- KARIŞTIRILMAMASI GEREKEN/LER ile/ve KARIŞTIRILMAMASI GEREKEN/LER
( Hayatımızda olanların/yaşananların, burada[bu sayfa/site/kılavuz/sözlük/ya da her ne denilirse] ele alınanların hiçbirinin birbirlerine karıştırılmaması gerekmektedir.
Yeri geldiğinde ayrı ayrı, yeri geldiğinde birleştirilerek/bütünleştirilerek/bağdaştırılarak/bağlantılandırılarak değerlendirilmesi gerekmektedir. )
- KARIŞTIRMA ile/ve YERİNE KOYMA
( TO CONFUSE with/and TO REPLACE )
- KARIŞTIRMA ile/ve BAĞDAŞTIRMA
( TO CONFUSE with/and TO RECONCILE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve KARŞILAŞTIRMAK
( TO CONFUSE with TO COMPARE )
- KARIŞTIRMA ile/ve TOPARLAMA
( TO CONFUSE with/and TO TIDY UP )
- KARIŞTIRMA ile/ve/değil/yerine HARMANLAMA
- KARIŞTIRMA ile/ve YUVARLAMA
( TO CONFUSE with/and TO ROLL UP )
- KARIŞTIRMAK ile/ve BENZETMEK
( TO CONFUSE with/and TO LIKEN )
- KARIŞTIRMAK ile/ve BİRLEŞTİRMEK
( TO CONFUSE with/and TO UNITE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve BULAŞTIRMAK
( TO CONFUSE with/and TO SMUDGE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve ÇAĞRIŞTIRMAK
( TO CONFUSE with/and TO CALL )
- KARIŞTIRMAK ile/ve İLİŞ(TİR)MEK
( TO CONFUSE with/and TO FASTEN/ATTACH )
- KARIŞTIRMAK ile/ve KARIŞTIRMAMAK
( TO CONFUSE with/and TO NOT CONFUSE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve İNCELEMEK
( TO CONFUSE with/and TO RESEARCH )
- KARIŞTIRMAK ile/ve ŞAŞIRMAK
( TO CONFUSE with/and TO LOSE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve ÇALKALAMAK
( TO MIX with/and TO SHAKE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve KATMAK
( TO MIX with/and TO PUT )
- KARIŞTIRMAK ile/ve KATIŞTIRMAK
( TO MIX with/and TO (GET) INCLUDE )
- KARIŞTIRMAK ile KURCALAMAK
( TO MIX with/and TO DELVE )
- KARIŞTIRMAK ile/ve/değil (en az) 2 (ve üzeri) İLİŞKİSİZİ/OLMAZI YANYANA GETİRMEK/KOYMAK
- KARIŞTIRMAMAK ile/ve "KAÇIRMAMAK"
( NO CONFUSE with/and "NO MISSING" )
- KARIŞIK ile KATIŞIK
( TAGŞÎŞ[Ar. < GIŞ | çoğ. TAGŞÎŞÂT]: Karıştırma, saflığını giderme. | Değerli bir şeyi değersiz bir şeyle karıştırma. | İmrenme. )
( TAHALLUT[Ar.]: Karışma, eşyanın karışık olması. )
( TEDÂHÜL[Ar.]: Birbirinin içine girme. | Karışma. )
- ZITLAR ile/değil/yerine FARKLAR
( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur. )
( Zıtları birbirinden farklı ve ayrı haller olarak düşünürsünüz. Değildirler. )
( Zihnin ötesinde tüm farklılıklar biter. )
( Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın. )
( [Ar.] DIDD ile/değil/yerine FURKAN )
( [Fars.] ÂHŞÎG/ÂN ile/değil/yerine ... )
( [not] CONTRARIES/ANTONYMS with/but DIFFERENCES )
( DIFFERENCES instead of CONTRARIES/ANTONYMS )
( There are opposites, but no opposition. )
( You imagine that they are distinct and separate states. They are not. )
( Beyond the mind all distinctions cease. )
( Make no distinction, don't separate the inseparable. )
- ZIT ile/yerine/değil ÖBÜR/ÖTEKİ UC
( [not] OPPOSITE with/but OTHER TIP )
( OTHER TIP instead of OPPOSITE )
- ZIT ile/değil İHTİLÂF
( [not] OPPOSITE with/but CONFLICT )
- İHTİLÂF EKOLÜ ile/değil/yerine İTTİFAK EKOLÜ
- TENÂKUZ ile TUTARSIZLIK
- TENÂKUZ ile ZIT
( 3. şıkkın olanaksızlığı vardır. İLE 3. şıkkın olanaksızlığı yoktur. )
- ZIT/LIK ile/değil İKİ/LİK
( [not] ANTONYM with/but DICHOTOMY )
- ZIT/LIK ile/ve/değil/yerine TAMAMLAYICI/LIK
( [not] ANTONYM with/and/but COMPLEMENTARY )
( COMPLEMENTARY instead of ANTONYM )
- UCLAR ile/ve/değil/yerine FARKLAR
( [not] TIPS with/and/but CONFLICT )
( CONFLICT instead of TIPS )
- FARKLAR ile/ve/değil/> FARKLILIK
( Farkın olumlu ya da olumsuz bir yönde olması/değerlendirilmesi gerekmeden sadece fark olarak! )
( [Ar.] TEFÂVÜT[< FEVT]: İki şeyin birbirinden farklı olması. | İki şey arasındaki fark. )
( [Ar.] BÎ-TEFÂVÜT/BİLÂ-TEFÂVÜT: Farksız. )
( [not] DIFFERENCES with/and/but/> DIFFERENCE )
- FARKLILIKLAR değil FARKLAR
( [not] DIFFERENCE but DIFFERENCES )
- FARKLILIKLAR VE ÇİRKİNLİKLER ile/yerine FARKLILIKLAR VE GÜZELLİKLER
- FARK ile/ve MESAFE
( DIFFERENCE with/and DISTANCE )
- FARK ile/ve/değil/yerine/en azından ORTAK NOKTA
( [not] DIFFERENCE with/and/but COMMON POINT )
( COMMON POINT instead of DIFFERENCE )
- DORUK ile UC
( SUMMIT with TIP )
- İNCELEMEK ile/ve KURCALAMAK
( TO INVESTIGATE with/and TO DELVE )
- İNCELEMEK ile/ve/<> ARAŞTIRMAK
( Doğru biçimde anlamak için! )
( Araştırmamak, tutsaklığın başlıca nedenidir. )
( Araştırma yapmadıkça kurtuluş yoktur. )
( TETEBBUÂT: İncelemeler, araştırmalar, tetkikler. )
( PERKİZİSYON: Bir kişi ya da bir şey hakkında önceden, ayrıntısıyla araştırma. )
( TO INVESTIGATE with/and/<> TO SEARCH )
( To understand rightly! )
( Non-investigation is the main cause of bondage. )
( There can be no salvation, without investigation. )
- İRDELEME ile/ve İNCELEME
- DİDİKLEMEK ile/ve İNCELEMEK
- KARIŞMAK ile/ve İÇİNE GİRMEK
( TO MIX with/and GET INSIDE )
- "KARIŞMAK": NE YAPMAYACAĞI/NA / SÖYLEMEYECEĞİ/NE ile/değil NE YAPTIĞINA/SÖYLEDİĞİNE
( Birine ne yapmayacağını söylemek/anlatmak/göstermek karışmak değildir! ["Karışmak", yapılacak yanlış ya da doğru olan eylem/söz için kullanılabilir ancak.] )
- KARIŞMA(MA)K ile/ve KAVUŞMAK
( (NOT) TO MIX with/and TO UNITE )
- KAVUŞMAK/VUSLAT ile/ve KARIŞMA(MA)K
( Vuslatın tadı, hasretindedir. Vuslata doyulur, hasrete doyulmaz. )
( Vuslatta gına vardır. )
- VUSLAT ve/değil ÖZGÜRLÜK
- VUSLAT ve/değil ÖZGÜNLÜK
- "KARIŞMA" ile/ve BAŞKALDIRI
( "TO INVOLVE" with/and REVOLT/UPRISING/REBELLION/MUTING )
- "KARIŞMAK" ile HAKKINDA/ÜZERİNE KONUŞMAK
( Konuşmasını bilmeden, insanları tanımak olanaksızdır. )
( "TO INVOLVE" with TO TALK ABOUT/ON )
- ÜZERİNE KONUŞULAMAZ/LAR ile/ve/değil İFADE EDİLEMEZ/LER
( [not] NOT TO TALK ABOUT/ON with/and/but NOT TO EXPRESS )
- HAKKINDA KONUŞMAK ile DEDİKODU
( Çocukların ağzı fakat "büyüklerin" içi konuşur. )
( Konuştuğunda hayır söyle ya da sus! )
( TO TALK ABOUT with GOSSIP )
- DEDİKODU/KOĞUCULUK/GIYBET ile/ve "ÇEKİŞTİRME"
( [Ar.] NEMÎME ile/ve ... )
( NEMÎMESÂZ: Dedikoducu. )
( GOSSIP with/and BACKBITE )
- DEDİKODU ile/ve/<>/= CEHALET
( GOSSIP with/and/<>/= IGNORANCE )
- DEDİKODU ile/ve GEVEZELİK
- GÜRÜLTÜ ve/<>/= DEDİKODU
- YORUM ile/değil DEDİKODU
( [not] INTERPRETATION/COMMENT with/but GOSSIP )
- İHBAR ile/ve/değil DEDİKODU
( [not] DENUNCIATION with/and/but GOSSIP )
- BOŞ SÖZ ile/ve/değil DEDİKODU
- DEDİKODU/GIYBET: SÖZLE ile/ve HAREKETLE ile/ve DİNLEYEREK
- DEDİKODU ile/ve/değil TEVÂTÜR[Ar. < VİTR]
( Söylenti. [Olumsuz/istenmeyen.] İLE/VE/DEĞİL Bir haberin/bilgi(nin) yayılması. [Olumludur.] )
( [not] GOSSIP with/and/but RUMOUR [+] )
- TEVÂTÜR ile ŞÂYİA
( ... İLE Yayılmış haber, yaygın olan, söylenti. )
- ŞÂYİ'[< ŞÜYÛ] ile ŞÂYİA
( Duyulmuş, herkesçe bilinmiş. Belirli olan, duyulan. | Bölüşülmemiş ortak hisse. | Bir şeyin her noktasıyla ilgili bulunan. İLE ... )
- !DEDİKODUCU ile/ve/= !DÜŞMAN
( Biz ancak kendimizin düşmanıyızdır. )
( Kişi, bilmediğine düşman olur. )
- DEDİKODUCU ile NEMMÂM
( ... İLE Lâf taşıyan. )
- "KARIŞMAK" ile "BURNUNU SOKMAK"
( "TO INTERFERE/MEDDLE" with "TO NOSE INTO" )
- "KARIŞMAK" ile MÜDAHALE (ETMEK)
( "TO INTERFERE/MEDDLE" with TO INTERVENE )
- "KARIŞMAK" ile UĞRAŞMAK
( "TO CONFUSE" with TO BOTHER )
- "KARIŞMAK" ile SORGULAMAK
( "TO INTERFERE/MEDDLE" with TO INTERROGATE )
- KESİŞME ile/ve BİRLEŞME
( INTERSECTION with/and TO CONJUNCTION )
- ÖRTÜŞME ile BİRLEŞME
( INTERSECTION with TO CONJUNCTION )
- ÖRTÜŞME ile/ve BULUŞMA
( INTERSECTION with/and TO BRING TOGETHER )
- OTUR(T)MAK ile ÖRTÜŞ(TÜR)MEK
( TO FIT WELL with HARMONIZE )
- YAKIŞ(TIR)MA ile BAĞDAŞ(TIR)MA
( TO ASCRIBE with TO RECONCILE )
- BAĞDAŞTIRMA ile ÖZDEŞLEŞTİRME
( Romantizme kapılma ya da saçma amaçları kendininkilerle özdeşleştirme tehlikesi vardır. )
( Arzuladığınız, korktuğunuz ve kendinizi duygularınızla özdeşleştirdiğiniz zaman, keder ve tutsaklığı yaratırsınız. )
( Sizi mutlu ya da mutsuz eden sadece kendinizi zihninizle özdeşleştirişinizdir. Zihninizin kölesi oluşunuza başkaldırın, tutsaklığınızı kendiniz yaratmış olduğunuzu görerek bağımlılık ve nefret zincirlerini kopartın. Özgürlük amacınızı zihninizde sürekli tutun, ta ki zaten özgür olduğunuz, özgürlüğün uzak bir gelecekte ve acı verici çabalarla kazanılacak bir şey olmadığı fakat onun her zaman sizin için, kullanmanız için hazır olduğu gerçeği içinize doğuncaya dek! )
( Tek sorununuz, her algıladığınız şeyle kendinizi özdeşleştirme hevesinde oluşunuzdur. )
( TO RECONCILE with IDENTIFICATION )
( When you desire and fear, and identify yourself with your feelings, you create sorrow and bondage. )
( It is only your self-identification with your mind that makes you happy or unhappy. Rebel against your slavery to your mind, see your bonds as self-created and break the chains of attachment and revulsion. Keep in mind your goal of freedom, until it dawns on you that you are already free, that freedom is not something in the distant future to be earned with painful efforts, but perennially one's own, to be used! )
( Your only problem is the eager self-identification with whatever you perceive. )
- İKİ DÜZLEMLİ/LİK ile BAĞDAŞIK/LIK
( Gizli bir bilgiden daha çekici bir şey yoktur. Varolduğu bilinir ancak bilginin kendisi bilinmez, dolayısıyla çok derin bir bilgi olduğu varsayılır. )
- BULAŞTIRMAK ile YAYMAK
( TO SMUDGE with TO EXTEND )
- BULAŞMA ile AKIŞ
( TO SMUDGE with FLOWING )
- BULAŞMAK ile/ve ULAŞMAK
( TO SMUDGE with/and TO REACH )
- YAYMA ile/ve/değil ALAN/INI GELİŞTİRME
( [not] TO EXTEND with/and/but TO GET WIDE THE/IT'S FIELD )
- GELİŞTİRME ile/ve/<> ÖNÜNÜ/ÖTESİNİ AÇIK TUTMAK
( TO DEVELOP with/and/<> TO MAKE/KEEP OPEN THE FURTHER )
- ÖZDEŞLEŞTİRME ile KENDİNDE BULMAK/GÖRMEK
( Ne olduğunuzu bilmek için ne olmadığınızı bulun! )
( Ancak kendi farkındalığınız ve kendi çabanızla keşfettikleriniz sizin işinize her zaman yarayacak olanlardır. )
( Kendinize saygıyla ve sevgiyle yaklaşınız. )
( Kişi kendisinin ışığıdır. )
( Kendi hakkınızdaki yanlış düşünceleri terk edin. )
( Algılanabilir ya da akıl-alabilir bir şey olmadığınızı ve bilinç alanında beliren hiçbir şeyin öz varlığınız olamayacağını bir kez anladıktan sonra, daha derin bir kendini-biliş'e götürecek tek yol olan, herhangi bir şeyle özdeşleşme alışkanlığını kökünden kazıma işine girişeceksiniz. )
( Aranacak ve bulunacak hiçbir şey yoktur, çünkü kaybedilmiş bir şey yoktur. )
( Sakin kalın, sessiz kalın; o ortaya çıkacak, daha doğrusu, sizi içine alacak. )
( Herşey ya kendinde ya da başkasındadır. )
( IDENTIFICATION with TO FIND/SEE ON/IN SELF )
( To know what you are, find what you are not! )
( Only what you discover through your own awareness, your own effort, will be of permanent use to you. )
( Approach your self with reverence and love. )
( Remove and abandon your wrong ideas about yourself. )
( Once you have understood that you are nothing perceivable or conceivable, that whatever appears in the field of consciousness cannot be your self, you will apply yourself to the eradication of all self-identification, as the only way that can take you to a deeper realisation of your self. )
( There is nothing to seek and find, for there is nothing lost. )
( Keep quiet, keep silent; it will emerge, or rather, it will take you in. )
- NOKTA ile/ve SÜREKLİ NOKTA
( COMMON FIELD with/and CONTINUAL POINT )
- ORTAK ALAN ile/ve ORTAK NOKTA
( COMMON FIELD with/and COMMON POINT )
- ORTAK NOKTA ile/ve BENZE(T)MEK
( COMMON POINT with/and TO LIKEN )
- ORTAK NOKTA ile/ve/değil/yerine ASGARİ MÜŞTEREK
( [not] COMMON POINT with/and/but COMMON SENSE )
( COMMON SENSE instead of COMMON POINT )
- "ORTAK (ALAN/PARA/BİLGİ vs.)" ile/ve/değil "TOPLAM (ALAN/PARA/BİLGİ vs.)"
- ORTAK/LIK ile/ve FARKLI/LIK
( COMMON with/and DIFFERENT )
- BAĞLANTI ile "AYAK"
( CONNECTION with TRICK )
- BAĞLANTI ile ORANTI
( CONNECTION with PROPORTION )
( [Sansk.] SAMYOGA ile ... )
- BAĞLANTI ile/ve ÖZDEŞLİK
( CONNECTION with/and IDENTITY )
- BAĞ/BAĞLANTI ile/ve AYRIM
( CONNECTION with/and SEPERATION )
- ÖZDEŞ/LİK ile/ve BİRİCİK/LİK
( IDENTITY with/and UNIQUE )
- BİRİCİK ile/ve AYRIK/KURALDIŞI
( Mâhiyetten istisnâ olmaz![Ancak fertler istisnâ kılınabilir.] )
( [Ar.] VÂHİD ile/ve İSTİSNÂ'/MÜSTESNÂ, ŞÂZ )
( IDENTITY with/and EXCEPTION )
- EN ile/ve/değil/<> BİRİCİK
- TEK ile/ve/değil/<> BİRİCİK
- İLK VE SON ile/ve/değil TEK
- TEK ile/ve/değil BU DA VAR!
- ÖZDEŞLİK ile/ve BENZERLİK
( Birbirine benzeyen şeyler birbirinin aynı değildir! )
( IDENTITY with/and SIMILARITY/RESEMBLANCE )
- ÖZDEŞLİK ile/ve AYRIŞ(TIR)MA
( IDENTITY with/and TO DECOMPOSE )
- ÖZDEŞLİK yerine FARKINDALIK
( Körlük. YERİNE ... )
( Balıklar derya içre, deryadan bihaber! )
( AWARENESS instead of IDENTITY )
- ÖZDEŞLİK ile/ve İÇ BÜTÜNLÜK
( IDENTITY with/and INNER INTEGRITY )
- ÖZDEŞLEŞMEK ile/ve "HEMHAL OLMAK"
- BİRLEŞTİRMEK ile BÜTÜNLEŞTİRMEK
( Bütünleşme gereksinimini anlayın! )
( Durumda eksik olan, birleştirici bir güçtür. )
( TO UNITE with TO INTEGRATE )
- BİRLEŞTİRMEK ile TAMAMLAMAK
( TO UNITE with TO COMPLETE )
- BİRLEŞTİRMEK ile BULUŞTURMAK
( TO UNITE with TO COME TOGETHER )
- BİRLEŞTİRMEK ile/ve ÖZDEŞLEŞTİRMEK
( TO UNITE with/and TO MAKE IDENTIFIED )
- BİRLEŞME ile/ve BAĞDAŞMA
- BİRLEŞME ile/ve/> YOĞUNLAŞMA
- BİRLEŞİM ile BİRLEŞTİRİM
( SESSION/UNION with TO UNITE )
- BULUŞMAK ile/ve UYUŞMAK
( TO MEET with/and TO HARMONIZE )
- BULUŞMA ile/ve UZLAŞMA
( TO COME TOGETHER with/and AGREEMENT )
- BİLİŞME ve/=/<> BULUŞMA
- ANTLAŞMA/AHİT/MİSAK ve UYUŞMA/AHENK
( PACT/TREATY and HARMONY )
- YANYANA/LIK ile/ve ART ARDA/ARDIŞIKLIK/MÜTERÂDİF[Ar. < RİDF]
( Uzay/mekân. İLE/VE Zaman. )
( SIDE BY SIDE with/and ONE AFTER ANOTHER )
- YANYANALIK ile/ve DIŞTALIK
( (TO BE) SIDE BY SIDE with/and (TO BE) OUTER )
- YANYANA KOYMAK ile BİRARAYA GETİRMEK
( PUT IN SIDE BY SIDE with TO BRING TOGETHER )
- BİRARARAYA GETİRMEK ile/ve BİRARADA TUTMAK
( TO BRING TOGETHER with/and TO KEEP TOGETHER )
- ARADA (OLMAK) ile/ve/değil/yerine AKIŞTA (OLMAK)
- AKIŞKAN ile/ve DEĞİŞKEN
( FLUID with/and VARIABLE )
- KOYMAK ile BIRAKMAK
( TO PUT with TO PUT )
- BIRAKMAK ile SALMAK
( TO RELINQUISH with TO LET GO )
- BAŞLANGIÇ ile/ve SÜREÇ(VETÎRE)
( ... İLE/VE Bir öncekini içeren, bir sonrakine yol açan gelişim. )
( Ancak başlangıçta sizin olan sonda da sizin olarak kalır. )
( Başlangıç ile son arasındaki fark ancak zihinde vardır. )
( BEGINNING with/and PROCESS )
( Only what is your own at the start will remain your own in the end. )
( The difference between the beginning and the end lies only in the mind. )
- BAŞLANGIÇ ile ÖNCE
( BEGINNING with BEFORE )
- BAŞLANGIÇ ile/ve YENİLİK
( BEGINNING with/and INNOVATION/REFORM/NEWNESS )
- BAŞLANGIÇ ile MAYA
( BEGINNING with ORIGIN )
- BAŞLANGIÇ ile/ve TÜRDEŞLİK
- BAŞLANGIÇ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ, RESMİYET KAZAN(DIR)MA
- İBTİDA ile/ve İNTİHA
( Başlangıç. İLE/VE Son. )
( Bilinemeyen ve bölünemeyenlerdir. )
- "FİLİZ" ile/ve "KIVILCIM"
( "SHOOT" with/and "SPARK" )
- DİNAMO ile LOKOMOTİF
( DYNAMO with LOCOMOTIVE )
- SERÜVEN ile SÜREÇ
( ADVENTURE with PROCESS )
- SÜREÇ ile SÜREGİDEN
( PROCESS with DURABLE )
- OLAGELEN ile/ve/> SÜREGİDEN
( Geçmişten bugüne. [değiştirip değiştirilememesi ayrı bir konu olmak üzere...] İLE/VE/> Geçmiş de (bazen/kısmen/tamamen) içinde olmak üzere, bugün de devam eden ve etmesi olası olan. )
- ÖNERİLEN ile/ve/ancak OLAGELEN
- SÜREÇ ile/ve SÜREKLİLİK
( PROCESS with/and CONTINUITY )
- SÜREÇ ile/ve/<> DÖNGÜ
( PROCESS with/and/<> CYCLE )
- SÜREÇ ile/ve OLUŞUM
( Taşı delen, suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir. )
( PROCESS with/and FORMATION/CONSTITUTION )
- SÜREÇ ile/ve AKIŞ
( PROCESS with/and FLOW )
- DURAĞAN SÜREÇ ile/ve/değil/yerine ETKİN SÜREÇ
( [not] STATIC PROCESS with/and/but ACTIVE PROCESS )
( ACTIVE PROCESS instead of STATIC PROCESS )
- SÜREÇ ile/ve SÜREÇ İÇİNDEKİ BAĞLAM
( PROCESS with/and THE CONTEXT IN PROCESS )
- SÜREÇ ile/ve İZ
( PROCESS with/and TRACK )
- SÜREÇ ile/ve AŞAMA
( PROCESS with/and PHASE/GRADE )
- SÜREÇ ile/ve MEKANİZMA
( PROCESS with/and MECHANISM )
- SÜREÇ ile/ve/<> TARİHSELLİK
- SÜREÇ ile/ve TARÎK
- SÜREÇ ile/ve/değil TANIM
( [not] PROCESS with/and/but DEFINITION )
- AŞAMA ile/ve SIRA
( TERETTÜB[Ar. < RÜTÛB]: Sıralanma, sırasında olma, sırası gelme. | Ait olma, icab etme, gerekme. )
( Dün, ben sizin gibiydim; yarın, siz de benim gibi olacaksınız! )
( PHASE/GRADE with/and ORDER )
- AŞAMA ile/ve NOKTA
( PHASE/GRADE with/and POINT )
- SAFHA ile/değil/yerine AŞAMA
- "PERDE" ile/değil/yerine "BASAMAK"
- PERDE ile/ve/<> YANILSAMA
- SÜREÇ ile/ve DÖNÜŞÜM
( Belirli bir seviyeye (olgunluğa/kemâle) ulaşmadan dönüşüm gerçekleşemez fakat dönüştürücü öğe/ler içeridedir. )
( PROCESS with/and TRANSFORMATION )
- SÜREÇ ile/ve İÇERİK
( PROCESS with/and CONTENT )
- SÜREÇ ile/ve YAPI
( PROCESS with/and STRUCTURE )
- SÜREÇ ile/ve DAYANÇ/SABIR
( PROCESS with/and PATIENCE )
- SÜREÇ ile/ve AKIBET
- SÜREÇ ile/ve ÜSLÛP
- SÜREÇ ile PROSEDÜR
( PROCESS with/and PROCEDURE )
- YOL ile/ve SÜREÇ
( Kendiniz bulmadıkça o sizin kendi yolunuz olmayacaktır ve sizi hiçbir yere götürmeyecektir. )
( Sürece katılmadıkça anlaşılmaz. )
( İnsanı, yürüdüğü yol yorar. )
( PATH with/and PROCESS )
( Unless you find it yourself it will not be your own way and will take you nowhere. )
- ZAMAN ile/ve SABIR
( Zamanı gelmeden görürsek yanarız. )
( TIME with/and PATIENCE )
- DİVİM ile/ve GİDİŞAT
- AŞAMA ile ETAP
( PHASE with LAP/STAGE )
- (TARİHSEL) SÜREÇ ile/ve (TARİHSEL) KOŞUL
( [HISTORICAL] PROCESS with/and [HISTORICAL] CONDITION )
- İLİŞKİ ile/ve SÜREÇ
( İlişki, kavramın özünü, süreç de onun içeriğini oluşturur. )
( İlişki(relatio), doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm olgular arasındaki karşılıklı bağlılıktır. )
( Bir şey "ne" ise, ancak başka bir şeyle ilişkisinde "o"dur. )
( Bir şeyi tanımak, o şeyin ilişkilerini tanımaktır. )
( Evrende herhangi bir şey ancak ilişkileriyle varlaşır. )
( Uslamlamanın ya da akıl yürütmenin temeli ilişki kurmaktır. )
( Tüm varoluşlar "İlişki'nin zorunlu sonucu olduğu gibi, varoluşların zorunlu koşulu da "İlişki"dir. )
( Bir şeyin kendi iç çelişkisi ve o çeşitli yanları arasındaki ilişkiler "İç İlişkiler"; o şeyle başka şeyler arasındaki ilişkiler ise "Dış İlişkiler"dir. )
( İç ve Dış İlişkiler birbirleriyle bağımlıdır. )
( RELATION with/and PROCESS )
- İLİŞKİ ile/ve BAĞ
( RELATION with/and LINK )
- İLİŞKİ ile/ve POTANSİYEL
( RELATION with/and POTENTIAL )
- İLİŞKİ ile/ve İZÂFET/GÖRELİLİK
( RELATION with/and RELATIVITY )
- İLİŞKİ ile/ve BİLGİ
( Bilgi, kendisini talep edene kendini açar. )
( RELATION with/and INFORMATION )
- İLİŞKİ ile/ve İLGİ
( RELATION with/and INTEREST )
- İLİŞKİ ile İLİNTİ
( RELATION with/and CONNECTION )
- İLİŞKİ ile/ve İŞLEV
( RELATION with/and FUNCTION )
- İŞLEV ile/ve TERETTÜB-ÜL ÂSÂR[Ar.]
( ... İLE/VE Varolanın içeriğine(mahiyetine) ilişkin niteliklerinin ortaya çıkması. )
- ÂSÂR'IN TERETTÜB ETMESİ ile/ve ÂSÂR'IN TERETTÜB ETMEMESİ
( Fiziksel. İLE/VE Zihinsel. )
- İHTİSAS ile/ve ÂSÂR
- İLİŞKİ ile/ve VE
( RELATION with/and AND )
- İLİŞKİ ile/ve AYIRIM(-/)BİRLEŞİM
( Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın. )
( Ortak etmeni bulmak için tüm ayrımları terk etmek zorundasınız. Ancak evrensel olan ortaktır. )
( RELATION with/and DISCRIMINATION(-/)UNION )
( To find the common factor you must abandon all distinctions. Only the universal is in common. )
- İLİŞKİ ile/ve EŞİTLİK
( RELATION with/and EQUALITY )
- İLİŞKİ ile/ve YAKINLIK
( RELATION with/and CLOSENESS/SYMPATHY )
- İLİŞKİ ile/ve BAĞLANTI
( RELATION with/and CONNECTION )
- İLİŞKİ ile/ve EĞİLİM
( RELATION with/and TENDENCY )
- ÇELİŞKİ ve/> İLİŞKİ
- İLİŞKİ-ÇELİŞKİ-İLERLEME
( RELATION-CONTRADICTION-PROGRESS )
- İLİŞKİ ile/ve GEÇİŞ
( Geride kalanı unutmadan ilerlemek olanaklı değildir. )
( RELATION with/and TRANSITION )
- İLİŞKİLENDİRME ile/ve/<> ESİNLENDİRME
- İLİŞKİLENDİRME ile/ve ORANLAMA
- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRME
- EŞLEŞTİRİLMİŞ OLAN/LAR ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRİLMİŞ OLAN/LAR
- SABİT ile İLİŞKİ
( FIXED with RELATION )
- SABİT ile/ve DEĞİŞMEYEN
( FIXED with/and INVARIABLE )
- SABİTLER ile/ve/<> DEĞİŞKENLER
( FIXES with/and/<> VARIABLES )
- SABİT ile/ve TEK
( FIXED with/and UNIQUE )
- SABİT ile/ve/değil HAREKET NOKTASI
( [not] FIXED with/and/but MOTION POINT )
- AĞ ile/ve BAĞ
- AĞ ile/ve BÜTÜNLÜK
- BÜTÜN/LÜK ile KENDİNİ TEKRARLAYAN
- GÖRÜLEN ile/ve GÖRÜLMEYEN
( VISIBLE with/and INVISIBLE )
- "BUZDAĞININ" GÖRÜLEN BÖLÜMÜ ile/ve "BUZDAĞININ" GÖRÜLMEYEN BÖLÜMÜ
( Gördüğünüz, olan değildir. )
( Görünüşler aldatıcıdır. )
( Adı değiştirebilirsiniz fakat gerçek yine kalır. )
( VISIBLE PART OF "ICEBERG" with/and INVISIBLE PART OF "ICEBERG" )
( What you see is not what is. )
( Appearances are deceptive. )
( You may change the name, but the fact remains. )
- SABİT/LİK ile/ve DÖNÜŞTÜRÜLEMEZ/LİK
( FIXED with/and UNTRANSFORABILITY/NESS )
- BİRBİRİNE DÖNÜŞEMEME/DÖNÜŞEMEYEN ile İLİŞKİSİZ/LİK
- GÖRSEL/LİK ile DIŞSAL/LIK
( DIŞSALLIĞI İLE ALGINDA, İÇSELLİĞİ İLE AKLINDA )
( VISUAL/NESS with EXTERIOR/NESS )
- GERÇEKLİK ile/ve/<>/değil/yerine GÖRÜNÜŞ
( Düzen vardır. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Düzen yoktur. )
( İnsanın durduğu yere göre değişir. )
( Suda dans eden ay suda görünür, ama onun nedeni su değil, gökteki aydır. )
( Dünya size, karşı konulmaz şekilde gerçek görünür, çünkü her an onu düşünmektesiniz; onu düşünmeyi bırakın, o sis içinde eriyip gidecektir. )
( Berrak görebilmeniz için zihniniz saf ve bağımlılıktan yoksun olmalıdır. )
( Sadece söze dayanan kanı yeterli değildir. Ancak katı gerçekler, insanın kendi hakkında kurduğu imajın hiçbir şey ifade etmediğini gösterebilir. )
( Kendiniz olduğuna inandığınız varolana bakın ve anımsayın - siz, gördüğünüz değilsiniz. )
( Kendi gerçeğinizi kendi bulduğunuzca, içtenlikle yaşayın. )
( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenin, ta ki tüm farklılıkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Gerçeklik, dönüştürülmesi olanaklı olandır. )
( [Ar.] ŞE'NİYYET[< ŞE'NÎ: Gerçek] ile/ve/<>/değil/yerine KİSVET[çoğ. KÜSÂ][KİSVE değil!]: Elbise. | Özel kıyafet. | Kisbet, yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri paçalı meşin pantolon. | Bir kimsenin/şeyin dış görünüşü. )
( [not] REALITY with/and/<>/but PHENOMENON )
( PHENOMENON instead of REALITY )
( Changes indepence of the position of the person. )
( The moon dancing on the water is seen in the water, but it is caused by the moon in the sky and not by the water. )
( The world appears to you so overwhelmingly real, because you think of it all the time; cease thinking of it and it will dissolve into thin mist. )
( To see clearly, your mind must be pure and unattached. )
( Mere verbal conviction is not enough. Hard facts alone can show the absolute nothingness of the self-image. )
( Look at the being you believe you are and remember - you are not what you see. )
( Earnestly live your truth as you have found it. )
( Learn to distinguish the immovable in the movable, the unchanging in the changing, till you realise that all differences are in appearance only and oneness is a fact. )
( [Fr.] RÉALITÉ avec/et/<> ASPECT )
( The moon dancing on the water is seen in the water, but it is caused by the moon in the sky and not by the water. )
- OLGUSAL GERÇEKLİK ile/ve AKILSAL GERÇEKLİK
- OLGUSAL/LIK ile/ve/<> FARKLI/LIK
- OLGUSAL/LIK ile KARŞILIKLI OLGUSAL/LIK
( FENOMENAL ile HETEROFENOMENAL )
- GÖRÜNÜŞ ile/ve DUYARLILIK
( APPEARANCE with/and SENSITIVITY )
- GÖRÜNÜŞ ile/ve ANLAM
( APPEARANCE with/and MEANING )
- GÖRÜNÜŞ ile GÖRÜNTÜ
- SALTIK GÖRÜNÜŞLER ile/değil GÖRÜNÜŞLERİN SALTIK İLKESİ
( [not] ABSOLUTE APPEARANCES with/but ABSOLUTE PRINCIPLE OF THE APPEARANCES )
- GÖRÜNTÜ ile/ve GÜZELLİK
( Rüya. İLE/VE Gerçek. )
( APPEARANCE with/and BEAUTY )
- GÜZELLİK ve/<> AŞK
( GÜZELLİK: Aşkın olmadığı yerde ne işim var?! VE
AŞK: Güzelliğin olmadığı yerde ne işim var?! )
( BEAUTY and/<> LOVE )
- HÜSN ile/ve/> IŞK ile/ve/> HÜZN
( Güzellik. İLE/VE/> Aşk. İLE/VE/> Tasa. )
- GÜZELLİK ile/ve/< DÜZEN
( GÜZELLİK: GERÇEĞE ÖZGÜ İNCELİĞİN PARLAKLIĞI [HAKİKATİN ŞÂŞA-İ LETÂFETİ - RECAİZÂDE EKREM BEY] )
( BEAUTY with/and/< ORDER )
( [Çince] YOUMEI ile/ve/< ... )
- GÜZELLİK ile/ve/<> İNCELİK
- GÜZELLİK ile/ve/<> EDEB
( Güzeli güzel yapan edeptir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir. )
- GÜZELLİK ile/ve BİLEŞİK
- GÜZELDE/GÜZELLİKTE ARANANLAR: BAKIŞIM/LI(SİMETRİ/K) ve ORANTI/LI(EURYTMIE) ve UYUM/LU(HARMONİ/K)
( DÜZGÜN ve DÜZENLİ ve DİZGELİ ve AÇIK/LIK/PARLAK/LIK(CLARITAS/MUŞÂ'ŞÂA) )
- GÜZELLİK ve VASIF
( BEAUTY and QUALITY )
- GÜZELİ SEVMEK ile/ve/değil/yerine/<> GÜZELLİĞİ SEVMEK
- GÜZELE GÜZEL DEMEM, GÜZEL BENİM OLMADIKÇA yerine/değil
GÜZELE GÜZEL DERİM, GÜZEL BENİM OLSUN DİYE! ya da
GÜZELE GÜZEL DERİM, BENİM OLAN GÜZEL OLSUN DİYE!
- GÖRÜNME ile/ve YAKIŞMA
- AÇIMLANAN ile/ve SERİMLENEN
- GERÇEKLİK ile/ve AÇIMLANMA
( REALITY with/and TO GET EXPOUND )
- GERÇEK/LİK ile/ve GEREKLİ/LİK
( REAL/ITY with/and NECESS/ITY )
- GERÇEKLİK ile/ve (TOPLUMSAL) UZLAŞIM
( REALITY with/and [SOCIAL] COMPROMISE )
- GERÇEK/LİK ile/ve OLASI/LIK
( REAL/ITY with/and PROBABLE/PROBABILITY )
- GERÇEKLİK ile/ve ÜMİT
( REALITY with/and HOPE )
- GERÇEK/LİK ile/ve/<> BAĞLAYICI/LIK
- GERÇEKLİK ile/ve/değil/yerine DURUMUN CİDDİYETİ
( [not] REALITY with/and/but SERIOUSNESS OF THE SITUATION )
( SERIOUSNESS OF THE SITUATION instead of REALITY )
- GERÇEKLİK ve/> MECAZ ve/> KİNÂYE
( Çıkarımsal. VE/> Hayal/Muhayyile. VE/> Sezgi/Hads. )
( Soğan. VE/> Sarımsak. VE/> Koku. )
- GERÇEKLİK TANIMI/TASAVVURU ile/ve NEDENSELLİK TANIMI/TASAVVURU ile/ve İNSAN ZİHNİ
- GERÇEKÇİ ile CİDDİ
- GERÇEK ile SAHTE
( İlk/en başta küçük/düşük. İLE İlk/en başta büyük/yüksek. )
( İlerledikçe/derinleştikçe yüce/ulaşılmaz. İLE İlerledikçe/derinleştikçe değersiz. )
- GERÇEK ile/ve/<>/değil GEREKÇE
- GEREKLİ/LİK, GEREKSİZ/LİK ile/ve ANLAMLI/LIK, ANLAMSIZ/LIK
( NECESSITY, UNNECESSARY/LACK with/and MEANINGFUL/NESS, MEANINGLESS/NESS | ABSURDITY )
- GEREKSİZ/LİK ile/değil/yerine YETERSİZ/LİK
( [not] UNNECESSARY/LACK with/but INCAPACITY )
( INCAPACITY instead of UNNECESSARY/LACK )
- GEREKLİLİK ve/> SÜREKLİLİK ve/> KESİNLİK
( NECESSITY and/> CONTINUITY and/> CERTAINTY )
- GEREKLİLİK ile/ve NEDENSELLİK
( Öncelik-sonralık yoktur. İLE/VE Öncelik-sonralık vardır. )
( NECESSITY with/and SCIENTIFIC TERM )
- NEDENSELLİK ile/ve/değil EŞZAMANLILIK
( [not] SCIENTIFIC TERM with/and/but SYNCHRONOUSNESS )
- (FİZİKSEL) NEDENSELLİK ile/ve/değil ZİHİNSEL NEDENSELLİK
- "NEDENSİZ/SEBEPSİZ" ile/değil "BİR ANDA"
( [not] "WITHOUT APPARENT REASON" with/but "SUDDENLY" )
- ANLAMSIZLIK ve KAVRAMSIZLIK ve İNSANSIZLIK
( Kişi kendi çabalarına yön verecek ışığı hayal gücünün imgelerinden değil, açık seçik düşünülmüş kavramlardan almalıdır. )
- ANLAMSIZ/LIK ile/ve "UZAK/LIK"
( Ederler davasını, bilmezler mânâsını. )
( MEANING/LESS/NESS | ABSURDITY with/and "DIGRESS" )
- GEREKLİ/LİK ile/ve YETERLİ/LİK
( NECESSITY with/and SUFFICIENCY )
- "FAZLA"/"BOŞ"/"BOŞUNA ile/ve/değil/yerine GEREKLİ/LİK
- VERİLİ OLAN ile GERÇEK OLAN
( Gerçeğe varmış insan en içten kişidir. )
( Gerçeği arayışın kendisi gerçeğin devinimidir. )
( Gerçeğin devam gereksinimi yoktur. )
( En iyi olan, yalnızca gerçek olandır. )
( Zaman ve uzay ile sınırlı ve bir tek kişi için geçerli olan, gerçek değildir. )
( Gerçek, herkes için her zaman geçerlidir. )
( Eğer anlatabilirseniz, o gerçek olan değildir. )
( Gerçeğe varış, kaynağı keşfetmek ve onda karar kılmaktır. )
( BEING EMBEDED with BEING TRUE/REAL )
( The realised person is the most earnest person. )
( The search for reality is itself the movement of reality. )
( Reality need not continue. )
( The real is your only good. )
( What is limited in time and space, and applicable to one person only, is not real. )
( The real is for all and forever. )
( If you can convey, it is not the real thing. )
( Realisation consists in discovering the source and abiding there. )
- (...) ÖNCE/Sİ ile/ve (...) SONRA/SI
( BEFORE [...] with/and AFTER [...] )
- ÖNCELİK-SONRALIK ve/değil BİRLİKTELİK
- ...NIN SÜRECİ ile/ve ...NIN SÜRECİ
( PROCESS OF ... with/and PROCESS OF ... )
- ... DIŞI ile ...YI AŞAN
( OUT OF ... with PASS OVER OF ... )
- BİR OLAY/DURUM: ÖNCESİNDEKİ DÜŞÜNCE/SÖZ/YORUM ile/değil/yerine SONRASINDAKİ DÜŞÜNCE/SÖZ/YORUM
- KENDİNİ NESNE KILMAK değil KENDİNİ KEŞFETMEK
( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )
( Yaşayan her şeyde kendinizi görün, o zaman, davranışlarınız, görüşünüzü ifade edecek. )
( Ne kadar çok keşfederseniz, o kadar daha keşfedilecek olan vardır. )
( Neyi keşfederim? Keşfedecek birşey bulunmadığını keşfedersiniz. )
( Kendini-keşifte ne şiddet vardır ne şiddetsizlik. )
( Özgürleşme, keşfetme özgürlüğü demektir. )
( Zihni sessiz tutun, keşfedeceksiniz! )
( Arzuları, ihtirasları terk edin, zihninizi sessiz tutun, keşfedeceksiniz. )
( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )
( Siz sadece kendinizsinizdir. )
( Ancak kendi farkındalığınız ve kendi çabanızla keşfettikleriniz sizin işinize her zaman yarayacak olanlardır. )
( Kendinizi düzeltmeye gereksiniminiz yoktur - sadece kendi hakkınızdaki fikirlerinizi düzeltin. )
( [not] TO MAKE OBJECT THE SELF but DISCOVER THE SELF )
( Discovery cannot come as long as you cling to the familiar. )
( See yourself in all that lives and your behaviour will express your vision. )
( The more you discover, the more there remains to discover. )
( What do I discover? You discover that there is nothing to discover. )
( There is neither violence nor non-violence in self-discovery. )
( Liberation is but the freedom to discover. )
( Keep your mind silent and you shall discover. )
( Abandon all desires, keep your mind silent and you shall discover. )
( Discover your mistake and be free of fear. )
( You are just yourself. )
( You need not correct yourself - only set right your idea of yourself. )
- KENDİ İÇİNDE BİRLİK ile DIŞ DÜNYA İÇİN AYRIŞMA (VE YÖNETİMİ)
( Kendinizi olduğunuz gibi görün, dünyayı da olduğu gibi göreceksiniz. )
( "Ben gövdeyim" fikrini yok edin, o zaman iç ve dış bir olacak. )
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( Kendini şimdi ve burada ve bir olarak bilmek yeter. )
( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize- bölünmez dikkatinizi verin. )
( Kendinizden doğrudan haberdar olmadığınızdan, sadece ikinci elden, olağan söylentilere dayanan fikirleriniz vardır. )
( Sizin dünyanın içinde değil, dünyanın sizin içinizde olduğunu idrak etmekle işe başlayın. )
( Bir kez kendi içinizde bütünleşirseniz dıştaki bilgi size kendiliğinden akar. )
( Değeri olan hiçbir şey size dıştan gelmez; konuyla ilgili olan ve belirgin edici olan ancak sizin kendi duygu ve anlayışınızdır. )
( Aradığınız zaten içinizdedir. )
( Her zaman içinize dalın, derinleşin, içinizi arayın. )
( Ancak dünyadan kurtulmuş olduğunuz zaman dünyada mutlu olabilirsiniz. )
( Kendinize dikkatle ve devamlı bakın - bu yeter. )
( Zaten sizinle olana ulaşmaya gereksiniminiz yoktur. )
( INTEGRITY IN THE SELF with SEPERATION TO OUT WORLD [AND MANAGEMENT] )
( See yourself as you are and you will see the world as it is. )
( Destroy the wall that separates, the "I-am-the-body" idea and the inner and the outer will become one. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( Enough to know oneself as one is, here and now. )
( Give your undivided attention to the most important in your life. Yourself! )
( Begin by realising that the world is in you, not you in the world. )
( Having no direct knowledge of yourself, you have mere ideas; all mediocre, second-hand, by hearsay. )
( Once you are inwardly integrated, outer knowledge comes to you spontaneously. )
( Nothing of value can come to you from outside; it is only your own feeling and understanding that are relevant and revealing. )
( Go ever deeper into yourself, seek within )
( You can be happy in the world only when you are free of it. )
( Look at yourself steadily - it is enough. )
( You need not reach out for what is already with you. )
- KENDİNDEKİNİ KENDİNDE BİLMEK
( VE BUNU BİLMEYİ DE KENDİNDE BİLMEK )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve KENDİNİ KENDİNDE BİLMEK
( Kaynağı kaynak olarak, görünüşü de görünüş olarak ve kendinizi yalnızca kaynak olarak görmek, kendini bilmektir. )
( Kendini-idrakin ön koşulu içtenliktir. )
( Kendini-idrakin ön koşulu mükemmellik değildir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Kendi hakkınızda sağlam (geçerli) bir soru soramazsınız, çünkü kimin hakkında soru sorduğunuzu bilmiyorsunuz. )
( Kendinizi, olduğunuz halinizle bilin. )
( Kendi hakkınızda pek çok şey biliyorsunuz fakat bilen'i bilmiyorsunuz. )
( Bir şeyi, doğrudan ve sözsüz olarak bilmeden önce, bilen'i bilmeniz gerek. )
( Gövde ve zihin içinde olmadığınızı, fakat her ikisinin de farkında olduğunuzu bilmek, zaten kendini-biliştir. )
( Ancak kendiniz olmakla kendinizi bilebilirsiniz. )
( Ne olduğunuzu bildiğiniz zaman aynı zamanda bildiğiniz olursunuz. )
( Kendi etkinliğinle, kendini inşâ edip, kendini olumlama. )
( KNOWING THE SELF with/and KNOWING THE SELF IN SELF )
( To know the source as source and appearance as appearance, and oneself as the source only is self-realisation. )
( Earnestness is a precondition to self-realisation. )
( Earnestness precondition is not perfection. )
( Virtues and powers come with realisation, not before. )
( You cannot ask a valid question about yourself, because you do not know whom you are asking about. )
( Know yourself as you are. )
( You know so many things about yourself, but the knower you do not know. )
( Before you can know anything directly, non-verbally, you must know the knower. )
( To know that you are neither in the body nor in the mind, though aware of both, is already self-knowledge. )
( You can only know your self by being yourself. )
( When you know what you are, you also are what you know. )
- KENDİNİ BİLME BİLGİSİ ile/ve/değil/yerine HAKİKAT BİLGİSİ
( [not] KNOWING THE SELF with/and/but WISDOM/KNOWLEDGE OF THE TRUTH )
( WISDOM/KNOWLEDGE OF THE TRUTH instead of KNOWING THE SELF )
- KENDİNİ BİLMEK ve/= KENDİN OLMAK/OLABİLMEK
( Başkası olma, kendin ol! )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve DOĞA AYNASINDA KENDİNİ BİLMEK
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve BAŞKALARINI BİLMEK
( Kendini bilmeyen, eli/başkasını nereden bilsin? )
- KENDİNDE KENDİNİ BİLMEK ile/ve KENDİNE HESABINI VERMEK
( Aşk. İLE/VE Tefekkür. )
( Kişi, ne yaparsa kendi yapar, kendine yapar. )
( Eden kendisine eder; yapan bulur ve çeker. Unutma, kazanmak koca bir ömür ister. Kaybetmeye ise anlık gaflet yeter. )
( TO KNOW THE SELF IN THE SELF with/and TO ACCOUNT FOR THE SELF )
- KENDİNİ BİLMEMEK ile/ve/değil DENSİZLİK
( ... İLE/VE/DEĞİL Yakışıksız ve saygısızca davranma. )
- KENDİNİ UNUTMAK ile/ve KENDİNİ ADAMAK
( Duyarlılığı artırır. İLE/VE Yaratıcılığı artırır. )
( İnsanın kendisi parçalanıp dağılmadıkça, yani muhît olmadıkça, kendinden vazgeçmez. )
( Bir göz açıp kapayıncaya kadarki zaman içinde insan kendinden geçebilse... )
( TO FORGET THE SELF with/and TO DEVOTE THE SELF )
( Increase the sensibility. WITH/AND Increase the creativity. )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ile/ve KENDİNİ YETKİNLEŞTİRMEK
( TO DEVELOPE THE SELF with/and TO PERFECT THE SELF )
( En güçlü zincirin gücü bile, zincirin en zayıf halkası kadardır. )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ve KABINI GENİŞLETMEK/DERİNLEŞTİRMEK
( Kendini aşmak isteyenler, "derler" deresinden geçmelidir. )
- KENDİNE DÖNÜŞTÜRMEK ile/değil/yerine KENDİNİ DÖNÜŞTÜRMEK
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> KENDİNİ KONUMLANDIRMAK
( Ne gezersin Şam, Buhara
Her ne ararsan Kendinde Ara! )
- KENDİNİ TANIMA ile/ve/> TANIMLAMA
( RECOGNIZE THE SELF with/and/> EXPRESS THE SELF )
- KENDİNİ BİLMEK ve/> GÖZYAŞINI SİLMEK
( Kişi kendini bilmekte/bilmekle doyuma ulaşır. )
- KENDİNİ ile/ve/değil/yerine KENDİNDEKİNİ
( [not] THE SELF with/and/but WHICH YOU HAVE IN SELF )
( WHICH YOU HAVE IN SELF instead of THE SELF )
- KENDİ ile/ve "KENDİNİN" YANISIRA KENDİ
- KENDİ ile/ve KENDİNE YABANCI/UZAK OLAN KENDİ
( THE SELF with/and THE SELF WHICH THE SELF STRANGE/FARAWAY )
- KENDİ/LİK ile/ve/sonra ÖTEKİ
( THE SELF/NESS with/and/then OTHER )
- KENDİ/LİK ile/ve/= BÜTÜN/LÜK
- KENDİ KENDİNE ile/ve/değil KENDİ YAPISI GEREĞİ
- KENDİ KENDİNE ile/ve KENDİNDEN KENDİNE
- KENDİNİ ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (DİNLEYENE/ANLAMAK İSTEYENE) YARDIMCI OLMAK
( [not] TO EXPRESS THE SELF with/and/but TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN] )
( TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN] instead of TO EXPRESS THE SELF )
- KENDİNDEN EMİN OLMAK ile/ve/değil KAYNAĞINDAN EMİN OLMAK
- "...'NIN KENDİ" ile "...'NIN NEDENİ"
( Nedenler sayısızdır, tek neden fikri bir yanılsamadır. )
( Her bir şeyin sayısız nedeni vardır. )
( Sizi güldüren ya da ağlatan bir mektup alırsınız, bunun nedeni olan postacı değildir. )
( "THE SELF OF ..." with "THE REASON OF ..." )
( Causes are numberless; the idea of a sole cause is an illusion. )
( For everything there are innumerable causes. )
( You get a letter that makes you laugh or cry. It is not the postman who does it. )
- "...NIN NEDENİ" ile/ve/değil/yerine "...NIN İLİŞKİSİ"
- NEDEN ile/ve KENDİNİN NEDENİ
( CAUSE with/and CAUSE OF THE SELF )
( [Lat.] ... cum/et CAUSA SUI )
- TEK NEDEN ile/ve/değil ÖNEMLİ NEDEN
( THE UNIQUE REASON with/and THE IMPORTANT REASON )
( THE IMPORTANT REASON instead of THE UNIQUE REASON )
- SONSAL NEDEN ile/ve ETKİLİ/ETKER NEDEN
- EKSİK NEDEN ile/ve HAZIRLAYICI NEDEN
- NEDEN/ETKEN - ETKİ ile NEDEN - TEPKİ
( Cansızlarda. İLE Canlılarda. )
- NEDEN-ETKİ ile/ve/değil EYLEM-AMAÇ
( [not] CAUSE-EFFECT with/and/but ACTION-PURPOSE )
- NEDEN ile/ve GEREKÇE
( CAUSE with/and JUSTIFICATION )
- NEDEN ile SAİK
- NEDEN ile/ve "MADEN"
- ETKEN ile ETMEN
- ETMEN ile BİLEŞEN
- KENDİ DÜNYANDA YAŞAMAK ile/değil/yerine KENDİ DÜNYANI YAŞAMAK
( Sizi tutsak etmiş olan, kendi hakkınızda beslediğiniz fikirdir. )
( Sizi içeri kilitlemiş olan kapı aynı zamanda sizi dışarı bırakacak olan kapıdır. )
( [not] TO LIVE THE PERSONAL LIFE with/but TO LIVE IN THE PERSONAL LIFE )
( TO LIVE IN THE PERSONAL LIFE instead of TO LIVE THE PERSONAL LIFE )
( The idea you have of yourself that keeps you in bondage. )
( The door that locks you in, is also the door that lets you out. )
- KENDİSİ GİBİ OLMAYANDAN UZAKLAŞMA ile/ve KENDİSİ GİBİ OLMAYANI DIŞLAMA
- KENDİNDE KALMAK ile/ve KENDİNİ SÜRDÜRMEK
- KENDİ/NDE ile/ve İÇİ/NDE
( İç gerçeğinizin çabası süresiz olarak sizinledir. )
( İçe yönelin ve öteye geçin. )
( İçsel serüveni bir yaşam biçimi olarak kabul etmedikçe, sizin için keşif olanaklı değildir. )
( Kurtuluş için gereksiniminiz olan zaten hemen ulaşacağınız yerdedir. )
( SELF/ONSELF with/and INSELF )
( The grace of your inner reality is timelessly with you. )
( Go within, go beyond. )
( Unless you accept inner adventure as a way of life, discovery will not come to you. )
( What you need for salvation is already within your reach. )
- KENDİLİK ile/ve KENDİNİ SÜRDÜRME
( "SELF-NESS" with/and TO KEEP ON SELF )
- DOĞALLIK ile/ve/<> KENDİLİK
( NATURALNESS with/and/<> "SELF-NESS" )
( [Çince] ZIRAN ile/ve ... )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve İÇ ÖZGÜRLÜK
( Nedeni, kendinde olmak, kendi dışında olmamak. İLE/VE ... )
( Özgürlük, hiçbir karşılık beklemeksizin yapılan iş/hizmettir. )
( Özgürlük, üzüntüden kurtulmuşluk demektir. )
( Özgürlük, kendini sınırlayabilme gücüdür. )
( Özgürlük, zorunluluğun bilincidir. )
( Özgürlük, ancak ve sadece tarih ve kültürde olanaklıdır. )
( Özgürlük isteği ve iradesi olmadıkça özgürlük kazanılamaz ve korunamaz da. )
( Özgürlük, bazı yöntemlerin ya da koşulların ustaca uygulanması ya da kullanılması sonucu kazanılmaz. O, nedensel sürecin ötesindedir. Onu hiçbir şey zorlayamaz ya da engelleyemez. )
( Eğer özgür olmak istiyorsanız, özgürlüğe en yakın olan adımı atmayı ihmal etmeyin. )
( Özgürlüğe ulaşmak için çaba göstermelisiniz. )
( Bir şey ile özdeşleşmemek doğal ve kendiliğinden olursa, o özgürleşmedir. )
( İhtiras, emel kişiseldir, özgürleşme ise kişisel olandan kurtuluştur. )
( Özgürleşme, keşfetme özgürlüğü demektir. )
( Özgürleşme, bir elde ediş, bir kazanma meselesi değil, bir cesaret meselesidir. )
( Özgürleşme, zaten özgür olduğunuza inanma ve ona göre davranma cesaretidir. )
( Özgürleşme, doğal bir süreçtir ve sonuçta, kaçınılmazdır. Fakat onu şimdi'ye getirmek sizin gücünüz dahilindedir. )
( Özgürleşmede, emelin hem öznesi, hem nesnesi artık yoktur. )
( "Anlayış yoluyla özgürleşme", kadîm ve basit bir yoldur. )
( Özgürlük, terk edişten geçer. )
( Özgürleştirecek olan açık ve berrak görüştür. )
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( Sükûnet içinde ve bağımlılıklardan kurtulmuş olmak, her türlü kişisel çıkar endişelerinin, her türlü bencilce hesapların erişemeyeceği bir yerde durmak, özgürlüğe ulaşmanın kaçınılmaz şartıdır. )
( Bir kalemin minicik ucu nasıl sayısız resim çizebilirse, öylece, farkındalığın boyutsuz noktası da koskoca evrenin içeriğini çizer. Siz işte o noktayı bulun ve özgür olun. )
( İnsanın canının istediğini yapma özgürlüğü aslında bağımlılıktır, halbuki insanın yapması gerekeni, doğru olanı yapma özgürlüğü gerçek özgürlüktür. )
( Sizi hiçbir şey özgür kılamaz, çünkü siz zaten özgürsünüz. )
( Fincanın içindeki boşluk özgürdür. O ancak fincana ilişkin olarak görüldüğünde, fincanın içinde sayılabilir. )
( Huzuru olan kişi özgür olur ve özgür olan kişi de başkalarını özgürlüğe ulaştırır. )
( Yağmurun izlediği gökgürültüsü, özgürlüğe kavuşmayı simgeler. )
( Unutmak zorunda değilsiniz; arzu ve korku son bulunca, tutsaklık da biter. )
( Tutsaklığı yaratan, karakter ve mizaç dediğimiz, duygusal bağlılıklar, sempati ve antipatilerin oluşturduğu davranış kalıplarıdır. )
( FREEDOM with/and INTERNAL FREEDOM )
( Freedom is freedom from worry. )
( You must strive for liberation. )
( Freedom comes through renunciation. )
( Non-identification, when natural and spontaneous, is liberation. )
( If you desire to be free, neglect not the nearest step to freedom. )
( Ambition is personal, liberation is from the personal. )
( Liberation is not the result of some means skilfully applied, nor of circumstances. It is beyond the causal process. Nothing can compel it, nothing can prevent it. )
( In liberation both the subject and the object of ambition are no longer. )
( Liberation is not an acquisition but a matter of courage. )
( Liberation is to believe that you are free already and to act on it. )
( Liberation is a natural process and in the long run, inevitable. But it is within your power to bring it into the now. )
( The ancient and simple way of liberation through understanding. )
( It is clarity that is liberating. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( As the tiny point of a pencil can draw innumerable pictures, so does the dimensionless point of awareness draw the contents of the vast universe. )
( To be quite detached, beyond the reach of all self-concern, all selfish consideration, is an inescapable condition of liberation. )
( Nothing can set you free, because you are free. )
( Freedom cannot be gained nor kept without will-to-freedom. )
( Freedom to do what one likes is really bondage, while being free to do what one must, what is right, is real freedom. )
( The space within the cup is free. It happens to be in the cup only when viewed in connection with the cup. )
( You need not forget; when desire and fear end, bondage also ends. )
( It is the emotional involvement, the pattern of likes and dislikes which we call character and temperament, that create the bondage. )
( [Çince] ZIYOU )
- HÜRRİYET ile HÜVİYET
- BİREYİN ÖZGÜRLÜĞÜ ile/ve TOPLUMUN ÖZGÜRLÜĞÜ
( FREEDOM OF THE PERSON with/and FREEDOM OF THE SOCIETY )
- OLUMLU ÖZGÜRLÜK ile/ve OLUMSUZ ÖZGÜRLÜK
( Olumsuz özgürlük de bir olanaktır/olanaklılıktır. )
( Kişi köleliği ya da engelliliği de tercih ederek özgürlük hissedebilir. )
( POSITIVE FREEDOM with/and NEGATIVE FREEDOM )
- OLUMSUZ ÖZGÜRLÜK ve/= GEREKSİNİM
( NEGATIVE FREEDOM with/and/= NEED )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve CESARET
( FREEDOM with/and COURAGE )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve HAK
( Özgürlük, hak ile sınırlanır. )
( FREEDOM with/and RIGHT )
- ÖZGÜRLÜK: EREK/AMAÇ değil BAŞLANGIÇ
- ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİM/EĞİLİM ile/ve/değil/yerine ÖZGÜRLÜĞE YÖNELİM/EĞİLİM
- ÖZGÜRLÜK ve YANSIMA
( FREEDOM and REFLECTION )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ
( FREEDOM with/and ESCAPE FROM FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve GÜVENLİK
( FREEDOM with/and SECURITY )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve BELİRLENİM
( Dış varlık yasası. İLE/VE Tin'in yasası. )
( FREEDOM with/and DETERMINATION )
- ÖZGÜR/LÜK ile/ve GÜZEL/LİK
( FREEDOM with/and BEAUTY )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve MUTLULUK
( Özgür ve mutlu yaşamak için can sıkıntısını feda etmelisindir. )
( FREEDOM with/and HAPPINESS )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<>/= ZENGİNLİK
( FREEDOM with/and/<>/= WEALTH )
- ÖZGÜRLÜK ve/<>/= ETKİNLİK
( FREEDOM and/<>/= ACTIVITY )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<> ÖZGÜRLEŞTİRİCİ EYLEM
( FREEDOM with/and/<> THE ACT WHICH BRINGS TO FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<> KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK
( Dışarıdan sınırlanmak kölelik,
içeriden sınırlanmak özgürlük,
sınırlanmamak keyfîliktir, o da kendini kaybettirir. )
( FREEDOM with/and/<> SELF REALISATION )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<> YAPABİLME/EDEBİLME
( FREEDOM with/and/<> ABILITY )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/değil/yerine ÖZGÜRLÜĞÜN KULLANILIŞI
( [not] FREEDOM with/and/but USING OF THE FREEDOM )
( USING OF THE FREEDOM instead of FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve "MANYAKLIK"
( FREEDOM with/and "MANIA" )
- ÖZGÜR/LÜK ile/ve SIRADIŞI/LIK
( FREEDOM with/and EXTRAORDINARY/INESS )
- BAĞIMSIZLIK ile/ve ÖZGÜRLÜK
( Bağımsızlığınızı idrak edin ve mutlu kalın. )
( INDEPENDENCE with/and FREEDOM )
( Realise your independence and remain happy. )
- EGEMENLİK ile/ve ÖZGÜRLÜK
( SOVEREIGNTY with/and FREEDOM )
( [Çince] ZHU QUAN ile/ve ... )
- EGEMENLİK ile/ve ERK
( SOVEREIGNTY with/and POWER )
- EGEMENLİK ile İLÂHLAŞMA
- EGEMENLİK ile/ve/değil/yerine ÇEKİM/CAZİBE/CEZBE
- ETKİN ile/ve EGEMEN
( [Samoa dilinde] ... ile/ve ALİİ SİLİ )
- ETKİN ile ETKEN
- ETKİN ile/ve BASKIN
( AFFECTIVE with/and DOMINANT )
- ETKİNLİK ile/ve ÜRETKENLİK
( ACTIVITY with/and PRODUCTIVITY )
- ERK ile/ve EREK
( POWER with/and PURPOSE )
- ÖĞRENİLEN ÖZGÜRLÜK ile/değil/yerine ÖZGÜRLÜK
( [not] LEARNED FREEDOM with/but FREEDOM )
( FREEDOM instead of LEARNED FREEDOM )
- SİSTEME AİDİYET ile SİSTEMSİZLİK yerine/değil SİSTEMLİ ÖZGÜRLÜK
- AİDİYET ile/ve MENSUBİYET
- ÖZGÜRLÜK ile/ve ÖZGÜRLÜĞE MAHKUMİYET
( THE FREEDOM with/and CAPTIVITY OF THE FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜĞE ULAŞMAK/SAHİP ÇIKMAK değil ÖZGÜRLÜĞÜN ZORUNLULUĞU (VE DOLAYISIYLA SORUMLULUĞUNU ALMAK)
( [not] REACH/CLAIM TO THE FREEDOM but OBLIGATORY OF THE FREEDOM (AND CONSEQUENTLY TO GET RESPONSIBILITY OF THE FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve NAMUS
( FREEDOM with/and HONOUR )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve YALNIZLIK
( Yalnızlığı sevmeyen, özgürlüğü de sevmez. )
( Kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür. )
( FREEDOM with/and LONELINESS )
- BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ile/ve/değil GAZETECİ ÖZGÜRLÜĞÜ
( [not] FREEDOM OF PRESS with/and/but FREEDOM OF JOURNALIST )
- BAĞIMSIZLIK ile KEYFÎLİK
( INDEPENDENCE with ARBITRARINESS )
- BAĞIMSIZLIK ile TARAFSIZLIK
( INDEPENDENCE with IMPARTIALITY/NEUTRALITY )
- GELİŞİGÜZELLİK ile/ve KEYFÎLİK
( CASUAL with/and ARBITRARINESS )
- KEYFÎLİK ile/ve ZORUNLULUKTAKİ KEYFÎLİK
( ARBITRARINESS with/and ARBITRARINESS IN OBLIGATION )
- KEYFÎLİK ile/>< TUTARLILIK
- KEYFÎ ile/ve DEĞİŞKEN
- KEYFÎ ile/değil MUTLAK DEĞİL
- İTİBARÎ ile/ve/değil KEYFÎ
- İTİBARÎ ile "HAKİKÎ"
- KEYFÎ İDÂRE ile/ve KEYFÎ İRÂDE
- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/< ÖZGÜR/LÜK
( Başkalarının özgünlüğünü kabul etmeyenin kendisi de özgün ve özgür değildir, olamaz. )
( Özgürlük, özgün olmak içindir. )
( ORIGINAL/AUTHENTIC with/and/< FREE/NESS )
- ÖZGÜN/LÜK ile/ve SANAT/SAL/LIK
- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/değil ÖZGÜL/LÜK
( [Sansk.] ... ile/ve/değil VİSEŞA )
- ÖZGÜN ile/ve YENİ
( ORIGINAL/AUTHENTIC with/and NEW )
- YARATICI ile/ve/değil ÖZGÜN
- KENDİNE GÖRE ile ÖZGÜN
- BAĞIMSIZLIK ile/ve/yerine DAYANIŞMA
( INDEPENDENCE with/and SOLIDARITY )
( SOLIDARITY instead of INDEPENDENCE )
- TİN ile İÇGÜDÜ
( SPIRIT with INSTINCT )
( [Çince] JINGSHEN ile BENNENG )
- TİN ile/ve KÜLTÜR
( SPIRIT with/and CULTURE )
( [Çince] JINGSHEN ile/ve VENHUA )
- TİN ile/ve TARİHSEL/LİK
( SPIRIT with/and HISTORICAL/NESS )
- TİNSEL ile/ve TOPLUMSAL
( SPIRITUAL with/and SOCIAL )
- TİNSEL/LİK ile/ve/<> TARİHSEL/LİK
( SPIRITUAL/NESS with/and/<> HISTORICAL/NESS )
- İÇTEPİ ile İÇGÜDÜ
( ... with INSTINCT )
- İTKİ ile İÇGÜDÜ
( IMPULSION with INSTINCT )
- İÇGÜDÜ ile/ve GEN
( INSTINCT with/and GENE )
- İÇGÜDÜ ile/ve/değil NİYET
( [not] INSTINCT with/and/but INTENTION )
- DÜŞÜNME ile/ve/değil İÇGÜDÜ
( Dolayımlı. İLE/VE/DEĞİL Dolayımsız, doğrudan. )
- ARZU ile/ve/<> İÇGÜDÜ
( DESIRE with/and/<> INSTINCT )
( [Sansk.] İKHA ile/ve/<> ... )
- ZEKÂ-İÇGÜDÜ ile ZEKÂ-İÇTEPİ
- DİNAMİK ile/ve İLİŞKİ
( DYNAMIC with/and RELATION )
- DİNAMİK ile/ve SINIR
( DYNAMIC with/and LIMIT )
- DİNAMİK ile/ve ÇELİŞKİ
( DYNAMIC with/and CONTRADICTION )
- DİNAMİK ile/ve KİNETİK
( DYNAMIC with/and KINETICS )
- İÇ DİNAMİK ile/ve DIŞ DİNAMİK
( Onun bütününü dikkate alın, yalnızca dış belirtilerini değil. )
( INTERIOR DYNAMIC with/and EXTERNAL DYNAMIC )
- DIŞ İLİŞKİLER ile/ve İÇ İLİŞKİLER
( Koşul. İLE/VE Yasa. )
- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve DİNAMİK
( DIALECTIC with/and DYNAMIC )
- ZEKÂ ile/ve/<> BECERİ/MAHARET
( İç duyuların hızlılığı, açıklığı, keskinliği. İLE/VE/<> Gövdenin yapılması güç alıştırmalara yatkın olması durumu. Ustalık. )
( Soyutlama gücü. | Bilenme. | Tezkiye. İLE/VE/<> Yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma/sonuçlandırma yeteneği. )
( Kişi, kendine, becerilerini geliştirecek zamanı ayırmalıdır. )
( Kişi, kaba kuvvet kullanırken, ötekiler beceriye başvurur. )
( Arzu ve imgeleme dünyayı yaratır, zekâ ise ikisini bağdaştırarak bir uyum ve barış duygusunu sağlar. )
( Zekâ, yabancıya karşı kullanılır. [yakınlara ya da yakınlar arasında değil!] )
( CERBEZE: Zekâ keskinlği. )
( INTELLIGENCE with/and/<> SKILL/ABILITY )
( Desire and imagination create the world and intelligence reconciles the two and causes a sense of harmony and peace. )
- ZEKÂ ile/ve/<> AKIL
( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/<> Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )
( Kendini düşünür. İLE/VE/<> [Önce kendisiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )
- ZEKÂ ile/ve/<> BİLGELİK
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Üstün kişinin parlak zekâsı, değişmez bir özelliğidir. )
( Hayret ve merak bilgeliğin şafağıdır. )
( Ne sevmek, ne de nefret etmek; tüm uygulayımsal/pratik yaşam bilgeliğinin bir yarısını, "Hiçbir şey söylememek" ve öbür yarısını da "Hiçbir şeye inanmamak" oluşturur. )
( Zihninizin tutsağı olduğunuzu, kendi yarattığınız hayali bir dünyada yaşadığınızı bilmek, bilgeliğin şafağıdır. )
( SMART:
SPECIFIC
MEASURABLE
ACHIEVABLE
REALISTIC
TIME BOUND )
( INTELLIGENCE with/and/<> WISDOM )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
( Wonder is the dawn of wisdom. )
( To know that you are a prisoner of your mind, that you live in an imaginary world of your own creation is the dawn of wisdom. )
- ZEKÂ ile/ve/değil AYIRDINDALIK
( [not] INTELLIGENCE with/and/but DISTINGUISHNESS )
- ZEKÂ ile/ve/<>/değil EDEP/EDEB
- ZEKÂ ile/ve/değil DEHÂ
( [not] INTELLIGENCE with/and/but GENIUS )
- DEHÂ ile/ve/değil TUTKU
( [not] GENIUS with/and/but PASSION )
- "İÇİ YAKAN ATEŞ" ile "DIŞI YAKAN ATEŞ"
( ŞÛLE: Mum ateşinin her bir kezlik kıpırtısı. )
( "WHICH THE FIRE BURNS INSIDE" with "WHICH THE FIRE BURNS OUTSIDE" )
- EN ÖNEMLİ/LER ve/veya OLMAZSA OLMAZ/LAR
( THE MOST IMPORTANT/S )
( CONDITIO SINE QUA NON )
KULLANILAGELEN/LER ile/ve UYGULANAGELEN/LER
( DRIVEN/USEFUL with APLLIED/PRACTICAL )
( 1.) SAĞLIKÖZGÜRLÜK( HEALTHFREEDOM )
2.) ZAMAN ve ENERJİ( TIME & ENERGY )
3.) BİLGİ ve FARKINDALIK( INFORMATION & AWARENESS ) İLE
1.) DOĞA ve DOĞALLIK( NATURE & NATURALNESS )
2.) UYUM ve BÜTÜNLÜK( HARMONY & INTEGRITY )
3.) GELİŞİM ve DEĞİŞİM( PROGRESS/DEVELOPMENT & ALTERATION/CHANGING )
EN TEMELDE!!! : KOŞULSUZ SEVGİ!!!
( "EĞER"SİZ, "ÇÜNKÜ"SÜZ, "AMA"SIZ; "KARŞIN/RAĞMEN"Lİ SEVGİ! )
( Sevgi hiçbir zaman durmaz ve dinlenmez. )
( Sevgide "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )
( SEVGİ: BÜTÜNÜN DUYUMU )
( İVAZSIZ, GARAZSIZ, ÇIKARSIZ, AİDİYETSİZ, SAHİPSİZ SEVGİ )
( Gelişim ve Değişim, ani ve süreksiz adımlarla gerçekleşir. )
( UNCONDITIONAL LOVE )
( While love will never stops or rest. )
( In love there is not the one even, how can there be two? )
- AMORE ve/<> MORE ve/<> ORE ve/<> RE
( Sevgi/Aşk. VE/<> Ahlâk. VE/<> Söz. VE/<> Eylem. )
- SAĞLIK ve/> SAADET/ONGUNLUK/MUT
( Sağlık olmazsa saadet olamaz. )
( ASKLEPIOS )
- SAADET < > ŞEKÂVET
- SAADET ve/<> SELÂMET
- SAADET ile/ve/> SİYÂDET
- SAĞLIK ile/ve GÜÇ/KUDRET
( HEALTH with/and POWER )
- OKUMAK! ve OKUMAK! ve OKUMAK!
( READING! and READING! and READING! )
- ...'YI OKUMUŞ OLMAK ile ...'YI OKUMAMIŞ OLMAK
- ...'YI DUYMUŞ OLMAK ile ...'YI DUYMAMIŞ OLMAK
- ...'YI GÖRMÜŞ OLMAK ile ...'YI GÖRMEMİŞ OLMAK
- OKUNULACAKLAR ile KONUŞULACAKLAR
( GOING TO READ with GOING TO TALK )
- OKUMAK ve/<> BİRARAYA GETİRMEK
( Anlamak için okursun, anlarsan okursun! )
( TO READ and/<> TO BRING TOGETHER )
- OKUMA ile/ve/değil HECELEME
( [not] READING with/and/but SYLLABLING )
- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> DEĞİŞİM
( Değişimi kavrayan kişi, işaretleri farkeder ve bu belirtilerin ardındaki zamansal beklentileri karşılar. )
( Değişim ancak şimdi olabilir, gelecekte değil. )
( Bilinç, tümüyle değişimin bilincidir. )
( Emek ve çaba harcayarak değişebileceğinizi hayal etmeyin. )
( Olgun kişi, bir panter gibi farkettirmeden değişir. )
( Kişisel arzularınızı terk edin ve böylece tasarruf edilen gücü dünyanın değişmesi yolunda kullanın! )
( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendisi etkilenmeden kalarak. )
( Değişmez olan işinize yaramaz. )
( Ancak değiştirebileceklerinizden sorumlusunuz. Tüm değiştirebileceğiniz ise kendi tavrınızdır. Sorumluluğunuz oradadır. )
( Sadece değişebilir olan üzerine düşünülüp konuşulabilir. )
( Çevremizi o kadar değiştirdik ki, şimdi bu yeni çevreye uyabilmek için kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. )
( İSTİDÂRE[Ar. < DEVR]: Daire biçimine girme, değirmi olma, değirmilenme. ) | Dönme, dolaşma. )
( TRANSFORMATION with/and/<> ALTERATION )
( All consciousness is consciousness of change. )
( Do not imagine that you can change through effort. )
( Abandon every personal desire and use the power thus saved for changing the world! )
( Once realised of silence, it will deeply affect the changeable, itself remaining unaffected. )
( The unchangeable is of no use to you. )
( You are responsible only for what you can change. All you can change is only your attitude. There lies your responsibility. )
( Only the changeable can be thought of and talked about. )
- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> ETKİNLİK
( TRANSFORMATION with/and/<> ACTIVITY )
- DEĞİŞEN ile/ve/değil DÖNÜŞEN
( Doğa. İLE/VE/DEĞİL Zekâ. )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
( Dıştakileri. İLE/VE İçtekileri/Kendini. )
- DÖNÜŞTÜRMEK ile İÇSELLEŞTİRMEK
( Dıştakileri. İLE/VE Kavramları. )
- DÖNDÜRMEK ile/değil DÖNÜŞTÜRMEK
- DÖNÜŞ ile/değil DÖNÜŞTÜRME
- DÖNEN ile/ve/değil DAİRESEL
( ... İLE/VE/DEĞİL Konumsal/vaz'î. )
- DEĞİŞİM ile/ve/> ANLAM KAZANMAK
- DEĞİŞİM ile/ve/<> SÜREKLİLİK
( ALTERATION with/and/<> CONTINUITY )
- DEĞİŞTİRMEK ile/değil/yerine DEĞİŞİM
( [not] TO CHANGE with/but ALTERATION )
( ALTERATION instead of TO CHANGE )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİME KATKIDA BULUNMAK
- DEĞİŞTİRİCİ ile BELİRLEYİCİ
- DEĞİŞME ile/ve/değil BİR BAŞKA OLMA
( [not] ALTERATION with/and/but BEING AN OTHER )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRMEK
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine GÜNCELLEŞTİRMEK
- DEĞİŞİM ile/ve KENDİ KENDİNİ DEĞİŞİM
( ALTERATION with/and CHANGING THE SELF )
- DEĞİŞİM ile/ve KENDİ KENDİNE DEĞİŞİM
( ALTERATION with/and ALTERATION SPONTANEOUSLY )
- DEĞİŞİM: UZAYDA ile/ve DÜNYADA
( Tekil. İLE/VE Türsel. )
- DEĞİŞİM ile/değil MAYALANMA
- EVRİM ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİM
( [not] EVOLUTION with/but ALTERATION )
( ALTERATION instead of EVOLUTION )
- EVRİM ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİKLİK
( [not] EVOLUTION with/and/but ALTERATION )
( ALTERATION instead of EVOLUTION )
- MUTASYON ile/değil/yerine DEĞİŞİM
( [not] MUTATION with/but ALTERATION )
( ALTERATION instead of MUTATION )
- DEĞİŞEN ile/ve/<> DEĞİŞMEYEN
( Değişmeyen de değişecek olanın/değişmesi gerekenin değişimine etkide/katkıda bulunabilir. )
( Değişme gereksiniminde olan nasılsa değişecektir. )
( İçinizde değişmeyen nedir? )
( Değişmez olan ancak sessizlik içinde idrak edilebilir. )
( Doğrulukta, değişmez olursunuz. )
( Değişmez olan sizin işinize yaramaz. )
( Değişmeyenin bilincinde olamazsınız. )
( Değişmez-olanı idrak etmek, değişmez-olan olmak demektir. )
( Kendinizi değişmek olarak, değişken zihnin tanığı olarak bilin. Bu yeterlidir. )
( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenin, ta ki tüm farklılıkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Değişmez ve mutluluk-verici olanı bulmak için değişen ve acı verici olana sarılmayı bırakmak zorundasınız. )
( TÜREV: Değişkenin değişkeni. )
( IN THE TERM OF CHANGE with/and/<> NOT IN THE TERM OF CHANGE )
( What needs changing shall change anyhow. )
( What is it in you that does not change? )
( The unchangeable can only be realised in silence. )
( You become immovable in reticence. )
( You cannot be conscious of what does not change. )
( To realise the immovable means to become immovable. )
( Know yourself to be the changeless witness of the changeful mind. That's enough. )
( Learn to distinguish the immovable in the movable, the unchanging in the changing, till you realise that all differences are in appearance only and oneness is a fact. )
( To find the immutable and blissful you must give up your hold on the mutable and painful. )
- DEĞİŞMEYEN/LER ile/ve DEĞİŞENLERDE DEĞİŞMEYEN
- DEVİNİMSİZLİK ile/ve/değil DEĞİŞMEZLİK
( [not] LACK OF MOTION with/and/but CONSTANTNESS )
- DEĞİŞİMLERDE DEĞİŞMEDEN KALAN ile DEĞİŞMEZ OLANLARIN DEĞİŞİMLERDE ORTAYA ÇIKMASI
( Hareket eden'in, içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenin, ta ki tüm farklılıkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Yunan Düşüncesi: Değişkenliğin içindeki değişmezliği[subûtiyeti] aramak. )
( Harekete neden olan hareket etmeyen/ler. )
( LEFT BEHIND THE ALTERATION WITHOUT CHANGE with APPEARING OF CONSTANTS IN ALTERATION )
- HIZLI DEĞİŞİM (-İN FARKINDALIĞI) ile YAVAŞ DEĞİŞİM (-İN FARKINDALIĞI)
( Örnek: Sıcak suya atılmış kurbağa.[hemen zıplar] İLE Kaynayacak olan sudaki kurbağa. [hiçbir şey farketmez] )
( Emek ve çaba harcayarak değişebileceğinizi hayal etmeyin. )
( (THE AWARE OF) FAST ALTERATION with (THE AWARE OF) SLOW ALTERATION )
- PARAMETRE ile DEĞİŞKEN
( PARAMETER with VARIABLE )
- "PARAMETRE/LER" ile/ve "DİNAMİK/LER"
( "PARAMETER/S" with/and "DYNAMIC/S" )
- DEĞİŞKEN ile/ve GİZLİ DEĞİŞKEN
- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve GÖRELİ/LİK
( VARIABLE/VARIATION with/and RELATIVE/NESS )
- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve AKICI/LIK
( VARIABLE/VARIATION with/and FLUENT/FLUENCY )
- DEĞİŞKEN ile/ve DEĞİŞKİ
( VARIABLE with/and ... )
( [Lat.] ... cum/et AFFECTION )
- İÇİÇELİK ile/ve/> GÖRELİLİK
( NESTED/NESS with/and/> RELATIVITY )
- İÇİÇELİK ile/ve/değil/yerine İLİŞKİLİLİK
- İLİŞKİLİLİK ile/ve/<>/değil GEÇİŞLİLİK
- YARATIM ile/ve DÖNÜŞÜM
( CREATION with/and TRANSFORMATION )
- HALK (ETMEK) ile/ve SEVK (ETMEK)
( Sevgi. )
- SEVK ile/ve/>/değil/yerine İDRAK
- GELİŞİM ile/ve DÖNÜŞÜM
( DEVELOPMENT/IMPROVEMENT/PROGRESS with/and TRANSFORMATION )
- GELİŞİM ile/ve OLUŞUM
( DEVELOPMENT with/and FORMATION/CONSTITUTION )
- GELİŞİM ile/ve TAMAMLANMA
( DEVELOPMENT with/and TO GET COMPLETE, COMPLEMENT )
- GELİŞİM ile/ve/<> DERİNLEŞME
( DEVELOPMENT with/and/<> DEEPEN )
- GELİŞİM ile/ve SIRADÜZEN
( DEVELOPMENT with/and HIERARCHY )
- GELİŞİM ile/ve/> İLERLEME
( Yaptığı işi iyi yapan kişi ilerleyecektir. )
( İlerleme ancak hazırlık aşamasında olur. )
( İnsanın daha da ilerlemesi için olanca cesarete gereksinimi vardır. )
( Sessizlik ve Sükûnet içinde, gelişirsiniz. )
( Nasıl ilerlemeli? İki kâse pirinç feda edilerek. )
( Doğru yönde ilerlediğimi nereden bileceğim?
Göreviniz hakkında gösterdiğiniz azim, kararlılık, berraklık ve sadakatte ilerleyişinizle. )
( Olgun kişi atalarının bilgelik ve deyişlerini inceleyerek kişiliğini geliştirir. )
( İlerlemenin işaretleri nelerdir?
Tüm endişelerden kurtulmuşluk, bir rahatlık ve sevinç hali, içte derin bir huzur, dışta bol enerji. )
( Yükselen güneş, ilerlemeyi simgeler. )
( Senden ileride olanlara gelişmek için, geride olanlara da rahatlamak için bak. )
( DEVELOPMENT/IMPROVEMENT with/and/> PROGRESS )
( One needs all the courage to go further. )
( In Silence and Peace, you grow. )
( How shall I know that I am moving in the right direction?
By your progress in intentness, in clarity and devotion to the task. )
( What are the signs of progress?
Freedom from anxiety; a sense of ease and joy; deep peace within and abundant energy without. )
- GELİŞİM ile/ve/> YENİLİK
( DEVELOPMENT/IMPROVEMENT with/and/> INNOVATION/REFORM/NEWNESS )
- TEŞEKKÜL ve/<> TEŞEKKÜR
- YENİLİKLERDE: BEĞENİLİR ile KABUL GÖREN ile BEĞENİLMEYEN ile KÖTÜ
( [Ar.] BİD'AT-İ HASENE ile BİD'AT-İ MAKBÛLE ile BİD'AT-İ MERDÛDE ile BİD'AT-İ SEYYİE )
- YENİLİKLER ve/< DELİLİKLER
- SÜRPRİZ ile/ve BEKLENMEDİK GELİŞME
( SURPRISE with/and UNEXPECTED PROGRESS )
- SÜRPRİZ ile/ve UMUT
( SURPRISE with/and HOPE )
- AŞMA ile/ve İLERLEME
( İlerleme engellemeleri, gerilemeyse övgüleri beraberinde getirir. )
( TO EXCEED with/and PROGRESS )
- "AŞMAK" ile "ATLATMAK"
( "TO EXCEED" with "TO OVERCOME" )
- AŞMAK ile/ve/değil ALIŞMAK
( [not] TO EXCEED with/and/but TO GET USED TO )
- AŞMAK ile/ve İLERLEME
( "TO EXCEED" with/and PROGRESS )
- AŞMAK ile/ve ÇIKMAK
( FEVKÂ ile/ve ALÂ )
- İLERLEME ile ÇOĞALMA
- İLERLEME ile/ve/<> DEVAMLILIK
( Devam etmek şans getirir. )
( Gökgürültüsü ve rüzgâr, devamlılığı simgeler. )
( Genellikle, gerçek devamlılık görünüşten anlaşılır. )
( Yalnızca dikkatli, hassas ve becerikli çabalar devamlılık gösterecek sonuçlara ulaşır. )
( Kişi yolunda devam ederse iyiye belirtiler oluşur. )
( IMPROVEMENT with/and/<> CONTINUITY )
- BÜYÜME ile/ve/değil ÇOĞALMA
( [but] TO GROW with/and/but INCREASE )
- BÜYÜME ile/ve/<> GELİŞME
( TO GROW with/and/<> TO DEVELOP )
- GELİŞME ile/ve GENLEŞME
( TO DEVELOPE with/and TO DILATE/EXPAND )
- KATKI ile/ve/<> GELİŞME
- KATKI ile/ve/<>/değil/yerine/|| DEVAM ETTİRME
- DEVAM ETTİRME ile SÜREKLİLİK
- BÜYÜMEK ile SEMİRMEK (MEYVE VERME)
( TO GROW with TO GIVE FRUIT )
- GELİŞTİRME ile/ve/<> GÜÇLENDİRME
( Güç ve hayırlar herkes içindir ve isteyen herkese hazırdır. )
( DEVELOPMENT/IMPROVEMENT with/and/<> TO STRENGTHEN )
( Power and grace are for all and for the asking. )
- GELİŞTİRME ile/ve/<> PEKİŞTİRME
( TO PROGRESS with/and/<> TO CONSOLIDATE )
- PEKİŞTİRME ile/ve/<> PERÇİNLEME
( TO CONSOLIDATE with/and/<> TO RIVET )
- PEKİŞ(TİR)ME ile/ve/<> OLGUNLAŞ(TIR)MA
( TO CONSOLIDATE with/and/<> TO RIPEN )
- YAPICI ile/ve OLGUNLAŞTIRICI
( CONSTRUCTIVE/POSITIVE with/and TO BRING RIPEN )
- BAŞKALAŞIM ile/ve DEĞİŞİM
( METAMORPHISM with/and ALTERATION )
- DOĞAYA DOĞAN ile/ve/değil HAYATA DOĞAN
( Behaim("hayvan"). İLE/VE/DEĞİL Beşer/İnsan. )
( Hayat, hayatla beslenir. [Doğada bu süreç zorunluludur, toplumda ise gönüllü olmalıdır.] )
( Hayatın tamir edemediğine ölüm son verir. )
( [not] TO BORN IN NATURE with/and/but TO BORN IN LIFE )
( What life cannot mend, death will end. )
- DOĞA VAROLANI ile/ve/değil/yerine EYLEM VAROLANI (OLMAK)
- DOĞAL DEĞİŞİM ile YAPAY/SUNİ DEĞİŞİM
( NATURAL ALTERATION with ARTIFICIAL ALTERATION )
- DOĞA ile/ve TARİH
( NATURE with/and HISTORY )
- DOĞUŞ ile/ve/<> BİÇİMLENİŞ
( BIRTH with/and/<> TO SHAPE UP )
- BİÇİMLENME ile/ve/<> BELİRLENME
- BİÇİMLENDİRME ile/ve/<> İLİŞKİLENDİRME
( TO GIVE SHAPE with/and/<> TO GET RELATION )
- İLİŞKİLENDİRMEK ile/ve/<> DERİNLEŞTİRMEK
( TO GET RELATION with/and/<> TO DEEPEN )
- BAĞ ile/ve/<> İLİŞKİ
( CONNECTION with/and/<> RELATION )
- BAĞ ile/ve/<> BAĞINTI
- DEĞİŞİM ile/ve/<>/yerine/değil HEMEN DEĞİŞİM
( Değişmek acı çekmekten daha kolaydır. )
( [not] ALTERATION with/and/<>/but ALTERATION IMMEDIATELY )
( ALTERATION IMMEDIATELY instead of ALTERATION )
( Easier to change, than to suffer. )
- HEMEN DEĞİŞİM ile/ve ÂNİ DEĞİŞİM
( IMMEDIATELY ALTERATION with/and SUDDEN ALTERATION )
- DEĞİŞMEK ile DEĞİŞTİRİL(E)ME(ME)K
( TO CHANGE with TO GET (NOT) (ABLE TO) CHANGE )
- DEĞİŞEBİLİRLER ile/ve DEĞİŞMEMESİ GEREKENLER
- DEĞİŞEBİLİR/LİK ile KEYFÎ/LİK
( EXCHANGEABLE/NESS with ARBITRARY/-I-NESS )
- KEYFÎ/LİK ile OLASILIK
( ARBITRARY/-I-NESS with PROBABILITY )
- BAŞKALAŞTIRMA ile/ve/değil/yerine DÖNÜŞTÜRME
( [not] TO CHANGE with/and/but TO TRANSFORM )
( TO TRANSFORM instead of TO CHANGE )
- DÖNÜŞTÜRME ile DEVŞİRME
- "ORTADAN KALDIRMAK" ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
- DOLAŞIM(SİRKÜLÂSYON) ile DEVİNİM
( Hiçbir şey kendi başına devinmez ve durmaz. )
( CIRCULATION with MOVEMENT )
( By itself nothing moves, nothing rests. )
- DEVİNİM ile DEVİR
( Organik. İLE Mekanik. )
- ROTASYON ile SİRKÜLASYON
- SALLANMA ile/ve/değil/yerine SALINIM
- SALINIM ile/ve DEVİNİM
( OSCILLATION with/and MOVEMENT )
- DEVİNİM ile/ve HIZ
( MOVEMENT with/and SPEED )
- GENEL ile ÖZEL
( Beyan. İLE Örnek. )
( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur. )
( GENERAL with REAL )
- GENEL ile GERÇEK
( GENERAL with REAL )
- GENEL ile TÜM
( GENERAL with WHOLE )
- GENEL ile/ve TÜMEL
( Vahdet. İLE/VE Ahad. )
( GENERAL with/and UNIVERSAL )
- GENEL ile/ve EVRENSEL
- GENEL/UMUM ile MUTLAK
( GENERAL with ABSOLUTE )
- GENEL ile/ve TEMEL
( GENERAL with/and BASIC )
- GENEL ile/ve/değil OLAĞAN
( [not] GENERAL with/and/but USUAL/POSSIBLE )
- GENEL ile GENELDE
( GENERAL with IN GENERAL )
- GENELLİKLE ile ÇOĞUNLUKLA
( USUALLY with BY A MAJORITY )
- GENEL ile DÜZENLİ/SÜREKLİ GENEL
( GENERAL with REGULAR/CONTINUAL GENERAL )
- GENEL ile/ve GENİŞ
( GENERAL with/and EXTENSIVE )
- GENEL ile/ve/değil MİLLÎ
( [not] GENERAL with/and/but NATIONAL )
- GENEL ile GELENEKSEL
( GENERAL with TRADITIONAL )
- GENEL ile/ve ORTAKLAŞA
( GENERAL with/and COLLECTIVELY )
- GENEL ile/ve/yerine/değil ÇEŞİTLİ
( [not] GENERAL with/and/but VARIOUS )
( VARIOUS instead of GENERAL )
- GENEL ile/ve KAPSAYICI
- GENEL ile BASMAKALIP
- GENELLEME ile/ve HATA
( GENERALIZATION with/and MISTAKE )
- GENELLEME ile/ve/değil "SIÇRAMA"
( [not] GENERALIZATION with/and/but "TO LEAP" )
- GENELLEME ile/ve/değil SINIRLAMA
( [not] TO DEFINE with/and/but LIMITING )
- GENELLEME ile/ve/= İNDİRGEME
( Tüm genelleme ya da indirgemeler, tamamen yanlıştır! )
( GENERALIZATION with/and/= TO REDUCE, REDUCTION )
- GENELLEME ile/ve EKSİK TÜMEVARIM
( Her şeyi genelleştirmeyi seven kişi, çoğunlukla yalan söyler. )
- GENELLEME ile/ve/değil ABARTMA
( [not] GENERALIZATION with/and/but TO EXAGGERATE )
- GENELLEME ile/ve/değil/yerine DEĞİLLEME
( [not] GENERALIZATION with/and/but NEGATION )
( NEGATION instead of GENERALIZATION )
- GENELLEME ile/ve "BÜYÜTMEK"
( GENERALIZATION with/and TO EXAGGERATE )
- GENELLEME ile TOPTANCI TUTUM
( GENERALIZATION with WHOLENESS ATTITUDE )
- GENELLEME ile/ve/değil YUVARLAMA
- GENELLEME ile ÇIKARIM
( GENERALIZATION with INFERENCE )
- GENELLEME ile/değil TEŞBİH
( [not] GENERALIZATION with/but SIMILE )
- GENELLEŞTİRME ile/yerine OLASILIK OLARAK (DEĞERLENDİRME)
( [Ar.] TA'MÎM[< UMÛM] ile/yerine ... )
( TO GENERALIZE with (TO VALUE) TO BE AS POSSIBILITY )
( (TO VALUE) TO BE AS POSSIBILITY instead of TO GENERALIZE )
- GENELLEŞTİRME ile/ve MUTLAKLAŞTIRMA
- GENELLEŞTİRME ile/ve SOYUTLAŞTIRMA
- GENELLEŞTİRME ile/ve SOYUTLAYARAK GENELLEŞTİRME
- GENİŞ ZAMAN ile/ve/<> GENELLEŞTİRME
- TEKİL ile/ve TİKEL ile/ve TÜMEL
( Aydın Birey. İLE/VE Kültür. İLE/VE Uygarlık. )
( Buradaki Tekil'lik, Tümel ile Tikel'in çelişik birliği olarak Aydın-İnsan'dır. )
- TEKİL ile/değil BİRİCİK
( [not] SINGULAR with/but UNIQUE )
- TÜMEL ile ÇOĞUL
( UNIVERSAL with PLURAL )
- TÜMEL ile TOPLAM
( KÜLLÎ ile KÜLL )
( UNIVERSAL with TOTAL/OVERALL )
- TÜMEL ile/ve SOYUT
( KÜLLÎ ile/ve MÜCERRED )
( UNIVERSAL with/and ABSTRACT )
- TÜMEL ile/ve KAVRAM
( SUVER-İ İLMİYE )
( UNIVERSAL with/and CONCEPT )
- ÇOĞUL ile TEKİL
( PLURAL with SINGULAR )
- ÇOĞUL ile/ve/değil 1'DEN FAZLA
- TEKİL/LİK ile/ve BÜTÜN/LÜK
- İKİ ile/ve ÇOĞUL
( TWO with/and PLURAL )
- ÇOĞUNLUK ile ÇOĞUL
( MAJORITY with PLURAL )
- ÇOĞUNLUK ile ÇOĞULLUK
( MAJORITY with PLURALITY )
- OY ÇOKLUĞU ile/ve/değil/yerine OY BİRLİĞİ
( [not] BY A LARGE MAJORITY with/and/but UNANIMITY )
( UNANIMITY instead of BY A LARGE MAJORITY )
- OY ÇEŞİTLERİ'NDE: BEYAZ ile YEŞİL ile KIRMIZI
( Kabul. İLE Çekimser. İLE Red. )
- OY ŞEKİLLERİ'NDE: İŞARİ ile AÇIK ile KAPALI/GİZLİ
( El kaldırarak ya da ayağa kalkarak. İLE Adının yazılı olduğu kağıtla. İLE Adsız ve işaretsiz kağıtla. )
- BİRŞEYİN BÜTÜNÜ ile KENDİNDE BÜTÜN
( TOTALITY OF SOMETHING with TOTAL IN SELF )
- BÜTÜN ile/ve BAĞLANTILI
( COMPLETE with/and CONNECTED/RELATED )
- BİRLİK ile/ve BÜTÜNLÜK
( Hareket bakıp dinginliği, dinginlikte hareketi anlamak birliktir. )
( En küçük bir şey için tüm evren katkıda bulunur. )
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( "Ben gövdeyim" fikrini yok edin, o zaman iç ve dış bir olacak. )
( Duvarın ve onun her iki tarafının "burası" ya da "orası" gibi tanımlanamayacak tek bir alan olduğu idrak edilmeli. )
( Bir durum tanınıp anlaşıldığı anda, olaylar uygun karşılığı vermek üzere harekete geçeceklerdir. )
( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )
( İdrak edilenlerin bütünlüğü (toplamı) sizin "madde" dediğinizdir. İdrak edenlerin bütünlüğü ise sizin "evrensel zihin" dediğinizdir. )
( Kişisel gövdeniz bir parçadır ki onun içinde bütün harikülâde bir şekilde yansımaktadır. )
( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenin, ta ki tüm farklılıkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Mutlak bütünlüğün değişmezliği! )
( Doğruluk ve eylemin birliği! )
( HOLOGRAFİ[Yun. < HOLON]: Evren, üç boyutlu olan, bütünlük. )
( Toprağın üstündeki su, birliği simgeler. )
( Balıkların Stratejisi )
( UNITY with/and INTEGRITY )
( The entire universe contributes to the least thing. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( Realise that the wall and both sides of it are one single space, to which no idea like 'here' or 'there' applies. )
( A situation has been cognised, events will move in adequate response. )
( The totality of the perceived is what you call "matter". The totality of all perceivers is what you call the "universal mind". )
( Your personal body is a part in which the whole is wonderfully reflected. )
( The immutability of absolute! )
- BİRLİK ile/ve/<> BÜTÜNSELLİK
- BİRLİK ile/ve/<> DİRLİK
- BİRLİK ile/ve BEREKET
- BİRLİK ile/ve/<> SINIR/HADD/DEN
( UNITY with/and/<> LIMIT )
- BİRLİK ile/ve CEZBE
- BİRLİK ve DÜZEN ve KURALLILIK
- BİR/LİK ile/ve ÇOK/LUK
- BİRLİK ile/ve FARK/LAR, FURKAN
( İçte. İLE/VE Dışta. )
( UNITY with/and DIFFERENCES )
( Inside. WITH/AND Outer. )
- BİRLİK ile/ve FARKLILIK
- BİRLİK ile DONUKLUK
- BİR/LİK ile/ve BELİRLİLİK
- AYRIM ile/ve/<> BİRLİK
- KAVRAMSAL BİRLİK ile/ve/<> ZAMANSAL AYRIM
- TEKLİK ile/ve/<> ÇOKLUK
( İçte. İLE/VE/<> Dışta. )
- TEKLİK ile/ve/değil/yerine ÇOKLUKTAKİ BİRLİK
- İKİLİ ile ÇOKLU
- "İKİLİSİ" ile/ve/değil "İLİŞKİSİ"
- KARDEŞLİK ile/ve/<> BİRLİK
- AYRIMLI BİRLİK ile/ve AYRIMLI BİR ile/ve AYRIMSIZ TEK
( [Ar.] ALE-L-ITLAK: Genel olarak bir kayıtla bağlı olmayarak. | Ayırdetmeden, ayırmadan, salt olarak. )
- DAMLA ile/ve/<> DERYA
- BEREKET ile/ve OLANAK
- BEREKET ile/ve ŞÜKÜR
( BEREKÂT[< BEREKET]: Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )
( Geleneğin, içsel etkiyle verilmesi ve içselleştirilmesi.İLE/VE ... )
- BİRLİK ile/ve FARKLILIKLAR
( Birlik altında olmayanlar ayırd edilemezler. )
- BİRLİK ile/ve/değil/yerine AŞILMIŞ BİRLİK
- BİRLİK ile ÖZDEŞLİK
( UNITY with IDENTITY )
- BİRLİK ile/ve SÜREKLİLİK
( UNITY with/and CONTINUITY )
- DENK/LİK ile/ve ÖZDEŞ/LİK
- ÖZDEŞLİK ile/ve ÜYELİK
- ÖZDEŞLİK ile/ve EŞİTLİK
- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM
( EQUALITY with/and SHARING )
- EŞİT HAK ile/ve EŞİT PAYLAŞIM
- MÜSÂVÂT ile/ve/> MÜTÂBAKAT
- BİRLİK ile/ve UYUM
( Uyum, her zaman güçlüdür ve arıdır. )
( Uyum, her yanı kaplar ve onun huzuru asla bozulmaz; bu sükûn ve sessizlik gövdendir. )
( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var - ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )
( Sevgi ve bilgelikle yarattığınız ve yarattıklarınıza bağımlı olmadığınız zaman, sonuç, barış ve uyumdur. )
( UNITY with/and HARMONY )
( The harmony(sattva) is pure and strong always. )
( Harmony pervades; its peace is rocklike; this peace and silence are my body. )
( Above all you need inner peace - which demands harmony between the inner and the outer. )
( When you create, with love and wisdom, and remain unattached to your creations, the result is harmony and peace. )
- BİRLİK ile/ve KAVRAMSALLIK
- BİRLİK ile/ve/<> ÖZGÜRLÜK
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( UNITY with/and/<> FREEDOM )
( Unity liberates. Freedom unites. )
- BİRLİK ile/ve/<> ÇOKLUK
( UNITY with/and/<> ABUNDANCE )
- BİRLİK ile/ve AYRIMLI BİRLİK
( UNITY with/and DISCRIMINATED UNITY )
- BİRLİK ile/ve ÇELİŞİK BİRLİK
( UNITY with/and CONTRADICTED UNITY )
- BİRLİK ile/ve AYRIM
( UNITY with/and DIFFERENTIATION )
- BİRLİK ile/ve ÇIKAR BİRLİĞİ
( UNITY with/and UNITY FOR PROFIT )
- AKLÎ BİRLİK ile/ve SİYASÎ BİRLİK
( LOGICAL UNITY with/and POLITICAL UNITY )
- BİREŞİM: Ayrımları/nı gösteren birlik.
- ÇELİŞMEZLİK ile/ve ÇOKLUK
- ÇOKLUK ve ANLAYIŞ
- ÇOKLUK ile ÇEŞİTLİLİK
- ÇEŞİTLİLİK ile/ve DERİNLİK
- ÇOK/LUK ile/ve/değil İKİ/LİK
- ÇOKLUK ile BÜYÜKLÜK
( "Bağımsız" parçalara bölünür ve her bir parça "süreksiz"dir. İLE
"Sınırsızca" parçalara bölünebilir ancak her bir parçası "sürekli"dir. )
- BÜYÜK/LÜK ile/ve/değil BÜTÜN/LÜK
( Parçalar arasındadır. İLE/VE/DEĞİL Küçüğü olmayan büyük(lük)tür. )
( Büyük, küçülebilendir. )
( Büyüğün büyüklüğü, küçüğünü düşünmesindedir, sevmesindedir. )
( Ne kadar seviyor ve düşünüyorsa o kadar büyüktür. )
( Kişi maneviyatta büyümezse, isterse 500 yıl yaşasın, yine çocuktur. )
( Yaşayanın değil, düşünenin ve anlayanın yaşı büyüktür. )
( Her büyük şey, büyük bir anlamla yaşar. )
( Büyük, küçüğü sevmeye memurdur. )
- BÜYÜK ile/ve/değil TÜMEL
- BÜYÜĞÜN İÇİNDEKİ KÜÇÜK ile/ve/değil/yerine KÜÇÜĞÜN İÇİNDEKİ BÜYÜK
- BÜYÜK ile/ve CİDDİ
- KÜÇÜLMEK ve RAHATLIK
- ÖZDEŞLİK ile ÇELİŞKİ
( IDENTITY with CONTRADICTION )
- ÖZDEŞ/LİK ile/ve TÜRDEŞ/LİK ile/ve SÜREKLİ/LİK ile/ve KURALLI/LIK
( IDENTITY with/and HOMOGENEITY with/and CONTINUITY with/and REGULAR/NESS )
- BÜTÜNLÜK ile KONSANTRASYON
( INTEGRITY with CONCENTRATION )
- BÜTÜNLÜK ile ESRİME
( ... İLE Esrime, duyulur olanlardan, bir başka deyişle tikel şeylerden başlayıp derece derece iç algıya ve iç algıdan da geçip bir an için bile olsa yokluğa dalmak, aslına kavuşmak demektir. )
- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> İÇİÇELİK
- BÜTÜNLÜK ile/ve/değil DİREYSEL/ORGANİK BÜTÜNLÜK
( Parçaların biraradalığı/birliği. İLE/VE/DEĞİL Uyum. )
- BÜTÜNLÜK ile/ve DOKUNULMAZLIK
( INTEGRITY with/and IMMUNITY )
- DOKUNULMAZLIK ile/ve/değil/yerine KORUMA
- İÇ BÜTÜNLÜK ile/ve TUTARLILIK
( INNER INTEGRITY with/and CONSISTENCE )
- BÜTÜN/LÜK ile/ve KENDİ/LİK
( ENTIRE/INTEGRITY with/and THE SELF/NESS )
- BÜTÜN ile/ve YEKPARE
( Küçük olan, bütünü yansıtır ama bütünü içeremez. )
( COMPLETE with/and IN A SINGLE PIECE )
( The small projects the whole, but it cannot contain the whole. )
- TEK ile/ve BÜTÜN
- BÜTÜN ile/ve SİSTEM
- BÜTÜN ile/ve/değil/<> PARÇA
( Bir kavramın bireylerinin toplamı bütünü vermez. )
( Bütün, parçaların toplamından daha fazla birşeydir. )
- BÜTÜN ile/değil/yerine TÜM
"( Bütün, ("Parçaların biraradalığı", "Bütünlük", "Entegrasyon/Integration/Integrity") anlamını taşıyan bir sözcüktür.
Tüm ise, (ingilizce "Whole/All") ile karşılık bulur. Parça parça olsa da, çeşitli oranlarda eksiklikler de olsa istisnasız ve ayırımsız, tamamıyla/tümüyle kapsamadır.
Bütün elmalar, bütün insanlar, bütün arabalar, bütün kitaplar, olmaz! Parçalarının ayrı ayrı kullanılma durumu olmayanlar için gereksiz/yersiz/fazladan bir sözcüktür "bütün".
Bir saksıdaki çiçeğin tüm yaprakları söz konusuysa, "bütün yapraklar" dendiğinde, --her sözcüğün, kendi anlamını taşıdığı bilgisiyle--, ucu sararmış/kırılmış, bir parçası kopmuş yapraklar devredışı bırakılmış olur, ki biz tamamını, hepsini demek istiyoruzdur.
"Bütünden Gelim/Bütüne Varım" olamayacağı gibi! )"
- GÖKTEN DÜŞEN ile GÖNÜLDEN DÜŞEN
( Parçası bulunur. İLE Parçası bulunmaz. )
- "BÜTÜN HEPSİ" ile/yerine/değil HEPSİ/TÜMÜ/TAMAMI
- KENDİNDE ile GİYDİRİLMİŞ
( ON SELF with TO DRESS )
- TÜZE(HUKUK) ile/ve ADÂLET
( ... İLE/VE Lâyık olana, lâyık olunanı vermek/verebilmektir. )
( Adâlet ancak hakikatten, saadet ancak adâletten doğabilir. )
( Attika mahkemelerinde suçlu, suçu tespit edildikten sonra, bazı hallerde, kendine uygun gördüğü cezayı kendi isteyebilirdi. )
( Adâlette gecikme olmaz! | Adâletin gecikmesi olmaz/olmamalı! | Adâletin gecikmişi olmaz! )
( "BURNU SÜRTMEK": Yavuz Sultan Selim, hükümdarlığında, hırsızlık yapanları bir direğe bağlar, tanınması için günlerce çarşının içinde dolaştırtırmış. Bugünkü deyimle yüz kızartıcı suçlar dediğimiz çeşitli ahlâki suçlarda ise suçluyu burnu yere sürtecek şekilde bir arabaya yatırtır, burnunu yere sürttürürmüş. "Bırak, burnu sürtsün biraz!" gibi deyimler buradan gelmektedir. Yavuz Sultan Selim'in ilk sekiz yılında yaptığı bu uygulamalarla toplum büyük bir huzura ulaşmış ve hem devletin gücünü, hem de bütçesini üç kat büyütmüştür. )
( ZEMBİLLİ ALİ EFENDİ(CEMÂLÎ)'nin adâlet anlayışını ve uygulamalarını yani kendisine neden "Zembilli" denildiğini de araştırmanızı salık veririz. )
( Adâlet, dünya barışının temelidir.
Dünya bağının sınırlarını devlet belirler.
İşte bu devlet duvarını inşâ edecek, devlete düzen sağlayacak olan hukuktur.
Siyasi güç olmaksızın hukuk, yaptırımlarını yerine getiremez.
Siyasi gücü, askeriye korur.
Askeri gücün yaşamasını ekonomi sağlar.
Ekonomik gücü halk sunar.
Halkın birliğini sağlayacak olan ise adâlettir.
Adl'dir mucib-i salâh-ı cihan
Cihan bir bağdır, divan devlet
Devletin nâzımı şeriattır
Şeriata olamaz hiç hâris illâ mülk
Mülk zabteylemez illâ leşker
Leşkeri cem edemez illâ mal
Malı cem eyleyen raiyettir
Raiyeti kul eder padişah-ı âleme adl. )
( LAW with/and JUSTICE )
- TÜZE ile/ve AHLÂK
- TÜZE ile/ve SOSYOLOJİ
( LAW with/and SOCIOLOGY )
- TÜZE ile/ve MATEMATİK
( LAW with/and MATHEMATICS )
- ADÂLET ve/<> SEVGİ
( JUSTICE and/<> LOVE )
- ADÂLET ve/=/<> ÖLÇÜ/LÜLÜK
( Her konuda/hususta, itidâli ihtiyar et! )
( JUSTICE and/=/<> MODERATION )
- ADÂLET ve/<> DENGE/İTİDÂL[< ADL]
( Toplumla olan ilişkide. VE/<> Kişide. )
- ADÂVET değil/yerine ADÂLET
- ADÂLET ile/ve AHKÂM
- ADÂLET ve/<> NİYET ve/<> SÜREKLİLİK
( JUSTICE and/<> INTENTION and/<> CONTINUITY )
- ADÂLET ve RAHMET
- ADÂLET yoksa/> KARGAŞA
- ADÂLET ile/ve/<> KARMA
- SESSİZ ADÂLET ile/ve SESLİ ADÂLET
( Para. İLE/VE Yöneticiler. )
( QUIET JUSTICE with/and VOICED JUSTICE )
( Money. WITH/AND Directors. )
- SOSYAL ADÂLET'İN TANIMLARINDA: GENEL ile/ve SOSYAL ile/ve SİYASAL
( Toplum içinde ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yönden yoksul, mahrum ve zayıfların doğrudan doğruya toplum tarafından korunmaları. İLE/VE
İnsanın insan onuruna uygun bir düzeye, sadece emeğinin karşılığı ile çıkabilmesinin sağlanması. İLE/VE
Kişilerde kültürel ve siyasal zayıflığı doğuran olumsuz etmenlerin toplum gücüyle kaldırılması. )
- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine ADÂLET
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )
( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )
( [not] EQUALITY with/and/but JUSTICE )
( JUSTICE instead of EQUALITY )
- ADÂLET ile/ve/<> HAKKANİYET
( JUSTICE with/and/<> EQUITY )
- ADÂLET ile/ve HAK/İSTİHKAK
( JUSTICE with DESERVING )
- MERHAMET ile/ve/> ADÂLET
( MERCY with/and/> JUSTICE )
- ADÂLET ve/<> GÜÇ
( Güce dayanmayan adâlet âciz, adâlete dayanmayan güç zâlimdir. )
( [Lat.] ... cum/et CLEMENTIA )
- ADÂLET ile/ve/<> MANTIK
( JUSTICE with/and/<> LOGIC )
- ADÂLET ile/ve/<> SAADET
( JUSTICE with/and/<> HAPPINESS )
- ADÂLET ile/ve/<> ERDEM/FAZİLET
( Sevginin ürünleri. İLE/VE/<> Aklın ürünleri. )
( JUSTICE with/and/<> VIRTUE )
( Products of love. WITH/AND/<> Products of intelligence. )
- ADÂLET ile/ve/<> BARIŞ[< VARIŞ]/SULH
( Eğer dünyada barış ve uyum istiyorsanız, aklınızda ve gönlünüzde barış ve uyum olmalıdır. )
( Kendinizde düzen olmadıkça, dünyada düzen olmayacaktır. )
( [Fars.] KÂH-İ DÂD-GÛCTERÎ: Adliye Sarayı. )
( AN SÜKÛT'İN SULH: Davalının susması üzerine gerçekleşen barış. )
( YURTTA SULH, CİHANDA SULH!
PAZ EN EL PAIS, PAZ EN EL MUNDO! )
( JUSTICE with/and/<> PEACE )
( If you want peace and harmony in the world, you must have peace and harmony in your hearts and minds. )
( Unless there is order in yourself, there can be no order in the world. )
- BARIŞ ve/<> KURTULUŞ
( SALAH ve/<> FELAH )
- DİKOSTERİA: Eski Yunan'da halk mahkemesi.
( Halkın seçtiği en az 201 üyeden oluşurdu. )
( Sokrates'i böyle bir mahkeme mahkûm etmişti. )
- ADÂLET ve/> HİLÂFET
- ADÂLET ve/<> HİDÂYET
- ADÂLET ve/<> KEMÂLÂT
- KEMÂLÂT ve/> SÜKÛT
( Kemâlâtın sonu sükûttur. )
( [Fars.] BESTE-DEHÂN, HÂMÛŞÂN )
- İLK KEMÂL ile/ve İKİNCİ KEMÂL
( Kişi, ancak insan olma olanaklarıyla doğar. İLE/VE Ancak kendine emek verdikçe, özendikçe insanlaşır. )
( Hiçbir bitki bitkileşmez, hiçbir hayvan hayvanlaşmaz fakat insan insanlaşır. Ancak insan, kendi seviyesine ait yeti ve yetenekleri gerçekleştirdikçe, geliştirdikçe insan olur. )
( KEMÂL-İ EVVEL ile/ve KEMÂL-İ SÂNÎ )
- KEMÂL ile/ve BEKÂ
- KEMÂL ve/> ZEVÂL
- OLGUNLAŞMA(KEMÂLÂT) ve SABİTLİK ve TEKRAR
- ÎRÂD (ETMEK) ile/ve/<> ZİKR (ETMEK)
- YÖNETİM ile/ve/<> ADÂLET
( MANAGEMENT with/and/<> JUSTICE )
- ÎTİDAL ile/ve/=/<> ADÂLET
- HİKMET ile/ve/> İFFET ile/ve/> CESÂRET =/> ADÂLET
( Aklın dengeliliği/îtidali. İLE/VE/> Şehvetin dengeliliği/îtidali. İLE/VE/> Öfkenin dengeliliği/îtidali. =/> HİLÂFET, HİDÂYET ve KEMÂLÂT'a eriştirir. )
( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )
( [ucları(tefrit-ifrat)] BİLGİSİZLİK/CEHÂLET >< BİLGİÇLİK/MALÛMATFURUŞLUK ile/ve/> İLGİSİZLİK/İSTEKSİZLİK >< AZGINLIK ile/ve/> KORKAKLIK/KABALIK >< KAHRAMANLIK )
- ÎTİDAL ve/<> FAZÎLET
- FAZÎLET ile/>< REZÎLET
- REZÎLET ile/ve REDÂET
( Nicelikte. İLE/VE Nitelikte. )
- BARIŞMAK ile/ve UNUTMAK
( TO PEACE with/and TO FORGET )
- BARIŞMAK ile/ve/değil/yerine AŞMAK
- AFFETMEK ile/ve/<> UNUTMAK
( TO FORGIVE with/and/<> TO FORGET )
- AFFETMEK ile UNUTMAK ile BARIŞMAK
( TO FORGIVE with TO FORGET with RECONCILIATION )
- KENDİNE YAPILAN ile EŞİNE/ÇOCUĞUNA YAPILAN
( Affedebilirsin. İLE [pek/kolay kolay] Affetmezsin. )
- GENEL AF ile/ve/değil KISMÎ GENEL AF
- ÖZÜR DİLEMEK ile AF
( Alt/küçük ya da akranlara. İLE Yukarıdakilerden. )
- "UNUTMAK" ile/ve/değil/yerine ÜZERİNE KONUŞMAMAK
- BAŞKALARINI AFFETMEK ile/ve KENDİNİ AFFETMEK
( FORGIVE THE OHTERS with/and FORGIVE THE SELF )
- AFFETMEK ile/ve/değil/yerine GÖZARDI ETMEK
( [not] TO FORGIVE with/and/but TO IGNORE )
( TO IGNORE instead of TO FORGIVE )
- UNUTMAK/UNUTABİLMEK ile/ve/<> BIRAKMAK/BIRAKABİLMEK
( Unutmamak, bir anlamda putperestliktir. )
( LETE: Unutma yudumu. )
( Ledün ilmi, bilineni unutma ilmidir. )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ile/ve/<> UNUTMAK
- BİLMEK ile/ve/> BULMAK ile/ve/> SUSMAK
( Çabuk iyileşmek istiyorsan ağzını kapalı tut! )
( Bilinmeden bulunmaz, bulduktan sonraki biliş de apayrıdır. )
( İnsan, ne kadar bilirse bilsin, bilmediği çok şey vardır. )
- BİLMEK ile/ve/<> SEVGİ
( Hakkında ne kadar çok bilirsen o kadar çok seversin. )
- BİLMEK/TANIMAK ve/<> SEVMEK
( TO KNOW and/<> TO LOVE )
- BİLMEK ve/> SEVMEK ve/> VERMEK ve/> BULMAK
( İlmince bilinirsin
İkramınca ihsan görürsün
Sevdiğince sevilirsin )
- BİLMEK ile/ve/değil DİKKAT ETMEK
( [not] TO KNOW with/and/but TO PAY ATTENTION )
- BİLMEK ile/ve/> KAYITLA(N)MAK
- BİLME ve/> ANLAMA ve/> YORUMLAMA
( Yapabilmek. VE/> Varolmak. VE/> ... )
( ... VE/> İnsana, tarihe, topluma, kültüre ait herşeye bakarak, insandan hareketle insana bakarak kavrama yöntemi. VE/> ... )
( Bilen kişi varolanı savunur, cahil kişi cesur olur. )
- BİLME/K ile/ve/<>/></değil TANIMA/K
( Bazı olay/olgu/bilgi/durum/tutumları sadece biliyor olmak, tanımanın öteki ucudur/olabilir. )
- BİLME/K ile/ve/değil BİLGİSİNE SAHİP OLMA
- "ANLAŞIL(A)MAZLIK" ile/değil BİLMEMEK, BİLMEK İSTEMEMEK
- ANLAŞILMAMAK ile/ve/<>/değil/yerine/en azından YANLIŞ ANLAŞILMAMAK
- ANLAMA ile/ve YORUMLAYICI ANLAMA
- ANLAMANIN: SESİ ile/ve KURALLARI
( Hmmm.[içinden ve/veya sesli!] İLE/VE 1. Nötr olmak. | 2. Nitelikli soru sormak. )
- ANLAMAK ile/ve/değil/yerine/> İÇSELLEŞTİRMEK
- ANLAMAK ile/ve/> ETKİLENMEK
- ANLAMAK ile/ve/<> YAVAŞLAMAK/DURULMAK
( Hareketimizin hızı arttıkça, kavram hızımız da azalıyor. Anlamak/kavramak için hızımızı biraz azaltıp yavaşlamadıkça, durmadıkça ve durulmadıkça anlayamayacağımızı zihnimizden çıkarmayalım! )
- ANLAMAK ile/ve/> DEĞİŞİM/DÖNÜŞÜM
- ANLAMAK ve/> ULAŞMAK
( Anlayan yapar! Anlayan yaşar! )
- BİR ŞEYİ ANLAMAK ile/ve/<>/değil/yerine ANLAMAYI ANLAMAK
- BAZI ŞEYLERİ: ANLADIKTAN SONRA YAŞAMAK ile/ve/<>/değil/yerine YAŞADIKTAN SONRA ANLAMAK
- SÖZCÜKLERDEN ANLAMA ULAŞMAK/GİTMEK ile/ve/<>/değil/yerine ANLAMDAN SÖZCÜĞE ULAŞMAK
- ANLAMA ile/ve/> YENİDEN KURMA
- ANLAMA ile DOĞRULUK
- ANLAMA ile/ve/değil/yerine ZEVK ETME
- ANLAMAK/ANLA(YA)MAMAK ile/ve/değil ALGILAMAK/ALGILA(YA)MAMAK
- ANLAMAK/ANLAMAMAK ile/ve/değil/yerine (EN AZINDAN) BİRAZ BİLGİ SAHİBİ OLMAK
- ANLAMAK ve/> KATLANMAK
- DAVUL ile/değil/yerine SİVRİSİNEK
( Anlamayana. İLE/DEĞİL/YERİNE Anlayana. )
( Az. İLE/DEĞİL/YERİNE Saz. )
- ANLAMAMAK ile/değil ANLAYAMAMAK
( Düşünme becerisinin gelişmemiş olması neeniyle. İLE/DEĞİL Veri yetersizliği/eksikliği nedeniyle. )
- ANLAYAMAMAK ile/ve/<> AÇIKLAYAMAMAK
- ANLAMAMAK ile/ve/değil "KABUL EDEMEMEK"
- SONRADAN AKLINA GELMESİ ile GEÇ ANLAMAK
( TO REMIND LATER with DELAYED MEANING )
- "TÜKETME ÇABASI" yerine ANLAMA ÇABASI
- BİR DÜŞÜNCEYİ: "BESLEMEK" ile/ve/değil/yerine SADECE BİLMEK
- SULH + SALÂH = SÂLİH
- HAK ile/ve/<> AYRICALIK/İMTİYAZ(/MÜMTAZ)[Ar. < MEYZ]
( RIGHT with/and/<> SPECIAL PRIVILIGE )
- HAK ile/ve/değil/yerine OLANAK
( [not] RIGHT with/and/but POSSIBILITY )
( POSSIBILITY instead of RIGHT )
- HAK ile/ve YERİNDE HAK
( RIGHT with/and RIGHT IN RIGHT PLACE )
( [Çince] QUAN ile/ve ... )
- HAK ile/ve/<> HİZMET
- HAK ile/ve HAD
- LÜTÛF ile/ve İMTİYAZ
( FAVOUR with/and SPECIAL PRIVILEGE )
- İNSAF ile/ve HAKKÂNİYET
( JUSTICE/MERCY with/and EQUITY )
- İNSAF ile/ve/<> YETİNME
( JUSTICE/MERCY with/and/<> TO BE CONTENTED WITH )
- İNSAF ile/ve MESAİ
- HAKKINI İADE ETMEK ve/<> HAKKINI TESLİM ETMEK
- "TORPİL" ile/ve/değil/yerine HAKKINI VERMEK
( [not] "PULL/INFLUENCE" with/and/but TO GIVE (HIS/HER/ITS) DUE )
( TO GIVE (HIS/HER/ITS) DUE instead of "PULL/INFLUENCE" )
- İKNA ile/ve İNSAF
( PERSUASION with/and JUSTICE/MERCY )
- BÜTÜN ile/değil/yerine TÜM
"( Bütün, ("Parçaların biraradalığı", "Bütünlük", "Entegrasyon/Integration/Integrity") anlamını taşıyan bir sözcüktür.
Tüm ise, (ingilizce "Whole/All") ile karşılık bulur. Parça parça olsa da, çeşitli oranlarda eksiklikler de olsa istisnasız ve ayırımsız, tamamıyla/tümüyle kapsamadır.
Bütün elmalar, bütün insanlar, bütün arabalar, bütün kitaplar, olmaz! Parçalarının ayrı ayrı kullanılma durumu olmayanlar için gereksiz/yersiz/fazladan bir sözcüktür "bütün".
Bir saksıdaki çiçeğin tüm yaprakları söz konusuysa, "bütün yapraklar" dendiğinde, --her sözcüğün, kendi anlamını taşıdığı bilgisiyle--, ucu sararmış/kırılmış, bir parçası kopmuş yapraklar devredışı bırakılmış olur, ki biz tamamını, hepsini demek istiyoruzdur.
"Bütünden Gelim/Bütüne Varım" olamayacağı gibi! )"
- "BÜTÜN HEPSİ" ile/yerine/değil HEPSİ/TÜMÜ/TAMAMI
- BÜTÜNCÜL ile TÜMEL
( INTEGRAL with UNIVERSAL )
- TÜM ile/ve/<> HER
( Her biri, öbürünün parçasıdır. )
( ALL with/and/<> EACH/PER )
( Each is a part of the other. )
- TÜM ile/değil/yerine AĞIRLIKLI
- KÜLL ile/ve KÜNH
- TÜMÜ ile TAMAMI
- TAM-LIK ile KEMÂL
( Ayrılmaz olanı ayırmamalısınız. )
( KEMÂL: Eril ve dişilliğin aşılmasındaki birlik. )
( GÜZELLİK/KEMÂL:
* TENASÜB-Ü ÂZÂ(ÖRGENLERİN UYUMU)
* AKIL
* AHLÂK
* ÇÖZÜM ÜRETEBİLMEK )
( WHOLENESS/COMPLETENESS with MATURITY/RIPENESS )
( You must not separate the inseparable. )
- TAM/LIK ile/ve/değil/yerine YETERLİ/LİK
- KEMÂL ve SÛRET
( Hareket eden maddedeki olanakların dışa çıkması. VE
Her kemâl bir sûretin açığa çıkmasıdır. | Mahiyetin maddeyle bitişmiş halidir. )
- İHÂLE ETMEK ile/ve EMÂNET ETMEK
- EMANET ETMEK değil/yerine TEŞEKKÜR ETMEK
- MİRAS/TEREKE ile/değil EMÂNET
( EMÂNET VE İLTİZAM USULLERİ )
( STUART MILL [1806-1873]: Kişinin malı üzerindeki tasarruf hakkının sınırsız ve kayıtsız olarak tanınmasını fakat miras yoluyla servet edinme hakkının sıkı şekilde sınırlanması gerektiğini belirtir. [Mirasın yarattığı eşitsizlikle yaşam mücadelesinin doğal şartlarının bozulduğunu, en beceriklinin değil, servetçe ayrıcalıklıların üstünlük sağladıklarına işaret eder.] )
( [not] INHERITANCE with/but DEPOSIT )
- MİRAS ile İZDÜŞÜM
( INHERITANCE with PROJECTION )
- MİRAS ile TEREKE/METRÛKAT
- MİRAS ile RUKBÂ[< İRTİKAB]
( ... İLE "Ben senden önce ölürsem senin olsun, sen benden önce ölürsen benim olsun" diyerek bir şeyi hibe etme. )
- TASIM/KIYAS ile/değil/yerine KARŞILAŞTIRMA
"( Tanım/Örnek: Bir sayfanın ikiye bölünerek, iki ayrı olgunun/kavramın kendi özlerinin iki ayrı sütunda sadece veri olarak dizilişi ve öylece yorum eklemeden bırakılması. İLE/DEĞİL/YERİNE
Yapılan tablonun/karşılaştırmanın altına ekleme/yorum şeklinde göreceliliği, sınırlılığı ve kısıtlılığı potansiyelinin gözardı edilerek bir değerlendirme yapılması.(sınırı aşmak/bilmemek).
Sonuç: Kıyasın değil, karşılaştırmanın daha yerinde, arı, saf, doğru olacağı ve kıyas yapmama gerekliliği. )"
( Nispet. İLE/DEĞİL/YERİNE Oran. )
( Sabitliği dayatmaya çalışır. İLE/DEĞİL/YERİNE Özgünlük olanağı sunar/sağlar. )
( Resim. İLE/DEĞİL/YERİNE Fotoğraf. )
( Kıyas bâtıldır. )
( Her şeye/yere kıyas sokulmaz! )
( [not] TO COMPARE, SYLLOGISM with/but COMPARISON )
( COMPARISON instead of TO COMPARE, SYLLOGISM )
- KIYAS ile/değil YANLIŞ KIYAS
( ... İLE Bilgisizin/cahilin yaptığı. )
- KIYAS ile/ve YORUM
( COMPARISON with/and INTERPRETATION/COMMENT )
- KIYASLAMA ile "TOKUŞTURMA"
( TO COMPARE with "TO KNOCK" )
- KARŞILAŞTIRMA ile/ve BENZETME
( COMPARISON with/and TO SIMILE )
- KARŞILAŞTIRMA ile/ve BAĞDAŞTIRMA
( COMPARISON with/and TO RECONCILE )
- KARŞILAŞTIRMA ve BÖLME ve BİRLEŞTİRME
( COMPARISON and TO DIVIDE/SEPARATE and TO UNITE/COMBINE/MERGE )
- BENZETMEK ile UZLAŞMAK
( TO SIMILE with TO COMPROMISE )
- BİTİRMEK ile/değil/yerine TAMAMLAMAK
( Yapılan birçok işte/ilişkilerde, "bitirmek" yerine "tamamlamış/tamamlanmış" olduğu düşüncesi/sözcüğü çok daha yerindedir. )
( TO END/FINISH with TO COMPLETE )
- TAMAMLA(N)MAK ile OLMAK
( Şu ya da bu olmak değil, yalnızca olmak. )
( Olmak, herşeye tanık olmayı gerektirir. )
( Olmayı bilmeniz gerekmez fakat bilmek için de olmak zorundasınız. )
( MÜTEMMİM: Tamamlayan. )
( TO (GET) COMPLETE with TO BE )
( Not being this or that, but just being. )
( To be needs, everything must be witnessed. )
( You need not know to be, but you must be to know. )
- OLMAK ile/ve/değil OLDUĞUNU İLÂN ETMEK
( [not] TO BE with/and/but TO ANNOUNCE THE SELF BEING )
( [İsveççe] BLİ ile/ve/değil ... )
- OLMAK ile/ve/=/<> BULMAK
( TO BE with/and/=/<> TO FIND )
- "RENK KATMAK" ile/ve TAMAMLAMAK
( "TO GIVE COLOR" with/and TO COMPLETE )
- "... GÖRÜNMEK" ile/ve OLMAK
( "TO APPEAR AS ..." with/and TO BE )
- TAM/LIK ile BÜTÜN/LÜK
( COMPLETE with INTEGRITY )
- TAM/LIK ile BİTMİŞ/LİK
( COMPLETE with FINISHED )
- BİTİRMEK ile "NOKTALAMAK"
( TO FINISH with "TO PUNCTUATE" )
- BİTİRMEK ile/ve/>< YİTİRMEK
- BİTİRMEK ile SONLANDIRMAK
( TO FINISH with TO BRING TO END )
- SONA ERDİRME ile KURTULMA/KURTARMA
( Ancak hayatınızın muazzam kederini tamamen idrak ederek ona karşı isyan ettiğiniz zaman, bir çıkış yolu bulunabilir. )
( TO GET FINISH with TO RELEASE )
( It is only when you realise fully the immense sorrow of your life and revolt against it, that a way out can be found. )
- KURTULMAK ile ÖZGÜRLEŞMEK
( Özgürleşme, insanın kendi kendine empoze etmiş olduğu yanlış fikirlerden kurtulmasıdır. )
( Bir canlı varolan, kurtuluşun onun ulaşabileceği bir yerde olduğunu bir kez işitir ve anlarsa, asla unutmayacaktır. )
( NECÂT ile HÜRRİYET )
( DELIVERANCE, EXTRICATION with TO BECOME FREE )
( Liberation is of the self from its false and self-imposed ideas. )
( Once a living being has heard and understood that deliverance is within his reach, he will never forget, for it is the first message from within. )
( [Sansk.] PRAJNA ile ... )
- GİDİŞ ile/ve KURTULUŞ
( TO GO with/and SALVATION )
- BİTİRMEK ile KAPATMAK
( TO FINISH with CLOSING )
- KAPAMAK ile/ve/değil KAPLANMAK
- BİTİRMEK ile TÜKETMEK
( TO FINISH with TO CONSUME )
- HARCAMAK ile TÜKETMEK
( TO SPEND with TO CONSUME )
- HARCAMA ile/değil/yerine KULLANMA
( [not] TO SPEND with/but TO USE )
( TO USE instead of TO SPEND )
- BİTİRMEK ile "HALLETMEK"
( TO FINISH with "TO SOLVE" )
- BİTİRMEK ile "BAĞLAMAK"
( TO FINISH with "TO END UP" )
- BAŞLAMAK-BİTİRMEK ile BAŞLAMAK-TAMAMLAMAK
( TO BEGIN-TO FINISH with TO BEGIN-TO COMPLETE )
- OLDUĞUN GİBİ GÖRÜNMEK/KONUŞMAK ile/ve/<> GÖRÜNDÜĞÜN/KONUŞTUĞUN GİBİ OLMAK
( Kendinizi olduğunuz gibi bilmek için tüm fikirlerden vazgeçiniz. )
( TO VISUALIZE LIKE HOW/WHAT YOU ARE with/and/<> TO BE LIKE HOW/WHAT YOU ARE )
( To know yourself as you are, give up all ideas. )
- NE YAPACAĞINI BİLMEK ile/ve/</değil NE YAPMAYACAĞINI! BİLMEK !!!
( Ne yapman gerektiğinden çok, önce ne yapmaman gerekiğini bil, yeter. Çoğu zaman ne yapman gerektiğini bilemeyebilirsin, fakat ne yapmaman gerektiğini her zaman çok iyi bilebilirsin. )
( İsabet ve kesinlik tutturulamayabilir. İLE/VE/</DEĞİL İsabet ve kesinlik üzerinedir, kolaylıkla sağlanabilir, tamamen uzlaşımsal ortak bir hareket noktası sunabilir. )
( Kendini gerçekleştirmiş, saygın ve önemli birine sormuşlar:
Nasıl bu noktaya geldiniz?
Yakınlarında bulunan bir kişiyi göstererek, herşeyi ondan öğrendiğini söylemiş.
Çevresindekiler hayret içinde ve inanamayarak demişler ki:
- Nasıl olur? O işaret ettiğiniz kişi, her türlü, düzenbazlığı, yalanı, rezilliği yapan biridir.
Yanıt: Heh işte! O ne yaptıysa ben yapmadım! )
( Bir şey ki, yapmasan da olur, YAPMA!
Bir şey ki, söylemesen de olur, SÖYLEME! )
( [not] TO KNOW, WHAT TO DO with/and/but TO KNOW, WHAT, NOT TO DO )
- YAPMA!: EMİR değil KOLAYLAŞTIRMA/HIZLANDIRMA
( Bilenlerin/tecrübelilerin/büyüklerin, "... Yapma!/Etme!" sözleri/öğütleri, bir yasak/engel/kısıtlama değil yapılmayacakların kolay ve daha az olmasından dolayı, tecrübelerinden yararlanılmasını istedikleri içindir. Hemen buyruk/emir olarak algılanıp tepki göstermemekte yarar vardır! )
- YANLIŞ/I YAPMAYACAK KADAR/ŞEKİLDE BİLMEK ile/ve ANLATABİLECEK/AKTARABİLECEK KADAR/ŞEKİLDE BİLMEK
( HAVING KNOW-HOW TO NOT TO DO WRONG with/and TO KNOW ABOUT/WAY TO EXPRESS/TRANSMIT )
- NE YAPABİLİRİM? ve/> NASIL YAPABİLİRİM?
( Kişinin kendine sorabileceği en temel sorulardır! )
( WHAT I CAN DO? and/> HOW I CAN DO? )
- NE YAPABİLİRİM?: OLAĞAN KOŞULLARDA ve OLUMSUZ KOŞULLARDA ve OLUMLU KOŞULLARDA | ve KİŞİYE YÖNELİK
( [yalın haliyle] Ne yapabilirim?.[her koşulda!] VE Tüm olumsuz koşullara karşın ne yapabilirim? VE Bu olanaklarla daha ne/ler yapabilirim? | VE Senin için ne yapabilirim?[üç koşulu da ayırabilen ve anlayabilenlerin erişebileceği noktadır!] )
- BİLMEYE ÇALIŞMAK ile/ve/yerine/değil ANLAMAYA ÇALIŞMAK
( [not] TRYING TO KNOW with/and/but TRYING TO UNDERSTAND )
( TRYING TO UNDERSTAND instead of TRYING TO KNOW )
- BİLMEK ile/ve/değil/yerine ANLAŞILIR KILABİLMEYİ BİLMEK
( [not] TO KNOW with/and/but TO KNOW TO GET COMPREHENSIBLE )
( TO KNOW TO GET COMPREHENSIBLE instead of TO KNOW )
- BİLMEK ile/ve/<> DOĞAYI BİLMEK
( Bilmek, olmak demektir. )
( Bilmek, dış dünyayı, insancaya tercüme etmektir. )
( Doğaya tam itaatte, çaba(zorlanma) yoktur. )
( Bilinçli deneyimlerin bütünlüğü doğadır. )
( Doğayı sadece bilinç olarak görmek, farkındalıktır. )
( Gerçek doğanızı aramak için kendi içinize, derinlere daldığınızda, fark edeceksiniz ki sadece gövdeniz ufaktır ve sadece belleğiniz sınırlıdır; ama hayatın ucsuz bucaksız okyanusu sizindir. )
( İnsan, bildiği şeyi bildiğini bilmeli. Bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi işte budur. )
( Konuşanlar bilmiyor, bilenler konuşmuyor. )
( Bilin, ki güçlü olun, güçlü kalın! )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THE NATURE )
( To know is to be. )
( In complete obedience to nature there is no effort. )
( Seeing nature as mere consciousness is awareness. )
( The totality of conscious experiences is nature. )
( Science merely pushes back the frontiers of our ignorance. )
( As you dive deep into yourself in search of your true nature, you will discover that only your body is small and only your memory is short; while the vast ocean of life is yours. )
- TEK TEK ŞEYLERİ BİLMEK ile/ve İKİ ŞEYİ (NİSPETSİZ) BİLMEK ile/ve İKİ ŞEY ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BİLMEK ile "...DIR" TASDİĞİNİ BİLMEK
- BİLMEK ile/ve/<> ANIMSAMAK
( Bilmek, anımsamaktır. )
( TO KNOW with/and/<> TO REMIND/REMEMBER )
( To know is to remind/remember. )
- BİLMEK ile/ve BİLİNEBİLİRLİĞİ/Nİ BİLMEK
( TO KNOW with/and TO KNOW THAT MIGHT KNOWN )
- BİLMEK ile/ve BİLDİĞİNİN TARİHİNİ BİLMEK
( TO KNOW with/and TO KNOW THE HISTORY OF YOU KNOW/KNOWLEDGE )
- BİLMEK ile/ve/<> BİLMEYİ BİLMEK
( Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar. )
( Bilmekten korkanlar, belirsizliğe sığınırlar; tarihten korkanlar da mite. )
( Var olduğumuzu biliyoruz. Ne olduğumuzu ise bilmiyoruz. )
( Bir şeyi bilmek için onu tamamen kabul etmek gerekir. )
( SÂİL: Soran, sual eden. )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THE KNOWING )
( To know anything I must accept it - totally. )
- BİLMEK ile/ve/<> ÖZÜ BİLMEK
( Bilmek, özü bilmektir. )
( Lezzet meyvenin suyunda yani anlamındadır, tortusunda yani şeklinde değildir. )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THE ESSENCE )
- BİLMEK/BİLİNEN ile/ve/<> VAR ETMEK/VAROLAN
- ÇOK ŞEY BİLMEK ile/ve/değil/yerine ÇOK ÖNEMLİ ŞEYLERİ BİLMEK
( [not] TO KNOW MANY THINGS with/and/but TO KNOW THE MOST IMPORTANTS )
( TO KNOW THE MOST IMPORTANTS instead of TO KNOW MANY THINGS )
- (BİR ŞEYLER) BİLİYOR OLMAK ile/ve/değil/yerine (DERİNLEMESİNE) BİLİYOR OLMAK
( [not] TO KNOW (SOMETHING) with/and/but TO KNOW (DEEPLY) )
( TO KNOW (DEEPLY) instead of TO KNOW (SOMETHING) )
- BİLMEK ile/ve/<> BİLMEDİĞİNİ BİLMEYİ BİLMEK
( "Bilmediğinizi bilmek", gerçek bilgidir. )
( "Daha iyisini bilemiyorum." [Hiç olmazsa bu kadarını biliyorsunuz.] )
( Bilmiyorsunuz, bunu bilmediğinizi de bilmiyorsunuz. )
( Bilmediğinizi ve anlamadığınızı bilmek gerçek bilgidir, alçakgönüllü bir kalbin bilgisidir. )
( Bilmediğini bilen, bellekten ve beklentiden kurtulmuş olan, ebedidir. )
( Hayatınızın her bir anında bilmeye gereksiniminiz olanı bilirsiniz. )
( Ancak bilmediğiniz zaman, araştırmak için serbest olursunuz. )
( Biliyorum diyene hiçbir şey koklatılmaz. )
( Ne kadar bilirsek, yanılmamız da o kadar. )
( Bildiğimiz, yanıldığımıza yetmez. )
( Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir. )
( O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini;
çocuktur, onu eğitin/yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini;
cahildir, ondan uzakça durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini;
(belki) uykudadır, onu uyandırın.
O ki, biliyor ama biliyor bildiğini;
bilge kişidir, onu izleyin. )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THAT, YOU DON'T KNOW IT )
( ŞİO ME NİHİL ŞİRE: EN İYİ BİLDİĞİM ŞEY, HİÇBİR ŞEY BİLMEDİĞİM )
( To know that you do not know, is true knowledge. )
( "I don't know any better." [At least that much you know.] )
( You do not know, nor do you know that you do not know. )
( To know that you do not know and do not understand is true knowledge, the knowledge of an humble heart. )
( Which knows that it does not know, which is free of memory and anticipation, is timeless. )
( At every moment of your life you know what you need to know. )
( It is when you do not know, that you are free to investigate. )
- BİLMEK ve/<> OLMAK
( TO KNOW and/<> TO BE )
- BİLMEDİKLERİMİZ ile/ve YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ
( UNKNOWNS with/and MISKNOWNS )
- BİLDİKLERİNİ YAPMAK ve/<> BİLMEDİKLERİNİ ÖĞRENMEK
( TO DO WHICH YOU KNOW and/<> TO LEARN WHICH YOU DON'T KNOW )
- BİLMEK ve/<>/= DEĞİŞTİREBİLMEK
( TO KNOW and/<>/= ABLE TO CHANGE )
- BİLMEK ile/ve/değil EMANET ALMAK
- BİLMEK ile/ve İDRAK
( TO KNOW with/and PERCEPTION/COMPREHENSION )
- İDRAK ile/ve/> NİYET
- İDRAK ve/<> GAYRET
- BİLMEK ile/ve/<> BİR ŞEYİ BİLMEK
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW A THING )
- BİLMEK ile/ve İNANMAK
( TO KNOW with/and TO BELIEVE )
- BİLMEK ile/ve/> BULMAK ile/ve/> OLMAK
( Bilmek ile olmak arasında bir mesafe, bir boşluk yoktur. )
( TO KNOW with/and/> TO FIND with/and/> TO BE )
( Between knowing and being there is no gap. )
- BİLMEK ile/ve/değil/yerine BECERMEK
- BİLMEK ile/ve/<> DÖNÜŞTÜRMEK
( TO FIND with/and/<> TO TRANSFORM )
- BİLMEK ile/ve/<> YOLDA GİTMEK
- BULMAK ile/ve/<> UYANMAK
( TO FIND with/and/<> TO AWAKE/AWARE )
- BİLMEK ve/<> TANIMLAMAK ve/<> ANLAMAK
( TO KNOW and/<> TO DEFINE and/<> TO UNDERSTAND )
- BİLMEK/ANLAMAK ile/ve İBÂDET
( TO KNOW with/and WORSHIP )
- BİLMEK ile/ve/<> YAPABİLMEK
( Bilmek, yapabilmektir! )
( Bildiklerimiz, yapabildiklerimizdir. )
( TO KNOW with/and/<> ABLE TO DO )
- BİLMEK ile/ve/<>/= AYIRMAK/AYIRABİLMEK
( TO KNOW with/and/<>/= TO (BE ABLE TO) SEPERATE )
- BİLMEK ile/ve/<> OLAYLARI/ZORLUKLARI "ALTTAN ALABİLMEK"
- BİLMEK ile/ve/<>/değil/yerine ANIMSAMAK
( [not] TO KNOW with/and/<>/but TO (BE ABLE TO) SEPERATE )
( TO REMEMBER/RECALL instead of TO KNOW )
- BİLİYOR OLMAK ile/ve/<>/değil BELLEĞİN GÜÇLÜ OLMASI
- BİLDİĞİN GİBİ ile/ve BİLDİĞİN KADAR
( Hiçbir şey bildiğin/gördüğün gibi/kadar değildir/olmayabilir. )
- ANLAM'DA: DÜŞÜNMÜŞLÜK ile/ve/değil YAŞANMIŞLIK
( IN THE MEANING: [not] TO THINK with/and/but EXPERIENCE )
- ANLAMAK ile/ve EYLEM
( Eylemin en yüksek biçimi dildir/sözdür. )
( TO UNDERSTAND with/and ACTION )
( [Alm.] VERSTEHEN mit/und AKTION/HANDLUNG )
- ANLAM/MA'NÂ ile/ve AMAÇ
( Denilmek istenilen şey. İLE/VE İstenilenin düzenlenmesi. )
( MEANING with/and AIM )
- ANLAM ile/ve/<> DERİNLİK
( Anlam, amaca yönelik olandır/olmalıdır. )
( MEANING with/and/<> DEEPNESS )
- ANLAM ile/ve/<> İŞLEV
( MEANING with/and/<> FUNCTION )
- ANLAM ile/ve/<> USTALIK
( MEANING with/and/<> PROFICIENCY )
- ANLAM ile/ve/<> ANLAMI ANLAMAK
( MEANING with/and/<> TO UNDERSTAND THE MEANING )
- ANLAM ve/< DEĞER ve/< AMAÇ
( MEANING and/< WORTH and/< AIM )
- ANLAM ile/ve/<> BAĞLAM
( MEANING with/and/<> CONTEXT )
- BAĞLAM ve/> NİYET ve/> EREK
( CONTEXT and/> INTENTION and/> AIM )
- BAĞLAM ile/ve BAĞLAÇ
( CONTEXT with/and CONJUNCTION )
- ANLAM ile/ve/<> İMLEM
( MEANING with/and/<> TO SYMBOLIZE )
- ANLAM ile/ve/> ETKİ
( Anlam varsa ifadesi sonsuza kadar gider. )
( MEANING with/and/> EFFECT )
- ANLAM ile/ve/<> TAD
( Bir şeyin anlamı olmazsa, tadı/lezzeti de olmaz. )
( MEANING with/and/<> EFFECT )
- ANLAM ile/ve/<> ANLAM VERME
( MEANING with/and/<> TO GIVE MEANING )
- ANLAM ve KRİZ
( MEANING and CRISIS )
- ANLAM ve/<> BÜTÜNLÜK
( Anlam, bütünlük gerektirir. )
( MEANING and/<> INTEGRITY )
( Meaning needs integrity. )
- ANLAM ile/ve/<> SORUMLULUK
( MEANING with/and/<> RESPONSIBILITY )
- ANLAM ile/ve/<> MUTLULUK
( MEANING with/and/<> HAPPINESS )
- ANLAM ile/ve ALT ANLAM
( MEANING with/and SUB MEANING )
( ... ile/ve HIPONOIA )
- ANLAMINDADIR/MANÂSINDADIR değil/yerine ANLAMINADIR/MANÂSINADIR
- ANLAM/LI ile/ve ÇAĞRIŞIM/LI
( MEANING/FUL with/and ASSOCIATION/ASSOCIATED )
- ANLAM KAYBI ile/ve/<> ANLAM KAYMASI
- ANLAMIN: KAYMASI ile İÇİNİN BOŞALMASI
( İkisi de, kavramın dizgesinden/bağlamından çıkmasıyla oluşmaya başlar. )
- ÇOK ANLAMLILIK ile/ve/değil ANLAM ÇOKLUĞU
- ÇOK ANLAMLILIK ile/ve ORTAK ANLAMLILIK
- ÇOK ANLAMLILIK ile/ve/değil ÇOKLU ANLAMLILIK
- ÇOKLU ANLAM ile/ve ÇOKLU YORUM
( Yorum çokluğu, farklılıkların kabulünü sağlar. )
( Yorum çokluğu, bilgiyi artırmaz, anlayışı artırır. )
- HAKLI/HAKSIZ ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine ANLAMAYA ÇALIŞMAK
- BİLMEK ile/ve/<> BEĞENMEK
( TO KNOW with/and/<> TO LIKE )
- BİLEREK ile BİLE BİLE
( PURPOSELY with DELIBERATELY )
- YAPILACAK ile/ve YAPILABİLECEK
( Yapılan her şey sizin tarafınızdan, yani evrensel ve tükenmez enerji tarafından yapılır. )
( GOING TO DO with/and SHOULD TO DO )
( Whatever is done, is done by you, the universal and inexhaustible energy. )
- UĞRAŞILMASI GEREKEN ile/ve/<> UĞRAŞILMAMASI GEREKEN
( Gerekeni yapmak, ciddiyetin ve içtenliğin kanıtıdır. )
( DEAL WITH with/and/<> NOT TO DEAL )
( The doing is the proof of earnestness. )
- DÜŞÜNSEL UĞRAŞ ile/ve/<>/değil/yerine VAROLUŞSAL UĞRAŞ
( [not] INTELLECTUAL PROFESSION with/and/<>/but EXISTENTIAL PROFESSION )
( EXISTENTIAL PROFESSION instead of INTELLECTUAL PROFESSION )
- "BOŞ" ile/ve GEREKSİZ
( Boşa konuşabilirsin fakat boşu konuşamazsın! )
( "FUTILE" with/and UNNECESSARY )
- İŞİ YÜRÜTMEK ile "İŞİ GÖTÜRMEK"
( EXECUTE with "TO BEAR" )
- YÜRÜTME ile TUTTURMA
( EXECUTION with TO FASTEN )
- YOLU BİLMEK ile/ve/> YOLDA İLERLEMEK
( Yolunuzu kendiniz bulmalısınız. )
( TO KNOW THE WAY with/and/> TO BE ON THE WAY/TO PROGRESS )
( You must find your own way. )
- KİLO VERMEK/ALMAK değil/yerine KİLOYU AŞAĞIYA/YUKARIYA KONTROL ETMEK
( [not] TO GIVE/TAKE WEIGHT but TO CONTROL THE WEIGHT UP/DOWN )
( TO CONTROL THE WEIGHT UP/DOWN instead of TO GIVE/TAKE WEIGHT )
- GÜNLÜK YAŞA(MAK) ile/değil/yerine GÜNÜ YAŞA(MAK)
( Vurdumduymazlık içinde, hesapsız, düzensiz, aykırı, asalak yaşam. İLE/DEĞİL/YERİNE
Gün içinde yaşanan, olan-biten herşeyi, olumlu ya da olumsuz tam anlamıyla yaşamak. )
( Temel olan, günü tam bir uyum ve bütünlük içinde yaşamak. Günü Yaşa(Carpe Diem), günlük yaşamak değildir! )
( [not] LIVE IN DAILY with/but LIVE THE DAY [CARPE DIEM] )
( LIVE THE DAY [CARPE DIEM] instead of LIVE IN DAILY )
- GÜNÜ GEÇİRMEK değil/yerine GÜNÜ YAŞAMAK
( Kişi, inandığı gibi yaşayamıyorsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar. )
( [not] TO PASS THE DAY but LIVE THE DAY )
( LIVE THE DAY instead of TO PASS THE DAY )
- ÖYLE ile BÖYLE
( Oradaki/zihindeki/paylaşılmaz. İLE
Buradaki/görünür/görünür varsayma/paylaşılır. )
( Konuşma sırasında araya giren gereksiz/yerli-yersiz "Böyle" eklemelerine dikkat edilmeli, sakınılmalı/kaçınılmalıdır, yer verilmemelidir/kullanılmamalıdır. Kendi zihninizdeki süreci "Böyle" sözcüğünü kullanarak "anlatabildiğiniz düşüncesi"nden vazgeçmek gerekiyor. )
( [LIKE] THAT with [LIKE] THIS )
- ŞÖYLE ile BÖYLE ile ŞÖYLE YA DA BÖYLE ile ŞÖYLE VE BÖYLE
( [LIKE] THAT with [LIKE] THIS with [LIKE] THAT OR THIS with [LIKE] THAT AND THIS )
- BÖYLE ile BU DA VAR
( LIKE THIS with THIS EXIST TOO )
( [Yun.] SAN AFTO ile/ve AYTO YPARXEI EPISIS, AFTO İPARHİ EPİSİS )
- BU ile/ve BÖYLE
( THIS with/and LIKE THIS )
( [Çince] ZHE ile/ve ... )
- BÖYLE ile/ve/değil BU KADARI
( [not] LIKE THIS with/and/but THIS MUCH )
- OLABİLİR ile GİBİ
( PROBABLE with LIKE )
- ... GİBİ ile/ve ...YA BENZEMEK
( LIKE ... with RESEMBLE TO ... )
- DEĞİL ile BİLE DEĞİL
( NOT with EVEN NOT )
- DEĞİL ile OLMAMA
( NOT with NON-BEING )
- DEĞİL ile OLMAYAN
( NOT with UN )
- OLMAYAN ile/ve/değil OLMASI GEREKEN
- DEĞİL ile/ve HAYIR!
( NOT with/and NO )
- YERİNE ile DEĞİL
( INSTEAD OF with NOT )
- GİBİ ile "MIŞ GİBİ"
( LIKE with "IF LIKE" )
- SANKİ ile GİBİ
( AS IF with LIKE )
- ... GİBİ ile ... KADAR
( LIKE AS ... with AS MUCH AS ... )
- BU ile ŞU ile O
( THIS with THAT with IT )
- O ve O
( THAT and THAT )
- ONU ve ONU
( THAT and THAT )
- ONUNLA ONU
( THAT with THAT )
- BUNUNLA ONU
( THIS with THAT )
- HER ile TÜM
( EACH/EVERY with ALL )
- HER ile/ve BASİT HER
- HER ile HEP
( EACH/EVERY with ALWAYS )
- HEP ile/değil 2 (KEZ)
( [not] ALLWAYS with/but TWO (TIMES)/TWICE )
- ŞEY/LİK ile/ve ŞEY + ŞEY
( THE THING/NESS with/and THE THING + THE THING )
- HER ŞEY ile HERŞEY('İ)
( Her şey, her şeyle ilişkili olduğu için hiçbir şeyi, sadece ve tek başına "her şey" olarak düşünemez ve dillendiremezsin. )
( Her şey, biraraya getirilmiş parçalar anlamını taşır. )
( EVERY THING with EVERYTHING )
( Everything implies a collection of particulars. )
- HERŞEY ile HERŞEY('İ)
( EVERYTHING with EVERYTHING )
- HERŞEY ile/ve HERŞEYE HERŞEYİ SÖYLEYEBİLMEK
( HER SÖYLEDİĞİN DOĞRU OLMALI
HER DOĞRUYU SÖYLEMEK DOĞRU DEĞİLDİR
HER SÖYLEDİĞİN HAKK OLMALI
HER HAKK'I SÖYLEMEK HAKKIN DEĞİLDİR )
- HERŞEY İLE HERŞEY ile/ve HERŞEY İLE BİRŞEY
( EVERYTHING WITH EVERYTHING with/and EVERYTHING WITH A THING )
- HER ŞEY(DE)/YER(DE) ile/ve HİÇBİR ŞEY(DE)/YER(DE)
( Hiçbir şey kendisi için değildir, her biri insan içindir. )
( Her şeyin sizin zihninizde olduğunu, sizin, zihinden öte olduğunuzu ve gerçekten yalnız başınıza olduğunuzu ne zaman idrak ederseniz, işte o zaman her şey sizsiniz. )
( Hiçbir "şey" ben değildir, böylece ben hiçbir şeyim. )
( Herhangi bir şey, sadece o şey değildir. )
( Herhangi bir şey, bütünün bir yanını göstererek gizleyendir. )
( Her şey kendi olmayanı da işaret etmektedir. )
( Can sıkmanın sırrı, herşeyi anlatmaktır. )
( [ON] EVERYTHING/PLACE with/and [ON] NOTHING/PLACE )
( When you realise that all is in your mind and that you are beyond the mind, that you are truly alone; then all is you. )
( No thing is me, so I am nothing. )
- HERŞEY ile/ve GÜVENİLİRLİK
( Masum ve basit olana güvenme cesaretine pek az kimse sahiptir. )
( EVERYTHING with/and RELIABILITY )
( Very few are those who have the courage to trust the innocent and the simple. )
- HER YER(İ)(NDE) ile/ve HİÇBİR YER(İ)(NDE)
( EVERYWHERE with/and NOWHERE | NOT ANYWHERE )
- İKİ(2) ile HERŞEY/HERKES/HER ZAMAN
( TWO with EVERYTHING/EVERYBODY/EVERYTIME )
- ÇOĞUNLUKLA ile HER ZAMAN
( MOSTLY with EVERY TIME )
- HER ŞEY ile HER ŞEY('İ)
( EVERY THING with EVERY THING )
- HERHANGİ BİR ŞEY ile HERHANGİ BİR ŞEY('İ)
( ANYTHING with ANYTHING )
- HİÇBİR ŞEY ile HİÇBİR ŞEY('İ)
( NOTHING with NOTHING )
( RIEN )
- HER ile/ve HERHANGİ
- ŞEY ile/ve NESNE
( ... İLE/VE Bükülmüş zaman ve mekân, uzayın yoğunlaşması. )
( THING with OBJECT )
- ŞEY ile/ve/+ YÖNELİM
( THING with/and/+ TENDENCY )
- ŞEY/EŞYA[çoğ.] ile/ve "DIŞ DÜNYA"
- NESNE ile/ve NESNE
( OBJECT with/and OBJECT )
- NESNE ile/ve/<> HAREKET
( OBJECT with/and/<> MOVEMENT )
- NESNELEŞTİRME ile/yerine NE İSE NE'LEŞTİRME(O'LAŞTIRMA)
- NESNELEŞTİRME ile NESNELLEŞTİRME
- NE'LİK/SİZ ile/ve NİTELİK/SİZ
- ŞEY: CİSİM ANLAMINDA ile/ve VAR ANLAMINDA
( THING: MEANING IN SUBSTANCE with/and MEANING IN EXISTS )
- CİSM-İ TABİİ ile CİSM-İ TÂLÎMÎ
( Doğal cisim. İLE Matematiksel cisim. )
( Tüm cisimler ya devim ya da dinginliktedir. )
( Cisimler birbirlerinden tözde değil fakat devim ve dinginlikte ayrılırlar. )
( Cisimlerin etkileşimleri doğalarına bağlıdır. )
- CİSİM ile/ve ZAMAN
- ŞEYLERİ: HAYAL ETTİĞİN GİBİ GÖRMEK yerine (ONLARI) OLDUKLARI GİBİ GÖRMEK
( Hayal ettiklerinizin varlığını reddetmeniz daha akıllıca olurdu. )
( Eğer kendinizi her zaman sınamazsanız, gerçek ile hayali ayırt edemezsiniz. )
( Sizi kendinize karşı kör eden, sizin davranışlarınızdır. )
( Düşüncelerinizi ve duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi yakından izlemedikçe ve nedenini ve nasılını bilmeden sizde meydana gelen değişimlere hayretle bakmadıkça, gerçeğe vardığınızı nasıl söyleyebileceksiniz? )
( Düşünülüp hayal edilebilen hiçbir şeyin kendiniz olamayacağını bir kez anladığınızda, imgelemelerinizden kurtulmuş olursunuz. )
( THE THINGS: TO SEE WHAT EVER THEY ARE, AS BEING instead of TO SEE HOW YOU IMAGINE/DREAM )
( You would be wiser to deny the existence of what you imagine. )
( If you do not test yourself all the time, you will not be able to distinguish between reality and fancy. )
( It is your behaviour that blinds you to yourself. )
( How do you know that you have realised unless you watch your thoughts and feelings, words and actions and wonder at the changes occurring in you without your knowing why and how? )
( Once you have understood that nothing perceivable, or conceivable can be yourself, you are free of your imaginations. )
- HIZLI DÜŞÜNMEK ile/ve/değil HAYAL (ETMEK)
- DÜŞ/RÜYÂ ile HAYAL
( Rüya görmekte olduğunuzu gerçekten anlamadınız. Tutsaklığın özü de budur - gerçek ile gerçek olmayanı birbirine karıştırmak. )
( Rüya gördüğünüzü anladığınız anda, uyanacaksınız. Fakat anlamazsınız çünkü rüyanın devam etmesini istersiniz. )
( Sorununuz rüya değil, rüyanın bir kısmından hoşlanıp bir kısmından hoşlanmamaktır. )
( Bir gün gelecek, rüyanın sona ermesini tüm aklınız ve gönlünüzle özleyeceksiniz ve bunun bedeli her ne olursa ödemeye istekli olacaksınız. )
( Rüya, gündüz yaşadığının gece hapşırmasıdır. )
( Bir kişi, yılda 1.500 kadar rüya görür. )
( DREAM with TO IMAGINE )
( It is because you have not really understood that you are dreaming. This is the essence of bondage - the mixing of the real with unreal. )
( Once you have seen that you are dreaming, you shall wake up. But you do not see, because you want the dream to continue. )
( Your problem is that you like one part of your dream and not another. )
( A day will come when you will long for the ending of the dream, with all your heart and mind, and be willing to pay any price. )
( )
- RÜYÂ ile KARABASAN
( HÂB ile KÂBÛS )
( DREAM with NIGHTMARE )
- MERAK ve HAYAL
( CURIOSITY and TO IMAGINE )
- MERAK ile/ve SINIR
( İnsanın başına ne gelirse (sınırsız/kontrolsüz) meraktan gelir. )
( CURIOSITY with/and LIMIT/BORDER )
- MERAK ile TECESSÜS
- MERAK ile/ve GERİLİM
- MERAK ile/ve/değil/< CEHALET
( [not] CURIOSITY with/and/but/< IGNORANCE )
- MERAK ile/ve HAYRANLIK
( CURIOSITY with/and ADMIRATION )
- HAYAL ile VEHİM/FACULTE ESTIMATIVE[Fr.]
- VEHİM ve ŞEKK
- MUHAYYİLE ile MÜTEHAYYİLE
- HAYAL ile/ve/değil TAHMİN
( [not] TO IMAGINE with/and/but ESTIMATE/CONJECTURE )
- HAYAL ve "HESAP"
- HAYAL ve HEYECAN
( TO IMAGINE and EXCITEMENT )
- HAYAL ile GERÇEKLİK
( Kusursuzdur. İLE "Kusurludur." )
- HAYALÎ ile/ve HİSSÎ
- TABİİ ile EVET
( SURE with YES )
- EVET ile MUTLAKA
( YES with ABSOLUTELY )
- HAYIR! ile EVET!
( [Ar.] LÂ ile NEAM )
( NO with YES )
( [Alm.] NEIN mit JA )
( [Fr.] NON avec OUI )
( [İt.] NO con Sİ )
( [İsp.] NO con SÍ )
- ASLA ile/yerine HAYIR!
( Asla, asla deme! )
( NEVER with NO )
( NO instead of NEVER )
( Never say never again! )
- TERK ile/ve/> HAYIR
( Güç ve hayırlar herkes içindir ve isteyen herkese hazırdır. )
( Dıştaki hiçbir şey bir değer ifade etmediği ve gönül her şeyi terk etmeye hazır olduğu zaman, zihinsel olgunluk düzeyine ulaşılmış demektir. )
( ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE with/and/> NO )
( Power and grace are for all and for the asking. )
( A level of mental maturity is reached when nothing external is of any value and the heart is ready to relinquish all. )
- TERK ETMEK ile/ve VAZGEÇMEK
( Bilincine varmadığınız bir şeyi terk edemezsiniz. )
( Öteye devam etmek için terk etmek durumundasınız. )
( Önemli olan ne yaptığınız değil, ne yapmaktan vazgeçtiğinizdir. )
( Fiziksel vazgeçiş ve terk yalnızca bir içtenlik, bir samimiyet belirtisidir, fakat yalnızca içtenlik de özgürlüğe kavuşturamaz; uyanık bir idrak, istekli bir araştırma ve derin bir incelemeden doğan bir anlayışa gereksinim vardır. )
( Yapmanız gereken, tüm anıları ve beklentileri terk etmektir. )
( Dıştaki hiçbir şey bir değer ifade etmediği ve gönül her şeyi terk etmeye hazır olduğu zaman, zihinsel olgunluk düzeyine ulaşılmış demektir. )
( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda, arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )
( Duyup da/bilip de terk etmelidir. )
( Birinci adımdan vazgeçmeyen, ikinci adımı atamaz. )
( [Kendine/Bilgiye] Teslim olmadan terk edemezsin. )
( Ortak etmeni bulmak için tüm ayrımları terk etmek zorundasınız. Ancak evrensel olan ortaktır. )
( Gerçek vazgeçiş, terk edilecek bir şeyin bulunmadığını, çünkü size ait hiçbir şeyin zaten bulunmadığını idrak ediştedir. )
( Sahte olandan vazgeçin, doğru olan kendi yerini bulacaktır. )
( Yanlış anlamalarınızı ortaya çıkarın ve onları terk edin, hepsi bu kadar. )
( [Ar.] ... ile SARF-I NAZAR )
( ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE with/and GIVE UP )
( You cannot abandon what you do not know. )
( To go beyond, you must abandon them. )
( It is not what you do, but what you stop doing that matters. )
( Mere physical renunciation is only a token of earnestness, but earnestness alone does not liberate. There must be understanding which comes with alert perceptivity, eager enquiry and deep investigation. )
( All you have to do is to abandon all memories and expectations. )
( You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear. )
( The real giving up is in realising that there is nothing to give up, for nothing is your own. )
( Give up the false and the true will come into its own. )
- TERK ETMEK ile/ve/değil/yerine İLİŞKİDE OLMAK
( [not] ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE with/and/but TO BE RELATED )
( TO BE RELATED with/and ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE )
- TERK ile/ve/değil/yerine EZİYET
( Bazen, terk edilmektense eziyet görmeye bile râzı olabilirsin. )
- "ATMAK" değil TERK
- VAZGEÇMEK ile TERCİH
( TO GIVE UP with TO PREFER )
- BIRAKMAK ile TERK ETMEK
( TO QUIT with ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE )
- SES ile/ve/değil/yerine SESSİZLİK(SÜKÛNET)
( [Ar.] SAVT ile/ve/değil/yerine SAMT )
( Sessizlik baş etmendir. )
( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )
( Sessizlik ve sükûn - öte yol budur. )
( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce zihnin doğal hali olamaz. )
( Sessizliğe ulaştığınızda, herşey doğal biçimde, sizin tarafınızdan bir girişim olmaksızın kendiliğinden oluşacaktır. )
( Aklın davranışlardaki en açık belirtisi sükûnet ile zarâfettir. )
( Sessizlik ve sükûnet içinde, gelişirsiniz. )
( Sükûnet ve sessizlik içinde, büyürsünüz. )
( Size yardım edecek olan sessizliktir. )
( Sükûnet ve sessizlik içinde "Ben" kabuğu erir ve iç ile dış bir olur. )
( Umudunuz, zihninizde sessiz ve gönlünüzde sakin kalmakta yatar. )
( Öteye varabilmek için sessizliğe râzı olmalısınız. )
( Tüm gereksinimim(iz) SESSİZLİK. )
( Kendinize tam bir sessizlik içinde bakın, kendinizi tarif etmeyin. )
( Sessiz ve sakin kalın. )
( Gerçeğe varmış olan kişiler çok sessizdirler. )
( İlim hâle inkılâp edince ses çıkmaz. )
( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )
( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendisi etkilenmeden kalarak. )
( Sessizlik, hakkındaki tüm konuşmalar gürültüden ibarettir. )
( Yazıt )
( HÂMÛŞÂN[Fars.]: Sessizler, susmuşlar. | Mevlevî mezarlıkları. )
( [not] SOUND with/and/but QUITENESS )
( QUITENESS instead of SOUND )
( Silence is the main factor. )
( Wisdom in Silence, Kingdom in Behaviour. )
( Silence and peace - this is the way beyond. )
( In peace and silence, you grow. )
( In peace and silence the skin of the 'I' dissolves and the inner and the outer become one. )
( What helps is silence. )
( No particular thought can be mind's natural state, only silence. )
( Your hope lies in keeping silent in your mind and quiet in your heart. )
( To go beyond, you must consent to silence. )
( ALL I/WE NEED IS SILENCE! )
( Look at yourself in total silence, do not describe yourself. )
( Keep quiet. )
( Realised people are very quiet. )
( There is peace only in the essential. )
( Once you are quiet, things will begin to happen spontaneously and quite naturally without any interference on your part. )
( All talk about silence is mere noise. )
( [Sansk.] SABDA ile/ve/değil/yerine ... )
- SESİN: YERİ ile/ve/<> UZAKLIĞI
( İnsanlar 0.00003 saniye gibi çok kısa bir zaman farkını algılayabilir. Ses dalgası, önce sesin kaynağı yönünde olan kulağa ve kısa bir zaman sonra da öbür kulağa ulaşır. Aradaki zaman farkı, sesin kaynağının hangi yönde algılanacağını belirler. )
( SOUND'S: PLACE with/and/<> DISTANCE )
- SESSİZLİK ile/ve DİNGİNLİK
( QUIETNESS with/and INERTIA )
- SESSİZLİK ile/ve YALNIZLIK
( Bazıları için ve/veya bazı dönemler, sessizlik en büyük ses, yalnızlık en içten dosttur. )
- GÜRÜLTÜSÜZLÜK ile SESSİZLİK/SAKİNLİK
( ŞÛR[Fars.]: Gürültü, şamata. )
( SILENCE with QUITENESS )
- SAKİNLİK ile/ve SAKİNLİK(YUMUŞAKBAŞLILIK)
( Yumuşaklık ve iyilik, kişiye anneannesinden mirastır. )
( QUIETNESS with/and CALMNESS )
- SÜKÛN/ET ile/ve/> SEKÎN/E(T)
( Zihnin sessizliği, gürültüden/düşünceden arınmışlığı. İLE/VE/> Kalbin sessizliği. )
( Simge bulunmayan bilinç. İLE/VE/> İmge bile bulunmayan bilinç. )
( Sükûnet ve durağanlık yarar sağlar. )
( Kişi, güvenle içinden gelen sese kulak vermelidir. )
( Dik arka, derin iç sükûnetin simgesidir. )
( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )
( Zevk, sükût etmesini öğrendikten sonra başlar. )
( QUIETNESS with/and/> PEACE )
- SÜKÛNET ve/<>/= MUTLULUK
( QUIETNESS and/<>/= HAPPINESS )
- SÜKÛN ile/ve YOKLUK
( QUIETNESS with/and NON-BEING )
- SÜKÛN ve/<> UYUM, BÜTÜNLÜK
( QUIETNESS and/<> HARMONY, INTEGRITY )
- AN ile/ve NOKTA
( Tek başlarına tanımlanamayan fakat tüm tanımların başlangıcıdırlar. )
( Kuşatılamaz, kavranamaz, tutulamazlar. )
- ZAMAN ile/ve/<>/değil/yerine AN/KIPI
( Zamlanmış AN. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE ÂN'ın ÂN'a geçtiği AN'daki AN! )
( "Anlamlı" bir yaşam sunar. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Mutlu bir yaşam sunar. )
( Dirimlilik içinde. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Sürekli dirimlilik ile. )
( [kökeni/etimolojisi] ZEMAN[Ar.]: Eskime, bir nesne üzerinde sürenin geçmesi. > ZAMAN: Süre, eskiye, geçmişe karışan süre.
[Ar.] Somut bir anlamı varken, gerçek bir nesneyi yansıtırken soyutlaştı. İki nesne arasında, birinden ötekine giderken geçen süreye, eskiye karışan süreye zeman denirken sonraları vakt anlamında soyut bir varlığı yansıtır oldu. )
( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Göktanrı dili.(N) )
( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Bilginin kaynağı. (N) | [Özdek/Madde'nin kaynağı (H).] (HN) )
( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Akıllı enerji. )
( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Dişil ve eril enerji olarak ikili sistemi yansıtır. )
( [Sümer Türkçesi'nde]... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Gök Tanrı. )
( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Evrenin başlangıcının simgesi. )
( Zaman, AN'ların birbirini izlemesidir. )
( Zaman sonsuzdur, ama sınırlıdır; ebediyet ise şimdi'nin zerresindedir. )
( Zaman içindeki ebediyet sadece tekrarlanıştır. )
( Zaman, yalnızca, bilinçte varolur. )
( Zaman bizi zamanın dışına götüremez. )
( Zamanın getirmiş olduğunu yine zaman götürecektir. )
( Zaman, içindeki bir deneyimdir ama deneyimleyen zaman-ötesinde. )
( Zamansızlık içinde, "ebediyen" sözcüğünün bir anlamı yoktur. )
( Batmayan güneşi bulanlar için zaman diye bir şey yoktur. )
( Zamansız olan, zamanı bilir; zaman ise zamansız olanı bilmez. )
( Zaman-ötesi olana ancak zaman-ötesi olanla erişilebilir. )
( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )
( Nasıl, okyanusun her bir damlası okyanusun tuzunu taşırsa, öylece her AN da ebediyetin lezzetini taşır. )
( Bir kez, Şimdi'de iyice yerleşirseniz, gideceğiniz başka yer olmaz. )
( Anımsanan ile yaşanan an arasında bir an'dan bir an'a gözlemlenebilen bir temel fark vardır. Yaşanan an zamanın hiçbir noktasında, anımsanan olamaz. İkisi arasında sadece yoğunluk değil çeşit farklılığı vardır. Yaşanan an hiçbir yanılgıya yer vermeyecek biçimde öyledir. )
( Yaşanan an gerçektir, halbuki anımsananda bir hayli kararsızlık ve belirsizlik vardır. )
( Yaşanan anı eşsiz kılan nedir? Apaçıktır ki, sizin mevcut olduğunuz duygusu. Bellekte ve beklentide, bunun gözlem altındaki bir zihinsel hal olduğu hakkında açık ve belirgin bir duygu vardır; yaşanan anda ise bu duygu en başta, bir hazır bulunuş ve farkında oluş duygusudur. )
( ÂN-I GAYRI MUNKASİM: BÖLÜNEMEYECEK OLAN AN! )
( [Ar.] TARFET-ÜL-AYN: Bir kere göz açıp kapayıncaya kadar olan AN. )
( Mutlak, zamandan öncedir. )
( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )
( Ne içindeyim zamanın
Ne de tümüyle dışında
Yekpâre, geniş bir ÂN'ın
Parçalanmaz akışında )
( Yüzünü toprağa indir dem-be-dem
Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem )
( Dem, bu demdir, dem, bu dem!
Dem, bu demdir, dem, bu dem! )
( An, bu andır, an, bu an!
An, bu andır, an, bu an! )
( DÜNYA, BU DÜNYA
AĞLATIRKEN GÜLDÜRÜR
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
RÜYA, BU RÜYA
KİM GÖRÜR, KİM GÖRDÜRÜR
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DÜNYAYA BAK, DOYA DOYA SEYRET!
HAYRETTEYİM, HAYRET!
DÜNYAYA BAK, DOYA DOYA SEYRET!
HAYRETTEYİM, HAYRET!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
NE GEÇMİŞ VAR, NE GELECEK!
DEM, BU DEMDİR, BARIŞALIM!
HAYALLER KURUP EĞLENEREK!
DEM, BU DEMDİR, BULUŞALIM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DÜNYA, BU DÜNYA
BOŞA SIKMA CANINI!
DÜNYA, BU DÜNYA
SATMIŞIM ANASINI!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DÜNYAYA BAK, DOYA DOYA SEYRET!
HAYRETTEYİM, HAYRET!
DÜNYAYA BAK, DOYA DOYA SEYRET!
HAYRETTEYİM, HAYRET!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
NE GEÇMİŞ VAR, NE GELECEK!
DEM, BU DEMDİR, BARIŞALIM!
HAYALLER KURUP EĞLENEREK!
DEM, BU DEMDİR, BULUŞALIM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
NE GEÇMİŞ VAR, NE GELECEK!
DEM, BU DEMDİR, BARIŞALIM!
HAYALLER KURUP EĞLENEREK
DEM, BU DEMDİR, BULUŞALIM!
NE GEÇMİŞ VAR, NE GELECEK!
DEM, BU DEMDİR, BARIŞALIM!
HAYALLER KURUP EĞLENEREK
DEM, BU DEMDİR, BULUŞALIM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
DEM, BU DEMDİR, DEM, BU DEM!
MAZHAR ALANSON )
( [Fars.] RÛZİGÂR/ZAMAN ile/ve/<>/değil/yerine DEM )
( BÎ HENGÂM[Fars.]: Vakitsiz. )
( [Ar.] ÂNÂT, LÂHZE: An. Göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman. )
( [Ar.] VEHLE: Dakika, An. ["O günün vehrinde" DEĞİL "O günün vehlinde"] )
( CARPE DIEM: GÜNÜ/ÂNI/YAŞANANI YAŞA/YAKALA! [Lat.] [günlük yaşa değil!] )
( HAKUNA MATATA: AN'I YAŞA! [Kenya dilinde] )
( [not] TIME with/and/<>/but MOMENT )
( MOMENT instead of TIME )
( [Lat.] TEMPUS cum/et/<> ... )
( [Alm.] ZEIT mit/und/<> MOMENT )
( [Fr.] TEMPS avec/et/<> MOMENT, NUANCES )
( [İt.] TEMPO con/e/<> ATTIMO/MOMENTO )
( [İsp.] TIEMPO con/y/<> MOMENTO/RATO )
( CHRONOS ile/ve/<>/değil/yerine CAIROS )
( Time is endless, though limited, eternity is in the split moment of the now. )
( Time exists in consciousness only. )
( Time is a succession of moments. )
( Time is an inner experience but the experiencer is timeless. )
( The absolute precedes time. )
( What time has brought about, time will take away. )
( The timeless can be reached only by the timeless. )
( Time cannot take us out of time. )
( Just as every drop of the ocean carries the taste of the ocean, so does every moment carry the taste of eternity. )
( The timeless knows the time, the time does not know the timeless. )
( Eternity in time is mere repetitiveness. )
( In the timeless the words 'for ever' have no meaning. )
( Without memory and expectation there can be no time. )
( Once you are well-established in the now, you have nowhere else to go. )
( Do what you believe in and believe in what you do. All else is a waste of energy and time. )
( Between the remembered and the actual there is a basic difference which can be observed from moment to moment. At no point of time is the actual the remembered. Between the two there is a difference in kind, not merely in intensity. The actual is unmistakably so. )
( The actual is real, while there is a good deal of uncertainty about the remembered. )
( What makes the actual unique? Obviously, it is your sense of being present. In memory and anticipation there is a clear feeling that it is a mental state under observation, while in the actual the feeling is primarily of being present and aware. )
( [Sansk.] KALA ile/ve/<>/değil/yerine ZEN )
( [Çince]... ile/ve/<>/değil/yerine LAN )
- ANLIK ile/ve/<> TAMLIK
- ZAMAN: UD ve ÖD
( Sümerce'si. VE Türkçe'si. )
- VAKİT ile ZAMAN
- ZAMAN ve HAREKET
( Zaman hareketin miktarıdır. )
( TIME and MOVEMENT )
- ZAMAN ve/<> ZEMİN/MEKÂN
( İnsan, mekândan, zamana geçiştir. )
( Terazi var, tartı var, herşeyin bir zamanı var. )
( Bazı işlerde/hizmetlerde de zaman ve zemin gözetmek olmaz. )
( TIME and/<> PLACE )
- ZAMAN ile/ve/= FIRSAT
( TIME with/and/= OPPORTUNITY )
- ZAMANI ARTIRMAK ile/değil ETKİ ALANINI GENİŞLETMEK
- ZAMAN ile/ve ZAMANDA (OLAN)
- ZAMAN VE MEKÂN ALGILAMALARI/YORUMLAMALARI:
( * MUTLAK
* ZİHNÎ, MUTLAK
* ZİHNÎ
* İLİŞKİ )
( İnsan, mekândan zamana geçiştir. )
- BENGİ ZAMAN ile/ve ARDIŞIK ZAMAN ile/ve DÖNGÜSEL/ÇEVRİMSEL ZAMAN
( Olguları verir. İLE/VE Tarihsel olguları verir. İLE/VE Kendini tekrarlayan olguları verir. Üretim birimleri sürecini gösterir.[doğa, mevsimler, ekip-biçme.] )
( Kıpı/an/şimdi. İLE/VE Geçmiş-Şimdi-Gelecek. İLE/VE ... )
( Kairos. İLE/VE Kronos. İLE/VE ... )
- MUTLAK ZAMAN ile/ve MUKAYYET ZAMAN ile/ve PSİKOLOJİK ZAMAN
- "ZAMANDA OLUR" değil ZAMANLA OLUR
- BOŞ ZAMAN değil BOŞA GEÇEN ZAMAN
- KISA VADELİ YARAR-UZUN VADELİ ZARAR ile/değil/yerine ÂN'I YAŞAMAK
- !ZAMAN VE ZAMANE'DEN ŞİKÂYET
- [Ar.] EBED/Î, BENGİ ile/ve EZEL/Î
( Sonu olmayan gelecek zaman. İLE/VE Öncesi olmayan geçmiş zaman. )
( Ezel ve ebed nedir? ŞİMDİ'dir! )
( Varlık'ın gelecekte takdir edilen zaman içerisindeki sınırsızca sürekliliği. İLE/VE Varlık'ın geçmişte takdir edilen zaman içerisindeki sınırsızca sürekliliği. )
( Ezel ve ebed, ikisi birden önsüzlüğü ve sonsuzluğu bildirir. )
( [Fars.] CÂVİDÂN ile/ve ... )
- SERMED ile/ve DEHR ile/ve ZAMAN
( Sabitin sabite nispeti. İLE/VE Sabitin mütegayyire nispeti. İLE/VE Mütegayyirin mütegayyire nispeti. )
- HAL ile/ve AN
- HAL ile MAKAM
( [Ar.] ... ile/ve CÂH/E )
- HAL ile/ve HAVA
- HAL ile/ve MELEKE
( Geçici. İLE/VE Kalıcı. )
- TARİH ile/ve ZAMAN
( İnsan. İLE Kozmik. )
( Tarih: Amacı şerefli, yararları çok fazla ve esasları çok önemli olan bir disiplin ve ilim. )
( Zaman: Değişimleri, oluşumları ve hareketleri anlamlandırmada başvurulan kategori. )
( Tarih ile uğraşmak insanın emeği ile uğraşmaktır. )
( Tarihi, vak'a olarak görürsen, sonra sen de "Tarihî Vak'a" olursun! )
( Bugün varsan, yarın yoksun
Tarih oku, bilgin artsın
Sen dünyadan bihabersin )
( Tarih: Düzen. )
( Historia: Araştırma. )
( HISTORY with/and TIME )
- SERİ ZAMAN ile/ve NOKTASAL ZAMAN
( SERIAL TIME with/and POINTAL TIME )
- SERİ ZAMAN ALGILAMASI ile SÜREKLİ ZAMAN ALGILAMASI
( PERCEPTION OF SERIAL TIME with PERCEPTION OF CONTINUAL TIME )
- ZAMANIN DÜŞÜNÜLME/DEĞERLENDİRİLME ÖNCELİK VE SIRALAMALARI
( 1. ŞU ANDA VE BURADA [Yaşamak üzere!] [en az %51 ve üzeri (%90'a kadar)]
2. GELECEK [Yapılandırmak üzere!] [%42 - %46]
3. GEÇMİŞ [Yararlanmak üzere!] [%3 - %7] )
- TARİH BİLİNCİ ve/<> SORUMLULUK
( HISTORY and/<> RESPONSIBILITY )
- KORKU ile/ve/değil/yerine TARİH BİLİNCİ
( Milletlerin uygarlık seviyelerini, tarih incelemelerindeki çaba ve becerilerine göre belirlemek olanaklıdır. )
- TARİH ile/değil GEÇMİŞ
( İnsanın/bireylerin tarihi olmaz, geçmişi olur. )
( Gelecek açıktır, geçmiş ise sürekli "değişir!"[değiştirilir] )
( Human/people have not history, have past. )
( [not] HISTORY with/but PAST )
- TARİH ile/ve/<> BELLEK
( HISTORY with/and/<> MEMORY )
- TARİH ile/ve/<>/değil SÜREÇ
( [not] HISTORY with/and/<>/but PROCESS )
- TARİH ile/ve/<> ANLAM
( İnsanın eylemlerinin incelenmesi. )
( HISTORY with/and/<> MEAN )
- TARİH ile/ve/<> KOŞUL/LAR
( HISTORY with/and/<> CONDITION/S )
- TARİH ile/ve KÖKEN
( HISTORY with/and BASIS/ORIGIN )
- TARİH ile EFSANE
- TARİH ile/ve/<> ETKİ
( HISTORY with/and/<> AFFECT/EFFECT )
- TARİH ile/ve/<> VERİ
( HISTORY with/and/<> DATA )
- TARİH ile/ve/<> UZAK GEÇMİŞ TARİHİ
- TARİHÇİ ile VAK'A-NÜVÎS[Ar., Fars.]
( ... İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )
- TARİH ve TELMİH
- DİL ile/ve/<> TARİH
( LANGUAGE with/and/<> HISTORY )
- TARİH ile/ve/<> KÜLTÜR TARİHİ
( HISTORY with/and/<> HISTORY OF CULTURE )
- SİYASİ/DİPLOMATİK/ASKERİ TARİH ile/<> TARİH
( POLITICAL/DIPLOMATIC/MILITARY HISTORY with/<> HISTORY )
- SİYASİ TARİH ile/ve/<> KÜLTÜR TARİHİ
( POLITICAL HISTORY with/and/<> CULTURAL HISTORY )
- TARİH ile/ve/<> KURAL(LARINI) ÇIKARMAK
- TARİH ile/ve/<> TOPLUM
( Düzenli karmaşa. )
( Toplum kurallarını bilmeden, özyapılı olunamaz. )
( Patterned confusion. )
( HISTORY with/and/<> COMMUNITY/SOCIETY )
- TARİH ve TAHİR
- TARİHE DÜŞMEK ile/ve METAFİZİĞE KAÇMAK yerine/değil BİRLİĞE GETİRMEK
( Teşbihe düşmek. İLE/VE Tenzihe düşmek. YERİNE/DEĞİL Tevhide varmak. )
- TARİHSİZ/LİK ile/ve/<>/= TALİHSİZ/LİK
( Tarihsizlik talihsizliktir. )
( LACK OF HISTORY with/and/<>/= UNLUCKY/NESS )
- NESNELER'DE: TARİH değil SÜREÇ
( Nesnelerin tarihi olmaz, süreci olur. )
- TARİH ile/ve/<> GELENEK
( Geleneğin sürüşü resmi değildir ve gönüllü olarak yapılır. )
( HISTORY with/and/<> TRADITION )
( The continuity of tradition is informal and voluntary. )
- TARİH ve/<> COĞRAFYA
( HISTORY and/<> GEOGRAPHY )
- ZAMAN ile/ve/<> SEVGİ
( TIME with/and/<> LOVE )
- GELENEK ile/ve/<> GEREKLİLİK
( TRADITION with/and/<> NECESSITY )
- GELENEKTE: SÜREKLİLİK ile/ve/<> TUTARLILIK
( CONTINUITY with/and/<> CONSISTENCE :IN TRADITION )
- GELENEK ve/> GELECEK
( TRADITION and/> FUTURE )
- GELENEK ile/ve DİZGE
( TRADITION with/and SYSTEM )
- ARKAİK ile/ve/<> GELENEKSEL
- GERİ KALMAK ile GEÇMİŞİNDEN GERİ KALMAK
( Bir yerde kalmak, ölmek demektir. )
( DEKADANS: Gerileme. )
- GEÇMİŞİNİ ÖNEMSEMEMEK ile/ve/>/değil GEÇMİŞİNDEN GERİDE KALMAK
- GEÇMİŞ ile/ve/değil GEÇMİŞTEKİ
- GEÇMİŞ ile/ve/fakat/maalesef SENDE GEÇMEMİŞ
- GEÇMİŞİ TOPARLAMAK ve/> GELECEĞİ BELİRLEMEK
( İkisi de, olabildiğince/olabildiği kadar. )
- GEÇMİŞTEN GELEN ile GEÇMİŞTEN KALAN
- GEÇMİŞE BAKMAK ve/<> GELECEĞİ KURMAK
- GEÇMİŞ ile/ve GELECEK
( Anılardadır. İLE/VE Hayal gücündedir. )
( Değişmezdir. İLE/VE Belirsizdir. )
( PAST with/and FUTURE )
( Constant. WITH/AND Unknown/indefinite. )
( In memory. WITH/AND In imagination. )
- DOĞRUSAL ZAMAN ANLAYIŞI ile/ve/<> DÖNGÜSEL ZAMAN ANLAYIŞI
( LINEAR TIME PARADIGM with/and/<> VICIOUS CIRCLE TIME PARADIGM )
- DEĞER/LER ile/ve/<> TARİH
( VALUE/S with/and/<> HISTORY )
- TARİH ÜSTÜ ile EVRENSEL
( Her olayda evrenin tamamı yansır. )
( Kişisel olanla evrensel olan birbirinden ayrılamaz. )
( Gövde ile evren arasında bir ayrım yapılamaz. )
( Universale neque ante rem nec post rem, sed in re: Evrensel, ne nesneden önce ne de sonradır. Evrensel ya da tümel, tikel nesnelerde var olur, nesnenin kendindedir. )
( Evren, bir Armonik-Bütün'dür. )
( OVERHISTORY with UNIVERSAL )
( In every event the entire universe is reflected. )
( The particular and the universal are inseparable. )
( No distinction between the body and the universe. )
- TARİHİ DEĞER/LER ile/ve/<> TARİHİ OLAY/LAR
( HISTORICAL VALUE/S with/and/<> HISTORICAL PHENOMENON/S )
- TARİHTEN DERS ALMAK ile/ve/<> TARİHTEN GÜÇ ALMAK
( TO TAKE LESSONS FROM HISTORY VALUE/S with/and/<> TO TAKE POWER FROM HISTORY )
- TARİHSİZLİK ile/ve/<> ALDIRMAZLIK
( "HISTORICALESSNESS" with/and/<> INDIFFERENCE )
- EVRENSEL ile KÜRESEL
( [Ar.] ÂLEM-ŞÜMÛL ile ... )
( UNIVERSAL with GLOBAL )
- EVRENSEL ile/ve ORTAK
( UNIVERSAL with/and COMMON )
- ÇOK ULUSLULUK ile/değil/yerine EVRENSELLİK
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Dil, hukuk ve kavramsallık. )
- EVRENSELLEŞTİRME ile/ve SONSUZLAŞTIRMA
( UNIVERSALIZATION with/and TO GET INFINITE )
- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN
( [not] UNIVERSAL with/and/but SHARED )
( SHARED instead of UNIVERSAL )
- EVREN ile/ve BEN/KİŞİ
( UNIVERSE with/and ME/PERSON )
- NOKTA ile/ve SONSUZ/LUK
( NOKTANIN SONSUZLUĞU )
( POINT with/and ETERNITY )
- BÖLÜNMEZLİK ve/<> NOKTA
( INDIVISIBILITY and/<> POINT )
- BÖLÜNEBİLME ile/ve BAŞKALIK
( DIVISIBILITY with/and DIFFERENCE/ALTERATION )
- İÇERİK DEĞER ile/ve/<> KÜLTÜREL DEĞER
( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )
( CONTENT VALUE with/and/<> CULTURAL VALUE )
( You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear. )
- DEĞER ile/ve/<> KULLANIM DEĞERİ
( THE VALUE with/and/<> THE VALUE IN USE )
- KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<> UYGULANIM DEĞERİ
( THE VALUE IN USE with/and/<> THE VALUE IN APPLYNESS )
- KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<> DEĞİŞİM DEĞERİ ile/ve/<> SİMGESEL/GÖSTERİM DEĞERİ
( THE VALUE IN USE with/and/<> THE VALUE IN CHANGE with/and/<> SYMBOLICAL VALUE )
- KIYMET(DEĞER) ile/ve KABİLİYET(BECERİ)
( Değerlidir(kıymetli) (belki) fakat becerikli(kabiliyetli) midir (acaba)? )
- DEĞER ile/ve/<> GELENEK
( VALUE with/and/<> TRADITION )
- KÜLTÜREL GELENEK ile/ve/<> FELSEFÎ GELENEK
( CULTURAL TRADITION with/and/<> PHILOSOPHICAL TRADITION )
- DEĞER ile/ve/<>/= GEREKSİNİM
( VALUE with/and/<>/= NEED )
- DEĞER ile/ve/<> NİYET
( VALUE with/and/<> INTENTION )
- DEĞER ile/değil YÖN
( [not] VALUE with/but DIRECTION )
- VÂHİME: Gerçekliği olmayan değerler üretmek.
- ZAMAN ve/<> UZAY
( Zaman ve uzayın kökeni, her bir neden-sonuç zincirinin ilk nedeni olarak deneyimlenebilir. )
( Bir kez zaman ve uzayı gerçek olarak kabul etmişseniz, kendinizi de ufacık, önemsiz ve kısa ömürlü sayacaksınız. )
( Zaman ve uzayın içinde değilsiniz, zaman ve uzay sizin içinizdedir. )
( Tüm uzay ve zaman zihindedir. )
( Siz, uzay ve zaman ötesisiniz! )
( Zaman ve uzay zihinde, zihne ait olduklarından, siz zaman ve uzayın ötesindesiniz, ebedi ve her yerde hazır olan. )
( TIME and/<> SPACE )
( The origin and the end of all manifestation, the root of time and space, the prime cause in every chain of causation. )
( Once you accept time and space as real, you will consider yourself minute and short-lived. )
( Space and time are in you and not you in space and time. )
( All space and time are in the mind. )
( You are beyond space and time. )
( Time and space are in the mind, you are beyond time and space, eternal and omnipresent. )
- MEKÂN ile/ve HAYYİZ(TEHAYYÜZ)(YER KAPLAYAN)
( [Sansk.] DİL ile/ve ... )
- MEVCUD ile/ve/değil MÜTEHAYYİZ
( Varolan. İLE/VE/DEĞİL Yer kaplayan. )
- MEVCUD ile/ve/değil MÜTEAYYİN
( Varolan. İLE/VE/DEĞİL Meydanda olan, meydana çıkan, belirli. Göze konu olan. )
- MEVCUD ile/ve/<>/= ŞEY
- MEVCUD: HAKİKÎ ile/ve FARAZÎ/İHTİRAÎ
( Kişiyi/zihni gerektirmez. İLE/VE Kişiyi/zihni gerektirir. )
( Muhalif değil ve fakat mutabık da değildir. İLE/VE ... )
- HARİÇ: FARAZÎ ile ZİHNÎ
- HARİÇ: FARAZÎ ile AYNÎ
- HER ZAMAN ile "HER ZAMAN"I
"( Genelin içinde düşünülen zaman. İLE
Özelliği/farkı olan üzerine düşünülen "ZAMAN"ı. )"
( EACH TIME with EVERYTIME )
- DURUMLAR(HALLER)'I
( STATES/SITUATIONS )
- DURUM ile/ve/<> KONUM
( STATE/SITUATION with/and/<> POSITION )
- DURUM ile/ve/<> SÜREÇ
( Durumun doğasını değerlendirmeden zorla sürdürmeye çalışmak sorunlara yol açmıştır. )
( Durumunun doğasını ve ruhunun derinliklerini araştırmaktan daha hayati bir şey yoktur. )
( STATE/SITUATION with/and/<> PROCESS )
- DURUM ile/ve/> SONUÇ
( Neden-sonuç sadece zihindedir. )
( İnsan tüm etmenleri bilmeden hemen sonuçlar çıkarmamalıdır. )
( Durum beter, durun yeter! )
( STATE/SITUATION with/and/> CONSEQUENCE/RESULT )
( Causality is in the mind. )
( One must not draw conclusions without understanding all the factors. )
- DURUM ile/ve/<> OLGU
( STATE/SITUATION with/and/<> FACT )
- DURUM ile/ve GÖRÜNTÜ
( STATE/SITUATION with/and SPECTRE/PHANTOM/PHENOMENON )
- DURUM ile/ve/<> ARADURUM
- DURUM ile/ve/değil GEREKSİNİM
( [not] STATE/SITUATION with/and/but NEED )
- POZ ile/ve POZİSYON
- HAL ile MECAL
( CONDITION with POWER )
- OLUMSUZLUK BELİRTİMİ ile/değil/yerine DURUM BELİRTİMİ
( Sevmiyorum. İLE/DEĞİL/YERİNE Seviyor Değilim. )
( [not] TO STATE THE NEGATIVENESS with/but TO STATE THE SITUATION )
( TO STATE THE SITUATION instead of TO STATE THE NEGATIVENESS )
( I don't like. WITH I feel no love. )
- DURUMUNDA OLMAK ile/ve KONUMUNDA OLMAK
- KAPASİTE ile "DURUM"
( CAPACITY with "STATE" )
- BELİRTME ile BİLDİRME
( TO STATE with TO NOTIFY )
- BELİRTME ile ORTAYA KOYMA
( TO STATE with TO EXPOSE )
- ORTAYA ÇIKARMA ile ÖNE ÇIKARMA
( TO EXPOSE with TO BRING FORWARD )
- ORTAYA ÇIKMA ile/ve/<>/değil OLUŞMA
- ORTAYA ÇIKMA ile/ve/değil/> YAPILANMA
- OLUŞMA ile/ve/<>/değil/yerine ORTAYA ÇIKMA
- OLUŞMA ile "UYANMA"
- YOLLAR('I)
( THE WAYS/DIRECTIONS )
- SORU ile/ve KİŞİ
( Kişi, başka kişilere görünendir. )
( En yalın sorular en değerli olanlardır. )
( Durun, bakın, inceleyin, doğru soruları sorun, doğru sonuçlara varın ve onlara göre hareket etme cesaretini gösterin ve olanlara bakın. )
( Sorulardan kaçanlar yanıtların sıcaklığına sığınırlar. )
( SUAL ile/ve ŞAHIS )
( QUESTION with/and PERSON )
( The person is what I appear to be to other people. )
( Stop, look, investigate, ask the right questions, come to the right conclusions and have the courage to act on them and see what happens. )
- SORAN ile YANITLAYAN ile DİNLEYEN ile SEVGİSİ/İLGİSİ OLAN
- SORU ile/ve/> SORUN ile/ve/> SORUNSAL
( QUESTION and/> PROBLEM and/> PROBLEMATICAL )
- SORU ile/ve KUŞKU(/ŞÜPHE)
( QUESTION with/and SUSPICION/DOUBT )
- SORU ile/değil İNŞİRÂH[< ŞERH]
- "KAPALI" SORU ile/ve "AÇIK" SORU
- "KAPALI" SORU SORMA ile/ve "AÇIK" SORU SORMA
- HAZİNE ile/ve/<> SUAL
( Sandık. İLE/VE/<> Anahtar. )
( Dışarıda. İLE/VE/<> Sende. )
- YANITLARI DİKKATE ALMAK ile/ve/değil/yerine SORULARI DİKKATE ALMAK
- "YANIT' ile/ve/değil/yerine AÇIKLAMA
- BAŞKASININ/BAŞKALARININ YANITLARI ile/ve/değil/yerine KENDİ(NİN) YANITLARI(N)
- KUŞKU ile/yerine SORGULAMA
( Sorgulamak ve reddetmek gereklidir. )
( Gerçek soruşturma bir şeyin içine doğru yapılır, dışa doğru değil. )
( Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değmez. )
( Bilinecek/bilinebilecek şeye yaklaşmanın biricik yolu soru sormaktır. )
( Kuşkuculuğumuz hakkında bile kuşkucu olmalıyız. )
( Temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise sürekli kuşku içinde olmalarıdır. )
( SUSPICION with INTERROGATE )
( INTERROGATE instead of SUSPICION )
( To question and deny is necessary. )
( True enquiry is always into something, not out of something. )
- KUŞKU ile PSİKASTENİ
( ... İLE Aşırı kuşku. | Düşünce kararsızlığı. )
- KUŞKU ile/ve/<> İNKÂR
( SUSPICION with/and/<> TO DENY )
- KUŞKU ile/ve KORKU
( Eğer kuşku varsa, korku da varolacaktır. )
( SUSPICION/DOUBT with/and FEAR )
- KUŞKU ile/ve KAYGI
( SUSPICION/DOUBT with/and ANXIETY )
- SORMAK ile/ve SÖYLEMEK
( TO ASK with/and TO SAY )
- SORMAK ile/ve/<> İSTEMEK
( Aynı anda iki anlama birden sahip olan, haddi aşmamak üzere hangisi daha uygunsa o anlam üzerinden değerlendirme dileğiyle kullanılan çok değerli bir kavram ve sözcüğümüzdür. )
( TO ASK with/and/<> TO REQUEST/ASK )
- SORMAK ile "AÇMAK"
( TO ASK with "TO OPEN" )
- SUAL ETMEK ile BUHÛ'[Ar.]
( 1. Sormak. | 2. İstemek. [fakat uygunsa ve/veya uygun olabileceği kadarıyla isteyerek!] İLE Alçakgönüllülükle hakkını isteme. )
- SORMAK ile/ve/<> FARKINDALIK
( TO ASK with/and/<> AWARENESS )
- SORMAK ile/ve UTANMA(MA)K
( TO ASK with/and (NOT) TO BE EMBARRASSED )
- SÖYLEMEK ile/ve ÖNERMEK
( TO SAY with/and TO SUGGEST/RECOMMEND )
- SÖYLEMEK ile/ve KAVRAMAK
( TO SAY with/and COMPREHENSION )
- SÖYLEMEK ile SAPTAMAK
( TO SAY with TO DETERMINE )
- SÖYLEMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK
- "NE DERSİN?" ile/ve/<> "NE EDERSİN?"
( N DERSİN? <> N EDERSİN? )
( Ne edersen onu dersin, ne dersen onu edersin! )
- ÖNERMEK ile/ve/<> KULLANMAK
( TO SUGGEST/RECOMMEND with/and/<> TO USE )
- KUŞKU ile ÇELİŞKİ
( DOUBT with CONTRADICTION )
- ÇELİŞKİ ile/ve İLİŞKİ
( CONTRADICTION with/and RELATION )
- ÇELİŞKİ ile/ve YANILSAMA
( CONTRADICTION with/and ILLUSION )
- ÇELİŞKİ ile/ve ÇATIŞKI
( Düşündürür. İLE/VE Güldürür ya da ağlatır.[öfkeden] )
( CONTRADICTION with/and CONFLICT )
( Goes to think. WITH/AND Goes to laugh or cry.[by the anger] )
- ÇELİŞKİLİ ile/ve/değil FARKLI
( [not] CONTRADICTED with/and/but DIFFERENT )
- "ÇELİŞİK" ile/değil ÇELİŞKİ OLDUĞUNU İDDİA EDENİN BİLGİSİZLİĞİ/YETERSİZLİĞİ
- KUŞKU ile ÇÖZÜMLEME
( DOUBT with ANALYSIS )
- ŞÜPHE SORUSU ile/yerine ANLAMA SORUSU
( Yanıtlarını zaten bildiğiniz boş sorular sormamalısınız. )
( [Felsefede] BED-GÜMÂN[Fars.]/SEPTİK: Şüpheci, her şeyden şüphe eden. )
( QUESTION IN DOUBT with COMPREHENSION QUESTION )
( COMPREHENSION QUESTION instead of QUESTION IN DOUBT )
( You must not ask idle questions, to which you already know the answers. )
- SORU ile/ve YANIT
( Soru yanıttan önce gelir. )
( QUESTION with/and ANSWER )
( Question comes before answer. )
- SORU ile/ve YORUM
( Soru sorma tarzı nesneyi tayin eder. )
( QUESTION with/and INTERPRETATION/COMMENT )
- SORU-YORUM ile/ve YORUM-SORU
( QUESTION-COMMENT with/and COMMENT-QUESTION )
- YORUM ile/ve/değil/yerine BAĞLAYICI OLMAYAN YORUM
- YORUM YAPMAK/YAPABİLMEK ile/ve BAĞLANTI KURMAK/KURABİLMEK
( Yorum doğruyu tespit için değil, yanlıştan kaçınmak için yapılan bir etkinliktir. )
- YORUMLAMAK ile/ve SONUÇLANDIRMAK
( TO INTERPRET with/and TO CONCLUDE )
- YORUMA UYGUN/LUK ile/ve/değil/yerine YORUMA AÇIK/LIK
- İKTİBÂS ve/< İNTIBAK[Ar. < TIBK: Tıpkı, aynı.]
( Alıntı, uygunluk gerektirir. )
( Teşbihte, hata olmamalı/olmaz! )
- BAĞLANTI ile/ve BAĞLAM
( CONNECTION with/and CONTEXT )
- TAHLİL ile YORUM
( ANALYSIS with INTERPRETATION/COMMENT )
- TAHLİL ile TALİL
( Kavramların tanımı/tahlili yapılır. İLE Olguların talili(tümdengelim) yapılır, nedenleri gösterilir. )
( ANALYSIS with EXPLANATION )
- TAHLİL ile ŞERH
( ANALYSIS with EXPLANATION )
- YORUM ile ÇIKARSAMA
- YORUM ile/ve/değil/yerine ÇOK ANLAMLILIK
( [not] INTERPRETATION/COMMENT with/and/but MULTI MEANING )
( MULTI MEANING instead of INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/ve YORUMUN ETKİSİ/EGEMENLİĞİ
- YORUM ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ NİTELİKTE YORUM
( INTERPRETATION/COMMENT with/and TRANSFORMER INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/ve/<> DÖNÜŞÜM
( INTERPRETATION/COMMENT with/and/<> TRANSFORMATION )
- YORUM ve ERDEM
( INTERPRETATION/COMMENT and VIRTUE )
- YORUM ve VAROLUŞ
( INTERPRETATION/COMMENT and EXISTENCE )
- YORUM ile/ve YÖNTEM
( INTERPRETATION/COMMENT with/and METHOD )
- YORUMLAMAK ve DÖNÜŞTÜRMEK
( TO INTERPRET and TO TRANSFORM )
- YORUMLAMA ile/ve YARATMA
( TO INTERPRET with/and TO CREAT )
- YORUMLAMA ile/ve YENİDEN KURMA
( TO INTERPRET with/and RE-ESTABLISH )
- YORUMLAMA ile/değil YORUMBİLİM
( [not] TO INTERPRET with/but HERMENEUTIC )
- YORUMBİLİM ve SANAT
( HERMENEUTIC and ART )
- TEFSİR ile/ve TE'VÎL[Ar. < MEAL]
( Olaylara bağlı yorum. İLE/VE Anlama bağlı yorum. | İlklemek, asla götürmek. | Sözü çevirme. )
- RİVÂYET ile/ve YORUM
( MERVÎ[Ar. < RİVÂYET]: Rivâyet olunan, birinden işiterek söylenilen, sağlam olarak bilinmeyen. İLE/VE ... )
- ATIF ile YORUM
( Bilginin yanlış olduğu yerde yorumun doğruluğu yanlışlığı konuşulmaz. [Usûlü yanlışın füruğu tartışılmaz.] )
( ATTRIBUTION with INTERPRETATION )
- ATIF ile/ve PAY ALMA
( ATTRIBUTION with/and TO GET SHARE )
- ALINTI ile/ve/değil ATIF
- İTHAF ile/değil ATIF
- ÎMÂ' ile ATIF
- ŞÜPHE[< TEŞBİH] ile/ve REYB
- ŞÜPHE ve/< TASAVVUR
( Tasavvur olmadan şüphe oluşmaz/edilmez. )
( Kuşku söz konusu olduğunda sanığın lehine kullanılır. )
- MAKUL KUŞKU ile YETERLİ KUŞKU ile AĞIRLIKLI KUŞKU
( ... İLE Dava açmadaki belirleyeci. İLE ... )
- ŞÜPHE ile VEHM
- ŞÜPHE ile KÖTÜ/LÜK
- ŞÜPHE ile/ve/değil/yerine TERK
- KUŞKU/ŞÜPHE ile/< ŞEKK[çoğ. ŞUKÛK]
( Olumsuz emin olmama. İLE %50 - %50 | Ne o, Ne o. )
( LA REYB: Şüpheyi kaldıran ne ise. )
( Haram ya da helâl olduğu hakkında kesin yargı verilemeyen durum. | Doğru ya da yanlış olduğu tespit edilemeyen durum. [Cezada şüphe, sanık lehine yorumlanır.] İLE ... )
- YAKÎN ile ZANN ile ŞEKK ile VEHM
( %100 İLE %50 üzeri. İLE %50 İLE %50 altı. )
( Anımsadığınız şeylerle, onlar gerçekmişlercesine meşgul oluyorsunuz. )
- ZAN ile/ve/değil/yerine KANAAT
- ŞEKK ile/ve OLASILIKLI
- İNANÇSIZLIK ile KUŞKU/ŞÜPHE
( Ne çıplaklık, ne dağınık saçlar, ne pislik, ne günlerce oruç tutmak, ne yerde yatmak, ne de bağdaş kurarak saatlerce bir yerde oturmak, şüphe ve isteklerden arınmamış bir insanı kurtarmaz. )
( DISBELIEF with DOUBT/SUSPICION )
- ÇAĞLARI ve YÜZYILLARI ve DÖNEMLERİ
( EPOCHES/AGES/ERA with CENTURIES with PERIODS )
- ÇAĞ ile/ve DÖNEM
( AGE with/and PERIOD )
- ÇAĞ ile/ve/değil/yerine SÜREÇ
( [not] AGE with/and/but PROCESS )
( PROCESS instead of AGE )
- ÇAĞ ile/ve KOŞULLAR
( AGE with/and CONDITIONS )
- TARIM "ÇAĞI"(/TOPLUMU) ile/ve/>/yerine SANAYİ "ÇAĞI"(/TOPLUMU) ile/ve/>/yerine BİLGİ "ÇAĞI"(/TOPLUMU)
( AGRICULTURAL "AGE"(/SOCIETY) with/and/> INDUSTRIAL "AGE"(/SOCIETY) with/and/> INFORMATION "AGE"(/SOCIETY) )
- ANTİKİTE: Antik devir, ilkçağ.
- ANTİK ile/ve KADÎM
( ANTIQUE with/and ANCIENT )
( [Çince] ... ile/ve GU )
- ESKİ ile/değil/yerine ANTİK
- ESKİ ile/değil/yerine KADÎM
- ESKİ ile KLASİK
- KURUNU ULÂ ile/ve KURUNU VUSTA ile/ve KURUNU UHRA
( İlkçağ. İLE/VE Ortaçağ. İLE/VE Sonçağ. )
- MEDIEVAL: Ortaçağ, ortaçağa ait.
- ÇAĞLAR'I:
* AZOİK ÇAĞ: YAŞAM OLMAYAN ÇAĞ
* CENOZOIC ERA: SON JEOLOJİK ÇAĞ, DÖRDÜNCÜ ZAMAN
* GLACIAL PERIOD: BUZUL ÇAĞI )
( HOLOSEN.
PLEYISTOSEN - 10.000 yıl öncesi.
PLIYOSEN - 2 MİLYON yıl öncesi.
MIYOSEN - 5 MİLYON yıl öncesi.
OLIGOSEN - 23 MİLYON yıl öncesi.
EOSEN - 35 MİLYON yıl öncesi.
PALEOSEN - 56 MİLYON yıl öncesi.
KRETASE - 65 MİLYON yıl öncesi.
JURA - 145 MİLYON yıl öncesi.
TRIYAS - 208 MİLYON yıl öncesi.
PERMIYEN - 248 MİLYON yıl öncesi.
KARBONIFER - 290 MİLYON yıl öncesi.
DEVONIYEN - 362 MİLYON yıl öncesi.
SILURIYEN - 408 MİLYON yıl öncesi.
ORDOVISIYEN - 439 MİLYON yıl öncesi.
KAMBRIYEN - 510 MİLYON yıl öncesi.
PROTEROZOYIK - 570 MİLYON yıl öncesi.
ARKEEN - 2.5 MİLYAR yıl öncesi.
PRISKOAN - 4 MİLYAR yıl öncesi. )
- "TREND" ile ÇIĞIR AÇMAK
( TREND with TO MARK A NEW EPOCH )
- "TREND" ile "EKOL"
- ÜSLÛB ile/ve EKOL
- USÜL ile/ve ÜSLÛB
- DÖNEM ile/ve SÜREÇ
( PERIOD with/and PROCESS )
- DEVİR ile DÖNEM
( CYCLE/ERA with PERIOD )
- DEVİR ile SİLSİLE
- DEVİR ile TESELSÜL
- DEVİR ile NÖBET
( ... ile MÜNÂVEBE )
( ... with SHIFT )
( [İt.] ... con VARDİYA: Gemilerde beklenen nöbet. | Gemide nöbet yeri. | Nöbetleşe çalışma. [VARDA: Dikkat et!(Denizcilik terimidir)] )
- SİLSİLE ile/ve SÜREKLİLİK
- BATI KÜLTÜRÜ ile/ve/<> DOĞU KÜLTÜRÜ
( Sağır. İLE/VE/<> Kör. )
( Sağır olduklarından dolayı birbirleriyle [göstererek/işaret ederek] görsel dille iletişim ve paylaşımda bulunurlar. [Doğu'nun söylediklerini, anlattıklarını bilgeliklerini duyamazlar.] İLE/VE/<>
Kör olduklarından dolayı birbirleriyle [ses ile] sözel/şifai dille iletişim ve paylaşımda bulunurlar. [Batı'nın gösterdiklerini, tekniğini, bilimini göremezler.] )
( Anadolu Kültürü, hem Batı'nın, hem de Doğu'nun değerlerini/olanaklarını, körlük ya da sağırlık yaşamadan biraraya getirebilmiş ve getirebilecek nadir kültürlerdendir. )
( Sol beyin/yarımküre ağırlıklı. İLE/VE/<> Sağ beyin/yarımküre ağırlıklı. )
( Hermetik.[Mısır] İLE/VE/<> Sanskrit.[Hindistan] )
( KÜLTÜR: Üretim-Tüketim-Paylaşım )
( KÜLTÜR[< CULTURA < COLERE/CULTIVARE]: Toprağa işlemek, toprağın işlenmesi/sürülmesi. | Bakmak, yetiştirmek. )
( Karıştırmamak ve/fakat birleştirmek gerekir. )
( WESTERN CULTURE with/and/<> EAST CULTURE )
( Not to confuse but also to merge. )
( Deaf. WITH/AND/<> Blind. )
( [Çince] XI XUE ile/ve/<> ... )
- UZAKDOĞU SİMGELERİ/KÜLTÜRÜ ile/ve ORTADOĞU SİMGELERİ/KÜLTÜRÜ
( Doğa bilgeliği. İLE/VE Toplum bilgeliği. )
- UYGARLIK/MEDENİYET ile/ve KÜLTÜR
( Evrensel. İLE/VE Yerel. )
( Kontrollü. İLE/VE Bilinçdışı. )
( Toprak, insana aittir. İLE/VE İnsan, toprağa aittir. )
( Uygarlık, olay ve olguları birbirinden büyük titizlikle ayırd edebilmektir. )
( Kültür, en geniş tanımıyla yaşam biçimini gösterir. )
( Kültür, insan-doğa ve insan-insan ilişkilerinin toplamıdır. )
( Uygar insan, dünyanın neresinde ve hangi kültürde üretilirse üretilsin, insanlık değerlerine sahip çıkan, onu benimseyen ve yaşamına katan insandır. )
( Evrenseller kültürler içinde yer almış olmalıdır. )
( UYGARLIK/MEDENİYET = ZANAAT-FEN ve AHLÂK )
( MEDENİYET OLUŞTURABİLMEK İÇİN: * TANRI/İLK İLKE, * EVREN/DOĞA, * İNSAN )
( MEDENİYET ile/ve HARS )
( CIVILIZATION with/and CULTURE )
- UYGARLIK(MEDENİYET)'TA: SU ve YOL
( WATER and ROAD :ON CIVILIZATION )
- UYGARLIK ve/<> SAYGI
- UYGARLIK ve/<> KAVRAMSALLIK
- EKİN/KÜLTÜR ve/<> SEVGİ
( CULTURE and/<> LOVE )
- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> SEZGİ
( CULTURE with/and/<> INTUITION )
- EKİN/KÜLTÜR ve/<> ÜMİT
( CULTURE and/<> HOPE )
- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> ANLATI
- EKİN/KÜLTÜR ile/ve BİLİM
( Kültür, sokakta dolanır; almasını bilirsen! Bilim, doğanın her köşesinde var; görmesini bilirsen! )
- EKİN/KÜLTÜR ve/<> BİLİNÇ
( CULTURE and/<> CONSCIOUSNESS )
- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> BİLİNÇDIŞI
( Kültür: Unuttuklarından geri kalan. )
( CULTURE with/and/<> THE UNCONSCIOUS )
- KÜLTÜR: BİLİNÇDIŞINI ile/ve BİLİNÇALTINI ile/ve BİLİNÇLE
( Örgütler. İLE/VE Besler. İLE/VE Gelişir. )
- EKİN/KÜLTÜR ve/> TÖRE
( Temeli/altyapıyı sunar. VE/> Sürekliliği sunar/sağlar. )
- KÜLTÜR ile/ve/değil/yerine İNSANLIK/İNSANLIĞIN KÜLTÜRÜ
( [not] CULTURE with/and/but CULTURE OF HUMANITY )
( CULTURE OF HUMANITY instead of CULTURE )
- ANADOLU KÜLTÜRÜ ile/ve/<> ANADOLU KÜLTÜRLERİ
- ANADOLU UYGARLIĞI ile/ve/değil ANADOLU UYGARLIKLARI
- GÖZ UYGARLIĞI ile/ve/<> SÖZ UYGARLIĞI
( Dışa bakar. İLE/VE/<> İçe bakar. )
- ET UYGARLIĞI ile/değil/yerine ANLAM/MÂNÂ UYGARLIĞI
- AŞILAMA ile KÜLTÜRLEME
- ÖBÜR/ÖTEKİ DİLLER ile/ve/<>/değil/yerine TÜRKÇE
( [not] OTHER LANGUAGES with/and/<>/but TURKISH )
- NİSPET ile KIYAS
( Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )
( RATIO with TO COMPARE )
- NİSPET ile ÎTİBAR
( RATIO with CONSIDERATION )
- NİSPET ile GÖRE
( RATIO with ACCORDING TO )
- NİSPET ile GÖRELİLİK/İZÂFET
( Bir değişkenin bir sabite oranı. İLE İki değişkenin birbirine bağlı oranı. )
( Birinin değişkenliğinde. İLE İkisinin de değişkenliğinde. )
( RATIO with RELATIVITY )
- HİSBE ve NİSBE
- ORAN ile/ve/<> ORANTI
( PROPORTION with/and/<> BALANCE/PROPORTION )
- ORAN ile/ve/<> ETKİ
( PROPORTION with/and/<> EFFECT )
- ORANLAMA ile TAHMİN
- İKTİRÂNÎ[Ar. < KARN] ile İZÂFÎ
- ORAN/LI, (/ORANSIZ) ile/ve DENGE/Lİ, (/DENGESİZ)
- DENGE ve/=/< DÖNGÜ
( BALANCE and/=/< TRANSFORMATION )
- ORAN ile/ve/<> GÖRELİLİK/İZÂFİYET
( PROPORTION with/and/<> RELATIVITY )
- ALTIN ORAN ve YAŞAMSALLIK
( GOLDEN PROPORTION/RATIO/MEAN/SECTION and VITALITY )
- ALTIN ORAN ve FIBONACCI SAYILARI/DİZİSİ
( 1.6180339887 ve 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987 ... [son iki sayının toplamı alınarak devam edilir] )
( Dizideki ardışık iki sayının oranı, sayılar büyüdükçe Altın Oran'a yaklaşır. )
( MİMARLIK ÜZERİNE ON KİTAP - VITRUVIUS[Marcus Vitruvius Pollio, M.Ö. 80 ile 15] )
( https://tr.wikipedia.org/wiki/Altin_oran )
( Altin_Oran.mp4 [1] | Altin_Oran2.mp4 [2] )
( GOLDEN PROPORTION/RATIO/MEAN/SECTION and FIBONACCI NUMBERS/SERIAL )
- ORAN ile/ve SİMETRİ
( PROPORTION with/and SYMMETRY )
- İSTATİSTİKLER('İ)
( STATISTICS )
- İSTATİSTİK ile/ve/değil VERİTABANI
- YORUMLAR('I)
( INTERPRETATIONS/COMMENTS )
- YORUM(LAMA)DA: VARLIK BAKIMINDAN ile/ve ANLAM BAKIMINDAN
( TO INTERPRET: IN EXISTENCE with/and IN MEANING )
- YORUMLAMA ile/ve DEĞİŞİM
( TO INTERPRET with/and ALTERATION )
- YORUM ile/ve DEĞERLENDİRME
( INTERPRETATION/COMMENT with/and EVALUATION )
- YORUM ile/ve AŞIRI YORUM
( YORUM VE AŞIRI Y0RUM (UMBERTO ECO) kitabını okumanızı salık veririz. )
( INTERPRETATION/COMMENT with EXCESSIVE INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/ve KURGU/SPEKÜLÂSYON
( INTERPRETATION/COMMENT with SPECULATION )
- ELEŞTİRİ ile/ve DEĞERLENDİRME
( Eleştiri, bulunduğun durumu tespit ile başlamalıdır. )
( [Ar.] İNTİKÂD/TENKİD ile/ve ... )
( CRITIQUE with/and EVALUATION )
- ELEŞTİRİ ile YORUM
( CRITIQUE with INTERPRETATION/COMMENT )
- ELEŞTİRİ ile/değil/yerine TESPİT
( [not] CRITIQUE with/but TO DETERMINE )
( TO DETERMINE instead of CRITIQUE )
- ELEŞTİRİ ile/ve KATKI
( CRITIQUE with/and CONTRIBUTION )
- ELEŞTİRİ ile/ve ELEME
( CRITIQUE with/and ELIMINATION )
- ELEŞTİRİ ile/ve OLUMSUZLAMA
( CRITIQUE with/and AFFIRMATION )
- ELEŞTİRİ ile/ve YARATIM
( CRITIQUE with/and CREATION )
- ELEŞTİRİ ve DİNAMİK
( CRITIQUE and DYNAMICS )
- ELEŞTİRİ ile REDDETME
( CRITIQUE with REJECTION )
- ELEŞTİRİ ile SUÇLAMA
( CRITIQUE with ACCUSATION/BLAME )
- ELEŞTİRİ ile/ve TAVIR
( CRITIQUE with/and MANNER )
- ELEŞTİRİ ile/ve/> DİKKAT ÇEKMEK ile/ve/> ABARTMAK
- TAHRİP ile/değil/yerine TENKİT/TENKİD
- TAHKİR ile/değil/yerine TENKİT/TENKİD
- SUÇLAMA ile/değil/yerine ELEŞTİRİ
( [not] TO BLAME with/but TO CRITICIZE )
( TO CRITICIZE instead of TO BLAME )
- SUÇLAMA ile/değil/yerine TESPİT
( [not] ACCUSATION/BLAME with/but TO DETERMINE )
( TO DETERMINE instead of ACCUSATION/BLAME )
- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine YÜKLEME
- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine NİTELEME
- DEĞER ile/ve/değil TESPİT
- SUNUM ile/ve DEĞER
- ELEŞTİRİ ile YADSIMA
( CRITIQUE with TO DENY | REJECT )
- YADSIMA ile/ve/değil/yerine SORGULAMA
( [not] TO DENY | REJECT with/and/but TO INTERROGATE )
( TO INTERROGATE instead of TO DENY | REJECT )
- YADSIMAK ile/ve GELİŞTİRMEK
( TO DENY | REJECT with/and TO DEVELOPE/IMPROVE )
- ÖZELEŞTİRİ ile/ve PİŞMANLIK
( SELF-CRITICISM with/and REGRET )
- ÖZELEŞTİRİ ile İTİRAF
( SELF-CRITICISM with CONFESSION )
- İTİRAF ve/> PİŞMANLIK ve/> HESAPLAŞMA ve/> TÖVBE
- REDDETMEK ile/ve BEĞENMEMEK
( REJECT with/and TO DISAPPROVE | NOT TO LIKE )
- REDDETMEK ile/değil/yerine "AŞMAK"
( REJECT with/and "TO EXCEED" )
- REDDETMEK ile ORTADAN KALDIRMAK
( Rededebilirsiniz fakat ortadan kaldıramazsınız. )
- REDDETMEK ile/değil/yerine DEĞİLLEME
( [not] TO DENY | REJECT with/but NEGATION )
( NEGATION instead of TO DENY | REJECT )
- REDDETME ile/değil/yerine ERTELEME
( [not] TO DENY | REJECT with/but TO POSTPONE/DEFER/DELAY )
( TO POSTPONE/DEFER/DELAY instead of TO DENY | REJECT )
- REDDETMEK ile/ve/değil/yerine AYIRD ETMEK
( [not] TO DENY | REJECT with/and/but TO DISTINGUISH )
( TO DISTINGUISH instead of TO DENY | REJECT )
- RED ile/değil/yerine TAMAMLAMAK
( Duruyorsan. İLE/DEĞİL/YERİNE Yürürsen/yürüyerek. )
- REDDETMEK ile SIRTINI DÖNMEK
- TERSLEMEK ile/ve/değil/yerine REDDETMEK
- RED (ETMEK) ile/ve DİKKAT
( REJECT with/and ATTENTION )
- REDDETMEK ile/değil KALDIRMAK
( [not] REJECT with/but TO REMOVE )
- REDDETMEK ile AŞAĞILAMAK
( REJECT with TO DESPISE )
- REDDETMEK ile/ve/değil/yerine GÖZ ARDI ETMEK
( [not] TO DENY | REJECT with/and/but TO IGNORE )
( TO IGNORE instead of TO DENY | REJECT )
- REDDETMEK ile/ve/değil/yerine YÜZ ÇEVİRMEK
( [not] TO DENY with/and/but TO TURN AWAY FROM )
( TO TURN AWAY FROM instead of TO DENY )
- REDDETMEK ile "GERİ ÇEVİRMEK"
- REDDETMEK ile/değil BOYUN EĞMEMEK
( [not] TO DENY with/but NOT TO SUBMIT )
- KURTULMAK ile REDDETMEK
( Kurtulmak, reddetmekle olanaklı değildir. )
- BOYUN EĞMEK ile/değil DAYANÇ/SABIR
( [not] TO SUBMIT with/but PATIENCE )
- GÜÇSÜZLÜK/OLANAKSIZLIK ile/ve/> DAYANÇ/SABIR
( POWERLESSNESS/IMPOSSIBILITY with/and/> PATIENCE )
- BAĞIŞLAMA ile/ve SABIR (ETME)
- DAYANÇ/SABIR ile/ve MÜCADELE (ETMEK)
( Sabırla koruk tut, yaprağı Atlas olur. )
( PATIENCE with/and TO STRUGGLE )
- DAYANÇ/SABIR ve DOĞRU ZAMANLAMA
( PATIENCE and TIMING )
- DAYANÇ/SABIR ve/<> GÜÇ
( PATIENCE and/<> POWER )
- SONUÇLARA SABIR ile/ve NEDENLERE SABIR
( Nedenlere sabretmek çok daha zordur. )
- SABIR ile/ve TEVEKKÜL
- SABIR ile/ve/<> ŞÜKÜR
- SABIR ile/ve/<> RIZÂ
- GÜDÜLENME ve/> SABIR (< GÜDÜLENME)
( Yaşam, Güdülenme ve Sabır üzerine işlemektedir. )
( Herhangi bir işe başlarken çeşitli nedenlerle zihinsel hareketlilik başlatılır fakat uzun süren/sürecek işlerde ancak bir yere kadar yeterli olur. Güdünün tükenmeye başladığı noktada sabır devreye girer/girmelidir. İşin süresine, zorluğuna göre sabrın da yetmeyeceği noktaya gelinir. Sabrın tükendiği noktada da işin tamamlanması noktasına yaklaşılmıştır ve sona yaklaşmış olmanın güdülemesiyle de süreç/iş tamamlanır. )
( MOTIVATION and/> PATIENCE [< MOTIVATION] )
- GÜDÜSEL ile DUYGUSAL
( MOTIVATIONAL with EMOTIONAL )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK
( PATIENCE with/and/<> INERTIA )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> ŞÜKÜR
( PATIENCE with/and/<> GRATITUDE )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> İSTİKRAR
( SABIR ÇİÇEĞİ / GIAN AGAVE[Lat.] [Ancak 10 yılda açar.] )
( PATIENCE with/and/<> STABILITY )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DAYANIKLILIK
( PATIENCE with/and/<> ENDURANCE )
( [Lat.] ... cum/et/<> FORTITUDO )
- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA
( ENDURANCE with/and/<> SOLIDARITY )
- ŞÜKÜR ve/=/> ÇALIŞMA
- ŞÜKÜR: DİL İLE ile/ve KALP İLE ile/ve EYLEM İLE
- SABIR ile/ve/<> TAHAMMÜL
( PATIENCE with/and/<> ENDURANCE )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/> SELÂMET
( Sabrın sonu selâmettir. )
- SABIR'DA: METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK
( Acıya sabredersen. İLE İnsanlara sabredersen. İLE Dileğe sabredersen. İLE Duygulara sabredersen. İLE Özleme sabredersen. İLE Sevgiye sabredersen. )
- DİREŞİM/SEBAT ile/ve/<> DAYANÇ/SABIR
( CONSTANCY with/and/<> ENDURANCE )
- DEĞERLENDİRME ile/ve/> ANLAMLANDIRMA
- TANIMLAMA ile DEĞERLENDİRME
( TO DEFINE with EVALUATION )
- TANIMLAMA ile/ve/<> SINIRLAMA
( Sınırlama doğal olmalıdır. Durumun ve kişinin kendisinin koyduğu kısıtlamalar fazla sıkı ya da fazla gevşek olduğu takdirde söz edilen doğallık duygusu hissedilemez. )
( TO DEFINE with/and/<> LIMITING )
- TANIMLAMA ile/ve/<> ÖLÇÜ
( TO DEFINE with/and/<> MEASURE )
- TANIMLAMA ile/ve/> TAMAMLAMA
( TO DEFINE with/and/> TO COMPLETE )
- MÜDAHALE ile/ve/<> SINIRLAMA
( INTERFERENCE with/and/<> LIMITING )
- SINIRLAMA ile/ve/< İNDİRGEME
( INTERFERENCE with/and/< REDUCTION )
- SINIRLAMAK ile/ve/<> "BAĞLAMAK"
( LIMITING with/and/<> "TO CONNECT" )
- SINIRLAMAK ile/ve/<> BELİRLEMEK
( LIMITING with/and TO DETERMINE )
- SINIRLAMA ile/ve/<> ÇERÇEVELEME
( LIMITING with/and/<> TO FRAME )
- SINIRLAMAK ile/ve/<> DIŞTALAMAK
( LIMITING with/and/<> TO EXTERNALIZE )
- SINIRLANDIRMA ile/ve (ÖZEL) YÖNLENDİRME
- SINIRLANDIRMA ile/ve/değil KAPSAMA
- ÖZGÜN TANIM ile BİRİNİN/...'NIN TANIMI
( ORIGINAL/AUTHENTIC DEFINITION with SOMEONE'S DEFINITION )
- SINIRLARI BİLMEK ile/ve/değil/yerine/öncelikle EŞİKLERİ BİLMEK
- TANIMAZLIK ile TANIMAMAZLIK
( NOT DEFINITION with NO DEFINITION )
- TANIMAK ile/ve TANIMLAMAK
( TO RECOGNIZE with/and TO DEFINE )
( [Çince] REN ile/ve ... )
- TANI(N)MAK ile/ve TANI(N)MAK
( Bilmek/bilinmek. İLE/VE Kabul etmek/edilmek. )
- YÜZLEŞME ile/ve/değil/yerine TANIŞMA
- YORUM ile/ve FİKİR
( ... İLE/VE Düzenlemek, tertip etmek. | Ham düşünce, haber. )
( Fikir, varolanlar üzerine değil varolması gerekenler üzerinedir/olmalıdır. )
( Ancak sizi arzu, korku ve yanlış fikirlerden kurtaracak olan iyidir. )
( INTERPRETATION/COMMENT with/and IDEA )
( Only what liberates you from desire and fear and wrong ideas is good. )
- FİKİR ile/ve/yerine VİCDAN
( IDEA with/and CONSCIENCE )
( CONSCIENCE instead of IDEA )
- ÖZGÜR FİKİR ve/<> ÖZGÜR VİCDAN ve/<> ÖZGÜR İRFÂN
- MÜTEFEKKİRE ve/<> TERTİB
- MÜTEHAYYİLE ile/ve/<> MÜTEFEKKİRE
( Hayat. ILE/VE/<> İlim. )
- YORUM ile ELEŞTİRİ
( INTERPRETATION/COMMENT with CRITIQUE )
- YORUM ile AÇIKLAMA
( INTERPRETATION/COMMENT with EXPLANATION )
- YORUM ile YAKLAŞIM
( INTERPRETATION/COMMENT with APPROACH )
- YAKLAŞIM ile TEPKİ
( Sonsuz oluştaki su, meziyete karşı olgun yaklaşımı simgeler. )
( Kişi, olaylara, iç gerçeğinin ve mantığının belirlediği şekilde tepki vermelidir. )
( APPROACH with REACTION )
- YAKLAŞIM ile/ve DÜZEN
( APPROACH with/and SYSTEM )
- YAKLAŞMAK ile/ve YANAŞMAK
- TEPKİ (VERMEK) ile/ve/değil/yerine GERİBİLDİRİM
( [Ar.] AKS-ÜL-AMEL ile/ve/değil/yerine ... )
( [not] REACTION with/and/but FEEDBACK )
( FEEDBACK instead of REACTION )
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] REACTION with/and/but ATTITUDE )
( ATTITUDE instead of REACTION )
- TEPKİ ile "KARŞI DURMAK"
- TEPKİ ile TEPKİME
- TEPKİSELLİK ile/ve/değil/yerine SICAĞI SICAĞINA
- TEPKİSELLİK ile/ve/değil/yerine İNANDIKLARINDAN VAZGEÇMEMEK
- KARŞI OLMAK ile GEÇİŞTİRMEK
- (BİRŞEYE/ŞEYLERE) KARŞI OLMAK İÇİN/ÜZERE ile/ve/değil/yerine (BİR/BİRÇOK) YANLIŞA İŞARET ETMEK İÇİN/ÜZERE
- GEÇİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine HIZLANDIRMAK
- GERİBİLDİRİM ve/<> DİRİMLİLİK
( FEEDBACK and/<> LIFE )
- GERİBİLDİRİM ile/ve "GİT-GEL"
- BİLDİĞİNİ/BİLMEDİĞİNİ GÖSTERMEK İÇİN KONUŞMAK değil/yerine GERİBİLDİRİM
( [not] TO TALK FOR TO SHOW YOUR INFORMATION but FEEDBACK )
( FEEDBACK instead of TO TALK FOR TO SHOW YOUR INFORMATION )
- TEPKİ ile/ve/değil DEĞERLENDİRME
( [not] REACTION with/and/but EVALUATION )
- TEPKİ ile/ve YANIT
( REACTION with/and RESPONSE )
- YORUM ile GERİBİLDİRİM
( INTERPRETATION/COMMENT with FEEDBACK )
- YORUM ile "BAKIŞ"
( INTERPRETATION/COMMENT with "LOOKING" )
- BAKIŞ ile/ve AÇI
( "LOOK/GLANCE" with/and ANGLE )
- "BAKIŞ" ile/ve "BAKIŞ AÇISI"
- BAKIŞ AÇISI ile/ve "ÇERÇEVE"
- AÇI ile/ve/değil YAKLAŞIM
- ÇERÇEVE ile/ve EREK
- ÇERÇEVE ile DÖNGÜ
( FRAME with/and CYCLE/CYCLONE )
- ÇEVRE ile/ve ÇERÇEVE
( SURROUNDINGS with/and FRAME )
- YORUM ile "BİR BAKIMA"
( INTERPRETATION/COMMENT with "IN ONE RESPECT" )
- BAKIŞ ile/ve YÖNELİŞ
- BAKIŞ ile/ve/> UFUK
( Bakış/nazar derinleştikçe ufuk açılır. )
- DOĞRUCA (ÜZERİNE) BAKIŞ ile/yerine SÜREGİDEN BAKIŞ
( DIRECT LOOKING with LOOKING PERIODICAL )
( LOOKING PERIODICAL instead of DIRECT LOOKING )
- ÖZELLİK ile/ve AYRICALILIK
( PECULIARITY/SPECIALITY with/and PRIVILEGENESS )
- ÖZELLİK ile/ve/değil DURUM
- ÖZEL/LİKLİ ile/ve AYRICALIKLI
- TANIM ÇEŞİTLERİ'Nİ
( VARIATIONS OF DEFINITION )
- TANIM'DA: RESİM ile/ve/<> HAD/D
( Bir bilgiyi/ilmi, amacı ile tanımlama. İLE/VE/<> Bir bilgiyi/ilmi, konusu ile tanımlama. )
( DESCRIPTION with/and/<> DEFINITION )
- TANIM ile BASKIN ÖZELLİK
( DEFINITION with DOMINANT FEATURE )
( HOROI ile ... )
- TANIM ile/ve/<> NEDEN
( Tanım, nedene giden en kısa yoldur. )
( DEFINITION with/and/<> CAUSE/REASON )
- TANIM ile/ve/<> ÖRNEK
( Örnekte/benzetmede, hata olmaz/olmamalıdır! [Teşbihte, hata olmaz!] )
( Yanlış örnek, örnek değildir! [Su-i misal, misal teşkil etmez!] )
( DEFINITION with/and/<> SAMPLE/EXAMPLE/MODEL/TYPE/PATTERN )
- TANIM ile/ve/<> BELİT/AKSİYOM
( Tanım, belit oluşturabilmelidir![oluşturacak nitelikte/yapıda olmalıdır!][tartışma ya da acaba sorusu oluşturmayacak kesinliğe yakın bir yapıda/sağlamlıkta/derinlikte!] )
( DEFINITION with/and/<> AXIOM )
- TANIM ile/ve/<> TUTARLILIK
( Tanım, tutarlılığı taşıyabilmelidir/sürdürebilmelidir! )
( DEFINITION with/and/<> CONSISTENCE )
- TANIM ile/ve/<> İSPAT
( DEFINITION with/and/<> TO PROVE )
- İSPAT ile/ve HÜCCET ile/ve BURHAN ile/ve DELİL
- İSPAT ile/ve SUBÛT
( Zihinde. İLE/VE Hem zihinde, hem de dışarıda/olguda. )
- KENDİNİ İSPAT (ETME ÇABASI) ile/değil/yerine KONUYU/DURUMU İSPAT
- DELİL ile/ve İTİRAZ
( PROOF with/and OBJECTION )
- İTİRAZ ile/ve/değil/yerine KATKI
( Li-kâilin en-yekûl: Güçlü bir itirazı imler; yanıtın da bu itiraza orantılı olması amaçlanır.
İn kulte: Orta seviyeli bir itiraza işaret eder.
Fe-in kîle: Zayıf bir itiraz olduğu anlamına gelir.
La-yukâl: Çok zayıf bir karşı düşüncenin dile getirilmesinde kullanılır. )
( [not] OBJECTION with/and/but CONTRIBUTION )
( CONTRIBUTION instead of OBJECTION )
- DELİL ile/ve İSPAT
( Önermeleri, kıyası sağlayacak şekilde düzenlemek. İLE/VE ... )
( PROOF with/and TO PROVE )
- DELİL ile/ve GEREKÇE
( PROOF with/and JUSTIFICATION )
- DELİL ile/ve SONUÇ
( Her delilden, her sonuç çıkarılamaz! )
- DELİLLERİ: SAKLAMAK ile/ve ÇARPITMAK ile/ve YOK ETMEK
- BEDÎHÎ: TANIMLANABİLİR YAPIDA OLMAYAN ile/ve DELİL GETİRİLEBİLİR YAPIDA OLMAYAN
- İSPAT ile/ve İNANDIRICILIK
( PROVING with/and PLAUSIBILITY/PERSUASIVENESS )
- İSPAT ile/ve DESTEK
( TO PROVE with/and SUPPORT )
- YAKLAŞMAK ile/ve YAKINLAŞMAK
( TO GET CLOSE with/and TO GET CLOSER )
- YAKINLIK/KURBİYET ile/ve KAVUŞMA/VUSLAT
- YAKINLIK ile SICAKLIK
( CLOSENESS with WARMTH )
- GARİPSEMEK ile YADIRGAMAK
( TO FIND STRANGE with TO REGARD AS A STRANGER )
- YADIRGAMA ile/ve/> RED
( TO REGARD AS A STRANGER with/and/> TO DENY )
- MUTLAKA ile BİR ŞEKİLDE
( ABSOLUTELY with IN A WAY )
- MUTLAKA ile MUHAKKAK
- ÖĞE(UNSUR) ile MUTLAK
( Daha altına inilemeyen. İLE ... )
( ELEMENT with ABSOLUTE )
- ASIL ile/ve UNSUR
( BASE with/and ELEMENT )
- ASIL ile/ve FASIL
- ASIL ile MAYA
( BASE with YEAST )
- ASIL ile/>< TAKLİT
( Bir şeyin en ileri zıddı, taklididir. )
- DÜZEY ile MUTLAK
( LEVEL with ABSOLUTE )
- DÜZEY ile SEVİYE
- SINIR ve/<> MERKEZ/ÇEKİRDEK
( LIMIT and/<> CENTER/NUCLEUS )
- SINIR ile MUTLAK
( LIMIT with ABSOLUTE )
- SINIR ile/ve KUŞATMA
( LIMIT with/and SURROUNDING )
- MUTLAK ile/ve İLKE
( Göreliliği birliğe getiren ilke. İLE/VE ... )
( MUTLAK: ZAMAN VE MEKÂN ÜSTÜ )
( [Ar.] ... ile/ve UMDE )
( ABSOLUTE with/and PRINCIPLE )
- MUTLAK ile/ve/değil/yerine ITLAK
- MUTLAK ile/ve/değil GÜVENİLİR
- MUTLAK ile/değil/yerine UZLAŞILMIŞ
- MUTLAK ile/ve GÖRELİLİK
( Göreli olan mutlak kabul edildikçe çatışma kaçınılmazdır. )
- MUTLAK ile/ve DEĞİŞMEZ
( [Ar.] ... ile/ve LÂ-YETEGAYYER )
( ABSOLUTE with/and CONSTANT )
- MUTLAK/LIK ile/ve KESİN/LİK
( ABSOLUTE with/and DEFINITENESS | CERTAINTY )
- MUTLAK ile/ve BELİRLEYİCİ
- SINIR ile/ve SONUÇ
( LIMIT with/and CONSEQUENCE/RESULT )
- SINIR KOYMAK ile/ve HAKİMİYET ALTINDA TUTMAK
- SINIRSIZ ile SINIRLANAMAYAN
( LIMITLESS/UNLIMITED/BOUNDLESS with NOT POSSIBLE TO LIMIT/BOUND )
- İLÂHÎ ile/ve MUTLAK
( Mutlak, deneyimlenemez, çünkü o, deneyim alanı ötesindedir. )
( Deneyimi olanaklı kılan Mutlak'tır. Onu gerçektleştiren ise Öz Varolan'dır [zâttır]. )
( Mutlak, deneyimlenebilir olan her şeyi içerir, fakat deneyimleyen olmazsa onlar hiçbir şey demektir. )
( Sizi sizin ötenizdeki mutlak'a götürecek olan yine kendi içinizdeki mutlak'tır. )
( DIVINE with/and ABSOLUTE )
( There can be no experience of the Absolute as it is beyond all experience. )
( That which makes the experience possible is the Absolute. That which makes it actual is the Self. )
( The Absolute contains everything experienceable, but without the experience they are as nothing. )
( It is the absolute in you that takes you to the absolute beyond you. )
( [Çince] SHEN ile/ve ... )
- İLÂHİ ile/ve OLMAZSA OLMAZ
( DIVINE with/and IF NOT HAPPENS NOTHING HAPPENS )
- MUTLAK ile/ve ADÂLET
( ABSOLUTE with/and JUSTICE )
- MUTLAK ile İNAK
( ABSOLUTE with DOGMA )
- DÜŞÜNME ile/ve/<> DÜŞÜNCE
( Hayat. İLE/VE/<> Yaşam(/a/k). )
( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/<> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )
( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek şekilde düzenlemek. )
( Sonsuz olanaklılıklar. )
( Her şey düşünce ile başlar. )
( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )
( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )
( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )
( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )
( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )
( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )
( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )
( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )
( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )
( Düşüncelere sarılmayın yeter. )
( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )
( Tefekkür, müşâhede ile olur. )
( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )
( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )
( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )
( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )
( NAZAR ile/ve/<> FİKİR )
( TO THINK with/and/<> IDEA )
( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts. )
( You need not stop thinking. Just cease being interested. )
( Watch your thoughts as you watch the street traffic. )
( Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert. )
( Don't hold on, that is all. )
( Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )
( [Lat.] COGITO cum/et/<> COGITATIO )
- DÜŞÜNCE ve/<> DUYGU ve/<> DAVRANIŞ/TUTUM
( Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. VE/<> Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle doyurulur. VE/<> Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak dengelenir. )
- DÜŞÜNME ile/ve/değil DOĞRU DÜŞÜNME
( Aklın bilinmeyenden bilinene doğru yaptığı hareket. İLE/VE/DEĞİL Aklın bilinenden bilinmeyene doğru yaptığı hareket. )
( Aklın bilinenle bilinmeyen arasındaki hareketi. İLE/VE/DEĞİL ... )
( Düşündüğün şeye bürünürsün/bulaşırsın. )
- ÇOK DÜŞÜNME ile/ve/değil/yerine İYİ/DOĞRU/YETERLİ/NİTELİKLİ DÜŞÜNME
( Çok düşün(ül)memeli, iyi/doğru/yeterli/nitelikli düşün(ül)meli! )
( [not] TO THINK MUCH with/and/but TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED )
( TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED instead of TO THINK MUCH )
- DÜŞÜNCE ile/değil/yerine TÜREYEBİLİR/TÜRETİLEBİLİR DÜŞÜNCE
( İyi düşünceler, hormonların dengeli salgılanmasını sağlar. )
( Yüksek düşünceler örnek kullanılmadan, hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. )
( Kötü düşünce, döner-dolaşır, ne yapar-eder size ulaşır! )
- İNSAN'IN DÜŞÜNMESİ ile/ve TANRI'NIN DÜŞÜNMESİ
( [mâhiyetçe değil derece olarak!] Bilkuvve'den bilfiil'e doğru. İLE/VE Bilfiil. )
- DÜŞÜNCE DÜŞÜNMEK yerine ZAMANINDA DÜŞÜNMEK
( Düşünce, düşünce başlar. [yere/aşağı düşünce!][düşen, düşünce/düştükten sonra anlar/bilir!] )
( "Melek Şehri" filmini de izlemenizi salık veririz. )
- DÜŞÜNCELERİ ÖĞRENMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK/BECERMEK
( [not] TO LEARN IDEAS with/and/but TO LEARN/MANAGE TO THINK )
( TO LEARN/MANAGE TO THINK instead of TO LEARN IDEAS )
- DÜŞÜNCENİN KENDİSİ ile/ve/<> DÜŞÜNCENİN İÇERİĞİ
( THE IDEA with/and/<> THE CONTENT OF THE IDEA )
- DÜŞÜNCE/FİKİR ile/ve/<> BİLGİ
( Amaca yönelik. İLE/VE Nedene yönelik. )
- DÜŞÜNME ile/ve AYIK DÜŞÜNME
( TO THINK with/and SOBER THINKING )
- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÖNGÖRMEK
( Bazı ileri/yüksek düşünceler örnek kullanılmadan hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. )
( [not] TO THINK with/and/<>/but TO FORESEE/ANTICIPATE )
( TO FORESEE/ANTICIPATE instead of TO THINK )
- DÜŞÜNME ile/ve/<> DİL
( Düşünme, sözcüklerle gerçekleşmez. İLE/VE/<> Düşünme, sözcükleri kullanır! )
( Beyin-el ilişkisi ve zihin-dil ilişkisi sürekli akılda tutulmalı! )
( Bir şey ki, söylemesen de olur! SÖYLEME! )
( Düşünme/düşünce, dil kullanımıdır. )
( Kişi, dilinin ardında gizlidir. )
( İNTÂK[< NUTK]: Dile getirme, söyletme. | Akledilen şeyleri idrak etmek. )
( TO THINK with/and/<> LANGUAGE )
- DÜŞÜNME ile/ve/<> YANSIMALI DÜŞÜNME
( TO THINK with/and/<> REFLECTIVE THINKING )
- DÜŞÜNMEK ve/<> DÖNÜŞMEK
( TO THINK with/<> TO TRANSFORM )
- DÜŞÜNME ile/ve/<> HESAPLAMA
( Düşünmeyi, yeteri kadar ve ancak gerektiği/gerektirdiği kadar sürdürmek gerek. )
( Ya hesap bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin! )
( TO THINK with/and/<> TO COMPUTE )
- DÜŞÜNME ile/ve BÖLÜMLEME
( TO THINK with/and CLASSIFICATION )
- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> TEKRARLAMAK
( TO THINK with/and/<> TO REPEAT )
- DÜŞÜNMEK ile/ve VAROLMAYANI DÜŞÜN(EBİL)MEK
( TO THINK with/and TO THINK ABOUT NONEXIST )
- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ DEĞERLENDİREREK DÜŞÜNMEK
( [not] TO THINK with/and/but TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING )
( TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING instead of TO THINK )
- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine BİLDİĞİN ŞEY ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tefekkür. )
( [not] TO THINK with/and/but TO THINK ON WHICH YOU KNOW )
( TO THINK ON WHICH YOU KNOW instead of TO THINK )
- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ "DERT" EDİNMEK
- ÖZGÜR DÜŞÜNME'Yİ: "ÖĞRETMEK" ile/değil/yerine OLANAKLARINI SAĞLAMAK/SUNMAK
( Özgür düşünmeyi ancak kişinin kendi gerçekleştirebileceğinden öğretilemez fakat olanaklarını sunmak/sağlamak gereklidir! )
( TO FREE IMAGINATION: [not] TO TEACH with/but TO SUPPLY/OFFER POSSIBILITIES )
( TO FREE IMAGINATION: TO SUPPLY/OFFER POSSIBILITIES instead of TO TEACH )
- DÜŞÜNMEK ve KENDİNİN BİLİNCİNDE OLMAK
( TO THINK and TO BE AWARE OF THE SELF )
- BİLİNCİNDE OLMA/OLARAK ile BİLİNÇLİ OLMA/OLARAK
- DOĞRU DÜŞÜNME ile/ve/<> DOĞRU İSTEME
( Kazandığın zaman pişman olacağın, kaybettiğin zaman üzüleceğin şeyleri isterken dikkatli olmak gerek. )
( Bir şey iyi olduğu için istenmez, istendiği için iyidir. )
( RIGHT THINKING with/and/<> RIGHT REQUESTING )
- DÜŞÜNMEYİ BİLMEMEK ile/ve/<>/= KONUŞMAYI BİLMEMEK
( Düşünmeyi bilmeyen, [sürdürmeyen ve geliştirmeyen] konuşmayı da bilemez! )
- TEKLİ KONUŞMA / SALT DİYALOG ile/değil/yerine ÇOKLU KONUŞMA/DİYALOG
( İdeolojiye gider. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefeye gider. )
- DÜŞÜNEMEMEK ile/ve/<> AYIRD EDEMEMEK
( Düşünemeyen ayırd etmeyi de ayrıntıları da göremez. [ayıramayınca/düşünemeyince de bedelini ağır ödeyebilir!] )
- "KURMAK" ile/yerine DÜŞÜNMEK
( Kuruntu/vesvese ile zihne düşenler düşünme değildir! [kuruntulardan vazgeçebilmeli!] )
( Bırak, farklı düşünce/duygu kuşları başının üzerinden uçsunlar. Sen ancak başının üzerinde yuva yapmamalarını sağlayabilirsin! )
- DÜŞÜNMEK/TAHAYYÜL ile/ve DÜŞÜNEMEMEK/TAHAYYÜL (BİLE) EDEMEMEK
( Bazı şeyler hayal edilebilir fakat bazı şeyleri ne düşünmek, ne hayal edebilmek bile söz konusu değildir. )
( TO THINK with/and (EVEN) NOT ABLE TO THINK )
- TEFEKKÜR ile/ve/<> TEŞEKKÜR
- TAHAYYÜL ile TEŞEKKÜL
( Ortadan kalkmaz. İLE Ortadan/görünümden kalkabilir. )
- TAAYYÜN ve/> TEŞEKKÜL
- DÜŞÜNCE ile/ve/<> FELSEFE
( IDEA with/and/<> PHILOSOPHY )
- DÜŞÜNCE ile/ve/değil/yerine HESABINI VEREBİLECEĞİN DÜŞÜNCE
( Her düşündüğünü seslendirmemeli/söylememelisin! )
- DÜŞÜNCE ile/ve/değil/yerine KENDİNİ OLUŞTURAN DÜŞÜNCE
- KENDİNDE DÜŞÜNCE ile/ve KENDİ İÇİN DÜŞÜNCE ile/ve KENDİNDE KENDİ İÇİN DÜŞÜNCE
- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ
( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )
- DÜŞÜNCE ile/ve VARSAYIM
( IDEA with/and HYPOTHESIS )
- DÜŞÜNCE ile/ve TUTKU
( IDEA with/and PASSION )
- DÜŞÜNCE ile/ve TANRI
( IDEA with/and THE GOD )
- (HERHANGİ BİR) DÜŞÜNCEYE: MAHKUM ile/ve/değil/yerine HÂKİM
- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK
( TO THINK with TO APPRECIATE/EVALUATE )
- DÜŞÜNMEK: ya KAÇARKEN ile/ve/ya da SIÇARKEN
( TO THINK: WHILE RUN AWAY with/and/or WHILE SHIT )
- HESAP ile/ve GÖZLEM
( TO THINK with/and OBSERVATION )
- "HESAP" ile/ve GEREKÇE
- HESAPLAŞMAYI: KENDİNLE YAPMAK ile/ve KENDİNE YAPMAK
( TO GET EVEN WITH: YOUR SELF with/and TO YOUR SELF )
- BAĞINI KESMEK ile/ve KENDİNE YÖNELMEK
- DERİN DÜŞÜNMEK(TEFEKKÜR/FİKR-İ AMÎK[Ar. < UMK]: DERİN DÜŞÜNCE) ile/ve UYUMAK
( Uykunun karanlığı bile tazeleyici ve gençleştiricidir. )
( Uyanıkken bilinçlisiniz; uyurken sadece canlısınız. )
( CONTEMPLATION with/and TO SLEEP )
( Even the darkness of sleep is refreshing and rejuvenating. )
- TEFEKKÜR ile/ve/> TAAKKUL
( Her kişinin becerisidir. [kendince ve kabı kadar] İLE/VE/> Er kişinin becerisidir. )
- DERİN DÜŞÜNME ve/<> TAHAMMÜL
( CONTEMPLATION and/<> ENDURANCE )
- DÜŞÜNSEL ile/ve/<> MANTIKSAL
( INTELLECTUAL with/and/<> LOGICAL )
- MANTIK/SAL ile/ve/<> KAVRAM/SAL
( LOGIC/AL with/and/<> CONCEPT/UAL )
- MANTIK ile/ve/<> ALGI DÜZENEĞİ/PARADİGMA
- MANTIKÇA DÜŞÜNMEK ile/ve/<> VARLIKÇA DÜŞÜNMEK
- DÜŞÜNCESİZLİK ile DÜŞÜNEMEMEK/DÜŞÜNEMEMİŞ OLMAK
( THOUGHTLESSNESS with NOT ABLE TO THINK )
- TASAVVURLU DÜŞÜNME ile TASAVVURSUZ DÜŞÜNME
- TASAVVUR ile TAHAYYÜL
- TEFEKKÜR ile/ve TEEMMÜL
- TEFEKKÜR ile/ve/> TEMAŞA
( MEDİTASYON ile/ve/> KONTEMPLASYON )
( MEDITATION with/and/> CONTEMPLATION )
- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE
( El duası olmadan, dil duası olmaz. )
( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )
( Sağlam bir anlayışa sahip bir insan eylemden sakınmaz. )
( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )
( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )
( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION with/but THOUGHT/TO THINK IN ACTION )
( THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION )
( By doing you succeed, not by arguing. )
( A change of heart is action. )
( When all is done, the mind remains quiet. )
- DÜŞÜNCE ile/değil/yerine FARKLILIKLARI BİRLİĞE GETİREN DÜŞÜNCE
( En ufak bir fark gördüğün müddetçe sen gerçeğe yabancısın demektir. )
( Kederin nedeni, farklılıklar ve ayrımlar değildir. )
( [not] THOUGHT with/but THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY )
( THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY instead of THOUGHT )
( As long as you see the least difference, you are a stranger to reality. )
( Differences and distinctions are not the causes of sorrow. )
- TEFEKKÜR ile ASLINA DÖNDÜREN TEFEKKÜR
( CONTEMPLATION with CONTEMPLATION IN WHICH GET TURNS TO THE BASE )
- DÜŞÜNMEMEK ile DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK
( TO NOT THINK with HAVEN'T THOUGHT ABOUT )
- DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK ile/değil YETERSİZLİK/ZAYIFLIK/GERİLİK
( ... ile/değil REKÂKET )
( [not] HAVEN'T THOUGHT ABOUT with/but INSUFFICIENCY/WEAKNESS/BACKWARD )
- DERİN/YOĞUN/GENİŞ DÜŞÜN(E)MEMEK ile/değil/<> BİLGİSİZLİK/DÜŞÜNCESİZLİK
( Bilgisizlik de, bilgi de zihindedir, gerçekte değil. )
( Bilgisiz olup, doğruyu savunacağına; bilgili olup, yanlışı savun! )
( [not] TO NOT (ABLE TO) THINK DEEP/INTENSIVE/WIDE with/but/<> IGNORANCE/THOUGHTLESSNESS )
( Ignorance and knowledge are in the mind, not in the real. )
- YETERSİZ OLMAK ile/ve/> YETERSİZ KALMAK
( TO BE INSUFFICIENT with/and/> INCAPACITY )
- "DÜŞÜK" ile YETERSİZ
( "LOW" with INSUFFICIENT )
- YETERSİZLİK ile/ve/<> YADSIMA
- FAZLA ile/ve/yerine/değil YETERİNCE
( [not] EXCESS with/and/but ADEQUATELY/SUFFICIENTLY )
( ADEQUATELY/SUFFICIENTLY instead of EXCESS )
- FAZLA ile/ve/değil HIZLI
( [not] EXCESS with/and/but FAST )
- FAZLA ile/ve/değil GEREKSİZ
( [not] EXCESS with/and/but UNNECESSARY )
- FAZLA ile/ve/değil ETKİN
( [not] EXCESS with/and/but ACTIVE | EFFECTIVE )
- DAHA FAZLASI ile/ve/değil/yerine DAHA İLERİSİ
( [not] MORE EXCESS with/and/but MORE FURTHER )
( MORE FURTHER instead of MORE EXCESS )
- FAZLALIK ile/ve AİDİYET
( EXCESS with/and STATE OF BELONGING )
- DÜŞÜNMEK ve/<> BOŞ KONUŞMAMAYI BECERMEK
( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )
( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur. SÖYLEME! )
( Konuşulacak bir insan olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir insanla konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. )
( Bazı şeyleri konuşmuyoruz diye aklımız/sözümüz yok zannedilmesin! )
( TO THINK and/<> MANAGE TO NOT VAIN/WASTE TALKING )
- SADECE/SIRF ile "DAHA ÇOK"
( ONLY/MERE/SHEER with "MOSTLY" )
- SADECE ile/ve/değil ÖZELLİKLE
( [Ar.] ... ile/ve/değil Bİ-L-HÂSSA )
( [not] ONLY with/and/but ESPECIALLY )
- SADECE ve/<> HER ZAMAN
( ONLY with/<> ALWAYS/FOREVER )
- "SADECE" ile/ve/değil/yerine ÖNCELİKLE
( [not] ONLY with/and/but BEFORE ALL )
( ALWAYS/FOREVER instead of ONLY )
- "SADECE" ve/<> "AĞIRLIKLA"/YOĞUNLUKLA
( ONLY with/<> IN "HEAVINESS"/DENSITY )
- SIRF ile/ve HAKİKAT
( ONLY/MERE/SHEER with/and TRUTH )
- SIRF ile/ve/> TÜMEL/KÜLLÎ
( ONLY/MERE/SHEER with/and/> UNIVERSAL )
- ...dır ile ...dır
( Tahmin "dır"ı. İLE Bilimsel "dır". )
( ...is with ...is )
( "is" as Guess. with "is" as Scientific. )
- ...dır ile ...dır
( Bilimsel "dır". İLE Kendini ispat "dır"ı. )
( ...is with ...is )
( "is" as Scientific. with "is" as To prove the self. )
- ...dir "?" ile ... değildir "?"
( ...is "?" with ...is not "?" )
- "...DIR" ile/ve/değil/yerine OLMAKTA OLAN
- "...DIR" değil/yerine OLANAKLI/LIK
- "...DIR" ile ...'YA İŞARET ETMEK
- "...DIR" ile/ve/değil KABUL EDİLEN
- DİKKAT ÇEKMEK ile İLGİ TOPLAMAK
( TO ATTRACT ATTENTION with TO AROUSE INTEREST )
( CÂLİB-İ DİKKAT ile ... )
- İLGİ ALANI ile/ve/<> ETKİ ALANI
( İlgi bir kez uyandığında, düzgün uygulama onu izler. )
( Işığa ışıkla etki edilmez. )
( İğne ucundan daha küçükseniz, iğne sizi delemez - siz iğneyi delebilirsiniz. )
( INTEREST FIELD with/and/<> EFFECT FIELD )
( Once the interest is roused, orderly application will follow. )
( When you are smaller than the point of a needle, then the needle cannot pierce you - you pierce the needle! )
- ETKİ ALANI ile/ve/<> KONTROL ALANI
( EFFECT FIELD with/and/<> CONTROL FIELD )
- ETKİ ile/ve/<> KONTROL
( EFFECT with/and/<> CONTROL )
- ETKİ ile/ve/<> PAY
( EFFECT with/and/<> PORTION, EQUAL PART )
- KONTROL ile/ve/<> HAKİMİYET
( CONTROL with/and/<> DOMINATION )
- İLGİ ve/> İSTEK ve/> YÖNTEM ve/> EYLEM
( INTEREST and/> REQUEST and/> METHOD and/> ACTION )
- İLGİ ve/> BİLGİ ve/> ZEVK
( INTEREST and/> KNOWLEDGE and/> PLEASURE )
- İLGİ ve/<> GEREKSİNİM
( Başlangıçta gerekli olan. VE/<> Tamamlamak ve başarmak için gerekli olan. )
- ALAN ve/<> YÖNTEM
( FIELD and/<> METHOD )
- İLGİ ile/ve/<> BECERİ
( INTEREST with/and/<> SKILL | ABILITY )
- İLGİ ile/ve/<> SEVGİ
- İLGİ ile/ve/<> TEVECCÜH
- İLGİ ile/ve/<> BELİRLENİM
( İlgilendiğiniz şeyle belirlenirsiniz. )
- İDDİA ile İDDİADA İDDİA
( Kesin iddia, tutsaklık demektir. )
( Olmadığınız şey olduğunuzu iddia etmekte ve aslında olduğunuz şey olduğunuzu da inkâr etmektesiniz. )
( ASSERTION with TO INSIST )
( Assertion is bondage. )
( You assert yourself to be what you are not and deny yourself to be what you are. )
( [Alm.] FORDERUNG mit ... )
- İDDİA ile HEVES
( Yüksek zihinlerin iddiası, düşük zihinlerin hevesi olur. )
- İDDİA ile/ve/değil/yerine GÖRÜŞ
( [not] CLAIM with/and/but OPINION )
( OPINION instead of CLAIM )
- İDDİA ile/ve/değil ÇIKIŞ NOKTASI
- İDDİA ile SUÇLAMA
( CLAIM with BLAME/ACCUSATION )
- İDDİA ile DAYANAK
( İddiaya itiraz edilmez! Ancak "delil"lerine edilebilir. )
( CLAIM with BASE )
- İDDİA ile/ve GEREKÇE
( ASSERTION with/and JUSTIFICATION )
- İDDİA ile/ve/<> CİDDİYET
( ASSERTION with/and/<> SERIOUSNESS )
- İDDİA ile/ve/değil İMÂ
( [not] ASSERTION with/and/but ALLUSION/IMPLICATION )
- İDDİA ile YÂDES/T[< Fars. YÂD DÂŞ][LÂDES değil!]
( ... İLE Bellekte/hatırda tutulan şey. )
- "İDDİA ETMEK" değil "ÖNE SÜRMEK"
- HEDEF ile/ve İDDİA
( TARGET with/and ASSERTION )
- ISRAR ile İDDİA
( INSISTENCE with ASSERTION )
- İÇERİK ile/ve İDDİA
( CONTENT with/and ASSERTION )
- İÇERİK ile/ve SINIR
( Sınırlarını tartış, onların gerçekten senin olup olmadığından emin ol. )
( CONTENT with/and LIMIT )
- İÇERİK ile İÇERİM
- SEVİYESİZ/KARŞILIKSIZ/TUTARSIZ İDDİA ile/yerine/değil SEVİYELİ İDDİA
( [not] INCONSISTENT ASSERTION with/but ASSERTION IN OUTSTANDING )
( ASSERTION IN OUTSTANDING instead of INCONSISTENT ASSERTION )
- İDDİA ile/ve BENCİLLİK
( Bencillik, parçanın adına ve bütünün zararına, açgözlülük etmek, ele geçirmek, biriktirmek demektir. )
( Tüm çatışmaların kökeninde "ben" ve "benim" fikirleri yatar. )
( Sadece kendi ötenize, egonuzdan öteye uzanmalısınız, o zaman onu bulacaksınız. )
( Bencillik, ıstırabın nedenidir. )
( Kendisinin gövde ve zihin olmadığını bilen bir insan bencil olamaz, çünkü bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )
( Tek kötülük, budalalık ve bencilliktir. )
( Bencillik merkezi yok olduğu zaman, tüm haz arzusu ve ıstırap korkusu biter. )
( ASSERTION with/and EGO )
( To be selfish means to covet, acquire, accumulate on behalf of the part against the whole. )
( The ideas of 'me' and 'mine' are at the root of all conflict. )
( You have only to reach out beyond yourself, and you will find it. )
( Selfishness is the cause of suffering. )
( A man who knows that he is neither body nor mind cannot be selfish, for he has nothing to be selfish for. )
( Stupidity and selfishness are the only evil. )
( When the center of selfishness is no longer, all desires for pleasure and fear of pain cease. )
- İDDİALI ile/ve YETERLİ
( PRETENTIOUS with/and ENOUGH )
- İDDİALI OLMAK ile/yerine/değil ÇABA(SINI) GÖSTERMEK
( Başarı, ancak yorulmaksızın doğru çabaları göstererek kazanılır. )
( İyi huyluluğun etkisi, alçakgönüllü ve sıralı çabalarla elde edilen kalıcı durumlarda görünür. )
( [not] TO BE ASSERTIVE with/but TO MAKE AN EFFORT )
( TO MAKE AN EFFORT instead of TO BE ASSERTIVE )
- İDDİA ETMEK/EDİLEN ile/değil/yerine İLERİ SÜRMEK/SÜRÜLEN
- İLERİ SÜRME ile KABUL ETME
- İLERİ SÜRÜM ile/ve/değil OLAN
- İLERİ SÜRÜM ile/ve/değil ÖNGÖRÜ
- GEREKLİ ile/ve/<> YETERLİ
( NECESSARY/REQUIRED with/and/<> SUFFICIENT/ENOUGH )
- GEREKLİ/LİK ile/ve/<> DOĞRU/LUK
( ... İLE/VE/<> (Mantığa) Uygunluk. )
( Genelde ıstıraba neden olan yanlıştır, onu gideren ise doğru. )
( Her doğruyu, her yerde söylemek doğru değildir. )
( Doğrulukta, değişmez olursunuz. )
( Doğruyu bildiğiniz fikri tehlikelidir, çünkü o sizi zihin içinde hapseder. )
( "Doğru olan, kendine benzeyeni değil, benzemeyeni aşmak ister; doğru olmayan ise, hem kendine benzeyeni, hem de benzemeyeni aşmaya çalışır." )
( Eğriliğin en yüksek derecesi, doğru olmayıp doğru görünmektir. )
( NECESSITATE with/and/<> TRUTH )
( Generally, what causes suffering is wrong and what removes it, is right. )
( You become immovable in reticence. )
( The idea that you know what is true is dangerous, for it keeps you imprisoned in the mind. )
- GEREKLİ/LİK ile ÇAĞRIŞIM/TEDÂÎ[Ar. < DA'VET]
- GEREKLİ/LİK ile ZORUNLU/LUK
( Hiçbir şey gereksiz değildir, hiçbir şey kaçınılmaz da değildir. )
( NECESSARY(NECESSITY) with COMPULSIVE/NESS )
( Nothing is necessary, nothing is inevitable. )
- GEREKLİLİK ile/değil OLANAKLILIK
( [not] NECESSITY with/but POSSIBILITY )
- GEREKLİ/LİK ile/ve GEÇERLİ/LİK
( NECESSITY with/and VALIDITY )
- GEREKLİLİK ile/ve/değil UYGUNLUK
( [not] NECESSITY with/and/but APPROPRIATENESS )
- GEREKLİLİK ile/ve GEREKSİNİM
( NECESSITY with/and NEED )
- GEREKSİNİM ile MUTLAKLIK
( NEED with ABSOLUTENESS )
- GEREKSİNİM ile/ve İLERLEME
( NEED with/and PROGRESS )
- GEREKSİNİM ile/ve/> UYGARLIK
( Gereksinim, uygarlığın dinamosudur. )
( NEED with/and/> CIVILIZATION )
- GEREKSİNİM ve/> EYLEM
( NEED and/> ACTION )
- GEREKSİNİM ile/ve/> DAVET
( NEED with/and/> TO INVITE )
- GEREKSİNİM ile/ve/<> DOYUM
( NEED with/and/<> SATISFACTION )
- DOYUM ile/ve/> TEKRAR
( SATISFACTION with/and/> REPETITION )
- DOĞRU/LUK ile/ve BAĞLI/LIK
- DOĞRU/LUK ve/> GÜVENİLİR/LİK
- DOĞRU/LUK ile/ve TATMİN EDİCİ/LİK
- DOĞRU/LUK ile/ve/değil/yerine UYGUN/LUK
- DOĞRU/LUK ile/ve/> UYGULANABİLİR/LİK
- DOĞRU/LUK ile/ve GEÇİCİ/LİK
- KURUCU BAĞLILIK ile NEDENSEL BAĞLILIK
- AYNI ANDA DOĞRU ile/ve/değil/yerine AYRI AYRI/TEK TEK DOĞRU
- YETERİNCE ile/değil/yerine BELİRLİ BİR ÖLÇÜ/MİKTAR
( [not] ENOUGH with/but CERTAIN DOSE )
( CERTAIN DOSE instead of ENOUGH )
- NE OLDUĞU/N ile/ve/<>/değil/yerine NE OLMADIĞI/N
( Size ancak ne olmadığınız söylenilebilir. )
( Ne olmadığınızı bilme yoluyla gerçek kimliğinizi tanırsınız. )
( [not] HAPPENNED WHAT / WHAT YOU ARE with/and/<>/but NOT HAPPENNED WHAT / WHAT YOU ARE NOT )
( NOT HAPPENNED WHAT / WHAT YOU ARE NOT instead of HAPPENNED WHAT / WHAT YOU ARE )
( Can only tell you what you are not. )
( By knowing what you are not, you come to know your self. )
- SANA GÖRE ile BANA GÖRE
( ACCORDING TO YOU with ACCORDING TO ME )
- BANA GÖRE ile "BENİM İÇİN"
( ACCORDING TO ME with "FOR ME" )
- ONUN NEZDİNDE ile/yerine ONA GÖRE
( NEZD[Fars.]: Yan, kat. | Göre, nazarında, fikrince. )
- ... ADINA ile ... İÇİN
( IN THE NAME OF ... with FOR/TO ... )
- KAVRAM/LAR ile/ve/<> SÖZCÜK/LER
( Mantıkta en küçük birim. İLE/VE/<> Dilde en küçük birim. )
( KAVRAM: Bilincin dilbilgisi. )
( Şeylerin kavramı, sözcüklerin anlamı olur. )
( Kavram, her defasında üretilmesi gerekli olandır. )
( Kavram, tekil şeylerin özünü değil şeylerdeki evrensel öğeyi açıklar. )
( Kavram, zaman ile ilişki içinde değil zamansal olmayan varoluş [bengilik] türü altında kavranmalıdır. )
( Kavramlar, dışsal cisimlerin imgeleri değildir. )
( Her kavram, bütünsel bir süreçtir ya da sürecin bütünselliğidir. )
( Düşünen her insan için kavram gereksinimi vardır ve bunlar dünyanın neresinde ve ne zaman üretilirse üretilsin, artık tüm insanlığın malıdır. )
( Kavramlar dünyasına giren her insan evrensellikle bağ kurmuştur. Bunun ayırdında olmak, aydınlanmaya başlamak demektir. )
( Sözcük bir köprüdür. )
( Sözcükler sizi ancak kendi sınırlarına kadar götürebilirler. )
( Sözcükler gerçekleri iletmez, onları işaret ederler. )
( Sözcükler işaret eder ama açıklayamazlar. )
( Sözcükler ve sorular zihinden gelir ve sizi orada tutarlar. )
( Sözcük ile anlamı arasındaki bağlantı nedeniyle, sözcükler değerlidirler ve eğer insan sözcüğü çok büyük bir dikkatle incelerse, kavramın ötesine geçerek, onun kökenindeki deneyime ulaşır. )
( Kişilik ötesine geçtiğinizde artık sözcüklere gereksiniminiz olmaz. )
( MEFHUM ile/ve/<> KELİME )
( CONCEPTS with/and/<> WORDS )
( The word itself is the bridge. )
( Words can bring you only unto their own limit. )
( Words do not convey facts, they signal them. )
( Words indicate, but do not explain. )
( Words and questions come from the mind and hold you there. )
( Words are valuable, for between the word and its meaning there is a link and if one investigates the word assiduously, one crosses beyond the concept into the experience at the root of it. )
( Once you are beyond the person, you need no words. )
( [Lat.] CONCEPTUS cum/et/<> ... )
( [Çince] ... ile/ve/<> YAN )
- KAVRAM ile/ve/> TERİM
( Genel/leştirir. İLE/VE/> Özel/leştirir. )
( Kavramlar felsefededir. İLE/VE/> Öteki disiplinlerde terim adını alır, terime dönüşür. )
( Kavramlar, terimlerin aklıdır. )
- KAVRAM ile/ve/<> ANLAM
( Zihnin, nesne ve olgulara bakan tarafı. İLE/VE Sözcüklere/terimlere bakan tarafı. )
( İçi/dışı yoktur/olmaz. İçeriği vardır. İLE/VE/<> İçi/bâtını ve dışı/zâhiri vardır. )
( Nesneler/olgular/olaylar dünyasıdır. İLE/VE/<>Değerler dünyasıdır. )
( Sözcüğün anlamı, nesnenin kavramı olur. )
- KAVRAM ile/ve/<>/= ÖLÇÜ
( CONCEPT with/and/<>/= MEASUREMENT )
- 1 ve/>/değil 3
( Kavram. VE/>/değil Sayı. )
- MEFHUM: TASAVVUR ve/< MİSDAK
- KAVRAM/LAR ile/ve/<> SINIR KAVRAM/LAR
( CONCEPT/S with/and/<> LIMIT CONCEPT/S )
- KAVRAM ile/ve/<> AYRIM
( CONCEPT with/and/<> SEPERATION )
- KAVRAM ile/ve/<> ÇÖZÜM
( CONCEPT with/and/<> SOLUTION )
- KAVRAM ve/<> KURUM
- KAVRAMDA değil KAVRAMIN OLGUSUNDA
- KAVRAM KARMAŞASI ile/ve/değil (KASITLI) KAVRAM SAPTIRMASI
- KAVRAM KARMAŞASI ile/değil ZİHİN/DÜŞÜNÜŞ KARMAŞASI
- KAVRAMIN: SONSUZLUĞU ile/ve/değil/<> SINIRLILIĞI
- MÂNÂ[< A'NÎ] ve/< KASD
- NESNE/KAVRAM ile/ve/> OLAY ile/ve/> OLGU
( Çıraklık. İLE/VE/> Kalfalık. İLE/VE/> Ustalık. )
- KAVRAM ile/ve/<> SİMGE
( İndirgeme. İLE/VE/<> Çoğaltma. )
( ... İLE/VE/<> Bireşim/tevhid. )
( Aralarında belirli özellikleri paylaşan bir öbek nesne ya da olaya verilen simgedir. İLE/VE/<>
İçinde bulunduğumuz anın ve çevrenin esiri olmaktan bizi kurtarır ve daha önceden görmüş olduğumuz dış çevreyi ve o çevre içinde yer alan deneyimlerimizi istediğimiz zaman yeniden yaratma olanağını bize verir. )
( Simgeler bizi geçmişe, geleceğe ve dışarıda gözlenmesi olanaksız olan yaratıcılığa götürür. )
( Simge, zâtı/sizi gösterir/işaret eder. )
( CONCEPT with/and/<> SYMBOL )
( Reduction. WITH/AND/<> Increase. )
- SİMGE/LER: KENDİLERİ değil KENDİNİ AŞAN ANLAMI/ANLAMA İŞARET EDEN
- SİMGESEL/LİK ile/ve/<> AŞKIN/LIK
( Aşkınlığın imgesi. İLE/VE/<> Aşkınlığın gerçekleşmesi. )
( Simgelerin hem örtücü, hem de açıcı özellikleri vardır. )
( SYMBOLIC/NESS with/and/<> TRANSCENDENTAL/NESS )
- SİMGESEL/LİK ile/ve/değil/yerine/<>/hem de İŞLEVSEL/LİK
( [not] SYMBOLIC/NESS with/and/but/<>/also FUNCTIONAL/NESS )
( FUNCTIONAL/NESS instead of SYMBOLIC/NESS )
- ŞİİRSEL/LİK ile/ve/değil/yerine SİMGESEL/LİK
- SİMGELEŞTİRME ile/ve/<> DIŞLAŞTIRMA
( SYMBOLIC/NESS with/and/<> TO EXTERNALIZE )
- KAVRAM ile/ve/<> KAVRAM BAĞLAMI
( CONCEPT with/and/<> CONTEXT OF CONCEPT )
- KAVRAM ile/ve/<>/= SÜREÇ
( CONCEPT with/and/<>/= PROCESS )
- KAVRAM ile/ve/<> BETİMLEME
( CONCEPT with/and/<> TO DESCRIBE )
- KAVRAM ve/<> TUTARLILIK
( CONCEPT and/<> CONSISTENCY )
- KAVRAM/LAR ve ÖZDEŞLİK
( CONCEPT/S and IDENTITY )
- KAVRAM ile/ve/<> DERİNLİK
( CONCEPT with/and/<> PROFUNDITY/DEEPNESS )
- KAVRAM ile/ve/<> SINIR
( CONCEPT with/and/<> LIMIT )
- KAVRAM ve SABİTE
( CONCEPT and CONSTANT/STATIC )
- KAVRAM ve/<> BELİRGİNLİK
( CONCEPT and/<> CLARITY )
- KAVRAM ile/ve/<> BİLİNÇ
( CONCEPT with/and/<> CONSCIOUSNESS )
- KAVRAM ile/ve/<> NİYET
( Felsefe. İLE/VE/<> Kavrama niyet girince ideolojiye dönüşür. )
( CONCEPT with/and/<> INTENTION )
- KAVRAM'IN: YAŞI ve KATMANLARI
( CONCEPT'S: AGE and LAYERS )
- KAVRAMLAR ile/ve/<> KONU/LAR
( CONCEPTS with/and/<> SUBJECTS/TOPICS )
- KAVRAM ile/ve/<> ANLAM
( Nesnelerle nesnelerarası. İLE/VE/<> İnsanlararası. )
( Teklik. İLE/VE/<> Çokluk. )
( CONCEPT with/and/<> MEANING )
- ANLAM-ANLAYIŞ ile/ve/<> KAVRAM-KAVRAYIŞ
( MEANING-PARADIGM with/and/<> CONCEPT-COMPREHENSION )
- KAVRAMSIZLIK ile/ve/<> CEHALET
- KAVRAM ile/ve/<> TAM AYIRD EDİCİ (BİLGİ)
( CONCEPT with/and/<> DISTINGUISHED (INFORMATION) )
- KAVRAM ile/ve/<> TERİM/ISTILAH
( ISTILAH: BARIŞ/SULH )
( CONCEPT with/and/<> TERM )
- KAVRAM ile/ve/<> YAŞAM
( CONCEPT with/and/<> LIFE )
- KAVRAMSAL/LIK ile/ve/<> OLGUSAL/LIK
- MUTLAK (KAVRAMLAR) ile/ve/değil EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK (KAVRAMLAR)
( [not] ABSOLUTE (CONCEPTS) with/and/but DIALECTIC (CONCEPTS) )
- SINIR KAVRAMLAR ile/ve İLİŞKİSEL KAVRAMLAR
- DÜZENLEYİCİ KAVRAMLAR ile/ve/<> VAROLUŞSAL KAVRAMLAR
( ORGANIZER/REGULATOR CONCEPTS with/and/<> ONTOLOGICAL CONCEPTS )
- DEĞER/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR
( VALUE/S with/and/<> CONCEPT/S )
- DEĞER ile/ve/<> SİMGE
( VALUE with/and/<> SYMBOL )
- NESNE-KONU ile/ve KONU
( Tüm disiplinlerin nesnesi dışarıdadır. İLE/VE Sadece felsefede 'konu' kendi içindedir. )
( OBJECT-TOPIC with/and TOPIC )
- KONU ile BİÇİM
( SUBJECT/TOPIC with FORM )
- KONU ile DURUM
( SUBJECT/TOPIC with SITUATION )
- KONU ile/ve AMAÇ
( Amaç, en üstün önemi taşır. )
( SUBJECT/TOPIC with/and AIM/MOTIVE )
( The motive matters supremely. )
- KONU: AMAÇ ile/ve BAĞLAM/INDA
- SORUN ile/ve/değil/yerine KONU
( Sorununuzdan tümüyle haberdar olun, ona her yönünden bakın, onun hayatınızı nasıl etkilediğini gözlemleyin. Sonra onu kendi haline bırakın. )
( Hiçbir sorun tümüyle çözülemez, fakat siz onun geçerli olmadığı bir düzeye kendinizi çekebilirsiniz. )
( Sana bir yararı olmayacak sorun diye bir şey yoktur. )
( Yararlarına gereksinimin olduğu için sorunları ararsın. )
( [not] PROBLEM with/and/but SUBJECT/TOPIC )
( SUBJECT/TOPIC instead of PROBLEM )
( Become fully aware of your problem, look at it from all sides, watch how it affects your life. Then leave it alone. )
( No problem is solved completely, but you can withdraw from it to a level on which it does not operate. )
- SORUN ile/ve/değil (KURAMSAL) DİL SORUN/LARI
- SORUNU YOK ETMEK değil SORUNU YÖNETMEK
- SORUNDA: ÇOKLUĞU ile/değil/yerine HİKMETİ
- SORUN/LU ile RİSK/Lİ
( PROBLEM with RISK/Y )
- TEHLİKE/Lİ ile/ve RİSK/Lİ
( Tehlike, insana zarar verebilecek bir olgu gibi yorumlansa da, doğru davranış biçimleriyle aynı tehlike, ilerleme ve iç gelişme de sağlayabilir. )
( Tehlike, ruhu güçlendiririr ve içsel barışın, başarının en önemli kuralı olduğunu kavramamızı sağlar. )
( DANGER/OUS with/and RISK/Y )
- TEHLİKE ve/> KURTULUŞ
( [Ar.] MUHÂTARA[< HATAR] ve/> NECÂT )
( DANGER and/> SALVATION )
- YIKICI ile/ve/<> TEHLİKELİ
( DESTRUCTIVE with/and/<> DANGEROUS )
- YIKICI ile/ve/<> KIYICI
( DESTRUCTIVE with/and/<> CRUEL )
- TEMEL SORUN ile/ve YAYGIN TEMEL SORUN
( BASIC PROBLEM with/and COMMON BASIC PROBLEM )
- SORUN ile SORUNUN SONUCU
( PROBLEM with CONSEQUENCE/RESULT OF THE PROBLEM )
- SORUN ile/ve/değil ÖNCELİK
( [not] PROBLEM with/and/but PRIORITY )
- SORUN/LAR ile/ve/<> İLETİŞİM KOPUKLUĞU
- SORUN ile SIKINTI
( Doğal olmayan yollarla sorun çözmek yerine onlara ayak uydurmak daha doğrudur. )
( PROBLEM/ISSUE with DISTRESS )
- SIKINTI ile/ve ARAYIŞ
( DISTRESS with/and SEARCHING | SEEKING )
- SIKINTI ile/ve/> SIRADANLAŞTIRMA
- SORUN ile/ve EKSİKLİK
( PROBLEM with/and DEFICIENCY )
- EKSİK/LİK ile/ve KÖTÜ/LÜK
( DEFICIENCY with/and BAD/NESS )
- KÖTÜ/LÜK ile/ve/değil KISKANÇ/LIK
( Başkasına zarar vermek, kendini güvende hissetmeyen insanın korkusundan kaynaklanır. )
( [not] BADNESS with/and/but JEALOUSY )
- EKSİKLİ/LİK ile/ve TUTARSIZ/LIK
( DEFECTIVE/NES with/and INCONSISTENCY )
- BİÇİM ile/ve/<> İÇERİK
( Bir şey bir şeyin içeriğiyse, içeriği olduğu şey onun biçimidir. )
( FORM/MORPH with/and/<> CONTENT )
- BİÇİM ile/ve DÜZEN
( Çoklukta birlik olan/olduran. )
( SHAPE/MORPH with/and ORDER/REGULARITY )
- BİÇİM ile/ve ÖZ
( SHAPE/MORPH with/and ESSENCE )
- UZAM ile/ve BİÇİM
( [Ar.] İMTİDÂD[< MEDD] ile/ve SÛRET )
( EXTENT with/and SHAPE/MORPH )
- SÛRET ile/ve/> SÛVER
( ... İLE/VE/> Sûretlerin toplamı. )
- SÛRET ile/ve/> SÎRET
( Sûret aynı olsa da, sîretler farklıdır. )
- FORM ile/ve/değil MORF
( SURET ile/ve/değil ŞEKİL )
( Biçimden soyutlanmış suret'in kalıcılığı olanaklı değildir.[Şekil'den mücerred suret'in bekâsı mümkün değildir.] )
( [not] FORM with/and/but MORPH )
- ŞEKİL ile/değil SEKL
- ŞEKİL DEĞİŞTİRMEK ile/değil KILIK DEĞİŞTİRMEK
- KAVRAM ile SALTIK
( CONCEPT with ABSOLUTE )
- KAVRAMSAL/LIK ile/ve ARI KAVRAMSAL/LIK
( Şey var. İLE/VE Şey yok. Anlamanın anlamı. Bir şeyi anlamaz ama bir şeyle anlaşılır. Bilmenin bilmesini bilmek. Toplanma[cem]. )
- SALTIK ile SABİTE
- SALTIK ile/ve YALITILMIŞ
( ABSOLUTE with/and INSULATED )
- YALITILMIŞLIK ile/ve İKİLİK
( INSULATED with/and DUALITY )
- YALITIM ile/ve DUYARSIZLIK
( INSULATION with/and INSENSITIVITY )
- YALITILMIŞLIK ile/ve/yerine YALNIZLIK
( INSULATEDNESS with/and LONELINESS )
( LONELINESS instead of INSULATEDNESS )
- ADLANDIRMA ile/ve/<> KAVRAMLAŞTIRMA
( GIVING NAME with/and/<> TO CONCEPT )
- ADLANDIRMA ile/ve YORUMLAMA
( GIVING NAME with/and TO INTERPRET )
- ADLANDIRMA ile/ve/<> NİTELENDİRME
( GIVING NAME with/and/<> TO CHARACTERIZE )
- ALGISIZ KAVRAMLAR ile/ve/<> KAVRAMSIZ ALGILAR
( Boş. İLE/VE/<> Kör. )
( CONCEPTS WITHOUT PERCEPTION with/and/<> PERCEPTIONS WITHOUT CONCEPT )
( Empty. WITH/AND/<> Blind. )
- KAVRAMLAŞTIRMA ile KAVRAMSALLAŞTIRMA
( TO CONCEPT with TO CONCEPTUAL )
- KAVRAMA(DA) ile/ve/<>/değil ANLAMA(DA)
( Kalırsın. İLE/VE/<>/DEĞİL Dönüşürsün. )
( Kavramak, anlamanın sınırında biter. )
( Tinsel. İLE/VE/<>/DEĞİL Ussal. )
( [not] MEANING with/and/<>/but COMPREHENSION )
( [not] Spiritual. WITH/AND/<>/but Rational. Mental. )
- KAVRAMA ile/ve KAPSAMA
( COMPREHENSION with/and CONTAIN )
- KAVRAMAK ile/ve İNANMAK
( COMPREHENSION with/and TO BELIEVE )
- KAVRAMAK ve BELLEMEK
- KAVRAM/AK ile/ve SINIR/LAMAK
( COMPREHENSION with/and (TO) LIMIT )
- KAPSAYICILIK ile/ve/değil AŞKINLIK
- İÇERME ile/ve/<> KAPSAMA
( Ayrıştırıcı/ayrıştırılmış. İLE/VE/<> Birleştirici/birleşik. )
( İçine almak, içinde bulundurmak. | Bir şeyin, başka bir şeyin varoluşunu gerektirmesi, birinin ötekini ister istemez düşündürmesi. İLE/VE/<>
Sınırları içine başka konuları ya da anlamları alma durumu. )
( Bir kümenin/öbeğin/başlığın altında, belirli olan bir parçayı/üyeyi işaret etmek. İLE/VE/<>
Bir kümenin/öbeğin/başlığın altında, olası dışarıda kalmış/kalabilecek parçalarına/üyelerine işaret etmek. )
( İçtekileri işaret eder. İLE/VE/<>
Dıştaki çerçeveleyenin sınırlarını işaret eder. )
( İHTİVÂ ile/ve/<> ŞÜMÛL )
( TO CONTENT with/and/<> TO CONTAIN )
- HERŞEYİ İÇİNE ALAN ile/ve HERŞEYİN İÇİNDE OLAN
( INCLUDES EVERYTHING with/and IN EVERYTHING )
- KAPSAM ile/ve/= BÜTÜNLÜK
( [Ar.] ŞÜMÛL ile/ve/= ... )
- TASARLAMAK ile AYARLAMAK
( TO PROJECT with TO ARRANGE )
- AYARLAMAK ile AYARTMAK
( TO ARRANGE with TO ENTICE/SEDUCE/TEMPT )
- PROGRAM ile/ve TASARIM
( PROGRAMME with/and DESIGN )
- TASARIMLAMA ile/ve/değil/yerine DÜZENLEME
- SÖZCÜKLERİN ANLAMLARINI
( THE MEANINGS OF THE WORDS )
- SÖZCÜKTEN ANLAMA GİTMEK ile/ve/<>/yerine/değil ANLAMDAN SÖZCÜĞE GİTMEK
( Sözlerin ötesine geçmeye çalışın. )
( Sözler gerçekleri yaratmaz; onlar ya tarif ya tahrif ederler. )
( Sözün tamamı, anlamayana söylenilir. )
( [not] GOING TO MEANING (BASED) FROM WORD with/and/<>/but GOING TO WORD (BASED) FROM MEANING )
( GOING TO WORD (BASED) FROM MEANING instead of GOING TO MEANING (BASED) FROM WORD )
( Try to go beyond the words. )
( Words do not create facts; they either describe them or distort. )
- "SÖZCÜK PEŞİNDE KOŞMAK" yerine "ANLAM PEŞİNDE KOŞMAK"
- İNSAN ile HERHANGİ BİR ŞEY('İ)
( İnsan, başlı başına bir şeydir! Hiçbir şeyle karıştırılamaz/karıştırılmamalıdır! )
( HUMAN with ANYTHING )
- İNSAN ile/ve/< BEŞER
( Kendini tanımayan, görünüş bazında insan etiketine sahip olan, sınırlı ve atıl durumda yaşayana Beşer. İLE/VE/<
Kendini gerçekleştirmiş, Bilim, Sanat, Felsefe, Zam/an, Doğa, Ayırdındalık/Farkındalık, Tercih kavramlarının bağlantılarını oluşturabilmiş, oturtabilmiş ve uygulama durumunda olan varlığa İnsan denir. )
( Yapmanız gereken şey farkında olmanın farkında olmaktır. )
( Sabrede(bile)n. İLE/VE/< Sabra dayanamayan. )
( What you need is to be aware of being aware. )
- İNSAN ile/ve/> KÂMİL İNSAN(/İNSAN-I KÂMİL)
- İNSAN ile/ve/> İNSAN/LIKTA OLAN İNSAN
( HUMAN with/ve/> HUMAN IN HUMANITY )
- TÜM MADDE/NESNE/ŞEY VE/VEYA KAVRAMLARIN/DEĞERLERİN ADI ile/ve/> İNSAN ADI/ADLARI
( ALL MATTER AND/OR CONCEPTS/VALUES NAME with/and/> HUMAN NAME/S )
- MADDE ile EVRENSEL ZİHİN
( "İdrak edilenlerin bütünlüğü/toplamı" denilen. İLE
"İdrak edenlerin bütünlüğü" denilen. )
( MADDE: KÜTLE ve HACİM ve EYLEMSİZLİK )
( Her düzeyde berrak bir zihne gereksinim vardır. )
( Zihin ve dünya ayrı değildir! )
( Dünyanın ne olduğunu düşünüyorsanız o sizin kendi zihninizdir. )
( Tüm uzay ve zaman zihindedir. )
( Gerçeğin zihinde yansıması için zihnin berraklığı ve sessizliği gereklidir. )
( Ortak etmeni bulmak için tüm ayrımları terk etmek zorundasınız. Ancak evrensel olan ortaktır. )
( MATTER with UNIVERSAL MIND )
( Mind and the world are not separate. )
( What you think to be the world is your own mind. )
- MADDE ile ZİHİN
( Madde şekildir, zihin isimdir. )
( MATTER with MIND )
( Matter is the shape, mind is the name. )
- MADDE ve/<> BİLİNÇ
( Yayılan/a. VE/<> Kavranılan/a. )
( EXTENTIO et/<> COGITO )
- NAZZÂM: ÇEKİRDEK MADDE
- MADDE ve/> FİKİR ve/> DEĞER
( MATTER and/> IDEA and/> VALUE )
- MADDÎ ile/ve MEKANİK
( MATERIAL with/and MECHANICAL )
- KENDİNİ TANIMA ile/ve/<> KENDİNİ TAMAMLAMA
( İnsanı tanımıyorsak/bilmiyorsak, hiçbir şey(i) bilmiyoruz/tanımıyoruz demektir. )
( [Yun.] GNOTHI SEAUTONU [Türkçe seslendirilişi: GNOTHI S' AFTON] )
( RECOGNIZE THE SELF with/and/<> SELF REALIZATION )
- KENDİNİ TANIMA ile/ve/<> KENDİNİ TANIMLAMA
( Kendini tanımlamak üzere ve gereğiyle kendinden bahsediş kibir değildir. )
( RECOGNIZE THE SELF with/and/<> SELF DEFINITION )
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> KENDİNİ İNŞÂ ETMEK
( RECOGNIZE THE SELF with/and/> TO BUILD THE SELF )
- BAŞKASININ SENİ KEŞFETMESİ ile/ve/>/değil/yerine KENDİNİ KEŞFETME
( Beşer. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE İnsan. )
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/<> KENTİNİ TANIMAK
( Bulunulan/yaşanılan alanı/coğrafyayı/kültürü tanıyarak (da) kendini tanıyabilirsin! )
- KENDİNİ TANIMAK ve/<> HİZMET ETMEK
( Kendini tanımak, başkalarıyla bir olduğunu anlayarak ve anımsayarak onlara hizmet etmeyi gerektirir. )
( RECOGNIZE THE SELF and/<> TO SERVE )
- HİZMET ile/ve/<> KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME
( Hizmet ederek kendini gerçekleştirir, kendini gerçekleştirirken/gerçekleştirmek için de hizmet edebilirsin/etmelisin. )
( TO SERVE with/and/<> SELF REALIZATION )
- HİZMET ile/ve/<> DEVİNİM
( Hizmet etmek/edebilmek, devindirici ve dönüştürücüdür. )
( TO SERVE with/and/<> MOVEMENT )
- HİZMET ile/ve/<> HİMMET
( Hizmet edersen himmet edilirsin! )
- HİZMET ile/ve/değil/yerine KARŞILIKSIZ HİZMET
- HİZMET ve SADÂKÂT ve FEDÂKÂRLIK
- HİZMET ile HEZÎMET
- HAKİKATA OLAN BAĞLILIK ile/ve/<> İNSANA/İNSANLIĞA YAPILAN HİZMET
( Bir'e hizmet, bin'e hizmet; bin'e hizmet, bir'e hizmet. )
( DEVOTION TO TRUTH with/and/<> SERVICE/ATTENTION TO HUMAN/ITY )
- KOZMOLOJİ ile/ve TEOLOJİ ile/ve/<> İNSAN
( COSMOLOGY with/and TEOLOGY with/and/<> HUMAN )
- İNSAN ile/ve "AYNA"
( Ayna görüntüyü yansıtır fakat görüntü aynayı düzeltmez. )
( Kendinizi aynadan ve görüntüden ayırd etmeyi öğrenin. )
( HUMAN with/and MIRROR )
( The mirror reflects the image, but the image does not improve the mirror. )
( Learn to separate yourself from the image and the mirror. )
- "AYNA" ile/ve/> İKİNCİ VAROLAN
( Her varolan, her zerreye; her zerre, her varolana etki eder. )
- İNSAN ile/ve HAYVAN
( HUMAN with/and ANIMAL )
- ("BİR BEN VAR BENDE, BENDEN İÇERU" OLAN) "BEN" ile/ve/<> "ben"
( Bir gövdede odaklanmış sonsuz olansınız. )
( - Seni gördüm, daha iyi oldum.
- Beni görürsen bana da göster. )
( ZÂT ile/ve/<> SIFAT )
( I with/and/<> ME )
( You are the infinite focussed in a body. )
- BEN ile/ve BEN-İM
( I/ME with/and I AM )
- BEN ile/ve NEFS
( Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol! )
- BEN ile/ve/<>/değil GÖVDE
( Gövde ve gövdeyle özdeşlik duygusu var oldukça, düş kırıklıkları kaçınılmazdır. )
( Gövde olmadığında siz gövdeden ayrılmış değilsiniz - sadece Siz'siniz. )
( Gövde, üzerinde aşırı konsantrasyon kendi amacına ters düşer ve aksi sonuç verir. )
( Kendisinin gövde ve zihin olmadığını bilen bir insan bencil olamaz, çünkü bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )
( Benlik, öylesine kendinden emindir ki, cesareti tümüyle kırılmadıkça vazgeçmez. )
( Bir gövdede odaklanmış sonsuz olansınız. )
( "Ben Gövde'yim" düşüncesini yok edin, o zaman iç ve dış bir olacak. )
( "Ben Gövde'yim" düşüncesinin ötesine geçin. )
( Gövde ve zihin sınırlıdırlar, onun için de incinmeye açıktırlar, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )
( Gövde ve zihin içinde olmadığınızı, fakat her ikisinin de farkında olduğunuzu bilmek, zaten kendini-biliştir. )
( Sükûnet ve sessizlik içinde "Ben" kabuğu erir ve iç ile dış bir olur. )
( Her kim, varoluşu hakkında bir yanıt arayarak düşünürse ve kendi kaynağını bulmayı içtenlikle isterse, her zaman mevcut olan "Ben-im" duygusunu kavrayabilir ve zihni karartan bulutlar dağılıp, varlığın özü tüm ihtişamıyla görününceye dek onun üzerinde büyük dikkatle ve sabırla durabilir. )
( ZÂT ile/ve/<> VÜCÛD/SIFAT )
( [not] I with/and/<>/but BODY )
( As long as there is the body and the sense of identity with the body, frustration is inevitable. )
( Without the body you are not disembodied - you Just are. )
( The self is so self confident, that unless it is totally discouraged, it will not give up. )
( Go beyond the "l-am-the-body" idea. )
( The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear. )
( Whoever is puzzled by his very existence as a conscious being and earnestly wants to find his own source, can grasp the ever-present sense of "I am" and dwell on it assiduously and patiently, till the clouds obscuring the mind dissolve and the heart of being is seen in all its glory. )
- "BEN ..." ile/ve/değil/yerine "ADIM ..."
( [not] "I AM ..." with/and/but "MY NAME IS ..." )
( "MY NAME IS ..." instead of "I AM ..." )
- "BEN" DEYİP DURAN ile KENDİNİ/KENDİNDEKİNİ DAYATAN
- BEN ile/ve/<> SEN
( Varlığım sensin, bilincin ben-im. )
( ME with/and/<> YOU )
- BEN ile/ve/<>/değil/yerine BİZ
( [not] ME with/and/<>/but WE/US )
( WE/US instead of ME )
- SEN ile/ve/<> BİZ
( YOU with/and/<> WE/US )
- BEN BİLİNCİ/SEN BİLİNCİ ile/ve/<>/yerine BİZ BİLİNCİ
( Ben Var'ım!, Ben Tek'im!, Ben Anlamlı'yım! / Sen Var'sın!, Sen Tek'sin!, Sen Anlamlı'sın! İLE/YERİNE Biz Var'ız!, Biz Tek'iz!, Biz Anlamlı'yız!
( Hiçbir şey benim ya da sizin değildir - her şey bizimdir. )
( ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS with/and/<> WE/US CONSCIOUSNESS )
( WE/US CONSCIOUSNESS instead of ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS )
( Nothing is mine or yours - everything is ours. )
- İÇ BEN/LİK ile/ve/<> DIŞA YANSIYAN BEN/LİK
( İçte ne varsa, dışta da o vardır. )
( Çektiğimiz eziyet, benlik hamalı olduğumuzdandır. )
- BEN ile/ve/<> BEN OLMAYAN
( Birlik. İLE/VE/<> Çokluk. )
- BEN OLMAYAN ile/ve/<> ÖTEKİLEŞTİRME
- BEN-İM ile BENİM
( "Benim" bir kişiye özgü, ötekileri hesaba katmayan ayrımcılık demektir. )
( I AM with MINE/MY )
( "Mine" implies exclusivity. )
- ÖTEKİ ile/ve HERKES
- ZÂT ile/ve/<> SIFAT
( Göz. İLE/VE/<> Gövde(beden), yüz. )
( I with/and/<> TOOL/VEHICLE )
- ZÂT ile/ve AYN
- ZÂT ile/ve/<> MEVCUD
- AYNİYET ile MİN VECH
- BÖLÜM/KISIM ile SINIF ile TÜR
( AKSAM ile ASNAF ile ENVÂ )
( İkisi. İLE Araz. İLE Zât. )
- SEN/SANA ile SİZ/SİZE
( YOU/TO YOU with YOU/TO YOU )
- "BENDEN/SENDEN" ile/yerine BENİMLE/SENİNLE
( "FROM ME" with WITH ME/WITH YOU )
( WITH ME/WITH YOU instead of "FROM ME" )
- DENEYİM YAŞAYAN BENLİK ile/ve/<> GÖZLEMLEYEN BENLİK
( Yoğun bir deneyim yaşayan insan güven ve cesaret yayar. )
( Düşüncelerinizi, duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi gözleyin. )
( Gerçek benliğin bulunabilmesi için sahte olanın terk edilmesi zorunludur. )
( SELF IN EXPERIENCE with/and/<> SELF IN OBSERVATION )
( A man who is intense in his experience will radiate confidence and courage. )
( Watch over your thoughts, feelings, words and actions. )
( The false self must be abandoned before the real self can be found. )
- TİNSEL BENLİK ile/ve/<> AŞKIN BENLİK
( SPIRITUAL SELF with/and/<> TRANSCENDENTAL SELF )
( [Çince] JINGSHEN ZIWO ile/ve/<> CHAOYUE ZIWO )
- TEN/SEL ile/ve/<> TİN/SEL
( Ten, tinin zemini olamaz. )
- GÖZ ile/ve/<> YÜZ(SURAT, VECİH, ÇEHRE, SİMA)
( EYE with/and/<> FACE )
- YÜZ ile/ve/<> GÖVDE(BEDEN)
( FACE with/and/<> BODY )
- SU ile/ve SICAK SU
( WATER with/and HOT WATER )
( WASSER[Alm.], EAU[Fr.], ACQUA[İt.], AGUA[İsp.], AP[Sansk.] ile/ve ... )
- İÇ ile/ve/<> DIŞ
( İçinize, derine dalın ve sizde neyin gerçek olduğunu bulun. )
( İç ile dış arasındaki uyum, mutluluktur. )
( Dışa yöneltmekte olduğunuz aynı dikkati içe çevirin. )
( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )
( INSIDE with/and/<> OUTSIDE )
( Dive deep within and find what is real in you. )
( Harmony between the inner and the outer is happiness. )
( The same attention that you give to the outer, you turn to the inner. )
( When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid. )
- İÇİÇE/LİK ile BAĞIMLI/LIK
( Bağımlı olduğunu imgeleyen yalnızca zihindir. )
( [Ar.] ... ile MENÛTİYYET )
( ONE WITHIN THE OTHER with DEPENDENCE, BONDAGE, ADDICTION )
( It is only the mind that imagines bondage. )
- İÇİÇE ile ARKA ARKAYA
( ONE WITHIN THE OTHER with ONE AFTER THE OTHER/SUCCESSIVELY )
- İÇİÇELİK ile/değil/yerine İLİŞKİ/LİLİK
- İÇİÇE/LİK ile/ve GEÇİŞLİ/LİK
- YATAY/LIK ile/ve GEÇİŞKEN/LİK
- DIŞTAKİ ile/ve UZAKTAKİ
( AT OUTSIDE with/and FAR AWAY )
- DIŞINDA OLAN ile/ve/değil DIŞSALLAŞMIŞ OLAN
- DIŞARIDAN ile ORADAN
( FROM OUT with FROM THERE )
- DIŞARIDA BIRAKMAK ile KENARA KOYMAK
- ÖZ ile ÖZET
( [Ar.] ZÜBDE )
( ESSENCE with SUMMARY )
- ÖZ ile/değil KISACA
( [not] ESSENCE with/but BRIEFLY/SHORTLY )
- ÖZ ile/ve ÇEKİRDEK
( ESSENCE with/and CORE )
- ÖZ ile/ve İÇ
( ESSENCE with/and INSIDE )
- ÖZ ile/ve NOKTA
- ÖZ ile/ve EVRENSEL ÖZ
( ESSENCE with/and UNIVERSAL ESSENCE )
- ÖZ ile AŞKIN
( ESSENCE with TRANSCENDENT )
- ÖZ ile/ve TÖZ
( Özgürlük. İLE/VE Zorunluluk. )
( Mâhiyet. İLE/VE Cevher. )
( Güneş nasıl karanlığı bilmezse, Öz de Öz Olmayan'ı bilmez. )
( Mutluluk, özünüzden (gerçek varlığınızdan) gelir ve ancak onda bulunabilir. )
( Benlik sevgisinin yerine Öz'ün sevgisini koyun, o zaman manzara değişir. )
( Var olan herşeyin özü ve cevherisiniz. )
( Töz, kendinde olan ve kavranandır. )
( Töz, bir çokluk olamaz. )
( ÖZ: CEVHER[filozoflarda] | MÂHİYET[mantıkçılarda] | ZÂT[kelâmcılarda] | LÜBB[sufilerde] | EGO/SELF/NOMEN[psikolojide] )
( ESSENCE with/and SUBSTANCE )
( As the sun knows not darkness, so does the self know not the non-self. )
( Happiness comes from the self and can be found in the self only. )
( Replace self-love by love of the Self and the picture changes. )
( Understand that you are both, the essence and the substance of all there is. )
( [Lat.] SUBSTRATUM cum/et SUBSTANTIA )
( [Yun.] OUSIA ile/ve ... )
( [Çince] XING ile/ve ... )
- ÖZ ile/ve DOĞA
( ESSENCE with/and NATURE )
- ÖZ ile/ve/değil UZAM
( Özde, hareket aranmaz/"bulunmaz". )
( [not] ESSENCE with/and/but EXTENT )
- ÖZ ile TEMEL
( ESSENCE with BASE )
- ÖZ ile/ve ENGİN
( ESSENCE with/and VAST )
- ÖZ ile/ve/<> NİTELİK
( ESSENCE with/and/<> QUALITY )
- ÖZ ile BİÇİM
( ESSENCE with FORM )
- ÖZ ile/ve/<> ARAÇ
( ESSENCE with/and/<> VEHICLE/TOOL )
- ÖZ ile/ve/<> SONRADAN OLAN
( Kişiyi özünden uzaklaştıran, kişinin dünyasıdır. )
( [Ar.] ... ile/ve/<> LÂHİK )
( ESSENCE with/and/<> LATER )
- ÖZ ile MARKET
( ESSENCE with MARKET )
- ÖZ ile ÖZ ÇEŞİTLERİ
( ESSENCE with ESSENCE KINDS )
- ÖZÜNDE ile ARKASINDA ile ALTINDA
( IN THE ESSENCE with BEHIND OF with BELOW )
- ARAÇ ile/ve ÖĞE
( Köprü yalnızca bir tek işe yarar - üstünden geçmeye. )
( VEHICLE with/and ELEMENT )
- KABUK ile/ve ÖZ
( [Ar.] KIŞR ile/ve CEVHER )
( COVER with/and ESSENCE )
- ÖNCELİK/Lİ (OLAN) ile/ve ÖNEM/Lİ (OLAN)
( Önde gelmesi gereken öne alınmalıdır. )
( [Ar.] TAKADDÜM ile/ve EHEMMİYET )
( (THE) PRIORITY(/PRIMARY) with/and (THE) IMPORTANT(/IMPORTANCE) )
- ÖNCELİKLİ ile/değil ÖNE ALINAN
- ÖNCELİK ile/ve/değil/<>/= İLGİ
( [not] URGENT with/and/but/<>/= PRIOR )
- ÖNCELİK ile/ve/<> İLGİ
( PRIORITY with/and/<> INTEREST )
- ÖNCELİK ile/ve/değil KAYNAK
( [not] PRIORITY with/and/but SOURCE )
- ÖNCELİK ile/ve/değil MEŞGUL OLMA
( [not] PRIORITY with/and/but TO BE BUSY )
- ÖNCELİK ile/ve "POZİTİF AYRIMCILIK"
- ÖNCELİKLİLER ile/ve GENEL
( İnsanda. İLE/VE Doğada. )
( PRIORITY with/and GENERAL )
( For human. WITH/AND On nature. )
- ÖNCELİK ile/ve ÖZELLİK
( PRIORITY with/and ATTRIBUTE )
- ÖNCELİK/SONRALIK ile/ve/değil/yerine İÇİÇELİK
- ÖNCELİK ile/ve İTİBAR
- TEKADDÜM-Ü ZÂTÎ ile/ve TEKADDÜM-Ü ZAMANÎ
- ACİL ile/ve/değil/yerine ÖNCELİKLİ
( [not] URGENT with/and/but PRIOR )
( PRIOR instead of URGENT )
- "AĞIRLIK" ile ÖNCELİK
( "HEAVINESS" with PRIORITY )
- DÜŞKÜNLÜK ile/ve/değil/yerine ÖNCELİK (VERMEK/VERİLEN)
( [not] FONDNESS/ADDICTION with/and/but PRIORITY )
( PRIORITY instead of FONDNESS/ADDICTION )
- ÖNEMSİZ ile/ve/değil İKİNCİL
( [not] UNIMPORTANT with/and/but SECONDARY )
- YANINDA ile İKİNCİL
( BESIDE with PRIORITY )
- AĞIRLIK/LI ile ÖNCELİK/Lİ
( HEAVINESS with PRIORITY )
- ÖNCELİK VERMEK ile "AĞIRLIK VERMEK"
( TO GIVE PRECEDENCE with "TO CONCENTRATE" )
- (")YÜK(") ile/ve/değil/yerine AĞIRLIK
( [not] (")FREIGHT(") with/and/but BURDEN )
( BURDEN instead of (")FREIGHT(") )
- ÖNCELİK/Lİ ile/ve/değil/yerine AYRICALIK/LI
( [not] PRIORITY with/and/but PRIVILEGED )
( PRIVILEGED instead of PRIORITY )
- ÖNEM ile/ve/<> DEĞER
( IMPORTANCE with/and/<> VALUE/WORTH )
- ÖNEM ile/ve/<> ANLAM
( IMPORTANCE with/and/<> MEANING )
- "ÖNEM/DEĞER VERMEMEK" ile/ve "ÖNEMSİZ/DEĞERSİZ GÖRMEK"
( "NOT TO GIVE IMPORTANCE/VALUE" with/and "TO SEE AS UNIMPORTANT/WORTHLESS" )
- "ÖNEMLİ OLAN" ile/ve/değil/yerine ÖNEMİ OLAN
( Herşeyin bir (az/orta/çok) önemi(değeri) vardır fakat önemli olup olmamayı, öncelik belirler. )
- ÖNEMLİ ile/ve ÖZEL
( IMPORTANT with/and SPECIAL/PRIVATE )
- ÖNEMLİ ile/ve/<> DEĞERLİ
( IMPORTANT with/and/<> PRECIOUS/VALUABLE )
- ÖNEMLİ ile/ve İLGİNÇ
( IMPORTANT with/and INTERESTING )
- ÖNEMLİ ile/ve/<> CİDDİ
( IMPORTANT with/and/<> SERIOUS )
- ÖNEM/Lİ ile/ve/değil/yerine BELİRLEYİCİ/LİK
( [not] IMPORTANT with/and/but DETERMINATION )
( DETERMINATION instead of IMPORTANT )
- ÖZEL ile ÖZGÜ
( Durumun özel koşulları kavranıp, büyük başarı beklenmemeli. )
( SPECIAL with PECULIAR )
- ÖZEL ile/ve/değil/yerine SIRADIŞI
( [not] SPECIAL with/and/but EXTRAORDINARY )
( EXTRAORDINARY instead of SPECIAL )
- ÖZEL ile GİZLİ
( SPECIAL/PRIVATE/CONFIDENTIAL with SECRET/HIDDEN )
( [Çince] ... ile CANG )
- ÖZEL ile KİŞİSEL
( PRIVATE with PERSONAL )
- KİŞİYE ÖZEL ile/ve/değil TEKRAR EDİLEMEZLİK
- ÖZEL ile KENDİ
( PERSONAL with SELF )
- GİZLİ ile/ve/değil ÖRTÜK
( SIR: Kuşatmanın, betimlemenin dışında olan. )
( SIR: Çömleğin, dışına çekilen son kat toprakla tekrar fırına verilerek pişirilmesi.
[İçindeki sıvıyı sızdırmamayı sağlar fakat albenisi/parlaklığı artar. Dolayısıyla "Bu sırdır! ona göre!" denilerek anlatılanlar, anlatılan kişi tarafından da başka bir kişiye aynı şekilde "sırdır!" diyerek anlatılır.] )
( İki kişinin bildiği, (artık) sır değildir. )
( [not] SECRET/HIDDEN with/and/but COVERED )
- GİZLİ ile/ve/değil AYRI
( [not] SECRET/HIDDEN with/and/but SEPARATE )
- GİZEMLİ ile/ve/değil/yerine BELİRSİZ
( [not] MYSTERIOUS with/and/but UNKNOWN/INDEFINITE )
( UNKNOWN/INDEFINITE instead of MYSTERIOUS )
- GİZEM ile/ve/değil/yerine GENELE/HERKESE AÇIK OLMAYAN
( [not] MYSTERIOUS with/and/but NOT OPEN TO ALL/PEOPLE/GENERAL )
( NOT OPEN TO ALL/PEOPLE/GENERAL instead of MYSTERIOUS )
- GİZLİ ile/ve/değil/yerine KİŞİYE ÖZEL
- GİZLİ ile/ve/değil AÇIĞA ÇIKMAMIŞ
- BASTIRILMIŞ ile/ve GİZLİ
- GİZLİLİK ile/ve PİŞMANLIK
- GİZLİLİK ve GEREKLİLİK
- SAKLI ile/ve/değil GİZLİ
- ŞİFRE OLARAK KALMASI GEREKEN ile/ve DEŞİFRE EDİLMESİ GEREKEN
( HAS TO BE CIPHER/CODE with/and HAS TO BE DECIPHERED )
- SIR ile/ve KISIR
- SIR ile/ve SINIR
- SIR ile/değil İLİŞKİ
( Modern bilim, ilişki ve betimlemeyi ele alır. )
( Sır eylemdir - Burada ve Şimdi! )
( Birine "Sırrımı sakla!" diyorsan, o sırrı sen ilân ediyorsun demektir. )
( İki kişinin bildiği sır değildir. )
( Sır, hak etmeyenlere/etmeyenlerde kötülük demektir. )
( [not] SECRET/HIDDEN with/but RELATIONSHIP )
( The secret is in action - here and now. )
- KAÇAK ile GİZLİ
( ILLEGAL with SECRET/HIDDEN )
- ÖNEM VERMEK ile DEĞER/DESTEK VERMEK
( GIVING IMPORTANCE with TO VALUE/SUPPORT )
- DESTEK ile/ve/<> TEŞVİK
( SUPPORT with/and/<> ENCOURAGEMENT )
- DESTEK ile/ve/<> DAYANIŞMA
( SUPPORT with/and/<> SOLIDARITY )
- DESTEK ile/ve/<> PAYLAŞIM
( Ölçü, aynı şeye gülmek değil, aynı şeye ağlamaktır. )
( SUPPORT with/and/<> SHARING )
- DESTEK ile/ve/<> SEFERBERLİK
( SUPPORT with/and/<> MOBILIZATION )
- "POMPALAMAK" ile/değil/yerine DESTEKLEMEK
- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN
( Kişiler kendilerine değil birbirleriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilirler. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )
( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değillerdir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )
( Loncaları inceleyiniz. )
( SOLIDARITY with/and/<> TRUST/CONFIDENCE )
- MEKÂNİK DAYANIŞMA ile/ve DAYANIŞMA
- PAYLAŞIM ve/> DÖNÜŞÜM
( SHARING and/> TRANSFORMATION )
- ADANMAK ile/yerine/değil (GEREKTİĞİ/YETERİ KADAR) ÖNCELİK/ÖNEM VERMEK
( [not] TO BE DEVOTED with/but TO ATTACH IMPORTANCE/PRIORITY (IN NECESSARY/ENOUGH) )
( TO ATTACH IMPORTANCE/PRIORITY (IN NECESSARY/ENOUGH) instead of TO BE DEVOTED )
- ADA(N)MAK ile/ve VAKFETMEK
( TO (GET) DEVOTE with/and TO DONATE )
- DESTEK VERMEK ile REKLÂMINI YAPMAK
( Yap fakat tapma! )
( TO SUPPORT with TO ADVERTISE )
- ÖNCEKİ ile/ve SONRAKİ
( [Ar.] AKDEM[< KADÎM] ile/ve ÂHİR )
( BEFORE with/and LATER )
- BİR ÖNCEKİ ile/ve BİR SONRAKİ
- DİLEK ile/ve HEDEF
( Sana hiçbir dilek verilmemiştir ki, onu gerçekleştirecek güç de verilmemiş olsun. Ancak bunun için çallışman gerekebilir. )
( WISH with/and TARGET )
- DİLEK ve/<> HÜZÜN
( Dilek, hüzün gerektirir. )
- ÜZÜNTÜ ile/ve HÜZÜN
( Geçmişin olumsuz(luk)larının anımsanması (ile/durumunda). İLE Geçmişin olumlu(luk)larının anımsanması (ile/durumunda). )
- HÜZÜN VE ÜZÜNTÜ ile/ve UMUT VE KAYGI
( Geçmişte. İLE/VE Gelecekte. )
( AHZEN: Çok hüzünlü, kederli. )
( MELANCHOLY AND SORROW/GRIEF with/and HOPE AND ANXIETY )
( In the past. WITH/AND In the future. )
- HÜZÜN ile/ve/değil MUHABBET
( [not] MELANCHOLY with/and/but LOVE )
- DRAM ile TRAJEDİ
( ... İLE Üzücü iki [ve üzeri] olmazın biraradalığı. )
- TRAJEDİ ile KOMEDİ
( Hayata yakından baktığında. İLE Hayata uzaktan baktığında. )
- EREK(AMAÇ) ile/ve HEDEF
( Amacınızın herhangi bir beklenti taşımayan salt iyi niyet olduğundan emin olun önce. )
( Nesnelerin ve olayların alacağı şekil sizin elinizde değildir; eylemlerinizin ardındaki amacınıza gelince, o sizin elinizdedir. )
( AIM with/and TARGET )
( Be sure your attitude is of pure goodwill, free of expectation of any kind. )
( The shape things take is not within your power; the motives of your actions are. )
- HEDEF ile/değil HİTAP
( [not] TARGET with/but ADDRESSING )
- HİTAP ile/ve "ÇAĞRI"
- EREK ile/ve TAVIR
( AIM with/and MANNER )
- EREK ile/ve "KIBLE"
- EREK ile/ve EMEL/AMAÇ
( Zorunluluk/lar ile. İLE/VE Keyfî. )
- ELEM ile/ve/<> EMEL
( Kişi, ya elem ya da emel içinde sürdürür yaşamı/nı. )
- HEDEF ile/ve/> BAŞARI
( Başarıncaya kadar denemeye devam edin! )
( TARGET with/and/> SUCCESS )
( You just keep on trying until you succeed. )
- EMEL ile TÛLE EMEL
- TÛLE EMEL ile HIRS-I PÎR
- AMAÇ ile/ve SONUÇ
( AIM with/and CONSEQUENCE/RESULT )
- AMAÇ ile/ve YÖNTEM
( YÖNTEM ARAYIŞLARI - SARTRE kitabını okumanızı salık veririz. )
( AIM with/and METHOD )
- AMAÇ ve COŞKU
( AIM and EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- AMAÇ ile/ve DİN
( AIM with/and RELIGION )
- ARAÇ ile/ve YÖNTEM
( VEHICLE/TOOL with/and METHOD )
- DUYGU ile/ve COŞKU
( Kaynağı dışarıdan olanlara verilen geribildirim. İLE Kaynağı içte bulunanlarla verilen geribildirim. )
( EMOTION with/and EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- COŞKU ve ŞİMDİ/LEŞTİRME
- AMAÇ ile/değil KASIT
( [not] GOAL with/but INTENTION )
- KASDÎ ile ALENEN
- UMÛMÎ ile ALENÎ
- GEÇİCİ ile/ve ALDATICI
( TEMPORARY with/and ILLUSION )
- GEÇİCİ ile/ve KALICI
( Kendisi istikrarlı, sabit olmayan bir zihinde herhangi bir şey nasıl kalıcı olabilir? )
( Geçici olanın içindeki kalıcı olanı, gerçek olmayanın içinde gerçek olanı araştırın. )
( Geçicilik gerçek olmayışın kanıtıdır. )
( Geçicilik, gerçekdışılığın en iyi kanıtıdır. )
( Olgun kişinin nutuğu içerikli, yaşama biçimiyse kalıcı olmalıdır. )
( TEMPORARY with/and PERMANENT )
( How can anything be steady in a mind which itself is not steady? )
( Enquire what is permanent in the transient, real in the unreal. )
( Transiency is the best proof of unreality. )
- KALICI/LIK ile/ve/değil/yerine SÜREKLİ/LİK
( [not] PERMANENCE with/and/but CONTINUOUS/NESS )
( CONTINUOUS/NESS instead of PERMANENCE )
- AKICI/LIK ile/ve/değil SÜREKLİ/LİK
- GELİP GEÇEN ile/ve/değil/yerine SÜREKLİLİK
- SÜREKLİ OLAMAYACAK OLANI SÜREKLİ KILMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine SÜREKLİ OLABİLİR OLANI SÜREKLİ KILMAYA ÇALIŞMAK
( Gövdesel. İLE/DEĞİL/YERİNE Zihinsel. )
- SÜREKLİLİK ile/ve/değil SÜREKSİZLİK
( Zaman. İLE/VE/DEĞİL AN. )
- HERKES ile "HERKES"İ
( Genelin içinde düşünülen kişiler. İLE
Özelliği/farkı olan üzerine düşünülen "KİŞİ"yi. )
( EVERYBODY with "EVERYBODY" )
- "HERKES" ile ORTAK DİLDE "HERKES" ile AYRIMSIZ "HERKES"
- HERKES ile/ve/değil/yerine HAZIR OLAN HERKES
( [not] EVERYBODY with/and/but EVERYBODY WHO ARE READY )
( EVERYBODY WHO ARE READY instead of EVERYBODY )
- HERKES ile BİRÇOK
( EVERYBODY with MANY )
- HERKES ile HİÇKİMSE
( EVERYBODY with NOBODY )
- HERKES ile HEPİMİZ
( EVERYBODY with ALL OF US )
- HERKES ile MİLLET
( EVERYBODY with PEOPLE )
- IRK ADI ile MİLLET ADI
( RACE NAME with NATION NAME )
- IRK ile/değil/yerine ULUS/MİLLET
( [not] RACE with/but NATION )
( NATION instead of RACE )
( [Çince] ... ile GUO/GUOJIA )
- BİRTAKIM ile BAZI
( SOME OF with SOME )
- "BELİRLİ NOKTALAR" ile "BAZI NOKTALAR"
( "KNOWN POINTS" with "SOME POINTS" )
- ATOM ÜSTÜ ile/ve ATOM ALTI
- VAROLANLAR ile/ve ARA-VAROLAN/LAR(NOUS)
( Önce gerçek varlığınıza dönün ve sevginin yüreğinden harekete geçin. )
- "BÜTÜN VARLIK/LAR" değil TÜM VAROLANLAR
- VARLIK ile/ve TAHSİL EDİLEN VAROLUŞ
- VARLIK/VUCUD ile/ve/değil VAROLAN/VAROLUŞ/MEVCUDİYET
( Anlamın olduğu yerdir. İLE/VE/DEĞİL Anlam aranmaz/bulunmaz. )
( Nedeni kendinde olan. İLE/VE Nedeni dışarıda olan. )
( Aklın alanında/sınırlarında. İLE/VE/DEĞİL Zihnin alanında/sınırlarında. )
( VARLIK [< BARLIK] [Türkçe'de V ile başlayan sözcük yoktur.] )
( Tektir. İLE/VE/DEĞİL Çoktur. )
( Varlık, ölçülebilir ile ölçülemezin; sınırlı ile sınırsızın; oranlanabilir ile oranlanamazın harmanıdır. )
( Kendi özüne bağlı olarak varoluş! )
( Varlığın, görünüşte ne başlangıcı ne de sonu vardır, çünkü o her an yeniden başlar. )
( Evrende herhangi bir şey ancak ilişkileriyle varlaşır. )
( Birlik, barış ve varlık üretir. )
( Kendi kendisiyle çelişkide olanın varlığı yoktur. Ya da anlık bir varlığı vardır ki bu da aynı anlama gelir. )
( Varlaşma ilişkilerin belirmesi; değişme ilişkilerin değişmesi; gelişme ilişkilerin çözülerek ilgili nesne, olay, olgu için daha üst bir konumda yeniden kurulmasıdır. )
( Varlığın ve yokluğun ötesinde hakiki olanın sonsuzluğu yatar. )
( Varlığın kendi hakkında bilinçli olması gerekmez. )
( Her ne görürseniz o gördüğünüz sürekli sizin kendi varoluşunuzdur. )
( Bilincinde olmadığım bir şeyin var olmadığını söylemek tümüyle yanlıştır. )
( Bilinçli deneyiminiz dışında var olduğunu iddia ettikleriniz, eldeki bilgilerden çıkarılmış sonuçlardır. )
( Bildiğinizi sonuna kadar araştırın, inceleyin, varlığınızın bilinmeyen katmanlarına ulaşacaksınız. )
( Varlık: Mahiyet olarak harf, tezahür olarak rakam. )
( Dış dünyada bulunan varlıkların biçimleri zihinde kavramlar hâlinde bulunur. )
( Gerçek varlığınızın derin katmanlarına ulaştıkça, zihninizin yüzeydeki oyunlarının sizi pek az etkilediğini göreceksiniz. )
( Varoluşta süreklilik olamaz. )
( İnsan, kendi emeğinin varlığıdır. )
( Varlığın dört tarzı:
* VÜCUD-İ AYNÎ
* VÜCUD-İ ZİHNÎ
* VÜCUD-İ LİSANÎ
* VÜCUD-İ HATTÎ )
( Varlık:
* Özne-nesne ilişkisinde somut(vucûd fi'l-a'yân [Ar.])
* Zihnî (vucûd fi'l-ezhân [Ar.])
* Sözlü (vucûd fi'l-ibâre [Ar.])
* Yazılı (vucûd fi'l-kitâbe [Ar.]) )
( VÜCÛD-U HARİCÎ: Varlığını benim irademe borçlu olmayan. )
( Varlık: Ne yapacağının araçlarını bilmek açısından bilmek. )
( Varlık: Mahiyet olarak harf, tezahür olarak rakam. )
( [not] EXISTENCE with/and/but PRESENCE )
( Becoming has, apparently, no beginning and no end, for it restarts every moment. )
( What contradicts itself, has no being. Or it has only momentary being, which comes to the same. )
( Beyond being and not-being lies the immensity of the real. )
( Being need not be self-conscious. )
( To say that what I am not conscious of does not exist, is altogether wrong. )
( What you claim exists outside conscious experience is inferred. )
( Whatever you see it is always your own being that you see. )
( Investigate what you know to its very end and you will reach the unknown layers of your being. )
( When you reach the deep layers of your true being, you will find that the mind's surface-play affects you very little. )
( There can be no continuity in existence. )
( [Yun.] HEN TO ON )
( [Çince] CUNZAI ile/ve ... )
- VAROLAN ile/ve/değil/<> SÖZ KONUSU OLAN
- CÛD ile/ve/> VÜCÛD ile/ve/> MEVCÛD ile/ve/> VİCDAN
- VÜCÛD ile/ve VİCDAN
( Bulunuş. İLE/VE Buluş. )
- VÜCÛD ile/ve VÂKÎ
- VARLIK ve/> SÜREKLİLİK
( VÜCUD ve/> BEKÂ )
( EXISTENCE with/> CONTINUITY )
- VARLIK ile/ve/<> METAFİZİK
( ... İLE Fiziğin konusu olanları/olabilecekleri konu kılmaz. )
( Varlık, metafiziğin söz konusudur. )
- META: ÖTE ile/ve/değil ÜST
- VAROLAN/MEVCÛD ile/ve/=/<> BİLİNEN/MALUM
- VAROLAN ile/ve/değil/<> SÖZ KONUSU OLAN
- VARLIK İLKELERİ ile/ve/> VAROLUŞ NİTELİKLERİ
- MAHİYET ile/ve/değil/= VARLIK
( Hiçbir nitelik ve nicelik, mahiyete yüklen(e)mez. )
( [not] QUIDITY/ESSENCE with/and/but/= EXISTENCE )
- MAHİYET'TE VARLIK: AYNİYET ile/ve GAYRİYET ile/ve CÜZZİYET
- VAROLUŞÇU MAHİYET ALGISI/YORUMU ile MAHİYET
( Öncelik. İLE Sınır. )
( Sadece insanda. İLE Tüm varolanlarda. )
( Zamansal. İLE Olguların kaynağı. )
- MAHİYET ile/ve/<> MALİYET
- MAHLÛK/ÂT ile/ve MEVCÛD/ÂT
- MEVCUT ile HÂDİS
( EXIST with BEING )
- HARİCÎ ile/ve AYNÎ
( EXTERNAL with/and ... )
- ZİHNÎ ile/ve AYNÎ
( MENTAL with/and ... )
- VARLIK SIRADÜZENİ(HİYERARŞİSİ) ile/ve BİLGİ SIRADÜZENİ(HİYERARŞİSİ)
( EXISTENCE HIERARCHY with/and KNOWLEDGE HIERARCHY )
- VAR-LIK ile/ve MUTLAK-LIK
( EXIST-ENCE with/and ABSOLUTE-NESS )
- VARLIK ve RAHMET
( EXISTENCE and MERCY AND GRACE )
- VARLIK ile/ve OLANAK
( ... İLE/VE Akılsal olarak olasılık verme. )
( EXISTENCE with/and POSSIBILITY )
- VARLIK ile/ve/= HAREKET
( EXISTENCE with/and/= MOVEMENT )
- VARLIK ile/ve İKİLEM
( EXISTENCE with/and DILEMMA )
- VARLIK ile/ve RIZÂ'
( EXISTENCE with/and CONSENT )
- VAROLUŞUNDAN RÂZI OLUNMUŞLUK ile AHLÂKINDAN RÂZI OLUNMUŞLUK
( RÂZİYE ile/ve MARZİYE )
- VARLIK ile/ve MÜRİT
( EXISTENCE with/and DISCIPLE )
- VARLIK ile/ve İRÂDE
( EXISTENCE with/and WILL )
- VARLIK ile/ve SINIRLILIK
( EXISTENCE with/and LIMITEDNESS )
- VARLIK ile/ve YOK VARLIK
( ... İLE/VE Tin. )
- VARLIK ile/ve BİRLİK
( Çeşitlilik içinde birlik, doğaldır ve iyidir. )
( VÜCUD ile/ve VAHDET )
( EXISTENCE with/and UNITY )
- VARLIK ve KÜRE
( Küre, varlığı simgeler. )
( EXISTENCE and SPHERE )
( The sphere symbolize the existence. )
- VARLIK BİRLİĞİ ile/ve ÖZDEŞLİK
( EXISTENCE UNITY with/and IDENTITY )
- VAR ile "VAROĞLUVAR"
- VARDIR ile/ve/değil/yerine VAR OLMAKTADIR
( [not] IS with/and/but EXIST )
( EXIST instead of IS )
- VAR ile/ve GÜÇLÜ/ETKİLİ
( Birşeyin varolması için güçlü/etkili olması gerekmez. [ayrıca, varoluşu da gücünün göstergesidir] )
( EXIST with/and POWERFUL/EFFECTIVE )
- KENDİNDE VARLIK ile KENDİ İÇİN VARLIK ile KENDİNDE VE KENDİ İÇİN VARLIK
( EXISTENCE IN SELF with EXISTENCE FOR SELF with EXISTENCE IN SELF AND FOR SELF )
- VARLIK ile/ve VARLIK OLARAK VARLIK
( ... ile/ve MİN-HAYSU-HÜVE-HÜVE )
- VARLIK ile/ve ENSTRÜMAN
( EXISTENCE with/and INSTRUMENT )
- MUKAYYET(BİTİMLİ/KAYITLI/SINIRLI) VARLIK ile GAYRİ-MUKAYYET VARLIK
( Kaydı, kayıttan âzâde olanlar anlar. )
( LIMITED EXISTENCE with EXCEPTION OF LIMITED EXISTENCE )
- SIRF VARLIK(ENE) ile/ve MUTLAK VARLIK ile/ve MUKAYYET VARLIK
( Deneyimi olanaklı kılan Mutlak'tır. Onu gerçektleştiren ise Öz Varlık'tır. )
- VARLIĞIN TASNİFİ:
( * VUCUD-U AYNÎ/HARİCÎ: FİZİK
* VUCUD-U ZİHNÎ: MATEMATİK
* VUCUD-U LİSANÎ[LAFZÎ/KETBÎ]: DİL BİLİMLERİ
* VUCUD-U HATTÎ: SİMGELER )
( Varlık mertebelerini esas alan bir tasnif olup, vucud-u hattî, vucud-u lisanî, vucud-u zihnî ve vucud-u haricî şeklinde sınıflanır. Taşköprülüzade tüm ilimleri bu dört varlık düzlemine göre sınıflandırır. Mesela yazıyla uğraşan ilimler, hat, resim tezhib vs. ilimlere hattî ilimler der. İkincisi dile ait ilimler; doğrudan lisanı içeren ve ona ait ilimlerdir. Zihni ilimler; nesneleri sadece zihnin soyutlamaları ile ortaya konan mesela matematik gibi, müzik gibi, metafizik gibi ilimler. Haricî ilimler ise nesnesi dış dünyada benden bağımsız olan ilimler mesela, fizik, kimya gibi ilimler. )
- VARLIĞIN DÖRT HALİ:
* MAHİYET-ÂRAZ
( İnsan - uzundur. )
* KATEGORİK
( Dilsel durumlarını verir. )
* YARGI
( ...dır/değildir )
* BİLKUVVE-BİLFİİL
( Mantıksal öncelik. - Varlıksal/ontolojik öncelik. )
- VARLIĞIN BİLİNCİ ile/ve BİLİNCİN VARLIĞI
( CONSCIOUSNESS OF THE EXISTENCE with/and EXISTENCE OF THE CONSCIOUSNESS )
- VARLIK ile/ve MANTIK
( EXISTENCE with/and LOGIC )
- MANTIK ile/ve/> ÇIKARIM
( LOGIC with/and/> INFERENCE )
- MANTIK, MANTIKLI/LIK ile/ve/<>/değil/yerine TUTARLILIK
( LOGIC, LOGICAL/NESS with/and/<> CONSISTENCY )
( CONSISTENCY instead of LOGIC, LOGICAL/NESS )
- TOTOLOJİ >< TUTARLILIK
- TUTARLI/LIK ile/ve/<> UYUMLU/LUK
( CONSISTENCY with/and/<> HARMONY )
- TUTARLI/LIK ile/ve/<> GEÇERLİ/LİK
( CONSISTENCY with/and/<> VALID/ITY )
- TUTARLI/LIK ile/ve/> DENGELİ/LİK
( CONSISTENCY with/and/> BALANCED/NESS )
- MANTIK ile/ve/<> BİÇİMSELLEŞTİRİLMİŞ MANTIK
( LOGIC with/and/<> SHAPED LOGIC )
- MANTIK ile/ve/<> ANLAMA YÖNTEMİ
( LOGIC with/and/<> METHOD OF MEANING )
- MANTIKTA: TASAVVUR ile/ve MEVZÛ ile/ve MAKSAT
- ÇIKARIM ile/değil/yerine (SADECE) DÜŞÜNME
( [not] INFERENCE with/but (ONLY) THINKING )
( (ONLY) THINKING instead of INFERENCE )
- ÇIKARIM ile/değil SOYUTLA(N)MA
- KONULMUŞ ile/ve/değil/yerine ÇIKARIMSAL
- VARLIK ve/<> VAROLUŞ ve/<> İNSAN
- VAROLUŞ ile/ve/yerine/= NEFS MERTEBELERİ
- VAROLUŞU ANLAMANIN 5 ARACI:
( * MANTIKSAL EYTİŞİM/DİYALEKTİK
* HOLOGRAM'IN MANTIĞI
* KUVANTUM FİZİĞİ/MEKANİĞİ
* SİBERNETİK
* GÖRELİLİK KURAMI )
- VAROLUŞ ile/ve/<> ETKİNLİK
- VAROLUŞ ile/ve/<> EGEMENLİK
- VAR ile/ve SABİT(/HAL)
- NE VAROLANI ile/ve/<> KİM VAROLANI
( İnsan dışındaki herşey. İLE/VE/<> İnsan. )
( BEING OF WHAT with/and/<> BEING OF WHO )
- VARLIKSAL ile/ve/değil VAROLUŞSAL
- "VARLIĞIN AÇIKLANABİLMESİ" ile "TANRI"
( Ontolojik epistemoloji. İLE ... )
- VARLIK-VAROLAN-ANLAM/BİLGİ
- VAROLMA ile VARLIK
( Kişinin elindedir. İLE Üzerine düşünülebilecek/söylenilebilecek herşeyin bulunduğu ve hiçbir şeyin bulunmadığı. )
- VAROLUŞ ve/= KENDİNİ AŞKINLIK
- VARLIK ile/ve VAROLMA ile/ve YOKLUK
( Akla ilişkindir. İLE/VE Zamana ilişkindir. İLE/VE Zemine/mekâna ilişkindir. )
- TESLİMİYET ile/ve TEVEKKÜL
( Denizde kendini bırakırsan batmazsın. Kişiyi batıran kendini bırakmaksızın çırpınmasıdır. )
- TEVEKKÜL ve (SONRASINDA DEĞİL!)
- TESLİMİYET ile/ve/değil TUTMAMAK
- TAHAMMÜL ile/ve/<> TESLİMİYET
- METAFİZİK-FİZİK-ANLAM
( METAPHYSICS-PHYSICS-MEANING )
- FİZİK -> ANLAM <- METAFİZİK
( PHYSICS -> MEANING <- METAPHYSICS )
- VARLIK ile/ve YÖNTEM
( EXISTENCE OF WHAT with/and METHOD )
- BİLGİ ile/ve VARLIK
( KNOWLEDGE with/and EXISTENCE )
- BİLGİ ve/<>/= DENEYİM
( KNOWLEDGE and/<>/= EXPERIENCE )
- BİLGİ ile/ve/<> ANIMSAMA
( Anımsamayı bilgi sanıyorsunuz. Gerçek bilgi her zaman taze, yeni ve beklenmediktir. )
( KNOWLEDGE with/and/<> TO REMEMBER/RECALL )
( You take remembering to be knowledge. True knowledge is ever fresh, new, unexpected. )
- BİLGİ/VERİ ile/ve/değil/yerine YAKLAŞIK BİLGİ
( Ulaştıklarımız, bilgi değil ancak yaklaşık bilgidir. )
- BİLGİ ve/= ORTADAN KALKMIŞ/LIK
- BİLGİ: FİİLÎ ve İNFİALÎ[YENİLENEN, TECEDDÜD EDEN]
( Bilinenden önce meydana gelen varolan bilgidir. VE Bilinenden sonra meydana gelen bilgidir. )
( Bilgi, bilinenden öncedir. VE Bilgi, bilinenden sonradır. )
( Bilgi, bilineni yaratıyor. VE ... )
- BİLGİ ile/ve/<>/= İLİŞKİ
( KNOWLEDGE with/and/<>/= RELATION )
- BİLGİ ve/<> EMEK
- BİLGİ'DE: DELİL ile/ve KEŞİF
- BİLGİ ve/<> BİTGİ/BİTKİ
( Organiktirler. )
- BİLGİ ve/> SEVGİ ve/> VERGİ
( Bilmeyen sevemez. )
( KNOWLEDGE and/> LOVE and/> DUTY )
( Whom cannot love if does not know. )
- BİLGİ ve/<> TAMLIK
( KNOWLEDGE and/<> COMPLETENESS )
- BİLGİNİN GÜVENİLİRLİĞİ ile/ve (GÜVENİLİR) BİLGİYE SAHİP OLANIN GÜVENİLİRLİĞİ
- VARLIK-BİLGİ TASAVVURU ile/ve AHLÂK TASAVVURU
( Varlık ve Bilgi Tasavvuru olmayanın Ahlâk Tasavvuru olmaz. )
( Ahlâk, kendimiz ve başkalarıyla kurduğumuz ilişkiler bütünüdür. )
( Ahlâk: İnsanla ilgili bilgileri birleştirmek. )
( Ahlâk: Ödev sorumluluğu. )
( EXISTENCE-KNOWLEDGE IMAGINATION with/and MORALS IMAGINATION )
- AHLÂK ile ETİK
( Eylemin eylemselliği. İLE Eylemin kuramsallığı. )
( Toplumda, ateş, ahlâkî ve kültürel yapılanmayı, insanlardaysa, ruhsal bilinci simgeler. )
( Ahlâk, ayırıcı aklın üzerindedir. )
( Ahlâk alanı, tercih alanıdır. )
( Ahlâk, düşünmeden ve kolaylıkla yapılandır/yaptıklarınızdır. [olumlu/olumsuz] )
( Kendi doğası ve evrensel ilkelerle uyum içinde olmak. )
( Dış[zahir] ve iç[bâtın] tüm ilimler, ahlâkın arkasındadır. )
( Ahlâk tamam olmayınca, ne ilmin değeri olur, ne de servetin. )
( MORALS[< Lat.] with ETHICS[< Yun.] )
- AHLÂK ile/ve/değil ÂDÂB
( Değişmez. İLE/VE/DEĞİL Değişir. )
( Bireysel. İLE/VE/DEĞİL Kurumsal. )
( !Ahbaplık arttıkça, âdâb kalkar. [fazla yüz-göz olmamaya dikkat etmek gerek!] )
( [not] MORALS[< Lat.] with/and/but ETHICS[< Yun.] )
- İYİ AHLÂK ve DOĞRU DÜŞÜNME
- AHLÂK = AKIL
- AHLÂK ile/ve HAKİKAT
- AHLÂK ve/< HİLKÂT/YARATILIŞ
- AHLÂK ve/< İSTENÇ
- AHLÂK ile/ve İÇGÜDÜ
( Sonradan. İLE/VE Doğuştan. )
( AHLÂK: Düşünmeden ve kolaylıkla yapılan davranış/tutum. )
( İNSİYÂK[Ar.]: Bir gücün etkisiyle çekilip gitme. | Ardı sıra gitme. | İçgüdü. )
- AHLÂK ile/ve/<> ERDEM/FAZİLET
( Toplumsal. İLE/VE/<> Kişisel. )
( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı gidemez fakat erdemlerin kokusu rüzgâra karşı gider en uca bile ulaşabilir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Erdemleri korumanın en iyi yolu erdemlilerle birlikte olmaktır. )
( EUBULIA: Siyasal bir erdem. )
( MORALS with/and/<> VIRTUE )
( [Çince] ... ile/ve/<> DE )
- AHLÂK ile/ve/<> ADÂLET
( MORALS with/and/<> JUSTICE )
- AHLÂK ile/ve/<> DİN
( Karanlıkla savaşmaya çalışır. İLE/VE/<> İçerideki saklı ışığı uyandırmaya çalışır. )
- AHLÂK ile/ve OLMAZSA OLMAZ
( MORALS with/and IF NOT HAPPENS NOTHING HAPPENS )
- AHLÂK ve TIP
- AHLÂK ile/ve/<> SÖZ
( MORALS with/and/<> WORD/PROMISE )
- AHLÂK ile/ve/<> ÖZ
( MORALS with/and/<> ESSENCE )
- AHLÂK ile/ve/<> HUY
( MORALS with/and/<> HABIT )
- AHLÂK ve/<> YAŞATMAK
( MORALS and/<> TO GET LIVE )
- AHLÂK ile/ve/<> DÜŞÜNÜŞ
( MORALS with/and/<> THINKING/PARADIGM )
- AHLÂK ile/ve İŞTİYÂK AHLÂKI
- AHLÂK ile/ve/<> KAVRAYIŞ
( MORALS with/and/<> COMPREHENSION )
- AHLÂK ile/ve/<> KURAL
( MORALS with/and/<> RULE )
- AHLÂK ile/ve TESPİH
- AHLÂK ve/<> EYLEM
( MORALS and/<> ACTION )
- AHLÂK ile/ve/<> TUTUM
( MORALS with/and/<> ATTITUDE )
- AHLÂK ile/ve/<> TÜZE/HUKUK
( MORALS with/and/<> LAW )
- AHLÂK ile/ve/<> SİYASET
( MORALS with/and/<> POLITICS )
( [Çince] ... ile/ve/<> ZHENG )
- AHLÂK ile/ve/<> HADD
( Ahlâk, haddini bilmektir. )
( MORALS with/and/<> BORDER )
( Morals is to know the border. )
- AHLÂK ve/<> ÖTEKİ/LER
- AHLÂKÎ ile/ve İNSANÎ
( MORAL with/and HUMANE )
- FAZİLET ile/ve EDÂ
- UYGULANAN AHLÂK ile/ve UYGULANMAYAN AHLÂK
( Sözü edilmez fakat uygulanır. İLE/VE Sözü edilir fakat kendi yoktur. )
- AHLÂK-I FÂZILA ile AHLÂK-I HAMÎDE ile AHLÂK-I HASENE ile AHLÂK-I ZEMÎME
( Erdemli huylar. İLE Övülecek huylar. İLE Güzel huylar. İLE Kötü/lenecek huylar. )
- ALIŞKANLIK AHLÂKI ile/ve/değil/yerine TERCİH AHLÂKI
( [not] MORALS OF HABIT with/and/but MORALS OF PREFERENCE )
( MORALS OF PREFERENCE instead of MORALS OF HABIT )
- VİCDÂNÎ AHLÂK ile/ve/<> İDRÂKÎ AHLÂK ile/ve/<> İRFÂNÎ AHLÂK
( MORALS OF CONSCIENCE with/and/<> MORALS OF PERCEPTION with/and/<> MORALS OF WISDOM )
- TOPLUMSAL AHLÂK ile/ve ÖDEV AHLÂKI
( SOCIAL MORALS with/and MORALS OF DUTY )
- ZORUNLULUK AHLÂKI ile/ve VAROLMA AHLÂKI
( MORALS OF OBLIGATION with/and MORALS OF EXISTENCE )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<> AŞK AHLÂKI
( Külün bir daha ateşte yanmadığı gibi, insan da aşkta fânî olmuşsa, ne kendi aklına, ne de başkasının aklına aldanır. )
( HİLMİ ZİYA ÜLKEN'in AŞK AHLÂKI kitabını okumanızı salık veririz. )
( FREEDOM with/and/<> MORALS OF LOVE )
- BİLGİ AHLÂKI ile/ve/<> TEFEKKÜR AHLÂKI
( MORALS OF KNOWLEDGE with/and/<> MORALS OF THINKING )
- HAKİKAT AHLÂKI ve ÖZGÜRLÜK AHLÂKI
( MORALS OF TRUTH and MORALS OF FREEDOM )
- SÂFİYET AHLÂKI ile/ve/> İRFAN AHLÂKI ile/ve/> AŞK AHLÂKI
( Saflaşmadıkça, kapı/lar açılmaz. )
( MORALS OF PURITY with/and MORALS OF WISDOM with/and MORALS OF LOVE )
- TASAVVUF AHLÂKI ve/<> DÖNÜŞME AHLÂKI
( MORALS OF SUFISM and/<> MORALS OF TRANSFORMATION )
- BELLETİCİ AHLÂK ile/yerine DÖNÜŞTÜRÜCÜ AHLÂK
( MORALS OF MEMORIZE with TRANSFORMAL MORALS )
( TRANSFORMAL MORALS instead of MORALS OF MEMORIZE )
- YÖNTEM ile/ve/değil/yerine AHLÂK
( [not] METHOD with/and/but MORALS )
( MORALS instead of METHOD )
- ÖDEV AHLÂKI ile/ve FERÂGAT AHLÂKI ile/ve USTA AHLÂKI
( MORALS OF DUTY with/and MORALS OF ABNEGATION with/and MORALS OF MASTER )
- FERÂGAT AHLÂKI ile/ve/değil/yerine ANNELİK AHLÂKI
( [not] MORALS OF ABNEGATION with/and/but MORALS OF MOTHER )
( MORALS OF MOTHER instead of MORALS OF ABNEGATION )
- ÇIKAR AHLÂKI ile FERÂGAT AHLÂKI
( MORALS OF PROFIT with MORALS OF ABNEGATION )
- GÜNLÜK AHLÂK ile/ve TASAVVUF AHLÂKI
( DAILY MORALS with/and MORALS OF SUFISM )
- TOPLUMSAL AHLÂK ile/ve İDEOLOJİK AHLÂK ile/ve DİNİ AHLÂK
( SOCIAL MORALS with/and IDEOLOGICAL MORALS with/and RELIGIOUS MORALS )
- KURAMSAL/TEORİK AHLÂK(MORAL) ile/ve UYGULAYIMSAL/PRATİK AHLÂK
( THEORICAL MORALS with/and PRACTICAL MORALS )
- AHLÂK ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ AHLÂK
( MORALS with/and TRANSFORMAL MORALS )
- DOĞAL AHLÂK ile/ve AKLÎ AHLÂK ile/ve ŞER'Î AHLÂK
( NATURAL MORALS with/and MENTAL MORALS with/and MORALS OF LAW )
- İNSANIN AHLÂKI ile/ve HERHANGİ BİR ŞEYİN/NESNENİN AHLÂKI
( MORALS OF HUMAN with/and MORALS OF OBJECT/SOMETHING )
- KATEGORİK/HARFÎ/DOKTRİNEL AHLÂK ile/yerine GNOSTİK/İRFAN/TEVHİD AHLÂKI
( Dış dinamikleriyle hareket. İLE/YERİNE İç dinamikleriyle hareket. )
- AHLÂKSIZLIK ile/ve/değil KÖTÜ/OLUMSUZ AHLÂK
( [not] IMMORALITY with/and/but BAD/NEGATIVE MORALS )
- ASLÎ ile/ve AHLÂKÎ
- HAKİKÎ: AYNÎ/HARİCÎ ile/ve/<> ZİHNÎ
( NEFS EL-EMR )
- ZİHİN ile HARİÇ ile NEFS EL-EMR
- VUCUD-İ ZİHNİ ile/ve/<> NEFS-ÜL EMR
- NEFS'ÜL EMR: İRFÂNÎ VE KELÂMÎ ile/ve KOZMOLOJİK VE METAFİZİK ile/ve ONTOLOJİK VE MANTIK
- ÖRFÎ ile HAKİKÎ ile NAZARÎ
- ÖRF ile/ve TÜZE/HUKUK
- İÇ VAROLAN ile/ve DIŞ VAROLAN
( İç varolan ilhamın kaynağıdır. İLE Dış varolan, bellek ile hareket eder. )
( Öz varolanınız en yüce öğretmendir. )
( INNER EXIST with/and EXTERIOR EXIST )
( The inner is the source of inspiration, the outer is moved by memory. )
( Your own self is your ultimate teacher. )
- DIŞ DÜNYADAKİ VAROLAN ile ZİHİNDEKİ VAROLAN ile DİLDEKİ VAROLAN ile YAZILI VAROLAN
( Dünya size, karşı konulmaz şekilde gerçek görünür, çünkü her an onu düşünmektesiniz; onu düşünmeyi bırakın, o sis içinde eriyip gidecektir. )
( EXIST AT OUT with EXIST AT MIND with EXIST AT LANGUAGE with EXIST IN WRITTEN )
- DIŞ VARLIK YASASI ile/ve TİN'İN YASASI
( Belirlenim. İLE/VE Özgürlük. )
- VARLIK ile/ve KULLANIMI
( Kullanın fakat kötü kullanmayın. )
( EXISTENCE with/and USING TO EXISTENCE )
( Use them but don't misuse them. )
- DIŞ DÜNYA ile/ve ORTAK DÜNYA
( EXTERIOR WORLD with/and COMMON WORLD )
- ÖZVARLIK'TA: BİLİNÇ ve SEVGİ
( Sizi, bilinenin dar çerçevesi içinde tutanın ne olduğunu bilmek yararlıdır. )
( Sevgi ve iradenin de sırası gelecektir, fakat önce zemin hazırlanmış olmalıdır. )
( Her zaman öz varlığınızın eşliğindesiniz. )
( Herşeyden önce öz varlığınızla devamlı bir temas kurun, her an kendinizle olun. )
( Bir gözlem merkezi olarak bilme ve tanıma niyetiyle işe başlayın ve eylem halindeki bir sevgi merkezine dönüşün. )
( Eylem halindeki sevgi. )
( CONSCIOUSNESS and LOVE (IN SELF-EXISTENCE) )
( It is worthwhile to know what keeps you within the narrow confines of the known. )
( Love and will shall have their turn, but the ground must be prepared. )
( You have always the company of your own self. )
( First of all, establish a constant contact with your self, be with yourself all the time. )
( Begin as a centre of observation, deliberate cognisance, and grow into a centre of love in action. )
( Love in action. )
- VARLIKBİLİM ile VARLIKDENEYİM
( ONTOLOGY with ONTOEXPERIMENT )
- VARLIKBİLİM ve HAKİKAT
( ONTOLOGY and TRUTH )
- VARLIK ile SAYI/SI
( EXISTENCE with QUANTITY OF EXISTENCE )
- BİR ile/ve TEK
( ONE with/and UNIQUE )
- BİR ile/ve/> ÇOK
( ONE with/and/> MANY/MUCH )
- BİR ile/ve/<> UYUM
( UNIQUE with/and/<> HARMONY )
- BİR ile SADECE
( UNIQUE with ONLY )
- BİR ile/ve ÖRNEK
( ONE with/and EXAMPLE )
- BİR ile ÖZDEŞ
( UNIQUE with IDENTITY )
- TEK ile/ve/<>/değil İLK VE SON
( [not] UNIQUE with/and/<>/but THE FIRST AND THE LAST )
- İLK ile/ve TEK
( FIRST with/and UNIQUE )
- İLK ile ÖNCELİKLİ
( FIRST with PRIMARY )
- BİRİNCİ[1.] ile/ve/değil İLK
- İLKSEL ile/ve BİRİNCİL
- EN ile/ve TEK
( THE MOST with/and UNIQUE )
- BİR/BÜTÜN ile/ve AYNI
( INTEGRATED with/and SAME )
- AYNI ile/değil BENZER
( [not] SAME with/but SIMILAR )
- AYNI ile/ve/değil HEMEN HEMEN AYNI
( [not] SAME with/and/but ALMOST SAME )
- ne AYNILIK ile/ve/<> ne AYRILIK
- AYNI ile ÖZDEŞ
( SAME with IDENTITY )
- "AYNI" ile "BENZER"
( "SAME" with "SIMILAR" )
- BENZER ile AKIL
( SIMILAR with REASON )
- BENZERLİK ile/değil AYRIMLAR
( Belirleyici olan/olması gereken benzerlik değil ayrımlardır! )
- BENZER/LİK ile/ve YAKLAŞIK/LIK
( SIMILAR/NESS with/and APPROXIMATE/NESS )
- BENZERLİK ile "MODA"
- ORTAK ile/ve BENZER
( COMMON with/and SIMILAR )
- AYNI ile/ve ORTAK
( SAME with/and COMMON )
- AYNEN ile/ve TAMAMEN
( EXACTLY with/and COMPLETELY )
- EŞ ile/ve ORTAK
( [Ar.] ZEVC/E ile/ve ŞERÎK[çoğ. ŞÜREKÂ] )
( Allah'a şirk, eşe şerîk koşulmaz. )
( SPOUSE with/and PARTNER )
- ORTALAMA ile/ve/değil/yerine YAKLAŞIK
( [not] AVERAGE with/and/but APPROXIMATE )
( APPROXIMATE instead of AVERAGE )
- ORTALAMA (OLARAK) ile/ve GENELLEME
( ON AN AVERAGE with/and GENERALIZATION )
- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve EŞ ZAMANLI/LIK
( SYNONYM with/and SYNCHRONIZE )
- BİR-LİK ile BİRLİK
( ONENESS with UNITY )
- BİR ile BİRLİK ile BÜTÜNLÜK
( ONE with UNITY with INTEGRITY )
- KARŞIT/LIK ile/ve BÜTÜN/LÜK
- KARŞITLIK ile/değil/yerine KARŞILIKLILIK
- KARŞITLAR ile/ve BİRLİK
( KARŞITLARIN BİRLİĞİ/CEM'UL EZDÂD[Ar.]/COINCIDENTIA OPPOSITORUM[Lat.] )
- KARŞIT/LAR ile/ve ÇÖZÜMSÜZ KARŞIT/LAR
- BİRLİKTE HAREKET ETMEK ile/ve BİRLİKTE OLMAK
( BEHAVE TOGETHER with/and BEING TOGETHER )
- BİRLİKTE/LİK ile/ve BERABER/LİK
( Zihinsel/düşünsel. İLE/VE Mekansal/fiziksel. )
( Dikey. İLE/VE Yatay. )
- BİRLİKTE/LİK ile/ve BASKIN/LIK
- ASGARÎ MÜŞTEREK ile/ve/yerine AZAMÎ MÜŞTEREK
- DİNGİNLİK ile HAREKETSİZLİK
( Hareketsiz kalma, eylemde bulun; çünkü etkinlik hareketsizliğe üstündür; hareketsizlik manevi yaşamı köreltir. )
( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )
( INERTIA with MOTIONLESS )
- HAREKET ve/<> SÜKÛN
( Kendi halini/yerini bulmak/bulmaya çalışmak. VE/<> Tamamlanma. )
( Hareket, sükûn ister. VE/<> Sükûn/et, hareketin ademidir/yokluğudur. )
( Kasların harekete, zihnin sükûna gereksinimi vardır. )
( Özde, hareket aranmaz/"bulunmaz". )
( DOĞA: Hareketin yasalarının bilimi. )
( HAREKET: Doğal yerinde bulunmama. )
- BİR ile EŞİT/MÜSÂVÎ[Ar. < SEVİYY]
( INTEGRATED with EQUAL )
- EŞİTLİK ile/ve/değil BERABERLİK
- EŞİT ile/ve BENZERLİK ile/ve FARK
( Benzerliklerin en üst olduğu nokta. İLE/VE Benzerliklerin ayrılmaya başladığı nokta/lar. İLE/VE Benzerliklerin en alt olduğu nokta. )
- EŞİT/LİK ile/ve PARALEL/LİK
- EŞİTLİK/TESÂVÎ ile TESÂVUK
- EŞİT ile EŞDEĞER
- EŞİT ile GİBİ
- EŞİT ile "BİR"
( [Fars.] ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )
- EŞİTSİZLİK ile/ve DENGESİZLİK
- BİREBİR ile BİRE BİR
( Etkili. İLE Ölçü. )
( EFFECTIVE with MEASUREMENT )
- BİREBİR ile OLDUĞU GİBİ
( [Ar.] ... ile ALÂ HÂLİHİ )
( EFFECTIVE with WHAT EVER )
- TEK ile/ve ÇİFT
( DÜŞÜNCEDE: Yok edilebilir. İLE/VE Yok edilemez. )
( ODD with/and EVEN )
- YALNIZ ile/ve TEK
( LONE with/and ALONE )
- TEK ile/ve/değil BİLİNEN/BİLİNEBİLEN TEK
( [not] UNIQUE with/and/but KNOWN/MIGHT KNOWN UNIQUE )
- TEK ile/ve/değil SONSUZCA TEK
- TEK ile/ve YALIN
- TEK ile/ve/<> EŞSİZ
- YALNIZ ... ile SADECE ...
( ONLY ... with JUST ... )
- PARÇA ile/ve BÜTÜN
( ZIRNIK[Fars. < ZIRNÎH]: Sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışığı bir madde. | Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası. )
( PIECE with/and ENTIRE/WHOLE )
- PARÇALARDA PARÇAYI/LARI GÖRMEK ile/değil/yerine PARÇALARDA BÜTÜNÜ GÖRMEK
( TO SEE THE PIECES/S ON PIECES with TO SEE THE INTEGRITY ON PIECES )
- PARÇA ile/ve/değil UZANTI
( [not] PIECE with/and/but EXTENSION )
- PARÇALI/LIK ile/değil AYRI/LIK
- BİR PARÇA ile/ve/= BİN PARÇA
- PARÇA(NIN) SAPTA(N)MASI/KABULÜ ile BÜTÜN(ÜN) SAPTA(N)MASI/KABULÜ
( TO DETERMINE/ACCEPTANCE THE PIECE with TO DETERMINE/ACCEPTANCE THE ENTIRE/WHOLENESS )
- PARÇASI OLMAK ile/yerine/değil UZANTISI OLMAK
( [not] TO BE PART OF with/but TO BE EXTENSION )
( TO BE EXTENSION instead of TO BE PART OF )
- PARÇALANMA ile/ve/> ÇOĞALMA
( TO BREAK INTO PIECES with/and/> INCREASE )
- PARÇALANMA ile/ve/değil/yerine DAĞILMA
( [not] TO BREAK INTO PIECES with/and/but TO DISPERSE )
( TO DISPERSE instead of TO BREAK INTO PIECES )
- DAĞILMA ile/ve/> SEYRELME
- DAĞILMA ile/ve/> İNCELME
- PARÇALANMIŞ/LIK ile BÖLÜNMÜŞ/LÜK
( TO BREAK INTO PIECES with TO BE DIVIDED )
- ARTMA ile/ve ÇOĞALMA
- ÇOĞALTMA ile/ve ZENGİNLEŞTİRME
( TEKÂSÜR/TEKSÎR[< KESRET] ile/ve ... )
( [Fr.] DIFFRACTION avec/et ... )
- BÖLÜNME ile KATLANMA
( TO SPLIT with TO BE FOLDED )
- BÖLÜNME ile DAĞILMA
( TO BE DEVIDED with TO DISPERSE )
- BÖLÜNME ile/ve/<>/değil/yerine AYRIŞMA
( Belirleyici olan, bölünme ya da birleşme değil ayrışmadır. )
( Hücreler, bölündükleri gibi, ayrılarak ve ayrışarak çoğalmaktadırlar. Daha sonra biraraya gelen bütünlük görüntüsü ise ayrışmışların biraradalığıdır.[Sperm de yumurtaya ulaşarak önce birleşir ve daha sonra ikiye bölünerek ayrılan ve ayrılan her bir hücrenin de ikiye bölünerek ayrışmasıyla ve daha sonra yanyanalığıyla/biraradalığıyla "organ/hayvan/insan" dediğimiz bir bütün oluştururlar. Parmakların arasında da deri/et vardır fakat zamanı gelince hücreler bütünden ayrılarak, parmaklara parmak olma özelliklerini kazandırmış olurlar.] )
- AYRIŞMA ile/değil/yerine FARKLILAŞMA
- ÇÖKME ile DAĞILMA
( TO COLLAPSE with TO DISPERSE )
- DAĞILMIŞLIK ile/ve/değil/yerine BOĞULMUŞLUK
- DAĞILIM ile DAĞITIM
( DISPERSION with DISTRIBUTION )
- DAĞILIM ile AYIRMA
( DISPERSION with ALLOCATION )
- PARÇA PARÇA ile PARAMPARÇA
( PIECE BY PIECE with ALL IN PIECES )
- TANE ile PARÇA
( GRAIN with PIECE )
- BİRLEŞTİRİCİ ile BÜTÜNLEYİCİ
( CONNECTIVE with INTEGRANT )
- BÜTÜNLEYİCİ ile TAMAMLAYICI
( INTEGRANT with COMPLEMENTARY )
- BÜTÜNLE(N)MEK ile/ve TAMAMLA(N)MAK
( TO (GET) COMPLETION with/and TO (BECOME) COMPLETE )
- BÜTÜNLEŞME ile BÜTÜNLENME
( INTEGRATION with TO GET COMPLETION )
- BÜTÜNLEŞME ile/ve FARKLILAŞMA
( INTEGRATION with/and TO BECOME DIFFERENT )
- BÜTÜNLEŞMEK ile BOYUN EĞMEK
- BOYUN EĞMEK ile/ve BELİRLENMEK
- ÇİFT ile PARALEL
( DUAL, DOUBLE, PAIR with PARALLEL )
- PARALEL/LİK ile BERABER/LİK
( PARALLEL/NESS with COOPERATION )
- PARALEL ile EŞZAMANLI
( PARALLEL with SYNCHRONOUS )
- PARALEL ile/ve VE
( PARALLEL with/and AND )
- ANLAM ile/ve BÜTÜNLÜK
( Anlamak, beğenmenin başlangıcıdır. )
( MEANING with/and INTEGRITY )
- ANLAM ile/ve ANLAM'IN ANLAMI
- MAZMÛN[Ar. < ZIMN]: Derinlerdeki anlam, kavram. | Ödenmesi gereken şey. | Nükteli, sanatlı, ince söz.
- ANLAM ile/ve ÂLEM
- ÂLEM ile/ve BAĞ
- ÂLEM ile/ve/<> BİLİNEN
( ÂLEM: Kendiyle başkasının bilindiği şey. )
- ANLAM ile/ve İÇLEM
- ANLAM ile/ve AMAÇ
( MEANING with/and AIM )
- ANLAM ile/ve NEDEN/İLLET
( MEANING with/and REASON )
- ANLAM ile/ve YORUM
( MEANING with/and INTERPRETATION )
- ANLAM BÜTÜNLÜĞÜ ile/ve PARÇA PARÇA ELE ALIŞ
( MEANING INTEGRITY with/and HANDLE IN PIECE BY PIECE )
- ANLAM BOŞLUĞU ile/ve/değil ANLAM YİTİMİ
( [not] MEANING SPACE with/and/but MEANING LOSS )
- ANLAMSIZ ile YERSİZ
( MEANLESS with UNFOUNDED )
- YERSİZ ile DEĞERSİZ
( UNFOUNDED with WORTHLESS )
- DENEY ile TEST
( EXPERIMENT with TEST )
- TEST ile/ve ANALİZ
( TEST with/and ANALYSIS )
- KURAM ile/ve/< GÖZLEM
( THEORY with/and/< OBSERVATION )
- KURAM ile/ve/< KAVRAM
( THEORY with/and/< CONCEPT )
- KURAM ile/ve/değil/yerine YARAR
( [not] THEORY with/and/but BENEFIT )
( BENEFIT instead of THEORY )
- DENEY ile/ve/<> SORU
( EXPERIMENT with/and/<> QUESTION )
- DENEY ile/ve GÖZLEM
( EXPERIMENT with OBSERVATION )
- GÖZLEM ile/ve/yerine KATILIM
( Düşüncelerinizi, duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi gözlemleyin. )
( OBSERVATION with/and PARTICIPATION )
( PARTICIPATION instead of OBSERVATION )
- GÖZLEM ile/ve/> İÇ KONUŞMA
- GÖZLEMLEMEK ile TARAMAK
( TO OBSERVE with TO SCAN )
- GÖZLEMLEMEK ile/ve/<> İNCELEMEK
( TO OBSERVE with/and/<> RESEARCH )
- KATILIM ile/ve/> BÜTÜNLEŞME
( PARTICIPATION with/and/> INTEGRITY )
- KATILIM ile/ve İZLENİM
( PARTICIPATION with/and IMPRESSION )
- "EŞLİK ETMEK" ile/ve KATILMAK
- KATILIM ile/ve/<> VERİMLİLİK
( PARTICIPATION with/and/<> PRODUCTIVITY )
- KATILIM ile/ve ERGİNLENME/İNTİSAB/İNİSİYASYON
( ... İLE/VE Perdenin arkasına geçmek/geçebilmek. | İç âlemine yolculuk. )
( Katılım, nefsani arzulardan uzaklaşmakla başlar. )
- İZLENİM ile ÇAĞRIŞIM
( IMPRESSION with ASSOCIATION )
- İZLENİM ile TESPİT
( IMPRESSION with TO DETERMINE )
- DENEY ile/ve DENEYİM
( Dışta. İLE İçte. )
( En önemli sözcüklerden biri "Denemek"tir. )
( Yoğun bir deneyim yaşayan insan, güven ve cesaret yayar. )
( Geçmiş deneyimlere göre davranmayın, yeniden deneyin. )
( Doğrudan deneyim en son kanıttır. )
( Deneyim eşsizdir/benzersizdir, kuşku götürmez ve yanlış anlaşılmaz. )
( Sürekli olan deneyimlenemez, çünkü onun sınırları yoktur. )
( Tüm deneyim zihindedir. )
( Denemezseniz, saplanıp kalırsınız. )
( Deneyin! Her seferinde bir adım daha kolaydır. )
( Deneyin ve yine deneyin! )
( Tekrar deneyin. Denemeye devam ederseniz, bir şeyler olabilir. )
( Başarıncaya kadar denemeye devam edin! )
( EXPERIMENT with/and EXPERIENCE )
( Outside. WITH/AND Inside. )
( Experiment anew, don't go by past experience. )
( Direct experience is the final proof. )
( The experience is unique and unmistakable. )
( The continuous cannot be experienced, for it has no borders. )
( All experience is in the mind. )
( If you don't try, you are stuck. )
( Try. One step at a time is easy. )
( Try and try again. )
( Try again. If you keep on trying, something may happen. )
( You just keep on trying until you succeed. )
- DENEYİM ile/ve PAYLAŞIM
( EXPERIENCE with/and SHARING )
- DENEYİM ve ANIMSATMA
( Deneyimi aktaramazsınız fakat yol gösterebilir ve anımsatabilirsiniz. )
( EXPERIENCE and REMIND )
- DENEME ile/değil DENEYİM
- "YAŞAMAK" ile DENEYİMLEMEK
- DENEYİM ile/ve BİRİKİM
( EXPERIENCE with/and ACCUMULATION )
- BİLGİ ile/ve BİRİKİM
( İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken havadadır, doldukça eğrilirler. )
( Bilgi tohumdur. Bire yüz verir. Verdigi yüzün her biri bir tohumdur ki, sana bilgelik, torunlarına da ilham verir. )
( Deneyimi olmayan kavram yetersiz, kavramı olmayan deneyim boştur. )
( Zihinsel bilgi sürecinde 5 aşama:
1. Genel Tecrübe.
2. Özel Tecrübe.
3. Olgusal Bilim.
a. Deney ve Gözlem,
b. Kuram oluşturma,
4. Günlük Bilim.
5. Aşkın Bilimler. )
( [Moğol.] MEDEGE[Bilgi edinme, haberleşme, iletişim, anlaşma.] ile/ve ... )
( KNOWLEDGE with/and ACCUMULATION )
- BİLGİ ile/ve HAL
( Paraya ve bilgiye mahkum olma! )
- BİLGİ ve/= "DİL"
( KNOWLEDGE and/= "LANGUAGE" )
- BİLGİ ve EDİM
( Mahsusun makul hale getirilmesi. VE Amaca bağlı davranışlar. )
- BİLGİ ile/ve BAĞLANTI
( KNOWLEDGE with/and CONNECTION )
- HAZIR BİLGİ ile/ve/değil/yerine YÖNLENDİRİCİ BİLGİ
- BİLGİ ile/ve İLİŞKİ
( KNOWLEDGE with/and RELATION )
- BİLGİ ile/ve SEÇENEK
( KNOWLEDGE with/and ALTERNATIVE )
- BİLGİ ve DEĞİŞİM
( KNOWLEDGE and ALTERATION )
- BİLGİ ile/ve FİKİR
( Rasyonel akıl. İLE/VE Entellektüel akıl. Amaçlı, evrensel düşünme. )
( Geçmişte tutar. İLE/VE Gelecekte tutar, geleceğe yöneliktir. )
( Bilgi olmadan fikir olmaz/olmamalıdır. )
( KNOWLEDGE with/and IDEA )
- BİLGİ ile/ve HİKMET
( Geçmiş. İLE/VE Gelecek. )
( KNOWLEDGE with/and WISDOM )
( Past. WITH/AND Future. )
- BİLGİ ile/ve/= ERDEM
( KNOWLEDGE with/and/= VIRTUE )
- BİLGİ ile/ve PARA
( KNOWLEDGE with/and MONEY )
- BİLGİ ve İLGİ ve EYLEM/TEPKİ
( Bildiklerinizi eyleme geçirin, bilmedikleriniz size gelir. )
( KNOWLEDGE and INTEREST and ACTION )
- GÖVDENİN EYLEMİ ile/ve/<> NEFSİN EYLEMİ ile/ve/<> ÖZÜN EYLEMİ
( El ile. İLE/VE/<> Hayal ile. İLE/VE/<> Sevgi ile. )
- GÖZLEMSEL BİLGİ ile/ve KATILIMSAL BİLGİ
( OBSERVAL KNOWLEDGE with/and PARTICIPAL KNOWLEDGE )
- BİLGİ ÇOKLUĞU ile/ve/değil/yerine ANLAYIŞI GELİŞTİR(EBİL)MEK
- METİN ile/ve FİKİR
( TEXT with/and IDEA )
- BİRİKİM ve DÖNÜŞÜM
( EXPERIENCE and TRANSFORMATION )
- UYGULAMAYA YÖNELİK BİLGİ ile/ve SAF SOYUT BİLGİ
( PRACTICAL KNOWLEDGE with/and PURE ABSTRACT KNOWLEDGE )
- YETKİN BİLGİ ile/değil/yerine KESİN(YAKÎN) BİLGİ
( [not] PERFECT KNOWLEDGE with/but DEFINITE/CERTAIN/EXACT KNOWLEDGE )
( DEFINITE/CERTAIN/EXACT KNOWLEDGE instead of PERFECT KNOWLEDGE )
- "KESİN BİLGİ" ile/ve/değil/yerine YETKİN BİLGİ
- "KESİN/LİK" ile/ve/değil/yerine YETKİN/LİK
- YETKİNLİK ve/<>/= ÖZGÜRLÜK
( PERFECTION and/<>/= FREEDOM )
- YETKİN/LİK ve/<> GÜÇLÜ/LÜK ve/<> YETERLİ/LİK
( PERFECT/ION and/<> POWERFUL/NESS ve/<> ENOUGH/SUFFICIENCY )
- BİLGİNİN DOĞRULUĞU ile/ve BİLGİNİN GÜZELLİĞİ
( İdrakte. İLE/VE Estetikte. )
( RIGHTNESS OF THE KNOWLEDGE with/and BEAUTY OF THE KNOWLEDGE )
- BİLGİYİ: KULLANMAK ile/ve/<> DÜZENLEMEK
( INFORMATION: TO USE with/and TO ORGANIZE )
- DENEYİM ile/ve BİRİKİM
( Doğrudan deneyim tek geçerli doğrulamadır. )
( Geçmiş deneyimlere göre davranmayın, yeniden deneyin. )
( Tüm deneyim imgelemeden doğmuştur. )
( EXPERIENCE with/and ACCUMULATION )
( Direct experience is the only valid confirmation. )
( All experience is born of imagination. )
- NEDEN?(NE'DEN?) ile NASIL?(NE ASIL?)
( Bilimin sorularıdır. )
( Önemli olan neyi yaşadığınız değil, nasıl yaşadığınızdır. )
( WHY? with HOW? )
( Questions of the science. )
( It's not the issue what you live, it is how you live. )
- NEDEN? ile NİÇİN?
( Ne'den? İLE Ne için? )
( WHY? with WHAT FOR? )
- NE? ve NASIL? ve NEDEN? ve NİÇİN?
( Hangi şey? VE Ne asıl? VE Ne'den? VE Ne için? )
( Nedir sorusu, metafizik bir sorudur. )
( WHAT? with HOW? with WHY? with WHAT FOR? )
( "What is?" question is metaphysical question. )
- NEDENİ ile/yerine/değil NEDENLERİNDEN BİRİ
( Her biri bir ötekinin nedenidir. )
( [not] CAUSE OF with/but ONE OF THE CAUSES )
( ONE OF THE CAUSES instead of CAUSE OF )
( Each is the cause of the other. )
- NEDENLERDEN BİRİNCİSİ ile/ve/değil/yerine NEDENLERDEN BİRİ
( [not] THE FIRST CAUSE with/and/but ONE OF THE CAUSES )
( ONE OF THE CAUSES instead of THE FIRST CAUSE )
- NEDEN/LER ile/ve/<> KOŞUL/LAR
( CAUSE/S with/and/<> CONDITION/S )
- KOŞULLAR ile "DENGELER"
- KOŞULLAR ile/ve/<> ZORUNLULUKLAR/DURUMLAR
( ŞERAİT ile/ve/<> ŞERİAT )
- NEDEN ile BAHÂNE[Fars.]
( ... İLE Neden, sebep, vesile. | Eksik, noksan, kusur, garaz. | Yalandan özür. )
( REASON with PRETEXT )
- NASIL? ile NE KADAR?
( HOW? with HOW MUCH? )
- BU NE(DİR)? ile/ve BU NE İŞE YARAR?
( Çocuk sorusu. İLE/VE Yetişkin sorusu. )
( WHAT (IS) THIS? with/and WHAT WORTH OF THIS? )
( Question of child. WITH/AND Question of adult. )
- NE? ile/ve KİM?
( "Ne?", doğa yasalarıyla bilinebilir. Ya "Kim?" )
( WHAT? with/and WHO? )
( It's able to know "What?" by nature laws. So "Who?" )
- KİM? ile NİÇİN?(NE İÇİN?)
( Felsefe ve din alanının sorularıdır. )
( WHO? with FOR/TO WHAT? )
( Questions of the philosophy and religion. )
- NEDEN? ile NİÇİN?
( Ne'den? İLE Ne için? )
( FROM WHAT? with WHY? )
- NEDEN ile/değil İLLET
( ... İLE/DEĞİL Varoluş nedeni. )
- YAKIN NEDEN ile UZAK NEDEN
( Kuyudaki bir kurbağa, gökteki kuşlar hakkında hiçbir şey bilmez. )
( NEAR CAUSE with FAR CAUSE )
( A frog in a well knows nothing about the birds in the sky. )
- NEDEN ile/ve ETKİ
( CAUSE with/and EFFECT/INFLUENCE )
- BÖLÜM ile BÖLME
( DIVISION with PARTITION )
- KISIM ile KESİM
( PART with SECTOR )
- BÖLÜM ile BİRİM
( DIVISION with UNIT )
- BÖLMEK ile AYIRMAK
( TO DIVIDE with TO SEPARATE )
- BÖLME ile/ve BÖLÜMLEME
( TO DIVIDE with/and CLASSIFICATION )
- BÖLME/BÖLÜMLEME ile/ve FARKLILAŞTIRMA
( CLASSIFICATION with/and TO GET BECOME DIFFERENT )
- SEBR ve TAKSÎM
- AYIRMAK/AYIRABİLMEK ile/ve/>/= TOPARLAMAK/TOPARLAYABİLMEK
( TO SEPARATE with/and/>/= TO (BE ABLE TO) PACK/SUMMARIZE )
- TOPARLAMA ile/ve BÜTÜNLEŞTİRME
( TO (BE ABLE TO) PACK with/and TO INTEGRATE )
- AYIRMAK ile AYIKLAMAK
( TO SEPARATE with SELECTION )
- AYIKLAMA ile/ve GÖZARDI ETME
( SELECTION with/and TO IGNORE )
- AYIKLAMA ile/ve SINIFLANDIRMA
( SELECTION with/and CLASSIFICATION )
- AYIKLAMAK ile SÜZMEK
( Araçsız. İLE Araçlı/araçla. )
( SELECTION with TO FILTER )
- AYIRMA ile KAYIRMA
- AYIRMA ile/ve/değil/yerine PAYLAŞIM
- AYIRMAK ile DIŞARIDA BIRAKMAK
( TO SEPARATE with TO LEAVE OUT )
- İNDİRGEMEK ile/ve AYIRMAK
( TO REDUCE with/and TO SEPARATE )
- İNDİRGEME ile/değil/yerine YORUM/LAMA
( [not] TO REDUCE with/but TO INTERPRET )
( TO INTERPRET instead of TO REDUCE )
- İNDİRGEME ile/değil/yerine BİLME/BİLEREK
- İNDİRGEME ile BASİTLEŞTİRME
( TO REDUCE with TO SIMPLIFY )
- İNDİRGEME ile/ve/>/= HADDİNİ AŞMAK
- İNDİRGEME ile/ve/> İHMAL
- İNDİRGEME ile/değil/yerine DÖNÜŞ/RÜCÛ/İRCÂ
- İNDİRGEME ile EŞDEĞER TUTMA/"GÖRME"
- İNDİRGEME ile/ve/> ORTADAN KALDIRMA
- İNDİRGEMEK ile/ve/değil HAPSETMEK
- ÖZDEŞLEŞTİRME ile İNDİRGEME
- SABİTLEME ile İNDİRGEME
( TO FIX with TO REDUCE )
- BÜTÜNSELLEŞTİRME ile İNDİRGEME
( TO COMPLETE/COMPLETION with TO REDUCE )
- DIŞLAMAK ile/ve/değil/yerine DIŞARIDA BIRAKMAK
( [not] TO EXCLUDE with/and/but TO LEAVE OUT )
( TO LEAVE OUT instead of TO EXCLUDE )
- DIŞLAMAK ile REDDETMEK
( TO EXCLUDE with/and TO REJECT/DECLINE )
- DIŞLAMAK ile AŞAĞILAMAK
( TO EXCLUDE with/and TO DESPISE )
- DIŞLAMA ile/değil (SADECE) FARK
( [not] TO EXCLUDE with/but (ONLY) DIFFERENCE )
- AYIRMAK ile KOPARMAK
( TO SEPARATE with TO BREAK OFF )
- AYIRMA ile SONSAL SINIFLAMA
( TO SEPARATE with CATEGORIZE )
- UYARAN ile UYARILAN
( STIMULUS/IMPULSE with IMPULSED )
- UYARI/İKAZ ile/ve/değil/yerine OLUMSUZ SONUÇLARA/SONUÇLARI İŞARET
- "ŞİDDETLİ" UYARI ile/ve GERÇEK/LİK
( "STRONG" WARNING with/and REAL/ITY )
- TEHDİT ile/ve/değil/yerine UYARI
( [not] THREAT with/and/but WARNING )
( WARNING instead of THREAT )
- TEHDİT ile/değil/yerine ULTİMATOM
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Kesin ve dönülmez söz. Son söz. | Bir devletin öteki devlete karşı zora başvuracağını bildirmesi. )
( [not] THREAT with/and/but ULTIMATUM )
( ULTIMATUM instead of THREAT )
- TEHDİT ile/ve/> KORKU
( MENACE with/and/> FEAR )
- UYARI ile/ve/değil ESPRİ
( [not] WARNING with/and/but WIT/JOKE )
- BAŞKA ile BAŞKA
( OTHER with ANOTHER )
- FARK ile/ve/<>/= CEM
- FARK ile/ve/değil DİZİLİM
( [not] DIFFERENCE with/and/but STRING )
- FARK ile/ve DERİNLİK
( DIFFERENCE with/and DEEPNESS )
- AYRICALIK ile/ve/değil/yerine FARK
( [not] PRIVILEGE with/and/but DIFFERENCE )
( DIFFERENCE instead of PRIVILEGE )
- "FARK YARATMA" ÇABASI yerine BÜTÜNÜ GÖRMEYE ÇALIŞMAK
( TRYING TO SEE ENTIRE instead of TO STRIVE "TO CREATE DIFFERENCE" )
- FARK ile PARADOKS
( DIFFERENCE with PARADOX )
- PARADOKS ile ANTİNOMİ
( PARADOX with ANTINOMY )
- BAŞKA ile FARKLI
( ANOTHER with DIFFERENT )
- İLGİNÇ ile/ve/değil FARKLI
( [not] INTERESTING with/and/but DIFFERENT )
- İLGİNÇ ile İLGİ ÇEKİCİ
( Öznede. İLE Nesnede ve öznede. )
- İLGİNÇ ile TEZAT
( INTERESTING with OPPOSITION )
- TEZAT ile KONTRAST
( OPPOSITION with CONTRAST )
- FARKLI ile AYRI
( Farklıdır fakat ayrı değildir. )
( Nesneler ve insanlar farklıdırlar, fakat onlar ayrı değildirler. )
( Pencere kapalı ya da açık olabilir ama güneş her zaman parlar. Bu tamamen oda için bir fark oluşturur, güneş için ise hiç. )
( Ayrılık duygusunu kaldırın, çatışma kalmayacaktır. )
( Ancak ayrılıkçılık ve çıkarcılık dünyada gerçek ıstırabın ortaya çıkmasına neden olur. )
( DIFFERENT with SEPARATED )
( They are different, but not separate. )
( Things and people are different, but they are not separate. )
( The window may be closed, or open, the sun shines all the time. )
( Remove the sense of separateness and there will be no conflict. )
- FARKLI ile/ve İDDİALI
( DIFFERENT with/and ASSERTIVE )
- FARKLI ile/ve ÖZEL
( DIFFERENT with/and SPECIAL )
- FARKLI ile/ve DEĞİŞİK
( DIFFERENT with/and VARIOUS )
- FARKLI ile/ve SIRADIŞI
( DIFFERENT with/and EXTRAORDINARY )
- FARKLI OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK) ile/ve/değil/yerine ADAM OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK)
- FARKLI OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK) ile/ve/değil/yerine FARK YARATMAK(/YARATMAYA ÇALIŞMAK)
- FARKLI ile "UÇUK"
- GÜÇLÜ ile/değil/yerine FARKLI
( [not] POWERFUL/STRONG with/but DIFFERENT )
( DIFFERENT instead of POWERFUL/STRONG )
- "KÖTÜ" değil FARKLI
( [not] "BAD" but DIFFERENT )
- "CİNS" değil FARKLI
( [not] "KIND" but DIFFERENT )
- FARK/LILIK ile NİTELİK FARKI/FARKLILIĞI
( DIFFERENT/DIFFERENCY with DIFFERENCE/Y OF QUALITY )
- FARKLILIK ile AYRICALIK
( DIFFERENCY with PRIVILEGE )
- FARKLILIK ile/ve/<> FARKINDALIK
( DIFFERENCY with/and/<> AWARENESS )
- FARK/LILIK ve IŞIK
- FARK ile ÇELİŞKİ
( DIFFERENCE with DISCREPANCY )
- AYRI ile/ve APAYRI
( SEPARATE with/and QUITE SEPARATE )
- AYRI ile/ve BAŞKA
( SEPARATE with/and ANOTHER )
- AYRI ile/ve ÖZEL
( DISTINCT with/and SPECIAL )
- AYRI ile/ve GAYRI ile/ve ŞEBİH
- AYRI/LIK ile/ve BAŞKA/LIK
( DISTINCT with/and DIFFERENT )
- AYRI/LIK ile/ve AYKIRI/LIK
( DISTINCT with INCONGRUITY )
- AYRI/LIK ile/ve TAŞKIN/LIK
( DISTINCT with/and IMPETUOSITY )
- KOPUŞ/KOPMA ile/ve AYRILMA
( TO BREAK OFF with/and DEVIATION )
- AYRILIK ile/ve/>/değil BAŞLANGIÇ
( [not] DEVIATION with/and/>/but BEGINNING )
- AYRILIK ile İKİLİK
( DISTINCT with DUALITY )
- AYRILIK/İKİLİK ile/değil SALINIM
( [not] DISTINCT with/but OSCILLATION )
- AYRILMA ile/ve/değil/yerine DÖNME
- KOPUK ile AYRIK
( BROKEN OFF with SEPARATED )
- BİRBİRİNDEN AYRI DEĞİL! ile/ve/değil/yerine BİRBİRİNE UZAK DEĞİL!
- ÖĞE ile PARÇA
( ELEMENT with PART )
- NİTELİK ile/ve NİCELİK
( Bölünemez olan. İLE/VE Bölünebilir olan. )
( "Nasıl?"[Ne asıl? < KEYFE] sorusunun yanıtıdır. İLE/VE "Kaç?" sorusunun yanıtıdır. )
( Nitelik olmadan nicelik olmaz. )
( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )
( KEYFİYET ile/ve KEMMİYET )
( QUALITY with/and QUANTITY )
( [Sansk.] GUNA ile/ve ... )
- SÜREKLİ NİCELİK ile/ve SÜREKSİZ NİCELİK
( Adet. İLE/VE Miktar. )
( Niceliğin parçaları/bölümleri arasında "birbirine değen ortak bir sınır" varsa. İLE
Niceliğin parçaları/bölümleri arasında "birbirine değen ortak bir sınır" yoksa. )
( Sürekli olan deneyimlenemez, çünkü onun sınırları yoktur. )
( CONTINUAL QUANTITY with/and DISCONTINUOUS/TRANSIENT QUANTITY )
( Unit. WITH/AND Quantity. )
- NİCEL ÇOKLUK ile/ve GENEL KABUL/LER
( QUANTITATIVE MAJORITY with/and GENERAL ACCEPTANCE/S )
- NİTELİK ile AYIRT EDİCİ NİTELİK
( QUALITY with TRAIT )
- NİTELİK/LER ile/ve BOYUT
( QUALITY with/and DIMENSION )
- NİTELİK ile/ve ANLAM
- NİTELİK ile/ve İKİLİ NİTELİK
( QUALITY with COUPLE/DOUBLE QUALITY )
- NİTELİK ile KAPASİTE
( QUALITY with CAPACITY )
- NİTELİK ile/ve GEÇERLİLİK
( QUALITY with/and VALIDITY )
- NİTELİK ile/ve DERİNLİK
( QUALITY with/and DEPTH )
- NİTELİK ile SINIR
( QUALITY with BOUNDARY )
( [Çince] ... ile JIANGJIE )
- NİTELİKLİ ile NİTELİKSEL
- NİCELİKLİ ile NİCELİKSEL
- NİTELİK ile SIRADÜZEN
( QUALITY with HIERARCHY )
- NİTELİK ile ÖZELLİK
( QUALITY with FEATURE )
- ÖZELLİK ile/ve AYIRICI ÖZELLİK
( FEATURE with/and DISTINCTIVE FEATURE )
( [Sansk.] ... ile/ve PRTHAKTVA )
- ÖZELLİKLERDE: BENZEYEN ile/ve/<> BENZEMEYEN
- NİTELİK ile/ve DENGE
( QUALITY with/and BALANCE )
- NİTELİK ile/ve KUDRET
( QUALITY with/and CAPABLE )
- NİTELİKLİ ile/ve/<>/değil SEÇKİN
( [not] QUALIFIED with/and/<>/but DISTINGUISHED )
- ÜST ile/ve NİTELİKLİ
( TOP with/and QUALIFIED )
- ÜST ile/ve AYRI
( TOP with/and DIFFERENT )
- SIFAT ile/ve KAYIT
( CAPACITY with/and ENTRY/RECORD )
- SIFAT ile NİTELİK
( CAPACITY with QUALITY )
- AD ile/ve SIFAT
( Ayırd edici. İLE/VE Nitelendirici. )
( NAME with/and CAPACITY )
- ADI OLAN ile/ve/<>/değil/yerine KENDİ OLAN
( Kendi ol(a)mayan. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Adı ol(a)mayan. )
( Adı var, kendi yok; kendi var, adı yok. )
- NİTELİK ile/ve/değil KENDİLİK
( Sıfat. İLE/VE/DEĞİL Ad. )
( Siz sadece kendinizsinizdir. )
( [not] QUALITY with/and/but SELF )
( Adjective. WITH/AND Name. )
- NİTELİK ile/ve DOZ
( QUALITY with/ve DOSE )
- HACİM ile/ve KAPASİTE
( VOLUME with/and CAPACITY )
- DOZ with SEVİYE
( DOSE ile LEVEL )
- SEVİYE ile/değil/yerine FREKANS
( [not] LEVEL with/but FREQUENCY )
( FREQUENCY instead of LEVEL )
- EN AZ ile EN FAZLA
( MINIMUM with MAXIMUM )
- SOYUT ile/ve SOMUT
( Soyut, AKIL'ın alanıdır. Varlık-Yokluk, Birlik-Çokluk gibi kavramlardır soyut olanlar. İLE/VE
İlkesine/yasasına göre işleyen olgu. | Duyunun kavramlaştırılması. )
( BAZI SOYUTLAR:
* AHLÂK
* CEBİR
* MÛSİKÎ
* METAFİZİK )
( MÜCERRED ile/ve MÜŞAHHAS )
( ABSTRACT with/and CONCRETE )
( [Alm.] KONKRET mit/und ABSTRAKT )
( [Fr.] CONCRET avec/et ABSTRAIT )
( [İt.] CONCRETO con/e ASTRATTO )
( [İsp.] CONCRETO con/y ABSTRACTO )
- SOMUTU AÇIKLAMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine SOYUTU ANLATIP SOMUTTAN ÖRNEK VERMEK
- SOMUT ile/ve/<> DİZGE/DÜZEN
( CONCRETE with/and/<> SYSTEM )
- SOYUT ile/ve EVRENSEL
( ABSTRACT with/and UNIVERSAL )
- SOYUT ile/ve/değil ÖZ
( [not] ABSTRACT with/and/but ESSENCE )
- SOYUT ile/değil AYRI
( [not] ABSTRACT with/but SEPARATE )
- SOYUTLAMA ile/ve EVRENSELLEŞTİRME
( ABSTRACTION with/and UNIVERSALISATION )
- SOYUTLAMA ile OLASI SONSAL SOYUTLAMA
( ABSTRACTION with PROBABLE APOSTERIORI UNIVERSALISATION )
- SOYUTLAMA ile/ve/<> SOYUTLANMA
( ABSTRACTION with/and/<> TO GET IN ABSTRACTION )
- SOYUTLANMAK ile/değil/yerine DERİNLEŞ(TİR)MEK
( [not] TO GET IN ABSTRACTION with/but (TO GET) DEEPEN )
( (TO GET) DEEPEN instead of TO GET IN ABSTRACTION )
- VARLIK ile/ve OLASI SONSAL SOYUTLAMA/LAR
( En son soyutlama. İLE/VE Yapılabilen/yapılabilecek soyutlamalar. )
( EXISTENCE with/and PROBABLE APOSTERIORI UNIVERSALISATION/S )
- SOYUTLAMA ile/ve SOMUTLAŞTIRMA
( Bilim. İLE/VE Denetleme. )
( ABSTRACTION with/and CONCRETIZE )
( Science. WITH/AND Inspection. )
- YALITMA ile SOYUTLAMA
- AYIKLAMA ile SOYUTLAMA
( İNTİZÂ ile TECRİD )
( EXTRACTION ile ABSTRACTION )
- SOMUT ile KATI
( CONCRETE with SOLID )
- SOMUT ile/ve GERÇEK/LİK
( CONCRETE with/and REAL/ITY )
- SOYUT ile YALITILMIŞ
( ABSTRACT with ISOLATED )
- SOYUT ile MİSTİK
( ABSTRACT with MYSTIC )
- YALITIM ile/ve SOYUTLAMA
( ISOLATION with/and ABSTRACTION )
- SOYUTLAMA ile DEĞİLLEME
( ABSTRACTION with NEGATION )
- SOYUTLAMA ile AYIKLAMA
( ABSTRACTION with TO SORT/PICK )
- SOYUTLAMA ile/ve BÜTÜNLÜKLÜ SOYUTLAMA
( ABSTRACTION with/and ABSTRACTION IN INTEGRITY )
- SOYUTLAMA ve KENDİNİ GÖZLEMLEYEBİLMEK
( ABSTRACTION and ABLE TO OBSERVE THE SELF )
- DIŞLAŞMA ile SOMUTLAŞMA
( EXTERNALIZE with TO CONCRETIZE )
- DIŞLAŞMA ile YOĞUNLAŞMA
( EXTERNALIZE with TO INTENSIFY )
- DÜŞÜNCE ile/ve/<> DİKKAT
( Düşünceler dedikleriniz zihnin yüzeyindeki dalgacıklardır ancak. )
( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize- bölünmez dikkatinizi verin. )
( Zorlamasız, kendi benliği ile kısıtlanmamış bir dikkat ve ilgi gerekir. )
( Olgun kişi dikkatini içine yönelterek meziyetlerini geliştirir. )
( Dikkat, Şimdi'ye geri getirir. )
( Dikkat özgürleştirir. )
( Dikkatsizlik tutsaklaştırır. )
( Dikkatsizlik köreltir, dikkat berraklaştırır. )
( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )
( Dikkatsizliğiniz yüzünden kendi çevrenizde inşâ etmiş olduğunuz hapishaneyi inceleyin. )
( Başparmağınız işaret parmağınıza dokunuyor. İkisi de dokunuyor ve dokunuluyor. Dikkatinizi başparmağınızda topladığınız zaman başparmak hissedendir ve işaret parmağı da nesne. Dikkat odağını değiştirin, ilişki de tersine döner. )
( THOUGHT with/and/<> ATTENTION )
( It needs effortless, un-self-conscious attention. )
( To go beyond, you need alert immobility, quiet attention. )
( Attention brings you back to the present. )
( Attention liberates. )
( Inattention obscures, attention clarifies. )
( Study the prison you have built around yourself by inadvertence. )
( Your thumb touches your forefinger. Both touch and are touched. When your attention; is on the thumb, the thumb is the feeler and the forefinger - the self. Shift the focus of attention and the relationship is reversed. )
- DİKKATİN ÇOĞALMASI ile/ve/yerine DİKKATİN ARTMASI
- DİKKAT ile/ve RİKKAT
( Zihinde. İLE/VE Kalpte. )
( ATTENTION with/and GRACE )
- DİKKAT ile/ve ÖZEN
( ATTENTION with/and CARE )
- DİKKAT ile/ve MEDİTATİF DİKKAT ile/ve KONTEMPLATİF DİKKAT
( Odaklanma. İLE/VE Özenli ve düzenli odaklanma. İLE/VE Dikkat etmeden dikkat/odaklanma. )
( Bilinçli yetersizlik. İLE/VE Bilinçli yeterlilik. İLE/VE Bilinçsiz Yeterlilik.
[ BİLİNÇSİZ YETERLİLİK
^
BİLİNÇLİ YETERLİLİK
^
BİLİNÇLİ YETERSİZLİK
^
BİLİNÇSİZ YETERSİZLİK ] )
( ATTENTION with/and MEDITATIVE ATTENTION with/and CONTEMPLATIVE ATTENTION )
( Focusing. WITH/AND Careful and orderly focusing. WITH/AND Attention without attention/focusing. )
( Conscious incapacity. WITH/AND Conscious sufficiency. WITH/AND Unconscious sufficiency.
[ UNCONSCIOUS SUFFICIENCY
^
CONSCIOUS SUFFICIENCY
^
CONSCIOUS INCAPACITY
^
UNCONSCIOUS INCAPACITY ] )
- "DİKKAT ETMEK" ile/ve "SORGULAMAK"
( "TO PAY ATTENTION" with/and "TO INTERROGATE" )
- DİKKAT ETMEMEK/ETMEMİŞ OLMAK ile/ve/değil/yerine ANIMSA(YA)MAMAK
- DİKKATSİZLİK ile/ve/</değil İLGİSİZLİK
- DİKKATSİZLİK ile/ve/</değil KONTROLSÜZLÜK
- İLGİSİZLİK ile/ve/değil KAYITSIZLIK
- ÖZEN (GÖSTERMEK) ile/ve/<> ÖNEM (VERMEK)
( TO TAKE PAINS with/and/<> TO ATTACH IMPORTANCE )
- SORGULAMA ile/ve SINAMA
( TO INTERROGATE with/and TO TEST )
- SORGULAMA ile/ve YORUM ÇOKLUĞU(NA ULAŞMAK)
- SORGULAYICILIK ile YIKICILIK
- NEFRET ile/ve DİKKAT
( HATE/HATRED with/and ATTENTION )
- GÖR(E)MEMEK ile DİKKAT ETMEMEK/EDEMEMEK
( TO (CAN) NOT SEE with TO (CAN) NOT ATTEND )
- YOĞUNLAŞMA ile/yerine DİKKAT
( TO INTENSIFY with ATTENTION )
( ATTENTION instead of TO INTENSIFY )
- YOĞUNLAŞMA ile/ve/yerine (EN AZINDAN) YAKINLAŞMA
( TO INTENSIFY with/and TO APPROACH, TO GET CLOSER )
- YOĞUNLAŞMA ile ODAKLANMA
( CONCENTRATION with TO GET FOCUS )
- ODAKLANMAK ile/ve KOŞULLANMAK
( FOCUSING with/and CONDITIONING )
- ODAKLANMA ile/ve ADANMA
( FOCUSING with/and TO BE DEVOTED )
- DARALTILMIŞ OLAN ile ODAKLANILMIŞ OLAN
- DİKKAT/Lİ ile/ve ÖZEN/Lİ
( HEED with/and CARE/FUL/PAINSTAKING )
- YOĞUNLAŞMA ile DERİNLEŞME
( INTENSIFY with DEEPEN )
- YOĞUNLAŞTIRMA ile/ve SIKIŞTIRMA
( INTENSIFY with/and TO SQUEEZE )
- YOĞUN/LUK ile SIK/LIK
( DENSE/DENSITY with FREQUENT/FREQUENCY )
- KESÂFET ile/ve ARZİYET
( Yoğunluk. İLE/VE Ağırlık. )
- DERİNLEŞMEK ile/ve UZAKLAŞMAK/YAKINLAŞMAK
( TO DEEPEN with/and TO DIGRESS/TO APPROACH )
- UZAKLAŞMAK/YAKINLAŞMAK ile/ve ETRAFINDA DOLAŞMAK
( TO DIGRESS/TO APPROACH with/and TO STROLL AROUND )
- UZAKLAŞMAK ile/ve/değil UZAK DURMAK
( [not] TO DIGRESS/TO APPROACH with/and/but TO KEEP/STAY AWAY )
- DIŞLAMAK ile/değil/yerine UZAKLAŞTIRMAK
- DERİNLEŞTİRMEK ile OTURTMAK
( TO MAKE DEEPEN with TO FIT WELL )
- DERİN/LİK ile/ve TUTARLI/LIK
( Derinlik, insanın en kapsamlı gereksinimlerine olan hassaslığında yaratılan dengeden söz eder. Tutarlılıksa güvenilirliğe değinir. )
( DEEP/NESS with/and CONSISTENCY )
- DERİN/LİK ile/ve UZAK/LIK
( DEEP/NESS with/and DISTANT/DISTANCE )
- DERİNLİK ile/ve SERİNLİK
( DEEPNESS with/and COOLNESS )
- DERİN ile/ve/değil SAKİN
( [not] DEEP with/and/but CALM )
- CANLI/LIK ile/ve DERİN/LİK
( LIVELINESS/VIGOUR with/and PROFUNDITY )
- YERLEŞİM ile/ve ÜRETİM
( TO LOCATE with/and TO PRODUCE )
- YERLEŞTİRMEK ile OTURTMAK
( TO LOCATE with TO FIT WELL )
- YÜZEY ile/ve DÜZLEM
( Derinlik varsa. İLE En ve boydan oluşuyorsa. )
( Şeklin parçası olarak yorumlanması ile. İLE/VE Sonsuz. )
( SURFACE with/and PLANE )
- UZAM/DÜZLEM ile/ve UZAY
( Belirli noktalar toplamı. İLE/VE Tüm noktalar toplamı. )
( Tanımla(n)mayla. İLE/VE ... )
( Dışta. İLE/VE İçte. )
( İçte yok. İLE/VE Dışta yok. )
( PLANE with/and SPACE )
- YÜZEYSEL (ETKİ) ile DERİN (ETKİ)
( Yüzeysel olduklarını bilmek, deneyimlerinize değer kazandırmış olmaz. )
( Su, derinlerden durmaksızın fışkırarak yinelenen derini simgeler. )
( Yetersiz derinlik yani yüzeysel anlayış ya da plânlama, dikkatsizlik, aşırılık ve ihmal konularında tedbirli olun. )
( SUPERFICIAL (EFFECT) with DEEP (EFFECT) )
( Knowing them to be superficial, give no value to your experiences. )
- ETKİ ve DİRENÇ
( EFFECT and RESISTANCE )
- ETKİ ile/ve/<> TEPKİ
( EFFECT with/and/<> REACTION )
- ETKİ ile/ve/> NEDEN
( EFFECT with/and/> REASON )
- ETKİ ile/ve BEDEL
( EFFECT with/and WORTH )
- DİRENÇ ile/ve EŞİK
( RESISTANCE with/and EDGE )
- TEKNİK (/KONU) ile DERİN (/KONU)
( TECHNICAL (/TOPIC, THEME) with DEEP (/TOPIC, THEME) )
- DERİN KONU ile CİDDİ KONU
( DEEP SUBJECT with SERIOUS SUBJECT )
- GÜDÜLENME ve/> SABIR (< GÜDÜLENME)
( Yaşam, güdülenme ve sabır üzerine işlemektedir. )
( Herhangi bir işe başlarken çeşitli nedenlerle zihinsel hareketlilik başlatılır fakat uzun süren/sürecek işlerde ancak bir yere kadar yeterli olur. Güdünün tükenmeye başladığı noktada sabır devreye girer/girmelidir. İşin süresine, zorluğuna göre sabrın da yetmeyeceği noktaya gelinir. Sabrın tükendiği noktada da işin tamamlanması noktasına yaklaşılmıştır ve sona yaklaşmış olmanın güdülemesiyle de süreç/iş tamamlanır. )
( MOTIVATION and/> PATIENCE (< MOTIVATION) )
- GÜDÜLENME ile/ve/> YÖNELME/YÖNLENME
( MOTIVATION with/and/> TO TEND )
- GÜDÜLENME ve/> KATILIM
( MOTIVATION and/> PARTICIPATION )
- GÜDÜLENME ve/> VERİMLİLİK
( MOTIVATION and/> PRODUCTIVITY )
- MOTİVASYON ile PERFORMANS
( MOTIVATION with PERFORMANCE )
- ENAYİLİK ile/değil/yerine DAYANÇ/SABIR
( [not] DUPERY with/but PATIENCE )
( PATIENCE instead of DUPERY )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> UYUM
( Olgun kişi, zayıf ve kendinden aşağı unsurlara karşı sabır gösterir ve onlara önem verir. )
( Uyumsuzluğu, zayıf iradeli kişi yaratır. )
( PATIENCE with/and/<> HARMONY )
- SABIR ile/ve/<> SELÂMET
( SABIR GEREK EVVELÂ
SONRA TAHAMMÜL
SONRA TENEZZÜL
SONRA İLİM, İRFAN GEREK
SONRA AŞK, ŞEVK GEREK
SONRA YOKLUK
EN SONUNDA KİŞİLİK! [OLUŞUR] )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> KANAAT
( Kanaat eden aziz olur, Kanaatsizlik eden zelil olur. [azza men kanea, zelle men tamea] )
( PATIENCE with/and/<> CONTENTMENT )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> TAHAMMÜL
( Direnmek. İLE/VE/<> Katlanmak. )
( Manevî olanlara. İLE/VE/<> Maddî olanlara. )
( PATIENCE with/and/<> ENDURANCE )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> "KENDİNİ TUTMAK"
- DAYANÇ/SABIR ve/<> KARARLILIK
- DAYANÇ/SABIR ile/ve SIĞINMA
( PATIENCE with/and SHELTER )
- GÖRMEMEK ile/ve/değil "KATLANMAK"
- DERİNLEŞTİRMEK ile/ve/<> BESLEMEK
( TO MAKE DEEPEN with/and/<> TO FEED )
- BESLEMEK ile/ve/<> BESTELEMEK
- NORMAL ile YAYGIN
( NORMAL with COMMON )
- NORMAL ile/ve/değil OLAĞAN
( [not] NORMAL with/and/but USUAL/POSSIBLE )
- NORMAL ile ALIŞILMIŞ
( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )
( NORMAL with USUAL/ORDINARY )
- NORMAL ile STANDART
( Bilge bir kişi, günün havasına göre değil, kendi standartlarına göre davranmalıdır. )
( NORMAL with STANDARD )
( [Çince] ... ile GANG )
- STANDART ile MUTLAK
( STANDARD with ABSOLUTE )
- STANDART ile/ve SOMUT
( STANDARD with/and CONCRETE )
- STANDART ve/veya KÜLT
- DOĞAL ile ALIŞILMIŞ
( Doğanıza yabancı olan her şeyin terk edilmesi ve reddedilmesi yeterlidir. )
( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )
( NATURAL with USUAL/ORDINARY )
- DOĞAL ile/ve/değil OLAĞAN
( [not] NATURAL with/and/but USUAL )
- DOĞAL ile MEŞRÛ
( NATURAL with LEGAL )
- DOĞAL ile/ve/değil DOĞADAN
( Doğal olanda insanın tedbirinin ve iradesinin etkisi olamaz. )
( [not] NATURAL with/and/but FROM NATURE )
- DOĞAL ile/ve/<>/değil ZORUNLU
( [not] NATURAL with/and/<>/but COMPULSIVE )
- DOĞAL OLANLARIN: REDDİ, YOK SAYILMASI değil/yerine DENETİM ALTINDA TUTULMASI
- DOĞAL VE ZORUNLU ile DOĞAL AMA ZORUNLU DEĞİL ile NE DOĞAL, NE ZORUNLU
( Doğal Hal'de, "Ben şuyum, ben oyum" yoktur. )
( NATURAL AND COMPULSORY with NATURAL BUT NOT COMPULSORY with NEITHER NATURAL, NOR COMPULSORY )
( There is no 'I am this', 'I am that' in the Natural State. )
- ZORUNLU ile BAŞKA TÜRLÜ OLAMAZ OLAN
- ZORUNLU ile ZORLAYARAK/ZORLANARAK
- ZORUNLU ile/ve/<> SORUNLU
- ZORUNLULUK ile/ve ÖZGÜRLÜK
( COMPULSORY with/and FREEDOM )
- ZORUNLULUK ile/ve/<> SORUMLULUK
( COMPULSORY with/and/<> RESPONSIBILITY )
- ZORUNLULUK ile/ve KURALLILIK
( COMPULSORY with/and REGULARNESS )
- ZORUNLULUK ile/ve İLİŞKİLİLİK
( COMPULSORY with/and RELATENESS )
- ZORUNLULUK ile/ve/> ZEKÂ
( COMPULSORY with/and/> INTELLIGENCE )
- ZORUNLULUK ile/ve KORKU
( COMPULSORY with/and FEAR )
- ZORUNLU/LUK ile/değil/yerine İHTİYAR
- ZORUNLU ile/değil/yerine GÖNÜLLÜ
( [not] COMPULSORY with/but VOLUNTARY )
( VOLUNTARY instead of COMPULSORY )
( [Çince] ... ile/değil/yerine ZIYUAN )
- MECBURİYET/LE ile/değil/yerine/ve MUHABBET/LE
- ZARÛRÎYAT ile/ve HACİYAT ile/ve TAHSİNİYAT
- TASARRUF ile/ve İHTİYAR
- TASARRUF ile/ve/< TASADDUK
- KÜRE ile/ve ZORUNLULUK
( SPHERE with/and COMPULSORY )
- ALIŞKANLIK ile GEREKLİLİK
( Normal bir hal acı verici olamaz, ama yanlış bir alışkanlık çoğu zaman süreğen acılara yol açar. )
( Alışkanlık ve ihtiras kör eder ve yanlışa götürür. )
( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )
( HABIT with NECESSITY )
( A normal state cannot be painful, while a habit often leads to chronic pain. )
( Habit and passion blind and mislead. )
- ALIŞKANLIK ve GEÇMİŞ
( HABIT and PAST )
- ALIŞKANLIK ve/< BELLEK
( Olumsuz alışkanlıklar, bellekteki kayıtların kötüye kullanımlarından kaynaklanırlar. )
( HABIT and/< MEMORY )
- DÖNGÜ ile/< ALIŞKANLIK
( CYCLE/CYCLONE with/< HABIT )
- ALIŞKINLIK ile/ve/> DUYUMSAMAMAK/HİSSETMEMEK
( TO BE HABBITED with/and/> NOT TO FEEL )
- "TİPİK" ile/değil/yerine ALIŞILAGELMİŞ
( "TYPICAL" with/and TO BE HABBITED )
( TO BE HABBITED instead of "TYPICAL" )
- ALIŞMA ile/ve KANIKSAMA
( TO BE/GET USED TO with/and TO BE INURED TO )
- AVUNMA ile KANIKSAMA
( TO BE CONSOLED with TO BE INURED TO )
- KANIKSAMAK ile/ve BENİMSEMEK
( TO BE INURED TO with/and TO MAKE ONE'S OWN )
- KANIKSAMA ile TAHAMMÜL
( TO BE INURED TO with ENDURANCE )
- KANIKSAMA ile/ve/> TÜKETMEK
( TO BE INURED TO with/AND/> EXPEND )
- AVUNMA ile/ve OYALANMA
( TO BE CONSOLED with/and TO DAWDLE )
- AVUNMAK ile YETİNMEK
- AVUNMA ile/ve NEŞE
( TO BE CONSOLED with/and GAIETY/MERRIMENT )
- AVUNTU ile/ve KETLE(N)ME
( CONSOLATION with/and OBSTACLE | TO IMPEDE )
- KANIKSAMA ile/ve SAHİPLENME
( TO BE INURED TO with/and TO CLAIM )
- AVUN(T)MA ile KAN(DIR)MA
( TO BE CONSOLED(/TO SOOTHE/DIVERT) with TO (BE) DECEIVE(D) )
- DÖNGÜ ile DÜZEN/DİZGE
( CYCLE/CYCLONE with SYSTEM )
- DÖNGÜ ile/ve/değil SÜREKLİLİK
( [not] CYCLE/CYCLONE with/and/but CONTINUITY )
- DÖNGÜ ile/ve ANKH
( CYCLE/CYCLONE with/and ANKH )
- DÖNGÜ ile/ve BOK BÖCEĞİ/KHEBER[Mısır'da]
( CYCLE/CYCLONE with/and SCARAB )
- YOL ile/ve SİSTEM
( WAY with/and SYSTEM )
- DÜZENLİ ile/ve DİSİPLİNLİ
( SYSTEMATIC with/and DISCIPLINED )
- DİZİN ile DİZGE
( INDEX with SYSTEM )
- DİZGE ile DİZİLİM
- DİZGE ile SİLSİLE
( SYSTEMATIC with SERIES, CHAIN | GENEALOGY )
- DÜZEN ile/ve/değil MAKİNA
( [not] SYSTEM with/and/but MACHINE )
- DÜZEN ile/ve/değil DÜZENEK
( [not] SYSTEM with/and/but MECHANISM )
- DİZGE ile/yerine/değil DÜZEN
( Küçük beyinler insanları, orta beyinler olayları, ileri beyinler sistemleri tartışırlar. )
( Olgun kişi, kurulu düzene karşı çıkmaz. )
( Başkalarıyla iyi ilişkileri koruyup, düzensizliğin içinde düzen arayın. )
( [not] SYSTEM with/but REGULARITY )
( REGULARITY instead of SYSTEM )
- DÜZEN ile/ve/değil/yerine İSTENİLEN/İSTENİLEBİLEN DÜZEN
( [not] REGULARITY with/and/but REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY )
( REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY instead of REGULARITY )
- DÜZEN ve/<> HIZ ve/<> SADELİK
- DÜZEN ile/ve/<> İLERLEME
( İTTİHAT ile/ve/<> TERAKKİ )
( BREZİLYA ve TÜRKİYE )
( REGULARITY with/and/<> PROGRESS )
- DÜZEN ile/ve/değil KALIP
- DÜZEN ile/ve "DÜZENSİZ" DÜZEN
- DÜZEN "BU/(B)ÖYLE" ile/ve/değil/yerine/<> ÇOĞUNLUK "(B)ÖYLE" OLDUĞU İÇİN
( Çoğunluğun sürdürdüğü/uyduğu olgu/durum/tutum düzenin öyle olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmez/getirilmemelidir! )
- DÜZENSİZLİK İÇİNDE/Kİ DÜZEN ile/ve DÜZEN İÇİNDE/Kİ DÜZENSİZLİK
( REGULARITY IN DISORDER with/and DISORDER IN REGULARITY )
- DÜZEN ve/<> GÜZELLİK ve/<> UYUM
( ORDER and/<> BEAUTY and/<> HARMONY )
- DÜZEN ile/ve/<> KURALLILIK
( REGULARITY with/and/<> REGULARNESS )
- DÜZEN ile/ve/<>/= SÜREKLİLİK
( REGULARITY with/and/<>/= CONTINUITY )
- DÜZEN ile/ve GİZLİ DÜZEN
( ORDER with/and IPLICATE ORDER )
( DAVID BOHM )
- İTAAT ile/ve/değil/<> DÜZEN
- İTAAT ile/ve "TAPMAK" ile/ve/değil/yerine/<> TESLİMİYET
( [not] OBEY with/and "WORSHIP" with/and/but/<> SUBMISSION )
( SUBMISSION instead of OBEY and "WORSHIP" )
- "TAPMAK" ile/değil/yerine HAYRAN/"HASTASI" OLMAK
( [not] "WORSHIP" with/but ADORE )
( ADORE instead of "WORSHIP" )
- MİZAN ile/ve NİZAM
( Farkta cem, cemde fark. İLE/VE Düzen. )
- MİZAN ile/ve USÛL
- USÛL ile/ve ERKÂN
- DÜZENLİ/LİK ile/ve DEĞİŞMEZ/LİK
( REGULAR/ITY with/and STABLE/NESS )
- YAZILI OL(A)MAYAN KURALLAR ile/ve/değil KONUŞUL(A)MAYAN KURALLAR
( Gelenek-görenek, töre gibi sözel/şifâhî[Ar.] kurallar. İLE/VE/DEĞİL Bazı/birçok özel/ayrıntı konu ve kuralları. )
- "KURAL KOYMAK" ile/ve/değil/yerine "KURAL/LARI BELİRLEMEK"
( Bilenler kurallar koyar, bilmeyenler kurallara uyar. )
( Kuraldan çok kuralcı, kraldan çok kralcı olmamak gerek! )
( [not] "TO MAKE THE RULE" with/and/but "TO DETERMINE THE RULE/S" )
( "TO DETERMINE THE RULE/S" with/and "TO MAKE THE RULE" )
- TEKDÜZELİ/LİK ile/değil KURALLI/LIK
- KURALCILIK ile/ve CEHALET
- DÜZEN ile/ve KAVRAM
( Örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirlerine bağlı maddî ya da maddî olmayan unsurların tamamı. İLE/VE ... )
( SYSTEM with/and CONCEPT )
- SİSTEM ile/ve ŞABLON
( SYSTEM with/and TEMPLATE )
- MODELİ ELE ALAN DÜZEN ile/ve GÖZLEMİ ELE ALAN DÜZEN
( THE SYSTEM WHICH CONSIDERS THE MODEL with/and THE SYSTEM WHICH CONSIDERS THE OBSERVATION )
- DÜZEN ile DÜZEN DİNAMİKLERİ
( SYSTEM with SYSTEM DYNAMICS )
- DÜZEN'DE:
( * TUTARLILIK [ - İLKELER, - ERİMLER, - ÖNKABUL/POSTULA]
* TAMLIK
* BAĞIMSIZLIK )
- DÜZEN ile MEKANİZMA
( REGULARITY with MECHANISM )
- DÜZEN ile/ve GEREKLİLİK
( REGULARITY with/and NECESSITY )
- ALIŞMAK ile KOLAYINA GELMEK
( TO BE/GET USED TO with TO BE EASY/CONVENIENT FOR )
- ALIŞMA ile DADANMA
- APAÇIK ile NET/LİK, KESİN/LİK
( "Mantıklı" ya da "mantıksız", apaçık olanı yadsıyamazsınız. )
( [Ar.] SARÎH ile ... )
( WIDE OPEN with CLEAR/NESS, CERTAINTY )
( "Logic" or "no logic", you cannot deny the obvious. )
- BELİRGİN/LİK ile KESİN/LİK
( CLARITY with CERTAINTY )
- BELİRGİN/LİK ile/ve SÜREKLİ/LİK
( CLARITY with/and CONTINUITY )
- BELİRGİN/LİK ile/ve SABİT/LİK
( CLARITY with/and CONSTANCY )
- BELİRGİN ile/ve YAYGIN
( CLEAR with/and COMMON )
- SÜREKLİ/LİK ile/ve KALICI/LIK
( CONTINUOUS/NESS with/and PERMANENT/NESS )
- SÜREKLİLİK ile/ve HIZ
( CONTINUITY with/and SPEED )
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> BELLEK
( CONTINUITY with/and/<> MEMORY )
- SÜREKLİLİK ve/<> ÖMÜR
( CONTINUITY and/<> LIFETIME )
- SÜREKLİLİK ile/ve/değil DEVR/DEVİR
- SÜREKLİ ile/ve/değil/yerine ARALIKSIZ
( [not] CONTINUOUS with/and/but NONSTOP )
( NONSTOP instead of CONTINUOUS )
- SÜREKLİ ile/ve GELENEKSEL
( CONTINUOUS with/and TRADITIONAL )
- SÜREKLİLİK ile/ve ZORUNLULUK ile/ve KESİNLİK
( CONTINUITY with/and COMPULSORY with/and CERTAINTY )
- KESİN ile KESKİN
( DEFINITE with KEEN )
- KESİNLİK ile/ve DAKİKLİK
- KESİNLİK ile/ve OLASILIKLI KESİNLİK
( CERTAINTY with/and PROBABLE CERTAINTY )
- KESİNLİK ile/ve/değil BİLGİ
( [not] CERTAINTY with/and/but KNOWLEDGE )
- KESİNLİK ile/ve/değil/yerine MATEMATİKSELLİK
- KESİN OLAN ÜZERİNE ile/ve/değil/yerine OLASILIK ÜZERİNE
( [not] ON CERTAINTY with/and/but ON PROBABLITY )
( ON PROBABLITY instead of ON CERTAINTY )
- NET ile SONSAL
( CLEAR with A POSTERIORI )
- AÇIK ile/ve SEÇİK
( Doğal, Duyusal. İLE/VE Zihne. )
- AÇIK ile/ve/değil ÂŞİKÂR/ECLÂ[Ar. < CELÎ]/BEYYİN[Ar.]
- MÜKEMMEL ile KUSURSUZ
- MÜKEMMEL/LİK ile/ve/değil/yerine NORMAL/LİK
- KESİN ile MÜKEMMEL
( Siz zaten mükemmelsiniz. )
( Mükemmelsiniz, yalnızca bunu bilmiyorsunuz. )
( Mükemmel olan, tüm mükemmelliklerin kaynağına geri döner. )
( Şeyler, kendi mükemmelliklerinden ötürü yıkılırlar. )
( Mutlak mükemmellik Şimdi ve Burada'dır. )
( DEFINITE with EXCELLENT )
( You are already perfect. )
( You are perfect, only you don't know it. )
( What is perfect, returns to the source of all perfection. )
( Things get destroyed by their own perfection. )
- KESİN ile SABİT
( DEFINITE with FIXED )
- KESİNLİK ile/ve/değil KESİNLİĞİN OLANAKSIZLIĞI
( [not] CERTAINTY with/and/but IMPOSSIBILITY OF CERTAINTY )
- KESİNLEŞTİRME ile/ve BULANIKLAŞTIRMA
( TO BECOME DEFINITE with/and TO BECOME TURBIDITY )
- AÇIK ile AÇIKLIK
( OPEN with OPENNESS )
- AÇIKLIK ile ŞEFFAFLIK
( Açıklığı ve iyilikseverliği sayesinde hem çevresine, hem de sonuç olarak kendisine yararlı olan biri simgelenir. )
( OPENNESS with TRANSPARENCY )
- AÇIKLIK ile/ve İÇTENLİK
( OPEN/NESS with/and SINCERITY )
( [Çince] ... ile/ve CHENG )
- AÇIK/LIK ile/ve UYGUN/LUK
( OPEN/NESS with/and APPROPRIATE/NESS )
- DOĞRU/LUK ile/ve UYGUN/LUK
( (UP)RIGHT/NESS, RIGHT/TRUE(HONESTY) with/and APPROPRIATE/NESS )
- DOĞRU/SÂDIK ile/ve/değil/yerine OLDUĞU GİBİ
( Doğru, gün gibi âşikârdır. )
( RIGHT with/and AS WHAT IT IS )
- DÜRÜST OLMAK ile/ve TARAFSIZ OLMAK
( Dürüstlük sizi gerçeğe götürecektir. )
( Tek yükümlülüğünüz kendinize karşı dürüst olmaktır. )
( Dürüstlük ve arınmışlık engelleri kaldırır. )
( İnsan kendi tarihiyle uğraşırken, kendi mânevî dünyasıyla, anlam dünyasıyla uğraştığı için tarafsız kalamaz; bu insanın doğasına aykırıdır fakat dürüst olabilir. )
( TO BE HONEST with/and TO BE NEUTRAL )
( Integrity will take you to reality. )
( Integrity and purity remove the obstacles. )
- DÜRÜST/LÜK ile/ve AÇIK/LIK
( TO BE HONEST with/and OPEN/NESS, CLARITY )
- DÜRÜSTLÜK ile/ve/<> SAYGI
( Dürüst olmayan cezalandırılır. İLE/VE Saygı göstermeyene toplumda yer verilmez. )
( Teşekkür ve özür dilemeyi bilmek/uygulamak ile. )
( TO BE HONEST with/and RESPECT )
- TARAFTA/LIK ile/ve/değil/yerine ETRAFTA/LIK
- TEK TARAFLI ile/değil TEK TARAF AĞIRLIKLI
( [not] SINGLE SIDED with/but MAINLY SINGLE SIDED )
- TARAFLILIK ile/ve YANILGI
( SIDED with/and ILLUSION )
- İKİ TARAFLILIK ile/ve ÇOK TARAFLILIK
- TARAF OLMAK ile/ve TARAF TUTMAK
- SAFHINI BELİRLEMEK/BİLMEK ile/ve SAF OLMAK/KALMAK
- "TARAF" ile KARAKTER
( "SIDE" with CHARACTER )
- UC ile TARAF
( Uclar, güdülenmeyi engeller! )
( TARAFEYN: Uclar. )
( Tips interrupts the motivation! )
( TIP with SIDE )
- UC ile/ve GÜÇ
( TIP with/and POWER )
- EN UC NOKTADA ile/ve EN SON NOKTADA
( [Lat.] IN EXTREMIS cum/et IN ULTIMUS )
- SON ile/ve BÜTÜN/LÜK
( LAST with/and INTEGRITY )
- SON ile/ve/>/değil BAŞLANGIÇ
( [not] END, LAST with/and/>/but BEGINNING )
( LAST BUT NOT LEAST )
- SONLULUK ile/ve/değil GEÇİCİLİK
( FINITENESS with/and TRANSIENTNESS )
- KISIM ile TARAF
( PART with SIDE )
- "AÇIK OLMAK" ile İSTEKLİ OLMAK
( YA GEL, OL VE GİT!
YA GİT, OL VE GEL! )
( "TO BE OPEN (MINDED)" with WILLING )
- İSTEKLİ OLMAK ile SORMAK
( WILLING with TO ASK )
- İSTEKSİZ/LİK ile/ve/değil KARARSIZ/LIK
- AÇIK ile SÖNÜK
( OPEN with DIM/FAINT )
- NET/LİK ile KESİN/LİK
( CLEAR/NESS with DEFINITE/CERTAINTY )
- BERRAK ile/ve NET
( Berraklık ve yardımseverlik elele gider - her biri hem öbürüne muhtaçtır, hem de öbürünü güçlendirir. )
( Ayna, güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. )
( Durumunuzu berrak bir şekilde görün, bu berraklık sizi serbest hale getirecektir. )
( Bizi insan yapacak olan berraklık ve yardımseverliktir. )
( LIMPID with/and CLEAR )
( Clarity and charity go together - each needs and strengthens the other. )
( The mirror can do nothing to attract the sun. It can only keep bright. )
( See clearly your condition, your very clarity will release you. )
( It is 'clarity and charity' that make us human. )
- KESİN/LİK ile KATI/LIK
( CERTAINTY with STERN/NESS )
- SIKI/LAŞMA ile KATI/LAŞMA
( STRICT/NESS with STERN/NESS )
- SIMSIKI ile DİPDİRİ
( VERY TIGHT with FULL OF LIFE )
- NETLİK ile BELİRGİNLİK
( Güneş parlarken hemen hemen görünmez. )
( CLEAR with CLARITY )
( When the sun shines, it's hardly visible. )
- NETLİK ile "AŞIRILIK"
( CLEAR with "EXCESSIVENESS" )
- "AŞIRI/LIK" ile/ve/değil SIRADIŞI/LIK
( [not] "EXCESSIVE/NESS" with/and/but EXTRAORDINARY/INESS )
- SORUMLULUK ile/ve KARAR
( Kararlılık için duyarlılık ve tedbirlilik gerekir. )
( Olgun kişi, özellikle hareket içeren sorumluluklara olumlu bakar. )
( RESPONSIBILITY with/and DECISION )
- SORUMLULUK ile/ve MEKANİZMA
( Sorumluluklardan kaçmanın yolu, "Benim sorumluluklarım var" demektir. )
( RESPONSIBILITY with/and MECHANISM )
- SORUMLULUK ile/ve AVANTAJ
( RESPONSIBILITY with/and ADVANTAGE )
- SORUMLULUK ile/ve ÜSTLENME
( RESPONSIBILITY with/and TO TAKE ON )
- SORUMLULUK ile KEYFÎLİK
( [maalesef] Yüklenilen. İLE Üstlenilen. )
- SORUMLULUK ile/ve OLGUNLUK
( RESPONSIBILITY with/and MATURITY )
- OLGUN/LUK ile/ve SONSUZ/LUK
( MATURITY with/and ETERNITY )
- SORUMLULUK ile/ve SORGULAMA
( RESPONSIBILITY with/and TO INTERROGATE )
- SORUMLULUK ile/ve SUÇLULUK
( Sorumlu olmak, suçlulukla bağdaştırılmamalıdır. )
( RESPONSIBILITY with/and TO INTERROGATE )
- TÜZEL/HUKUKÎ SORUMLULUK ile/ve/değil/yerine İNSANÎ SORUMLULUK
( [not] JUDICIAL RESPONSIBILITY with/and/but HUMANE RESPONSIBILITY )
( HUMANE RESPONSIBILITY instead of JUDICIAL RESPONSIBILITY )
- SORUMLULUK VERME ile/değil/yerine SORUMLULUK ALMA(YI SAĞLAMA)
( Sorumluluk verilmez, sorumluluk alınır. Sorumluluk alınması için şartlar uygun yapıya büründürülür. )
( GIVING RESPONSIBILITY with TAKING RESPONSIBILITY )
( TAKING RESPONSIBILITY instead of GIVING RESPONSIBILITY )
( It's not right to "giving responsibility". Better to arrange conditions "to taking responsibility". )
- SORUMLU TUT(UL)MAK ile/ve/değil/yerine SORUMLU OLMAK
- YETKİ ile/ve SORUMLULUK
( YVHS: YETKİ VER, HESAP SOR! )
( YETKİ VER, HESAP SORMA! değil/yerine YETKİ VER, HESAP SOR! )
( AUTHORITY with/and RESPONSIBILITY )
- MÜKELLEF/İYET ile/ve/< MES'UL/İYET
- ZORUNLULUK ile/ve/değil SORUMLULUK
( [not] OBLIGATION with/and/but RESPONSIBILITY )
- ZORUNLULUK ile OLMAZSA OLMAZ
( OBLIGATION with IF NOT HAPPENS, NOTHING HAPPENS )
( ... ile CONDITIO SINE QUA NON )
- OLURSA/OLMASI YETMEZ ile/ve/değil/<> OLMAZSA OLMAZ
- NE ÂLÂ ile/ve/<> PEK ÂLÂ
( [istenilen şey] Olursa. İLE/VE/<> Olmazsa. )
- ZORUNLULUK ile/ve ÖZGÜRLÜK
( OBLIGATION with/and FREEDOM )
- YARARLI ile/ve DOĞRU ile/ve İYİ ile/ve GÜZEL ile/ve SEVAP
( Akl-ı temyizî. İLE/VE Akıl. Akl-ı Nazarî. İLE/VE Ahlâk. Akl-ı amelî. İLE/VE Estetik. İç duyular. İLE/VE Din. Vicdan. )
( ... İLE/VE Kavram ve nesnenin uygunluğu. İLE/VE Düşünce ve eylemin uygunluğu. İLE/VE Biçim ve içeriğin uygunluğu. İLE/VE ... )
( Kendiniz için neyin iyi olduğunu bilmezken, başkaları için neyin iyi olduğunu nasıl bilebilirsiniz? )
( İyi, yarar ve hazın sürekliliği olarak yorumlanır. )
( İyilik konusunda insanlar dört kısımdır:
1. Herkesten önce yapanlar: bunlar kerîmdir;
2. Taklid yoluyla yapanlar: bunlar hakîmdir;
3. Engelleyenler: bunlar eşkiyâdır;
4. Hoşlandıklarından dolayı yapanlar: bunlar kötü niyetlilerdir. )
( [Ar.] NÂFİ'[< NEFY] ile/ve SIDK <> KİZB ile/ve ... ile/ve ... ile/ve ... )
( BENEFICIAL with/and RIGHT with/and GOOD with/and BEAUTIFUL with/and MERIT [IN RELIGION] )
( ... WITH/AND Rational. WITH/AND Ethic. WITH/AND Aesthetics. WITH/AND Religious. )
( ... WITH/AND Appropriateness of concept and object. WITH/AND Appropriateness of thought and action. WITH/AND Appropriateness of shape and content. WITH/AND ... )
( When you do not know what is good for yourself, how can you know what is good for others? )
( [Sansk.] ... ile/ve SATYAM ile/ve SHIVAM ile/ve SUNDARAM ile/ve ... )
( [Yun.] ... ile/ve ... ile/ve TO AGATHON[iyilik] ile/ve TO KALLOS[güzellik]/KALON/TOKALON ile/ve ... ile/ve ... )
- İYİ ile/ve DOĞRU ile/ve GÜZEL
( Duyu ve duygu. İLE/VE Düşünce. İLE/VE Duyu ve duygu ve düşünce. )
( Davranış. İLE/VE Düşünce. İLE/VE Bütünlük. )
- "İYİ" OLMAK ile/ve/değil "ADAM" OLMAK/OLABİLMEK
( Ne yaptıklarınla orantılıdır/şekillenir. İLE/VE/DEĞİL Ne yapmadıklarınla orantılıdır/şekillenir. )
( Koşulları çeşitlidir. İLE/VE/DEĞİL Koşulları belirlidir. )
( Yorum/değer ve değerlendirmelere göre değişebilir. İLE/VE/DEĞİL Yorum gerektirmeyecek kadar sabit ve ortaktır. )
( Her zaman ve her koşulda kişi ve çevresi için iyi olmayabilir. İLE/VE/DEĞİL Her zaman ve her koşulda iyidir/gereklidir. )
( Bazen, bazı artıları ya da eksileri olabilir. İLE/VE/DEĞİL Çok büyük oranda olumludur. )
( Herkes için geçerli olabilir fakat yeterli değildir/olmayabilir. İLE/VE/DEĞİL Herşeyde geçerli ve yeterlidir. )
( Her türlü noktaya/konuma ulaşılabilir belki fakat adam olamadıktan sonra hiçbir anlamı/değeri kalmayacaktır. ["Vali olmuşsun fakat adam olamamışsın!" öyküsü] )
- AKL-I TEMYİZÎ ile/ve AKL-I AMELÎ ile/ve AKL-I NAZARÎ
( Yararlı/Zararlı. İLE/VE İyi/Kötü. İLE/VE Doğru/Yanlış. )
- AKL-I SÂLİM ile/ve KALB-İ SELÎM ve/> SEKÎNE
- FURKAN ile/ve/<> TEFRİK
- TEFRİK ile/ve/<> TEMYİZ
- DOĞRU OLAN ile/ve OLMASI GEREKEN
( WHICH IS RIGHT with/and HAS TO BE )
- "DOĞRU-YANLIŞ YOK/TUR!" ile/değil [BAĞLAMINDA ya da GÖRECELİ OLARAK] DOĞRU-YANLIŞ OLMAZ/OLMAYABİLİR
( Doğru-yanlış, bir şeyin ne olmadığı ve olmayacağı üzerine buluşmak olduğundan, olan/lar, olabilecek/ler üzerine kullanıl(a)maz/değildir! )
- DOĞRU/LUK ile/ve/değil GEÇERLİ/LİK
( [not] RIGHT/RIGHTEOUSNESS with/and/but VALID/VALIDITY )
- DOĞRU ile YANLIŞ
( Doğru/nun kullanım/ı ile. İLE Yanlış/ın kullanım/ı ile. )
- DOĞRU ile/ve/değil YAYGIN
( [not] RIGHT with/and/but COMMON )
- DOĞRUYA EN YAKIN ile/ve YANLIŞTAN EN UZAK
( THE CLOSEST TO THE STRAIGHT with/and THE FAREST FROM THE FALSE )
- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil İDEOLOJİK TUTUM
( [not] TRUE/FALSE with/and/but IDEOLOGICAL ATTITUDE )
- YANLIŞ/DOĞRU ile/değil KENDİNCE
- DOĞRU ile/ve GELECEK
( Doğru, gelecekte yerini alır. )
( RIGHT with/and FUTURE )
( The right takes it's own place in future. )
- DOĞRU ile/ve ÖZGÜN
( Her zaman geçerli. İLE/VE Modern çağda geçerli. )
( RIGHT with/and ORIGINAL/AUTHENTIC )
- SAHİH (OLAN) ile/ve SALİH (OLAN)
( Bilinmeli. İLE/VE Uygulanmalı. )
- GEÇERLİ/LİK ile/ve/= GERÇEK
( Gerçek, samimi eylemin meyvesidir. )
( Bİ-L-Fİ'L: Gerçekten. )
( VALID with/and/= REAL )
( Truth is the fruit of earnest action. )
- GEÇERLİ/LİK ile/ve/<> GEREKLİ/LİK
( VALID/ITY with/and/<> NECESSITY )
- GERÇEK ile/ve/değil/yerine ORGANİK
( [not] REAL with/and/but ORGANIC )
( ORGANIC instead of REAL )
- GEÇERLİ ile/ve YARARLI
( VALID with/and BENEFICIAL )
- GEÇERLİ ile/ve/değil GÜNCEL
- VÜSÛK ile VÜSUK[Ar. < VESÂK/VİSÂK]
( İnanma, güvenme. | Sağlamlık. İLE Bağlar, ilişkiler. | Antlaşmalar, sözleşmeler. [yeminle] )
( Bir yazı ya da bir belgeyi düzenleyen kişi ya da makamın şüphe edilmeyecek derecede belirli olmasından doğan değer ve kuvvet. İLE ... )
- "SAĞLAM/LIK" ile/ve GEÇERLİ/LİK
( "COOL/NESS" with/and VALID/ITY )
- SAĞLAM/LIK ile/ve/<> KALICI/LIK
( STRENGTH with/and/<> PERMANENT/LASTING )
- SAĞLAM/LIK ile/ve/<> ESTETİK
( STRENGTH with/and/<> AESTHETICS )
- DOĞRU ile/değil SABİTE
( [not] RIGHT with/but CONSTANT )
- DOĞRU ile/ve/yerine/değil GEREKTİĞİ GİBİ
( Eğer doğru ise başka türlü olamaz. )
( Doğru kendini öne sürmez, o sahtenin sahte olarak görülmesi ve reddedilmesinde yatar. Zihin sahte olan tarafından kör edilmişken doğruyu aramak yararsızdır. Doğru olanın sezilebilmesi için önce sahtenin tamamen temizlenip yok edilmesi gerekir. )
( RIGHT with/and TO BE REQUIRED/NEEDED )
( It cannot be otherwise, if it is right. )
( Truth does not assert itself, it is in the seeing of the false as false and rejecting it. It is useless to search for truth, when the mind is blind to the false. It must be purged of the false completely before truth can dawn on it. )
- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil GEÇERLİ/GEÇERSİZ
( [not] TRUE/FALSE with/and/but VALID/INVALID )
- YANLIŞ ile/ve/değil ANLAMSIZ
( [not] FALSE/WRONG with/and/but SENSELESS | ABSURD )
- YANLIŞ ile KUSUR
( [sanatta] Kusur, üslûptur. )
- YANLIŞ ile/ve/değil OLMAMIŞ
- YANLIŞ ile/ve/değil "ÇARPIK"
- YANLIŞ ile YALAN
( İzin verilebilir. İLE İzin verilmez. )
- YANLIŞ/LIK ile/ve/değil/yerine YETERSİZ/LİK
- "YANLIŞ BULMAK" ile KATILMAMAK
- DOĞRU-LAMAK ile YANLIŞ-LAMAK
( TO VERIFY with ... )
- GEREKÇE ile ZORLAYICI GEREKÇE
( REASON with REASON IN FORCE )
- BİLME GEREKLİLİĞİ/ZORUNLULUĞU ile/ve/<> GEREKÇELENDİRME GEREKLİLİĞİ/ZORUNLULUĞU
- GEREKÇE ile/ve DAYANAK/ÇA
( REASON with/and SUPPORT/BASE )
- DAYANAK ile/ve ZEMİN
( SUPPORT/BASE with/and SOIL/GROUND )
- ÖZGÜN ZEMİN ile/ve/> YETKİN HEDEF
( AUTHENTIC/ORIGINAL GROUND with/and/> PERFECT GOAL/TARGET )
- ZEMİN ile/ve HAREKET NOKTASI
( Zemini olmayanın ereği olmaz. )
- ZEMİN ile/ve TAŞIYICI
- BİR DURUMA GEREKÇE BULMAK ile/ve GEREKÇE BULDUKTAN SONRA BİR DURUMA DÜŞMEK
( TO FIND A REASON with/ve TO FALL DOWN TO THE SAME SITUATION AFTER TO FIND A REASON )
- DOĞRU ile HAYIRLI
- DOĞRU ile UYGUN
( [Ar..] SÂDIK ile MÜNÂSİB[< NİSBET] )
( [Fars.] ... ile ŞÂYESTE, ÇESPÂN )
( RIGHT with APPROPRIATE )
- DOĞRU ile/ve YANLIŞ
( Amacına yakınlaş(tır)mak. İLE/VE Amacından uzaklaş(tır)mak. )
( RIGHT/TRUE with/and WRONG/FALSE )
- İYİ ile/ve ETKİLİ
( İyilik yapmaya başlamadan önce yapılması gereken, kötülük yapmayı bırakmaktır. )
( İyi olanı yapmakta yavaş davranan kişinin aklı kötülükteki zevke dalar. )
( İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, ondan hiç bahsetmeyin. )
( İyilik, ahlâktan kötülük çıktıktan sonra gelir. )
( İyiyi murad edenler memnun olacaktır, kötüyü murad edenler lâyıkını bulacaktır. )
( GOOD with/and EFFECTIVE )
( Ceasing to do evil precedes beginning to do good. )
- ETKİLİ ile/ve ETKİLEYİCİ
( EFFECTIVE with/and IMPRESSIVE )
- ETKİLEYİCİ ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ
( IMPRESSIVE with/and TRANSFORMER )
- ETKİLİLİK ile/ve/<> YERELLİK
- ETKİLEYİCİ ile "DOKUNAKLI"
- TESHÎR ile/ve/> TAHRİK
( Söz/kelâm ile. İLE/VE/> Bakış/nazar ile. )
- TESHÎR ile TE'SÎR[< İSR]
( Büyüleme, büyü yapma; aldatma, aldatılma. İLE Alâmet/nişan bırakma. | İşleme, dokunma; içe işleme. | Kederlendirme. )
- İYİ ile/ve KESİN
( GOOD with/and DEFINITE )
- İYİLİK ile/ve/değil İŞİNİN HAKKINI VERMEK
( İyiliğe iyiliği her kişi yapar,
Kötülüğe iyiliği er kişi yapar. )
( "(BİR) GÜZELLİK YAPMAK": İYİLİK )
( [not] GOODNESS/KINDNESS with/and/but TO GIVE TO THE BUSINESS IT'S DUE )
- İYİLİĞE İYİLİK ile KÖTÜLÜĞE İYİLİK
( Her kişinin. İLE Er kişinin. )
- İYİLİK ile/ve HİZMET
( GOODNESS/KINDNESS with/and TO SERVE, SERVICE )
- İYİLİK ile/ve KAYRA/LÜTÛF/İHSAN
- EN İYİ ile/ve EN KÖTÜ
( Çalışmaz. İLE/VE İşlemez. )
( THE BEST with/and THE WORST )
( Not works. WITH/AND Not runs. )
- HİZMET ile/ve DESTEK
( SERVICE with/and SUPPORT )
- YANLIŞ ile KÖTÜ ile ÇİRKİN ile GÜNAH/YAZUK
( Akıl. İLE Ahlâk. İLE Estetik. İLE Din. )
( Kötülüğün engellenmesi, iyiyi elde etmekten önceliklidir. [Def-i mazariyat, celb-i menfaatten evlâdır.] )
( Kötülük, yanlış anlamaların ve kötüye kullanmaların yarattığı sorunlara yanlış yaklaşımdır. )
( Kötülük, dikkatsizliğin gölgesidir. )
( Kimse, bile bile kötü değildir; her kötülük, bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir. )
( Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır, cehalet. )
( Daha yüksek bilginize ters düşen her ne yaparsanız, o günahtır. )
( WRONG/MISTAKE with BAD with UNPLEASANT with SIN )
( Rational. WITH Ethic. WITH Aesthetics. WITH Religious. )
( Evil is in the wrong approach to problems created by misunderstanding and misuse. )
( Evil is the shadow of inattention. )
( Whatever you do against your better knowledge is sin. )
( [Yun.] ... ile KAKON ile AISKHOS ile ... )
- YANLIŞ ile "YAMUK"
( WRONG/MISTAKE with "CROOK" )
- YANLIŞ ile/ve HATA PAYI
( Bu kılavuzdaki herşey[bazıları] yanlış olabilir. )
( Everything might be wrong in this guide. )
- YANLIŞ/LIK ile/ve GEÇİCİ/LİK
( WRONG/FALSE with/and TEMPORARY/TEMPORARINESS )
- YANLIŞ/LIK ile TUTARSIZLIK
( Yanlışlık, yetersiz düşüncelerdeki bilgi yoksunluğundan oluşur. )
( WRONG/FALSE with INCOHERENCY/INCONSISTENCY )
- YANLIŞLIK ve/> "YANMIŞLIK"
( [Ar.] SEHV ve/> ... )
( MISTAKE and/> ... )
- YANLIŞ ile/ve/değil/yerine EKSİK
( [not] WRONG/FALSE with/and/but INCOMPLETE/LESS/LACK/DEFICIENCY/DEFECT )
( INCOMPLETE/LESS/LACK/DEFICIENCY/DEFECT instead of WRONG/FALSE )
- ÇİRKİN ile/değil/yerine ELVERİŞSİZ
- EKSİK ile/değil/yerine EKSİKLİ
( [not] DEFICIENCY with/but DEFECT WITH ... )
( DEFECT WITH ... instead of DEFICIENCY )
- EKSİKLİK ile/ve GEREKSİNİM
( DEFICIENCY with/and NEED )
- EKSİKLİK ile YETERSİZLİK
( DEFICIENCY with INSUFFICIENCY )
- EKSİKLİK ile/ve YOKSUNLUK
( DEFICIENCY with/and DEPRIVATION )
- YOKSUNLUK ile/ve/değil/> GEREKSİNİM
( [not] DEFICIENCY with/and/but/> NEED )
- YANLIŞ ile/değil/yerine BEYHUDE
( [not] WRONG with/but VAIN/FUTILE )
( VAIN/FUTILE instead of WRONG )
- SÖZÜ: YANLIŞ ANLAMA ile SAPTIRMA
( Anlamaya uğraşmayın! Yanlış anlamamanız yeter. )
( Yanlış fikirlerden kurtulun, bu yeter. )
( Kendinize iyice bakın, tüm yanlış anlamalar ve yanlış fikirler eriyip gideceklerdir. )
( Herkese anlayacağı kadar söz söyleyin. [Kellimünnâse alâ kader-i ukûlihim] )
( Bir sözü anlamak için, estetik bir hal gerek. )
( MISUNDERSTANDING with DISTORTION :THE SPEECH )
( Don't try to understand! Enough if you do not misunderstand. )
( Get rid of wrong ideas, that is all. )
( Have a good look at yourself and all these misapprehensions and misconceptions will dissolve. )
- SÖZÜN: BAĞLAYICILIĞI ile/ve/değil/yerine ETKİLEYİCİLİĞİ
- BİR KONUNUN: ANLAŞILAMAMASI ile/ve/değil ANLATILAMAMASI
( Bir konunun/olgunun anlaşılması ya da anlaşılmaması, daha çok ilgi ve gereksinimle doğru orantılıdır. )
- ANLAŞILMAMA ile/değil KABUL EDİLMEME/GÖRMEME
- "ANLAMAK" ile/ve YANLIŞ ANLAMA(MA)K
( "MEANING" with/and (NOT TO) WRONG MEANING )
- YANLIŞ ANLAMAK ile/değil YANLIŞ ANLAMLANDIRMAK
( Dünya, çeşitliliği içinde zengindir, fakat sizin yabancılık ve korku duymanız yanlış anlama yüzündendir. )
( [not] TO UNDERSTAND WRONGLY with/but WRONG MEANING )
( The world is rich in diversity, but your feeling strange and frightened is due to misapprehension. )
- "YANLIŞ ANLAMIŞ OLMAK" ile/değil ÜMİT ETMEK
( "Beni yanlış anlamışsın!" sözünün/durumlarının nedenleri daha çok ümit etmekten kaynaklanmaktadır! )
- ANLAŞILMAMAK/ANLAŞILAMAMAK ile/ve/> YANLIŞ ANLAŞILMAK
( İnsanı en çok zorlayan, en ağrına giden şey anlaşıl(a)mamaktır. İLE/VE/> Anlaşılamamaktan daha zoru da vardır, o da yanlış anlaşılmış olmaktır. )
( Bir bitki için, güneşe yönelememek ve bir üst hareket eden canlı zincirine katılamamak, onlara "hizmet edememek";
bir aslana kediymişcesine yaklaşmak, pireyi yürütmek ne kadar ağır bir durumsa!... )
- "YANLIŞ ANLAŞMA OLMUŞ/OLDU" değil YANLIŞ ANLAŞILMA OLMUŞ/OLDU
( İsteşlik oluşturacak kadar aynı anda yanlış anlama söz konusu olamayacağından ve düşünceyi/durumu karşılayan sözcük/ek/kavram var ise, onu kullanmakla yükümlü olduğumuzu anımsayarak... )
- ANLA(YA)MAMAK ile/ve/değil KABULLEN(E)MEMEK
- ÇARPITMAK ile GERİYE YANSITMA
( TO DISTORT/PERVERT with TO REFLECT BACK | WHIGGISM )
- GERİYE DÖNMEK ile/ve/değil/yerine GERİ DÖNMEK
- ÇARPIKLIK ile SAPTIRMA
- "ÇARPITMAK" ile "SAPTIRMAK"
- BOZMA ile/ve/<>/değil ÇARPITMA
( TAHRİF İLE/VE/<>/DEĞİL ... )
- ABARTMAK ile SAPTIRMAK
- ABARTMA ile/ve GAYRETKEŞLİK
- ABARTMA ile İDEALLEŞTİRME
- ABARTMA ile KABARTMA
( Zihinde[vehmin olumsuz kullanımıyla]/olaylarda/olgularda/kavramlarda. İLE Nesnelerde. )
- ABARTMA ile/ve/değil/yerine ÖNE ÇIKARMA
- ABARTMAK ile/ve/değil/yerine KÖPÜRTMEK
- HAYALPERESTLİK ile ABARTMA
( FANCIFULNESS with TO EXAGGERATE )
- DOĞRU/LUK ile YANLIŞ/LIK
( RIGHT/TRUE (HONESTY) with WRONG/FALSE )
- DOĞRU/LUK ile/ve UYGUN/LUK
( RIGHT/TRUE(HONESTY) with/and APPROPRIATE/NESS )
- DOĞRU-YANLIŞ ile DOĞRU-YALAN
( RIGHT-WRONG with TRUE-FALSE )
- YALAN ile/değil BİRŞEY SÖYLEMEMEK
- YALAN ile/ve/değil/yerine FELSEFE
( [not] LIE with/and/but PHILOSOPHY )
( PHILOSOPHY instead of LIE )
- YALAN ile/ve YANLIŞ
( [Ar.] MEYN ile/ve GALAT )
( [Ar.] BECEL: Yalan, iftirâ. | Şaşma. )
( [Ar.] BEHÎTE: İftirâ, yalan söz. )
( [argo] MAVAL[: Uydurma söz.] ile/ve ... )
( LIE with/and WRONG )
- YALAN ile/ve PALAVRA/MARTAVAL[argo]
- YALAN ile/ve İLGİLENMEME/UĞRAŞMAMA (İSTEĞİ)
( LIE with/and (INCLINATION OF) NOT TO INTEREST )
- YALAN SÖYLEMEK ile/ve/değil/<> DUYMAK İSTENİLENİ (İSTENİLDİĞİ ŞEKİLDE) SÖYLEMEK
- YALAN SÖYLEMEMEYİ ÖĞRENMEK/BİLMEK ile/ve/<> YALAN SÖYLEYEMEMEYİ ÖĞRENMEK/BİLMEK
( Öğrenmiş ve uyguluyor olmak gerek. İLE/VE/<> [hâlâ öğrenilemediyse] Özellikle çocuklardan öğrenilebilir. )
- YANLIŞ(HATÂ) ile GÜNAH
( Hiçbir günah yok, ki içinde sevap,
Hiçbir sevap yok, ki içinde günah olmasın. )
( İlk günah, Olan'ı sınırlamaktır. Yapma! )
( Bilinçsizce hata/suç olur fakat günah olmaz! )
( MISTAKE with SIN )
- CİDDİ/BÜYÜK HATA ile PİŞMANLIK DUYULACAK EYLEM/HATA/OLGU
( Tekrar edilmedikçe, hiçbir şey hata değildir. )
( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )
( Zarif bir gerileme, kişinin gururunu hiç zedelemezken, pişmanlığın yol açtığı gerileme hem çevresinde hem de ruhunda derin zararlarla sonuçlanır. )
( BATÂNET[Ar.]: Büyük karınlılık. | Çok yiyicilik, oburluk. )
( BEL'AM[Ar.]: Terbiyesiz, açgözlü, pisboğaz, obur. )
( 7 büyük günah: Açgözlülük | Kıskançlık | Oburluk | Şehvet | Gurur | Tembellik | Öfke )
( 7 deadly sins: Covetousness | Envy | Gluttony | Lechery, Lust | Pride | Sloth | Wrath )
( İlkesiz Siyaset | Emeksiz Zenginlik | Vicdansız Haz | Niteliksiz Bilgi | Ahlâksız Ticaret | İnsaniyetsiz Bilim | Özverisiz İbâdet )
( Politics without Principal | Wealth without Work | Pleasure without Conscience | Knowledge without Character | Science without Humanity | Worship without Sacrifice )
( SERIOUS/BIG MISTAKE with MISTAKE/HAPPEN/BEHAVE IN REGRET )
( Nothing is a mistake unless repeated. )
( Discover your mistake and be free of fear. )
- PİŞMANLIK ile/ve/yerine (İÇ) HESAPLAŞMA
- HATA ile AÇIK, HESAP AÇIĞI
( MISTAKE with BLANK/DEFICIT )
- HATA ile TUTUM
( MISTAKE with ATTITUDE )
- HATA ile/ve/değil/< NİYET BOZUKLUĞU
- HATA ile/ve/değil İHMAL
( [not] MISTAKE with/and/but NEGLIGENCE )
- HATA ile HELÂK
( MISTAKE with DESTRUCTION )
- HATA ile/ve SONUÇ
( MISTAKE with/and RESULT/CONSEQUENCE )
- HATA ile/ve KAZA
- ILGIM/SERAP ile YANILSAMA
( Bir yanılsamalar dünyasında yaşadığınızı anlamaya çalışın, onları inceleyin ve köklerini açığa çıkarın. )
( Burnuna sarımsak tıkamışsın, gül kokusu arıyorsun. )
( Hiçbir şey, apaçık ortada olan kadar aldatıcı değildir. )
( Bir şeyi saklamak istiyorsan ortalıkta bırak. )
( YANILSAMA NEDENLERİ:
* ARAÇLAR
* İLİŞKİLENDİRME
* AKIL YÜRÜTME )
( MIRAGE with ILLUSION )
( Try to understand that you live in a world of illusions, examine them and uncover their roots. )
( You plugged the garlic to your nose but you are seeking the smell of the rose. )
- YANILSAMA ile/ve GÜVENSİZLİK
( ILLUSION with/and LACK OF TRUST/CONFIDENCE )
- YANILSAMA ile/ve HİPNOZ
( ILLUSION with/and HYPNOSIS )
- YANILMA ile EKSEN KAYMASI
- YENİLME ile/ve/<> YANILMA
- YANLIŞ ile YANILGI
( Sizi yanıltan kendi imgelemenizdir. )
( MISTAKE with DEFICIT )
( It is your own imagination that misleads you. )
- YANLIŞ(HATÂ) ile AYIP
( DEH ÂK: ON AYIP
* ÇİRKİNLİK
* BODURLUK
* ZULÜM VE ADÂLETSİZLİK
* OBURLUK
* KÖTÜ DİLLİLİK
* YALANCILIK
* ACEMİLİK
* AKILSIZLIK
* KORKAKLIK
* UTANMAZLIK )
( Ayıplara keşif bâtıldır. )
( MISTAKE with SHAMEFUL )
- YANLIŞ ile "TERS"
( MISTAKE with "REVERSE" )
- "TERS" ile AYKIRI
( "OPPOSITE" with INCONGRUOUS )
- AYKIRI ile "UZAK"
( INCONGRUOUS with "FAR" )
- AYKIRI ile TUHAF
( INCONGRUOUS with WEIRD )
- AYKIRI ile DIŞARIDA OLAN/KALAN
- AYKIRILIK ile AŞIRILIK
- AYKIRI/LIK ile/ve/değil UYMAMA
- UYMAMAK ile AYKIRI OLMAK
- EKSİK ile HATA ile KASIT
( LACKING/DEFICIENCY with MISTAKE with INTENTION )
- EKSİK ile ZAYIF
( LACKING/DEFICIENCY with WEAK )
- ZAYIF ile/ve/değil/yerine GÜÇSÜZ
( [not] WEAK with/and/but POWERLESS )
( POWERLESS instead of WEAK )
- EKSİKLİKLER('İ) ile/ve AKSAKLIKLAR('I)
( DEFICIENCY/IES with/and DEFECT/S )
- DÜZELTMEK ile TOPARLAMAK
( TO SMOOTH; TO CORRECT with TO PACK/TIDY UP; SUMMARIZE )
- DÜZELTME ile (YENİDEN) DÜZENLEME
( TO MAKE BETTER with (RE) ARRANGEMENT )
- DÜZELTME ile/ve/değil BİLGİLENDİRME
( [not] CORRECTION with/and/but TO INFORM )
- TASHİH ile/ve/değil/yerine/+/> TEKMİL
- DÜZENLEME ile TOPARLAMA
( TO ORGANIZE with SUMMARIZE )
- DÜZENLİ/LİK ile/ve SÜREKLİ/LİK
( REGULAR/NESS with CONTINUOUS/NESS )
- DÜZELMEK ile DOĞRULMAK
( TO GET BETTER with TO BECOME ERECT )
- DÜZELTMEK ile DOĞRULTMAK
( TO MAKE BETTER with TO CORRECT )
- NEREYE? ile NEREYE KADAR?
( WHERE? with UNTIL WHERE? )
- İYİ/LİK ile/ve KÖTÜ/LÜK
( Hesapsız/plansız. İLE/VE Hesaplı/planlı. )
( İyi, yapmak ve yaratmakla; kötü, tembellik ve işsizlikle görülür. )
( Mükemmel olmayanı mükemmel olan uğruna seve seve feda edin, o zaman iyi ve kötü tartışmaları artık hiç olmayacak. )
( Ortak iyiliği (bütünün hayrını) arzu ettiğinizde, tüm dünya sizinle birlikte arzu eder. )
( Yapmış olduğu kötülüğü daha sonra yaptığı iyilikle yenen kişi, ayın, ışığını örten bulutlardan kurtulduğu zamanki gibi, dünyaya ışık yayar. )
( Olgun kişi, iyiyi gözlemleyerek onun peşinden gider, kötüyü gözlemleyerek düzeltmeye çalışır. )
( En yüksek katta şereflendirilmenin anlamı, kişinin iyiliğe olan içten aşkının doğurduğu başarıdır. )
( Olayları iyi ve kötü diye ayırdığınız sürece, haklı olabilirsiniz. Gerçekte ise, yerine getirildiklerinde, iyi kötüye, kötü de iyiye dönüşür. )
( Kötüyü kötü görebilmeliyiz ki, iyiyi arayabilelim. )
( Her şeyi iyi görürsek tuzağa düşeriz. )
( CEYYİD, HASEN ile/ve SEYYİ', RADİ' )
( GOOD/NESS with/and BAD/NESS )
( Willingly sacrifice the imperfect to the perfect and there will be no more talk about good and evil. )
( As long as you divide events into good and evil, you may be right. In fact, good becomes evil and evil becomes good by their own fulfilment. )
( [Alm.] GUT mit/und SCHLECHT )
( [Fr.] BON avec/et MAUVAIS )
( [İt.] BUONO con/e CATTIVO )
( [İsp.] BUENO con/y MALO )
( [Lat.] BONUM cum/et MALUM )
( ARETE[Hellence]: İyilik. | Erdem, yetenek, yetkinlik, yararlılık. )
- "İYİ-KÖTÜ" AYRIMI YAPMAK/TELKİN ETMEK değil/yerine (SADECE) NE OLMADIĞINI BELİRTME (ÇABASI)
- KÖTÜ ile/değil/yerine KULLANIŞSIZ
- İLERİDE/GERİDE ile İYİ/KÖTÜ
( FORWARD/BACKWARD with GOOD/BAD )
- İLERİ ile/ve/değil KAPSAYICI
- DIŞ ile/ve/değil GERİ
( [not] OUT with/and/but BACK )
- İYİ ile YARARLI
( GOOD with USEFUL/BENEFICIAL )
- KÖTÜ ile YARARSIZ
( BAD with USELESS )
- KÖTÜ ile/ve İSTENMEYEN
( İyi şeylerden istemeyerek uzak kalınır, kötü şeylerden isteyerek. )
- KÖTÜ ile/ve REZÂLET/REZİL
( BAD with/and INFAMY )
- REZİLLİK(/REZÂLET) ile SEFİLLİK(/SEFÂLET)
( VILENESS with MISERY )
- KÖTÜ ile ACAYİP
( BAD with WEIRD )
- YARARLI ile YARARSIZ
( USEFUL with USELESS )
- YARARLI ile YARARLI('YI)
( FEVÂİD[< FAİDE]: Menfaatler, yararlar, kârlar, kazançlar. )
( USEFUL with USEFUL )
- İŞE YARARLILIK ile/ve LİYÂKAT
( Ne kadar yararlıysan, o kadar adamsındır. )
( USEFULNESS with MERIT )
- LİYÂKAT ile HAK EDİŞ
- YARARLI/LIK ile/ve/<> ANLAMLI/LIK
( USEFUL/NESS with/and/<> MEANINGFUL/NESS )
- MUHTASAR[< HASR] ve/> MÜFÎD[< FEYD]
( Kısaltılmış, ihtisâr edilmiş. VE/> İfade eden, anlatan. | Anlamlı. | Yararlı. )
- YARARIN SAĞLANMASI ile/ve/</değil/yerine ZARARIN UZAKLAŞTIRILMASI
- YÜKSEK ORAN ile/ve YARAR
- İSTİFÂDE ETMEYENDEN/EDİLMEYENDEN ile İSTİFÂ ETMELİ
- DOĞAL SEMERE ile MEDENÎ SEMERE
( Doğal. İLE Antlaşma ya da yasalar ile belirlenmiş. )
( SEMERE: Meyve. | Yarar, verim. | Sonuç. | Bir şeyden elde edilen gelir. )
- YARARCI/PRAGMATİK (YAKLAŞIM) ile/ve/değil/yerine ALGI DÜZENSEL/PARADİGMATİK (YAKLAŞIM)
( [not] USEFUL/PRAGMATICAL (APPROACH) with/and/but PARADIGMAL (APPROACH) )
( PARADIGMAL (APPROACH) instead of USEFUL/PRAGMATICAL (APPROACH) )
- YARARSIZ ile YARARSIZ('I)
( USELESS with THE USELESS )
- ZARARLI ile ZARARSIZ
( HARMFUL with HARMLESS )
- ZARARLI ile ZARARLI
( HARMFUL with HARMFUL )
- ZARARSIZ ile ZARARSIZ
( HARMLESS with HARMLESS )
- YARAR/ÇIKAR ile HAZ
( USEFUL with PLEASURE )
- YARAR/ZARAR ile İŞLEV
( USEFUL/HARMLESS with FUNCTION )
- İŞLEVSELLİK ile/ve YARARLILIK
( FUNCTIONALNESS with USEFULNESS )
- İŞLEVSEL/LİK ile/ve EREKSEL/LİK
( Sadece kendini gösteriyorsa. İLE/VE Kendini göstermiyorsa, başka bir şeyi gösteriyorsa. )
- İŞLEVSELLİK ile OLANAKLILIK
( FUNCTIONALNESS with POSSIBILITY )
- İŞLEV ile/ve/değil/yerine EYLEM
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Bilinçli, amaçlı etkinlik. )
( İnsan, eylemiyle tanınır. )
( İşlet fiilin, duysun kulağın. )
( [not] FUNCTION with/and/but ACTION )
( ACTION instead of FUNCTION )
( Human recognize by action. )
- İŞLEV ve YÖN
( FUNCTION and DIRECTION )
- İŞLEVSELLİK ile/ve EYLEMSELLİK
- ZARAR ile HASAR
( Her mazarrata, mazeret bulmanın sonu yoktur. )
( DAMAGE/HARM with HAVOC )
- İŞLEV ile/ve GÖRÜNÜŞ
( FUNCTION with/and APPEARANCE )
- ÖNKABUL ile ÖNYARGI
( Çoğu kişi, zihinlerindeki önyargıları başka bir şekilde düzenlerken düşündüklerini zannetmektedir. )
( PRE ACCEPTANCE with PREJUDICE )
- ÖNKABUL ile ÜST KABUL
( PRE ACCEPTANCE with TOP ACCEPTANCE )
- ÖNYARGI ile TESPİT
( PREJUDICE with TO DETERMINE )
- ÖNYARGI ile/ve/değil/yerine ÖN ANLAMA
( [not] PREJUDICE with/and/but PRE-UNDERSTAND )
( PRE-UNDERSTAND instead of PREJUDICE )
- ÖNYARGI ile/ve GENELLEME
( Ne kadar genelleme yapılıyorsa düşünce de o derece yoktur. )
( PREJUDICE with/and GENERALIZATION )
- ÖNYARGI ile/ve SAPLANTI
( PREJUDICE with/and OBSESSION )
( [Çince] ... ile/ve ZHI )
- TEKNİK DİL/JARGON ile/ve ÖNYARGI
( JARGON with/and PREJUDICE )
- TESPİT ile İLERİ SÜRME
( TO DETERMINE with TO PUT/BRING FORWARD )
- TESPİT ile/ve TEKLİF
( TO DETERMINE with/and TO PROPOSE )
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine TESPİT
( [not] REACTION with/and/but TO DETERMINE )
( TO DETERMINE instead of REACTION )
- HÜKÜM ile ÖNYARGI
( VERDICT with PREJUDICE )
- KINAMAK ile YARGILAMAK
( REPROACH with JUDGEMENT )
- MUHÂKEMÂT'I: VAROLUŞ/A değil/yerine UYGULAMA/LARA
- TESPİT ile ÇIKARIM
( TO DETERMINE with INFERENCE )
- TESPİT ile SAPTAMA
( TO DETERMINE with TO FIX )
- SAPTAMA ile/ve YAKALAMA
( TO FIX/DETERMINE with/and TO CATCH )
- TESPİT ile TEŞHİS
( TO DETERMINE with TO RECOGNIZE )
- TESPİT ETMEK ile/ve ELDE ETMEK
( TO DETERMINE with TO OBTAIN/GET )
- SALDIRI ile/değil SAPTAMA/TESPİT/BEYAN
( [not] ATTACK with/but TO DETERMINE/ESTABLISHING/TO DECLARE )
- SIZLANMA ile/ve/değil TESPİT
( [not] TO GROUCH with/and/but TO DETERMINE )
- ÖNGÖRÜ ile ÜÇÜNCÜ GÖZ
( FORSIGHT/PREDICTION with THIRD EYE )
- ÖNGÖRÜ ile DURUGÖRÜ
( FORSIGHT/PREDICTION with CLAIRVOYANCE )
- TAHMİN ile/ve/değil/yerine ÖNGÖRÜ
( [not] TO GUESS with/and/but FORSIGHT )
( FORSIGHT instead of TO GUESS )
- TAHMİN ile/ve/değil/yerine GÖRÜŞ
( [not] TO GUESS with/and/but OPINION )
( OPINION instead of TO GUESS )
- TAHMİN ile/ve/değil "KESTİRMEK"
- TAHMİN ile/değil YAKIŞTIRMA
- UYDURMAK ile YAKIŞTIRMAK
- DUYUM ile TAHMİN
- BİLMEK ile/ve ÖNGÖRMEK
( TO KNOW with/and TO ANTICIPATE )
- İŞLEYİŞ ile/ve ÖNGÖRÜ
( PROCESS with/and TO GUESS )
- ÖNGÖRÜ ile/ve YORUM
- ÖNGÖRÜ ile UZAK GÖRÜŞ
( TO GUESS with FAR SIGHT )
- GÖRÜŞ ile/ve/değil/yerine KAVRAM
( [not] OPINION with/and/but CONCEPT )
( CONCEPT instead of OPINION )
- ÖNGÖRÜ ile/ve İDDİA
( FORESIGHT with/and ASSERTION )
- ÖNGÖRÜ ile ZAN[Ar.]
( FORESIGHT with SUPPOSITION/TO SURMISE )
- ZAN ile İSTİNBÂT[Ar.]
( Sanma, sanı. | Şüphe. İLE Bir söz ya da işten gizli bir anlam çıkartma, zımnen, açık olmayarak, dolayısıyla anlama. )
- SERAP ile/ve/değil ZAN
( "Görsel/görüntülü" zan. İLE/VE/DEĞİL "Görüntü"süz serap. )
- UMMAK ile TAHMİN ETMEK
( TO HOPE with TO GUESS )
- KEHÂNET ile ÖNGÖRÜ
( SOOTHSAYING/PREDICTION/PROPHECY/AUGURY with FORESIGHT/PRUDENCE )
- DEĞERSİZ/KÜÇÜK GÖRMEK ile/değil UZAK(LAŞMIŞ) OLMAK
( [not] TO SEE WORTHLESS/LITTLE with/but TO (HAD) BEEN FARAWAY )
- ÖNGÖRÜSÜZLÜK ile/ve/< CEHALET
( CEHALET: Dönüp dolaşmak, sabitesi olmamak. )
( Cehalet diye bir şey yoktur, yalnızca dikkatsizlik ve ilgisizlik vardır. )
( Cehalet neden acı verici olsun?
Acı verici durumlar ve sonu gelmez yanılgıların kaynağı olan arzu ve korkunun kökeninde o vardır. )
( Kederin nedeni cehalettir. Mutluluk anlayışı izler. )
( Bilgisizliğin belirtisi, adâletsizlik ve trajediye olan inancın derinliğidir. )
( Üzüntü, zihinsel bir acıdır (ıstırap) ve acı, mutlaka dikkat ister. Ona dikkatinizi verdiğinizde, çağrı durur ve cehalet sorunu da kaybolur. )
( Bilmeyene yaraşan ceza, bilen birinden öğrenmektir. )
( Bilgisizlik, öğrenim ile de öğrenilir. )
( Meğer, cehalet, esaretten betermiş. )
( Cehalet, tahsil ile tahsil olunur. )
( FORESIGHTLESSNESS with/and/< IGNORANCE )
( There is nothing like ignorance, only inattention. )
( Why should ignorance be painful?
It is at the root of all desire and fear, which are painful states and the source of endless errors. )
( Ignorance causes sorrow. Happiness follows understanding. )
( Worry is mental pain and pain is invariably a call for attention. The moment you give attention, the call for it ceases and the question of ignorance dissolves. )
- CEHALET ile UZAK OLMAK
( IGNORANCE with TO BE FAR )
( [Çince] VU MING ile/ve ... )
- CEHALET ile/ve TEVEKKÜLDEN UZAK OLMAK
- CEHALET ile/> GAFLET
( İnsanın, eşyanın hakikatine ilişkin bilgisizliği. İLE/> İnsanın, kendi hakikatine ilişkin bilgisizliği. )
( Eden kendisine eder; yapan bulur ve çeker. Unutma, kazanmak koca bir ömür ister. Kaybetmeye ise anlık gaflet yeter. )
( IGNORANCE with/> CARELESSNESS )
- CEHALET/BİLGİSİZLİK ve/<> ÇOK VE BOŞ (GEREKSİZ) KONUŞMAK
( IGNORANCE and/<> TO TALK TOO MUCH AND WASTE )
- CEHALET ve/> SABIRSIZLIK
( IGNORANCE and/> IMPATIENCE )
- CEHALET ile/ve/< KİN
( IGNORANCE with/and/< HATRED/SPITE/GRUDGE )
- !CEHALET ve/<> !BAĞNAZLIK ve/<> !ÖFKE ve/<> !YEGİNLİK/ŞİDDET
- CEHALET ile/ve/yerine/değil İLİM
( Dönüp dolaşmak. İLE Bilinenden bilinmeyene gitmek. )
( Dünyaya sizin cahilliğe bir son vermenizden daha çok yardımı olabilecek bir başka şey yoktur. )
( İLMİ: - Ya Öğreten, - Ya öğrenen, - Ya seven olmak gerek. )
( İlmin saati, feyzi belirli olmaz. )
( İlim öğrendikçe, ilim onun niyetini tashih eder. )
( [not] IGNORANCE with/and/but KNOWLEDGE )
( KNOWLEDGE instead of IGNORANCE )
( There is nothing that can help the world more than your putting an end to ignorance. )
- CEHALET ile/ve TİCARET
( IGNORANCE with/and TRADE/COMMERCE )
- SAVUNMA ile CAHİLLERİN SAVUNMASI
( Konu/olgu çerçevesinde kalarak geçerli dayanakçaları öne sürme çabası ve hakkı. İLE
Konuyu/olguyu değerlendirmek yerine ya kendilerini savunurlar ya da kişileri örnek gösterir ve saldırırlar. )
( Duygular, bilgilerle ters orantılıdır. Ne kadar az biliş varsa o kadar savunuş vardır. )
( DEFENCE with DEFENCE OF IGNORANTS )
- "AÇIK OLMAK" ile/değil CEHALET/CAHİLLİK
( Cahillerin paylaşmada sakınca görmedikleri, "şeffaf olmaları"ndan değil bilgisizliklerindendir. [kendilerini küçük düşüreceğini bilmeden] )
- "AĞZINI AÇMAK" ile/ve SAVUNMA
( Bazı durum ya da sorularda, doğrudan/gerçeklikten ne kadar bahsedecek olsan da ağzını açtığın anda haksız olduğun algısı oluşabilir. )
( Hiçbir şey söylenmemesi gereken durumlar vardır ve buna göre davranmak gerekir. )
( "TO OPEN THE MOUTH" with/and DEFENCE )
- SAVUNMA ile/ve/değil/yerine ARKASINDA/ARDINDA DURMA
- MÜDÂFAA ile/ve MUHAFAZA
- UYARI ile SAVUNMA
- "UYANDIRMA" ile TETİKLEME
- "UYANDIRMA" ile UYARMA
- UYARI ile/değil DİKKAT ÇEKMEK
( Kendileri ve/veya kişilerle sorunları olanlar, dikkat çekilmesi gereken ortak konuları kişisel algılayarak anlamsız/çocukça sorunlar yaratabilirler. )
- KORUNMA ile/ve SAVUNMA
( PROTECTION with/and DEFENCE )
- KENDİNİ KORUMA ile/ve/<>/değil VAROLUŞUNU SÜRDÜRME
- "HAKLI BULMAK" ile/ve/değil/yerine SAVUNMAK
( [not] TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT with/and/but DEFENCE )
( DEFENCE instead of TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT )
- GAFLET ile/ve/<>/değil/yerine İHMAL
( CARELESSNESS with/and/<>/but NEGLIGENCE )
( NEGLIGENCE instead of CARELESSNESS )
- GAFLET ile/ve DALÂLET
( Tembih ile giderilir. İLE/VE Tâlim ile giderilir. )
( CARELESSNESS with/and ABERRATION )
- DALÂLET ile/< FAZLA/ZİYÂDE AŞK
( Fazla aşk/tutku, kişiyi birçok hatanın eşiğinde tutar. )
( ABERRATION with/< TOO MUCH LOVE )
- SÖYLENİLEN'İ: YORUMLAMAK ile/değil/yerine DİNLEMEK[Kabul etmek anlamında değil!]
( İmgelemeden bakmayı, çarpıtmadan dinlemeyi öğrenin, hepsi bu. )
( - Dinleyen, anlatandan ârif gerektir. )
( Çok dinlememiz ve az konuşmamız için, iki kulağımız ve bir dilimiz var. )
( EXPLANATION: TO INTERPRET with TO LISTEN[Not in the mean of acceptance!] )
( EXPLANATION: TO LISTEN instead of TO INTERPRET )
( Learn to look without imagination, to listen without distortion; that is all. )
- SÖYLENİLEN ile/ve SÖYLENİLMEK İSTENİLEN
( Özellikle şiirde! )
( Satırlardan çok satır aralarını iyi okumak gerekir! )
- DİNLEMEK ile/ve "TAKİP ETMEK"
( TO LISTEN with/and "TO FOLLOW UP" )
- DİNLEMEK ve AŞKINLIK
( TO LISTEN and TRANSCENDENTALNESS )
- DİNLEMEK ile/ve/> DENEMEK
( TO LISTEN with/and/> TO TRY )
- DİNLEMEK ile/ve/<> SABIR/SABRETMEK
( TO LISTEN with/and/<> PATIENCE )
- DİNLEMEK/DİNLER GİBİ GÖRÜNMEK ile İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK
( TO LISTEN/PRETEND TO LISTEN with INDIFFERENCE/UNCONCERN/NEGLIGENCE )
- "HALKIN İRFANI" ile/değil İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK
- NE DEDİĞİ(Nİ ANLAMAK) ile NE DEMİŞ OLABİLECEĞİ(Nİ ANLAMAK)
( TO UNDERSTAND WHAT HE/SHE SAID with TO UNDERSTAND WHAT HE/SHE MEANT TO SAY )
- KABUL ile SÖYLEM
( ACCEPTANCE with DISCOURSE, DISSERTATION )
- KABUL ve/<> UYGUN DAVRANIŞ
( ACCEPTANCE and/<> APPROPRIATE BEHAVIOUR )
- KABUL ETMEK ile/ve/değil/yerine "GÖZE ALMAK"
- "KABUL EDEMEMEK" ile/ve/değil DİRENMEK
- KABUL ile/ve/<> KALIB
- KABUL ile TAYİN
- KÂBİL ve KABUL
- FAİL ve KÂBİL
- KIBLE ve/<> KABUL ve/<> KABİLE
- "TOPLUMSAL KABUL/LER" ile/ve "TOPLUMSAL 'KALIP/LAR'"
( Aynı toplumdaki birçok birey [ve çoğunluk] tarafından, [kendileri için ne kadar uygun olmasa da] -sözlü ya da sözsüz, yazılı ya da yazısız- sürdürülen kurallara/geleneklere işaret eder. İLE/VE
Daha çok, içleri boş [dayanaksız] olarak algılanan [ve olumsuz olarak değerlendirilen] alışkanlıklara/geleneklere işaret eder. )
( "SOCIAL ACCEPTANCE/S" with/and "SOCIAL 'PATTERN/S'" )
- BİR DÜŞÜNCE/BİLGİ/SÖZ İLE: TOPLUMU "BOZMAK" ile/değil TOPLUMUN BİR BÖLÜMÜNÜ "BOZMAK" ["bozulacağına" dair ısrarcı olunuyorsa...]
( Olumsuz/kötü niyetli kasıt. İLE/DEĞİL Gelişmek/geliştirmek üzere/için. [Bazı bilgi ve durumlar, herkese değil bazı kişilere verilebilir/verilmelidir.] )
- ÖRÜNTÜ ile/ve/<> GÖRÜNTÜ
( PATTERN with/and/<> APPEAR )
- KABUL ile/ve EZBER
( Dönüştürücü. [Kalb/tekallüb] İLE/VE Kalbe yazmak. )
( [Fars.] ... ile/ve BERM[: Ezberleme, hatırda tutma.] )
( ACCEPTANCE with/and MEMORIZING )
- DÜŞÜNÜLMEMİŞ KABUL yerine DÜŞÜNÜLMÜŞ BEN
- KABUL ile/ve/değil OYUN
( [not] ACCEPTANCE with/and/but GAME )
- KİTAP ile HİTAP
- İTİRAF ile/ve VURGULAMA
( CONFESSION with/and TO EMPHASIZE )
- İTİRAF ile İFŞÂ
- İFŞA ETMEK ile AFİŞE ETMEK
- İTİRAF ile AĞZINDAN KAÇIRMAK
( CONFESSION with TO LET SLIP, TO BLURT OUT )
- İHBAR ile/ve İTİRAF
( DENUNCIATION with/and CONFESSION )
- SÖYLEYİŞ/TELÂFFUZ ile/ve/<> İTİRAF
- KABUL ile İTİRAF
( ACCEPTANCE with CONFESS )
- KABUL ile/ve İNANCA
( ACCEPTANCE with/and ASSURANCE )
- KABUL ile/ve MERHAMET
( ACCEPTANCE with/and MERCY )
- KABUL ile/ve YADSIMA
( ACCEPTANCE with TO DENY/REJECT )
- KABUL ve/< TAHSÎN
( ACCEPTANCE and/< TO SEE NICE )
- KABUL ETMEK ile/ve KATLANMAK
( ACCEPTANCE with/and TO BEAR THE CONSEQUENCES )
- KABUL ETME[ME]K ile KATILMA[MA]K
( TO [NOT] ACCEPT with TO [NOT] AGREE WITH )
- KABULLEN(ME)MEK ile "KATLAN(MA)MAK"
( TO (NOT) ACCEPT with TO (NOT) BEAR/STAND )
- KABULLEN(EBİL)MEK ile DAYANMAK/DAYANABİLMEK
( Her ne gelirse, sarsılmadan dayanmanın soyluluğu ve erdemi vardır fakat anlamsız işkence ve aşağılanmayı reddetmenin onurluluğu[vakarı] da vardır. )
( (ABLE) TO ACCEPT with (NOT ABLE) TO WITHSTAND )
( There is noble virtue in unshakable endurance of whatever comes, but there is also dignity in the refusal of meaningless torture and humiliation. )
- KABULLEN(E)MEMEK ile DAYAN(A)MAMAK
( NOT (ABLE) TO ACCEPT with NOT TO WITHSTAND )
- KABUL ETME(ME)K ile ÖN PLÂNDA TUTMA(MA)K
( TO (NOT) ACCEPT with TO (NOT) TO (NOT) STAND/KEEP AT FRONT )
- ANLAMA(MA)K ile/değil KABUL ETME(ME)K
( [not] (NOT) TO UNDERSTAND with/but (NOT) TO ACCEPT )
- ANLAMAK ile "HAZM ETMEK"
( TO UNDERSTAND with "DIGESTION" )
- ANLAMA ve YENİDEN YAŞAMA
( TO UNDERSTAND with RE-LIVING )
- "HAZM ETMEK" ile RÂZI OLMAK
- "HAZMETMEK" ile/ve SORGULAMAK/SORGULAYABİLMEK
( "TO DIGEST" with/and (ABLE) TO INTERROGATE )
- KABUL ETMEK ile GÜZEL GÖRMEK(TAHSÎN[< HÜSN])
( TO ACCEPT with TO SEE NICE )
- GERÇEK/LİK ile/ve HAKİKAT
( Çok. İLE/VE Tek. )
( Varoluş. İLE/VE Varlık. | İlke. )
( Bilimde. İLE/VE Felsefede. )
( ... İLE/VE Var'ı var, yok'u yok olarak bilmektir. )
( ... İLE/VE Varoluşu insanın iradesine bağlı olmayan. )
( Sürekli değişen, değişmeye mahkum olan. / Olup da bitmeye yönelmiş olan. İLE/VE
Ebedî olan. Üstündeki örtü [peçe/lethia(Yun. > alethia)] kaldırılıp altındaki biçimin ortaya çıkması. )
( Beklenmeyen ve tahmin edilemez olan gerçektir. )
( Saf, karışımsız ve bağımsız olan gerçektir. )
( Gerçek, en yüce mutluluktur. )
( Gerçekten söz etmek bile mutluluktur. )
( Gerçek, kavranamaz olandır. )
( Gerçek olan sürekli sözsüzdür. )
( Gerçek, gerçek-olmayanda gerçeği görür. )
( Sahte olanlar gittiğinde, geride kalan gerçek olandır. )
( Geçicilik, gerçekdışılığın en iyi kanıtıdır. )
( Gerçek, herhangi bir amaca hizmet edemez. )
( Gerçek, herkes için her zaman geçerlidir. )
( Gerçek, bilen ve bilinen ikileminin ötesindedir. )
( Gerçek, ŞU AN'da ve BURADA olandır. )
( Gerçeği bilmek, onunla uyum içinde olmak demektir. )
( Gerçeği bilmeye uğraşmayın, çünkü zihin yoluyla edinilen bilgi gerçek bilgi değildir. )
( Gerçeğe varış, sizin bir kişi olmadığınız olgusunun fark edilmesidir. )
( Gerçeğe varmış olan kişiler çok sessizdirler. )
( Gerçeği bir formüle bağlama arzunuz onu inkâr demek oluyor, çünkü o sözcüklere sığdırılamaz. )
( Gerçek, bir şeyi ister gibi istenemez. )
( Gerçek, herkes için birdir, ancak sahte olan kişiseldir. )
( Gerçeğin deneyimi diye bir şey yoktur. Gerçek, deneyim ötesidir. )
( Gerçeğin zihinde yansıması için zihnin berraklığı ve sessizliği gereklidir. )
( Ancak hayrette olduğunuz zaman gerçeği bilebilirsiniz. )
( Ancak gerçeğin kendisi olduğunuzda gerçeği bilebilirsiniz. )
( Gerçek, keşiftedir, keşfedilmişte değil. )
( Eğer anlatabilirseniz, o gerçek olan değildir. )
( Sözler sözleri yaratırlar; gerçek ise sessizdir. )
( Gerçek olmayanı yaratan zihindir ve sahtenin sahte olduğunu gören de zihindir. )
( Zaman ve uzay ile sınırlı ve bir tek kişi için geçerli olan, gerçek değildir. )
( Gerçek, sahtenin reddi ve inkârı ile ifade edilebilir -eylemle. )
( Neyin gerçek olmadığını bilebilirsiniz -ki bu da sizin sahte olandan kurtulmanıza yeter. )
( Gerçeğe varmış kişi egosuzdur. )
( Neyle aşırı meşgulseniz, onun gerçekliğine inanırsınız. )
( Gereksiniminiz olan tek şey, gerçeğe duyulan samimi özlemdir. )
( Gerçeğin bilinmesi için "ben" ve "benimki" fikirleri gitmelidir. )
( Gerçeğin zihinde yansıması için zihnin berraklığı ve sessizliği gereklidir. )
( Gerçeği keşfettiğimi ne zaman anlarım?
"Bu doğru", "Bu doğru değil" fikri ortaya çıkmadığı zaman. )
( Gerçeği bulmak için günlük hayatınızın en küçük eylemlerinde gerçek olmalısınız. )
( Gerçeği aramak, üstlenilen tüm işler arasında en tehlikeli olandır, çünkü o sizin içinde yaşadığınız dünyayı yıkar. )
( Gerçeğin aranışında yalan ve hile olamaz. )
( Eğer amacınız gerçek sevgisi ve hayat sevgisi ise, korkmanıza gerek yoktur. )
( Kendinizi yeterli ve emin hissettiğiniz sürece, gerçek, sizin ulaşamayacağınız yerdedir. )
( Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir. )
( Hakiki olmayanın hakiki olmadığını fark eder ve onu atarsınız. )
( Hakiki olan, zarın hem içinde, hem dışındadır. )
( Hakikat, gerçekliğin ardında duran dayanakçadır. )
( Hakikat, olguları birliğe getiren ilkedir. )
( Hakikat, "betimlenemez" olduğu ölçüde kendini ortaya koyar; karmaşıktır, anlamı belirsizdir, varlığını karşıtların buluşmasına dayalı olarak sürdürür ve ancak erginleme vahiyleri yoluyla dile getirilebilir. )
( Hakikatin üzerindeki perdelerden biri dildir. )
( Adâlet ancak hakikatten, saadet ancak adâletten doğabilir. )
( HODOS TES ALETHEIA: Hakîkate götüren yol. )
( REALITY with/and TRUTH )
( The unexpected and unpredictable is real. )
( What is pure, unalloyed, unattached is real. )
( The real is bliss supreme. )
( Even to talk of real is happiness. )
( The real is inconceivable. )
( The fact is always non-verbal. )
( The real sees the real in the unreal. )
( What remains when the false is no more, is real. )
( Transiency is the best proof of unreality. )
( Reality is beyond the duality of the knower and the known. )
( The real is for all and forever. )
( Reality is beyond the duality of the knower and the known. )
( The real is, what is RIGHT NOW and RIGHT HERE. )
( To know reality is to be in harmony with it. )
( Do not try to know the truth, for knowledge by the mind is not true knowledge. )
( Realisation is of the fact that you are not a person. )
( Realised people are very quiet. )
( Your very desire to formulate truth denies it, because it cannot be contained in words. )
( The real cannot be wanted, as a thing is wanted. )
( Reality is common to all. Only the false is personal. )
( There is no such thing as the experience of the real. The real is beyond experience. )
( Clarity and silence of the mind are necessary for the reflection of reality to appear in the mind. )
( You can know reality only when you are astonished. )
( You know the real by being real. )
( Truth is in the discovery not in the discovered. )
( If you can convey, it is not the real thing. )
( Words create words, reality is silent. )
( It is the mind that creates the unreal and it is the mind that sees the false as false. )
( What is limited in time and space, and applicable to one person only, is not real. )
( Truth can be expressed only by the denial of the false -in action. )
( You can know what is not true - which is enough to liberate you from the false. )
( The realised man is egoless. )
( Whatever you are engrossed in you take to be real. )
( All you need is a sincere longing for reality. )
( For reality to be, the ideas of 'me' and 'mine' must go. )
( Clarity and silence of the mind are necessary for the reflection of reality to appear in the mind. )
( When do I know that I have discovered truth?
When the idea 'this is true', 'that is true' does not arise. )
( To find reality you must be real in the smallest daily action. )
( The search for reality is the most dangerous of all undertakings for it will destroy the world in which you live. )
( There can be no deceit in the search for truth. )
( If your motive is love of truth and life, you need not be afraid. )
( As long as you feel competent and confident, reality is beyond your reach. )
( You can see the unreal as unreal and discard it. )
( The real is both within and without the skin. )
( [Yun.] ... ile/ve ALETHEIA )
( [Alm.] WIRKLICHKEIT mit/und WAHRHEIT )
- Hakikat ile hakikat
- HAKİKAT ile/ve/değil SIDKİYET
- HAKİKAT ile/ve/<> ÖZNİTELİK
( HAKİKAT: KENDİYLE ÖZDEŞ OLAN )
- HAKİKAT ile/ve MAHİYET
( Her hakikatin mahiyeti olur ama her mahiyetin hakikati olmayabilir. )
( TRUE NATURE/ESSENTIAL CHARACTER with/and TRUTH )
- MAHİYET ve HAKİKAT ve HÜVİYET
( Nedir? VE Mahiyetin dış dünyadaki karşılıkları. VE Kişisel özelliklerle birlikte olan hakikat. )
( İnsan/Birey için geçerlidir. )
( "Anka Kuşu" gibi kavramlarda/örneklerde sadece mahiyet vardır. )
- HAKİKAT ve DİZGE
( TRUTH and SYSTEM )
- HAKİKAT ile/ve/değil VAK'A
( [not] TRUTH with/and/but FACT )
- HAKİKAT ile/ve/değil MUTÂBAKAT
( HAKİKAT: Düşünce dünyası ile dış dünya arasındaki uyuşma/mutâbakat. )
( [not] TRUTH with/and/but FACT | HARMONY )
- HAKİKATİ İFADE EDEN ile HERŞEYİ/HERKESİ BAĞLAYICI
- MUHABBET ve/<> HAKİKAT
( Sözlerde. VE/<> Gözlerde. )
- MUHABBET ve/<> MÜNÂSEBET
( LOVE and/<> RELATIONSHIP )
- MUHABBET ile/ve/<> MERHAMET ile/ve/<> ADÂLET
( LOVE with/and/<> MERCY with/and/<> JUSTICE )
- HAKİKATE YAKLAŞMAK ile/ve HAKİKATTEN UZAKLAŞMAK
( İki uc da çıldırmaya/delirmeye neden olur. )
- GERÇEK ile GİBİ
( Gerçek, bir sürecin sonucu değildir; o bir patlamadır. )
( Gerçek, sever ve sevilmeye elverişlidir. )
( REAL with LIKE )
( Reality is not the result of a process; it is an explosion. )
( Truth is loving and lovable. )
- GERÇEK ile YAKLAŞIMSAL SONUÇ
( REAL with RESULT BY APPROACH )
- GERÇEK ile/ve/değil/yerine KESİN/LİK
( [not] REAL with/and/but DEFINITE/NESS )
( DEFINITE/NESS instead of REAL )
- GERÇEKLERİN GERÇEKLİĞİ ile/ve HAKİKATİN HAKİKATİ
( Töz. İLE/VE İlke. )
( REALITY OF THE REALITIES with/and TRUTH OF THE TRUTH )
- GERÇEK ile/ve ÖLÇÜ/M
( REALITY with/and MEASUREMENT )
( [Sans.] ... ile/ve PRAMANA )
( [Çince] ... ile/ve LIANG )
- GERÇEK ile/ve/değil YALANSIZ
( [not] REALITY with/and/but WITHOUT LIE )
- SADAKAT ile YALANSIZLIK
( LOYALTY with LACK OF LIE )
- SADAKAT ile/ve SÜREKLİLİK
( LOYALTY with/and CONTINUITY )
- SONUÇ ile TOPLAM
( RESULT/CONSEQUENCE with TOTAL )
- SONUÇ ile/ve/değil GÖSTERGE
( [not] RESULT/CONSEQUENCE with/and/but SIGN )
- SONUÇ ile/ve/değil SON/ÂKIBET
( [not] RESULT with/and/but CONSEQUENCE )
- SONUÇ ile/ve TESELLİ
( REALITY with/and CONSOLATION )
- SONUÇ ile/ve BİLGİ
( RESULT/CONSEQUENCE with/and KNOWLEDGE )
- SONUÇ ile/ve/<> NEDEN/SEBEP
( RESULT/CONSEQUENCE with/and/<> REASON )
- SONUÇ ile/ve NEDEN/SEBEP OLAMAYAN SONUÇ
( RESULT/CONSEQUENCE with/and THE RESULT, WHICH CANNOT BE A REASON )
- SONUÇ ile/ve/değil KAYNAK
( [not] RESULT/CONSEQUENCE with/and/but SOURCE )
- KAYNAK ve/<> YOL ve/<> SONUÇ
( TİNSELLİK/İNSAN: Kaynağı, yolu ve sonucu kendinde olan. )
- KAYNAK ile/ve NEDEN
( SOURCE with/and CAUSE )
- KAYNAK ile/ve/değil/yerine ARAÇ
( [not] SOURCE with/and/but VEHICLE/TOOL )
( VEHICLE/TOOL instead of SOURCE )
- KAYNAK ile/ve YOL
( SOURCE with/and WAY )
- KAYNAK ve DEĞER ve ÖLÇÜT
( SOURCE and VALUE and MEASUREMENT )
- KARAR ile/ve SONUÇ
( DECISION with/and CONSEQUENCE/RESULT )
- KARAR ile/ve ONAY
( DECISION with/and APPROVAL/ACKNOWLEDGEMENT )
- KARAR ile KOMPLO
( ... İLE Bir kişiye karşı toplu olarak alınan karar. )
- KARAR ile/ve/değil GEREKLİLİK
( [not] DECISION with/and/but NECESSITY )
- KARAR VERMEK ile/ve İZİN VERMEK
( TO DECIDE with/and TO GIVE PERMISSION )
- "KARAR VERMEK" ile/ve "KARAR ALMAK"
- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> HAYAL ETMEK
( İnsanın en yüce yetisi düşünme yetisidir. Akılda bulunduğu için de en önemli varlıktır/değerdir. )
( TO THINK with/and/<> TO IMAGINE )
- GERÇEK ile HAYAL
( REAL with IMAGE )
- GERÇEK ile GERÇEKDIŞI
( REAL with OUT OF REALITY )
- RÜYA ile KARABASAN/KÂBUS
( DREAM with NIGHTMARE )
- RÜYA ile/ve/değil SADIK RÜYA
- DOĞRU ile GERÇEK
( TRUE with REALITY )
- BELİRLEMEK ile SONSAL SINIFLAMA/KATEGORİZASYON
( DESIGNATION with CATEGORIZE )
- BELİRLEMEK ile/ve NETLEŞTİRMEK
( TO DETERMINE with/and TO CLEAR )
- BELİRLEMEK ile/ve KARAR VERMEK
( TO DETERMINE with/and TO DECIDE )
- BELİRLEME ile/ve/> BİRARADA TUTMAK
( TO DETERMINE with/and/> TO KEEP TOGETHER )
- BELİRLEME ile/ve İLİŞKİLER
( TO DETERMINE with/and RELATIONS )
- BELİRLEME ile/ve/>/<> DEĞİLLEME
( TO DETERMINE with/and/>/<> NEGATION )
- BELİRLEME ile/ve/>/<> SONSUZ DEĞİLLEME
( TO DETERMINE with/and/>/<> INFINITE NEGATION )
- BELİRLEME ile YADSIMA
( TO DETERMINE with TO DENY )
- BELİRLEMEK ile "AYARLAMAK"
( TO DETERMINE with "TO ARRANGE" )
- BELİRLENİM ile/ve ZORUNLULUK
( DETERMINATION with/and OBLIGATION )
- BELİRLENİM ile/ve KABUL
( DETERMINATION with/and TO ACCEPT )
- BELİRLENİM ile/ve DIŞTAN BELİRLENİM
( DETERMINATION with/and EXTERNAL DETERMINATION )
- BELİRLENMİŞLİK ile KOŞULLANMIŞLIK
( DETERMINED with TO BECOME CONDITIONED )
- BELİRLENMİŞLİK ile/ve SEÇİLMİŞ/LİK
( DETERMINED with/and SELECTED/NESS )
- SEÇİLMİŞLİK ile/ve ÜSTÜNLÜK
- ÜSTÜNLÜK ile/ve/değil/yerine FARK
- ÜSTÜN/LÜK ile/ve/değil/yerine KAPSAYICI/LIK
- BELİRLENİMSİZ/LİK ile/ve OLANAKLI/LIK
- DIŞARIDAN BELİRLEN(E)MEYEN ile/ve KENDİNCE BELİRLEN(E)MEYEN
( NOT (ABLE TO) DETERMINE FROM OUT with/and NOT (ABLE TO) DETERMINE BY ITSELF )
- DOGMA ile/ve BELİRLENİM
( DOGMA with/and DETERMINATION )
- BELİRLİ/LİK ile MUTLAK
( DETERMINED/NESS with ABSOLUTE )
- BELİRLİ/LİK ile/ve BELKİLİ/LİK
( Olanaklı/lık. İLE/VE Olası/lık. )
- BELİRLİLİK ile/ve BİLİNEBİLİRLİK
( DETERMINEDNESS with/and ABLE TO KNOW )
- BELİRLİ/LİK ile/ve BAĞIMLI/LIK
( DETERMINEDNESS with/and DEPENDENT/DEPENDENCE )
- BELİRLİ/LİK ile/ve ZORUNLU/LUK
( DETERMINEDNESS with/and OBLIGATION )
- BELİRSİZ/LİK ile MUTLAK
( INDEFINITENESS with ABSOLUTE )
- BELİRSİZLİK <>/>< BÜTÜNLÜK
( INDEFINITENESS <>/>< INTEGRITY )
- BÖLÜMLEME ile/ve SINIFLANDIRMA
( Nesneleri ilişkilendirdiğimiz belirli amaçlara göre düzenleme. İLE/VE Nesnelerin kendilerine özgü özellikleri üzerine kurulur. )
( CLASSIFICATION with/and CATEGORIZATION )
- SINIFLANDIRMA ile/ve/değil/< ADLANDIRMA/KODLAMA
- BELİRLEME ile/ve SINIRLAMA
( DESIGNATION with/and LIMITING )
- SINIFLAMA ile/yerine/değil SONSAL/BÜTÜNCÜL SINIFLAMA(KATEGORİ)
( [not] CLASSIFICATION with/but CATEGORY )
( CATEGORY instead of CLASSIFICATION )
- SINIFLAMA/KATEGORİZASYON ile/ve DIŞSALLIK, DIŞLAŞTIRMA
( CLASSIFICATION/CATEGORIZE with/and TO EXCLUDE )
- SINIFLAMA ile/ve/= SINIRLAMA
( CLASSIFICATION with/and/= LIMITING )
- NİTELEME ile/ve KAYITLANDIRMA
- BELİRLEMEK ile NİTELEMEK
( DESIGNATION with TO QUALIFY )
- BELİRLEME ile TARİF
( DESIGNATION with DESCRIPTION )
- BELİRLENİM ile/değil İLKE
( ... İLE/DEĞİL Farklılıkları birliğe getirici olan. )
( Birliğe getiren herşey ilkedir. )
( [not] DESIGNATION with/but PRINCIPLE )
- TÂRİF ile/ve/> ÂRİF
( Târif sahibi olan ârif olur. )
- TARİF EDİLEMEZ ile/yerine/değil/ve DUYULARA GETİRİLEMEZ
( [not] NOT POSSIBLE TO DESCRIBE with/and/but NOT POSSIBLE TO BRING SENSES )
( NOT POSSIBLE TO BRING SENSES with NOT POSSIBLE TO DESCRIBE )
- ÜZERİNE BİRŞEYLER SÖYLEMEK ile BELİRLEMEK
( Bir şey ki söylemesen de olur, söyleme! Bir şey ki yapmasan da olur, yapma! )
( TO SAY SOMETHING ON ... with DESIGNATION )
- İLE ile/ve/yerine ÜZERİNE
( WITH with/and ON/ONTO )
( ON/ONTO with/and WITH )
- OLUMLU ile/ve OLUMSUZ
( POSITIVE ON with/and NEGATIVE )
- OLUMLU ile EKSİKSİZ
- OLUMLAMA ile/ve OLUMSUZU OLUMSUZLAYARAK OLUMLAMA
( AFFIRMATION with/and AFFIRMATION THE NEGATIVES IN NEGATORY )
- OLUMLULARDA "MA"(OLUMSUZLUK) EKİ ile OLUMSUZLARDA "MA"(OLUMSUZLUK) EKİ
- OLUMSUZDAN BESLENME ile/değil/yerine OLUMLUDAN BESLENME
( [not] FEEDING BY NEGATIVE with/but FEEDING BY POSITIVE )
( FEEDING BY POSITIVE instead of FEEDING BY NEGATIVE )
- OLUMSUZLUK ile GÜVENSİZLİK
( NEGATIVENESS with DISTRUSTFULNESS/LACK OF CONFIDENCE )
- "OLUMSUZLUK" ile/ve/değil TARZ
( [not] NEGATIVENESS with/and/but STYLE )
- "OLUMSUZLUK" ile/ve/değil TERCİH
( [not] NEGATIVENESS with/and/but CHOICE )
- OLUMLAMA ile DESTEKLEME
( AFFIRMATION with TO SUPPORT )
- OLUMSUZLAMA ve/> ÖZNE
( Olumsuzlama öznedir. )
( AFFIRMATION and/> SUBJECT )
( Affirmation is subject. )
- OLUMSUZLAMA ile İNKÂR
( İnkârın inkârı yapılarak ikrâra varılır. )
( NEGATORY with TO DENY )
- OLUMSUZLAMA ve/> BELİRLEME
( LÂ İLÂHE İLLALLAH )
- OLUMSUZLAMA ile "ORTADAN KALDIRMA"
- OLUMSUZLAMA ve ETKİN OLABİLMEK
( NEGATORY and TO BE ABLE TO AFFECTIVE )
- İNKÂR ETMEK ile ANLAMAK
( TO DENY with TO UNDERSTAND )
- DOĞRULAMAK ile DESTEKLEMEK
( TO VERIFY with TO SUPPORT )
- DOĞRULAMAK ile/ve/değil İSPATLAMAK
( [not] TO VERIFY with/and/but TO PROVE )
- OLUMSUZLAMA ile DEĞİLLEME
( NEGATORY with NEGATION )
- DEĞİLLEME ve BÜTÜNLÜK
( NEGATION and INTEGRITY )
- OLUMSUZLAMA ile ÖRTÜLERİ KALDIRMA
( NEGATORY with TO REMOVE THE COVERS )
- OLUMSUZLAMA ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
( NEGATORY with/and TO TRANSFORM )
- OLUMSUZLAMA ile/ve/değil DEĞİL
( [not] NEGATORY with/and/but NOT )
- OLMAZ ile "YOK"
- DEĞİL ile "YOK"
- DEĞİL/LİK ile/ve OLAMAZ/LIK
( NEGATION with/and NOT POSSIBLE, IMPOSSIBILITY )
- DEĞİLLEME ve DEĞİLLEYEREK
( NEGATION and IN NEGATION )
- ...SIZ ile YOK
( ...LESS with THERE IS/ARE NOT )
- ...SIZ ile ...'YA KARŞIN/RAĞMEN
( ...LESS with ALTHOUGH )
- AZ ile YOK
( [Ar.] NEDRET ile ... )
( FEW with THERE IS/ARE NOT )
- AZ ile/ve/<>/değil GİZLİ
( [not] FEW with/and/<>/but SECRET/HIDDEN )
- AZ değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR
- TESTLERDE: POZİTİF ile/ve NEGATİF
( Bulunmuşsa/varsa. İLE/VE Bulun(a)mamışsa/yoksa. )
( Anlamlandırması/yorumlaması, beklenilen/aranılan şeyin karşılığına göre değişir. [ur/bakteri vb. için bakılmışsa pozitif çıkması olumsuzdur/kötüdür fakat gebelik, aşının tutması vb. için bakılıyorsa pozitif çıkması olumludur/iyidir.] )
( POSITIVE with/and NEGATIVE : ON TESTS )
- POZİTİF ile/ve AVANTAJ
( POSITIVE with/and ADVANTAGE )
- NEGATİF ile/ve DEZAVANTAJ
( NEGATIVE with/and DISADVANTAGE )
- AVANTAJ ile ÇIKAR
( ADVANTAGE with PROFIT )
- ÇIKAR ile/ve/değil/yerine ALIŞVERİŞ
( [not] PROFIT with/and/but RELATIONS )
( RELATIONS instead of PROFIT )
- ÇIKAR ile/değil/yerine İLKE
( [not] PROFIT with/but PRINCIPLE )
( PRINCIPLE instead of PROFIT )
- POZİTİF/LİK ile/ve UYUMLU/LUK
( POSITIVE/NESS with/and HARMONIOUS/HARMONY )
- POLYANNACILIK ile/değil POZİTİFLİK
- POZİTİF/LİK ile/ve DIŞADÖNÜK/LÜK
( POSITIVE/NESS with/and EXTROVERT/NESS )
- NEGATİF/LİK ile/ve İÇEDÖNÜK/LÜK
( NEGATIVE/NESS with/and INTROVERT/NESS )
- DENGE ile EŞİTLİK
- DENGELEYİCİLİK ile/ve BÜTÜNLÜK
- UYUM ile/ve/<> DENGE
( Her varolan, öteki bir varolan ile uyum içindedir. )
( Uyumun içinde korkuya yer yoktur. )
( Şehvet gibi ateş, nefret gibi kötülük, uyumsuzluk gibi acı ve aydınlanma gibi de sevinç yoktur. )
( En büyük hastalık doyumsuz istekler, en büyük acı da uyumsuzluktur. )
( Sarı, öğle güneşinin rengi yani orta noktanın ve dengenin simgesidir. )
( HARMONY with/and/<> BALANCE )
( Every being is compatible with every other being. )
( In harmony there is no place for fear. )
( Tamas obscures, rajas distorts, sattva harmonises. )
( The sub-human - the 'humanoids' - are dominated by tamas and rajas and the humans by sattva. )
( Clarity and charity is sattva as it affects mind and action. )
( With the maturing of the sattva all desires and fears come to an end. )
( The real is beyond sattva. )
( [Yun.] SOPHROSYNE: İtidal. )
( İFRÂT[< FART] - İTİDAL - TEFRİT )
( [Sansk.] RAJAS - SATTVA - TAMAS )
( Tamas donuklaştırır, rajas çarpıtır, sattva uyumlu kılar. )
( İnsan-altı olanlar Tamas'ın ve Rajas'ın egemenliği altındadırlar; insanlar ise Sattva'nın. )
( Berraklık ve yardımseverlik zihni ve eylemi etkilediğinden Sattva'dır. )
( Sattva'nın olgunlaşmasıyla tüm arzu ve korkular son bulurlar. )
( Gerçek, Sattva'dan ötededir. )
- İTİDAL ve/> KEMÂL
( İnce oranlarda karışım. VE Hareket eden maddedeki olanakların dışa çıkması. )
- İTİDAL ve/<> HAYIR
( Hayır olan itidal olan, itidal olan hayır olandır. )
- UZUN ile/ve KISA yerine ORTA
( Uzun, ne tadın var, ne tuzun. İLE/VE Kısa, her gün tasa. YERİNE
Orta, sevgisi arta. )
- UYUM ile/ve ÇELİŞKİLİ UYUM
( HARMONY with/and CONTRADICTED HARMONY )
- UYUM ile/ve TINLAMA/REZONANS
( HARMONY with/and RESONANCE )
- UYUM ile/ve EŞZAMANLAMA
( HARMONY with/and SYNCHRONIZATION )
- UYUM ile/ve EYLEME GEÇMİŞ UYUM
( Dinler, hakikatlerini eylem içinde [sessiz eylem içinde] gösterirler. )
( HARMONY with/and HARMONY IN ACT )
( Religions show their true face in action, in silent action. )
- UYUM ile/ve PARALELLİK
( HARMONY with/and PARALLELNESS )
- UYUM ile/ve YAKINLAŞMA
( HARMONY with/and TO APROACH )
- UYUM ile/ve TUTARLILIK
( HARMONY with/and CONSISTENCY )
- UYUM ile/ve UYGUNLUK
( [Ar.] ... ile/ve VEFK/TENÂSÜB[öteki ucu >< TENÂFÜR(< NEFRET)] )
( HARMONY with/and APPROPRIATENESS )
- UYUMLULUK ile/ve AKLİMATİZASYON
( ... İLE/VE Çevresel etmendeki bir değişime, fizyolojik olarak kendisini uydurma. )
( HARMONIOUSNESS with/and ACLIMATISING )
- UYUMLULUK ile/ve UYGUNLUK
( HARMONIOUSNESS with/and APPROPRIATENESS )
- UYGUNLUK ile UYGUNSUZLUK
( APPROPRIATENESS with IMPROPRIETY )
( [Yun.] EUSKHEMOSYNE ile ASKHEMOSYNE )
- UYGUN ile/ve İLİŞKİN
( APPROPRIATE with/and RELATING TO )
- KISMÎ UYGUNLUK ve YANILTICILIK
- UYUM/LU/LUK ile/ve YALIN/LIK
( HARMONY, HARMONIOUS/NESS with/and SIMPLICITY )
- UYUMLU/LUK ile/ve GÜZEL/LİK
( HARMONY/HARMONIOUSNESS with/and BEAUTY )
- GÜZELLİK ve/=/< ARINMA
( BEAUTY and/=/< PURIFICATION )
- GÜZEL/LİK ile/ve SÜRÜKLEYİCİ/LİK
( BEAUTY with/and FASCINATING )
- BAKIŞIM/SİMETRİ ile/ve UYUM
( [Ar.] TENÂZUR[< NAZAR] ile/ve TENÂSÜB[< NİSBET] )
( SYMMETRY with/and HARMONY )
( [Fr.] SYMÉTRIE avec/et PROPORTION )
- RESMİYET ile CİDDİYET ile KİBARLIK ile MESAFE/Lİ/LİK
( Olgun kişiler başkalarıyla aralarına mesafe koyarken, bunu hiddetle değil asaletle yaparlar. )
( FORMALITY with SERIOUSNESS with REFINEMENT with DISTANCE/Y/NESS )
- REZÂNET ile REZÂLET
( Ciddiyet. İLE ... )
- RAHATLIK ile/ve CESARET
( Gereksiniminiz, içinizde bulacağınız cesarettir. )
( COMFORT with/and COURAGE )
( Your need is the courage you're going to find inside yourself. )
- RAHATLIK ile/ve YAKINLIK
( COMFORT with/and CLOSENESS/SYMPATHY )
- CESARET ile CÜRET
( COURAGE with INSOLENCE | IMPUDENCE )
- CESARET ile/ve/<> GÜÇ
( Birini çok sevmek ile. İLE/VE/<> Biri tarafından çok seviliyor olmak ile. )
( COURAGE with/and/<> POWER )
- CESARET ve/<> GÜVEN
( COURAGE and/<> CONFIDENCE )
- CESARET ile/ve ATILGANLIK
( [Fars.] BAHÂDIR: Yiğit, cesur. )
( COURAGE/BRAVERY with/and DASH/AUDACITY )
( [Lat.] COR/CUER[: Yürek/kalp.] ile/ve ... )
( [Alm.] MUT mit/und ... )
( [Fr.] COURAGE avec/et ... )
( [İt.] CORAGGIO con/e ... )
( [İsp.] DENUEDO/VALOR con/y ... )
( [Yun.] ... ile/ve THRASYTES )
- CESARET ile/ve/<>/değil İSTEKLİLİK
( [not] COURAGE with/and/<>/but WILLINGNESS )
- CESARET ve/<> MAHARET/BECERİ
- CESARET ile/ve ESARET
( COURAGE with/and CAPTIVITY )
- ÖZGÜVEN ile/ve/<> CESARET
( Yoğun bir deneyim yaşayan insan güven ve cesaret yayar. )
( İçinize dönün, böylece özgüveninizi bulacaksınız. )
( Kendinize güvenmediğiniz sürece, bir başkasına da güvenemezsiniz. )
( Kendinize inanmaya başlamadıkça, kendinize ait bir yaşamınız da ol(a)mayacaktır. )
( Kılıcın tahtadan ise bırak kınında kalsın! )
( SELFCONFIDENCE with/and/<> COURAGE )
( Turn within and you will come to trust yourself. )
- ÖZGÜVEN ve İMAN
( SELFCONFIDENCE and FAITH )
- İSLÂM ile/ve/<> İMAN
( Dış güven/ce. İLE/VE/<> İç/öz güven/ce. )
- İMAN: İNANÇ ve/>/+ GÜVEN
- ŞANSINA GÜVEN ile/ve/değil/yerine KENDİNE GÜVEN
( Anımsa ki, her zaman şanslı olmayabilirsin! )
( [not] TO TRUST THE CHANCE with/and/but TO TRUST THE SELF )
( TO TRUST THE SELF instead of TO TRUST THE CHANCE )
( Remind that, you might not lucky every time! )
- CEHALET ile/ve CESARET
( IGNORANCE with/and COURAGE )
- CESARET ile/ve/değil CAHİL CESARETİ
( [not] COURAGE with/and/but IGNORANT COURAGE )
- CESARET ile/ve/değil/yerine ŞEHÂMET
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Akıllıca olan cesaret. )
( [not] COURAGE with/and/but REASONAL COURAGE )
( REASONAL COURAGE instead of COURAGE )
- HERŞEY ve CESARET
- ŞEREF ve CESARET
- ÜMİT ile/ve/<> CESARET
( Ümitsizliğe kapılmadan gerçeklerle yüzleşmek ve sahip olduklarımızda mutlu olmak gereklidir. )
( Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekânın kullanılmasıdır. )
( Doğru olanı gördüğü halde yapmamak, cesaretsizliktir. )
( Ümidimizi kesmeyiz, kesemeyiz! )
( Kişinin ümitsizlik hakkı yoktur. )
( Ümitsizlik, bir üçgende, dördüncü köşeden bahsetmek gibidir. )
( HOPE with/and/<> COURAGE )
( [Lat.] SPES cum/et/<> ANIMOSITAS )
- ÜMİT ve/<> GÖNÜL
( HOPE and/<> HEART )
- ÜMİT ile/ve OLASILIK
( Her koşulda ve sürekli olarak beslenmeli, vazgeçilmemelidir! İLE/VE
Olabildiğince öngörülebilmelidir. )
( HOPE with/and PROBABILITY )
( Must feed in all conditions and all the time. WITH/AND
Must forsighted as much as possible. )
- BEKLENTİ ile/değil/yerine ÜMİT ETMEK
( EXPECTATION with/and TO HOPE )
( TO HOPE instead of EXPECTATION )
- ÜMİT ile/ve/<> EMEK
( Ümit kalacağına emek kalsın. )
( HOPE with/and/<> LABOUR )
- ÜMİT ile/ve/<> İMAN ile/ve/<> SEVGİ
( HOPE with/and/<> FAITH with/and/<> LOVE )
- CESARET ile/ve KARARLILIK
( COURAGE with/and DECISIVENESS/STABILITY )
- CESARET ile/ve YÜREKLİLİK
( COURAGE with/and BRAVENESS )
( [Lat.] ... cum/et ANIMOSITAS )
- KARARLILIK ve ULAŞMAK
( DECESIVENESS and TO ATTAIN )
- ULAŞIL(A)MAMIŞ OLAN ile/ve ULAŞILACAK OLAN
- RAHAT/LIK ile/ve ÖZGÜR/LÜK
( ÖZGÜR: Varoluş ve etkinliği öz belirlenimli. )
( COMFORT with/and FREEDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile CANININ İSTEDİĞİ GİBİ DAVRANMAK
( Özgürlük, hiçbir zaman canının istediği gibi davranmak anlamına gelmemiştir ve öyle bir hak vermemiştir/veremez. )
( İkinci görüşün olmadığı yerde özgürlük olmaz. )
( ÖZGÜRLÜK: Belirlenimden belirlenime geçmek. )
( FREEDOM with BEHAVING IN HOWEVER YOU WANT )
- ÖZGÜRLÜK ile HER İSTEDİĞİNİ YAPMAK
( Özgürlük, hiçbir zaman her istediğini yapmak anlamına gelmemiştir ve öyle bir hak vermemiştir/veremez. )
( FREEDOM with DOING WHATEVER YOU WANT )
- ÖZGÜRLÜK ile BAŞIBOŞLUK
( FREEDOM with STRAYNESS )
- ÖZGÜR/LÜK ile/ve ÖZGÜN/LÜK
( FREE/DOM with/and ORIGINAL(ITY) )
- ÖZGÜRLÜK ve ÖZGÜVEN
( Eminlik sunar/sağlar. )
- SERBEST/LİK ile/ve ÖZGÜR/LÜK, HÜR/LÜK
( Fizik. İLE/VE Metafizik. )
( Her zaman bulunamayabilir. İnsanın hareketlerinin sınırlanması. İLE/VE Kendinin bilincinde olmak. )
( Kişi, farkındalıkta olduğu/kaldığı sürece özgürdür. )
( İnsanın özgür olduğunu bilmesi, kendini bilmesidir. )
( FREE/NESS with/and FREEDOM )
( Physics. WITH/AND Metaphysics. )
- SERBEST/LİK ile DAĞINIK/LIK
( FREEDOM with UNTIDINESS )
- SERBEST/LİK ile BAŞIBOŞ/LUK
( FREE/DOM with UNTAMED/NESS | BUM )
- DAĞINIK/LIK ile KOPUK/LUK
- DAĞINIK ile PİS
( MESSY with DIRTY )
- DAĞINIK/LIK ile BİÇİMSİZ/LİK
( MESSY/MESS with UNSHAPELINESS )
- BİÇİMSİZ/LİK ile ÇİRKİN/LİK
( UNSHAPELINESS with UGLY/UGLINESS )
- ÖZGÜRLÜK ile KEYFİLİK
( FREEDOM with DISCRETIONARINESS )
- ÖZGÜRLÜK ile KRİTERSİZLİK
( FREEDOM with DISCRETERIONESS )
- ARZU/İSTEK ile SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ
( Arzu ve korkuyla hareket etmek bağımlılıktır, sevgiyle hareket etmek ise özgürlüktür. )
( Sevgi seçici değildir, arzu seçicidir. )
( Arzu geçmişe, korku geleceğe yöneliktir. )
( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )
( Arzunun sahte olarak tanınması ile arzudan kurtulmuşluk kendiliğinden gelir. )
( Unutmak zorunda değilsiniz; arzu ve korku son bulunca, tutsaklık da biter. )
( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )
( Arzuladığınız şeyde mutluluk yoktur. [Mutluluk sizdedir!] )
( Gerçek olmayanı yaratan imgelemedir, onu devam ettiren ise arzudur. )
( İmgeleme ve arzunun son bulmasıyla birlikte varlık da sona erer ve şu ya da bu oluş saf varoluşla kaynaşıp birleşir, ki onu tarif olanaklı değildir, o ancak yaşanabilir. )
( Kişisel arzularınızı terk edin ve böylece tasarruf edilen gücü dünyanın değişmesi yolunda kullanın! )
( Eğer arzularınız güçlü ve gerçeklerse, gerçekleşmek üzere hayatınızı yoğurup şekillendireceklerdir. )
( Kendini-bilmek için, herşeyin, arzudan doğmuş imgeleme olduğunu fark etmek gereklidir. )
( Zihin arzudan azade ve rahat olmalıdır. )
( Anlayan bir zihin arzulardan ve korkulardan azadedir. )
( Arzudan ve korkudan kurtulmak sizi öyle korkutmasın. Bu hepinizin bildiğinden öylesine farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir hayat yaşayabilmenizi sağlayacaktır; öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. )
( DESIRE/WANT with CHOOSING FREEDOM )
( To act from desire and fear is bondage, to act from love is freedom. )
( Love is not selective, desire is selective. )
( Desire is of the past, fear is of the future. )
( Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are. )
( Desirelessness comes on its own when desire is recognised as false. )
( You need not forget; when desire and fear end, bondage also ends. )
( You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear. )
( No happiness in what you desire. [It is you!] )
( The innards created by imagination and perpetuated by desire. )
( With the cessation of imagination and desire, becoming ceases and the being this or that merges into pure being, which is not describable, only experienceable. )
( If your desires are strong and true, they will mould your life for their fulfilment. )
( To see everything as imagination, born of desire, is necessary for self-realisation. )
( Mind must be free of desires and relaxed. )
( An understanding mind is free of desires and fears. )
( Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )
( [Lat.] CUPIDITAS cum ... )
( [Çince] YU ile ... )
- AYNI ÖĞÜNDE YENMESİ / YENMEMESİ GEREKENLERİ
( FOOD THAT SHOULD BE/SHOULDN'T BE EATEN AT A MEAL )
- SICAK ile SOĞUK
( HOT with COLD )
- SOĞUK ile SERİN
( COLD with COOL )
- SOĞUK ile DONUK
( COLD with FROZEN )
- "DONDURMAK" ile SABİTLEMEK
( "TO SET" with TO FIX )
- BÂRİZ (OLAN) ile SABİT (OLAN)
( CLEAR/OBVIOUS with CONSTANT )
- KİŞİSEL DÜŞÜNCEM ile/ve/değil/yerine OLMASI/OLMAMASI GEREKEN
( [not] MY PERSONAL IDEA with/and/but THAT IS THE WAY SHOULD/SHOULDN'T BE )
( THAT IS THE WAY SHOULD/SHOULDN'T BE instead of MY PERSONAL IDEA )
- YAPILAN/OLAN ile YAPILMASI/OLMASI GEREKEN
- YAPMAK ile/ve/değil/yerine YAPILANDIRMAK
- YAPILANDIRMA ile/ve/<>/değil/yerine İLİŞKİLENDİRME
- "BAKIN! BEN NE YAPTIM/YAPMIŞIM" değil/yerine YAPILANIN BİLGİSİ
- YAPILAN ile/ve DOLUNAN
- YAPMAK ile/ve OLUŞTURMAK
- OLUŞTURMAK ile/ve/değil KURMAK
- KURMAK ile/ve/> GELİŞTİRMEK
- KURMAK ve/> KORUMAK
- YAPILMASI İSTENİLEN ile/ve/< YAPILMAMASI İSTENİLEN
( REQUESTED with/and/< NOT ALLOWED )
- GEREKEN ile/ve GEREKMEYEN
( NECESSARY with/and NOT NECESSARY )
( [Lat.] DEBERE cum/et INDIGERE )
- YAPMAK ile/ve/yerine YAŞAMAK
( TO DO with/and TO LIVE )
( TO LIVE instead of TO DO )
- BİR KONU/OLGU/DURUM/YAZI/SÖZÜ ANLAMAK ile/ve/değil/yerine (ONU) YAŞAMAK
- YAŞAMAK ile/ve FİİLİNDE BULUNMAK
( TO LIVE with/and TO ACT )
- YAŞAMAK ile/ve TECRÜBE ETMEK
( TO LIVE with/and EXPERIENCE )
- YAŞAMAK ile/ve YAŞANTILAMAK
( TO LIVE with/and EXPERIENCE )
- YAŞAMAK ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
( Yaşayan yaratamaz, yaratan yaşayamaz. )
( TO LIVE with/and TO TRANSFORM )
- YAŞAMAK ile/ve ÖLMEK
( Biliyor olmak. İLE/VE Bilmek[/Bildim!] )
- (")ANLAMLI(") YAŞAM ile/ve/yerine MUTLU YAŞAM
( Geçmiş ve/veya gelecek üzerine kurulan. İLE/VE/YERİNE
ÂN üzerine kurulan. )
- YAŞAM/HAYAT ve/=/<> ÜMİT
( Hayat, teselli olmaktır. )
( Erip, eriyip, biten. VE/=/<> Hiç bitmeyen, bitmemesi gereken. )
( LIFE and/=/<> HOPE )
- HAYATI: GELDİĞİ GİBİ KARŞILAMAK ile/ve/değil OLDUĞU GİBİ KARŞILAMAK
- YAŞAM/HAYAT ve/> ETKİNLİK/FAALİYET ve/> BİLİNÇ/ŞUUR
( LIFE and/> ACTIVITY and/> CONSCIOUSNESS )
- YAŞAM ALANI ile/ve/değil HAREKET ALANI
( Bazı düşünürlerin/sanatçıların, [turistlerin ya da turist gibi yaşayanların vb.] her hareket alanlarının yaşam alanı olmadığı gibi. )
( [not] LIFE FIELD with/and/but MOTION/ACTIVITY FIELD )
- YAŞAM BİÇİMİ ile/ve/<> PAYLAŞIM BİÇİMİ
- YAP ile YAPSANA ile/değil/yerine YAPARMISIN/YAPIYORUZ
- OLAN ile/ve BU
( BEING with/and THIS )
- BU/ŞU ile/ve O
( Halihazırda/anda Olan. [ŞOL] İLE/VE Olmuş/olan/olabilecek. )
- OLAN ile/ve YAYILIMLI (OLAN)
( BEING with/and EXTEND )
- OLAN/OLACAK OLAN ile "ŞU/ŞÖYLE OLURSA, ŞU/ŞÖYLE OLUR" DÜŞÜNCESİ
( BEING/WILL BE with THE IDEA OF "IF THAT HAPPENS, HAPPENS LIKE THAT" )
- OLAN OLMALIYDI ile/ve OLACAK OLAN OLUR ile/ve (O HALDE) OLAN OLUR
- OLAN ile YAPILAN
( BEING with DOING/MAKING )
- (OLMUŞ) OLAN ile OLMAKTA OLAN
( Nesne/ler. İLE Özne. / İnsan. )
- OLAN/HÂDİS ile/>< SONRADAN OLAN
- OLMAMIŞ OLAN ile OLACAK OLAN
( Olmuş, olmamış olamaz! )
- OLURSA SORUN OLMAYAN/OLMAYACAK ile OLMASA/YAŞANMASA DAHA İYİ OLACAK OLAN
( THE THING, IF HAPPENS, WOULD NOT BE A PROBLEM with THE THING, WHICH WOULD BE BETTER IF NOT HAPPENS )
- "OLMASIN" ile "OLMASIN VARSIN"/"OLMAYIVERSİN"
- "OLUR MU?" ile "OLMAZ MI?"
- ESAS ile/ve/< USÛL
( Temel, öz. İLE/VE/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )
( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )
( Anayasa ve bazı önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınırlar. )
( BASE with/and/< METHOD )
- ESAS ile TAMAMLAYICI
( BASE with COMPLEMENTARY )
- ESAS ile ÖNCELİKLİ
( BASE with PRIMARY )
- AŞK ile/ve/> SEVGİ
( İçine girme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/> İçine alma isteği/coşkusu ile. )
( Dudaklarından öpme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/> Yanaklarından öpme isteği/coşkusu ile. )
( Aşk ehline önce dert düşer, aşk değil! )
( Aşk, düzenliyi ve güzeli, akla ve mûsikî eğitimine uygun bir biçimde sevmektir. )
( Aşk, bilincin kaymasıdır. )
( Özne ile nesnenin sarmal birliği. )
( İnsanın aslını bulma zevki. )
( Muhabbet Yolu, Aşk Apartmanı, No.1, o kapıdan gir! )
( Aşkta, herşeyin mânâsı var, davası yok. )
( Aşkta, özün yanmaya, gözün ağlamaya başlar. )
( Meyl edip muhabbet ettiğin şeyin olmaması durumu. )
( Aşk/Âşık! Ölümden ne korkarsın?
Korkma! Ebedî varsın! )
( Sadece eşekler âşık olmaz. )
( FALL IN LOVE with/and/> LOVE )
- AŞK ve AKIL
( Aklınızı kullandığınız kadar aşkınızı kullanmazsanız denge/yi tutturamazsınız. )
( Sen, sen olduğun sürece o değilsin; o geldiğinde de sen olmazsın. )
- AŞK ile/ve ÂŞIK
( Çaresizlik yoktur. İLE/VE Çaresizlik çoktur/yaşayabilir. )
( Birçok şeye [herşeye/herkese] yönelik olabilir. İLE/VE Tek bir şeye/kişiye yönelmiştir. )
( Aşk, daha çok, tek taraflıdır. )
( Aşk ehline, padişahların tahtı, tahta parçasından başka bir şey değildir. )
( AŞK :/= Yasaksa!... [Aşk, ancak yasak aşk ise süreklidir/sürdürülebilirdir.] )
( Mutlu aşk/âşık yoktur.(yoktur) )
( I love my love, but my love doesn't love me as I love my love. )
- ÂŞIK ile/ve/<> MECNÛN
( Kardeşlerdir. )
- ACZ ve/> AŞK ve/> ACZ
- AŞK ve/<> AF
- AŞK ile/ve/> EŞK[Fars.]
( ... İLE/VE/> Gözyaşı. )
- AŞK ile/< IŞK
( ... İLE/< Sarmaşık. )
- AŞK ve/<> MEŞK
- AŞK ve MUHABBET ve CEZBE
- AŞK ile/ve/>/değil VEFÂ
( NE MÜMKÜNDÜR VEFÂ BULMAK CİHANIN BÎ-VEFÂSINDAN
MUHİB-İ SÂDIKI YEĞDİR KİŞİNİN AKRABASINDAN )
- AH: DÛD-I DİL, AŞK ATEŞİNİN DUMANI
- AŞK ile/ve/> GÜLMEK
( Sen gülersen, hayat güler. :) :) :) )
( LOVE with/and/> TO LAUGH )
- AŞK ve/<> KEMÂL
( AŞK: Kendi kemaline olan şevk. )
- AŞK ile/ve ZEN
( FALL IN LOVE with/and ZEN )
- AŞK ve/> İRFAN
( FALL IN LOVE and/> WISDOM )
- AŞK ile/ve/<> COŞKU
( FALL IN LOVE with/and/<> EXUBERANCE )
- AŞK ile/ve/> SAYGI
( FALL IN LOVE with/and/> RESPECT )
- AŞK ve/> FEDÂKARLIK
( FALL IN LOVE and/> SACRIFICE )
- AŞK ile/ve DEVAMLILIK
( FALL IN LOVE with/and CONTINUITY )
- AŞK ile TAŞKIN SEVGİ, ĞARAM/GARAM
- AŞK ile/ve DALÂLET
( FALL IN LOVE with/and ABERRATION )
- AŞK ile/ve ŞÜKÜR
( FALL IN LOVE with/and GRATITUDE )
- AŞK ile/ve/> DERT
( Aşkın gıdası, derttir. )
( Söylemem derdimi, hemderde bile! )
( FALL IN LOVE with/and/> TROUBLE )
- AŞK ile/ve CESARET
( FALL IN LOVE with/and COURAGE )
- AŞK ile/ve/> SIDKIYET
- AŞK ile/ve/<> (")TİTİZLİK(")
( FALL IN LOVE with/and/<> (")FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS(") )
- AŞK >< KAYITSIZLIK [NEFRET değil!]
- TESLİMİYET ile/ve/> AŞK
( SUBMISSION with/and/> FALL IN LOVE )
- YERÇEKİMİ ile/ve AŞK
( Doğa'da. İLE/VE İnsan'da. )
( GRAVITATION with/and LOVE )
( In nature. WITH/AND On Human. )
- "ÜMİTSİZ AŞK" ile/ve "OLANAKSIZ AŞK" ile/ve "ÖLÜMSÜZ AŞK"
( "HOPELESS LOVE" with/and "IMPOSSIBLE LOVE" with/and "DEATHLESS LOVE" )
- "ÜMİTSİZ AŞK" ile/ve "KARŞILIKSIZ AŞK"
( "HOPELESS LOVE" with/and "WORTHLESS LOVE" )
- "KARŞILIKLI AŞK" ile "KARŞILIKSIZ AŞK"
( Hoş olan aşk şarkılarını dinletir. İLE (Olumlu/olumsuz, üzücü/mutlu edici, yıkıcı/umutlandırıcı) Tüm şarkıların sözleri, bulunduğun duruma karşılık verir. )
( "EQUIVALENT LOVE" with "WORTHLESS LOVE" )
- MECÂZÎ AŞK ile/ve/> HAKİKÎ AŞK
- TUTKU ile/ve/<> AŞK
( Zamanın unutturduğu. İLE/VE/<> Zamanın unutturmadığı. )
- VENUS URANIA ile VENUS PANDEMUS
( Saf Aşk. İLE Duygularla olan. )
- "SENİ SEVİYORUM!" ile/ve/değil "SENİ SEVMEK İSTİYORUM!"
( "I LOVE YOU" with/and "I WOULD LIKE TO LOVE YOU" )
- "SENİ SEVİYORUM!" ile/"belki"/"yerine"/"değil" "SENİN BENİ SEVEBİLME OLASILIĞINI SEVİYORUM!"
- "SENİ SEVİYORUM!" ile/"belki"/"yerine"/"değil" "AYAK SESİNİ SEVİYORUM!" (AMA SENİ DEĞİL)
- SEVGİ ile/ve HAL
- SAYGI/SEVGİ ve/> VEFÂ
- SEVGİ ile/ve/<> SEZGİ ile/ve/<> COŞKU
( LOVE with/and/<> INTUITION with/and/<> EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- SEVGİ ve KEŞF ve SEZGİ
( LOVE and CONSCIENCE/CONSCIOUS and INTIUTION )
- AMORE ve/<> MORE ve/<> ORE ve/<> RE
( Sevgi/Aşk. VE/<> Ahlâk. VE/<> Söz. VE/<> Eylem. )
- FEDÂKÂRLIK > FERÂGAT > AŞK
- FEDÂKÂRLIK ile "GERİ ADIM ATMA"
- SEVGİ ile/ve/>/= FEDÂKÂRLIK
( Hoş gör sen, boş ver sen! Sevgin kazanır! )
- SEVGİ ile/ve/değil/yerine KOŞULSUZ SEVGİ
( Sevgi, ayırmanın, ayrımların reddidir. )
( Dünyanın eylem halindeki sevgi olduğunu bir kez anlarsanız, ona tamamen farklı bir gözle bakacaksınız. )
( Sevgide belirli bir düşünce kaynaklı ve/veya dayanaklı, beklentili bir duygulanım durumu varolabilir, fakat koşulsuz sevgide hiçbir düşünce, beklenti olmaksızın, olumlu-olumsuz her koşulda sevmek vardır. )
( KOŞULSUZ SEVGİ, "EĞER"siz, "ÇÜNKÜ"süz, "AMA"sız; "KARŞIN'LI/RAĞMEN"li SEVGİ'dir! )
( Ayırd etme ve ayrılık duygusu olmadığında, buna SEVGİ diyebilirsiniz. )
( Eğer, ne bir gövde, ne bir zihin, hatta ne de tanık, fakat bunlardan tümüyle öte olduğunuz fikrini sürekli taşırsanız, zihninizin berraklığı artacak, arzularınız saflık kazanacaklar, eylemleriniz merhametli ve sevecen olacaklardır; bu iç arınması sizi bir başka dünyaya bir gerçek ve korkusuz sevgi dünyasına götürecektir. )
( Sevgide yabancılar yoktur. )
( Sevgide "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )
( Sevgi, yaradılışın önünde gelir. )
( Gerçek ve sevgi, insanın asıl doğasıdır ve akıl ve gönül, onun ifade araçlarıdır. )
( Sevgi mutluluktan çok gelişmeyi, bilincin ve varlığın genişleyip derinleşmesini ister. Bunu her ne engellerse acıya neden olur, sevgi acıdan çekinmez. )
( İdrak edeceksiniz ki bilmek sevmektir, sevmek de bilmektir. )
( Kendisini ifade etmek, teyit etmek, zorlukları yenmek sevginin doğasıdır. )
( Sevgi ve sevginin ilham ettiği irade (istek) olmadıkça, hiçbir şey yapılamaz. )
( Sevginin doğal sonucu itaattir. )
( Sever de dinlersek, o da bizi kendine alır. )
( İnsan sevdiğini omuzuna alır da yine de yorulmaz. )
( Sevgi tutkunluk ve düşkünlük göstermez, düşkünlük ise sevgi değildir. )
( Sevgi tembel değildir ve berraklık da yönetir. )
( Aşırı sevgi ihmal doğurur. )
( Sözleri ve davranışları doğru, erdem ve görüş sahibi kişiyi tüm dünya sever. )
( [not] LOVE with/and/but UNCONDITIONAL LOVE )
( UNCONDITIONAL LOVE instead of UNCONDITIONAL LOVE )
( Love is the refusal to separate, to make distinctions. )
( Once you have understood that the world is love in action, you will look at it quite differently. )
( Unconditional love is, unless "IF", "BECAUSE", "BUT".
( If you stay with the idea that you are not the body nor the mind, not even their witness, but altogether beyond, your mind will grow in clarity, your desires - in purity, your actions - in charity and that inner distillation will take you to another world, a world of truth and fearless love. )
( In love there are no strangers. )
( Truth and love are man's real nature and mind and heart are the means of its expression. )
( More than happiness, love wants growth, the widening and deepening of consciousness and being. Whatever prevents becomes a cause of pain, and love does not shirk from pain. )
( When the sense of distinction and separation is absent, you may call it love. )
( To know is to love and to love is to know. )
( Love does not cling; clinging is not love. )
( Without love, and will inspired by love, nothing can be done. )
( It is in the nature of love to express itself, to affirm itself, to overcome difficulties. )
( Love is not lazy and clarity directs. )
- KOŞULSUZ SEVGİ ile/ve SEVİYORSAN/SEVGİ VARSA KOŞULSUZ SEVGİ
( UNCONDITIONAL LOVE with/and UNCONDITIONAL LOVE IF YOU LOVE / IF THERE IS LOVE )
- TEK YÖNLÜ SEVGİ ile/ve KOŞULSUZ SEVGİ
- KUŞKULU SEVGİ yerine KOŞULSUZ SEVGİ
( UNCONDITIONAL LOVE instead of SUSPICIOUS LOVE )
- KUŞKUSUZ SEVGİ ile KOŞULSUZ SEVGİ
( UNSUSPECTING LOVE with UNCONDITIONAL LOVE )
- SEVGİ ve/> NEŞE
( LOVE and/> JOY )
- SEVGİ ile/ve/</değil ÇEKİM
( İnsanda. İLE/VE/</DEĞİL Doğada. )
( Önce akım, sonrası bakım. )
( [not] LOVE with/and/</but CONJUGATION )
( [not] For human. WITH/AND/</BUT In nature. )
- SEVGİ ile/ve/<> GÜZELLİK
( Sevdiğinden dolayı güzel bulmak, güzel olduğundan dolayı sevmek. )
- SEVGİ ile/ve/<> İŞBİRLİĞİ
( LOVE with/and/<> COOPERATION )
- SEVGİ ile/ve/<> SÖZ
( Sizi sevmesem, size söz söyler miyim? )
( Siz beni sevmeseniz, beni dinler misiniz? )
( LOVE with/and/<> WORD/SPEECH )
- SEVİLMEYEN İŞ ile/yerine SEVİLEN İŞ
( Zor/çetin gelir. İLE/YERİNE Kolay gelir. )
- SEVGİ ile/ve/<> DAYANIŞMA
( LOVE with/and/<> SOLIDARITY )
- SEVGİ ile/ve ZORUNLULUK
( LOVE with/and OBLIGATION )
- SEVGİ ile/ve BAĞIMLILIK
( LOVE with/and DEPENDENCE )
- SEVGİ ve/<> BİLGİ
( LOVE and/<> KNOWLEDGE )
- SEVGİ-SAYGI ile/ve/<> TESLİMİYET
( LOVE-RESPECT with/and/<> SUBMISSION )
- MİHR: SEVGİ, GÜNEŞ
- SEVDÂ ile SEVGİ
( PASSION with LOVE )
- SEVGİ ile/ve YAKINLIK
( LOVE with/and CLOSENESS )
( [Sansk.] ... ile/ve APARATVA )
- SEVGİ ile/ve/<> SEVİ/ŞEFKÂT
( İrade dışı. İLE/VE/<> İradeli. )
( LOVE with/and/<> COMPASSION )
( Without will. WITH/AND/<> Strong-willed. )
- SEVGİ ile/ve/<> KUT/SAL
( LOVE with/and/<> HOLY )
- SEVGİ ile/ve/<> TAKDİR
( LOVE with/and/<> TO APPRECIATE )
- SEVGİ ile/ve/<> SEÇİM/SEÇİCİLİK
( LOVE with/and/<> SELECTIVENESS )
- SEVGİ ve/<> ANLAM
( LOVE and/<> MEANING/SENSE )
- SEVGİ ile TUTKU
( LOVE with PASSION )
- AŞIRI SEVGİ ile/yerine SEVGİ
( [Ar.] GARÂM ile/yerine MUHABBET )
- SEVGİ ile/ve/<> İLİŞKİ
( LOVE with/and/<> RELATIONSHIP )
- NAZ ve/></değil/yerine ŞEVK
( Süreksizlik. VE/></DEĞİL/YERİNE Süreklilik. )
- SEVGİ ile/ve/"değil"/"yerine" ŞEVK/İŞTİYAK
- SEVGİNİ PAYLAŞMAK değil SEVGİNİ DIŞLAŞTIRMAK/YANSITMAK
( İçindeki sevgiyi paylaşamazsın fakat karşılığını/yansımasını çeşitli (doğru/uygun) araçlarla/yöntemlerle gösterebilirsin. )
- KORKU ile/değil/yerine SEVGİ
( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan projekte edildiğini idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )
( Bazen, bazı korkular da sevgiye dönüşebilmektedir. [STOCKHOLM SENDROMU] )
( [not] FEAR with/but LOVE )
( LOVE instead of FEAR )
( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end. )
- KORKMAK ile/değil HATIRINI KIRMA ÇEKİNCESİ
- SEVGİ ile/ve/<>/değil ALIŞKANLIK
( LOVE with/and/<>/değil ADDICTION )
- SEVGİ ile/ve/<> ANLAYIŞ
( Anlayış, zihnin çiçek açmasıdır. )
( Anlayış, özgürlüğe götürür. )
( "Anlayış yoluyla özgürleşme" kadim ve basit bir yoldur. )
( Hiçbir çaba ve uğraş sizi öz varlığınıza götüremez, sadece anlayış berraklığı götürebilir. )
( Doğru anlayış tek çaredir, ona istediğiniz adı verin. O en ilk ve en son öğretidir, çünkü o zihnin gerçek doğasıyla meşguldür. )
( Değeri olan hiçbir şey size dıştan gelmez; konuyla ilgili olan ve belirgin olan ancak sizin kendi duygu ve anlayışınızdır. )
( Anlayışta berraklık düzeyleri ve sevgide yoğunluk düzeyleri vardır, fakat onun nimetleri sonsuzdur. )
( Yanlış anlamalarınızı ortaya çıkarın ve onları terk edin, hepsi bu kadar. )
( LOVE with/and/<> PARADIGM )
( Understanding is the flowering of the mind. )
( Understanding leads to freedom. )
( The ancient and simple way of liberation through understanding. )
( No effort can take you there, only the clarity of understanding. )
( Right understanding is the only remedy, whatever name you give it. It is the earliest and also the latest, for it deals with the mind as it is. )
( There are levels of clarity in understanding and intensity in love, but its gifts are infinite. )
( Trace your misunderstandings and abandon them, that is all. )
- SEVGİ ile/ve DİKKAT
( LOVE with/and ATTENTION )
- SEVGİ ile ARAYIŞ
( LOVE with SEARCHING/SEEKING )
- SEVGİ ile/>< NEFRET
( 3 DERECE ile/>< 3 DEREKE [Cehâletle orantılı olarak] )
( Kendisini. Yanındakileri de. Onu sevenleri de. İLE/>< Kendisinden. Yanındakilerden. Onu sevenlerden. )
( Yakınlaştırır. >< Eden uzaklaşır. )
- SEVİLEN ve SEVİLENİN ARKADAŞLARI/ÇEVRESİ ve SEVİLENİ SEVENLERİ SEVMEK
- SEVGİNİN NESNELEŞTİRİLMESİ ve ÖLÜMÜN YAŞAMDAN ÇIKARTILMASI
- SEVGİ ile/ve/<> ENERJİ
( Enerji, içtenlik ve ciddiyetten kaynaklanarak akıp gelir. )
( Enerji, tıpkı ateş gibi yıkıcı değil yapıcı olması amacıyla kontrol edilmelidir. )
( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )
( LOVE with/and/<> ENERGY )
( Energy flows from earnestness. )
- "ÇEVRE İÇİN" YAŞAMAK değil/yerine ÇEVRE İLE BİRLİKTE YAŞAMAK
- ENERJİ ile/ve/ya da/<> KAPASİTE
( Çabalamanın yararı olmadığında, enerjinizi harcamamaya bakın. )
( ENERGY with/and/or/<> CAPACITY )
- ENERJİ ile/ve/değil/yerine KENDİNİ KONTROL EDEBİLEN ENERJİ
- ENERJİ ile/ve/<> UYUM
( Celâl. İLE/VE/<> Cemâl. )
- ENERJİ ile DEVİNGENLİK/CANLILILIK/HAREKETLİLİK
( ENERGY with DYNAMISM )
- ENERJİ ile/ve HIZ
( ENERGY with/and SPEED )
- SELÂM ile/ve/<> SEVGİ
( SALUTATION/GREETING with/and/<> LOVE )
- SEVMEK ile/değil/yerine İSTEKLİ SEVMEK
( Sevmek, ihtiyarî değildir! )
( [not] TO LOVE with/but TO LOVE IN PATIENCE )
( TO LOVE IN PATIENCE instead of TO LOVE )
- SEVMEK ile/ve/<> ONUNLA/ONUN İÇİN SEVİNMEK
- MALI SEVME ile/değil/yerine KENDİNİ SEVME
( Kendini sevemeyenin sevdiği. İLE ... )
- DEĞERLİ OLAN BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ SEVMEK ile/ve/<>/değil/yerine DEĞERİ SEVMEK
( [not] TO LOVE WHICH ARE VALUED with/and/<>/but TO LOVE THE VALUE )
( TO LOVE THE VALUE instead of TO LOVE WHICH ARE VALUED )
- SEVMEK ile/ve/<> DEĞER VERMEK
( TO LOVE with/and/<> TO APPRECIATE )
- SEVMEK ve/<> SEVİLMEK
( Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır. )
( TO LOVE and/<> TO BE LOVED )
- SEVMEK ve/<>/= ÖZLEMEK
( TO LOVE and/>/= TO MISS )
- SEVMEK ve/> ÖZENMEK
( TO LOVE and/> TO TAKE PAINS )
- SEVMEK ile/ve HUY
( TO LOVE with/and HABIT )
- SEVMEK ve/> BENZEMEK/BENZEŞMEK
( TO LOVE and RESEMBLE/RESEMBLANCE )
- SEVMEK ile/ve KORUMAK
( TO LOVE with/and PROTECTION )
- SEVMEK ile/ve/değil ÖNEMSEMEK
( [not] TO LOVE with/and/but TO CONSIDER )
( TO CONSIDER instead of TO LOVE )
- ONU SEVMEK ile/ve/<>/değil SENDEKİ "O"YU SEVMEK
- SEV!: AŞINI ve İŞİNİ ve EŞİNİ
- SEVMEK ile/değil SAHİPLENMEK
( [not] TO LOVE with/but TO CLAIM )
- SAHİPLENMEK ile/değil/yerine SEVMEK/SEVGİ
( Sevgi özgür bırakıcıdır, olmalıdır! Sahiplenmeden! )
( [not] TO CLAIM with/but TO LOVE / THE LOVE )
( TO LOVE / THE LOVE instead of TO CLAIM )
- SAHİP OLMAK ile SAHİPLENMEK
( Sen sahip çıkmazsan birileri gelir sahip çıkar. )
- KORUMA ile/ve/<> KULLANMA
( Dengede olmalıdırlar! )
- İÇSEL FUKARALIK ile/ve/<> EN BÜYÜĞÜN SAHİPLENİLMESİ
( INNER POVERTY with/and/<> TO CLAIM THE BIGGEST )
- SAHİP OLMAK ve/> TERK EDEBİLMEK
( Ancak sahip olunabilen terk edilebilir. )
( Önemli olan, en çok şeye sahip olmak değil en az şeye gereksinim duymaktır. )
( Bir şeye sahip olmak istiyorsan onu zihninden ve gönlünden çıkarmalısın! )
( İstediğiniz bazı şeylere sahip olamamak, mutluluğun bir parçasıdır. )
( OWNERSHIP and/> ABLE TO LEAVE )
- SAHİP OLMAK ile/ve/<> HAKİM OLMAK
( OWNERSHIP with/and/<> ABLE TO DOMINATE )
- SAHİP OLMA ile/ve/değil SAHİP OLDUĞUNU SÜREKLİ KILMAK
- TAKDİR ETMEK ile/ve/<> SEVME(ME)K
( Sevmeyebilirsiniz fakat takdir edebilirsiniz![/etmelisinizdir!] )
( TO APPRECIATE with/and/<> (NOT) TO LOVE )
- SEVGİ ile/ve/<> SAYGI
( Zaman. İLE/VE/<> Mekân. )
( Sevgi, saygıyla devam eder. )
( LOVE with/and/<> RESPECT, REVERENCE )
( [Lat.] ... cum/et/<> VENERATIO )
( [Çince] ... ile/ve/<> JING )
- SEVGİ-SAYGI ile SAYGI-SEVGİ
( LOVE-RESPECT with/and RESPECT-LOVE )
- HÜRMET ve/<> MUHABBET ve/<> MERHAMET
- MERHAMET ile/ve/<> KALBİN MERHEMİ
- SEVGİ/MUHABBET VE SAYGILI OLMAMAK/SAYGISIZLIK/HÜRMETSİZLİK ile/yerine MUHABBET VE SAYGI/HÜRMET
( Önceki halden daha kötü duruma getirir. İLE/YERİNE Muhabbetsiz saygı bir yere ulaştırmaz fakat kişiyi bozmaz. )
- SAYGI ile/ve/<> MUHABBET
- SAYGI ile/ve/> SELÂM
- SELÂMI VERMEK ile/ve/> SELÂMI ÇOĞALTMAK
- YÜCELTME ile/ve/değil/yerine SAYGI DUYMA
( [not] TO EXALT with/and/but TO RESPECT )
( TO RESPECT instead of TO EXALT )
- SAYGI DUYMAK ile/ve/değil SAYGILI OLMAK, SAYGI GÖSTERMEK
( İçsel. İLE/VE/DEĞİL Dışsal. )
( Saygı duymak zorunda değilsinizdir fakat saygılı olmak zorundasınızdır. )
( [not] TO RESPECT with/and/but TO SHOW RESPECT, TO BEHAVE RESPECTFULLY )
( [not] Inner. WITH/AND/but Outer/exterior. )
( You don't have to respect but you have to behave respectful. )
- TEKRÎM[Ar. < KEREM]: Saygı gösterme, ululama. | Cömertlik.
- YÜCEL(T)MEK ile YÜKSEL(T)MEK
( TO BECOME LOFTY, (TO EXALT/SUBLIMATE) with TO RISE/INCREASE, (TO PROMOTE) )
- YÜCE/LİK ile/>< CÜCE/LİK
- ÜSTÜNLÜK ile/değil/yerine YÜCELİK
- TENZİH ile TAKDİS
( Soyutlayarak yüceltme. İLE Somutlaştırarak yüceltme. )
- TENZİHTE, TEŞBİHİ GÖRMEK ile/ve/<> TEŞBİHİ, TENZİHTE GÖRMEK
( İkisi de, birliğe/tevhide getirir. )
- SAYGI ile/ve/değil HAYRANLIK
( [not] TO RESPECT with/and/but ADMIRATION )
- SAYGI ile/ve/<> EMPATİ
( RESPECT with/and/<> EMPATHY )
- EMPATİ ile/ve HOMEOSTASİS
- EMPATİ ile/ve DİĞERKÂMLIK[Fars.]/ALTURİZM/ALTRUISM[İng.]
- SAYGI ile/ve/<> İMAN
( RESPECT with/and/<> FAITH )
- SAYGI ile/ve/<> DEĞER VERMEK
( RESPECT with/and/<> TO ESTEEM/APPRECIATE )
- SAYGI ile/ve/> KRİTER
( RESPECT with/and/> CRITERION )
- SAYGI ile EZİLİP-BÜZÜLME(/ME!)K
( Saygı, ezilip-büzülerek gösterilmez/gösterilmiş olmaz! )
- SAYGI ile/ve/<> MESAFE
- SAYGI ile/ve/<> EDEB
( RESPECT with/and/<> PERTINENCE )
( ... ile/ve/<> HUMANITAS )
- EDEB ve/<>/= DİL
( BREEDING and/<>/= LANGUAGE )
- SAYGI ile/ve/<> SABIR
( RESPECT with/and/<> PATIENCE )
- MAHCUBİYET ile/ve İKÂZ
- UTANMA ile GOCUNMA
( SHAME with/and TO TAKE OFFENCE (AT) )
- UTANMA ile EDEB
( SHAME with BREEDING )
- SAYGISIZLIK ile/ve/değil EDEPSİZLİK
( [not] DISRESPECTFULNESS with/and/but IMPERTINENCE )
- SAYGISIZLIK ile/ve/değil DÜŞÜNCESİZLİK
( [not] DISRESPECTFULNESS with/and/but THOUGHTLESSNESS )
- SAYGISIZLIK ile/ve/değil/<> DİKKATSİZLİK
( [not] DISRESPECTFULNESS with/and/but/<> CARELESSNESS )
- SAYGISIZLIK ile/ve/<> SEVGİSİZLİK
( DISRESPECTFULNESS with/and/<> LOVELESSNESS )
- SAYGISIZLIK ile/ve/değil/<> İLGİSİZLİK
( [not] DISRESPECTFULNESS with/and/but/<> INDIFFERENCE )
- ÖVME ile/ve YÜCELTME
( TO PRAISE with/and TO EXALT )
- ÖVME ile/ve NAAT[Ar.]
( ... İLE/VE Bir şeyin niteliklerini övme. )
- KORKU ile/ve/yerine SAYGI
( Tanrı'yı düşünmeden önce, kendinizi kabul etmek zorundasınız. )
( Korkuyu yenmek, bilgeliğin başlangıcıdır. )
( FEAR with/and RESPECT )
( RESPECT instead of FEAR )
( Before you think God, you must accept yourself. )
- KORKU ile/ve/<> BÂTIL İNANÇ
( Korku, bâtıl inançların temel kaynağıdır. )
- KORKUTUCU ile/ve/değil/yerine CAYDIRICI
- SAYGI ile/ve/<> KABUL
( RESPECT with/and/<> ACCEPTANCE )
- SAYGI ile/ve/<> ASÂLET
( Saygı asaletin süreklilik kazanmış halidir. )
( RESPECT with/and/<> NOBILITY )
- İSTEK/ARZU ile/ve KORKU
( Keyfin/zevkin, hazzın anısı. İLE/VE Acının/ıstırabın anısı. )
( Her ikisi de zihni huzursuz eder. )
( [Ar.] RAĞBET ile/ve RÂHBET )
( DESIRE with/and/<> EXERTION )
- İSTEK ile/ve/<> GAYRET
( REQUEST with/and/<> EXERTION )
( YISA[İt.]: Gayret vermek için söylenilen söz. )
- İSTEK/MERAM ile/ve KASIT
( REQUEST with/and PURPOSE )
- İZİN VERME(ME)K ile "SAYGI" GÖSTERME(ME)K
( NOT TO ALLOW with DISRESPECTFULNESS )
- İZİN VERMEK(/"VERİRSENİZ) ile/değil/yerine UYGUN GÖRMEK(/"GÖRÜRSENİZ)
( [not] TO ALLOW with/but TO SEE FIT )
( TO SEE FIT instead of TO ALLOW )
- İZİN VERMEK ile/ve/değil/yerine FIRSAT VERMEK
( TO GIVE PERMISSION with TO GIVE AN OPPORTUNITY )
( TO GIVE AN OPPORTUNITY instead of TO GIVE PERMISSION )
- İZİN VERMEK ile "GÖZ YUMMAK"
- İZİN VERMEK ile "HOŞ GÖRMEK"
- İZİN ile OLASILIK
( PERMISSION/MAY with PROBABILITY/MIGHT )
( MAY with MIGHT )
- İZİN ile/ve/< RIZÂ
- HOŞNUT/LUK ile/ve/<> RIZÂ/RÂZI
- İZİN ile/ve/değil/yerine OLUR VERMEK
- İZİN İSTEMEK ile/ve/değil/yerine OLUR ALMA, BİLGİ VERME (GEREKLİLİĞİ)
- İZİN ile/ve/değil/yerine ONAY
( [not] PERMISSION with/and/but TO APPROVE )
( TO APPROVE instead of PERMISSION )
- ONAY ile/ve EMİNLİK
( APPROVAL with/and TO BE SURE )
- ONAY ile/ve/değil TESPİT
( [not] APPROVAL with/and/but ESTABLISHING )
- ONAYLAMAK ile SABİTLEŞTİRMEK
( TO APPROVE with TO GET FIXED )
- ONAYLA(MA)MAK ile/ve UYGUN BUL(MA)MAK
( (NOT) TO APPROVE with/and (NOT) TO SEE FIT )
- SAĞLAMA ile/ve ONAY
( PROOF with/and APPROVAL )
- SAĞLAMA ile/ve EMİNLİK
( PROOF with/and TO BE SURE )
- SAĞLAMAK ile/ve GERÇEKLEŞTİRMEK
( TO OBTAIN with/and TO REALIZE )
- "...NIN GERÇEKLEŞMESİ" ile/değil ... NIN YAŞANMASI
- EMİN/LİK ile/ve PEKİN/LİK
- EMİNLİK ile/ve ŞÜPHE ETMEMEK
- GÜVEN ile DAYANMA
( Güvenmek, sırtını dayama anlamında bir rahatlık/saptırma gerekliliği ya da anlamına gelmez. )
( İyiye güven duymak olumludur. )
( Güven, özgüven/enerji getirir. )
( Güven, deneyimle birlikte gelir. )
( Yoğun bir deneyim yaşayan insan güven ve cesaret yayar. )
( Ona güven ama dayanma! [Trust but do not rely!] )
( GÜVEN: İnancın bilincinde olmak. )
( Hayatın her yolunda, başlangıçta güven esastır. )
( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )
( Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur. )
( CONFIDENCE with RELY )
( Energy comes with confidence. )
( Confidence comes with experience. )
( In every walk of life initial trust is essential. )
( [Lat.] SECURITAS cum ... )
- DAYANMAK ile YASLANMAK
( TO LEAN with TO LEAN AGAINST )
- DAYANMAK ile ABANMAK
( TO LEAN with TO LEAN AGAINST/OVER )
- DAYANMAK ile SIĞINMAK
( TO RELY with TO TAKE REFUGE )
- GÜVEN ile ÇOKLUĞA GÜVEN
( TRUST with TRUST TO THE ABUNDANCE )
- GÜVENİLİRLİK ile/ve/> SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
( SİKA[< VÜSÛK]: Güven, emniyet. | Güvenilir/inanılır kişi. )
( RELIABILITY with/and/> SUSTAINABILITY )
- GÜVEN ve/<> ÖZEN
( TRUST and/<> CARE )
- SÂLİM ile/ve/<> SELİM
( Güvende olmak, güven vermek. İLE/VE/<> Duru olmak. )
( Aklın. İLE/VE/<> Kalbin. )
- BEKLENTİ ile/değil/yerine GÜVEN
( Beklenti içinde olmayın! )
( Beklentide olmamak en iyisidir. Göstereceğiniz tepkiler bunu tayin edecektir. )
( Anıları ve beklentileri terk edin! )
( Yapmanız gereken, tüm anıları ve beklentileri terk etmektir. )
( Beklenti sizi güvensiz kılar. )
( Beklemekle elde edeceğiniz yalnızca daha da beklemektir. )
( Amacınızın herhangi bir beklenti taşımayan salt iyi niyet olduğundan emin olun önce. )
( Elinizde var olandan eminseniz, sonsal olana asla ulaşamazsınız. )
( Kişi, esnek, içten ve beklentisiz olmalıdır ki verdiğinden çok almayı ummasın. )
( Herhangi bir şey gözönünde bulundurulduğu sürece ondan yararlanılmıyor demektir. )
( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )
( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION with/but CONFIDENCE )
( CONFIDENCE instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )
( Don't anticipate. )
( Not to anticipate is best. The way you respond is decisive. )
( Abandon memories and expectations. )
( All you have to do is to abandon all memories and expectations. )
( Anticipation makes you insecure. )
( All you get by waiting is more waiting. )
( If you are sure of the immediate, you will never reach the ultimate. )
- BEKLENTİ İÇİNDE OLMAK ile/değil/yerine İSTEDİĞİN ŞEY İÇİN GEREKENİ YAPMAK
- BEKLENTİ ile/ve ÇIKAR
( EXPECTATION, ANTICIPATION with/and PROFIT )
- BEKLENTİ ile/ve/<>/değil YÜKSEK EŞİK
( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION with/and/<>/but HIGH EDGE )
- BEKLENTİ ve/>/= HÜSRAN
( EXPECTATION, ANTICIPATION and/>/= DISAPPOINTMENT )
- BEKLENTİ ile/ve/değil/yerine UMUT
( [not] EXPECTATION with/and/but HOPE )
( HOPE instead of EXPECTATION )
- BEKLENTİ ile/ve/yerine/değil HAYAL
( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION with/and/but DREAM )
( DREAM instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )
- BEKLENTİ yerine DAYANÇ/SABIR
( PATIENCE/FORBEARANCE instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )
- BEKLENTİ yerine BİLİNÇ
( CONSCIOUSNESS instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )
- BEKLENTİ ile/ve HEDEF
( EXPECTATION, ANTICIPATION with/and TARGET )
- BEKLENTİ ile/yerine ÖNGÖRÜ
( FORESIGHT instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )
- "BEKLEMEK" ile/ve İSTEMEK
- UMUTLU OLMAK ile/ve/<> MUTLU OLMAK
( UMUTLU/LUK ile/ve/<> MUTLU/LUK )
( TO BE IN HOPE with/and/<> TO BE HAPPY )
- GÜVEN ile APTALLIK
( TRUST with FOOLISHNESS )
- GÜVENMEK ile/ve SAĞLAMLAŞTIRMAK
( TO TRUST with/and TO CONSOLIDATE )
- KAYNAĞA/KİTABA/SÖZE/SÖYLEYENE GÜVENMEK ile/ve/değil/yerine ANLAMA GÜVENMEK
( [not] TO TRUST TO SOURCE/BOOK/WORD with/and/but TO TRUST TO MEANING )
( TO TRUST TO MEANING instead of TO TRUST TO SOURCE/BOOK/WORD )
- GÜVEN ile/ve/<> İNANÇ
( TRUST with/and/<> BELIEF )
- İNANÇ ile/ve/<> ÜMİT
( İkisi de geleceğe yöneliktir. )
( BELIEF with/and/<> HOPE )
( Both of them are directed to the future. )
- İNANÇ ile/ve BELİRSİZLİK
( BELIEF with/and INDEFINITENESS )
- İNANÇ ve/<> ISRAR
( BELIEF and/<> INSISTENCE )
- İNANÇ ile/ve/<>/değil KABUL
( [not] BELIEF with/and/<>/but ACCEPTANCE )
- İNANÇ ile/ve/değil/yerine TESPİT
( [not] BELIEF with/and/but ESTABLISHING )
( ESTABLISHING instead of BELIEF )
- İNANÇ ile/ve/<> SEVGİ ile/ve/<> BİLGİ
( Toplumsal yönetimde insanlar üzerinde oynanan alanlar. )
( BELIEF with/and/<> LOVE with/and/<> KNOWLEDGE )
- DİNİ İNANÇ ile/ve/değil DİNİ KAYGI
- İNANMAK/İNANMAMAK ve/<> SEVMEK/SEVMEMEK
( (NOT) TO BELIEVE and/<> (NOT) TO LOVE )
- İNANMAMAK ile/ve/<> REDDETMEK
( NOT TO BELIEVE with/ve/<> TO REJECT )
- İNANILACAK (OLAN) ile/ve ALKIŞLANILACAK (OLAN)
- GÜVEN ile/ve/<> İNANDIRICILIK
( TRUST with/and/<> PLAUSIBILITY )
- GÜVEN KAYBETMEK yerine PARA KAYBETMEK/PARASIZ KALMAK
( TO LOSE MONEY instead of TO LOSE TRUST )
- EMNİYET ile/ve EMÂNET
( SECURITY with/and DEPOSIT/ENTRUST )
- GÜVENSİZLİK ile/ve/değil EMİNSİZLİK
( [not] DISTRUSTFULNESS/LACK OF CONFIDENCE with/and/but LACK OF SURE )
- GÜVENSİZLİK ile/ve/değil BELİRSİZLİK
( [not] DISTRUSTFULNESS/LACK OF CONFIDENCE with/and/but INDEFINITENESS )
- ÖZGÜVEN ile/ve/<> ÖZSAYGI
( SELF CONFIDENCE with/and/<> SELF ESTEEM )
- İHTİRAM ile OTORİTE
( Özsaygı ile. İLE Bilgi ile. )
- AHKÂM (KESMEK) ile/değil/yerine ÖZGÜVEN
( [not] TO MAKE JUDGMENTS WITHOUT RESTRAINT with/but SELF CONFIDENCE )
( SELF CONFIDENCE instead of TO MAKE JUDGMENTS WITHOUT RESTRAINT )
- ÖZGÜVEN ile GÖRGÜSÜZLÜK
( Fazla gevşek ya da fazla özgüvenli olunmamalı. )
( SELF CONFIDENCE with LACK OF MANNERS )
- YEĞLEME/TERCİH ile/ve SEÇİM
( İki ayrı seçeneğe indirgedikten sonra varılan karar verme eylemi. İLE/VE
Üç veya üzeri seçenek içinde varılan karar verme eylemi. )
( İçten ve hassas insanlarca değeri bilinen alçakgönüllü/mütevazı armağanlar gibi kişinin seçimleri de içinden gelen sesin çizdiği yol doğrultusunda olacaktır. )
( ŞIKK[Ar.]: İkiye bölünmüş şeyin her parçası. | Bir işin iki yönünden her biri. )
( PRODUCTUM: Tercih edilen. )
( TO PREFER with/abd TO CHOOSE )
( [Yun.] PROTIMO ile/ve ... )
- TERCİH ile/ve/değil ÖNCELİK
( [not] TO PREFER with/and/but PRIORITY )
- TERCİH ile/ve ÖNCEL/LEMEK
( TO PREFER with/and PREDECESSOR )
- TERCİH ile/ve/> KARAR
( PREFER with/and/> DECISION )
- TERCİH ile/ve/> TUTUM
( PREFER with/and/> ATTITUDE )
- TERCİH ile/ve/<> AYIRDINDALIK, FARKINDALIK
( [Fars.] ... ile/ve/<> BÂZGÜŞÂ )
( PREFER with/and/<> DISTINGUISHNESS, AWARENESS )
- TERCİH ile/ve/<> BEĞENİ
( TO PREFER with/and/<> LIKING )
- TERCİH ve/> MUHABBET
- TERCİH ile/ve TERCİH-BİLÂ-MÜRACCAH
- SEÇİM ile/ve KATILIM
( TO CHOOSE with/and PARTICIPATION )
- SEÇMEK ile/ve AYIRMAK
( TO CHOOSE with/and TO DETACH )
- SEÇMEK/SEÇİLMİŞ ile/ve/değil AYIKLAMAK/AYIKLANMIŞ
( [not] TO CHOOSE with/and/but TO SORT )
- SEÇME ile/ve GÖZARDI ETMEK
( TO CHOOSE with/and TO IGNORE )
- SEÇMEK/TERCİH ETMEK VE SONRASINDA GÖRMEK/DENEMEK ile/ve/değil/yerine GÖRMEK/DENEMEK VE SONRASINDA SEÇMEK/TERCİH ETMEK
( [not] TO CHOOSE/PREFER AND THEN TO SEE/TRY with/and/but TO SEE/TRY AND THEN TO CHOOSE/PREFER )
( TO SEE/TRY AND THEN TO CHOOSE/PREFER instead of TO CHOOSE/PREFER AND THEN TO SEE/TRY )
- BEYAZ OY ile YEŞİL OY ile KIRMIZI OY
( Kabul demektir. İLE Çekimser kalındığını gösterir. İLE Red demektir. )
- AÇIK OYLAMA ile GİZLİ OYLAMA
- SEÇENEK ile/ve/<> OLANAK
( ALTERNATIVE with/and/<> POSSIBILITY )
- OLANAK/LILIK ile/ve/<> KOLAYLIK
( POSSIBILITY with/and/<> EASINESS )
- BEĞENİ ile/ve/<> TERBİYE
( LIKING with/and/<> BRINGING UP )
- BEĞENİ ile/ve/<> İÇERİK
( LIKING with/and/<> CONTENT )
- BEĞENMEK ile/ve/<> BENİMSEMEK
( TO LIKE with/and/<> TO MAKE ONE'S OWN )
- BEĞENMEK ile/ve/<> SEVMEK
( TO LIKE with/and/<> TO LOVE )
- "SEVİYORUM" ile/ve/değil/yerine TERCİH EDİYORUM
( [not] "I LOVE" with/and/but I PREFER )
( I PREFER instead of "I LOVE" )
- BIRAKMAK ile/ve/yerine UZAKLAŞTIRMAK ile/ve/yerine/değil TERCİH DEĞİŞTİRMEK [ÖZELLİKLE SİGARA VE ÇEŞİTLİ BAĞIMLILIK YAPICILARDA!]
( Mutlu olmak için herhangi bir şeye bağımlı olmak çaresizliğin son kertesidir. )
( Herhangi bir şeye karşı artık bağımlı olmadığınızda, payınıza düşeni yapmışsınız demektir. )
( Zihninizi içiyle dışıyla bilmedikçe, bağımlılıklar sizi terk etmeyeceklerdir. )
( Bağımlılıklarınızdan vazgeçin. Vazgeçmeniz gereken başka hiçbir şey yoktur. )
( Bilincine varmadığınız bir şeyi terk edemezsiniz. )
( Alışkanlık ve ihtiras kör eder ve yanlışa götürür. )
( Alışkanlık! Gereklilik değil! )
( SİGARAYI: "BIRAKTIM!" değil/yerine "İÇMİYORUM" ya da "İÇMEMEYİ TERCİH EDİYORUM!" )
( Mücadelemiz içenlerle değil maddeyle!
Koruyup kolladığımız, kişiler; kovduğumuz, o sinsi madde!...
Davetimiz, sağlıklı olmak; kabul etmediğimiz, sararmak...
Çözümlerimiz, herkes için; çaresi "Hayır!"da...
Herkes için hayırlı olan, hayırsızı yakmamakta... )
( TO LEAVE / QUIT with/and TO CHANGE PREFERENCE )
( TO CHANGE PREFERENCE instead of TO LEAVE / QUIT )
( Dependence on anything for happiness is utter misery. )
( When you are no longer attached to anything, you have done your share. )
( Attachments are in the mind and will not leave you until you know your mind in and out. )
( Give up your addictions. There is nothing else to give up. )
( You cannot leave if you don't aware of it. )
( Habit/addiction and passion makes blind and takes to the false. )
( Not necessary! It's habit/addiction. )
( "I PREFER, NOT TO SMOKE" instead of "QUIT SMOKING/CIGARETTE" )
( FEEL FREE TO SAY NO! )
( [Yun.] PROTIMO NA MIN KAPNIZU: İÇMEMEYİ TERCİH EDİYORUM! )
- BIRAKMAK ile/ve İZİN VERMEK
( TO LEAVE with/and TO ALLOW )
- İSTEK ile/ve/<> TERCİH
( REQUEST with/and/<> PREFER )
- İSTEK ile/ve/<> DÜŞÜNME
( REQUEST with/and/<> TO THINK )
- İSTEK ile/ve/<> AKIL
( REQUEST with/and/<> REASON )
- İSTEK/LER ile/ve/değil/yerine GEREKSİNİM/LER
( Sınırsız. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Sınırlı. )
( [not] REQUEST/S with/and/but NEED/S )
( NEED/S instead of REQUEST/S )
- İSTEK ile/ve ZORUNLULUK
- İSTEK ile/ve ŞEHVET
( [Fars.] HÂHİŞ ile/ve ... )
- TALEP ile/ve SUAL
( REQUEST with/and TO ASK )
- TALEP ETMEK ile/ve MAHKÛM OLMAK
- MATLUB ile/ve/<> MAKSUD
- MATAH değil BATAK
- MAHKÛM OLMAK ile/ve MECBUR OLMAK
- İLGİ ile/ve/<> ZEKÂ
( Zekâ, özgürlüğe açılan kapıdır ve uyanık dikkat zekânın anasıdır. )
( INTEREST with/and/<> INTELLIGENCE )
( Intelligence is the door to freedom and alert attention is the mother of intelligence. )
- İLGİ ile/ve/<> SEMPATİ
( INTEREST with/and/<> SYMPATHY )
- İLGİ ile/ve TEPKİ
( INTEREST with/and REACTION )
- İLGİLENME(ME)K ile YAKINLIK/YABANCILIK
( (NOT) TO INTEREST with NEARNESS/STRANGENESS )
- EĞİLİM ile/ve/<> İLGİ
( Tanım: Nedenleri zihinsel/duygusal olarak belirli ya da belirsiz etkilenim süreci. İLE/VE/<>
Zihinde ya da duygularda bir karşılık/anlam oluşması ve içsel geribildirimi.
Sözlükte: Benimseme, benimseyiş, eğinim, heves, ilgi, ilgilenme, istidat, merak, meyil, meyletme, önemseme, temayül, yetenek, yönelim, yöneliş, yönelme, yönseme )
( TENDENCY with/and/<> INTEREST )
( [Lat.] PROPENSI cum/et/<> ... )
- EĞİLİM ile/ve/<> YÖNELİM
( [Sansk.] SAMSKARA )
- EĞİLİM ile/ve/<> EĞİTİM
( TENDENCY with/and/<> EDUCATION )
- EĞİLİM ile/ve/<> İRÂDE
( TENDENCY with/and/<> WILL )
- EĞİLİM ile/ve/<> İSTEK
( TENDENCY with/and/<> REQUEST )
- EĞİLİM ile/ve/<> ÇEKİLEN
- MEYL ve/> MUHABBET ve/> AŞK ve/> BULMAK VE OLMAK
( MÜEBBED MUHABBET )
- İSTEMEK ile/ve/değil/yerine/hem de GERÇEKTEN İSTEMEK
( Zihindeki günlük 40-50.000 düşüncenin büyük bir bölümünün tanımlanmamış/netleşmemiş, pasif temelli, sıradan, dayanaksız, isteme eylemi. İLE
Sıradan isteğin bir üst aşaması olan gerçekten istemenin, gerekeni yaparak ve istenenin umudu ve çabası, içtenliği, samimiyeti ve ciddiyeti ile istemek. )
( İstemekle tamamına ve daha da fazlasına sahip olabilirsiniz. )
( EĞİNİK: İçten istemek. )
( İSTİD'Â'[Ar. < DUA]: Yalvararak isteme. | Dilekçe. )
( [not] TO ASK/REQUIRE with/and/but/also REALLY/DEEPLY WANT/REQUEST )
( REALLY/DEEPLY WANT/REQUEST instead of TO ASK/REQUIRE )
( You can have the whole of it and more for the mere asking. )
( [Alm.] [nicht] FORDERN/WOLLEN mit/und TATSÄCHLICH FORDERN/WOLLEN )
- ÇOK İSTEMEK ile/yerine GERÇEKTEN İSTEMEK
( REQUEST SO MUCH with REALLY REQUEST/WANT )
( REALLY REQUEST/WANT instead of REQUEST SO MUCH )
- ÇOK/GERÇEKTEN İSTEMEK ile/ve/<> TAM/DOĞRU İSTEMEK
( REQUEST SO MUCH with/and/<> ENTIRE/RIGHT REQUEST )
- İSTEMEK ile/ve/<> UYGUNLUK
( REQUEST with/and/<> APPROPRIATENESS )
- İSTEMEK ile/ve/<> İNANMAK
( İnan ya da terk et! )
( TO ASK/REQUIRE with/and/<> TO BELIEVE )
( Believe it or leave! )
- İSTEMEK ile/ve/<> ÇAĞIRMAK
( REQUEST with/and/<> TO CALL, TO INVITE )
- İSTEMEK ile/ve BEHCET
- TAMAH ile İSTEK
( Tanım: Bir şeyi gönülden ve/veya zihinden geçirerek netleştirmeden düşünmek, hayal etmek. İLE
Tanımlı, net, bir nebze daha bilişsel karşılığı olan düşünüş. )
( Sözlükte: Açgözlülük, düşkünlük, tutku, hırs, saplantı. İLE
Açlık, amaç, arzu, dilek, dileme, eğilim, gaye, gıpta, hedef, heves, içtepi, imren, istem, istirham, iştiyak, itibar, kâm, kapris, kösnü, libido, meyil, murat, nefis, özenti, özlem, rağbet, rica, sevgi, şehvet, şevk, talep, temenni)
- İSTEMEK ile/ve/< ÖZENMEK
( TO ASK/REQUIRE with/and/< TO TAKE PAINS )
- İSTEDİĞİM ŞEYİ BİLMEK ile BİLDİĞİM ŞEYİ İSTEMEK
( Amaç/Neden: İsteğin başlangıcının enerjetik mi, duygusal mı, zihinsel mi olup-olmadığının tam bir ayırdındalık ve bilinç/farkındalık içinde bulunma gerekliliği.
Tanım: İstenilen şeyin tam bir farkındalığı, kısıtlama anlamında olmayan, gözleme dayanan kontrollülüğü ile tam olarak bilme/farkında olma gerekliliği İLE
İstenilen şey hakkında daha önce bilgi sahibi olmuş olmanın getirdiği rahatlığın etkisi olup-olmadığı, o rahatlığın esiri olmama, tutkusu olmadan, tutturmadan isteme gerekliliği ile; istediğim için mi biliyor, bildiğim için mi istiyor olup-olmadığımın tam bir farkındalığı ve bunların ayırdındalığı/karıştırılmaması. )
( KNOWING WHAT I REQUEST with REQUESTING WHAT I KNOW )
- İSTEMEDEN ile RASTLANTI ile DÜŞMANCA
( 1 KEZ ile 2. KEZ ile 3. KEZ )
- KİMLİK ile/ve/< KİŞİLİK
( Düzenin ve/veya çevrenin etkisi/katkısı ile oluşturulmuş olan. İLE/VE
Mizaç, karakter, tecrübe ve sınırsız algıdaki kombinasyonların birlikteliğinin yansıması. )
( Kişi davranışları ve kişiliğinin doğru kalması için zor ya da keyifsiz görevlerden kaçmamalıdır. Ayrıca elde ettiklerinin, hırsını öldürmemesine de özen göstermelidir. )
( Nasıl, bir gövde, ışığın yolunu kestiğinde gölge görünürse, öylece, saf "öz [kendini] farkındalık" hali de "ben-bedenim" fikriyle engellendiği zaman "kişi" ortaya çıkar. )
( Sizdeki kişi ile birlikte kalın ve size neler olduğunu gözlemleyin. )
( Bilinenin bileni'ni, yani gerçek kimliğinizi bulun. )
( Kişilik dilde yansır. )
( SABIR GEREK EVVELÂ,
SONRA TAHAMMÜL,
SONRA TENEZZÜL,
SONRA İLİM, İRFAN GEREK,
SONRA AŞK, ŞEVK GEREK,
SONRA YOKLUK,
EN SONUNDA KİŞİLİK! [OLUŞUR] )
( IDENTITY with/and/< PERSONALITY )
( Exactly as a shadow appears when light is intercepted by the body, so does the person arise when pure self-awareness is obstructed by the 'I-am-the-body' idea. )
( Stay with the person and watch what happens to you. )
( Find out who you are, the knower of the known. )
( Personality reflects on language. )
- KİMLİK ile/ve SÜREKLİLİK
( IDENTITY with/and CONTINUITY )
- ÖZ KİŞİLİK ile/ve HEDEF KİŞİLİK
- KİŞİLİK ile/ve/> AD
( PERSONALITY with/and/> THE NAME )
- KİŞİLİK ile/ve IRA/KARAKTER
( PERSONALITY with/and CHARACTER )
- KİŞİLİK ile/ve/< MESLEK
( PERSONALITY with/and/< PROFESSION )
- TUTUM ile/ve KARAKTER
( ATTITUDE with/and CHARACTER )
- MESLEK ile/ve HAL
- MESLEK ile/ve MEŞGALE
- KİMLİK ile/ve/<> KABUL
( IDENTITY with/and/<> ACCEPTANCE )
- TÖRE ile/ve KİMLİK
( MORES with/and IDENTITY )
- KİŞİLİK ile/ve/<> ÖZGÜVEN
( PERSONALITY with/and/<> SELF-CONFIDENCE )
- KİŞİLİK ile SÜPER KİŞİLİK ile KİŞİLİK ÖTESİ
( VYAKTI: Tüm fiziksel ve yaşamsal süreçlerin toplamıdır. İLE
VYAKTA: Ben'in bilince "Ben-im" olarak yansımasıdır. İLE
AVYAKTA: Evrensel ve gerçek saf "Ben"dir. )
( VYAKTI ile VYAKTA ile AVYAKTA )
( PERSONALITY with SUPER PERSONALITY with BEYOND OF PERSONALITY )
( The Avyakta is the universal and real pure 'I'. WITH
The Vyakta is its reflection in consciousness as "I am'. WITH
The Vyakti is the totality of physical and vital processes. )
- KİMLİK (KARTI) ile EHLİYET
( IDENTITY (CARD) with DRIVING LICENCE )
- KİMLİK (KARTI) ile PASO
( IDENTITY (CARD) with PASS CARD )
- SOY ile "SOYLU"
( Adamın biri, Sokrat'ı, soy üzerinden aşağılamaya çalışınca, Sokrat şöyle dedi:
"Senin soyun sende bitti, benimki ise benden başlar". )
( ANCESTRY with "NOBLE" )
- NECÎB ve/> HALÎL
- DENDROGAM: Soyağacı.
- TOPLULUK ile/ve TOPLUM
( CEMAAT/CEMİYET ile/ve CEMİYET )
- TOPLULUK ile/ve AZINLIK
( [Ar.] CEMAAT ile/ve AKALLİYET )
( [Fars.] GÜRÛH ile/ve ... )
( SOCIETY with/and MINORITY )
- TOPLULUK ile/ve BİRLİK
( SOCIETY with/and UNITY )
- ŞEHİR ve/> ARTI DEĞER
- ARTI DEĞER ve DERİNLİK
- CAN ile/ve BAŞ/SER
( Şevk duyar. İLE/VE Zevk duyar. )
- CAN ile/ve/<> TEN
( LIFE with/and/<> SKIN )
- CAN ve/<> COŞKU
( LIFE and/<> EXUBERANCE, VIGOUR, ENTHUSIASM )
- CAN ile/ve/<> CANLI
( Görünmez. İLE/VE/<> Görünür. )
- CANSIZ ile/ve/<> CANLI
( Sadece kendi. İLE/VE/<> [Üreyerek] Kendini taklit ve tekrar eden/edebilen. )
( LIFELESS with/and/<> ALIVE )
- CANSIZ ile/ve CANLI OLMAYAN
( Canlılıktan sonraki durum. İLE/VE Hiçbir zaman canlanmamış. )
( Organik. İLE/VE İnorganik. )
- CANLI/LIK ile/ve/değil DİRİ/LİK
( [not] ALIVE with/and/but VIVACITY )
- CANLI ile/ve ORGANİK
( ALIVE with/and ORGANIC )
- CANLI ile/ve HAREKETLİ
( ALIVE with/and ACTIVE )
- NEV-CİVÂN[Fars.]: Her an canlı. | Genç delikanlı.
- ORGANEL ile/ve/> ORGAN ile/ve/> ORGANİZMA
- YAYINLARDA: CANLI ile/ve/değil/yerine NAKLEN
- CANLI ile/ve/yerine VAROLAN
( ALIVE with/and EXIST )
( EXIST instead of ALIVE )
- CANLI ile/ve/<> GERÇEK
( ALIVE with/and/<> REAL )
- CANLI ile/ve YOĞUN
( ALIVE with/and DENSE )
- YALIN ile BASİT
( BARE with SIMPLE )
- YALINLIK ile/ve BİRLİK
( BARE with/and UNITY )
- YALIN ile OLAĞAN
( BARE with USUAL )
- YALINLIK ve AKIL
( BARE and REASON )
- BASİT ile BİRLİK
( SIMPLE with UNITY )
- BASİT ile/ve GENEL
( SIMPLE with/and GENERAL )
- BASİTLİK ve KUŞATICILIK
( SIMPLICITY and SURROUNDING )
- DEĞERSİZ ile YALIN/BASİT
( KIYTIRIK: Değersiz, bayağı, basit. )
( WORTHLESS with SIMPLE )
- SADE/LİK ile/ve DURU/LUK
- SADE/LİK ve GÜZEL/LİK
( SIMPLE/SIMPLICITY and BEAUTY )
- SAF ile/ve SADE[< SÂZEC]
( Bir maddenin, kavramın ve/veya ...'nın kendi özünden/doğasından uzaklaşmadığı kadar ve dışarıdan etkilenmediği derecede bulunduğu hal. İLE/VE
Bir maddenin ve/veya kavramın etkilendiği dış faktörlerin olabildiğince alt seviyede/kıvamda tutulup, fazlalılığa/aşırılığa/lükse gitmeme/kaçmama hali. )
( Sadelikten şaşmamak doğrudur. )
( Saflaşın, dikkatli ve uyanık olun, hazır bulunun. )
( PURE with/and SIMPLE )
( Be pure, be alert, keep ready. )
- SAF/LIK ile KATIŞIKSIZ/LIK, KATIKSIZLIK
( PURE with UNADULTERATED )
- SAF ile/ve ANLAMLI
( PURE with MEANINGFUL )
- SAF ile DEĞERSİZ
( Kişiler, kendini ya da başkalarını beslerken, saf ve anlamlıyla, değersizi birbirinden ayırd etmeyi bilmelidir. )
( PURE with WORTHLESS )
- SIRF ile SAF
( MERE/SHEER with PURE )
- SAFLIK ile/ve ARINMA
( Durum. İLE/VE Yöntem. )
( Saflaşın, dikkatli ve uyanık olun, hazır bulunun. )
- ARINDIRMA ile/ve KESİNLEŞTİRME
- ARIN(DIR)MA'DA: SU İLE ve ATEŞ İLE ve SIYIRARAK ve DÜŞÜNCE İLE
- ARINMA ve/<> YAPILAN(DIR)MA
( PURIFICATION and/<> CONSTRUCTION )
- ARINMA ile/ve/> AŞKINLIK
( PURIFICATION with/and/> TRANSCENDENCY )
- ARINMA/ARINDIRMA ile/ve/=/<> AYDINLANMA
( Arınma, duyguların eğitilmesi ve duyarlılık-yetisinin geliştirilmesi için yöntem olarak kullanılmaktaydı. Sanat bu arınmanın yöntemi olarak benimsenmişti. )
( Büyüklüğü tanıyabilmek için olgunlaşmanız, kutsallık için gönlünüzü arındırmanız gerekir. )
( Zaferin sırrı, Arınma ve Bilgi'ye ulaştıktan sonra çalışmaktır. )
( Aydınlanma, kültürden uygarlığa geçiştir. )
( "Bir"deki "Birlik"i ya da "Birlik"in "Bir", "Tek" ve "Bütünsel" oluşunun farkındalığına ulaşmak "Aydınlanma"dır. )
( Aydınlanma, insan aklına güvenmek; onu tanımak ve akla dayalı bir yaşamı gerçekleştirmeyi amaçlar. )
( Aydınlanma, Varlığın Armonik Birliği'nin kavranmasını temel almış; buna bağlı olarak Toplum'un armonik birliğe ulaştırılması ve toplum içndeki kişilerin 'Tekil-Bütünlük'e gelerek 'Bireyleşmesi'ni amaç edinmiştir. )
( Aydınlanma, felsefi bir kavram olarak XVIII. yy. Avrupa'sında "Akla dönüş akımı" olarak kullanılmaya başlanmış ve döneme adını vermiştir. )
( İngilizce'de "Enlightenment", Fransızca'da "Enlaitement", Almanca'da "Aufklærung", İtalyanca'da "Essere Illuminato", Osmanlıca'da "Tenevvür", Tasavvuf'ta "İşrak". )
( Tüm ezoterik okullarda Arınma, Aydınlanma ve Sevgi, Bilgeliğin Yöntemi, ortak bir tutum olarak benimsenmiştir. )
( Kavramlar dünyasına giren her insan evrensellikle bağ kurmuştur. Bunun ayırdında olmak, aydınlanmaya başlamak demektir. )
( Ancak anlayış aydınlatır. )
( Aydınlanmış kişi erdemli olmalıdır. )
( Ermişliğin özü, içinde bulunulan AN'ı(şimdiyi) tümüyle kabul etmek ve olmakta olanlarla uyumlanmaktır. )
( PURIFICATION with/and/=/<> ENLIGHTENMENT )
( You must mature to recognise greatness and purify your heart for holiness. )
( Only understanding enlighten. )
( The essence of saintliness is total acceptance of the present moment, harmony with things as they happen. )
- ARI ve/<> DURU
- AYDINLANMA ile/ve/<> SÜKÛNET
( ENLIGHTENMENT with/and/<> QUITENESS )
- İRŞÂD ile/ve/<> AYDINLANMA
- İRŞÂD ile VELÂYET
( Vefatla sonlanır. İLE Vefatla bile sonlanmaz. )
- AYDINLANMA ile/ve/> AŞMA
( ENLIGHTENMENT with/and/> TO EXCEED )
- AYDINLATMA ile/ve/değil AYDINLANMA
( [not] ILLIMUNATION with/and/but ENLIGHTENMENT )
- SAFLAŞMA ile/ve/> İNCELME
( PURIFY with/and/> TO BE REFINED )
- İNCE ile/ve ÜST
( SUBTLE with/and TOP )
- TAZE ile/ve YENİ
( Hiçbir şey yok, yeni olan güneşin altında. )
( FRESH with/and NEW )
- YENİ ile/değil GEÇMİŞE GÖRE YENİ
- YENİ ile/ve YOĞUN
( NEW with/and DENSE )
- YENİ ile/ve/değil/yerine FARKLI
( [not] NEW with/and/but DENSE )
( DIFFERENT instead of NEW )
- YENİ ile/ve/> YENİLEYİCİ
( [Ar.] ... ile/ve/> MÜCEDDİD[< CEDÎD] )
- CEDÎD ile BİD'AT
( Yeni. İLE Sonradan ortaya çıkan. )
- YENİ ile/ve YABANCI
( NEW with/and STRANGE )
- YABANCI ile/ve VAHŞİ
( STRANGE with/and WILD )
- VAHŞET ile/ve VEHÂMET
- YENİ ile/ve GARİP
( NEW with/and WEIRD )
- ESKİ ile/ve YENİ
( OLD with/and NEW )
- ESKİ ile HARAP
( OLD with RUINED )
- İLK ile EN ESKİ/YAŞLI
( THE FIRST with THE OLDEST )
- ATİK ile/değil KADÎM
( Eski. İLE/DEĞİL Eskiyi ardına alarak ve sağlam köklere dayanarak bugüne karşılık verecek ve geleceğe yönelik olabilmesidir. )
- KADÎM'İN KIDEMİ ile/ve CEDÎD'İN VAADİ
- KADÎM-İ ZÂTÎ ile/ve KADÎM-İ ZAMANÎ
- KADÎM ile/ve KLÂSİK
( ... İLE/VE Her dönem geçerli olan. )
- ESKİ ile KLÂSİK
( OLD with CLASSICAL )
- KLÂSİK ile/ve GELENEKSEL
( CLASSICAL with/and TRADITIONAL )
- İLK İLKE ile EVREN ile İNSAN
- BİLME ile EYLEME ile SEYİR(TEMAŞA)(-Tanrı'yı seyir = İrfan; - Evren'i seyir = Estetik)
- BİLME ile/ve/<> DENEYİMLEME
( TO KNOW with/and/<> TO EXPERIENCE )
- DENEYİMLEME ile İÇSELLEŞTİRME
( TO EXPERIENCE with INTERNALIZATION )
- İÇSELLEŞTİRME ile/ve YAŞAMA YANSITMA
( INTERNALIZATION with/and PROJECTION TO THE LIFE )
- BİLGİ ile AHLÂK ile ESTETİK
- ETİK ile/ve/< ESTETİK
- AHLÂK ile/ve SANAT
( İnsanın, hem kendisine hem de hemcinslerine yönelik 'iyilik' ülküsüne yaklaşma çabası ile hak-ödev bağlantısı çerçevesinde kurduğu ilişkiler manzumesini ve bunları belirleyen kurallar düzeni. İLE/VE
Yarar kaygısından git gide uzaklaşıp 'güzellik' değerlendirişine elden geldiğince uygun ürün ortaya koymanın anlamını dışa vurmanın yolu yordamıdır. )
- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE
( Genelde kötü ve iyi, bir âdet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldıklarına göre, ya sakınılır, ya da hoş karşılanırlar. )
( Mükemmel olmayanı mükemmel olan uğruna seve seve feda edin, o zaman iyi ve kötü tartışmaları artık hiç olmayacak. )
( Kötülük hiçbir zaman hem iyiliği, hem kendini tanıyamaz; iyilikse, eğitildikçe zamanla hem kendine hem de kötülüğe ilişkin bilgilerle donanır. )
( YÜCE: Fizik ya da metafizik güçlerden koruyan. )
( Usually the bad and the good are a matter of convention and custom and are shunned or welcomed, according to how the words are used. )
- "YÜKSEK/LİK" ile/ve/değil/yerine AŞKIN/LIK, MÜTEAL, YÜCE/LİK
( [Sansk.] ... ile/ve/değil/yerine PARA )
- İNZAL ile MÜTEAL
( İçkin. İLE Dışta. )
- AŞKIN/LIK ile/ve/<> İÇKİN/LİK
( TRANSCENDENT/TRANSCENDENCY with/and IMMANENT )
( [Sansk.] SAMADHI ile/ve SAMAVAYA )
( [Çince] CHAOYUE ile/ve ... )
- AŞKINLIĞA ULAŞMAK ile/ve/değil/yerine AŞKINLIĞIN KİŞİDE AÇIĞA ÇIKMASI
- AŞKINLIK ile/ve/> SİNERJİ
( TRANSCENDENCY with/and/> SYNERGY )
- BOŞLUK ile/değil/yerine AŞKIN
( [not] FREE with/but TRANSCENDENT )
( TRANSCENDENT instead of FREE )
- İÇSEL ile İÇKİN
- KİŞİ/BİREY ile/ve/değil/yerine KAVRAM/DURUM/OLAY
( Bazı durumları yaşayan/deneyimleyen değil o durumu kim yaşarsa yaşasın aynı süreç ve sonuç deneyimlenebilecek olan. )
( İnsanın özgünlüğünün, özerkliğinin üst seviyede olması, sınırlanamaz, kısıtlanamazlığı, kapsayıcılığının derinliği ve genişliği, insanla bağlantılandırılan ve bağdaştırılanların yetersizliği/düşüklüğünden dolayı apayrı olarak ve hiçbir şeyle karıştırılmaması gerekliliği. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE
Kavramın/olayın kendi içinde ve kendine özgülüğünün gözönünde bulundurularak/dikkate alınarak değerlendirilmesi ve arı biçimde bırakılma gerekliliğinin ister insan, isterse diğer tüm kavram ve olaylarla bağlantılandırılmasındaki/bağdaştırılmasındaki duyarlılık ve titizlik gerekliliği. )
( PERSON with/and CONCEPT/EVENT )
- ÖZNE ile BİREY
( Kişi, sürekli, nesne, tanık ise öznedir ve onların karşılıklı bağımlılık şeklindeki ilişkileri onların mutlak kimliklerinin yansımasıdır. )
( SUBJECT with PERSON )
( The person is always the object, the witness is the subject and their relation of mutual dependence is the reflection of their absolute identity. )
- ÖZNE ile/ve/<> ÖZNE
( SUBJECT with/and/<> SUBJECT )
- ÖZNE ve/<> NESNE
( Özne, nesnesiyle birliktedir. )
- ÖZNE ile/ve/değil/yerine ETKİN ÖZNE
( [not] SUBJECT with/and/but ACTIVE SUBJECT )
( ACTIVE SUBJECT instead of SUBJECT )
- ÖZNE ile/ve MUTLAK ÖZNE
( SUBJECT with/and ABSOLUTE SUBJECT )
- BİRİ ile BİRİSİ
- OLAY ile/ve OLGU
( Edebî. İLE/VE Bilimsel. )
( Fizik alanda gerçekleşmiş olup, üzerine herhangi bir eklemenin/yorumlamanın yapılamayacağı kesinlik/"sonuç". İLE/VE
Oluş'un potansiyeli, kavramsallığı, sürekliliği, genelleştirilmesi. )
( OLGU: Varoluşu zihne bağlı olmayan. )
( Zorunlulukları gösterilmemiş betimleme. İLE/VE Betimlenen üzerine yönelerek nedenselliklerini sorgulamak. )
( EVENT with/and FACT )
( [Alm.] EREIGNIS/VORFALL mit/und TATSACHE )
- OLGU ile GERÇEK
( FACT with REAL/ITY )
- OLAYLAR'DA: ARDIŞIKLIK ve BENZERLİK
( En büyük ahmaklık, olayı[vak'ayı] duygularla bozmaktır[tahrib etmektir]. )
- OLAY ve KOLAY
( Olay ortaya çıkınca çözümü de belirsizliğe göre nispeten daha kolay olur. )
- BİRARADALIK ile/ve ARDIŞIKLIK
( Mekân, geometri. İLE/VE Aritmetik. )
- OLAYLAR ile/ve YANSIMALAR
( EVENTS with/and REFLECTIONS )
- NESNE ile OLAY ile OLGU
( Kağıt yazı değildir, fakat o, yazıyı taşır. )
( SUBJECT with EVENT with FACT )
( The paper is not the writing, yet it carries the writing. )
- KAVRAM OLGUSU ile/ve İÇ OLGULAR
( FACT OF CONCEPT with/and INNER FACTS )
- OLAN ile/ve VARLIK
( BEING with/and EXISTENCE )
- OLAN ile/ve VAROLAN
- OLUŞ ile/ve VAROLUŞ
( BEING with/and ENTITY )
- OLAN ile/ve OLUŞ
( Bir gövdede odaklanmış sonsuz olansınız. )
( BEDÂHETEN: O anda oluşan. | Birdenbire, ansızın, düşünmeksizin. )
- OLMA ile/ve/< "OLMADAN ÖNCE OLMA"
- OLGU ile/ve OLUŞ
- OLUŞ ile/ve/değil SÜREKLİ OLUŞ
( Oluş. İLE/VE/DEĞİL Şe'n. )
( Oluş, bilginin kendisidir. )
( Olduğum gibi oluşum, benim liyakatım değil, onların oldukları gibi oluşları da onların kusurları değil. )
( Olmak, fark edilebilir olmaktır, orada değil, burada olmaktır, o zaman değil, şimdi olmaktır, başka türlü değil de böyle olmaktır. )
( Olmak isteyen, oldurmaya çalışmaz. )
( Aradığınız aslında olduğunuzu ifadelendirmektir. )
( Oluşun ve olmayışın gelip geçiciliğini idrak edin ve her ikisinden de kurtulun. )
( [not] BEING with/and/but CONTINUAL BEING )
( Being itself is knowledge. )
( To be, is to be distinguishable, to be here and not there, to be now and not then, to be thus and not otherwise. )
( What you seek is to express in action what you are. )
( Realise the momentariness of being and non-being and be free from both. )
- OLUŞ ve/<> NÛR
- KEVN ve/>< FESAD
( İSTİHÂLE[< HAVL | çoğ. İSTİHÂLÂT]: Olanaklı/mümkün olmayış, olanaksızlık/imkânsızlık, olamazlık. | Bir durumdan/halden başka bir duruma/hâle geçiş. | Başkalaşma. [İng. METAMORPHOSE, METAMORPHOSIS | Fr. MÉTAMORPHOSE] )
- KEVN ile/ve/<> ÂLEM
( Olan. İLE/VE/<> Bilinen. )
- OLUŞ ile/ve BİR ŞEY OLUŞ
( BEING with/and BEING SOMETHING )
- OLUŞMA ile OLUŞTURMA
- OLUŞ ile/ve YAŞAYIŞ
- "OLDU" ile "OLUYOR" ile "OLACAK"
( Daha önce defalarca olmuş olsa bile; olmaya devam ediyor ya da edecek "görünse" bile; olacağı "kesin" diye beklenilse bile olmaya devam edecek anlamına gelmez/getirilemez. )
- NE ÂLÂ ile/ve/<> PEK ÂLÂ
( [istenilen şey] Olursa. İLE/VE/<> Olmazsa. )
- OLUŞAN ile/ve/<> OLUŞ
- OLUŞUM ile/ve/<> OLUŞ
- OLUŞMA ile/ve/değil BELİRME
- OLMAK/OLDURMAK ile/ve SÜRDÜR(EBİL)MEK
( Olmak sözcüğünün bir anlamı da, hamlıktan olgunluğa geçmektir. )
( BEING with/and TO SUSTAIN (/SUSTAINIBILITY) )
- OLGU/OLUŞ ile TESADÜF
( FACT/BEING with COINCIDENCE )
- OLGU ile FİKİR
( FACT with IDEA )
- OLGU ile OLGU HAKKINDAKİ FİKİR
( FACT with IDEA ABOUT FACT )
- FİKİR ile TEZÂHÜR
( IDEA with TO APPEAR )
- FİKİR ile/ve DÜZEN
( IDEA with/and ORDER )
- FİKİR ve/> ZİKİR ve/> ŞÜKÜR
- TESADÜF ile İSABET
( [Ar.] SUDFE ile ... )
( COINCIDENCE with HIT )
( [Fr.] HASARD cum ... )
- İSABETLİLİK ile/ve TUTARLILIK
- OLUŞ ile/ve BOZULUŞ
( BEING with/and CORRUPTION/SPOIL )
- İÇTEN BOZULUŞ ile/ve DIŞTAN BOZULUŞ
( INNER CORRUPTION/SPOIL with/and OUTER CORRUPTION/SPOIL )
- OLMAYIŞI GÖSTERMEK ile OLUŞU YAŞAMAK
- OLMAK ile ...-İŞ-MEK
( BEING with ...ING/["GERUNDS"] )
- OLUŞUM ile/ve DEĞİŞİM
( FORMATION with/and ALTERATION )
- LEZZÂT-I CİSMANİYE ile/ve SIFAT-I KEMÂLİYE
- HAREKET ile/ve/yok/değil DEĞİŞİM
( [not] MOVEMENT with/and/but ALTERATION )
( [Sansk.] GAMANA ile/ve/yok/değil VIPARINAMA )
- TAHAVVÜL ile/ve TAHVİL
( Değişim. | Niteliksel hareket. İLE/VE Değiştirme. )
- HAREKET ve/<> SÜKÛN
( Kendi halini/yerini bulmak/bulmaya çalışmak. VE/<> Tamamlanma. )
( Hareket, sükûn ister. VE/<> Sükûn/et, hareketin ademidir/yokluğudur. )
( Kasların harekete, zihnin sükûna gereksinimi vardır. )
( Özde, hareket aranmaz/"bulunmaz". )
( DOĞA: Hareketin yasalarının bilimi. )
( HAREKET: Doğal yerinde bulunmama. )
- MEYL/TEMÂYÜL ile/ve/> HAREKET
( Hareketten önceki ilk durum, hareketin başlangıcı. İLE/VE/> ... )
- HAREKET EDEN/ETTİREN ile/ve DEĞİŞEN
( Bir cismin belirli konumlarda belirli aralıklarda bulunması. İLE/VE ... )
( * Hareket nedir?
* Şey nedir?
* İlke nedir?
* Aralarındaki ilişki nedir? İLE/VE
Değişenin bilgisi elde edilebilen şey değildir, kesin olarak elde edilemez. )
( ACTIVATOR with/and ALTERATION )
- HAREKET(/İ TANIMLAMAK) İÇİN:
( * MUHARRİK
* MÜTEHARRİK
* İBTİDA
* İNTİHA
* ZAMAN
* KATEGORİ gerekir. )
( KINESIS[Yun.]: HAREKET )
- HAREKETİ-İ İRÂDİYE ile İRÂDE-İ AKLİYE
( Hayvan/da. İLE İnsan'da. )
- HAREKET'TE: İŞÂRÂT-I HİSSİYE ile/ve MAKSADÜ'L HAREKET
- HAREKET ve/> SÜREKLİLİK
- HAREKET ve/> YÖN
( Hareketin başladığı andan itibaren yön oluşmaya başlar. )
( MOVEMENT and/> DIRECTION )
- HAREKET ve/<> BİÇİM
- HAREKET ve KEMÂL/SINIR
( Her hareket, kemâline erer/sonlanır. )
- HAREKET ve/> TİN/PSİŞE ve/> ZEKÂ
( Değiştirir. VE/> Birleştirir. VE/> Dönüştürür. )
( MOVEMENT and/> PSYCHE and/> INTELLIGENCE )
( Alterates. AND/> Combines. AND/> Tranforms. )
- HAREKET ve/> EYLEM ve/> YAŞAM ve/> BİLİNÇ
( HAREKET: Bil-kuvve olanın, bil-fiil olması için gerekli çaba. )
( MOVEMENT and/> ACTION and/> LIFE and/> CONSCIOUSNESS )
- DOYURMAK ÜZERE ile/ve/değil/yerine HAREKETE GEÇİRMEK
- MUHARRİK ile/ve MÜTEHARRİK
( Hareket ettirici. İLE/VE Hareket eden. )
- DOĞRUSAL HAREKET ile/ve DAİRESEL/DÖNGÜSEL HAREKET
( HAREKET-İ MÜSTAKİME ile/ve HAREKET-İ MÜSTEDİRE )
- ZORUNLU HAREKET ile/ve/değil ZORLAMALI HAREKET
- HAREKET ile/ve BELİRSİZLİK
( MOVEMENT with/and INDEFINITENESS )
- HAREKET ile/ve HAREKETİN AMACI
( MOVEMENT with/and THE AIM OF THE MOVEMENT )
- HAREKET ile/ve VARLIK
( MOVEMENT with/and EXISTENCE )
- HAREKET ve MADDE
( MOVEMENT and MATTER )
- HAREKET ile/ve DİRİLİK
- HAREKET ve YÖN
( Hareketin yöne gereksinimi vardır. )
( Yön, İbni Sinâ'nın tüm eserlerinde ayrı ve başlı başına bir bölümdür. )
- ŞEY'İN KENDİSİ ile/ve ŞEY'İN ZAMAN VE MEKÂNI
( Kavram. İLE/VE Matematik geometri, aritmetik. [Hareketi de katarsak bilim olur.] )
- HAREKET ve SABİTLİK
( MOVEMENT and CONSTANCY )
- HAREKET/DEVİM ile/ve FAALİYET/DEVİNİM
( MOVEMENT with/and ACTION )
- HAREKET ile/ve ETKİNLİK
( Hareket tamamlanmamış etkinlik, etkinlik ise tamamlanmış harekettir. )
( Geçmiş-Şimdi-Gelecek'in bütünlüğü. )
( MOVEMENT with/and ACTIVITY )
- HAREKET ile/ve DAVRANIŞ
( ... İLE/VE Bilinçsiz/bilinçli hareket. )
( MOVEMENT with/and BEHAVIOUR )
- HAREKET ile/ve KIMILDAMA
- HAREKET ile/ve ETKİLEŞİM
- HAREKET ile/ve/değil KESİNTİSİZLİK
- HAREKET ile/ve ARDIŞIKLIK
- HAREKET ile/ve ŞEY
( Çırpıntı ve su ayrı değildir. Sizi suyun varlığından haberdar eden de o çırpıntıdır. )
( MOVEMENT with/and THING )
( The commotion and the water are not separate. )
- HAREKET ile/ve/değil YER DEĞİŞTİRME(İNTİKAL)
( Basit düzeydeki zihinlerde, hareket, yer değiştirme olarak yorumlanır. )
- HAREKET ile/ve KUVVET
( MOVEMENT with/and POWER )
- HAREKET ve/= HAKK
- HAREKET ve/> UMUT
( MOVEMENT and/> HOPE )
- HAREKET ile/ve İMAR
( MOVEMENT with/and TO IMPROVE )
- HAREKET ile/ve BELİRLEYİCİLİK
( MOVEMENT with/and DETERMINATION )
- HAREKET ve OLUŞ ve YOKOLUŞ
- HAREKET ile/ve SÜRÜKLENME
( MOVEMENT with/and TO DRAG )
- GÜNLÜK HAREKET/LER ile/ve DÜZENSİZ HAREKET/LER
( ... ile/ve TERÂCÛİYYİN )
( ... with/and RETROGRADE )
- HAREKET ile HAREKÂT
- HAKK = VARLIK ve/<>/= HAKK = İNSAN
( Varlıkbilimsel. VE/<>/= Bilgibilimsel. )
- NESNEDE ile/ve HAYVANDA ile/ve İNSANDA
( Etkileşim. İLE/VE Etkileşim ve iletişim. İLE/VE Etkileşim ve iletişim ve bildirişim. )
- GİTMEK ile/ve/değil/yerine HAREKET (ETMEK)
( ZİHAP ile/ve/değil/yerine ... )
( [not] TO GO with/and/but TO MOVE )
( TO MOVE instead of TO GO )
- GÖTÜRÜLMEK ile/ve/değil/yerine GİTMEK
- GÖRÜNÜR HAREKET ile/ve GERÇEK HAREKET
( VISIUAL/EXTERNAL MOVEMENT with/and REAL MOVEMENT )
- "HAREKET" ile/ve "NUMARA"
- İSYAN ile HAREKÂT
( REBELLION with OPERATIONS )
- BELİRLEYİCİ/LİK ile/ve BAĞLAYICI/LIK
- BELİRLEYİCİ (OLAN) ile/ve BELİRLEYECEK (OLAN)
- DEĞİŞMEZ/LİK ile SÜREKLİ/LİK
( Süreklilik, geçmiş-şimdi-gelecek'teki kimlik aynılığını gerektirir. Böyle bir ayrılık olanaklı değildir, çünkü tanımlama vasıtası durmadan dalgalanıp değişir. )
( Süreklilik, kalıcılık, bunlar belleğin yarattığı yanılsamalardır; yalnızca zihnin yansıttığı -aslında var olmayan- bir resim, bir kalıptır. )
( Şehrin yeri değişirse de kuyunun yeri değişmez. )
( INVARIABLE/NESS with CONTINUITY )
( Continuity implies identity in past, present and future. No such identity is possible, for the very means of identification fluctuate and change. )
( Continuity, permanency, these are illusions created by memory, mere mental projections of a pattern where no pattern can be. )
- SÜREKLİ/LİK ile ZORUNLU/LUK
( CONTINUITY with OBLIGATION )
( MOMIMON with ... )
- SÜREKLİLİK ile SONSUZLUK
( Süreklilik sadece duyulardadır, gerçeklikte değildir. )
( İSTİMRÂR ile ... )
( CONTINUITY with ETERNITY )
- SONSUZA YÖNELİK OLMA ile/ve/<>/değil SÜREKLİLİK
- SÜREKLİLİK ve UYGUNLUK/UYUŞMA/MUTABAKAT
( CONTINUITY and TO HARMONIZE )
- SÜREKLİLİK ile/ve KORUNUM
( CONTINUITY with/and PRESERVATION/CONSERVATION )
- SÜREKLİLİK ile BAĞIMLILIK
( CONTINUITY with DEPENDENCE )
- BAĞIMLILIK ile ÖZDEŞLİK
( İnsan değil mi, hem yapar, hem tapar! )
( DEPENDENCE with IDENTITY )
- BAĞIMLILIK ile/ve AŞIRILIK
( DEPENDENCE with/and EXCESSIVENESS )
- BAĞIMLILIK ile/ve YERİNDEN OYNATILAMAZLIK
( DEPENDENCE with/and NOT POSSIBLE TO MOVE UP )
- AŞIRI/LIK ile/ve ZORLAMA
( EXCESSIVE/NESS with/and COMPULSION )
- AŞIRI/LIK ve/<> EKSİK/LİK
( YARASA: "Güzelliğim" "fazla görülmesin" diye gece uçarmış.
KUĞU: Güzelliğini sergilemekten, su içmeyi bile boşvererek/unutarak susuzluktan ölmüş. )
( EXCESSIVE/NESS with/<> DEFICIENT/NESS )
- SÜREKLİLİK ile/ve GÜVEN
( Sürekliliği sağlayan zihindir. )
( CONTINUITY with/and TRUST/CONFIDENCE )
- SÜREKLİLİK ve KAZANÇ
( Kaybetmeyi ahlâksız kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. )
( Her dönem ve durum, bir kayıp, bir kazanım olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir. )
( CONTINUITY and PROFIT )
- SÜREKLİLİK ve STRATEJİ
( CONTINUITY and STRATEGY )
- SÜREKLİ/LİK ile/ve İLERİYE DÖNÜK/LÜK
( CONTINUITY with/and ... )
- SÜREKLİ/LİK, DEVAM ile/ve TEKRAR
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( Tekrara neden olan arzudur. )
( Arzunun olmadığı yerde tekrarlamalar da olmaz. )
( CONTINUAL/CONTINUITY with/and REPETITION )
( Repetition will stabilise your breath. )
( It is desire that causes repetition. )
( There is no recurrence where desire is not. )
- TEKRAR ile/ve PEKİŞTİRME
( REPETITION with/and TO CONSOLIDATE )
- TEKRAR ile/ve ÇOKLUK
( REPETITION with/and ABUNDANCE )
- TEKRAR ile/ve ÇOĞUNLUK
( REPETITION with/and MAJORITY )
- TEKRAR ile/ve/değil/yerine DÖNGÜ
( 2 ve üzeri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE 1 )
( Ana-baba'dan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Ata'dan. )
( [not] REPETITION with/and/but VICIOUS CIRCLE )
( VICIOUS CIRCLE instead of REPETITION )
- TEKRAR ile/ve/değil/yerine AKTARIM
( [not] REPETITION with/and/but SHARING/TRANSMISSION )
( SHARING/TRANSMISSION instead of REPETITION )
- TEKRAR ile/ve/<> SÜREKLİLİK
( REPETITION with/and/<> CONTINUITY )
- TEKRAR ile/ve OYUN
( REPETITION with/and GAME )
- TEKRAR ile/ve FAZLA/LIK
- İKİ/LEME ile TEKRAR/LAMA
- SÜREKLİ/LİK ile/ve DÜZENLİ/LİK
( CONTINUAL/CONTINUITY with/and REGULAR/ORDERLINESS )
- DÜZENLİ ile/ve SIÇRAMALI
- UZUN SÜRELİ ile SÜREKLİ
( LONG PERIOD with CONTINUAL )
- SÜREKLİ/LİK/LER ile/ve SÜREKSİZ/LİK/LER
( CONTINUITIES with/and DISCONTINUITY )
- SÜREKLİ/LİK ile/ve SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK
( CONTINUAL/CONTINUITY with/and SUSTAINABILITY )
- DİSİPLİNLERARASILIK ile/ve/<> SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
( INTERDISCIPLINARY with/and/<> SUSTAINABILITY )
- HER ZAMAN ile SÜREKLİ/DAİMA[Ar.]
( Zaman-ötesi oluş, tümüyle Şimdi'dedir. )
( EVERY TIME with ALWAYS/FOREVER )
( Timeless being is entirely in the now. )
- AKIŞKANLIK ile/ve SÜREKLİLİK
( FLOWNESS with/and CONTINUOUSNESS/CONTINUITY )
- SÜREKLİ ile SÜREKSİZ
( MUNFASIL ile MUTTASIL )
( CONTINUAL with DISCONTINUOUS )
- SÜREKSİZ ile/değil KESİKLİ
( [not] DISCONTINUOUS with/but INTERMITTENT )
- SÜREKLİ ile/ve ÇOK
( Daha yukarıda olan daha aşağıda olana sürekli bir gibi görünür; daha aşağıdaki de daha yukarıdakine birçok gibi görünür. )
( CONTINUAL with/and MUCH )
( The higher always appears as one to the lower and the lower as many to the higher. )
- SÜRDÜRMEK ile/ve YAŞAMAK
( TO CONTINUE with/and TO LIVE )
- SÜRMEK ile SÜRDÜRMEK
- OLMALI ile OLSA DA/OLMASA DA
- OLMALI ile/ve/değil/yerine/<> OLABİLİR
- OLMAYABİLİR ile OLANAKSIZ
- OLANAKSIZ(İMKÂNSIZ) ile/değil/yerine OLANAKSIZ(İMKÂNSIZ) GİBİ BİR ŞEY
( Olanaksızı isterseniz, size kim yardım edebilir? )
( ÖZDEŞLİK İLKESİ | ÇELİŞMEZLİK İLKESİ | ÜÇÜNCÜ OLASININ/ŞIKKIN OLANAKSIZLIĞI )
( If you ask for the impossible, who can help you? )
- OLANAKSIZLIK ile/değil İZİN VERMEME
( [not] IMPOSSIBILITY with/but NOT TO ALLOW )
- İCAB ile/ve İMTİNÂ ile/ve İMKÂN
- OLABİLİR ile OLMALI/OLMAMALI
( POSSIBLE with SHOULD/SHOULDN'T BE )
- OLABİLİR ile OLABİLEN
( POSSIBLE with CAN BE )
- OLABİLDİĞİNCE ile/ve "ALABİLDİĞİNCE"
- OLANAK ile OLASILIK
( Durum belirtir. İLE Belirsizliğe işaret eder. )
( İMKÂN ile İHTİMAL )
( İMKÂN: Mekân yaratmak. | İki tarafa da nispeti eşit olan. )
( POSSIBILITY with PROBABILITY )
- POTANSİYEL ile/ve/değil OLASILIK
- POTANSİYEL ile/ve/değil OLANAKLILIK
- YETKİ ile/ve OLANAK
( AUTHORITY with/and POSSIBILITY )
- OLANAKLILIK ile/ve KENDİNDELİK
- OLANAKLILIK ile/ve UYGUNLUK
( POSSIBILITY with/and APPROPRIATENESS )
- OLANAKLI/LIK ile/ve KENDİ/LİK
( POSSIBLE/POSSIBILITY with/and SELF )
- OLANAKLILIK/OLANAKSIZLIK ile/ve YETERLİLİK/YETERSİZLİK
( POSSIBILITY/IMPOSSIBILITY with/and SUFFICIENCY/INSUFFICIENCY )
- OLASILIK ile/ve KUVVE
- OLASILIK ile/ve/değil BULANIK MANTIK
( Bilgisizlikte. İLE/VE/DEĞİL Bilgiye dayalı. )
( [not] PROBABILITY with/and/but FUZZY LOGIC )
- 0 ile MİLYONDA BİR OLASILIK
( Ümitsiz. İLE Çok küçük olsa da bir ümit. )
- OLASI ile/ve/değil/yerine OLASILIKLI
- ÜMİT ile/ve/değil OLASILIK
( [not] HOPE with/and/but PROBABILITY )
- ŞANS ile/ve/değil/yerine OLASILIK
( [not] CHANCE with/and/but PROBABILITY )
( PROBABILITY instead of CHANCE )
- ŞANS ile/ve/değil OLANAK
( [not] CHANCE with/and/but POSSIBILITY )
- ŞANS ile/değil DENKLİK/DENK GELME
- ŞANS ile/ve/değil AYRICALIK
( [not] CHANCE with/and/but PRIVILEGE )
- ŞANS ile/ve/değil/yerine NİMET
( Bir nimetin çok olması, onun nimet olmadığını göstermez. )
- SIÇRAMA ile/ve OLASILIK
- OLUMSUZ OLASILIK ile/ve TEHDİT
( NEGATIVE PROBABILITY with/and THREAT )
- ŞANS ile/ve OLANAK
( Şans, cesaretlinin yanındadır. )
( Kendini kanıtlaması için kendinize bir şans verin. )
( Doğru olana tutunun; şans yakında şanssızlığı alt edecektir. )
( Tedbirli ve alçakgönüllü[mütevazı] olun, şansı yakalarsınız. )
( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler şansı yakalayacaktır. )
( Olgun kişi, şanssızlığın doğasını izleyerek kendini hazırlar. )
( İçten neşe, şans getirir. )
( Şanssızlık ve düşüş, kişinin kendini yönetme şekline bağlıdır. )
( CHANCE with/and POSSIBILITY )
( Give the self a chance to prove itself. )
- ŞANS ile/ve ADIM
( CHANCE with/and STEP )
- ŞANS ile/ve ÜMİT
( CHANCE with/and HOPE )
- ŞANS ile/ve BAHT
- OLANAK ile/ve FIRSAT
( Tutum, fırsatı kendine çeker. )
( POSSIBILITY with/and OPPORTUNITY )
( Attitude attracts opportunity. )
- FIRSAT ile/ve ŞANS
( OPPORTUNITY with/and CHANCE )
- FIRSAT ile/ve OLANAK
( OPPORTUNITY with/and POSSIBILITY )
- FIRSAT ile/ve VESİLE
( OPPORTUNITY with/and CAUSE )
- FIRSAT ile/ve ORTAM
( OPPORTUNITY with/and AMBIENCE IN POTENTIAL )
- FIRSATÇILIK ile/değil/yerine YARARCILIK
( [not] OPPORTUNISM with/but PRAGMATISM )
( PRAGMATISM instead of OPPORTUNISM )
- ALTERNATİF ile OLANAK
( ALTERNATIVE with POSSIBILITY )
- ALTERNATİF ile/ve/değil UZANIM
- YARDIMCI OLMAK ile/ve FIRSAT VERMEK
( Tekrarlanması gereken yardım, yardım değildir. )
( Yapılmaya değer tek yardım, yardıma gereksinim duymaktan kurtuluşu sağlamaktır. )
( Bizi insan yapacak olan berraklık ve yardımseverliktir. )
( En önemli yardımcı, gerçeğin içinizde bulunuşudur. )
( TO HELP with/and TO GIVE AN OPPORTUNITY )
( The main thing that helps is to have reality within. )
- YARDIMCI OLMAK ile VESİLE OLMAK
- HASL ETMEK ile/ve/değil/yerine VASL ETMEK
- YARDIM ile/ve/değil/yerine İŞ
( [not] HELP with/and/but BUSINESS )
( BUSINESS instead of HELP )
- DOĞRUDAN YARDIM ile/değil/yerine DOLAYLI YARDIM
( Politikacıdan gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgelerden gelir. )
- YARDIM ile/ve/<> YATAKLIK
- OLASILIK ile/ve POTANSİYEL
( PROBABILITY with/and POTENTIAL )
- POTANSİYEL ile/ve ENERJİ
( POTENTIAL with/and ENERGY )
- MALZEME ile/ve POTANSİYEL
( MATERIAL/SUPPLIES with/and POTENTIAL )
- OLASILIĞI DÜŞÜNMEYE BAŞLAMAK ile/ve OLASILIĞIN YÜKSEK OLMASI
( TO BEGIN TO THINK ABOUT PROBABILITY with/and HIGH PROBABILITY )
- OLASILIKLARI DÜŞÜNMEK/HESAPLAMAK ile "ŞOM AĞIZLILIK"
- ...SIZ ile OLMAMA/...NIN OLMAMASI
- HİÇBİR YERDE/LİK ile/ve/değil YOK/LUK
- YOK/LUK değil/yerine SINIRLANAMAZ/LIK
- YOK OLMA ile/ve/değil "BUHARLAŞMA"
- YOK OLMA ile/ve RÜZGÂRLIĞI KALMAMA
- YOK OLMAK ile/ve/=/değil VAR OLMAK
- YOK OLAN ile/değil/yerine ORADA OLAN
- "VAR"I "YOK"LAMAK ile "YOK"U "YOK"LAMAK
( "TO MAKE NONEXISTENCE" TO THE "EXISTENCE" with "TO MAKE NONEXISTENCE" TO THE "NONEXISTENCE" )
- YOKLAMAK ile YOK-LAMAK
- VAR ETMEK ile/ve VAR KABUL ETMEK
( TO CREATE with/and TO ACCEPT AS PRESENT/EXIST )
- (VAR İKEN) "YOK" ile (YOK İKEN) "VAR"
( Dememeli[/sin/yiz]! [ya da çok dikkatli olmak gerekir] İLE Diyemezsin! [dersen de sonraki bedeli çok ağır olur!] )
- İNŞA ile/ve/<> İMHA
( Her inşa edilen aynı zamanda yok olmaya da başlamıştır. İLE/VE/<>
Her imha edilen aynı zamanda inşa olmaya da başlamıştır. )
- VARSAYMAK ile MUTLAK KABUL ETMEK
( TO SUPPOSE with TO ACCEPT AS ABSOLUTE )
- AZ-ÇOK ile VAR-YOK
( LESS-MUCH with THERE IS/PRESENT - THERE IS NOT/ABSENT )
- ÇOK değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR
- ÇOK ile/ve/değil ÇOĞUL
- (")YOK ETMEK(") ile/değil ÖRTMEK
- YOK ETMEK ile/değil BİTİRMEK
( [not] TO DESTROY with/but TO FINISH )
- VAROLAN ile/ve VAROLUŞ
( Varolan, olasıların en iyisidir. )
( Saf varoluşta, parça fikri yoktur. )
( Varoluş başlangıçsızdır ve sonsuzdur. )
( In pure being the very idea of the particular is absent. )
- VAROLAN ile/ve/değil DUYUMLANAN
( [not] EXIST with/and/but SENSORIAL )
- VAROLAN ile/ve/değil GÖRÜNÜŞ
( [not] EXIST with/and/but APPEARANCE )
- VAROLAN ile/ve HAREKET
- VAROLAN ile BELİRLENİM
( EXIST with DETERMINATION )
- VAROLAN ile/ve KAVRAM
( EXIST with/and CONCEPT )
- VAROLAN/LAR'DA: BİRLİK ve ÖZDEŞLİK ve SÜREKLİLİK ve TÜRDEŞLİK
( ON EXISTENCE: UNITY and IDENTITY and CONTINUITY and HOMOGENEITY )
- VAROLAN'DA: DOĞRULUK ile/ve GEÇİCİLİK
( ON EXISTENCE: STRAIGHTNESS with/and TEMPORARY )
- "DOĞRULUK" ile/ve/değil/yerine OLANAKLILIK
- DOĞRU/LUK ile/ve KESİN/LİK
( STRAIGHT/NESS with/and DEFINITE/NESS )
- VAROLAN ve KARŞILAŞTIRMA
( EXIST and TO COMPARE )
- VAROLAN ile/ve OLMAZSA OLMAZ
( EXIST with/and IF NOT HAPPENS, NOTHING HAPPENS )
- CANLI/CANSIZ ile/ve/değil/yerine VAROLAN
- VAROLUŞ NESNESİ ile/ve VAROLUŞ ÖZNESİ
( EXISTENCE OBJECT with/and EXISTENCE SUBJECT )
- VAR DEĞİL/OLMAYAN ile/ve KULLANIMDA VAR (OLAN)
( NOT EXIST/NONEXISTENCE with/and EXIST ON USE )
- VAROLAN/VAROLUŞ ile/ve GEÇİCİ VAROLAN/VAROLUŞ
( EXISTENCE with/and TEMPORARY EXISTENCE )
- VAROLAN ile/ve/değil DUYU
( [not] EXISTENCE with/and/but SENSE )
- VARLIK ile VARLIK
- VARLIK ile VAROLUŞ
- VAR/LIK ile/ve YOK/LUK
( dır. İLE/VE değildir. )
( Sorun. İLE/VE Hiç. )
( Hiç. İLE/VE Sorun. )
( Dans var, dansçı yok; Dansçı var, dans yok. )
( Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür. )
( EXISTENCE with/and NONEXISTENCE )
- VARLIK ve/= DİRENÇ[+]/DİRÂYET
- FITRAT ve HANİF
( Donanım. Varlık. VE Birliğe getirmek. )
- ADEM ile/ve ÂDEM
( Yokluk. İLE/VE Yokluğun varlığı. )
( Yokluğun varlığı, bir kâmil insan! )
( İnsan sevdiğinde yok olmalı. )
( NONEXISTENCE with/and ADAM )
( Nonexistence. WITH/AND Existence of the nonexistence. )
- ÂLEM ile/ve/<> ÂDEM
( Her ne ki var âlemde,
Örneği var Âdem'de!
Her ne ki var Âdem'de,
Örneği var âlem'de! )
- MEVCUT ile/değil GEÇERLİ
( EXIST with/and VALID )
- YERİNDE/LİK ile/ve GEÇERLİ/LİK
( CONGRUOUS with/and VALID )
- DİNAMİK/LİK ve VAR/LIK
( DYNAMIC and EXISTENCE )
- VARLIK ile/ve NOKTA
( Nokta, uzayın yokluğu, olumsuzlamasıdır. )
( Noktada yol yoktur. )
( ... ile/ve Ahâdiyet simgesi. | Tanımsız. )
( EXISTENCE with/and POINT )
- VARLIK ile/ve BİÇİM
( EXISTENCE with/and FORM )
- VARLIKLAŞTIRMA ile/değil BİÇİMLENDİRME
- OLUMLU-OLUMSUZ ALGISI ile/ve VARLIK-YOKLUK ALGISI
( PERCEPTION OF THE POSITIVE-NEGATIVE with/and PERCEPTION OF THE EXISTENCE-NONEXISTENCE )
- YOK/LUK ile/ve/<>/değil GÖRÜNMEZ/LİK, BİLİNMEZ/LİK
( AMÂ: Görünmezlik yeri/"ülkesi". )
( [not] NONEXISTENCE with/and/<>/but INVISIBLE, UNKNOWN )
- BİLİNMEME/Sİ ile/ve/değil DUYULMAMIŞLIĞI/YAYGINLAŞMAMASI
- BEN DE SİZDENİM ve/> BENİM GİBİ/DURUMUMDA OLAN BAŞKA BİRİ DAHA VAR MI?
( Çok sıradışı bir ortamda/bölgede/durumda, insanın ilk düşündükleri. )
- BİLİNMEMESİ ile/ve/değil BURADA YER ALMAMASI
( [not] UNKNOWN with/and/but NONEXIST HERE )
- YOK/LUK ile/ve BİÇİMSİZ/LİK
( NONEXISTENCE with/and UNSHAPELINESS )
- YOK ile DEĞİL
( LACK with NOT )
- YOK ile/ve/değil/yerine VAR DEĞİL
( [not] LACK with/and/but NOT EXIST )
( NOT EXIST instead of LACK )
- YOK ile/ve/değil/yerine CİSMİ OLMAYAN
- YOK/LUK ile/ve/<>/değil/yerine BELİRSİZ/LİK
- YOK ile/ve/değil/yerine GÖSTERİLEMEYEN
- BİRŞEYE: YOK DEME! ve KENDİNE BENZETME!
- "YOK" DEMEK ile/değil/yerine "BENİM İÇİN BU/BÖYLE BİR KONU/OLGU YOK" DEMEK
( [not] TO SAY "THERE IS/ARE NOT" with/but TO SAY "THERE IS/ARE NOT A FACT/SUBJECT LIKE THIS FOR ME" )
( TO SAY "THERE IS/ARE NOT A FACT/SUBJECT LIKE THIS FOR ME" instead of TO SAY "THERE IS/ARE NOT" )
- YOK ile/değil ANLAMIN(IN) OLMAMASI
( [not] NONEXISTENT/THERE IS NOT with/but LACK OF MEANING/SENSE )
- YOK ile/ve/değil ZORUNLULUĞUNUN OLMAMASI
( [not] NONEXISTENT/THERE IS NOT with/and/but LACK OF OBLIGATION )
- YOK ile/ve YOKLUK
( NONEXISTENT/THERE IS NOT with/and NONEXISTENCE )
- YOK ile/ve PAYLAŞILABİLİR OLMAYAN
( NONEXISTENT/THERE IS NOT with/and UNSHARED )
- YOK ile/değil HENÜZ/ŞU ANDA BİLİNMEYEN
( [not] NONEXISTENT/THERE IS NOT with/but UNKNOWN AT THE MOMENT )
- YOK ile/ve/değil "DONMUŞ"(CEMÂDAT)
( [not] NONEXISTENT/THERE IS NOT with/and/but FROZEN )
- YOK/LUK ile/ve/değil ZİHİN
( Yok etmeyince, yok olmaz. )
( [not] NONEXISTENT/NONEXISTENCE with/and/but THE MIND )
- DURAĞAN/LIK ve YOK/LUK
( STABLE/STABILITY and NONEXISTENT/NONEXISTENCE )
- DURAĞAN ile SABİT
- YOKLUK ile YOKLUK
( NONEXISTENCE with NONEXISTENCE )
- YOKLUK ile/ve/değil BOŞLUK
( [not] NONEXISTENCE with/and/but BLANK )
- YOK/LUK ile/ve TANIMSIZ/LIK
- YOK/LUK ile/ve EKSİK/LİK
- YOKLUK: MERTEBEDE ile SALTIK OLARAK
( Vardır. İLE Yoktur. )
- YOKLUK ile/ve MESBÛK Bİ'L-ADEM
- YOKLUK ile/ve VARLIK
( Gölgesi olmaz! İLE/VE Gölgesi mutlaka vardır. )
( Yokluğun varlığa gücü yeter de, varlığın yokluğa gücü yetmez. )
( Varlığımın değerini bilmeyeni, yokluğumla terbiye ederim! [en uzun süre 7 yıldır!] )
( NONEXISTENCE with/and EXISTENCE )
( There is no shadow! WITH/AND Shadow is exist absolutely. )
- YOKLUK ile YOK İKEN
( NONEXISTENCE with/and WHEN (IT IS) NOT EXIST )
- YOKLUK ile/ve MUTLAK YOKLUK
( NONEXISTENCE with/and ABSOLUTE NONEXISTENCE )
( [Sansk.] ABHAVA ile/ve ATYANTA-ABHAVA )
- YOKLUK ile/ve YOK OLMADAN ÖNCEKİ YOKLUK
( NONEXISTENCE with/and NONEXISTENCE BEFORE TO BECOME NOT EXIST )
( [Sansk.] ABHAVA ile/ve PRADHAVAMSA-ABHAVA )
- YOK OLMADAN ÖNCEKİ YOKLUK ile/ve ORTAYA ÇIKIŞTAN SONRA YOKLUK
( NONEXISTENCE BEFORE TO BECOME NOT EXIST with/and NONEXISTENCE AFTER EXISTENCE )
( [Sansk.] PRADHAVAMSA-ABHAVA ile/ve PRAG-ABHAVA )
- YOKLUK ile/ve BOŞLUK
( Tecelli etmezler. )
( NONEXISTENCE with/and BLANK | CAVITY )
- YOKLUK ile/ve YOKLUĞUN VAROLUŞU
( NONEXISTENCE with/and BEING OF NON-BEING )
( [Çince] ... ile/ve VU ZHI YOU )
- YOKLUK'TA YOKLUK ile/and VARLIK'TA YOKLUK
( Yokluk, fazlasıyla zor ve ağır bir durumdur fakat yokluktan daha zoru da vardır ki, o da, varlıkta/olanaklar içinde yokluktur. )
( NONEXISTENCE AT NONEXISTENCE with/and NONEXISTENCE AT EXISTENCE )
- YOKLUKTAN OLUŞAN YOKLUKLAR ile/ve/değil VARLIKTAN OLUŞAN YOKLUKLAR
- KAYBOLMA ile YOK OLMA
( DISAPPEARANCE with TO BE ANNIHILATED/VANISH )
- PARASIZLIK ile "YOKLUK"
( [Ar.] MÜZÂYAKA[< ZÎK, ZAYK/DÎK, DAYK] )
- "YOKLUK" ile "SIKINTI"
( POVERTY with "STRAIT" )
- PARASIZLIK ile FAKİRLİK
- YOKSULLUK ile/ve/> MUTLAK YOKSULLUK
- YOKSULLUK ile YOKSUNLUK
( Yoksullukların en kötüsü kendini aciz görmektir. )
( POVERTY with DEPRIVATION )
( VITA VERE APOSTOLICA: Yoksulluğu yüceltme. )
- YOKSUNLUK ile/ve GEREKSİNİM
( DEPRIVATION with/and NEED )
- AÇMAZ ile ÇIKMAZ
- ÇIKMAZ ile KISKAÇ
- VARLIĞIM ile BEN VARIM
( MY BEING with I EXIST )
- VARLIK ile/ve İNSAN
( EXISTENCE with/and HUMAN )
- HİÇ/LİK ile/ve YOK/LUK
( Kendinizi alabildiğine çıplaklık, alabildiğine hiçlik içinde hazır tutun. )
( NOTHING/NESS with/and NON-BEING )
( Just keep yourself ready in utter nakedness and nothingness. )
- HİÇLİK ile/ve/=/<>/değil/yerine/belki/hem de/ya da BÜTÜNLÜK
( [not] NOTHINGNESS with/and/=/<>/but/maybe/also/or INTEGRITY )
( INTEGRITY instead of NOTHINGNESS )
- HİÇ/LİK ile/ve MUTLAK/LIK
( NOTHING/NESS with/and ABSOLUTE/NESS )
- HİÇ/LİK ile/ve DEĞERSİZ/LİK
( NOTHINGNESS with/and WORTHLESS/NESS )
- TÜRE(T)ME ile YARATMA
( TO DERIVE with TO CREATE )
- "YARATMA" ile/ve/değil AÇIĞA ÇIKARMA
- YARATMAK ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
( TO CREATE with/and TO TRANSFORM )
- YARATMA ile/>< YAŞAMA
( Yaşayanlar [pek] yaratamaz, yaratanlar [pek] yaşayamaz. )
- YARATICILIK ile/ve CANLANDIRMAK ile/ve HAREKET KATMAK
( Kuralları önce bilmek, sonra [yeri geldiğinde ve gerektiğince] unutmak/unutabilmek gerek! )
- YARATICILIK ve BİLGELİK
( TO CREATE and WISDOM )
- ŞEKİL VERME ile YARATMA
( TO GIVE FORM with TO CREATE )
- YAPILANDIRMA ile ŞEKİLLENDİRME
( TO CONSTITUTE with TO SHAPE )
- ŞEKİLLENDİRME ile/ve BELİRLEME
( TO SHAPE with/and TO DETERMINE )
- ÜRETMEK ile/ve OLUŞTURMAK
( TO PRODUCE with/and TO FORM )
- ÜRETMEK/ÜRETİM ile/ve YARATMAK/YARATIM
( Üretenler karanlıktan kurtulabilir. )
( Ancak zeki ve bilgili olanlar üretim yapabilirler. )
( Zaferin sırrı, Arınma ve Bilgi'ye ulaştıktan sonra çalışmaktır. Çalışmanın en iyisi ve yararlısı üretim yapanıdır. )
( TO PRODUCE with/and TO CREATE )
- ÜRETİM ARTIŞI ile/ve NİTELİK ARAYIŞI
( Rüzgâr ve gökgürültüsünün birbirini tamamlaması artışı simgeler. )
( INCREMENT OF PRODUCTION with/and SEARCH/LOOK FOR QUALITY )
- ARAYIŞ ile/ve SORGULAMA
( SEEKING with/and TO INTERROGATE )
- ARAYIŞ ile/ve BEKLENTİ
( SEEKING with/and EXPECTATION )
- SEMPATİ ile EMPATİ ile APATİ ile ANTİPATİ ile TELEPATİ
( Duygudaşlık, yakınlık. İLE Duyumsama, kendini ötekinin yerine koyma çabası. İLE [hiçbir şey] Duyumsamama. İLE Karşıduyum, soğukluk. İLE Uzaduyum. | Zihinsel, uzaktan [işaretsiz, yazısız, sözsüz] iletişim kurma (becerisi). )
( SYMPATHY with EMPATHY with APATHY with ANTIPATHY with TELEPATHY )
( PATHOS[Yun.]: Duyum/samak, his/setmek. )
- ÇEKİNME ile EMPATİ
( ABSTAIN with EMPATHY )
- EMPATİ ile/ve HOŞGÖRÜ
( Hoşgördün mü yorgunluk kalmaz. )
( EMPATHY with/and TOLERANCE )
- EMPATİ ile ALTROİZM
( EMPATHY with ALTRUISM )
- EMPATİ(K) ile AZ EMPATİ(K)-ÇOK EMPATİ(K)/ÇOK EMPATİ(K)-AZ EMPATİK
- HOR GÖRMEK değil/yerine HOŞ GÖRMEK
- HOŞGÖRÜ ve ÖZGÜVEN
( TOLERANCE and SELF-CONFIDENCE )
- HOŞGÖRÜ ile/ve TAHAMMÜL
- HOŞGÖRÜ ile İKİYÜZLÜLÜK
( İkiyüzlülük yapan, özgür olamaz. )
( [Ar.] TESÂMUH[< SEMÂHAT] ile RİYÂ )
( TOLERANCE with HYPOCRISY )
- İKİYÜZLÜLÜK ile/ve/değil/yerine ÇELİŞKİ
( [not] RİYÂ with/and/but CONTRADICTION )
( CONTRADICTION instead fo RİYÂ )
- İKİYÜZLÜLÜK ile/değil İKİ/ÇİFT KİMLİKLİLİK
- RİYÂ ile SÜM'A
( ... İLE Görsünler/işitsinler diye yapılan göstermecilik. )
- HOŞGÖRÜ ile İHÂNET
( Fazla hoşgörü, ihânete girer. )
( TOLERANCE with BETRAYAL )
- "HAK VERMEK" ile/ve "HOŞ GÖRMEK"
- UZADUYUM/RÂBITA/TELEPATİ ile/değil AYNI ŞEYİ DÜŞÜNMEK
( [not] TELEPATHY with/but TO THINK SAME THING )
- MUTSUZLUK MERKEZLERİ ile/ve MUTLULUK MERKEZLERİ
( 7. SAADET[SÜREKLİ MUTLULUK] MERKEZİ
------------------
6. YÜKSEK BİLİNÇ
5. KOŞULSUZ SEVGİ (BOLLUK)
4. SEVGİ
ile
3. GÜÇ
2. DUYGU
1. GÜVENLİK [en alt] )
( YÜKSEK BİLİNÇ KILAVUZU )
- KOŞULSUZ/LUK ile/ve/değil/yerine/> HER KOŞULDA
- MUTSUZLUK NEDENLERİ'NDE: CEHÂLET ve GAFLET
- MUTSUZLUK ile/ve/> HASTALIK
( ŞEKÂVET ile/ve/> ... )
- MUTLULUK ile/ve/değil HUZUR
( İnsan her zaman için mutluluktur fakat asla mutluluk sahibi değildir. )
( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var -ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )
( Huzurlu olmadıkça gerçeği göremezsiniz. )
( Eğer huzur istiyorsanız o yolda çaba göstermelisiniz. )
( İçindeki huzur kişinin felâketlere daha çabuk karşı gelmesini sağlar. )
( Huzuru olan kişi özgür olur ve özgür olan kişi de başkalarını özgürlüğe ulaştırır. )
( Omurgayı hiçbir eylem rahatsız etmediğinde, huzursuz zihin yavaş yavaş rahatlar. )
( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )
( Ne tür bir huzur? İstediğinize sahip olmanın huzuru mu, yoksa sahip olmadığınızı istememenin huzuru mu? )
( [not] HAPPINESS, BLISS with/and/but PEACE )
( One is always bliss, but never blissful. )
( You cannot see the true unless you are at peace. )
( If you want peace you must strive for it. )
( What kind of peace is it? The peace of having what you want, or not wanting what you do not have? )
( EUDAIMONIA ile/ve/değil ... )
- MUTLULUK ile/ve/> VERİMLİLİK
( HAPPINESS with/and/> PRODUCTIVITY )
- MUTLULUK ARAYIŞI yerine MUTLULUK
( Mutluluğa engel olan şey mutluluk arayışıdır. )
( HAPPINESS instead of SEEKING HAPPINESS )
- MUTLULUK ile/ve/"değil" AVUNMAK
- MUTLULUK ile/ve GÜÇ
( HAPPINESS with/and POWER )
- HUZUR ile/ve SÜKÛN
- HUZUR ile/ve DİNGİNLİK
- HUZUR ve/<> MUZIR
- DİNGİNLİK ve DENGE
- MANEVÎ[< MÂNÂVÎ] ile METAFİZİK
( MORAL with METAPHYSICS )
- ÖZEK/MERKEZ ile/ve ODAK
( CENTER with/and FOCAL POINT )
- ODAK ile TEMEL
( FOCAL POINT with BASE )
- MERKEZ ile/ve/<> ÇEVRE/Sİ
( FOCAL POINT with/and/<> SURROUNDINGS/AROUND )
- MERKEZ ile/ve TAHT
( CENTER with/and THRONE )
- KAYNAK ile/ve MERKEZ
( Kaynağı bilmek, kaynak olmak demektir. )
( Kaynağın başlangıcı bulunamaz. )
( Pencere, ışığı verendir fakat onun kaynağı değildir. )
( Su bulmak için oraya buraya küçük çukurlar kazmazsınız, fakat bir yeri derinlemesine delerek bir kuyu açarsınız. )
( Yalnız nimetleri kaynak sanmayın. Irmak değil kaynak olduğunuzu idrak edin. )
( Statünüzün, gücünüzün ya da güvendiklerinizin kaynağı yine kendinizsiniz. )
( SOURCE with/and CENTER )
( To know the source is to be the source. )
( The source is untraceable. )
( The window is the giver of light, but not the source of it. )
( To find water you do not dig small pits all over the place, but drill deep in one place only. )
( Only do not take the gifts for the source. Realise yourself as the source and not as the river. )
- ETKİ ETMEK ile "KARIŞMAK"
( INFLUENCE/TO EFFECT with "TO INVOLVE" )
- ETKİLEŞİM ile İLETİŞİM
( INTERACTION with COMMUNICATION )
- ETKİLEŞİM ile/ve DEĞİŞİM
( INTERACTION with/and ALTERATION )
- ETKİLEŞİM ile/ve/değil/yerine ETKİNLEŞMEK
( Duygusallık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşulsuz sevgi. )
( Alışveriş. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Veriş. )
( [not] REACTIVE with/and/but ACTIVE )
( ACTIVE instead of REACTIVE )
( [not] Emotional. WITH/AND/BUT Unconditional love. )
- ETKİLEŞME ile/ve KAYNAŞMA
( INTERACTION with/and TO COMBINE )
- İLETİŞİM ile/ve/> BAĞ
( COMMUNICATION with/and/> RELATION/LINK )
- İLETİŞİM ile KOORDİNASYON
( COMMUNICATION with COORDINATION )
- İLETİŞİM ile/ve PİKTOGRAFİ
( ... İLE/VE Resim ve çizim aracılığıyla iletişim. )
( COMMUNICATION with/and PICTOGRAPHY )
- YOL ile/ve İLETİŞİM
( Olgun kişi, etkisini tavsiyeleri ve önderliğiyle yayarak izlenecek yolu hazırlar. )
( WAY with/and COMMUNICATION )
- KURUL ile/ve/yerine/değil KOORDİNASYON
( [not] COMMITTEE with/and/but COORDINATION )
( COORDINATION instead of COMMITTEE )
- KOORDİNASYON ile/değil EŞZAMANLI/LIK (SENKRON/İZASYON)
( [not] COORDINATION with/but SYNCHRONIZATION )
- KAYBOLMA ile/yerine/değil DÖNÜŞÜM
( [not] TO DISAPPEAR with/but TRANSFORMATION )
( TRANSFORMATION instead of TO DISAPPEAR )
- YERİNE KOYMA ile/değil DÖNÜŞÜM
( [not] TO REPLACE with/but TRANSFORMATION )
- ETKİLEŞİM ile/ve DÖNÜŞÜM
( INTERACTION with/and TRANSFORMATION )
- ETKİLEŞİM ile/ve DEĞİŞİM
( INTERACTION with/and ALTERATION )
- ETKİ/LEME ile ENGEL/LEME
( Engeller bir ölçüde kalktığında, o bir anda içinize doğar. )
( IMPRESS with HINDRANCE/OBSTRUCTION )
( It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent. )
- ETKİLEYİCİ ile/ve BELİRLEYİCİ
( IMPRESSIVE with/and DETERMINER )
- ETKİLENMEK ile/ve/> ESİNLENMEK
( TO GET EFFECTION with/and/> TO BE INSPIRED )
- ETKİLENMEK ile ALIMLAMAK
( TO GET IMPRESS with TO TAKE )
- KONUŞMAK ile/ve İLETİŞİM
( TO TALK with/and COMMUNICATION )
- KONUŞMA ile/ve/> SOHBET
( ... İLE/VE/> Edeb varsa/girince. )
( İNSIBÂĞ[< SIBG]: Ortamda/mecliste bulunan kişinin boyasıyla boyanma. | Temizlenme. )
- KONUŞMAK ile/ve/<> DİNLEMEK
( Konuşmak iki kişi/yi gerektirir.
1. Doğru/yu konuşan.
2. Doğru/yu dinleyen. )
( Konuşanı konuşturan, dinleyenin ihlâsıdır. )
- SAĞALTIM/PSİKOTERAPİ ile/değil/yerine SOHBET
( Çağrışımsal. İLE/DEĞİL/YERİNE Sanatsal. )
- KONUŞMAK ile/değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR KONUŞMAK
( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )
( Lisanen konuşmak, halen anlaşmak! )
( [not] TO TALK with/but TO TALK IN NECESSITY )
( TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )
- ÇOK KONUŞMAK ile/ve BOŞ KONUŞMAK yerine ÇOK/BOŞ KONUŞMAMAK
- KONUŞMAK ile/ve ANIMSAMAK/ANIMSATMAK
( TO TALK with/and TO REMEMBER )
- KONUŞMAMAYI KONUŞMAYA TERCİH EDEN (OLMAK) ile/ve/değil/yerine KONUŞMAYI KONUŞMAMAYA TERCİH EDEN (OLMAK)
( Konuşmak (bile) (belki) birçok/bazı konuları/sorunları halletmeye yetmeyebilir fakat konuşmayarak hiçbir çözüm bulunmaz! )
( [not] PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK with/and/but PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK )
( PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK instead of PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK )
- GEREKTİĞİ KADAR DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK/YAPMAK ile/ve DEĞERİ/DEĞDİĞİ KADAR DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK/YAPMAK
- KONUŞMAK ile GEVEZELİK
( TO TALK with CHATTERING )
- İÇ KONUŞMA ile/ve DIŞ KONUŞMA ile/ve ÜÇÜNCÜ KONUŞMA
- DIŞ KONUŞMA ile/ve İÇ KONUŞMA
( Konuşma, nutuk. İLE/VE Düşünme. )
( Kavramlarla düşünülür, sözcüklerle konuşulur. )
( EXTERIOR TALK with/and INTERIOR TALK )
( Talking, oration. WITH/AND To think. )
- KONUŞMA ile/ve KOŞMA
- KONUŞMAK/YAZMAK ile/ve/yerine/değil/hem de YAPMAK/UYGULAMAK
( Bir insanın bir şey yapıyor ya da yapmıyor gibi görünmesi çoğu zaman yanıltıcıdır. )
( [not] TO TALK/WRITE with/and/but/also TO DO(/MAKE)/TO APPLY )
( TO DO(/MAKE)/TO APPLY instead of TO TALK/WRITE )
( What a man appears to do, or not to do, is often deceptive. )
- YAZDIĞINI YAPMAK ve/<> YAPTIĞINI YAZMAK
( Yapacağını yaz, yazdığını yap! )
( Yaşamak için ayağa kalkmıyorsan, yazmak için masaya oturma! )
( TO DO WHAT YOU WROTE and/<> TO WRITE WHAT YOU DO/DONE )
- YAZ(IL)MAYA GEREK/DEĞER DUYULAN (/DUYULMUŞ/DUYULACAK OLAN) ile/ve YAZ(IL)MAYA GEREK/DEĞER DUYULMAYAN (/DUYULMAMIŞ/DUYULMAYACAK OLAN)
- KONUŞMAK ve EYLEM
( Kişi, konuşmadan önce eyleme geçer ve [ancak] daha sonra eylemine göre konuşur. )
( Düşünce goncadır, dil tomurcuk, eylem ise bunların ardındaki meyve. )
( TO TALK and ACTION )
- YAPMAK ve SUSMAK
( Hayatla tek buluşma noktamız yapmak/eylem; insanla tek buluşma noktamız susmak/susabilmektir. )
- BİLMEK ve/<> YAPMAK
( Yapmak, onu bildiğini göstermektir. )
( Bilmek yapabilmektir. )
( İnsan, bildiklerini, yönetir/yönetmelidir: bilmedikleri tarafından yönetilir. )
( TO KNOW and/<> TO DO )
- KONUŞMAMAK ile/değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK
( [not] NO TALKING with/but TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE )
( TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE instead of NO TALKING )
- BOŞ KONUŞMA(MA)K ile BOŞUNA/BEYHUDE[Fars.] KONUŞMA(MA)K
( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )
( HERZE[Fars.]: Boş lakırdı, saçma. )
- UZUN UZUN KONUŞMAK ile "UZATMAK"
( TO TALK AT LENGTH with TO PROLONG )
- SÖZ/SAB ile/ve TATLI SÖZ
( Güftâr. İLE/VE Güftâr-ı şirin. )
( "Bir sözü(sırrı) söylediğimde o bana malik olur, ben ona malik olamam". )
( "Sözünde doğru, işinde dakik olmalısın. Sözünde doğru olan kimsenin değeri artar, işinde dakik olan kimsenin de işi neticeye bağlanır". )
( Söz taşıyanların(su'ât) getirdiklerini kabul etmek büyük bir zulümdür. )
( Sözlerin öfkesini gözleyin, ağızdan çıkan sözleri kulaklarınız duysun. Sözlerle hiç kimseye zarar vermeyin. )
( En kolay olmayan şey: Söz Söylemek ve Söz Anlamak. )
( Balcının var bal tası, oduncunun var baltası. )
( Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır. )
( Taşa geçer, kendime geçmez sözüm. )
( Huzur veren tek bir söz, yararı olmayan binlerce sözden daha yeğdir. )
( Bu sözler/şiirler, "Onlar benim!" diyenindir. )
( Sözden suret doğup ölür, dalga kendini tekrar denize götürür. )
( DEKLAMASYON: Sözü güzel söyleme, süslü sözlerle söyleme. )
( WORD with/and SWEET WORD )
- SÖZ ile/ve/<> ÇÖZÜM
( RIGHT WORD with/and/<> CONSEQUENCE )
- SÖZ ile/ve SEHL-İ MÜMTENÎ
( ... İLE/VE Kolay ve sade göründüğü halde söylenmesi kolay olmayan söz. )
- SÖZ ile/ve LAKONİK[Fr. < Yun.]
( ... İLE/VE Kısa ve özlü söz, vecize. )
( Sözün tamamı ahmağa söylenir. )
- SÖZ ile KITIR[argo]
( ... İLE Uydurma, yalan söz. )
- SÖZ ile TERÂNE[Fars.]
( ... İLE Çok yinelendiğinden usanç verici bir durum alan söz. | Ezgi, nağme, makam. | Dört dizeden oluşan ve birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri birbirleriyle uyaklı olan şiir, dörtlük. )
- SÖZÜN ÇEŞİTLERİ VE DERECELERİ/DEREKELERİ:
ŞİİR
^
KELÂM-I KİBAR [Vecize, Atasözü]
^
--- SÖZ ---
v
LÂF / KÜNGE / JÂJ[Fars.] [Evin içinden çıkan çer-çöp.]
v
KÜFÜR [Ar. < KFR: Örtme, gizleme.]
v
HİCV
v
HERZ[Ar.: Anlamsız, boş, saçma. | Hakaret. ], YÂVE, TÜRREHÂT / HERZE/BESBÂS[Fars.]
- DOĞRU SÖZ ile/ve YEMİN
( Doğru söz, yeminden ileri! )
( RIGHT WORD with/and OATH )
- YEMİN ve TAHLÎF/TEHÂLÜF[< HALF]
( ... VE Yemin ettirme. | Yargıcın, taraflardan birine yemin ettirmesi. )
- GÜZEL SÖZ ile/ve/<> GÜZEL EYLEM
( NICE WORD with/and/<> NICE ACTION )
- SÖZÜN KISASI ile SÖZÜN ÖZÜ
( BRIEF OF THE WORD with/and ESSENCE OF THE WORD )
- ÇOK SÖZ ile/yerine TOK SÖZ
( MANY WORD with FULL WORD )
( FULL WORD instead of MANY WORD )
- TAM OLAN SÖZ ile/ve TAM OLMAYAN SÖZ
( el-KAVLU'T-TÂM ile/ve el_KAVLU ĞAYRU'T-TÂM )
( FÂRÂBÎ )
- SÖZ ile/ve/<> YAZI
( Etkileme sanatı. İLE/VE Varolma sanatı. )
( Söz ile ses hem delâlet eden hem edilen. İLE/VE Sadece delâlet/işaret eden. )
( [Ar.] HANEK ile/ve/<> KİTÂBE )
( DİLEKÇE/ARÎZA[Ar.]: Küçükten büyüğe yazılan yazı. )
( GRAFOLOJİ: El yazısını inceleyen bilim dalı. )
( WORD with/and/<> WRITING )
- SÖZ ile/ve/<> GARANTİ
( Neye söz verdiysen oradan hesaba çekilirsin. )
"( VAAD ile TAAHHÜD/T )"
( VAİT: Söz verme. Belirli bir şeyi yapmayı taahhüt. )
( TAAHHÜD[< AHD]: Bir işin yapılması üzerine resmi olarak sözleşme. )
( WORD with/and/<> GUARANTEE )
- HABERLEŞME ile İLETİŞİM
( INFORM with COMMUNICATION )
- İLETİŞİM ile/ve BİLDİRİŞİM
- KONUŞTURAN/KONUŞULAN REKLÂM ile/ve/<>/değil/yerine SATTIRAN REKLÂM
- REKLÂM ile/"değil" HABER
( ["not"] ADVERTISEMENT with NEWS/MESSAGE )
- HABER ile/ve HAVÂDİS
( NEWS with/and MESSAGE )
- HABER ile/ve/= VERİ
( NEWS with/and/= DATA )
- HABER ile MÜJDE
( [Ar.] HAVÂDİS[< HÂDİSE], NEBE ile BEŞÂRET )
( [Fars.] ... ile NÜVÎD )
( NEWS with GOOD NEWS )
- HABER ile/ve/<>/hem de/değil/yerine BİLGİ
( [Fars.] PEYÂM ile/ve/<>/hem de/değil/yerine ... )
( [not] NEWS with/and/<>/but/also INFORMATION )
( INFORMATION instead of NEWS )
- HABER ile/ve/değil/yerine İSTİHBARAT
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Sorup tahkik ederek haber alma. )
- İŞÂA/T[< ŞÜYÛ]: Bir haberi herkese duyurma.
- SÖYLEM ile SÖYLEV
- İLETİŞİM ile TEKELLÜM
- KENDİNE SÖYLEYEBİLDİĞİN ile/ve KENDİNE (BİLE) SÖYLEYEMEDİĞİN
( ABLE TO SAY TO YOURSELF with/and (EVEN) NOT ABLE TO SAY TO YOURSELF )
- BAŞKASINA SÖYLEDİĞİN/SÖYLEYEBİLDİĞİN ile ANCAK/SADECE KENDİNE SÖYLEYEBİLECEĞİN
( (ABLE) TO SAY/TELL SOMETHING TO OTHERS with ONLY ABLE TO SAY TO YOURSELF )
- BAŞKASIYLA PAYLAŞTIĞIN/PAYLAŞABİLDİĞİN ile ANCAK/SADECE KENDİN YAŞAYABİLECEĞİN
( (ABLE) TO SHARE WITH OTHERS with ONLY YOU ABLE TO EXPERIENCE )
- KONUŞMAK ile/ve SÖYLEMEK
( mdw İLE/VE dd )
( Değnek imgesi. İLE/VE Yılan imgesi. )
( TO TALK with/and TO SAY/TELL )
- SÖYLEMEK ile SÖYLEMEMEK
( TO SAY/TELL with NOT TO SAY/TELL )
- SÖYLEMEK ile BAHSETMEK
( TO SAY/TELL with TO MENTION )
- AĞIZ UCUYLA SÖYLEMEK ile SÖYLEMEK
- KONUŞMAK ile/ve/<>/değil/yerine SUSMAK
( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )
( Konuşmak gereksinim olabilir fakat susmak sanattır. )
( İnsana konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutmasını öğrenebilmesi için altmış yıl gereklidir. )
( TO BE SILENT with/and TO TALK )
( Wisdom by silence, royalty by behaviours. )
- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN
( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )
- SUS!!!: HAKARET değil UYARI/DESTEK
- SAYENDE ile/değil YÜZÜNDEN
( Olumlular için. İLE/DEĞİL Olumsuzlar için. )
( Olumsuz bir şey için "Senin sayende" değil "Senin yüzünden" denilir. )
( SÂYE[Fars.]: Gölge. | Koruma, sahip çıkma. )
- SAYESİNDE ile DESTEĞİYLE
- ... ÜZERİNDEN ile/ve/değil/yerine ... SAYESİNDE
- ANLAŞMA ile/ve/değil ANTLAŞMA
( TO UNDERSTAND EACHOTHER with/and PACT )
- ANTLAŞMA ile/ve/<> İŞBİRLİĞİ
( İnsanın çok fazla işbirliği içinde olabildiği çeşitli düzeyler vardır. )
( PACT with/and/<> COOPERATION )
( There are other levels on which man is much more co-operative. )
- İŞBİRLİĞİ ile/ve/<> İŞBÖLÜMÜ
( ... İLE/VE/<> Kendisiyle ilgili her işi yapmamak. )
( COOPERATION with/and/<> DIVISION OF LABOUR )
- İŞBİRLİĞİ ile/ve/<> GÜÇ BİRLİĞİ
- İŞBİRLİĞİ ve/<> AMAÇ BİRLİĞİ
- ANTLAŞMALI ile DANIŞIKLI-DÖNÜŞÜKLÜ
( TREATY with PREARRANGED-FEEDBACKED )
( [Por. ve İsp.] KOMPRADOR: İşbirlikçi. )
- ANTLAŞMA ile/ve UZLAŞMA
( PACT with/and TO COMPROMISE )
- UZLAŞIM ile/ve/<> UYUM
( [Ar.] VAZ'Î ile/ve/<> TENASÜB )
( AGGREEMENT with/and/<> HARMONY )
- UZLAŞIM ile/ve/değil/yerine UYUMLU BİRLİK
( [not] AGGREEMENT with/and/but/<> HARMONIOUS UNITY )
- UZLAŞIM ile/ve/<> TANIŞIKLIK
- UZLAŞMA ile/değil ERDEM
( [not] AGGREEMENT with/but VIRTUE )
- KİTAPSIZLIK ile/değil/yerine "HESAPSIZLIK"
- UZLAŞIM/SAL ile UYLAŞIM/SAL
- TANIKLIK ile/ve UZLAŞIM
( WITNESS with/and TO COMPROMISE )
- UZLAŞMA ile/ve İMAN
( AGREEMENT with/and FAITH )
- UYGUN/LUK ile/ve TUTARLI/LIK
( [Fars.] SEZÂ ile/ve ... )
( CORRESPONDENCE with/and COHERENCE )
- UYGUN ile/ve KULLANIŞLI
( APPROPRIATE/FIT with/and USEFUL )
- KULLANILABİLİR/LİK ile/ve/değil UYGUN/LUK
( [not] USEFULNESS with/and/but APPROPRIATENESS )
- UYGUN ile/ve HAZIR
( Hazır olmak, olgun olmaktır. )
( Hazıra, Hızır gerekmez. )
( Hazır, huzurdadır. )
( ÂMÂDE[Fars.]: Hazır, hazırlanmış. )
( APPROPRIATE/FIT with/and READY )
- HAZIR ile/ve VERİLİ
- HÂZIR ve NÂZIR
- HAK ile/ve ZORUNLULUK
( RIGHT with/and OBLIGATION )
- HAK ile/değil BAĞIMLILIK
( [not] RIGHT with/but DEPENDENCE )
- HAK EDİŞ ile/ve UYGUNLUK
( TO DESERVE with/and APPROPRIATENESS )
- UYGUNLUK ile/ve YAKINLIK
( APPROPRIATENESS with/and CLOSENESS )
- UYGUN OLMAMAK ile YETERİ KADAR UYGUN OLMAMAK
( NOT TO BE IN APPROPRIATE with NOT ENOUGH AS MUCH AS TO BE IN APPROPRIATE )
- TUTARLI/LIK ile/ve DAYANAKLI/LIK
( Derin anlamda devamlılığa, tutarlılık sonucu ulaşılır. )
( Tutarlı olun, yapaylık ve kurnazlıktan uzak durun. )
( CONSISTENT/CONSISTENCY with/and ENDURANCE )
- YER VERMEMEK ile TUTARSIZLIK
( NOT TO GIVE PLACE TO with INCOHERENCY/INCONSISTENCY )
- DAYANAK ile/ve ARKAPLAN
( SUPPORT with/and BACKGROUND )
- ÖZGÜ ile/ve ÖVGÜ
- ÖZEL ile ÖZGÜ
( SPECIAL with PECULIAR )
- ÖZEL ile/ve/<>/hem de GÖZEL
( SPECIAL with/and/<>/also BEAUTIFUL )
- ÖZELLİKLE ile EKSTRADAN
- "BİRAZ SONRA" ile/değil "KISA BİR SÜRE SONRA", "DAHA SONRA"
( Yaşanmış bir şeyin anlatımında "biraz sonra" denilmez! )
- ZAMAN ile ARASIZLIK
( TIME with WITHOUT INTERRUPTION )
- ZAMAN ile/ve DÖNEM
( TIME with/and PERIOD )
- KISA ZAMANDA ile TEZ ZAMANDA
- AN/ŞİMDİ ile/ve/= GEÇMİŞ
( Geçmiş ve gelecek, ebedi şimdi'de birlikte varolurlar. )
( Kimseyi geçmiş zamanlar uğruna ödüllendirmeyin. )
( PRESENT with/and/= PAST )
( Past and future coexist in the eternal now. )
( [Çince] JIN ile/ve/= ... )
- AN/ŞİMDİ ile/ve/= GELECEĞİ
( PRESENT with/and/= FUTURE )
- "SONUÇ, SONUÇTA" ile/ve/değil/yerine "ŞU AN"
( Her ikisinin kullanımında da, "Önemli olan şu andır/sonuçtur" indirgemeci/lik yanlışlığı yapılmamalıdır! )
( [not] "FINALLY" with/and/but "RIGHT NOW" )
( "RIGHT NOW" instead of "FINALLY" )
- ŞİMDİ ile/ve "ŞİMDİLİK"
- "KEŞKE ..." ile "İYİ Kİ ..."
( Geçmiş zamanın olumsuzu. İLE Geçmiş zamanın olumlusu. )
( [Ar.] LEYTE ile ... )
( "I WISH ..." with "LUCKILY ..." )
( Negative of the past. WITH Positive of the past. )
- "YA ..." ile "... İSTİYORUM!"
( Geleceğin olumsuzu. İLE Geleceğin olumlusu. )
( "IF ..." with "I WANT ...!" )
( Negative of the future. İLE Positive of the future. )
- KEŞKE ile İNŞAALLAH
- KEŞKE ile BARİ/EN AZINDAN
( [Ar.] ... ile LÂ-AKALL )
( I WISH with AT LEAST )
- ERTELEME ile/ve/değil ÖTELEME
( [not] TO POSTPONE/DEFER/DELAY with/and/but TO GET FURTHER/BEYOND )
- ERTELEME ile/ve GECİKTİRME
( [Ar.] TE'HÎR[< AHAR] )
- ERTELEME ile BASKILAMA ile PLÂNLAMA ile STRATEJİ
( TO POSTPONE/DEFER with TO OPPRESS with PLANNING with STRATEGY )
- SARKMA ile/ve GECİKME
( Buluşma dakikasından önce haber verilmişse/verilirse. İLE/VE
Buluşma dakikasından önce haber verilmemişse. )
- GEÇ ile/ve GÜÇ [BİR ŞEYİN: GEÇ OLMASI ile/ve GÜÇ OLMASI/OLMAMASI]
( Olsun. İLE/VE Olmasın! )
- TASFİYE ETMEK ile/ve BASKI ALTINDA TUTMAK
( TO DISCHARGE with/and TO KEEP UNDER PRESSURE )
- STRATEJİ ile/ve AKIL
( Üst kuram, kuram kurma kuramı. İLE/VE ... )
( Strateji sakatsa takviye yetmez. )
( STRATEGY with/and REASON )
- AKIL ve OLANAK
( Yaşam, akıl ettiğin ve olanakların kadardır. [geliştirip değiştirebilme gücü/olanakları sende olmak üzere] )
- BETİMLEMEK ile/ve PLANLAMAK
( TO DESCRIBE with/and TO PLAN )
- BETİMLEME ile/ve BEKLENTİ
( DESCRIPTION with/and EXPECTATION )
- BETİMLEME ile/ve AÇIKLAMA ile/ve ANLAMA ile/ve ANLAMLANDIRMA ile/ve YÖNELME ile/ve YÖNLENDİRME
( Olay. İLE/VE Olgu. İLE/VE Deneyim. Hamd etmek. İLE/VE ... İLE/VE ... İLE/VE ... )
( TO DESCRIBE with/and TO EXPLAIN with/and TO UNDERSTAND with/and TO GIVE MEAN with/and TO TURN/INCLINE TOWARDS, WITHDRAW with/and TO DIRECT, STEER )
- ANLAMLANDIRMA ile/ve DENEYİM
- ANLAMLANDIRMAK ile/ve "ZEVK ETMEK"
- ZEVKİNİ ALMAK ile/ve/>/değil/yerine HİKMETİNE ERMEK
( LÂF-Ü-GÜZÂF, KIL-Ü-KÂL KALKTIĞINDA
GERİYE ZEVK VE VİCDAN KALIR )
- ANLAMLANDIRMA ile/ve ETKİ
( Sorgulanmayan yaşam, yaşam değildir. )
- "ANLAMLANDIRMAK" ile/değil "ANLAMLI KILMAK"
- KURAM/GÖRÜNCE/TEORİ ile SENARYO
( THEORY with SCENARIO )
- TEORİ ile/ve ÜTOPYA
( ... İLE/VE Hayalini şekillendirmek/eğitmek. )
( THEORY with/and UTOPIA )
- "MANTIKEN" ile/ve/değil "KURAMSAL/TEORİK OLARAK"
( [not] "LOGICALLY" with/and/but "THEORICALLY" )
- ZEN ile/ve/<> BUDİZM/FELSEFE
( ZEN with/and/<> BUDHISM/PHILOSOPHY )
- ZEN ile/ve/<> HERHANGİ BİR ŞEY
( ZEN with/and/<> ANYTHING )
-
YİN ile/ve YANG
( SÜREKLİ DÖNGÜ/DEVR-İ DAİM )
- YA/YA DA | ile HEM/HEM DE ile/ve/<> NE/NE DE
( Ayrım. | İLE Birlik/bütünlük. )
( 0 1 | ile O )
( "Ne, ne de", "hem, hem de" ile birliktedir![ayrı değildir!] [sadece insana/gelişmiş zihinlere özgüdür!] )
- YA DA ile VE
( OR with AND )
- VE ile HEM DE
( AND with ALSO )
- MANİATÜ'L HULÛV ile MANİATÜ'L CEM
( "Hem, hem de" ol(a)mayanlar için. İLE "Ne, ne de" ol(a)mayanlar için. )
- RAKAMLAR('I)
( TAKDİM TEHİR )
( NUMBERS )
- FERÂGAT(BEZL) ile TERK
( ABNEGATION with ABANDONMENT )
- FERÂGAT ve/> İŞTİYAK ve/> AŞK
- FERÂGAT ve DÖNÜŞÜM
- "FERÂGAT ETMEK" ile "ÖDÜN VERMEK"
- ERKEN TEŞHİS ile/ve/yerine BAŞINDAN/ÖNCEDEN TEŞHİS
- MUAYENE(DE): GÖSTEREN ve/|| GÖZLEYEN
- İMGE ile/ve/<>/değil SİMGE
( Zihinde ve zihnin tanımlanamaz ayrıntılarındaki/derinliklerindeki karşılığı/varlığı. İLE/VE/<>
Zihindeki ayrıntıların ve kombinasyonların işaret, çizim, resim ve fotoğraflandırılmış, kabalaştırılmış[kesifleştirilmiş] hali. )
( [eski dönemlerde][> İMGE] IMAGO: Ölen (önemli) kişinin/kralın, -ölmeden önce- balmumundan yapılmış sûreti. | Çifte varoluş, ölümle yaşam arasında varolan. [Ölüme de gönderme yapan!] İLE/VE/<> ... )
( [M.S. I. yüzyıldaki kayıtlardan] Uzaklara giden sevdiği kişinin gölgesinin hatlarını/konturunu çıkarma. İLE/VE/<> ... )
( [modern dönemde] Anlamı, kendine sabitleyen, öznesine göndermeyen. [TEMSİL | İng. REPRESENTATION] İLE/VE/<> ... )
( Sürekli dolaşımda olan/kalan/bırakılan. [JACQUES DERIDA (ö. 1930)] İLE/VE/<> ... )
( Buluşturan/buluşturur. İLE Ayrıştıran/ayrıştırır ve buluşturan/buluşturur. )
( Kavramayı sağlatan. İLE Birliği sağlatan. )
( Aklın bilgiye ve hikmete kavuşması, neredeyse tüm uygarlıklarda ortak olarak Güneş, Işık, Nur simgeleri ile belirtilmektedir. )
( İmgeleme ve arzunun son bulmasıyla birlikte varlık da sona erer ve şu ya da bu oluş saf varoluşla kaynaşıp birleşir, ki onu tarif olanaklı değildir, o ancak yaşanabilir. )
( İşitilen ve okunan sözler ancak zihninizde imgeler yaratırlar, fakat siz zihinsel bir imge değilsiniz. )
( Gerçek olmayanı yaratan imgelemedir, onu devam ettiren ise arzudur. )
( İmgenin ardında ve ötesinde olan idrak ve eylem gücüsünüz. )
( Simgeler tek bir anlama indirgenemezler. )
( Simgenin imgesi olmaz ama imgenin simgesi olur. )
( Zihninizin aynasında imgeler görünür ve kaybolurlar. Ayna kalır. )
( RÂBITA: İmge ile simgenin buluşturulması. )
( IMAGE with/and/<> SYMBOL )
( The innards created by imagination and perpetuated by desire. )
( Words, heard or read, will only create images in your mind, but you are not a mental image. )
( You are the power of perception and action behind and beyond the image. )
( In the mirror of your mind images appear and disappear. The mirror remains. )
( [Çince] XINGXIANG ile/ve/<> ... )
- İMGE ile/ve/<> İMGE
( IMAGE with/and IMAGE )
- SİMGE ile/ve SİMGE
( SYMBOL with/and SYMBOL )
- SİMGE ile/ve DUYU
( Tini gösterir. İLE/VE Nesnenin görünüşünü gösterir. )
( SYMBOL with/and SENSE )
- DOĞA ve/> İMGE ve/<> SİMGE
( NATURE and/> IMAGE and/<> SYMBOL )
- SİMGESEL (ANLATIM) ile/ve/<> ÇOKLU (ANLATIM)
( SYMBOLIC (EXPOSITION) with/and MULTIPLE (EXPOSITION) )
- SİMGELEMEK ile/ve TEMSİL ETMEK
( TO SYMBOLIZE with/and TO REPRESENT )
- TEMSİL ETMEK ile/ve/değil VAROLUŞ
( [not] TO REPRESENT with/and/but EXISTENCE )
- TEMSİL ile İFADE
( REPRESENTING with EXPRESSION )
- İFADE ile/ve/değil İDDİA
( [not] EXPRESSION with/and/but ASSERTION )
- ANLATMAK ile/ve/<> ANLAMAK
( İFADE ile/ve/<> İSTİFADE )
- BAŞTAN ANLATMAK ile/yerine SORULURSA ANLATMAK
( EXPLAINING AT THE BEGINNING with EXPLAINING IF SOMEBODY ASKS )
( EXPLAINING IF SOMEBODY ASKS instead of EXPLAINING AT THE BEGINNING )
- ANLATMAK ile/ve/<> ÖĞRENMEK ÜZERE/İÇİN ANLATMAK
( TO EXPLAIN with/and/<> TO EXPLAIN TO/FOR TO LEARN )
- ANLATMAK ile/ve/değil/yerine DEĞİLLE(TTİR)ME
( Anlamasını sağla(t)mak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kavramasını sağla(t)mak. )
( Yok. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Var değil. )
( [not] TO EXPLAIN with/and/but NEGATION )
( NEGATION instead of TO EXPLAIN )
- ANLATMAK ile/ve ÖYLE/ŞÖYLE/BÖYLE ANLATMAK
- ANLATMAK ile/ve PAYLAŞMAK
( EXPLAINING with/and SHARING )
- "AÇMAK" ile/ve/<> ANLATMAK
( "TO OPEN" with/and/<> TO EXPLAIN )
- ANLATMAK ile/ve "GEVEZELİK"
( EXPLAINING with/and "CHATTERING" )
- ANLATAMAMAK ile/ve İNANDIRAMAMAK
- ANLATABİLDİĞİN ile/ve/değil/yerine (ÇOK) İYİ ANLATABİLDİĞİN
( [not] WHICH YOU CAN EXPLAIN with/and/but WHICH YOU CAN EXPLAIN VERY GOOD )
( WHICH YOU CAN EXPLAIN VERY GOOD instead of WHICH YOU CAN EXPLAIN )
- ÖZENDİRME ile/ve/değil/yerine (SADECE) ANLATIM
( [not] TO ENCOURAGE with/and/but (ONLY) EXPLAINING )
( (ONLY) EXPLAINING instead of TO ENCOURAGE )
- ÖĞRETECEĞİN KADAR ile BİLMEN GEREKTİĞİ KADAR
( Leblebi kadar öğretebilmek için top kadar bilmek gerek. )
( Öğreteceğin kadar bilirsen öğretemezsin. )
( Bilmiyorsan, Öğret! )
( Öğrenmenin tek yolu uygulamadır. )
( Bir günde olmaz ama bir gün[de] olur. )
( Aramakla bulunmaz fakat bulanlar arayanlardır. )
( Arayan aradığı sürece ayrı kaldı çünkü aradığı kendindeydi. )
( AS MUCH AS TO TEACH with AS MUCH AS TO KNOW HOW MUCH YOU NEED )
( The only way to learn is by practice. )
- (BAZI ŞEYLERİ:) ÖĞRENDİKTEN SONRA YAŞAMAK ile/ve/<>/değil/yerine YAŞADIKTAN SONRA ÖĞRENMEK
( [not] TO REALIZE SOMETHING BEFORE TO LEARN with/and/but TO LEARN SOMETHING BEFORE TO REALIZE )
( TO LEARN SOMETHING BEFORE TO REALIZE instead of TO REALIZE SOMETHING BEFORE TO LEARN )
- ÖĞRENMEK/ÖĞRENMEMEK ile/ve/ya da "ÇİLESİNİ ÇEKMEK"
- SUNUŞ ile/ve ANLATMAK
( PRESENTATION with/and TO TELL/TO EXPLAIN/TO DESCRIBE )
- KAVRAM ile/ve/<> İMGE
( CONCEPT with/and/<> IMAGE )
- KAVRAM ile/ve/<> TERİM
( CONCEPT with/and/<> TERM )
- ANLAM ile/ve KAVRAM
( MEANING/SENSE with/and CONCEPT )
- ANLAM ile ANLAM VERİCİ
( Ne olmadığını anlamak, anlamaya olanak/ortam yaratır. )
- ANLAM ile/ve/> DAYANAK
( MEANING/SENSE with/and/> SUPPORT )
- ANLAM ve/<> TARİH ve/<> DİL
( MEANING/SENSE and/<> HISTORY and/<> LANGUAGE )
- ANLAM ile/ve/<> DERİNLİK
( MEANING/SENSE with/and/<> DEPTH )
- İLKE/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR
( Olmayanı oldurmak üzere/için. İLE/VE/<> ... )
( İlkelerle düşünürüz. İlkeler bizi birliğe getirir. )
( İlke'li düşünmek, niyettir. )
( Niyet, davranışları birleştiriyorsa ilkedir. )
( PRINCIPLE/S with/and/<> CONCEPT/S )
( [Çince] LI ile/ve/<> ... )
- İLKE ile/ve AKSİYOM
( Fizik'te. İLE/VE Matematik'te. )
( PRINCIPLE with/and AXIOM )
( On physics. WITH/AND On mathematics. )
- ARKE ile/ve İLKE
( Doğada. İLE/VE Zihinde. )
- PROTOTİP ile/ve/değil ARKAİK
- İLKE ile/ve KIBLE
- İLKE ve/<> SİMGE
( PRINCIPLE and/<> SYMBOL )
- İLKE ile/ve/değil DOĞRU
( [not] PRINCIPLE with/and/but RIGHT )
- İLKE ve/= HAKİKAT
( PRINCIPLE and/= TRUTH )
- "TEMEL İLKE/LER" ile/ve/değil/yerine "ANAHTAR KAVRAM/LAR"
( [not] "BASIC PRINCIPLE/S" with/and/but "SWITCH/KEY CONCEPT/S" )
( "SWITCH/KEY CONCEPT/S" instead of "BASIC PRINCIPLE/S" )
- İLKELER ile/ve/değil İÇERİK
( [not] PRINCIPLES with/and/but CONTENT )
- NESNEL İLKE ile/ve TİNSEL İLKE
( OBJECTIVE PRINCIPLE with/and SPIRITUAL PRINCIPLE )
- NESNELLİK ile/ve ÖZNELLİK
( OBJECTIVITY with/and SUBJECTIVITY )
( [Çince] ... ile/ve ZHUTIXING )
- ÖZNELLİK'TE ile/ve NESNELLİK'TE
( VARLIKBİLİMİ/ONTOLOJİ - BİLGİ BİLİMİ/EPİSTEMELOJİ ile VARLIKBİLİMİ/ONTOLOJİ - BİLGİ BİLİMİ/EPİSTEMELOJİ )
- AKLIN İLKESİ ile/ve AKIL
( PRINCIPLE OF THE REASON with/and REASON )
- AKLIN İLKELERİ ile/ve AKLIN İŞLEVLERİ
( * ÖZDEŞLİK [birliği verir]
* ÇELİŞMEZLİK [çokluğu verir]
* 3.[ÜÇÜNCÜ] DURUMUN/ŞIKKIN OLANAKSIZLIĞI [değeri verir]
ile/ve
* TÜMEVARIM
* TÜMDENGELİM )
( PRINCIPLE OF THE REASON with/and FUNCTIONS OF THE REASON )
- AKLIN İLKELERİ ve/+/<> 4.[DÖRDÜNCÜ] DURUM[: KESİNLİKLE (HİÇBİR ŞEKİLDE/ZAMAN) BİLİNEMEZ/LİK/LER]
- AKLIN NİTELİKLERİ: HİKMET ve KUDRET ve SEVGİ/ŞEFKÂT ve ADÂLET
( Bunları içermeyen hiçbir söz, akılsal değildir/olamaz. )
- BİREŞİM/TEVHİD ve İLKE
( UNITY and PRINCIPLE )
- İLKE ile/ve ARKE ile/ve ERKE
( PRINCIPLE with/and ARCHE with/and AIM )
- AKIL ile/ve/<> TERTİP
( AKIL: Bağ, Bağlamak. Uygun olanı, uygun olana bağlamak. )
( AKIL: Bilinen(ler)den hareket edip bilinmeyen(ler)i tespit etmek. )
( Akıl berzahtadır. )
( Akıl yorulmazsa gövde zor yorulur. )
( REASON with/and/<> ARRANGEMENT )
- AKLIN: DIŞ SINIRI ile/ve İÇ SINIRI
( Mekân. İLE/VE Zaman. )
- AKIL ile/ve/<>/= EYLEM
( İnsan, eylem varolanıdır. )
( REASON with/and/<>/= ACTION )
- AKIL ve/<> GAYRET
- AKIL ile/ve YANSIZLAŞTIRMA
( REASON with/and NEUTRALIZING )
- AKIL ve/<> GÜVEN
( REASON and/<> TRUST/CONFIDENCE )
- AKIL ve/<> DİL ve/<> BEN
( Aklın dili sözcükler, gönlün dili muhabbettir. )
( Akıl, hiçbir zaman gövdede durmaz. Neyi, nereyi seviyorsa orada gezer durur. )
( REASON and/<> LANGUAGE and/<> I/ME )
- AKIL ve/<> TARİHSEL/LİK
( REASON and/<> HISTORICAL/NESS )
- AKIL ile/ve/<> ORTAK AKIL
( Aklınızı kullanma cesaretini gösteriniz! )
( REASON with/and/<> COMMON REASON )
- AKIL ile/ve/ BELLEK
( Katıksız aklın, belleğe gereksinimi yoktur. )
- VERİLİ (ORTAK) AKIL ile/ve/> KURULU (ORTAK) AKIL
( Kültür. İLE/VE/> Uygarlık. )
( Nedenbilimsel. İLE/VE/> Erekbilimsel. )
- "AKIL" ile/ve/değil/yerine KULLANILAN/UYGULANAN AKIL
- ENTELEKYA ile/ve REASON ile/ve RASYO
( Ereğe bağlı akıl. İLE/VE Nedene/sebebe bağlı akıl. İLE/VE Tasıma/kıyasa bağlı akıl. )
( Ereğe ulaştırır. İLE/VE Hikmet sunar. İLE/VE Düzen sağlar. )
( INTELLECT with/and REASON with/and RATIO )
( Dependent in aim. WITH/AND Dependent in cause. WITH/AND Dependent in comparison. )
( Attains to the aim. WITH/AND Presents the philosophy. WITH/AND Obtains the regularity. )
- AKIL ile/ve/<> HAKİKAT
( Akıl çırpınıp âciz kalacak ki, hakikat, bu aczin sonunda meydana çıksın. )
( REASON with/and/<> TRUTH )
- AKIL ve METAFİZİK
( REASON and METAPHYSICS )
- AKLIN 3 GÖRÜNÜMÜ/TEZÂHÜRÜ:
( * AKL-I TEMYİZÎ
* AKL-I AMELÎ
* AKL-I NAZARÎ )
- AKIL ile/ve/değil FAAL AKIL
( [not] REASON with/and/but ACTIVE REASON )
- AKIL </ve MAKULÂT </ve MEKULÂT </ve MAHSUSÂT[ZAHİRÎ VE BÂTINÎ]
- VÜCÛB ile İSTİHÂRE ile MÜMKÜN
( ... -dır. İLE/VE ... değildir. İLE/VE hem, hem de - ne, ne de )
- AKIL ETMEK ile TEFEKKÜR ETMEK
- AKLIN FEHMİ ile/ve ZİHNİN FEHMİ
- AKLIN AŞINMASI ile/ve/değil/yerine AKLIN AŞILMASI
( Akıl, taş kadar maddî; taş da, akıl kadar manevîdir. )
( REF Ü REF )
- VİCDANSIZ FİKİR/FİKİRSİZ VİCDAN yerine AKIL
( REASON instead of IDEA WITHOUT CONSCIENCE/CONSCIENCE WITHOUT IDEA )
- VİCDAN ile/ve NAZAR
( Zihnin kendini mütâlâ ve müşâhede etmesi. İLE/VE Aklın kendini mütâlâ ve müşâhede etmesi. )
- NAZAR ile NAZAR
( Bilenlerin/âlimlerin bakışıyla/nazarıyla. İLE Cahillerin bakışıyla/nazarıyla. )
( Kuram/nazariye/teori sunar. İLE Kıskançlık/hased yaratır. )
- İLKE ile/ve/<> BÜTÜNSELLİK
( PRINCIPLE with/and/<> INTEGRITY )
- BÜTÜNSELLİK ile/ve/<> SEVGİ
( INTEGRITY with/and/<> LOVE )
- BÜTÜNSELLİK ile KUŞATICILIK
( INTEGRITY with SURROUNDING )
- İLKE ile/ve/<> DÖNÜŞÜM
( PRINCIPLE with/and/<> TRANSFORMATION )
- İLKELERİN: VAROLMA SORUNSALI ile/ve İŞLEVSELLİĞİ ile/ve DEĞİŞİMİ ile/ve OLMAMASI ile/ve BİRLİĞİ ile/ve İNKÂRI
- İLKESEL/İLKEYİ DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK ile/ve İLKEYLE DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK
( Anlayışı konuşmak, aklı anlamak. İLE/VE Şeyi, fenomeni anlamak. )
( Varlıksal. İLE/VE Varoluşsal. )
- İLKESELLİK ile/ve/<> USSALLIK
- İLKESİZLİK ile/ve/= DÜŞÜNCESİZLİK
( LACK OF PRINCIPLE with/and/= THOUGHTLESSNESS )
- İLKE ile/ve/<> DÜZEN
( İlkelerimizin ışığında dünyaya katılamazsak, ilkelerimize karşın dünyaya katılmak zorunda kalırız. )
( PRINCIPLE with/and/<> REGULARITY )
- İLKE ile/ve/<> SIRADÜZEN
( PRINCIPLE with/and/<> HIERARCHY )
- İLKE ile/ve REFERANS
( PRINCIPLE with/and REFERENCE )
- İLKE ile/ve/<> ÖNKABUL
( PRINCIPLE with/and/<> PREACCEPTANCE )
- İLKE ile/ve VARSAYIM
( PRINCIPLE with/and HYPOTHESIS )
- TAHAKKUK ile/ve İLKE
( REALIZATION with/and PRINCIPLE )
- TAHALLÜL ile/ve/> TAHAKKUK
- KUYRUK ile/yerine SIRA
( QUEU with TURN )
( TURN instead of QUEU )
- DİZGE ile KURGU
( SYSTEM with FICTION )
- DİZMEK ile KURGULAMAK
- DİZGE ile SIRA
( SYSTEM with TURN )
- DİZGE ile/ve SÜREÇ
( SYSTEM with/and PROCESS )
- DİZGE ile/ve ÇIKARSAMA
( SYSTEM with/and INFERENCE )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
( Aslında her biri öbürüdür. )
( SYSTEM with/and/<> INTEGRITY )
( Each is the other, in truth. )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE
( SYSTEM with/and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )
- MEKANİK DİZGE ile/ve ORGANİK DİZGE
( MECHANICAL SYSTEM with/and ORGANICAL SYSTEM )
- ÇIKARSAMA ile KANI
- DİZGİ ile DİZGE
- DİZİ ile/ve DİZGE
( STRING with/and SYSTEM )
- SERİ ile DİZİ
( SERIAL with STRING )
- HIZ ile/ve SERİ
( SPEED with/and SWIFT )
- ATAK ile/ve SERİ
( ATTACK with/and SWIFT )
- HIZLANDIRMAK ile/ve ATLAMAK
( TO ACCELERATE with/and TO SKIP )
- HIZLANDIRICI ile/ve KOLAYLAŞTIRICI
( SPEEDER with/and FACILITATER )
- KOLAYLAŞTIRMA ile/ve/değil KAÇMA
( [not] TO FACILITATE with/and/but TO ESCAPE )
- KAÇMAK ile/ve/değil KOLAYINA KAÇMAK
- SİMGE ile/ve/<> İŞARET
( SYMBOL with/and/<> SIGN )
- İŞÂRÂT ile/ve/<> İBÂRÂT
- ÖRNEK VERMEK ile/ve/<> İŞARET ETMEK
( Kötü örnek, örnek değildir! [Su-i misal, misal teşkil etmez!] )
( Örnekte/benzetmede, hata olmaz/olmamalıdır! [Teşbihte, hata olmaz!] )
( Örnekler topaldır, üstüne gidilmez. )
( GIVING EXAMPLE with/and/<> TO INDICATE )
- GÖSTERME ile/ve/değil/yerine İMLEMEK/İŞARET (ETME)
( [not] TO SHOW with/and/but TO INDICATE )
( TO INDICATE instead of TO SHOW )
- İŞARET ETMEK ile DİKKATLERİ ÇEKMEK/ÇEKMEYE ÇALIŞMAK
- GÖSTERMEK ile/ve İSPATLAMAK
( TO SHOW with/and TO PROVE )
- GÖSTERME ile/ve/değil/yerine YAŞAMAK
( [not] TO SHOW with/and/but TO LIVE/VALUE )
( TO LIVE/VALUE instead of TO SHOW )
- GÖSTERMEK ile/ve/değil/yerine SUNMAK
( [not] TO SHOW with/and/but TO PRESENT )
( TO PRESENT instead of TO SHOW )
- GÖSTERMEK ile ORTAYA KOYMAK
( TO SHOW with TO PUT FORWARD, TO EXPOSE )
- CONSPICIOUS: Göstermelik.
- AÇIP GÖSTERME/GÖSTERİLEN ile ÇIKARIP GÖSTERME/GÖSTERİLEN
- GÖSTEREN ile GÖSTERİLEN
( SIGNIFIER with SIGNIFIED )
- GÖSTERİM ile GÖSTERİŞ
( PROJECTION with DEMONSTRATING )
- GÖSTERİMİ OLAN ile GÖSTERİMİ OLMAYAN
- GÖSTERGE ile/ve BELİRTİ
( INDICATOR with/and SIGN )
- GÖSTERGE ile/ve GARANTİ
( INDICATOR with/and GUARANTY )
- GÖSTERGE ile/ve/değil UZANTI
( [not] INDICATOR with/and/but EXTENSION )
- BELİRTİ ile ÖZELLİK
( SIGN with FEATURE )
- BELİRTİLER ile/ve/değil/yerine KÖKEN
( [not] SIGN/ALS with/and/but ORIGIN )
( ORIGIN instead of SIGN/ALS )
- GİZLEMEK ile GÖSTERMEMEK
( Üç şey gizlenemez; duman, aşk, parasızlık. )
( TO HIDE with NOT TO SHOW )
( There are three things which are not possible to hide: Smoke, love, lack of money. )
- GİZLEMEK ile/ve/değil PAYLAŞMAMAK
( [not] TO HIDE with/and/but NOT TO SHARE )
- GİZLEMEK ile/ve/değil (AÇMAYA/PAYLAŞMAYA) GEREK GÖRMEMEK
( [not] TO HIDE with/and/but NOT TO SEE NECESSITY (TO OPEN/SHARE) )
- GİZLEYEREK AÇMAK ile/ve AÇARAK GİZLEMEK
- SAKLAMAK ile/ve/değil PAYLAŞMAMAK
( [not] TO CONCEAL with/and/but NOT TO SHARE )
- ALIŞ ile/ve/değil/yerine VERİŞ
( Aslolan alış-veriş değil, VERİŞ-ALIŞ'tır. )
( Kendilerinde olanlar, verebilirler. )
( Nasıl ilerlemeli? İki kâse pirinç fedâ edilerek. )
( [Ar.] AHZ Ü İ'TÂ, AKSATA )
( [Fars.] DÂD Ü SİTED )
( [not] TAKING with/and/but GIVING )
( GIVING instead of TAKING )
( Those who have, can give. )
- ALIŞ-VERİŞ ile/ve/değil/yerine VERİŞ-ALIŞ
( Veren, her zaman vermeye hazırdır. )
( Kendilerinde olanlar, verebilirler. )
( Verirsin ve alırsın!
Verirsen alırsın!
Verdikçe alırsın!
Ver/verebil ki, alabil! )
( Biriktiren biriktirmeye memur, harcayan harcamaya. Veren ise, hazineyi kullanma yetkisine sahiptir. )
( Verdiğine engel olabilecek, vermediğini de verebilecek kimse yoktur. )
( The giver is always ready to give. )
- VERMEK ile/ve/değil/yerine SUNMAK
( [not] TO GIVE with/and/but TO OFFER )
( TO OFFER instead of TO GIVE )
- VERİRKEN: AVUÇ AŞAĞIYA BAKAR ŞEKİLDE UZATMAK yerine/değil AÇIK AVUÇLA (YUKARI BAKAR ŞEKİLDE) UZATMAK
- VERMEK ile/ve/değil/yerine DEVRETMEK
( [not] TO GIVE with/and/but TO TRANSFER )
( TO TRANSFER instead of TO GIVE )
- VERMEK ile/ve/değil/yerine HEDİYE ETMEK
( [not] TO GIVE with/and/but TO GIVE AS A GIFT )
( TO GIVE AS A GIFT instead of TO GIVE )
- VERMEK ile/ve KATMAK
( TO GIVE with/and TO ADD )
- VERMEK ile/ve VAZGEÇMEK
( TO GIVE with/and TO GIVE UP )
- VERMEK ile/ve/değil ZAMANINDA VERMEK
( [not] TO GIVE with/and/but TO GIVE IN RIGHT TIME )
- VERMEK ile NASIL VERECEĞİNİ BİLMEK
( TO GIVE with WISDOM OF HOW TO GIVE )
- VERMEK ile/ve/değil/yerine BEKLENTİ İÇİNDE OLMADAN VERMEK
( [not] TO GIVE with/and/but TO GIVE WITHOUT EXPECTATION )
( TO GIVE WITHOUT EXPECTATION instead of TO GIVE )
- İSTEMEDEN VERMEK ile/değil İSTENİLMEDEN VERMEK
- VERMEK ile/ve/<>/değil GERİ VERMEK
- BAĞIŞ ile/ve/<> İHSÂN ile/ve/<> LÜTÛF ile/ve/<> HİMMET ile/ve/<> KEREM ile/ve/<> İNÂYET ile/ve/<> İLTİFAT ile/ve/<> ATÂ ile/ve/<> ATIFET ile/ve/<> HÎBE
- İKRAM ile/ve BAĞIŞ
( VÂHİB[Ar. < VEHB]: Hibe eden, bağış yapan kişi. )
( MEVHİBE: Bahşiş, ihsan, bağış. )
( MEVHÛB[Ar. < VEHB]: Bağışlanan mal. )
- CAİZE: Lâyık olana vermek.
- İLTİFAT: Gereksinimlerini karşılamak.
- VAZGEÇMEK ile FERÂGAT ETMEK
( TO GIVE UP with TO ABNEGATE )
- VAZGEÇMEK ile/ve TESLİMİYET
( TO GIVE UP with/and SUBMISSION )
- VAZGEÇMEK ile ÖDÜN VERMEK
( TO GIVE UP with TO MAKE CONCESSIONS )
- VAZGEÇME ile TERK ETME
( TO GIVE UP with TO LEAVE )
- VAZGEÇMEK ile ERTELEMEK
( TO GIVE UP with TO POSTPONE/DELAY )
- "PES ETMEK" ile/ve/değil/yerine VAZGEÇMEK
- FEDAKÂRLIK ile ÖZVERİ
( Temiz ve özverili bir hayat yaşayın, bu yeter. )
( EXTREME DEVOTION with SELF-SACRIFICE )
( Live a clean, selfless life, that is all. )
- İŞ HAYATINDA: ÖZVERİ ile/ve/yerine PROFESYONELLİK
( IN BUSINESS: SELF-SACRIFICE with/and PROFESSIONALISM )
( IN BUSINESS: PROFESSIONALISM instead of SELF-SACRIFICE )
- FEDAKÂRLIK ile KATLANMA
( EXTREME DEVOTION with TO BEAR )
- OLMASI GEREKEN ile/ve ÖZVERİ/TAVİZ
( NECESSITY TO BE with/and SELF-SACRIFICE )
- ALMAK ile EDİNMEK
( TO GET with TO OBTAIN )
- ALMAK ile/ve KABUL ETMEK
( TO GET with/and TO ACCEPT )
- EDİNİM ile ÇIKARIM
( TO OBTAIN with INFERENCE )
- İMGE ile İÇGÖRÜ
- İMGELEMEK ile/ve DOĞALLIK
( IMAGINATION with/and NATURALNESS )
- DUYARLILIK ile/ve İMGELEM
( DUYUSALLIK + DUYGUSALLIK = DUYARLILIK )
( SENSITIVITY with/and IMAGINATION )
- DUYARLILIK ve/> ÖZ | OLUŞ
( Duyarlılık, özünüze yeni bir başlangıcın açılımıdır. )
( SENSITIVITY and/> ESSENCE | BEING )
( Sensitivity is the beginning of the new openning in your being. )
- DUYARLILIK ile/ve "TOPLUMSAL ROL"
( SENSITIVITY with/and "SOCIAL ROLE" )
- DUYARLILIK ile "AÇLIK"
( SENSITIVITY with "HUNGER" )
- DUYARSIZLIK ile/ve TEPKİSİZLİK
( INSENSITIVITY with/and NON-REACTING )
- TOPLUMSAL (OLAN) ile/ve KİŞİSEL (OLAN)
( SOCIAL with/and PERSONAL )
- TOPLUMSAL/LIK ile/ve TARİHSEL/LİK
( SOCIAL/NESS with/and HISTORICAL/NESS )
- TOPLULUK ile/ve TOPLUM
( Tarihi olan. İLE/VE Sosyete. )
( Gerçek bağlam. İLE/VE Tüzel bağlam. )
( Sevgi bağı ile sürdürülür. İLE/VE Adâlet ile ayakta tutulur. )
( COMMUNITY with/and SOCIETY )
( [Yun.] ... ile/ve KOINONIA )
- MASLÂHAT[Ar. < SULH] ile/ve MENFAAT[Ar. < NEF]
( İş, emir, husus, madde, keyfiyet. | Önemli iş. | Barış, dirlik-düzenlik. İLE/VE Yarar, kâr, çıkar. )
( Toplumun maslâhatı, bireyin menfaatı düşünülür. )
- KİŞİNİN İDÂRESİ ile/ve/<> TOPLUMUN İDÂRESİ ile/ve/<> DEVLETİN İDÂRESİ
( TO MANAGE THE SELF with/and/<> TO MANAGE THE SOCIETY with/and/<> TO MANAGE THE STATE )
- SİMGE ile/ve/<> KAVRAM
( SYMBOL with/and/<> CONCEPT )
- SİMGELEŞTİRME ile/ve BENZETME
( TO SYMBOLIZE with/and TO LIKEN )
- YAKIŞTIRMAK ile/ve "YAPIŞTIRMAK"
( ASCRIPTION with/and "TO STICK" )
- TEMSİL ETME ile/ve BİLDİRME
( TO REPRESENT with/and TO NOTIFY )
- BİLDİRGE ile/ve/değil PAYLAŞIM
( [not] DECLARATION with/and/but TO SHARE )
- "GENİŞ KAVRAM" ile "DERİN KAVRAM"
( "WIDE CONCEPT" with "DEEP CONCEPT" )
- VERİ ile/ve/> ENFORMASYON ile/ve/> BİLGİ ile/ve/> FARKINDALIK
( BİLGİ: İnsan aklı sınırıları içerisinde evreni ve doğayı anlama çabası. )
( Bilgi, göklere uçabileceğimiz kanatlardır. )
( Yapmanız gereken şey farkında olmanın farkında olmaktır. )
( Tüm sonuçlarına katlanabilmektir. )
( Hiçbir medeniyet mevcut bilgiyle çatışmadan bilgi üretemez. )
( KUTADGUBİLİG: Mutluluk/saadet veren bilgi, kutlu bilgi.
Çinliler ona Edebü'l-Mülûk derler, Maçinliler onu Enîsü'l-memâlik diye adlandırırlar. Bu meşrık ilinin büyükleri buna doğruca Zînetü'l-ümerâ derler.
İranlılar buna Şehnâme derler, Turanlılar ise Kutadgu bilig diye anarlar. )
( DATA with/and/> INFORMATION with/and/> KNOWLEDGE with/and/> AWARENESS )
- VERİ ile/ve/=/<> HABER
( DATA with/and/=/<> NEWS )
- VERİ ile/ve/> SPERMATA
( Bilgi nesnesi. İLE/VE/> Dönüştürücü/dölleyici bilgi. )
- FaRkLaR (Kılavuzu/"Sözlüğü") ile/ve/<> FARKINDALIK
( DiFfeReNCeS GUIDE/"DICTIONARY" with/and/<> AWARENESS )
- FaRkLaR KILAVUZU'NDA ÖNCELİKLER: YARARLI ve/> ÖNCELİKLİ ve/> İNCELİKLİ
- BİLGİ ile/ve/<> GEREKÇELENDİRİLMİŞ BİLGİ(EPİSTEMOLOJİ)
( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )
( KNOWLEDGE with/and/<> EPISTEMOLOGY )
- DOLAYIMLI BİLGİ ile/ve/<> DOĞRUDAN BİLGİ
- GEÇERLİ BİLGİ ile GEÇERSİZ BİLGİ
( Bilginin yanlış olduğu yerde yorumun doğruluğu yanlışlığı konuşulmaz. / Usûlü yanlışın füruğu tartışılmaz. )
( VALID KNOWLEDGE/INFORMATION/DATA with INVALID KNOWLEDGE/INFORMATION/DATA )
- KURAMSAL BİLGİ ile/ve ESTETİK BİLGİ ile/ve DEĞER/AKSİYOLOJİK BİLGİ
( THEORICAL KNOWLEDGE with/and AESTHETICAL KNOWLEDGE with/and AXIOLOGICAL KNOWLEDGE )
- BULANIK DENEYİMDEN BİLGİ ile/ve İMLERDEN VE SÖZCÜKLERDEN BİLGİ
( Birinci türden bilgi. )
( Yanlışın biricik nedenidir. )
( Knowledge of the first kind. )
( KNOWLEDGE BY FUZZY-EXPERIENCE with/and KNOWLEDGE BY SIGNS AND WORDS )
( [Lat.] COGNITIO AB EXPERIENTIA VAGA )
- USSAL BİLGİ ile/ve/<> SEZGİSEL BİLGİ
( İkinci türden bilgi. )
( Gerçeği yanlıştan ayırdeden bilgi. )
( Zorunlu olarak gerçektir. )
( RATIONAL KNOWLEDGE with/and/<> INTUITIONAL KNOWLEDGE )
( [Lat.] COGNITIONEM SECUNDI GENERIS cum/et/<> SCIENTIA INTUITIVA )
- US/SAL/LIK ile/ve/=/<> OLGU/SAL/LIK
- KİŞİNİN BİLGİSİ ile/ve/<> DIŞ DÜNYANIN BİLGİSİ
( Rüya, rüya görendir; bilgi, bilendir. )
( Dünyanızın bir kusuru yok, düzensizliği yaratan, sizin kendinizi ondan ayrı olarak düşünmenizdir. )
( Dünyanın sizin üzerinizdeki gücü ancak sizin ona verdiğiniz kadardır. )
( KNOWLEDGE OF PERSON with/and/<> KNOWLEDGE OF OUT WORLD )
( There is nothing wrong with your world, it is your thinking yourself to be separate from it that creates disorder. )
( The world has only as much power over you as you give it. )
- 'X'İN BİLGİSİ ile/ve 'X1'İN BİLGİSİ ile/ve 'X2'NİN BİLGİSİ ile/ve 'X3'ÜN BİLGİSİ
( KNOWLEDGE OF THE 'X' with/and KNOWLEDGE OF THE 'X1' with/and KNOWLEDGE OF THE 'X2' with/and KNOWLEDGE OF THE 'X3' )
- GİRDİLER DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> YAŞAM DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> UYUM DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> DEĞERLER DÖRTLÜSÜ
( Olumlu/Pozitif | Olumsuz/Negatif | Nötr | X [Belirsiz, merak uyandıran]. İLE/VE/<>
İş | Sosyal | Aile | Özel. İLE/VE/<>
Beklenti | Ortam | Olanak | Zaman. İLE/VE/<>
Vizyon | Misyon | Nosyon | Gusto[Zevk ve heyecan niteliği, estetik değerler]. )
( Sayın Gökçen ADAR'ın, "Yaşamla Flört" adlı kitabını okumanızı salık veririz. )
( INPUT QUARTET with/and/<> LIFE QUARTET with/and/<> HARMONY QUARTET with/and/<> VALUES QUARTET )
( Positive | Negative | Neuter | X [Indefinite]. WITH/AND/<>
Business | Social | Family | Private. WITH/AND/<>
Expectation | Environment/Ambience | Possibility | Time. WITH/AND/<>
Vision | Mission | Notion | Gusto. )
- BİLGİ ile/ve/<> OLGU
( KNOWLEDGE with/and/<> FACT )
- HİBRE[Ar.]: Birebir yaşanmışlıktan elde edilen bilgi.
- YAŞANMIŞLIK/YAŞANMAMIŞLIK ile/ve ANLAMLILIK/ANLAMSIZLIK
- BİLGİ'NİN: KAYNAĞI ve YÖNTEMİ ve ÖLÇÜTÜ ve DEĞERİ
( SOURCE and METHOD and CRITERION and VALUE/WORTH :[ ... OF THE INFORMATION] )
- BİLGİNİN ELDE EDİLİŞİ ile/ve/<> BİLGİNİN PAYLAŞIMI/AKTARIMI
( Sahip olduğunuz her şeyi, her kimin gereksinimi varsa, onunla severek paylaşın. )
( OBTAINING OF THE INFORMATION with/and/<> SHARING/TRANSMISSION OF THE INFORMATION )
( Share willingly and gladly all you have with whoever needs. )
- AKTARMAK ile/ve/değil İŞARET ETMEK
( [not] TO TRANSMIT with/and/but TO SIGN )
- AKTARMAK ile/ve/<>/değil PAYLAŞMAK
( [not] TO TRANSMIT with/and/<>/but TO SHARE )
- BİLİNSE DE, BİLİNMESE DE OLACAK BİLGİ ile/ve BİLİNMESİ GEREKEN BİLGİ
( Bilinen, sonsuzdur fakat Bilinmeyen, sonsuzlukların sonsuzluğudur. )
( Bilmemek ve bilmediğini bilmemek sonu gelmeyen ıstırabın nedenidir. )
( Ancak şimdiki halinizi bilirsiniz. )
( Sizi bilinenin dar çerçevesi içinde tutanın ne olduğunu bilmek yararlıdır. )
( KNOWLEDGE IN TO KNOW OR NOT TO with KNOWLEDGE IN THE NECESSITY TO KNOW )
( The known is infinite, but the Unknown is an infinitude of infinities. )
( Not to know, and not to know that one does not know, is the cause of endless suffering. )
( In fact, you know only your present moment. )
- BİLİNMESİ GEREKENLER ile/ve/> YAPILMASI GEREKENLER
- BELLEĞE YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI) ile/yerine EYLEME YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI)
( [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY with [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION )
( [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION instead of [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY )
- BİLGİ TÜRLERİ:
( * EMPERIA: DENEYİM
* TEKHNE: BELİRLİ BİR AMAÇ İÇİN NESNEYİ KULLANMA BİLGİSİ
* EPİSTEME: GEREKÇELENDİRİLMİŞ BİLGİ, İLLETİ/NEDENİ BİLMEK (ORTA TERİM)
* SOPHIA/HİKMET: HEM İLKELERİ, HEM NEDENLERİ BİLMEK | CEHALETİ KALDIRAN HERŞEY )
- YÖNTEMİNE GÖRE BİLGİ:
( * KURAMSAL(/TEORİK)/NAZARÎ/SPEKÜLATİF/TEEMMÜL/KONTEMPLASYON: KENDİNDEN BAŞKA AMACI OLMAZ, AMACI BİZZAT KENDİSİDİR
* PRATİK: AMAÇLA BİRLİKTE, YARAR ARANAN
KİŞİ: AHLÂK | TOPLUM: İLM-İ TEBDİL-İ MENZİL | DEVLET: İLM-İ SİYÂSET
* POETİK: AMACI KENDİSİNDEN AYRI [İNTACÎ İLİM] )
- AKIL ile/ve BİLGİ ile/ve HİKMET
( Akıl kavramsal olup akla; Bilgi simgesel olup sezgiye; Hikmet mistik olup iç görüye ve iç deneyime hitap eder. )
( Aklın bilgiye ve hikmete kavuşması, neredeyse tüm uygarlıklarda ortak olarak Güneş, Işık, Nur simgeleri ile belirtilmektedir. )
( Genç ve kuvvetli iken uyanmayan ve uyandığı zaman çaba göstermeyen, böylelikle tembelliğe ve karar yoksunluğuna düşen kişi, hiçbir zaman hikmet yolunu bulamaz. )
( Gölgesinin bir insanı izlemesi gibi, saf olan akılla konuşan ve davranan kişiyi de sevinç izler. )
( Uyanmak için bir şoku beklemeyen akıllıdır. [ki bu çok sert olabilir] )
( Herşeyin akılla kavranamayacağını akıl edemeyen akılsızdır. )
( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )
( HİKMET: Cehaleti kaldıran herşey! )
( HİKMET: Kuramsal aklın erdemi. )
( REASON with/and KNOWLEDGE with/and WISDOM )
( Wise is he who does not wait for a shock, which can be quite rude. )
- HİKMET ile/ve LÜTÛF
- HİKMET ile SEBEP
- HİKMET ile/ve/<> HAKK
- AKIL ile/ve/<> DOĞA
( Doğa, kolayı değil en kolayı tercih eder. )
( REASON with/and/<> NATURE )
- AKIL ile/ve/<> KALP
( Su. İLE/VE/<> Toprak. )
( REASON with/and/<> HEART )
( Water. WITH/AND/<> Land/Soil. )
- KALP ve/<> TEKALLÜB(DÖNÜŞÜM)
- KAP KALAYLAMAK ile/ve/<>/değil/yerine KALP KALAYLAMAK
- KALB ve/<> LÂTİF/E
- LÂTİF ve/<> TATLI
- AKILDA KESİNLİK ile/<> DUYULARDA KESİNLİK
( DEFINITENESS IN REASON with/and/<> DEFINITENESS IN SENSES )
- BİLGİLEN(DİR)ME ile/ve/<> ÖĞREN(/T)İM
( Düşünmeden öğrenmek, yitirilmiş bir emektir. )
( Öğrenensiniz, yapansınız, öğretensiniz. )
( TO (GET) INFORM(ATION) with/and/<> TO TEACH/LEARN )
- BİLGİLENMEK ile/ve/değil/yerine BİLGİ İŞLEMEK
- BİLGİLENME ve ÖZGÜRLÜK
( TO GET INFORM(ATION) and FREEDOM )
- BİLGİLENME ile/ve/> AİDİYET
- ÖĞRETMEK ile/ve/<>/değil/yerine ANLA(T)MAK
( En iyi öğrettiğin şey en çok öğrenmen gereken şeydir. )
( Bir kimseye bilgimin bir bölümünü öğrettiğimde, o kimse bunun öteki üç bölümünü öğrenemezse, dersimi bir kez daha yinelemem. )
( Hocanın derdi öğretmektir, küstürmek değil! )
( [not] TO TEACH with/and/<>/but TO EXPLAIN )
( TO EXPLAIN instead of TO TEACH )
( [Çince] JIAO ile/değil/yerine ... )
- ÖĞRETMEK ile/ve/değil/yerine AKTARMAK
- ÖĞRETMEK ile/ve/<> FARK ETMEK/ETTİRMEK
( Öğretmek, başkalarına senin kadar iyi bildiklerini anımsatmaktır. )
( TO TEACH with/and/<> TO AWARE/TO MAKE SOMEBODY AWARE OF )
( EACH ONE, TEACH ONE )
- ÖĞRETMEK ile/ve/<>/değil/yerine GÖSTERMEK
( [not] TO TEACH with/and/<>/but TO SHOW )
( TO SHOW instead of TO TEACH )
- ÖĞRETMEK ile/ve/değil/yerine KEŞF ETTİRMEK
( [not] TO TEACH with/and/but TO GET DISCOVER )
( TO GET DISCOVER instead of TO TEACH )
- ÖĞRETMEK ile/ve/<>/= ÖĞRENMEK
( Öğretirken kendini araya sokmazsın, öğrenirken ben varım demezsin. )
( Öğretirken alçakgönüllülük, öğrenirken o bile değil [tam teslimiyet!(bilgiye tabii! kişiye değil!)]. )
( TO TEACH with/and/<>/= TO LEARN )
- ÖĞRETİLEMEYEN ile/ve ÖĞÜTLENEMEYEN ile/ve TAVSİYE EDİLEMEYEN
( NOT ABLE TO TEACH with/and NOT ABLE TO ADVICE with/and NOT ABLE TO ADVISE )
- ÖĞÜT VERMEK ile/ve/değil/yerine İYİ/DOĞRU ÖRNEK GÖSTERMEK
- BİLGİLEN(DİR)ME ile/ve/<> EĞİTİM
( Kanuni Sultan Süleyman döneminde eğitim bütçesi toplam bütçenin dörtte biri kadardı. )
( TO (GET) INFORM(ATION) with/and/<> EDUCATION )
- EĞİTİM ile/ve/<> YÖNLENDİRME
- EĞİTİLMEK ile/ve/yerine EĞİTİMİ KENDİ EĞİMLİLİĞİNDE TUTMAK
- EĞİTİM'İN: OLUMLU YANLARI ile/ve OLUMSUZ YANLARI
- OKUL: BOŞ ZAMAN ([Yun.] SCHOLé | [eski İng.] SCOL | [Lat.] SCHOLA )
( "Okulda olmak boştur, boşunadır" anlamında değil, eğitim boş zamanda, uygun zamanda yapılması gerekendir. Çocukluk dönemi de yaşamdaki en uygun boş zaman/dönem olduğundan o dönemde gerçekleştirilmesi gerekendir! )
- İLMİ EĞİTİM ve/<> İRFÂNÎ TERBİYE
- BİLGİ ile/ve/<> BİLGİ
( INFORMATION with/and/<> INFORMATION )
- BİLGİ ile/ve/> SEÇİM
( INFORMATION with/and/> CHOICE )
- BİLGİ ile/ve/<> DUYURU
( INFORMATION with/and/<> ANNOUNCEMENT )
- DUYURU ile/ve ÜSTLENME
( ANNOUNCEMENT with/and TO TAKE )
- BİLGİ ile/ve ISTIRAP
( INFORMATION with/and SUFFER )
- BİLGİ ile/ve/yerine YÖNTEM
( INFORMATION with/and METHOD )
( METHOD instead of INFORMATION )
- YÖNTEM ile/ve LOJİ
( METHOD with/and LOGIC )
- YÖNTEM ile/ve/<> BİLİNÇ
( METHOD with/and CONSIOUSNESS )
- YÖNTEM ile/ve/<> TUTUM
( METHOD with/and/<> ATTITUDE )
- YÖNTEM ile/ve/<>/değil/yerine YAKLAŞIM
( [not] METHOD with/and/<>/but APPROACH )
( APPROACH instead of METHOD )
- YÖNTEM ile/ve TARZ
( METHOD with/and STYLE )
- YÖNTEM ile/ve ÜSLÛB
- YÖNTEM ve/<> (BELİRLİ/BAZI) YÖNTEME YÖNTEMLE(RLE)/BİLİNÇ BAKMAK
- "BİLİNÇ" ile/ve/değil YAKLAŞIM
- YOL/YÖNTEM ile/ve İŞ ile/ve BİLGELİK
( WAY/METHOD with/and BUSINESS with/and WISDOM )
- YÖNTEM/TARZ/YAKLAŞIM SORUNU ile/ve/değil/daha çok SONUÇ ÇIKARMA SORUNU
- SÖZLÜK ile/ve/<>/yerine ANSİKLOPEDİK SÖZLÜK
( DICTIONARY with/and/<> ENCYCLOPEDIC DICTIONARY )
( ENCYCLOPEDIC DICTIONARY instead of DICTIONARY )
- ANSİKLOPEDİ ile/ve/<>/yerine INTERNET
( ENCYCLOPEDIA with/and/<> INTERNET )
( INTERNET instead of ENCYCLOPEDIA )
- GOOGLE ile/ve/<>/yerine 6D
- BİLMEDİĞİN SÖZCÜKLER İÇİN SÖZLÜĞE BAKMAK ile/ve//<>/yerine [ÖZELLİKLE] BİLDİĞİN SÖZCÜKLER İÇİN SÖZLÜĞE BAKMAK
( TO CHECK/LOOK DICTIONARY TO/FOR UNKNOWN WORDS with/and/<> TO CHECK/LOOK DICTIONARY TO/FOR [ESPECIALLY] KNOWN WORDS )
( TO CHECK/LOOK DICTIONARY TO/FOR [ESPECIALLY] KNOWN WORDS instead of TO CHECK/LOOK DICTIONARY TO/FOR UNKNOWN WORDS )
- YAYGIN BİLGİ ile/ve/<> ÖZEL BİLGİ ile/ve/<> BİLGİ
( 1- Ammeden ammeye aktarılan yaygın bilgi.
2- Alimlerden alimlere aktarılan özel bilgi.
3- Tek bir şahıstan tek bir şahısa aktarılan bilgi. )
( COMMON INFORMATION with/and/<> SPECIAL INFORMATION with/and/<> INFORMATION )
- YAYGIN/LIK ile/ve ZENGİN/LİK
- FAZLA BİLGİ ile FAZLADAN BİLGİ
( EXCESS INFORMATION with/and EXTRA INFORMATION )
- BİLİNENİN BİLGİSİ ile/ve/<> BİLENİN BİLGİSİ
( THE KNOWLEDGE OF KNOWN with/and/<> THE KNOWLEDGE OF WHO KNOWS )
- BİLİNEN ile/ve ORADA/BURADA BULUNMAYAN
( KNOWN with/and UNCOMMON )
- BİLİNEN ile/ve/<> BİLİNMEYEN
( Sonsuzdur. İLE/VE/<> Sonsuzlukların sonsuzluğudur. )
( Bilinenlerin hepsi, bilinmeyenleri işaret eder. )
( Bilinen üzerine bir kez daha bilgi aramak anlamsızdır. )
( Bilinmeyen, tüm "olmuştu ya da olmuş olabilirdi" ve "olacak ya da olacaktı"ları içerir. )
( Bilinenin tam ve doğru bilgisidir sizi bilinmeyene götürecek olan. )
( Bilinenin içinde yaşamak bağımlılıktır, bilinmeyenin içinde yaşamak özgürleşmedir. )
( Bilinmez olan hakkında ancak sessizlik konuşur. )
( Zihin ancak bildiği hakkında konuşabilir. )
( Eğer bilinebilir olanı gayretle incelerseniz, o eriyip gider, geriye bilinmez olan kalır. )
( KNOWN with/and/<> UNKNOWN )
( It is the full and correct knowledge of the known that takes you to the unknown. )
( To live in the known is bondage, to live in the unknown is liberation. )
( Of the unknowable only silence talks. )
( The mind can talk only of what it knows. )
( If you diligently investigate the knowable, it dissolves and only the unknowable remains. )
- BİLİNEMEYEN ile/ve/değil SÖYLENİLEMEYEN
( [not] AGNOSTIC with/and/but NOT ABLE TO BE EXPRESSED )
- BİLİNMEYENLE İLGİLENMEK ile/ve/<>/değil/yerine BİLİNENLE İLGİLENMEK
( [not] TO BE INTERESTED IN KNOWN with/and/<>/but TO BE INTERESTED IN UNKNOWN )
( TO BE INTERESTED IN UNKNOWN instead of TO BE INTERESTED IN KNOWN )
- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılamak. VE
Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılamak.
- BİLİNEN ile/ve/<> ZAMAN
( KNOWN with/and/<> TIME )
- BİLİNMEYEN ile/ve UYGUN BİLİNMEYEN
- BİLİNEMEZ ile/ve/= BÖLÜNEMEZ
- BİLİNEMEZ ile ÖNGÖRÜLEMEZ
( UNABLE TO KNOW (/AGNOSTIC) with UNABLE TO PRUDENCE )
- ÖNGÖRÜLEBİLİR BİLİNMEYEN ile/ve/<> BİLİNEMEYECEK BİLİNMEYEN
( PRUDENT UNKNOWN with/and/<> UNKNOWN WHICH IS NOT ABLE TO KNOW )
- ÖNGÖRME/ÖNGÖREBİLME ile KESTİRME/KESTİREBİLME
- BİLİNEMEZ ile/değil/yerine BELİRSİZ
( [not] NOT ABLE TO KNOW (/AGNOSTIC) with/but UNKNOWN/INDEFINITE )
( UNKNOWN/INDEFINITE instead of NOT ABLE TO KNOW (/AGNOSTIC) )
- BELİRSİZ ile/ve TANIMLANAMAZ OLAN
( INDEFINITE with/and NOT POSSIBLE TO DEFINE )
- BELİRSİZ ile KARIŞIK
( INDEFINITE with COMPLICATED )
- BELİRSİZ ile HERHANGİ
( INDEFINITE with ANY )
- BELİRSİZ/LİK ile KEYFÎ/LİK
( INDEFINITE/NESS with/and ARBITRARY/INESS )
- BİLMEMEK ile/ve/> BELİRSİZLİK
( NOT TO KNOW/INFORM with/and/> ARBITRARY/INESS )
- ATOM ALTI/NDA ve/<> BÜTÜNLÜK/TE
( Belirsizliğin yaşandığı alanlar. )
- BİLMEMEK ile/değil DAHA/EN DOĞRU(YA YAKIN) OLAN TANIMI/BİLGİYİ DÜŞÜNMEK
- KİTAP BİLGİSİNİN EKSİKLİĞİ (VE BU DURUMUN GETİRDİĞİ CAHİLLİK) ile KENDİSİ HAKKINDAKİ BİLGİSİZLİĞİ VE CEHALETİ
( LACK OF KNOWLEDGE BY BOOK (AND THE IGNORANCE WHICH THIS SITUATION BRINGS) with/and LACK OF KNOWLEDGE THE SELF (AND THE IGNORANCE OF IT) )
- SORGULANABİLİR/SORGULANABİLECEK/LER ile SORGULANAMAYAN/SORGULANAMAYACAK OLAN/LAR
- AYIRDINDA/LIK ile/ve/<> FARKINDA/LIK
( Ayırt edebilme bağımlılıklardan kurtuluşa götürür. )
( Ayırt edebilme yeteneği sizi bağımlılıklardan kurtuluşa, tutkusuzluğa götürecektir; bu hal ise doğru davranışı, eylemi sağlayacaktır; doğru davranış ise sizi gerçek varlığınıza ulaştıran içsel köprüyü kuracaktır. )
( Ayırt etme ve ayrılık duygusu olmadığında, buna sevgi diyebilirsiniz. )
( Olgun kişi toplulukları düzenleyerek neyi birbirinden ayırması gerektiğini bilir. )
( Kişinin kendisi için doğru olanı ayırd etmesi ve sıkı çalışması er ya da geç ödüllendirilecektir. )
( Kişi durumunun mükemmel olduğunun ve hatta daha da ilerleyeceğinin ayrımına varmalıdır. )
( Farkındalık her şeyin ötesidir - hem varlığın, hem yokluğun. )
( Farkına varın ki, her ne olursa, size, sizin tarafınızdan, sizin aracılığınızla olur ve siz, her ne algılarsanız, onun yaratanı, tadına varanı ve yok edenisiniz. )
( Önemli olan yalnızca farkındalıktır, onun içerdikleri değil. )
( Tam farkındalık halinde temas kurulmuştur. )
( Bir ilişki kurmak ve sürdürmek için, doğrudan eylemle ifade edilen sevecen bir farkındalık hali gereklidir. )
( Yeni ve özel bir farkındalık biçimi gerekmez. )
( İnsanın gönlünü görebilecek berrak içgörüye sahip olmadıkça ayırt edemezsiniz. )
( Kendi hakkınızdaki farkındalığınızı derinleştirin ve genişletin, o zaman tüm hayırlar ve lütûflar akacaktır. )
( Şimdi yapılmakta olan ayırt edebilme ve ihtirassız olma uygulaması, zamanı geldiğinde meyvesini verecektir. )
( Tüm gereksiniminiz, varoluşunuzun, bir sözlü beyan şeklinde değil, fakat her an mevcut bir gerçek olarak farkında olmaktır. )
( Varoluşunuzun farkındalığı, gerçek varlığınızı görmenizi sağlayacaktır. )
( Sadece var olduğunuzun farkında olun ve farkında kalın. )
( DISTINGUISH/NESS, DISCRIMINATION with/and/<> AWARE/NESS )
( Discrimination leads to detachment. )
( In full awareness the contact is established. )
( Discrimination will lead to detachment; detachment will ensure right action; right action will build the inner bridge to your real being. )
( Awareness is beyond all - being as well as not-being. )
( Awareness itself is all important, not the content of it. )
( Deepen and broaden your awareness of yourself and all the blessings will flow. )
( You cannot, unless you have a clear insight into the heart of person. )
( Be aware that whatever happens, happens to you, by you, through you, that you are the creator, enjoyer and destroyer of all you perceive. )
( For establishing and maintaining relationship affectionate awareness expressed in direct action is required. )
( No new, or special kind of awareness is needed. )
( Discrimination and dispassion practised now will yield their fruits at the proper time. )
( All you need is to be aware of being, not as a verbal statement, but as an ever-present fact. )
( The awareness that you are, will open your eyes to what you are. )
( Just be aware that you are and remain aware. )
- AYIRDINDALIK ile/ve/<> İÇSELLEŞTİRME
( DISTINGUISHNESS with/and/<> INTERNALIZATION )
- AYILMA ile FARKINDALIK
( TO RECOVER with/and AWARENESS )
- FARKINDALIK ile/ve/<> DAYANIŞMA
( AWARE/NESS with/and/<> SOLIDARITY )
- BİLİNÇ ile/ve/<> FARKINDALIK
( Bilincin düzeyleri vardır fakat farkındalığın yoktur. )
( Bilinç, ikilik hakkındadır. Farkındalık halinde ise ikilik yoktur. )
( Bilinç, gelir ve gider, farkındalık ise değişmeksizin parlar. )
( Bilinçten farkındalığa bir geçiş olamaz, çünkü farkındalık bir bilinç şekli değildir. )
( Devinim halindeki bilinç mutluluktur. )
( Bilinç, tümüyle değişimin bilincidir. )
( Bilinç, hareketsiz iken varlıktır. )
( Bilinç, varlığın tümü değildir. )
( Bilinç görelidir, içeriğine göredir; bilinç her zaman bir şeyle ilgili, bir şeye aittir. )
( Yaşayan her şey bilinci korumak, sürdürmek ve genişletmek için çalışır. )
( Bilinci, bilinç parlatır. )
( Bilincinde olduğunuz şey siz değildir. )
( Bilincinde olduklarınızın hiçbiri değilsiniz. )
( Bilincin ötesinde tezahür etmemiş olan yatar. )
( Bilincin ötesinde zaman ve uzay yoktur. )
( Bilincim var fakat bilincimin bilincine gereksinimim var. )
( Bilincin, bencilliğinin dürüstlüğünün ölçüsüdür. )
( Bilince ve onun içeriğine tutunmayın. )
( Bilincinizin içeriği ile büyülenmeyi bırakın. )
( Bilinçli bir varolan olarak, doğanın bir parçasısınız. Farkındalık olarak ise onun ötesindesiniz. )
( Bir kâğıttaki bir deliğin hem kâğıtta oluşu hem de kâğıttan olmayışı gibi, en yüce hal de bilincin tam merkezinde ama yine de bilinçten ötedir. )
( Gerçekten sahip olduğunuz şeyin bilincinde olmazsınız. )
( Sahip olduğunuzda artık onun bilincinde olmazsınız. )
( Farkındalık, bir nesnesi ve hedefi olduğunda bilinç olur. )
( Farkındalık, kendi başına, devinimsiz ve zamansız, burada ve şimdidir. )
( Farkındalık, zihnin kendi ötesinde gerçeğe uzandığı noktadır. )
( Farkındalık hali içindeyken aradığınız, sizi hoşnut eden değil, doğru olandır. )
( Farkındalık halinde olgularla yüzleşirsiniz, gerçek olguları sever. )
( Farkındalık, zamana ilişkin değildir. )
( Farkındalık, her zaman sizinledir. )
( Farkındalık, bütün, değişmez, sakin ve sessizdir. Ve o tüm deneyimlerin ortak matrisi(ana kalıbı)dir. )
( Farkındalık, tüm zamanı ve uzayı içerir. )
( Şefkatli farkındalık iyileştirir ve yanlıştan kurtarır. )
( Doğayı sadece bilinç olarak görmek, farkındalıktır. )
( Önce farkındalığın güneşi doğmalı - ardından hepsi gelecektir. )
( Bir kalemin minicik ucu nasıl sayısız resim çizebilirse, öylece, farkındalığın boyutsuz noktası da koskoca evrenin içeriğini çizer. Siz işte o noktayı bulun ve özgür olun. )
( Olay hoş ya da nahoş olabilir, küçük ya da önemli olabilir, farkındalık hep aynıdır, değişmez. )
( Kökenlere inin, çok geçmeden, farkındalığın sizin gerçek doğanız olduğunu ve farkında olduğunuz hiçbir şeyin kendinize ait olduğunu söyleyemeyeceğinizi fark edeceksiniz. )
( Öz-Farkındalık içinde kendinizi öğrenirsiniz. )
( Öz-Farkındalık, size her adımda ne yapılması gerektiğini bildirir. )
( Öz-farkındalık, tüm hayırların size akmasını sağlar. )
( Yolculuğun başlangıcında arınmaya ve yıkanmaya, berraklaşmaya gereksinim vardır, bunu da farkındalık hali sağlayabilir. )
( Bilincin ötesindeki Saf Farkındalık en yüce Mürşit'tir. )
( Kişi tanığa katılır, tanık farkındalığa, farkındalık ise saf varoluş katılır; bununla birlikte, kimlik kaybolmaz, yalnızca onun sınırlılığı kaybolur. )
( Gövdeyi beyin gözetir, beyni bilinç aydınlatır; bilinç farkındalığın gözetimindedir. )
( Gövdeniz ve zihniniz, her ikisi de zamana tabidirler; sadece farkındalık zaman-ötesidir. )
( Farkındalığın ötesine geçtiğinizde birlik hali vardır. )
( Farkındalığınızla işe koyulun, zihninizle değil. )
( Farkındayım, çünkü hiçbir şey imgelemiyorum. )
( CONSCIOUSNESS with/and/<> AWARENESS )
( There are levels in consciousness, but not in awareness. )
( Consciousness is of duality. There is no duality in awareness. )
( Consciousness comes and goes, awareness shines immutably. )
( There can be no transition from consciousness to awareness, for awareness is not a form of consciousness. )
( Consciousness is relative to it's content; consciousness is always of something. )
( Awareness is total, changeless, calm and silent. And it is the common matrix of every experience. )
( Awareness is not of time. )
( Consciousness is not the whole of being. )
( Awareness is always with you. )
( All that lives, works for protecting, perpetuating and expanding consciousness. )
( Beyond consciousness altogether lies the unmanifested. )
( Beyond consciousness where are time and space? )
( Like a hole in the paper is both in the paper and yet not of paper, so is the supreme state in the very centre of consciousness, and yet beyond consciousness. )
( Consciousness in movement is happiness. )
( Consciousness motionless is being. )
( You are nothing that you are conscious of. )
( The body is looked after by the brain, the brain is illumined by consciousness; awareness watches over consciousness. )
( Cease being fascinated by the content of your consciousness. )
( As a conscious self you are a part of nature. As awareness, you are beyond. )
( Do not hold on to consciousness and its contents. )
( What is really your own, you are not conscious of. )
( When you have it, you are no longer conscious of it. )
( What you are conscious of is not you. )
( Awareness is the point at which the mind reaches out beyond itself into reality. )
( In awareness you seek not what pleases, but what is true. )
( Awareness becomes consciousness when it has an object. )
( Awareness by itself is motionless and timeless, here and now. )
( In awareness you are facing facts and reality is fond of facts. )
( Awareness contains all space and time. )
( Compassionate awareness heals and redeems. )
( The sun of awareness must rise first - all else will follow. )
( Self-awareness tells you at every step what needs be done. )
( The event may be pleasant or unpleasant, minor or important, awareness is the same. )
( Go to the root of pure awareness and you will soon realise that awareness is your true nature and nothing you may be aware of, you can call your own. )
( Into self-awareness all blessings flow. )
( The clarification and purification needed at the very start of the journey, only awareness can give. )
( Pure awareness beyond consciousness is the supreme Guru. )
( The person merges into the witness, the witness into awareness, awareness into pure being, yet identity is not lost, only its limitations are lost. )
( Your body and your mind are both subject to time; only awareness is timeless. )
( When you go beyond awareness, there is a state of non-duality. )
( Put your awareness to work, not your mind. )
( I am aware, for I imagine nothing. )
( [Sansk.] ... ile/ve/<> VYAKTA )
( [Çince] YISHI ile/ve/<> ... )
- BİLİNÇ ile/ve/<> BİLİNCİN BİLİNCİ
( Konuşmak. İLE/VE/<> Yazmak. )
- BİLİNÇ ile/ve/<> DENEYİM/TECRÜBE
( CONSCIOUSNESS with/and/<> EXPERIENCE )
- BİLİNÇ ve/<> ADÂLET
( Kişide. VE/<> Toplumda. )
- BİLİNÇ'TE: SÖZCÜK ve/<> İMGE
( Bilinç, sözcüklerle imgenin buluşmasıdır. )
( WORD and/<> IMAGE :ON CONSCIOUSNESS )
- BİLİNÇ ile/ve/<> AMAÇ/LILIK
( Kişi, amacı kadardır. )
( CONSCIOUSNESS with/and/<> AIM/PURPOSE )
- BİLİNÇ ve/<> AMAÇ ve/<> EYLEM/ETKİNLİK
( CONSCIOUSNESS and/<> AIM/PURPOSE and/<> ACTION )
- BİLİNÇ/ŞUUR ile/ve/= ELEŞTİRİ
( CONSCIOUSNESS with/and/= CRITIQUE )
- BİLİNÇ ile/ve/> NÜFUZ
( CONSCIOUSNESS with/and/> INFLUENCE )
- BİLİNÇ ve BİLİNÇLER
( CONSCIOUSNESS and CONSCIOUSNESSES )
- BİLİNCİN:
* DOĞASI
* NİTELİKLERİ
* KÖKENLERİ
* İŞLEVLERİ )
- BİLİNÇLENME ile/ve KORUNUM/KORUMA
( CONSCIOUSNESS with/and PRESERVATION/CONSERVATION/PROTECTION )
- BİLİNÇLENME ve VAROLUŞ
( TO BECOME CONSCIOUS and EXISTENCE )
- BİLİNCİN BİLİNCİ ile/ve YÖNTEMİN YÖNTEMİ
( CONSCIOUSNESS OF THE CONSCIOUSNESS with/and METHOD OF THE METHOD )
- NESNENİN BİLİNCİ ile/ve KENDİ-NİN BİLİNCİ
( CONSCIOUSNESS OF THE OBJECT with/and CONSCIOUSNESS OF THE SELF )
- BİLİNÇ ve KOŞUL/LAR
( CONSCIOUSNESS with/and CONDITION/S )
- BİLİNÇ ile/ve/değil BELLEK
( [not] CONSCIOUSNESS with/and/but MEMORY )
- BİLİNÇLİ ile/ve/değil PLANLI
( [not] CONSCIOUSNESS with/and/but PLANNED )
- BİLİNÇSİZLİK ile/ve/değil BİLGİYE KAPALILIK
( [not] UNCONSCIOUSNESS with/and/but CLOSENESS TO INFORMATION )
- GERÇEK OLMAYAN HAKKINDAKİ FARKINDALIK ile/ve GERÇEK DOĞANIZ HAKKINDAKİ FARKINDALIK
( Gerçek olmayan hakkındaki farkındalık hali ile gerçek doğanız hakkındaki farkındalık hali arasında bir uçurum vardır. )
( AWARENESS ABOUT THE UNREAL with/and AWARENESS ABOUT THE YOUR REAL NATURE )
( From the awareness of the unreal to the awareness of your real nature there is a chasm. )
- BİLİNCE YANSIYAN FARKINDALIK ile/ve BİLİNÇ ÖTESİ SAF FARKINDALIK
( Saf farkındalık sanatında ustalaştığınız zaman onu kolayca geçebilirsiniz. )
( AWARENESS OF WHICH REFLECTS TO THE CONSCIOUSNESS with/and PURE AWARENESS META-CONSCIOUSNESS )
( You will easily cross, once you have mastered the art of pure awareness. )
- FARKINDALIK ile/ve/<> YOĞUNLAŞMA
( AWARENESS with/and/<> TO BECOME DENSE )
- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılamak. VE
Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılamak.
- FARKINDALIK ile/ve/<> SEVGİ
( Farkındalık dinamiktir, sevgi ise varoluştur. )
( Farkındalık, eylem halindeki sevgidir. )
( AWARENESS with/and/<> LOVE )
( Awareness is dynamic, love is being. )
( Awareness is love in action. )
- HABERDAR OLMAK ile/ve/<> FARKINDALIK
( TO BE AWARE OF with/and/<> AWARENESS )
- DUYULAR ile/ve/<>/değil FARKINDALIK
( [not] SENSES with/and/<>/but AWARENESS )
- HİSSETMEK ile/ve/<> FARKETMEK
( TO FEEL with/and/<> AWARENESS )
- BİLMEK ile/ve/<> FARKINDALIK
( Su. İLE/VE/<> Elektrik. [Herhangi birini tercih edemezsiniz. İkisi de aynı anda olmak durumundadır.] )
( Bilmek belirlemektir. )
( Bilme; olma ve sevme'nin de yanısıra sizin gerçek doğanızın bir yansımasıdır. )
( Yalnızca eyleyenler bilirler, bilenler de eylerler. )
( İdrak edeceksiniz ki bilmek sevmektir, sevmek de bilmektir. )
( Farkındalık, tüm zamanı ve uzayı içerir. )
( İnsan bilmediğini ayağının altına alsa başı göğe erer. )
( TO KNOW with/and/<> AWARENESS )
( Knowing is a reflection of your true nature along with being and loving. )
( Awareness contains all space and time. )
- FARKETMEK ile/ve/<> FARK'I FARKETMEK
( AWARENESS with/and/<> TO NOTICE OF THE DIFFERENCE )
- BİLMEK ile/ve/<> OLMAK
( Ne olduğunuzu bilmenize gerek olmayabilir. Ne olmadığınızı bilmek yeterlidir. )
( TO KNOW with/and/<> TO BE )
( You need not know what you are. Enough to know what you are not. )
- BİLMEK ve/=/> DEĞİŞTİRMEK
( TO KNOW and/=/> TO TRANSFORM )
- BİLMEK: FİZİK'TE ile/ve MANTIK'TA
( Nedenleri bilmek. İLE/VE Orta terimi bilmek. )
( TO KNOW: ON PHYSICS with/and ON LOGIC )
- BİLMEK ile/ve/> KAVRAMAK
( TO KNOW with/and/> TO COMPREHEND )
- BİLMEK ile/ve/<> TANIMAK
( TO KNOW with/and/<> TO RECOGNIZE )
- BİLMEK ile/ve/> GÖRMEK/"GÖRMEK"
( Bilen/anlayan görür. )
( TO KNOW with/and/> TO SEE/"SEE" )
- BİLMEK ile/ve/<> ANLAM
( Gözyaşı kaynağının ne olduğu sorusu ve yanıtı. İLE/VE/<>
Gözyaşının düşünce ve duygulalarla bağlantılarının ne olduğu sorusu ve yanıtı. )
( TO KNOW with/and/<> MEANING )
- TANI! ve/<> UYUMLU OL! ve/<> MUTLU YAŞA!
( RECOGNIZE! and/<> BE HARMONIOUS! and/<> LIVE HAPPY! )
- BİLMEK ile/ve/<> SEZMEK
( TO KNOW with/and/<> TO SENSE )
- BİLMEK ile/ve/<> KENDİNİ BİLMEK
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THE SELF )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve/<> KENDİNİ TANIMAK
( Kendinizi bilmek için kendiniz olun. )
( Kendinizi aşmak için kendinizi bilmek durumundasınız. )
( Kendini-idrak, elde edilebilecek bir şey olmaktan çok, anlaşılacak bir haldir. )
( Kendinizi bilin, öteki her şey onunla birlikte gelir. )
( Kendinizi bilmeyi engelleyen yalnızca zihindir. )
( Kendini bilişten kasıt, ne olmadığınız hakkındaki tam bilgidir. )
( Kendinizi iyice bilmezken, bir başkasını nasıl bilebilirsiniz? )
( Kendimi bilmekle aslında tam olarak neyi bilmiş olurum? Olmadıklarınızın hepsini. )
( Kendinizi bilmeyi öğrenin, harikalar keşfedeceksiniz. )
( Kendinizi ne kadar daha çok bilirseniz, o kadar daha az korkarsınız. )
( Kendinizi düzeltmeye gereksiniminiz yoktur - sadece kendi hakkınızdaki fikirlerinizi düzeltin. )
( Ne olduğunuzu bilmek için önce ne olmadığınızı araştırmak ve bilmek durumundasınız. )
( İşe kendinizden ve kendinizle başlamak zorundasınız - bu değişmez yasadır. )
( Kendinizi hiç durmaksızın gözlemleyin, böylece bilinç-dışı sizin tarafınızdan herhangi bir çaba harcanmaksızın kendiliğinden bilinicinize akacaktır. )
( İnsanın kendini yeterince tanımaması çevresindekilerle çatışmasına neden olur. )
( Mutlak gerçek, mutlak sevgi, bencil olmamak, kendini-idrak için tartışılmaz etmenlerdir. )
( Sakin bir zihin, doğru bir idrak için şarttır, ki bu da kendini-biliş için gereklidir. )
( Ancak kendini-biliş yardımcı olabilir. )
( SEN SENİ BİL, SEN SENİ
SORARLAR SENDEN SENİ
BULMAZLARSA SENDE SENİ
PATLATIRLAR ENSENİ )
( TO KNOW THE SELF with/and/<> TO RECOGNIZE THE SELF )
( To know yourself, be yourself. )
( To go beyond yourself, you must know yourself. )
( Self-realisation is not an acquisition. It is more of the nature of understanding. )
( It is only your mind that prevents self-knowledge. )
( By self-knowledge means, full knowledge of what you are not. )
( Unless you know yourself well, how can you know another? )
( By knowing myself what exactly do I come to know? All that you are not. )
( Learn to know yourself and you will discover wonders. )
( The more you know yourself the less you are afraid. )
( Watch yourself ceaselessly and the unconscious will flow into the conscious without any special effort on your part. )
( To know what you are you must first investigate and know what you are not. )
( You must begin in yourself, with yourself - this is the inexorable law. )
( Absolute truth, love selflessness are the decisive factors in self-realisation. )
( A quiet mind is essential for right perception, which again is required for self-realisation. )
( Only self-knowledge can help you. )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve/<> KENDİNİ KENDİNDE BİLMEK
( TO KNOW THE SELF with/and/<> TO KNOW THE SELF ON SELF )
- KENDİNİ ANIMSAMAK ile/ve/<> KENDİNİ BİLMEK
( Kendini-anımsayış zihindedir. Kendini-bilme ise zihnin ötesindedir. )
( REMIND THE SELF with/and/<> TO KNOW THE SELF )
( Selfremembrance is in the mind, self-realisation is beyond the mind. )
- !"KENDİMİ TANIYORUM" YANILGISI değil/yerine KENDİNİ TANIMAK
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/<> KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK
( TO RECOGNIZE THE SELF with/and/<> TO REALIZE THE SELF )
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/> KENDİNİ BAŞKASINDA GERÇEKLEŞTİRME
( TO REALIZE THE SELF with/an/> TO REALIZE THE SELF ON SOMEONE )
- GERÇEKLEŞTİRMEK ile/ve "HAYATA GEÇİRMEK"
- BİLMEK ile/ve/<> KENDİNİ BİLMEK ile/ve/> BAŞKASINI BİLMEK
( Başkalarının hatalarını, yaptıklarını ya da yapmadıklarını değil kendi hatalarınızı, kendi yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı düşünün. )
( Bir süre için başkalarını kendi hallerine bırakın ve kendinizi inceleyin. )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW THE SELF with/and/> TO KNOW THE SOMEONE )
( Leave others alone for some time and examine yourself. )
- TANIMAK ile/ve/<> KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> BAŞKASINI TANIMAK
( Ancak kendini düşünmeyi, kendini düşünmenin konusu kılabilme anlayışı olanlar kendilerini tanımaya başlayabilirler ve susmakla yükümlüdürler. )
( TO RECOGNIZE with/and/<> TO RECOGNIZE THE SELF with/and/> TO RECOGNIZE THE SOMEONE )
- BİLMEK ile/ve/<> KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> BAŞKASINI TANIMAK
( TO RECOGNIZE with/and/<> TO RECOGNIZE THE SELF with/and/> TO RECOGNIZE THE SOMEONE )
- BİLMEK ile/ve/<>/değil/yerine NEREDE BULACAĞINI/BULABİLECEĞİNİ BİLMEK
( Bulunduğumuz bu dönemin/çağın olanakları içinde bilgileri bellemek değil nerede ve nasıl [kısa sürede ve kolay] doğrudan bulabileceğini bilmektir. )
( [not] TO KNOW with/and/<>/but TO KNOW, WHERE TO FIND )
( TO KNOW, WHERE TO FIND instead of TO KNOW )
- ÇOK ÇEŞİTLİ/FARKLI ŞEYLERİ BİLMEK ile/ve/<> BİLDİĞİ(N) KONUDA ÇOK ÇEŞİTLİ/DERİN ŞEYLERİ BİLMEK
( Okyanusun yüzeyini görüp de alttaki derinliği ve ucsuz bucaksızlığı tümüyle unutma! )
( TO KNOW VARIOUS/DIFFERENT THINGS with/and/<> TO KNOW VARIOUS/DEEP THINGS ON YOUR KNOWLEDGE )
( It is like seeing the surface of the ocean and completely forgetting the immensity beneath! )
- BİLMEK ile/ve/<> KULLANMAYI/UYGULAMAYI BİLMEK
( Bildiklerinizi yaşa(r)sanız, bilmedikleriniz de öğretilir. )
( TO KNOW with/and/<> TO KNOW TO USE/APPLY )
- KULLANMAK ve/<> YAŞA(T)MAK
( TO USE and/<> TO REALIZE )
- KULLANMA ile/ve/değil/yerine İŞLEME
- İŞLEMEK ile/ve DOKUMAK
- İŞLENMİŞ ile/ve/değil/yerine DÖNÜŞMÜŞ
- BİLGİ ile/ve/<> BİLME
( Dışarıdan. İLE/VE/<> İçeriden. )
( Hem desteklenebilen hem çürütülebilen iki yaklaşım vardır. [İkisinden birini tercih etmek değil ikisinin de aynı anda ve ayrı ayrı etkin olabileceği ve değerlendirilmesi gerektiği üzerinden yaklaşılmalıdır.]
1. Bilginin dışarıdan alınarak edinildiği. [TABULARASA]
2. Dışarıdan almaya gerek olmadan tüm bilgilerin kişide/özde [çekirdek/tohum gibi] bulunduğu. )
( INFORMATION with/and TO KNOW )
- KULLANMAMA ile YADSIMA
( Nasıl kullandığınıza bağlıdır. )
( NOT TO USE with TO DENY )
- KULLANIM ile MANİPÜLASYON
( USING with MANIPULATION )
- (NET/KESİN/EMİN) BİLGİ SUNMAK ile (")MÜDAHALE (ETMEK)(")
- BİL(E)MEMEK ile/ve DOĞRU/TAM TANIMLA(YA)MAMAK
( NOT (ABLE) TO KNOW with/and LACK OF RIGHT/EXACT DEFINITION )
- BİL(E)MEMEK ile/ve EMİN OLMADIĞINDAN (DOLAYI) BİL(E)MEMEK
( NOT (ABLE) TO KNOW with/and NOT (ABLE) TO KNOW BECAUSE OF TO BE NOT SURE )
- EMİN OLMAK ile/ve İNANMAK
( TO BE SURE with/and TO BELIEVE )
- EMİN OLMAK ve/<> ÖZGÜR OLMAK
( TO BE SURE and/<> TO BE FREE )
- İNAN ile İMAN
( DO BELIEVE with FAITH/FULLNESS )
- İNANMAK ile/ve İNANMAK İSTEMEK
( TO BELIEVE with/and WANT TO BELIEVE )
- İNANMAK ve/<> ÜMİT ETMEK
( TO BELIEVE and/<> TO HOPE )
- İNANMAK ile/ve BEKLEYİŞ/BEKLENTİ
( TO BELIEVE with/and EXPECTATION )
- İNANMAK ile/ve/değil KATILMAK
( [not] TO BELIEVE with/and/but TO JOIN )
- İNANMAK ile/> KENDİNİ KAPTIRMAK
( TO BELIEVE with/> TO GET CARRIED AWAY )
- İNANMIŞ/LIK ile/ve/değil İNANDIRILMIŞ/LIK
- İNANMAK ile/ve/değil/yerine AKLETMEK
( [not] TO BELIEVE with/and/but TO REALIZE )
( TO REALIZE instead of TO BELIEVE )
- İNANMAK ile/ve ŞÜPHE
( TO BELIEVE with/and DOUBT/SUSPICION )
- İMAN ile/ve/değil STRATEJİ
( [not] FAITH with/and/but STRATEGY )
- CEHÂLET >< İMAN
( İkisi birarada olmaz. )
- EMİN OLMAK ile/ve GÜVEN İÇİNDE OLMAK
( TO BE SURE with/and TO BE IN SECURE/SAFE )
- UNUTMAK ile/ve AKLINA GELMEMEK
( TO BE SURE with/and LACK OF REMIND )
- UNUTMAK ile "ATLAMAK"
( TO BE SURE with/and TO SKIP )
- UNUTMAK ile BİLMEMEK
( TO FORGET with NOT TO KNOW )
- UNUTMAK ile "BİLİYORUM" SANMAK
( TO FORGET with TO SUPPOSE "KNOW" )
- BİLMEMEK ile/ve/değil YENİ ÖĞRENMİŞ OLMAK
( [not] NOT TO KNOW with/and/but LEARNED IN SHORT PERIOD )
- BİLMİYOR OLMAK ile/ve/=/<> İLGİLENMEMİŞ/İLGİLENMİYOR OLMAK
( NOT TO KNOW with/and/=/<> NOT TO BE INTERESTED )
- BİLMEMEK ile/ve/değil EDEB
( TECÂHÜL-İ ÂRİFÂNE: Çok iyi bildiği halde bilmiyormuş/cahilmiş gibi görünmek. | [edediyat] Bilinen bir şeyi, edebî bir nükte ile bilinmiyormuş ya da başka türlü biliniyormuş gibi gösterme sanatı. )
( [not] NOT TO KNOW with/and/but BREEDING )
- BİLMEMEK ile KÖTÜ (OLARAK) BİLMEK
( NOT TO KNOW with TO KNOW (AS) BAD )
- UNUTMA ile İHMAL
( TO FORGET with NEGLIGENCE )
- İHMAL ile/ve/> İKİLEM
( NEGLIGENCE with/and/> DILEMMA )
- İHMAL ile GÖZARDI
( NEGLIGENCE with TO IGNORE )
- İHMAL ile TERK
( NEGLIGENCE with ABANDONMENT )
- ÖRTBAS ETMEK ile GÖZARDI ETMEK
( ... with TO IGNORE )
- UNUTMAK ile/ve/değil/yerine HIZLI GEÇMEK
( [not] TO FORGET with/and/but TO PASS OVER QUICKLY/FAST )
( TO PASS OVER QUICKLY/FAST instead of TO FORGET )
- UNUTKANLIK(TAN) ile/ve/değil BEZMİŞLİK(TEN)
- "TAKILMAK" ile UNUTMAK
- AKLINA GELMEMEK ile/ve UYGULAMAYA/KULLANMAYA UYGUN BULMAMAK
( LACK OF REMIND with/and NOT TO SEE FIT TO APPLY/USE )
- BİLME ZEVKİ ile/ve/<> ÖĞRENME ZEVKİ/SEVGİSİ
( Eğer uyanık ve zeki iseniz her şeyden öğrenirsiniz. )
( ZAİKA/ZEVK: Dil. )
( Öğrenmeye karşı bir sevgi beslemeden iyilik yapmaktan hoşlanmak, insanı basitliğe götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan bir şeyi anlamaya çalışmak, insanı karışıklığa götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan içtenliği istemek, insanı zararlı sonuca götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan doğruluğu istemek, insanı başkaldırıya götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan dayanıklı olmayı istemek, insanı gereksiz davranışlarda bulunmaya götürür. )
( PLEASURE OF TO KNOW with/and/<> PLEASURE/LOVE OF TO LEARN )
( You learn from everything, if you are alert and intelligent. )
- BİLME YETİSİ ile/ve ARZULAMA YETİSİ ile/ve HOŞLANMA/MA YETİSİ
( FACULTY OF TO KNOW with/and FACULTY OF TO DESIRE with/and FACULTY OF TO (NO) LIKE )
- BELLEME(EZBERLEME) ile/yerine ÖĞRENME
( TO MEMORIZE with TO LEARN )
( TO LEARN instead of TO MEMORIZE )
- BELLEKTE TUTMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine "HEYBEYE ATMAK"
- AKILDA TUTMAK ile/ve/değil/yerine ANLAMAYA ÇALIŞMAK
( [not] TO KEEP IN MIND with/and/but TO TRY TO LEARN )
( TO TRY TO LEARN instead of TO KEEP IN MIND )
- ÖĞRENME ile/ve/<>/yerine ANLAMA
( Yapmak onu bildiğini göstermektir. )
( Bir şeyi iyi anlayın, ulaşmışsınız demektir. )
( Öğrenmek zaten bildiğini fark etmektir. )
( Tekrarın etkili olabilmesi için anlamlı bir biçimde ve istekle yapılması gerekir. )
( TO LEARN with/and/<> MEANING )
( MEANING instead of TO LEARN )
( Understand one thing well, and you have arrived. )
- ÖĞRENME ile/ve/değil/yerine KOŞULLANMA
( DISCIPULUS: ÖĞRENME/LEARNING | DISCIPULA: DÜZEN TAKİBİ/MAINTAINANCE OF ORDER )
( [not] LEARNING with/and/but CONDITIONING )
( CONDITIONING instead of LEARNING )
- KLASİK KOŞULLANMA ile/ve BİLİŞSEL KOŞULLANMA
- ÖĞRENME'DE: KLASİK ile/ve EDİMSEL ile/ve PEKİŞTİRME ile/ve BİLİŞSEL ile/ve BİLGİSAYAR YARDIMIYLA
- KOŞULLU ile/ve/yerine/değil İSTEKLİ
( [not] CONDITIONAL with/and/but WILLING )
( WILLING instead of CONDITIONAL )
- ÖĞRENMEK ile/ve/<> BİLGİ EDİNMEK
( TO LEARN with/and/<> TO GET INFORMATION )
- ÖĞRENMEK ile/ve/<>/değil/yerine KEŞFETMEK
( [not] TO LEARN with/and/<>/but TO DISCOVER )
( TO DISCOVER instead of TO LEARN )
( [Çince] ... ile/ve/<> FAXIAN )
- ÖĞRENMEK/ANIMSAMAK ile/ve/değil/yerine YARATMAK
( [not] TO LEARN/REMIND with/and/but TO CREATE )
( TO CREATE instead of TO LEARN/REMIND )
- ÖĞRENMEK ile/ve/> BECERMEK
( TO LEARN with/and/> TO MANAGE )
- ÖĞRENME ile/ve/> DÖNÜŞME
( TO LEARN with/and/> TRANSFORMATION )
- ÖĞRENMEK ile/ve EDİNMEK
( TO LEARN with/and TO GET/ACQUIRE/OBTAIN )
- DOĞRU HİS ile/ve NASIL ÖĞRENİLECEĞİNİ BİLMEK
( Doğru hisse sahip olan, nasıl öğreneceğini bilir. )
( RIGHT SENSE with/and TO KNOW HOW TO LEARN )
- DİL KULLANIMINDA: BİLGİ ile/ve/<> BECERİ
( TO USE THE LANGUAGE: KNOWLEDGE with/and/<> SKILL/ABILITY )
- ÖĞRENMEK ile/ve ÖĞRENDİĞİNİ GÖRMEK
( TO LEARN with/and TO SEE WHAT YOU LEARNED )
- ÖĞRENMEK ile/and BİR KEZ DAHA GÖRMEK
( TO LEARN with/and TO SEE AGAIN )
- ÖĞRENMEK ile/ve BAĞLANMAK
( TO LEARN with/and TO BE CONNECTED )
- BAĞLANMA ile/ve KARŞILIKLI RIZÂ
- ANIMSAMA ile/ve/değil ÇAĞRIŞIM
( Şimdi'ye getirme. İLE/VE/DEĞİL Şimdi'yi, geçmişe/geçmiştekine taşıma/bağlama. )
( LETHOLOGICA: "Dilimin ucunda fakat söyleyemiyorum" durumu. )
( [Fars.] BERGÜZÂR: Andaç, hatıra, hediye. )
( [not] TO REMEMBER with/and/but RECALL )
- ANIMSAMA ile/ve REKLÂM
( En az bilineni, en çok bilinen aracılığıyla imgeleme. İLE Az bilinenin, çok bilinen ve/veya tanınan aracılığıyla sunulması. )
( Yapıcı bir yaklaşım daha çok etkindir. İLE/VE Yıkıcı bir yaklaşım daha çok etkindir. )
( TO REMEMBER with/and ADVERTISEMENT )
- ANLAMA ile/ve İNANMA
( MEANING with/and TO BELIEVE )
- ANLAMAK ile/ve ALMAK
( MEANING with/and TO GET )
- ANLAMAK ile/ve (İLKELERE BAĞLI) ÇEVİRİ
( MEANING with/and (FAITHFUL) TRANSLATION )
- ANLA(YAMA)MAK ile/ve KAVRA(YAMA)MAK
( Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul-zurna az! )
( "Karga'nın Bülbül'ü, Bülbül'ün Karga'yı anlaması fakat aradakilerin anlayamaması" )
( (LACK OF) MEANING with/and (LACK OF) COMPREHEND )
- ANLAMAK ile/ve TAKDİR ETMEK
( TO UNDERSTAND with/and TO APPRECIATE )
- TAKDİR ile/ve DEĞERLENDİRME
( APPRECIATION with/and EVALUATION )
- TAKDİR ile/ve DESTEK
( APPRECIATION with/and SUPPORT )
- TAKDİR ile/ve TAYİN
- TAKDİR ve TEDBİR[< DÜBÛR]
( ... VE Bir şeyi te'min edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul iradesi. )
( Tedbir, takdirin parçasıdır. )
- TASDİKNÂME ile/>< TAKDİRNÂME
- TECVÎZ[Ar. CEVÂZ | çoğ. TECVÎZÂT] ile/ve TAKDİR
( Olanaklıları kabul eder. İLE/VE ... )
- İNTİZÂÎ TECVİZ ile/ve İHTİRAÎ TECVİZ
- TECRÎD[< Ar. CERED | çoğ. TECRÎDÂT] ile/< İNTİZÂ[< Ar. NEZ]
( Maddî olandan arındırmak. | Soymak/soyutlamak. İLE Dış-dünyada, bir nesnede gizilgüç[bilkuvve/potansiyel] olarak bulunan bir özelliği, zihnin soyutlayarak yetkin örnek[ideal-form] haline getirmesi. | Ayıklamak. )
( Soyma, soyulma. | Ayırma, bir tarafta tutma. | Herşeyden el-ayak çekme. | Soyutlama. | Yalıtma. | Bir şairin kendini soyut bir kişilik, yani ayrı bir kişi sayarak ona hitab etmesi. | Noktasız harflerden oluşan sözcüklerle tümce ya da mısra yapma. İLE Çekip koparma, koparıp alma. )
( İntiza olmadan tecrid olmaz. )
( ABSTRACTION with/> EXTRACTION )
- TECRİD ile/değil/yerine TEZKİYE
- ÖĞRENİLEMEZ ile/ve ANLAŞILAMAZ
( NOT ABLE TO LEARN with/and NOT ABLE TO UNDERSTAND )
- USTALIK ile/ve BECERİ
( PROFICIENCY with/and SKILL )
- BECERİ ile/değil "OLANAK/LAR"
( [not] SKILL with/but "CONDITION/S" )
- BECERİKSİZLİK ile/değil TİTİZLİK
( [not] CLUMSINESS/INCOMPETENCE with/but FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS )
- MÂRİFET ile/ve MAHARET
( Uygulanan, kullanılan bilgi. İLE/VE Beceri. )
- MÂRİFET ile/ve HÜNER
- MÂRİFET ve/<> MUHABBET
- KAZANILMIŞ YETİLER ile/ve İŞLETİLEBİLİR YETİLER ile/ve GELİŞTİRİLEBİLİR YETİLER
( OBTAINED FACULTIES with/and OPERATABLE FACULTIES with/and IMPROVABLE FACULTIES )
- YETİ ile KAZANIM
( FACULTY with TO ACQUIRE )
- YETİ ile/ve YETENEK/KAPASİTE
( KUVVE ile/ve İSTÎDAD )
( FACULTY with/and CAPACITY )
( ... ile/ve PUISSANCE )
- YETİ ile/ve GÜÇ
( Güç ve hayırlar herkes içindir ve isteyen herkese hazırdır. )
( Olgun kişi gücünü kullanmazken onun altındaki kişi gücünü sonuna dek tüketir. )
( FACULTY with/and POWER )
( Power and grace are for all and for the asking. )
- YETİ ile/ve YETERSİZLİK
( FACULTY with/and INSUFFICIENCY )
- ASLÎ YETİLER:
1- HİSSETME
2- HAYALGÜCÜ
3- DÜŞÜNME
a) KAVRAMA
b) YARGI GÜCÜ
c) AKIL
- GÜÇ ile/ve DİRENÇ
( POWER with/and RESISTANCE )
- GÜÇ ile/ve KUDRET
( Mutsuzluk getirir. Cehaletle orantılıdır. İLE/VE Mutluluk ve anlamlılık sunar. Bilgeliğin bir parçasıdır. )
( Kudret gücü de barındırır ve gücü tek başına ve ayrı olarak düşündürmez. )
( Gücün amacı, dayanma gücünü artırabilmektir. )
( Kontrol edilemeyen güç, güç değildir! )
- GÜÇ ile/ve İLİŞKİ
( POWER with/and RELATION )
- GÜÇ ile/ve GÜZELLİK
( POWER with/and BEAUTY )
- GÜÇ ile/ve/değil/yerine OLANAK
( [not] POWER with/and/but POSSIBILITY )
( POSSIBILITY instead of POWER )
- GÜÇ ile/ve SÜREKLİLİK
( Tek başına güç, kurar fakat sürdüremez. )
( POWER with/and CONTINUITY )
- GÜÇ ile/ve YETİ
( POWER with/and FACULTY )
- GÜÇ ile/ve/<> YÜK
- GÜCÜN: KENDİ ELİNDE TUTULMASI ile BAŞKASINA UYGULANMASI
( Elinde biriktirdiğin/tuttuğun oranda sana zarar verir. İLE Başkasına zarar verir. )
( Haset vb. )
- ANLAM YİTİMİ ile/ve DİRENÇ YİTİMİ
( LOSS OF MEANING with/and LOSS OF RESISTANCE )
- BİLMEK ile BAHSETME(ME)K
( TO KNOW with (NOT) TO MENTION )
- BİLME(ME)K ile/ve ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK(/TEVÂZÛ)
( Alçakgönüllülükten başarı doğar, üstün kişi sonuna dek yılmadan devam eder. )
( Alçakgönüllülüğü elden bırakmayın. )
( Alçakgönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, en yüksek düşüncelerdir. )
( Alçakgönüllü yaşama biçimleri olanlar başarıya ulaşırlar. )
( Ancak olgun kişinin alçakgönüllülüğü alçakgönüllülüktür. )
( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler şansı yakalayacaktır. )
( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )
( Dağ alçakgönüllülüğü simgeler. )
( Fazla tevazu gösterme, gerçek sanarlar. )
( (NOT) TO KNOW with/and MODESTY )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile/ve YÜCEGÖNÜLLÜLÜK
( MODESTY with/and ... )
( [Lat.] MODESTIA cum/et GENEROSITAS )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile/ve HİKMET
( MODESTY with/and WISDOM )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile CEHALET
( MODESTY with IGNORANCE )
- VAZGEÇMEK ile/ve ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK
( TO GIVE UP with/and MODESTY )
- AMATÖR TUTUM ile ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK
( AMATEUR ATTITUDE with MODESTY )
- ANLAMA(MA)K ile/ve İDRAK ETME(ME)K
( Haller sonsuz sayıdadır. Birini idrak edince hepsini idrak etmiş olursunuz. )
( (LACK OF) MEANING with/and (NOT) TO COMPREHEND )
( The aspects are infinite in number. Realise one, and you will realise all. )
- ANLAMAK ile/ve AÇIKLAMAK
( TO UNDERSTAND with/and TO EXPLAIN )
- ANLAMAK ile/ve KAVRAMAK
( Anlamaya yardımcı olmak gerçek yardımdır. )
( TO UNDERSTAND with/and TO COMPREHEND )
( Helping to understand is real help. )
- ANLAMA ile/ve ANLAMLANDIRMA
( Yaşamı farklılaştırır. )
- ANLAMA ile/ve YORUMLAMA
( TO UNDERSTAND with/and TO INTERPRET )
- ANLAMA ile/ve/<> TANIMA
( TO UNDERSTAND with/and/<> TO RECOGNIZE )
- ANLAMAK ile/ve VAROLMAK
( TO UNDERSTAND with/and TO EXIST )
- İRTİSÂM[Ar. < RESM] ile İDRAK
- HİSSÎ İDRAK ile/ve/> HAYALÎ İDRAK ile/ve/> VEHMÎ İDRAK ile/ve/> AKLÎ İDRAK
- ÖNLEM ile/ve UYARI
( PRECAUTION with/and CAUTION )
- ÖNLEME ile BASTIRMA
( TO PREVENT with/and TO SURPASS )
- BASTIR(IL)MAK ile SİNDİR(İL)MEK
( TO (GET) SURPASS with TO (GET) CROUCH DOWN )
- AÇIKLAMAK ile/ve ANLAMAK
( Açıklama, bir şeyi bir nedene değil, bir temele dayanarak göstermektir. )
( TO EXPLAIN with/and TO UNDERSTAND )
- AÇIKLAMA ile/ve/değil ANLAMLANDIRMA
( ... İLE/VE/DEĞİL İnsan durum ve tutumları açıklanamaz ve fakat (ancak) anlamlandırılırlar/anlamlandırılabilirler. )
- AÇIKLAMAK ile/ve KURALLAŞTIRMAK
( TO EXPLAIN with/and TO MAKE INTO A RULE )
- AÇIKLAMA ile/ve/değil BETİMLEME(TASVİR)
( [not] TO EXPLAIN with/and/but TO DESCRIBE )
- AÇIKLAMA ile/ve/<>/değil/yerine ATIF
( [not] TO EXPLAIN with/and/<>/but ATTRIBUTION )
( ATTRIBUTION instead of TO EXPLAIN )
- AÇIKLAMA ile/ve "NOT DÜŞMEK"/DİPNOT
( TO EXPLAIN with/and "TO NOTE"/FOOTNOTE )
- AÇIKLAMA ile/ve TAFSÎLÂT[< TAFSÎL < FASL]
( ... İLE/VE Etraflıca, uzun uzun açıklamalar. )
- AÇIKLAMA ile/ve İSPAT
( TO EXPLAIN with/and TO PROVE )
- SAVUNUCU YAKLAŞIM/AÇIKLAMA ile/değil/yerine İKİNCİL/ALTERNATİF YAKLAŞIM/AÇIKLAMA
- AÇIKLAMAK ile/ve YER VERMEK
( TO EXPLAIN with/and TO GIVE PLACE )
- AÇIKLAMA ile SAVUNMA
( TO EXPLAIN with TO DEFENCE )
- SAVUNMA ile DESTEKLEME
( TO DEFENCE with TO SUPPORT )
- SAVUNMA ile ÖNCELLEME
( TO DEFENCE with TO PRECEDE )
- DESTEKLEME ile ÖNCELLEME
( TO SUPPORT with TO PRECEDE )
- AÇIKLAMA ile ÖZET
( EXPLANATION with SUMMARY )
- "YANSITMAK" ile "YER VERMEK"
- YANSITMA ile/ve/değil/yerine TAŞIMA
- PARÇALAMA ile/ve AÇIKLAMA
( TO BREAKT INTO PIECES with/and EXPLANATION )
- ÖZET ile BAŞLIK
( SUMMARY with TITLE )
- ÖZET ile/ve ÖRNEK
( SUMMARY with EXAMPLE )
- ÖZET ile/ve TEKRAR
( SUMMARY with/and REPETITION )
- ÖZETLEMEK ile/ve "TOPARLAMAK"
- AÇIKLAMA/SI ile AD/I(/İSİM)
( EXPLANATION [OF ...] with THE NAME [OF ...] )
- ANLAMAK ile YARGI/LAMAK
( Nezâketle dinlemek, akıllıca yanıt vermek, dengeli inceleme ve tarafsız karar vermek yargıcın özelliklerindendir. )
( TO UNDERSTAND with TO JUDGE/MENT )
- "YARGILAMAK" ile "KÖTÜLEMEK"
( "TO JUDGE" with "TO RUN DOWN" )
- "YARGILAMAK" ile/değil "İNDİRGEMEK"
( [not] "TO JUDGE" with/but "TO REDUCE" )
- "KÖTÜLEMEK" ile/değil/yerine NE OLDUĞUNU BELİRTMEK
( [not] "TO RUN DOWN" with/but TO STATE )
( TO STATE instead of "TO RUN DOWN" )
- ANLAYIŞ ile/ve OLUŞ
( COMPREHENSION/UNDERSTANDING/PARADIGM with/and BEING )
- ANLAYIŞ ile/ve ZEVK
( COMPREHENSION/UNDERSTANDING/PARADIGM with/and PLEASURE )
- ANLAYIŞ ile/ve DEĞİŞİM
( PARADIGM with/and ALTERATION )
- ALGI DÜZENEĞİ ile/ve DEĞERLER DİZGESİ
( PARADIGM with/and VALUES SYSTEM )
- "DÜNYA GÖRÜŞÜ" ile PARADİGMA
- USTALIK ile/ve ANLAYIŞ
( PROFICIENCY with/and PARADIGM )
- İLİM ile/ve/değil/yerine ANLAYIŞ
( [not] SCIENCE with/and/but PARADIGM )
( PARADIGM instead of SCIENCE )
- ZİHNİYET ile YAKLAŞIM
- ZEVK ile/ve/yerine FERÂGAT
( PLEASURE with/and RENUNCIATION )
( RENUNCIATION instead of PLEASURE )
( [Sansk.] SUKHA ile/ve/yerine SAMBHOGAKAYA )
- ÖNERİ ile/ve/<>/yerine ÇÖZÜM
( Burada/şurada/orada değil! Sende! )
( SUGGESTION with/and/<> CONSEQUENCE )
( CONSEQUENCE instead of SUGGESTION )
- ÖNERİ ile ÖNERME
( SUGGESTION with PROPOSITION )
- TEKLİF ile/ve ÖNERİ
( PROPOSAL with/and SUGGESTION )
- TEKLİF ile/ve/değil/yerine/<> DAVET ile/ve/değil/yerine/<> DUYURU
( [not] PROPOSAL with/and/but/<> INVITATION with/and/but/<> ANNOUNCE/MENT )
( ANNOUNCE/MENT instead of INVITATION instead of PROPOSAL )
- TAVSİYE ile/ve NASİHAT
( NASİHAT: SAMİMİYET )
( RECOMMENDATION with/and ADVICE )
- TELKİN ile TAVSİYE
( TO INSPIRE/INCULCATE with RECOMMENDATION )
- AÇIKLAMAK ile KANITLAMAK
( EXPLANATION with TO PROVE )
- KANITLAMAK ile İNANDIRMAK
( TO PROVE with TO PERSUADE )
- İNANMAK ile KONDURMAK
( BELIEF with TO ATTRIBUTE TO )
- İNANMAK ile/yerine TEMEL ALMAK
( TO BELIEVE with TO GET BASE )
( TO GET BASE instead of TO BELIEVE )
- İNANMAK ile KATILMAK
( TO BELIEVE with TO AGREE )
- İNANMAK ile "KAPTIRMAK"
- AÇIKLAMA ile/ve VURGULAMA
( EXPLANATION with/and TO EMPHASIZE )
- AÇIKLAMA ile/ve AYDINLATMA
( EXPLANATION with/and TO ENLIGHTEN )
- AÇIKLAMA ile EĞRETİLEME
( EXPLANATION with METAPHOR )
- TEMELLENDİRMEK ile NEDENSELLEŞTİRMEK
( WELL-FOUNDING with CAUSALING )
- TEMELLENDİRME ile GEREKÇELENDİRME
( WELL-FOUNDING with JUSTIFING )
- ... TEMEL/Lİ ile ... DAYANAK/LI
- TABAN/LI ile TEMEL/Lİ
( BASE/D with FUNDAMENTAL )
- TEMEL ile ÖNCÜ
( BASE with PIONEER )
- TEMEL ile KAYNAK
( BASE with SOURCE )
- TEMEL ile KLÂSİK
( BASE with CLASSIC )
- TEMEL ve ÇÖZÜM/LEME
( BASE and ANALYSE )
- ALGI ile KABUL
( PERCEPTION with ACCEPTANCE )
- ALGI ile/ve/<> KAVRAYIŞ
( Sizin olan, algılama gücünüzdür, algıladığınız değil. )
( İçinize sabır ve dikkatle bakın, algılananın algılayan olamayacağını anımsayın. )
( Algılayan bulunmadan algılama, bilen olmadan biliş, seven olmadan sevgi, eylem olmadan eylem ile ilgilenme. )
( PERCEPTION with/and/<> COMPREHENSION )
( Yours is the power of perception, not what you perceive. )
( Look within diligently, remember to remember that the perceived cannot be the perceiver. )
- ALGI ile/ve/<> ANLAYIŞ
( PERCEPTION with/and PARADIGM )
- ALGI ile/ve/<> OLGU
( İlkeli/yasalı değildir. Keyfîdir. İLE/VE/<> İlkelidir/yasalıdır. )
( Betimleme'den Kavram'a geçiş gibi, Algı ile Olgu arasındaki fark da ilkeli/yasalı olup olmamasıdır. )
- ALGI ile/ve ESTETİK ALGI
( PERCEPTION with/and AESTHETIC PERCEPTION )
- ALGILAMAK ile/ve İDRAK ETMEK
( TO PERCEIVE with/and TO COMPREHEND )
- ALGILAMAK ile HİSSETMEK
( TO PERCEIVE with FEELING )
( [Çince] ... ile QING )
- ALGILAMAK ile/ve/için DİNLEMEK
( TO PERCEIVE with/and TO LISTEN )
( TO LISTEN for PERCEPTION )
- ALGIDA/KABULDE: TEK TANIM ile/yerine/değil PARANTEZ BİLGİ
( ON PERCEPTION/ACCEPTION: [not] UNIQUE DEFINITION with/but INFORMATION IN PARENTHESIS )
( ON PERCEPTION/ACCEPTION: INFORMATION IN PARENTHESIS instead of UNIQUE DEFINITION )
- AKLEDİLEBİLEN ile ALGILANABİLEN
( RATIONALIZED with PERCEIVED )
- ALGILAMAK ile/ve GÖRMEK
( TO PERCEIVE with/and TO SEE )
- GÖRMEK ile/ve/<> BİLMEK
( Görüyorum demek göz ile değil,
Biliyorum demek dil ile değil! )
( Duyduğumu unuturum, gördüğümü anımsarım, okuduğumu anlarım. )
( TO SEE with/and/<> TO KNOW )
- GÖRMEK ile/ve/<> İLGİ
( Göz görmeyince gönül katlanır. )
( Gözden ırak/uzak, gönülden ırak/uzak olur/kalır. )
( TO SEE with/and/<> INTEREST )
- "GÖRMEK" ile/ve KABUL ETMEK
( "TO SEE" with/and TO ACCEPT )
- HİSSİYAT ile/ve HADSİYAT
- DUYU/M ile/ve ALGI
( SENSE/SENSATION with/and PERCEPTION )
- DUYU ve DUYGU ve AKIL
( Akıl eleştiri kaldırır, duygu/vicdan kaldırmaz. )
( Duygular bilgilerle ters orantılıdır. Ne kadar az biliş varsa o kadar savunuş vardır. )
( ZİHİN: İç duyuların toplam adı. )
( DUYU: (DIŞ DUYULAR) İNTİBÂ/İZLENİM/MÜŞAHEDÂT ve DUYGU: (İÇ DUYULAR) ANLAM-DEĞER, MANEVİYAT/VİCDÂNİYAT, (AHLÂK, DİN, ESTETİK)
[ ZİHİN/İHSAS/MAHSUSAT ] ve
AKIL: AKLİYÂT/MÜDRİKÂT, TÜMELLER-FORMLAR, BİLGİ(TANIM + YARGI + TASAVVUR + TASDİK)
[ İDRAK ] )
( SENSE and EMOTION and REASON )
- DUYU ve/+ AKIL ve/+ HADS ve/+ MATEMATİK
- DUYU ile HAYAL ile AKIL
( Biriyle uğraşan zihin/kişi, öteki ikisiyle uğraşamaz.
[Çivi çakmak. İLE Sevgiliyi düşünmek. İLE Matematik yapmak.] )
( İnsanları birleştiren [ortak] hayalleridir. [aklın olabildiğince devrede olanları/tutulanları ile tabii!] )
- AKIL ile/ve/<> ZİHİN
( Bireşimsel/tevhîdî olan. İLE/VE/<> Ayrımsal olan. )
- AKLI DUYGULARA ARAÇ KILMAK ile/ve/değil/yerine DUYGULARI AKLA ARAÇ KILMAK
( [not] TO MAKE VEHICLE THE REASON FOR FEELINGS with/and/but TO MAKE VEHICLE THE FEELINGS FOR REASON )
( TO MAKE VEHICLE THE FEELINGS FOR REASON instead of TO MAKE VEHICLE THE REASON FOR FEELINGS )
- AKIL ve AHLÂK ve ADÂLET ve ÂDÂB ve AŞK
( REASON and MORALS and JUSTICE and ... and LOVE )
- DUYUNCU(VİCDANI) TATMİN ETMEK ile/ve AKLI İKNÂ ETMEK
( TO SATISFY THE CONSCIENCE/CONSCIOUS with/and TO CONVINCE THE REASON )
- DUYGU ile/ve SU
( EMOTION with/and WATER )
- GİBİ HİSSETMEK ile/ve O OLMAK
( FEELING LIKE with/and BEING THAT )
- O OLMAK ile/ve/değil/yerine SEN OLARAK O OLMAK
( [not] BEING THAT LIKE with/and/but BEING THAT BY SELF )
( BEING THAT BY SELF instead of BEING THAT LIKE )
- SANAL ile/ve KURGU/SAL
( VIRTUAL with/and SPECULATIVE )
- KURGU ile/ve DİLE GETİRME
( Madem ki o olaylara/durumlara elimiz bulaşmadı, öyleyse dilimizi de bulaştırmayalım. )
- KURGU ile/ve HAYAL GÜCÜ
( Olduğu haliyle görün, olduğunu hayal ettiğiniz gibi değil. )
( Şeyleri hayal ettiğiniz gibi görmek yerine, onları oldukları gibi görmeyi öğrenin. )
( FICTION with/and IMAGINATION )
( See your world as it is, not as you imagine it to be. )
( Instead of seeing things as imagined, learn to see them as they are. )
- HAYAL GÜCÜ ile ARAÇ-GEREÇ
( IMAGINATION with TOOL )
- HAYAL GÜCÜ ile ÖNGÖRÜ
( IMAGINATION with FORESIGHT )
- KURMACA ile KURGULAMA
- KURGU ile KURUNTU
- KURMAK ile ÖNCÜLÜK ETMEK
( TO ESTABLISH with PIONEERING )
- KURMAK ile/ve/değil DİZGELEŞTİRMEK/SİSTEMLEŞTİRMEK
( TO ESTABLISH with/and TO SYSTEMATIZE )
- KURMAK ile/ve YAPILANDIRMAK
( TO ESTABLISH with/and TO SYSTEMATIZE )
- ÖNCÜLÜK ETMEK ile VESİLE OLMAK
- BİLGİÇ ile BİLGİN
( Bildiğini zannetme, gereksiz/yararsız/yersiz bilgi sahibi olma, zamansız/bağlantısız paylaşma çabası. Bilgi obezi.[Malûmat-füruş/luk] İLE
Âlim. Derin ve geniş bilgilere sahip olan. )
( PEDANT with SCHOLAR )
- BİLGİN ile/değil BİLGE
( Âlim. İLE/DEĞİL Ârif. )
( Bilge, kendi bilincinde insan doğasının sezgisel bilgi ve pratik bilgisini birleştirmiş kişidir. )
( Bilge kişi yaşamını, bir çiçeğin özünü alıp onun kokusuna ve güzelliğine zarar vermeksizin uçup giden bir arı gibi sürdürür. )
( Bilge kişi tedbirli, içine kapanık ve ölçülüdür. )
( Su yolları yapan kişiler o suları kontrolleri altına alırlar, marangozlar ağaçlardan nasıl yararlanacaklarını bilirler; bilge kişiler de aynı şekilde kendi zihinlerini kontrol ederler. )
( Karşılaştığı konuları bir acelecilik içinde değerlendirmeye ve çözümlemeye çalışan kişi, doğruluk yolunda değildir. Bilge kişi, herşeyi acele etmeden huzur içinde düşünür ve değerlendirir. Bu insan Gerçek'i korur, Gerçek de onu. )
( Çok konuşan kişiye değil, huzur içinde korkusuzca konuşan kişiye "Bilge" adı verilir. )
( BİLGE: Seni, sana bildiren. )
( [not] SCHOLAR with/but WISE )
- BİLGE/LİK ile/ve BİLGİLİ/LİK
( Devirsel kalıpları anlamak. İLE/VE Bilgi sahibi olmak. )
( Gerçek olmayanın gerçek olmadığını görmek bilgeliktir. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Bilgeliğin önemli şartı düzen kurmaktır. )
( O asla vazgeçmez. )
( Bilgelik, insanın doğuştan gelen yetilerinin üstüne kurulur ve bunların kazanılmış yetilerle beslenerek geliştirilmesi amaçlanır. )
( Bilgelik/Aydınlanma yolunda Arınma'da amaç:
1. İçgüdüler'i de içine alan duygular'ın uyumlandırılması, coşku ile yaşam sevinci'ne kavuşmak.
2. Duyarlılık Yetisi'nin eğitilmesiyle, algı yolları'nın yetkinleştirilmesi.
3. Sezgi ve buluş yollarının açılması. )
( Bilgelik, "altın orta yol"u izlemek. Aşırılığı, tutumsuzluğu ve tutkunluğu yok edebilmektir. [TAO] )
( Tüm ezoterik okullarda Arınma, Aydınlanma ve Sevgi, Bilgeliğin Yöntemi, ortak bir tutum olarak benimsenmiştir. )
( Kişi ağzından çıkan sözlerini ve zihnini kontrol etmeli ve kendi gövdesine hiçbir zarar vermemelidir. Ancak bu davranışları saf olursa, bilgelik yolunda ilerleyebilir. )
( WISDOM with/and KNOWLEDGE )
( To see the unreal is wisdom. )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
( Will never give up. )
- BİLGE/LİK ile/ve/<> ÖZGÜR/LÜK
( Bilge, köle de olsa özgürdür. )
( WISDOM with/and/<> FREEDOM )
- BİLMEDİĞİNDE SUSMAK ile/ve/değil BİLGELİKLE SUSMAK
( [not] TO BE SILENT WHEN YOU DON'T KNOW with/and/but TO BE SILENT BY WISDOM )
- BİLMEK VE SUSMAK ile BİLMEMEK VE SUSMAK
( TO KNOW AND TO BE SILENT with IGNORANCE AND TO BE SILENT )
- İSTENÇ(İRÂDE) ile BİLİNÇ
( Kavram olarak bilinç, aklın gözüdür. )
( WILLPOWER with CONSCIOUSNESS/AWARENESS )
- BİLİNÇ ile/ve ANLAYIŞ
( CONSIOUSNESS/AWARENESS with/and PARADIGM )
- BİLGİNİN BİLİNCİ ile/ve ÂDETLERDEKİ ÖZÜ AÇIĞA ÇIKARTACAK BİLİNÇ
- İRÂDE ile/ve İSTİKRAR
( WILLPOWER with/and STABILITY )
- İRÂDE ile/ve İHTİYÂR (HAYIR)
( Yapma becerisi/isteği/coşkusu. İLE/VE Yapmama becerisi/isteği/coşkusu. )
( Zihinde, nefiste. İLE/VE Akılda. )
( Seçim. İLE/VE Tercih. )
( Cins. İLE/VE Fasl. )
- İHTİYÂR ile/ve DENGELİ(İTİDALİ/İTİDALLİ) İHTİYÂR
- İRÂDE ile/ve İSTEK
( WILLPOWER with/and WILL )
- İRÂDE ile/ve NİYET
( WILLPOWER with/and INTENTION )
- İRÂDE ile/ve AŞKINLIK
( ... ile/ve GULÜV )
( WILLPOWER with/and TRANSCENDENCE )
- İRÂDE ve/<> İDÂRE
( WILLPOWER and/<> TO MANAGE )
- İSTENÇ(İRÂDE) ile/ve BULUNÇ(KEŞF/VİCDAN)
( Gerçek, keşiftedir, keşfedilmişte değil. )
( Özgürleşme, keşfetme özgürlüğü demektir. )
( Keşif için ne başlangıç ne son vardır. )
( KEŞF: Kaldırmak. )
( WILLPOWER with/and CONSCIENCE/CONSCIOUS )
( To discovery there is no beginning and no end. )
- MEŞİYYET ile/ve/> İRÂDE/İSTENÇ
( İrâdeden önce gelir. İLE/VE/> ... )
- ...('YI/YA) YAPMAMA/UYGULAMAMA/UYMAMA: ÖZGÜRLÜĞÜ ile/ve/değil/yerine OLANAĞI/OLANAKLILIĞI
- KEŞF ETMEK ile/ve AÇIKLAMAK ile/ve YARARLANMAK
( Deney/İcat. İLE/VE Temsil, tasvir. İLE/VE ... )
( TO DISCOVER with/and TO DESCRIBE with/and TO BENEFIT )
- KEŞİF ile/ve/> AYIRDINDALIK
( CONSCIENCE/CONSCIOUS with/and/> DISTINGUISHNESS )
- KEŞİF ile/ve/> FARKINDALIK
( CONSCIENCE/CONSCIOUS with/and/> AWARENESS )
- KEŞİF ile/ve/= HAKİKAT
( Ancak hakikat/i olanlar keşfedilir. )
- KEŞİF ve/> KEYİF
- KİŞİSEL İSTEK ile/ve/değil/yerine İYİ İSTEK
( [not] PERSONAL REQUEST with/and/but GOOD REQUEST )
( GOOD REQUEST instead of PERSONAL REQUEST )
- KİŞİSEL GELİŞİM ile/ve/değil/yerine KİŞİSEL YÖNETİM
( Kişi ne yaparsa kendi yapar, kendine yapar. )
( [not] PERSONAL DEVELOPMENT with/and/but PERSONAL MANAGEMENT )
( PERSONAL MANAGEMENT instead of PERSONAL DEVELOPMENT )
- KİŞİSEL YÖNETİM ile/ve/<> İÇSEL YÖNETİM
( PERSONAL DEVELOPMENT with/and/<> INNER MANAGEMENT )
- KİŞİSEL YÖNELİM ve KİŞİSEL YÖNETİM
( PERSONAL INTENTION and PERSONAL MANAGEMENT )
- KİŞİSEL GELİŞİM ile/ve AYAKTA DURMAK/DURABİLMEK
- BİREY YÖNETİMİ ile/ve TOPLUMUN YÖNETİMİ ile/ve DEVLETİN YÖNETİMİ
( TEKZİB-İ AHLÂK ile/ve TEDBİR-İ MENZİL ile/ve SİYÂSET-İ MEDENİYE )
- İRÂDE ile DİRENÇ
( WILLPOWER with RESISTANCE )
- DİRENÇ ile TAHAMMÜL
( RESISTANCE with ENDURANCE )
- DİRENMEK ile İSYAN
( Direnç göstermeyin, kendiniz sandığınız kişi'ye tutunmayın. )
( Direnmediğiniz zaman, bir dirençle de karşılaşmazsınız. )
( TO RESIST with REBELLION )
( Don't resist, don't hold on to the person you take yourself to be. )
( When you do not resist, you meet with no resistance. )
- DİRENMEK ile/ve DİRETMEK
( TO RESIST with/and TO INSIST )
- DİRETME ile DAYATMA
- DAYATMA ile/ve/= ARKASINDAN İŞ ÇEVİRMEK
- DAYATMA ile/ve/> İSYAN
( Etki. İLE/VE/> Tepki. )
- İSYAN ile KABUL EDEMEMEK
( UPRISING with NOT ABLE TO ACCEPT )
- İSYAN ile/ve ŞİKÂYET
( UPRISING with/and COMPLAINT )
- İSYAN ile/ve/> İSTİFA
( Bilinçli ve/veya bilinçsiz. İLE Kararlı ve bilinçli. )
- !İSYAN ile/ve !KÜFÜR
( !UPRISING with/and !CURSING )
- KÜFÜR >< ŞÜKÜR
- ŞİKÂYET ile/ve HAYIFLANMAK
- ŞİKÂYET ile SÖYLENME
- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine HAYRET
( COMPLAINT with/and ASTONISHMENT/AMAZEMENT )
( ASTONISHMENT/AMAZEMENT instead of COMPLAINT )
- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine RİCÂ
( [not] COMPLAINT with/and/but REQUEST )
( REQUEST instead of COMPLAINT )
- ŞİKÂYET ile/değil/yerine ŞÜKÜR
( Derdi artırır. İLE/DEĞİL/YERİNE Nimeti artırır. )
- DAVA ile ŞEKVÂ
( ... İLE Şikâyetin mahkemelik olmadan dava haline getirilmesi. )
- KUDRET ve İRÂDE
( CAPABLE and WILL[POWER] )
- KUDRET ve/<> HİZMET
( CAPABLE and/<> TO SERVE )
- KUDRET ile TASARRUF
( CAPABLE with SAVING )
- KUDRET ile/ve ENERJİ
( CAPABLE with/and ENERGY )
- KUDRET ve DEHA
( CAPABLE and GENIUS )
- KUDRET ve/> KİBİR
( Süreklilik ve kalıcılık vehmine yol açar/açabilir. )
( CAPABLE and/> ARROGANCE )
- KUVVET/KUDRET ile/ve İSTÎDÂD
( İki uca da açık olan. İLE/VE Birinde kararlılık. )
- KUVVET ile DİRAYET
- KUVVET ve/<> AYRIŞMA
( Uclar arasındaki enerjetik, çelişik yapı. VE/<> ... )
- KUVÂ[çoğ. < KUVVET]: KUVÂ-YI TABİİYE ile/ve KUVÂ-YI HAYVÂNİYE ile/ve KUVÂ-YI NEFSÂNİYE
- İNFİKÂK[< FEKK]: Parçaların bozulmadan ayrıştırılması. | Bir şeyin yerinden ayrılması. | Çözülme.
- KÂDİR ile/ve MÂLİK
- BİLİNÇ ile/ve KOLLEKTİF BİLİNÇ
( Bilinç: Kendini kendi olmayanlardan ayırd etme. )
( Bilinçte devinim vardır. )
( CONSCIOUSNESS with/and COLLECTIVE CONSCIOUSNESS )
( In consciousness there is movement. )
( CARL GUSTAV JUNG )
- BİLİNÇ ile/ve/<> SEZGİ
( Bilinç-ötesi bir hal vardır fakat bu bilinçsizlik hali değildir. )
( Bilinç ötesinde deneyim olamaz. )
( Kendinizi içinde her şeyin olduğu ve oluştuğu bilinç okyanusu olarak idrak edin. )
( Kişi durumun doğasını sezmeli ve kendini ona göre ayarlamalıdır. )
( SEZGİ: Aklın çalışma hızının artması. )
( CONSCIOUSNESS with/and/<> INTUITION )
( There is a state beyond consciousness, which is not unconscious. )
( There can be no experience beyond consciousness. )
( Realise yourself as the ocean of consciousness in which all happens. )
( [Yun.] ... ile/ve/<> NOESIS )
( [Çince] ... ile/ve/<> ZHIJUE )
- ZİHİNSEL SEZGİ ile/ve/değil AKILSAL SEZGİ
( Zihin fukara olursa akıl ukala olur. )
- SEZGİ ile/ve/değil SEZİNLEME
- SEZGİ ile/ve/<> ZEKÂ
( [Ar.] TAHADDÜS[< HADS/HUDÛS] ile ... )
( INTUITION with/and/<> INTELLIGENCE )
- SEZGİ ile/ve YORUM
( INTUITION with/and INTERPRETATION )
- SEZGİ ile/ve APAÇIK GÖRMEK
( INTUITION with/and TO SEE OBVIOUS )
- BİLİNÇ ile KASIT
( CONSCIOUSNESS with PURPOSE )
- DÜRTÜ ile/ve/<> GÜDÜ(MOTİVASYON)
( Fiziksel kaynaklı gereksinim. İLE/VE/<>
Zihinsel/düşünsel kaynaklı gereksinim. )
( DRIVE with/and/<> MOTIVATION )
- GÜDÜ ile CEZBE
( İtim. İLE Çekim. )
- GÜDÜ ile HEVES
( MOTIVATION with DESIRE )
- DAVRANIŞ ile/ve TUTUM
( Koşullarınızı (belki) değiştiremezsiniz, fakat tavır ve tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )
( Başkalarına açık davranırsanız kaybetmezsiniz. )
( Davranışlarda üç amaç: * Yarar, * Haz, * İyi. )
( Kendi tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )
( Tutum, fırsatı kendine çeker. )
( Önemli olan ne yaptığınız değil, ne yapmaktan vazgeçtiğinizdir. )
( Gövdenin öfkesini gözleyin, davranışlarınız kontrol altında olsun. Hiç kimseye davranışlarınızla zarar vermeyin. )
( BEHAVIOUR with/and ATTITUDE )
( (Maybe) You cannot change your circumstances, but your attitudes you can change. )
( You can change your attitude. )
- DAVRANIŞ ve TUTUMLAR'DA
- DAVRANIŞ ile/ve İSTİKRARLI DAVRANIŞ
( Kişi, beklenti ve davranışlarında sade olmalıdır. )
( BEHAVIOUR with/and STABLE BEHAVIOUR )
- TUTUM ile/ve/< NİYET
( ... İLE/VE Neden değil Niçin[Ne İçin]. )
( İlke'li düşünmek niyettir. )
( Niyet, davranışları birleştiriyorsa ilkedir. )
( Onun, sizin için ne olduğunu zihinsel tutumunuz belirler. )
( Özbilincim'in, "vicdânım" doğrultusunda eylemek isteğini beslemesi de, 'niyet'tir. )
( ATTITUDE with/and/< INTENTION )
- NİYET ile/ve EREK/AMAÇ
( Akıllı kişi, amacı niyette görür. )
( Niyet, amacı gösterir. )
( Niyet hayır, âkıbet hayır. )
( MEYELÂN ile/ve GÂYE )
( INTENTION with/and AIM/PURPOSE/GOAL )
- NİYET ile/ve/değil YAKLAŞIM
( [not] INTENTION with/and/but APPROACH )
- NİYET ve/<> NAZAR(BAKIŞ AÇISI)
( INTENTION and/<> PARADIGM )
- NİYET ile/ve YÖN
( INTENTION with/and DIRECTION )
- NİYET ile/ve YÖNELİM
( INTENTION with/and TO TEND )
- NİYET ile/ve YÖNELİŞ
- NİYET ile/ve EĞİLİM
( INTENTION with/and TENDENCY )
- NİYET ile/ve/<> GEREKSİNİM
( INTENTION with/and/<> NEED )
- NİYET ile/ve KIBLE
- NİYET ile/ve İRÂDE
( INTENTION with/and WILLPOWER )
- NİYET ile/ve CİDDİYET
( INTENTION with/and SERIOUSNESS )
- NİYET ile/ve/<> BAŞARI/MUVAFFAKİYET
( Kendinden/senden. İLE/VE/<> Oradan. )
( INTENTION with/and/<> SUCCESS )
- NİYET ile KASIT
( INTENTION with PURPOSE )
- NİYET ile/ve AKLINDA TUTMAK
( INTENTION with/and TO KEEP IN MIND )
- NİYET ve/< İDRAK ve/< İMAN
- NİYET ile/ve ÜSLÛB
- NİYET ile GELİŞİGÜZEL/LİK, GÖRELİ/LİK
- NİYET BOZUKLUĞU ile/değil NİYET EKSİKLİĞİ
( [not] HAVE AN EVIL INTENTION with/but LACK OF INTENTION )
- KURAL ile/and AMAÇ
( RULE with/and AIM )
- KURAL ile/ve/değil KARAR
( [not] RULE with/and/but DECISION )
- DURUŞ ile/ve TUTUM
( POSTURE/POSITION with/and ATTITUDE )
- NİYET'TE: SAMİMİYET, İÇTENLİK, YAKINLIK ve
TUTUM'DA: RESMİYET, MESAFE, CİDDİYET
( Özgürlüğe ulaştıran içtenliktir, kuram değil. )
( Eğer içtenliğe sahipseniz, hangi yolu tutarsanız tutun, sizi hedefinize götürecektir. )
( İçtenlik ve ciddiyet, olgunluğun işaretidir. )
( İçtenlik ve ciddiyetle ulaşılabilir. )
( Enerji, içtenlik ve ciddiyetten kaynaklanarak akıp gelir. )
( İçtenlik, insanın gösterdiği çabaların meyvesini devşirme özlemi değildir. O, içteki ilginin sahte olandan, esas olmayandan, kişisel olandan başka yöne çevrilmesinin ifadesidir. )
( İçtenseniz, o zaman kolaydır. )
( Hayra ulaştıracak olan içtenlik ve ciddiyettir, zekâ ve kurnazlık değil. )
( İçtenlik, hem gerekli, hem yeterlidir. )
( Kendini-idrakin ön koşulu içtenliktir. )
( Her şey içtenliğe teslim olur. )
( Akışı üzerindeki her yola ulaşan su gibi, içtenlik de her durumun derinine inmemizi ve ona göre, harekete geçmemizi sağlar. )
( Belirleyici etmen içtenliktir. )
( En büyük önemi olan içtenliktir, ciddiyettir. )
( Samimiyetiniz size kılavuzluk edecek! )
( Samimi ya da mesafeli olmak, ideal ilişki türüdür. )
( Samimi ve ciddi olun, dikkatsizliğin ve imgelemenin bağlarını kopartmakta başarısızlığa düşmeyeceksiniz. )
( Eğer samimiyseniz, ona sahipsiniz demektir. )
( Kişi eğer içtense orta yolu seçer ve sonunda tıpkı resmi mührü taşıyan biri gibi olur. )
( INTENTION: SINCERE, SINCERITY, CLOSENESS and ATTITUDE: FORMALITY, DISTANCE, SERIOUSNESS )
( It is the earnestness that liberates and not the theory. )
( If you are earnest, whatever way you choose will take you to your goal. )
( Earnestness, the sign of maturity. )
( With earnestness can be reached. )
( Energy flows from earnestness. )
( Earnestness is not a yearning for the fruits of one's endeavours. It is an expression of an inner shift of interest away from the false, unessential, the personal. )
( It is easy if you are earnest. )
( It is earnestness that will take you through, not cleverness. )
( Earnestness is both necessary and sufficient. )
( Earnestness is a precondition to self-realisation. )
( Everything yields to earnestness. )
( It is the earnestness that is the decisive factor. )
( What matters supremely is sincerity, earnestness. )
( Be earnest, and you shall not fail to break the bonds of inattention and imagination. )
( Your sincerity will guide you! )
( If you are sincere, you have it. )
- CİDDİYET ile/ve/<> DİKKATE ALINIRLIK
- CİDDİYE ALMA ile MUHATAP ALMA/SAYMA
- "KAFAYI ÇALIŞTIRMAK" ve MESAFEYİ KORUMAK
- NİYET ile/ve/<> EYLEM
( Niyet, eylemden önceliklidir. )
( Eylem, içtenliğin kanıtıdır. )
( Eylem, gerçeğin mihenk taşıdır. )
( Berraklık ve sevecenlik eylemdir. )
( Eylem konusunda tasa çekmeyin, aklınıza ve gönlünüze özen gösterin. )
( Gerçeği bulmak için günlük hayatınızın en küçük eylemlerinde gerçek olmalısınız. )
( Gerçek, samimi eylemin meyvesidir. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
( Sağlam bir anlayışa sahip bir insan eylemden sakınmaz. )
( İmgenin ardında ve ötesinde olan idrak ve eylem gücüsünüz. )
( Eylem, gizli, bilinmeyen, bilinemez olandır. Sadece onun meyvesini bilebilirsiniz. )
( Hiç kimse, bir başkası adına eylemde bulunamaz. )
( Vazgeçme! Üşenme! Erteleme! )
( INTENTION with/and/<> ACTION )
( Action is a proof of earnestness. )
( Action is the touchstone of reality. )
( Clarity and charity is action. )
( You need not worry about action, look after your mind and heart. )
( Action is hidden, unknown, unknowable. You can only know the fruit. )
( A man of steady understanding will not refrain from action. )
( Nobody can act for another. )
( Do not give up! Do not dilatory! Do not delay! )
- SÖZ ile/ve/||/<>/değil/yerine EYLEM ile/ve/||/<>/değil/yerine NİYET
- EYLEM ile/ve ÖZGÜRLEŞTİRİCİ EYLEM
( O, ırmağa götürür fakat geçiş size aittir. )
( It will take you to the river, but the crossing is your own. )
( [Sansk.] ... ile/ve SATSANG )
- EYLEM ve BİRLİK
( ACTION and UNITY )
- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM
( [not] ACTION with/and/but ACTION IN THE INTEGRITY )
( ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )
- EYLEM ile/ve ETKİNLİK
( ACTION with/and ACTIVITY )
- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM
( [not] ACTIVITY with/and/but TO PRODUCE )
( TO PRODUCE instead of ACTIVITY )
- FİİL ile/ve DAVRANIŞ ile/ve EYLEM
( İş üretir. Durumu değiştirmektir. İLE/VE Psişik durumların dışavurumu. İLE/VE Bilinçli, amaçlı etkinlik. )
- EYLEM/FİİL ve/> KEMÂL
- FİİL ile/ve AMEL
- EDİM ile/ve EYLEM
( ACT with/and ACTION )
- EDİM ile/ve İŞLEV
( ACT with/and FUNCTION )
- SAF/LAŞTIRILMIŞ AKIL ile/ve NİYET = KALP
( PURIFIED REASON with/and INTENTION = HEART )
- NİYETİN BEDELİ ile BİLGİSİZLİĞİN BEDELİ
( EQUIVALENT OF INTENTION with EQUIVALENT OF IGNORANCE )
- TUTUM ile/ve TAVIR
( Koşullarınızı (belki) değiştiremezsiniz, fakat tavır ve tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )
( Kibar, asil ve hassas bir tavır içinde olun. )
( İşlerinizde sessiz ve alçakgönüllü bir tavır edinin. )
( Alışkanlık haline gelmiş olan yumuşak tavır, problemler karşısında etkisiz kalmaya neden olur. )
( İnsanın hayatını belirleyen şey, tavır ve hareketleridir. )
( Uyumlu tavrınızdan vazgeçmeyin ve güncel, yararsız çözümlere kapılmayın. )
( Konumunuzu ancak bilinçli tavırlar sağlama alabilir. )
( Yolcunun zenginliği, kişinin iç varlığıyla barışık olma yeteneğinin simgesidir ve bu durum uyumlu ve çekici bir tavrı yaratır. )
( Bilge kişinin tavrı önemlidir. )
( ATTITUDE with/and MANNER )
- TAVIR ile EDÂ
- PARÇA ile/ve TAVIR
( PIECE with/and MANNER )
- TARZ ile TAVIR
( STYLE with MANNER )
- TARZ ile ÜSLÛB
( MANNER with ... )
- TARZ ile YÖNTEM
- YÖNTEM ile/ve YORDAM
( METHOD with/and WAY )
- TEZ ile TAVIR
- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK
( MAD/NESS with CRAZY/NESS )
- TEDBİR ile PARANOYA
( PRECAUTION with PARANOIA )
- TEDBİR ile/ve TEMKİN
( Tedbirli ve mütevazı olun, şansı yakalarsınız. )
( PRECAUTION with/and COMPOSURE )
- HÂL ve/> TEMKİN ve/> SÜKÛN
- TEDBİR ile GEREKLİLİK
( PRECAUTION with NECESSITY )
- TEDBİR ile FİKİR (ETMEK)
( Sonuca yönelik düşünme. İLE Sonuca yönelik olmayan düşünme. )
( PRECAUTION with TO THINK )
( Thinking to [get/go] consequence. WITH Any kind of thinking without consequence. )
- TEDBİRSİZLİK ile/ve/değil GAFLET
- TESPİT ile/ve TEŞHİS
( ESTABLISHING with/and DIAGNOSIS )
- GÜVENLİK ile/ve TEDBİR
( SECCURITY with/and PRECAUTION )
( ASPHALEIA ile/ve ... )
- GÜVENLİ ile/ve TEKİN
- ÇÖZÜM ile/ve TEDBİR
( SOLUTION with/and PRECAUTION )
- ÇÖZÜM ile/ve SONUÇ
( SOLUTION with/and CONSEQUENCE/RESULT )
- ÇÖZÜM ile/ve AÇIKLAMA
( SOLUTION with/and EXPLANATION )
- ÇÖZÜM ile/ve OYUN
( SOLUTION with/and GAME )
- ÇÖZÜM ÜRETMEK ile/ve ÇÖZÜM OTURTMAK
( FINDING SOLUTION with FIX THE SOLUTION )
- ÇÖZÜM ile/ve/değil/yerine/> SÜREKLİ/ESASLI/KALICI/KÖKLÜ/GERÇEK ÇÖZÜM
( Bir olay ya da kişinin bir durumu/sorunu ile sınırlı/özel kalabilen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>
Sürekli ve her koşulda, herhangi bir özel durumla sınırlı kalmayacak sürekli/kalıcı olan. )
( Seninle. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Senden sonra da! )
( Ne olduğu. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Ne/nasıl[ne/yin asıl] olması gerektiği. )
( [not] SOLUTION with/and/>/but CONTINUAL/REAL SOLUTION )
( CONTINUAL/REAL SOLUTION instead of SOLUTION )
- ÇÖZÜMÜNÜN BASİT/KOLAY OLMASI/OLMAMASI ile/ve/değil/yerine BİR ÇÖZÜMÜNÜN (VAR) OLMASI
- ÇÖZÜMSÜZLÜK ile/ve/> ÇARESİZLİK
( Çözümsüzlük hiçbir zaman çözüm değildir/olamaz! [kabul edilemez/edilmemeli, gözardı edilemez/edilmemeli, boş verilemez/verilmemeli, ertelenemez/ertelenmemeli!] )
- HALLETMEK ile OTURTMAK
- TEDBİR ile PARANOYA
( PRECAUTION with PARANOIA )
- PARANOYA ile KURUNTU
( PARANOIA with APPREHENSION )
- KAYGI ile KURUNTU
( ANXIETY with APPREHENSION )
- TEDBİR ile YASAK
( PRECAUTION with PROHIBITION/FORBIDDEN )
- "KARŞI ÇIKMAK" ile/ve YASAKLAMAK
- YASAK ile ENGEL
( [Ar.] ... ile HÂİL[< HAVL] )
( PROHIBITION with OBSTACLE )
- YASAK ile/değil OLANAKSIZLIK
( [not] PROHIBITION with/but IMPOSSIBILITY )
- YASAK ile/ve/değil/yerine SINIRLAMA/KISITLAMA
( [not] PROHIBITION with/and/but LIMITING )
( LIMITING instead of PROHIBITION )
- YASAK ile KISITLILIK
( Kişi özellikle başkalarını yönettiği koşullarda, amacına ulaşmak için kendinin kabullenemeyeceği kısıtlamaları başkalarına koymamalıdır. Eğer duruma uyan, ama özgürlüğü de sınırlamayan sınırlar konulabilirse büyük başarılar elde etmek olanaklıdır. )
( PROHIBITION with RESTRICTIVENESS )
- ENGEL ile/ve KESİNTİ
( OBSTACLE with/and INTERRUPTION )
- KESİNTİ ve FARKINDALIK
( INTERRUPTION and AWARENESS )
- ENGEL ile/ve TUZAK
( BARRIER with/and TRAP )
- ENGEL ile/ve MÜHÜR
( OBSTACLE with/and SEAL )
- ENGEL ile PERDE
( Engeller yaratmayabilirsiniz. )
( Engeller aşılabilir. )
( Engellerin en yıldırıcısı insanın kendisidir. )
( Engeller bir ölçüde kalktığında, o bir anda içinize doğar. )
( Onu tümüyle alın! Buradadır, istemeniz yeter. Fakat istemezsiniz. İsteseniz bile almazsınız. Almanızı engelleyen nedir, onu bulun. )
( OBSTACLE with VEIL/CURTAIN )
( You can avoid creating obstacles. )
( Obstacles can be overcome. )
( It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent. )
( Take the whole of it! It is here for the asking. But you do not ask. Even when you ask, you do not take. Find out what prevents you from taking. )
- ENGEL ile/ve ÇENGEL
- ENGEL ile/ve ZAHMET
( OBSTACLE with/and BOTHER )
- ÇİT ile/değil/yerine GEÇİT
- MİZAÇ(HASLET) ile/ve KARAKTER
( Mizaç doğuştan, karakter ise sonradan oluşan kişisel özelliklerdir. )
( Kişiler iyi öğrenciler gibi karakterlerini açıklıkla ve devamlılıkla geliştirmelidir. )
( [Ar.] ĞARîZİTU'T-TAB ile/ve MUKTESEBETUN TUTBE' LEHA )
( TEMPERAMENT/DISPOSITION with/and CHARACTER )
- MİZAC ve İTİDAL
- DENGESİZ MİZAÇ ile/ve DENGELİ MİZAÇ
( 8 ile/ve 1 )
- DOĞUŞTAN HUYLAR ile YAPAY/SUNÎ HUYLAR ile ALACA
( HULKUN MATBU'UN ile TAHALLUKUN MASNU'UN ile Kötü huy. )
( VİLÂDÎ[Ar.]/CONGÉNITAL[Fr.]: Doğuştan. )
( ŞÎME[Ar.]: Huy, tabiat. )
- HUY ile/ve/değil/yerine TUTUM
- KARAKTER ile ALGI DÜZENEĞİ
( CHARACTER with PARADIGM )
- ALGI DÜZENEĞİ ile YAPI
( PARADIGM with STRUCTURE )
- PARADİGMA ile KESİNLİK
- PARADİGMA ile PERSPEKTİF
( PARADIGM with PERSPECTIVE )
- YAPI/SAL ile/ve DÖNEM/SEL, (KONJONKTÜR/EL)
( STRUCTURAL with/and CONJUNCTIONAL )
- BİLİNÇ TİPİ ile/ve ALGI DÜZENEĞİ
( CONSCIOUSNESS TYPE with/and PARADIGM )
- MODEL ile/ve ALGI DÜZENEĞİ
( MODEL with/and PARADIGM )
- BEBEK ile/ve ÇOCUK
( Ortalama 1 yaşına ulaşana kadar "Bebek", daha sonra "Çocuk" tanımına geçer. )
( BABY with/and CHILD )
- MÜHLET ile MÜDDET/SÜRE/ZAMAN
( Başı ve sonu belirli bir gün/saat ile belirlenmiş olan. İLE
Geniş ve tüm süreci yansıtan/düşündüren kavram. )
( Süre, varolmanın belirsizce sürmesidir. )
( [Ar.] ... ile BERHE )
( ... with DURATION )
( [Lat.] ... cum DURATIO )
- SABAH(/KALKINCA) HAZIRLA(N)MAK ile/yerine AKŞAMDAN(/ÖNCEDEN) HAZIRLA(N)MAK
( TO GET READY IN THE MORNING with TO GET READY IN THE LAST EVENING )
( TO GET READY IN THE LAST EVENING instead of TO GET READY IN THE MORNING )
- HAZIRLA(N)MAK ile/ve/değil PROGRAM YAPMAK
( [not] TO GET READY with/and/but PROGRAMMING )
- DONANIMLI OLMAK ile/ve HAZIRLIKLI OLMAK
( İlerleme, ancak hazırlık [sadhana] aşamasında olur. )
( [Ar.] MÜCEHHEZ[< CİHAZ] ile/ve ... )
( TO BE RIGGED with/and TO BE READY )
( There can be progress only in the preparation [sadhana]. )
- HAZIRLIK ile/ve DONANIM
( TO PREPARE with/and RIGGING )
- DONANIM ile/ve/<> DENEYİM
( RIGGING with/and/<> EXPERIENCE )
- DONATMAK ile/ve BEZEMEK
( TO RIG with/and TO EMBELLISH )
- SANİYE ile SALİSE
- VAKİT ile/ve/<> NAKİT
( TIME with/and/<> CASH MONEY )
- SÜRE ile SÜREÇ
( Sınırı/Dışı. İLE Hacmi/İçi. )
( TIME with PROCESS )
- SÜRESİ ile/ve SÜRECİ
- O SIRALAR ile O DÖNEMLER
- YAVAŞLATMAK ile AĞIRDAN ALMAK
( TO SLOW DOWN with TO AVOID SHOWING OFF )
- DURDURMAK ile/ve YAVAŞLATMAK
( TO CEASE/STOP with/and TO SLOW DOWN )
- DURDURUCU ile/ve YAPTIRICI
( STOPPER with/and SANCTER )
- YOLDAN ÇIKMIŞ OLMAK ile/ve/değil YOLDAN UZAKLAŞMIŞ OLMAK
- DOĞRU YOL ile/ve/= KOLAY YOL
( RIGHT WAY with/and/= EASY WAY )
- KOLAY ile/ve/değil EN KOLAY
( Doğa, kolayı değil en kolayı tercih eder. )
( [not] EASY with/and/but THE EASIEST )
( Nature prefers the easiest, not the easy one! )
- KOLAY DEĞİL fakat (DAHA FAZLA) ZORLAŞTIRMA(YABİLİRSİN)!
- SÖZ/EYLEM ile/ve/<> DOĞRU ZAMAN
( WORD/ACTION with/and/<> RIGHT TIME )
- SÖZ/EYLEM ile/ve/<> DOĞRU YER
( Meyvesiz sözler söyleyip, söylediklerini yaşamında uygulamayan kişi, güzel ve renkli görünen fakat kokusu olmayan bir çiçeğe benzer. )
( WORD/ACTION with/and/<> RIGHT PLACE )
- ZAMANINDA YA DA ZAMANSIZ SÖYLENMİŞ SÖZLER ile/ve GERÇEK YA DA YANLIŞ SÖZLER ile/ve HOŞ YA DA ACI SÖZLER ile/ve YARARLI YA DA YARARSIZ SÖZLER ile/ve NAZİK VE GÜCENDİRİCİ SÖZLER
( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY with/and TRUE OR FALSE WORDS with/and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS with/and BENEFICIAL OR USELESS WORDS with/and POLITE AND OFFEND WORDS )
- ZAMAN ile/ve/<> ZEMİN/MEKÂN/YER
( Varolanlar'ı birbirlerine göre belirleyen koordinatlar. )
( İrfân'ın göstergesi, doğru/uygun zaman ve zemine göre konuşmak ve hareket etmektir. )
( TIME with/and/<> PLACE )
- MEKÂNDA ile/ve ZAMANDA
( Yanyanalık vardır. İLE/VE Art ardalık vardır. )
- MEKÂN ve ZAMAN ve KUVVET(GRAVİTASYON) | ve SÜREÇ
( PLACE and TIME and GRAVITATION | and PROCESS )
- MEKÂN ve ZAMAN ve HAREKET
( PLACE and TIME and MOVEMENT )
- ZEMİN ile/ve EREK
( PLACE with/and AIM )
- MEKÂNDA BULUNMAK ile ... İÇİNDE OLMAK
- İÇİNDE OLMAK ile/ve GÖMÜLÜ OLMAK
( TO BE IN IT with/and TO BE EMBEDED )
- İÇİNDE OLMAK ile/ve PARÇASI OLMAK
( TO BE IN IT with/and TO BE PART OF )
- KONUSU OLMAK ile PARÇASI OLMAK
( TO BE A SUBJECT OF with/and TO BE PART OF )
- YOK(OLUMSUZ YANIT/HAYIR ANLAMINDA) ile HAYIR
- YARAR ile HAYIR
( Hayır! dedikleriniz, hayır/yarar getirir. )
- HAYIR ile/ve DEĞİL ile/ve YOK ile/ve HİÇ
( NO with/and NOT with/and NON-EXISTENT/ABSENT/THER IS/ARE NOT with/and NOTHING )
- GÖREV ile/ve İŞ
( Kişinin görev üstlenmesinde kazanç vardır. )
( TASK with/and WORK )
- GÖREV ile/ve/<>/değil SORUMLULUK
( [not] TASK with/and/<>/but RESPONSIBILITY )
- GÖREV ile/ve/<> YETENEK
( TASK with/and/<> TALENT )
- AİT ile/yerine İLGİLİ/İLİŞKİN
( Neye, nereye ait olduğunuz kendi duygularınız ve kanınızla ilgili bir şeydir. )
( Akıllı insan hiçbir şeyi kendine ait saymaz. )
( Hiçkimseye ait olmadan herkesindir! )
( Kim anlıyor ve/veya zevk ediyorsa onundur! )
( BELONG TO with/and RELATING TO )
( RELATING TO instead of BELONG TO )
( Your belonging is a matter of your own feeling and conviction. )
( The wise man counts nothing as his own. )
- İLGİLİ ile/ve BAĞLANTILI
( RELEVANT with/and RELATED )
- İLGİLİ ile/ve İLİŞKİLİ
( INTERESTED with/and CONNECTED/RELATED )
- BAĞLANTI (KURMAK) ile/ve YORUM (YAPMAK)
( TO MAKE CONNECTION with/and TO INTERPRET )
- AİT ile/ve/değil EMANET
- AİT OLMAK ile PARÇASI OLMAK
( TO BELONG TO with TO BE PART OF )
- ...'YA ÖZGÜ (OLMA) ile ...'YA AİT (OLMA)
( TO (BE) SPECIAL TO with TO (BE) BELONG TO )
- HAT ile HAD
- HAD ile/ve/<> ÖLÇÜ
( Bilgelik, aklın;
Cesaret, kalbin;
Ölçülülük, duyguların kontrolüdür. )
( LIMITING with/and/<> MODERATION )
( Wisdom is reason's;
Courage is heart's;
Moderation is control of feelings. )
- HAD ile/ve HARAM
( Akılda. İLE/VE Dinde. )
- HAD ile HADD
( Sınır. İLE Küllî varlığın müşâhedesine erdiren bir yol. )
- HAD ile/ve/<> MATLA'[< TULÛ | çoğ. MATÂLİ']
- HADDİNİ BİLMEK ile/ve HAKKINI BİLMEK
( TO KNOW THE LIMIT with/and TO KNOW THE RIGHTS )
- HADDİNİ BİLMEK ve HESABINI BİLMEK
( TO KNOW THE LIMIT and TO KNOW THE ECONOMY )
- ACZİNİ BİLMEK ile/ve/<> HADDİNİ BİLMEK
( Âlim bildiğini bilir, Ârif Kendini/Bileni Bilir, Kâmil Aczini/Haddini Bilir! )
- HAD ile/ve/<> TERK
( LIMITING with/and ABANDONMENT )
- ÇAP ile/ve HAD
- !LANET: Uzaklaş(tır)ma.
- ÖLÇÜLÜLÜK ile/ve/<> DENGE
( MODERATION with/and/<> BALANCE )
- MAHRUMİYET ile/ve ÖLÇÜ
( DEPRIVATION with/and MODERATION )
- AZ İLE YETİNMEK ile/ve ÖLÇÜLÜLÜK
( TO BE CONTENTED WITH FEW with/and MODERATION )
- ÖLÇÜ ile/ve KONTROL
( MODERATION with/and CONTROL )
- ÖLÇÜ ile/ve AMAÇ
( MODERATION with/and AIM )
- ÖLÇÜ ile/ve AYAR
( MODERATION with/and SETTING, ALIGNMENT )
- ÖLÇÜ ile/ve YASALLIK/MEŞRUİYET
( TO CONSIDER with/and LEGALITY )
- "BİR ÖLÇÜYE BAĞLAMAK" ile/ve/değil "BİR ÖLÇÜYE DAYANDIRMAK"
- ÖLÇMEK ile/ve HESAPLAMAK
( TO CONSIDER with/and TO COMPUTE )
- ÖLÇÜLER('İ)
( MEASUREMENTS )
- ÖLÇÜLEBİLİR/LER ile ÖLÇÜLEMEZ/LER
( MEASURABLE/S with UNMEASURABLE/S )
- ÖLÇÜLEBİLİRLİK ile/ve ÖLÇÜLEMEZLİK
( Sanat, evrenin ölçülemezliği ile uğraşır. )
( MEASURABILITY with/and DISMEASURABILITY )
( Art interest to dismeasurability of universe. )
- ÖLÇÜLEMEZLİK ile/ve AKTARILANIN ÖLÇÜLEBİLİRLİĞİ
( UNMEASURABILITY with/and MEASURABILITY OF TRANSMISSING )
- SAYMAK ile/ve ÖLÇMEK
( Matematik/aritmetik. İLE/VE Geometrik. )
- GÖZ KARARI ile/değil/yerine ÖLÇÜ
- METROLOJİ: Ölçüm bilimi.
- KIVAM ile SEVİYE
( CONSISTENCY with LEVEL )
- DERECE ile SEVİYE
( DEGREE with LEVEL )
- DERECE ile KERTE/RADDE[Ar.]
( DEGREE with LEVEL )
- DERECE ile KERE/KEZ
( DEGREE with TIMES )
- DERECE ile/ve DEĞER/LENDİRME
( DEGREE with/and VALUE/EVALUATION )
- KATI ile ÜSSÜ ile BİR O KADAR DAHA
- 90 km. ile 110 km.
( Yaşam ile Ölüm arasındaki fark kadardır. )
|
GÜLÜMSEMENİN SIRLARI
Bir gülümseme insana hiçbir şeye mal olmaz. Fakat çok şey kazandırır.
Vereni fakirleştirmeden alanı zengin eder.
Gülümseme sadece bir an sürer, fakat anısı bazen sonsuza dek yaşar.
Hiç kimse onsuz yaşayacak kadar zengin veya güçlü değildir.
Gülümseme evde mutluluk, işte başarı yaratır.
Dostluğun ve içtenliğin parolasıdır.
O yorguna dinlenme, üzgüne neşe verir.
Böyle olmakla birlikte, satın alınamaz, rica ve minnetle elde edilemez.
Ödünç alınamaz veya çalınmaz, zorla sahip olunamaz.
Çünkü kendiliğinden verilmedikçe hiç kimsenin işine yaramaz.
Bazı kimseler size gülümsemeyecek kadar yorgundurlar, onlara siz gülümseyiniz.
Gülümsemeyenlerin güleryüz görmeye gereksinimleri herkesten çoktur.
"Her zaman gülümse, dudaklarından tebessüm eksik olmasın, hatta bu acıtsa bile."
:) :) :) :) :) :) :) :) :) :)
|
Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400 TL. para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar
harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın?
Tabi ki hepsini harcamaya çalışırsın. Hepimiz Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz,
her akşam gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edilemez. Her sabah
hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini ŞU AN`ı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap.
Sağlık, mutluluk ve başarı için! Zaman kaçıyor. Her gün işinin en iyisini yap.
Bir yılın değerini anlamak için, sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir editöre sor.
Bir saatin değerini anlamak için kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
Bir dakikanın değerini anlamak için trenini kaçıran yolcuya sor.
Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş.
Zamanında ortak edebileceğin kadar özel biri. Unutma zaman hiç kimse için durmaz.
Geçmiş zaman Tarih, Gelecek zaman Gizemli, ŞU AN ise sana verilen gerçek bir armağandır.
|
İnsan mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi, hep bıkkınmış...
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
"Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki değerini
bilirler" diyerek başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu
saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi "Everest'in tepesine saklayalım"
demiş, kimisi "Atlas Okyanusu'nun dibine" demiş.
Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin
yeni doğan odası, dondurma külahı, lâle bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri "İÇLERİNE SAKLAYALIM" demiş.
"Kimsenin aklına gelmez içine bakmak"
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk. Ne başkasının ekmeğinde, ne
başkasının evinde, ne de başka bir şeyde......
Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun
Siz de kendinizin ve insanın içine bakın...
|
ADÂLET DAİRESİ
Adâlet, dünya barışının temelidir.
Dünya bağının sınırlarını devlet belirler.
İşte bu devlet duvarını inşâ edecek, devlete düzen sağlayacak olan hukuktur.
Siyasi güç olmaksızın hukuk, yaptırımlarını yerine getiremez.
Siyasi gücü, askeriye korur.
Askeri gücün yaşamasını ekonomi sağlar.
Ekonomik gücü halk sunar.
Halkın birliğini sağlayacak olan ise adâlettir.
Adl'dir mucib-i salâh-ı cihan
Cihan bir bağdır, divan devlet
Devletin nâzımı şeriattır
Şeriata olamaz hiç hâris illâ mülk
Mülk zabteylemez illâ leşker
Leşkeri cem edemez illâ mal
Malı cem eyleyen raiyettir
Raiyeti kul eder padişah-ı âleme adl.
|
<
|