Bugün[10 Kasım 2025]
itibarı ile 21.828 başlık/FaRk ile birlikte,
21.828 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(88/89)


- ZAMAN YÖNETİMİNDE:
ACİL ve ÖNEMLİ ile/ve/||/<> ÖNEMLİ ve ACİL DEĞİL
ile/ve/||/<>
ACİL DEĞİL ve ÖNEMSİZ ile/ve/||/<> ÖNEMSİZ ve ACİL

( Hemen yap/alım! İLE/VE/||/<> Yapacağımız zamanı belirle/yelim!
İLE/VE/||/<>
İşi yapabilecek biri(leri)ne yönlendir/elim! İLE/VE/||/<> Yapma/yalım! )


- ZAMAN ve ZEMİN(BAĞLAM) ile/ve/değil/yerine/||/<> ZİHİN ve ZEMİN(KOŞULLAR)

( Bir şeyin(/durumun/olgunun/olayın), öyle olması ya da olmamasındaki, az ya da çok oranında(etmenliliğinde) olmasındaki belirleyiciler. )

( Dış. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> İç. )

( İkincil. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Birincil. )


- ZAMAN/OĞUR/ÖYLEK ile/ve/||/<>/değil/yerine AN/KIPI

( Zamlanmış AN. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE ÂN'ın ÂN'a geçtiği AN'daki AN! )

( "Anlamlı" bir yaşam sunar. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Mutlu bir yaşam sunar. )

( Dirimlilik içinde. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Sürekli dirimlilik ile. )

( [kökeni/etimolojisi] ZEMAN[Ar.]: Eskime, bir nesne üzerinde sürenin geçmesi. > ZAMAN: Süre, eskiye, geçmişe karışan süre. [Ar.] Somut bir anlamı varken, gerçek bir nesneyi yansıtırken soyutlaştı. İki nesne arasında, birinden ötekine giderken geçen süreye, eskiye karışan süreye zeman denirken sonraları vakt anlamında soyut bir varlığı yansıtır oldu. )

( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Göktanrı dili.(N) )

( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Bilginin kaynağı. (N) | [Özdek/Madde'nin kaynağı (H).] (HN) )

( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Akıllı enerji. )

( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Dişil ve eril enerji olarak ikili sistemi yansıtır. )

( [Sümer Türkçesi'nde]... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Gök Tanrı. )

( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Evrenin başlangıcının simgesi. )

( Zaman, AN'ların birbirini izlemesidir. )

( Zaman sonsuzdur, ama sınırlıdır; ebediyet ise şimdi'nin zerresindedir. )

( Zaman içindeki ebediyet sadece tekrarlanıştır. )

( Zaman, yalnızca, bilinçte varolur. )

( Zaman, bizi zamanın dışına götüremez. )

( Zamanın getirmiş olduğunu, yine zaman götürecektir. )

( Zaman, içindeki bir deneyimdir ama deneyimleyen zaman-ötesinde. )

( Zamansızlık içinde, "ebediyen" sözcüğünün bir anlamı yoktur. )

( Batmayan güneşi bulanlar için zaman diye bir şey yoktur. )

( Zamansız olan, zamanı bilir; zaman ise zamansız olanı bilmez. )

( Zaman-ötesi olana ancak zaman-ötesi olanla erişilebilir. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Nasıl, okyanusun her bir damlası okyanusun tuzunu taşırsa, öylece her AN da ebediyetin lezzetini taşır. )

( Bir kez, Şimdi'de iyice yerleşirseniz, gideceğiniz başka yer olmaz. )

( Anımsanan ile yaşanan an arasında, bir an'dan bir an'a gözlemlenebilen bir temel fark vardır. Yaşanan an, zamanın hiçbir noktasında, anımsanan olamaz. İkisi arasında, sadece yoğunluk değil çeşit farklılığı vardır. Yaşanan an, hiçbir yanılgıya yer vermeyecek biçimde öyledir. )

( Yaşanan an gerçektir, halbuki anımsananda bir hayli kararsızlık ve belirsizlik vardır. )

( Yaşanan anı eşsiz kılan nedir? Apaçıktır ki, sizin mevcut olduğunuz duygusu. Bellekte ve beklentide, bunun gözlem altındaki bir zihinsel hal olduğu hakkında açık ve belirgin bir duygu vardır; yaşanan anda ise bu duygu en başta, bir hazır bulunuş ve farkında oluş duygusudur. )

( ÂN-I GAYRI MUNKASİM: BÖLÜNEMEYECEK OLAN AN! )

( Mutlak, zamandan öncedir. )

( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )

( El'in sermayesi. [Kendinin olmayan] ["Allah'a ait olan"] )

( Ne içindeyim zamanın
Ne de tümüyle dışında
Yekpâre, geniş bir ÂN'ın
Parçalanmaz akışında )

( Yüzünü toprağa indir dem-be-dem Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem )

( Dem, bu demdir, dem, bu dem! Dem, bu demdir, dem, bu dem! )

( An, bu andır, an, bu an! An, bu andır, an, bu an! )

( BÎ HENGÂM[Fars.]: Vakitsiz. )

( CARPE DIEM: GÜNÜ/ÂNI/YAŞANANI YAŞA/YAKALA! [Lat.] [günlük yaşa değil!] )

( HAKUNA MATATA: AN'I YAŞA! [Kenya dilinde] )

( CHRONOS ile/ve/||/<>/değil/yerine CAIROS )

( Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Ahmet Hamdi TANPINAR )

( ZAMAN'ı...
Durdurmak istiyorsan... ÖPÜŞ!
Duyumsamak istiyorsan... YAZ!
Bırakmak istiyorsan... SOLUK AL!

ZAMAN'da...
Yolculuk yapmak istiyorsan... OKU!

ZAMAN'dan...
Kaçmak istiyorsan... MÜZİK DİNLE! )

( Zaman, herşeyin aynı anda olmasını engellemek için doğanın kullandığı araçtır. )

( Time is endless, though limited, eternity is in the split moment of the now.
Time exists in consciousness only.
Time is a succession of moments.
Time is an inner experience but the experiencer is timeless.
The absolute precedes time.
What time has brought about, time will take away.
The timeless can be reached only by the timeless.
Time cannot take us out of time.
Just as every drop of the ocean carries the taste of the ocean, so does every moment carry the taste of eternity.
The timeless knows the time, the time does not know the timeless.
Eternity in time is mere repetitiveness.
In the timeless the words 'for ever' have no meaning.
Without memory and expectation there can be no time.
Once you are well-established in the now, you have nowhere else to go.
Do what you believe in and believe in what you do. All else is a waste of energy and time.
Between the remembered and the actual there is a basic difference which can be observed from moment to moment. At no point of time is the actual the remembered. Between the two there is a difference in kind, not merely in intensity. The actual is unmistakably so.
The actual is real, while there is a good deal of uncertainty about the remembered.
What makes the actual unique? Obviously, it is your sense of being present. In memory and anticipation there is a clear feeling that it is a mental state under observation, while in the actual the feeling is primarily of being present and aware. )

( An olmadan, zaman olmaz; ancak, sonsuz zaman olmadan da ân'a ilişkin düşünüş olmaz. )

( ZAMAN ve/değil/yerine/||/<>/< AN

Kaygının neden oldukları, olabilecekleri ve ortadan kaldırılmasındaki araç ve çözümlerin merkezinde, zaman ve algı yönetimi bulunur.

Geleceğin olumsuzu olan ve "Ya ..." ile başlayan düşünce, söz ve kaygıların yanlışlığı ve yanıltıcılığını da ancak yoğunlaşılması gereken iki düşünce üzerinde/n aşabiliriz. Birincisi, en az %51 olmak üzere, ŞU AN'da ve BURADA bilincinin yanı sıra, ikinci olarak, %46-48 oranında da geleceğin belirgin ve olumlu bakışı olan "... İSTİYORUM." düşüncesi ve sözüyledir. Tabii, tortuları, bahaneleri, mazeretleri, yani "... da"/"... ama" sözlerinin tamamen devre dışı tutulmasıyla.

Geçmişin olumsuzu olan "Keşke ..." düşünce ve sözü, hiçbir zaman düşünülmeyeceği gibi, geçmiş ve değişmezliğini ancak geçmişin olumlu deneyimlerini, "İyi ki ..." düşünce ve sözüyle, isabet kaydedilmiş, olumlu durumlar, kayıtlar, süreç ve sonuçlarla dengeleyebiliriz.

"Belirsiz" olan geleceğin belirli kılınmasını da, "Değişmez" olan geçmişin tatminkârlığını da şu anda ve buradaki bilincimiz belirlemektedir. Yaşanmış ve "değişmez" olanların pişmanlığı ya da yaşanmamış ve "belirsiz" olan belirginliğini, ancak ve ancak şu anda ve buradaki %99'lara çıkarılabilecek düşünce, eylem ve tutumlarımızla, direncimizle[ihtiyârımızla] belirleyip, geri kalan sürecin de isteklerimizle/istencimizle[irâde] doldurulması, anlamsız ve değersiz kaygıların ortadan kalkması, daha verimli bir yaşam ve kendilik deneyiminin verimliliğiyle taçlanacaktır.

Kaygının ortadan kalkmasındaki en önemli yani öncelikli bilgi ve uygulama, pek alışık olmasak bile mutlaka sürekli anımsanması ve devrede tutulması gereken, bilinemeyecek olanların varolduğu ve bilinemeyecekleri yönündeki teslimiyet ve tevekkülümüzdür. Bu, ilk başta ve çoğumuz için pek geçerli ve olanaklı "görülmese" bile hep birlikte yaşıyor olduğumuz halde, her birimizin, "kendini öncelikli ve ayrıcalıklı görerek", "sürekli ve tek kazananın kendimiz olması gerektiği" "düşüncesi/zannı", tavrı ve tutumu kadar yanlış ve yanıltıcı, bir başka ötekileştirici ve birbirimizden uzak düşürücü büyüklükte bir tutum olamaz.

Bir başka kaygı verici ve büyük yanlışlardan biri de, hepimizin, kendi ve yakınları için, aynı anda, "en"leri istemesi, dilemesi ve dile getirmesidir. Herşeyin "en güzeli"ni, "en baştakini/tepedeki"ni, "en değerlisi"ni, "en başarılısı"nı, "en güçlüsü"nü, "en büyüğü"nü, sürekli diline dolamış bir birey ve toplum için de refah ve ferah söz konusu değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

Olan biten herşeyin uclarında ve uçurumlarında dolaşmanın, iddia sahibi olmanın, bir anlamının, bir değerinin olmayacağını, teknolojinin hızlı gelişimi ve konforun artmasındaki yanılgının taşıdığı, ne ve "ne kadar" yaşanılacak olursa olsun, her şeyi ve herkesi, sonuç odaklılıkla, süreci, bir şeyleri, başlamadan bitirmenin peşinde koşulduğu, yaşamın, tavında, kıvamında, hızlı gitmek yerine yavaş yaşamanın değeri bilinmediği, önceliği yaşanmadığı sürece daha da anlamsız bir kartopu-çığ ilişkisine döneceğini görememenin bedelleri, her ne kadar istenilmese de ne yazık ki, gerçek anlamda "kaygılanmamızı" gerektirecek çok büyük sorunların oluşacağına ve çığ altında kalarak, ezilerek yok olunacağına bir kanıttır.

"En büyük" ya da tek kaynağı "merak" olan, ancak sonuçların değer gördüğü niteliksiz "sorgulamaların" da ne içeriği, ne süreci, ne de sonucu, kişileri ve toplumları hiçbir nitelikli sonuca götürmeyeceği gibi, kendi, yakınları, vatanı, toprağı, bayrağı, sancağı, dili ve geleceği için "kaygılanılması" gereken bir durumu da ortaya sermektedir.

"Geleceği/ni merak eden/ler,
fallara değil mezarlıklara baksın!"


Bireysel ve toplumsal olarak "kaygılanmak" durumunda kalacağımız olumsuz durumları, zihnimizin üst köşelerinde, kenarda tutmak üzere, tekrar kaygının çözümlerine yönelik kişisel yönetim bilgilerimize geri dönelim...



Kaygı DEĞİL/YERİNE Saygı - B (bile değil) )

( [daha iyi olabilmek için zihnin yönlendirilmesi gereken] Olumsuz/sorunlu/yetersiz/hasta(lıklı) vb. durumlarda. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Olumlu/mutlu/yeterli durumlarda. )

( [Odaklanılması gereken] Daha az. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Daha çok. )

( )

( En mutsuz kişi, geçmiş ve/ya da geleceğe (fazla) odaklı olandır. )

(

ZAMAN

Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah $ 86.400 para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabi ki hepsini harcamaya çalışırsın. Hepimiz Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz, her akşam gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini ŞU AN`ı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap. Sağlık, mutluluk ve başarı için! Zaman kaçıyor. Her gün işinin en iyisini yap.

Bir senenin değerini anlamak için,
sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini anlamak için,
8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.

Bir haftanın değerini anlamak için,
haftalık dergi çıkaran bir editöre sor.

Bir saatin değerini anlamak için,
kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

Bir dakikanın değerini anlamak için,
trenini kaçıran yolcuya sor.

Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.

Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.

Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş.
Zamanında ortak edebileceğin kadar özel biri. Unutma zaman hiç kimse için durmaz.

Geçmiş zaman Tarih,
Gelecek zaman Gizemli,
ŞU AN ise
sana verilen gerçek bir armağandır.

------------------------------

1000 yılın değerini anlamak için sene değerini iki hane olarak programlamış olan bir programcıya sorun.


100 yılın değerini anlamak için El değiştirmeye (Handover) tanık olmuş bir Hong Kong vatandaşına sorun.


70 yılın değerini anlamak için ölmekte olan bir insana sorun.
40 yılın değerini anlamak için çölde dolaşmış (traveled in the wilderness) bir Yahudi'ye sorun.
7 yılın değerini anlamak için 7 yıllık iznini (sabbatical leave) alamamış bir profesöre sorun.


5 yılın değerini anlamak için bir daha seçilememiş bir milletvekiline sorun.


Bir milisaniyenin değerini anlamak için şehri karanlığa gömen bir elektrik (power) mühendisine sorun.


Bir mikrosaniyenin değerini anlamak için pentium makine almış olan birine sorun.


Bir nanosaniyenin değerini anlamak için yeni terfi etmiş bir dijital devreler tasarımcısına sorun.


Bir pikosaniyenin değerini anlamak için birçok patentin sahibi olan analog devreler tasarımcısına sorun.


Bir femtosaniyenin değerini anlamak için Nobel Ödülü kazanmış fizikçiye sorun.

)

( TARFET-ÜL-AYN: Bir kere göz açıp kapayıncaya kadar olan AN.
ÂNÂT, LÂHZE: An. Göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman.
VEHLE: Dakika, An. ["O günün vehrinde" DEĞİL "O günün vehlinde"] )

( RÛZİGÂR/ZAMAN ile/ve/<>/değil/yerine DEM )

( [not] TIME vs./and/<>/but MOMENT )

( TEMPS avec/et/<> MOMENT, NUANCES )

( ZEIT mit/und/<> MOMENT )

( TEMPUS cum/et/<> ... )

( TIEMPO con/y/<> MOMENTO/RATO )

( TEMPO con/e/<> ATTIMO/MOMENTO )

( KALA ile/ve/<>/değil/yerine ZEN )

( ... ile/ve/<>/değil/yerine LAN )


- ZAMAN ile GÖRELİ ZAMAN

( TIME vs. RELATIVE TENSE )


- ZAMAN ve/||/<>/< HAREKET ve/||/<>/< DEĞİŞİM

( Zaman, hareketin ölçüsüdür ve değişimin tanımlanma çabasıdır. )

( TIME and/||/<>/< MOVEMENT and/||/<>/< ALTERATION )


- ZAMAN ve/||/<> İRFAN


- ZAMAN ile/||/<> "MUMYALANMIŞ ZAMAN"

( ... İLE/||/<> Fotoğraf. )


- ZAMAN ile/ve/değil/||/<>/< ÖNCELİK-SONRALIK


- ZAMAN ile/ve SABIR

( Zamanı gelmeden görürsek, yanarız. )

( TIME vs./and PATIENCE )


- ZAMAN ile/ve/<> SEVGİ

( Sevdiklerinize zaman ayırın! Yoksa, zaman, sizi sevdiklerinizden ayırır. )

( TIME vs./and/<> LOVE )


- ZAMAN ve/<> UZAY

( Zaman ve uzayın kökeni, her bir neden-sonuç zincirinin ilk nedeni olarak deneyimlenebilir. )

( Bir kez zaman ve uzayı gerçek olarak kabul etmişseniz, kendinizi de ufacık, önemsiz ve kısa ömürlü sayacaksınız. )

( Zaman ve uzayın içinde değilsiniz, zaman ve uzay sizin içinizdedir. )

( Tüm uzay ve zaman, zihindedir. )

( Siz, uzay ve zaman ötesisiniz! )

( Zaman ve uzay zihinde, zihne ait olduklarından, siz zaman ve uzayın ötesindesiniz, ebedi ve her yerde hazır olan. )

( The origin and the end of all manifestation, the root of time and space, the prime cause in every chain of causation.
Once you accept time and space as real, you will consider yourself minute and short-lived.
Space and time are in you and not you in space and time.
All space and time are in the mind.
You are beyond space and time.
Time and space are in the mind, you are beyond time and space, eternal and omnipresent. )

( Sonsal Sınıflama[Kategori] değildir![bkz. KANT] )

( TIME and/<> SPACE )


- ZAMAN ile/||/<> UZAY

( Einstein'ın görelilik kuramıne göre zaman ve uzay birbirinden bağımsız değildir İLE uzay-zaman sürekliliği oluşturur )

( Albert Einstein tarafından 1905 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1879-1955) (Ülke: Almanya/ABD) (Alan: Fizik) (Önemli katkıları: Görelilik teorisi, fotoelektrik etki) (Nobel: 1921) )


- ZAMAN ile/ve/<> VAKİT/ÇERLİK[dvnlgttrk]

( ... İLE/VE/<> Özel bir dilim. )

( Vakit, idrak sahibinedir. )

( Vakit, keskin kılıçtır. )

( Zaman onları ifnâ etmez, vaktin içinde vakti yaşayanlara ibn'ül-vakt denilir. )

( Zaman, insana emanettir. )

( Yarın ya da yarına bırakmak tarikat halinden değildir. )

( SA'AT-İ VAHİDEDİR ÖMR-İ CİHAN SA'ATİ TAATE SARFEYLE HEMAN )


- ZAMAN ile YALIN ZAMAN

( ABSOLUTE TENSE )


- ZAMAN ile ZAMAN (ANLAMSAL)

( TIME (SEMANTIC) )


- ZAMAN ve ZAMANE'DEN ŞİKÂYET


- ZAMAN ve/<> ZEMİN/MEKÂN/YER

( İnsan, mekândan, zamana geçiştir. )

( Terazi var, tartı var, herşeyin bir zamanı var. )

( Bazı işlerde/hizmetlerde de zaman ve zemin gözetmek olmaz. )

( Varolanlar'ı birbirine göre belirleyen koordinatlar. )

( İrfân'ın göstergesi, doğru/uygun zaman ve zemine göre konuşmak ve hareket etmektir. )

( İşitme. VE/<> Görme. )

( Nesnelerin ard ardalığı. VE/||/<> Nesnelerin yan yanalığı. [GERÇEK/LİK] )

( TIME and/<> PLACE )


- ZAMANA YAYMAK ile/ve/<> SONRAYA BIRAKMAK


- BİTİŞİKLİK:
ZAMANDA ile/ve/||/<> MEKÂNDA ile/ve/||/<> KOŞULLARDA


- ZAMANDA OLMAYAN ile/ve/fakat/||/<> ZAMANDA OLAN

( Kant'a göre, nedensellik kategorisi altında, zamandaki süreklilik içinde, AN'lar arasında fenomen olarak varolan bir şey ile başka bir fenomen olarak varolan bir şeyin, belirli bir kurala göre birbirini izlemesi, bilinebilecek bir şeydir. İLE/VE/FAKAT/||/<> Kendi, zamanda olmayanın, zamanda olanla ilişkisinin nasıl bir kurallılığının olabileceği, hiçbir biçimde bilemeyeceğimiz bir şeydir. )


- ZAMANI DURDURMAK ile/ve/||/<> ZAMANDA YOLCULUK ile/ve/||/<> ZAMANDAN KAÇMAK ile/ve/||/<> ZAMANI HİSSETMEK ile/ve/||/<> ZAMANI BIRAKMAK

( Öperek. İLE/VE/||/<> Okuyarak. İLE/VE/||/<> Müzik dinleyerek. İLE/VE/||/<> Yazarak. İLE/VE/||/<> Soluk alarak. )


- ZAMANI:
NEREDE GEÇİRDİĞİMİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NASIL GEÇİRDİĞİMİZ

( Gövdemizle ilişkilidir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Anlığımızla(zihnimizle) ilişkilidir. )

( Nicelikseldir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Nitelikseldir. )


- ZAMANI ÖLDÜRMEK" ile/değil "ZAMANI DEĞERLENDİRMEK"


- ZAMANIM YOK" ile/ve/değil/||/<> "ÖNCELİĞİM DEĞİL"


- ZAMAN(IM) YOK ile/değil ÖNEM VERMİYORUM


- ZAMANIN, DÜŞÜNÜLMESİNDE/DEĞERLENDİRİLMESİNDE:
ÖNCELİK ve/||/<> SIRALAMALARI


- ÖĞRENME/ÖĞRENENLER:
ZAMANINDA ile/ve/||/<> OTORİTEDEN ile/ve/||/<> DENEYEREK ile/ve/||/<> YAŞAMDAN ile/ve/||/<> YAŞAMDAN BİLE (ÖĞRENEMEME/ÖĞRENEMEYENLER)

( İndirimli fiyattan. İLE/VE/||/<> Özgürlük bedeliyle. İLE/VE/||/<> Etiket fiyatından. İLE/VE/||/<> Gecikme zammıyla. İLE/VE/||/<> Boşa geçmiş, koskoca bir yaşamla. )


- ZAMANINDA YA DA ZAMANSIZ SÖYLENMİŞ SÖZLER ile/ve GERÇEK YA DA YANLIŞ SÖZLER ile/ve HOŞ YA DA ACI SÖZLER ile/ve YARARLI YA DA YARARSIZ SÖZLER ile/ve NAZİK VE GÜCENDİRİCİ SÖZLER

( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY vs./and TRUE OR FALSE WORDS vs./and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS vs./and BENEFICIAL OR USELESS WORDS vs./and POLITE AND OFFEND WORDS )


- ZAMANSALLIK ile TARİHSELLİK


- ZAMAN/SIZ/LIK ile/ve DÖNEM/SİZ/LİK

( TIME vs./and PERIOD )


- ZAMANSIZLIK ile/ve/değil/||/<> ZAMANSIZLIK

( Düşüncesi/kavram. İLE Bireyin ayırabileceği sürenin bulunmamasındaki "gerekçe/bahane/mazeret". )


- ZAN (ETMEK) ile/ve/||/<>/> İDDİA (ETMEK)


- ZAN ETMEK ile/ve/||/<> ÜMİT ETMEK


- ZAN:
"ÖNE SÜRÜLEBİLECEK BİR ŞEY"
değil
ANCAK, KABUL EDİLECEK BİR ŞEY


- ZAN ile/değil ATIF


- ZAN ile/ve/değil/||/<>/> İTHAM


- ZAN ile/ve/||/<>/> SAFSATA


- ZAN ile/ve/değil/yerine/<>/>< SEN

( [not] SUPPOSITION vs./and/but/<>/>< YOU
YOU instead of SUPPOSITION )


- ZAN değil/yerine/>< ZEN


- ZANAAT OLARAK SİMYA ile FELSEFÎ SİMYA ile DİNÎ SİMYA

( Uygulamalar arasında nedensel ilişki kurmadan, herhangi bir teoriye dayanmadan nesneler üzerinde simyevi işlemler yapmak. Burada esas olan nesneleri kullanmaktır. İLE Belirli bir teoriye dayalı olarak ve nedensel ilişkiler kurarak nesneleri tespit ve tasvir etmek. Burada esas olan nesneler içinde kalmaktır. İLE Doğaüstü, mistik ve spritüel güçleri de dikkate alarak belirli ritüeller içinde nesneleri anlamaya çalışmak. Burada esas olan nesnelerin doğaüstü güçlerin işaretleri olduğunu anlamaktır. )

( Bolos (M.Ö. II. yy.) simyayı felsefi bir yöntem haline getiren. )

( Zosimus (M.S. III. sonu, IV yy. başı) simyayı bir din haline getiren. )

( İslâm dünyasında ise simya ilk önce felsefî açıdan dikkate alınmıştır. Cabir b. Hayyân sadece madenleri değil, bitkileri ve hayvanları da simyanın konusu kılmıştır. Civa ve kükürt teorisini geliştirerek tüm varolanları yekpare bir sistem içerisinde açıklamaya çalıştı. Bunun için bazı sayısal simgeleri kullandı. Aynı zamanda kurduğu laboratuvarlarla felsefi simyadan 'bilimsel simya'ya(kimya'ya) geçiş yaptı. )


- ZANAAT/ZANAATKÂR ve FELSEFE/FİLOZOF


- ZANN ile/ve/||/<>/>/< "EZBER/KALIP"


- ZANN[Ar.] ile/= GÜMÂN[Fars.]


- ZAN(N) ile/değil/yerine/>< İLM/İLİM


- ZANNEDİYORUM ile/ve/||/<> BELLEĞİM YANILTMIYORSA


- ZANNETME! ile/ve/||/<> FARZ ETME! ile/ve/||/<> SOR! ile/ve/||/<> SÖYLE!


- ZANNETMEDEN ÖNCE ve/<> YARGILAMADAN ÖNCE ve/<> YARALAMADAN ÖNCE ve/<> KONUŞMADAN ÖNCE

( Öğren! VE/<> Anla! VE/<> Hisset! VE/<> Düşün! )


- ZARÂFET ve IŞILTI ve GÜZELLİK

( Zarâfet, devingen bir güzelliktir. )

( Zarâfet, doğa tarafından verilmeyen, ancak özne tarafından yaratılan güzelliktir. )

( Zarâfet, her zaman, yalnızca özgürlüğün devindirdiği biçimin güzelliğidir. )

( Her türlü güzellik, gerçek ve görünen devinimin yalnızca bir özelliğidir. )


- ZARÂFET ile/ve/<> LETÂFET


- ZARÂFET ve/||/<> ONUR

( Güzel bir ruhun anlatımı. VE/||/<> Yüce bir zihniyetin anlatımı. )

( Erdemden beklenilen, zarâfet değil onurdur. )


- ZARÂFET ve/||/<> SANATSALLIK


- ZARÂFET ve/||/<> SÜKÛNET


- ZARÂFET ile/ve/||/<>/> ZİYÂFET ile/ve/||/<>/> ZİYÂRET


- ZARAR ile/değil/yerine KARAR

( Çoğu. İLE/DEĞİL/YERİNE Azı. )


- ZARAR ile/değil/yerine SAKINCA


- ZARARINA ile/değil KÂRINDAN VAZGEÇEREK


- ZARARLI/YANLIŞ/KÖTÜ/GÜNAH/HARAM AMA ... ile/değil/yerine ... VE ZARARLI/YANLIŞ/KÖTÜ/GÜNAH/HARAM


- ZARARLI SABİT GELENEĞE SAPLANMA değil/yerine/>< YARARLI SABİTİN TAKLİDİ


- ZARARLI ile ZARARLI

( HARMFUL vs. HARMFUL )


- ZARARSIZ OLMAK ile/ve/||/<>/> YARARLI OLMAK


- ZARARSIZ ile MASUM


- | ZARF-I MÜSTEKÂR ve ZARF-I LAĞV | ile/ve/<> ZARF-I HÂS

( ... İLE/VE/<> Kur'ân-ı Kerîm, âyet ve hadislerdeki için, incelik sağlamak/sunmak üzere geçerlidir. )


- ZARÎ[Ar.] ile ZARÎ[Ar.] ile ZÂRİ'[Ar.] ile ZÂRÎ[Ar.]

( Kanı durmayan damar. İLE Memesi büyük olan. İLE Ekin eken, çiftçi. İLE Ağlayıp sızlama. )


- ZARÎF değil/yerine/= GÜZEL, ŞIK, ZARÂFETLİ | NÂZİK, İNCE, YAKIŞIKLI | İNCE NÜKTELİ, İNCE NÜKTELERLE KONUŞAN


- GEREKSİNİMLER:
ZARÛRÎ ile/ve/||/<>/> HÂCÎ ile/ve/||/<>/> KEMÂLÎ

( Yaşamak için gerekli olan beslenme ve güvenlikle ilgili gereksinimler. İLE/VE/||/<>/> Zorunlu olmayan, ama varoluşu, insanı rahatlatan unsurlara duyulan gereksinimler. İLE/VE/||/<>/> Kişilerin kaygılarını ve estetik beklentilerini karşılayan gereksinimler. )


- ZARÛRÎ İSTİDLÂL ile MÜMKÜN VE İKNAİ İSTİDLÂL

( Gerekirlilik/Belirleme/Dettermine. İLE Olanaklı/Mümkünlü/Belkililik/Cidal. )

( Doğa. İLE Tin. )

( FARÂBÎ )

( Bkz. HİLMİ ZİYÂ ÜLKEN - İSLÂM DÜŞÜNCESİ - ÜLKEN YAY. )


- ZÂT ile/ve/||/<> AYN


- ZÂT = KENDİ | ASIL, ÖZ, CEVHER | SAYGIYA DEĞER KİŞİ | SINIR


- ZÂT ile/ve/<> SIFAT

( Gövde[beden], yüz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Göz. VE/||/<>/> Söz/söylediğimiz ile. )

( Sıfata bakacaksan, gövdeye(beden) ve yüze bak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Zâtı göreceksen, göze bak. VE/||/<>/> Anlam ve değeri bulacaksan, duruma/hâle, davranışa ve söze/söylenilene[kelâma] bak. )

( I vs./and/<> TOOL/VEHICLE )

( I vs./and/<> ME )

( JE avec/et/<> MOI )


- ZÂT ile/ve/||/<>/> SIFAT ile/ve/||/<>/> EFAL ile/ve/||/<>/> ESÂR[< ESER]

( Öz/İnsan. VE/||/<>/> Bilgi. VE/||/<>/> Eylem. VE/||/<>/> Yapıt/eser. )


- ZÂT ile TÖZ


- ZÂTEN" değil/yerine BİLİNDİĞİ GİBİ/MÂLUM


- ... ZÂT-EN değil/yerine/>< ... BİLİYORSUNUZ


- ZÂT[Ar.]-EN[Fars.][<>/||/>< SIFAT-EN] değil/yerine/=/: ÖZCE, ÖZ OLARAK, ÖZÜ İTİBARİYLE["doğrusu" değil!]
[<>/||/>< SIFATEN: görünüşçe, görünüş olarak, görünüşü itibariyle]

( NOUMENON vs./||/<>/>< PHENOMENON )

( I vs./||/<>/>< ME )


- ZATİ[Ar.] ile ZATÎ[Ar.] ile ZÂTÎ[Ar.] ile Zâtî[Ar.]

( Zâten. İLE Kendine özgü. İLE Kendiyle ilgili, kendine ait, kişilik, özlük, özel. İLE Ünlü Türk şairi. [1471 - 1546] )


- [ne yazık ki]
ZAVALLILIK:
PARAYLA OLAN ile/ve/değil/<> PARAYLA OLMAYAN


- ZÂVİYE ile KÖŞE | AÇI | KÜÇÜK TEKKE

( KÖŞE | AÇI | KÜÇÜK TEKKE )


- ZAYİÇE ile ...

( Yıldızların belirli zamanlardaki yerlerini gösteren cetvel. )


- ZAYIF ya da GÜÇLÜ ile/değil/yerine ZEKİ

( İntikam alır. YA DA Affeder. İLE/DEĞİL/YERİNE Görmemezlikten gelir. )


- ZAYIF/GÜÇSÜZ OLANI:
"CEZALANDIRMAK" değil KAYITSIZLIK


- ZAYIF "YAPAY ZEKÂ" YAKLAŞIMI
ile/değil
GÜÇLÜ "YAPAY ZEKÂ" YAKLAŞIMI


- ZAYIF ile/değil DUYARLI/LIK


- ZAYIF[Ar. < ZA'ÎF] ile/ve/||/<> KADİT[Ar. KADÎD]

( Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan ya da hayvan). | Görevini yapacak kadar yeterli gücü olmayan. | Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan. | Önemli, güvenilir olmayan. | Çok az. | Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan. | Başarısızlığı gösteren not. | Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz. | Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan. İLE/VE/||/<> Çok zayıf. | İskelet. )


- ZAYIF ile/değil NAİF


- ZAYIFLAMA ile/ve/<> "ÇÖKME"


- | ZAYIF/LAR ile/ve/<> "ZEKİ/LER" |
ile/değil/yerine/><
GÜÇLÜ/LER

( | İntikam alırlar. İLE/VE/<> Başkasını umursamazlar, yok sayarlar. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Affederler. )

( [not] | Revenges. vs./AND/<> Don't cares the others. | vs./BUT/>< Forgives. )

( [not] | WEAK/S vs./and/<> "SMART/S" | vs./but/>< POWERFULL/S )


- ZAYIFLATILMIŞ AŞI ile/||/<> ÖLÜ AŞI

( Zayıflatılmış aşı canlı ama hastalık yapmayan mikroorganizma içerir İLE ölü aşı öldürülmüş mikroorganizma içerir. Zayıflatılmış aşı güçlü bağışıklık oluşturur İLE ölü aşı daha güvenlidir. Pasteur şarbon ve kuduz için zayıflatılmış aşı geliştirdi. )

( Louis Pasteur tarafından 1881 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1822-1895) (Ülke: Fransa) (Alan: Biyoloji, Kimya) (Önemli katkıları: Mikrop teorisi, pastörizasyon, aşı geliştirme (kuduz, şarbon), spontan üreme teorisini çürüttü, fermantasyon süreçlerini açıkladı, antisepsi kavramını tıbba kazandırdı) )


- ZAYIF/LIK ile/ve/değil/yerine GÜÇSÜZ/LÜK

( [not] WEAK vs./and/but POWERLESS
POWERLESS instead of WEAK )


- ZAYIFLIK" ile/değil KİŞİLİKLİ/OMURGALI KALMAYI YEĞLEMEK


- ZAYIF/LIK ile/ve/||/<> ZORUNLU/LUK


- ZEN ile/ve/<> HERHANGİ BİR ŞEY

( ZEN vs./and/<> ANYTHING )


- ZEBÂNÎ[Ar. çoğ. ZEBÂNİYÂN] ile ZEBÂNÎ[Ar.]

( Cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek. İLE Dile ait, dil ile ilgili. )


- ZEDELEME ile/ve/<> SARSMA


- ZEDELE(N)ME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇEŞİTLE(N)ME


- ZEEMAN İLE STARK İLE PASCHEN-BACK ile/||/<> ATOMİK YARILMALAR

( Dış alanların atomik spektrum çizgilerine etkisi. )

( Formül: ΔE = μB·B )


- ZEHÂB ile ...

( GİTME )

( BİR FİKRE, DÜŞÜNCEYE UYMA, SAPMA | ZİHNEN BİR YOLA SAPMA | ZANNETME, ÖYLE SANMA )


- ZEHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< İLÂÇ

( Kullanım/uygulama/katkı oranındadır. )

( Zehiri [ya da ilâcı], zehir/ilâç yapan, dozudur.
DOSIS FACIT VENOMIUM[Lat.] )


- ZEHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ŞİFÂ


- ZEHİRLEYİCİ(/"ZEHİRLİ") GAZ ile BOĞUCU(ASFİKSİYAN) GAZ

( ... İLE Yanardağ ya da maden ocağı gibi yerlerde çıkan tehlikeli gaz. )

(

Zehirleyici(/"Zehirli") Gazlar ile Boğucu Gazlar Arasındaki Farklar

1. Zehirleyici Gazlar (Toksik Gazlar)

Tanım: Solunduğunda gövdeye kimyasal olarak zarar veren, genellikle gözelere, örgenlere ya da sinir düzenine doğrudan etki eden gazlar.

Etkileri:

  • Gözesel işleyişi bozar.
  • Örgen yetmezliğine ya da ölümcül zehirlenmelere yol açabilir.
  • Etkileri genellikle kalıcı ya da gecikmelidir.
GazÖzelliği
Fosgen (COCl₂)İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılan; akciğerlerde sıvı birikmesine neden olur.
Klor (Cl₂)Mukozalarda yanma, öksürük, boğulma hissi.
Hidrojen Siyanür (HCN)Hücrelerin oksijen kullanmasını engeller.
Kükürt Dioksit (SO₂)Solunum yollarında yakışa(tahrişe) neden olur.
Amonyak (NH₃)Göz ve solunum yollarında yanık etkisi oluşturabilir.

2. Boğucu Gazlar (Asfiksiyanlar)

Tanım: Solunduğunda doğrudan oksijenin yerini alarak ya da oksijenin kullanımını engelleyerek boğulmaya yol açan gazlar.

Etkileri:

  • Oksijenin yerini alarak ortamda boğulmaya neden olur.
  • Bazıları kandaki oksijen taşıma işlevini bozar.
  • Bilinç kaybı, baş dönmesi ve ani ölümle sonuçlanabilir.

a) Yalın Boğucular

GazÖzelliği
Azot (N₂)Kapalı ortamda oksijenin yerini alarak boğulmaya yol açabilir.
Metan (CH₄)Yanıcıdır; yüksek yoğunlukta oksijen yetersizliğine neden olur.
Helyum (He)Solunum yerine geçerek boğulmaya neden olabilir.

b) Kimyasal Boğucular

GazÖzelliği
Karbonmonoksit (CO)Hemoglobinle birleşerek oksijen taşınmasını engeller.
Hidrojen Sülfit (H₂S)Sinir düzenine hızla etki eder, solunumu durdurabilir.

Temel Farklar

Özellik Zehirleyici Gazlar Boğucu Gazlar
Etki biçimi Kimyasal zehirleyici etki Oksijen eksikliğiyle boğulma
Hedef Örgenler, gözeler, sinir düzeni Solunum düzeni ve kan dolaşımı
Örnek Gazlar Fosgen, HCN, Klor, NH₃ CO, CH₄, N₂, H₂S
Sonuç Zehirlenme, doku hasarı Bilinç kaybı, ölüm
Kalıcılık Kalıcı ya da gecikmeli etki Genellikle ani etki
)


- ZEİSE TUZU ile/||/<> KLASİK KOMPLEKS

( Zeise π-kompleks eten, klasik σ-donor NH₃. )

( Formül: K[PtCl₃(C₂H₄)] )


- ZEKÂ GÖSTERGESİ:
YANITLAR(IY)LA ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SORULAR(IY)LA


- ZEKÂ:
(HIZLI) (İSÂBETLİ) "BİRLEŞTİRME/BAĞLANTILANDIRMA/KESKİNLEŞTİRME" BİLGİSİ ile/ve/değil/||/<> AYIRMA BİLGİSİ/YETİSİ


- ZEKÂ:
SOYUT ile/ve/||/<> MEKANİK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL

( )


- ANLAK/ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< US/AKIL/TAPINDIRAK

( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )

( Kendini düşünür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< [Önce kendiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )

( Sunulmuş/bahşedilmiş olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kişinin kuracağı. )

( Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum. )

( "Savaşta". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Barış için! )

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bağ. | Eskiden, develerin ayağına bağladıkları bağ. | Kendini, gereksinimi duyulan şeyi, kendi aracılığıyla elde edilen özel bir sıfatla kayıtlandırmış zât. )

( )

( Sözel/yazınsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Matematik. )

( Dilin becerisi/hüneri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Dilin freni. )

( Yakını gösteren ışık/huzme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uzağı gösteren ışık/huzme. )

( Ne yapacağını "bilmek", istenç/irâde[yapma bilgisi/gücü/isteği]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ne yapmayabileceğini bilme[bilgisi/gücü/isteği], direnç/ihtiyâr. )

( Kısa sürede [kazanırsa/belki/kısmen] "kazan[dır]ır". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Orta ve uzun sürede kazan[dır]ır. )

( )

( [Kişileri ...] Ayrıştırır, uzaklaştırır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Birleştirir, buluşturur. )

( [öteki ucu] Asalaklık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aptallık. )

( Keskinleştirmek üzere. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yetkinleştirmek üzere. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )

( INTELLIGENCE vs./and/but/||/<>/< REASON/RATIO
REASON/RATIO instead of INTELLIGENCE )

( [nicht] INTELLIGENZ mit/und/||/<>/< VERNUNFT )


- ZEKÂ ile/ve/değil AYIRDINDALIK

( [not] INTELLIGENCE vs./and/but DISTINGUISHNESS )


- ZEKÂ ile/ve/<> BECERİ/MAHÂRET

( İç duyuların hızlılığı, açıklığı, keskinliği. İLE/VE/<> Gövdenin yapılması güç alıştırmalara yatkın olması durumu. Ustalık. )

( Soyutlama gücü. | Bilenme. | Tezkiye. İLE/VE/<> Yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma/sonuçlandırma yeteneği. )

( Kişi, kendine, becerilerini geliştirecek zamanı ayırmalıdır. )

( Kişi, kaba kuvvet kullanırken, ötekiler beceriye başvurur. )

( Arzu ve imgeleme dünyayı yaratır, zekâ ise ikisini bağdaştırarak bir uyum ve barış duygusunu sağlar. )

( Zekâ, yabancıya karşı kullanılır. [yakınlara ya da yakınlar arasında değil!] )

( CERBEZE: Zekâ keskinlği. )

( Desire and imagination create the world and intelligence reconciles the two and causes a sense of harmony and peace. )

( INTELLIGENCE vs./and/<> SKILL/ABILITY )


- ZEKÂ ile/ve/<> BİLGELİK

( Mutlu olmak için kendimizi (özümüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksinimimiz olmadığını bilmek, bilgeliktir. )

( Üstün kişinin parlak zekâsı, değişmez bir özelliğidir. )

( Hayret ve merak bilgeliğin şafağıdır. )

( Ne sevmek, ne de nefret etmek; tüm uygulayımsal/pratik yaşam bilgeliğinin bir yarısını, "Hiçbir şey söylememek" ve öbür yarısını da "Hiçbir şeye inanmamak" oluşturur. )

( Zihninizin tutsağı olduğunuzu, kendi yarattığınız hayali bir dünyada yaşadığınızı bilmek, bilgeliğin şafağıdır. )

( ZEKÂ: Gerektiğinde, düşüncelerini değiştirebilmektir. )

( SMART:
SPECIFIC
MEASURABLE
ACHIEVABLE
REALISTIC
TIME BOUND )

( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Wonder is the dawn of wisdom.
To know that you are a prisoner of your mind, that you live in an imaginary world of your own creation is the dawn of wisdom. )

( INTELLIGENCE vs./and/<> WISDOM )


- ZEKÂ değil/ne yazık ki BOŞLAMA(İHMAL)

( Çocukların, telefonda/tablette oyun bulup oynaması, zeki olduğunu değil ne yazık ki, boşlandığını gösterir. )


- ZEKÂ ile/ve/değil/+/||/<>/> DEHÂ

( Belirli bir alanda uzmanlaşma. İLE/VE/DEĞİL/+/||/<>/> Uzmanlıklar arasında örgütlenmeyi sağlama. )

( [not] INTELLIGENCE vs./and/but/+/||/<>/> GENIUS )


- ZEKÂ ve/||/<> DUYARLILIK


- ZEKÂ ile/ve/<>/değil EDEP/EDEB


- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< EMEK


- ZEKÂ ve/<>/>< EYLEM

( INTELLIGENCE and ACTION )


- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< GÖZLEM GÜCÜ


- ZEKÂ ile GÖRÜNTÜ

( Zekâsını beğendiğin kişinin, görüntüsünü merak etme!
Zekâsını kullanmayan birininse, görüntüsünden etkilenme! )

( vs./and/||/<> IMAGE )


- ZEKÂ ile/ve/<> KUVVET ile/ve/<> MADDE


- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NAMUS


- ZEKÂ ile/ve/değil/||/<> ÖNCELİK (VERME[ME]K)


- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ŞEFKÂT

( [karşısında] Eğiliriz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Diz çökeriz. )


- ZEKÂ ve/||/<> SEVGİ

( [İnsan] Zekâ karşısında dize gelir. VE/||/<> Sevgi karşısında diz çöker. )


- ZEKÂ ve/<> SORUMSUZLUK


- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< ZEUS

( ... İLE/VE/||/<>/>/< Tümel zekâ. )


- ZEKÂT ile NİSÂB

( ASIL, ESAS | BİR MALIN ZEKÂTINI VERMEK ÜZERE VARILMASI GEREKEN MİKTAR | DERECE, İSTENİLEN HAD )


- ZEKÂT ile/ve/||/<> SADAKA ile/ve/||/<> İNFÂK

( Maddî olarak vermek. İLE/VE/||/<> Manevi olarak vermek. İLE/VE/||/<> Geciktirmeden vermek. )


- ZEKÂT ve/||/<>/>/< ZEKÂ


- ZEKÎ[< ZEKÂ), ZEKİYYE değil/yerine/= TEMİZ, HÂLİS, HÂLİ TEMİZ OLAN KİMSE | AKLINI SAFLAŞTIRMIŞ, ARI, DURU HALE GETİRMİŞ KİŞİ


- ZEKİ ile/ve/değil/yerine/<>/< BİLGE

( [Sorunu] Çözümleyen/çözen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Önleyen. )

( Nerede aptal olacağını biliyorsan, yeterince zekisin demektir. )


- ZEKİ ile "UYANIK"

( KİYÂSET: Zeki ve uyanık oluş. Zeyreklik, anlayışlılık. )

( ... ile ZEYREK )


- ZEKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZEKÎ[Ar. çoğ. EZKİYÂ] ile ZEKÎR[Ar.]

( Temiz, halis, hali temiz olan kişi. İLE Zeyrek, zekâ sahibi, çabuk anlayışlı. İLE Unutmayan, belleği güçlü. )


- YALNIZLIK:
ZEKİLERDE ile/ve/||/<> ÇIKARSIZLARDA ile/ve/||/<> SAĞDUYULULARDA


- ZEMİN ile/ve/<> AĞ


- ZEMİN ile/ve/<> BAĞLAM


- ZEMİN ile/ve HAREKET NOKTASI

( Zemini olmayanın ereği olmaz. )


- ZEMİN[Ar.] değil/yerine/= TABAN/YER


- ZEMZEM[Ar.] ile Zemzem[Ar.]

( Yavaş ve hafif türkü söyleme. | Türk müziğinde en az 5-6 yüzyıllık bir mürekkep makam.[örneği kalmamıştır] İLE Kâbe yakınlarındaki ünlü kuyu.[Bİ'R-İ/ÇÂH-I/ÇEH-İ ZEMZEM][HEMZE, TAYYİBE, TAHİRE, ŞARABÜ'L-EBBAR] )

( Kadın. [PÎRE-ZEN: Koca-karı.] İLE "Vurucu, vuran, atan, çalan" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler oluşturur. [DEST-ZEN: El vurucu, işe başlayan. | HANDE-ZEN: Kahkaha atan.] )


- ZEN ile/ve/||/<>/< BUDİZM/FELSEFE

( ZEN vs./and/||/<>/< BUDHISM/PHILOSOPHY )


- ZEN ile/ve TASAVVUF


- ZENCEBÎL[Ar.] ile ZENCEFÎL[Ar.]

( Zencefil. | Şarap. İLE Hindistan ve Malezya'da kalın ve yumuşak köksaplı bir bitki. )


- ZENDAKA/ZINDIKLIK ile/ve/||/<> İLHÂD


- ZENGİN ve/||/=/<> GÖNÜL AÇAN(FETHEDEN)

( En zengin kişi/ler, gönül fetheden(ler)dir. )


- ZENGİN[Fars. :Ağır.] ile KALANTOR[İt.]

( ... İLE Gösterişi seven varlıklı kişi. )


- ZENGİNKEN, FAKİR DÜŞMEK ile/ve/||/<> ZÂLİMLER ARASINDA, ÂLİM OLMAK ile/ve/||/<> HATIRLIYKEN, İTİBARSIZLAŞMAK


- ZENGİN/LİK ile/ve/değil/yerine/||/< ENGİN/LİK


- ZENON ile/ve/||/<> ZENON

( Paradokslarıyla bilinen filozof. İLE/VE/||/<> Stoa Okulu'nun kurucusu olan filozof. )

( [M.Ö.] 495 - 430 ile/ve/||/<> 334 - 262 )

( Elea'lı. İLE/VE/||/<> Kıbrıs'lı. )


- ZERÂFET değil ZARÂFET(KİYÂSE/T: Akıllıca davranış, akıllılık.)


- ZEREFŞAN[Fars.] değil/yerine/= HALKÂR[Fars.]

( Bezeme, süsleme. İLE Sulu altınla gölgeli tarzda yapılan süsleme.[Klasik tezhip çeşitlerinden biri] )


- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'

( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )


- ZERO FİELD SPLİTTİNG ile/||/<> SPİN-ORBİT COUPLİNG

( ZFS kristal alan D, E, spin-orbit LS coupling. )

( Formül: D İLE E parametreleri )


- ZERO-KNOWLEDGE İLE MPC İLE FHE ile/||/<> GİZLİLİK KORUMALI HESAPLAMA

( Veri ifşa etmeden hesaplama. )

( Formül: Prover→Verifier )


- ZERO-KNOWLEDGE İLE MPC İLE FHE ile/||/<> İLERİ KRİPTOGRAFİ

( Modern kriptografik protokoller. )

( Formül: ZKP: P kanıtlar İLE V doğrular )


- ZERRE MİSKAL (İLGİSİ BULUNMAMAK) -ile


- ZERRE ile/ve/||/<> KÜRRE[Ar. < KURE]

( Çok küçük parçacık. | 0,00156 gram olan ağırlık ölçü birimi. İLE/VE/||/<> Tüm noktaları merkezden aynı uzaklıkta bulunan bir yüzeyle sınırlı nesne. | Yeryüzü, acun/dünya. )


- ZERRE ile MONAD


- ZERRE[Ar.]/MOLEKÜL[Fr.] değil/yerine/= PARÇACIK/TOZAN

( Çok küçük parçacık. | Öğe ya da bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim. | [fiziksel kimya] Bir ya da birkaç çekirdek ya da elektronlu yapı. | Bir bütünün, en küçük parçası. )


- ZERREDEKİ OKYANUS ile/ve/||/<> NOKTANIN SONSUZLUĞU


- ZERZEVÂT değil SEBZEVÂT


- ZEVÂHİRİ[Ar.] KURTARMAK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜ KURTARMAK


- ZEVÂT[< ZÂT] ile KİŞİLER (ÖZCE BİR OLANLAR)

( KİŞİLER | SÂHİP, MÂLİK )


- ZEVK ALARAK ile ZEVK VEREREK


- ZEVK:
ALIŞILAGELMİŞLİK değil/yerine KENDİLİĞİNDENLİK


- ZEVK ALMAK İÇİN/ÜZERE ile ZEVK VERMEK İÇİN/ÜZERE


- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD


- ZEVK ile HAZ

( ENJOYMENT vs. PLEASURE )


- ZEVK ile/ve HEYECAN


- ZEVK ile/ve/değil/<> ÖRTÜ

( Anlayana. İLE/VE/<>/DEĞİL Anlamayana. )


- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]

( ENJOYMENT vs./and TO ENJOY )

( SUKHA )


- ZEVK ile/ve/<> SEVİNÇ


- ZEVK ile/ve/||/<>/>/< ŞEVK


- ZEVK ve/||/<>/< ZEKÂ


- ZEVKİNDE/LİK ile/ve/değil/yerine/<> KENDİNDE/LİK


- ZEVKİNE ERMEK ile/ve/||/<>/< ZEVK VERMEK


- ZEVKİNİ ALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< HİKMETİNE ERMEK

( Lâf-ü-Güzâf ve kıl-ü-kâl kalktığında, geriye, zevk ve vicdan kalır. )


- ZEYİL[Ar.] değil/yerine/= EK

( Bir yazıya ek olarak katılan parça. | Bir yapıtı tamamlamak için sonradan yazılan ek yapıt. )


- ZEYL[Ar.] ile ZEYL[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]

( Ayırma, tefrik. | Betiğin başı ya da sonundaki ek. İLE Etek. )


- ZEYNEL[Ar.] değil/yerine/= GÜZEL, HOŞ, ONURLU/ŞEREFLİ


- ZFC İLE NBG İLE MK ile/||/<> KÜME KURAMSİ AKSİYOMLARI

( Farklı aksiyomatik küme kuramları. )

( Formül: AC: Seçim Aksiyomu )


- ZI'F[Ar.] değil/yerine/= İKİ KAT


- DÖL GÖZE/ZİGOT[Fr. < Yun. ZYGOTE] ile/ve/> ÖNDÖLÜT/EMBRİYON[İng. < EMBRYO] ile/ve/> DÖLÜT/CENİN/FETÜS

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( ZYGOTE vs./and/> EMBRYO vs./and/> FETUS/FOETUS )


- ZİHİN HESABI değil/yerine/= AN SAYIŞI/USTAN SAYIŞ


- ZİHİN ile/||/<> BEDEN

( Bilinç sorunu )

( David Chalmers tarafından 1996 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1966-) (Ülke: Avustralya) (Alan: Felsefe) (Önemli katkıları: Bilinç problemi, zombi argümanı) )


- ZİHİN ile/ve/||/<>/< BEYİN

( Örümcek ağı. İLE/VE/||/<>/< Örümcek. )

( MIND vs./and/||/<>/< BRAIN )


- ZİHİN ve/||/<>/> BİR(LİK)


- ZİHİN(/DÜŞÜNCE) ve/||/<> DİL ve/||/<> YAŞAM(/UZAY)

( Ne ki, dilinde, aynı zihninde; ne ki, zihninde, aynı dilinde! )

( Dil, ne kadar zengin; zihin, o kadar engin. )

( "Dilin, Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri" başlıklı yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )


- ZİHİN ile/ve/<> FARKINDALIK

( Zihin, olaylarla ilgilenir, farkındalık ise zihnin kendiyle ilgilenir. )

( Zihin, her durumu ile kendini bilmelidir. )

( Zihnimizi içiyle dışıyla bilmedikçe, bağımlılıklar bizi terk etmeyecektir. )

( Zihin, iki halde bulunur; su gibi ve bal gibi. Su en ufak bir sallanışta titreşir, halbuki bal ne kadar karıştırılırsa karıştırılsın, hemen hareketsizliğe döner. )

( Yanılsamayı yaratan zihindir ve ondan kurtulan da zihindir. )

( Zihnin bize yardım edeceğinden değil fakat zihni iyi bilirsek, onun bizi sınırlamasından sakınabiliriz. )

( Başlangıçta önde gelenin zihin olması gerekir. )

( Zihin dili biçimlendirir ve dil de zihne biçim verir. )

( Zihnin bilgisi gerçek bilgi değildir. )

( Zihne ait olan göreli olandır, onu bir "mutlak" haline getirmek hatadır. )

( Zihin, arzudan azade ve rahat olmalıdır. )

( Anlayan bir zihin, arzulardan ve korkulardan azâdedir. )

( Zihin yanlış anlar, yanlış anlama onun doğası gereğidir. )

( Zihin anlayamaz, çünkü zihin kavramak, tutmak ve devam ettirmek üzere eğitilmiştir. )

( Şimdiye kadar zihni bilen olarak kabul ettiniz, fakat öyle değildir. )

( Zihin, bizi imgelerle ve düşüncelerle tıkamakta ve onlar, bellekte yara izleri bırakmakta. )

( Zihin diye bir şey yoktur. Düşünceler vardır ve bunlardan bazıları yanlıştır. Yanlış olan düşünceleri terk edin, çünkü onlar sahtelerdir ve kendi hakkınızdaki görüşünüzü bulandırırlar. )

( Zihnin kurduğunu, zihin yıkmalıdır. )

( Sakin bir zihin, doğru bir idrak için şarttır, ki bu da kendini-biliş için gereklidir. )

( Zihin, karanlık ya da çalkantılıyken, kaynak fark edilmez. )

( Zihin, sakin olduğu zaman gerçeği yansıtır. )

( Zihin, telaş halinde olmadığı ve endişelerden uzak olduğu zaman sessizleşir ve sessizlik içinde, genelde kolay idrak edilemeyecek kadar süptil olan bazı şeylerin işitilebilmesi olanaklaşır. )

( Zihin, görebilmek için açık ve sessiz olmalıdır. )

( Zihin yatıştırıldığında ve artık iç âlemi rahatsız etmediğinde, gövde yeni bir anlam kazanır ve onun değişimi hem gerekli hem olanaklı hale gelir. )

( Zihin tamamen hareketsiz olduğu zaman, erir, yalnızca gerçek kalır. )

( Zihninizi ya da gövdenizi değiştirebilirsiniz fakat değişmiş olan sürekli sizin dışınızda olan bir şeydir, kendiniz değil. )

( Zihin ve gönül olgunluğu vazgeçilmez gerekliliktir. )

( Durgun ya da huzursuz olan zihindir, siz değilsiniz. )

( Cildinizin dış tarafındaki dünya ile iç tarafındaki dünyayı birbirinden ayıran ve onları karşıt konumlara getiren sizin zihninizdir. )

( Dünyayı projekte eden zihin onu kendi tarzında renklendirir. )

( Zihni huzursuz eden arzular ve korkulardır. )

( Sürekli düşünmek, zihninizi yıpratır ve bozar. )

( Zihninizi durmadan çalıştırmayın. )

( Zihin, büyük bir işçidir ve dinlenmeye gereksinimi vardır. )

( Zihninizi toparlayıp güçlendirin, göreceksiniz ki düşünceleriniz ve duygularınız, sözleriniz ve eylemleriniz sizin iradeniz yönünde hizaya gireceklerdir. )

( Onun istekleri sayısız ve sınırsızdır. Zihninizi büyük dikkatle, sebatla gözlemleyin, çünkü tutsaklığınız da özgürlüğünüzün anahtarı da onda yatar. )

( Elbette ki gövdemizi ve zihnimizi işletelim fakat onların bizi sınırlamasına izin vermeyelim. )

( Tüm gereksiniminiz sakin bir uyanıklığı koruyarak kendi gerçek doğanızı araştırmaktır. )

( Tüm yapılması gereken, Öz ile özdeşliğinin farkına varılabilmesi için zihni arındırmaktır. )

( Tüm gereksiniminiz sadece sakin bir zihindir. )

( Zihninize, tarafsızlıkla bakın, bu onu sakinleştirmeye yeter. )

( Zihin, aşırı meşguliyetlerden uzak tutulduğu zaman sakinleşir. )

( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce zihnin doğal hali olamaz. )

( Zihnin ötesinde tüm farklar biter. )

( Zihnin ötesindesiniz fakat zihninizle bilirsiniz. )

( Zihin, hazır olur olmaz güneş onun içinde parlar. )

( Zihninizi yatıştırın ve arındırın, berraklaştırın, o zaman kendinizi gerçekte olduğunuz gibi göreceksiniz. )

( Zihniniz sakinleştiğinde öteki herşey gereğince ve doğru biçimde gerçekleşecektir. )

( Kişinin kendi gerçek doğasına nüfuz etmesini engelleyen şey, zihnin zayıflığı, duygusuzluğu ve süptil olanı atlayıp sadece kaba olan üzerinde odaklanmasıdır. )

( Zihninizi durdurun ve sadece OLun! )

( Kendinizi her şey ve her şeyden öte olarak bilmenize engel olan, belleğe dayanan zihindir. )

( Kendiniz olarak imgelediğiniz kişiyi, zihninizde algıladığınız dünyanın bir parçası olarak görün ve zihninize dışarıdan bakın, çünkü siz zihin değilsiniz. )

( Kendi zihninizi anlayın, böylece onun sizin üzerinizdeki bağlayıcılığı son bulacaktır. )

( Öz varlığınız olmanız için zihnin ötesine geçmeniz, kendinizi bulmanız gerekir. )

( Zihnin ötesine geçmek için sessiz ve sakin olmak zorundasınız. )

( Zihninizin aynasında imgeler görünür ve kaybolurlar. Ayna kalır. )

( Zihni, olması gereken yerde ve kendi işiyle meşgul tutarsanız, bu zihnin kurtuluşudur. )

( Yapmaya çalışacağımız şey, gerçek olanı anlamak için zihni uygun duruma getirmektir. )

( Dünya, zihnin sadece yüzeyidir ve zihin sonsuzdur. )

( Düşünceler dediklerimiz, zihnin yüzeyindeki dalgacıklardır ancak. )

( Her şeyin sizin zihninizde olduğunu, sizin zihinden öte olduğunuzu ve gerçekten yalnız başınıza olduğunuzu ne zaman idrak ederseniz, işte o zaman her şey sizsiniz. )

( Bağımsız, yaratılmamış, ebedi ve değişmez ama yeni ve taze olan, zihnin ötesidir. )

( Resim, ressamın zihninde ve resmin içinde; resim, ressamın zihnindeki resmin içindeki ressamın zihninde! )

( Zihninizi düzene koyun, doğrultun, herşey düzelecektir. )

( Kendinizi bilmeyi engelleyen yalnızca zihindir. )

( Mind is interested in what happens, while awareness is interested in the mind itself.
The mind must know itself in every mood.
What is of the mind is relative, it is a mistake to make it into an absolute.
The mind exists in two states: as water and as honey. The water vibrates at the least disturbance, while the honey, however disturbed, returns quickly to immobility.
It is the mind that creates illusion and it is the mind that gets free of it.
Not that the mind will help you, but by knowing your mind you may avoid your mind disabling you.
The mind cannot understand, for the mind is trained for grasping and holding.
For it is the mind that is primary in the beginning.
The mind shapes the language and the language shapes the mind.
To keep the mind in its own place and on its own work is the liberation of the mind.
There is no such thing as mind. There are ideas and some of them are wrong. Abandon the wrong ideas, for they are false and obstruct your vision of yourself.
When the mind is dark or turbulent, the source is not perceived.
What the mind has done the mind must undo.
The mind misunderstands, misunderstanding is its very nature.
All else will happen rightly, once your mind is quiet.
Ripeness of heart and mind is indispensable.
You took the mind for the knower, but it is just not so.
The mind clogs you up with images and ideas, which leave scars in memory.
It is the mind that is dull or restless, not you.
It is your mind that has separated the world outside your skin from the world inside and put them in opposition.
The mind that projects the world, colours it its own way.
It is desires and fears that make the mind restless.
Constant thinking makes the mind decay.
Do not keep your mind busy all the time.
Mind is the great worker and it needs rest.
Collect and strengthen your mind and you will find that your thoughts and feelings, words and actions will align themselves in the direction of your will.
You may change your mind or your body, but it is always something external to you that has changed, not yourself.
It's appetites are numberless and limitless. Watch your mind with great diligence, for there lies your bondage and also the key to freedom.
When you are not in a hurry and the mind is free from anxieties, it becomes quiet and in the silence something may be heard which is ordinarily too fine and subtle for perception.
The mind must be open and quiet to see.
When the mind has been put to rest and disturbs no longer the inner space (chidakash), the body acquires a new meaning and its transformation becomes both necessary and possible.
All you need is to keep quietly alert, enquiring into the real nature of yourself.
When it is motionless through and through, it dissolves and only reality remains.
A quiet mind is all you need.
Look at your mind dispassionately; this is enough to calm it.
When the mind is kept away from its preoccupations, it becomes quiet.
You are beyond the mind, but you know with your mind.
As soon as the mind is ready, the sun shines in it.
Calm and clarify your mind and you will know yourself as you are.
Understand your own mind and its hold on you will snap.
To go beyond the mind, you must be silent and quiet.
What prevents the insight into one's true nature is the weakness and obtuseness of the mind and its tendency to skip the subtle and focus on the gross only.
Stop your mind - and just be.
What prevents you from knowing yourself as all and beyond all, is the mind based on memory.
Just see the person you imagine yourself to be as a part of the world you perceive within your mind and look at the mind from the outside, for you are not the mind.
To be what you are, you must go beyond the mind, into your own being.
What we are trying to do here is to bring our minds into the right state for understanding what is real.
The world is but the surface of the mind and the mind is infinite.
What we call thoughts are just ripples in the mind.
What is independent, uncreated, timeless and changeless, and yet ever new and fresh, is beyond the mind.
The picture is in the mind of the painter and the painter is in the picture, which is in the mind of the painter who is in the picture!
It is your mind's attitude that determines what he is to you. )

( MIND vs./and/<> AWARENESS )


- ZİHİN ile FİKİR/YORUM

( Fukarâ ise ukalâ olur. )


- ZİHİN ve/||/<> KALP/GÖNÜL

( Eril. VE/||/<> Dişil. )

( Dışa açıktır. VE/||/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )

( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/||/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )

( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )

( Kendimizi yönetmek üzere... VE/||/<> Başkalarını yönetmek üzere... )

( ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )


- ZİHİN ve/||/<> PARAŞÜT

( İkisi de açık olmadığı sürece bir işe yaramaz. )


- ZİHİN ile/ve/||/<> PARAŞÜT

( Zihin, paraşüt gibidir. Açık değilse işe yaramaz. )


- ZİHİN ile/ve ZEVK


- ZİHİN/ANLIK ile/ve/=/||/<> ZAMAN

( Düşünce ve zihnin, kişinin üzerinde olması DEĞİL/YERİNE kişinin düşüncelerini ve zihnini/n üzerinde olması/olabilmesi, yönetebilmesi. İLE/VE/=/||/<> Zamanın, kişinin ve yaşamın üzerin(d)e olması/devrilmesi. DEĞİL/YERİNE Kişinin, zamanın/ı/n ve yaşamın/ı/n üzerinde olması/olabilmesi, yönetebilmesi. )


- ZİHİNDE:
OLGU değil [ya] NESNE [ya da] OLAY


- YORULMA:
ZİHİNDE ile/ve/||/<> GÖVDEDE

( Uyku kaçar. İLE/VE/||/<> Uyku gelir. )

( Yeterince düşünmekten kaçmak ve/ya da uykunuzun gelmesini istiyorsanız, fiziksel işler yapınız, (daha çok) hizmet ediniz. )


- ZİHİNLE KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/<> "KALBİNLE" BAKMAK


- ZİHİN/LER ve/<> GÜNEŞ

( Kırık ayna parçaları. VE/<> Bütünlük. )


- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK

( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )

( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )


- ZİHİNSEL SEZGİ ile/ve/değil AKILSAL SEZGİ

( Zihin, fukarâ olursa akıl, ukalâ olur. )


- ZİHİNSEL YALNIZ/LIK ile GÖVDESEL(BEDENSEL) YALNIZ/LIK

( Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil. )

( "Ben Gövde'yim" düşüncesinin ötesine geçelim! )

( Yalnızlık çekmenize gerek yok. )

( Tek başına olsa da bir ağaç kadar sağlam durabilmeli ve yaşamı neşeyle algılamalıdır. )

( LONELINESS vs. SOLITUDE/ALONE
Go beyond the l-am-the-body idea.
You need not feel alone. )


- ZİHN-İ DAKÎK ile/ve/||/<>/>/< ZİHN-İ RAKÎK


- ZİHNİ ve GÖNLÜ:
DAR OLAN ile/değil/yerine/>< ZENGİN OLAN

( Dünyayı da sunsan, "Daha yok mu?" der. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuru ekmek de versen, şükreder. :) )

( Yüzünü asar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüzü güler. :) )


- ZİHNÎ ile/ve AYNÎ

( MENTAL vs./and ... )


- ZİHNİN ALTINDA EZİLİRSEK ile/değil/yerine/>< ZİHNİ AŞABİLİRSEK

( Deli oluruz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Veli oluruz. )


- ZİHNİN BURUŞMASI ile/değil/>< TENİN BURUŞMASI

( "Heyecanımızdan vazgeçmemizle".[Olmamalı!] İLE/DEĞİL/>< Yıllarla.[Olabilir.] )


- ZİHNİN İSTEĞİ ile/ve/değil/||/<>/>/< TENİN İSTEĞİ


- ZİHNİN: "KÖLESİ OLMAK" değil/yerine/>< USTASI OLMAK


- ZİHNİN/AKLIN, ONA ...:
KAYMASI/KAYAR ile/ve/||/<>/> KAÇMASI/KAÇAR


- ZİHNİN OYUNLARI ve NEFSİN TERBİYESİ


- ZİHNİN VE YAŞAMIN:
ARINARAK DÖNÜŞMESİ ile/ve/||/<> DÖNÜŞEREK ARINMASI


- ZİHNİNDE ve/=/||/<>/>/< DİLİNDE

( Ne ki, var zihninde; aynı var dilinde!
Ne ki, var dilinde; aynı var zihninde! )


- ZİHNİYET ile/ve/<> NİYET


- ZİHNİYET ile YAKLAŞIM


- ZİKR (ETMEK) ile/değil ZERK (ETMEK)


- ZİL[Fars. :Alt.] ile GONK[Malezya dilinden]

( ... İLE Keçe ya da bez kaplı bir tokmakla vurularak titreşmesi sağlanan bir kurstan oluşan vurgulu çalgı. )


- ZİL'DE:
PARMAK ZİLİ ile/ve ZİLLİ MAŞA (ARAP)[Çankırı sohbet toplantılarında elden ele özel ezgisi ve gezdirme uygulamalarından.]


- ZİLLET ile/değil/yerine/>< İZZET

( Hor görülme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Büyüklük, yücelik, ululuk. )

( Hor görmeyi/göstermeyi[zilleti] "olağan/alışıldık" duruma getirmiş kişiler, izzetli kişilerden rahatsız olur ve onlara hakaret eder. )

( Eğer ahlâksızlığı meşrûlaştırmakla ilgili çabası olan için ahlâklı olanlar rahatsızlık verici olur. )

( Belirli düzen ve disiplinlerde "yaşayamayanlar" için düzenli olanlar, düşmandır. )


- ZİLLET ile TENEZZÜL


- ZİMMET ile KABZ


- ZİMOGEN ile/||/<> AKTİF ENZİM

( Zimogen inaktif öncül, aktif proteolitik kesim. )

( Formül: Pepsinojen İLE pepsin )


- ZİNCİR REAKSİYONU ile/||/<> KONTROLLÜ REAKSİYON

( Zincir kendini besler üstel, kontrollü sabit güçtedir. )

( Formül: k > 1 İLE k = 1 )


- ZİNCİR ile/ve/değil/yerine/||/<> BLOK ZİNCİR

( İki uclu/yönlü. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Altı yönlü/yanlı/yüzlü. )


- ZİNCİRİN GÜCÜ ile/ve/||/<>/< ZAYIF HALKA

( Zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır. )


- ZİNDE[Fars.] değil/yerine/= DİNÇ/DİRİMLİ/DİRİ/SAĞLAM


- ZİNDE[Fars.] ile/ve/||/<>/> İZİNDE


- ZİNDE/LİK[Fars.] değil/yerine/= DİNGİN/LİK, DİNÇ/LİK


- ZİNTL İLE LAVES İLE HEUSLER ile/||/<> İNTERMETALİK FAZLAR

( Metal alaşımlarında özel kristal yapılar. )

( Formül: MgZn₂ İLE MgCu₂ (Laves) )


- ZIP ÇIKTI ile/ve/||/<> NEV ZUHUR


- ZIPLAMA ile/ve/değil/yerine SIÇRAMA


- ZIR/DELİ ile/değil DÂHİ

( Kişilerin/toplumun anlayamadıkları ve/ya da kabul edemedikleri. İLE/DEĞİL Deliliğini, topluma kabul ettire(bile)n. )

(
Özellikle sözlük çalışması, dilin önemi, bireyin farkı ve değeri, yaşam hakkı, aşk, dostluk, psikoloji, ümit, hizmet, hukuksal süreç bağlamında ve daha çoğu bireysel (||/<>) toplumsal düşünce, duygu ve değerler açısından izlenilmesi gerekli olan, gerçek bir yaşam öyküsünün işlenilmiş olduğu etkileyici, ilginç ve harika bir film. )

( "Oxford İngilizce Sözlüğü'nü Olanaklı Kılan Şizofren Cerrah: William Chester Minor" ve James Augustus Henry Murray hakkındaki ve sözlük yazma sürecindeki ilişkiyi okumak için burayı tıklayınız... )


- ZIRT ile/değil/yerine/>< SIRT


- ZIRT-FIRT ile ZIRT-PIRT ile ZIRT-ZIRT


- ZIRVA ile ZIRVA[Fars. < ZİRE-BÂ] ile/değil/yerine/>< ZİRVE/DORUK

( Zirvelerin, zırvalar ile işi olmaz. )

( Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız söz. İLE Nohut ve çeşitli meyveler yapılan bir tür yemek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dağın/tepenin en üst noktası. | Bir işte ulaşılan en üst aşama. )


- ZIRVA/LAMAK ile SAÇMA/LAMAK

( TO TALK NONSENSE/ROT vs. TO BULLSHIT )


- ZIT/KONTRAST değil/yerine/= KARŞIT


- ZITLIK ile/değil SORUNSALLIK


- ZIT/LIK ile/ve/değil/yerine TAMAMLAYICI/LIK / TAMAMLAYICI/LAR

( [not] ANTONYM vs./and/but COMPLEMENTARY
COMPLEMENTARY instead of ANTONYM )


- ZİYÂ[Ar.] değil/yerine/= IŞIK/AYDINLIK


- ZİYÂ[Ar.] ile/ve/||/<>/> NUR[Ar.] ile/ve/||/<>/> ŞUA ile/ve/||/<>/> TAYF

( Güneşin ışığı. İLE/VE/||/<>/> Ayın ışığı. İLE/VE/||/<>/> Devinen ışık. İLE/VE/||/<>/> Güneşin yoğunlaşan ışığı.[Bulutun arasından bir boru gibi düşen ışık.] )

( Celâl. İLE/VE/||/<>/> Celâl ve cemâl. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> ... )


- ZİYÂDE[Ar.] değil/yerine/= ÇOK, DAHA ÇOK | ARTMA, ÇOĞALMA | ARTAN, FAZLA KALAN | ÇOK BOL | AŞIRI, FAZLA


- ZİYAN ile/değil/yerine/>< EHLİYET/EHİL

( Ehline denk gelmeyen hizmetler[/işler, kişiler, konular/sorunlar, araçlar/nesneler], ziyan olur. )


- ZİYÂRET[Ar.] ile/ve/||/<>/> ZİYÂFET[Ar.]


- ZİYARETİN, "KISA"SI MAKBULDÜR ile/ve/değil/||/<>/< ZİYARETİN, "KISAS"I[KARŞILIKLI OLANI] MAKBULDÜR


- ZOM ile ZUM(< ZOOM)

( Sarhoş. | Olgun olan kişi. İLE Odaklanma. )


- ZONTA[Yun.] ile ZORBA[Fars. < ZORBAZ]

( Kaba ve kültürsüz kişi. İLE Güç gösterisi yapan, ağırlık kaldıran sporcu. )


- ZOR İŞ değil AZ COŞKU/AŞK


- ZOR/ZORLUK/ZAHMET/MÜŞKÜLAT[Ar.] değil/yerine/= ÇETİNLİK/GÜÇLÜK/KIYINLIK


- ZOR ile/ve/değil/||/<>/< AYRINTILI


- ZOR ile/ve/değil/yerine DÜŞÜK OLASILIKLI

( İSTİBAT: Olmasını uzak görme, olasılık vermeme. )


- ZOR ile/ve/değil/||/<>/< KAPSAMLI


- ZOR değil/yerine/< KOLAY DEĞİL

( NOT EASY instead of DIFFICULT )


- ZOR ile/ve ZORLA(N)MA!

( İse sev! İLE/VE Sevmiyorsa.
[Zor ise sev, sevmiyorsa zorlama!] )


- ZORA DAYANAMAYAN/LAR ile/>< ÖDÜLE "DAYANAMAYAN/LAR"

Bugün[10 Kasım 2025]
itibarı ile 21.828 başlık/FaRk ile birlikte,
21.828 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(88/89)