Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

TOPLUM'DA

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[01 May 2025]
itibariyle 8416 başlık/FaRk ile birlikte,
9814 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(4/10)


- DİNLEMEMEK ile/ve/||/<> BASTIRMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/||/<> ORTAMDA DEĞİLMİŞ GİBİ DAVRANMAK


- DİNLEMEMEK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/>/< NANKÖRLÜK

( Bir tek, nankörler dinlemez! )


- DİNLENMEK ile/ve/||/<>/< ANA DİLİNDE DİNLENMEK


- DİNLENMEK/DİYLEM ile/ve/<> DİNGİNLEŞMEK

( Dinleyen dinlenir. [başkaları da dinleyeni dinler!] Dinleyen dinlenir. [yorulmaz, dinginleşir ve gelişir!] )


- DİNLEYELİM! ve/||/<> YÜZLEŞELİM! ve/||/<> ANLAYALIM!

( [Yoksa ...] Dilimiz, bizi sağır eder. VE/||/<> Kalbimiz, bizi tutsak eder. VE/||/<> Zihnimiz, bizi deli eder. )


- DİNLEYENİN OLMAMASI ile/değil ANLAYANIN OLMAMASI

( Dinleyeni olmadığından değil anlayanı olmadığından sessizleşir insan. )


- DİNLİYİM ile/değil DİNLEYEYİM


- DİPLOMASİ ile/ve STRATEJİ


- DİPLOMATİK[Fr. < DIPLOMATIQUE] ile/ve/||/<> KORDİPLOMATİK[Fr. < CORPS DIPLOMATIQUE]

( Diplomasi ile ilgili: İLE Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu. )


- DİREKLER ARASI ETKİNLİKLERİ:
KIŞ RAMAZANLARINDA değil YAZ RAMAZANLARINDA


- [ne yazık ki]
DİRENÇ ile/ve/değil/yerine/<>/> TEPKİ


- DİRENG[Fars.] ve/||/<> ÂRÂM[Fars.]

( Dayanç/sabır. | Bekleme, gecikme, tutma, dinlenme. VE/||/<> Rahat/yerinde durma. | Eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, karar kılma. )

( BÎ-ÂRÂM: Rahat durmayan. | Sürekli dönen gezegenler. )


- DİRENİŞ ile/ve/||/<> BAŞKALDIRI


- DİRENİŞ değil/yerine DİRİLİŞ


- DİRETME ile/ne yazık ki DAYATMA


- DİRETMEK ile/ve/değil/yerine/önce/+/||/<>/&gt;&lt;/>/< DİRENMEK

( "İrâde"[yapma bilgisi/"isteği"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İhtiyâr[yapma bilgisi/"isteği"]. )

( [not] TO INSIST vs./and/but/+/||/<>/>/< TO RESIST
TO RESIST instead of TO INSIST )


- GEREKSİNİM/LER:
DİRİMSEL ile/ve/||/<>/> ZİHİNSEL

( Sınırlı. İLE/VE/||/<>/> Sınırsız. )


- DIŞ BARIŞ ve/<>/< İÇ BARIŞ

( İç barışı sağlayamayan, dış barışı gerçekleştiremez.
Dış barışa hizmet etmeyen, iç barışa ulaşamaz! )


- DIŞ DÜNYA ile/ve/değil/yerine TOPLUM


- DIŞ GÖÇ ile/ve/||/<> İÇ GÖÇ


- DIŞ GÜÇLER" değil -MIŞ "GÜÇLER"


- DIŞ "GÜZELLİK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇ GÜZELLİK


- DIŞ İLİŞKİLER ile/ve İÇ İLİŞKİLER

( Koşul. İLE/VE Yasa. )


- DIŞ SINIRLAR ile/ve/||/<>/>/< İÇ KOŞULLAR


- DIŞA BAKIŞ ile/ve/||/<>/> İÇE BAKIŞ

( Düş kurdurur. İLE/VE/||/<>/> Uyanış yaşatır. )


- DIŞADÖNÜKLÜK ile/ve/||/<> AÇIKLIK ile/ve/||/<> UZLAŞMACILIK ile/ve/||/<> VİCDANLILIK ile/ve/||/<> SİNİRLİLİK


- DIŞARIDA BIRAK(IL)MAK ve/=/||/<> İÇERİ KAPAT(IL)MAK


- DIŞAVURUM ve/||/<>/< AHLÂK ve/||/<>/< İHLÂS


- DIŞAVURUM ile PAYLAŞIM

( EXPRESSION vs. SHARING )


- DİŞİL ile/değil/yerine ANAÇ


- DİŞİLİK ile/yerine KİŞİLİK

( "Dişi-kişi" "olmak" değil, kişi-dişi olmaktır aslolan. )


- DİSİMİLASYON[Fr.] değil/yerine/= BENZEŞMEZLİK


- DİSİPLİN

( Ana ilke altındaki ayrımlar. )


- İKTİDAR:
"DİSİPLİNE EDİCİ" ile/ve/||/<>/> "DÜZENLEYİCİ"

( Normalleştirici. İLE/VE/||/<>/> Yönlendirici. )


- DIŞLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DIŞARIDA BIRAKMA


- DIŞLAMA ile/değil/yerine UYANDIRMA (ÇABASI/VESİLESİ)


- [ne yazık ki]
DIŞLAMA ile/ve/||/<>/> YADSIMA


- DIŞLAMA! ve/||/<> YARGILAMA!


- DIŞLA(N)MAK ile AŞAĞILA(N)MAK

( TO EXCLUDE vs./and TO DESPISE )


- DIŞLAMAK ile GÖRMEMEZLİKTEN GELMEK

( TO EXCLUDE vs. TO PRETEND NOT TO SEE/TO TURN A BLIND EYE )


- DIŞLAMAK ile ÖTEKİLEŞTİRME


- DIŞLAMAK ile/değil/yerine UZAKLAŞTIRMAK


- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/<> HOR GÖRME(ME)K


- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/||/<> KÜÇÜMSE(ME)MEK


- DIŞLAYICI

( EXCLUSIVE )


- DIŞSALLAYICI/LIK ile/değil/yerine/>< KAPSAYICI/LIK


- DİVAN ile DİVAN ile DİVAN/SEDİR[Ar. < SADR]

( Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis. İLE Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerini topla(n)dığı yapıt. İLE Arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya ya da yatmaya yarayan ev nesnesi. )


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK

( Aslında her biri öbürüdür. )

( SYSTEM vs./and/<> INTEGRITY
Each is the other, in truth. )


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE

( SYSTEM vs./and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )


- DİZGİN ile/ve/||/<>/> DİNGİN


- DOBRA/LIK ile/ve/değil/||/<>/> KABA/LIK


- DOĞA (DÜZENİ) ile/ve TOPLUM (DÜZENİ)

( Madenler, bitkiler ve hayvanlar.[MEVÂLİD-İ SELÂSE] İLE/VE İnsan. )

( Olan. İLE/VE Oldurulan/olmayan. )


- DOĞA:
"MİRAS" (ATALARDAN) değil ÖDÜNÇ (ÇOCUKLARIMIZDAN)


- DOĞA NESNELERİ ile/ve/değil KÜLTÜR NESNELERİ


- DOĞA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- DOĞA VAROLANI ile/ve/<> SONRA/NIN VAROLANI

( Hayvan. İLE/VE/<> İnsan. )


- DOĞA ile/ve/||/<>/> EKİN

( Uzam/mekân. Döngüseldir.[zaman yoktur] İLE/VE/||/<>/> Süreç ve zaman üzerinedir. )

( Uzam. İLE/VE/||/<>/> Dönüştürülmüş doğa. )

( NATURE vs./and/||/<>/> CULTURE )


- DOĞA ile/ve/||/<>/> EYLEM

( Koşullu. İLE/VE/||/<>/> Koşulsuz. )


- DOĞA ile/>< TARİH

( NATURE vs./>< HISTORY )


- DOĞA ile/ve TARİH/TOPLUM DÜNYASI

( Süreklilik. İLE/VE Süreksizlik. )


- DOĞA ile/ve/= TÜMEL AHLÂK


- DOĞACILIK/"DOĞASEVERLİK":
[ne yazık ki]
BAHÇE/DE İSE ile/ve/değil/yerine/||/>< ORMAN/DA İSE

( Çoğunlukta. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Azınlıkta. )

( Bilgisizlik ve bilinçsizlikte. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Bilgi ve bilinçlilikte. )


- DOĞAÇLAMA ve/=/<> MANEVİ BAĞ

( Doğaçlama, kişinin kendi manevi bağıdır. )


- DOĞADA ile/ve/<> İNSANDA

( İnsan yoktur. İLE/VE/<> Doğa vardır. )


- DOĞAL AHLÂK ile/ve AKLÎ AHLÂK ile/ve ŞER'Î AHLÂK

( NATURAL MORALS vs./and MENTAL MORALS vs./and MORALS OF LAW )


- DOĞAL DEĞİŞİM ile YAPAY/SUNİ DEĞİŞİM

( NATURAL ALTERATION vs. ARTIFICIAL ALTERATION )


- DOĞAL KÜRESELLEŞME ile/ve/||/<> YÖNLENDİRİLEN KÜRESELLEŞME


- DOĞAL SEMERE ile UYGAR/MEDENÎ SEMERE

( Doğal. İLE Antlaşma ya da yasalar ile belirlenmiş. )

( SEMERE: Meyve. | Yarar, verim. | Sonuç. | Bir şeyden elde edilen gelir. )


- DOĞAL VE ZORUNLU ile DOĞAL AMA ZORUNLU DEĞİL ile NE DOĞAL, NE DE ZORUNLU

( Doğal Hal'de, "Ben şuyum, ben oyum" yoktur. )

( There is no 'I am this', 'I am that', in the natural state. )

( NATURAL AND COMPULSORY vs. NATURAL BUT NOT COMPULSORY vs. NEITHER NATURAL, NOR COMPULSORY )


- DOĞAL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞAYA UYUMLU


- DOĞAL ile/ve/||/<>/> TİNSEL ve TOPLUMSAL


- DOĞAYA DOĞAN ile/ve/değil/||/<>/> YAŞAMA DOĞAN

( Behaim["hayvan"]. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Beşer/İnsan. )

( Yaşam, yaşamla beslenir. [Doğada bu süreç zorunluludur, toplumda ise gönüllü olmalıdır.] )

( Yaşamın tamir edemediğine ölüm son verir. )

( [not] TO BORN IN NATURE vs./and/but TO BORN IN LIFE
What life cannot mend, death will end. )


- DOĞRU BİLDİĞİNİ YAPMAK ile/değil CANININ İSTEDİĞİNİ YAPMAK [değil/yerine/daha iyisi YAPMAMAK]


- DOĞRU-DÜRÜST[Fars.] ile/değil/yerine/||/<> DOĞRU-DÜZGÜN


- DOĞRU İŞİN YAPILMASI ile/ve/<> İŞİN, DOĞRU YAPILMASI

( Etkililik. İLE/VE/<> Etkinlik. )


- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil/yerine EN AZ YANLIŞ

( Bazen/bazı durum/konu/olaylarda, doğru ya da yanlış üzerinden değil, en az yanlışı düşünerek[hesaplayarak, göze alarak] hareket etmek, karar almak durumunda/zorunda kalabilir/olabilirsiniz. )


- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil İDEOLOJİK TUTUM

( [not] TRUE/FALSE vs./and/but IDEOLOGICAL ATTITUDE )


- DOĞRU ile HAYIRLI


- DOĞRU ile/ve/değil/yerine/||/<> KISMEN DOĞRU


- DOĞRU ile YANLIŞ

( Doğru/nun kullanım/ı ile. İLE Yanlış/ın kullanım/ı ile. )

( Ne doğrular var, adamı, yoldan eder;
Ne yanlışlar var, insanı, adam eder. )


- DEMOKRASİ:
DOĞRUDAN ile TEMSİLİ ile LİBERAL ile SOSYALİST ile SOSYAL


- DOĞRUDAN SEN ile/ve/<> DOLAYLI SEN

( Kendin. İLE/VE/<> Çocuğun. )


- DOĞRUDAN YARDIM ile/değil/yerine DOLAYLI YARDIM

( Politikacıdan gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgelerden gelir. )


- DOĞRUDUR ile DOĞRU DUR!


- DOĞRULUK ve/||/<>/>/< AŞK

( Kalemimiz olsun. VE/||/<>/>/< Mürekkebimiz olsun. )


- DOĞRULUK ve/||/<> İYİLİK ve/||/<> YÖN(ELİM)/İSTİKÂMET

( Hak ve hakikatte. VE/||/<> Eylemde. VE/||/<> Davranışta. )

( el-SIDK fi'l-HAKK ve/||/<> el-HAYR fi'l-AMEL ve/||/<> el-İSTİKAMET fi'l-AHVAL )


- DOĞRULUK ile/ve/||/<>/>/< YARDIM


- DOĞRUYA DOĞRU ile DOĞRU'YA DOĞRU

( Bir doğru karşısında başka bir doğru daha. İLE Doğrunun bulunması ve bilinmesi yolunda/yönünde. )


- DOĞRU/YETKİN DAVRANIŞ/EYLEM(SÂLİH AMEL):
BARIŞ ve/<> KURTULUŞ[KURTARICI EYLEM]

( Kendinle. VE/<> Hizmetle/eylemle. )


- DOĞRUYU SÖYLEME ZORUNLULUĞU ile/ve/değil/||/<> GÜVENİLİRLİK

( Hukukçular, güvenilir kişilerdir; ancak, doğruyu söylemek zorunda değillerdir. )


- DOĞU TOPLUMU ile/değil/yerine DOĞULU TOPLUM


- DOĞUCU ile/ve/değil/yerine/||/>< DOĞULU


- DOĞUM/ÖLÜM TARİHİ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ


- DOĞUM ORANI ile NÜFUS/DEMOGRAFİ

( NATALITY vs. DEMOGRAPHY )


- DOĞURMAK ve/||/<>/> DOYURMAK | ile/ve/değil/||/<>/> YOĞURMAK


- DOKUNMA!:
ÖZELİNE ve/||/<> ÖZÜRÜNE ve/||/<> KUTSALINA


- DOKUNMAK ile/ve/||/=/<> ANMAK


- DOKUNULMAZ/LIK ile/değil/yerine AYRICALIK/LI


- DOKUNULMAZLIK ile/ve/değil/yerine KORUMA


- DOLANDIRICI ile TAVCI

( ... İLE Birini kandırarak, yüze gülerek aldatan kişi. | Yurt dışından geldiğini söyleyerek üzerindeki değeri düşük altın ya da mücevherleri çok değerli gösterip dolandırıcılık yapan kişi. )


- YATIRIM:
"DOLAR"A ile/değil/yerine DOĞAYA


- DOLAYIM(LI/SIZ) ile DÜŞÜNÜLMÜŞ


- DOM ile/ve SPQR

( Mezartaşlarında ve kiliselerde görülen bu harfler "Herşeyin en iyisi ve en fazlası Tanrı'ya" anlamına kullanılmıştır. İLE/VE Roma'da pekçok binada ve kamu alanında görülen bu harfler/simge "Aziz Roma ve Halkı için!" anlamına kullanılmıştır. )

( Allah'a. İLE/VE İnsan'a. )

( DEO OPTIMO MAXIMO ile/ve SENATUS POPULUS QUE ROMANUS )


- DOMİNE ETMEK değil/yerine/= YÖNLENDİRMEK


- DOMİNO ETKİSİ ile/ve/||/<> ZİNCİRLEME ETKİ


- DON-GÖMLEK ([ORTALIKTA] DOLAŞMAK)


- DON-PAÇA ([ORTALIKTA] DOLAŞMAK)


- DÖNEMEÇ NOKTASI değil DÖNÜM NOKTASI


- DÖNME ile "DÖNME"


- DÖNME ile MÜHTEDÎ


- DÖNÜŞTÜREREK ile/değil/<> DÖNÜŞEREK


- DÖNÜŞTÜRME ve/||/<>/< DÜŞÜNME


- DÖNÜŞTÜRMEK ile İÇSELLEŞTİRMEK

( Dıştakileri. İLE/VE Kavramları. )


- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> DEĞİŞİM

( Değişimi kavrayan kişi, işaretleri farkeder ve bu belirtilerin ardındaki zamansal beklentileri karşılar. )

( Değişim, ancak şimdi olabilir. Gelecekte değil! )

( Bilinç, tümüyle değişimin bilincidir. )

( Emek ve çaba harcayarak değişebileceğimizi düşlemeyelim! )

( Olgun kişi, bir panter gibi farkettirmeden değişir. )

( Kişisel arzularınızı terk edin ve böylece tasarruf edilen gücü dünyanın değişmesi yolunda kullanın! )

( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendi etkilenmeden kalarak. )

( Değişmez olan, işimize yaramaz. )

( Ancak değiştirebileceklerinizden sorumlusunuz. Tüm değiştirebileceğiniz ise kendi tavrınızdır. Sorumluluğunuz oradadır. )

( Sadece değişebilir olan üzerine düşünülüp konuşulabilir. )

( Çevremizi o kadar değiştirdik ki, şimdi bu yeni çevreye uyabilmek için kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. )

( İSTİDÂRE[Ar. < DEVR]: Daire biçimine girme, değirmi olma, değirmilenme. )

( All consciousness is consciousness of change.
Do not imagine that you can change through effort.
Abandon every personal desire and use the power thus saved for changing the world!
Once realised of silence, it will deeply affect the changeable, itself remaining unaffected.
The unchangeable is of no use to you.
You are responsible only for what you can change. All you can change is only your attitude. There lies your responsibility.
Only the changeable can be thought of and talked about. )

( TRANSFORMATION vs./and/<> ALTERATION )


- DÖNÜŞÜM ile/ve/||/<> DEĞİŞKEN DÖNÜŞÜMÜ


- DÖNÜŞÜM ile/ve/değil/||/<>/< DÖNGÜ


- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> ETKİNLİK

( TRANSFORMATION vs./and/<> ACTIVITY )


- DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK ile/ve KALIBININ ADAMI OLMAK

( Dört unsur ve dört hıltın [bkz. İnsan'da!] en uyumlu ve dengeli bir biçimde biraradalığı. İLE/VE Sözleri ve yaptıklarında tutarlı ve bütünlüklü olmak/davranmak. )


- DÖRT İSTEK:
AÇGÖZLÜLÜK ile/ve/||/<>/> ÇEKİŞME ile/ve/||/<>/> GÖSTERİŞ ile/ve/||/<>/> GÜÇ TUTKUSU


- DORUKLARI/NI...

( DORUKLARI/NI
[NE YAZIK Kİ]

ŞEFKÂTSİZLİĞİ/MİZİ, ANNEDE/N ÖĞREN/DİK
ANLAYIŞSIZLIĞI/MIZI, BABADA/N ÖĞREN/DİK
ÖTEKİLEŞTİRME/MİZİ, KARDEŞLERDE/N ÖĞREN/DİK
UZAKLIĞI/MIZI, YAKINLARIMIZDA/N ÖĞREN/DİK

ACIMASIZLIĞI/MIZI, KADINLARDA/N ÖĞREN/DİK
TAKINTILARI/MIZI, ERKEKLERDE/N ÖĞREN/DİK
KEYFİYETİ/MİZİ, EŞEŞEYSELLERDE/N ÖĞREN/DİK

SEFİLLİĞİ/MİZİ, ZENGİNLERDE/N ÖĞREN/DİK
KAYITSIZLIĞI/MIZI, ÜNLÜLERDE/N ÖĞREN/DİK

İKİYÜZLÜLÜĞÜ/MÜZÜ, POLİTİKACILARDA/N ÖĞREN/DİK
SAPLANTILARI/MIZI, BAŞ(BA)KANLARDA/N ÖĞREN/DİK

DİNSİZLİĞİ/MİZİ, DİN(İ)DARLARDA/N ÖĞREN/DİK
TUTARSIZLIĞI/MIZI, HOCALARDA/N ÖĞREN/DİK
ZEVZEKLİĞİ/MİZİ, AYDINLARDA/N ÖĞREN/DİK

SİNSİLİĞİ/MİZİ, TÜCCARLARDA/N ÖĞREN/DİK
DEDİKODUCULUĞU/MUZU, ESNAFTA/N ÖĞREN/DİK
İLGİSİZLİĞİ/MİZİ, BİLGİSAYARCILARDA/N ÖĞREN/DİK
DEĞERSİZLEŞTİRMEYİ/MİZİ, GAZETECİLERDE/N ÖĞREN/DİK

AKILSIZLIĞI/MIZI, BİLİMKİŞİLERİNDE/N ÖĞREN/DİK
YÜZEYSELLİĞİ/MİZİ, FELSEFECİLERDE/N ÖĞREN/DİK
DUYARSIZLIĞI/MIZI, SANATÇILARDA/N ÖĞREN/DİK

SAYGISIZLIĞI/MIZI, YAYADAN ÖĞREN/DİK
DİKKATSİZLİĞİ/MİZİ, ONDAN ÖĞREN/DİK
ÖZENSİZLİĞİ/MİZİ İSE SENDEN ÖĞREN/DİK

DİDİŞME/MİZİ, KOMŞUDAN ÖĞREN/DİK
SATAŞMA/MIZI, ARKADAŞTAN ÖĞREN/DİK
KAVGAYI DA, TARAFTARLARDA/N ÖĞREN/DİK

[FAKAT/YERİNE]

BARIŞI, HALKTA/N ÖĞREN/DİK

BAYRAMI, ÇOCUKLARDA/N ÖĞREN/DİK

DENGEYİ, DOĞADA/N ÖĞREN/DİK

KENDİMİZİ, EVRENDE/N ÖĞREN/DİK



[ Sürekli/doğrudan erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/32793 ] )

( THEIR SUMMITS
[UNFORTUNATELY]

(WE) LEARN/ED (OUR) COMPASSION FROM/AT (OUR) MOTHER
(WE) LEARN/ED (OUR) INCOMPREHENSION FROM/AT (OUR) FATHER
(WE) LEARN/ED (OUR) FROM/AT (OUR) BROTHERS/SISTERS
(WE) LEARN/ED (OUR) OTHERING FROM/AT (OUR) RELATIVES

(WE) LEARN/ED (OUR) RELENTLESS FROM/AT WOMEN
(WE) LEARN/ED (OUR) OBSSESSIONS FROM/AT MEN
(WE) LEARN/ED (OUR) MODALITIES FROM/AT HOMOSEXUALS

(WE) LEARN/ED (OUR) POVERTY FROM/AT RICHS
(WE) LEARN/ED (OUR) DETACHMENT FROM/AT CELEBRITIES

(WE) LEARN/ED (OUR) HYPOCRISY FROM/AT POLITICIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) FIXATIONS FROM/AT PRESIDENTS/MINISTERS

(WE) LEARN/ED (OUR) IRRELIGION FROM/AT RELIGIOUS'
(WE) LEARN/ED (OUR) INCONSISTENCE FROM/AT TEACHERS
(WE) LEARN/ED (OUR) FLIPPANCY FROM/AT INTELLECTUALS

(WE) LEARN/ED (OUR) SLYNESS FROM/AT TRADERS
(WE) LEARN/ED (OUR) GOSSIPY FROM/AT DEALERS
(WE) LEARN/ED (OUR) IRRELEVANCE FROM/AT COMPUTER NERDS
(WE) LEARN/ED (OUR) DEBASEMENT FROM/AT JOURNALISTS

(WE) LEARN/ED (OUR) INSANITY FROM/AT SCIENTICIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) SUPERFICIALITY FROM/AT PHILOSOPHERS
(WE) LEARN/ED (OUR) INSENSITIVITY FROM/AT ARTISTS

(WE) LEARN/ED (OUR) INDIGNITY FROM/AT PEDESTRIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) NEGLIGENCE FROM/AT HIM/HER
(WE) LEARN/ED (OUR) SLIPSHOD FROM/AT YOU

(WE) LEARN/ED (OUR) SCUFFLE FROM/AT NEIGHBOR
(WE) LEARN/ED (OUR) PROVOCATION FROM/AT FRIEND
(WE) LEARN/ED (OUR) SCRAP FROM/AT FANS


[BUT/INSTEAD OF "THESE"]


(WE) LEARN/ED (OUR) PEACE FROM/AT PUBLIC

(WE) LEARN/ED (OUR) MERRINESS FROM/AT KIDS

(WE) LEARN/ED (OUR) BALANCE FROM/AT NATURE

(WE) LEARN/ED (OUR) SELF/SELVES FROM/AT UNIVERSE



[ Direct reach address...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/32793 ] )


- DOSLUK" değil DOSTLUK


- DOST, ACI SÖYLER değil DOST, ACIYI DA SÖYLEYEBİLİR/SÖYLER


- DOST, ACI SÖYLER değil/yerine DOST, ACIYI, TATLI SÖYLEYEBİLİR/SÖYLEYEBİLENDİR


- DOST:
ACI SÖYLEYEN değil ACIYI, TATLI SÖYLEYEN


- DOST / KİŞİ/LERİ KAZANMAK ile/ve/değil/yerine DOSTU/DOSTLARI/KİŞİ/LERİ KAYBETMEMEK

( Dost kazanmak yerine varolan dostları [tanıyarak/anlayarak] kaybetmemeye çalışmalı! )


- DOST:
KOLAY KAZANILMAZ ve KOLAY KAYBEDİLEBİLİR


- DOST OL(A)MAYAN/A ile/değil/yerine DOST (OLAN/A, OLABİLEN/E)

( Yol ver. İLE/DEĞİL/YERİNE "Yaşamını ver." )

( KIYIM-KIYIM, KIYIL Kİ, DOST ÖNÜNE ÇIK(ABİL) )


- DOST:
YANLIŞINI DUYURAN/YAYAN değil YANLIŞINDA UYARAN ve/sonra KORUYAN/KOLLAYAN


- DOST ve/>< DERT

( Dostu olanın, derdi olmaz. )


- DOST ile KARDEŞLİK

( Kardeş olma durumu, karındaşlık, uhuvvet. | Kardeş kadar yakın sayılan kimse, yakın dost. | Birlik, beraberlik. | Adı bilinmeyen kişilere söylenilen bir seslenme sözü. )


- DOSTLARINLA DÜŞMAN OL(MA)MAK/OLABİLMEK ile/||/<> DÜŞMANLARINLA DOST OL(MA)MAK/OLABİLMEK


- DOSTLUK:
"KUSURSUZ/LUK" değil/yerine SAMİMİYET


- DOSTLUK ve/||/<> YARDIM

( Eli. VE/||/<> Seli. )


- DOSTLUK/TA:
ÜST/AŞAĞI değil/yok DENKLİK


- DOSTLUKTA/YOLCULUKTA:
İKNÂ ve/||/<> RIZÂ

( [ne yazık ki] Dostlukta ya da bir yol alışta, iknâ ve rızâ değil de zorlama var ise, yoldaşlar, önce birbirini yargılamaya sonra da birbirini yok etmeye başlarlar. )

( Amaçları farklı iki kişinin, aynı yolda yürümesi, onları yoldaş kılmaz, bir süreliğine yol arkadaşı kılar. Birbirini taşımaz, yük olurlar. )


- DOSTUNA, HERŞEYİ/Nİ ANLATMA! ve DÜŞMANINA, BÜYÜK/FAZLA HAKARET ETME!

( [ileride] Düşmanın olabilir. VE Dostun olabilir. )

( ...nın, yarısını göster, yarısını gösterme! )


- DOYMAK(SINIRA GELMEK) ile/yerine GEREKSİNİM DUYDUĞUN KADARINI ALMAK


- DOYUM:
"İNANARAK" ile/değil ANLAYARAK


- DOYUM ve/||/<>/< BÜTÜNLÜK


- DOYUMLULUK ve/||/<> GÜVEN

( En büyük zenginlik. VE/||/<> En iyi yakınlık/akrabalık. )


- DOYUMSUZ/LUK ile/ve/<>/|| DUYARSIZ/LIK


- DRAM[Fr. < DRAME]/DRAMA ile TRAJEDİ[Fr. < Yun. TRAGEDIE]

( Sahnede oynanmak için yazılmış oyun, drama. | Acıklı, üzüntülü olayları, bazen güldürücü yönlerini de katarak konu alan sahne oyunu ya da televizyon filmi. | Tiyatro yazını. | Acıklı olay. İLE Konusunu efsanelerden ya da tarihsel olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro yapıtı, facia. | Üzücü iki [ve üzeri] olmazın biraradalığı. )


- DRAMA ile DRAM'A


- DRAVİDLER ile/ve MİKENLER ile/ve DORLAR ile/ve İYONLAR


- DUA ile/ve/||/<> MAHATMA GANDHI'NİN DUASI

( )


- İKİLİK/İKİLEM/DUALİTE ile HİYERARŞİ


- BAŞ DİPLOMAT[Fr. < DIPLOMATE]/DUAYEN[Fr. < DOYEN]

( Kordiplomatikte başta gelen diplomat. )


- DÜĞÜM değil/yerine/>< ÇÖZÜM


- DÜĞÜM ile/değil/yerine DÜĞÜN

( Kişiye[zih(ni)ne], durumlara/koşullara göre değişir. )


- [Fr.] DÜK ile GRANDÜK

( Büyük bir düklüğün egemenine verilen ad. | Çarlık Rusya'sında, prenslere verilen ad. )


- DÜMEN ile/değil/yerine/>< DÜZEN


- DÜMENCİ ile/değil/yerine/>< KÜREKÇİ

( image )


- DÜN/LER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< GÜN/LER

( Unutulabilirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılması gerekenler, yaşanılacaklar. )

( Unutulabilecek ve bağlamında unutulabilmesi gereken. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılabilecek ve yaşanılması gereken. )


- DÜNYA GÖRÜŞÜ ile PARADİGMA


- DÜNYA İŞLERİNİ BİLMEK ile/ve AHİRET İŞLERİNİ BİLMEK

( Aldanmamak için. İLE/VE Aldatmamak için. )

( Kişinin ibadeti bilmektir. )


- DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ve/değil DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

( Kadının/kişinin "günü" olmaz. Her gün, kadının günüdür! )


- DÜNYA NÜFUSU(-1) ile/ve/||/<>/ya da 1 KİŞİ

( "Pamuk". İLE/VE/||/<>/YA DA "Demir". )


- DÜNYA VATANDAŞI ile/ve/<> DÜNYA BİREYİ


- DÜNYA VATANDAŞI ile/ve VATANSIZ/HAYMATLOS


- AKADEMİK YIL:
DÜNYADA ile JAPONYA'DA

( Eylül-Ekim aylarında başlar. İLE 01 Nisan'da başlar. )


- DÜNYADA, BİR KİŞİ/İNSAN OLMAK ile/ve/değil/||/<> BİR KİŞİ İÇİN DÜNYA OLMAK


- [ne yazık ki]
"DÜNYANIN DAR GELMESİ" ile/ve/değil/<> "KÖŞELERİN KAPILMASI/TUTULMASI OYUNU/ÇABASI/YANILSAMASI"


- DÜNYAYA GELMEK/GELDİK değil DÜNYADAN GELMEK/GELDİK


- DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK ile/değil/yerine DÜNYANI[İSTEKLERİNİ/ÇEVRENİ/KOŞULLARINI] DEĞİŞTİRMEK


- DÜNYAYI YERİNDEN OYNATMAK ile/ve/||/<>/< OTURDUĞUMUZ YERDEN KALKMAK


- DÜNYAYI/ÜLKEYİ/KİŞİLERİ KURTARMAK/KORUMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ KURTARMAK VE KORUMAK


- DURABİLMEK ile/ve/||/<> UNUTABİLMEK ile/ve/||/<> SUSABİLMEK ile/ve/||/<> AFFEDEBİLMEK


- DURAĞAN TOPLUM ile/değil/yerine/>< DEVİNGEN TOPLUM


- DURAĞANLIK/ATÂLET(OTURMA/YATMA) ile/değil/yerine/>< HAREKET

( Üşütür ve giydirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Isıtır ve soyundurur. )


- DURAN ADAM ve/||/<> OTURAN TOPLUM


- DURDURMAK ve/||/<>/< DURMAK

( Yaşamımızdaki ve çevremizdeki tüm yakın ya da uzak sorunları, öncelikle sorunların ve sorunları yaratanların karşılarında durarak, yapmayarak, yaptırmayarak, "Hayır!" deme olanağımızla[ihtiyârımızla/muhtariyetimizle] durdurabiliriz. )


- DURGUN/LUK ile/ve/değil/yerine DİNGİN/LİK


- DURGUN/LUK ile/ve/değil/||/<> DURAĞAN/LIK


- DURMAK ve/<> DURU BAKMAK


- DÜRTMEK ile/değil/yerine UYARMAK


- DÜRTÜ ile/ve/değil/||/<>/> UYARAN ile/ve/değil/||/<>/> UYARILMA


- DÜRTÜLER ile/ve/||/<> KAYGI ile/ve/||/<> SAVUNMALAR


- [DURUM > DUYGU > DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ >= ... ]
ile
[DURUM > DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ > DUYGU >= ... ]
ile
[DUYGU > DURUM > DAVRANIŞ >= ... ]
ile
[DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ > DURUM > DUYGU >= ... ]

( Sorun. İLE Çözüm. İLE Âşık. Düşünme[sonradan]. İLE Biliminsanı. )


- DURUM ile/ve/<> DURUŞ


- DURUMDAN/HALDEN ANLAMAK ve/||/<> GÖNÜL KIRMAMAK


- DURUM/LAR ile/ve/||/<>/> KOŞUL/LAR ile/ve/||/<>/> KARAR/LAR


- DURUMUNDA OLMAK ile/ve KONUMUNDA OLMAK

( BEING IN THE STATE OF vs. HAD TO IN THE STATE OF )


- DURUŞ ve/<> SAYGI ve/<> SEVGİ

( Kıyam. VE/<> Rükû. VE/<> Secde. )


- DURUŞ ile/ve TUTUM

( Sen doğru dur, kötüler ecelini bulur! )

( POSTURE/POSITION vs./and ATTITUDE )


- DOĞRU/DÜRÜST[Fars.] OLMAK =/||/<> "MANZARA KAPATAN AĞAÇ OLMAK"

( Ne yazık ki, bazı "kişiler" için dürüst kişilerin (istenilmeme) durumu. )


- DÜRÜST[Fars.] değil/yerine/= DOĞRU


- DÜRÜSTLÜK:
"ÇOK ARKADAŞ" değil/yerine İYİ DOST (KAZANDIRIR)


- DÜRÜST/LÜK >< BİLGİSİZ/LİK(CEHÂLET)


- DOĞRULUK/DÜRÜSTLÜK[Fars.] =/> RAHATLIK


- DOĞRULUK/DÜRÜSTLÜK[Fars.] ile/ve/<> SAYGI

( Dürüst olmayan cezalandırılır. İLE/VE Saygı göstermeyene toplumda yer verilmez. )

( Teşekkür ve özür dilemeyi bilmek/uygulamak ile. )

( TO BE HONEST vs./and RESPECT )


- DÜRÜSTLÜKTE:
KOLAY İNCİNME ile/ve/||/<> KOLAY İNCİTME


- DÜRZÜ değil/>< DÜRZİ

( Ağır bir hakaret ve küfür sözü olarak kullanılır. DEĞİL/>< Suriye'nin, Havran bölgesinde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir müslüman topluluğu. )


- DÜŞ KURMA ve/||/<>/> UYANIŞ YAŞAMA

( Dışa bakınca. VE/||/<>/> İçe bakarak. )


- DÜŞKÜNLÜK ile/ve/değil/yerine ÖNCELİK (VERMEK/VERİLEN)

( [not] FONDNESS/ADDICTION vs./and/but PRIORITY
PRIORITY instead of FONDNESS/ADDICTION )


- DÜŞMAN ve DELİ ile/değil/yerine/||/>< DOST ve ÂŞIK

( İşine geleni söyler. VE Ağzına geleni söyler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gerçekleri söyler. VE Gönlünden geçeni söyler. )


- DÜŞMAN OLMAK değil/yerine/>< BİRBİRİNE HAYRAN OLMAK


- DÜŞMAN OLMAK ile/ve "GICIK" OLMAK


- DÜŞMAN(") ile/ve/değil KARŞI GÜÇ


- DÜŞMAN(") ile/değil/yerine RAKİP


- DÜŞMANA:
| "ZARAR VERMEK ve/ya da ÖÇ ALMAK" |
ile/değil/yerine/><
BAĞIŞLAMAK

( | Düşmanından daha alçağa düşürür. VE/YA DA Düşmanınla aynı seviyeye düşürür. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüceltir. )


- DÜŞMANCA ile/ve/değil/||/<>/< SAYGISIZCA


- DÜŞMANDAN KORUNMAK ile/ve/değil/||/<> "DOST"TAN KORUNMAK

( Kendin korunabilirsin. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bir şeylerin ve/ya da birilerinin de koruması gerekir. )

( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )

( Kusursuz dost isteyen, dostsuz kalır. )

( Ayıpsız yâr isteyen, yârsız kalır. )


- DÜŞMAN/LIK ile/değil/yerine/>< DOST/LUK

( Düşmanın en büyük hilesi, "dostluğudur". )

( Dostluğunun bedelini ödemekten kaçınanın, "düşmanlığı"nı önemsemeyebilirsin. Fakat düşmanlığının bedelini ödemeye hazır olanın, "dostluğu"nu ciddiye al! )

( Dedikodu/nu eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uyarır/ikaz eder. )

( )

( [ölümü] Unutturan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anımsatan. )

( "Ne yapmamız gerektiğini" gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ne yapabileceğimizi gösterir. )

( Her canımızı sıkanla. VE Her elimizi sıkanla. [Olmayalım!] )

( Her başımızı ağrıtanı düşman bilmeyelim/saymayalım. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Her başımızı okşayanı dost bilmeyelim/saymayalım. )

( ADÂVET ile/değil/yerine/>< SÂDIK[< SIDK] )


- DÜŞMAN/LIK ile/değil/yerine FARKLI/LIK


- DÜŞMAN/LIK ve KİN


- DÜSTÛR[Ar.] değil/yerine/= KURAL/ÖKKURAL

( KANUN, KAİDE, KURAL )


- DÜŞÜNCE

( 10¯³¹ jul )


- DÜŞÜNCE DÖNEMLERİNDE:
"BÜYÜSEL" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> (")DİNSEL(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLİMSEL

( Onbinlerce yıldır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sekizbin yıldır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Birkaç yüzyıldır. )


- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ

( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )


- DÜŞÜNCE, DÜŞÜNMEK yerine ZAMANINDA DÜŞÜNMEK

( Düşünce, düşünce başlar. [yere/aşağı düşünce!][düşen, düşünce/düştükten sonra anlar/bilir!] )

( "Melek Şehri" filmini de izlemenizi salık veririz. )


- DÜŞÜNCE:
GİZEMLİ değil GİZLİ


- DÜŞÜNCE [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- DÜŞÜNCE/İLKE:
KURUCU ile/ve/||/<>/> DÜZENLEYİCİ


- DÜŞÜNCE/İNANÇ/İDEAL ile/ve/<> KİŞİ

( Bazen ancak bir düşünce/inanç/ideal için herkesten vazgeçebilirsin, bazen de ancak bir kişi için tüm düşünce/inanç/ideallerinden! )


- DÜŞÜNCE [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- DÜŞÜNCE ve/||/<>/< MANTIK
ve/||/<>
EYLEM ve/||/<>/< EDEB

( Düşüncenin edebi, mantıktır. VE/||/<> Eylemin mantığı, edebdir. )


- DÜŞÜNCE/FİKİR ile/ve/<>/< BİLGİ/VERİ

( Amaca yönelik. İLE/VE/||/<>/< Nedene yönelik. )

( Entellektüel akıl. Amaçlı, evrensel düşünme. İLE/VE/||/<>/< Rasyonel akıl. )

( Gelecekte tutar, geleceğe yöneliktir. İLE/VE/||/<>/< Geçmişte tutar. )

( Bilgi/veri sahibi olmadan, düşünce/fikir sahibi olunmaz/olunmamalı! )

( Gelecek. İLE/VE/||/<>/< Şimdi. )

( IDEA/THOUGHT vs./and/||/<>/< KNOWLEDGE/DATA )


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<>/>/< DİKKAT

( Düşünceler dedikleriniz, zihnin yüzeyindeki dalgacıklardır ancak. )

( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize-, bölünmez dikkatinizi verin. )

( Zorlamasız, kendi benliği ile kısıtlanmamış bir dikkat ve ilgi gerekir. )

( Olgun kişi, dikkatini içine yönelterek, meziyetlerini geliştirir. )

( Dikkat, Şimdi'ye geri getirir. )

( Dikkat, özgürleştirir. )

( Dikkatsizlik, tutsaklaştırır. )

( Dikkatsizlik, köreltir; dikkat, berraklaştırır. )

( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksinimimiz vardır. )

( Dikkatsizliğiniz yüzünden kendi çevrenizde inşâ etmiş olduğunuz hapishaneyi inceleyin. )

( Başparmağınız işaret parmağınıza dokunuyor. İkisi de dokunuyor ve dokunuluyor. Dikkatinizi başparmağınızda topladığınız zaman başparmak hissedendir ve işaret parmağı da nesne. Dikkat odağını değiştirin, ilişki de tersine döner. )

( Attention liberates. )

( Inattention obscures, attention clarifies. )

( It needs effortless, un-self-conscious attention.
To go beyond, you need alert immobility, quiet attention.
Attention brings you back to the present.
Study the prison you have built around yourself by inadvertence.
Your thumb touches your forefinger. Both touch and are touched. When your attention; is on the thumb, the thumb is the feeler and the forefinger - the self. Shift the focus of attention and the relationship is reversed. )

( THOUGHT vs./and/||/<>/>/< ATTENTION )


- DÜŞÜNCE ile/ve/<> DUYGU


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> DAVRANIŞ/TUTUM ile/ve/||/<> DENEYİM ile/ve/||/<> DEĞER ile/ve/||/<> DİL

( Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. İLE/VE/||/<> Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle doyurulur. İLE/VE/||/<> Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak dengelenir. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Düşünceler, duygulardan önce gelir. )

( %80 İLE/VE/||/<> %20 İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Duygu yok fakat [çeşitli oranlarda/yoğunluklarda] etkisi olabilir. İLE/VE/||/<> Düşünce var. İLE/VE/||/<> Düşünce ve duygu var. İLE/VE/||/<> Öncenin, kendimizin ve başkalarının düşünceleri var. İLE/VE/||/<> Tümü var. )

( Saniyelerde. İLE/VE/||/<> Milisaniyelerde. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Zihnimizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> Gövdemizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )


- DÜŞUNCE ile EDİM


- DÜŞÜNCE ile/değil/yerine FARKLARI BİRLİĞE GETİREN DÜŞÜNCE

( En ufak bir fark gördüğün müddetçe sen gerçeğe yabancısın demektir. )

( Kederin nedeni, farklar ve ayrımlar değildir. )

( [not] THOUGHT vs./but THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY
THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY instead of THOUGHT
As long as you see the least difference, you are a stranger to reality.
Differences and distinctions are not the causes of sorrow. )


- DÜŞÜNCE ile FARKLILIKLARI BİRLİĞE GETİREN DÜŞÜNCE


- DÜŞÜNCE ile/ve/<> FELSEFE

( ... İLE/VE/<> Düşüncenin hesabını verebilmek. )

( IDEA vs./and/<> PHILOSOPHY )


- DÜŞÜNCE = FİKİR = THOUGHT[İng.] = PENSÉE[Fr.] = GEDANKE[Alm.] = PENSAMIENTO[İsp.]


- DÜŞÜNCE ile/ve/değil/yerine HESABINI VEREBİLECEĞİN DÜŞÜNCE

( Her düşündüğünü seslendirmemeli/söylememelisin! )


- DÜŞÜNCE ile/ve/> İNANÇ

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( İNANÇ: Değişimi engelleme. )

( THOUGHT vs./and/> BELIEF/FAITH )

( ... ile/ve/> SRADDHA )


- DÜŞÜNCE ile/ve/+/<>/> İNANÇ ile/ve/+/<>/> İMAN

( Bilgi ve/+ yorum. [D] İLE/VE/+/<>/> Düşüncenin karesi. [D²] İLE/VE/+/<>/> Düşüncenin küpü. [D³] )

( [Kanıt gereksinimi] Vardır. İLE/VE/+/<>/> Daha çoktur. İLE/VE/+/<>/> Hem vardır, hem yoktur; ne vardır, ne de yoktur. )


- DÜŞÜNCE ve/||/<> IŞIK ve/||/<> KİŞİ ve/||/<> İLİŞKİ

( Her zaman, zemin ve koşulda, her yöne ilerleyebilirler. )


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<>/> İZLENİM

( David Hume )


- DÜŞÜNCE ile/ve/değil/yerine KENDİNİ OLUŞTURAN DÜŞÜNCE


- DÜŞÜNCE ile MİSAFİR-İ GAYBÎ

( ZAMAN ZAMAN İNSANIN AKLINA GELEN KÖTÜ DÜŞÜNCELER [GELİP GEÇİCİDİR!] )


- DÜŞÜNCE ile/ve TANRI

( IDEA vs./and THE GOD )


- DÜŞÜNCE ile TEKLİF

( IDEA, THOUGHT vs. PROPOSAL )


- DÜŞÜNCE ile/değil/yerine TÜREYEBİLİR/TÜRETİLEBİLİR DÜŞÜNCE

( İyi düşünceler, hormonların dengeli salgılanmasını sağlar. )

( Yüksek düşünceler, örnek kullanılmadan, hoşnut edici bir biçimde anlatılamaz. )

( Kötü düşünce, döner-dolaşır, ne yapar-eder size ulaşır! )

( Hakkımdaki yüksek düşünceniz, sadece sizin bir düşüncenizdir. [Onu herhangi bir anda değiştirebilirsiniz. Görüş ve kanılara nasıl/neden o kadar önem yüklenebilir?] )

( Your high opinion of me is your opinion only. [Any moment you may change it. How/why attach importance to opinions?] )


- DÜŞÜNCE ile/ve TUTKU

( IDEA vs./and PASSION )


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<> VARLIK

( ... İLE/VE/||/<> En temel düşünce. )


- DÜŞÜNCE ile/ve VARSAYIM

( IDEA vs./and HYPOTHESIS )


- İNCELİK:
DÜŞÜNCEDE ile/ve/||/<> DUYGUDA ile/ve/||/<> DİLDE

( Derinlik yansıtır. İLE/VE/||/<> Sevgi oluşturur. İLE/VE/||/<> Güven yansıtır. )


- DÜŞÜNCEDE ile/ve/||/<>/>/< EĞİTİMDE ile/ve/||/<>/>/< BİLİMDE

( Özgürlüğü. İLE/VE||/<>/>/< Çağdaşlığı. İLE/VE||/<>/>/< Evrenselliği. [yeğleyelim!] )


- DÜŞÜNCEDEN DAHA ZARARLI OLAN:
"USTA SALDIRICI" ile/ve/değil/||/<> ACEMİ SAVUNUCU


- DÜŞÜNCE/DUYGU/DAVRANIŞ'LARDA:
KOŞMAK/EMEKLEMEK değil/yerine YÜRÜMEK


- DÜŞÜNCELERİ ÖĞRENMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK/BECERMEK

( [not] TO LEARN IDEAS vs./and/but TO LEARN/MANAGE TO THINK
TO LEARN/MANAGE TO THINK instead of TO LEARN IDEAS )


- Düşüncelerini DİNLE!!!


- Düşüncelerini dizginlemek için DİNLE!!!


- Düşüncelerini dizginlemek için SUS!!!


- ... DÜŞÜNCELİ DÜŞÜNÜRLER değil ... KABULLÜ DÜŞÜNÜRLER


- DÜŞÜNCEME" değil DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNCENİN KENDİ ile/ve/<> DÜŞÜNCENİN İÇERİĞİ

( THE IDEA vs./and/<> THE CONTENT OF THE IDEA )


- DÜŞÜNCESİZLİK ile DÜŞÜNEMEMEK/DÜŞÜNEMEMİŞ OLMAK

( THOUGHTLESSNESS vs. NOT ABLE TO THINK )


- DÜŞÜNCEYİ/DÜŞLERİ, DOĞAYA YANSITMAK değil/yerine DOĞAYI, ZİHİNDE İNŞÂ ETMEK


- DÜŞÜNCEYİ:
SÖZDE/YAZIDA BIRAKMAK ile/değil/yerine UYGULAMAYA SOKMAK

( Bir düşüncene(/düşünceye/ilkeye/mirasa), ancak, sen sahip çıkarsan (uygular ve devam ettirirsen), bir anlam/değer kazanır/sın ve/ya da kazandırır/sın. )


- DÜŞÜNCEYLE BAKMAK ile DÜŞÜNCE OLMADAN BAKMAK

( TO LOOK IN THINKING vs. TO LOOK WITHOUT THINKING )


- DÜŞÜNEN ile/ve/<> DÜŞÜNCELİ


- DÜŞÜNME (")YOĞUNLUĞU(") ile/değil/>< VERİ PAYLAŞIMI


- DÜŞÜNME ile/ve/değil DOĞRU DÜŞÜNME

( Aklın bilinmeyenden bilinene doğru yaptığı hareket. İLE/VE/DEĞİL Aklın bilinenden bilinmeyene doğru yaptığı hareket. )

( Aklın bilinenle bilinmeyen arasındaki hareketi. İLE/VE/DEĞİL ... )

( Düşündüğün şeye bürünürsün/bulaşırsın. )


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> DÜŞÜNCE

( Yaşam. İLE/VE/||/<>/> Yaşam(/a/k). )

( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/||/<>/> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )

( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek biçimde düzenlemek. )

( Sonsuz olanaklılıklar. )

( Her şey düşünce ile başlar. )

( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )

( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )

( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )

( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )

( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )

( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )

( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )

( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )

( Düşüncelere sarılmayın yeter. )

( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )

( Tefekkür, müşâhede ile olur. )

( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )

( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )

( Düşüncenin nesnesi, düşüncenin içindedir. )

( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts.
You need not stop thinking. Just cease being interested.
Watch your thoughts as you watch the street traffic.
Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert.
Don't hold on, that is all.
Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )

( DÜŞÜNCE ÜZERİNE BAZI SÖZLER

Her şey düşünce ile başlar.

O, gelecek kuşakların faydalanabilmesi için ağaç diker.

Düşünce, okumuş insanların çalışmasıdır. Hayal görmek ise onların zevki.

Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
Düşünce rüzgar, bilgi yelken, insanlık da kayığın kendisidir.

Düşünce ve pratik, yavaş yavaş her sanatı ilerletir.

Düşüncelerine hakim olamayanlar kısa zaman sonra davranışlarına da hakim olamazlar.

Düşüncelerini iyi kolla, onlar ağaçtaki kuşlar gibi sen farkında olmadan gelir ve sen her gün işinle meşgul olmaya devam ederken, geldikleri gibi sana haber vermeden gene kaybolurlar.

Düşüncelerinizi, kendi tercih ve kararınızla, hareket haline sokunuz.

Düşüncelerinizi yalnız siz seçiyorsunuz ve bu düşünceler hayatınızı biçimlendiriyor.

Düşüncenin kuvveti, zekanın sırrıdır.

Düşüncenin ortaya koyulması, insanı kölelikten kurtarıp özgürlüğe ulaştırır.

Düşünceye dalmış olan bir insanı tembel bir insan sayma, çünkü insanların yaptıkları bir görünen iş vardır, bir de görünmeyen.

Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.

Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.

Düşünmeden okumak körletir, okumadan düşünmek yanıltır.

Düşünür, yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir.

Ebedi olan şey yalnızca düşüncedir.

Işık gökgürültüsünden, düşünce de eylemden önce gelir.
Kendi düşünce biçiminden başka hiçbir şey sınırlayamaz seni !

Alçak gönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, en yüksek düşüncelerdir.

Birçok insan, bellekleri çok kuvvetli olduğu için, orijinal bir düşünücü olamaz.

Hayatımızda yaptığımız hataların çoğu, düşünmek gereken yerden hislerimizle, hissetmek gerektiği yerde düşüncelerimizle karar verdiğimizden ileri gelmiştir.

İyimser, yaranın üstünde kabuk; kötümser, kabuğun altında yara görür.

Her bakış bir gözlem, her gözlem bir düşünce, her düşünce bir bağlantı ve ilişki doğurur.

Düşünmekten utanmıyorsan, söylemekten de utanma.

Mantık eleştiri aracı, matematik ise buluş aracıdır.

Her problemin bir çözümü var ve bu çözüm her zaman içimde yatmakta.

Dünya ve içerdiği her şey düşüncenin ürünüdür.

Bağnazlıktan barbarlığa yalnız bir adım vardır.

Camdan evde oturanlar, başkalarına taş atmamalıdırlar.

Bir kere centilmen, her zaman centilmen.

Felsefe koşulsuz sorgulamadır.

İnsan hangi konuda meyl ederse felsefeye girmiş olur.

Akıllı insan, hem kitaplardan, hem de doğadan faydalanır.

Tüm bilimler, hergünkü düşüncenin mükemmel şekilde ıslah edilmesinden başka bir şey değildir.

Dişlerinin tümünü fırçalamana gerek yok. Sadece, ağzında kalmasını istediğin dişleri fırçala.

Bir düşünce eken bir eylem biçer
Bir eylem eken bir alışkanlık biçer
Bir alışkanlık eken bir karakter biçer
Bir karakter eken kaderini biçer.

Üzerinde yoğunlaşılması gereken düşünce, ŞU ANDA ve BURADA'dır.

İki tip insan var.
1. Pasif (a. Düşünmeyen, b. Düşünmüş)
2. Aktif (Düşünen)


 

Düşüncenin Doğası

Düşünce, bilinçlilik alanındaki sakinliğin gerisinde akan şeydir. Düşünce bizim duygu ya da his diye adlandırdığımız şekle bürünebilir, fikir veya kavram formunu alabilir, yazı şeklinde veya sembolik olabilir. Düşüncenin geçmiş ve gelecek yaratma yeteneği vardır.

Düşünce nesne ve özne olmadan şekillenemez. Düşünce zaman olmadan şekillenemez. Düşünce hiçbir şeyi doğrudan deneyimleyemez. Düşünce kendisinin farkında olamaz.

Düşünce gerçekliktir. Düşünce olmadan gerçeklik yoktur. Bu düşün-gerçeklik, gerçek değildir ve doğasında şeylik veya madde yoktur.

Bölünmemiş olan yalnız düşünce ile bölünmüş görünür. Düşünce, şuna ya da buna ayırır.

Düşünce birlik taşıyamaz çünkü her zaman düşüncenin dışında olan vardır. Birlik düşünceyi kapsar çünkü birlik her şeyi kapsar.

Düşünce, bir düşüneni imler. Bir düşünenin düşüncesi olur. Düşünceler gözlemlenebilir. Düşünen ancak düşünce olarak gözlemlenebilir.

Düşünce, daraltır ve sınırlar. Bilinçlilik sınırsızdır. Düşüncenin bilinçliliğe gereksinimi vardır. Bilinçlilik düşünceye ihtiyaç duymaz.

 

 

Bu sözleri söyleyenlerin önemsiz olduğunu düşünmüyoruz. Esas olanın ve yoğunlaşılması gerekenin, sözü kimin söylediği değil, söylenen sözün kendisi olduğuna inandığımızdan dolayı kimin söylediğine yer vermedik. Farklı kitap ve kaynaklardan kimin söylediğini bulabilirsiniz. (Yukarıdaki sözlerin tümü, tanınmış kişilerin söylemiş oldukları değildir.)

"Gerçek ve mantık tüm insanlara açıktır ve onları ilk söyleyen kişiye, onları yineleyene ait olduğundan daha fazla ait değildir."

"Sizi güldüren ya da ağlatan bir mektup alırsınız, bunun nedeni olan postacı değildir." )

( TO THINK vs./and/||/<>/> IDEA )

( COGITO cum/et/||/<>/> COGITATIO )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAZARAK VE YAPARAK DÜŞÜNMEK ve/||/<> DÜŞÜNEREK YAZMAK VE YAPMAK


- DÜŞÜNME/KONUŞMA HAKKI ile/ve/||/<>/> BİLGİLENME HAKKI

( ISEGORIA vs./and/||/<>/> ISONOMIA )


- DÜŞÜNMENİN/SORGULAMANIN:
İLK VE EN ÖNEMLİ SAĞLADIĞI/SUNDUĞU:
KENDİNİ VE DÜNYAYI...
KENDİNDEN KURTARMAK/KORUMAK ile/ve/||/<>/< DÜNYADAN KURTARMAK/KORUMAK ile/ve/||/<>/< YANILSAMALARDAN KURTARMAK/KORUMAK


- DÜŞÜNMENİN/KONUŞMANIN (OLASI) SONUÇLARINI:
"ÖNGÖRMEK" ile/ve/değil/yerine/<> "GÖZE ALMAK"


- DÜŞÜNMEYİ BECEREMEMEK ve/||/<>/>/< DÜŞÜNMEYİ SEV(E)MEMEK


- DÜŞÜNÜLEBİLİR/LİK ile/ve/||/<> BİLİNEBİLİR/LİK


- DÜŞÜRMEK değil/yerine DÜŞÜNMEK


- DUVARI-DİREĞİ (OLMAK)


- DUYARLILIK ile/ve İMGELEM

( DUYUSALLIK + DUYGUSALLIK = DUYARLILIK )

( SENSITIVITY vs./and IMAGINATION )


- DUYARLI/LIK ve/||/<> ÖZEN / TİTİZ/LİK


- DUYARLILIK ile/ve "TOPLUMSAL ROL"

( SENSITIVITY vs./and "SOCIAL ROLE" )


- DUYARSIZ/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<> KAYITSIZ/LIK


- DUYGU [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- DUYGU ile/ve/||/<> "BİR DUYGUNUN, BAŞKA BİR DUYGUYLA KARŞILANMASI/KAPATILMAYA ÇALIŞILMASI"

( Ancak, bilgi ve bilinç ile doğal işleyişin dışına çıkılabilir. )


- DUYGUDAŞLIK = TECAZÜP = SYMPATHY[İng.] = SYMPATHIE[Fr., Alm.] = SYMPATHEIA[Yun.] = SIMPETIA[İsp.]


- DUYGULARI:
ANLAMA BÜRÜME ile/ve/||/<>/> ANLAMLANDIRMA ile/ve/||/<>/> HUZUR


- DUYGULARIN KONUŞULMASI ile/ve/||/<> GEREKSİNİMLERİN GİDERİLMESİ


- DUYGUSAL BİRLİK ve/< İLKESEL BİRLİK


- İÇGÖRÜ:
"DUYGUSAL" ile/ve/değil/yerine/||/<> DÜŞÜNSEL/ZİHİNSEL


- DUYGUSALLIK ve/> DENETİMSİZLİK/KONTROLSÜZLÜK


- ... DUYGUSU ile/değil/yerine/>< ... DÜŞÜNCESİ VE DUYGUSU


- DUYMA(MA)K ile/ve DİNLEME(ME)K

( Her dinlemiyor gibi görünen, dinlemiyor değildir! )

( Beyin ve kulak ile. İLE/VE Zihin, veri/bilgi, düşünce ve tutum ile. )


- HAKİKAT:
"DUYULUR OLAN" değil DÜŞÜNÜLÜR OLAN


- DUYUMSAMA ile/ve/||/<> DUYARLILIK

( Dışarıdakilerde/n. İLE/VE//||/<> İçte/n. )


- DUYUMSAMAK ile/ve/<> KABUL ETMEK


- DUYUMSATABİLMEK/DUYUMSAYABİLEN ile/ve/||/<>/> DUYUMSAYABİLDİĞİNİ, DUYUMSATABİLMEK/DUYUMSATABİLEN


- DUYUSAL DENEYİM ile BİREYSEL BİLİNÇLİLİK ile TOPLUMSAL İLİŞKİLER


- DÜZ ANLAM ile TERS ANLAMLANDIRMA


- | DÜZ/"DONUK" BAKIŞ ile/ve DİK BAKIŞ | ile/değil/yerine/>< YANSIZ/NÖTR BAKIŞ


- DÜZELTME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< CESÂRET VERME


- DÜZELTME ile/ve/değil/<>/> GELİŞTİRME


- DÜZEN "BU/(B)ÖYLE" ile/ve/değil/yerine/<> ÇOĞUNLUK "(B)ÖYLE" OLDUĞUNDAN DOLAYI

( Çoğunluğun sürdürdüğü/uyduğu olgu/durum/tutum, düzenin öyle olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmez/getirilmemelidir! )


- DÜZEN KURUCU ile "DÜZEN KORUYUCU" ile "DÜZENİN PARÇASI"


- DÜZEN ve SIRADÜZEN/HİYERARŞİ ile/ve/||/<>/> DEĞİŞİM ve EŞİTLİK

( Modern öncesindeki öncelikler. İLE/VE/||/<>/> Modern dönemdeki öncelikler. )


- DÜZEN ile/ve/||/<> BAĞLAM


- DÜZEN ile DÜZEN DEVİMLERİ/DİNAMİKLERİ

( SYSTEM vs. SYSTEM DYNAMICS )


- DÜZEN ile/ve/değil DÜZENEK

( [not] SYSTEM vs./and/but MECHANISM )


- DÜZEN ile/ve "DÜZENSİZ" DÜZEN


- DÜZEN ile/ve/||/<>/> DÜZEY


- DÜZEN ile/ve GEREKLİLİK

( REGULARITY vs./and NECESSITY )


- DÜZEN ile/ve GİZLİ DÜZEN

( DAVID BOHM )

( ORDER vs./and IPLICATE ORDER )


- DÜZEN ve/<> HIZ ve/<> YALINLIK


- DÜZEN ile/ve/<> İLERLEME

( BREZİLYA ve TÜRKİYE )

( REGULARITY vs./and/<> PROGRESS )

( İTTİHAT ile/ve/<> TERAKKİ )


- DÜZEN ile/ve/değil/yerine İSTENİLEN/İSTENİLEBİLEN DÜZEN

( [not] REGULARITY vs./and/but REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY
REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY instead of REGULARITY )


- DÜZEN ile/ve/<> KURALLILIK

( REGULARITY vs./and/<> REGULARNESS )


- DÜZEN ile MEKANİZMA

( REGULARITY vs. MECHANISM )


- DÜZEN = NİZAM = ORDER[İng.] = ORDRE[Fr.] = ORDNUNG[Alm.] = ORDEN[İsp.] = ORDO[Lat.]


- DÜZEN ve/||/<>/>/< SÜKÛNET


- DÜZEN ile/ve/<>/= SÜREKLİLİK

( REGULARITY vs./and/<>/= CONTINUITY )


- DÜZENİ:
KURMAK ile/ve/||/<>/> KORUMAK


- DÜZENLİ GÖÇ ile/ve/||/<> DÜZENSİZ GÖÇ


- DÜZENLİ/LİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK/LÜ/LÜK


- DÜZEN/Lİ/LİK ile/ve/değil DÖNGÜ/SEL/LİK


- DÜZEN/Lİ/LİK ile/ve/||/<>/> KURUM/SAL/LIK


- DÜZENSİZLİK İÇİNDE/Kİ DÜZEN ile/ve DÜZEN İÇİNDE/Kİ DÜZENSİZLİK

( REGULARITY IN DISORDER vs./and DISORDER IN REGULARITY )


- DÜZGÜN ile/ve/değil/||/<>/< DÜZ

( Bilgiye uzanan yol, hiçbir zaman, düz ve düzgün olmamıştır. )


- EBE[Oğuz] ile/= EPE[QARLUK]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ana. )


- EBEKİ ile/ve/||/<> EBEKİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Küçümsemek. İLE/VE/||/<> Azımsamak. )


- ECE

( Kraliçe, melike. | Güzel kadın. )


- EÇE/EKE/EZE ile EÇİ ile EKEÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yaşça büyük kız kardeş. İLE Yaşça büyük olan erkek kardeş. İLE Halkın kız kardeşi(uht-ul-kavm).[Bilgece davranan küçük kız çocuğu.] )


- EDB ve/||/<>/> İAE

( Elinde, diline ve beline sahip olmak. VE/||/<>/> İşine, aşına ve eşine sahip çıkmak. )


- EDEB ve ADÂLET

( Yerli-yerince hareket etmek. VE Yerli-yerinde olmak. )


- EDEB ile/ve/||/<> AHLÂK ile/ve/||/<> MATEMATİK

( İnsanlığın gelişimindeki/tarihindeki üç önemli eşik. )


- EDEB ve/<>/= DİL

( BREEDING and/<>/= LANGUAGE )


- EDEB ile/ve/<> HAYÂ

( : ZİNNÛREYN )


- EDEB ve/<>/> İMAN ve/<>/> İLİM ve/<>/> AMEL ve/<>/> İHLÂS


- EDEB ile/ve/<> ZARÂFET


- EDEB(SİZ/LİK) ile/ve AHLÂK(SIZ/LIK)

( İçte. İLE/VE Dışta. )

( [olmaması] Ayıptır. İLE/VE Suçtur. )

( [olmaması] Açıkça yapılır. İLE/VE Gizlice yapılır. )

( [olmamasında] Utanmaz. İLE/VE Utanır. )

( [olmamasında] İğrenilir. İLE/VE Kızılır. )

( Kavramsal/kurumsal/meslekî. İLE/VE Kişisel. )

( Çoğul. İLE/VE Tekil. )


- EDEN BULUR (KADER[Ar. < KADAR]/KARMA[Hintçe]) ile/ve/||/<>/> NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN


- EDEN > BULUR


- EDEP ve/||/<>/< AKIL

( Kişinin, aklı kadar edebi; edebi kadar da ederi vardır. )


- EDEP/TERBİYE değil/yerine/= GÖRGÜ/İNCELİK/İYİ KILINÇ


- EDEP/EDEB ve/||/<> HİKMET

( Sağa sola fazla "bakmayanın" sahip olabildiği. VE/||/<> Fazla konuşmayanın sahip olabildiği. )


- EDEPLİ:
FELSEFECİ ve/||/<> MATEMATİKÇİ ve/||/<> HUKUKÇU

( Ancak, felsefeci, matematikçi ve hukukçular edeplidir.[Ancak, dile hâkim olabildikleri ve sorgulayabildikleri oranda.] [Ne hareketi/sporu temel/öncelikli alan, ne bilimsel tutarlılığı olan, ne de sanatsal duyarlılığı ile sınırları/nı aşan.] )


- [ne yazık ki]
EDEPSİZ ile/değil/yerine/>< EDEPLİ

( Bildiği sözcükler kadar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bilmediği sözcükler kadar. )


- EDEPSİZLİK" ile/değil/yerine COŞKU


- EDGİŞ = EGDİŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Özçend'de yerleşik olan bir Türk kavmi. )


- EDİLGEN ile/ve/değil/||/<>/< ETKİN OL(A)MAYAN


- EDİLGEN/LİK(PASİF/LİK) ile/ve/değil TAM YERİNDE OLMAK


- EDİMSELLİK:
DOĞADA ve/||/<>/> TİNDE

( İkisinde de kuvvettir. )


- EFEMİNE ile METROSEKSÜEL


- EFENİM" değil EFENDİM


- EGEMEN GÜÇ ile/değil "HÜKÜMET"


- EGEMENLİK ile/ve/||/<> BAĞIMSIZLIK


- EGEMENLİK ile/ve/değil/yerine ÇEKİM/CAZİBE/CEZBE


- EGEMENLİK ile/ve ERK

( SOVEREIGNTY vs./and POWER )


- EGEMENLİK ile İLÂHLAŞMA


- EGEMENLİK ile/ve ÖZGÜRLÜK

( SOVEREIGNTY vs./and FREEDOM )

( ZHU QUAN ile/ve ... )


- EGET ile GELİN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gerdek gecesi geline hizmet için yollanan genç kız. İLE ... )


- EĞİLİM ile/ve/<> EĞİTİM

( TENDENCY vs./and/<> EDUCATION )


- EĞİLİM ile/ve/||/<>/> EYLEM


- EĞİLME:
BARDAK ile/ve/değil/||/<>/>/< SÜRAHİ

( Çırak. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Usta. )

( Derin olan, dolu olan, usta olan, boyun büker/bükmelidir! Çırak değil! )


- EĞİLMEK ve/||/<> BAŞAK

( Kişiler, başağa benzer. İçi boşken havadadır, doldukça eğrilir. )


- EĞİTİLMİŞ/LİK ile/ve/||/<>/< ADANMIŞ/LIK


- EĞİTİM:
"BOŞ KABI DOLDURMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KIVILCIMLA ATEŞ YAKMAK


- EĞİTİM:
SÜS ile/ve/||/<> SIĞINAK

( İyi/bahtiyâr zamanlarda/koşullarda. İLE/VE/||/<> Kötü/bedbaht zamanlarda/koşullarda. )


- EĞİTİM ile/ve/||/<>/> DENETİM


- EĞİTİM ile/ve/> DUYARLILIK

( EDUCATION vs./and/> SENSITIVENESS )


- EĞİTİM ile/ve ÖĞRETİM

( Zaman gerektirir. İLE/VE İlgi gerektirir. )

( EDUCATION vs./and INSTRUCTION
Needs time. WITH/AND Needs interest. )


- EĞİTİM ile/ve/<> YÖNLENDİRME


- EĞİTİMİN:
KÖKLERİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> MEYVESİ

( Acı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Tatlı. )


- ERDEM:
EĞİTİMLE ile/ve/||/<>/< ALIŞKANLIKLARLA ile/ve/||/<>/< DOĞAL


- EĞİTİM/ÖĞRETİM:
KAZANIM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< PAYLAŞIM/AKTARIM


- EĞLENCE ile/||/<> ÇIRAĞAN

( ... İLE/||/<> Işıklı gece eğlencelerine verilen ad. )


- EĞLENCE ile TOY

( ... İLE Yemekli eğlence. )


- EĞLENEBİLDİKLERİN ile/ve/||/<> ANLATABİLDİKLERİN ile/ve/||/<> AĞLAYABİLDİKLERİN

( Arkadaş. İLE/VE/||/<> Dost. İLE/VE/||/<> "Kardeş". )


- EĞLENMEYİ SEVMEK
ile/ve/değil/yerine/||/<>/<
ÖĞRENMEYİ SEVMEK

( Sıradan kişilerin peşinde koştuğu. İLE/DEĞİL/YERİNE Sıradışı kişilerin aradığı. )


- EGOISM ile EGOTISM ile EGOTHEISM


- EGOİST/HODKÂM/HODBİN[Fars.] değil/yerine/= BENCİL/LİK


- EGO/N/(/U) ile/değil/yerine BENLİK/ĞİNİ

( Yok bil! İLE/DEĞİL/YERİNE Var bil! )


- EĞRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/>/< DOĞRU

( Doğrulabilir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Eğrilebilir. )

( Ne "eğriler", doğrula; ne "doğrular", eğrile. )

( Oturalım. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Konuşalım. )


- EHLEN ile/ve/||/<>/> SEHLEN

( Beceriyle. İLE/VE/||/<>/> Kolaylıkla. [hoş geldiniz ve sefalar getirdiniz] )


- EHLİYET ile/ve SELÂHİYET


- EHVEN ile EFDAL


- EK OLMAK değil/yerine HAK OLMAK


- EKALLİYET[Ar.] değil/yerine AZINLIK


- EKARTE[Fr. < ÉCARTÉ] (ETMEK) ile/ve/||/<> EKARTÖR

( Dışlamak, ayırmak, konu dışında tutmak. İLE/VE/||/<> Ayırgaç. )


- EKİM DEVRİMİ

( 1917'de. )


- EKİN/KÜLTÜR ve/<> SEVGİ

( CULTURE and/<> LOVE )


- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> SEZGİ

( CULTURE vs./and/<> INTUITION )


- EKİN/KÜLTÜR ve/=/||/<>/>/< ÇOCUKLARARASILIK/ÇOCUKLAR ÜZERİNDEN/ARACILIĞIYLA


- EKİN/KÜLTÜR ve/||/<>/> TAT


- EKİN/KÜLTÜR ve/> TÖRE

( Temeli/altyapıyı sunar. VE/> Sürekliliği sunar/sağlar. )


- EKİP ile/ve/değil KONVOY


- EKLENEBİLİR/LİK ile/ve/değil/||/<> EKLEMLENEBİLİR/LİK


- EKMEL[< KÂMİL]

( DAHA (EN) KÂMİL, MÜKEMMEL VE KUSURSUZ, EKSİKSİZ OLAN )


- EKO/AKS/AKSİSEDÂ/İNİKÂS[Ar. < AKS (çoğ. İN'İKÂSÂT)] değil/yerine/= YANKI/YANSI

( Işığın, parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi. | Tepke. )


- EKONOMİ ile/ve/||/<> ASKERİYE


- EKONOMİDE:
DOĞRUSAL ile/değil/yerine/> GERİDÖNÜŞÜMLÜ ile/değil/yerine/> DÖNGÜSEL

( )

( Al > Yap > Kullan > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Geri dönüştür > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan > Geri dönüştür/döndür > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan )

( [not] LINEAR ECONOMY vs./but/> RECYCLING ECONOMY vs./but/> CIRCULAR ECONOMY )


- EKRAN ile/değil ERKÂN


- EKSİ ile/ve/değil/<> ARTI

( Bazen, bazı (")eksikler/eksiklikler("), artı(ya) olabilir(/dönüşebilir.) )


- EKSİKLİKLERİN:
KABULÜ değil/yerine/>< GİDERİLMESİ


- EKÜMENİK[Fr. OECUMÉNIQUE < Lat. OECUMENICUS < EYun. OIKOUMENIKOS] ile DİASPORA[Fr.]

( Tüm piskoposlukların rûhânî meclislerini ya da tüm kiliseleri içeren, dünya genelinde Hıristiyan birliğine yönelik olan. İLE Herhangi bir ulusun ya da inanç mensuplarının ana yurdu dışında azınlık olarak yaşadığıı yer. | Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu. | Yahudilerin ana yurtlarından ayrılarak yabancı ülkelerde yerleşen kolları. )


- EL-BEYİN İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ ile/ve/<> DİL-DÜŞÜNCE İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ

( HAND-BRAIN RELATION/DIALECTIC vs./and LANGUAGE-THOUGHT RELATION/DIALECTIC )


- EL SALLAMA! ve/||/<> BEL BAĞLAMA!

( Dönecek olana. VE/||/<> Dönmeyecek olana. )


- EL SALVADOR'DA EĞİTİM:
ZORUNLU değil/yerine ÜCRETSİZ

( El Salvador'da, öğrenim/eğitim, ücretsizdir ve zorunlu değildir. Eğitim düzeyi de çok yüksektir. )


- EL ve/<>/||/hem de BEYİN

( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )

( Eller, beynin uzantısıdır. )

( Ne edersen elinle, o da gider seninle. )

( MAN-: El ile [MANUSCRIPT, MANİVELA] )

( Zihninizde ne varsa, elinize o vurur. )

( )

( AMBIDEXTRUS: İki elini de kullanabilme. )


- EL ve/||/<> DUDAKLAR

( Eller, zihnin/beynin uzantısıdır. VE/||/<> Kişi/kişi, iki dudağında saklıdır.[1- Ne girmeyeceğini[Beslenme!]; 2- Ne çıkmayacağını[dilini/sözünü!] bilmelidir!] )


- EL ile EL

( Parmakların bulunduğu örgen. İLE Yabancı. )


- EL ile EL ile EL ile EL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İl, ülke. İLE Avlu, açıklık. İLE Atlar. İLE İki hakan arasındaki barış durumu. )


- EL = KİŞİ


- ELE-GÜNE ... değil İL'E(DEVLET'E)-KÜN'E(TOPLUM'A) ...


- ELE KARIŞMAK ve/||/<>/> YELE KARIŞMAK


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/<>/> DAYANIŞMA


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEĞİNİ


- ELEŞTİRİ ile/ve/> DİKKAT ÇEKMEK ile/ve/> ABARTMAK


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/ne yazık ki/< DIŞLAMA


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/||/<>/< GİZLİ HAYRANLIK


- ELEŞTİRİ/LER ile ÖVGÜ/LER

( Kurtuluş. İLE Yok olma, etme/edilme. )

( Olgun birini dost edinmek istersek... İLE "Bilgisiz birini dost edinmek istersek..." )


- ELİBBÂ[Ar. < LEBÎB] ile ELİFBÂ/ELİFBE[Ar.]

( Akıllı, olgun, kâmil kişiler. İLE 33 harften oluşan Osmanlı abecesi. | Bir şeyin başlangıcı. | Bir örgü motifi. )


- ELİF ile ELÎF[< ÜLFET]


- ELÎM[< ELEM]

( ÇOK DERT VE KEDER VEREN, ACIKLI | SIZLATAN, AĞRITAN, ACITAN )


- ELİMDEN GELDİĞİNCE ile/ve/<>/değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR


- [önce] ELİMİZDEN GELEN ile/ve/sonra/||/<>/> ELİMİZDEN GİDEN

( Yap(alım)! İLE/VE/SONRA/||/<>/> (Fazla) Düşünmeyelim hatta umursamayalım. )


- ELİNDE GETİREN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLINDA GETİREN

( Karnında götürür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Gönlünde götürür. )


- ELİNİ ETEĞİNİ (ÇEKMEK)


- ELİNİ/AYAĞINI/BAŞINI KIR fakat GÖNÜL KIRMA!


- ELİNİ ÖP(TÜR)MEK ile/ve/değil/||/<>/< EĞİLMEYİ GÖ(STE)RMEK/DENEYİMLE(T)MEK


- [ne yazık ki]
!ELİT/İST değil/yerine/= SEÇKİN/Cİ


- ELLE(ME)MEK ile/ve/||/<> "EL AT(MA)MAK"


- EMANETİ, EHLİNE VERMEK ile/ve/||/<>/> İŞİ, O İŞE UYGUN/YETKİN KİŞİYE VERMEK


- EMEK ile/ve/<> AHLÂK


- EMEK ile/ve/<> GEÇİM/MAİŞET[Ar.]


- EMEK ve/||/<>/> MAKİNE GÜCÜ


- EMEK ve/||/<> SEVİNÇ


- EMEK ve/<> YAŞATMAK


- EMEK ile/ve/||/<>/> YEMEK( ile/ve/||/<>/> EMEK)

( Emek olmadan, hiçbir şey olmaz.
[Lat.] Nil sine labore. )


- EMEKÇİ ile/ve/||/<>/> EMEKLİ


- EMEKÇİ ile/ve/değil/||/<>/= GİRİŞİMCİ


- EMEKLİLİK:
RESEN ile/ve/||/<> İSTEĞE BAĞLI


- EMİN değil/yerine/= GÜVENİK/GÜVENLİ


- EMİR EDEN ile/ve/yerine HİZMET EDEN


- EMİR[Ar.] değil/yerine/= BUYRUK/BUYURU


- EMİR ile/ve/||/<>/< CEBİR


- EMİR ile EMİR

( Buyruk. | Bir orundan öbürüne geçerken, görevliye verilen belge. İLE Araplarda ve öteki müslüman ülkelerde bir kavim, kent ya da ülkenin başı. )


- EMİR ile/ve/değil GİZİL EMİR


- EMİR ile TÂLİMAT


- EMİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TEKLİF


- EMNİYET ÂMİRİ değil/yerine/= GÜVENLİK BUYRANI


- EMNİYET[Ar.] STOKU[İng./Fr. STOCK] değil/yerine/= GÜVENLİK YIĞIMI


- EMNİYET değil/yerine/= GÜVENLİK


- EMNİYETİ SUİSTİMAL SİGORTASI değil/yerine/= GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA KORUNCU


- EMPATİ KURMAK ile/ve/değil/=/||/<>/< ÂDİL OLMAK


- EMPATİ:
"ONUN YERİNE DÜŞÜNMEK"
değil
ONUN/ONLAR GİBİ DÜŞÜNMEK/ONUN DÜŞÜNCESİNİ/DUYGUSUNU ANLAMAYA ÇABALAMAK


- EMPATİ:
SANA ve/<> ONA

( Yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapmamak. VE/<> Sana davranılmasını/yapılmasını istediğin şeyi/biçimde, ona yapmak. )


- EMPATİK:
ANLAYIŞ ile/ve/||/<> DOĞRULAMA ile/ve/||/<> İRDELEME ile/ve/||/<> KATILIM ile/ve/||/<> YORUMLAMA


- EMPATİ(K) ile AZ EMPATİ(K)-ÇOK EMPATİ(K)/ÇOK EMPATİ(K)-AZ EMPATİK


- EMPOZE (ETMEK) değil/yerine/= DAYATMAK


- [önce] (NEHY-İ ANİ'L) MÜNKER[Ar.] ile/ve/sonra/||/<>/>/>< (EMR-İ) BİL MÂRUF[Ar.]

( Günah ve kötü şeyler[in yapılmaması]. İLE/VE/||/<>/>/>< Herkesçe bilinen, tanınan, belirli, sanlı. | Şeriatın uygun gördüğü, beğendiği ve buyurduğu[nun yapılması]. )


- EN ACINILACAK "KİŞİ/LER":

( Başkalarının acılarına kayıtsız kalanlar. )


- EN ANLAMLI YEMİN ile EN BÜYÜK İNTİKAM ile EN ADİ SÖZ ile EN İYİ YANIT

( Söz vermek. İLE Affetmek. İLE "Seni hiç sevmemiştim." İLE Gülüp geçmek. )


- [ne yazık ki]
EN BÜYÜK BİLGİSİZLİK/CEHÂLET:
YAKINLARIMIZIN VE SEVDİKLERİMİZİN DEĞERİNİ BİLMEME/ANIMSAMAMA/"AZIMSAMA" ile/ve/||/<>/> BİZİ SEVENLERİN DEĞERİNİ BİLMEME/ANIMSAMAMA/"AZIMSAMA"


- EN BÜYÜK DOST

( ÖZGÜVEN )


- EN BÜYÜK DÜŞMAN

( ARZU VE İHTİRASLAR )

( En büyük düşman, bakacağın son yerde saklanır. )


- EN BÜYÜK "GÖSTERİŞ": DOĞALLIK


- EN BÜYÜK KENT ile EN BÜYÜK SURLU KENTLER

( HONOLULU
[Hawaii eyaletinde 1907'de çıkarılmış bir yasaya göre Honolulu Kenti ve Honolulu İdari Bölgesi(County) aynı yeri ifade ediyor. Honolulu kentinin Büyük Okyanus'ta, 2.400 km. boyunca uzanan Kuzeybatı Hawaii adalarının kalanını da kapsadığı ve 5.509 km²'yle en büyük yüzölçümüne sahip kent olduğu anlamına geliyor.]

İLE

* İSTANBUL
* ANTAKYA
* DİYARBAKIR )


- EN BÜYÜK KÖTÜLÜK...

( Küçük bir kötülüğe uğramaktan korkarak, büyük bir iyiliği terk etmek. )


- EN BÜYÜK PİŞMANLIK...

( "Pişman olurum" diye yapmadıklarımız. )


- [ne yazık ki]
EN BÜYÜK YANILGILARDAN BİRİ(/İKİSİ):
DİZİLERİ, GERÇEK SANMAK ile/ve/||/<>/> GERÇEK YAŞAMI, DİZİ SANMAK

( 44 yaşında...

Komedyen...

Ülkenin en çok seyredilen dizisinin başrol karakteriydi.

Dizinin adı “Halkın Hizmetkarı”

Başkan rolünde o vardı.

Dizi ekrana geldiği gece tüm Ukrayna nefesini tutuyor televizyona yapışıyordu.

Ahali kahkahadan yerlere seriliyordu.

Genç komedyen çok sevildi.

Dizi çok tuttu.

Adı Volodomir Zelenski'ydi.

***

Dizi o kadar çok tuttu ki...

Sonra siyasi partiye dönüştü.

Evet... Gülmeyin... Vallahi öyle oldu.

“Halkın Hizmetkarı Partisi” kuruldu.

Komedyen abimiz Volodomir Zelenski partinin kurucusu oldu.

Her şey bir komedi dizisi tadında ilerliyordu.

Seçimler geldi çattı.

Komedyen Zelenski, girdiği ilk seçimde oyları silip süpürdü.

450 sandalyelik Ukrayna Parlamentosu'nun yarıdan fazlasını kazandı.

Başkanlık seçiminde ise 2. Turda oyların yüzde 73.22'sini aldı.

***

Ukrayna'nın artık genç bir komedyen başkanı vardı.

Geldik bugüne...

***

Bir komedyenle bir istihbaratçı karşı karşıya gelirse...

Sizce savaşı kim kazanır?

Gülümsediğinizi görüyorum... Cevaba gerek yok.

Ukrayna Rusya geriliminin giriş sahnesini hep beraber yaşadık.

Bir yanda bir dizinin pop rüzgarıyla kendini başkanlık koltuğunda bulmuş tecrübesiz bir genç adam...

Karşısında KGB disiplini ve kurmay zekasıyla yetişmiş duygusuz tavizsiz bir istihbaratçı kurt...

Çok fazla düşünmeye gerek yok sanırım.

***

Artık güvenlik ülkelerin vazgeçilmez şartıdır.

Dünya'da bu işe uyanan devletler işi şansa bırakmıyor.

İstihbarat kökenli liderlere yönetimi veriyorlar.

***

Putin'i anlatan 4 bölümlük belgesel var.

İzleyin derim...

Adı “Putin İnterviews”

O belgeselde yönetmen Oliver Stone, Putin'in korumalarını merak ediyor...

Diyor ki “Sizin kişisel güvenliğinizi kim sağlıyor?”

Putin “Castro'dan bana kalan nasihat şuydu. Sakın kendi güvenliğini başkasının kontrolüne bırakma. Ben de o yüzden tüm koruma ve güvenliğimle bizzat ilgilenirim. Bu sayede halen ayaktayım. Ne dersin?”

Putin bir devlet başkanı ama halen bir istihbaratçı gibi yaşıyor.

Tıpkı KGB yıllarındaki gibi az konuşan, duygusallığa asla prim vermeyen ve hedefine doğrudan odaklı.

Tabi biraz da acımasız.

Yeni kuramlar geliştiriyor... Artık adıyla anılan bir doktrin var.

Güvenlik ve savunma konusunda eşi benzeri görülmemiş bir konsept geliştirdi.

Kendinden kat be kat güçlü düşmanını onun gücünü kullanarak yenme...

Judodan esinlendim diyor.

Judoda karşındaki rakibin sıkletini avantaja çevirebilirsin...

Önce imkansız gibi gözüken bu doktrinin nasıl çalıştığını gördük.

Koca NATO çaresiz kaldı.

***

Şimdi... Almanya çılgın bir deneye hazırlanıyor.

Merkel sonrası kurulan yeni hükümette Dışişleri bakanlığı görevine Annalena Baerbock geldi.

Yeşiller partisinden... Aktivist...

Düşünün... Karşısında Lavrov... Arkasına almış Gerasimov'u, Şoyguyu... Bermuda şeytan üçgeni gibi bir üçlü...

Onlarla mücadele edecek, oyun kuracak kişi Baerbock...

İyidir... Hoştur... Nitelikli bir siyasetçi olabilir.

Kabul ederim.

Ama onun yeri burası değil. Yani Dışişleri Bakanlığı değil....

Kurtlar sofrası kurulmuş.

Ülke için ölüm kalım mücadelesi başlıyor.

Hümanist kimlikli bir siyasetçiden, şeytani bir kurmay akıl bekleyebilir miyiz?

Umarım ben yanılırım...

Ama hayat öncelikleri... Hayata bakış tarzı bambaşka olan Annalena Hanım Ukrayna benzeri bir tablo yaşatabilir Almanya'ya...

***

Uzun sözün kısası...

Günümüzde bir halkın düşeceği en büyük yanılgı... Tv dizilerini gerçek, gerçek hayatı ise dizi sanmasıdır.

“Halkın Hizmetkarı” komedisine yıllarca Ukrayna Halkı güldü.

Şimdi sıra Ruslarda... )


- EN BÜYÜK:
YOKSUN/LUK ile/ve/<> FAKİR/LİK

( Akılsızlık. İLE/VE/<> Bilgisizlik. )


- EN CESUR ve/||/<> EN GÜÇLÜ ve/||/<> EN MUTLU

( İlk özür dileyen. VE/||/<> İlk affeden. VE/||/<> İlk unutan. )


- EN ÇİRKİN değil EN CESUR

( Lizzie Velasquez )


- [ne yazık ki]
EN ÇOK KONUŞULANLAR:
MAAŞ ve/||/<> MAÇ ve/||/<> MAGAZİN


- EN ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK ile/değil/yerine/>< EN AZ ŞEYE GEREKSİNİM DUYMAK

( Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinen kişi, akıllı biridir. )

( Ne kadar az şeye sahip olursak, o kadar az şey, bize "sahip olur". )


- EN DAYANILMAZ/LAR

( * EDEPSİZLİK )

( * DENSİZLİK )

( * PATAVATSIZLIK )

( * İŞGÜZARLIK )


- EN EŞİT PAYLAŞILAN

( AKIL )


- EN FAZLA:
KISKANÇLIK YAPMAK ile/yerine KISKANÇLIK DUYMAK


- EN HOŞ DUYGU:
BİRİNİN, YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN NEDENİ OLDUĞUNU BİLMEK :)


- EN İYİ DAVRANIŞ

( İYİ NİYETTEN OLUŞAN ( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- EN KALABALIK KENT/LER:
MUMBAI ile TOKYO

( 12,8 milyonluk nüfusu ve 440 km²'lik yüzölçümüyle km² başına 29,042 kişi!

İLE

13,500 km² üzerinde yaşayan 35,2 milyon kişi.[eğer bütün anakent alanı dahil edilirse] )


- EN KESTİRME YOL, BİLDİĞİN YOLDUR ile/ve/||/<> BİLDİĞİN CEHENNEM. BİLMEDİĞİN CENNETTEN İYİDİR


- EN NİTELİKLİ (PANAMA) ŞAPKA

( SUPERFINO [ Panama'ya özgü bir palmiye ağacının lifinden yapılır. Yapımı 5 ay sürebilir. ] )


- EN NİTELİKLİ TÜYLÜ

( MERİNOS KOYUNU )


- EN ÖZGÜN ŞENLİK/LER

( * SAGADAVA FESTİVALİ )


- EN YAKIN:
ÇOCUK değil EŞ

( [özel bölgelerde sorun(çıban vs.) çıksa:] Eş bulunmuyorsa bakabilecekler. DEĞİL En rahat bakabilecek/ilgilenebilecek olan. )


- EN YÜCE:
GÜLÜMSE(MEK)!


- [ne yazık ki]
ENAYİ[Ar.] ile/ve/||/<> SERSERİ[Fars.]

( Kendini düşünen. | Fazla bön, avanak, budala. İLE/VE/||/<> Başı, başında[ser: baş > ser-seri]. | Kendinden başkasını dikkate almayan, önemsemeyen, saygı göstermeyen. Kendince ve ölçüsüzce davranan ve/ya da konuşan. )


- ENAYİ/LİK ile BASİRETSİZ/LİK


- ENAYİ/LİK ile/değil ŞANSSIZ/LIK


- HEYET[Ar.]/ENCÜMEN/KOMİTE[Fr. < COMITE]/KOMİSYON değil/yerine/= YARKURUL/ALT KURUL

( Meclis ya da herhangi bir kurultayda, bazı konuları inceleyerek, varılan sonuçları tartışılmak için genel kurula getirmekle görevli, üyeler arasından oluşturulan altkurul. )


- ENDERÛN ve HAREM


- ENDERÛN[Fars.] ile/ve MÂBEYN[Ar.] ile/ve BİRÛN[Fars.]

( Saray mensubu. İLE/VE Arada olanlar. İLE/VE Taşra. )

( Demokrasi, yürütücü tetikçilerin gürültüsü [BİRÛN]; yönetici elitlerin derin sessizliğidir.[ENDERÛN] )

( Saraylarda, harem ve hazine dairelerinin bulunduğu yer. | Büyük sarayların iç bölümü. | Devlet görevlilerini yetiştiren okul. İLE/VE Ara. | Eski konaklarda, Harem ile Selâmlık arasındaki daire. | Sultan sarayında, mabeyncilerin bulunduğu daire. | Sultan sarayı. | İki kişi arasındaki soğukluk. İLE/VE Dışarı. | Dış, harici. | Fazla, dışarıda, hariçte. )


- ENFORMASYON[İng. < INFORMATION] değil/yerine/= BİLGİLENDİRME


- ENGEL OLMAK ile ARAYA GİRMEK


- ENGEL ile BESLENME


- ENGEL değil/yerine/>< DEVRİM

( Boş konuşan kişiler arasında, dilsizlik(susmak), engel değil devrimdir. )


- ENGEL ile SANSÜR


- ENGEL ile/ve TUZAK

( BARRIER vs./and TRAP )


- ENGELLEME ile/değil ÖTELEME


- ENGELLEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ENGELLEMEYİ ENGELLEMEK


- ENGELLEMEK ile/değil/yerine SINIRINI/HADDİNİ BİLDİRMEK


- ENGELLEYİCİ ile/değil/yerine DENGELEYİCİ


- ENGELLİ (mi?) ile/değil ENGELLENEN (mi?) ile/değil ENGELLENMİŞ (mi?)

( BOLLUK-KITLIK )


- ENGELLİLERE:
"ACIMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DESTEK/YARDIM


- ENGELLİYE:
ACIMAK ile/değil/yerine SAYGI GÖSTERMEK


- [ne yazık ki]
ENGEL OLMAYA ÇALIŞANLAR ve/||/<>/>/< BAŞARACAĞIMIZA EN ÇOK İNANANLAR


- ENİS ile/ve/||/<> KURBİYET


- ENİŞTE[Fars. < ANGUŞTE] ile GÖRÜMCE[Fars. < KÖRÜMÇİ < KÖRÜM[:Görmek, bakmak.]

( Varsıl çiftçi, kodaman. | Ablanın/kız kardeşin kocası. İLE Gelin bakmaya giden kadın. )


- ENSÂR[< NÂSIR]

( YARDIM EDENLER, KORUYANLAR )


- ENTEGRASYON[Fr./İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTEGRE OLMAK/ETMEK değil/yerine/= BÜTÜNLEŞ(TİR)MEK / KAYNAŞ(TIR)MAK


- EPİDEMİ ile EPİDEMİK ile EPİDEMİYOLOJİ

( Salgın. İLE Salgın [ile ilgili]. İLE Sağlık araştırma yöntembilim. )


- EPİDEMİYOLOJİ/EPIDEMIOLOGY[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK ARAŞTIRMA BİLİMİ / TOPLUM SAĞLIĞI/HALK SAĞLIĞI


- ER[Ar.] ile ER[Ar.] ile ER[Tr.] ile Er.[kimya]

( Eğer, ise, olsa, olur ise. İLE Erken. İLE Erkek. | Aşamasız asker. | Yiğit, kahraman. | İşini iyi bilen, yetenekli. İLE Erbiyum'un simgesi. )


- ER ile ERGEN ile ERMİŞ


- ER değil/yerine NÜFUS


- ERÂZÎ/ARÂZÎ[Ar.] ile ERÂZİL[Ar. < ERZEL]

( Yerler, topraklar. İLE Reziller, namussuzlar, yüzsüzler. )


- ERDEM ile FEDÂKÂRLIK


- ERDEM ve/> ONUR

( Kişi, onuru için erdemli olur. )


- ERDEM ve/||/<> TÜZE(HUKUK)

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )


- ERDEMLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EREK ile/ve/||/<>/> GEREK


- ERGEN(İN) ELEŞTİRİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> ERGİNİN(/YETKİN) ELEŞTİRİSİ


- ERİN ve ERİŞKİN ile/ve/||/<>/> ERGİN

( 13-15 yaş civarına gelmiş, bülûğa ermişler. VE 18-21 yaşlarını doldurmuşlar. İLE/VE/||/<>/> İhtiyârını devrede tutanlar, nelere, ne kadar HAYIR! diyeceğini ve istencini/irâdesini neye, ne kadar yönelteceklerini bilenler/uygulayanlar. )


- ERİNÇ/HUZUR ve/||/<> BARIŞ

( İç/içte. VE/||/<> Dış/dışta. )


- ERINNERUNG[Alm.] ile/ve/+/||/<>/> ER-INNERUNG[Alm.]

( Anımsama. İLE/VE/+/||/<>/> İçselleştirme. )


- ERK ile/ve EREK

( POWER vs./and PURPOSE )


- ERK = İKTİDAR, KUDRET = POWER[İng.] = POUVOIR, PUISSANCE[Fr.] = MACHT[Alm.] = PODER[İsp.]


- ERKEK (MİLLETİ)/KADIN (KISMI) DEĞİL Mİ, HEPSİ AYNI!(BÖYLE/ŞÖYLE) / ŞÖYLE/ŞUNU İSTER/YAPAR değil/yerine HER BİRİ AYRIDIR!

( Genellememek gerekir! Büyük yanlıştır! )


- ERKEK OLMAK değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK, SONRA ERKEK OLMAK

( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )


- ERKEKLİKİN:
10'DA 9'U değil 10'DA 1'İ

( Kaçmak. DEĞİL 1'i, varolanı/yakınlarını/sevdiklerini/seni sevenleri korumak, onların yanında olabilmek üzere geri durabilmek/çekilebilmek. )


- ERKEN ...:
(")BOŞANMA(")K ile/ve/değil/||/<>/< BOŞALMAK


- ERKEN SAMİMİYET ile/değil/yerine SAMİMİYET

( Erken samimiyet, pişmanlık doğurur. )


- ERNEK/ERNGEK ile ERNGEN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Parmak. İLE Bekâr. )


- ERSÜ[Oğuz] ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Süfli, ahlâksız kişi. İLE ... )


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve/değil YAYGIN ANLAMLI/LIK


- EŞ-DOST(LA GÖRÜŞMEK)


- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ

( Tümüyle övgüye değer, yüce biri ile karşılaştığınız zaman, sevginiz ve hayranlığınız, doğru davranma dürtüsü sağlar. )

( İş ve özel ilişkilerde, âdil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )

( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )

( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )

( SPOUSE vs. BUSINESS
When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )


- EŞ ile/ve ÇİFT

( BA'L )

( SPOUSE vs./and COUPLE )


- EŞ ile/ve/<> EHİL

( İyi eş, ötekini, "çantada keklik" görmez. Başkalarıyla birlikteyken, kendine özenen ama eşiyle baş başayken yeterince özenmeyen eş, "ötekini çantada keklik" "görmeye" başlamış demektir. Ötekine karşı (bakımına, görünüşüne, duruşuna) özen göstermemek, ötekini etkilemeye ve ara sıra -yani sık sık- yeniden elde etmeye çalışmamak, ilişkinin zeminini dinamitlemekle birdir. İlişki, sürekli yenilik ve tazelikle beslenmesi gereken canlı bir varlıktır. Onu, kendi haline ya da ötekinin insafına bırakmak, güçsüz düşüp ölmesini seyretmekle birdir.

İyi eş, ilişkisini, yaşamın öteki parçalarından önde tutar. Herkesin işi, gücü, kariyeri, evi, anası, babası, tamir edilecek eşyası, ödenecek faturası var. Bunlar, kimseyi ayrıcalıklı kılmaz. Hayat memat konularını, ilişkisine dayanarak ya da sürekli sırasını kaydırarak halletmeye çalışan eş, ilişkiyi öldürür. İyi eş, yaşam konularından, ilişkisini beslemeye çalışan ve ilişkisinden güç alan eştir.

İyi eş, ötekinin gereksinimlerini anlamaya ve karşılamaya isteklidir. Kediler, çiçekler ve çocuklar gereksinimlerini önceden ifade edemezler. İfade edebildiklerinde, iş işten çoktan geçmiş olur. Bu yüzden, varolanların gereksinimleri, önceden sezilmeli ve zamanında ilgilenilmelidir. Yoksa ölürler. İyi eş; ilgi, özen, şefkat gereksinimlerini önceden sezmeye istekli ve bunların söylenmesine gerek bırakmadan karşılamaya hevesli eştir.

İyi eş, ne zaman hareket etmek, ne zaman durmak gerektiğini bilir. Bazen yaşamda ve ilişkide, bize bırakılsa asla öyle yapmayacağımız işleri yapmakla, bazen de bizim için yapılmasında hiç de sakınca olmayan ama deneyim kabımızda olmayan durumlarla karşı karşıya kalırız. Esneklik gösterip yeni koşullara uyum sağlamayla, olduğu gibi durup etrafı kendine göre şekillendirme arasındaki çizgiyi koruyabilen eş, iyi eştir.

İyi eş, kendine değer verir. Yokluk üzerinden aşk, kendi eksiğini, ötekinin "tamlığından", tamamlamaya çalışmak demektir. Varlık üzerinden aşk ise "olmuş" bir benliği, ötekiyle birlikte daha da zenginleştirmektir. Kendilik değerini, öteki üzerinden tamamlamaya çalışan eş, bunun sonucunda, hayal kırıklığına uğrayacaktır. İlişkideki kişilerin birbirini geliştirip büyütmesi ne kadar zenginleştiriciyse, birinin, öteki üzerinden tamamlanması o kadar fakirleştiricidir. Yokluk üzerinden âşık olandan, iyi eş çıkmaz.

İyi eş, zihnindeki bir ideali değil, olduğu haliyle ötekini sever. Kusursuz âşık arayan, aşksız kalacaktır. Bir süre idare etse bile her türlü idealleştirme, günün birinde hayal kırıklığı olarak dönecektir. Gerçek kişi, kusurlu, mantıksız ve fevri olabilir. Aklıyla değil, duygularıyla karar verebilir. İnatçıdır ve sözünden dönmeyi beceremeyecek kadar boş gururludur. Tıpkı, sizin ve benim gibi.

İyi eş, değiştiremeyeceği şeyleri sevmeyi (ya da vazgeçmeyi) bilir. Pek çok öğretiye göre en büyük bilgelik, kişinin neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğini bilmesidir. Eğer eşinizin boyundan, bazı huyundan, bazı alışkanlıklarından pek de memnun değilseniz, ya bunlarla beraber olmayı öğreneceksiniz ya da bu ilişkiyi sürdürmeyeceksiniz. Buradaki öğrenme, kesinlikle tahammül etmeyle karıştırılmamalı. Tahammül, er ya da geç patlayacak bir bombadır. Eğer farklı bir şeyi sevebilme beceriniz varsa, bu becerinizden bu "değişmeyecek" özellikleri sevmeyi öğrenmekte yararların. Yok eğer bunlara tahammül etmekte olduğunuzu hissederseniz, derhal yolunuzu değiştirin. Ne dikene dokunun, ne de gülü incitin.

İyi eş, ötekine açıktır. Nasıl ki, öteki, "ideal" değil "gerçek" bir insansa, ilişkideki kişi olarak biz de ideal değiliz. Hedef bu olabilir. Çıtayı düşürmek gerekmez. Ama çıtanın bulunduğu yerle olduğumuz yer arasındaki mesafeyi iyi belirlemek ve bunu açıkça ortaya koymak, ilişkinin sürmesi için olmazsa olmaz koşuldur. Yoksa, yaşamımız "-mış gibi" oyunuyla geçer. Bu da çok enerji ve çok tahammül gerektirir. Yani er ya da geç patlar. Açıklık, pek çok stres kaynağının ve iletişim kopukluğunun kökünü kurutan, sağlam bir ilâçtır.

İyi eş, zamanı iyi geçirmek için uğraşır ve kötü zamanlara birlikte direnmeyi bilir. İyi eş, iyi zaman geçirmek ve zamanı iyi geçirmek için fırsatların, ayağına gelmesini beklemez. Fırsat yaratır. Kötü zamanlar ise, iyi eş için, birlikte öğrenme, büyüme ve güçlenme zamanlarıdır. Dahası, yaşamı ve birbirini daha iyi tanıma ve yakınlaşma fırsatlarıdır.

İyi eş, ötekinin, kendine nasıl davranmasını istiyorsa, ona, öyle davranır. Almanın, vermekten çok daha kolay olduğu bir dünyada, ötekine denk ve eşit davranmak, gerçekten ciddi çaba ister. Ama ötekinin yerine kendini koyabilmek, empati yapabilmek, önden sezebilmek; bunları isteyebilmenin, bunları elde edebilmenin -koşulu değil ama- karşılığı. İyi eş, koşul sürmeyen ama karşılığın ne olduğunu bilen eştir. )


- EŞ ile/||/<> EŞHÂS

( Onun. İLE/||/<> Şahıslar. )


- EŞ ile/ve/||/<> EŞİT


- EŞ ile EŞLİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Arkadaş, yoldaş. İLE Samimi tavırları olan kişi. )


- EŞ ile/ve/>/değil KARDEŞ

( Bazı çiftlerin uzun süreli ilişkileri, zamanla daha da yakınlaşarak ve birbiriyle benzeşerek, eş durumundan kardeş durumuna doğru yönelebilmektedir. )


- ESÂRET[Ar.]/YÛG[Fars.] değil/yerine/= TUTSAKLIK/BOYUNDURUK(/YÜK)


- ESAS ile/ve/< USÛL/YÖNTEM

( Temel, öz. İLE/VE/||/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )

( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )

( Anayasa ve bazı/çoğu önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınır. )

( Kızgın tencere, bir kulpundan tutulmaz. )

( [öncelik ve simge/benzetme olarak]
Dere. İLE/VE/||/< Okyanus.
"Okyanus". İLE/VE/||/< "Dere".

[örnek ve deyim olarak]
Okyanus[u geçmek]. İLE/VE/||/FAKAT/NE YAZIK Kİ Dere[de boğulmak][usûlün öncelikli tutulması ve/ya da bulunmaması durumunda]. )

( BASE vs./and/||/< METHOD )


- EŞDEĞERLİLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞEK BAŞI (DEĞİLIM/Z) ile/ve/değil/yerine/||/<> BOSTAN KORKULUĞU (DEĞİLIM/Z)


- ESEME/ESTEM/MANTIK ile/ve/<> ALGI DÜZENEĞİ(/"DÜŞÜNCE KALIBI")(/PARADİGMA)


- EŞEYSEL ENGELLENME ile/ve/değil VAROLUŞSAL ENGELLENME


- EŞEYSEL USANDIRI/TÂCİZ ile BEZDİRİ/YILDIRMA/MOBBING


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARILMAK

( ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KOÇA )


- EŞEYSELLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARKADAŞLIK/DOSTLUK

( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )

(

ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK

Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkarıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.

Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha duyarlılaşıyor. En küçük davranışa bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor. Tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan sıkılmış oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.

Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor. Hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.



DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, birine âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....

Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık...tık...tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam, birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?

Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam kararlı ve ısrarlı:

- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- İşim gücüm var, git başımdan!

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:

- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.

- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım!" demiş.

- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- Kırlangıçların ömrü altı aydır...

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez. )

( [not] SEXUALITY vs./and/but/||/<>/< FRIENDSHIP
FRIENDSHIP instead of SEXUALITY )


- EŞEYSELLİK = SEXOLOGY[İng.]


- ESİNLENME ile/ve/değil/||/<>/< ÇAĞRIŞIM


- EŞİT HAK ile/ve/||/<>/>/< EŞİT PAYLAŞIM


- EŞİT OLMASINA YAKIN TUTMAYA ...:
ÇALIŞMAK ve/||/<> ÇABALAMAK


- EŞİT ile/ve BENZERLİK ile/ve FARK

( Benzerliklerin en üst olduğu nokta. İLE/VE Benzerliklerin ayrılmaya başladığı nokta/lar. İLE/VE Benzerliklerin en alt olduğu nokta. )


- EŞİT ile "BİR"

( ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )


- EŞİT ile EŞDEĞER


- EŞİT ile/ve/değil EŞİK


- EŞİT ile GİBİ


- EŞİT ile/ve/||/<>/> REŞİT


- EŞİT/DENK ile/ve/değil/||/<>/> AKRAN


- EŞİT/LEME ile/değil/||/<>/> EŞ/LEME


- EŞİTLİK


- EŞİTLİK ADÂLETİ ve/||/<> ONUR ADÂLETİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ile/ve/<> ORAN ADÂLETİ


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile AYNILAŞMAK


- EŞİTLİK ile/ve/değil BERABERLİK


- EŞİT/LİK ile DENK/LİK

( MÜSÂVÎ[< SEVİYY] ile MÜTEKABİL[< KABL] )

(

Kavram Açıklama Kullanım Alanları Örnek
Eşit / Eşitlik Aynı niceliğe, değere veya ölçüye sahip olma durumudur. Matematik, hukuk, felsefe, sosyal bilimler 2 + 3 = 5 ifadesinde sol ve sağ taraf birbirine eşittir.
Denk / Denklik Aynı etkiye, sonuca ya da işlevselliğe sahip olma durumudur. Matematik, mantık, eğitim, mühendislik Bir dikdörtgen ile aynı alanı kaplayan bir paralelkenar denktir.
)

(

Anlamı Kullanım Alanları Örnek
= (Eşittir) İki tanımın tam olarak aynı değerde olduğunu gösterir. Temel matematik, cebir, denklem çözme 2 + 3 = 5
x=10 (x'in değeri 10'dur.)
≡ (Denk ya da Özdeşlik) İki tanımın belirli bir bağlamda, her zaman eşdeğer olduğunu gösterir. Cebir, modüler aritmetik, mantık Cebirde:
(x + 1)2 ≡ x2 + 2x + 1 (Bu eşitlik, her x için doğrudur.)

Modüler Aritmetikte:
17 ≡ 5 (mod 6) (17 ve 5, 6'ya bölündüğünde aynı kalanı verir.)
)


- EŞİT/LİK ile/ve/değil EŞDEĞER/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/<>/< EŞDEĞERLİ/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/= <> EŞİK/LİK


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<>/< EŞİTLEYEN


- EŞİTLİK ile/ve/||/<>/> FIRSAT EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<> FIRSAT/OLANAK/KOŞULLAR EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile HAKKANİYET

( EQUALITY vs. JUSTICE/EQUITY )


- EŞİTLİK = MÜSÂVÂT = EQUALITY[İng.] = ÉGALITÉ[Fr.] = GLEICHHEIT[Alm.] = AEQUALITAS[Lat.] = IGUALDAD[İsp.]


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/||/<>/< ORTAK/LIK


- EŞİT/LİK ile/ve PARALEL/LİK


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- EŞİTLİK ve/=/||/<>/>/< SAVAŞÇILARI

( Özellikle hukuk mantığı ve tarihi açısından, "Eşitlik Savaşçısı[On The Basis of Sex]"'nı izlemenizi öneririz... )

( image )


- EŞİT/LİK ile/ve/<> UYUMLU/LUK


- EŞİTLİK/TESÂVÎ ile TESÂVUK


- EŞİTSİZLİK ile/ve/||/<>/> BAŞKALDIRI


- EŞİTSİZLİK ile/ve DENGESİZLİK


- EŞKALİNİ TARİF ETMEK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜNÜ TANIMLAMAK


- ESKİ DÖNEM DÜŞÜNCEYE(AKADEMİSYENLERE) GÖRE:
ÖLÇÜLEBİLİRSE ile ÖLÇÜLEMEZSE

( "Bilim." İLE "Şiir." )


- ESKİ EŞYA ve/||/< ESKİ DÜŞÜNCE

( At! VE/||/<> At! )


- ESKİ KÖYE, YENİ ÂDET GETİRMEK ve/değil/yerine/||/<> EZBER BOZMAK


- [ne yazık ki]
!SAVAŞLAR:
ESKİ ile/ve/<>/> YENİ

( XVII. yy. İLE/VE/<>/> XX. yy. ve sonrası. )


- ESKİ ile/değil/yerine ANTİK


- ESKİ ile/değil/yerine ESKİL/BAYRI/KADÎM


- ESKİ ile/ve/||/<>/< ESKİMEYEN ESKİ


- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT

( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )

( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )

( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyar. )

( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbiriyle akrabadır. )

( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )

( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )

( Kendi aralarında da birbirini İnuit olarak tanımlarlar. )


- ESKİYLE "SAVAŞMAK" ile/değil/yerine YENİSİNİ YARATMAK


- ESLÂF[< SELEF]

( SELEFLER, ÖNCEKİLER, GEÇMİŞLER )


- ESLAF >< AHLAF

( Bizden öncekiler. >< Bizden sonrakiler. )


- EŞLEME ile/ve/||/<>/> ROL DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<>/> AYNA ile/ve/||/<>/> YARDIMCI TEKNİKLER


- ESNAF[Ar.]/ARTİZAN[Fr. < ARTISAN] ile/ve/||/<> EŞRAF

( Küçük sermaye ve zanaat sahibi. | Başlıca düşüncesi, mesleğinin tüm inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kişi. İLE/VE/||/<> Bir yerin zenginleri, ileri gelenleri, sözü geçenleri. )


- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ

( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )


- ESPERANTO ile/ve POLİGRAFİ

( 1887'de, Polonya'lı Zamenhof (Dr.) tarafından ortaya atılan ve dünyadaki tüm bireylerin anlaşabilmeleri için düzenlenmiş, 16 kurala dayanan, kolay bir yapma dil. İLE/VE ... )


- EŞ/SEVGİLİ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- EŞ/SEVGİLİ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- ESSİZ ile ESSİZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yüzsüz, arsız, hain, utanmaz kişi. İLE Bir kaybın arkasından üzülmeyi belirten sözcük. )


- ESTETİK


- ESTETİK = BEDİİYAT = AESTHETICS[İng.] = ESTHÉTIQUE[Fr.] = AESTHETIK[Alm.] = AISTHETIKÉ[Yun.] = ESTÉTICO[İsp.]


- EŞYALARI/ÇANTAYI:
BIRAKMAK, ORTAMA GÜVENMEK yerine/değil YANINDA TUTMAK, SAHİP ÇIKMAK

( Eşyanın/çantanın yanınızda tutulmasının gerekliliği, çalınmaması için değil/yanısıra, bir hasar/kayıp ya da hırsızlık durumunda orada bulunan herkesi zan altında bırakmaması içindir. )


- ET(H)İK = İLM-İ AHLÂK = ETHICS[İng.] = ÉTHIQUE[Fr.] = ETHIK[Alm.] = ETHICA[Lat.] = ETHIKE[Yun.] = ÉTICA[İsp.]


- ETİKET[Fr. < Alm.] ile/= YAFTA[Fars. < YAFTE]

( Bir malın, tür, miktar vb. niteliklerini ya da kitap, defter vb. şeylerin, kime ait olduğunu belirtmek, belirli kılmak için üzerlerine konulan küçük kâğıt. | Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol.TEŞRİFAT İLE/= Üzerine asıldığı ya da yapıştırıldığı şeylerle ilgili herhangi bir bilgi veren, yazılı kâğıt parçası. )


- ETKİ > TEPKİ ile/değil/yerine/> ETKİ > ANLAM > TEPKİ


- ETKİ ile/ve/<> DENETİM

( EFFECT vs./and/<> CONTROL )


- ETKİ ile MANDELA ETKİSİ

( ... İLE Geniş bir kitlenin, gerçekleşmemesine karşın bir olayın yaşandığına inanması durumu. )


- ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (SADECE) KENDİNİ ANLATMAK/TANIMLAMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK


- ETKİLENMEK = AFFECT[İng.] = AFFECTER[Fr.] = AFFIZIEREN[Alm.] = AFFICERE[Lat.]


- ETKİLEŞİM ile/ve/||/<>/> EYTİŞİM


- ETKİLEYİCİ ile/ve/||/<> "ÇARPICI"


- ETKİN ile/ve BASKIN

( AFFECTIVE vs./and DOMINANT )


- ETKİN ile/ve EGEMEN

( Egemen de/bile, egemenliğinin egemenliği altındadır. )

( ... ile/ve ALİİ SİLİ )


- ETKİN ile ETKEN


- ETKİNİN:
BULAŞMAMASI ile/ve/||/<> BOZULMAMASI


- ETKİNLİK ile/ve/||/<> NESNELERİN BÜTÜNLÜĞÜ


- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM

( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )


- ETKİNLİK ile/ve ÜRETKENLİK

( ACTIVITY vs./and PRODUCTIVITY )


- ETMEN" ile/değil ETMEYİN


- ETNİK ile/||/<> ETNOGRAFYA

( Kavimle, ulusla ilgili. İLE/||/<> Kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran bilim, kavmiyat. )


- ETNOGRAFYA MÜZESİ <>/< ANKARA HALK EVİ


- ETRAF ile/ve/||/<> EŞRAF


- ETRAFINDA:
"ÇOK KİŞİ" değil/yerine (SADECE) KİŞİ/ADAM


- ETÜT/ETÜD[Fr. < ETUDE] değil/yerine/= ÇALIŞMA

( Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma. | Ön çalışma. | Belirli bir konuyu inceleyen, araştıran yapıt ya da yazı. | Öğrencilerin, bir belletmenin gözetimi, denetimi altında ders çalışması, mütalaa, müzakere. )


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV ile/ve/değil/||/<>/< KOMŞU

( Alma. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Al. )


- EVCİLİK değil EVLİLİK


- EVDE BAKIM ile/ve/||/<> HASTAHANEDE BAKIM


- EVE/EWE/YEVE/YEWE = EVEK/EWEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Oğuzların bir kolu. İLE Tez canlı, aceleci kişi. )


- EVİNDE YEMEK ile BAŞKASINDA YEMEK

( ... İLE Nedense daha tatlı gelir. )

( Buyurun misafirler, davranın bizimkiler. )


- EVİNİ ve/||/<>/< ZİHNİNİ/KALBİNİ

( Konuk gelecekmiş gibi temiz tut! VE/||/<>/< Ölüm gelecekmiş gibi temiz tut! )


- EVLÂ'

( DAHA UYGUN, DAHA İYİ )


- EVLENMEK ile/ve/||/<>/< EĞLENMEK


- EVLENMEMİŞ ile EVLİ OLMAYAN

( Bekâr(< [Ar. BEKÂRET][Fars. BİKÂR]), evlenmemiş demektir. [Evli olmayan anlamına gelmez!] )


- EVLİLİK:
AİLE KARARI(GÖRÜCÜ) ile/ve/<> BEŞİK KERTMESİ ile/ve/<> DEĞİŞ-TOKUŞ

( Sibirya'nın kuzeyinde uygulanan üç çeşit evlilik. Eskiden ve kısmen hâlâ, gençler, 12 - 16 yaş arasında evlendirilirlermiş. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> Bir kızın, bir aileye gelin ve oğlunun da damat olarak gitmesi. )

(

Öteki Evlilik Türleri

Evlilik Türü Tanım Amacı Yaygın Olduğu Bölgeler
Levirat Evlilik Dul kalan kadının, ölen kocasının erkek kardeşiyle evlendirilmesi. Dul kadının korunması, çocukların aile içinde kalması, miras bütünlüğü. Türkler, Yahudiler, bazı Afrika kabileleri, Orta Asya, Güney Asya.
Sororat Evlilik Bir erkeğin, eşi öldüğünde ya da doğurgan olmadığında eşinin kız kardeşiyle evlenmesi. Aile bağlarını koruma, çocukların aynı aile içinde büyümesini sağlama. Kızılderili kabileleri, Afrika kabileleri, Tibet, Nepal.
Zorla Evlilik Bireyin isteği dışında, ailesi ya da toplumu tarafından evlendirilmesi. Aile çıkarlarını koruma, sosyal ya da ekonomik kazanç sağlama. Dünya genelinde bazı geleneksel topluluklar.
Görücü Usulü Evlilik Ailelerin uygun gördüğü kişilerin evlendirilmesi ancak tarafların onayı alınır. Ailelerin söz sahibi olması, uyumlu evliliklerin sağlanması. Türkiye, Hindistan, Orta Doğu, Asya.
Çok Eşli Evlilik (Poligami) Bir bireyin aynı anda birden fazla eşe sahip olması. Soyun devamlılığı, sosyal veya ekonomik avantajlar. Orta Doğu, Afrika, bazı Asya ülkeleri.
Tek Eşlilik (Monogami) Bir bireyin yaşamı boyunca ya da evlilik süresince tek bir eşe sahip olması. Aile yapısının istikrarlı olması, duygusal bağlılık. Batı dünyası, Türkiye, modern hukuk düzenine sahip ülkeler.
)


- EVLİLİK:
GELECEĞİN TAAHHÜDÜ değil İLİŞKİ SÜRESİNCE SÖZLEŞME

( Birlikteliğin toplumsallığı, kurumsallığı ve kuramsallığı olan "evlilik", [dişil ya da eril fark etmeksizin] İNSAN için, koşullara/olanaklara bağlı, itibarî olan ve [doğal koşullarda olmayanlar için ve özellikle kentlerde yaşayanlarda] zorunlu olmayan bir süreç ya da kabul olarak değerlendirilmektedir.

Eşeysel birlikteliğin, kentlerde, eskisi gibi belirleyici/bağlayıcı olması ise pek fazla devrede olmayabilmektedir. )


- EVLİLİK:
SONUÇ değil BAŞLANGIÇ VE SÜREÇ


- EVLİLİK ile/ve/değil KUTSAL EVLİLİK

( Bir başkasıyla. İLE/VE/DEĞİL Kendinle. )

( Gövdeyle. İLE/VE/DEĞİL Zihninde. )

( MÜTEEHHİL[< EHL]: Evlenmiş, evli, teehhül etmiş. )


- EVLİLİKLERİN SONLANMASI:
"AŞKIN BİTMESİ" değil/ne yazık ki/< ARKADAŞLIĞIN OLMAMASI


- EVRAK[Ar. < VARAK] değil/yerine/= DEĞERLİ BELGE / İŞBELGE


- EVREN/EVRAN ile EVRENG[Fars.] ile Evren

( Gök var olanların bütünü. kâinat, cihan, âlem, kozmos. | Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen tüm var olanlar. kâinat. | Büyük yılan. | Kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam. İLE Taht. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- EVRENSEL BİLİM ile/ve/||/<> DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN BİLİMİ


- ... GERÇEKLİK:
EVRENSEL/BÜTÜNCÜL ... ile/ve/||/<> FİZİKSEL ... ile/ve/||/<> ZİHİNSEL ... ile/ve/||/<> ÖZNEL ... ile/ve/||/<> İLİŞKİSEL ...


- EVRENSEL [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and/but SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRİM:
DOĞAL SEÇİLİM KURAMI/ÖRNEĞİ ile/ve/değil/yerin/<>/>< DAYANIŞMA(SYMBIOSIS) KURAMI/ÖRNEĞİ

( Ekvator bölgesinde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Sibirya'da. )

( CHARLES DARWIN ile/ve/değil/yerine/<>/>< PYOTR KROPOTKIN[09 Aralık 1842 - 08 Şubat 1921] )


- EYLE! ve/||/<> GÖSTER! ve/||/<> KANITLA!

( Konuşmak yerine. VE/||/<> Söylemek yerine. VE/||/<> Söz vermek yerine. )

( Instead of talk! AND/||/<> Instead of say! AND/||/<> Instead of promise! )

( ACT! and/||/<> SHOW! and/||/<> PROVE! )


- EYLEM/FİİL ile/ve ETKİNLİK/FAALİYET

( Tek. İLE/VE Çok. )

( Somut. İLE/VE Soyut. )

( Fizikteki simgesi: S )

( ACTION vs./and ACTIVITY )


- EYLEM:
[hem/ne] SONLULUK ile/ve/||/<>/hem de/ne de SONSUZLUK


- EYLEM:
KARINCA[< KARIŞTIRARAK] ve/||/<> KARARINCA/KARARINDA


- EYLEM ve BİRLİK

( ACTION and UNITY )


- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM

( [not] ACTION vs./and/but ACTION IN THE INTEGRITY
ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )


- EYLEM ve/<>/>< DÜŞÜNME


- EYLEM ile/ve/||/<>/> ETKİ


- EYLEM ile/ve/değil/||/<>/< EYLEMİN DEĞERİ

( Bilim. | Sanat. | Fizik/doğa. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Felsefe. )


- EYLEM = FİİL = ACTION, ACTIVITY[İng.] = ACTION[Fr.] = AKTION, HANDLUNG[Alm.] = ACTION[Lat.] = ACCIÓN[İsp.]


- EYLEM ve/||/<>/> YOL GÖSTERİCİ/LİK


- İKTİDAR:
"EYLEMSEL" değil/yerine/></< HUKUKÎ


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYLEMSİZ "ÖNGÖRÜ" ile/ve/<> ÖNGÖRÜSÜZ "EYLEM"

( Hayal görmek. İLE/VE/<> Karabasan görmek. )


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> ÇOKLU EYTİŞİM


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/değil/yerine ile/ve/değil/yerine ÇOKLU EYTİŞİM / POLİ-DİYALEKTİK


- EYVAN ile/||/<> EYVAN BİÇİMİ TÜRBE

( Üç tarafı ve üstü kapalı, bir tarafı tüm genişliği ile bir avluya ya da başka bir mekâna açılan yapı birimi. İLE/||/<> Gövde bölümü eyvan biçiminde olan bir bölüm Anadolu mezar anıtı. )


- EZBER BOZMAK ile/ve/||/<>/>/< FARKLI/YENİ BİR BAKIŞ AÇISI


- EZBER BOZMAK ile KULAĞINA KAR SUYU KAÇIRMAK


- EZBER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< BİLGİ


- EZİCİ "GÖRÜŞ/KANAAT" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ORANTILI/ORANTISIZ "GÜÇ"


- EZİK ile/değil UTANGAÇ/SİNGİN


- [ne yazık ki]
EZİLENLER ile/ve/||/<> BASKILANANLAR


- [ne yazık ki]
!EZİYET ile/<> !İŞKENCE[Fars. < ŞİKENCE]


- EZİYET(CEVR) ile/ve/değil/||/<>/>/< ISTIRAP

( Fiziksel. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Zihinsel/düşünsel. )


- EZMEK ile/ve/<> KÜÇÜK DÜŞÜRMEK


- EZOTERİK RİTÜEL ile/ve/<> DİNSEL RİTÜEL

( İçselliği geliştirici. İLE/VE/<> Dışsallaştırıcı. )


- FACEBOOK ile X/TWITTER ile YOUTUBE ile LINKEDIN ile INSTAGRAM ile PINTEREST ile BLOG ile FOUR SQUARE

( Kurabiye yemeyi seviyorum. İLE Kurabiye yiyorum. İLE Bakın nasıl da yiyorum kurabiyeyi. İLE Nasıl kurabiye canavarı oldum? İLE Buyurun, kurabiye yerkenki fotoğrafım. İLE Kurabiye tarifimi de paylaşayım. İLE Kurabiye yapma/yeme anılarım. İLE Şurada, kurabiye yiyorum. )

( I like eating cookie. VS. I'm eating cookie. VS. This is how I eat my cookie. VS. My skills include eating cookie. VS. Here's a photo of the cookie I eat. VS. Here's my recipe for the cookie. WITH Here's my cookie eating experience. VS. This is where I am eating the cookie. )


- FAHİŞ[Ar.] değil/>< NARH[Fars.]

( Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. | Ahlâka ve törelere uygun olmayan. DEĞİL/>< Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle zorunlu gereksinme maddeleri için devletçe saptanan fiyat. )


- [ne yazık ki]
!FAHİŞ/FUHUŞ ile/ve/||/<> !MURABAHA/TEFECİLİK

( Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. | Ahlâka ve törelere uygun olmayan. İLE/VE/||/<> Bir malı, çok fazla kârla satma. | Yasanın izin verdiği sınırdan aşkın faiz alma. )


- FAHRÎ[Ar.] değil/yerine/= SAYGIL


- [ne yazık ki]:
FAİZ ve/||/<>/>/< BİLGİSİZLİK


- FAİZ ile HİZMET

( INTEREST vs. SERVICE )


- [ne yazık ki]:
FAİZ ile/değil/yerine/>< ÜRETİM(EKİN/KÜLTÜR)


- FAKİR-FUKARA (YA DESTEK OLMAK)


- FAKİR ile/ve/||/<> BÂKİR


- FAKİR ile/ve/değil/yerine KANAATKÂR


- FAKİRİN CANI değil/yerine "ZENGİNİN" MALI


- FAKİRİN SABRI ile ZENGİNİN SABRI

( Gaflette olduğu halde, zevkte/neşede olmadığı halde, tüm olumsuz koşullara karşın istikâmet üzere devam etmek. İLE Çok yalnız olduğu, çok ikram ettiği halde bile taşkınlık yapmayarak istikâmet üzere devam etmek. )


- FAKİR/LİK ile/değil PARASIZ/LIK


- FANATİKLEŞ(TİR)ME ile/ve/||/<> TARAFTARLAŞ(TIR)MA


- FARK ET! ve/||/<> HAK ET!


- FARK ETMEK ile/ve/||/<>/> FARK GETİRMEK


- FARK:
"ÜSTÜNLÜK"/"OLUMSUZLUK"/"YIKICI"
değil
AYRIM/ARTI/EK/ÖZELLİK/YAPICI


- FARK ile AYKIRILIK(PARADOKS)

( "Ben, her zaman yalan söylerim." [Epimenides] )

( DIFFERENCE vs. PARADOX )


- FARK ile/ve/||/<> MÜBÎN[Ar. BEYN/BEYÂN]

( ... İLE/VE/||/<> İyiyi, kötüyü [hayr'ı, şer'i] ayıran/ayırabilen. | Açık, apaçık, belirli. )


- FARKINDALIK ile/ve/<> DAYANIŞMA

( AWARE/NESS vs./and/<> SOLIDARITY )


- FARKINDALIK ile/ve/||/<> DUYARLILIK


- FARKINDALIK ve/||/<> DUYGULARIN TANIMLANMASI


- FARKINDALIK ve/<> ÜMİT

( Paylaş! VE/<> Aşıla! )

( Yeni yılda da, sağlıklı ve mutlu AN'lar yaşamak üzere, Farkındalık'larımızı paylaşıyor ve birbirimize, -en azından gülümseyerek :)- Ümit aşılamaya devam ediyoruz... :) )


- [ne yazık ki]
FARKINDA OLMAMA ile/ve/<> KABUL ETMEME


- FARKLAR ile/ve/||/<>/> HAKLAR


- FARKLI AÇILARDAN ve/||/<> BÜTÜNCÜL BAKMAK


- FARKLI BAKIŞ/BAKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇOK YÖNLÜ BAKIŞ/BAKMAK


- FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI ile/ve/değil/||/<> FARKLI BİR TANIM


- FARKLI OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK) ile/ve/değil/yerine ADAM OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK)


- FARKLI OLMAK(/OLMAYA ÇALIŞMAK) ile/ve/değil/yerine FARK YARATMAK(/YARATMAYA ÇALIŞMAK)


- FARKLI ile/ve ÖZEL

( DIFFERENT vs./and SPECIAL )


- FARKLILIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİK

( Dilde, anlatımda/aktarımda, parçalarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Gerçeklikte/hakikatte. )


- FARK/LI/LIK ile NİTELİK FARKI/FARKLILIĞI

( DIFFERENT/DIFFERENCY vs. DIFFERENCE/Y OF QUALITY )


- Fars ile FARS[Fr.]

( İran'ın güneybatısında oturan halk ya da bu halktan olan kişi. İLE İlkel, yalın güldürme öğelerinden yararlanan, kimi kez inanılırlığın sınırını aşan, güldürmeyi amaç edinen oyun. )


- [ne yazık ki]
!"FAŞİST/LİK" ile/değil/yerine !ZORBA/LIK


- FAYTON SEFÂSI değil ATLARIN CEFÂSI


- FAZÎLET ile/ve/||/<> MENFAAT ile/ve/||/<> MASLAHAT

( Bireyde. İLE/VE/||/<> Toplulukta. İLE/VE/||/<> Toplumda. )


- [ne yazık ki]
(FAZLA) BASKI ve/||/<>/>/< İHMAL


- FAZLA FEDÂKÂR/LIK
ve/||/<>/>/ne yazık ki
(FAZLA) VEFÂSIZ/LIK

( Fedâkârlığın fazlası, vefâsızlığa neden olur. )


- FAZLA KONUŞMAK ile/değil/yerine GEREĞİNDEN FAZLA KONUŞMAK

( Kişinin, "Fazla konuşmak" diye bir durumu ol(a)maz fakat belirli/belirsiz bir konuda/alanda/olguda, gereğinden fazla konuşması söz konusu olabilir. [Kişinin, doğadaki fiziksel donanımlarının yetersizliğini giderecek olanın, beyni ve zihni olmasından dolayı ve bunu da, geri dönülmez bir duruma girmeden önce gidermek, çözüm üretmek üzere dili ve konuşma becerisi karşılar. Modern dönemlerde gelinmiş kopukluklar, hızlı ve kısa/kesik sözler kullanma "çabası/beklentisi" nedeniyle de "konuşmanın fazlası" diye bir olgu, durum geliştirilemez ve/ya da bu kişisel/düşük "beklentinin" karşılanması, çevremizdeki kişilerden beklenilemez!] )


- [ne yazık ki]
(FAZLA) ŞIMARTILAN ÇOCUK ve/||/<>/> KENDİNDEN NEFRET EDEN ÇOCUK


- | FAZLALIK ve GEREKSİZ | ile/değil/yerine CANIMIZ

( Kenara çekilen. VE Ardımızda olan/kalan. İLE/DEĞİL/YERİNE Yanımızda olan, yanında olduğumuz. )


- FAZLA/LIK ile/değil AŞKIN/LIK


- FBI ile/ve/||/<> CIA

( Federal Bureau of Investigation İLE/VE/||/<> Central Intelligence Agency )


- DİN:
FEDÂ ve/||/<> FERÂGAT


- FEDÂKÂRLIK:
YAPTIKLARIN ile/değil YAPMADIKLARIN

( Başkaları için. İLE/DEĞİL Kendin için. )


- FEDÂ(KÂRLIK) ile FERÂGAT

( Sadakat. İLE/VE/||/<> Sevgi. )

( Mal/dan vermek. İLE/VE/||/<> "Can vermek" ve candan vermek. )

( Babadan gelen. İLE/VE/||/<> Anneden gelen. )

( Bedel ödemek. İLE/VE/||/<> Muhabbet. )


- FEDÂKÂRLIK ile KATLANMA

( EXTREME DEVOTION vs. TO BEAR )


- FEDERAL DEVLET ile/||/<> FEDERASYON

( İçişlerinde geniş ölçüde bağımsız, dışişlerinde ortak bir kuruluşla temsil edilen devletlerin birleşmesinden oluşan devlet türü. İLE/||/<> Küçük devletlerin tek bir devlet konumuna gelmek için yaptığı ortaklık, devletler birliği. )


- FEDERASYON ile KONFEDERASYON

( Savunma ve dış politika alanında dayanışma amacıyla birden fazla devletin bir birlik devleti içinde birleşmesi. | Aynı alandaki çeşitli kuruluşları bir arada toplayan dayanışma birliği. İLE Birden fazla ülkenin genellikle dış işleri ve savunma alanlarında federasyona göre biraz daha ılımlı bir bağımlılık içinde ortak politika ve yönetim izleyip öteki alanlarda ise bölgesel yönetimlerinde serbest bulundukları devletler topluluğu. | Çeşitli ortaklıkların, daha çok sendikaların kümeleşmesi. )


- FEHM ile/ve/||/<> AKIL ile/ve/||/<> İLLET ile/ve/||/<> HİKMET

( Kavram. İLE/VE/||/<> Bağlam. İLE/VE/||/<> Neden/içsel. İLE/VE/||/<> Dışsal. )


- FELSEFE/BİLİM/SANAT'TA:
SAYGI DUY(UL)MA ile/ve/||/<>/< SAYGI UYAN(DIR)MA


- FELSEFE [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- FELSEFE KONUŞMAK:
KEYFÎ değil ZORUNLULUKLA


- FELSEFE:
NİTELİKLİ SORU, SORMA "SANATI" ile/ve/||/<>
NİTELİKLİ, SORU SORMA "SANATI"


- FELSEFE [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- FELSEFE SİSTEMİ ile FELSEFİ DÜŞÜNCE TARZI


- FELSEFE TARİHİ ile/ve/değil DÜŞÜNCE TARİHİ


- FELSEFE:
UYURGEZER/LİK değil/yerine/>< GELİŞMİŞ BİLİNÇ/LİLİK


- FELSEFE ve/||/<> AŞK ve/||/<> SANAT

( "Evet!" diyememektir. VE/||/<> "Hayır!" diyememektir. VE/||/<> Soruyu anımsayamamaktır. )


- FELSEFE ve/||/<> DEVLET

( Aklın/düşüncenin, gelişmişlikteki son seviyesi. VE/||/<> Kurumların/toplumun, gelişmişlikteki son seviyesi. )


- FELSEFE ve DİLİN EVRENSELLEŞTİRİLMESİ


- FELSEFE ile/ve DÜŞÜNCE

( Düşünce, düşünce başlar. [yere/aşağı düşünce!] )

( Bir yerini/dizini incitmeyen, düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Dilin dilbilgisi. İLE/VE/<> Aklın dilbilgisi. )

( Yunan ökesi/dehası. VE Roma ökesi/dehası. )

( Aristoteles. İLE/VE Büyük İskender. )

( Tekillerden, tümeli görmeye çalışmak. İLE/VE Tekilde, tümeli görmek esastır. )

( Felsefe, matematiğin çalışma odasını, röntgen ışığıyla yansıtmaya çalışır. )

( Birleştirmek/birlikte tutmak gerekiyor. )

( Hayranlık. VE Hayret. )

( Zanaat. VE Teknokrasi, işçilik. VE İdeoloji. )

( İdeoloji. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefe. )

( Hayret. VE/<> Hayranlık. VE/<> Aşk. )

( Hikmet, teolojik; illet, metafizik; sebep, fizik nedenleri aramaktır. )

( Hikmet: Nasıl ise onu o biçimde bilmek. )

( Hikmet: Varolanları, nasılsa o biçimde ve tâkatı kadar bilmek. )

( Hikmet: Olgunlaşmayı istemek. )

( Hikmet: Doğada ve zamanda illetlendirmek. )

( Hikmet: Gizil durumda, tüm erdemleri içerir. )

( Hikmet Tanrısı: ENKİ )

( Hikmet: İstikmal el-Nefs. )

( Hikmet: "En Yüksek Hikmet". Onu kazanmış olmaya(onun iktinâ'ına) "'İlm", o ilme meleke kazanmış olmaya "Felsefe". )

( FELSEFE: KAVLÎ HİKMET )

( PHIL0-SOPHOS ile/ve SOPHOS )

( el-Hikmet: ilmun bi-a'yan'il-mevcudât alâ ma hiye fi'nefs'il emr bi-kaderi takat'il-beşeriyye )

( Fikir üretir. İLE/VE Tedbir üretir. )

( Nazarî hikmet. VE Amelî hikmet. )

( ... İLE HİKMET-İ HÂLİDA, CÂVİDÂN-I HIRED, PHILOSOPHIA PERENNIS )

( Genel felsefe eserlerinin adı olarak bu ad kullanılır. İLE/VE İlm-i mantık'ın başka bir adıdır. Pek çok mantık kitabı bu adı taşır. İLE/VE Abdurrahman Hazinî'nin eserinin adıdır. Eser, çekim ve cisimlerin özgül ağırlıklarından bahseder. Modern döneme kadar konuyla ilgili en önemli çalışmadır. İngilizce çevirisi de vardır. )

( Kişinin [ve evrenin] sorularına aklın sınırları içinde kalarak yanıt vermeye çalışmak. VE Anlama ilişkin soruların akıl ile değil kurguyla yapılacağına yönelik yaklaşımı felsefenin soruları içinde kalarak yanıtlamaya çalışmak. )

( GAZALİ ve KANT )

( Kişinin, kendine soru sormaya başlamasıyla devreye girer. )


- FELSEFE ile/ve GELENEK


- FELSEFE ile/ve/||/<> YORUMBİLİM

( Toplumu yapılandırır. İLE/VE/||/<> Bireyi yapılandırır. )


- FELSEFÎ ANLAYIŞ VE BİLİMSEL TUTUM/DURUŞ VE SANATSAL DUYARLILIK ve/< BEREKET


- FEODAL < VIEH[Alm.][:
Mal = Davar]


- FEODALİTE değil/yerine/= DEREBEYLİK


- FEODAL/İZM değil/yerine/= DEREBEYCİ/LİK


- FEODALİZM ile/ve/||/<>/> FEDERALİZM


- FERÂGAT AHLÂKI ile/ve/değil/yerine ANNELİK AHLÂKI

( [not] MORALS OF ABNEGATION vs./and/but MORALS OF MOTHER
MORALS OF MOTHER instead of MORALS OF ABNEGATION )


- FERÂGAT AHLÂKI > AŞK AHLÂKI


- FERAH ile REFAH


- FERAHLATMA ve/<> KOLAY(LIK)(ÂSÂN[Fars.])


- FERÂSET[< FERES] ile/ve/||/<>/> SALÂT

( 1. ile/ve/||/<>/> 2. )


- FERÎK[Ar.] ile FERÎK[Ar.]

( Askerî kolordu komutanı, korgeneral[birinci ferîk], tümgeneral[ikinci ferîk]. | İnsan topluluğu, cemâat. İLE Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek duruma gelmişi. )


- FERMAN ile/ve FETVÂ


- FESTİVAL[İng.] değil/değil/yerine/= ŞENLİK/ŞÖLEN


- FESTİVAL ile/değil TURNUVA


- FETİH ile İSTİLÂ

( Ruhun kalbe sahip olması. İLE Nefsin kalbe sahip olması. )


- FİİL EHLİYETİ/CAPACITY TO ACT[İng.] değil/yerine/= AYIRT ETME GÜCÜ/EDİM UZLUĞU


- FİİL ile/ve İNFİAL


- FIKIHTA:
TEMİZLİK ve/||/<>/> MİRAS

( İlk konu/alan. VE/||/<>/> Son konu/alan. )


- FİKİR ...:
"TEATRİSİ" değil TEATİSİ


- FİKİR değil/yerine/= DÜŞÜNCE


- FİLLER ve/||/<>/> ÇİMENLER

( Tepinir. VE/||/<>/> Ezilir. )


- FIRAK[< FIRKA] ile FİRKAT[Ar.] ile FIRKA[Ar. çoğ. FIRAK]


- FIRÂK[Ar. < FIRKA] ile FİRÂK[Ar.]

( Tümenler, alaylar, bölükler. | Partiler. | Cennetler, takımlar, kalabalıklar, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılan mezhepler. İLE Ayrılık, ayrılma. | Hüzün, keder, sıkıntı. )


- FIRSAT ile/ve/<> CESÂRET


- [ne yazık ki]
!FIRSATÇILAR ile/ve !KONFORCULAR


- FÎ-SEBÎL-İLLÂH

( KARŞILIK BEKLEMEKSİZİN | ALLAH YOLUNDA )


- FİŞLE(N)ME ile/değil/yerine/||/<>/< İŞLE(N)ME


- FİTNE[Ar.] değil/yerine/= KARGAŞA


- FİTNE ile/ve/=/||/<> ZAAF


- DOĞA/FITRAT ve/<> İLKELİLİK


- FİTRE ile/ve/||/<> FİDYE


- FİTRE ile/ve SADAKA

( Ramazan ayı boyunca. [Bayram namazına kadar] İLE/VE Ramazan ayı dışında. )

( ... İLE/VE Tüm nesne/bitki/hayvan ve hizmetler. )


- FİYASKO[İt. FIASCO < Cerm.] ile/ve SKANDAL[Fr. < SCANDALE]

( Bir girişimde, gülünç ve başarısız sonuç. İLE/VE Ayıp sayılacak bir durumun çıkaracağı gürültü. | Büyük yankı uyandıran, utanç verici ya da küçük düşürücü olay. )

( Böyle kuşun, böyle kuyruğu olur. )

( FIASCO vs./and SCANDAL )


- FİZİK ANTROPOLOJİ ile/ve SOSYAL ANTROPOLOJİ ile/ve PALEO ANTROPOLOJİ

( Fizik antropoloji, biyoloji ve tarihin; sosyal antropoloji ise tarih ve sosyolojinin kesiştiği/buluştuğu alan. )


- FİZİKSEL İŞ YAPMAK ile HİZMET ETMEK


- YAKINLIK:
FİZİKSEL ile/ve/||/<> UYGULAYIMSAL ile/ve/||/<> DUYGUSAL ile/ve/||/<> EŞEYSEL


- FOBİ ile/değil/yerine/>< HOBİ


- FOLKLOR ile GELENEK


- FOLKLOR[Fr. < FOLKLORE]/HALKİYAT[Ar.] değil/yerine/= TUYBİLİM/HALKBİLİM


- FORMAL/FORMEL[İng./Fr.] >< (INFORMAL/INFORMEL) değil/yerine/= BİÇİMSEL (OLAN) (>< OLMAYAN)


- FORMASYON[Fr., İng.] değil/yerine/= YETİŞİM


- FORUM[Lat.] değil/yerine/= TOPLU TARTIŞI/TARTIŞMA


- FOTOĞRAF ile BÜYÜK FOTOĞRAF


- FOTOĞRAFIN:
ÖZNEL(L)EŞTİR(İL)MESİ ile/ve/||/<>/> NESNELEŞTİR(İL)MESİ


- FRAJİL[İng./Fr. FRAGILE] değil/yerine/= KIRILGAN


- FREN YAPMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> HIZ KESMEK


- FRENK ile/||/<> FRENK

( Osmanlılar'ın Avrupa'lılara, özellikle de Fransızlar'a verdiği ad. İLE/||/<> Anglosakson, Cermen ya da Latin ırklarının birinden olan kişi. )


- GAİP/GAİB değil/yerine/= GÖRÜNMEZ


- GAKGOŞ[Elazığ'da]["GAKKOŞ" değil!] ile/||/<> KARDEŞ/AĞABEY


- GALEYANA GE(TİRİ)LMEK ile/ve/||/<> OYUNA GE(TİRİ)LMEK


- GALİP ile EGEMEN


- GARÂBET[Ar.] ile KARABET

( Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık. | Ne demek olduğu herkesçe anlışılmayacak sözcük ve tâbirlerin söz arasında kullanılması. İLE Yakınlık. | Hısımlık. )


- GARANTİCİ/LİK ile/ve/değil/||/< KORKAK/LIK

( Doğru yolu görüp de gitmemek, korkaklıktır. )


- GARÎB ve/<> KARÎB

( Garib olan, karîb olur. )


- GARİP[Ar.] değil/yerine/= ELGİN


- GARİP ile/ve/||/<> ESİR ile/ve/||/<> ÂŞIK

( Kolay kolay sağaltılamayacak olanlar... )


- GARİP/GARİBAN[Ar.] değil/yerine/= KİMSESİZ


- GARİPSEMEK ile YADIRGAMAK

( TO FIND STRANGE vs. TO REGARD AS A STRANGER )


- GASP değil/yerine/>< FERÂGAT


- GASTE değil GAZETE


- GAYRÎ ile/değil/yerine DAHİLÎ


- GAYRİSAFİ MİLLİ HÂSILA değil/yerine/= KESİNTİSİZ ULUSAL GELİR


- GAYÛR[< GAYRET] değil/yerine/= GAYRETLİ, ÇOK ÇALIŞKAN | DAYANIKLI [GAYYÛR değil!]


- GAZ ve/<> KABIZLIK/İNKIBAZ


- GAZETE OKUMAK ile/ve/<>/||/değil/yerine KİTAP OKUMAK


- CERİDE[Ar.]/GAZETE[İt. < GAZZETTA] değil/yerine/= ÇAĞIM/ÇAVBET


- GAZETE ile/ve/||/<> RESMÎ GAZETE


- GAZETECİ ile/ve FOTOĞRAFÇI


- GAZETECİ/LİK ile/ve/değil/||/<> YAZAR/LIK


- GÂZİ ile GÂZİ ile GAZÎ

( Savaştan, sağlam ya da (az/çok) yaralı çıkan. İLE Mustafa Kemal ATATÜRK İLE "Gezi" için gaz yiyen. )


- GEÇ!:
EMİR VERMEK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< DÜŞÜNCESİNİ/İSTEĞİNİ DÜMDÜZ SÖYLEMEK

( Bazı/çoğu (bilgisiz/görgüsüz) kişi/ler, bazen/çoğunlukla kendini, herkesin/herşeyin merkezinde "görenler"/zannedenler, başkalarına söylediklerini, emir olarak değil zihninde ne varsa, hiçbir dilbilgisine sahip olmadan ya da uymadan, kabalıkla söyler. Bunu görür görmez, anladığımız anda, üstlerine fazla gitmemek ve bunları karıştırmamak gerekir. [Bazen de hadlerini bildirmek gerekiyorsa bildirilebilir tabii.] )


- GEÇ EVLENMEK ile/değil/yerine/>< GENÇ EVLENMEK


- GEÇ GELEN/KALAN "ADÂLET" ile/değil/>< ADÂLET

( Geç gelen "adâlet", adâlet değildir! )


- GEÇ ile/ve GÜÇ
[BİR ŞEYİN:
GEÇ OLMASI ile/ve GÜÇ OLMASI/OLMAMASI]

( Olsun. İLE/VE Olmasın! )


- GEÇERLİLİK ve/||/<> TUTARLILIK ve/||/<> TARİHSELLİK


- [ne yazık ki]
(")GECİKEN/GECİKMİŞ ADÂLET(") =/||/> ADÂLETSİZLİK


- GECİKME ile/ve/<> "FİJİ ZAMANI"

( ... İLE/VE/<> Fiji'lilerin randevuya geç kaldıklarındaki mazeretleri ve sözleri. )


- GECİKTİRME ile/ve/değil/yerine/<> ÖTELEME


- GEÇİLEMEZ ile/ve/değil/||/<>/< GEÇİŞTİRİLEMEZ


- GEÇİMSİZ/LİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< SEVGİSİZ/LİK


- GEÇİRMEK ile/ve/değil/||/<>/< ULAŞTIRMAK


- GEÇİŞ ile/ve/||/<> SÜREKLİLİK


- GEÇİŞKEN/LİK ile/ve/||/<> İLİŞKİLİ/LİK


- GEÇİŞLİ ile/>< GEÇİŞSİZ

( TRANSITIVE vs./>< INTRANSITIVE )


- GEÇMİŞ İNANÇ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GEÇMİŞİN KOŞULLARI


- GEÇMİŞ ile/ve/değil/||/<> GELENEK


- GEÇMİŞE DÖNME İSTEĞİ ile/değil/yerine GEÇMİŞLE İLİŞKİ KURMAK


- GEÇMİŞE SAPLANIP KALMAK değil/yerine/>< GEÇMİŞİ DE DİKKATE ALMAK


- GEÇMİŞİ:
AYDINLATMAK ile/ve/||/<>/> ANLAMAK

( Tarih uzmanlarınca. İLE/VE/||/<>/> Her bir kişi, düşünür ve felsefe uzmanlarınca. )


- GEÇMİŞİN KÖLESİ OLMAK değil/yerine/>< GELECEĞİN MİMARI OLMAK


- GEÇMİŞTEN GELEN ile GEÇMİŞTEN KALAN


- GEĞİRMEK ile/ve OSURMAK

( Kültürlere göre ikisi de çok büyük ayıp/yanlış/hata olarak da, sıradan bir durum olarak da algılanabilmekte/değerlendirilebilmektedir. )

( Bazı kültürlerde, yemek sırasında yellenme bile sıradan bir durum olarak karşılanabilmektedir. )

( FLATUS VOCES )

( Üstten. İLE/VE Alltan. )

( Ağızdan. İLE/VE Anüsten. )

( TECEŞŞÜ', TEFTÎH[< FETH | çoğ. TEFTÎHÂT] ile/ve ZARTA )

( ÂRÛG, ÂCÜL ile/ve ... )

( TO BELCH, BURP, ERUCTATION vs./and TO FART )


- GEL DENİLEN YERE GİTMEYE AR EYLEME; GELME DENİLEN YERE GİDİP YERİNİ DAR EYLEME ile MİSAFİR UMDUĞUNU DEĞİL, BULDUĞUNU YER


- GELECEĞE (BİR/KAÇ) ÇOCUK BIRAKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇOCUK(LAR)A GELECEK BIRAKMAK


- GELECEĞİ "TAHMİN ETMEK" değil/yerine GELECEĞİ YARATMAK


- GELECEKTEN ÜMİDİ/Nİ KESMEK ile/ve/değil/<> YAPACAKLARINDAN VAZGEÇMEK


- GELEN-GEÇEN


- GELEN ile/ve/||/<> GEÇEN


- GELENEK:
DÜZ değil KIRILMALI


- GELENEK-GÖRENEK


- GELENEK-GÖRENEKLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- GELENEK ile/ve/değil/<> ÇOĞUNLUK


- GELENEK ile/ve DİZGE

( TRADITION vs./and SYSTEM )


- GELENEK ve/> GELECEK

( TRADITION and/> FUTURE )


- GELENEK ile/ve GELENEKÇİ GELENEK

( TRADITION vs./and TRADITIONAL TRADITION )


- GELENEK ile/ve/<> GEREKLİLİK

( TRADITION vs./and/<> NECESSITY )


- GELENEK ile/ve/değil/<> GÖRENEK

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Bir şeyi, eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı. )


- GELENEK ile/ve/<> MODERNİTE


- GELENEKÇİLİK ile/değil/yerine/>< GELENEK

( Yaşayanların, ölmüş durumudur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ölmüşlerin, yaşayan durumudur. )


- [ne yazık ki]
GELENEKSEL KİŞİ ile MODERN KİŞİ

( Ebeveynlerine tapar. İLE Çocuklarına tapar. )


- GELENEKSEL MİTOLOJİ ile/ve DİNSEL MİTOLOJİ


- GELENEKSEL ile/ve/değil/yerine/||/<> KAVRAMSAL


- GELENEKSELLEŞME/GELENEKSELLİK ile/ve/||/<>/< KURUMSALLAŞMA/KURUMSALLIK


- GELENEKTE:
İNŞÂ ile/ve/ya da İMHÂ


- GELENEKTE:
SÜREKLİLİK ile/ve/<> TUTARLILIK

( CONTINUITY vs./and/<> CONSISTENCE :IN TRADITION )


- GELEN-GİDEN


- GELİN/KELİN[dvnlgttrk] ve/<> DAMAT/GÜVEY

( İ'SÂR[Ar.]: Gelin olma çağına gelme. )

( ARÛS ve/<> ARÎS )

( BEYÛ/BEYÛG ve/<> ARÎS )

( BRIDE and/<> GROOM )


- GELİN ile EĞRETİ GELİN


- GELİN ile/değil KUMA


- [ne yazık ki]
GELİR ADÂLETSİZLİĞİ ile/ve/||/<>/> "SERVET" ADÂLETSİZLİĞİ


- GELİRİNİ KULLANMA/TÜKETME:
YAŞAMAK ÜZERE ve/||/<>/> HAYIR İŞLEMEK ÜZERE ve/||/<>/> "HAYIR!" DİYEBİLMEK ÜZERE


- GELİŞİGÜZEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< KENDİNCE


- GELİŞİM VE DEĞİŞİM İÇİN:
ZORUNLULUK ile/ve/||/<> YOKLUK


- GELİŞİM ve/||/<> ARINMA ve/||/<> YOZLAŞMAMA


- GELİŞİM ile/ve/||/<> GELİŞMEK

( DEVELOPMENT vs./and/||/<> EVOLVE )


- GELİŞİM ile/ve/||/<>/> OLGUNLAŞMA


- GELİŞİM ile/ve/||/<>/> UYGARLIK


- GELİŞİM ve/||/<>/>/< UYGULAMA


- GELİŞİM/DEĞİŞİM:
YUKARIDAN, AŞAĞI ile/ve/değil/yerine/||/<> İÇTEN, DIŞA

( image

image )


- GELİŞMİŞ ÜLKE:
YOKSULLARIN BİLE ARABAYA BİNDİĞİ ÜLKE
değil/yerine/><
VARSILLARIN BİLE OTOBÜSE BİNDİĞİ ÜLKE


- GELİŞMİŞLİĞİN, OLGUNLUĞUN/KEMÂLÂTIN SONU:
YALINLIK ve/||/<> SÜKÛT


- GELİŞ(TİR)MEK ile/ve/değil/yerine/||/<> İYİLEŞ(TİR)MEK


- [ne yazık ki]
GEMİNİN BATMASI ile/ve/değil/||/<>/> SULARIN ÇEKİLMESİ

( Her zaman gemiler batmaz. Bu kez sular çekildi. )


- GEN ve/||/<>/> HAPLOGRUP ve/||/<>/> Y SOYAKTARANI


- GENÇKEN ÇABALA!:
"PARA/ÇIKAR KAZANMAK" İÇİN değil/yerine ÖĞRENMEK İÇİN

( WHEN YOU ARE YOUNG: [not] TO EARN but WORK TO LEARN
WORK TO LEARN instead of TO EARN :WHEN YOU ARE YOUNG )


- GENEL AF ile/ve/değil KISMÎ GENEL AF


- GENEL İDARE değil/yerine/= GENEL YÖNETİM


- GENEL [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- GENEL ile GELENEKSEL

( GENERAL vs. TRADITIONAL )


- GENEL ile ÖZEL

( GENERAL vs. REAL )


- GENEL ile/ve/<> ÖZEL

( Beyan. İLE/VE/<> Örnek. )

( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur. )

( Hastalık "yoktur", hasta vardır. )

( Bazen ve/ya da bazı durumlarda/koşullarda, bir ilke için "herkesten", bazen de bir kişi/insan için tüm ilkeler("imiz")den vazgeçebilmeliyizdir/vazgeçmeliyizdir! )


- GENELGE ile/ve/||/<>/> YÖNERGE

( Bağlayıcılığı vardır. İLE/VE/||/<>/> Bağlayıcılığı yoktur. )


- GENELLEME ile/ve/> AYRIMCILIK


- [ne yazık ki]
GENELLEME ve/||/<>/< BİLGİSİZLİK


- [ne yazık ki]
GENELLEME ile/ve/||/<>/< "İDDİA"

( [ne yazık ki] Ne kadar çok "genelleme" yapı(lı)yorsa, o kadar çok iddia edilir/eder. )


- [ne yazık ki]:
"GENELLEME" ile/ve/||/<>/> "YARGILAMA"


- GENELLEME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YORUM


- GENERK/DEVLET[Ar.] ile/ve/değil/||/<>/< ULUS/MİLLET[Ar.]


- GENETİK ile/değil GELENEKSEL


- [ne yazık ki]
!GENOSİT[İng./Fr. < GENOCIDE] değil/yerine/= SOYKIRIM


- GEOMETRİK ADÂLET ile/ve/||/<>/> ARİTMETİK ADÂLET


- GERÇEK KİŞİ:
[ya] KAÇAR ile/ve/||/<> "ZARAR VERİR"


- GERÇEK KİŞİ/LİK ile TÜZEL KİŞİ/LİK


- GERÇEK YAŞAM ile/ve/<> SİNEMA

( Gerçek yaşamda, taklit ederiz. İLE/VE/<> Sinemada, gerçek oluruz. )


- GERÇEKÇİ YAKLAŞIM ile/ve/||/<> AKLÎ GÖRÜ


- GERÇEKLEŞTİREBİLECEKLERİMİZ/ÖĞÜTLEYEBİLECEKLERİMİZ:
BAŞARILI "OLUP/OLMAMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MUTLU OLMAK


- GERÇEKLEŞ(TİR)MEK ile/ve/<> KAZANIM


- GERÇEKLİK:
AKIL SAYESİNDE/ARACILIĞIYLA ve/||/<> AKILDA


- GERÇEKLİK ile/ve/değil/||/<>/< GEREKSİNİM


- GERÇEKLİK ile/ve (TOPLUMSAL) UZLAŞIM

( REALITY vs./and [SOCIAL] COMPROMISE )


- GERÇEKLİK/HAKİKAT:
ÇÜRÜTEMEDİĞİMİZ ve/||/<> TÜKETEMEDİĞİMİZ


- (GERÇEKTEN) İSTEMEK ve/+/||/<>/> EMEK ve/+/||/<>/> YEMEK


- GERDEK/GİRDEK[Fars.]/ZİFÂF, ARÎS[Ar.]/EVANGADİ[Etiyopya'da] ile/ve/> TÜM GÜN VE GECELER

( TAHCÎL[Ar. < HACLE]: Gerdeğe sokma. | HACLE: Gelin odası. )


- GEREK GÖRMEMEK ile/ve/<> YEĞLEMEMEK/TERCİH ETMEMEK


- GEREK KOŞUL/NEDEN ile/ve/||/<> YETER KOŞUL/NEDEN


- GEREK YOK ile/ve DEĞMEZ


- GEREKÇE ile/ve DAYANAK/ÇA

( REASON vs./and SUPPORT/BASE )


- GEREKLERİNİ YAP(A)MADIYSAN:
HESAP SORMA! ve SIZLANMA!


- GEREKSİNİM ve/||/<>/> DİLE GETİRMEK

( Gereksinimi olduğu halde dile getirmeyen, dilsiz kalsa daha iyidir. )


- GEREKSİNİM ile/ve/değil/||/<>/< TAMAMLAYICI/LIK


- GEREKSİNİM ile/ve/> UYGARLIK

( Gereksinim, uygarlığın dinamosudur. )

( NEED vs./and/> CIVILIZATION )


- GEREKSİNİMLER ve İLİŞKİLER SIRADÜZENİ:
DİRİMSEL ve/||/<>/> BİLİŞSEL ve/||/<>/> DAVRANIŞSAL


- GEREKSİNİMLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- GEREKSİNİMLER ile/ve/||/<> DEĞERLER ile/ve/||/<> ANLAMLAR


- GEREKSİNİM/LER/İMİZ ve/<>/>< DEĞER/LER/İMİZ


- GEREKSİZ ELEŞTİRİ ile/ve/değil/||/<>/< GİZLİ HAYRAN/LIK


- GEREKSİZ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- GEREKSİZ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- GEREKSİZ/YERSİZ/ANLAMSIZ "TEPKİ VERMEK" ile/ve/değil/yerine HAREKETE GEÇMEK

( Sadece aptallar, gereksiz/yersiz/anlamsız "tepki verir". )


- GEREKTİĞİ KADAR DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK/YAPMAK ile/ve DEĞERİ/DEĞDİĞİ KADAR DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK/YAPMAK


- GEREKTİĞİNDE ile/ve YERİ GELDİĞİNDE


- GERGİN/LİK ile/ve/değil ŞİŞKİN/LİK


- GERİ ADIM ATMAK ile/değil/yerine GEREKEN ADIM(LAR)I ATMAK


- GERİ KALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> UZAK KALMAK


- GERİCİLİK ile/değil DİRENÇ


- GERİCİLİK ile/değil/yerine GELENEKÇİLİK


- GERİDE BIRAKTIKLARIMIZ ile/ve/||/<> ELİMİZİN ALTINDAKİLER ile/ve/||/<> ULAŞAMADIKLARIMIZ

( Özlüyoruz. İLE/VE/||/<> Sıkılıyoruz. İLE/VE/||/<> Tutuluyoruz. )


- GERİLERİN İLERİSİNDE OLMAK ile/ve/||/<> İLERİLERİN GERİSİNDE OLMAK


- GERİLİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DENGE


- GERİLİM ile/ve/değil/yerine SALINIM


- GERİLİMDE:
GERİLEME ile/değil/yerine İLERLEME


- GERİLME ile GERİNME

( TENSION vs. STRECH )


- GERİLME ile ŞİŞME


- GERİSİ GELİR ile/ve/||/<> SONU GELMEZ


- GETTO[İbr.] ile VAROŞ[Macarca]

( Bir kentin kendiliğinden herhangi bir azınlık kümesince yerleşilen bölümü. | Yahudi'lerin gönüllü olarak ya da zorlanarak yerleştikleri kent dışındaki yer. [Adını/yerleşikliğini, Venedik'teki baruthaneden alır.] İLE Kent ya da kasabada dış mahalle. )


- GEVEZE/YANŞAK ile ÇAÇARON[< İt.]

( ... İLE Karşısındakini susturacak biçimde ve çok konuşan, çenesi güçlü, geveze. )


- GEVŞEK ile LAÇKA[İt.]

( ... İLE Gemi halatının, gevşetilip boşa bırakılması. | Gevşemiş, verimsiz duruma gelmiş, düzeni bozulmuş. )


- GEVŞEK/LİK ile/ve/||/<> ESNEK/LİK


- GİDERİLEMEZ/LİK ile/ve/<> VAROLUŞU REDDEDİLEMEZ/LİK


- GİDERİNİ, GELİRİNE GÖRE AYARLAMAK/DÜŞÜREBİLMEK ile/ve/||/<>/> GELİRİNİ, GİDERİNE GÖRE AYARLAMAK/YÜKSELTEBİLMEK


- GİDERME ile/ve/değil/||/<>/< HAFİFLETME


- GINAÎ ile İZÂFÎ


- GİRDİ ile/ve/||/<>/> ETKEN


- GİRDİ ile/ve/||/<>/> KAZANIM


- GİRDİLER DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> YAŞAM DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> UYUM DÖRTLÜSÜ ile/ve/<> DEĞERLER DÖRTLÜSÜ

( Sayın Gökçen ADAR'ın, "Yaşamla Flört" adlı kitabını okumanızı salık veririz. )

( Olumlu/Pozitif | Olumsuz/Negatif | Nötr | X [Belirsiz, merak uyandıran]. İLE/VE/<>
İş | Sosyal | Aile | Özel. İLE/VE/<>
Beklenti | Ortam | Olanak | Zaman. İLE/VE/<>
Vizyon | Misyon | Nosyon | Gusto[Zevk ve heyecan niteliği, estetik değerler]. )

( INPUT QUARTET vs./and/<> LIFE QUARTET vs./and/<> HARMONY QUARTET vs./and/<> VALUES QUARTET
Positive | Negative | Neuter | X [Indefinite]. WITH/AND/<> Business | Social | Family | Private. WITH/AND/<> Expectation | Environment/Ambience | Possibility | Time. WITH/AND/<> Vision | Mission | Notion | Gusto. )


- GİRİŞİMCİ ile/ve/değil/||/< "SUÇLU"


- GİRİŞİM/KALKIŞMA ve/<>/> BOZGUN


- GİRİTLİLER ile/ve FENİKELİLER


- GİYİNMEK ile/ve KUŞANMAK


- GİZLEMEK ile/ve/değil (AÇMAYA/PAYLAŞMAYA) GEREK GÖRMEMEK

( [not] TO HIDE vs./and/but NOT TO SEE NECESSITY (TO OPEN/SHARE) )


- GİZLEMEK ile/ve/değil PAYLAŞMAMAK

( [not] TO HIDE vs./and/but NOT TO SHARE )


- GİZLİ EVSİZLER ile GEÇİCİ EVSİZLER ile SÜREKLİ EVSİZLER

( Evsiz kalabilme olasılığı yüksek olan ve zaman zaman evsiz kalan kişiler.[Yoksulluk sınırının altında yaşarlar ve sürekli olarak evsiz kalma olasılığıyla karşı karşıyadır.] İLE Evsizlik süresi çok uzun olmayan evsiz kişiler. [Kendilerini, evsizlerden farklı olarak toplumun bir parçası olarak tanımlar. Kaygı, depresyon belirtileri, alkol ve madde kullanımı görülebilir. Evlerini, işlerini ve toplumsal konumlarını tekrar kazanmak için çaba gösterir.] İLE Uzun süre boyunca evsiz olan kişiler. [Sokak ve parklarda yaşamayı, olağan olarak görür ve açıkça evsiz olarak tanımlanır. Öteki kişilerle iletişimlerinde çok kuşkucudur.] )


- GİZLİ/LİK ile/ve/değil/<> GÖRÜLMESİ/DUYULMASI/BİLİNMESİ İSTENİLMEYEN


- GÖBEKLİTEPE ve/||/<> ANU ve/||/<> MARDUK


- GÖÇ TERİMLERİ ile/ve/||/<> İLTİCA TERİMLERİ


- GÖÇ ile GÖÇÜM

( ... İLE Bazı kimyasal maddelerin ya da ışık, ısı, elektrik gibi güçlerin etkisiyle protoplazmanın, yanaşma ya da uzaklaşma biçiminde olan yer değiştirmesi. )

( ... avec TAKSİ )


- GÖÇEBE ile GÖÇMEN


- GÖÇEBE ile HORDA

( ... İLE Göçebe ve ilkel olarak yaşayan, yağmacı ve sataşkan topluluk. )


- GÖÇMEN ile SIĞINMACI


- GÖÇMENLİKTE:
[TÜRKİYE]
GÖÇ ALAN/VARIŞ ile/ve/||/<> GÖÇ VEREN/KAYNAK ile/ve/||/<> GEÇİŞ/TRANSİT


- GÖKTEN DÜŞEN ile GÖNÜLDEN DÜŞEN

( Parçası bulunur. İLE Parçası bulunmaz. )


- GÖKYÜZÜ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- GÖL OLMAYA ÇALIŞALIM!

( Yaşlı bir usta, çırağının sürekli herşeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir.

Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.

Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye yanıt verdi.

Usta, kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce, az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye yanıt verir genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam.
- "Hayır" diye yanıtlar çırağı.

Bunun üzerine, yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:
- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,

Göl olmaya çalış!" )


- GÖLGENDE DİNLENEN değil/yerine GÖNLÜNDE DİNLENEN


- GÖMMEK değil/yerine/>< GÖRMEK


- GÖNDER ile/||/<> GÖNDERE

( Bayrak direği. İLE/||/<> Küçük mızrak. )


- GÖNDERME ile/yerine UĞURLAMA


- GÖNDERMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YÖNLENDİRMEK


- GÖNLÜMÜZÜN, ... ve/||/<>/< GÖNLÜMÜZDEN ...

( Perişan olmasını istemiyorsak. VE/||/<>/< Perişan olanları çıkarmamak. )


- GÖNÜL HIRSIZ(LIĞ)I ile/ve/||/<> AÇIK KAPI ARSIZ(LIĞ)I


- GÖNÜL KOYMAK ile/değil/yerine/||/<>/< MESAFE KOYMAK


- GÖNÜL YAPMAK ve/||/<> RIZÂ DEVŞİRMEK


- GÖNÜL ile/ve/||/<>/> GÖRÜNMEYEN GÖNÜL

( Kişi/nin. İLE/VE/||/<>/> Toplum/un. )


- [ne yazık ki]
"GÖNÜL KIRMAK/GÖNÜLDEN ÇIKMAK"
değil/yerine/><
"GÖNÜLE GİRMEK/GÖNÜL ALMAK"

( [ne yazık ki] Zihindeki (tek ya da çoğul) olumsuz ve ölümlü kayıtlarla. DEĞİL/YERİNE/>< Zihindeki (tek) olumlu ve ölümsüz kayıtla. )

( Kişi, "nasıl" ise gireceği/çıkacağı gönül de öyledir. )


- GÖNÜLLÜ ile/ve/||/<>/> BAĞIŞÇI


- GÖNÜLLÜ ile/ve/||/<> GÖNÜLVEREN


- GÖNÜLLÜ ile/ve/değil/<> KATILIMCI


- GÖNÜLLÜLÜK:
ÜCRETSİZ YAPILAN İŞ/LER değil KARŞILIKSIZ GELİŞİM


- GÖNÜLLÜ/LÜK ile/ve/||/<> ADANMIŞ/LIK


- GÖNÜLLÜLÜK ile/ve/||/<> NEŞE


- GÖNÜLLÜLÜK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< SORUMLULUK ALMAK


- GÖRDÜĞÜM KADARIYLA ile/ve/||/<> BÜYÜK/AZ OLASILIKLA


- KİŞİ:
"GÖRDÜĞÜMÜZ" ile/ve/değil/yerine TANIDIĞIMIZ


- ADÂLET:
"GÖRELİ" değil DAYANIŞMALI


- [ne yazık ki]
GÖRELİ YOKSULLUK ile/ve/||/<> MUTLAK YOKSULLUK ile/ve/||/<> İNSANİ YOKSULLUK


- GÖRELİ/LİK ile/>< AHLÂK


- GÖREV ve/değil/||/<> İŞLEV


- GÖREV = VAZİFE, ÜFULE = FUNCTION[İng.] = FONCTION[Fr.] = FUNKTION[Alm.] = FUNCTIO[Lat.] = FUNCIÓN[İsp.]


- GÖREV/İMİZ:
"SİYASET" değil TESİS-İ ADÂLET


- GÖRGÜSÜZ/LÜK ile/değil/yerine BİLGİSİZ/LİK

( Bilgisizlik, görgüsüzlükten daha ağırdır ve görgüsüzlüğe yeğdir. )

( Görgü, sürekliliğin, kalıcılığa dönüşmesiyle gerçekleşir. )


- GÖRME ile/ve/<> NÜFÛZ ETME


- GÖRMEK/DUYMAK ile/ve BAKMAK/DİNLEMEK

( İşlevsel. İLE/VE Niyetle. )


- GÖRMEK ile/ve/||/<>/> BAKMAK

( İşlevsel/lik. İLE/VE/||/<>/> Niyetli, bilinçli, amaçlı. )

( GÖRMEK: Can kulağıyla dinlemek. )

( Görmek, dinlemek ile başlar. )

( image )

( İnsanın her bir gözü, doğrudan doğruya karşıya baktığı zaman, burundan dışarı doğru 95 derecelik bir görüş alanına sahiptir.

Ayrıca, gözlerimiz sayesinde burundan aşağıya doğru 75 derece, burna doğruysa 60 derecelik bir açıyı görebiliriz.

İki gözün görüş açısının, yani sol gözümüzün burna ve sağa doğru 60 derecelik görüş alanıyla, sağ gözümüzün burna ve sola doğru 60 derecelik görüş alanının çakıştığı bölge, kabaca 3 boyutlu görüş alanımızdır.

Bu 3 boyutlu görüş alanı, sadece 114 derecelik bir alanı kapsar. Bu iki alanın çakışması sayesinde derinlik algılanabilir. 114 derecenin geri kalan alanında teknik olarak 2 boyutlu görebiliriz ve derinlik algısı yok denecek kadar azdır.

İki göz hesaba katıldığında, insanın yatayda (göz ekseninde) 180 dereceden birazcık büyük bir görüş alanı vardır. Bunun üzerine göz hareketleri de görüş alanını değiştirir. Her bir gözümüz, yuvası içinde 90 dereceye yakın bir açıyla sola ya da sağa dönebilir. Bu sayede, kafamızı hareket ettirmeksizin, görüş alanımız göz ekseninde 270 dereceye kadar ulaşabilir. Kafamız da 100-130 dereceye kadar sağa ya da sola dönebilir. Bu sayede görüş alanımızı toplamda 340-350 dereceye kadar çıkarmamız mümkündür. Kafa ve boyun hareketine, göğüs ve bel dönüşü (rotasyonu) da eklenirse, bacakları hareket ettirmeksizin 360 dereceyi görmemiz olanaklıdır.

Her bir gözümüzde, dimdik ileri baktığımızda 12-15 derece dışa, 1.5 derece aşağıya denk gelecek biçimde optik sinirin retinayı yararak girdiği kör nokta bulunur. Bu kör nokta, görüş alanını gövde eksenimizde 7.5 derece, göz eksenimizde 5.5 derece kısıtlayan bir evrimsel kusurdur. )

( BASAR ile/ve/||/<>/> NAZAR )

( DÎDÂR: Görme, görüş gücü. İLE/VE/||/<>/> ... )

( TO SEE vs./and/||/<>/> TO LOOK )


- GÖRMEK ile/ve/||/<>/> BAKMAK ile/ve/||/<>/> İZLEMEK

( Denk gelerek, istemeden de görülmüş olabilir. İLE/VE/||/<>/> Dikkati yönelterek. İLE/VE/||/<>/> Bakışı kararlı bir biçimde sürdürerek. )

( BASAR ile/ve/||/<>/> NAZAR ile/ve/||/<>/> SEYİR/SEYR )

( TO SEE vs./and/||/<>/> TO LOOK vs./and/||/<>/> TO WATCH )


- GÖRMEMEK ile GÖRÜNENİ GÖRENİ GÖRMEMEK

( Nakışa bak, nakkaşı anla! )


- GÖRMEMEZLİKTEN GELMEK ile/ve/<> KAÇMAK


- GÖRMEMEZLİKTEN GELMEK ile/ve/||/<> YOK SAYMAK


- [önce] | "GÖRMEMEZLİKTEN GELİRLER"
sonra
"ALAY EDERLER"
sonra
"SAVAŞIRLAR" |
ile/değil/yerine/||/>/><
[sonunda]
KAZANIRSIN


- GÖRÜ ile/ve TANIKLIK


- GÖRÜNMEYEN [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- GÖRÜNTÜNÜN/MANZARANIN:
EN ÇİRKİNİ/KORKUNCU ile/değil/yerine/>< EN GÜZELİ

( Somurtan bir "yüz". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gülen bir yüz. :) )

( Gülen İnsan Yüzünün Görsel FaRkLaR'ı için burayı tıklayınız... )

( Kara delik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güneş. )

(

ile/değil/yerine/><

)



(4/10)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 390 kez incelenmiş/okunmuştur.