Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
(B)iLiM ve BiLGELiK/iRFAN'da
(HERHANGİ BİR NESNENİN/KİŞİNİN/KONUNUN/BİLGİNİN/SÖZÜN,
KONUŞULMA/AKTARILMA/PAYLAŞILMA)
(B)İLİM ve BİLGELİĞİ/İRFANINDA...
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 7311 başlık/FaRk ile birlikte,
9757 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(2/8)
- (TEK/BAZI) BİLİMBİREYLERİ
- (TEK/BAZI) FİLOZOFLAR/DÜŞÜNÜRLER
- (TEK/BAZI) SANATÇILAR
- (TEK/BAZI) USTALAR/ÜSTADLAR
- (TEK/BAZI) ZANAATKÂRLAR
- (UZUN SÜRELİ) BELLEKTE:
ANISAL ile/ve/||/<> ANLAMSAL ile/ve/||/<> İŞLEMSEL
- (UZUN/KISA) SÜRELİ/LİK (/ SOLUKLU/LUK) ile SÜREKLİ/LİK
( LONG PERIOD vs. CONTINUAL )
- (VAR İKEN) "YOK" ile (YOK İKEN) "VAR"
( Dememeli[/sin/yiz]! [ya da çok dikkatli olmak gerekir] İLE Diyemezsin! [dersen de sonraki bedeli çok ağır olur!] )
- (YETERİNCE) SU İÇMEYİ:
UNUTMAMAK ve/||/<> ATLAMAMAK ve/||/<> ERTELEMEMEK
- (ZAMAN ZAMAN/SIK SIK) GERİNMELİ!
- (ZIR)DELİ ile/değil DÂHİ
( Kişilerin/toplumun anlayamadıkları ve/ya da kabul edemedikleri. İLE/DEĞİL Deliliğini, topluma kabul ettire(bile)n. )
(
Özellikle sözlük çalışması, dilin önemi, bireyin farkı ve değeri, yaşam hakkı, aşk, dostluk, psikoloji, ümit, hizmet, hukuksal süreç bağlamında ve daha çoğu bireysel (||/<>) toplumsal düşünce, duygu ve değerler açısından izlenilmesi gerekli olan, gerçek bir yaşam öyküsünün işlenilmiş olduğu
etkileyici, ilginç ve harika bir film. )
- ["DURUMU"] KABUL ETME(ME)K ile KABULLENME(ME)K
( TEK ELİNİ KALDIRMAK ile İKİ ELİNİ BİRDEN KALDIRMAK )
- [Ar.] ESVÂB[< SEVB] ile/değil ESBÂB[< SEBEB]
( Giyimler, giyilecek şeyler. İLE/DEĞİL Nedenler/sebepler, aracılar/vâsıtalar, lâzımalar. )
( ESBÂB-I MÛCİBE: Gerek(tir)en/icâb eden nedenler/sebepler. )
- [Ar.] MEMNUNİYET ile MEMNUİYET
( Kıvanma, kıvanç. İLE Yasak olma, yasak edilme durumu. )
- [Ar.] ŞEVK Ü TARÂB ile ŞEVK Ü TARÂB
( Makam. İLE Neşe, sevinç ve coşkunluk. )
- [ASLOLAN] DÜZÜŞMEK SEVİŞMEK!
- [BAZI/ÇOĞU DURUM/SORUN/HATA/ZORLUKTA]
"(BEN) İNSANIM" ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< "İNSANIM" DÜŞÜNCESİNE/SÖZCÜĞÜNE SIĞINMIŞSIN/KAÇMIŞSIN/SAKLANMIŞSIN
- [BİR ŞEYİ] BİLMEK ile [BİR ŞEYDEN] ANLAMAK
- [FELSEFEDE/TASAVVUFTA] (BAZI/ÇOĞU) (ÖZEL ŞEY["AYRINTI/İÇERİK/DERİNLİK/YOĞUNLUK/KABALIK/İNCELİK"]):
"BAYIL" DİYE değil/yerine "AYIL!" DİYE
- [gökbilim] FAKÜL[Fr.] değil/yerine/= BENEK
- [HANGİ]
(")HAKLA?(") (HİZMET)
ile/ve/değil/yerine/||/<>
AKLA? (HİZMET)
- [hem, ne] ENGEL ile/ve/değil/yerine/hem de/ne de/||/<>/> KAYNAK
( [hem, ne] Kendimizden başka yoktur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/HEM DE/NE DE/||/<>/> Kendimizden başka yoktur. )
- [hem] BİLMEK ile/ve/hem de/||/<>/> YAPMAK
( Yapmak, onu bildiğini göstermektir. )
( Bilmek, yapabilmektir. )
( Kişi, bildiklerini, yönetir/yönetmelidir: bilmedikleri tarafından yönetilir. )
( [ne yazık ki]
- Yapabilen istemiyor,
- İsteyen yapamıyor,
- Bilen yapmıyor,
- Yapan bilmiyor ve
Dünya böyle kötüye gidiyor...
Ascoli Piceno, İtalya [1529] )
( TO KNOW vs./and/also/||/<>/> TO DO )
- [İNANÇ +] İLİM ile/ve/||/<> İRFAN ile/ve/||/<> HÜZÜN ile/ve/||/<> NEŞE ile/ve/||/<> [bunlar yoksa]
( Hikmet. İLE/VE/||/<> Rahmet. İLE/VE/||/<> Zarâfet. İLE/VE/||/<> Muhabbet. İLE/VE/||/<> Şiddet. )
- [ne yazık ki]
!"BİRBİRİNE DÜŞMEK" değil/yerine/>< BİRBİRİNİ DÜŞÜNMEK
- [ne yazık ki]
"KENDİNDE":
!AYRICALIK/ÖNCELİK ("ARAMAK"/"BULMAK") ile !"ÖLÜMSÜZLÜK" ZANNETMEK ile !EGEMENLİK "KURMAK"
( Adâletten en uzakta olanların, en bilgisiz olanların ve kendinin en yüksekte olduğunu zannedenlerin, "kabul" ya da dayatmaları... )
- [ne yazık ki]
SEVGİSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLETİŞİMSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLGİSİZ/LİK
( [kişileri] Geçimsiz yapar. İLE/VE/||/<> Birbirine düşman eder. İLE/VE/||/<> Güzellikleri yok eder. )
( [ne yazık ki] Bireyleri sevemeyenler, "insanlık" kavramına sığınır... )
- [ne yazık ki]
ŞİŞMAN/LIK ve/||/<>/> PİŞMAN/LIK
( Ağzımızı tutmazsak. VE/||/<>/> Dilimizi tutmazsak. )
- [ne yazık ki]:
FAİZ ve/||/<>/>/< BİLGİSİZLİK
- [ne yazık ki]:
FAİZ ile/değil/yerine/>< ÜRETİM(EKİN/KÜLTÜR)
- [ne yazık ki]
!DEDİKODU ile/değil/yerine/>< BİLGİ
( "Dilde". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Akılda. )
- [ne yazık ki]
!HAKARET ETMEK ve/=/||/<>/> !YOK ETMEK
- [ne yazık ki]
"ALIŞKANLIK":
ÖNCE HAFİF ve/||/<>/> SONRA GÜÇLÜ
( Duyumsanılamayacak kadar. VE/||/<>/> Kırılamayacak kadar. )
- [ne yazık ki]
"AZ İLE YETİNME(ME)K" ve/||/<>/> ÇOK'U BUL(AMA)MAK
- [ne yazık ki]
"BİLDİĞİNİ OKUMAK" ile/değil/yerine/>< GÖRDÜĞÜNÜ OKUMAK
( Gördüğünü okumaya çalışmamak/çalışmayan, bildiğini okumaya neden olur/devam eder. )
- [ne yazık ki]
"BU/BUNA" ile/ve/||/<> "BUNLAR/A"
( Kişilere/topluluklara, hiçbir zaman ve zeminde/koşulda, "bu, bunlar" diye seslenilmez, örnek verilmez! Büyük yanlıştır! Çok ayıptır! )
- [ne yazık ki]
"ÇOK BİLMEK" ile/ve/||/<>/> ÇOK YANILMAK
- [ne yazık ki]
"ÇOK BİLMİŞLİK" ile/ve/||/<> "GARANTİCİLİK"
( [ne yazık ki] Bir kişi, ne kadar bilmiyorsa, o kadar "bilir". İLE/VE/||/<> Ne kadar "korkuyor" ve "öfkeliyse", o kadar "garanticidir". )
- [ne yazık ki]
"DÜNYANIN DAR GELMESİ" ile/ve/değil/<> "KÖŞELERİN KAPILMASI/TUTULMASI OYUNU/ÇABASI/YANILSAMASI"
- [ne yazık ki]
"GÖNÜL KIRMAK/GÖNÜLDEN ÇIKMAK"
değil/yerine/><
"GÖNÜLE GİRMEK/GÖNÜL ALMAK"
( [ne yazık ki] Zihindeki (tek ya da çoğul) olumsuz ve ölümlü kayıtlarla. DEĞİL/YERİNE/>< Zihindeki (tek) olumlu ve ölümsüz kayıtla. )
( Kişi, "nasıl" ise gireceği/çıkacağı gönül de öyledir. )
- [ne yazık ki]
"KEYFÎLİK" ile/değil/yerine GÖRELİLİK
- [ne yazık ki]
"KÖTÜLÜK" değil/yerine/>< İYİLERİN ÇABASI
( Kötülüğün baskın gelmemesi için tek koşul, iyilerin, çaba göstermeleridir. )
- [ne yazık ki]
"MUTSUZ/LUK" ile/ve/||/<>/>/< "UMUTSUZ/LUK"
( Ahlâksızlık. İLE/VE/||/<>/>/< Küfür. )
- [ne yazık ki]
"TRENİ/OTOBÜSÜ KAÇIRMAK" ile/ve/değil/||/<>/< DOĞRU DURAKTA VE ZAMANINDA BULUNMAMAK
- [ne yazık ki]
"YOKUŞA SÜRMEK" ile/ve/<> "BİN DEREDEN SU GETİRTMEK" ile/ve/<> "ENSESİNDE BOZA PİŞİRMEK"["kafasında" değil!] ile/ve/<> "TOPU, TACA ATMAK" ile/ve/<> TRİBÜNLERE OYNAMAK ile/ve/<> İPE UN SERMEK
- [ne yazık ki]
| KİŞİSEL(KENDİNİ İSPAT) "...DIR!"I
ile
TAHMİN "...DIR!"I |
ile/değil/yerine/><
BİLİMSEL "...DIR!"
( KOŞAÇ: Ad tümcelerinde özne ile yüklemi birleştiren, yükleme güçlü olasılık, olumluluk, olumsuzluk, süreklilik, kesinlik kavramları veren -dır / -dir eki ya da değil sözcüğü. )
- [ne yazık ki]
AĞIZ, DOLUYKEN KONUŞMAK ile/ve/=/||/<> ZİHİN, BOŞKEN KONUŞMAK
- [ne yazık ki]
BAZI KİŞİLERİN, HATALARI/SUÇLARI:
"ÇUVALA BASMASI" ile/ve/||/<> "DUVARA ASMASI"
( Kendilerininkileri. İLE/VE/||/<> Bizimkileri/seninkileri. )
( Özellikle daha büyük olanlarını. İLE/VE/||/<> Özellikle daha küçük olanlarını. )
- [ne yazık ki]
BEYAZ DONLA YÜZMEK ile/değil/yerine/>< MAYO/ŞORT İLE YÜZMEK
( Ayrık ve bitişik 'de/da'ları, "ki'leri, "mi'leri, gerektiği gibi yaz(a)mayan/yayınlamayanların, görüntü kirliliği yaratanların "tutumu". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yazım kurallarına uyarak ve noktalamalara özen göstererek, okuyuculara ve dilimize saygı gösterenlerin, görüntü kirliliği yaratmayanların tutumu. )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
- [ne yazık ki]
DERDİ DÜNYA OLAN ve/||/<>/> DÜNYA KADAR DERDİ OLAN
- [ne yazık ki]
DİKENLİ TELLER JİLETLİ TELLER
( DİKENLİ TELLER
Madenlerden tel ekme tekniğini bulmakla yetinmeyen kişi, bu icadından çeşitli sanat ve sanayi
dalları yarattı. Kafes ve kümes telinden, gelin ve telgraf teline uzanan tel türlerinden biri de dikenli teldir. Kadayıf telinden çok devedikenine benzeyen dikenli tele "teldikeni" de
denebilirmiş ama, adı konmuş bir kere, değişmesi zor. Bozkırda sığır güden kovboylar için üretilen
dikenli tel, savaşlarda toplama kamplarında kullanılmış. Kimi ülkeler telin üretimini, kimi
ticaretini yasaklamış; ötekiler de tüketimi. Ülkemizde dikenli telle ilgili yasal kısıtlamalar
olup olmadığı kesin bilinmiyor. Ancak nerede "yasak" levhası varsa onun yakınında dikenli tel
örgü bulunması yabancı konuklarımızın hemen dikkatini çekiyor. Çünkü, yasak ya da tehlikeli
bölge simgesi olan dikenli telin tüketim düzeyi, ülkenin kültür düzeyi ile yapısal ve açısal
sorunlarını gösteriyor. Filtreli sigara ve Calcium(kuvvet) iğnesi türünden Frenk icatlarına
fazlaca düşkün olan milletlerin dikenli tel tüketme eğiliminin giderek yükseldiği saptanmış.
Yakın geleceğin üst düzey devlet yöneticiliğine aday olan sevgili evlatlarımıza karşı dikenli
telin saldırganca kullanıldığı da anlaşılmış. Üstelik, eskiçağlarda "dikendutu" olarak bilinen
böğürtlen çitleri yerine, günümüzde dikenli telörgüler kullanılması da çocuklarımızı hiç mutlu
etmiyormuş. Nüfusunun yüzde elli oranında şehirli, yüzde yetmiş oranında okuryazar olmasıyla
övünen Türkiye'deki dikenli tel tüketimi, plancılarla iktisatçıların tüylerini diken diken eden
bir artış hızına ulaşmış. Kesin olmayan ilk hesaplamalara göre yıllık yüzde yüzyirmisekiz
dolayındaki tüketim artışı, resmi enflasyon rakamlarını üçe katlayabilen tek tüketim kalemidir.
Bu denemede, dikenli telin şehir halkı ile topluma etkileri üzerinde durulmakta, güncelleşen
milli soruna medeni bir çözüm yolu aranmaktadır.
Dikenli telin güvenilir tarihçesi ne yazık ki hâlâ yazılmamış. Tüm bildiklerimiz, yabancı dillerdeki
ünlü ansiklopedilerden aktarılıyor. İlk üretim patenti 1874 yılında alınmış. Amerikalı mucit,
madeni tele diken takmanın teknik kolayını (aletini) bulmuş. Erkeksi görüntüsünü vurgulamak
için, bu yeni icada "sakallı tel" adı verilmiş. Çoğu sakallı olan yiğitlerimiz, Birinci Dünya
Savaşı sırasında Mısır'da tanıştıkları yeni silaha "dikenli tel" adını koymuşlar. Sakalın traş
çaresi var da dikeninki yok. Dikenli tel örgüler, o gün bugündür, düşmanlara, kaçakçılara,
hırsızlara, savaş esirlerine tutuklulara, gözaltına alınanlara karşı bir güvenlik önlemi (aracı)
olarak, inşaat şantiyelerinde, Hazine'den tahsisli resmi konutlarda, spor-eğitim ve turizm
tesislerinde, yasak ve hassas bölgelerde, saray, köşk, müze ve çocuk bahçelerinde kullanılıyor.
Kendi ülkelerinde dikenli teli belki hiç görmemiş olan kimi diplomatlar, bizdeki yaygın
kullanıma özenerek, Kançılarya ve Rezidansların bahçe duvarlarını dikenli tellerle takviye
etmeye başlamışlar. Bilinen çoğu örnek olaylar, dikenli tel çitlerin, aslında etkili olmadığını
ve sadece "yasak" anlamında kullanıldığını ortaya koyuyormuş.
Genellikle güvenilir kaynaklardan alınan derlenen doğrulanmamış bilgilere göre, 1890'da 2000 ton
olan dünya dikenli tel üretimi, 1930'da yaklaşık 200.000 tona, 1980'de 22.888.900 metrik tona
ulaşmış. Avrupa, Akdeniz ve İslam ülkeleri arasındaki tüketim hızı artışında Türkiye yıllardır
ilk sıraları koruyormuş. BM istatistikleri, sanayi ülkelerinde üretilen üstün nitelikli dikenli
tellerin daha çok gelişmekte olan ülkelerde tüketildiğini gösteriyormuş. Sivil amaçlı projelerde,
DT-7-ASA 9000 TSE standardına uygun (galvanizli çelikten yapılmış) piyasada "Kirpi" mal diye
bilinen ithal mallar ihracatında adı geçen ülkeler, dikenli tel kullanılmasını tümden yasaklamışlar.
Hatta, et ve süt paketleri üzerinde "Dikenli telsiz çiftliklerde üretilmiştir" damgası vuruluyormuş.
Afrika İnsan Hakları Derneği'nin 1986 tarihli araştırması da, dikenli telin hayvanlardan çok
yurttaşlara ve şehirlilere karşı kullanıldığı gerçeğini ortaya koymuş.
İlk "Dikenli Tel Yasası" 1894'te İngiltere'de yürürlüğe girmiş. Yasa, dikenli telin insana ve
hayvanlara zarar verecek biçimde kullanılmasını yasaklamış. Meskûn yerlerde ve yol kenarında kurulu
tel örgüler kaldırılmış, yasaya uymayan kişi ve kurumlara ağır cezalar kesilmiş. Yasa başarılı olmuş.
Medeni ülkelere sokulmayan dikenli teller, günümüzde artık medeniyet merkezi sayılan şehirlerde
görülüyor. "Gülü seven dikenine katlanır" sözü uyarınca, dikenl tel, en çok da, anıt ve sanat
yapıları, okullar, luna-parklar ile çocuk bahçelerinde "yasak" (girilmez/geçilmez/dokunulmaz)
anlamında kullanılıyor. Kime karşı, neden yasak? Malı mı koruduğu yoksa canı mı sakındığı?
belirsiz olan yasağın kendi, tehlikesinden büyük bir simge! "Dikkat Köpek Var!" ihbarı gibi,
"Dikkat Dikenli Tel" diye uyarmak gerekir hemşerileri.
Dikenli telden korunmak için neler yapılabilir? Telin dikenlerini traşlayan elektriklitraş makine
patenti 1974'te alınmışsa da, yapılan pazar araştırmaları sonunda, talep azlığı nedeniyle
üretime geçilememiş. Uluslararası Hayvanları Koruma Derneği'nin dergisine göre, en basit ve
ucuzundan bir tel makası ve iki kalifiye işçi ile yaklaşık 200.000 metrelik tel örgünün üç günde
kesilip kaldırılacağı; diken-traş makinelerine hiç ihtiyaç bulunmadığı anlaşılmış. Bu yüzden
diken traşlama makinesi yerine, çim-biçme makineleri alınması tavsiye ediliyor.
En kolay ve etkili çözümü Türk çocukları bulmuş. Dikenli telleri, birer yay teli gibi gerip
birbirine bağlayarak tel örgülerde 40-50 santimetrelik pencereler açmayı öğrenmişler. Çok büyük
değil ama geçmeye yetiyor. Gönüller şen olsun! Büyüklerce tasarlanan tel engellerin çocuklara
karşı etkili olmadığı görülüyor. Uzun sözün kısası, dikenli tel, öyle aşılmaz, geçilmez, sağlam
ya da dayanıklı bir engel değildir. Tırmalar, yaralar, belki sakatlar ama kararlı kişileri
durduramaz. Hele bizim mahalle çocuklarını asla!
Dikenli telle yıllardır içli-dışlı yaşamaya alışmış bir toplumdaki dikenli tel alışkanlığı nasıl
giderilebilir? Günlük yaşamımızın parçası olan tellerden vazgeçilebilir mi? Şili, Peru ve
Uruguay'daki ilk denemeler, yasağın karaborsaya yol açtığı ve milli standarda uymayan malların
piyasaya sürüldüğünü göstermiş. Halkın taklitlerden sakınması güçleşmiş. Ayrca, "Dikenli tel
kullanmak yasaktır" levhalarının dikenli telle çevrilmesi de -resmi tüketimin artmasına yol
açarken- muhalefet basınında çıkan karikatürlere konu olmuş.
Dikenli telin sakıncası yalnızca ele-göze batmasından, gelip geçen vatandaşların elbise ve eteklerini
yırtmasından, her ay yüzler ve binlerce çocuğa yok yere tetanoz serumu yapılmasından ibaret
değildir. Asıl üzerinde durulması gereken sorun, dikenli telin gelişigüzel kullanımından doğan duygusal
tepki ve manevi yıkıntılardır. AT ülkeleri, Belediyeler Biriği Genel Kurulu, dikenli telle korunmuş
kent mekânlarının, hemşeriye hakaret, çocuklara saldırı, milli onura saygısızlık, kamu yararına
"muzır" olduğuna karar vermiş.
Güney Amerika'da 1985'te yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre, dikenli telli şehirlerde yetişen
çocukların, küçüklerini sevmediği, büyüklerini saymadığı, vatandaşlık görevlerini yerine getirmediği
görülmüş.* Yakın Doğu'nun Sincan özerk yöresinde at koşturan soydaşlarımızla geçen yaz yapılan
bilimsel söyleşide, Uygurlar'ın dikenli tel örgüleri hiç bilmedikleri anlaşılmış. New York
Belediyesi de, Batı Yakası'nın Öyküsü filminden sonra okul bahçeleri çevresindeki tel
örgüleri tümden kaldırmaya karar vermiş. Çünkü bu okullarda yetişmiş çocukların 2-3 katlı
binalara merdivensiz tırmandıkları görülmüş.
Dikenli telden yapılmış en ünlü engel, Birinci Savaş'ta Avusturya (Alp) Cephesi'nde savaşan ve
zafer kazanan İtalyan piyadelerinin "Konçertino" (Küçük Konçerto) adını verdikleri
istihkam (savaş) aracıdır. Akordiyon körüğü gibi açılıp kapanabilen, rüzgarlı kış gecelerinde,
memleket ezgilerini anımsatan özlem dolu sesler çıkaran dikenli kangallar bir dönem Napoliten
serenadlar kadar ün kazanmış. İtalyan savaşçılarn kara mizahı, medeniyet yolunda ilerleyen
insanlık onuru için görkemli bir esin kaynağı olabilir mi? diye düşünüyorum.
Fantastik çözüm yolları geliyor insanın aklına. Önce, dikenli tel örgülerin önünde ya da
arkasına yerleştirilecek sanayi tipi, kuvvetli hava üfüren vantilatörlerle, dikenli tellerin
müzik yapma gücü kanıtlanabilir ve amatör müzikseverlerin bu telleri dev akordiyonlar gibi
çalması sağlanabilir. İkinci ve daha etkili çözüm yolu olarak şehir merkezi (Centrum) çevresinden
sökülecek dikenli tellerden yapılacak Santurlar, Belediye konservatuvar öğrencilerine parasız
dağıtılabilir. Hele bir düşünün, değerli dostlarım: "Konser ya da Konçerto alanı: Giriş Serbesttir!
Alışageldiğimiz, dikenli yasaklar yerine kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi?
Yasaklar konusunu işleyip de, dikenli tel örgülere yer vermeyen kimi usta sanatçılarımıza buradan
kişisel bir çağrıda bulunmak istiyorum. Yaşar Kemal gibi yazarlar, dikenli tel yasaklarına karşı
bir kampanya açabilir. Kampanyanın koordinatörlüğünü belirlemek üzere uluslararası yarışmalar
da düzenlenebilir. Belediye Başkanlığı, İl Eğitim Müdürlüğü ile İlçe Zabıta Amirliği'nin açılacak
yarışmaya danışman olarak katılması sağlanabilir. En çok (kilo ya da kilometre) dikenli teli en
kısa zamanda söküp kaldıran yerel örgüte, çocuk ve yaşlı hemşerilerden kurulu yarışma jürisi
tarafından Büyük Belde Belediyeler Birliği (BBBB)'nin Başarı Beratı (BB) verilebilir. Yarışmayı
kazanan örgüt bandosu ile Konservatuvar Santur Heyeti'nin şehir merkezinde konserler vermesi de
düşünülebilir. Tanıtma Vakıflarımız, yeni spor dalının, Akdeniz ve Balkan Oyunları ile Olimpiyat
programına alınması için harekete geçirilebilir. Uluslararası yarışmalardaki ulusal başarılara
yıllardır özlem duyan ülkemiz, bir yandan altın madalyaları toplarken, barışcı çabalarındaki
başarısından dolayı Nobel'e aday da olabilir. Belki hayal denecek ama dikenli tel örgülerimizin
kaldırılabileceğini ve şehir merkezlerinin dikensiz, toplu-taşıma raylar ile örülebileceğini
sanıyorum. Dikensiz şehir merkezlerinde yetişen kuşakların güllere karşı daha duyarlı ve saygılı
olacaklarını da hayal ediyorum.
Dikenli tel, ekili tarlaları, başıboş sürülere karşı başarıyla korumuştur. Endüstrileşen ülkelerde
bostana giren danalar tasarım önlemleriyle durduruldu. Zamana ayak uyduramayan ve geri kalmış
ülkelerde, şehirlerin konut, eğitim, sağlık, üretim, ulaşım, dinlenme ve savunma bölgeleri
birbirine karışınca, tel örgülü yasaklar kaçınılmaz olmuş. Çağdaş Belediyeler, savaşı anımsatan
yasakları yaşatmak yerine dikensiz mekanlar yaratmak yolunu seçti. Kent bölgeleri yasalarla
belirlenince dikenli tel yasaklara gerek kalmamış. Parklarda, hipodromda, Hisarda, stadyumda,
okulda ve otoyoldaki dikenli "yasak"ların yerini biz de deneyebiliriz. Halk dilinde "köşeyi
dönmek" başarmak anlamına gelir. Oysa Hemşeri, köşeleri değil, kestirmelerin dikkenarlardan
yaklaşık, üçte-bir oranında daha kısa ve kârlı olduğunu keşfetmiştir. Dikdörtgen prizmanın
köşegenleri yaya trafiğe açılınca, köşeleri bekleyen dikenler işlevsiz kalır. Böylece, uygar
davranışa duyarlı şehir tasarımı, dikenli telin kullanma gerekçesini ortadan kaldırır. Dikenli
tele çözüm bulan Belediye (Başkanı), "Gidemediğin yer senin değildir." sözüyle ünlü Sivas Valisi
Halil Rıfat Paşa gibi, tarihe geçebilir. Gidilen her yer belediyenin, vatandaşın malı olur,
vatan olur. Bu öneri de, kuşkusuz, biraz hayal-kurgudur ama gerçek-üstü kuruntu değildir.
Vatandaşımıza, "Girebildiğin her yer senindir. Bu vatan senindir" diyebilmeliyiz.
* Manuel Scorza, Dikenli Tel adlı belgesel romanında (Türkçesi 1975), dikenli teli bir
silah gibi kullanan sömürgecilere yenik düşen ve tüm otlaklarını yitiren Peru'lu köylülerin
öyküsünü anlatır. Köyün rahibi, dikenli tel örgüyü "Şeytanla top oynayan kişinin işine",
Yerli-köylülerse, "Tanrı'nın Gazabına" benzetmişler, Tanrı'ya yalvarmışlarsa da sonuç hiç
değişmemiş!
Sayın Bozkurt Güvenç'in, İnsan ve Kültür adlı kitabından... )
( )
- [ne yazık ki]
DİNİN, ...:
"EMİRLERİ" ile/değil/yerine/>< KAVRAMLARI
- [ne yazık ki]
DÜŞÜLEN YALNIZLIK ile/ve/değil/yerine YEĞLENİLEN YALNIZLIK
( Çürütür/eritir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Olgunlaştırır/geliştirir. )
- [ne yazık ki]
DÜŞÜNMEYEN ile DÜŞÜNEMEYEN ile DÜŞÜNEMİYOR OLMASINA ALDIRMAYAN
( Tutucu. İLE Aptal. İLE Köle. )
- [ne yazık ki]
EN BÜYÜK BİLGİSİZLİK/CEHÂLET:
YAKINLARIMIZIN VE SEVDİKLERİMİZİN DEĞERİNİ BİLMEME/ANIMSAMAMA/"AZIMSAMA" ile/ve/||/<>/> BİZİ SEVENLERİN DEĞERİNİ BİLMEME/ANIMSAMAMA/"AZIMSAMA"
- [ne yazık ki]
EN KÖTÜ HUY ile/ve/||/<> EN BÜYÜK HATA ile/ve/||/<> EN BÜYÜK SAFLIK
( Bazılarının karşısında bile iyi olmaktan vazgeçememek. İLE/VE/||/<> Herkesi, kendimiz gibi zannetmek. İLE/VE/||/<> Her bir kişiye güvenmek. )
- [ne yazık ki]
ENGEL OLMAYA ÇALIŞANLAR ve/||/<>/>/< BAŞARACAĞIMIZA EN ÇOK İNANANLAR
- [ne yazık ki]
FARKINDA OLMAMA ile/ve/<> KABUL ETMEME
- [ne yazık ki]
GEMİNİN BATMASI ile/ve/değil/||/<>/> SULARIN ÇEKİLMESİ
( Her zaman gemiler batmaz. Bu kez sular çekildi. )
- [ne yazık ki]
GENELLEME ile/ve/ya da/||/<>/= İNDİRGEME ile/ve/ya da/||/<>/= ÖZDEŞLEŞTİRME ile/ve/ya da/||/<>/= "KÖKTENCİLİK" ile/ve/ya da/||/<>/= "TOPTANCILIK" ile/ve/ya da/||/<>/= "SONUÇ ODAKLILIK"
( Tüm genelleme ya da indirgemeler, tamamen yanlıştır! )
( GENERALIZATION vs./and TO REDUCE, REDUCTION vs./and IDENTIFICATION vs./and RADICALISM vs./and WHOLENESS vs./and FOCUSING TO CONSEQUENCE/RESULT )
- [ne yazık ki]
GÖRELİ YOKSULLUK ile/ve/||/<> MUTLAK YOKSULLUK ile/ve/||/<> İNSANİ YOKSULLUK
- [ne yazık ki]
GÜRÜLTÜ ÇIKARMAK/KORNA ÇALMAK ile/değil/yerine/>< SUSMAK/SESSİZLİĞİ YEĞLEMEK
( [ne yazık ki] Bilgisizlik ne kadarsa o kadar çok ve yüksektir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bilgelik ve zarâfet ne kadar derinse/yüksekse. )
- [ne yazık ki]
HAYRANLIK DUYANI ve/||/<> GÖRMEMEZLİKTEN GELENE
( Görmemezlikten geliyoruz. VE/||/<> Hayranlık duyuyoruz. )
- [ne yazık ki]
HERHANGİ BİR YERDEKİ ADÂLETSİZLİK ile/değil/yerine/></> HER YERDEKİ ADÂLET
( Tehdit. İLE/DEĞİL/YERİNE/>> Düzen. )
( Herhangi bir yerdeki adâletsizlik, adâleti tehdit eder her yerde. )
( Injustice anywhere is a threat to justice everywhere. )
- [ne yazık ki]
İHLÂL ile/ve/||/<> JUS COGENS İHLÂLLERİ
- [ne yazık ki]
İKİ BÜYÜK YANLIŞ(IMIZ):
DÜŞÜNMEDEN HAREKET ETMEK ve/||/<> HİÇ HAREKET ETMEDEN, SADECE/BOŞ BOŞ "DÜŞÜNMEK"
- [ne yazık ki]
İKİ YANLIŞ!:
SUSULACAK YERDE, KONUŞMAK ve/||/<> KONUŞULACAK YERDE, SUSMAK
- [ne yazık ki]
İLETİŞİMSİZLİK:
"ANLAMSIZ KIRGINLIKLAR" ve/||/<> "BEKLENTİ" ve/||/<> "ZAMAN KAYBI"
- [ne yazık ki]
İLİMSİZ HAL ile/ve/||/<> HALSİZ İLİM
( Meczûbiyet. İLE Şeytaniyet. )
( Evvela hal gerek, neylesin ilim. )
- [ne yazık ki]
İNDİRGEME ile/ve/değil/||/<> YOK SAYMA
- [ne yazık ki]
ISTIRAP:
HAFİF ile DERİN
( Konuşulabilir. İLE Konuşulamaz, dile gel(e)mez/getiril(e)mez. )
- [ne yazık ki]
KANDIRMADA:
"APTAL/LIĞIMIZ" ile/ve/değil/||/<>/< "ONUN/ONLARIN" KARAKTERSİZ/LİĞİ
( Olmuyor. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Oluyor. )
- [ne yazık ki]
KEYFÎ "DÜŞÜNMEK"/KONUŞMAK ile/değil/yerine KENDİNE GÖRE "DÜŞÜNMEK/KONUŞMAK/YAŞAMAK"
( [ne yazık ki] Kişiler, (çoğunlukla) yiyecekleri ve yatacakları bir şeyleri olduğu sürece düşünmeyi reddederler. [ya da bu yanılsamadan ve keyfiyetten vazgeçip düşün(ebil)meyi, herşeye yeğlemelilerdir] )
- [ne yazık ki]
KORNA:
"SELÂMLAMA/VEDÂLAŞMA" ile/ve/||/<> "TEPKİ GÖSTERME" ile/ve/||/<> "ADÂLET ARAMA/SAĞLAMA"
- [ne yazık ki]
KÜÇÜK HESAP ile/ve/||/<>/>/< BİLGİSİZLİK
( İkirciğe neden olur. İLE/VE/||/<>/>/< Hesapsızlığa ve fazla/yersiz "atılganlığa" neden olur. )
- [ne yazık ki]
KULLANILMAYAN METİN/KİTAP ||/<>/> MEZAR
- [ne yazık ki]
MÜKÂLEBE[< KELB] ile/değil/yerine/>< MÜKÂLEME[< KELÂM]
( Dalaşma. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Konuşma. | Antlaşma. )
- [ne yazık ki]
MUTSUZLUK:
"SAHİP OLAMADIKLARIMIZA ULAŞAMADIĞIMIZDAN DOLAYI" değil SAHİP OLDUKLARIMIZI UNUTMAKTAN DOLAYI
- [ne yazık ki]
NEYİ
BÖLÜŞEMİYORUZ? ve/||/<> NİYE DÖVÜŞÜYORUZ?
( Hiçbir mal, bizim değil! VE/||/<> Hiçbir can, bizim değil! )
- [ne yazık ki]
NİCE KİŞİLER ile NİCE GİYSİLER
( [ne yazık ki] Görürüz, üstünde giysi olmayan. İLE Görürüz, içinde insan olmayan. )
- [ne yazık ki]
ÖFKE ile/ve/||/>/<>/>< ZARAR
( Öfkeyle kalkan, zararla oturur. )
- [ne yazık ki]
PARA/NIZ:
VARSA ile/ve/değil/yerine YOKSA
( Sadece kendiniz, kim olduğunuzu unutursunuz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tüm dünya, kim olduğunuzu unutur. )
- [ne yazık ki]
PARA ile/ve/||/<> DİN
( [ne yazık ki]
Konu "para" olduğunda, herkesin dini aynıdır. )
- [ne yazık ki]
PAYLAŞIMSIZ/LIK ile/değil/< "DOYUMSUZ/LUK"
- [ne yazık ki]
SINIRSIZ "KONUŞMA" ile/ve/||/<>/> "SINIRSIZ SAHİP OLMA"
- [ne yazık ki]
SORUNU ÇÖZMEYE:
NİYETİNİN OLMAMASI ile/ve/değil/||/<> KARARLILIK GÖSTERMEMEK
- [ne yazık ki]
SUSKUNLUĞU/NU ANLAMAMAK ve/||/<>/> SÖZLERİ/Nİ DE ANLAMAMAK
- [ne yazık ki]
TEDBİRSİZ TEVEKKÜL ile/ve/||/<> İCRAATSIZ DUA ile/ve/||/<> SÜFLÎ İNZİVÂ
- [ne yazık ki]
TÖREYE DOĞAN ve/||/<> İSVİÇRE TÜZESİYLE EVLENEN ve/||/<> ALMAN YÖNETİM ZİHNİYETİYLE YÖNET(İL)EN ve/||/<> İTALYAN TÜZESİYLE CEZALANDIR(IL)AN ve/||/<> İSLÂMÎ KURALLARA GÖRE GÖMÜLEN
- [ne yazık ki]
YALANLARLA OYALANMAK ile/değil/yerine/>< GERÇEKLERLE "YARALANMAK"
- [ne yazık ki]
YAPAYALNIZ KALMAK ile/değil YAPAYALNIZ HİSSETMEYE NEDEN OLANLARLA YAŞAMAK
- [ne yazık ki]
YEMEĞİN "YANMASI":
ATEŞ İLE ile/ve/||/<> TUZ İLE ile/ve/||/<> ACI BİBER İLE
( Yemekler, sadece ve doğrudan ateş ile değil fazla kullanılan tuz ya da acı biber, baharat vb. ile de yenilmez duruma düştüğünde kullanılan deyim. )
- [ne yazık ki]
YOKSULLUK ve/değil/||/<> YOLSUZLUK
- [ne yazık ki]
YOKUŞA SÜRMEK ile/yerine ÜMİTSİZLENDİRMEK
( TO MAKE DIFFICULTIES vs. TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR
TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR instead of TO MAKE DIFFICULTIES )
- [ne yazık ki]
YORAN:
KOŞULLARIN "AĞIRLIĞI" ile/ve/değil/||/<>/< ETRAFINI ANLAMAYAN KİŞİLERİN SAĞIRLIĞI
- [ne yazık ki]
ZORA KOŞMA ile/ve/||/<> "YOKUŞA SÜRME"
- [ne yazık ki]
"FAYTON":
"NOSTALJİ" değil ATLARI KÖLELEŞTİRME
- [ne yazık ki]
KATLANMAK" ile/ve/||/<>/> "KANIKSAMAK" ile/ve/||/<>/> "KABULLENMEK" ile/ve/||/<>/> "ONAYLAMAK"
( Çoğu soruna "tanık olmaktan" dolayı. [ve giderek ...] İLE/VE/||/<>/> Çoğu soruna "katlanmaktan" dolayı. [ve giderek ...] İLE/VE/||/<>/> Çoğu sorunu "kanıksamaktan" dolayı. [ve giderek ...] İLE/VE/||/<>/> Çoğu sorunu "kabullenmekten" dolayı. )
- [ne] "VARLIĞA YERİNİRİM" ne de "YOKLUĞA ERİNİRİM"
( Ancak, yokluğu birebir, kendin deneyimle(yebil)dikten sonra söyleyebilirsin/söylemelisin! )
- [ne] "YERELCİLİK" ne de SALT "EVRENSELCİLİK"
- [ne] ANLAŞILABİLİR ile/ve/||/<> [ne] KAVRANABİLİR ile/ve/||/<> [ne de] KABUL EDİLEBİLİR OLAN
- [ne] EMİR ve/ne de ÖĞÜT
( Alma! )
- [ne] İNCİNME ile/ve/||/<>/ne de GÜCENME
- [ne] KARDAŞ, [ne de] ARKADAŞ ile/değil/sadece HALDAŞ
( Sükût kıvâmındaki çığlığı, ne kardaş, ne de arkadaş; sadece hâldaş olanlar duyar. )
- [ne] KUSURSUZ KİŞİ ne de KİŞİDE/İNSANDA KUSUR
( Seveceksen, öylece sev! Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur. )
( Kusursuz olsaydık, başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya o kadar meraklı olmazdık. )
- [ne] YAP! "EMRİ" ile/ve/||/<>/ne de YAPMA! "ENGELİ"
- [ne] YİĞİDİ ÖLDÜRMEK ne de HAKKINI YEMEK
- [NİTELİĞİN GÖSTERGESİNDE]
DOST ile ÂŞIK
( Kavgada belirli olur. İLE Vedâda belirli olur. )
- [önce] ÂĞYÂRINI MÂNÎ ve/sonra/||/<>/> EFRÂDINI CÂMÎ
( Bir kavramın tüm bireylerini kuşatıp ötekileri dışarıda bıraktığında kullanılan bir deyim. )
( "İnsan, düşünen bir canlıdır" tanımı verildiğinde bu tanımın içine tüm insan bireylerini içerir. Girmeyen hayvan[behaim] vs. dışarıda bırakır. )
- [önce] ELİMİZDEN GELEN ile/ve/sonra/||/<>/> ELİMİZDEN GİDEN
( Yap(alım)! İLE/VE/SONRA/||/<>/> (Fazla) Düşünmeyelim hatta umursamayalım. )
- [önce] UMUT" sonra UNUT!"
- [ya] "PSİKOLOĞA GÖRÜNMEK" ile/değil/yerine/ya da/>< OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜNMEK
- [ya] (")TÂBİ(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/></>/ya da ÂRİF
- [ya] TÂLİP OLMA! ya da ŞİKÂYET ETME!
- [ya] TÖVBE ile/ve/ya da/||/<>/> AFFETMEK
- [ya] YENİLECEĞİZ değil/yerine/ya da/>< YENİLENECEĞİZ
- [ya]
İSTİKLÂL ya da ÖLÜM
( )
- [ya/hem] KÜL ile/değil/yerine/hem de/ya da/||/<>/>< GÜL
( [ya/hem] Bir "bakış/algı/yorum". İLE/DEĞİL/YERİNE/HEM DE/YA DA/||/<>/>< Başka bir "bakış/algı/yorum". )
- [yerbilim] İNEÇ = TEKNE
- %51 ve %49 ve/||/<>/> %66 ve 33
( [Herhangi bir durumda ya da süreçte ...]
İlk bakılması, dikkate alınması gereken. VE/||/<>/> İkinci bakılması, dikkate alınması gereken. )
- <20 ile/ve/<> >20 ile/ve/<> >40 ile/ve/<> >60 ile/ve/<> >80
( Tomurcuk. İLE/VE/<> Turşuluk. İLE/VE/<> Olgunluk[meyve]. İLE/VE/<> Durgunluk. İLE/VE/<> Yolculuk. )
- ZEN ile/ve TASAVVUF
- FELSEFE ile/ve/||/<>/> BİLİM
( Tanımlama ve tanıtlaması kendi içinde olan. İLE/VE Tanımlama ve tanıtlaması kendi dışında olan. )
( Kendi üzerine düşünebilme. İLE/VE Nesnesi üzerine yöntem uygulamaları. )
( Bilmediklerimiz. İLE/VE Bildiklerimiz. )
( Nesnesi, içindedir. İLE/VE Nesnesi, dışarıdadır. )
( Bilinç-bilinç ilişkisi. İLE/VE Bilinç-nesne ilişkisi. )
( Bilim, felsefenin başarılarından, felsefe de bilimin başarısızlıklarından örülmüştür. )
( FELSEFE: VARLIK ile/ve METAFİZİK ile/ve AHLÂK )
( FELSEFE: Yasaların örgünlüğünün bütünlüğü. )
( FELSEFE: BİLGİ OLARAK ile/ve/yerine YAŞAM TARZI OLARAK )
( FELSEFE: Nesillerarası mektuplaşma. Hem öldüren, hem de dirimli tutan bir özellik ve/ya da durumdur. )
( Felsefe, İyonya'da doğmuştur. Felsefeye ilk biçimini kazandıran üç filozof Thales, Anaksimander ve Anaksimenes'tir. )
( Düşünmenin yetkin biçimleridir. )
( Öngörme/öngörebilme gereksinimidir. )
( Nitelikli kavramlarını, daha nitelikli hale getirmektir. )
( Dili, daha nettir. )
( Betimlemeden kavrama, yasalılığa geçişin ilkeli olmasıdır. )
( BENZER YÖNLERİ:
İkisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışır.
İkisi de evreni, insanı ve yaşamı, bilinçli, yöntemli ve düzenlilik içinde araştırır.
İkisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz.
İkisi de eleştiri sonrası kavramlar ve soyutlamalarla bazı ilke ve yasalara ulaşarak genellemeler yapar.
FARKLI YÖNLERİ:
Felsefe; evreni, insanı ve yaşamı sorgularken; bilim, kendini olgular ile sınırlar. Evreni, kendi inceleme alanına göre parçalara ayırır.
Felsefe, olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır. Bilim, doğa olayları arasında nedensellik bağları kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler.
Felsefe, kurgusal(spekülatif) ve rasyonel düşünüş gibi yöntemler kullanır. Bilimler ise tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini kullanır. )
( Tümel. İLE/VE/||/<>/> Tikel. )
- FİLOZOFLAR('I)
- ERDEMLER('İ)
- ÖNCELİKLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- ZAMAN [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- ZAMAN [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- İRFAN [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- İRFAN [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- ERDEMLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- UZAKDOĞU KÜLTÜRÜ ile/ve TASAVVUF
- TARİH ile/ve ZAMAN
( İnsan. İLE Kozmik. )
( Tarih: Amacı şerefli, yararları çok fazla ve esasları çok önemli olan bir disiplin ve ilim. )
( Zaman: Değişimleri, oluşumları ve hareketleri anlamlandırmada başvurulan kategori. )
( Tarih ile uğraşmak, kişinin emeği ile uğraşmaktır. )
( Tarihi, vak'a olarak görürsen, sonra sen de "Tarihî Vak'a" olursun! )
( Bugün varsan, yarın yoksun Tarih oku, bilgin artsın Sen dünyadan bihabersin )
( Tarih: Düzen. )
( Historia: Araştırma. )
( HISTORY vs./and TIME )
- TASAVVUF TERMİNOLOJİSİ ile/ve TASAVVUF TERBİYESİ
- Aslında öyle/şöyle (oldu/olacak) ise zamanında düşün de ona göre KONUŞ!!!
- Demek ki ile her inancına ve kişisel sonuçlarına bağlamadan KONUŞ!!!
- Her zamana yaymadan KONUŞ!!!
- Hiçbir zaman diye kestirip atmadan KONUŞ!!!
- Olur-olmaz zamanda konuşacağına gerektiğinde KONUŞ!!!
- Sadece/sırf diyerek onca konuşulanı gözardı etmeden KONUŞ!!!
- Zaten diyerek, her işine gelene/gelmeyene bağlamadan KONUŞ!!!
- | "DÜŞÜNMEK" ve "İNANMAK" ve "SEVMEK" |
ile/ve/ne yazık ki/||/<>/>
EYLEMEK
( Çok fazla. İLE/VE/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Çok az. )
- | "İNANAN" ile/ve/>< "KUŞKULANAN" |
değil/yerine/>
BAKMAYI BİLEN
( | "Mutludur." ile/ve/>< (")Bilgilidir.(") | DEĞİL/YERİNE Anlayandır. )
- | "KAS KAFA" ile/ve/||/<> "BOŞ KAFA" ile/ve/||/<> "MAN KAFA" |
ile/değil/yerine
HOŞ KAFA
( Duyduğundan bir şey al(a)mayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu çabuk unutan, etki etmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu herkese anlatan. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu içinde tutan. )
( Üç/dört heykel masalını okumanızı/dinlemenizi salık veririz. )
- | (")KÜLTÜRLÜ(") ya da (")HOCA(") |
ile/değil/yerine/<>/>
BİLGE
( | Öğrenmeyi seven. YA DA Öğretmeyi seven. |
İLE/DEĞİL/YERİNE/<>/>
Hem öğrenmeyi seven, hem de öğretmeyi seven. )
- | 1 KİLO PAMUK ile 1 KİLO DEMİR |
ile/ve/değil/yerine/||/<>/<
1 KİTAP
( )
- | AHMAK ile/ve APTAL | ile/değil/yerine/>< ABDAL
( | Tehlike gelse de görmeyenler. İLE/VE Tehlike geldiğinde görenler. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tehlike gelmeden görenler. )
( Yapabilecekken yap(a)mayan. İLE/VE Yapmayabilecekken yapan.[dallama/dalyarak] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< ... )
- | DÜZ/"DONUK" BAKIŞ ile/ve DİK BAKIŞ | ile/değil/yerine/>< YANSIZ/NÖTR BAKIŞ
- | FAZLALIK ve GEREKSİZ | ile/değil/yerine CANIMIZ
( Kenara çekilen. VE Ardımızda olan/kalan. İLE/DEĞİL/YERİNE Yanımızda olan, yanında olduğumuz. )
- | KAÇMAK ile/ve/ya da/||/<>/> SAVAŞMAK |
ile/ve/ya da/||/<>/>
DONAKALMAK
( [Olanaklar(ımız)/koşullar(ımız)/araçlar(ımız)]
| Yetmiyorsa, uygun değilse. İLE/VE/YA DA/||/<>/> Yetiyorsa, uygunsa. |
İLE/VE/YA DA/||/<>/>
İkisi arasında kalmış ya da hiçbir karar veremiyorsak. )
( | Sempatik. VE Sempatik. |
İLE/VE/YA DA/||/<>/>
Parasempatik. )
- | KAFTAN ve CÜBBE | ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HIRKA
( | Sultan'da. VE Yargıç'ta. | İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Derviş'te. )
- | KARARSIZLIK ve/ya da KORKAKLIK |
ile/değil/yerine/><
CESÂRET
( | Tehlikeye sokar. VE Ölüme götürür/götürebilir. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Zafere taşır. )
- | KESER ya da RENDE | ile/değil/yerine/>< KOL HIZARI
( | Kendine yontar. YA DA Ötekine/dışarıya yontar. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki tarafa da yontar. )
- | KORKU ile/ve/||/<> KIZMA/ÖFKE ile/ve/||/<> ÜZÜNTÜ/ÜZÜLME ile/ve/||/<> UTANMA/UTANÇ[>< AÇGÖZLÜLÜK] ile/ve/||/<> İĞRENME/TİKSİNTİ | ile/ve/||/<> SEVİNÇ(NEŞE)/COŞKU ile/ve/||/<> ŞAŞIRMA/ŞAŞKINLIK/HAYRET
( Farklı coğrafyalarda yaşayıp farklı dilleri konuşsa da yeryüzünde yaşayan tüm bireyler, şu 6 ya da 7 duygu-durum için aynı yüz ifadesi ve mimikleri kullanıyor. )
( )
( )
- | PİRİNÇ EKMEK ile AĞAÇ DİKMEK |
ile/ve/değil/||/<>/<
ÇOCUK YETİŞTİRMEK
( [öngörümüz/"beklentimiz"] Bir yıllıksa. İLE On yıllıksa. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yüz yıllık olursa. )
- | TOPLAMA ile ÇARPMA | ile/hem TOPLAMA ve/||/<>/hem de ÇARPMA
( |[tek başına] Kolay. İLE Kolay. | İLE [birlikte] [tasımla/nispeten] [ilk başta] [pek] !"Kolay değil". [gibi görünür] )
- | VERİ ve/> BİLİ(ENFORMASYON) ve/> BİLGİ | ile/ve/+/<>/>/<
FARKINDALIK | BİLGELİK(İRFAN/HİKMET) ile/ve/+/<>/>/< ZARİFLİK/ZARÂFET
( BİLGİ: İnsan aklı sınırıları içerisinde evreni ve doğayı anlama çabası. )
( Bilgi, göklere uçabileceğimiz kanatlardır. )
( Yapmanız gereken şey farkında olmanın farkında olmaktır. )
( Tüm sonuçlarına katlanabilmektir. )
( Hiçbir uygarlık, varolan bilgiyle çatışmadan, bilgi üretemez. )
( KUTADGUBİLİG: Mutluluk/saadet veren bilgi, kutlu bilgi.
Çinliler, ona Edebü'l-Mülûk der; Maçinliler, onu Enîsü'l-memâlik diye adlandırır. Bu meşrık ilinin büyükleri, buna doğruca Zînetü'l-ümerâ der.
İranlılar buna Şehnâme der, Turanlılar ise Kutadgu bilig diye anar. )
( | Yazaç/harf. VE/> Hece. VE/> Sözcük. |
İLE/VE/+/<>/>/<
Tümce. )
( | ... VE/> "Ne, ne zaman, nerede, kim?" soruları ve yanıtlarıyla/karşılıklarıyla. VE/> "Nasıl?" sorusuyla ve yanıtlarıyla/karşılıklarıyla. |
İLE/VE/+/<>/>/<
"Neden?" sorusuyla ve yanıtlarıyla/karşılıklarıyla. )
( [bilginin/kavramın/nesnenin/olgunun] | Öncesi VE/> Sonrası VE/> İçi ve dışı |
İLE/VE/+/<>/>/<
Zamanı ve Zemini )
( | Letter, phoneme. AND/> Morpheme. AND/> Word. |
vs./AND/+/<>/>/<
Sentence. )
( | [by] ... AND/> "What, where, when, who?" questions and answers. AND/> "How?" question and answers. |
vs./AND/+/<>/>
"Why?" question and answers. )
( | Before AND/> After. AND/> Inside AND/> Outside |
vs./AND/+/<>/>/<
Time and place. )
( )
( DATA vs./and/<>/>/< INFORMATION vs. KNOWLEDGE vs. WISDOM, AWARENESS )
- | YALIN VE DOLAYSIZ ve/||/<> AYRIM VE DOLAYLI BİRLİK |
ve/||/<>
BUNLARIN BİRLİKTELİĞİ
- | YORULDUĞUMUZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR ve DURULDUĞUMUZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR |
ve/||/<>/>/<
KIRILDIĞIMIZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR
( Olduğumuz/oluştuğumuz. VE/||/<>/>/< Kırıldığımız. )
- | ZAYIF/LAR ile/ve/<> "ZEKİ/LER" |
ile/değil/yerine/><
GÜÇLÜ/LER
( | İntikam alırlar. İLE/VE/<> Başkasını umursamazlar, yok sayarlar. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Affederler. )
( [not] | Revenges. vs./AND/<> Don't cares the others. | vs./BUT/>< Forgives. )
( [not] | WEAK/S vs./and/<> "SMART/S" | vs./but/>< POWERFULL/S )
- 0 - 10 ile/ve/||/<>/> 10 - 20 ile/ve/||/<>/> 20 - 30 ile/ve/||/<>/> 30 - 40 ile/ve/||/<>/> 40 - 50 ile/ve/||/<>/> 50 - 60 ile/ve/||/<>/> 60 - 70 ile/ve/||/<>/> 70 - 80 ile/ve/||/<>/> 80 - 90 ile/ve/||/<>/> 90 - 100
( Büyüme/gelişme yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Dinleme ya da dinlememe/direnme yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Anlama/anlamama yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Deneyimleme yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Değerlendirme(me) yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> "Demlenme" yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Verimlilik yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Destek olma yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> "Dertlenme" yaşları/mız. İLE/VE/||/<>/> Destek alma yaşları/mız. )
- 0.99365 = 0.03
ile/değil/yerine/><
1.01365 = 3.78
( Her gün yaptığımız işi (ya da kendimizi), %1 iyileştirdiğimizde, 365 gün sonra vardığımız sonuç ile her gün, %1 gerilettiğimizde vardığımız sonuç arasında, ne kadar büyük FaRkLaR olduğunu görüyoruz!... )
- 0(SIFIR) ile YOKLUK
( Akılsal/rasyonel. İLE !Akılsal/rasyonel. [!: değil] )
- 0[SIFIR]:
"YUTAN" ile/ve/değil/||/<>/< DURAN/DURDURAN / ARA
- 0/SIFIR:
YUTAN ile ETKİSİZ
( Çarpmada. [... x ...] İLE Toplamada/çıkarmada. [ ... + ... ] )
- 1.5 - 2 YAŞINDAKİ, DIŞARI ÇIKMAK İSTEMEYEN ÇOCUĞA:
"DIŞARI ÇIKIYORUZ/ÇIKALIM MI?" DEMEK/SORMAK değil/yerine "TAVŞAN GİBİ Mİ, SİNCAP GİBİ Mİ ÇIKALIM?
- 1 ile 2 ile ÇOK
( Şaşma! İLE Aşma! )
( 1 vs. 2 vs. MANY )
- 1000 TARAKTA BEZİ OLMAK/OLAN ile/değil/yerine/>< 10 PARMAĞINDA, 10 MARİFET(İ OLAN)
- 110 km. ile/değil/yerine 90 km.
( Ölüm ile[/değil/yerine] Yaşam arasındaki fark kadardır. )
( )
- 18 YAŞ:
ALTI ile/ve/||/<>/> ÜSTÜ
( İstenç[irâde] sahibi. İLE/VE/||/<>/> Direnç[ihtiyâr] sahibi. )
( Ne "yapacağını/yapabileceğini" "bilen". İLE/VE/||/<>/> [öncelikle] Ne yapmayacağını/yapmayabileceğini ve ne "yapacağını/yapabileceğini" bilen. )
- 2 GÖZ ile/ve/||/<> 3. GÖZ
( Dışa bakar. İLE/VE/||/<> İçe bakar. )
( Aklın gözüdür. İLE/VE/||/<> Anlayışın gözüdür. )
( Bilinenleri/bilinebilecekleri, anlaşılabilecekleri görür. İLE/VE/||/<> İki gözün anlayamadıklarını görür. )
( Gördüklerinden rahatsız olunabilir. İLE/VE/||/<> Şikâyet etmekten uzaklaştırır. )
( Lobsang Rampa'nın, "3. Göz" adlı kitabını da okumanızı salık veririz. )
( Kimileri, gözden içer şarabı. )
- 2 KİŞİ OLARAK KONUŞMAK/KONUŞULAN ile 3 VE ÜZERİ KİŞİNİN BULUNDUĞU ORTAMDA KONUŞMAK/KONUŞULAN
- 3 MAYMUN:
MIZARU ile/ve/||/<> IWAZARU ile/ve/||/<> KIKAZARU
( )
( Gözlerini kapatanın adı Mizaru, ağzını kapatanın adı Iwazaru ve kulaklarını kapatanın adı da Kikazaru. Adlarından da anlaşıldığı üzere Japon kökenli bir görsel bu. XVII. yüzyılda, Nikko kentinde inşâ edilmiş ünlü Tosho-Gu Tapınağı'nın kapısına oyulmuş "görsel bir deyim" olarak ortaya çıkmış, sonra da oradan tüm dünyaya yayılmış. )
- 3 ŞEY TATİL EDİLMEZ
- 40'LI YAŞLAR ile/ve/||/<>/> 50'Lİ YAŞLAR
( Gençliğin yaşlılığı. İLE/VE/||/<>/> Yaşlılığın gençliği. )
- 7 KEZ ve/||/<>/> 8 KEZ
( Düşersen. VE/||/<>/> Ayağa kalk. )
- 7 SAAT ile/ve/||/<>/>/< 17 SAAT
( Uyu. İLE/VE/||/<>/>/< Ayakta ve yaşamda ol. )
( Düş (gör). İLE/VE/||/<>/>/< Düşün. )
( Yat. İLE/VE/||/<>/>/< Ayakta ol. )
( Arın. İLE/VE/||/<>/>/< Yalın. )
- ABARTMAK ile/değil/yerine/>< AZALTMAK
- ABARTMAK ile/ve/değil/<> DURMAYI BİL(E)MEMEK/BECEREMEMEK
- ABDULLAH ile/ve/<> ABDUL LÂTÎF/REZZÂK/ŞÂFÎ
- ABDÜLLÂTİF ile/değil/yerine ABDULLAH
- ACELE ETMEK ile/değil/yerine HIZLI HAREKET ETMEK
( Hızlı hareket edin ama önce kendi kendinizle barışmanın ve çevreye uyum sağlamanın bir yolunu bulun. )
( Fazla ağırdan almayın ama gereksiz yere acele de etmeyin; yolunuzda ilerleyin yeter. )
( Fazla acele eden kişi, kendini her zaman ya birkaç adım önde ya da birkaç dakika geride bulur. )
- ACELE ETMEK ile SABIRSIZLANMAK
( TO HASTEN vs. TO GROW IMPATIENT )
- ACI ÇEKTİĞİMİZDE ve/||/<> KORKTUĞUMUZDA ve/||/<> BAZI ŞEYLER, YOLUNDA GİTMEDİĞİNDE
( Kendimize kızmayalım. VE/||/<> Kendimizi aşağılamayalım. VE/||/<> Kendimizi suçlamayalım. )
- ACI DUYABİLEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< (KENDİ)/(ONUN/ÖTEKİNİN) ACISINI DUYABİLEN
( Canlı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İnsan. )
( )
- ACI/ISTIRAP:
KÖTÜLERİN ŞİDDETİNDEN ile/ve/değil/||/<>/< İYİLERİN SESSİZLİĞİNDEN
- ACI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAKIŞ AÇISI
( Kişi, bakış açısını değiştirmedikçe "ıstırabını/acısını" değiştiremez. )
- ACI ve/||/<> İYİ NİYET
( Kuma yazılmalı. VE/||/<> Taşa kazınmalı. )
- ACI ile/ve/<>/değil/yerine SUSKU/SÜKÛT
- AÇIĞA VURMA" ile/ve/||/<> ORTAYA ÇIKARMA
- AÇIK E ile KAPALI E
( Ben, sen, pembe, yelken, semt, kent.
İLE
Benzin, rende, önemli, cem, mendil, eldiven, pencere, kendi, elbise, tencere, renk, genç, elli, zengin. )
( Edebi, edepsizden öğren!
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
İLE
Penceredeki benekli tekir kedi, kendi tenceresindeki eti yedi.
)
( - Kenya Büyükelçiliği, genç hakemlere, renkli kalem verdi.
- Hem Cem, hem öteki Cem, hem de Emre, mühendistir.
- Beni en beğenen, hep benim; beni, en beğenen, hep kendimim.
- Sendikanın pembe mendillerini, kendi elbisesine ekledi. )
- AÇIK KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine AYRINTILI İFADE ETMEK
( [not] TO TALK FRANKLY vs./and EXPRESS IN DETAIL
EXPRESS IN DETAIL instead of TO TALK FRANKLY )
- AÇIK SÖZLÜ/LÜK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NEZÂKET
- AÇIK TUT! ve/||/<> BAĞLI TUT!
( Elini, sofranı ve kapını. VE/||/<> Gözünü, dilini ve belini. )
- AÇIKLAMA/SI ile AD/I(/İSİM)
( EXPLANATION [OF ...] vs. THE NAME [OF ...] )
- AÇIKLAMA ile/ve "NOT DÜŞMEK"/DİPNOT
( TO EXPLAIN vs./and "TO NOTE"/FOOTNOTE )
- AÇIKLAMA ile AÇIMLAMA
( İZAH ile ŞERH, TEŞRİH )
- AÇIKLAMA ile/ve/değil ANLAM/LANDIRMA
( ... İLE/VE/DEĞİL İnsan durum ve tutumları açıklanamaz ve fakat (ancak) anlamlandırılır/anlamlandırılabilir. )
- AÇIKLAMA ile/ve/<>/değil/yerine ATIF
( [not] TO EXPLAIN vs./and/<>/but ATTRIBUTION
ATTRIBUTION instead of TO EXPLAIN )
- AÇIKLAMA ile/ve AYDINLATMA
( EXPLANATION vs./and TO ENLIGHTEN )
- AÇIKLAMA ile EĞRETİLEME
( EXPLANATION vs. METAPHOR )
- AÇIKLAMA = İZÂH/AT, TAFSİLÂT, BEYÂN = EXPLANATION[İng.] = EXPLICATION[Fr.] = ERKLÄRUNG[Alm.] = SPIEGAZIONE[İt.] = EXPLICACIÓN[İsp.] = EXPLENATIO[Lat.] = HO EKS?G?SIS[Yun.] = İZÂH, BEYÂN[Ar.] = BEYÂNKÂRÎ(far.) = VERKLARING[Felm.]
- AÇIKLAMA ile ÖZET/LEME
( EXPLANATION vs. SUMMARY )
- AÇIKLAMA ile SAVUNMA
( TO EXPLAIN vs. TO DEFENCE )
- AÇIKLAMA ile/ve VURGULAMA
( EXPLANATION vs./and TO EMPHASIZE )
- AÇIKLAMAK ile/ve ANLAMAK
( Açıklama, bir şeyi bir nedene değil, bir temele dayanarak göstermektir. )
( Nedensel ya da temele dayanan. İLE/VE Amaca yönelik. )
( TO EXPLAIN vs./and TO UNDERSTAND )
- AÇIKLAMAK ile KANITLAMAK
( EXPLANATION vs. TO PROVE )
- AÇIKLAMAK ile/ve KURALLAŞTIRMAK
( TO EXPLAIN vs./and TO MAKE INTO A RULE )
- AÇIKLAMAK ile/ve YER VERMEK
( TO EXPLAIN vs./and TO GIVE PLACE )
- ACİL YARDIM/TEDAVİ ile/ve/değil/||/<>/< İLK YARDIM
( İlâçlı. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< İlâçsız. )
( Uzman. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Eğitimli/belgeli. )
- ACİL ile/ve/değil/yerine ÖNCELİKLİ
( [not] URGENT vs./and/but PRIOR
PRIOR instead of URGENT )
- ACIMA(MA) ile/ve/||/<> AFFETME(ME)
( ... İLE/VE/||/<> Acıma(ma) düşüncesi/duygusu barındırabilir de, barındırmayabilir de. )
( Tüm varolanlar için geçerli olabilir. İLE/VE/||/<> Sadece insan için geçerlidir. )
( Nesnesine ve/ya da olgusuna, doğrudan ve/ya da dolaylı etkisi olmayabilir/olmaz. İLE/VE/||/<> Kişisine ve/ya da kendine, doğrudan ve/ya da dolaylı etkisi/katkısı/artısı olabilir/olur. )
- ACIMA ile DUYGUDAŞLIK
- ACIMA ile/ve/||/<>/> SEMPATİ ile/ve/||/<>/> EMPATİ ile/ve/||/<>/> ŞEFKÂT
( Sana acıyorum. İLE/VE/||/<>/> Acını anlıyorum. İLE/VE/||/<>/> Acını paylaşıyorum. İLE/VE/||/<>/> Yardım etmek için yanındayım. )
( )
- ACIMAK değil/yerine ANLAMAK
- ACIMASIZLIK ile/ve/değil/||/<>/< GÜÇ EŞİĞİNİN YÜKSELMİŞLİĞİ
- ÂCİZ/LİK ile/ve/<> YOKSUN/LUK
- ACİZ ile ÂCİZ
( Gücü, bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük. | Beceriksizlik. | Birinin, borcunu, zamanında ödeyememesi durumu. İLE Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz. | Beceriksiz. )
- AÇLIK ÇEK(TİR)EREK EĞİT(İL)MEK:
MİDENİZE değil/yerine "NEFRETİ(Nİ)ZE/KİNİN(İZ)E"
- AÇLIK ve SOĞUK
( Kişiyi, çok ciddi yıpratanlar. Yaşamımıza bulaşmamasını sağlamak için elinizden gelen yapılmalıdır. )
( HUNGER and COLD )
- ACZ ve/> AŞK ve/> ACZ [tekrar]
- ACZİNİ BİLMEK ile/ve/<> HADDİNİ BİLMEK
( Âlim bildiğini bilir, Ârif Kendini/Bileni Bilir, Kâmil Aczini/Haddini Bilir! )
- ACZİYET ile/ve/<>/değil AŞK
- AD KOYMADA, DOĞUMUN:
ZAMAN/I ile/ve/<> YER/İ
( Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, çocukların adları, doğdukları yer ve zamana göre konuluyor. [Mbonsol: Ağacın altı. | Maseke: Dere kıyısı.] )
( Kişi, ahırda doğdu diye at olmadığı gibi, "nereli" olduğunun ve/ya da adının ne konulduğunun da belirleyiciliği yoktur/olmaz! )
- AD/I ile/ve/değil/yerine TAD/I
( Sarışının adı var, esmerin tadı var. )
( NAME vs./and TASTE )
- AD ile/ve TERİM ile/ve KAVRAM
( Tek başına anlaşılır olan ve zaman bildirmeksizin bir anlamı gösteren lafız addır. İLE/VE ... İLE/VE ... )
- ADÂLET [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- ADÂLET HEYKELİNİN GÖZLERİNİN KAPALILIĞI:
"NAMUSSUZLARA GÖZ YUMMAK İÇİN" değil ÂDİL OLMAK İÇİN
- Adâlet için DİNLE!!!
- ADÂLET VE EŞİTLİK ve/||/<>/> UYUM VE DOSTLUK
- ADÂLET YOK ile/ve/değil/yerine/<> ADÂLET'İ, KENDİN/SEN (YAKIN ÇEVRENDE, OLANAKLARINDA) GERÇEKLEŞTİR (YAŞAT/İHYÂ ET)!
- ADÂLET-İ MAHZA ile/ve/||/<> ADÂLET-İ İZÂFİYE
- ADÂLET:
"EN YÜKSEK İYİ" ile/ve/değil/yerine/<> EN YÜKSEK KAMUSAL İYİ
- ADÂLET:
"EŞİTLİK" ile/ve/değil/||/<> RIZÂ
- ADÂLET:
"KİŞİ/ŞAHIS/ŞAHSÎ" KONU(SU) değil KİŞİLİK/ŞAHSİYET KONUSU
- ADÂLET:
[BİR ŞEYİ ...] "YERLİ YERİNE KOYMAK" değil KENDİNE AİT YERE KOYMAK/BIRAKMAK
- ADÂLET:
BİLGİNİN KONUSU ile/ve/değil/||/<> DÜŞÜNCENİN KONUSU
- ADÂLET:
DENKLEŞTİRİCİ ile/ve/||/<> DAĞITICI
- ADÂLET:
DIŞARIDA/UZAKTA ve/değil/yerine/||/<>/>/< KENDİNDE
( Adâleti, dışarıda/uzakta aramak. VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Kendinde başlatmak ve oluşturmaktır, asıl ve öncelikli olan. )
- ADÂLET:
KİŞİ/KUL ve/||/<> İLÂH'IN BİRLİĞİ
- ADÂLET:
ORTAYA ÇIKAN değil ÜRETİLEN
- ADÂLET:
SEVGİ ve/||/<> DÜŞÜNCE
- ADÂLET:
SUÇU/"SUÇLU"YU ARAMAK ile/ve/değil/||/<>/< (SONUNA KADAR) MÂSUMU/MASUMİYETİ ARAMAK
- ADÂLET:
VARLIĞI VE VAROLANI BİLMEK/TANIMAK ve/||/<> HAK'I BİLMEK/TANIMAK ve/||/<> KENDİNİ BİLMEK/TANIMAK
- ADÂLET:
VELÂYET değil RİSÂLET
( İç. DEĞİL Dış. )
- ADÂLET'İN KURALI ile/ve/||/<> AKIL'IN KURALI
- ADALET değil ADÂLET
- ADÂLET ile/ve AHKÂM
- ADÂLET ile/ve/<>/< BARIŞ[< VARIŞ]/SULH
( Eğer dünyada barış ve uyum istiyorsanız, aklınızda ve gönlünüzde barış ve uyum olmalıdır. )
( Kendinizde düzen olmadıkça, dünyada düzen olmayacaktır. )
( AN SÜKÛT'İN SULH: Davalının susması üzerine gerçekleşen barış. )
( YURTTA SULH, CİHANDA SULH! PAZ EN EL PAIS, PAZ EN EL MUNDO! )
( KÂH-İ DÂD-GÛCTERÎ: Adliye Sarayı. )
( JUSTICE vs./and/<> PEACE
If you want peace and harmony in the world, you must have peace and harmony in your hearts and minds.
Unless there is order in yourself, there can be no order in the world. )
- ADÂLET ile/ve/<> BİLİM ile/ve/<> AŞK
- ADÂLET ve/||/<>/>/< DAYANIŞMA
- ADÂLET ile/ve/||/=/<>/< DENGE, ÖLÇÜLÜLÜK/İTİDÂL[< ADL]
( Toplumla olan ilişkide. İLE/VE/||/=/<>/< Kişide. )
( İçte. İLE/VE/||/=/<>/< Dışta. )
( Güçler arasındaki denge. İLE/VE/||/=/<>/< ... )
( JUSTICE vs./and/||/=/<>/< BALANCE )
- ADÂLET ile/ve/<> DÜŞMANIN "ADÂLETİ"
( Adâletin gerekliliği ve önceliği, düşmanının "adâletine" maruz kalmamak ve mağdur olmamak içindir. )
- ADÂLET ve/<> EHLİYET
- ADÂLET ile/ve/<> ERDEM/FAZİLET
( Sevginin ürünleri. İLE/VE/<> Aklın ürünleri. )
( "Adâlet, erdemin bir parçası değil bütünüyle erdemdir. Adâletin tersi olan haksızlık da, kötülüğün bir parçası değil bütünüyle kötülüktür." )
( Products of love. VS./AND/<> Products of intelligence. )
( JUSTICE vs./and/<> VIRTUE )
- ADÂLET ile/ve/değil EŞİK
- ADÂLET ve/<> GÜÇ
( Güce dayanmayan adâlet âciz, adâlete dayanmayan güç zâlimdir. )
( ... cum/et CLEMENTIA )
- ADÂLET ile/ve HAK/İSTİHKAK
( JUSTICE vs. DESERVING )
- ADÂLET ve/||/<>/< HAKİKAT
( Toplumsal kurumların birincil erdemi. VE/||/<>/< Düşünce düzenlerinin birincil erdemi. )
- ADÂLET ile/ve/<> HAKKANİYET
( JUSTICE vs./and/<> EQUITY )
- ADÂLET ve/<>/>/< HİDÂYET
- ADÂLET ve/<> HİKMET ve/<> DİN
( Üçü de, mülkün[egemenlik, yönetim ve siyaset] temelidir. )
- ADÂLET ve/> HİLÂFET
- ADÂLET ve/||/<>/> HUZUR
( Gücün, "haklı olduğu" yerde bekleme! VE/||/<>/> Güce tapan bireylerin olduğu yerde bekleme! )
- ADÂLET ve/||/<> İHSAN
- ADÂLET = JUSTICE[İng., Fr.] = IUSTITIA[Lat.] = GERECHTIGKEIT[Alm.] = DIKAIOSYNE[Yun.] = JUSTICIA[İsp.]
- ADÂLET yoksa/> KARGAŞA
- ADÂLET ile/ve/<> KARMA
( Karma ve Kader kavramlarını, kapsamlı bir biçimde anlamak ve görmek üzere "My name is Earl" dizisini baştan sona izlemenizi öneririz... )
- ADÂLET ve/<>/< KAYGISIZLIK
- ADÂLET ve/<> KEMÂLÂT
- ADÂLET ile/ve/+/<> KUDRET ile/ve/+/<> HİKMET ile/ve/+/<> SEVGİ
( [Simgeleri/Sûretleri] Aslan. İLE/VE/+/<> Boğa. İLE/VE/+/<> Kartal. İLE/VE/+/<> İnsan. )
- ADÂLET ile/ve/<> MANTIK
( JUSTICE vs./and/<> LOGIC )
- ADÂLET ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< MERHAMET
( [not] JUSTICE vs./and/but/||/<>/>/< MERCY
MERCY instead of JUSTICE )
- ADÂLET ile/ve/||/<> MERHAMET ile/ve/||/<> TİCARET
- ADÂLET ile/ve/<> MEŞRÛ EŞİTSİZLİKLER
- ADÂLET ile/ve/||/<> MÜRÜVVET
- ADÂLET ve/<> NİYET ve/<> SÜREKLİLİK
( JUSTICE and/<> INTENTION and/<> CONTINUITY )
- ADÂLET ve/=/<> ÖLÇÜ/LÜLÜK
( Her konuda/hususta, itidâli ihtiyâr et! )
( JUSTICE and/=/<> MODERATION )
- ADÂLET ve RAHMET
- ADÂLET ve/||/<>/< RIZÂ ve/||/<>/< BİLGİ/HABER
( Adâletin kaynağı da, hedefi de, durumdaki/olaydaki ilgili kişilerden birinin rızâsıdır. Adâlet, insanı ve rızâsını esas almaktır! [Tabii, rızâ da, en başta, (durumdan/olaydan/tespitten/(ön) "hüküm"den) haberdar olmakla/etmekle başlar.] )
( Bilgi/haber vermek, rızânın;
rızâ, adâletin;
adâlet de yaşamın temeli(nde)dir/merkezi(nde)dir. )
( Rızâ yazısı için burayı tıklayınız... )
( |
| )
- ADÂLET ile/ve/<> SAADET
( JUSTICE vs./and/<> HAPPINESS )
- ADÂLET ve/<> SEVGİ
( Toplumda. VE/<> Bireyde. )
( JUSTICE and/<> LOVE )
- ADÂLET ile/ve/değil/||/<>/< SINIRLAR
- ADÂLET ile/ve/<>/</> TÜZENİN SAĞLADIĞI GÜVEN(İLİR)LİK
- ADÂLET ve/||/<> VİCDAN
( ... VE/||/<> Adâlet evi. )
( Her yerde, zamanda ve koşulda. VE/||/<> Zirvesinde.[İnsanda!] )
- ADÂLET ve/||/<> YAŞAM
- ADÂLETSİZLİK DURUMLARINDA, "TARAFSIZ"(SESSİZ/ÂTIL) DURUYORSAK, KÖTÜLERİN/KÖTÜLÜĞÜN TARAFINI TUTMUŞUZDUR ile/ve/||/<> ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI DEĞİLSEK, SORUNUN BİR PARÇASIYIZDIR
- ADÂLETSİZLİK ve/||/<> ANLAMSIZLIK
( [Çözüm olarak ...] Tüzeyi[hukuku] bulduk fakat tüzeye ulaşamadık. VE/||/<> Sanatı bulduk fakat sanat bize ulaşamadı. )
( Adâletsizliklerin en büyüğü, âdil olmayıp âdil gibi görünmektir. )
- ADÂLETSİZLİK ile/değil/yerine/>< KARŞILIKLI HİZMET (İÇİN)
- ADAM "SATMIŞLIĞI/M/IZ"
değil/ne yazık ki/><
ADAM "SANMIŞLIĞI/M/IZ"
( Yoktur. DEĞİL/NE YAZIK Kİ/>< Vardır. )
- ADAM, ADAMDIR, OLMASA DA PULU; EŞEK, EŞEKTİR, OLMASA DA (ATLASTAN OLSA) ÇULU
ile/ve
DEVE HACI OLMAZ, GİTMEKLE MEKKE'YE, EŞEK DERVİŞ OLMAZ, TAŞ TAŞIMAKLA TEKKE'YE
- ADAM:
ER KİŞİ ile/ve/değil İNSANİYETLİ
- ADANMAK ile/yerine/değil (GEREKTİĞİ/YETERİ KADAR) ÖNCELİK/ÖNEM VERMEK
( Yanlışı. DEĞİL/>< Doğrusu. )
( [not] TO BE DEVOTED vs./but TO ATTACH IMPORTANCE/PRIORITY (IN NECESSARY/ENOUGH)
TO ATTACH IMPORTANCE/PRIORITY (IN NECESSARY/ENOUGH) instead of TO BE DEVOTED )
- ADANMIŞ/LIK ile FEDAKÂR/LIK
- ADANMIŞ/LIK ile İNANMIŞ/LIK
- ADAPTASYON ile/ve/||/<>/> ENTEGRASYON
- ADÂVET değil/yerine/>< ADÂLET
- ADEM
|------VEHM------|ŞEKK|------ZANN/ŞÜPHE------|
ile/ve/değil//yerine/=/||/<>/></>/<
YAKÎN
( 0
|------%50 altı.[1-49]------|%50-50|------%50 üzeri.[51-99]------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>>/<
%100 )
( YOK(LUK)
|------ KURUNTU------|BELKİ|------KUŞKU------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>>/<
KESİN(LİK) )
( RECM[Ar. çoğ. RÜCÛM]: Taşa tutma, taşlama. | Birine atılan taş. | Suçluyu beline kadar gömüp taşlayarak idâm etme. | Sövme, lânetleme. | Zan üzerine konuşma. )
( )
( )
( )
( Anımsadığımız şeylerle, onlar gerçekmişlercesine meşgul oluyoruz ne yazık ki. )
( DEFINETLY NOT[%0]
ALMOST NEVER[%10]~DOUBTFULLY[%20]~IMPROBABLY[%30]~UNLIKELY[%40]~
MAYBE[%50]~
PERHAPS[%60]~PROBABLY[%70]~LIKELY[%80]~ALMOST CERTAINLY[%90]~
DEFINITELY[%100] )
- ADEM ile/ve ÂDEM
( Yokluk. İLE/VE Yokluğun varlığı ve darlığı. )
( Yokluğun varlığı, bir kâmil insan! )
( Kişi, sevdiğinde yok olmalı. )
( ... ile TIFL- CİHEL-RÛZE: Hz. Âdem. )
( Yokluk, hiçlik, ölüm. | Osmanlı Türkçesi sözcüklerle birleşerek, "-siz, -lik" anlamında kullanılır. [ADEM-İ MERKEZİYET: Yerinden yönetim.] İLE/VE Dinsel inançlara göre, ilk yaratılan insan ve ilk peygamber. | Kişi, adam. | İnsanda bulunması gereken olumlu özelliklere sahip olan. )
( Nonexistence. vs./AND Existence of the nonexistence. )
( Varlık. | İlk yaratılan insan ve peygamber. İLE Yokluk. )
( NONEXISTENCE vs./and ADAM )
- ÂDİL[Ar.] ile/ve/||/<> ÂDİLÂNE[Ar. ÂDİL + Fars. < ÂNE]
( Adâletle iş gören, adâletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adâletli. İLE/VE/||/<> Hakça. )
- ÂDİL ile/ve/||/<>/> AYDIN
( Dışımız. İLE/VE/||/<>/> İçimiz. )
- ADIM/SOLUK/LOKMA/YUDUM ile/ve/||/<> EDİNİM
- ADINI BİLMEK ile TADINI BİLMEK
( Haberdar olmak. İLE Deneyimlemiş olmak. )
( İLM el-YAKÎN ile HAKK el-YAKÎN )
- ADINI:
"BAHŞ ETMEK" ile/ve/||/<> "BAĞIŞLAMAK"
- ADL Ü İHSAN
( ADÂLET VE İYİLİK )
- ADLANDIRMA ile/ve/<> KAVRAMLAŞTIRMA
( GIVING NAME vs./and/<> TO CONCEPT )
- AFERİN ile/ve/||/<> DUA
- AFET >< SİRET
( Sîret[yürüyüş, yol alış, iş tutuş], âfete[belaya, musibete, sıkıntıya, derde] kalkandır... )
- AFFEDEBİLMEK ile/ve/||/<> SABREDEBİLMEK ile/ve/||/<> VAZGEÇEBİLMEK
( [Kişiyi] Farklı kılar. İLE/VE/||/<> Güçlü kılar. İLE/VE/||/<> Kendi kılar. )
- AFFEDEBİLMEK ile/ve/değil/yerine/||/<> VAZGEÇEBİLMEK
( [not] FORGIVE vs./and/but/||/<> FORGET
FORGET instead of FORGIVE )
- AFFEDEBİLMEK ve/||/<> VEFÂ
- AFFETMEK ile/ve/değil/yerine GÖZARDI ETMEK
( [not] TO FORGIVE vs./and/but TO IGNORE
TO IGNORE instead of TO FORGIVE )
- AFFETMEK ile/ve/||/<>/< KABUL ETMEK
- AFFETMEK ile UNUTMAK ile BARIŞMAK
( TO FORGIVE vs. TO FORGET vs. RECONCILIATION )
- AFFETMENİN DEĞİŞTİRDİĞİ:
GEÇMİŞ değil GELECEK
- AĞ ile/ve/değil/||/<>/>/< BAĞ
- AĞACI:
[ne yazık ki]
!KESERSENİZ ile/değil/yerine/>< KESMEZSENİZ
( Kazık kalır, üstüne oturursunuz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gölge olur, altına oturursunuz. )
( )
- ÂGÂH ile ÂRİF
- AĞIR ile/ve/||/<> SAĞIR
( Baş. İLE/VE/||/<> Kulak. )
- AĞIRLIK/LI ile ÖNCELİK/Lİ
( HEAVINESS vs. PRIORITY )
- AĞIRLIK ile ÖNCELİK
( "HEAVINESS" vs. PRIORITY )
- AĞIZ AÇIKLIĞI ile/değil/yerine/>< ZİHİN AÇIKLIĞI
( Kişinin, zihni, ne kadar kapalıysa; ağzı, o kadar açık olur. )
- AĞIZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KULAK
( Daha az konuşmak üzere/için. İLE/VE/||/<>/< Daha çok dinlemek üzere/için. )
( Bir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< İki. )
- AĞIZDAN ÇIKACAK OLAN (TEK) BİR SÖZCÜK ile/ve/||/<>/< AĞIZDAN ÇIK(A)MAYABİLECEK OLAN (TEK) BİR SÖZCÜK
( Bir şey ki, yapmasan da olur, YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur, SÖYLEME! )
- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK
- AĞLAMAK:
"GÜÇSÜZLÜK"TEN ile/değil/||/<>/< "GÜÇLÜLÜK"TEN
- AĞLAMAK ve/değil/yerine/<>/>< GÜLMEK :)
( Yalnız. VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Herkesle birlikte. :) )
( Çocuklar, annesini/babasını yıkarken. İLE Anneler/babalar, çocuğunu yıkarken. )
(
ve/değil/yerine/<>/><
)
( Heraklitos. VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Demokritos. )
- AĞLAMAMAK değil/yerine AĞLATMAMAK
- AĞNİYÂN-İ ŞÂKİRÎN ile/ve/<> FUKARÂ-İ SÂBİRÎN
- AĞYÂR ile/ve/değil/yerine/>< YÂR
( Ne bilir? İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>< Bilir. )
- AH ile/ve/> AMAN ile/ve/> YETİŞ[MEDED]
( 66 ile/ve/> 92 )
( ALLAH ile/ve/> HZ. MUHAMMED ile/ve/> HZ. ALİ )
( Allah, din ile, mezhep ile bulunmaz, aşk ile bulunur. )
( Bazıları Allah'ı aramaya Hicaz'a giderler. Aklı yetenler, Allah'ı aramak için bir adım atarlarsa kâfir olur. )
( AH diyene, AMAN edilir. )
( Allah'tan, AH edersin; AMAN'ı, Hz. Muhammed'den dile. )
- AHÂDİYET SAFHALARI
( * AHÂDİYY-ÜL KESRE
* AHÂDİYY-ÜL EF'AL
* AHÂDİYY-ÜS SIFÂT
* AHÂDİYY-ÜL AYN
* AHÂDİYY-ÜZ ZÂT )
- AHÂDİYET ile/ve VÂHİDİYET
( Tüm. İLE Tüme ait bir parça(-özellikle- "bütün"e(/"ün) değil!). | Birlik, teklik, bir olma, tek olma. )
( Kıyısı yoktur. İLE/VE Kıyısı vardır. )
( Bahr-ı ahadiyet(rahmaniyet denizi)(Suyu acı). İLE Yemm-i vahidiyet(rahimiyet denizi)(Suyu tatlı). (Bu iki denizin suları birbirine karışmaz) )
( Ahâdiyet, ağacın görünmeyen kökü ve özü. Vahidiyet, görünen gövde, dal, yaprak ve meyveleridir. )
( Vahidiyet âleminde mânâdaki kesret ahadiyet, maddedeki kesret ise hayaldir. Maddede vücut ve mevcudiyet yok, sadece hayal vardır. )
( Tûba Ağacı(Vahidiyet Ağacı). Kökleri yukarıda, dalları aşağıda olan ağaç. Devamlılık arz eder. Görünmeyen yaşam ağacıdır. )
( Bir. Siyah nur. Asıl. Enerji olarak Enerji. İLE Herhangi bir. Vahitler arası ilişki. Birden türemiş birlerin birleşimi. Işık/ısı enerjisi olarak enerji. )
( AHADİYET'İN: ÇİÇEĞİ: LÂLE AĞACI: SERVİ SAZI: NEY SİMGESİ: HİLÂL MEYVESİ: HURMA (BULUNMADIĞI YERDE ERİK) ZİKRİ: HU EBCED: HÜVE = 5 + 6 ( İslâm'ın şartları. + İman'ın şartları. )
( RİSÂLE-İ ELİFİYE - İBN ARABİ )
( VAHDET = İLİŞKİ )
( VAHDETNÂME )
( TÜMEL ile/ve GENEL )
- AHDETMEK değil/yerine/= SÖZ VERMEK
- AHFÂD[Ar. < HAFÎD] ile AHFAZ[Ar.]
( Torunlar. | Yardımcılar, hizmetkârlar. İLE Alçak ve çukur yer. | Alçakgönüllü kişi. )
- ÂHİRET ile/ve/değil/yerine ÂKIBET
( Az yaşa, çok yaşa,
Âkıbet gelecek başa! )
- AHLÂK:
KORKU ile/ve/<> HAK ile/ve/<> FERÂGAT ile/ve/<> AŞK
- AHLÂK/ERDEM ve/||/<> EYLEM/SELLİK
- AHLÂK ile/ve/<> ADÂLET
( MORALS vs./and/<> JUSTICE )
- AHLÂK ve/||/<>/>/< AHLÂK-I İLÂHÎ
- AHLÂK ile/ve/<> ERDEM/FAZİLET
( Toplumsal. İLE/VE/<> Kişisel. )
( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı gidemez fakat erdemlerin kokusu rüzgâra karşı gider en uca bile ulaşabilir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Erdemleri korumanın en iyi yolu erdemlilerle birlikte olmaktır. )
( EUBULIA: Siyasal bir erdem. )
( MORALS vs./and/<> VIRTUE )
( ... ile/ve/<> DE )
- AHLÂK ve/<>/> GÜZELLİK
- AHLÂK ile/ve HAKİKAT
- AHLÂK ile/ve/||/<>/< MERHAMET
( Merhamet, ahlâkın temelidir. )
- AHLÂKÎ OLGU değil OLGULARIN, "AHLÂKÎ" "YORUMLARI"
( Yoktur. | Vardır. )
- AHLÂKÎ(DİANOETİK) ERDEM/LER ile/ve ENTELEKTÜEL ERDEM/LER
- AHLÂKIN GÜZELLEŞMESİ ile/ve/<> RIZKIN GENİŞLEMESİ
- AHLÂKSAL OLAN/OLABİLEN:
"NE YAPTIĞIMIZ/YAPMADIĞIMIZ" değil NEYE DAYANARAK, NE YAPTIĞIMIZ VE YAPMAYABİLECEĞİMİZ
- AİDİYET ile/ve/<> AYNİYET
- AIKIDO ile/ve JAİNİZM
( AIKIDO: "AI"=UYUM, "KI"=ENERJİ, "DO"=YOL/YÖNTEM --- ENERJİYİ UYUMLANDIRMA YÖNTEMİ/YOLU
Aikido, fiziksel ve zihinsel denge oluşturma yöntemidir.
Aikido, diğer tarafın gücünü kendine yönelik kullanabilmektir.
Aikido, %100 savunma odaklı ve bir ya da daha fazla yönden gelen her türlü saldırıya karşı kullanılabilecek bir uygulama sanatıdır.
Aikido, fizik kurallarını göz önünde bulundurarak saldırganın gücünden uygun biçimde yararlanır.
Aikido, önsezi, zamanlama, hareketlerin doğru uygulanışı, dairesellik, rakibin gücünü ele geçirip bunu ona yönelik kullanma, soluklamanın verdiği güç, doğru tutuşlar ve oldukça yüksek bir konsantrasyon ister.
Aikido, önemli temel güdülenmeleri, ahlâki standartları ve asil tarzıyla tanınır.
Aikido, kendi kendimizi sürekli olarak geliştirme ve kesin zafer üzerine kuruludur.
Aikido, rakibi etkisiz durarak getirerek var olmaya devam eder.
Aikido: Savaşmadan Kazanmak: "Uyum Kuralı"
Aikido'nun içinde yatan asıl anlam, Enerji, Anlık/Zihin ve Gövde'nin uyumudur.
Aikido'nun öncelikli özelliği enerjinin terbiye edilmesidir.
Aikido'nun ayırt edici özelliği, hareketler ve tekniklerdeki yumuşak akıcılıktır.
Aikido'nun başlangıcı savunma, devamı tekniktir.
Aikido'nun zihinsel kaynakları ikiye ayrılır:
1- Doğu kültürünün din ve Şintoculuk, Konfüçyusçuluk, Taoculuk ve Budizm gibi felsefe akımlarına dayanan ahlâkî değerleri;
2- Daha uygulamalı olan ve kolaylıkla uygulanan ahlâki değerler.
Aikido'nun ahlâkî anlayışında savunma asla saldırganı yok etme ya da ciddi biçimde yaralama amacını taşımaz.
Aikido'ya dayalı bir strateji üç ahlâki aşamayı içerir:
1- Algılama,
2- Değerlendirme,
3- Karar verme ve tepki gösterme
Aikido hareketleri, ileri derecede bir koordinasyon sonucu oluşan, sertlik ve şiddet içermeyen, akıcı ve esnek hareketlerdir.
Aikido'da el, bilek tutuşları ve düz vuruşlar[atemi] o kadar serttir ki, rakip daha fazla acıyı engellemek için teslim olmayı yeğler.
Aikido'ya dayanan bir strateji aynı zamanda ahlâkî bir yaklaşım ve düşünce tarzı gerektirir.
Aikidoka'nın[Aikido çalışan kişi] ahlâkî bir yaklaşım içinde olması gerekir.
Savunmanın asıl amacı saldırganı yok etmek değil onu yönlendirmek ya da etkisiz duruma getirmektir.
Aikido'da ego ya da kahramanlık yoktur.
Aikido, Sensei[üstad] Morihei Ueshiba (1883 - 1963) tarafından geliştirilmiştir.
Aikido, efendilerin savunmacı sanatı olarak tanımlanır.
Gerçek ustalar, çevrelerinin kendini denetlemesine izin vermeyendir. )
( Bazı Aikido Terimleri
Aikidoka: Aikido yapan kişi.
Aikikai: Aiki topluluğu. Bu sözcük, kurucu tarafından Aikido'nun yaygınlaştırılması için oluşturulmuş organizasyon için kullanılır.
Dan: Siyah kemer derecesi.
Dojo: İdman yapılan yer.
Doşhu: Yolun başı anlamında kullanılır. Aikido'nun başında bulunan kişiye verilen unvandır. (Şu anda doşu MORİHEİ UESHİBA'nın torunu olan MORİTERU UESHİBA'dır.)
Fukhişhidoin: Eğitmenin yardımcısı anlamına gelen resmî bir ad.
Gi: Eğitim giysisi.
Hakama: Siyah ya da lacivert renkte, genellikle siyah kemer sahibi olmuş Aikido'cularca giyilen, parçalı etek.
Hambu Dojo: Organizasyonun merkezi dojosunu belirten terimdir. Genellikle Aikido Dünya Karargahları'nı belirtir. (AİKİKAİ)
Hanmi: Üç gensel duruş.
Happo: Sekiz yön. HAPPO-UNDO (8 yön egzersizi) ve HAPPO-GIRI (kılıç ile sekiz yönde kesme.) (Burada anlaşılması gereken, gerçekten her yönde hareket edebilmektir.)
Hara: Gövdenin ağırlık merkezi. (Aikido teknikleri, olabildiğince kişinin hara bölgesinde yapılmalıdır.)
Jiyuwaza: Tekniklerin serbest biçimde uygulanması.
Kihon: Temel olan şey. Aikido'da genel olarak aynı teknik, farklı görülen farklı yollardan yapılabilir. Temeli, yani çekirdeği kavramak için KİHON'u iyi anlamak gerekir.
Kohai: Yeni öğrenci.
Kokyu: Soluk alma. Aikido'nun bir bölümü de KOKYU RYOKUYU, yani soluk alma gücünü geliştirilmesidir. Aikido'daki pek çok teknik, KOKYU HO yani soluk egzersizi olarak adlandırılır. Bu egzersizler, kişinin KOKYU RYOKUYU yani soluk gücünü geliştirmesini sağlar.
Ku: Boşluk. Bu boşluğun doğrudan fark edilmesi, aydınlanmadır. Bu Aikido'da bilinç açıklığının geliştirilmesi, değişen durumlara çabuk ve iç güdüsel yanıt verebilmektir.
Kumi Jo: JO (bir araç) ile eşleşerek yapılan çalışma. (eşli uygulama)
Kumi Tachi: Kılıçlı çalışma. (eşli uygulama)
Kyu: Beyaz kemer düzeyi/derecesi. ŞHODAN(1. DAN)'a kadar olan(6) derece.
Maai: Rakibe göre olması gereken, düzenli aralık, uzaklaşma ve zamanlamadır.
Masagatsu: Gerçek zafer.
Mudansha: Siyah kuşak derecesi olmayan öğrenci.
Nagare: Akmak. Aikido'nun amaçlarından biri de fiziksel güce, fiziksel güçle karşılık vermemeyi öğrenmektir. Asıl olan, uygulanan gücü yönünde, onu kendi avantajına olacak biçimde yeniden yönlendirerek hareket etmeye çalışmaktır.
Nage (Tori): Savunan. Tekniği yapan.
Randori: Serbest biçimde eğitim.
Rei: Selâm ver!
Sempai: Eski öğrenci.
Sensei: Öğretmen.
Shikaku: Ölü açı. Rakibin atağına devam etmesinin çok zor olduğu ve sizin de rakibinizin hareket ve dengesini kolaylıkla kontrol edebildiğiniz pozisyon. Aikido'nun ilk aşaması, ŞHİKAKU'yu yerleştirebilmektir.
Shindoi: Öğretmen, eğitme anlamına gelen resmî bir ad/unvan/başlık.
Shodan: Siyah kemerde ilk derece (1. dan)
Sukashiwaza: Saldırganın sizi sarmasına ya da vuruşuna başlamasına olanak vermeden yapılan teknikler.
Sutemi: Birinin, tekniğin uygulanması için kendini bırakmasıdır.
Tai No Tenkan: 180 derece dönmeyi kapsayan yalın dönüşler. (Harman uygulaması)
Tai Sabaki: Gövde hareketi.
Taijutsu: Gövde sanatları, silahsız çalışma.
Takasumu Aiki: Aiki'nin (ruh, zekâ ve evrensel enerjinin uyumu) sonsuz (bitmek bilmeyen) üretken savaş sanatı " anlamına gelen kurucunun bir sloganıdır. Aikido'da yeni teknikler yaratmak olanaklıdır.
Tatami: Minder.
Tege Tana: El kılıcı ya da elin kenarı.
Tenkan: Özellikle gövdenin 180 derece döndüğü dönüş hareketi.
Tori: Uzaklaştırma, uzağa alma, elinde bıçağı alma, elinden alma.
Uchi Deshi: Dojo’nun içinde yaşayan ve kendini eğitmene, dojonun bakım ve temizliğine adamış öğrenci (Kimi zaman, dojonun Sensei'sinin kişisel işlerine de yardım eder.)
Uke: Saldıran. Tekniği alan.
---
Morihei Ueshiba: Aikido'nun kurucusu (1883-1969)
O-Sensei Morihei Ueshiba: Hocaların hocası, büyük öğretmen.
Shihan: Hocaların hocası (usta eğitmen) anlamına gelen resmî bir ad.
Ueshiba Kısshomaru: Aikido'nun kurucusunun oğlu.
Ueshiba Moriteru: Kurucunun torunu, şuan yolun başında olan kişi doşhu.
)
- AİLE ve/||/<> ÇOCUK ve/||/<> ARKADAŞ
( Arkadaşını [tanımada/anlamada]. VE/||/<> Akrabayı [tanımada/anlamada]. VE/||/<> Sevgiliyi/eşi [tanımada/anlamada]. [ve sana zarar/yarar verip vermeyeceğinde] [PEK/KOLAY KOLAY YANILMAZ] )
- AİLE ile/ve/||/<>/> OKUL
( Sayın Şerif Mardin'in çalışmalarını, çeşitli yerli ve yabancı kaynakları (da) okumanızı salık veririz... )
- AİT OLMA ile/ve/||/<>/> BİREY OLMA ile/ve/||/<>/> BİRLİKTE OLMA
- AİT OLMAK ile/ve/||/<>/> CİDDİYE ALINMAK
- AKADEMİK YIL:
DÜNYADA ile JAPONYA'DA
( Eylül-Ekim aylarında başlar. İLE 01 Nisan'da başlar. )
- AKADEMİSYEN değil/yerine/= BİLİMCİ
- ÂKİF[Ar. çoğ. ÂKİFÂN, AKÛF] ile/ve/||/<> ÂRİF[Ar. < İRFAN | çoğ. UREFÂ]
( Sebât eden. | İbâdet eden. İLE/VE/||/<> Bilen, bilgili, irfan sahibi.[(Bildiğinin, yapacağının ve söyleyeceğinin) Zamanını ve zeminini] )
- AKIL TATMİNİ ile/ve/değil/yerine KALP TATMİNİ
( AKLIM BENİ YANILTMADI KALBİM DE AKLIMI TEKZİP ETMEDİ )
- AKIL ve EL ve/||/<>/> DÜŞÜNCE ve EYLEM
- AKIL-BALİĞ değil ÂKİL-BALİĞ
- AKIL:
SESİN YÜKSEKLİĞİNDE değil SÖZÜN İNCELİĞİNDE
- AKIL:
(KENDİ/BAĞIMSIZ) "YÜRÜYEN" değil YÜRÜTÜLEN
- AKIL:
ANLAYAN değil İLİŞKİLENDİREN
- AKIL:
BÜTÜNSEL ile/ve/değil/||/<>/< BÜTÜNLEYİCİ
- AKIL:
ÖLÇÜLEBİLİR ile/ve/değil/||/<>/< ÖLÇEN/R
- AKIL:
USTA ve/<> MÜRŞİD
( Öncelikle, kendi [donanımlı/yetkin] aklın ve kendine! )
- AKIL:
YAŞTA ile/ve/değil/||/<>/< BAŞTA
- AKIL'IN KONUSU ile/ve VEHİM'İN KONUSU
( Üçgenlik. İLE/VE Üçgen. )
- AKIL/KAVRAM ile/ve/||/<>/> TEFEKKÜR/TERTİB ile/ve/||/<>/> MÂRİFET ile/ve/||/<>/> İLİM
( İki şey/işaret/alâmet arasında bağlantı/ilişkilendirme/birleştirme. İLE/VE/||/<>/> Düşünceleri belirli bir düzen içinde sağlamak. | İşaretleri/alâmetleri düzenlemek. İLE/VE/||/<>/> Kavramlar arası ilişkiler ya da her iki kavram arasındaki ilişki. İLE/VE/||/<>/> Tümel çıkarım/yargı. )
- AKIL/LI ile/ve/||/<>/> ERDEM/Lİ
( Akıllı kişiler, sudan hoşlanır. Erdemli kişiler, dağlardan zevk alır.
Akıllılar kıpır kıpırdır, erdemliler dingindir.
Akıllılar neşelidir, erdemlilerse uzun ömürlüdür. )
- AKIL ve/||/<> AHLÂK ve/||/<> ADÂLET ve/||/<> ÂDÂB ve/||/<> AŞK
( REASON and MORALS and JUSTICE and ... and LOVE )
- AKIL ile/ve/> ÂKİL
( Us. İLE/VE/> Yiyen. | Aklı başında. )
( ... İLE/VE/> Kendi "aklını", evrenin aklıyla birleştirmiş/bütünleştirmiş kişi. )
- AKIL ile/ve/||/<> BİLGİ ile/ve/||/<> HİKMET
( Akıl kavramsal olup akla; Bilgi simgesel olup sezgiye; Hikmet mistik olup iç görüye ve iç deneyime hitap eder. )
( Aklın bilgiye ve hikmete kavuşması, neredeyse tüm uygarlıklarda ortak olarak Güneş, Işık, Nur simgeleri ile belirtilmektedir. )
( Genç ve kuvvetli iken uyanmayan ve uyandığı zaman çaba göstermeyen, böylelikle tembelliğe ve karar yoksunluğuna düşen kişi, hiçbir zaman hikmet yolunu bulamaz. )
( Gölgesinin, bir kişiyi izlemesi gibi, saf olan akılla konuşan ve davranan kişiyi de sevinç izler. )
( Uyanmak için bir şoku beklemeyen, akıllıdır. [ki bu çok sert olabilir] )
( Herşeyin akılla kavranamayacağını akıl edemeyen, akılsızdır. )
( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )
( HİKMET: Cehaleti kaldıran herşey! )
( HİKMET: Kuramsal aklın erdemi. )
( Wise is he who does not wait for a shock, which can be quite rude. )
( REASON vs./and/||/<> KNOWLEDGE vs./and/||/<> WISDOM )
- AKIL ile/ve DAYANÇ/SABIR
( REASON vs./and PATIENCE )
- AKIL ile/ve/<> DÜZEN/TERTİP
( AKIL: Bağ, Bağlamak. Uygun olanı, uygun olana bağlamak. )
( AKIL: Bilinen(ler)den hareket edip bilinmeyen(ler)i tespit etmek. )
( Akıl, eşik(te)dir/berzah(ta)dır. )
( Akıl yorulmazsa gövde zor yorulur. )
( REASON vs./and/<> ARRANGEMENT )
- AKIL ile/ve/<> HAKİKAT
( Akıl çırpınıp âciz kalacak ki, hakikat, bu aczin sonunda meydana çıksın. )
( REASON vs./and/<> TRUTH )
- AKIL ve HİKMET
- AKIL ile/ve/||/<>/< İHTİYÂR
- AKIL ve İLİM/BİLİM ve İBÂDET
( Bu 3 alanda tatil[< ÂTIL] olmaz. )
- AKIL ile/ve/değil/yerine KULLANILAN/UYGULANAN AKIL
- AKIL ve/değil/<> MERHAMET
( Tüm dünya, sana hizmet etse doymazsın. VE/DEĞİL/<> Kişi[sen], dünyaya rahmet ederse(n), tüm dünya doyar. )
- AKIL ve/||/<> MERKEZ ve/||/<> GÜNEŞ ve/||/<> ATEŞ ve/||/<> PİRAMİT ve/||/<> TENNÛRE ve/||/<> TANDIR ve/||/<> RAHMAN/RAHİM
- AKIL ve/||/<> ZORUNLULUĞUN GETİRDİĞİ
- AKILDA KESİNLİK ile/> DUYULARDA KESİNLİK
( DEFINITENESS IN REASON vs./and/<> DEFINITENESS IN SENSES )
- AKILDA TUTMAK ile/ve/değil/yerine ANLAMAYA ÇALIŞMAK
( [not] TO KEEP IN MIND vs./and/but TO TRY TO LEARN
TO TRY TO LEARN instead of TO KEEP IN MIND )
- AKILLA TARTMAK ile/değil/yerine KALPLE DİNLEMEK
- AKILLANMAK ve/||/<>/< AKIL ALMAK
- AKILLILIK:
"SÜREKLİ SUSKUN OLMAK"
değil
NE ZAMAN, NEREDE VE NE KADAR SUSACAĞIMIZI BİLMEK
- AKILSAL TASAVVUF ile/ve RUHSAL TASAVVUF
- AKILSIZ BAŞ ve/||/<>/> AYAK
( Akılsız başın cezasını, ayaklar çeker. )
- AKILTAPARLIK ile/yerine AYDINLANMA
( ADORING TO INTELLIGENCE vs. ENLIGHTENMENT
ENLIGHTENMENT instead of ADORING TO INTELLIGENCE )
- AKINTIYA KAPILMAK değil/yerine AKIŞA KATILMAK/BIRAKMAK
- AKIŞTA (OLMAK) ile/ve/||/<> SÜREÇTE (OLMAK)
- AKL-I SÂLİM ile/ve/> KALB-İ SELÎM ile/ve/> SEKÎNE
- AKL-I SELÎM ile/ve/<> KALB-İ SELÎM ile/ve/<> ZEVK-İ SELÎM ile/ve/<> ZEVK-İ SELÎM
- AKLA YALIN ile/ve/||/<> AKLA YATKIN
- AKLI BAŞINDALIK ile/ve/<> YALNIZLIK
- AKLÎ BELİRLENİM (İLE) ile/değil SEZGİSEL DENEYİM (İLE)
- AKLI BOŞ ile/değil/yerine AKLI BAŞINDA
( [(")anllatıklarından(")] "öykü" dinleriz. İLE/DEĞİL/YERİNE Yaşam(ay)ı öğreniriz. )
- AKLÎ HİKMET ile/ve HAKÎKÎ HİKMET
( Felsefe. İLE/VE Tasavvuf. )
( Rab korkusu, hikmetin başlangıcıdır. )
- AKLÎ ZORUNLULUK ile/ve/<> OLGUSAL ZORUNLULUK
- AKLI, DUYGULARA ARAÇ KILMAK ile/değil DUYGULARI, AKLA ARAÇ KILMAK
( [not] TO MAKE VEHICLE THE REASON FOR FEELINGS vs./but TO MAKE VEHICLE THE FEELINGS FOR REASON )
- AKLI:
KAYBETMEK değil "TERK" ETMEK
- AKLIMA GELMİYOR ile/ve/değil AKLIMA GETİREMİYORUM
- AKLIN İLKELERİ ve/+/<> 4.[DÖRDÜNCÜ] DURUM[: KESİNLİKLE (HİÇBİR BİÇİMDE/ZAMAN) BİLİNEMEZ/LİK/LER]
- AKLIN İLKELERİ ile/ve AKLIN İŞLEVLERİ
( * ÖZDEŞLİK [birliği verir]
* ÇELİŞMEZLİK [çokluğu verir]
* 3.[ÜÇÜNCÜ] DURUMUN/ŞIKKIN OLANAKSIZLIĞI [değeri verir]
ile/ve
* TÜMEVARIM
* TÜMDENGELİM )
( PRINCIPLE OF THE REASON vs./and FUNCTIONS OF THE REASON )
- AKLIN NİTELİKLERİ:
HİKMET ve KUDRET ve SEVGİ/ŞEFKÂT ve ADÂLET
( Bunları içermeyen hiçbir söz, davranış/tutum, akılsal değildir/olamaz. )
- AKLIN SESİ ve/||/<> KALBİN SESİ ve/||/<> MİDENİN SESİ
( Herhangi bir işi yapmadan önce ve yaparken, üçünün sesi de olmalı ve olabildiğince orantılı, dengeli ve uyumlu olmalıdır. )
- AKLIN" KULLANDIĞI KAVRAMLAR DİL ve/||/<> KAVRAMLARIN/DİLİN KULLANDIĞI "AKIL"/ZİHİN/KİŞİ
- AKLIN ile/ve/||/<>/> AKIL VE AHLÂKIN ile/ve/||/<>/> YARGICIN ile/ve/||/<>/> ADÂLETİN ...:
BULUNMAMASI
( Ahlâkı ortadan kaldırır. İLE/VE/||/<>/> Toplum bölünür. İLE/VE/||/<>/> Adâleti ortadan kaldırır. İLE/VE/||/<>/> Devleti ortadan kaldırır. )
- AKLINA GELMEME(Sİ) ile/ve UYGULAMAYA/KULLANMAYA UYGUN BULMAMAK
( LACK OF REMIND vs./and NOT TO SEE FIT TO APPLY/USE )
- AKLINI BAŞINA TOPLA! ve/||/<>/> KENDİNE GEL!
- AKLINI BEĞENDİĞİMİZ BİRİNİN ...
ve/||/<>
AKLINI KULLANMAYAN BİRİNİN ...
( Görüntüsünü nerak etmeyelim. VE/||/<> "Görüntüsünden" etkilenmeyelim. )
- AKLINI, BAŞINA TOPLAMAK" ile/ve "AYAĞINI, DENK ALMAK"
- AKŞAM YEMEĞİ ile/değil/yerine SABAH YEMEĞİ
( Yoksul gibi ye. İLE/DEĞİL/YERİNE Zengin gibi yap. )
( )
- AKTARIM ile/ve PAYLAŞIM ile/ve DOLAŞIM
- AKTARIM ile/ve/değil/> ÜRETİM
- AKUSTİK[Fr./İng. < ACOUSTIC] değil/yerine/= YANKILANIM | YANKIBİLİM | İŞİTSEL, İŞİTME (YLE İLGİLİ) | SESBİLİM | SESSEL
( Sesin üretimini, denetimini, aktarımını ve etkilerini konu alan fizik kolu. | Kapalı bir yerde seslerin dağılımı. )
- ALÂ[Ar.] ile/ve/=/||/<> BÂLÂ[Ar.]
( Rütbece yükseklik, büyüklük, şeref, şan. | Üst, üzere. İLE/VE/=/||/<> Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. )
- ALAN ve/<> YÖNTEM
( FIELD and/<> METHOD )
- ALANINI TANIMAK ile/ve PAYLAŞIM
- ALBERT EINSTEIN ve/||/<> CHARLIE CHAPLIN
( Sanatınızda en çok takdir ettiğim şey, evrensellik. Tek bir söz bile kullanmıyorsunuz fakat tüm dünya sizi anlıyor. VE/||/<> Doğru. Sizin ününüz daha da yüce! Tüm dünya size hayranlık duyuyor fakat kimse, dediğiniz hiçbir şeyi anlamıyor. )
( What I admire most about your art is that it is universal. You don't say any word and the whole world understands you. AND/||/<> But your glory is greater. The world admires you while no one understands you. )
- ALÇAKGÖNÜLLÜ OLURSAK ... ve/||/<> ÇALIŞKAN OLURSAK ... ve/||/<> CÖMERT OLURSAK ... ve/||/<> NAZİK OLURSAK ... ve/||/<> MERAKLI OLURSAK ... ve/||/<> GÜVENİLİR OLURSAK ... ve/||/<> AFFEDİCİ OLURSAK ... ve/||/<> KENDİMİZ OLURSAK ... ve/||/<>
( Saygınlaşırız. VE/||/<> Nasipleniriz. VE/||/<> Rızıklanırız. VE/||/<> Anımsanırız. VE/||/<> Öğreniriz. VE/||/<> Değerleniriz. VE/||/<> Hafifleriz. VE/||/<> Mutlu oluruz. )
- ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK ve/||/<> BİLGE/LİK
( Kimseden daha iyi olmadığımızı anlayacak kadar. VE/||/<> Herkesten farklı olduğumuzu kavrayabilecek kadar. )
- ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK ile/ve YÜCEGÖNÜLLÜ/LÜK
( MODESTY vs./and ... )
( MODESTIA cum/et GENEROSITAS )
- Alçakgönüllülük için DİNLE!!!
- Alçakgönüllülük için SUS!!!
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK(TEVÂZÛ GÖSTERMEK) ile/ve/<>/değil/yerine/hem de SUSMAK
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZÛ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZÛ ile/ve/değil/yerine YOK(LUK) BİLİNCİ/MAHVİYET
( Önceki alçakgönüllüklerin bellekte bulunduğu, anımsandığı alçakgönüllülük. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Önceki alçakgönüllüklerin bellekte bulundurulmadığı, unutulduğu alçakgönüllülük. )
( Takvâ. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Verâ. )
( Ebru sanatı )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile CEHALET
( MODESTY vs. IGNORANCE )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile/ve HİKMET
( MODESTY vs./and WISDOM )
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK = MODESTY[İng.] = MODESTIE[Fr.] = BESCHIEDENHEIT[Alm.] = MODESTIA[Lat.]
- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile/ve ŞANS
- ALÇALMAK değil/yerine AÇ KALMAK
- ALDANAN ya da ALDATAN ile/ve/||/<> HEM ALDANAN, HEM ALDATAN
( Hayvan. İLE/VE/||/<> İnsan. )
- ALDANMA değil/yerine/>< AYDINLANMA
( Soytarılara kanarak. DEĞİL/YERİNE/>< Aydınları dinleyerek. )
- ALDANMA ile BİLEREK ALDANMA
( ... ile TAHADDU'[< HUD'A] )
- ALDATANI:
ALDATMAK değil/yerine "ATLATMAK"
- ALDATMA:
BİR KERE ve/||/<> İKİ KERE
( Aydınların aydınlat("a")madığı bir toplumu, şarlatanlar aldatır. )
( Yazıklar olsun ona. VE/||/<> Yazıklar olsun bana. )
- ALDATMA ile/değil/yerine PAYLAŞIM
- ALDIRMAMAK ile/ve/<> AFFETMEK
- ALEL ITLAK[Ar.] değil/yerine/= GENEL OLARAK / HİÇBİR KAYITLA KAYITLANMAMAK
- ALEL USÛL[Ar.] değil/yerine/= YÖNTEMİNCE, YÖNTEMLİ
( Yol yordam gereğince, kurala uygun bir biçimde. | Âdet yerini bulsun diye. )
- ÂLEM ile/ve/<> ÂDEM
( Her ne ki var âlemde, Örneği var Âdem'de! Her ne ki var Âdem'de, Örneği var âlem'de! )
( Bir ağaçtır, bu âlem
Meyvesi olmuş, âdem
Maksûd olan, meyvedir
Sanma ki ağaç ola. )
( Mâdem ki ademliktir âhiri bu âlemin
Âlemde her kelâmın işitme sen âdemin
[Madem ki evrenin sonu yokluktur
Kişilerin sözlerini çok fazla duyma!] )
- ÂLEM ile HAKİKAT
- ALET ile/ve YÖNTEM
- ALGI ile/ve/<> ANLAYIŞ
( PERCEPTION vs./and PARADIGM )
- ALGI = İDRAK = PERCEPTION[İng., Fr.] = WAHRNEHMUNG[Alm.] = PERCEPCION[İsp.] = PERCEPTIONIS[Lat.] = HE KATALEPSIS[Yun.] = el-İDRÂK el-HİSSÎ[Ar.] = İDRÂK-İ CUZ'Î[Fars.] = GEWAARWORDING, WAARNEMING[Felm.]
- ALGI ile/ve/||/<>/> OLAY ile/ve/||/<>/> OLGU
( Duyum. İLE/VE/||/<>/> Olumsal/keyfî. İLE/VE/||/<>/> Zorunluluk. Kavram. )
( Gövdenin işlevleri. İLE/VE/||/<>/> Zihnin işleri. İLE/VE/||/<>/> Aklın edimleri. )
( Olaylar değil olayları algılayış biçimimiz önemlidir[önceliklidir]. )
- ALGIDA ...:
SEÇİCİLİK ile/ve/değil/||/<>/< SÜZÜCÜLÜK
- ALGILAMA SÜRECİNDE:
BELİRGİNLİK ile/ve/> KONUM ile/ve/> ŞİDDET ile/ve/> SÜRE
- ALGILAYIŞ ile/ve/<> DENEYİM
- ALGISIZ KAVRAMLAR ile/ve/<> KAVRAMSIZ ALGILAR
( Boş. İLE/VE/<> Kör. )
( CONCEPTS WITHOUT PERCEPTION vs./and/<> PERCEPTIONS WITHOUT CONCEPT
Empty. WITH/AND/<> Blind. )
- ÂLİCENAP[Ar.] ile ELİ AÇIK | ONURLU
- ÂLİM'KEN ÂRİF OLMAK ile ÂRİF'KEN ZARİF OLMAK
- ÂLİM/ÂRİF ile/ve/değil/yerine/<> İMAN EDEN
- ÂLİM ile/ve/||/<>/> ÂRİF
( Bilgi(sonuç). İLE/VE/||/<>/> Bilme(süreç). )
( Cins. İLE/VE/||/<>/> Fasıl. )
( Sindiren. İLE/VE/||/<>/> Geviş getiren. )
( Koşul. | Durum, hal, vaziyet. | Yemin. İLE/VE/||/<>/> Yarı, yarım. | Bölüm, kısım, parça. | Mısra. )
( Tekil.(Taksim edilir.) İLE/VE/||/<>/> Çoğul.(Tasnif edilir.) )
( İlim; Evvel ile Ahir, Batın ile Zahir'i bilip, tüm bildiklerini en iyi/üst derecede bağlantırabilme/birleştirebilme uğraşıdır. İLE/VE/||/<>/> İrfan; ilmin niteliklerinin üzerine ek olarak, hikmetine sahip olup, zaman ve zeminine/mekânına göre değerlendirme yapabilme durumudur. )
( İlim: - Kendini bilmek ve - Gayrıyı bilmek İrfan: - İlm'ul-ilim ve - İlm'un Nefs )
( İlim: - İlm-i Hudurî ve - İlm-i Husulî )
( İlim: - Tasavvur(Kavram) ve - Tasdik(Yargı) İlim: - Bilmek ve - Bilgi )
( İlimde marifet zât'ı bilmektir. Eşyanın(nesnenin) akılda hasıl olan(meydana gelen) suretine ilim denir. Hariçten kattı nazarla malûma ilim denir. )
( İhvân-ı Safâ, "Fasl fî ecnâsi'l-ulûm" başlığı altında ilimleri, -Riyâzî, -Dinî ve -Felsefî olmak üzere üç ana grupta toplamıştır. )
( Çeşm-i insaf gibi kâmile mîzân olmaz Kişi noksanını bilmek gibi irfân olmaz. )
( Âlim; Evvel ile Ahir, Batın ile Zahir'i bilen, tüm bildiklerini en iyi/üst derecede bağlantırabilme/birleştirebilme seviyesine ulaşmış kişi. İLE Ârif; aliminin niteliklerinin üzerine ek olarak, hikmetine sahip olup, zaman ve zeminine/mekânına göre değerlendirme yapabilen kişidir. )
( Birikime hizmet eden. İLE/VE/||/<>/> Yaşayışa hizmet eden. )
- ÂLİM ile/ve ÂRİF
( Âlim; Evvel ile Ahir, Batın ile Zahir'i bilen, tüm bildiklerini en iyi/üst derecede bağlantırabilme/birleştirebilme seviyesine ulaşmış kişi. İLE/VE Ârif; alimin niteliklerinin üzerine ek olarak, hikmetine sahip olup, zaman ve zeminine/mekânına göre değerlendirme yapabilen kişidir. )
( Fikir üretir. İLE/VE Akıl üretir. )
( Faal akıldaki bilgi ile ittisâl eder. İLE/VE Işk ile ittisâl eder. )
( Faal akıldaki bilgiyle belirli bir tecrîd-tehzîb süresince ve hads yoluyla ittisâl eder. İLE/VE Belirli bir riyâzet-tezkiye süresince, ilâhî ışığa doğrudan değer. )
( Doğru hisse sahip olandır. İLE/VE Doğru sonuca sahip olandır. )
( Sorunları/engelleri çözer/çözebilmelidir. İLE/VE Kişileri çözer. )
( İlmini ölümlüden tahsil eden. İLE/VE İlmini ölümsüzden alan. )
( Eşyanın (kesret) hakikatini inceler. İLE/VE Tek'in (letâfet) hakikatini inceler. )
( ... İLE/VE İlâhî inâyetin tecellî sürecini mistik riyâzetle deneyimleyen. )
( Ârifler, ilimsiz, gözsüz, habersiz, müşahedesiz, sıfatsız ve perdesiz görürler. )
( Ârifler meclisine git de, istersen uyu. )
( Âlim, bir konuyu ilm-el yakîn; Ârif, ayn-el yakîn olarak bilir. )
( Âlim fikir/hüküm icâd eder; Ârif, akıl icâd eder. )
( Ölümlüden ilmi alan. İLE/VE Allah'tan ilim sahibi olan. )
( Meselerle, konuşmakla, hükümleri icrâ etmekle adâleti teskin eden zât. İLE Gördüğü şey üzerine insana hali vermekle sekinete ulaştıran zât. )
( Yarım âlim, dinden; yarım doktor, candan eder. )
( Âlimlerin en faziletli ilmi sükûttur. )
( Asıl güneş, âşıkların, âriflerin kalplerinden, gözlerinden doğan güneştir. )
( Vazgeçer. İLE/VE Sığdırır. )
( Bilirler. İLE/VE Yaşadıklarını da bilirler. )
( Malumu bilirler. İLE/VE Mazeretleri bilirler. )
( Baba. İLE/VE Anne. )
- ÂLİM ile/ve ÂRİF ile/ve KÂMİL
( Bildiğini bilen, nesnesini bilen. İLE/VE Bilmediğini bilen, kendini bilen. İLE/VE Eksiğini bilen. )
( Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. )
( Âlimin yanında dilini, ârifin yanında kalbini tut! )
( Ârif'e, târif gerekmez! )
( Dünyanın anasını Kâmil ağlatır, Kâmil'in anasını da cahil. )
- ÂLİM ile/ve CÖMERT
( Âlim ile cömerdin ayıbına bakılmaz! )
- ÂLİMLER/ÂRİFLER/ZARİFLER/ÂŞIKLAR ile/>< CAHİLLER
( Birbirini bilirler/tanırlar. İLE/>< Birbirini bilmezler ve tanımazlar. )
- ALIN ve/||/<> BAŞ
( Açık. VE/||/<> Dik. )
- ALIŞ-VERİŞ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< VERİŞ-ALIŞ
( Veren, her zaman vermeye hazırdır. )
( Kendilerinde olanlar, verebilir. )
( Verirsin ve alırsın! Verirsen alırsın! Verdikçe alırsın! Ver/verebil ki, alabil! )
( Biriktiren biriktirmeye memur, harcayan harcamaya. Veren ise, hazineyi kullanma yetkisine sahiptir. )
( Verdiğine engel olabilecek, vermediğini de verebilecek kimse yoktur. )
( The giver is always ready to give. )
- ALIŞILABİLİRLİK ile/ve/||/<> KALDIRILABİLİRLİK
- ALIŞKANLIK (İLE) ile/değil KENDİLİĞİNDENLİK (İLE)
- ALIŞMA ile/ve/||/<> KAPILMA
- ALIŞMA ile/ve/değil/||/<>/< UYUMLANMA
- ALKIŞ ile/ve/yerine BİLARDO ALKIŞI
( Elleri, avuç içlerini çarptırarak. İLE/VE/YERİNE Orta parmak ya da yüzük parmağını, baş parmakla birleştirip ve kaydırıp avuç içine çarptırarak. )
( Daha çok/güçlü ses çıkararak. İLE/VE/YERİNE Daha az/güçsüz ses çıkararak. )
( Daha kaba. İLE/VE/YERİNE Daha nazik. )
( Beğeni ve coşkunu daha çok ve doğrudan duyurmak/yansıtmak üzere. İLE/VE/YERİNE Sporcunun odaklanmasına ve derinleşmesine engel olmamak üzere. )
- ALLAH'IN ZÂTINI DÜŞÜNMEK ile/ve/yerine ALLAH'IN ÂSÂR'INI DÜŞÜNMEK
- ALLAH ile/ve/<> AŞK
( "Açıkladıkça" gizlenen. İLE/VE/<> Gizledikçe açığa çıkan. )
- ALNI ile/ve KALBİ ile/ve KAPISI AÇIK OLMAK
- ALTINDA KALMAK ile/değil/yerine/< ALTINDAN KALKMAK
- ALTSANMA ile/değil ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK
- AMAÇ/HEDEF:
"DAĞIN DORUĞUNDA" değil DAĞIN ARDINDA
( Dorukta olursa gözünde büyür fakat ardında olursa o "zorlu süreç", aşılabilecek yola dönüşür dinleyen için. )
- AMAÇ ile/ve/||/<>/> OLGUNLAŞMA/KEMÂL
- AMAÇ ile/ve/||/<>/>/< UMUT
- AMAÇ ile/ve/değil/||/<>/< YEĞLENİLİRLİK/TERCİH EDİLİRLİK
- AMAÇ ile/ve YÖNTEM
( YÖNTEM ARAYIŞLARI - SARTRE kitabını okumanızı salık veririz. )
( AIM vs./and METHOD )
- AMAÇLAMAK ile/ve/değil/||/<>/< YELTENMEK
- ÂMÂK[Ar. < MAAK/MAUK] ile A'MÂK[Ar. < UMK]
( Göz pınarları. İLE Derinlikler. )
( A'MÂK-I HAYAL adlı kitabı okumanızı salık veririz... )
- AMATÖR TUTUM ile ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK
( AMATEUR ATTITUDE vs. MODESTY )
- AMATÖR/LÜK ile PROFESYONEL/LİK
( Genel kabul ile tanımlanan. )
( Sanatta, tam tersi! )
- AMEL:
ADÂLET ve/değil/||/<>/> İSTİKÂMET
- AMEL ile UYGULAMA(TATBİK)
- AMİDA[Japonca](AMİTABHA[Sansk.])
( Arık Ülke'yi yönettiği varsayılan Buda'nın adı. Öyküye göre önceleri bir kralken tahtını bırakıp kaçınık derviş yaşamını benimsemiş, Bodhisattva'lık yeminleri etmiş. Bu yeminlerden birine göre adını içtenlikle anan herkesin ölümünden sonra "Arık Ülke"de tekrardoğumunu sağlamadıkça, en yüksek aydınlanmaya ulaşmamaya and içmiş. bkz. Jodo )
- ÂN ve MEKÂN ile/ve/||/<> ZAMAN ve ZEMİN
- AN-I DAİM ile/ve HAKİKAT
- ÂN'!:
"KAYDETMEK" ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< KAYBETMEK
- ÂN'I YAŞAMAK değil ÂN'IN FARKINDALIĞIYLA YAŞAMAK
( "Ân'ı, yaşamak" sözü, "anlık düşünmek, hareket etmek, günlük öteki işleri/durumları gözardı etmek, kenara koymak, askıya almak" ya da "keyfî, ben merkezci hareket etmek" olarak DEĞİL yaşamın, olay/olguların, çevrenin, kendinin/zihnin her durum ve sürecinde, farkındalıklı ve nitelikli yaşama çabası -iddiasında değil!- içinde olunması gerektiği, gerekenin, gerektiği koşullarda ve zamanda yerine getirilmesi gerektiği anlamına gelir. Ancak, bu biçimde, farkındalıklı düşünülür, eylemsel yaşanırsa, yaşamın içinde olunacağı, sorumluluk alarak, felsefî anlayış, bilimsel tutum ve sanatsal duyarlılık ile sağlanabilir. )
( "An'ı yaşamak" ya da "An'da yaşamak" deyimleri, eksik ya da yanlış kullanılmakta, algılanmaktadır ne yazık ki.
"An'ı yaşamak", gün boyunca yaptığın/yaşadığın biçimde, An'ı(nı) da farkındalıklı, verimli yaşamaya işaret etmek, dikkat çekmek üzere kullanılır/kullanılmalıdır. Bu algı ve yorumla, hem gün içinde yapılan/yaşanılan işlerdeki zorunlulukları/gereksinimleri yerine getirir gibi, An'ı da aynı zorunluluklar oranında yaşamayı, hem de An'ın yoğunluğundaki bilinci/ni, gün içindeki işlerde de devrede tutarak, verimli bir tam gün geçirmeyi anımsa(t)maya yöneliktir.
"An'da yaşamak" da aynı biçimde, günlük işlerdeki çokluk ve verimlilik gibi An'da da zamanı verimli kılacak, farkındalıklı bir tutum içinde yaşamayı anımsa(t)maya yöneliktir.
Yani...
"AN'I YAŞAMAK" değil AN'I, FARKINDALIKLI YAŞAMAK;
"AN'DA YAŞAMAK" değil AN'DA, VERİMLİ/ÜRETKEN YAŞAMAK'tır! )
- AN ile AN ile AN
( Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir bölümü. Kıpı, lahza, dem. İLE İki tarla arasındaki sınır. İLE Canlının, duygu ve davranışlar dışındaki süreç ve etkinliklerinin bütünlüğü.[An bulanıklığı/yorgunluğu.] )
( MOMENT vs. EDGE vs. MIND )
- AN ve/<> VAKİT ve/<> ZAMAN
- ÂN ile/ve ZAMAN
( LÂM ile/ve CİM )
- ANA KUCAĞI ve/<> BABA OCAĞI
- ANA ile ANA ile ANA ile ANA(ANNE)
( Pencere anası, telaro. İLE Daha sonra sürülecek sıvanın kalınlığını ayarlamak için bir duvara vurulan alçı ya da sıva mastar, sıva anası. | Mermer, palladyen, mozaik gibi bir gereçle kaplanacak döşemelerin üzerine, düzlüğü ya da gerekli eğimleri sağlamak üzere aynı gereçten yer yer yapılan ve uygulamada üst noktalarına uyulan kılavuz tümsek. İLE Yaklaşık boyutları, 30/30 cm. olan, kerpiç blok. İLE Anne. )
- ANADOLU BİLGELİĞİ ve/> ANTİK MISIR ve/> ANADOLU BİLGELİĞİ
- ANADOLU HİSARI(GÜZELCEHİSAR/YENİCEHİSAR) ile/ve ANADOLU HİSARI
( Kale. [65 x 80 m.lik bir alanı kaplar. Duvarları 2.5 m. kalınlığındadır. 3 kulelidir.] İLE/VE Semt. [Adını bu kaleden almıştır] )
- ANALİST[Fr./İng.] değil/yerine/= ÇÖZÜMLEYİCİ
- ANALİZ[İng.]/TAHLİL[Ar.] yerine ÇÖZÜMLEME/ÇÖZGÜ
- ANI ile/ve/||/<> DÜŞ/HAYAL
( Geçmişe taşıyan. İLE/VE/||/<> Geleceğe taşıyan. )
- ANIMSAMA ile/ve/değil ÇAĞRIŞIM
( Şimdi'ye getirme. İLE/VE/DEĞİL Şimdi'yi, geçmişe/geçmiştekine taşıma/bağlama. )
( LETHOLOGICA: "Dilimin ucunda fakat söyleyemiyorum" durumu. )
( BERGÜZÂR: Andaç, hatıra, hediye. )
( [not] TO REMEMBER vs./and/but RECALL )
- ANIMSAMA ile/ve/||/<>/> ÖĞRENME
( Günlük konuşmada kullandığımız ve düşüncemizdeki gibi gerçekleşmeyen öğrenme işlevi ve sürecinin, öğrenme çeşitlerini bilmenin de kaygının nedeni/kaynağı ve sürecinde, kaygı duygu-durum bozukluklarında, hem doğru tanımlamak, hem de tersine çevirmek üzere ne kadar işe yarayacağını anımsamak durumundayız.
Bilindiği üzere, psikoloji araştırma ve deneylerinde, hayvanlardan ve özellikle de çeşitli nedenlerden dolayı sıçanlardan da yararlanılır. Kişinin, zihinsel ve bu doğrultuda, davranışsal ve tutumsal çözümlemelerinde, anımsamanın ve öğrenmenin sürecini de sıçanlar üzerinden şöyle ilginç bir deneyle anla(t)ma olanağımız bulunuyor.
Anımsama ile Öğrenme arasındaki farkları değerlendirebileceğimiz en verimli örnek ve deney ise Su Labirenti'dir.[Water Mase]
Sıçanın, sıçrayarak dışarı çıkamayacağı, ancak yüzerek bir çıkışa ulaşabileceğini düşündüren, 50 - 60 cm. derinliğindeki ve birkaç metre çaptaki, görüş mesafesi sıfır olan, boyalı bir suyla dolu havuzu, yüzeyinde, dörde böldüğümüzü varsayalım.
Havuzun bir çeyreğinde bulunan ve su üzerinde, sıçanı, batmadan taşıyabilecek bir mantarın çaprazındaki bir noktadan da sıçanı havuza bıraktığımızda, havuzun tamamında, suyun içinde ve herhangi bir yerinde yüzerken mantarı keşfetmesi ve üzerine çıkması, sıçan için bir çıkış kapısı ve bir kayıt olarak yerini almıştır.
Sıçan, yine aynı havuzun bambaşka bir noktasından tekrar havuza bırakıldığında, aynı çeyrekte bulunan mantarın, birkaç saniye daha hızlı keşfedilmeye başlandığı gözlemlenmektedir. Bu süreç ve tekrar sayısı arttıkça, sıçan, havuzun neresinden suya bırakılırsa bırakılsın, sürenin kısalmasıyla ve doğrudan bulunduğu çeyreğe ve noktaya yüzme şeklinde bir sonuca ulaşmaktadır. Bu durum, sıçanın, mantarın bulunduğu çeyreği ve yeri, öğrenmiş olması değil anımsaması ile ifade edilmektedir.
İkinci aşamada, mantar, havuzun içinden alınır ve sıçan, tekrar farklı çeyreklerden havuza bırakılır. Hangi çeyrekten ve kaç kere suya bırakılırsa bırakılsın, doğrudan, mantarın bulunduğu aynı çeyreğe yüzmekte ve mantarın bulunduğu noktanın etrafında yüzmektedir. Bu daha kapsamlı durum, süreç ve sonuç ise öğrenme ile ifade edilmektedir.
Kaygının ortadan kaldırılması için bilginin yanı sıra, zihnin işleyişinin de bilinmesi, çok belirleyici ve kolaylaştırıcı bir katkı sağlamaktadır. )
(
Konu | Açıklama |
---|---|
Morris Su Labirenti/Morris Water Mase |
Hayvanların öğrenme, bellek ve uzamsal becerilerini değerlendirmek için kullanılan bir davranışsal testtir. 1981 yılında Richard G. Morris tarafından geliştirilmiştir. Nörobilim ve davranışsal bilimler için standart bir araçtır ve özellikle mekânsal bellek ile ilgili beyin bölgelerinin [örneğin, hipokampus] işlevlerini anlamada önemli bir rol oynar. |
Yapı |
- Büyük, dairesel bir su havuzu. - Havuzun içinde, su yüzeyinin hemen altında gizli bir platform. - Su bulanıktır, böylece platform görerek değil dokunarak bulunur. |
Amaç |
- Hayvanın gizli platforma ulaşmasını sağlamak. - Mekânsal öğrenme ve belleği test etmek. |
Kullanım Alanları |
- Mekânsal öğrenme ve belleği değerlendirmesi. - Nörolojik bozuklukların incelenmesi (ör. Alzheimer, stres). - İlaç etkilerinin test edilmesi. |
Testin Çalışma Aşamaları |
Eğitim aşaması: Hayvan platformun yerini öğrenene kadar tankta birkaç kez test edilir. Test aşaması: Platform kaldırılır veya yeni bir yere yerleştirilir; hayvanın önceki bilgileri kullanma becerisi değerlendirilir. |
Ölçülen Parametreler |
- Platforma ulaşma süresi. - İzlenen yolun uzunluğu. - Platform çevresinde geçirilen süre (platform kaldırıldığında). |
Avantajlar |
- Öğrenme ve belleği niceliksel olarak değerlendirme olanağı sağlar. - Hayvanın doğal yüzme davranışlarını kullanır. |
Dezavantajlar |
- Hayvanlar için suya maruz kalmak stres yaratabilir. - Uygun araçlar ve teknik bilgi gerektirir. - Görme engelli hayvanlar için uygun değildir. |
Konu | Açıklama |
---|---|
Öğrenme ve Anımsama ile İlişkisi |
Morris su labirenti, mekânsal öğrenme ve uzun süreli belleği ölçmek için kullanılır. - Anımsama (Hafıza): Test aşamasında platform kaldırıldığında, hayvanın geçmiş deneyimlerini kullanarak platformun konumunu anımsama becerisi ölçülür. - Öğrenme Süreci: Hayvan, tekrar edilen denemelerle platformun yerini öğrenir ve bu süreç hipokampal işlevleri yansıtır. - Nörolojik Bozukluklar: Alzheimer, travmatik beyin hasarı gibi durumlarda öğrenme ve bellek bozulmaları bu test ile tespit edilebilir. |
Depresyon ile İlişkisi |
Depresyon, öğrenme, bellek ve bilişsel süreçlerde bozulmalara neden olabilir. - Stres ve Depresyonun Etkileri: Kronik stres ve depresyon, hipokampus oylumunda azalmaya ve bellek-öğrenme işlevlerinde bozulmaya yol açar. - HPA Aksı ve Kortizol: Depresyonda artan kortizol düzeyleri hipokampal plastisiteyi olumsuz etkiler, bu da labirent performansının düşmesine neden olur. - Antidepresan Tedaviler: Antidepresanlar hipokampus üzerindeki nöroplastik etkileri yoluyla bellek ve öğrenmeyi iyileştirebilir. Bu, test performansının artmasıyla gözlenebilir. |
( Ahmet Çorak'ın Tezi ( .pdf olarak da buradan indirebilir ve okuyabilirsiniz...) | Ahmet Çorak'ın Sitesi )
- ANIMSAMAMAK / ANIMSANMAMASI GEREKENLER
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>
ANIMSAMAK / ANIMSAMAMIZ GEREKENLER
( Yaşadığımız, "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" herşeyi, sürekli anımsasaydık, delirirdik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bazen/çoğunlukla, bazı "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" bilgi ve deneyimleri, delirmemek, kendimizi kaybetmemek/korumak, korkmak/korkabilmek ve varoluşumuzun sürekliliği için anımsamamız/anımsayabilmemiz gerekir. )
- ANLADIĞIMIZI SANMAK ile/değil/yerine SANDIĞIMIZI ANLAMAK
- ANLADIN MI? ile/değil/yerine ANLATABİLDİM Mİ?
- ANLAK/ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< US/AKIL/TAPINDIRAK
( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )
( Kendini düşünür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< [Önce kendiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )
( "Savaşta". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Barış için! )
( Sunulmuş/bahşedilmiş olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kişinin kuracağı. )
( Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bağ. | Eskiden, develerin ayağına bağladıkları bağ. | Kendini, gereksinimi duyulan şeyi, kendi aracılığıyla elde edilen özel bir sıfatla kayıtlandırmış zât. )
( Sözel/yazınsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Matematik. )
( )
( Dilin becerisi/hüneri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Dilin freni. )
( Yakını gösteren ışık/huzme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uzağı gösteren ışık/huzme. )
( Ne yapacağını "bilmek", istenç/irâde[yapma bilgisi/gücü/isteği]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ne yapmayabileceğini bilme[bilgisi/gücü/isteği], direnç/ihtiyâr. )
( Kısa sürede [kazanırsa/belki/kısmen] "kazan[dır]ır". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Orta ve uzun sürede kazan[dır]ır. )
( )
( [Kişileri ...] Ayrıştırır, uzaklaştırır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Birleştirir, buluşturur. )
( [öteki ucu] Asalaklık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aptallık. )
( Keskinleştirmek üzere. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yetkinleştirmek üzere. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )
( INTELLIGENCE vs./and/but/||/<>/< REASON/RATIO
REASON/RATIO instead of INTELLIGENCE )
( [nicht] INTELLIGENZ mit/und/||/<>/< VERNUNFT )
- ANLAM BİLİMİ ile DİL BİLİMİ ile YAZIN/EDEBİYAT BİLİMİ ile GÖK BİLİMİ ile HALK BİLİMİ ile İŞ BİLİMİ ile TOPLUM BİLİMİ ile TOPRAK BİLİMİ ile YER BİLİMİ/ARZİYAT
( İlim, gücümüz; iman, kılıcımız; sükût da delinmez zırhımız olsun! )
- ANLAM SANATLARI'NDA:
İLHAM ile/ve/<> TEVRİYE[< VERÂ] ile/ve/<> İSTİHDAM ile/ve/<> MUGALATA-İ MANEVİYE ile/ve/<> TENÂSÜB[< NİSBET] ile/ve/<> LEFF Ü NEŞR ile/ve/<> TECÂHÜL-İ ÂRİF[/ÂNE/ÎN] ile/ve/<> HÜSN-İ TA'LÎL[< İLLET] ile/ve/<> SİHR-İ HELÂL ile/ve/<> İRSÂD ile/ve/<> MÜBALAĞA ile/ve/<> TEZAD ile/ve/<> İSTİĞRÂK[< GARK][GULÜVV] ile/ve/<> TEKRÎR[< KERR] ile/ve/<> RÜCÛ ile/ve/<> TEFRÎK[< FARK] ile/ve/<> KAT' ile/ve/<> TERDÎD[< REDD] ile/ve/<> İLTİFÂT ile/ve/<> TELMİH ile/ve/<> İRSÂL-İ MESEL
( İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir sözcüğü, bir mısra ya da beyitte tüm anlamlarıyla kullanma sanatı. İLE/VE
Bir mısra ya da beyitte, birden fazla anlamı olan bir sözcüğü, anlamlarından sadece yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastetme sanatı. İLE/VE
Bir mısra ya da beyitte, bir sözcüğü hem gerçek, hem mecaz anlamlarını kastederek kullanma sanatı. İLE/VE
Anlamı birden fazla olan sözcük ve deyimleri beyitin anlamını değişik biçimlerde açıklanabilecek biçimde kullanma sanatı. İLE/VE
Bir konuyla ilgili birden fazla sözcüğü bir mısra ya da beyitte sıralama amacı gütmeden kullanmak. İLE/VE
Bir beyitte yer alan, birbiriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan edebî sanat. İLE/VE
Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir lâtife yapmak amacıyla, bilinmiyormuş ya da başka türlü biliniyormuş gibi gösterme sanatı. İLE/VE
Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı ve güzel bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebî sanat. İLE/VE
Bir sözcüğü ya da söz öbeğini hem kendinden önceki sözcüklerin sonunda, hem sözcüklerin başında anlamlı olacak biçimde kullanma. İLE/VE
Bir mısranın secî ya da uyağını bir iki sözcükle ima etme sanatı. İLE/VE
Bir sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi abartılı biçimde az ya da çok göstererek ve lâtifeli bir biçimde anlatma. İLE/VE
İki duygu/düşünce/hayal arasındaki birbirine karşıt özellikleri birarada söyleme. İLE/VE
Över gibi görünerek yermek, yerer gibi görünerek övme sanatı. İLE/VE
Söyleyişi güçlendirmek için belirli bir anlamdaki sözcüğü ya da söz öbeğini yineleme sanatı. İLE/VE
Bir sözün anlamını, bir kavramın gücünü pekiştirmek için, o sözden/kavramdan cayar gibi görünüp cayılmış görünen sözü/kavramı daha güçlü biçimde belirtmek. İLE/VE
İki şey arasındaki farkı belirtmek. İLE/VE
Söyleyişin gücünü artırmak için, sözü [mısrayı, satırı] yarıda kesmek. İLE/VE
Sözü, beklenmedik, çarpıcı bir sonuca bağlama sanatı. İLE/VE
Şiirde bir duygulanma ya da duygu değişikliğiyle şiirdeki konuyu değiştirmeden seslenilen kişiyi ya da varolanı değiştirmek. İLE/VE
Bilinen bir olay, kişi ya da nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma, ima etme sanatı. İLE/VE
Bir düşünceyi pekiştirmek amacıyla bir atasözü ya da o değerde bir söz öbeğini alıntılamak/kullanmak. )
- ANLAM-ANLAYIŞ ile/ve/<> KAVRAM-KAVRAYIŞ
( MEANING-PARADIGM vs./and/<> CONCEPT-COMPREHENSION )
- ANLAM/A ile/ve/<> ANLAMLANDIRMA
( TO UNDERSTAND vs./and/<> TO GIVE A MEANING )
- ANLAM ile/ve/<> ANLAMI ANLAMAK
( MEANING vs./and/<> TO UNDERSTAND THE MEANING )
- ANLAM ile/ve/||/<>/< DEĞER ile/ve/||/<>/< AMAÇ
( "Herkeste, [zannı] var." İLE/VE/||/<>/< "Herkeste var." İLE/VE/||/<>/< Herkeste yok. )
( MEANING and/< WORTH and/< AIM )
- ANLAM ile/ve KAVRAM
( MEANING/SENSE vs./and CONCEPT )
- ANLAM ile KAVRAM
- ANLAM ile/ve NEDEN/İLLET
( MEANING vs./and REASON )
- ANLAMA (TEMYİZ)
- ANLAMA(MA)K ile/ve İDRAK ETME(ME)K
( Haller sonsuz sayıdadır. Birini idrak edince hepsini idrak etmiş olursunuz. )
( (LACK OF) MEANING vs./and (NOT) TO COMPREHEND
The aspects are infinite in number. Realise one, and you will realise all. )
- ANLAMA(MA)K ile/değil KABUL ETME(ME)K
( [not] (NOT) TO UNDERSTAND vs./but (NOT) TO ACCEPT )
- ANLAMA ile/ve ANLAMLANDIRMA
( Yaşamı farklılaştırır. )
- ANLAMA ile DOĞRULUK
- ANLAMA = FEHM, İDRAK = UNDERSTANDING, COMPREHENSION[İng.] = COMPRENDRE[Fr.] = DAS VERSTEHEN, HET VERSTAAN[Alm.] = ENTENDER, COMPRENDER[İsp.] = COMPREHENSIO[Lat.] = HE DIANOIA[Yun.] = MEFHUM[Ar.] = DARK[Fars.]
- ANLAMA ile/ve İNANMA
( MEANING vs./and TO BELIEVE )
- ANLAMA ile/ve/<> TANIMA
( TO UNDERSTAND vs./and/<> TO RECOGNIZE )
- ANLAMA ile/ve/> YENİDEN KURMA
- ANLAMA ve YENİDEN YAŞAMA
( TO UNDERSTAND vs. RE-LIVING )
- ANLAMA ile/ve YORUMLAMA
( TO UNDERSTAND vs./and TO INTERPRET )
- ANLAMA ile YORUMLAMA
- ANLAMA ile YORUMLAMA
- ANLAMA ile/ve YORUMLAYICI ANLAMA
- ANLAMA ile/ve/değil/yerine ZEVK ETME
- Anlamadan DİNLE!!!
- Anlamadan SUS!!!
- ANLAMADAN-DİNLEMEDEN (KONUŞMAK)
- Anlamadıklarını, anlamanın kurallarıyla KONUŞ!!!
- Anlamak için DİNLE!!!
- Anlamak için SUS!!!
- ANLAMAK/ANLA(YA)MAMAK ile/ve/değil ALGILAMAK/ALGILA(YA)MAMAK
- ANLAMAK/ANLA(YA)MAMAK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< VERMEK/VER(E)MEMEK
- ANLAMAK/ANLAMAMAK ile/ve/değil/yerine (EN AZINDAN) BİRAZ BİLGİ SAHİBİ OLMAK
- ANLAMAK ile "HAZM ETMEK"
( TO UNDERSTAND vs. "DIGESTION" )
- ANLAMAK ve/<> "ÖLMEK"
( Anlamak, "ölmeye" başlamak demektir. )
- ANLAMAK ile/ve/||/<> "YAKALAMAK"
- ANLAMAK ile "YARGI/LAMAK"
( Nezâketle dinlemek, akıllıca yanıt vermek, dengeli inceleme ve tarafsız karar vermek yargıcın özelliklerindendir. )
( TO UNDERSTAND vs. TO JUDGE/MENT )
- ANLAMAK ile/ve (İLKELERE BAĞLI) ÇEVİRİ
( MEANING vs./and (FAITHFUL) TRANSLATION )
- ANLAMAK ile/ve ALMAK
( MEANING vs./and TO GET )
- ANLAMAK ve/||/<> ANILARI OLMAK
( Ancak, anıları olanlar anlar. )
- ANLAMAK ile/ve/> DEĞİŞİM/DÖNÜŞÜM
- ANLAMAK ve/||/=/<> DOĞMAK
- ANLAMAK ile/ve/> ETKİLENMEK
- ANLAMAK ile/ve EYLEM
( Eylemin en yüksek biçimi, dildir/sözdür. )
( TO UNDERSTAND vs./and ACTION )
( VERSTEHEN mit/und AKTION/HANDLUNG )
- ANLAMAK ve/<> HALE BÜRÜNMEK
- ANLAMAK ile/ve/değil/yerine/> İÇSELLEŞTİRMEK
- ANLAMAK ile/ve İDRAK ETMEK
- ANLAMAK ve/> KATLANMAK
- ANLAMAK ile/ve KAVRAMAK
( Anlamaya yardımcı olmak, gerçek yardımdır. )
( TO UNDERSTAND vs./and TO COMPREHEND
Helping to understand is real help. )
- ANLAMAK ile/ve TAKDİR ETMEK
( TO UNDERSTAND vs./and TO APPRECIATE )
- ANLAMAK ve/> ULAŞMAK
( Anlayan yapar! Anlayan yaşar! )
- ANLAMAK ve/||/<> UYGULAMAK
- ANLAMAK ile/ve VAROLMAK
( TO UNDERSTAND vs./and TO EXIST )
- ANLAMAK ile/ve YANLIŞ ANLAMA(MA)K
( "MEANING" vs./and (NOT TO) WRONG MEANING )
- ANLAMAK ile/ve/<> YAVAŞLAMAK/DURULMAK
( Hareketimizin hızı arttıkça, kavram hızımız da azalıyor. Anlamak/kavramak için hızımızı biraz azaltıp yavaşlamadıkça, durmadıkça ve durulmadıkça anlayamayacağımızı zihnimizden çıkarmayalım! )
- ANLAMAK ile/ve/||/<>/>/< YORUMLAYARAK ANLAMAK
- ANLAMAMAK ile/ve/değil "KABUL EDEMEMEK"
- ANLAMAMAK ile/değil ANLAYAMAMAK
( Düşünme becerisinin gelişmemiş olması nedeniyle. İLE/DEĞİL Veri yetersizliği/eksikliği nedeniyle. )
- ANLAMAMAK ile İLGİLENMEMEK
- ANLAMAMAK ile/ve/<>/değil TEMBELLİK
( [not] NOT TO UNDERSTAND vs./and/<>/but LAZINESS/INDOLENCE )
- ANLAMAMIŞSIN/YANLIŞ ANLAMIŞSIN / ANLAMAMIŞSIN/YANLIŞ ANLAMIŞSIN değil SANIRIM ANLATAMAMIŞIM / ANLATAMAMIŞIMDIR BELKİ/SANIRIM
- ANLAMANIN:
SESİ ile/ve KURALLARI
( Hmmm.[içinden ve/ya da sesli!] İLE/VE 1. Nötr olmak. | 2. Nitelikli soru sormak. )
- ANLAMAYA/ÖĞRENMEYE:
AÇIK ile/ve/||/<>/> ÂŞIK
- Anlamayacağı için SUS!!!
- ANLAMAYAN" VAR MI? / "KİM/LER ANLAMADI"? ile/değil/yerine/||/>< ANLAYAN VAR MI? / ANLAYAN KİM/LER?
- ANLAMBİLİM = SEMANTICS[İng.] = SÉMANTIQUE[Fr.] = WORTBEDEUTUNGSLEHRE, SEMANTIK[Alm.] = SEMANTICO[İt., İsp.] = İLM el-DELÂLET[Ar.] = NAMÛGÂRŞİNASÎ[Fars.] = SEMANTIEK[Felm.]
- ANLAMIN:
KAYMASI ile İÇİNİN BOŞALMASI
( İkisi de, kavramın dizgesinden/bağlamından çıkmasıyla oluşmaya başlar. )
- ANLAMIYORUM ile/ve/değil/||/<>/>/< AKLIMDA(/ZİHNİMDE) TUTAMIYORUM
- ANLAMLANDIRMAK ile/ve/<>/> KAVRAMAK
- ANLAMLI BAKMAK ile ALICI GÖZÜYLE BAKMAK
- ANLAMSAL ÖLÇÜT ile BİÇİMBİLİMSEL ÖLÇÜT ile SESBİLİMSEL ÖLÇÜT
( SEMANTIC CRITERIA vs. MORPHOLOGICAL CRITERIA vs. PHONOLOGICAL CRITERIA )
- ANLAMSIZ/LIK ile/ve "UZAK/LIK"
( Ederler dâvâsını, bilmezler mânâsını. )
( MEANING/LESS/NESS | ABSURDITY vs./and "DIGRESS" )
- ANLAMSIZ ile/ve/||/<> GEREKSİZ ile/ve/||/<> OLANAKSIZ
- ANLAMSIZ ile/değil/yerine KOPUK
- ANLAMSIZ ile YERSİZ
( MEANLESS vs. UNFOUNDED )
- ANLAMSIZLIK ve KAVRAMSIZLIK ve İNSANSIZLIK
( Kişi kendi çabalarına yön verecek ışığı hayal gücünün imgelerinden değil, açık seçik düşünülmüş kavramlardan almalıdır. )
- Anlamsız bulduğunda SUS!!!
- ANLAŞARAK, ANTLAŞMAK ile/ve/||/<> ANTLAŞARAK, ANLAŞMAK
- ANLAŞILABİLİR/LİK ile/ve/||/<>/< YALIN/LIK
- ANLAŞILAN/ANLAŞILIR/DOBRA[Bulg.] ile/ve/||/<>/> AŞILAN/AŞILIR
- ANLAŞILMA "BEKLENTİSİ" ile/değil/yerine/>< ANLAMAK
- ANLAŞILMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLAMAYA ÇABALAMAK
( Gereksinim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Gereken. )
- ANLAŞMA ile/ve/değil/<> ANTLAŞMA
( Anlama durumunun, kişilerin birbirinin dediklerini, konusu geçen noktayı ve içeriğini/kapsamını/ayrıntılarını duymuş, bilmiş, anlamış ve belirli bir yönde düşünce, duygu ve amaç bakımından birleşmiş olmayı belirtmektedir. İLE/VE/DEĞİL/<> Ahidleşme[toplulukta/toplumda] ve/ya da muahede[iki kişinin], karşılıklı olarak bağlayıcılık özelliğiyle/koşullarıyla sözleşmesi, yeminleşmesi. )
( [not] TO UNDERSTAND EACHOTHER vs./and/<>/but PACT/TREATY )
- ANLAT(A)MAZSAK:
ÖĞRENEMEYİZ ile/ve/||/<>/> ÖĞRETEMEYİZ
- ANLATABİLDİĞİN ile/ve/değil/yerine (ÇOK) İYİ ANLATABİLDİĞİN
( [not] WHICH YOU CAN EXPLAIN vs./and/but WHICH YOU CAN EXPLAIN VERY GOOD
WHICH YOU CAN EXPLAIN VERY GOOD instead of WHICH YOU CAN EXPLAIN )
- ANLATABİLMEK ile/ve/değil/||/<>/< YALIN ANLATABİLMEK
- ANLATIM/AKTARIM:
YASALARLA ile/ve/<>/> MESELLERLE ile/ve/<>/> MİSALLERLE ile/ve/<>/> MASALLARLA ile/ve/<>/> KAVRAMLARLA
( Hz. Musa ve döneminde/dilinde. İLE/VE/<>/> Hz. İsa ve döneminde/dilinde. İLE/VE/<>/> Hz. Muhammed ve döneminde/dilinde. İLE/VE/<>/> Âriflerin dilinde. İLE/VE/<>/> Filozofların dilinde. )
( Tevrat'ın dili/usûlü/üslûbu. İLE/VE/<>/> İncil'in dili/usûlü/üslûbu. İLE/VE/<>/> Kur'ân-ı Kerîm'in dili/usûlü/üslûbu. İLE/VE/<>/> Âriflerin dili/usûlü/üslûbu. İLE/VE/<>/> Filozofların dili/usûlü/üslûbu. )
( Herkese, herkes için. İLE/VE/<>/> Yetişkinlere, yetişkinler için. İLE/VE/<>/> Gençlere, yetişkinlere, yetişkinler için. İLE/VE/<>/> Çocuklara, gençlere, yetişkinlere, sanatçılara. / Yetişkinler ve sanatçılarla. İLE/VE/<>/> Bilgelik aşkı olan herkese, bilgelerle, filozoflarla. )
- ANLATMAK ile/ve/<> ANLAMAK
( İFADE ile/ve/<> İSTİFADE )
- ANLATMAK ile/ve/<> ÖĞRENMEK ÜZERE/İÇİN ANLATMAK
( TO EXPLAIN vs./and/<> TO EXPLAIN TO/FOR TO LEARN )
- ANLATTIĞIMIZ ZAMAN OLAY OLUR değil ANLATSAK OLAY OLUR
- ANLAYABİLMEK ve/||/<>/</> ANLATABİLMEK
( Bir şeyi anlayabilmenin en iyi yolu, onu, en iyi biçimde anlatabilmeye çalışmaktır. )
- ANLAYACAĞINIZ BİÇİMDE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLATABİLECEĞİM BİÇİMDE
- ANLAYAN ile/ve UYGULAYAN ile/ve ÖNEMSEMEK
- ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ, ANLAMAYANA DAVUL-ZURNA AZ ile/ve/<> BİR TÜMCE YETER SÖZDEN ANLAYANA, DESTAN YAZSAN FARK ETMEZ, SÖZDEN ANLAMAYANA
- ANLAYANA ile/ve MERAKLILARINA!
- ANLAYIŞ ile/ve DEĞİŞİM
( PARADIGM vs./and ALTERATION )
- ANLAYIŞ ile/ve HOŞGÖRÜ
( COMPREHENSION/UNDERSTANDING vs./and TOLERANCE )
( ... ile/ve UPARATI )
- ANLAYIŞ ile/ve OLUŞ
( COMPREHENSION/UNDERSTANDING/PARADIGM vs./and BEING )
- ANLAYIŞ ile/ve/<> TANIM
- ANLAYIŞ ile/ve/değil/yerine YAKINLIK
( Herkese ve herşeye gösterme! İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Her zaman, herkese ve herşeye göster! )
- ANLAYIŞ ile/ve/||/<> YAKLAŞIM
- ANLAYIŞ ile/ve/değil/yerine/<> YOL GÖSTERMEK
- ANLAYIŞ ile/ve ZEVK
( COMPREHENSION/UNDERSTANDING/PARADIGM vs./and PLEASURE )
- ANLAYIŞLI (OLMAK) ile/değil/yerine ANLAYAN (OLMAK)
- ANLAYIŞLI/LIK ile BİLGİLİ/LİK / BİLGİSİZ/LİK
- ANLAYIŞLI ile/ve/değil FEDÂKÂR
- ANLAYIŞSIZ/LIK ile BİLİNÇLİ ANLAYIŞSIZ/LIK
( GABÂVET ile ... )
( INSENSITIVE/NESS vs. INSENSITIVE/NESS )
- Anlayış için SUS!!!
- Anlayışlı ol ve KONUŞ!!!
- ANLIK/ZİHİN > US/AKIL ve/||/<>/> BETİMLEME > KAVRAM ve/||/<>/> OLASILIK > ZORUNLULUK (BİLİNCİ)
- ANLIK/ZİHİN:
SABİT ile/değil/yerine/>< GELİŞİME AÇIK/YAKIN
( "Zeki görünme isteğinde olur." İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Öğrenme isteğine sahip olur. )
( Zorluklardan kaçınır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Zorluklara kucak açar.
Engellerde, kolaylıkla vazgeçer. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Terslikler karşısında sağlam durur.
Çabayı, yararsız görür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çabayı, ustalığa giden yol olarak görür.
Yararlı olumsuz geribildirimleri "gereksiz görür." İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Eleştirilerden öğrenir. )
- ANMA GÜNÜ ile/yerine/değil ANLAMA GÜNÜ
( [not] ANNIVERSARY vs./but MEANING DAY
MEANING DAY instead of ANNIVERSARY )
- ANNE SÜTÜ ve/=/<> ŞEFKÂT
- ANNE/LİK/TE:
KOLAYLAŞTIRICI/LIK ile/değil/yerine/>< DÜZENLEYİCİ/LİK
( [Yaklaşım] Esnek ve destekleyici. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Katı ve kurallara dayalı.
[Amaç] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamak.
[Destekleyici Rol] Çocuğun ilgi ve yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa net sınırlar ve beklentiler koymak.
[Özgüven] Çocuğun kendine güvenini artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa sorumluluklar vererek güvenli bir çerçeve sağlamak.
[Bağımsızlık] Çocuğun kendi kararlarını almasına olanak tanımak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun belirli kurallara ve sorumluluklara uymasını sağlamak.
[Disiplin ve Kurallar] Daha az vurgu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Belirli bir düzen ve disiplin içinde yetiştirme.
[Net Beklentiler] Esneklik gösterme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtme.
[Sorumluluk] Çocuğun sorun çözme becerilerini geliştirmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa belirli görevler ve sorumluluklar verme. )
( [Annelik] Bir gelişim aşaması. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir rol.
[Annelik] Kendini gerçekleştirme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yaşama geçici bir ara vermek.
[Annelik] İdealize edilmiş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Küçük görülen.
[Öznel deneyim] Uyarıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tüketici.
[Rol dağılımı] Anneliğin sıradüzeni. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Eş ile eşitlik.
[Kimlik] Anne. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birey.
[Anne bakımı] İçgüdüsel. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Edinilen.[Doğru yöntemleri uygulamak]
[Yönetim] Sezgisel doğaçlama. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Alışılagelmişleri önemsemek.
[Hedef] Kendiliğindenlik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Öngörülebilirlik.
[Bebeğin imgesi] Savunmasız, iyi huylu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güçlü, doyumsuz.
[Oryantasyon] En iyisini bebek bilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< En iyisini yetişkin bilir.
[Anne-bebek] Karşılıklı memnuniyet. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gereksinim bakışımsızlığı.
[Annenin işlevi] Vezgeçilmez. Tam zamanlı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Başka biri tarafından da gerçekleştirilebilir. )
( Çocuğun bireysel gelişimini desteklemeyi, bağımsızlık kazanmasını desteklemeyi ve onların özgüvenini artırmayı amaçlar.
[Bu yaklaşımda anneler, çocuklarının kendi kararlarını almalasına, sorun çözme becerilerini geliştirmesine ve kendi yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olur.]
[Destekleyici Rol] Anneler, çocuklarının ilgisini ve yeteneklerini keşfetmesi için onları destekler.
[Özgüven] Çocukların kendine güvenini artırmak için teşvik edici bir ortam sağlar.
[Bağımsızlık] Çocukların kendi kararlarını almasına ve sorunları çözmesine olanak tanır.
İLE/DEĞİL/YERİNE/><
Çocukların belirli kurallara ve disiplin çerçevesine uygun biçimde yetiştirilmesini hedefler. Bu yaklaşımda anneler, çocuklarına net sınırlar ve beklentiler koyar ve bu kurallara uyulmasını sağlar.
[Disiplin ve Kurallar] Çocukların belirli bir düzen ve disiplin içinde yetişmesini sağlar.
[Net Beklentiler] Anneler, çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtir ve bu beklentilere uyulmasını denetler.
[Sorumluluk] Çocukların sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişmesi için belirli görevler ve sorumluluklar verir. )
( [Yaklaşımlar] Daha esnek ve destekleyici bir yaklaşımla çocuğun bireysel gelişimini ön planda tutar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Daha katı ve kurallara dayalı bir yaklaşımla çocuğun toplumsal düzene ve disipline uygun biçimde yetişmesini hedefler.
[Amaçlar] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmayı amaçlar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamayı hedefler.
[Yöntemler] Çocukların kendi kararlarını alması teşvik edilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların belirli kurallara ve sorumluluklara uymaları sağlanır.
[Çocuk Üzerindeki Etki] Çocukların yaratıcılıklarını ve sorun çözme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların daha disiplinli ve düzenli bireyler olarak yetişmesini sağlar. )
( MOTHER:
[not] FACILITATOR vs./but/>< REGULATOR
REGULATOR instead of FACILITATOR )
- ANNEDEN DOĞAN ile/ve "BABADAN" DOĞAN
- ANNEDEN DOĞAN ile/ve "MÜRŞİTTEN" DOĞAN
- ANNEDEN DOĞAN ile/ve KENDİNDEN DOĞAN
( Kendinden doğan, kendinden kurtulan kişi, insandır. )
( Kanın ve kaygının ötesine geçmeyen, insan değildir. )
- ANNELİK:
"DOĞURMAK" (İLE) ile/ve/değil/||/<>/> EMZİRMEK/HİZMET (İLE)
- ANORMAL[İng.]/A(B)NORMALİTE ile İLGİNÇ | AÇIK/ŞEFFAF/DÜRÜST | DÜZGÜSÜZ | OLAĞANDIŞILIK | BOZUKLUK
- ANTLAŞAMAMAK ile/ve/en azından/||/<>/< ANTLAŞAMADIĞIMIZDA ANTLAŞMAK
- ANTLAŞMA/AHİT/MİSAK ve UYUŞMA/AHENK
( PACT/TREATY and HARMONY )
- APTAL "DOST" ile/değil/yerine AKILLI "DÜŞMAN"
- APTAL OLMAK ile/değil/yerine/||/<>/< İYİ OLMAK
( Birinin hatasını, hiç olmamış gibi saymak. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Affedebilecek kadar. )
- APTALLIK" değil/yerine/>< "DAHİLİK/DEHÂ"
( [sınırları] Yoktur. DEĞİL/YERİNE/>< Vardır. )
( Kişinin, "dahi" olanı da olmaz, "aptal" olanı da!
Çünkü bazen/hem (bazı/ender) kişi(ler)de, dehâ açığa çıkabildiği gibi, bazen/hem de "aptallık"lar görülebilir. İkisi de aykırı ve aşırı değil sadece sıradışı durum ve koşullarda gerçekleşebilir. )
- ARA:
1. GÜN ile 2. GÜN
( Kendin. İLE Başkaları. )
- ARABA değil/yerine BİSİKLET
( Arabadan İn, Bisiklete Bin!...
)
- ARABULUCU ile/değil UZLAŞTIRMACI
- ARAÇ ile/ve YÖNTEM
( VEHICLE/TOOL vs./and METHOD )
- ARAÇLAR/BİLGİLER/TUTUMLAR:
KURUCU ile/ve/||/<> TAŞIYICI ile/ve/||/<> ÖĞRETİCİ
- ARADIĞIN SÜRECE/KADAR ARARIM değil ARAMADIĞIN KADAR ARAMAM
- ARAMADIĞIMIZI BULAMAMAK ile/ve/||/<> DOLDURMADIĞIMIZI BOŞALTAMAMAK ile/ve/||/<> SAHİP OLMADIĞIMIZDAN VAZGEÇEMEMEK ile/ve/||/<> BULUNMADIĞIMIZ YERİ TERK EDEMEMEK
- ARAMAK ile/ve/değil/yerine/<> BULMAK İÇİN/ÜZERE ARAMAK
- ARAMAK = SEARCH/SEEK/LOOK FOR[İng.] = CHERCHER[Fr.] = SUCHEN[Alm.] = CERCARE[İt.] = BUSCAR[İsp.]
- ARANAN ile/ve/<>/> ARINAN
- ARAP TASAVVUFU ile/ve İRAN TASAVVUFU ile/ve ANADOLU TASAVVUFU
( Bilimsel/İlmî. İLE/VE Sanatsal. İLE/VE Eylemsel. )
- ARAPÇA'DA:
GÖZ ile/ve/||/<> KÖR
( )
( Bir noktanın eksikliği, gözü kör eder. )
- ARAŞTIRMA (YAPMAK) ile ÇALIŞMA (YAPMAK)
( RESEARCH vs. TO STUDY/WORK )
- ARAŞTIRMA YÖNTEMİ ile/ve/||/<>/> SUNUM YÖNTEMİ
( Tarihsel. İLE/VE/||/<>/> Kavramsal. )
- ARAŞTIRMA ile İNCELEME ile ÇÖZÜMLEME/ANALİZ
( TA'MÎK[Ar. < UMK | çoğ. TA'MÎKÂT]: Derinleştirme, derin kazma. | Esasına varacak biçimde araştırma, inceleme. )
- ARAŞTIRMACI ile/ve/||/<>/> UYGULAYICI
- ARAYAN, BULUR!:
[ya] BELÂ ya da MEVLÂ
- ARAYIŞ ile/ve/||/<> "ANLAYIŞ"
- ARDIÇ OTU ile AYRIK OTU ile BEŞPARMAK OTU ile BOĞAN OTU ile CANAVAR OTU ile ÇOREK OTU ile DALAK OTU ile DELİCE OTU(RYE GRASS) ile EĞRELTİ OTU[Lat. NEPHRODIUM FILIX MAS] ile ENGEREK OTU ile GEYİK OTU ile GÜZELAVRATOTU[Lat. ATROPA BELLADONNA] ile İDRİS OTU ile KANARYA OTU ile KELEBEK OTU ile KENE OTU/HİNT YAĞI AĞACI ile KÜSTÜM OTU ile MELEK OTU ile MERCAN OTU ile NEVRUZ OTU ile ÖKSE OTU ile PİSİPİSİ OTU ile TAŞKIRAN OTU ile YÜKSÜK OTU[Lat. DIGITALIS PURPUREA] ile ACI OT ile SÜTLÜ OT
- ARDINA KADAR AÇMA! ve/||/<> TAMAMEN KAPATMA!
( Kapatmaya gücünün yetmeyeceği kapıyı. VE/||/<> Açmaya yüzünün tutmayacağı kapıyı. )
- ARI KAVRAM ve/<> AKIL
- ÂRİF HİKMET EFENDİ ile/ve ÂRİF HİKMET
( Şeyhülislâm. İLE/VE Medine'li. )
- ÂRİF-İ MÜKEMMEL ile/ve/değil ÂRİF-İ MÜKEMMÎL
- Ârif'i DİNLE!!!
- ÂRİF ve ÂGÂH ve HEMDERT
- ARİF ile ÂRİF[Ar. < İRFAN | çoğ. UREFÂ]
( Ünlü, çok tanınmış. | Bilgi sahibi. İLE Bilen, bilgili, irfan sahibi.[(Bildiğinin, yapacağının ve söyleyeceğinin) Zamanını ve zeminini] )
- ÂRİF ile ARRÂFE
- ÂRİF ile/ve/> HAKÎM ile/ve/> MÜTEELLİH
( ... > Hem ârif, hem de hakîm olan. )
( Kâmiller/ârifler, Allah'ın nazarıyla bakar. )
( Ârif olan... İçi, dışı, dengede tutan. )
- ÂRİF ile MUHLİS
- ÂRİF ile/ve ZARÂFET
- ÂRİF ile/ve ZARİF
( Karşılık almaz/beklemez. İLE/VE Fazladan verir. )
( Ârif, muhatabının, kendi selâmıyla selâmlar. )
( ÂRİF: Devr eden. )
- Ârifçe sus, ârifçe KONUŞ!!!
- ARİFE değil/yerine/= ÖNGÜN
- ARIN(DIR)MA'DA:
| SU İLE / ATEŞ İLE / SIYIRARAK |
ile/değil/yerine/<>/>/<
DÜŞÜNCE/ZİHİN İLE
- ARINMA/ARINDIRMA ile/ve/=/<> AYDINLANMA ile/ve/=/<> YAPILANDIRMA
( Arınma, duyguların eğitilmesi ve duyarlılık-yetisinin geliştirilmesi için yöntem olarak kullanılmaktaydı. Sanat bu arınmanın yöntemi olarak benimsenmişti. )
( Büyüklüğü tanıyabilmek için olgunlaşmanız, kutsallık için gönlünüzü arındırmanız gerekir. )
( Zaferin sırrı, Arınma ve Bilgi'ye ulaştıktan sonra çalışmaktır. )
( Aydınlanma, kültürden uygarlığa geçiştir. )
( "Bir"deki "Birlik"i ya da "Birlik"in "Bir", "Tek" ve "Bütünsel" oluşunun farkındalığına ulaşmak "Aydınlanma"dır. )
( Aydınlanma, insan aklına güvenmek; onu tanımak ve akla dayalı bir yaşamı gerçekleştirmeyi amaçlar. )
( Aydınlanma, Varlığın Armonik Birliği'nin kavranmasını temel almış; buna bağlı olarak Toplum'un armonik birliğe ulaştırılması ve toplum içndeki kişilerin 'Tekil-Bütünlük'e gelerek 'Bireyleşmesi'ni amaç edinmiştir. )
( İngilizce'de "Enlightenment", Fransızca'da "Enlaitement", Almanca'da "Aufklærung", İtalyanca'da "Essere Illuminato", Osmanlıca'da "Tenevvür", Tasavvuf'ta "İşrak". )
( Tüm ezoterik okullarda Arınma, Aydınlanma ve Sevgi, Bilgeliğin Yöntemi, ortak bir tutum olarak benimsenmiştir. )
( Kavramlar dünyasına giren her insan evrensellikle bağ kurmuştur. Bunun ayırdında olmak, aydınlanmaya başlamak demektir. )
( Ancak anlayış aydınlatır. )
( Aydınlanmış kişi erdemli olmalıdır. )
( Ermişliğin özü, içinde bulunulan AN'ı(şimdiyi) tümüyle kabul etmek ve olmakta olanlarla uyumlanmaktır. )
( Only understanding enlighten. )
( Aydınlanma, felsefi bir kavram olarak XVIII. yy. Avrupa'sında "Akla dönüş akımı" olarak kullanılmaya başlanmış ve döneme adını vermiştir. )
( You must mature to recognise greatness and purify your heart for holiness.
The essence of saintliness is total acceptance of the present moment, harmony vs. things as they happen. )
( PURIFICATION vs./and/=/<> ENLIGHTENMENT )
- ARINMA ile/ve/> AŞKINLIK
( PURIFICATION vs./and/> TRANSCENDENCY )
- ARINMA ve/||/<>/> AYDINLANMA ve/||/<>/> AŞK
- ARIYORSAN:
ELİNİ ÖPECEK ve YAKASINA YAPIŞILACAK
( Kendi elini öp! VE Kendi yakana yapış! )
( ELİNİ ÖPECEK BİRİNİ ARIYORSAN, KENDİ ELİNİ ÖP!
YAKASINA YAPIŞILACAK BİRİNİ ARIYORSAN, KENDİ YAKANA YAPIŞ! )
- ARKA TEKER ile/ve/değil/||/<>/> ÖN TEKER
( Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. )
- ARKADAŞ KAYBETMEK değil KİMİN, GERÇEK ARKADAŞ OLDUĞUNU ANLAMAK
- ARKADAŞ:
BAŞARIDA ile/ve/||/<> ÜZÜNTÜDE
( Sayısını öğreniriz. İLE/VE/||/<> Niteliğini öğreniriz. )
- ARKADAŞ/LIK ile DOST/LUK ile KARDEŞ/LİK
( Belirli seviyede tutulan iletişim ve paylaşımın, dolayısıyla ilişkinin durumu. İLE Dostlukta son derece derin ve yoğun yakınlık, iletişim ve paylaşım vardır. Bir kişinin birini "Samimi arkadaşım/kankam(kan kardeşim)" olarak tanıtması için en temelde, o iki kişinin sırlarını paylaşabilmesi ve Para ve Seks durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma durumu vardır. )
( Dostluk, duygulu, erdemli iki kişi arasında, kendiliğinden oluşuveren bir anlaşmadır. Duygulu diyorum, çünkü bir keşiş, dünyadan el etek çekmiş biri, hiç kötü olmaz da dostluk nedir bilmeden yaşayabilir. Erdemli diyorum, çünkü kötülerin, olsa olsa suç ortakları olur, haz düşkünlerinin zevk ve eğlence arkadaşları, çıkarlarını arayanların ortakları vardır, siyaset kişileri, çevrelerine fitne fücurlar toplar, çoğu avarenin bağlılıkları, prenslerin dalkavukları olur; erdemli kişilerin, yalnız onların dostları vardır. )
( Eğlenebildiklerimizle. İLE/VE/<> Anlatabildiklerimizle. İLE/VE/<> Ağlayabildiklerimizle. )
( "Geçerken uğra" der. İLE "Geç, erken uğra!" der. )
( ... İLE Kişiyi, hiçbir zaman/koşulda, terk etmeyen. )
( Herkes dost olamaz! Dost olmayana, arkadaş demenin farkını görmek ve buna göre kullanmak gerekir. )
( Eğer hiç dostun yoksa sen bir dost ol! )
( Derviş, dostum demez! Dost, hiçbir zaman, yanından ayrılmayacak kişidir. Ancak, gerçekten dost olunacak kişi için kullanılabilir. )
( Tek dostumdur... Gökteki yıldızlar! )
( SEN, SANA DOSTSUN!
[HABERİN YOK] )
( Kişilerin en âcizi, dost edinmeyendir! Bundan da âcizi ise dostunu yitirendir. )
( İyi arkadaş, yanında, yüksek sesle konuşup düşünebileceğin kişidir. )
( "Dostlarım! Dünyada dost yoktur!" )
- ARKADAŞ/LIK ile/ve/değil/||/<>/< YOLDAŞ/LIK
( Bir yere kadar. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yolun sonuna kadar. )
- ARKADAŞ ile/ve/<> DOST ile/ve/<> KARDEŞ
- ARKADAŞ ve/||/<> SAĞLIK
( İkisinin değeri ve önemi de kaybedilince anlaşılıyor ne yazık ki. )
- ARKADAŞLARI ile/ve/<> DÜŞMANLARI
( Yakın tutmalı! İLE/VE/<> Daha da yakın tutmalı! )
- ARKATASAR/ARKAPLAN ile ALTYAPI
( BACKGROUND vs. SUBSTRUCTURE )
- ARKATASAR ile ZEMİN
( BACKGROUND vs. GROUND )
- ARMAĞAN ETMEK ve/||/<> GERİ VERMEK/İADE ETMEK
- ARMUT (ÇEKİRDEĞİ) ve/||/<> HIRSIZ
( Bir zamanlar, Çin'de yoksul biri, o denli aç ve bitkin düşmüştür ki kendini tutamayıp bir armut çalar. Çalanı yakalarlar ve İmparator'un karşısına cezalandırılmak üzere çıkarırlar.
Hırsız, İmparator'a şöyle der:
"Değerli efendim. Çok açtım, dayanamadım, çaldım. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer beni af ederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak."
İmparator, dudak büker...
"Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?"
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır.
"Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz."
İmparator, bir kahkaha atarak...
"Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni."
Yoksul:
"Haşmetlim. Bu tohumu ben ekemem. Çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak yaşamında hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum, o zaman gücünü gösterir. Aksi takdirde, onu ekeni zehirler. Tarif edilmez acılarla öldürür."
"Sultan'ım! Bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz."
İmparator, irkilir, yüzünü asar. Bir süre düşünür ve sonra da hırçın bir sesle:
"Ben imparatorum, bahçıvan değil! O tohumu Başbakan'a ver, eksin de altın meyveleri görelim." der.
Yoksul, tohumu Başbakan'a uzatınca, Başbakan, telâş içinde İmparator'a dönüp itiraz eder:
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker, ziyan ederim. Bence bu tohumu Hazinedar başı eksin."
Hazinedar başı, hemen bahane bulur ve bu görevi bir başkasına devreder.
Orada bulunan her bir kişi, sudan nedenlerle tohumu ekme görevinden kaçınır.
Sonra İmparator, doğan sessizliğin içinde bir süre düşünür. Başı önünde duran Başbakan'a, Hazinedar'a ve tüm görevlilere dik dik bakar ve...
"Haydi bakalım! Bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim" der, cebinden bir altın çıkarır ve yoksula tutması için atar.
Oradakilerin tümü ceplerinden sessiz sedâsız birer altın çıkarıp yoksula verdikten sonra, İmparator, gülerek adama seslenir:
"Bas git buradan! Bu verdiğin ders hepimize yeter!" )
- ARMUT, DİBİNE DÜŞER ile/ve/||/<> DEDESİ KORUK YEMİŞ, TORUNUN DİŞİ KAMAŞMIŞ
- ARSIZ ile/değil/yerine/>< HAKLI ...
( Olan yerde/için. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Suçlu" "olur"/"görülür". )
- ARSLAN ve KARTAL ve BOĞA ve İNSAN
( Adâlet. VE Hikmet. VE Kudret. VE Muhabbet. )
- ART NİYETLİ OLMAK ile/ve/<> GÜNAHINI ALMAK
- ARTI DEĞER ile/ve/||/<> YAN ÜRÜN
- ARTIŞ/ARTIM:
İŞTEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİŞTEN
- AŞ ve EŞ ve/||/<>/>/< İŞ
( Gövdesinde erişkinliğine ulaşanlar[bülûğa erenler], eşini;
akılda erişkinliğe ulaşanlar, aslını aramaya başlar. )
- AŞ ve/<>/|| AŞK
- AŞ ile/ve/||/<>/< BAŞ
( Azıcık. İLE/VE/||/<>/> Ağrısız. )
( Yazın, başı pişmeyenin; kışın, aşı pişmez. )
- ASABİYET ile/değil/yerine/>< ADÂLET
- AŞAĞI TÜKÜRSEN, SAKAL; YUKARI TÜKÜRSEN, BIYIK ile/ve/||/<> NE, İSA'YA; NE DE MUSA'YA YARANAMAMAK
- ASALAK ile/değil KALENDER/RİNT[Fars.]/DERVİŞ
( Başkalarının sırtından geçinen kişi. İLE/DEĞİL Parayı, malı, mülkü öncelikli saymayan, gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçakgönüllü kişi. | Yalnız biri hareketli, üst üste konulmuş belirli sayıda silindirden oluşan ve düzgün yüzeyli kâğıt üretmek için kullanılan bir makine. | Özensiz, kılıksız bir biçimde. )
- ASÂLET ve/=/||/<>/>/< HAKKÂNİYET
- ASHÂB-I NAKL ile/ve ERBÂB-I AKL
( Önce inanıp sonra akıl eden. İLE/VE Önce akıl edip sonra inanan. )
- ÂŞIK OLMAK ile AŞK/I YAŞAMAK
- ÂŞIK ile ÂRİF
( Susarsa helâk olur. İLE Konuşursa helâk olur. )
- ÂŞIK <> AŞK <> MAŞÛK(A)
( Rüyasını görür. <> ... <> Uyur. )
- ASIL/ESAS ile/ve/<>/|| ÖNCELİK/Lİ
( Yokluk, esas ve önceliklidir. )
- ASIL ile/değil ÖNCELİKLE
- AŞIRI ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK ile/ve/<>/>/< YAĞCI/LIK
- AŞIRI HIZ ve/||/<>/> GERÇEKLER
( Aşırı hız yapılan düşünceler, gerçeklere çarparak durur. )
- AŞIRI YORUMA KAÇMADAN! ile/ve/değil/||/<>/< ELDEN/DİLDEN GELDİĞİNCE
- AŞIRI/ABARTILI KEYFİYET ve/||/<>/> GECİKEN/GECİKMİŞ ADÂLET
- AŞIRI/LIK ile/ve/değil AYKIRI/LIK
- AŞK (İLE) ve/||/<>/> (B)İLİM (İLE)
( Bulunur, bulmak gerekir. VE/||/<>/> Bilinir, bilmek gerekir. )
- AŞK ERBÂBI ile/ve ZEVK ERBÂBI
- AŞK OLSUN ile/ve/||/<> AŞK OLSUN ile/ve/||/<> AŞK OLSUN
( Beğenilmeyecek bir davranış/tutum karşısında kınama, sitem bildiren söz. | "Aferin" anlamında bir davranışın, bir tutumun çok beğenildiğini bildiren söz. | Dervişler arasında kullanılan merhabalaşma. )
- AŞK YÜZÜNDEN değil/yerine AŞK SÂYESİNDE
- AŞK-I HAKÎKÎ/İLÂHÎ ile/ve AŞK-I MECÂZÎ
- AŞK:
"SANDIĞIMIZ KADAR" ile/değil YANDIĞIMIZ KADAR
- AŞK:
"SÖZCÜK" değil SÖZLÜK
- AŞK:
ANLAMAYAN İÇİN ile/değil/yerine ANLAYAN İÇİN
( Bir günlük. İLE/DEĞİL/YERİNE Ömürlük. )
- AŞK:
VARKEN ile/ve/||/<> YOKKEN ile/ve/||/<> BİTİNCE
( (")Bıkılan("). İLE/VE/||/<> (")Aranılan("). İLE/VE/||/<> (")Özlenilen("). )
- AŞK'I BESLEYENLER ile AŞK'I ÖLDÜRENLER
( * MUTLULUK
* HOŞGÖRÜ
* SEVGİ
* İLGİ
* TEN UYUMU
* DOKUNMA
* BİRLİKTE ZAMAN GEÇİRME
* UYUM
* NEŞE
* ÖZLEM
* FEDÂKÂRLIK
* KISKANÇLIK
* PAYLAŞIM
* SEVGİ VE AŞK SÖZCÜKLERİ
* ROMANTİZM
* SADAKAT
* ÖZEN
* SAYGI
* CESARET
* ÇILGINLIK
* ONAYLAMA
* DÜRÜSTLÜK
* DUYARLILIK
ile
* İHMAL
* İLETİŞİM AZLIĞI
* ÇATIŞAN KİŞİLİK
* BASKICI TUTUMLAR
* SÖZEL VE FİZİKSEL ŞİDDET
* ONU TANIMAMAK
* UMUTSUZLUK
* [BAZEN] EVLİLİK )
- AŞK'IN:
BEDELİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KUDRETİ
- AŞK[Ar.] değil/yerine/= SEVİ
- ÂŞK/ÂŞIK ile/ve/<> YANAK
( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )
- AŞK/ÇOĞU DURUM:
[önce] AKIM ve/sonra/||/<>/> BAKIM
- AŞK ile/ve/<> (")TİTİZLİK(")
( FALL IN LOVE vs./and/<> (")FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS(") )
- AŞK = (FALL IN) LOVE[İng.] = AMOUR[Fr.] = LIEBE[Alm.] = AMORE[İt.] = AMOR[İsp., Lat.] = HO ER.S, HE FILIA, HE AGAPE[Yun.] = İŞK[Ar., Fars.] = MIN[Felm.]
- AŞK ile/ve/> SEVGİ
( İçine girme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/||/<>/> İçine alma isteği/coşkusu ile. )
( Dudaklarından öpme/öpülme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/||/<>/> Yanaklarından öpme/öpülme isteği/coşkusu ile. )
( Gönüldeki durum, kişiye hâkim oluyorsa. İLE/VE/||/<>/> Kişi, gönlündeki duruma hâkim olabiliyorsa. )
( Aşk, düzenliyi ve güzeli, akla ve mûsikî eğitimine uygun bir biçimde sevmektir. )
( Aşk, bilincin kaymasıdır. )
( Özne ile nesnenin, sarmal birliği. )
( Kişinin, aslını bulma zevki. )
( Muhabbet Yolu, Aşk Apartmanı, No.1, o kapıdan gir! )
( Aşkta, herşeyin mânâsı var, davası yok. )
( Aşkta, özün yanmaya, gözün ağlamaya başlar. )
( Meyl edip muhabbet ettiğin şeyin, olmaması durumu. )
( Aşk/Âşık! Ölümden ne korkarsın? Korkma! Ebedî varsın! )
( Dün olmayan. | Güzelliğe duyulan özlem. İLE/VE/||/<>/> ... )
( Bağımlılık gibidir.[Kaybedince/kaybedersek, kendini kaybetmiş gibi oluruz/olabiliriz.] İLE/VE/||/<>/> Bağlılık gibidir.[Kaybedince/kaybedersek, bir parçamızı kaybetmiş gibi oluruz/olabiliriz.] )
( İTİLÂK: Birinin sevgisine yakalanma, tutulma. )
( Aşk ehline, önce dert düşer, aşk değil! )
( Yakıcı. İLE/VE/||/<>/> Isıtıcı. )
( "Seni seviyorum..." [Çünkü sana gereksinimim var.] İLE/VE/||/<>/> Sana gereksinimim var. [Çünkü seni seviyorum...] )
( Coşkulu, tutkulu yaşanır. İLE/VE/||/<>/> Farkındalıklı, derinlikli, dingin ve doyurucudur. )
( Başımızı döndürür. İLE/VE/||/<>/> Dünyayı döndürür. )
( FALL IN LOVE vs./and/> LOVE )
- AŞK ve/<> AF
- AŞK ile/ve/değil/<> AHİD'E VEFÂ
- AŞK ve/||/<>/>< AKIL
( Aklınızı kullandığınız kadar aşkınızı kullanmazsanız, denge/yi tutturamazsınız. )
( Sen, sen olduğun sürece o değilsin; o geldiğinde de sen olmazsın. )
- AŞK ile/ve ÂŞIK["AŞIK" değil!]
( Çaresizlik yoktur. İLE/VE Çaresizlik çoktur/yaşayabilir. )
( Birçok şeye [herşeye/herkese] yönelik olabilir. İLE/VE Tek bir şeye/kişiye yönelmiştir. )
( Aşk, daha çok, tek taraflıdır. )
( Aşk ehline, sultanların tahtı, tahta parçasından başka bir şey değildir. )
( AŞK :/= Yasaksa!... [Aşk, ancak yasak aşk ise süreklidir/sürdürülebilirdir.] )
( Mutlu aşk/âşık yoktur.(yoktur) )
( "Kör-kütük âşık olmak" değil bir "kütüğe" âşık olup kör olmak. )
( AŞK'I, ÂŞIKLAR BİLİR
[Başka da, hiçkimse bilemez.] )
( Âşık, türkü yakmazsa, aşka katlanamaz. )
( KENDİNDE VÜCÛD OLMAYAN ZÂT )
( I love my love, but my love doesn't love me as I love my love. )
( )
( "Çıkıktır o. Âşık olsan, duramazdın." )
( )
( Aşk ile yürüyen, sırtında, dünyayı taşır...
Aşksız yürüyen, "beden" diye bir ceset taşır. )
( LOVE vs./and LOVER )
- AŞK ve/<> AŞKINLIK
- AŞK ile/ve/değil ÇEKİM/CÂZİBE
- AŞK ile/ve/<>/> CESÂRET
( FALL IN LOVE vs./and/<>/> COURAGE )
- AŞK ile/ve/değil/yerine/<> COŞKU
( FALL IN LOVE vs./and/<> EXUBERANCE )
- AŞK ile/ve DALÂLET
( FALL IN LOVE vs./and ABERRATION )
- AŞK ve/||/<> DAYANÇ/SABIR
- AŞK ile/ve/> DERT
( Aşkın gıdası, derttir. )
( Söylemem derdimi, hemderde bile! )
( Aşk adamı inletir, dert adamı söyletir. )
( Dinletir. İLE/VE/> Söyletir. )
( FALL IN LOVE vs./and/> TROUBLE )
- AŞK ile/ve DEVAMLILIK
( FALL IN LOVE vs./and CONTINUITY )
- AŞK ile/ve/> EŞK[Fars.]
( ... İLE/VE/> Gözyaşı. )
- AŞK ve/> FEDÂKARLIK
( FALL IN LOVE and/> SACRIFICE )
- AŞK ve FEDÂKÂRLIK
- AŞK ile GARÂM
- AŞK ile/ve/<>/> GÜLMEK :)
( Sen gülersen, hayat güler. :) :) :) )
( LOVE vs./and/<>/> TO LAUGH )
- AŞK ve HAKK
( Nefisle karışık aşk zillete, Allah'la karışık aşk da devlete götürür. )
( İrfaniyetle ilmin, ilimle ibâdetin araları, birer asır kadar uzaktır. Fakat aşk, bu mesafeyi bir adımda aşar gider. Aşksız da olur ama beşer ömrü yetmez. )
- AŞK ile HAYALPERESTLİK
- AŞK ile/ve/<> HELÂK OLMAK
( Aşk/âşık olmadan helâk olunmaz. )
- AŞK ile HIRS
( LOVE vs. GREED )
- AŞK ve İCÂD ETMEK
- AŞK ile/ve İHLÂS
( Aşk kelâmını anlamak için âşık olmak gerektir. )
( Âşıklar ölmez! Ölen, hayvân imiş. )
( Aşkta herşeyin mânâsı var, davası yok. )
( AŞK: VASITA-İ VUSLAT-İ İLÂHÎ )
- AŞK ve/> İHSAN
- AŞK ile/ve/değil/||/<>/< İLK GÖRÜŞTE AŞK
- AŞK ve/> İRFAN
( FALL IN LOVE and/> WISDOM )
- AŞK ve/> İRFAN
- AŞK ile/< IŞK
( ... İLE/< Sarmaşık. )
- AŞK ile/ve İŞTİYÂK
- AŞK ve/<> KAVUŞMA(VUSLAT)
( İkisi de AN'dadır. )
- AŞK >< KAYITSIZLIK [NEFRET değil!]
- AŞK ve/<> KEMÂL
( AŞK: Kendi olgunluğuna/kemâline olan/yönelik tutku/şevk. )
- AŞK ve/||/<>/>/< MAHVİYET
- AŞK ve/<> MEŞK
- AŞK ve MUHABBET ve CEZBE
( Allah'a duyulan. VE İnsan'a duyulan. VE ... )
- AŞK ile/ve/||/<> ONUR
- AŞK ve/||/<>/> ŞAİR/ŞİİR
( Aşkın dokunuşlarıyla herkes şair olur. )
- AŞK ve/<> SAVUNMASIZLIK
- AŞK ile/ve/> SAYGI
( FALL IN LOVE vs./and/> RESPECT )
- AŞK ile/ve/||/<> SEVDÂ
( Hevesin geçene kadar. İLE/VE/||/<> Soluğun yetene kadar. )
( ... İLE/VE/||/<> Kalbin ortasındaki kararmaya yüz tutmuş kan. | Aşk, sevgi. | Aşırı sevgiden doğan bir çeşit hastalık. | İstek, heves, arzu. | Çok kara/siyah. | Eskilerin, insan mizâcında kabul ettikleri dört hılttan biri. )
- AŞK ile/ve/> SIDKIYET
( Birinde kül olduysan, başkasını ısıtamazsın. )
- AŞK ile/ve/||/<>/> ŞİİR
( ... İLE/VE/||/<>/> Birinin unuttuğunu, öbürüne unutturmayan söz. )
( Aşk (bile), şiirin bahanesidir. )
- AŞK ile/ve ŞÜKÜR
( FALL IN LOVE vs./and GRATITUDE )
- AŞK ile/ve ŞÜKÜR
- AŞK >< TAASSUB
- AŞK ile TAŞKIN SEVGİ, ĞARAM/GARAM
- AŞK ile/ve/>/değil VEFÂ
( NE MÜMKÜNDÜR VEFÂ BULMAK CİHANIN BÎ-VEFÂSINDAN
MUHİB-İ SÂDIKI YEĞDİR KİŞİNİN AKRABASINDAN )
- AŞK ile/ve YORGUNLUK
- AŞK ve/<> ZÂT
( Zât(ın)'a yol, sadece/ancak AŞK'tır. )
- AŞK ile/ve/||/<> ZEN
( FALL IN LOVE vs./and ZEN )
- AŞKI:
OLUŞTURAN ile/ve/||/<>/> ARTIRAN
- AŞKIN "AZLIĞI" ile/ve/değil/||/<>/< ÇARESİZLİĞİN ÇOKLUĞU
- AŞKIN KİŞİ ile/ve/<> AŞK('IN) KİŞİSİ
- AŞKIN YAKIŞTIĞI:
"CANI SENİ/ONU ÇEKENE" değil KENDİNDEN/CANINDAN GEÇENE
- AŞKIN/LIK ile/ve/||/<>/> BİR/LİK
- AŞKIN/LIK ile/ve/<>/> İÇKİN/LİK
- AŞKIN/LIK ile/ve/||/<>/>/>< İÇKİN/LİK
( Evrenseller. İLE/VE/||/<>/>/>< İçerikleri. )
( Değişmez. İLE/VE/||/<>/>/>< Değişken. )
( Yaşam. İLE/VE/||/<>/>/>< Yaşama kattıkların. )
( Adâlet. İLE/VE/||/<>/>/>< Yasa. )
( Tek bir nesneye ait olan. İLE/VE/||/<>/>/>< Tek bir nesneye ait olmayan. | Âleme bulaşan. )
( TRANSCENDENT/TRANSCENDENCY vs./and/||/<>/>/>< IMMANENT )
( SAMADHI ile/ve/||/<>/>/>< SAMAVAYA )
( CHAOYUE ile/ve/||/<>/>/>< ... )
- AŞKINLIĞA ULAŞMAK ile/ve/değil/yerine AŞKINLIĞIN, KİŞİDE AÇIĞA ÇIKMASI
- AŞKINLIK:
ZİHİNDEN "KURTULMA" ve/||/<> AKILDAN "KURTULMA"
- AŞKINLIK ve/||/<>/< İLKELERİN OYNANAMAZLIĞI
- AŞKINLIK ve/||/<> KUŞATICILIK
- AŞKINLIK ve/||/<>/< ZAMANSIZLIK
- AŞKLA ve/||/<> SEVGİYLE ve/||/<> MUHABBETLE
( Doğ(ur)mak. VE/||/<> Büyü(t)mek. VE/||/<> Geliş(tir)mek. )
- AŞKTA:
"SÖNMEK" ile/değil/yerine/>< "YANMAK"
( Yok. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Var. )
- AŞKTA:
[ne] GÖZE ALABİLMEK ile/ve/ne de/||/<>/> GÖZÜNÜ ALABİLMEK
- AŞKTA ve İŞTE ve DOSTTA
( Vasatından, uzak duralım! VE Kesatından, uzak duralım! VE Fesatından, uzak duralım! )
- AŞKTAN DOĞANLAR ile/ve/değil AŞKIN DOĞANLAR/VAROLANLAR
( Dünya/Batı. İLE/VE/DEĞİL Anadolu'da. )
- ASLI-ESASI (BULUNMAMAK/OLMAMAK)
- ASLINDA ... ile/değil/yerine ÖNCELİKLE ,,,
- ASLINDA/ESASINDA ... ile/ve/değil/yerine BİR YANDAN DA ...
- ASLINDA ile/ve/değil/yerine AYNI ZAMANDA
- AŞMA ile/ve/||/<> DÖNÜŞTÜRME
- AŞMA ile ESNETME
- AŞMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ATLAMAK
- ASTRONOMİ değil/yerine/= UZAYBİLİM
- AT BUNLARI DIŞARI:
BAŞKALARINI değil KENDİNİ
( Kendinde bulunan farklı/çeşitli "zihinleri/kişileri", kendi kulağını tutarak dışarı atmak. )
- AT İZİ ile "İT İZİ"
- AT, O "ADAMI"! ve/||/<>/> AT, O ADIMI!
- AT ve/||/<> KÖPEK
( Sezgi. VE/||/<> Sadakat. )
- ATAERKİLLİK ile/ve/değil/yerine/< ANAERKİLLİK
( PATRİARKAL avec ... )
- ATÂLET ile/değil/yerine/>< ADÂLET
( Eylemsizliğin(atâletin) olduğu yerde, adâlet olmaz. )
- ATÂLET ile/ve/||/<> DİRENÇ
- ATEİZM/ATEİST:
TANRI TANIMAZ/LIK ile/ve/değil TANRIYI KARIŞTIRMADAN BİLİMSEL ARAŞTIRMA/ÇALIŞMA YAPMAK
- ATEŞ ÇİÇEĞİ[Lat. SALVIA SPLENDENS] ile ATLAS ÇİÇEĞİ ile ÇADIR ÇİÇEĞİ ile ÇUHA ÇİÇEĞİ ile GÜZELHATUN ÇİÇEĞİ HANIMELİ(HONEYSUCKLE) ile ITIR ÇİÇEĞİ ile İPEK ÇİÇEĞİ ile KAHKAHA ÇİÇEĞİ/GÜNDÜZ SEFASI ile KOHLERIA ÇİÇEĞİ ile KÜPE ÇİÇEĞİ ile LÂVANTA ÇİÇEĞİ ile MAHMUR ÇİÇEĞİ ile MUM ÇİÇEĞİ ile PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ile SALON ÇİÇEĞİ ile SARAY ÇİÇEĞİ ile TELGRAF ÇİÇEĞİ ile YAYLA ÇİÇEĞİ ile YILAN ÇİÇEĞİ ile YILDIZ ÇİÇEĞİ ile ÖLMEZ ÇİÇEK ile GELİNCİK ÇİÇEĞİ(POPPY)[Lat. FRITILLARIA IMPERIALIS]
- ATEŞ ile/ve/||/<> YAZI ile/ve/||/<> FELSEFE-BİLİM ile/ve/||/<> SANAYİ
( İnsanlığın gelişimindeki/tarihindeki dört önemli eşik. )
( 70.000'lerde. İLE/VE/||/<> 3500'lerde. İLE/VE/||/<> [M.Ö. ve M.S.] 1000'lerde. İLE/VE/||/<> 1800'lerde. )
- ATEŞE:
BENZİN değil/yerine/>< SU
- ÂTIFET[Ar. çoğ. AVÂTIF] değil/yerine/= KARŞILIK BEKLEMEDEN GÖSTERİLEN SEVGİ, İYİLİKSEVERLİK
- ATILAN TOKADIN:
"SAHİBİ" ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/>/< NEDENİ
- ATIŞTIRMAK değil/yerine NİTELİKLİ BESİNLERİ, YAVAŞ YEMEK
- ATLAMAK ile/ve/||/<>/> PATLAMAK
- ATMAK değil TERK
- ATON[< ADONAI] ve/<>/< ATUM/ATOM ve/<>/< AMON
( Gökteki nur. VE/<>/< Yerdeki nur. VE/<>/< Gönüldeki nur. )
( Evrende/ilâhta. VE/<>/< Dünyada/evrende. VE/<>/< İnsanda/kalbinde. )
(
)
( Güneş. VE/<>/< Zerre. VE/<>/< İnsan. )
- AUM:
SOLUK ve/||/<> SESSİZLİK
- AVUN(T)MA ile KAN(DIR)MA
( TO BE CONSOLED(/TO SOOTHE/DIVERT) vs. TO (BE) DECEIVE(D) )
- AVUNMA ile/ve/değil/yerine/|| SAVUNMA
- AYAĞA KALKMAK/KIYAM ve/||/<>/> UYANMAK/UYANIKLIK/YAKAZA ve/||/<>/> YÜRÜYÜŞ/SEYR
- AYAKKABI BAĞCIKLARINI:
BAĞLAMAK ile/değil/yerine/> MIKNATIS
( ... İLE )
- AYAKTA DURACAK DURUMUNUN OLMAMASI ile/ve/||/<>/< YAŞAMDA DURACAK NEDENLERİNİN OLMASI
- AYAKTA UYUYAN ile/değil/yerine/>< AYAKTA DURAN
- AYAN/AYÂN[Ar. < İYÂN] ile ÂYAN/Â'YÂN[Ar. < AYN]
( Belirli, açık. İLE Gözler. | İleri gelenler. | Meşrûtiyet dönemlerinde danışma meclisi niteliğindeki Âyan Meclisi üyeliği yapmış kişilerin her biri. )
- AYASOFYA MÜZESİ ve TOPKAPI SARAYI ve/||/<> HALUK DURSUN ve/||/<> KUMRULAR
( Makam odasını kumrulara terk eden bürokrat: Haluk Dursun
"Topkapı Sarayı'nda müdürlük yaptığım dönemde, makam odamda otururken bir kumrunun
açık pencereden girerek avizenin etrafında uçtuğunu gördüm. Hiç kımıldamadan seyretmeye
başladım.
Kumru, sanki tavaf eder gibi odanın her tarafında dolaştı, avizenin üzerine kondu, bir süre
oturdu. Sonra geldiği gibi uçup gitti. Biraz sonra yanında başka bir kumru ile tekrar geldi.
Bu sefer sanki bir ev (saray) sahibi edasıyla onu gezdirdi. Yeni geleni elinden, (kanadından)
tutar gibi aldı ve avizenin içine oturttu. Bir süre koklaştılar. Sonra uçup gittiler.
Ertesi gün ikisi birlikte ağızlarında dal parçacıkları ile geri geldi ve avizenin içine bir yuva
kurmaya başladılar. Yuva birkaç gün içinde kuruldu.
Olup biteni hiç ses çıkarmadan izliyordum. Dişi kuş, yumurtlama hazırlığı yapıyordu.
Galiba onlar da beni izliyordu ki, hiç tedirgin olmuş gibi görünmüyorlardı. Buna karşılık dışarıdan odaya başka biri girince, hemen ürküp pencereden kaçıyorlardı. Baktım olmayacak, makam odamı onlara bırakıp hemen karşıda bulunan küçük bir odaya geçtim.
Bir gün, televizyon çekimi için Topkapı Sarayı'na gelen gazeteci dostum rahmetli Savaş Ay,
"Hocam, niye bu küçücük odada oturuyorsun?" diye sordu.
"Ben hâlden anlarım, bir kumru arkadaşım, sevgilisine, “ben seni saraylarda yaşatacağım"
diye söz vermiş, insan yuva kurana yardımcı olmaz mı?" dedim.
"Hocam, ne olur göster şu yuvayı bana” dedi ve kapıdan odadaki yuvanın fotoğrafını çekti.
Ertesi gün beni Ankara'dan arayan arayana...
"Derhal makam odası açılsın, kumruların yuvası dağıtılsın,
saray bakımsızlıktan perişan olmuş görüntüsü verilmesin" dediler.
Meğer Savaş Ay haber yapmış bizim kumrunun öyküsünü...
Hemen aradım, “üstad sen ne yaptın?” diye sordum.
"Hocam bu kadar güzel malzeme (haber) buldum, yazılmaz mı Allah aşkına" dedi.
"Gazetede sabah toplantısında anlattım, herkes ayağa kalktı ve seni alkışladı" diye ekledi.
Sadece gazetedekiler değil Ankara da ayağa kalktı sayende" diye yanıt verdim.
Şimdi ne yapacaktım? Çifte kumrulara kol kanat gerip onların saadetlerini korumaya mı çalışacaktım, yoksa odayı kullanıma açarak bir yuvanın dağıtılmasına mı neden olacaktım?
Bir biçimde, ya ben makamı, ya da o kumrular makam odamdaki yuvalarını kaybedeceklerdi.
Akşama kadar bakanlıktan beni aramayan kalmadı...
“En azından yumurtadan yavru kuşlar çıksın, uçup gidene kadar bekleyelim” diye düşündüm.
“Ben yuvayı almam, siz beni görevden alın isterseniz” dedim.
Ertesi gün, yuvaya bakmaya gittim ki, ne göreyim, yuva yerinde duruyordu ama kumrular yoktu.
Yuva yerinde durmasa, "Biri kuşları ürküttü, kovaladı" diyecektim. Hâlbuki yuva yerli yerinde duruyordu. Kumrular, sanki durumu hissetmiş ve sessizce çekip gitmişlerdi. Bir daha da hiç gelmediler.
Daha sonra Topkapı Sarayı'ndan, Müsteşar ve Bakan Yardımcısı olarak Ankara'ya gittim.
"Kuşların yuvası dağıtılsın, makama sahip çıkılsın" diyenlerin ise hiçbiri Bakanlık'ta makamlarında kalamamıştı.
Muhakkak ki, biz de bir gün bu makamlardan uçup gideceğiz. Kuşlar ise hep sevmeye, uçmaya ve yuva kurmaya devam edecek.
Haluk DURSUN )
( )
- AYAZ ile/ve/||/<> BOĞAZ
( Lokman Hekim, 32 temel hastalık belirlemiş. 16'sının, soğuktan; 16'sının da "yeme-içme"den kaynaklandığını görmüş. Üşütmemeyi ve çok yememeyi yeğlemeliyiz. )
- AYDIN = MÜNEVVER = INTELLECTUAL[İng.] = INTELLECTUEL[Fr.] = INTELLEKTUELL[Alm.] = INTELLETTUALE[İt.] = INTELECTUAL[İsp.] = PAIDEUMENOS[Yun.] = MUFEKKİR[Ar.] = RÛŞENFİKR[Fars.] = INTELLEKTUEEL[Felm.] = ZİYÂLİ[Azarbaycan = Özbek Tr.] = BİLİKTİ[Kazak Tr.] = BİLİMDÜ[Kırgız Tr.] = DIANOOUMENOS[Yun.] = PROSVEŞÇONNIY[Rusça]
- AYDINLANMA:
AYDINLIĞI "DÜŞLEYEREK" değil KARANLIĞIN BİLİNCINE VARARAK
- AYDINLANMA(/IŞIKLANMAK) = TENEVVÜR = İŞRAK(tasavvuf) = ENLIGHTENMENT[İng.] = ENLAITEMENT, SIÈCLES DES LUMIÈRES[Fr.] = AUFKLæRUNG[Alm.] = ESSERE ILLUMINATO[İt.]
- AYDINLANMA/HAK(K)'I BULMAK:
DERVİŞ OLMAKLA ile/ve/||/<> ÂŞIK OLMAKLA ile/ve/||/<> İNSAN OLMAKLA
- AYDINLANMA ile/ve "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK"
- AYDINLANMA ile/ve/> AŞMA
( ENLIGHTENMENT vs./and/> TO EXCEED )
- AYDINLANMA >< AYDINLANMA İSTEĞİ
- AYDINLANMA ile/ve/<>/> DEVRİM
- AYDINLANMA ile/ve/değil EŞİK
- AYDINLANMA ile/ve MİLÂD
- AYDINLANMA ile MİSTİK AYDINLANMA
( ... İLE Birlik bilinci. )
- AYDINLANMA ile OLGUNLAŞMA
( Olgun olanlar daha çok deneyim birikimine sahip olanlardır. )
( AYDINLANMA: Aklını kullanabilme cesâreti. )
( Tüm aklını aydınlanmaya ulaşma amacına yöneltmiş ve tüm duygusal zevklerden arınmış kişiye, "akıntıya karşı giden kişi" adı verilmiştir. Çünkü, o kişi, sonsuzluğun sevincine ulaşmak için, dünya yaşamının korkunç dalgalarıyla boğuşmaktadır. )
( The ripe ones had more experience behind them. )
( ENLIGHTENMENT vs. RIPEN )
- AYDINLANMA ve/=/<> SEVİNÇ
- AYDINLANMA ile/ve/||/<>/> SÜKÛNET
( ENLIGHTENMENT vs./and/||/<>/> QUITENESS )
- AYDINLANMAK ile/ve/||/<>/> ERMEK
- AYDINLANMAK ve/||/<>/>/< ŞEFKÂT
- AYDINLANMALI!
- AYDINLANMIŞ/LIK ve/<> UYANDIRILMIŞ/LIK
- AYDINLANMIŞ ile BİLGE
( Kendini tanıyan. İLE Kendini tanımakla birlikte/öte başkalarını da tanıyan. )
( Bir bilge, şeylerin, olduklarından farklı olmalarını istemez/beklemez. )
( Mutlu olmak için kendimizi(özümüzü) bilmek dışında, hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek, bilgeliktir. )
( Bilge, şu dört zaaftan tamamıyla korunmuş olan kişidir:
* Benlik
* Bencillik
* Önyargı
* İnat )
( Bilge, iç deneyimler ile sezgiyi yansıtmaktan âciz kalan kavramlarla elden geldiğince az iş görmeye bakar. )
( BİLGE: Seni, sana bildiren. )
( MERKEZ EFENDİ )
( Knows the self. VS. Knows the self with all others.
A wise/saint does not want things to be different from what they are.
To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
( ENLIGHTENED vs. WISE )
- AYDINLANMIŞLIK(ENTELEKYA) ile/ve AKIL(REASON) ile/ve ORAN(RASYO)
( Ereğe bağlı akıl. İLE/VE Nedene/sebebe bağlı akıl. İLE/VE Tasıma/kıyasa bağlı akıl. )
( Ereğe ulaştırır. İLE/VE Hikmet sunar. İLE/VE Düzen sağlar. )
( INTELLECT vs./and REASON vs./and RATIO
Dependent in aim. WITH/AND Dependent in cause. WITH/AND Dependent in comparison.
Attains to the aim. WITH/AND Presents the philosophy. WITH/AND Obtains the regularity. )
- AYDINLATMA ile/ve/değil AYDINLANMA
( [not] ILLIMUNATION vs./and/but ENLIGHTENMENT )
- Aydınlatan(Sattva).
- AYET ile/ve/<> HİKMET
( İddia edersen, böyle/şöyle olursun. )
- ÂYET ve/||/<>/< SİMGE
- AYI ile/değil/yerine ARI
( Gibi yeme/oturma! İLE/DEĞİL/YERİNE Gibi çalış! )
- AYIKLAMA ile/ve/||/<> ÇIKARMA
- ÂYİNLERİN SAĞLADIKLARI:
ÂŞIK'IN, AŞKINI ARTIRMAK ile/ve GAFİL'İN GAFLETİNİ KALDIRMA
- AYIP "GÖRME"!
( Görürsen de ört! )
- AYIP (OLAN):
(")BİLMEMEK(") ile/ve/değil/||/<>/< ÖĞRENMEMEK
- AYIP ile/ve < TEZAD
- AYIP >< AYIK
- AYIRDINDA/LIK ile/ve/<> FARKINDA/LIK
( Ayırt edebilme bağımlılıklardan kurtuluşa götürür. )
( Ayırt edebilme yeteneği, bizi bağımlılıklardan kurtuluşa, tutkusuzluğa götürecektir; bu durum ise doğru davranışı, eylemi sağlayacaktır; doğru davranış ise bizi gerçek var oluşumuza ulaştıran içsel köprüyü kuracaktır. )
( Ayırt etme ve ayrılık duygusu olmadığında, buna sevgi diyebilirsiniz. )
( Olgun kişi toplulukları düzenleyerek neyi birbirinden ayırması gerektiğini bilir. )
( Kişinin kendi için doğru olanı ayırd etmesi ve sıkı çalışması er ya da geç ödüllendirilecektir. )
( Kişi durumunun mükemmel olduğunun ve hatta daha da ilerleyeceğinin ayrımına varmalıdır. )
( Farkındalık her şeyin ötesidir - hem varlığın, hem yokluğun. )
( Farkına varın ki, her ne olursa, size, sizin tarafınızdan, sizin aracılığınızla olur ve siz, her ne algılarsanız, onun yaratanı, tadına varanı ve yok edenisiniz. )
( Önemli[öncelikli] olan, yalnızca farkındalıktır, onun içerdikleri değil. )
( Tam farkındalık halinde temas kurulmuştur. )
( Bir ilişki kurmak ve sürdürmek için, doğrudan eylemle ifade edilen sevecen bir farkındalık hali gereklidir. )
( Yeni ve özel bir farkındalık biçimi gerekmez. )
( Kişinin gönlünü görebilecek berrak içgörüye sahip olmadıkça ayırt edemezsiniz. )
( Kendi hakkınızdaki farkındalığınızı derinleştirin ve genişletin, o zaman tüm hayırlar ve lütûflar akacaktır. )
( Şimdi yapılmakta olan ayırt edebilme ve ihtirassız olma uygulaması, zamanı geldiğinde meyvesini verecektir. )
( Tüm gereksiniminiz, varoluşunuzun, bir sözlü beyan şeklinde değil, fakat her an mevcut bir gerçek olarak farkında olmaktır. )
( Varoluşunuzun farkındalığı, gerçek varlığınızı görmenizi sağlayacaktır. )
( Sadece var olduğunuzun farkında olun ve farkında kalın. )
( Discrimination leads to detachment. )
( In full awareness the contact is established.
Discrimination will lead to detachment; detachment will ensure right action; right action will build the inner bridge to your real being.
Awareness is beyond all - being as well as not-being.
Awareness itself is all important, not the content of it.
Deepen and broaden your awareness of yourself and all the blessings will flow.
You cannot, unless you have a clear insight into the heart of person.
Be aware that whatever happens, happens to you, by you, through you, that you are the creator, enjoyer and destroyer of all you perceive.
For establishing and maintaining relationship affectionate awareness expressed in direct action is required.
No new, or special kind of awareness is needed.
Discrimination and dispassion practised now will yield their fruits at the proper time.
All you need is to be aware of being, not as a verbal statement, but as an ever-present fact.
The awareness that you are, will open your eyes to what you are.
Just be aware that you are and remain aware. )
( DISTINGUISH/NESS, DISCRIMINATION vs./and/<> AWARE/NESS )
- AYIRICI AKIL ile/ve UYGULAMALI AKIL ile/ve KURAMSAL AKIL
( Yararlı-Zararlı. İLE/VE İyi-Kötü. İLE/VE Doğru-Yanlış. )
- AYIRMA ile/ve/değil/yerine PAYLAŞIM
- AYIRMA ile/ve/||/<> YALINLAŞTIRMA ile/ve/||/<> ARA ÇÖZÜM/LER ARAMA/BULMA
( Düşüncenin, bilgilerin, nesnelerin, kavram, olay ve olgular üzerinde en temel uygulanması gerekenlerin başında, onları bütün olarak görebilmenin yanı sıra ve ötesinde, ayırma bilgisi, becerisi ve oranı bulunmaktadır.
Bilmek ya da bilinebilenler, ancak küçültme ya da ayırma bilgi ve becerisiyle elde edilebilirler. Bu işin ustalığı da, her ustalığın temelinde bulunan çıraklık sürecinde gerçekleşir ve kaynağını, gücünü çıraklık döneminden alır. Bu bilgi, deneyim ve dönem, kalfalıkta ve ustalıkta bile olunsa, tüm sürecin neredeyse tamamıdır.
Birleştirme bilgi ve becerisi olarak tanımlanan ustalık, yetkin çıraklıktır. Hatta ustalık diye bir şeyden bile söz edilemeyecek kadar tek bir bilinç ve beceridir. Kişinin, bisiklet kullanmayı bir kere öğrenmesinden sonra, yaşam boyunca bir daha bisiklet kullanmayı öğrenmeye gerek kalmaması, kendinin değil, suyun kaldırma gücündeki gibi, kendiliğindenliğiyle, doğasıyla sağlanır. Zihnin ya da bilincin devrede olması ile değil, beynin ya da öte bir bilincin devrede olmasıyla, bilinç merdiveninde görülen, bilinçsiz bilinçlilik ya da yeterlilik ile sağlanır.
Karmaşık olan ya da öyle "algılanan" süreçlerin çözümü de, onları, oldukları yapıda değil, küçülterek ya da çok haneli sayıdan oluşan bir bölmenin, tek haneli bir sayıya doğru yalınlaştırılması ile gerçekleşir.
Çözümsüz "görünen" durumların da çözümü, köklü/kökten çözüm arayışı değil ara çözüm üretebilmektir. Yaşamımızda, karşılaşılabilecek sonsuz olumlu ya da olumsuz olasılıktaki durum ve süreçler için bazen ya da çoğunlukla, bir düşünce ya da nesneden, ödün vermeden ya da bir parçasından vazgeçmeden, bir şey elde etmek ya da yetersiz/olumsuz sürecin devam etmesine göz yumarak, bir sonuç ya da çözüm oluşturmak olanaklı değildir.
Ne herhangi bir düşünce ya da bir durum için, ne de kaygının sona erdirilmesi, olumsuz ya da yetersiz koşulların tamamen ortadan kalkma "beklentisi" ya da "dileği" ile sağlanamayacağından dolayı, ayırmayı, yalınlaştırmayı ve ara çözümler üretmeyi bilmek, becermek gerekmektedir.
"Hiçbir sorun, onu yaratan 'bilinç seviyesi'yle çözülemez." )
- AYN/ILIK ile/ve/||/<>/>< FARK/LILIK
( Yakınlaştırır. İLE/VE/||/<>/>< Geliştirir. )
- AYNA:
| DOĞA NESNELERİ ve/||/<> NESNELER | ve/||/<> KİŞİ/İNSAN ve/||/<> YAZI
- AYNA:
CAM ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< CAN
( Kendi yüzünü görmek isteyenin baktığı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Özünü görmek isteyenin baktığı. )
- AYNALA(N)MA ve/||/<> ONAYLA(N)MA
- AYNAN YOKSA KOMŞUNA BAK ile/ve BANA ARKADAŞINI SÖYLE, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM
- AYNI AÇIDAN BAKMAK ile/ve/||/<>/>/< AYNI ACIDAN BAKMAK
- AYNI DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİKTE DÜŞÜNMEK
- AYNI ŞEYE, FARKLI ADLAR KOYMAK ya da FARKLI ŞEYLERE, AYNI ADI KOYMAK
( İkisi de, yapılmaması gerekenlerdendir. Kavramlar, durumlar, olay ve olgular arasındaki farkları ya da karıştırılmaması gerekenlerin bilinciyle gerçekleştirilebilir. )
- AYNI ŞEYİ(AYRINTIYI/KONUYU):
KONUŞUYORUZ ile/ve/değil/||/<>/> SÖYLÜYORUZ
- AYNI ZAMANDA ile/ve/değil AYRICA
- AYNI ZAMANDA ile/ve/değil/yerine ÜSTELİK
- AYNI/LIK ile/ve/||/<> KALICI/LIK
- AYNI ile/değil/yerine/>< AYNA
( Çevremizdekilerin [bazı/çoğu olumsuz/kötü/yanlış] zihniyle[düşünce, duygu, davranış, değer, deneyim ve dil] aynı olmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çevremizdekilere yapmayabileceklerimizle[ihtiyârımızla] [etkin ve yetkin] ayna ve örnek olmak. )
- AYNÎ ile İNFÂKÎ ile EKLİ
- AYNİYET ile ANALOJİ
( SAMENESS vs. ANALOGY )
- AYNİYET ile MİN VECH
- AYRICALIK (BEKLENTİSİ) ile/ve/değil/yerine NEZÂKET
- AYRICALIK ile/ve/||/<>/< AŞK
- AYRILACAK ZAMAN ve/||/<> VERİLECEK SELÂM
( Vefâ bilmeyene zaman ayrılmaz/ayrılmamalı. VE/||/<> Değer bilmeyene selâm verilmez. )
- AYRILIKLARDA, UNUTABİLMEK İÇİN:
ZAMAN ile/ve/ya da BAŞKA BİRİ
( Ayrılıklar umutsuzluğa düşürmesin. Bir daha buluşmak için bir elveda gereklidir. )
( Buluşmak, dost olanlar için kaçınılmazdır. )
- AYRIM ile/değil AÇIKLAMAK/ÖĞRETMEK ÜZERE, (PEDAGOJİK)
- AYRINCA(Ar. İSTİSNÂ) ile/ve/||/<> ÖZEL ile/ve/||/<> BİREYSEL/MÜNFERİT
- AYRINTI ile İNCELİK
( DETAIL vs. DELICACY )
- AYRINTICILIK ile/ve/||/<> TİTİZLİK
- AYRIŞTIRMAK ile/değil/yerine KAYNAŞTIRMAK
- AYRIYKEN/AYRIYSAK ile/değil/yerine/>< BİRLİKTEYKEN/BİRLİKTEYSEK
( Yerlerdeyiz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ayaktayız. )
- AZ ANLAYAN ile ÇOK ANLAYAN
- AZ BİLMEK ve/değil/için/||/<>/< ÇOK OKUMAK/DİNLEMEK/DÜŞÜNMEK
- AZ İLE YETİNMEK ile/ve/||/<>/>/< ÖLÇÜLÜLÜK
( TO BE CONTENTED WITH FEW vs./and/||/<>/>/< MODERATION )
- Az kullanılması gerekenleri ve kullanırken çok dikkat edilecekleri bil de KONUŞ!!!
( "Demek ki"...
"Zâten", "herşey", "aslında" ve "sadece"
"sonuç" ile başlar/başlamış!
Az kullanılması gerekenleri ve kullanırken çok dikkat edilecekleri bil de KONUŞ!!!
"Zâten" diyerek, her "işine gelene/gelmeyene" bağlamadan KONUŞ!!!
"Aslında/esasında" "öyle/şöyle" (oldu/olacak) ise zamanında düşün de ona göre KONUŞ!!!
"Sadece/sırf" diyerek onca konuşulanı gözardı etmeden KONUŞ!!!
"Sonuçta" diyerek son sözü kendine ait kılmadan KONUŞ!!!
"Son tahlilde" deyince daha bir üst perdeden konuşmadığını bilerek KONUŞ!!!
"Temelde" olanın ne olduğuna iyi bak da ona göre sağlam KONUŞ!!!
"Normalde" diyerek tüm sürecin "anormal olduğu varsayımında ya da iddiasında bulunma"dan KONUŞ!!!
"Allah'tan" ise senin yetersiz diline/sözüne/onayına kalmayacağını anımsa da ona göre KONUŞ!!!
"Demek ki" ile her inancına ve kişisel sonuçlarına bağlamadan KONUŞ!!!
"Nasılsa" diyerek çıkarlarını öncellemeden KONUŞ!!!
"Ona bakarsan" diyerek sözü düşürmeden KONUŞ!!!
"Belki de" olasılıklarını düşünebiliyorsan birine ayrıcalık yapmadan KONUŞ!!!
"İlle de" o ya da öyle değil "koşulu" "koymadan/olmadan" KONUŞ!!!
"Kesinlikle... Kesinlikle..." diyerek kendi yetersizliğinin anlaşılacağını dikkate alarak KONUŞ!!!
"Diyelim ki" diyorsan doğru örnek seçerek KONUŞ!!!
"Ne var?" diyerek, ahmaklık etmeden KONUŞ!!!
"Ne var ki?" diyerek, "saf görünümlü" kurnaz olmadan KONUŞ!!!
"Ne peki?" diye anlaşılması çok basit olanı karmaşıklaştırmadan KONUŞ!!!
"Niye ki?" diyerek, hazırcı değil önce kendin düşün de ona göre KONUŞ!!!
"Elimde değil" diye kendini/başkalarını "kandır"(a)madığını bilerek KONUŞ!!!
"Ne bileyim" diyorsan düşünüp, öğrenip, bilebileceğini anımsa ve ona göre KONUŞ!!!
"Herkes"i katmadan KONUŞ!!!
"Hiç kimse" demeden KONUŞ!!!
"Hep"siz KONUŞ!!!
"Her zaman"a yaymadan KONUŞ!!!
"Hiçbir zaman" diye kestirip atmadan KONUŞ!!!
"Keşke ..." ile geçmişe dönmeye çalışmadan KONUŞ!!!
"Ya ..." ile belirsiz olanı belirlemeden KONUŞ!!!
"Böyle ... Böyle ..." demeden KONUŞ!!!
"Şey - şey - şey" demeden KONUŞ!!!
"Falan-filan" diye boşluğa bağlamadan KONUŞ!!!
"Bla-bla-bla" diye başka dilde kullanmadan KONUŞ!!!
"Dedi/Dedim" tekrarsız KONUŞ!!!
"Ben" diliyle kendini merkeze koymadan KONUŞ!!!
"Sen" diliyle kişileri katmadan, hedef almadan KONUŞ!!!
"Sen de" diyerek saldırmadan ve savunmadan KONUŞ!!!
www.FaRkLaR.net/KONUS )
( dikkat edilecekleri bil de KONUŞ!!! )
(
)
- AZ-ÇOK ile VAR-YOK
( LESS-MUCH vs. THERE IS/PRESENT - THERE IS NOT/ABSENT )
- AZ değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR
- AZ ile/değil/yerine ÖZ
( Deme! İLE De! )
- AZ ile YOK
( NEDRET ile ... )
( FEW vs. THERE IS/ARE NOT )
- AZALT ve/değil/yerine/||/<>/>/< BIRAK ve/değil/yerine/||/<>/>/< ÇOĞALT
( Yediğin yemeği...
Yemeğin tuzunu...
Yediğinin/içtiğinin şekerini...
Satın alacağın eşyaları...
Harcadığın parayı...
Boşa geçen zamanı...
Gözyaşlarını...
Kafaya taktıklarını...
Televizyon ve bilgisayar/internet başında harcadığın zamanı.
Telefonla uğraştığın süreyi...
Kişlerden beklentini...
VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/<
Hız yapmayı...
Şikâyet etmeyi...
Ertelemeyi, üşenmeyi ve "vazgeçmeyi"...
Çekingenliği...
Rezil olma "kaygısını"...
Alaycılığı...
Sabırsızlığı...
Çocuğuna taparlığı...
Mazeret üretmeyi...
Başkaları için yaşamayı...
"Yapamam" "düşüncesini"...
Bahaneleri...
Olumsuz düşünmeyi...
Olumsuz söz(cük)leri...
Surat asmayı...
Önyargıyı...
Kişileri ve kişiler üzerinden düşünmeyi/konuşmayı...
"Sen-ben" tartışmasını/davasını...
Herkesi eleştirmeyi...
Herkesi düzeltmeye çalışmayı...
VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/<
Özen göstermeyi...
Saygı göstermeyi...
Sevmeyi...
Selâm vermeyi...
Gülümsemeyi... :)
Olumlu düşünmeyi...
Vermeyi...
Sabrını...
Şükretmeyi...
Teşekkür etmeyi...
Su içme oranını/sıklığını...
Çocuklarla zaman geçirmeyi, oynamayı...
Özür dilemeyi...
Mazur görmeyi...
Alttan almayı...
İstikrarını...
Düş kurmayı...
Ayırmayı...
Yalınlaştırmayı...
Ara çözümleri...
Güzel söz söylemeyi...
Kitap ve sözlük okumayı... )
( )
( )
- AZI, GÖRÜP; "DÜNYAYA SAHİP OLACAĞIM(IZ)A" değil/yerine DÜNYAYI GÖRÜP AZA, SAHİP OLMAK
- AZİM ve/||/<>/> SEBAT ve/||/<>/> SABIR
( Başlarken. VE/||/<>/> Sürdürürken. VE/||/<>/> Bitirirken. )
- AZINI AZIMSAMA!:
ATEŞ ve/||/<> DÜŞMAN ve/||/<> SAYRILIK ve/||/<> BİLGİ
- ÂZÎR[Ar.] ile ÂZÎR[Ar.] ile ÂZÎR[Ar.]
( Ağrı, sızı, akıntı, ıstırap. | Azar. İLE Özür, özür dileyen. İLE Biçilmiş ekinin tarlada satılması. )
- AZMAN (OLMAK) ile/değil/yerine/>< UZMAN (OLMAK)
- B'yi dinlemek/anlamak istiyorsan SUS!!!
- BABA, HİMMET! > OĞLUM, HİZMET! değil BABA, HİMMET! =/<>/|| OĞLUM, HİZMET!
( "Hizmet edersen, himmet görürsün/ederim" DEĞİL Hizmet ederken himmet görürsün. )
- BABA:
EVE, "EKMEK" GETİREN ile/ve/değil/||/<> SEVGİSİNE, EMEK VEREN
- BABALAR:
KAHRAMAN ve/||/<> İLK ÂŞIK OLUNAN
- BAĞ:
ÖZERKLİK ve/<> HAZIR OLMA ve/<> GÖNÜLLÜLÜK/RIZÂ ve/<> HAREKETE GEÇME/GEÇEBİLME ve/<> KURABİLME(SÜRDÜREBİLME/SÜREKLİLİK) ve/<> PAYLAŞIM ve/<> GÜÇ
- BAĞIMSIZLIK ile/ve/yerine DAYANIŞMA
( INDEPENDENCE vs./and SOLIDARITY
SOLIDARITY instead of INDEPENDENCE )
- BAĞINI KESMEK ile/ve KENDİNE YÖNELMEK
- BAĞIŞLAMA ile/ve DAYANÇ/SABIR (ETME)
- BAĞLAM(INDA) ile/ve/||/<> BÜTÜN/LÜK(ĞÜNDE)
- BAĞLAM ile/ve AÇI
- BAĞLAM ile/ve/||/<>/< ANLAM ile/ve/||/<>/< KAVRAM
( CONTEXT vs./and/<>/< MEANING vs./and/<>/< CONCEPT )
- BAĞLAM ile/ve BAĞLAÇ
( CONTEXT vs./and CONJUNCTION )
- BAĞLAM ile/ve/||/<> İTİBAR
- BAĞLAM ile/ve/||/<> KOŞULLAR
( CONTEXT vs./and/||/<> CONDITIONS )
- BAĞLAM ve/> NİYET ve/> EREK
( CONTEXT and/> INTENTION and/> AIM )
- BAĞLAM ve/||/<> YAŞAMSAL KOŞULLAR
- BAĞLAMA
( Telli Kur'ân-ı Kerîm. )
- BAĞLAMA SAPINDA:
KISA ile UZUN
( )
- BAĞLAMA ile/değil BAĞLAMA
( Yaygın olarak bilinen, belirli bir boy ve düzende olan. | Tezeneli sazların genel adı olarak.[Tar dışında!] İLE/DEĞİL Topluluklarda pek kullanılmayan, cura ile tambura saz arası boyda, daha çok solo icrada [eski halk ozanları] kullanılan. )
- BAĞLAMA ile/ve/||/<> ÖZNEYE DUYARLILIK
- BAĞLAMA ile YONGAR
( ... İLE Üç telli bağlama. )
- BAĞLAMAK ile ÇÖZMEK
- BAĞLAMAK ile/ve ÇÖZMEK
- BAĞLAMAK ile/ve DÜĞÜM
( ... ile/ve UKDE[çoğ. UKAD] )
( ... ile/ve BEST )
- BAĞLAMAK ile/ve TOPARLAMAK
- Bağlamında KONUŞ!!!
- BAĞLAMLARDA DÜŞÜNCE ve/||/<>/> BİLME-İNANMA ve/||/<>/> EYLEME-YAŞAMA
- Bağlamlı KONUŞ!!!
- BAĞLANMA:
KAYGILI ile KAÇINGAN ile GÜVENLİ
- BAĞLANTI ile/ve BAĞLAM
( CONNECTION vs./and CONTEXT )
- BAĞNAZLIĞIN KALKMASI:
BİLİMSEL TUTUM (İLE) değil FELSEFİ ANLAYIŞ (İLE)
- BAHANE BULMAK ile/değil/yerine ÇÖZÜMÜNÜ/ÇARESİNİ BULMAK(/ARAMAK)
( "İstemediği/n" herşeye. İLE/DEĞİL/YERİNE (Gerçekten) İstediği herşeyin. )
- BAHÂNE yerine ÇÖZÜM/ÇÂRE
( [bir işi] Yapmak istemeyenin "tutumu". YERİNE Yapmak isteyenin tutumu. )
( "Çareler" yazısı için burayı tıklayınız... )