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- KELÂM[Ar.] değil/yerine/= SÖZLEM


- KELÂM[Ar.] ile TEKLÎM[Ar.]


- KELEBEK/FERÂŞE[Ar. FİRÂŞA] ile FELFELEK


- KELEÇÜ[Oğuz] ile KELEGÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sözcüklerle anlatma, konuşmak. İLE Tarla sıçanı soyundan, uzun arka ayakları olan küçük bir hayvan. )


- KELER ile VEZEGA[Ar.]

( ... İLE Bir çeşit büyük keler. )


- KELGİN ile SEL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gel-git döngüsünde, suların kabarması ve bu nedenle oluşan seller. İLE ... )


- KELÎM[Ar. < KİLÂM] ile KELİM[Ar. < KELİME]

( Söz söyleyen, konuşan. | İkinci kişi.[muhâtab] İLE Sözler. )


- KELİME HAZİNESİ[Ar.] değil/yerine/= SÖZ AĞIŞI/DAĞARCIĞI/VARLIĞI


- KELİME[Ar.] ile/yerine/= SÖZCÜK


- KEM[Ar.] ile KEM[Ar.]

( Soru edatı.[bir şeyin mikdarını öğrenmek üzere kullanılır][kaç?, ne kadar? vb.] İLE Az, eksik. | Kötü, fena; bozuk. )


- KEM ile KEM[Fars.]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sayrılık. İLE Kötü, eksik. )


- KEMÂL[Ar.] ile TAMÂM[Ar.]


- KEMEK ile KEMEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İşlemeli ve çizgili pamuklu bir kumaş. İLE ... )

( Harmaniye dikilir. İLE Kıpçaklar, yağmurluk yapımında kullanır. )


- KEMÎN[Ar. çoğ. KEMÂÎN] ile KEMÎN[Ar.]

( Pusuya gizlenmiş kişi. | Pusu. İLE Çok az. | Pek küçük. )


- KEMRÜK = KERTÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tahtanın üzerindeki çentik. )


- KEN ile KEND/KENT[Soğd] ile KEND[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Doğu bölgelerindeki tüm kentlere verilen genel ad. İLE Yüksek sayıda kişinin yaşadığı yer. İLE Köy. )

( SEMERKAND[Fars. < SEMİZ KEND]: Büyüklüğü nedeniyle "besili kent". )


- KENÇ LİYÜ ile SOFRA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Hakan'ların şölenleri ya da bayramlarda kurulan, herkesin gönlünce, yağmalarcasına yemek yediği bir sofra. İLE ... )


- KENÇ ile KENÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bebek. İLE Bir hayvanın yavrusu. )


- KENÇEK ile KENÇEK SENGİR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir Türk kavmi. İLE Taraz[Talas] yakınlarındaki bir kentin adı.[Kıpçak/Qıfçâq sınırıdır.] )


- KENDİLİĞİNDENLİK ve ÖKE/DEHÂ

( SPONTANEOUSLINESS, SPONTANEITY and GENIUS )

( SPONTANÉ et ... )

( ZIFA ve TIANCAI )


- KENDİNE MAL ETME/TEMELLÜK[Ar.] ile/ve/||/<>/< BENZEŞME

( Özdeşlik. İLE/VE/||/<>/< Farklılık. )

( Akılsallık. İLE/VE/||/<>/< Mimesis. )


- KENDÜ ile KENDÜK[Kençek]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kendi. İLE Un ya da benzer şeyler konan fıçı benzeri toprak kap. )


- KENG ile KENGES ile KENGEŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Geniş olan. İLE Sığ. İLE Öğüt alma, düşünce, görüş alışverişi. )


- KENPE[Kençek] ile ...
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir bitki. )


- KENT/ŞEHİR[Ar.] yerine/değil BALIK


- KENZİ ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kırmızı, yeşil, sarı ve daha pek çok renkte olabilen bir Çin kumaşı. İLE ... )


- KEP ile KEP[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir şeyin kalıbı. İLE "Benzer, gibi" anlamına gelen bir ilgeç. )


- KEPEK ile KEPEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Küçük. İLE Kepek[baş derisinde]. )


- KEPEZ ile/ve RESİF[Fr. < Ar.]

( Deniz kenarındaki kaya. İLE/VE Su yüzeyine kadar çıkan kaya. )


- KER[Ar.] ile KERH[Ar.]

( Sağır. | Kuvvet, kudret. | Merâm ve maksat. İLE İğrenme, tiksinme, hoşlanmama. | Zorlama. )


- KERÂHET[Ar.] ile NUFÛRU'T-TAB'[Ar.]


- KEREKÜ[Türkmen] ile KEREKÜ[toplum]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çadır. İLE Kışlık ev. )


- KEREM[Ar.] ile/ve/||/<>/> TEKRÎM[Ar. < KEREM]

( Vermek. | İyilik. | Cömertlik. | Verdiğinde gözü olmamak/kalmamak. İLE/VE/||/<>/> Saygı gösterme, ululama. | Cömertlik. )


- KEREM[Yukarı/Aşağı Çin] ile KEREM[Ar.]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yer altında bulunan ev. İLE İyilik, cömertlik. )


- KERESTE ile PELESENK[Ar.]

( ... İLE Türlü bitkilerden çıkarılan, kokulu bir reçine. | Pelesenkağacından elde edilen değerli kereste. )


- KERÎ ile KERÎ[Fars.] ile KERÎH[Ar. < KERH]

( Kazmak. İLE Örümcek ağı. | Sağırlık. İLE İğrenç, çirkin. | Pis kokan. )


- KERİM ile PERDE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Desenli perde. İLE ... )


- KERİŞ[Oğuz] ile KERİŞ ile KERİŞ ile KERİŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tırmanılabilecek bir dağ doruğu. İLE Yağır, atın sırtı. İLE Kavgada, çatışmada direnç gösterme. İLE Kavga, çatışma. )


- KERJÜ ile KERŞEGÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Misket. | Saçma. İLE Sırtında yaralar bulunan [hayvan/at]. )


- KERKİ ile KERPİÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Keser. İLE Kerpiç. )


- KERRAKE/KERÂKE[Ar.] değil/yerine/= ÜSTLÜK

( İnce softan hafif ve dar bir üstlük. )


- KERRAT[Ar.] (CETVELİ) değil/yerine/= ÇARPMA/ÇARPIM (TABLOSU)


- KERTENKELE ile VERDÂNE[Ar.]

( ... İLE Koca başlı kertenkele. )


- KERTİK/KERTÜK ile ÇENTİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ekmeğin ya da benzer bir şeyin çetelesini tutmak için tahtanın üzerine açılan çentik. İLE ... )


- KERTÜ ile KERTÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ant, yemin. İLE Yalnızca hakikatin olduğu yer. )


- KES/KESEK ile KES
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir şeyin bir parçası. İLE Kıçı temizlemek için kullanılan bir parça kurutulmuş kil. )


- KESÂFET[Ar.] ile KESÂFET[Ar.]

( Bulanıklık, açık ve berrak olmayış. İLE Sıklık, tokluk. | [fizik] Kalabalık, koyuluk, kalınlık, yoğunluk. [DENSITY(İng.), DENSITÉ(Fr.)] | Saydam/şeffaf olmama. | Kalabalık, çokluk. )


- KEŞÂN[Ar. < KEŞ][Fars.] ile KEŞÂN[Fars.]

( Çekenler, çekiciler. İLE Çeken, çekerek. )


- KESAT[Ar. < KESÂD] değil/yerine/= DURGUNLUK, YOKLUK, KITLIK


- KESB[Ar.] ile KEDH[Ar.]


- KESBE[Çigil] ile VERGİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Köyün muhtarının ark ya da çeşme yapımına katılmayanlardan aldığı tazminat. İLE ... )


- KESİF[Ar.] ile KEŞİF[Ar. < KEŞF]

( Yoğun. | Saydam olmayan. | Sık. İLE Ortaya çıkarma, meydana çıkarma. | Var olduğu bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması. | Gizli olan bir şey hakkında geniş bilgi edinme. | Bir şeyin olacağını önceden anlama, sezme, tahmin. | Bir olay ya da durumun oluş nedenlerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma. )


- KESİF[Ar.] değil/yerine/= YOĞUN

( Oylumuna oranla, ağırlığı çok olan. | Koyu, kalın. | Etkisi güçlü olan.[koku vb.] | Artmış, çoğalmış bir durumda olan. | Dolu, sıkı, çok. | Kaba, kalın, iri.[elek, iğne için] )


- KESÎR[Ar. < KESRET] ile KESÎR[Ar.] ile KESR[Ar. çoğ. KÜSÛR]

( Çok çok olan, bol. | Sık olan, çok kez olan. İLE Kırılmış. İLE Kırma/kırılma, paralama. | Bozma, halel getirme. | [dilb.] Bir harfin esre i okunması. | [mat.] Kesir. )


- KESÎR[Ar.] ile VÂFİR[Ar.]


- KESLİNÇÜ ile KERTENKELE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Büyük kertenkele. İLE ... )


- KESME ile KESME
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Demirden yapılmış, geniş bir uc/temren. İLE Perçem. )


- KEŞŞÂF[Ar.] değil/yerine/= İZCİ


- KESTEM ile SOFRA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Önceden sözleşmeden, aniden konuk olarak gelenler için verilen ziyafet. İLE ... )


- KESTER[UÇ] ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çanak çömlek. İLE ... )


- KETB[Ar.] ile NESH[Ar.]


- KETEN ile KETEN[Ar. < KETTAN]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Zahmet, sıkıntı. İLE Bu bitkinin liflerinden yapılmış dokuma. )


- KETMEN = ÇAPA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Toprağı parça parça yapmakta kullanılan araç. İLE ... )


- KETÜT ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Aksi ve huysuz yaşlı kişi. )


- KEVÇİ/KEWÇİ ile RITL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir ağırlık ölçüsü.[Uygur'dan Kâşgar'a kadar][On rıtl'a denk gelir.] İLE Cam ağırlık. )


- KEVEL/KEWEL ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Hızlı ve çevik [hayvan/at]. İLE ... )


- KEVGEK/KEWGEK = KEKEME
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Konuşurken kekeleyen kişi. )


- KEVİG/KEWİG ile KIKIRDAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Burundaki kıkırdak. İLE ... )


- KEVKEB[Ar.] ile NECM[Ar.]


- KEVKEBE[Ar.] ile KEVKEBE[Ar.]

( Gökteki yıldız. | Süvâri alayı. İLE Gösteriş, tantana. )


- KEVLİ/KEWLİ[Kençek] ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sulama arkının ağzı. )


- KEVN[Ar.] ve/||/<> KANUN[Ar.]

( Oluş. VE/||/=/<> Yasa. )


- KEVN[Ar.] ile SÜKÛN[Ar.]


- KEVREK/KEWREK ile KEVRİK/KEWRİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir esnek, yumuşak bitki.[Örnek: keneotu] İLE Dikenli bir ağaç. )


- KEVŞEK/KEWŞEK ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yumuşak ve esnek herhangi bir nesne, ince bir giysi. İLE ... )


- KEVSEL ile KEVSER[Ar.]

( Geminin kıç tarafı. İLE Maddi ve manevi çokluk, kalabalık kuşak. | İlim, irfân. | Cennette bir havuzun adı. )


- KEVŞENG/KEWŞENG ile/ve/||/<> SOFRA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Harman temizlendikten sonra tahılın yığılmasına yardım eden kişiye verilen yemek/armağan. )


- KEWGİN ile/değil/yerine/>< ÇİVGİN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Doyurucu, besleyici olmayan bir yemek [ya da ot]. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Doyurucu, besleyici olan bir yemek [ya da ot]. )


- KEYD[Ar.] ile MEKR[Ar.]


- KEYİK ile KEYLİK/KEYLİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Vahşi [geyik]. İLE Vahşi kişi. )


- KEYLÜS/KİLÜS[Ar. < Yun.] değil/yerine/= AKKAN

( Bağırsaktan gelen, içinde yağ damlacıkları bulunan kan. )


- KEZ/GEZ ile KEZ ile KEZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Okun üzerindeki çentik. İLE Bir yiyecekten geriye kalanlar. İLE Süslü bir Çin kumaşı türü. )


- KEZÂ[Ar.] ile ZİRA[Fars.]

( Aynı zamanda. İLE Çünkü. )

( Zarf. İLE Bağlaç. )


- KEZÂ/KEZÂLİK[Ar.] ile NİTEKİM/AYNI BİÇİMDE


- KEZBAN(")[Ar.] ile/değil/>< KEZBAN[Fars.]

( Kötü kadın. | (")Deneyimsiz, beceriksiz, bilgisiz, görgüsüz kadınlara yakıştırılan söz("). İLE/DEĞİL/>< Becerikli, hamarat kadın. )


- KEZİB[Ar.] ile MUHÂL[Ar.]


- KEZİG ile KEZİG ile KEZİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dönüşümlü olarak yapılan bir işte sıra. İLE Cesaret. İLE Ateş ve titreme. )


- KEZLİK ile BIÇAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kadınların kaftanına tutturulmuş olarak sakladığı küçük bir bıçak. İLE ... )


- KİBE[Oğuz] ile GÜN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Az sayıda gün. İLE ... )


- KİBİR değil/yerine/>< ONUR/VAKAR[Ar.]

( Kartal, vakarı; yılan, bilgeliği simgeler. )

( Başkalarını aşağılayarak. DEĞİL/YERİNE/>< Başkalarına hizmet ederek. )

( Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik. DEĞİL/YERİNE/>< Ağırbaşlılık. )


- KİBR[Ar.] ile KİBRİYÂ'[Ar.]


- KİBR[Ar.] ile TÎH[Ar.]


- KİBR[Ar.] ile ZEHV[Ar.]


- KİBRİT[Ar.] değil/yerine/= KAV

( Ağaçların gövdesinde ya da dallarında yetişen bir tür mantardan elde edilen ve çabuk tutuşan, süngerimsi nesne. )


- KİÇİG KEYGEN ile ULUG KEYGEN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kayas'tan, Ila vadisine akan iki ırmağın adı. )

( Küçük. İLE Büyük. )


- KİÇİG = KÜÇÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir şeyin küçüğü. İLE ... )


- KİÇİMEK ile/ve/||/<> KİÇİNMEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kaşınmak. İLE/VE/||/<> Dayak. | Aşırı eşeysel istek. )


- KİDİZ ile KİDİZGEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Keçe. İLE Tazeliğini kaybetmiş ve keçeleşmiş. )


- KİFAFLANMAK[Ar.] değil/yerine/= AZLA YETİNMEK

( Elde ne varsa onunla, çok az yiyecekle karın doyurmak, çok az şeyle yetinmek. )


- KİFÂYETSİZ MUHTERİS ile/ve/<> HEBENNEKA[Ar.]

( ... İLE/VE/<> Zeki ve becerikli olmadığı halde, kendini öyle sanan. )


- KİFÂYETSİZ[Ar.] değil/yerine/= YETERSİZ


- KÎH[Ar.] ile KİH[Fars. çoğ. KİHÂN]

( İrin, cerahat. İLE Küçük. )


- KILÂ'[Ar. < KAL'A] ile KILÂA[Ar.]

( Kaleler, surlar. İLE Yelken. )


- KILAVUZ/REHBER[Ar.] ile ÖNDER[LİDER değil!]

( İçten, doğru gelmeyen hiçbir kılavuzluğu kabul etmeyin. O zaman bile tüm anıları ayıklayın. Çünkü onlar, bizi yanlışa götürür. )

( Yollar ve araçlar hakkında tümüyle cahil olsanız bile sessiz kalın ve içinize bakın; kılavuzluk mutlaka gelecektir. )

( KÂİD ile RÂİD )

( GUIDE vs. LEADER
Accept no guidance but from within, and even then sift out all memories for they will mislead you.
Even if you are quite ignorant of the ways and the means, keep quiet and look within; guidance is sure to come. )


- KILIF[Ar. < GİLÂF] ile KIRLENT[Fr. < GUIRLANDE]

( Bir şeyi korumak için kendi biçimine göre, çoğunlukla yumuşak bir nesneden yapılmış özel kap. | Yolsuz bir işe bulunan sudan gerekçe. İLE Çiçek ya da yaprak işlemeli süs. | İşlemeli ya da işlemesiz bir tür küçük yastık. )


- KILIF[Ar. < GİLÂF] ile/ve/değil/yerine/||/<>/> NEVRESİM[NEV(Fars.) + RESM(Ar.)]

( Bir şeyi korumak için kendi biçimine göre, çoğunlukla yumuşak bir nesneden yapılmış özel kap; zarf. | Yolsuz bir işe bulunan sudan gerekçe. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Torba biçiminde dikilmiş, yorgana geçirilen kılıf. )


- KİLİM ile BİSÂT[Ar. çoğ. BUSAT]

( ... İLE Kilim, minder, döşeme, keçe, yaygı. )


- KİMSEN ile SÜS
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Başlıkları süslemek için kullanılan altın varak. İLE ... )


- KİMYON[Ar. < KEMMUN] ile YABANİ KİMYON

( ... İLE Ayrı taçyapraklı ikiçeneklilerden, yabanikimyon, peygamberağacı gibi bitkileri içine alan bir aile. )

( ... cum ZYGOPHIYIUM FABAGO )


- KİN YIPAR ile KİZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kese. İLE Kutu, sandık, dolap ya da heybe gibi nesneler. )


- KİNÂYE[Ar.]/İRONİ[İng. IRONY | Fr. IRONIE] değil/yerine/= DOLAYSÖZ


- KİNÂYE[Ar.] ile TARİZ[Ar.]

( Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz. | Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz. | Bir sözü, gerçek anlamının dışında kullanma sanatı. İLE Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama. )


- KİNÂYE ile İSTİNBÂT[Ar. < NEBT]

( ... İLE Bir söz ya da işten, gizli bir anlam çıkarma. Açık olmayarak, dolaylı anlama. )


- KİNGÜT ile/ve/||/<> UYGUR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Uygur sınırındaki bir kentin adı. İLE/VE/||/<> ... )


- KÎR[Ar.] ile KÎR[Ar.] ile KİR[Tr.]

( Zift, katran. İLE Erillik örgeni, penis. )


- KIRAN ile KIRAN ile KIRAN/ÂFET ile KIRÂN[Ar. < KIRÂNÂT] ile KIRÂN[Fars.]

( Kırma işini yapan kişi. İLE Kıyı, kenar, çevre, uç. | Dağ sırtı, tepe, bayır. | Kıraç toprak. | Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı. İLE Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık ya da başka neden. İLE Yakınlık. | İki şeyin birleşmesi. | Gezegenlerden ikisinin bir burçta birleşmesi. İLE 1848'den 1927'ye kadar İran'da kullanılan bir gümüş para.[1.25 Dolar değerindeydi. 10 kıran, 1 toman ederdi.] )


- KİRAZ ile İDRİSAAĞACI/MAHLEP[Ar.]

( Gülgillerden bir meyve ağacı. | Bu ağacın meyvesi. İLE Meyvesi hoş kokulu, hoş bir kiraz türü, kokulu kiraz. )

( PRUNUS AVIUM cum PRUNUS MAHALEB )


- KIRBA[Ar. < KİRBA]/MATARA[Ar. < MİTHARE] ile KIRBA

( Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar, altı geniş, deriden yapılmış kap, su kabı. İLE Çok su içen. | Çocuklarda karın şişmesiyle beliren bir hastalık. )


- KİRDEŞ ile/ve/||/<> KOMŞU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tek bir ev içinde birlikte ikamet edilen komşu. İLE/VE/||/<> ... )


- KİREÇ TAŞI/KİLS[Ar.]/KALKER[Fr.] ile SİPOLİN[Fr. < İt.] ile KARST[Alm.]

( Kireç ocağında işlenerek kireç elde edilen, kalsiyum karbon tuzundan bileşik kayaç. İLE Katmanlarında iç içe daireler bulunan, billurlu bir kalker türü. İLE Kayaçların erimesiyle yer altı akıntıları olan, kireç taşı ve dolomit bölgesi. )


- KİRGİN ile KIZIŞMA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Aygırın kızışma zamanı. İLE ... )


- KİRİŞ ile KİRİŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yayın iki ucu arasında gerili olan tel. İLE Birinin mülklerinden edindiği geliri. )


- KİRİT ile/ve/||/<> KİRİTLİK/KİRİTLİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Anahtar. İLE/VE/||/<> Kilit. )


- KIRLANGIÇ ile KEÇİSAĞAN/ÇOBANALDATAN/EBÂBÎL[Ar.] ile AKKARINLI EBÂBÎL[Ar.] ile KARASAĞAN EBÂBÎL[Ar.]

( ... İLE Dağ kırlangıcı. | Çobanaldatangillerden, kahverengimsi gri zemin üzerine benekli ve çizgili tüyleri olan, kanatları sivri, kuyruğu uzun, boynu kısa, başı iri ve enli, gagası ufak, kısa ve kancalı bir tür kuş. )

( ... İLE Kahverengilerdir fakat gökyüzünde uçarlarken siyah görünürler.
* Uzun, bumeranga benzer kanatları, kısa ve çatallı kuyrukları vardır.
* Kırlangıçlar gibi uçarken kanatlarını kırmazlar.
* Kırsal bir alanda görmek olanaksızdır.
* Yuvalarını çatıların gizli yerlerinde yaparlar ve yuvalarına çok hızlı girip çıkarlar.
* Bazı ebabillerin 21 yıl yaşadığı gözlenmiştir.
* Ebabil görmek için yaz aylarında gökyüzünün çok yükseklerine bakmak gerekir.
* Kırlangıçlar gibi, teller vb. yerlere tünemezler.
* Sadece üremek için bir yere konarlar.[Türkiye'nin bir çok yerinde ürerler.]
* Özellikle akşam üstü çatıların ve evlerin üzerinde çılgınca çığlıklar atarak hızla uçarken görebilirsiniz.
* Yaşamlarının büyük bir kısmını uçarak geçirirler. [Uçarken uyurlar.]
* Şehirde, binaların arasında görebilirsiniz.
* Yuvalarını binalardaki çatlaklarına, havalandırma boşluklarına, çatı aralarına yaparlar. Yuva yapmak için uçarken rastgele topladıkları tüy, ot ve tohumları kullanırlar.
* Avrupa'ya Mayıs'ın başında gelir ve genellikle iki hafta içinde, oldukça hızlı bir biçimde tüm kıtaya yayılırlar. [Kışı geçirmek için Afrika'nın güneyine geri dönerler.]
* Mardin'de çok sayıda görmeniz olanaklıdır. )

( image )

( HUTTÂF[çoğ. HATÂTİF] ile EBÂBİL )

( BELVÂYE, PİRİSTÛ/K, PİRİSTÜK PÎLVÂYE ile EBREHE, BÂLVÂNE, YALVÂNE )

( SWALLOW vs. SWIFT vs. ALPINE SWIFT vs. CHIMNEY SWIFT )

( HIRUNDO RUSTICA cum CAPRIMULGUS EUROPAEUS cum TACHYMARPTIS/MICROPUS MELBA cum CHATEURA PELAGICA )


- KIRMIZI[Ar.] değil/yerine/= AL


- KIRMIZI[Ar.] değil/yerine/= AL / KIZIL

( Parlak kırmızı renk. | Bu renkte olan. | Aşırı derecede olan. | Komünist. | Genellikle küçük yaşlarda görülen, bulaşıcı, yüksek ateşli, kırmızı renkte geniş lekeler döktüren, kuluçka dönemi üç dört gün süren tehlikeli hastalık. | Altın. )


- KIRNAP/KINNAP[Ar. < KİNNEB] değil/yerine/= SİCİM

( Keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden yapılan, kaba şeyler dikmeye, bağlamaya yarayan ince sicim ya da kalın ip. )


- KIRTASİYE[Ar. < ] ile/ve/||/<> BETİKEVİ/KİTAPÇI

( Defter, kâğıt, kalem vb. yazı araç ve gereçlerinin tümü. | Kâğıtla yapılan işlemler. İLE/VE/||/<> ... )


- KİRTÜÇ ile HUYSUZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herkese kin besleyen ve huysuz kişi. İLE ... )


- KİS/ZEVCE[Ar.] ile KİŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Eş. İLE Samur. )


- KISA/UZUN VÂDELİ[Ar.] değil/yerine/= KISA/UZUN ERİMLİ


- KISAS[Ar. < KISSA] ile KISÂS[Ar.]

( Fıkralar, öyküler, söylenceler. İLE Suçun birebir aynısının işleyene uygulanması. )


- KİŞİ ADEDİ[Ar.] değil/yerine/= KİŞİ SAYISI


- KİŞİ ile KİŞİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kişi/birey. İLE Eş. )


- KISIM ile/ve/||/<>/> KASSAM[Ar. < KASM]

( Bir bütünün bir bölümü. | Tür/nev, cins. İLE Bölen, taksim eden, kısım kısım ayıran. | Eskiden bir mîrâsı vârisler arasında bölen, yetimlerin hakkını muhâfaza ve idâre eden şer'î memur. )

( KASM: Parçalara ayırmak, bölmek. | KASSAMLIK: Kassam olan kişinin işi ve memûriyeti. )


- KISIRLIK ile/değil HİYÂL[Ar.]


- KIŞR[Ar. < KUŞÛR] ile KABUK

( KABUK )


- KISSA[Ar. < KISAS] ile KISSA'[Ar.] ile KISA[>< UZUN]

( Fıkra, öykü, söylence. | Vak'a, macera. İLE Salatalık/hıyar.[KISSÂ ÜL-HİMÂR: Eşek hıyarı.(Fr. ÉLATER)] İLE Boyu, uzunluğu az olan, kesik. )


- KISSA[Ar.] ile MENKIBE/MENKABE[Ar. çoğ. MENÂKIB]

( Fıkra, öykü, rivâyet. | Olay, macera. İLE Din büyüklerinin ya da tarihe geçmiş ünlü kişilerin, yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili öykü. )


- KISSA[Ar.] değil/yerine/= OLAY/DURUM ANLATI


- KIST[Ar.] ile NASÎB[Ar.]


- KISTAS[Ar.]/CRITERION, CRITERIA[İng.]/KRİTER[Fr. < CRITERE] değil/yerine/= ÖLÇÜT/ÖLÇEK


- KISTÂS[Ar.] ile/ve/||/<> KISAS[Ar.]

( Bir suçlunun, başkasına yaptığı kötülüğü, aynı biçimde uygulayarak cezalandırılması. İLE/VE/||/<> Ölçü. | Büyük terazi. )


- KİSVE[Ar.] değil/yerine/= KILIK


- KİSVE[Ar.] ile/ve/||/<> LİBÂS[Ar.] ile/ve/||/<> ESVÂB[Ar. < SEVB]

( Kisvet. | Giysi/giyecek. | Özel giysi/giyecek. | Kisbet, yağlı güreş yapan pehlivanların giydiği dar paçalı, meşin pantolon. | Birinin ya da bir şeyin dış görünüşü. )

( Giyecek, kılık kıyafet. | Hacıların Kâbe'de giydiği beyaz üstlük. İLE/VE/||/<> Biçim verilmiş giyecek. İLE/VE/||/<> Gövdeyi örten herhangi bir giyecek. )


- KIT[Ar. < KAHT] ile AZ/YETERSİZ


- KITÂ'[Ar.] ile KIT'A[Ar.]

( Kat etme, kesme. | Daireden bir parça/kesme/kıt'a. [İng., Fr. SEGMENT] İLE Parça, bölük, cüz. | Arazi, memleket, ülke. | Askeri birlik. | En az iki beyitten oluşan, gazel tarzında kafiyelenen, ancak ilk beytinin mısraları birbiriyle kafiyeli olmayan nazım biçimi. )


- KITÂ[Ar.] değil/yerine/= ANAKARA | BİRLİK | DÖRTLÜK


- KITA[Ar.] değil/yerine/= KESİT


- KİTÂB[Ar.] ile MECELLE[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile MENŞÛR[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile MUSHAF[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile SİFR[Ar.]


- KITAL[Ar. < KİTAL] değil/yerine/= SAVAŞ

( Vuruşma, birbirini öldürme. | Savaş. )


- KİTLE ile KÜTLE[Ar.]

( Katı maddelerin büyük parçası, küme, yığın. | [fizik] Bir nesneye uygulanan kuvvetle, oluşan ivme arasındaki orantıyı veren katsayı ya da nesne niceliği. )


- KITLIK ile/ve/||/<> AZLIK/SEYREKLİK/NEDRET[Ar.]


- KIVAM[Ar.] değil/yerine/= KOYULUK/YOĞUNLUK


- KIVÂM[Ar.] ile/<> TAV[Fars.]

( Koyuluk. | Bir şeyin, en uygun zaman ya da durumu. | Spor çalışmalarında başarılı olabilmek için, fizik ve moral yönünden istenilen iyi durum. İLE/<> İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının, nemin yeterli olması durumu. | [hayvanlarda] Semizlik. | [mecaz] En uygun durum ve zaman. )


- KIVILCIM/ŞERÂRE[Ar.] ile/değil UÇKUN

( ... İLE Ateşten fırlayan kıvılcım. )


- KIYÂFET/KİSVE/ESVAP/LİBAS[Ar.}/KOSTÜM[Fr./İng. < COSTUME] değil/yerine/= GİYSİ/GİYİM/GİYECEK/OTRAN


- KIYAS(LAMA)/TASMİM[Ar.] değil/yerine/= TASIM(LAMA)


- KIYASİ[Ar.] ile KIYASEN[Ar.]

( Uygulama ve benzetme ile elde edilen. | Kurala göre yapılmış, kurallı. İLE Kıyas edilerek, kıyas yoluyla. | Karşılaştırarak, oranlayarak. | Benzeterek. )


- KIYI/SAHİL[Ar.]["SAYİL" değil!] ile/ve/değil KUMSAL


- KIYMET[Ar.] ile SEMEN[Ar.]


- KIYMET/Lİ[Ar.] değil/yerine/= DEĞER/Lİ


- KIZIL/QIZIL ÇÜVİT ile AL ÇÜVİT ile KÖK ÇÜVİT ile YAŞIL ÇÜVİT ile SANG ÇÜVİT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Parlak kırmızı renk. İLE Kızıl turuncu renk. İLE Parlak mavi renk. İLE Yeşil renk. İLE Sarı renk. )


- KIZIL ile FİRFİRİ[Ar.]

( ... İLE Parlak kızıl renk. | Bu renkte olan. )


- KIZSA ile KIZSA ile KISSA[Ar.]

( O, kızar/öfkelenir ise. İLE Erkek değil ise. İLE Ders çıkarılması gereken anlatı, olay. )


- KLAN[Fr.]/SEMİYE[Osm. < Ar.] ile SOP

( Toplumun ilk ve en basit biçimi/türü. )


- KÖÇ/GÖÇ ile KÖÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yerleşimi bir yerden bir yere taşımak. | Ordunun sefere çıkması. İLE Saat ya da belirli bir süre. )


- KOÇ ile ECEMME[Ar.]

( ... İLE Boynuzsuz koç. )


- KOÇ ile KOÇ[İng. < COACH] ile KOÇ/HAMEL[Ar.]

( Damızlık erkek koyun. | Sağlıklı, gürbüz genç erkek. İLE Çalıştırıcı. | Kişilerin önderlik ya da yöneticilik özelliklerini, becerilerini geliştirmeye yönelik, belirli bir amacı hedefleyerek daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlamak için çalışan kişi. İLE Zodyak üzerinde Balık ile Boğa arasında bulunan takımyıldızın adı. )


- KOCAKARI SOĞUKLARI
(EYYÂM-I HUSUM, BERD-İ ACÛZ):
SIN[Ar.] ile/ve/||/<>/> SİNNABER[Ar.] ile/ve/||/<>/> VABIR[Ar.] ile/ve/||/<>/> AMİR[Ar.] ile/ve/||/<>/> MUTEMİR[Ar.] ile/ve/||/<>/> MUALLEL[Ar.] ile/ve/||/<>/> MATFİYÜLCEMER[Ar.]

( "Acüz", omurgamızdaki "kuyruk sokumu" dediğimiz son kemiğin adıdır. Yani soğuğun kuyruk sokumuna kadar duyumsanmasından dolayı böyle bir benzetme olmuş. Bu sözcük, Arapça'da kocakarı anlamına gelen "acüze" sözcüğü ile karıştırılınca, bir de üstüne bu soğuklarda çok fazla yaşlı kadının yaşamını yitirmesi söz konusu olunca, deyim, halkın ağzında "kocakarı soğukları" olarak kalmış. )

( Mart ayının ortalarında[11-17 Mart arasında] buz gibi bir soğuk getiren hava durumu. )


- KÖÇRÜM ile KÖÇÜK ile KÖÇÜT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ani ve şiddetli korku. | Dehşet. İLE İnsanın kalçası. | Koyunun yağlı kuyruğu. İLE At. )


- KÖDÜG ile KÖDÜGLÜG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İş ve zahmet.[Tek başına kullanılmaz. Yalnızca bu ikileme de görülür.] İLE Emek harcamak, sıkıntı çekmek. )


- KÖGÜRÇGÜN ile KÖGÜZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Güvercin. İLE Göğüs. )


- KÖHNE[Fars. < KOHNE] ile/ve/||/<> METRUK[Ar.]

( Eskiyip yıpranmış, bakımsız kalmış. | İçinde yaşanılan zamana göre geride kalmış, eskimiş, çağ dışı. İLE/VE/||/<> Bırakılmış, terk edilmiş. | Kullanılmayan. )


- KÖK ile KÖK ile KÖM ile KÖK ile KÖKŞİN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kök, köken, menşe. İLE Koyu kurşunî renk. [Gökyüzünün rengine benzeyen her renk böyle adlandırılır.] İLE Kurşunî rengi pekiştirmek için kullanılan bir ilgeç. İLE Kentin çevresi, dış bölgeleri.[Bölgenin yeşilliğine gönderme yapılmaktadır.] İLE Gök mavisi renginde olan herhangi bir şey. )


- KOKULUKİRAZ = İDRİSAĞACI = MAHLEP[Ar. < MAHLEB]

( Gülgillerden, Anadolu'nun kuzey ve doğu kesimlerinde yüksek yerlerde yetişen, boyu 10 metreye ulaşabilen bir tür ağaç. )


- KÖKYUK/KÖKYUQ ile/ve/||/<> ÖNDER
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Köy önderlerine ve Türkmen büyüklerine verilen, saygı belirten bir unvan. İLE/VE/||/<> ... )


- KÖL ile KÖL ile KÖL ile KÖLÜNG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Su birikintisi. İLE Gölcük. İLE Deniz. İLE Durgun bir suyun olduğu gölcük.[Kuşlar bu çevrede yuva yapar.] )


- KÖLE ile/değil/yerine GULÂM[Ar. çoğ. GILMÂN]


- KÖLE ile KAMBER[Ar. < KANBER]

( ... İLE Sadık köle. )


- KÖLİK ile KÖLİGE ile KÖLİKLİG/KÖŞİKLİG ile KÖŞİGE ile KÖLÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gölge. İLE Koyu gölge. İLE Gölgelik yer. İLE Zayıf gölge. İLE Ödünç alınan. )


- KÖMÇÜ/KÖMÜÇ ile KÖMEÇ ile KÖMİÇE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gömü, define. İLE Küllerin içine gömülerek pişirilen yassı ekmek. İLE Sivrisinek. )


- KOMİSYON[Fr., İng.]/SİMSARİYE[Ar.] değil/yerine/= YÜZDE


- KOMİSYONCU/SİMSAR[Ar.] değil/yerine/= ARACI


- KOMPLİMAN[Fr. < COMPLIMENT]/İLTİFAT[Ar.] değil/yerine/= İNCELİK

( Gönül okşayıcı, hoşa giden söz. | Koltuklama. )


- KOMPLO/TERTİP[Ar.] değil/yerine/= KURMACA


- KÖN ile KÖNÇÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İnsan ve at derisi. İLE Yaka. )


- KONDİSYON[Fr./ing. < CONDITION]/ŞART[Ar.] değil/yerine/= KOŞUL


- KÖNGLEK ile KÖNGÜL/KÖNGÜLLÜG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gömlek. İLE Kalp, gönül, akıl. )


- KÖNGÜZ ile/||/<>/< GÜBRE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gübre yığını.[Dışkının ve sidiğin karışıp kaynaştığı bir öbek.] İLE/||/<>/< ... )


- KÖNİ ile KÖNİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Düz, düzgün. İLE Güvenilir kişi. )


- KONİKLER:
ELİPS[Fr. < Yun.]/İHLÎCÎ[Ar.] ile PARABOL[Fr. < Yun.] ile HİPERBOL[Yun.]

( [yörüngelerde][dış merkezlik] 0-1 arasındaysa. İLE 1 ise. İLE 1'den büyük ise.
[dış merkezlik(eccentricity): Odak uzaklığının, yarı-büyük eksene bölünmesi.] )

( Tüm noktalarının, odak denilen, belirli iki ayrı noktaya olan uzaklıklarının toplamı birbirine denk olan eğri. İLE Bir düzlemin, odak denilen sabit bir noktadan ve doğrultman denilen sabit bir doğrudan, eşit uzaklıktaki noktalarının geometrik yeri. İLE Bir düzlemin, odak denilen durağan iki noktaya uzaklıkları değişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri. )

( Uzay bilgisi ve araştırmalarının başlangıcı olan, koni kesitleri buluşuyla ünlenen ve Perge'li olan matematikçi Apollonius'a, "Geometrinin Altın Çağının Son Temsilcisi" unvanı verilmiştir.[Koni kesitleri üzerine 8 ciltlik bir kitap yazmıştır.][Ancak ilk dört cildinin kopyaları günümüze kadar gelebilmiştir.][Bergama kralına ithaf ettiği son dört cildin 5., 6. ve 7. ciltleriyse Arapça çevirileriyle günümüze kadar gelebilmiştir. Ne yazık ki, son cilt ise kayıptır.][İbnül Heysem çevirisi olan el yazmaları ve Beni Musa[Musa Oğulları(Muhammed, Ahmed ve Hasan)]'nın (Hilal ve Harran'lı Tabit adlı iki matematikçi yardımıyla), "Kitab-ı Mahrutat" adlı çevirilerdir.(Apollionius'tan bin yıl sonra) Bunlardan biri Süleymaniye Kütüphanesi'nde, biri Oxford'da, öteki ise Tahran'da bulunmaktadır.] )


- KONUŞMA ile/ve/< MUHÂVERÂT[Ar. < MUHÂVERE]

( ... İLE/VE Karşılıklı konuşma/lar. )


- KONUT/MESKEN[Ar.] ile KONUT

( İnsanın içinde yaşadığı ev, apartman vb. yer. İLE Ön doğru. ["Bir noktadan bir doğruya ancak bir paralel çizilebilir."][Eukleides] )


- KONVOY[Fr. < CONVOI] ile/ve/değil/yerine/= KAFİLE[Ar. çoğ. KAVÂFİL]["ka" uzun okunur]

( Aynı yere giden taşıt ya da yolcu topluluğu. | Savaş gemilerince korunan yük gemileri taşıt dizisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/= Birlikte yolculuk eden topluluk, zümre, fırka. | Takım takım, sıra sıra gönderilen şeylerin her parçası. | Sıra ile gönderilen şeylerin her bir bölüğü. )


- KÖP ile KÖPRÜG ile KÖPSÜN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İç içe geçmiş, birbirine dolanmış. İLE Köprü. İLE Şilte, minder. )


- KÖPÜK ile KÖPÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Köpük. İLE Güğümde kaynarken taşan şey. )


- KOPYA[İng. < COPY]/NÜSHA[Ar.] değil/yerine/= EŞLEM


- KÖRGE ile/||/<> TABAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tahtadan yapılmış tabak. İLE/||/<> ... )


- KÖRK ile KÖRPE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Güzellik. İLE Geç. | Mevsimi geçtikten sonra doğan kuzu, deve ve buzağı. )

( KÖRPE OĞUL: Yazın doğan çocuk. | KÖRPE FİLİZ: Geç filizlenmiş bitki. | KÖRPE YEMİŞ: Geç olgunlaşan meyve. )


- KORKU ile/ve/değil/||/<>/> KAYGI

( KAYNAK: Korkunun kaynağını biliriz, ancak kaygının kaynağı belirsizdir.
SÜRE: Korku, daha kısa sürelidir, kaygı ise uzun süre devam eder.
ŞİDDET: Korku, kaygıdan daha şiddetlidir. )

( Beyinde. [amigdala'da]. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Zihinde.["bağlarda"] )

( [kaynağı] Dışarıda. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeride. )

( Dışarıdan içeriye. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeriden dışarıya. )

( Varoluşsal, zorunlu, geçerli, gerekli, etkili ve yetkin. İLE Anlamsız, değersiz, geçersiz, gereksiz, etkisiz ve yetkisiz. )

( Köpek/arı korkusu (yakındaysa/yakınlaşıyorsa)
"Köpek/arı kaygısı" (uzaktaysa/yakınlaşmasa da)

Uçak korkusu (binmeye yaklaştıkça)
"Uçak kaygısı" (binmeden ve düşmesi "düşüncesiyle")

Terk edilme korkusu (ondan daha önce terk edememe düşüncesiyle)
"Terk edilme kaygısı" (bitmeye yaklaştıkça)

[Deneyimleneceklerde, elde etmede, sınırlarda ve sınavlarda...]
Başaramama korkusu (zihnindeki ve "kendince" sınırsız "çözümleriyle")
"Başaramama kaygısı" (çıkarlarının kaybedilecek olması ya da çatışmasıyla)

[Varoluş sürecinde ve gereksiniminde...]
"Ben olamama" korkusu (ötekilerin "gücü" ya da "üstünlüğüyle")
"Ben olamama" kaygısı (aidiyet sağlayamamayla) )

( "KAYGI değil/yerine SAYGI" yazısı için burayı tıklayınız... )

( Korkunun bir bölümü, varolanlara bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )

( İhanetten uzak kaldığın kadar korkmazsın. )

( Zan gitmedikçe, korkudan ve kaygıdan kurtulamayız. )

( Gövde ve zihin sınırlılardır, onun için de incinmeye açıklardır, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )

( Gelecek için antrenman, tutumlar geliştirme; bunlar korku işaretidir. )

( Acı çekmemiş olan, korkmaz. )

( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )

( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )

( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )

( Arzudan ve korkudan kurtulmak bizi öyle korkutmasın. Bu hepimizin bildiğinden öyle farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir yaşam sürdürebilmemizi sağlayacaktır. Öyle ki biz her şeyi kaybetmekle gerçekten her şeyi kazanmış oluruz. )

( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end.
You are love itself - when you are not afraid.
An understanding mind is free of desires and fears.
The more you know yourself the less you are afraid.
Discover your mistake and be free of fear.
The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear.
Training for the future, developing attitudes is a sign of fear.
Who has not suffered is not afraid.
When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid.
Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are.
You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear.
Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )

( FEAR: [not] Forget Everything And Run VS./AND/||/<>/>/BUT Face Everything And Rise
Face Everything And Rise INSTEAD OF Forget Everything And Run )

( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan yansıtıldığını idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )

( Biz, sevgiyiz.[korkmadığımızda] )

( Anlayan bir zihin, arzulardan ve korkulardan azâdedir. )

( Korku, bilmemekten ileri gelir. )

( Kendimizi ne kadar daha çok bilirsek, o kadar daha az kaygılanırız. )

( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )

( Gövdemizin sahibi olursak, korkuyu atarız. )

( Varolan bir şeyden çekinme. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Henüz gerçekleşmemiş bir şeyden çekinme. )

( )

( [CHAT GPT >]

Korku ve kaygı, genellikle birbiriyle karıştırılan, yakından ilişkili duygulardır ancak bunlar farklı deneyimlerdir.

Korku, algılanan bir tehdide tepki olarak yaşanan doğal, sağlıklı bir duygudur. Bizi zarardan korumaya yardımcı olan tehlikeye karşı doğal bir tepkidir. Korku, genellikle kısa ömürlüdür ve bulunduğunuz koşullarda belirli bir uyarana tepki olarak ortaya çıkar.

Kaygı ise sinirlilik ve huzursuzluk ile tanımlanan daha uzun süreli bir düşünce zinciridir. Kaygı, genellikle şu andaki belirli bir uyaran yerine gelecekteki olayların ya da kaygıların beklentisiyle tetiklenir. Acil bir tehlike olmadığında bile zamanla devam eden kronik bir durum olabilir.

Genel olarak korku, belirli bir tehdide ya da tehlikeye verilen bir yanıtken; kaygı, gelecekteki tehdit ya da tehlike olasılığına bir yanıttır. İki duygu da bizi harekete geçmeye ve kendimizi korumaya güdüleyebildiğinden ancak belirli durumlarda yardımcı olabilir. Ancak korku ya da kaygı kronikleştiğinde ya da aşırı duruma geldiğinde, zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olabilir.



[English]

Fear and anxiety are closely related emotions that are often confused with one another, but they are distinct experiences.

Fear is a natural, healthy emotion that is experienced in response to a perceived threat. It is a natural response to danger that helps to protect us from harm. Fear is generally short-lived and occurs in the present moment, in response to a specific stimulus.

Anxiety, on the other hand, is a more prolonged emotion that is characterized by feelings of worry, nervousness, and unease. Anxiety is often triggered by anticipation of future events or concerns, rather than by a specific stimulus in the present moment. It can be a chronic condition that persists over time, even when there is no immediate danger present.

In general, fear is a response to a specific threat or danger, while anxiety is a response to the possibility of future threats or dangers. Both emotions can be helpful in certain situations, as they can motivate us to take action and protect ourselves. However, when fear or anxiety becomes chronic or excessive, it can have negative effects on our mental and physical health. )

( REV', REV'A, HAVF ile/ve/değil/||/<>/> GAMM )

( BÂK, PERVÂ ile/ve/değil/||/<>/> ENDİŞE[< Pehlevice/Farsça]: Düşünüyorum] )

( [not] FEAR vs./and/||/<>/>/but ANXIETY/CONCERN )

( METUS cum//et/./||/<>/> ... )


- KORKULUK ile BOSTAN KORKULUĞU/MİCDÂR[Ar.]/ÜFÇE[Fars.]


- KORT[İng. < COURT]/SAHA[Ar.] değil/yerine/= ALAN

( Tenis oynanılan alan. | Adliye Sarayı. )


- KORTEJ[Fr. < CORTEGE]/MAİYET[Ar.] değil/yerine/= TÖREN ALAYI

( Bir devlet büyüğünün yanında bulunan kişiler. | Alay. )


- KÖRÜK ile/ve HAMLAÇ[Ar.]

( Ateşi canlandırmak için kullanılan araç. İLE/VE Küçük körük. )


- KÖRÜK ile/||/<> KÖRÜKLEMEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Körük. İLE/||/<> ... )


- KORUNAK ile KORUNCAK/MAHFAZA[Ar.] ile KORUNGA

( Tehlikeden kurtulmak, korunmak için yapılmış yer. | Sığınılan, saklanılan yapı, mağara gibi yer. | Koruyan, esirgeyen, saklayan kişi. İLE Ambalajlanan malı dış etkilere karşı korumak için ambalaj çatısına çakılan tahta, kontrplak vb. malzeme. İLE Otsu, genellikle 30-70 cm. boyunda, çok yıllık, pembe çiçekli, hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki. )


- KÖRÜNG ile KÖRÜNG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kaşgar'a yakın küçük bir göl. | Kaşgar dağlarında, Tez yaylasında bulunan bir göl.[Çevresi 30 fersahtır.] )


- KÖRÜŞ ile/||/<>/> KÖRÜNÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Görüş, bakış. İLE/||/<>/> İzleyiciler. )


- KORUYUCU/MUHÂFIZ[Ar.] ile KOLCU/MUHÂFIZ[Ar.]

( Koruyan kişi. | Himâye eden, kollayıcı, hâmi. | Asalağı dış ortamda yok eden, onun konakçıya ulaşmasına engel olan ilâç ya da işlem. İLE Bir şeyi korumak için bekleyen ya da kol gezen görevli. | Hizmetçilere çalışacak ev bulan kişi. )


- KÖSE, DR. İREM (ÜSKÜDAR. 1985) :

( Sarıyerlidir. İlk orta ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinden mkezun oldu. Yüksek Lisansını İ.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Su Ürünleri Yetiştiriciliği Anabilim Dalında; Doktorasını İ.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Su Ürünleri Yetiştiriciliği Anrabilim Dalında yaptı. Stajları dışında İstanbsul Kemerburgaz Üniversitesi ARGE Uzman Yardoımcısı olarak çalıştı. Halen Sarıyer Beledilyesi Çevre Kormu ve Kontrol Müdürlüğü. Su Ürünleri Birimi Ssorumlusu olarak görev yapmaktadır. Çeşitli mesleki dergilerde makaleleri yayınlandı. Kongre, Sempozyum ve mesleki çalıştaylarda bildiriier sundu. Yüksek Lisans Tezini "Bitkisel Yağ İçeren Diyetlerin Gökkuşağı Alabalığının Byümesine ve Yağ Asidi Kompozisyonna Etkisi" (2011) ve "Bitkisel Yağ İçeren Diyetlerle (Oncorhynchus mykiss) Yağ Asidi Metabolizması" doktora tezidir. )


- KÖSGÜK ile/||/<> KORKULUK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( "Kötü gözler"den sakınmak için küçük bahçelere ve üzüm bağlarına dikilen korkuluk. İLE/||/<> ... )


- KOŞUK ile HEZEL[Ar.]/HEZLİYAT

( ... İLE Şaka, alay, mizah. | Bir koşuğu ya da koşuk parçasını, şakalı bir anlatıma çevirme. / Hezel türünde yazılmış koşuklar. )


- KOŞUK ile NEŞİD/E[Ar. çoğ. NEŞAİD]

( ... İLE Bir toplulukta okunmaya değer koşuk. | Atasözü gibi kullanılan beyit ya da dize. )


- KÖSÜRGE ile KÖSÜRGEN ile KÖSÜRGEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir tür sıçan. İLE Bir tür köstebek. İLE Evine konuk geldiği zaman canı sıkılan, içi daralan kişi. )


- KÖT ile KÖTİÇ ile KÖTLÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kıç. | Zaman ya da sıra bakımından daha sonra gelen. İLE "Kokan göt!" anlamına gelen sövgü. İLE "Seni gidi yüreksiz/gulam/oğlancı!" anlamına gelen sövgü. )


- KÖTKİ ile KÖTRÜM
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Toprak yığını, tepecik. İLE Üzerine oturulan kanepe. )


- KÖTÜ/LÜK ile/ve/değil KISKANÇ/LIK / HASUT[Ar.]

( Başkasına zarar vermek, kendini güvende hissetmeyen kişinin korkusundan kaynaklanır. )

( [not] BADNESS vs./and/but JEALOUSY )