
A/E/I/İ/O/Ö/U/Ü...A/E/I/İ/O/Ö/U/Ü...A/E/I/İ/O/Ö/U/Ü ile ()...()...()
Kılavuz: Selenli Yazaçlardaki FaRkLaR
Toplam 2426 FaRk bulunmaktadır
Sayfa 7 / 11
- İNİK ile İNİK/ENİK/ENCEK/ENCİK
( İnmiş, indirilmiş. İLE Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu. )
- İNİSİYATİF[Fr./İng. < INITIATIVE] değil/yerine/= ÖNCE(Cİ)LİK, ÖNCÜLÜK
- İNKIŞÂ'[Ar.] ile İNKIŞÂR[Ar.]
( Hava açık olup ayazlama, ayaza çekme. İLE Deri ya da kabuğun soyulması. )
- İNKİŞAF/TEKÂMÜL[Ar.] değil/yerine/= GELİŞİM/GELİŞME
- İNLEME ile/değil/yerine/>< DİNLEME
( Bilgisizlikten, geç kalmış olmaktan dolayı inlemek istemiyorsan, (daha çok) dinlemelisin! )
- İNORGANİK[İng.]/ANORGANİK[Fr.] ile/||/<>/> KİMYASAL ile/||/<>/> ORGANİK
( )
( Karbon dışındaki ögelerin bileşiklerini inceleyen kimya dalı. İLE/||/<>/> ... İLE/||/<>/> Karbon bileşiklerini inceleyen kimya dalı. )
- İNOVASYON/INNOVATION[İng.] değil/yerine/= YENİLEŞİM
- İNŞAAT ile İNŞAT
( Yapı işleri. | Yapmak, yapım. İLE Koşuk okuma. | Bir koşuğu, bir yazın yapıtını, topluluk önünde, yüksek sesle ve gerektiği biçimde okuma. )
- İNSÂK[< NESAK]
( SECİ'Lİ VE KARİYELİ SÖZ SÖYLEME )
- İNSİ-CİNSİ (BELİRLİ OLMAMAK)
- İNSİYATİF değil İNİSİYATİF
- İNTİKALEN["ka" uzun okunur] ile İNTİKALÎ["ka" uzun okunur]
( İntikal suretiyle. İLE İntikal ile ilgili. )
- İPTİDAİ[Ar.]/PRİMİTİF[Fr./İng.] değil/yerine/= İLK(S)EL
- IRMAK ile ŞATT[Ar.][çoğ. ŞUTÛT]
( ... İLE Büyük ırmak/lar. )
- İRTİBÂ[Ar.] ile İRTİBÂT[Ar. < RABT]
( Baharda, güzel bir yerde oturma. İLE Bağlanış, rabtedilme. | İlgi, ilgili olma. | Bağlantı, belirtilerin birbirini tutması. )
- İRTİCA/EN ile İRTİCAL/EN
( Geri. İLE Düşünmeden, ağzına geldiği gibi söyleme. )
- İRTİDÂ'[Ar. < RİDÂ] ile İRTİDÂ'[Ar. < RIDÂ]/İRTİZÂ'[Ar. < RIZÂ] ile İRTİDÂ'[Ar.] ile İRTİDÂD[Ar. < REDD]
( Örtünme, çarşaf gibi şeye bürünme. Beğenme, seçme. | Uygun bulma, râzı olma. İLE Süt emme. İLE Yasak olan şeyden geri durma, çekinme. İLE İslâm dinini bırakarak başka bir dini kabul etme. )
- İRTİDÂD[Ar. < REDD] ile/>< İHTİDÂ'[Ar. < HİDÂYET]
( İslâm dinini bırakarak başka bir dini kabul etme. İLE/>< Doğru yola girme. İslâm dinini kabul etme, müslüman olma. )
- İRTİFÂ ile İRTİFAK
( Yükseklik. | Yükselti. İLE Dayanma. )
- IR/YIR ile YIR
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Aşk şiirleri/şarkıları. [gazel, gınâ] İLE Türkü, şarkı. )
- İŞ ile/ve/||/<>/> BEN YAPMAZSAM HİÇKİMSENİN YAP(A)MAYACAĞI İŞ
- İS'ÂD[Ar. < SUÛD] ile İS'ÂD[Ar. < SA'D]
( Yükseltme, yukarı çıkarma. İLE Kutlu kılma, mes'ûd etme. )
- İŞALLAH değil İNŞAALLAH
- ÎSÂR[Ar.] ile İS'ÂR[Ar.] ile ÎSÂR[Ar.] ile İS'ÂR/İSGAR["ga" uzun okunur] ile İ'SÂR[Ar.] ile İ'SÂR[Ar.] ile İ'SÂR[Ar.] ile İSÂR[Ar.]
( Bağ, sargı. | Esirlik. İLE Fiyat biçme, narh koyma. İLE İkram, bahşiş. | Cömertlikle verme. | Dökme, saçma, serpme. | Kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme. | Seçme. İLE Çocuğun diş çıkarması. İLE Sürçdürme, ayak kaydırma. | Birini, büyüklere kötüleme/zemmetme. İLE Güçleştirme. | Fakirleşme. İLE İkindi zamanında bulunma. | Gelin olma çağına gelme. | Kasırga. İLE Keçi memesine takılan kese/torba. )
- ISI ve IŞIK...:
OLSUN ile/ve/||/<>/> DOLSUN
- İSİM ile/ve/<> CİSİM/RESİM
- İS-/İSO- ile/||/<> ANİS-/ANİSO-
( Eşit, benzer, aynı. İLE/||/<> Benzemeyen, eşit olmayan, farklı. [anisokori: Göz bebeklerinin farklı büyüklükte olması.] )
- ISKAÇA[İt.] ile ISKARÇA[İt.]
( Yelkenli gemilerde, direklerin alt uclarının içine oturtulduğu yuva. İLE Bir limanın, gemi kalabalığı içindeki durumu. | Bir şeyi, tıka basa doldurma. )
- İSM[Ar. çoğ. ESMÂ, ESÂMÎ] ile İSM[Ar. çoğ. ÂSÂM]
( Ad. İLE Suç, günah. )
- İSMİ-CİSMİ (BELİRLİ OLMAMAK)
- İSNÂ-AŞER/İYYE
( CA'FERÎ MEZHEBİNİN ONİKİ İMAM TELÂKKİSİNE DAYANAN KOLU )
- ISNÂ'[Ar.] ile ISNÂN[Ar.]
( Yardım etme. | Anla(ya)mayan birinin, gerektiği gibi öğrenmesi. İLE Darılma, gücenme. | Ayak direme, ısrâr etme. | Kibirlenme. )
- İSRAF ET(TİR)MEK değil/yerine/= SAYPA(T)MAK
- İŞRÂK[Ar. < ŞİRK] ile İŞRÂK[Ar. < ŞARK] ile İŞRÎRÂK[Ar.]
( Allah'a ortak koşma, Allah'ın tek/bir oluşuna inanmama. İLE Güneşin doğması, doğarak çevresini ışıklandırması. | Işıklandırma, parlatma. İLE Gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme. )
- ISTAKOZ ile KEREVİDES/KEREVİT/KARAVİDE[Yun.]/BÖCEK
( Denizde yaşayan. İLE Tatlı suda yaşayan. )
( LOBSTER vs. CRAWFISH )
( HOMARUS VULGARIS cum ASTACUS/CAMBARUS / POTAMOBIUS FLUVIATILIS )
- İSTAVRİT ile KRAÇA/KIRAÇA
( ... İLE İstavrit balığının küçüğü. )
- İSTİBDÂ'[Ar.] ile İSTİBDÂ'[Ar.] ile İSTİBDÂD[Ar.]
( İşedikten sonra akıntıyı tam arıtma. | Nikâhlanılan bir dulun gebe olmadığına sonucunu elde etmek üzere bir adet dönemi görene kadar ona yaklaşmamak. İLE Nadide sayma, bedi'. İLE Keyfî yönetme düzeni. | Yönetimde baskı/tazyık. )
- İSTİFA ile/ve/||/<>/> İSTİĞFAR
( Affını isteme. | Bir işten, kendi isteğiyle çekilme. İLE/VE/||/<>/> Tövbe. | Allah'tan günahın bağışlanmasını isteme. | Estağfirullah. )
- İŞTİHÂ'[Ar. < ŞEHVET] ile İŞTİHÂR[Ar. < ŞÖHRET]
( İstek, meyil. | Yemek yeme isteği, iştah. İLE Ün alma, ünlü olma, şöhret bulma, şöhretlenme, meşhur olma. )
- İSTİHÂRE[Ar. < HAYR] ile İSTİ'ÂRE[Ar. çoğ. İSTİÂRÂT] ile İSTİŞÂRE[< ŞÛRÂ | çoğ. İSTİŞÂRÂT]
( Allah'a sual etmek. Bir durumun/işin hayırlı olup olmayacağını öngörmek üzere abdest alıp dua edip uykuya yatma. [Uyku durumu/hali koşulu/şartı yoktur.] | Hayırlı olmayı arzu etme.[Fr. ONIROMANCIE] İLE Ödünç alma, birinden eğreti bir şey alma. | Bir sözcüğün anlamını geçici/eğreti olarak başka bir sözcük üzerine kullanma. İLE Düşünce sorma, danışma. Sohbet ederek sual etmek. )
- İSTİHZÂ[Ar.] ile SUHRİYYET[Ar.]
- İSTİMTÂ'[Ar. < TEMETTÜ] ile İSTİMTÂR[Ar.]
( Yararlanma, kazanç. İLE Yağmur isteme, yağmur duasına çıkma. )
- İSTİNBÂ'[Ar.] ile İSTİNBÂT[Ar.]
( Haber sorma, bilgi isteme. İLE Bir söz ya da işten gizli bir anlam çıkarma. Açık olmayarak, dolayısıyla, zımnen anlama. )
- ISTIRAP VERİCİ OLAN:
"KİM OLMADIĞIMIZ" değil KİM OLAMADIĞIMIZ
- İSTİSRÂ'[Ar. < SÜR'AT] ile İSTİSRÂR[Ar.]
( Hızlandırma, süratlendirme. İLE Odalık alma. )
- İSTİYORUM / İSTEMİYORUM ile/ve/ya da/||/<> SEVİYORUM / SEVMİYORUM
( Hiçbir zaman, bir açıklama yeterliliği ve niteliğinde değillerdir. Daha çok da, kaçmaya ya da dayatmaya yönelik yanıtlardır.
Anımsanması gereken nokta da, sizin kullandığınız oranda ve koşullardaki keyfiyetle, bir başkası da aynı keyfiyetle bunları kullanabilir, karşılık verebilir ve sonuç tam bir hüsran ve boşluk/anlamsızlık yaratır/yaratacaktır.
Dolayısıyla da, yaşamın getirdiği durumlarla/zorunluluklarla yüzleşerek, kaçmaksızın, isteyip-istememe, sevip-sevmeme alanından çıkarmak gerekir. )
- İSTOP değil/yerine STOP değil/yerine DURMA/DURDU
- İT(") ve/||/<>/> (")BİT(")
( İtle yatan, bitle kalkar. )
- İT ve/||/<>/> BİT
( ile yatan. VE/||/<>/> ile kalkar. )
- İTÂT[Ar.] ile İTÂAT[Ar. < TAV]
( Düşmanlık, zıtlık. İLE Boyun eğme, dinleme, alınan emre göre davranma. )
- İTİMAT[Ar.] değil/yerine/= GÜVEN/GÜVENÇ
- İTİNÂ ile/ve/||/<>/> İMTİNÂ
- İ'TİSÂ[Ar.] ile İ'TİSÂR[Ar.]
( Asâ kullanma, asâya dayanma. İLE Özünü/usâresini çıkarmak için bir şeyi sıkma, sıkılma. )
- ITLÂK ile/>< İTİLÂK
( Uzaklaşma, ayrı/bağımsız olma, boşanma. İLE/>< Birinin sevgisine yakalanma, tutulma. )
- ITRÎ ve/||/<> ZAHARYA(S)
( [Türk Mûsikîsi'nin ...] Süleymaniye Camisi. VE/||/<> SultanAhmet Camisi. )
( [vefat] 1711 ve/||/<> 1790? )
- İTTİSAF[Ar. < VASF] ve/< URÛZ[Ar. < ARZ]
( Nitelenme. VE ... )
- İYRENÇ/İRENÇ/İİRENÇ değil İĞRENÇ
- İZÂ'[Ar.] ile ÎZÂ'[Ar.] ile İZÂA/İZÂAT[Ar.] ile İZÂA/İZÂAT[Ar. < ZIYÂ]
( Sıra, hizâ. İLE İyiliğe karşı iyilik etme. | Kedere, mihnete uğratma. | Korkma. İLE Açığa vurma. İLE Kaybetme, zâyi etme. )
- IZA[Ar.] ile IZÂA[Ar.]
( Öğüt, vaız, nasîhat. İLE Kaybetme, mahvetme, edilme. )
- İZÂFE[Ar.] ile İZÂFET[Ar.]
( Katma, ekleme, zammetme. | Karıştırma. İLE İki şey arasındaki bağ, ilgi. | Ad/isim tamlaması/takımı. )
- İZAHI OLMAYAN > MİZAH
( Açıklaması[izâhı] olmayan durumların, mizahı olur. )
- İZAHI yoksa/> MİZAHI
( Açıklması/izahı olmayanın, mizahı/gülmecesi olur. )
- JARGON ile ARGO
- KABÎLE[Ar. çoğ. KABÂİL] ile KABİLE["ka" uzun okunur]
( Boy. İLE Hanım ebe. )
- KÂBİLİY(Y)ET değil/yerine/= YETENEK
- KABIZ[Ar. < KABZ]["ka" uzun okunur] ile KABIZA["ka" uzun okunur] ile KABZ[Ar.] ile KABZA[Ar.]
( Alan, tutan, kabzeden. | Peklik/kabızlık veren. | [anatomide] Sıkan, çeken. [KABZ >< BAST] İLE [anatomide] Büken.[: Oynak kemikler arasındaki açıları daraltan kasların genel adı.] İLE El ile tutma. | Avuç içine alma, kavrama. | Azrâil tarafından ruh teslim alınma, ölme. | Peklik, amelsizlik, kabız. İLE Tutacak/tutamak yeri, sap. )
- KABIZLIK/İNKIBAZ/KONSTİPASYON ile/||/<> SÜRGÜN/DİYARE/İSHAL
( Bağırsak devimlerinin yavaşlaması ve kabızlık. İLE/||/<> Sık ve sulu dışkılama. )
- KÂD[Ar.] ile KADD[Ar.] ile KÂD[Ar.]
( Mahzûn olma. İLE Boy. İLE Hırs. )
- KADARSIYLA değil KADARIYLA
- KA'DE[Ar.] ile KADEH[Ar. çoğ. AKDÂH]
( Bir kere oturma, oturuş. İLE Bardak, küçük bardak, içki bardağı. | [botanik] Kadeh. )
- KADÎ/KADI/KAZI[Ar. < KAZÂ | çoğ. KUZÂT]["ka" uzun okunur] ile KADİH[Ar. < KADH]["ka" uzun okunur]
( Yapan, yerine getiren. İLE Kötüleyici, zemmedici. )
- KADIN DOKTOR ile/ve/değil/||/<> KADIN DOKTORU
- KADÎR[Ar. < KUDRET] ile KADİR["ka" uzun okunur] ile KADR[Ar.]
( Tükenmez kudret sahibi olan Allah.[Allah'ın adlarından] İLE Güçlü, kuvvetli, kudretli, kudret sahibi. | Allah. İLE Değer, itibar. | Onur, şeref, haysiyet, meziyet. | Derece, rütbe. | Yıldızları, parlaklık derecelerine göre birbirinden ayırdetmek için yapılan sınıflandırmada her dereceden biri.[Birinci kadirden(en parlak) altıncı kadire kadar olan yıldızlar gözle görülebilir; teleskobun kuvveti arttıkça daha küçük kadirdeki yıldızları görmek olanaklıdır.][Güneşin parlaklığı sıfırıncı kadirdendir.] )
- KADR ile/ve KADER/KADAR ile/ve KADER
( Parlaklık. İLE/VE Ölçü. | Ölçüsünde, derecesinde. | Büyüklüğünde, genişliğinde. | Dek. | Gibi. | Denli. | Süre belirten bir söz. | Miktarda, derecede. | Bir sayıdan sonra geldiğinde, kesinlikle belirli olmayan bir niceliği belirten söz. İLE/VE Özgürlük. )
- KAFATASI = SCULL, CRANIUM[İng.] = LE CRÂNE[Fr.] = SCHÄDEL[Alm.] = TESCHIO[İt.] = CRANEO[İsp.] = CALVA[Lat.] = TO KRANION[Yun.] = CUMCUME(T)[Ar.] = KÂSEH-İ SER[Fars.] = SCHEDEL[Felm.]
- KAFATASI ile SÜTÜR/SUTURE[İng.]
( Kafatası kemiklerinin dikişe benzer ek yerleri. )
- KÂFFE/Sİ[Ar.] değil/yerine/= TÜMÜ, HEPSİ, TAMAMI
- KAFTAN ile HİL'AT[çoğ. HİLA']
- KÂGİR/KÂRGİR[Fars.] değil/yerine/= TAŞ YA DA TUĞLADAN YAPILAN YAPI
- KÂĞIT ile AYDINGER[< EIDINGER özel adından]
( ... İLE Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt. )
- KAL GELMESİ değil/yerine/>< KALK GELMESİ
- KALDIRAÇ/MANİVELA[İt. < MANOVELLA] ile KALDIRAN ile KALDIRICI ile KALDIRIM ile KALDIRIŞ ile KALDIRMAK
( Az bir kuvvet ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktası üzerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert çubuk. İLE Bazı organları yukarıya doğru hareket ettiren kas. İLE Kriko. İLE Yaya kaldırımı. | Yollarda taşlarla yapılan döşeme. İLE Kaldırma işi. İLE Bulunduğu yerden almak. | Yukarı doğru hareket ettirmek. | Yükseltmek. | Ürün toplamak, taşımak. | Çekmek, taşımak. | Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek. | Hastayı hastaneye götürmek. | Tören yaparak ölüyü gömmek. | Toplamak. | Alıp başka yere götürmek. | Uyandırmak. | Piyasadan çekmek. | Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak. | Kaçırmak. | İyi etmek, iyileştirmek. | Bir şeyden çokça satın almak. | Tayin etmek, atamak. | Yok etmek, ortadan silmek. | Uygun gelmek, yakışmak. | Çalmak, aşırmak. )
- KANAAT değil/yerine/= KANI/KANIKLIK
- KANAAT ile/ve/değil/yerine KANIT
- KANALİZE ETMEK/OLMAK değil/yerine/= YÖNLEMEK/YÖNLENMEK
- KANAT ile/değil KANAAT
( Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan örgen. | Balıklarda yüzgeç. | Bir uçağın havada durmasını sağlayan taşıyıcı aerodinamik güçlerin etkilediği yatay yüzey. | Kapı, pencere, dolap gibi dikine açılıp kapanan şeylerin kapağı. | Yan, taraf. | Meclis, parti vb. topluluklarda düşünce yönünden özellik gösteren taraflardan her biri. | Fırıldak biçiminde olan şeylerde kol. | Angıç. | Savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri, cenah. | Futbol, hentbol vb. takım oyunlarında hücum hattının sağ ve sol bölümü. İLE/DEĞİL Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum. | Kanma, inanma. | Kanış, kanı, inanç, düşünce. )
- KANDA ile KANDAN
( Nerede. İLE Nereden. )
- KANDIRMA/CA ile/ve/değil ŞAŞIR(T)MA/CA ile/ve/değil YANILTMA/CA / YANILSAMA
- KÂNÎ[Ar.] ile Kânî[Ar.] ile KANİ'[Ar. < KANÂAT | çoğ. KANİÛN, KANİÎN]["ka" uzun okunur]
( Dokunaklı/iğneli söz söyleyen, kinâye eden/söyleyen. İLE XVIII. yy.da Osmanlı edebiyatının şiir/nazım ve düzyazı/nesir üstadlarındandır. Hezl ve mizah tarzında yazdığı hoş mektuplarla ün kazanmıştır. İLE Hırs. )
- KANTAT[Fr. < CANTATE] ile/değil/yerine İLÂHÎ
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Kahramanlık ve din konularında yazılıp bestelenen şiir ya da bu şiirin orkestra eşliğindeki tek ya da çok sesli bestesi. )
- KANTİN[Fr. < CANTINE]
( Kışla, fabrika, okul vb. yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığı yer. | Bu gibi kurumlarda işletilen ve yalnız o kuruma bağlı kimselerin yemek yediği lokanta. )
- KAP KALAYLAMAK ile/ve/<>/değil/yerine KALP KALAYLAMAK
- KAPACIK / KAPAKÇIK
( Küçük kapak. | Yürekte ve damarlarda kanın ya da başka sıvıların geri dönmesini önleyen supap durumunda küçük kapak. )
- KAPAMAK ile KAPATMAK
( Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek. | Hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak. | Bir şeyin görünmesine engel olmak. | Geçişi engellemek. | Tıkamak, içini doldurmak. | Su, elektrik gelişini kesmek. | Çalışamaz, görev ve iş yapamaz duruma getirmek. | Üzerinde durmamak, bir şey üzerinde konuşmayı bırakmak. | Bir yere sokup dışarı çıkmasına engel olmak, hapsetmek. | Ortalıktan alıp saklamak. | Karşılamak, denk gelmek. İLE Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek. | Kapamak. | Bir kadınla nikâhsız yaşamak. | Yayımını yasak etmek, yayımına son vermek. | Herhangi bir yerin tüM tüketimlerini üstlenip başkalarını içeri almadan isteği doğrultusunda eğlenmek. | Bitirmek, unutturmak, söz edilmesini engellemek. )
- KAPARO[İt. < CAPARRA]/BESMÂN[Fars.] ile/ve PEY/PEH[Fars.]
- KAPARO[İt. < CAPARRA] değil/yerine/= ÖNDELİK
- KAPASİTE ARTTIRIMI değil KAPASİTE ARTIRIMI
- KAPILANMAK ve/<> KAPLANMAK
- KAPLAN ile BEBR/BEBİR[Fars.]
( ... İLE Hindistan'da kaplana benzeyen, kedi yapılı, gayet büyük, üstü yol yok tüylü bir hayvanmış. Saldırdığı zaman tüyleri öyle bir kabarırmış ki gören ürkermiş. Böbürlenmek sözcüğünün bebr'den geldiği sanılmaktadır. Efsaneye göre bu hayvanın derisine ok, kılıç, mızrak gibi savaş aletleri işlemezmiş. )
- KAPORA[İt. < CAPARRA] değil/yerine/= GÜVENMELİK
- KAPORTA[İt. < BOCCAPORTA] ile/ve/||/<> KAROSER[Fr. < CARROSSERIE] ile/ve/||/<> TAMPON[Fr. < TAMPON]
( Otomobilde, kaput ya da ön kapak. | Motorlu taşıtları örten, genellikle sacdan yapılmış dış bölüm. | Gemi içinin aydınlanması ve hava alması amacıyla güvertede açılmış bulunan camekânlı yer. | Kişinin yüz, giysi, ayakkabı vb.nden oluşan dış görünümü. İLE/VE/||/<> Otomobilde, mekanizmayı oluşturan motor, makine, tekerlek, şasi vb. bölümlerin dışında kalan, görünen dış bölüm. İLE/VE/||/<> Bir deliği kapamaya yarayan, herhangi bir nesneden yapılmış büyük tıkaç. | Bir darbenin şiddetini azaltmaya yarayan, içi yumuşak nesneyle dolu şey. | Çarpışmaların etkisini azaltmak için vagonların, otomobillerin ön ve arkalarında bulunan donanım. | Kanı silmek, durdurmak için kullanılan gazlı bez yumağı ya da sterilize edilmiş pamuklu özel parça. | Bir darbenin, çatışmanın şiddetini azaltan etken. )
- KÂR değil/yerine AR
- KARA YILANI ile/ve KARAYILAN
( ... İLE Boyu uzun, başı iri pullarla örtülü, zararlı hayvanları yediği için tarıma yararlı, tehlikesiz bir yılan. )
( RINGED/GRASS SNAKE vs./and WHIPSNAKE )
( TROPIDONOTUS NATRIX cum/et COLUBER JUGULARIS / DOLICHOPHIS JUGULARIS )
- KÂR-ÂGÂH[Ar.] ile KARÂR-GÂH[Ar., Fars.]
( İş bilir, uyanık. İLE Bir yerde oturup karar kılınacak, dinlenilecek yer. | Bir ordu kurmay kurulunun bulunduğu yer/merkez. )
- KARARTMA ile KARARTMAK
( Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme ya da söndürme biçiminde alınan önlemlerin tümü. İLE Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak. | Karanlık duruma getirmek. | Işığı kısmak ya da örtmek. | Kötü bir duruma getirmek. )
- KARBONAT ile BİKARBONAT
( CO³²? iyonunu içeren bileşikler. İLE HCO³? iyonunu içeren bileşikler. )
- KARBONLAMA ile KARBONLAMAK/KARBÜRLEME
( Çeliğe karbon verme işlemi. İLE Bir maden ya da alaşımı karbon bakımından zenginleştirmek. )
- KARELEME ile KARELEMEK
( Karelemek. | Bir resmin, büyülterek ya da küçülterek benzerini çıkarma yöntemi. | Herhangi bir çokgenle eş değerli bir kare çizme. | Eş değer bir kare ile hesaplama. İLE Karelere ayırmak. | Bir resmi büyültme ya da küçültme işleminden sonra asıl örneğin oranlarını kopyasında da elde etmek için bir resmi eşit sayıda karelere ayırmak. )
- KARI" (SEV[M]İYOR/UM) ile/değil KAR-I (SEV[M]İYOR/UM)
- KÂRINCA KARARINCA (YAŞAMAK, DAVRANMAK)
- KARIŞIK ile/ve/değil KARMAŞIK
( [not] MIXED vs./and/but COMPLICATED )
- KARPİT[İng. < CARBIDE] = KARBON + KALSİYUM[CaC2]
( Genellikle sanayide, asetilen gazı çıkarmakta kullanılan, karbonla kalsiyum bileşiği nesne. )
- KARŞILAŞMA ve/||/<>/> KARŞILAMA ve/||/<>/> KARŞILAŞTIRMA
- KARŞIT ile KARŞI/LIK
( OPPOSITE vs. TO OPPOSE )
- KAS(KALAS) KAFALI OLMAK yerine KASK KAFALI OLMAK
( Bisiklet kullanırken kask takmanın farkının ve öneminin sürekli zihinde tutulması gerekliliğinin yanı sıra, takmakla takmamak arasındaki FaRkLaR, burada gösteremeyeceğimiz kadar kötü görüntülerdir. O istenmeyecek durumlara düşmemek için "Kask takmayı tercih ediyorum/z..." )
( )
( )
- KASET[Fr. < CASSETTE]/CD[İng. < COMPACT DISC] / ALBÜM[Fr.] yerine UZUNÇALAR
( İçinde, görüntü ve seslerin kaydedildiği, gerektiğinde yeniden kullanılmasını sağlayan bir manyetik şeridin bulunduğu küçük kutu. / Fotoğraf, pul vb.ni dizip saklamaya yarayan bir defter türü. | Herhangi bir konu ile ilgili kısa açıklamalar verilerek resimler basılmış olan kitap. | Uzunçalar. YERİNE ... )
- KASİD[Ar. < KASD | çoğ. KASİDÂN]["ka" uzun okunur] ile KÂSİD[Ar. < KESÂD] ile KASÎD[Ar.]
( Kasdeden, tasarlayan, kıyan. | Postacı, haberci, tatar, ulak. İLE Sürümsüz, geçmez, aranmaz. İLE Kasîde. )
- KASÎDE ile ŞİTÂİYYE
( ... İLE Giriş bölümü kıştan bahseden ya da kış betimlemeleriyle başlayan kasîde. )
- KAŞI(N)MAK ile DOKUNUYORMUŞ/SİLİYORMUŞ/KAŞIYORMUŞ/SADECE ELİNİ KOYMUŞ GİBİ YAPMAK
- KAŞI(N)MAK ile KARIŞTIRMAK
( İHTİKÂK["ka" uzun okunur], İNHİKÂK ile ... )
- KAST[Ar. < KASD] ile KAST[Fr. < CASTE]
( Amaç, istek, maksat. | Öldürmeyi, yaralamayı ya da zarar vermeyi isteme, kötü niyet. İLE Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri. )
- KAT/KATT[Ar.] ile KAT'[Ar.]
( Katı bir şeyi enine kesme, yontma. | Tahıl fiyatlarının yüksekliği. | Geçme, ilerleme, yol alma. | Kağıtları oyarak dantel gibi süslü şekiller oluşturma sanatı. | Sözün etkisini artırmak ve dinleyenin anlayışına bırakmak için sözü bitirmeden kesme. [şöyle şöyle oluyor, dikkat edin, yoksa ...] İLE Kesme, keslme, biçme. | Halletme, karar verme, sona erdirme, bitirme. )
- KAT'Â[Ar.] ile KAT'EN[Ar.]
( Hiçbir zaman, asla. İLE Asla, hiçbir zaman. )
- KAT'Â[Ar.] ile KATIA["ka" uzun okunur]
( Hiçbir zaman, asla. İLE Katı'ın dişili/müennesi. | Katı' sanatı ile yapılmış dantel gibi kâğıt oyması yapıt. | Kesen, kesici. )
- KATLİAM[Ar. KATL+ÂMM] değil/yerine/= KIRIM
- KATLA(N)MAK ile BÜK(ÜL)MEK
- KATLETMEK ile/değil/yerine/>< KATETMEK
- KAVÂRİ'[Ar. < KARİA] ile KAVÂRÎR[Ar. < KARÛRE]
( Şiddetli esen rüzgârlar. | Ansızın gelen büyük belâlar. | Kıyâmetler. | Belâdan kurtulmak üzere okunan dualar. İLE Gözbebekleri. | Sırçadan/camdan, bazen de gümüşten yapılan kablar. | Sidik kabları. )
- KÂVÎ[Ar. < KEYY | çoğ. KÂVİYÂN] ile KAVÎ[Ar. < KUVVET]
( Dağlayan, yakan/yakıcı. [Fr. CAUSTIQUE] İLE Güçlü, kuvvetli. | Güvenilir, sağlam. )
- KAVRAM ÜRETMEK ile/ve/değil/||/<> KURAM ÜRETMEK
- KAYNAK/REFERANS[İng. < REFERENCE] ile/ve/||/<>/> KAYNAKÇA
( Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. | Herhangi bir bilim dalında yazılmış olan yazı ya da yapıtların tümü. İLE/VE/||/<>/> Belirli bir konu, yer ve dönemle ilgili yayınları kapsayan ya da en iyilerini seçen yapıt. )
- KAYSI değil KAYISI
- KAZÂ/KADÂ ile/ve/||/<>/> KADER/KADAR
( Gereksinim. İLE/VE/||/<>/> Ölçü. )
( Gerekeni/gereksinimi ölçülendirmek. )
( Tekil. İLE/VE/||/<>/> Çoğul. )
( Kaderin gerçekleşmesi/vukû bulması, bilinmesi, görülmesi. İLE/VE/||/<>/> Bilinmez. )
( Göz. İLE/VE/||/<>/> Bakış/bakma. )
( Zorunluluk/cebr. İLE/VE/||/<>/> Özgürlük[seçenek/yeğleme]. )
( Tümel. İLE/VE/||/<>/> Tikel. )
( Var oluş/olan. İLE/VE/||/<>/> Bilgi. )
- KÂZIM/KEZÎM[Ar. çoğ. KÂZIMÎN] ile KAZIM/KAZIMA["ka" uzun okunur]
( Kızgınlığını, öfkesini, hırsını yenen. İLE Kemirici.[hayvan] )
- KAZMAK ile KAZIMAK
- KEÇİ[Oğuz] ile KEÇİG
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Keçi. İLE Irmaktaki sığ yer, geçit. )
- KEF[Ar.] ile KEF[Ar., Fars.] ile KEFF[Ar. çoğ. KÜFÛF]
( Köpük. | Sünger taşı. İLE Eski Türkçe abecesinin yirmibeşinci harfidir.[ebced hesabında yirmi sayısının karşılığıdır] İLE Eliçi, aya, avuç. RÂHE[Ar.] | Ayağın altı, taban. | El çekme, vazgeçme. | [edebiyatta] Arûz'un yedinci sâkin harfini çıkarma. )
- KELÂM ile/ve/||/<> AKAİD/AKÎDE
( Amacı dinî olmakla birlikte temellendirmesi akılsal olan bilim dalı. İLE/VE İnanca ilişkin ve sem'î[ilgili dinin kutsal metninden alınma] kanıtlara dayalı bilim dalı. )
( Matematik mutlak, fizik mukayyettir. Akaid mutlaktır. )
( NESEF-İ AKAİD'ini okumanızı salık veririz. [TAFTAZÂNİ'nin şerhinden yararlanılabilir.] )
- KELÎM[Ar. < KİLÂM] ile KELİM[Ar. < KELİME]
( Söz söyleyen, konuşan. | İkinci kişi.[muhâtab] İLE Sözler. )
- KENDİ:
"DIŞINDAKİNLER" değil KENDİ DIŞINDAKİLER
- KENDİ/M ile/ve/değil/||/<>/< YAPMAYABİLME OLANAĞI/BİLGİSİ/BİLİNCİ / İHTİYÂR/IM
- KENDİMİZİ:
DEV AYNASINDA GÖRMEK ile/değil/yerine/>< DEVÂ AYNASINDA GÖRMEK
- KENDİNDE ile/ve/>/değil KENDİNDEN
- KENDİNE ÖZGÜN değil KENDİNE ÖZGÜ ya da ÖZGÜN
- KENDİNİ/BİRİNİ "DEĞERLENDİRİRKEN":
SAHİP OLMADIKLARI(N) İLE ile/ve/değil/yerine/||/<> SAHİP OLDUKLARI/N İLE NELER YAPTIĞI(N)/YAPABİLDİĞİ(N)
- KENDİNLE KALMAK ile KENDİNE KALMAK
( Hoştur. İLE Kolay değildir. )
- KENDÜ ile KENDÜK[Kençek]
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Kendi. İLE Un ya da benzer şeyler konan fıçı benzeri toprak kap. )
- KERRAKE/KERÂKE[Ar.] değil/yerine/= ÜSTLÜK
( İnce softan hafif ve dar bir üstlük. )
- KE'SÎ[Ar. < KE'S] ile KESÎ[Fars.]
( Kadehle, bardakla, çanakla ilgili, onlara benzer. | [botanik] Çanaksı. İLE Bir kişi. | İnsanlık, mertlik. )
- KESİN ile KESKİN
( DEFINITE vs. KEEN )
- KESÎR[Ar. < KESRET] ile KESÎR[Ar.] ile KESR[Ar. çoğ. KÜSÛR]
( Çok çok olan, bol. | Sık olan, çok kez olan. İLE Kırılmış. İLE Kırma/kırılma, paralama. | Bozma, halel getirme. | [dilb.] Bir harfin esre i okunması. | [mat.] Kesir. )
- KEYİF değil/yerine/= YAŞU/YAŞUĞ
- KİÇİMEK ile/ve/||/<> KİÇİNMEK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Kaşınmak. İLE/VE/||/<> Dayak. | Aşırı eşeysel istek. )
- KIĞ = KIĞI
( Koyun, keçi vb. ve deve dışkısı. )
- KILIF[Ar. < GİLÂF] ile KIRLENT[Fr. < GUIRLANDE]
( Bir şeyi korumak için kendi biçimine göre, çoğunlukla yumuşak bir nesneden yapılmış özel kap. | Yolsuz bir işe bulunan sudan gerekçe. İLE Çiçek ya da yaprak işlemeli süs. | İşlemeli ya da işlemesiz bir tür küçük yastık. )
- KİLİTLE(N)ME ile/değil DÜĞÜMLE(N)ME
- KİNÂYE[Ar.]/İRONİ[İng. IRONY | Fr. IRONIE] değil/yerine/= DOLAYSÖZ
- KİPE[Alm. < KIPPE]
( Hızla bükülen kalçanın sert ve birden gerilişiyle, gövdenin yatıştan ayaküstü duruşa ya da asılmadan dayanmaya geçmesi. )
- KİR-KİSP
- KIRIK-KIRTIK
- KIRIM ile/= TAURIS ile/= TAVRIA/TAVRIDA
( ... İLE/= Kırım'dan, ilk kez Antik Çağ'da, Heredotos söz etmiş ve bu adı vermiştir. İLE/= Roma'lılar da, bu adlarla anmıştır. )
- KİRİŞLEME ile KİRİŞLEMEK
( Kirişlemek işi. | Ahşap döşemelerde yaklaşık 50 santimetre ara ile kirişler koyma. | Çapraz olarak, kılıçlama. İLE Kirişi çekip germek. | Kiriş olarak kullanılan keresteyi döşemek. )
- KIRK (LOKMA/TABAK) ile/ve/<>/ya da KIRIK (LOKMA/TABAK)
- KİŞİ:
ŞER ile/değil/yerine/>< ER
- KİŞİLER ÜZERİNDE değil/yerine/< KİŞİLER ÜZERİNDEN
- MERAK":
KİŞİLER ÜZERİNE/ÜZERİNDEN ile/değil/yerine/< DÜŞÜNCELER/ZİHİNLER ÜZERİNE/ÜZERİNDEN
- KİŞİNİN:
(")ÖZ GEÇMİŞİ(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SÖZ GEÇMİŞİ
- KİŞİNİN(KENDİ) RİTMİ(N) ile/ve/||/<> YAŞAMIN RİTMİ
- KİŞİSEL = ŞAHSİ = PERSONAL[İng.] = PERSONNEL[Fr.] = PERSÖNLICH, PERSONAL[Alm.]
- KISKAÇ ile KISKANÇ
( Bir şeyi tutup sıkıştırmaya yarayan kerpeten, pense vb. araç. | Açılıp kapanan eğreti merdiven. | Böceklerde besinleri parçalamaya ve kendilerini savunmaya yarayan örgen. | Demircilerin kızgın demiri tuttukları maşa vb. araç. İLE Kıskanma huyunda olan kişi, günücü, haset, hasetçi, hasetli, hasut. )
- KIŞKIR(T)MAK ile/ve/||/<> KAYNA(T)MAK ile/ve/||/<> KABAR(T)MAK
- KISKIVRAK (YAKALA(N)MAK)
- KIŞLA ile KIŞLA ile KIŞLA ile KIŞLAK
( Askerlerin toplu olarak barındıkları yapıların tümü. İLE Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği ya da kışın barındığı kapalı ağıl. İLE Kış ile [soğuk/kar ile] (baş etmek/edememek). İLE Kışın barınılan yer. | Kışın orduların, göçebe oymakların hayvanlarıyla birlikte yayladan inip konakladıkları yer. )
- KIŞLA ile/||/<> KIŞLAK ile/||/<> ODA
( Askerlerin toplu olarak barındığı büyük yapı. Çevresine göre daha yüksek yerlerde kış aylarının aşırı soğuklarından etkilenen göçebe yaşam tarzını benimseyenlerin gittiği, daha sıcak olan görece alçak bölgelerdir. Kışlaklar, genelde deniz, göl ve akarsu kıyılarıdır. Deniz ve göl kıyıları çevresine göre genelde düşük yükseklikteki bölgeler olduğundan iklimi, yaylaklara göre daha ılıman olan yerlerdir. İLE/||/<> Yeniçeri kışlası. )
- KISSA[Ar. < KISAS] ile KISSA'[Ar.] ile KISA[>< UZUN]
( Fıkra, öykü, söylence. | Vak'a, macera. İLE Salatalık/hıyar.[KISSÂ ÜL-HİMÂR: Eşek hıyarı.(Fr. ÉLATER)] İLE Boyu, uzunluğu az olan, kesik. )
- KISTÂS[Ar.] ile/ve/||/<> KISAS[Ar.]
( Bir suçlunun, başkasına yaptığı kötülüğü, aynı biçimde uygulayarak cezalandırılması. İLE/VE/||/<> Ölçü. | Büyük terazi. )
- KIVRAMAK ile KIVRANMAK
( Bir nesnenin buruşup toplanması, kıvırcık duruma gelmesi. | Hızlı yürümek. | Harekete geçmek. İLE Ağrı, sancı gibi gövdesel ya da korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle gövdenin eğilip bükülmesi. | Acı çekmek, üzülmek. | Bir şeye çok gereksinim duymak. )
- KIYÂFET/KİSVE/ESVAP/LİBAS[Ar.}/KOSTÜM[Fr./İng. < COSTUME] değil/yerine/= GİYSİ/GİYİM/GİYECEK/OTRAN
- KIYASLAMA ile/ve/||/<>/> YARGILAMA ile/ve/||/<>/> SUÇLAMA ile/ve/||/<>/> AŞAĞILAMA
- KIYL Ü KÂL/KİL Ü KAL ile ...
( Dedikodu, kuru lâf. [GÜFT Ü GÛ] )
- KIZILDERİLİ değil/yerine AMERİKA(N) YERLİSİ/ESKİ HİNTLİLER/OLD INDIANS
- KLASİK ile/değil ANTİK/A
( [not] CLASSIC vs. ANTIQUE )
- KLAS/MAN[Fr. < CLASSE/MENT] değil/yerine/= BÖLÜM
- KLAVSEN[< Fr.]/ÇEMBALO[< İt.] = PİYANO[İt. < PIANO]
( Klavyeli ve telli bir çalgı. )
- KOCABAŞ ile KOCABAŞI
( İspinozgillerden, 18 santimetre uzunluğunda, sırtı kahverengi, karnı pembe bir tür kuş, flurcun. [Lat. COCCOTHRAUSTES COCCOTHRAUSTES]. | Sığır, manda vb. hayvanların genel adı, büyükbaş. | Doğu Anadolu'da, yol ve tarla kenarlarında yetişen, 30-150 santimetre yüksekliğinde, iki yıllık otsu bir bitki. [Lat. ONOPRORDON ACANTHIUM] | Pancar, şeker pancarı. İLE Köy ihtiyâr heyetinin başı, muhtar. )
- KOFALMAK ile/ve/||/<>/> KOFALAK
( Gururlanmak, övünmek. | Şişmek, genişlemek. | Azalmak. İLE/VE/||/<>/> Gururlu, çalımlı. | İçi boş, kof[: kuruyarak ya da çürüyerek içi boşalmış olan]. )
- KOĞ ile/||/<> KOĞA
( Toz toprak, kül, pislik. İLE/||/<> Güvercin ve benzeri kuşların gübresi. )
- KÖK ile KÖK[Fars. < KÛK] ile TOHUM[Fars. < TUHM]["TOĞUM/TOUM" değil!]
( Bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm. | Kök sap, kök. | Bazı şeylerde dip bölüm. | Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane. | Dip, temel, esas. | Kaynak, köken. | Birini bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü. | Sözcüğün her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü. | Olağan koşullarda çevresinden yalıtılamayan ancak çok çeşitli tepkimeyi nitelik değiştirmeden kalabilen atom kümesi. | Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek ya da birleşik değer.
İLE
Sazı kurmaya yarayan burgu. | Sap.
İLE
Bitkilerde döllenme sonunda yumurtacıktan oluşan ve yeni bir bitki oluşmasını sağlayan tane. | Soy sop, döl, nesil, sülale. | Ortaya bir sonuç çıkaran, bir sonucun oluşmasına sebep olan şey. | Spermatozoit. )
( ROOT vs. ... vs. SEED )
( CEZİR ile ... ile BEZRA )
- KÖK ile/ve/||/<> KÖKSÜ ile/ve/||/<> KÖKSÜZ
( ... İLE/VE/||/<> Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm. İLE/VE/||/<> Kökü olmayan. | Temeli, dayanağı ya da aslı olmayan. )
- KOK(MA)MAK ile/ve KORK(MA)MAK
- KOKU ile/ve/||/<>/> KORKU
- KOLOMBİYUM = NİYOBYUM[Fr. < NIOBIUM]
( Atom numarası 41, atom ağırlığı 92,91, yoğunluğu 8,57 olan, oksijen, kükürt, klor vb.nesnelerle birleşikler veren bir öğe. [simgesi Nb] )
- KOMANDİT[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTE[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTER[Fr. < COMMANDITAIRE]
( Yalnızca konulan sermaye kadar sorumluluğu olan ortaklık biçimi. İLE Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak. İLE Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak. )
- KÖMÜR ile KOK[İng. < COKE] ile SÖMİKOK[Fr.]
( Karbonlu nesnelerin kapalı ve havasız yerlerde için için yanmasından ya da çok uzun süre derin toprak katmanları altında kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katı yakıt. İLE Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu nesne bulunan katı yakıt, kok kömürü. İLE Taşkömürünü çok yüksek olmayan sıcaklıkta [500-600 °C'de] damıtarak elde edilen kömür. )
- KÖMÜR değil/yerine/>< ÖMÜR
( Kömür gibi bir hiç uğruna, yüzlerce güzelim kömür gözlümüzün, gözlerinin pırıltılarını ve gölgelerini kalbimizde yaşatmaya devam edeceğiz!
Bir şeylerin ihtirası yüzünden, ölmeden önce ölemeyip işçilerin ölmesine göz yumabilenler içinse, ne desek az, ne desek çok olacağından ve onların da sonlarının, gölgeleriyle ortada olduğunu anımsamamız, belki bir nebze daha teselli olabilir ümidiyle...
:( ((((
" 'Küçük' bireylerin, gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir."
)
- KON(N)EKTÖR[Fr. < CONNECTEUR] değil/yerine/= BAĞLAYICI
( Demir yollarında fren kumanda kollarını dingilin üzerine bağlayan ve iki ucunda da kumanda kolunun girmesine uygun deliği bulunan parça ya da düzen. )
- KONGLOMERA[Fr. < CONGLOMERAT] değil/yerine/= YIĞIŞIM
- KONKORDAN/CONCORDANT[İng.] değil/yerine/= UYUMLU
- KONSER[İng. < CONCERT] değil/yerine/= DİNLETİ
- KONSOL[Fr. < CONSOLE] değil/yerine/= DOLAP
( Duvar kenarına yerleştirilen, üstüne ayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli, dolaplı mobilya. | Yalnız bir yanındaki dayanak tarafından taşınan, öteki bölümleri boşlukta olan yatay yapı ögesi. )
- KONU-KONŞU
( "Konu Komşu" olarak bilinse/geçse de çıkışı "Konu konşu"dur. )
- KONUŞMA ile/ve/< MUHÂVERÂT[Ar. < MUHÂVERE]
( ... İLE/VE Karşılıklı konuşma/lar. )
- KONUŞMAK/KONUŞ(A)MAMAK ile/ve/||/<>/> KAVUŞMAK/KAVUŞ(A)MAMAK
- KONUŞMAK ile/ve ANIMSAMAK/ANIMSATMAK
( TO TALK vs./and TO REMEMBER )
- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN
( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )
- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN
( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )
- KONVANSİYONEL[İng. < CONVENTIONAL | Fr. < CONVENTIONNEL] değil/yerine/= GELENEKSEL | ALIŞILMIŞ
- KOR ile KOR[< KOYAR]
( İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası. | Kırmızı renkli. İLE Büyük acı, üzüntü ya da sıkıntı. )
- KORDON[Fr. < CORDON] ile KORDONE[Fr. < CORDONNET.] ile KORDON[Fr.] ile KORDON[Fr.]
( Genellikle ipekten yapılmış kalın ip. | Saat, madalyon vb.ni asmaya yarayan ince zincir. | İnce tellerden örülen ve özellikle ütü, ızgara vb. ev araçlarında kullanılan elektrik kablosu. | İnce uzun sıralar durumunda yapılmış oymalı duvar ya da mobilya süsü. | Teneke ve çinko nesnelerin üstüne süs yapmak için kullanılan araç. İLE Sim ya da gümüş ipliklerin bükülmesiyle hazırlanan ve el işlemelerinde kullanılan ince kordon. İLE Bir yere girip çıkmayı denetim altına almak için görevlilerden oluşturulan dizi. | Kıyı şeridi. | Kabaran denizin kumsalda bıraktığı döküntü katmanı. İLE Göbek bağı. )
- KORELASYON[Fr. < CORRELATION] değil/yerine/= BAĞINTI
( Bir nesneyi başka bir nesne ile uyarlı kılan bağ. | Organizmanın değişik yapı, özellik ve olaylarında görülen karşılıklı ilgi, bağlılık. | İki ayrı veri grubu arasında bulunan ilişki derecesinin ölçümü, deneştirme. | İki ya da daha fazla değişken arasındaki bağıntı. | Görelilik. | İki ya da daha çok nitelik arasında matematik işlemleri yardımı ile kurulan bağlılık ya da eşitlik. )
- KORT[İng. < COURT]/SAHA[Ar.] değil/yerine/= ALAN
( Tenis oynanılan alan. | Adliye Sarayı. )
- KORUNAK ile KORUNCAK/MAHFAZA[Ar.] ile KORUNGA
( Tehlikeden kurtulmak, korunmak için yapılmış yer. | Sığınılan, saklanılan yapı, mağara gibi yer. | Koruyan, esirgeyen, saklayan kişi. İLE Ambalajlanan malı dış etkilere karşı korumak için ambalaj çatısına çakılan tahta, kontrplak vb. malzeme. İLE Otsu, genellikle 30-70 cm. boyunda, çok yıllık, pembe çiçekli, hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki. )
- KÖŞE-BUCAK (KAÇMAK, SAKLANMAK, GEZMEK, TANI(T)MAK)
- KOŞUTLUK = MÜVAZAT = PARALLELISM[İng.] = PARALLELISME[Fr.] = PARALLELISMUS[Alm.] = PARALLELOS[Yun.] = PARALELO[İsp.]
- [ne yazık ki]
KÖTÜMSERLİK = BEDBİNLİK = PESSIMISM[İng.] = PESSIMISME[Fr.] = PESSIMISMUS[Alm.] = PESSIMUS[Lat.]
- KOYUN KOYUNA (YATMAK)
- KOYUN ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< OYUN
( ...'ın koyunu, sonra çıkar oyunu. )
- KRALDAN ÇOK, KRALCI/LIK ile/ve/değil/yerine/<> KURALDAN ÇOK, KURALCI/LIK
- KRAMP/CRAMP[İng.]/[Fr. < CRAMPE] değil/yerine/= KASILMA/KASINÇ
- KRİZ YOK değil/ne yazık ki KERİZ ÇOK
- KRİZ ile/ve/||/<>/>/>< KERİZ
( "Yok" saymak. İLE/VE/||/<>/>/>< Çok. )
- KRONER değil KORONER
- KROS[İng. < CROSS] değil/yerine/= DOĞADA KOŞU
( Kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek yaya yapılan koşu. )
- KÜ ile KÜÇ ile KÜÇ ile KÜÇ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Toplum içinde tanınma bildiren bir sözcük.[KÜLÜG BİLGE: Ünlü bir bilgin.] İLE Güç. İLE Şiddet ya da zulüm. İLE Susam. )
- KÜBÂD[Ar.] ile KÜBBÂD[Ar.]
( Karaciğer yangısı/iltihabı. İLE Ağaç kavununu andıran, iri ve yumuşak bir limon. )
- KÜÇÜLTMEK ile ...
( DIMINUTIVE )
- KUDUR(T)MAK ile ÇILDIR(T)MAK
- KUDUZ ile KUNDUZ
- KÜFÜR[Ar. KÜFR] ile/ve/||/<> HİCÂB[Ar.]
- KÜL ile KÜL/L[Ar.]
( Yanan şeylerden artakalan toz nesne. İLE Bütün, tüm. )
- KULA/KULAA" değil KULAĞA
- KÜLFET[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ÜLFET[Ar.]
( Zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk, zorlu iş. | Tören, merasim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Alışma, kaynaşma. | Görüşme, konuşma. | Dostluk, ahbaplık. | Huy etme. )
( Külfetsiz ülfet olmaz. )
- KÜLHANBEYİ/KÜLHANÎ ile KABADAYI
( Eskiden, geceleri, sokağa fenersiz çıkmak yasaktı. Gece vakti sokakta fenersiz gezenlerden şekil ve kıyâfeti kendinden şüpheyi davet ettiren kişiler, kollu kuvvetlerince çevrilir, sabaha kadar çalıştırılmak suretiyle cezalandırılmak üzere külhanlara hapsedilirlerdi. Külhancılar, devriye gezen zabitin emriyle kabahatlıları sabaha kadar odun taşımak, külhan ocaklarını temizlemek gibi işlerde kullanır ve sabahleyin üstleri başları kurum ve kir içinde olduğu halde salıverilirlerdi. Bu gibi kişilerin üst ve başlarının pisliği, elbiseleriyle ve kişilikleriyle uygun olmadığından külhandan çıkıp evlerine giderken, herkes bunları görür ve geceleyin bir yerde basılıp kollular tarafından çevrilerek külhana hapsedilmiş olduğunu anlar ve bunlara alay yoluyla "Külhanbeyi" derlerdi. "Külhanbeyi" ya da "Külhânî" denilmesi bundan ileri gelmiştir. [İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri - Mehmet Halit Bayrı / Argo Kitabı - Mehmet Arslan] İLE ... )
( LOLO[argo]: Gösteriş, kabadayılık )
( Çok sevgili Şener Şen'imizin, "Kabadayı" adlı filmini özellikle izlemenizi salık veririz. )
- KULLANMAK ve/<> YAŞA(T)MAK
( TO USE and/<> TO REALIZE )