Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

ORTA YAZACI/HARFİ DEĞİŞKENLERDE
[...A... | ...B...]

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)





Bugün[ 02 May 2025 ]
itibariyle 3644 başlık/FaRk ile birlikte,
4166 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(2/4)


- ACUR/AJUR ile ACUR

( Antika, gözenek. İLE Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, açık yeşil renkte, irice bir tür hıyar. )

( ... cum CUCUMIS ANGURIA )


- ADALET değil ADÂLET


- ADAM "SATMIŞLIĞI/M/IZ"
değil/ne yazık ki/><
ADAM "SANMIŞLIĞI/M/IZ"

( Yoktur. DEĞİL/NE YAZIK Kİ/>< Vardır. )


- ADAM[Ar. < ÂDEM] ile HERİF[Ar. < HARİF]


- ADAMDAN SAY(MA)MAK ile/değil MUHATAB ALMA(MA)K


- ADAMINA GÖRE ile/değil/yerine ÂDÂBINA GÖRE


- ADÂVET değil/yerine/>< ADÂLET


- ADEM
|------VEHM------|ŞEKK|------ZANN/ŞÜPHE------|
ile/ve/değil//yerine/=/||/<>/></>/<
YAKÎN

( 0
|------%50 altı.[1-49]------|%50-50|------%50 üzeri.[51-99]------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>/<
%100 )

( YOK(LUK)
|------ KURUNTU------|BELKİ|------KUŞKU------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>/<
KESİN(LİK) )

( RECM[Ar. çoğ. RÜCÛM]: Taşa tutma, taşlama. | Birine atılan taş. | Suçluyu beline kadar gömüp taşlayarak idâm etme. | Sövme, lânetleme. | Zan üzerine konuşma. )

( image )

( image )

( )

( Anımsadığımız şeylerle, onlar gerçekmişlercesine meşgul oluyoruz ne yazık ki. )

( DEFINETLY NOT[%0]
ALMOST NEVER[%10]~DOUBTFULLY[%20]~IMPROBABLY[%30]~UNLIKELY[%40]~
MAYBE[%50]~
PERHAPS[%60]~PROBABLY[%70]~LIKELY[%80]~ALMOST CERTAINLY[%90]~
DEFINITELY[%100] )


- ADETİ değil ADEDİ


- ÂDİL ile/ve/<> ÂCİL

( Ancak, korkusuzluğa gelenler âdil olur. )


- ADİNAMİ[Fr.]/ADYNAMIA[İng.] değil/yerine/= KAS ZAYIFLIĞI/GÜÇSÜZLÜK


- ADOLESANS/ADÖLESANS ile/||/<> ADOLESAN/ADÖLESAN

( Ergenlik. İLE/||/<> Ergen. )


- ADUD[Ar.] ile ADÛD[Ar.]

( Kol, pazı. | Yardımcı, arka. İLE Isırımlı, bir lokma. | Acıklı, ıstırap verici. | Zâlim. )


- ADVICE vs. ADVISE vs. OFFER vs. PROPOSE vs. RECOMMEND vs. SUGGEST


- ÂFET[Ar.] ile ÂFÂT[Ar. < ÂFET]

( Büyük felâket, belâ. | [mec.] Çok güzel insan. İLE Belâlar, musibetler. )


- AFOROZ[Yun.]["AFAROZ" değil!] değil/yerine/= DIŞLAMA | DARILMA, KONUŞMAMA

( Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen cemaatten kovma cezası. | Darılıp biriyle konuşmama, ilgiyi kesip kendinden uzaklaştırma, toplum dışılama. )


- AFŞAR = AVŞAR

( Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri. )


- AGA ile AĞA

( Babacan, mert, kalender kişi. İLE Kırsal kesimde, geniş toprakları olan, güçlü, sözü geçen, varlıklı kişi. | Halk arasında sayılan ve sözü geçen kişilere verilen san. | Büyük kardeş, ağabey. | Okur-yazar olmayan, yaşlıca kişilerin, adlarıyla birlikte kullanılan san. | Osmanlı döneminde, kimi örgütlerin başında bulunanlara verilen resmi san. )


- AĞAÇ SAKIZI/REÇİNE[Yun.]/BALSAM[Fr.] ile AKAMBER["AKAMBAR" değil]

( Bazı bitkilerde, özellikle çamlarda oluşan, katı ya da yarı akışkan organik salgı nesnesi. | Sonsuz polimerleşme ile elde edilen, büyük moleküllü yapay nesne. İLE Sıcak ülkelerde yetişen bir ağaçtan elde edilen katı, güzel kokulu reçine. )


- AĞAÇ ile ANZAROT[Ar. < ANZARUT]

( ... İLE Sıcak ülkelerde yetişen bodur bir ağaç. | Bu ağacın yara tedavisinde kullanılan reçinesi. )

( ... cum SARCOCOLLA )


- AĞAÇ ile/ve ŞATOK/ŞADOK

( ... İLE Bir tür ağaç ve meyvesi. )


- AĞAÇ ile ŞİMŞİR/ŞEMŞÎR[Fars.]

( En sert ağaç. )

( ... İLE Şimşirgillerden, yaprakları her mevsimde yeşil kalan, taşlık, çorak bölgelerde kendiliğinden yetişen ya da bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, odunu sarımsı renkli ve çok sert olan bir ağaççık. | Bu ağaççığın sert, düzgün sarı renkte kerestesi. | Bu keresteden yapılan. )


- AĞAÇ ile TİMBUL/TEMBUL/TENBUL[Fars.]

( ... İLE Hindistan'a özgü, tırmanıcı bir tür biber ağacı. )

( ... cum PIPER BETLE )


- AĞIRBAŞLILIK/AYIKLIK = SOBRIETY[İng.] = SOBRIÉTÉ[Fr.] = NÜCHTERNHEIT[Alm.] = SOBRIEATAS[Lat.]


- AĞNİYÂN-İ ŞÂKİRÎN ile/ve/<> FUKARÂ-İ SÂBİRÎN


- AGROMEGALİ/AKROMEGALİ[Fr.] değil/yerine/= GÖVDE ÖRGENLERİNİN DÜZENSİZ OLARAK BÜYÜMESİ/UZAMASI | ELLERDE, AYAKLARDA VE BAŞTA GÖRÜLEN AŞIRI BÜYÜME


- AGROMETRE/AGGREGOMETER[İng.] değil/yerine/= YIĞIŞIMÖLÇER


- AHAD[Ar.] ile ÂHÂD[Ar. < AHAD] ile AHADD[Ar. < HADD]

( Bir. [sayı] | Kişi, kimse. İLE Birler, birden dokuza kadar olan sayılar. İLE [daha/çok/pek] Keskin. )


- AHÂDİYET ile/ve/<> UHÛDİYET

( Karanlık. İLE/VE/<> Aydınlık. )


- AHBAP değil/yerine/= TANIDIK/TANIŞ


- AHÇI değil AŞÇI

( ... değil TABBÂH[< TABH | çoğ. TABBÂHÎN], TÂBİH[< TABH] )

( ... değil ÂŞ-PEZ )


- AHESTE AHESTE ile AVAL/AVEL AVAL


- ÂHİR[Ar.] ile ÂHAR[Ar.]


- ÂHİZE ile AVİZE

( Telefon alıcısı. İLE Tavana asılan süslü aydınlatıcı. )


- AHLÂK ile/ve TESPİH


- AHLAT ile AHLÂT[< HILT] ile AHLAT

( Gülgillerden, kendi kendine yetişen, üzerine armut aşılanan ağaç, yabanarmudu. | Bu ağacın, armuda benzeyen ve ancak iyice olgunlaştıktan sonra yenilebilen yemişi. | Kaba adam, yol-iz bilmeyen kişi. İLE Bir karışım içindeki parçalar, öğeler. Karışan şeyler. | Gövde yapısının temelini oluşturan öğeler.[AHLÂT-I ERBAA: Kan, salya, safra, dalak.] İLE Bitlis'in bir ilçesi.[Tarihte, mühendis ve mimarların yetiştiği kent.] )

( PIRUS PIRASTER ile ... )


- AHMAK ile/ve APTAL | ile/değil/yerine/>< ABDAL

( | Tehlike gelse de görmeyenler. İLE/VE Tehlike geldiğinde görenler. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tehlike gelmeden görenler. )

( Yapabilecekken yap(a)mayan. İLE/VE Yapmayabilecekken yapan.[dallama/dalyarak] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< ... )


- AHRAS[Ar.] ile AHRÂS[Ar. < HÂRİS] ile AHRAZ[Ar.]

( Dilsiz. İLE Koruyucular, muhafızlar. İLE Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü kişi. )


- AHŞAP ile/ve/||/<> KÖRAĞAÇ

( ... İLE/VE/||/<> Kontratablada orta katı oluşturan ve genellikle yumuşak ağaçlardan hazırlanan bölüm. | Kontratablanın orta kısmında tabla kalınlığının en az yarısını oluşturan, yumuşak ağaçlardan değişik yöntemlerle elde edilen masif ağaç tabakası. )


- AHSEN[Ar.] ile AHZEN[Ar.]

( Pek güzel. İLE Çok hüzünlü, kederli. )


- AHZ[Ar.] ile İTTİHÂZ[Ar.]


- AHZÂR[Ar. < HAZER] ile AHZAR[Ar.]

( Endişeler, ihtiyatlar. İLE Yeşil. )


- AJAN[< AGENT] ile/ve/||/<> MEDYA[< MEDIA]


- AJİTASYON[Fr./İng. < AGITATION]["ACITASYON" değil!] değil/yerine/= KIŞKIRTMA/KIŞKIRTI/KÖRÜKLEME ÇALKALAMA | ÇIRPINTI | DUYGU SÖMÜRÜSÜ | HUZURSUZLUK | ÇALKALAMA


- AKD[Ar.] ile AHD[Ar.]


- AKEDEMİK değil AKADEMİK


- AKI/AQI ile/||/<> AKI (YAGAK)/AQI (YAGAQ)
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Eli açık, cömert. İLE İyi ceviz. )


- AKÎB[Ar. < AKEB] ile ÂKİB[Ar.]

( Bir diğerinin arkasından gelen. İLE Önce. )


- AKİBET değil ÂKIBET


- AKÎDE ile AKİDE

( İlke, iman, dini inanış. | [Sultanlar, bayramlarda akîde şekeri kestirirmiş. Yeniçeri ağalarına gönderirmiş ve şeker kabul edilirse sorun olmadığı fakat padişaha geri gönderilirse "sorunlarımız var" anlamına gelirmiş.] İLE Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri. )


- ÂKİF[Ar. çoğ. ÂKİFÂN, AKÛF] ile/ve/||/<> ÂRİF[Ar. < İRFAN | çoğ. UREFÂ]

( Sebât eden. | İbâdet eden. İLE/VE/||/<> Bilen, bilgili, irfan sahibi.[(Bildiğinin, yapacağının ve söyleyeceğinin) Zamanını ve zeminini] )


- AKIL/KAVRAM ile/ve/||/<>/> TEFEKKÜR/TERTİB ile/ve/||/<>/> MÂRİFET ile/ve/||/<>/> İLİM

( İki şey/işaret/alâmet arasında bağlantı/ilişkilendirme/birleştirme. İLE/VE/||/<>/> Düşünceleri belirli bir düzen içinde sağlamak. | İşaretleri/alâmetleri düzenlemek. İLE/VE/||/<>/> Kavramlar arası ilişkiler ya da her iki kavram arasındaki ilişki. İLE/VE/||/<>/> Tümel çıkarım/yargı. )


- AKIL ve/||/<> AHLÂK ve/||/<> ADÂLET ve/||/<> ÂDÂB ve/||/<> AŞK

( REASON and MORALS and JUSTICE and ... and LOVE )


- AKIL ile/ve/> ÂKİL

( Us. İLE/VE/> Yiyen. | Aklı başında. )

( ... İLE/VE/> Kendi "aklını", evrenin aklıyla birleştirmiş/bütünleştirmiş kişi. )


- AKIL ve/< MAKULÂT ve/< MEKULÂT ve/< MAHSUSÂT[ZAHİRÎ VE BÂTINÎ]


- AKILLI ile AKILCI


- AKIM/AQIM ile/||/<> (MUNDUZ) AKIN/AQIN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir akışlık su. İLE Sel. | Beklenmeyen, ansızın gelen sel. )


- AKINTIYA KAPILMAK değil/yerine AKIŞA KATILMAK/BIRAKMAK


- AKİTTE:
TASAVVUN SURETİYLE BEYİ ile/ve/||/<> TEVLİYET ile/ve/||/<> TERÂBUH ile/ve/||/<> TEHASSÜR ile/ve/||/<> ŞİRKET ile/ve/||/<> İKÂLE ile/ve/||/<> MÜBÂDELE ile/ve/||/<> SARF ile/ve/||/<> TEVEHHÜP ile/ve/||/<> SULH ile/ve/||/<> BORÇ ile/ve/||/<> TEATİ ile/ve/||/<> HIYAR ile/ve/||/<> SELEM ile/ve/||/<> MEŞRÛİYET KEYFİYETİ ile/ve/||/<> RIZÂ VE MUVAFAKAT >< FUZÛLÎ


- AKL-I SÂLİM ile/ve/> KALB-İ SELÎM ile/ve/> SEKÎNE


- AKLIN AŞINMASI ile/ve/değil/yerine AKLIN AŞILMASI

( Akıl, taş kadar maddî; taş da, akıl kadar manevîdir. )

( REF Ü REF )


- AKRABA ile/değil/ne yazık ki "AKBABA"


- AKREP ile AKREBEK

( ... İLE Küçük akrep. )


- AKREP ile ARİZONA AKREBİ


- AKREP ile ÇÖL AKREBİ


- AKREP ile GEJDÜM[Fars.]

( ... İLE Eğri kuyruklu akrep. )

( Yılan, düşmanlığı simgeler. )

( Türkiye'de 52 yılan türü bulunmaktadır. [Sadece 15'i zehirlidir.] )

( ZÂHİFE, ZEVÂHİF, ZÂHİFÂT: Sürüngenler. )

( MÂR-I SERMÂ-DÎDE: Kış geçirmiş yılan. )


- AKREP ile HİNT KIZIL AKREBİ

( ... İLE En zehirli akreptir. )

( ... İLE Hindistan'ın, orta ve güney bölgesinde yaşarlar. )


- AKREP ile KUM AKREBİ


- AKRU/AQRU ile AKUR/AQUR ile ARAN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yavaşça. İLE Ahır. İLE Ahır. )


- AKSAM[Ar.] ile/değil AKŞAM

( Kısımlar. | Yedek parça. İLE/DEĞİL Güneşin batmasına yakın zamandan gecenin başlamasına kadar geçen zaman dilimi. )


- AKSAT[Ar.] ile AKSÂT[Ar. < KIST]

( Kuru ayaklı hayvan. İLE Hisseler, nasipler, paylar. )


- AKSİS/AXIS[İng.] değil/yerine/= EKSEN | İKINCİ BOYUN OMURU


- AKSON[Fr. AXONE < Yun.] ile/ve/||/<> DALLANTI/DENDRİT[Yun. < DENDRON: Ağaç.] ile/ve/||/<> SİNİR KAVŞAĞI/SİNAPS[İng. < SYNAPSE]

( Her bir sinir gözesinde 10.000'e kadar dendrit olabilir fakat sadece bir akson vardır. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> Akson ve dendritler arasındaki sinirsel iletilerin gerçekleştiği yerler. )

( İnsan beyninde yaklaşık 5.000.000 km. akson, 1 katrilyon sinaps vardır. )

( Akson, küçük bir nöron hücresinden binlerce kat daha uzun olabilir. [Bazı kişilerde aksonların uzunluğu 1.5 metreyi bulabilmektedir.] [Zürafalarda bulunan en uzun akson 4.5 metre uzunluğundadır.] )

( Sinir gözelerinin uyarımını ileten plazma uzantısı. İLE/VE/||/<> Sinir gözesinin öteki sinir gözesinden alınan elektrokimyasal uyartının ve verinin gövdeye iletilmesini sağlayan, kısa, dal benzeri yapılar. İLE/VE/||/<> Sinir gözelerinin öteki sinir gözelerine, kas ya da salgı bezleri gibi sinir gözesi olmayan gözelere iletim olanağı tanıyan özelleşmiş bağlantı noktaları. İki sinir gözesi arasındaki iletişim bölgesi. )


- AKTAR[Ar. < ATTÂR] değil/yerine/= BAHARATÇI

( Baharat ya da güzel kokular satan kişi ya da dükkân. | İğne, iplik, baharat, zarf, kâğıt vb. satılan dükkân. )


- AKUSTİK[Fr./İng. < ACOUSTIC] değil/yerine/= YANKILANIM | YANKIBİLİM | İŞİTSEL, İŞİTME (YLE İLGİLİ) | SESBİLİM | SESSEL

( Sesin üretimini, denetimini, aktarımını ve etkilerini konu alan fizik kolu. | Kapalı bir yerde seslerin dağılımı. )


- AKYUVAR/LÖKOSİT ile/ve/||/<> ALYUVAR/ERİTROSİT

( Kan, lenf vb. gövde sıvılarında bulunan çekirdekli, yuvarlak göze. Bağışıklık düzeninin bir parçası olan beyaz kan gözeleri. İLE/VE/||/<> Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük göze. Oksijen taşıyan kırmızı kan gözeleri. )


- ALAK[Ar.] ile ÂLÂK[Ar.]

( Pıhtılaşmış kan. | Sülük. İLE Sakız. )


- ALÂKA[Ar.] değil/yerine/= İLGİ, İLİŞKİ, İLİNTİ


- ALALADE[Ar.] değil ALELÂDE


- ALAY (ETME) = DERISION[İng.] = DÉRISION[Fr.] = SPOTT[Alm.] = IRRISIO[Lat.]


- ÂLÂYİŞ[Fars.] değil/yerine/= DEPDEBE, TANTANA, GÖRKEM, GÖSTERİŞ[bu anlamı, uydurma olmakla birlikte yaygındır]


- ALB-/ALBO- ile/||/<> LEUK-/LEUKO-/LEUC-/LEUCO-

( Beyaz, ak. İLE/||/<> Beyaz, renksiz, ak. )


- ALÇALMA/SI ile/değil AZALMA/SI


- ALÇI ile/ve/||/<> KARTONPİYER[Fr. < CARTON-PIERRE]

( ... İLE/VE/||/<> Çoğunlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan göbeklerinde süsleme amacıyla kullanılan sertleştirilmiş alçı. )


- ALDANAN ya da ALDATAN ile/ve/||/<> HEM ALDANAN, HEM ALDATAN

( Hayvan. İLE/VE/||/<> İnsan. )


- ALDANMAK ile ALDATMAK

( Aldattığını düşünen/zanneden, kimi aldatmıştır acaba? Sadece, Kendini! )


- ALEL HESAP değil/yerine/= SAYIŞ ÜZERE


- ÂLEM ile/ve/<> ÂDEM

( Her ne ki var âlemde,
Örneği var Âdem'de!
Her ne ki var Âdem'de,
Örneği var âlem'de! )

( Bir ağaçtır, bu âlem
Meyvesi olmuş, âdem
Maksûd olan, meyvedir
Sanma ki ağaç ola. )

( Mâdem ki ademliktir âhiri bu âlemin
Âlemde her kelâmın işitme sen âdemin
[Madem ki evrenin sonu yokluktur
Kişilerin sözlerini çok fazla duyma!] )


- ÂLEM ile/ve KOZMOS/KOSMOS[Yun.]

( ... İLE/VE Düzenlenmişlik, düzgünlük. Biçimlilik. )


- ALERJEN/ALLERGEN[İng.] değil/yerine/= DUYARLATAN


- ALİ ŞİR NEVÂÎ ve BİHZAD[Fars. BİH: İyi. + ZAD: Doğma/doğmuş.]


- ALIÇ/ALUÇ ile/= ALUÇİN ile/= ALUŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sarı erik. İLE Yumruları olan, yenilebilir bir ot. İLE Kaşgar'a bağlı bir köy adı. )


- ALIÇ/ALUÇ ile/||/<> AMŞUY
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sarı erik. İLE/||/<> Sarı renkte bir erik türü. )


- ALİDAT/MASTARA[Ar.] ile AD-EYLEM/MASTAR[Ar. < MASDAR]/INFINITIVE[İng.]/INFINITIF[Fr.] ile MASTAR/MISTAR[Ar.]

( Açı cetveli. İLE Ad-eylem. Eylemlik. İLE Sıvacıların ve duvarcıların, cetvel gibi kullandığı, ensiz, uzun ve düz tahta. | Marangoz cetveli. | Tezgâhta, halının düz dokunmasını sağlayan araç ya da ileri-geri oynatılan bölüm.| Davar memesi. )


- ALIKOYULMAK değil ALIKONULMAK


- ALÎM[Ar.] ile ÂLİM[Ar.]

( Önceden bilmeme olasılığı olmayan. İLE Sonradan bilen. )

( Âlim denilebilir ama ALÎM denmez. Allah'ın adıdır.[El-Alîm] "Abdul Alîm" olabilir ama sadece "Alîm" olmaz/denmez. )


- ÂLİM <> İL(İ)M <> MALÛM


- ALİMENT- ile/||/<> NUTRİ- ile/||/<> SİTİO-/SİTO- ile/||/<> TROPH-/-TROPHİA/-TROPHİC/-TROPHİN/TROPHO-/-TROPHY ile/||/<> -OREXİA ile/||/<> EMET-/EMETO- ile/||/<> JEJ- ile/||/<> -PHAG/-PHAGE/-PHAGİA/PHAGO-/-PHAGOUS/-PHAGY

( Besin, besinsel. İLE/||/<> Beslenme, besinsel. İLE/||/<> Tahıl, besin, tane, tohum, besinlerle ilgili. İLE/||/<> Besin ve beslenme ile ilgili. İLE/||/<> İştah, istek. İLE/||/<> Kusma. İLE/||/<> Açlık, kuru. İLE/||/<> Yeme, yiyen, yutan. )


- ALİMİNYUM değil ALÜMİNYUM


- ALINDI/MAKBUZ[Ar.] ile ALINTI/İKTİBAS[Ar.]

( Para vb. bir şeyin teslim alındığını gösteren belge. İLE Bir yazıya, başka bir yazarın yazısından alınmış parça, aktarma. | Başka bir dilden alınmış sözcük. )


- ALKALİ[Fr. < ALCALI] ile ALKALOİT[Fr. < ALCALOIDE]

( Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel adı. İLE Özellikleri ile alkalileri andıran organik nesne. )


- ALKAN ile ALKEN

( Tek bağ içeren doymuş hidrokarbonlar. İLE Çift bağ içeren doymamış hidrokarbonlar. )


- ALLAH, ÇALÂP ile/ve ALLAAAAAAAAHHH

( Fark mahreçte(çıkış yeri). Yani Satır ile Sadır(göğüs)'dan söyleme. Bir sözün ağızın ucundan çıkması, herhangi birşey ya da çok da önemli olmadığı yaklaşımıyla seslendirme. İLE/VE İçten, derinden, yoğun, hissederek, yaşayarak düşünmek, duymak ve seslendirmek. )

( Bir adım senden, benliğinden çık, ikinci adım Allah. )

( Allah kişinin ufkunda değil, derunundadır. )

( Görünecek olsa ona bile tuzak kurar, kurdukları tuzağa da kendileri düşer. )

( Üzerine konuşulamayan (sözlerin yetmediği) hikmet. )


- ALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> AŞMAK


- ALOFTALMİ[Fr.] ile ALOKİNEZİ[Fr.] ile ALOMETRİ[Fr.] ile ALOPATİ[Yun.] ile ALOPESİ[Fr.] ile ALOTROFİ[Fr.] ile ALOTROPİ[Yun.] ile ALOZOM[Fr.]

( Gözün iris renginin değişikliği kusuru. İLE Gövdenin bir örgenini hareket ettirmek isteyince, onun yerine karşı yandaki örgenin hareket etmesi biçiminde beliren hareket bozukluğu. İLE Bir örgenin, gövdenin bütününe oranla daha hızlı gelişmesi bozukluğu. İLE Sayrıya verilen ilacın, sağlam biri üzerinde denendiğinde, sayrılığın belirtilerine karşıt belirtiler göstermesi. İLE Kıl ve saçların yokluğu ya da dökülmesi, kellik. İLE Çeşitli gıdalarla beslenme olanağı. İLE Bir nesnenin hiçbir kimyasal değişikli yokken ayrı özellikler gösterebilmesi. İLE Erillik/dişillik belirlenmesindeki kromozom. )


- ALTI[6] ile ARTI[+]


- ALÜMİNYUM[Fr. < ALUMINIUM] ile ALPAKS[Fr. < ALPAX]

( Atom numarası 13, atom ağırlığı 26,98 olan, 660 °C'de eriyen, gümüş parlaklığında, beyaz, hafif bir öğe. [simgesi: Al] İLE Kolayca bükülebilen alüminyum ve silisyum karışımı. )


- ALÜN[Fr.] değil/yerine/= ŞAP[Ar. < ŞABB]


- AMAÇ ile/ve/değil/yerine ARAÇ

( Amaç, aracın/araçların devrede oluş süreçlerinin tamamlanmış olduğu sonuç. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Araç, amaca/sonuca yönelik çabanın içinde kullanılanların/ uygulananların her bir ayrı işlev parçası ve/ya da bütünü. )


- AMAN ile ANAM


- AMASYA ile AMASRA

( Orta Karadeniz'de. [Çorum - Merzifon - Amasya] İLE Batı Karadeniz'de. [Zonguldak - Bartın - Amasra] )


- AMAZON[Fr. < Lat.] ile AMAZON ["AMOZON" değil!]

( Savaşa katılan kadınlara eski çağların Amazonlarına benzetilerek verilen san. | Kadınların giydiği giysi. | Memesiz. İLE Güney Amerika'daki dünyanın en geniş ormanı ve ırmağının adı. )


- AMAZONİT ile/||/<> KRİZOKOL/KRİSOKOL

( Yeşil mavi renkte bir feldspat. İLE/||/<> Mavi-yeşil renkte bir bakır silikat minerali. )

( Mohs Sertlik Derecesi: 6-6.5 İLE/||/<> 2-4
Işık Kırma İndisi: 1.52-1.53 İLE/||/<> 1.57-1.60
Rengi: Yeşil mavi İLE/||/<> Mavi-yeşil
Molekül yapısı: KAlSi³O8 İLE/||/<> (Cu,Al)²H²Si²O5(OH)4·nH²O )


- AMERİKYUM[Fr. < AMERICIUM] = AMERİSYUM

( Atom numarası 95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir öğe. [simgesi: Am] )


- AMİLAZ[Fr. < AMYLASE] ile/||/<> AMİLOZ[Fr.] ile/||/<> ENZİM[Fr. < ENZYME]

( Bir kimyasal tepkimeyi gerçekleştiren ve onu hızlandıran, çoğunlukla protein yapısında olan organik nesne. İLE/||/<> Nişastasının %20'sini oluşturan, boyanabilir nesne. | Dokuların özel bir nesneyle dolmasından ileri gelen sayrılık. İLE/||/<> Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim. )


- ÂMÛT[Fars.] ile AMUT[Ar.]

( Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde bulunan kuş yuvası. İLE Dikme, direk, sütun. )


- ÂN'!:
"KAYDETMEK" ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< KAYBETMEK


- AN'ANÂT[Ar.] ile ANANAT ile ANÂNET[Ar.]

( Gelenekler, rivâyetler. İLE Üçlü çatal.[Dirgen/diren benzeri bir araç.] İLE Eşeysel güçsüzlük, iktidarsızlık. )


- ANÂ'[Ar.] ile ÂNÂ'[Ar. < ÂNÎ] ile A'NÂ'[Ar. < İNV] ile ANA[Ar.]

( Güçlük, zahmet, meşakkat. İLE Gece yarısı vakitleri. İLE Taraflar, nâhiyeler. İLE "Anne" sözünün/hitabının kısaltılmışı. )


- ANAGOJİ ile ANALOJİ

( İlk nedene yükselmeye çalışılan düşünme yolu. Tümevarım türü. İLE Andırış, benzerlik, benzetim, örnekseme, kıyas. )


- ANAHTAR[Yun.]["ANAKTAR" değil!]/MİFTÂH[Ar.] değil/yerine/= AÇKI/AÇAR


- ÂNAK[Ar.] ile A'NÂK[Ar.] ile A'NÂK[Ar. < UNK]

( Çok/en zarif. İLE Boynu uzun [kişi]. İLE Boyunlar, gerdanlar. | Yaprak sapları. | Rüzgârla kalkan toz bulutu. )


- ANAKLİTİK/ANACLITIC[İng.] değil/yerine/= DUYGUSAL BAĞIMLILIK


- ANAKRONİZM değil/yerine/= ÇAĞAŞIM/TARİH YANILGISI/YANILTISI


- ANALOG ile DİJİTAL

( Sürekli değişen ve kesintisiz bir sinyal kullanır.[eski tip radyo dalgaları gibi] İLE Kesikli ve belirli aralıklarla değişen sinyaller kullanır.[bilgisayar verileri] )

( ANALOGUE vs. DIGITAL )


- ANÂNE[Ar.] ile AN'ANE[Ar. çoğ. AN'ANÂT]

( Bir bulut. İLE Gelenek, rivâyet. | Açıklamalar, tafsîlât. )


- ANBAR[Fars.] değil/yerine/= AMBAR


- ANESTETİK/ANESTEZİK ile/||/<> ANESTEZİ ile/||/<> ANESTEZİST/ANESTEZİ[Y]OLOG

( Duyum yokluğu, duyumsuzlaştırıcı. İLE/||/<> Duyum yitimi. İLE/||/<> Anestezi uzmanı. )


- ANGIT/ANGUT ile/||/<> ANGUT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ördeğe benzer, kızıl renkli bir kuş. İLE Tıpa. )


- ÂNİD[Ar.] ile ANÎD[Ar. < İNÂD]

( İnat eden, inatçı. İLE Çok inatçı. )


- ANÎF[Ar. < UNF] ile ÂNİF[Ar.]

( Sert, şiddetli. | Kaba/kötü tutumda bulunan. İLE Pek yakında geçen. )


- ÂNÎSE[Ar.] ile ÂNİSE[Ar.]

( Sıkı bağlı şey. | Koyulaşmış/katılaşmış akıcı maddeler. [kan ya da mürekkep gibi] İLE Cana yakın kız/kadın. )


- ANLADIM değil PEKİ/Yİ["PİKİ" değil!] / hmmm

( [belirsiz/bilinmeyen bir şeyin sorulması/konuşulması durumunda] Belirsizliğe/bilinmeyene verilecek yanıt, "peki[pekiyi]" ya da "hmmm"dır. )


- ANLAM SANATLARI'NDA:
İLHAM ile/ve/<> TEVRİYE[< VERÂ] ile/ve/<> İSTİHDAM ile/ve/<> MUGALATA-İ MANEVİYE ile/ve/<> TENÂSÜB[< NİSBET] ile/ve/<> LEFF Ü NEŞR ile/ve/<> TECÂHÜL-İ ÂRİF[/ÂNE/ÎN] ile/ve/<> HÜSN-İ TA'LÎL[< İLLET] ile/ve/<> SİHR-İ HELÂL ile/ve/<> İRSÂD ile/ve/<> MÜBALAĞA ile/ve/<> TEZAD ile/ve/<> İSTİĞRÂK[< GARK][GULÜVV] ile/ve/<> TEKRÎR[< KERR] ile/ve/<> RÜCÛ ile/ve/<> TEFRÎK[< FARK] ile/ve/<> KAT' ile/ve/<> TERDÎD[< REDD] ile/ve/<> İLTİFÂT ile/ve/<> TELMİH ile/ve/<> İRSÂL-İ MESEL

( İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir sözcüğü, bir mısra ya da beyitte tüm anlamlarıyla kullanma sanatı. İLE/VE
Bir mısra ya da beyitte, birden fazla anlamı olan bir sözcüğü, anlamlarından sadece yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastetme sanatı. İLE/VE
Bir mısra ya da beyitte, bir sözcüğü hem gerçek, hem mecaz anlamlarını kastederek kullanma sanatı. İLE/VE
Anlamı birden fazla olan sözcük ve deyimleri beyitin anlamını değişik biçimlerde açıklanabilecek biçimde kullanma sanatı. İLE/VE
Bir konuyla ilgili birden fazla sözcüğü bir mısra ya da beyitte sıralama amacı gütmeden kullanmak. İLE/VE
Bir beyitte yer alan, birbiriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan edebî sanat. İLE/VE
Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir lâtife yapmak amacıyla, bilinmiyormuş ya da başka türlü biliniyormuş gibi gösterme sanatı. İLE/VE
Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı ve güzel bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebî sanat. İLE/VE
Bir sözcüğü ya da söz öbeğini hem kendinden önceki sözcüklerin sonunda, hem sözcüklerin başında anlamlı olacak biçimde kullanma. İLE/VE
Bir mısranın secî ya da uyağını bir iki sözcükle ima etme sanatı. İLE/VE
Bir sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi abartılı biçimde az ya da çok göstererek ve lâtifeli bir biçimde anlatma. İLE/VE
İki duygu/düşünce/hayal arasındaki birbirine karşıt özellikleri birarada söyleme. İLE/VE
Över gibi görünerek yermek, yerer gibi görünerek övme sanatı. İLE/VE
Söyleyişi güçlendirmek için belirli bir anlamdaki sözcüğü ya da söz öbeğini yineleme sanatı. İLE/VE
Bir sözün anlamını, bir kavramın gücünü pekiştirmek için, o sözden/kavramdan cayar gibi görünüp cayılmış görünen sözü/kavramı daha güçlü biçimde belirtmek. İLE/VE
İki şey arasındaki farkı belirtmek. İLE/VE
Söyleyişin gücünü artırmak için, sözü [mısrayı, satırı] yarıda kesmek. İLE/VE
Sözü, beklenmedik, çarpıcı bir sonuca bağlama sanatı. İLE/VE
Şiirde bir duygulanma ya da duygu değişikliğiyle şiirdeki konuyu değiştirmeden seslenilen kişiyi ya da varolanı değiştirmek. İLE/VE
Bilinen bir olay, kişi ya da nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma, ima etme sanatı. İLE/VE
Bir düşünceyi pekiştirmek amacıyla bir atasözü ya da o değerde bir söz öbeğini alıntılamak/kullanmak. )


- ANLAMAYA/ÖĞRENMEYE:
AÇIK ile/ve/||/<>/> ÂŞIK


- ANLAT(A)MAZSAK:
ÖĞRENEMEYİZ ile/ve/||/<>/> ÖĞRETEMEYİZ


- ANLATMAĞA ÇALIŞMAK/ÇALIŞAYIM değil ANLATMAYA ÇALIŞMAK/ÇALIŞAYIM


- ANLAYABİLMEK ve/||/<>/</> ANLATABİLMEK

( Bir şeyi anlayabilmenin en iyi yolu, onu, en iyi biçimde anlatabilmeye çalışmaktır. )


- ANLIK ile/ve ANLAK

( [Tasarımsal] Us. İLE/VE Zekâ. | Açıklık, göz önü, karşı. | Bazı hayvanların yatıp yuvarlandığı tozlu yer. )


- ANŞANTE/ANJANTE[Fr.] değil/yerine/= BÜYÜLENMİŞ, HAYRAN


- ANTERİOR/ANTERIORIİng.] değil/yerine/= ÖN | ÖNDE


- ANTERİOR ile/||/<> ANTERO-İNFERİOR ile/||/<> ANTERO-İNTERİOR ile/||/<> ANTERO-LATERAL ile/||/<> ANTERO-MEDİAN ile/||/<> ANTERO-POSTERİOR ile/||/<> ANTERO-SUPERİOR

( Ön. İLE/||/<> Ön-alt. İLE/||/<> Ön-iç. İLE/||/<> Ön-yan. İLE/||/<> Ön-orta. İLE/||/<> Ön-arka. İLE/||/<> Ön-üst. )


- ANTİKİKLON/ANTİSİKLON[Fr.] ile ANTİPARALEL[Fr.]

( Döngü dışı. | Yüksek basınçlı atmosfer kütlesi. İLE Paralel olmayan. )


- ANTİLOJİ[Yun.] ile ANTOLOJİ[Yun.]

( Bir yazarın eserlerinde ileri sürdüğü felsefi görüşlerin çelişkili olabilmesi. İLE Yazın yapıtlarından seçkin parçaları bir araya toplayan betik. )


- ANTİMON[İng./Fr. < ANTIMOINE]

( Atom numarası 51, atom ağırlığı 121,76 olan, 630 °C'de eriyen, haddede ya da çekiç altında işlenemeyen, çoğunlukla basım harfleri alaşımında kullanılan, mavimtırak beyaz renkte bir öğe. [simgesi: Sb] | Arseniğe çok benzeyen, katı bir nesne. )


- ANTİPARANTEZ değil ANTRPARANTEZ[Fr. < ENTRE PARENTHESES] (ya da ARTIPARANTEZ) / İSTİTRAT[Ar.]

( Söz arasında, sırası gelmişken. | Ayrıca. )


- ANTİSİKLON/ANTİKİKLON[Fr. < ANTICYCLONE] değil/yerine/= YÜKSEK BASINÇLI ATMOSFER KÜTLESİ


- ANTLAŞMA/AHİT/MİSAK ve UYUŞMA/AHENK

( PACT/TREATY and HARMONY )


- APANDİS[Fr. < APPENDICE]/APPENDIX[İng.] ile/||/<>/> APANDİSİT[Fr. < APPENDICITE]

( Kör bağırsağın ince bir parmak gibi olan son bölümü. | Ek, kör ek. İLE/||/<>/> Körbağırsak eki yangısı. )


- APERİTİF[Fr.]["APERATİF/APERETİF" değil!] değil/yerine/= ÖN İÇECEK/YİYECEK


- APSİS[Fr. ABSCISSE < Lat.]/KOORDİNAT[Fr.] ile APSİS[Lat.]/APSİT[Yun. APSİS, İDOS: Daire, tonoz.]

( Yönlü bir eksen üzerinde, bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri. | Bir düzlem içinde bir noktanın yerini belirlemeye yarayan koordinatlardan yatay olanı. | Bir noktanın uzaydaki yerini belirlemeye yaraya ana çizgilerden yatay olanı. İLE Kiliselerde, koronun arkasında bulunan ve camilerine mihrap kısmının karşılığı olan, yarım daire ya da yarım çokgen şeklinde, çoğu tonozlo örtülü bölüm. [Apsitler, çoğu zaman apsidiyollerle çevrili olurlar. Roma'lılar, yapı dışına taşan yarın daire şeklindeki gözlere, absida derlerdi. Bazilikaların uclarında bir absida bulunurdu. Kiliselerdeki apsitlerin kökeni budur.] )


- APTAL ile/değil/yerine/>< ABDAL

( Hakikat, Ben'im! İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ben, hakikatim. )

( "Kafası çalışmama", "gaflette/acziyette bulunma" ve birçok ayrıntılı anlamları taşıyan aşağılayıcı/küçük düşürücü durum/hitap. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kul. Kulluk. Abdiyet (makamı). )

( Değişmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Değişen. )

( Devrilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Evrilir. )

( Abdal olan, aptal olanı affedebilir. )

( Yanıtları, anlamsız bulur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Soruyu, anlamsız bulur. )

( Hep, haklı olmayı, beceri zanneder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Hep ya da hiç, haklı olmayacağını/olmayabileceğini bilir. )

( [bir oylamanın, sonucunun] "Oy çokluğu" ile alınmasına sevinir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Oy birliği" ile alınmasını bekler/ister. )

( Abdal'a, aptal gibi davranır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Aptal'a, abdal gibi davranır. )

( Uyur, düşünemez. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Düşünür, uyuyamaz. )

( "De ki, ..." derler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "... Peki!" derler. )

( [bir düşüncenin] Taraftarı olur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tarafı olur. )

( Savrulur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Savunur. )

( Lâf eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Söz eder.
[ bkz. www.FaRkLaR.net/Dil ] )

( Dolu taneleri gibidir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kar taneleri gibidir. )

( Öfkeyle konuşur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sükûnetle konuşur. )

( [için öncelikli olan] "Başarmak"tır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Denemektir. )

( Hiçbir esinti bile duymaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Mâlûm olur. )

( [ "Batı"ya / "Doğu"ya ] Hayranlık duyar ya da nefret eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ne hayranlık duyar, ne de nefret eder. [Sadece, anlamaya çalışır.] )

( [Söz'ün] Kandırıcılığına kapılır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Hakikatini arar. )

( Yakını görür, uzağı söyler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uzağı görür, yakını söyler. )

( Zikrine kanma! İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Bikr"ine["ilk olması"na] kapılma[zannetme]! )

( [zihnine/"aklına"] "Güzel" deyince, kadın gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Kadın" deyince, güzel/lik gelir. )

( Yaptığından pişmanlık duyar ve yere çöker. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tövbe eder ve ayağa kalkar. )

( "Gözü açık"lardır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Kör"lerdir. [gözleri, geçici/"değerli" olanlara kapalıdır] )

( Mey ile hoş olur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Aşk ile mest olur. )

( Düşünür ve durur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Durur ve düşünür.
[Duran, susmak bilmez; düşünen, hemen susar.] )

( Alacaklı gibi sevdiğinden dolayı, en küçük antlaşmazlıkta, hacze gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Borçlu gibi sever, bedel ödemekten çekinmez. )

( Ortadır[vasat] ama ortada[vasatta] durmayı bilmez. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Orta değildir ve ortada[vasatta] (dengede/itidalde) durmayı bilir. )

( [sevindiğinde] Sırıtır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gülümser. )

( Zırlar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ağlar. )

( [ "düş"te iken, uya(ndı)rılınca ] Ne uyanır, ne de utanır.[ve sayıklar] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uyanır ve utanır. )

( Dünyayı kurtarmaya çalışır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dünyadan kurtulmaya çalışır.
[En sonunda da, abdal, kendine kavuşur; aptal, dünyaya.] )

( Yararının/çıkarının peşinden koşar. [ve de zarar eder] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yararı ve güzel(lik)i arar. [ıstırap duyar] )

( Anlaşılmak ister. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anlamak ister.
[Oysa ki, [hakikatte] Anlaması gerekir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anlaşılması gerekir.] )

( Aptalı bulunca, aptal aptal konuşur.[abdalın yanına düşse de, yine aptal aptal konuşmaya devam eder] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Abdalı bulunca, susar.[aptalın yanına düşse de susar] )

( Tüm bunları ve ayrıntıları, aptalca/saçma(lık) olarak "görür"/"düşünür". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ayrımları/ayrıntıları görür ve susar.
www.FaRkLaR.net/SUS )

( Herkesin beğendiğini beğenir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Beğendiğinin, başkalarınca da beğenilmesini ister. )

( Rakamlara itibar eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sözcüklere itibar eder. )

( Küfreder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Şükreder. )

( [kendini] Alacaklı zanneder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Borçlu kabul eder. )

( [Kendine gelmek için] Yerin sarsılmasına gereksinim duyar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüreğin sarsılmasına gereksinim duyar. )

( Anlamaz ve sürekli konuşur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anlar ve susar. )

( Aptala, değerli bir şeyini yitirdiğinden dolayı değil yitirdiği şeylerin değerini anlayamadığından dolayı aptal denilir. )

( "Aptallık Kuramı"(Dietrich Bonhoeffer) [okumak için burayı tıklayınız...] )

( Yapabileceğini yapmayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yapmayabileceğini yapan.[dallama/dalyarak] )

( VALEA ile/değil/yerine/>< ... )


- APTALA MÂLUM OLUR" değil ABDALA MÂLUM OLUR


- APTALLIK" ile "ÜMİT/UMUT"

( "STUPIDNESS" vs. "HOPE" )


- ARA/MAKAV/MACAW:
MAVİ SARI ile/ve/||/<> SARI KIRMIZI ile/ve/||/<> MAVİ GÖĞÜSLÜ ile/ve/||/<> MAVİ BAŞLI ile/ve/||/<> YEŞİL KANATLI ile/ve/||/<> ASKER ile/ve/||/<> HAHN ile/ve/||/<> HYACINTH ile/ve/||/<> SPIX

( ARA ARARAUNA cum ARA MACAO cum ARA GLAUCOGULARIS cum ARA COULONI cum ARA CHLOROPTERA cum ARA MILITARIS cum ARA NOBILIS cum ARA ANODORHYNCHUS HYACINTHINUS )


- ARAB[Ar.] ile ÂRÂB[Ar. < İREB, İRBE] ile A'RÂB[Ar. < ARAB]

( Irak, Şam, Hicaz, Yemen, Mısır'da ve Afrika'nın kuzeyinde bulunan semitik kavmin genel adı. İLE Akıllar, zekâlar. | Hâcetler. | Hîleler, dekler, oyunlar. İLE Çöl Arapları. )


- ARÂMÎ ile/ve ARABÎ


- ARANAN ile/ve/<>/> ARINAN


- ARAP ile ÂRÂP

( Irkı tanımlama. İLE "...-cı" olma(savunma, koruma, kayırma) )


- ARARAT = ARASAT


- ARAZİ ile BOSTAN[Fars. < BÛSTÂN]

( ... İLE Sebze bahçesi. | Kavun, karpuz tarlası. | Kavun ve karpuza verilen ortak ad. )


- ARI[Ar.] ile ARI[Ar.] ile ÂRÎ[Ar.] ile ÂRÎ[Ar.] ile ÂRÎ[Ar.]

( Sade, temiz. | Yabancı şeylerden arınmış, katışıksız, saf, halis, öz. | Günahsız. İLE Zar kanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek. İLE Çıplak. | Hür. | -sız. İLE Hint-Avrupa dil ailesinden olan topluluk/kişi. İLE Evet. )

( Dünyada, 20.000'e yakın arı türü bulunmaktadır. )

( ... cum APIS MELLIFICA )


- ÂRİF-İ MÜKEMMEL ile/ve/değil ÂRİF-İ MÜKEMMÎL


- ÂRİŞ[Ar.] ile ARÎŞ[Ar.]

( Anlam/mânâ, kavram/mefhum. İLE Asma çardağı. | Samandan yapılmış bir çeşit ev. | Sundurma. )


- ARIŞ/İRİŞ ile ARIŞ ile ARIŞ

( Kolun, dirsekten parmaklara kadar olan bölümü. İLE Çözgü. İLE Araba oku. )


- ARISTOTALES" değil ARISTOTELES


- ARİVA[İt.] ile ARİYA[Yun.]

( Yelkenli gemilerde direklere çıkma komutu. İLE Sancağı, yelkeni ya da sereni direkten aşağı alma. )


- ÂRIZA[Ar.] ile ARÎZA[Ar. < ÂRIZ]

( Engebe. | Aksama, aksaklık. | Bir notanın sesini yarım ton yükseltmek, alçaltmak ya da eski durumuna getirmek için notanın soluna konulan diyez, bemol ve bekar belirteçlerinin ortak adı. İLE Küçüğün büyüğe yazdığı yazı. )


- ARK[İng. < ARCH]/ARKUS[< ARCUS] değil/yerine/= YAY


- ARK/ARQ ile/||/<> ARKA/ARQA ile/||/<> ARKAG/ARQAG ile/||/<> ARKAR/ARQAR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dışkı. İLE Sırt, arka. | Sıkıntılı anlarda yardım eden kişi. İLE Argaç.[bez, halı, kilim gibi şeyler dokunurken, enlemesine atılan iplik] İLE Dişi dağ keçisi. )


- ARKHİTRAV(ARŞİTRAV) ile/||/<> GÖLGELENDİRME ile/||/<> VOLÜT

( Antik mimarlıkta, sütunların taşıdığı, bir sütun ekseninden öteki sütun eksenine uzanan taş hatıllar(kiriş). İLE/||/<> Batı sanatında nesnelere oylum ve derinlik kazandırma yöntemi. Açık ve belirli bölümlerin karanlık bırakılması, böylece keskin belirli yerlerinde sertlik ve körelik boyaması sonucu elde edilen görsel etki. İLE/||/<> İyon sütun başlıklarında bulunan, spiral biçimli kıvrımlar. )


- ARKIŞ/ARQIŞ ile/||/<> ARKIŞ/ARQIŞ/MÜRSEL[Ar.] ile/||/<> ARKUÇI/ARQUÇI/RESUL[Ar.]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kervan. İLE Uzak bir ülkedeki birine yollanmış kişiye verilen ad. İLE İki kişi arasında aracı olan. Evliliklerde dünürler arasında gidip gelen kişi. )


- ARKUK/ARQUQ ile ARKUK/ARQUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dik kafalı kişi. İLE İki duvar ya da iki sütun arasındaki tahta engel. )


- ARKUN/ARQUN ile ARKUN/ARQUN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yaban aygırı ile evcil kısrağın çiftleşmesinden olan at. İLE Gelecek yıl. )


- ARMADA[İt. < ARMATA] değil/yerine/= DONANMA


- ARMATÖR[İt. < ARMADOR] ile ARMATÖR ile ARMATÜR[Fr. < Lat.] ile ARMATUR[Alm. < Lat.]

( Ticaret gemisi iyesi/sahibi. | Geminin direk, seren, yelken, ip vb. donanımını düzenleyen usta. İLE Betonarme teçhizatı, donatı. | Akkor telli lambalı sortide duy, kordon, tavan kapaı, varsa tij ve glop; floresan lambalı sortide balast, starter, şasi. [Lambalar, armatürün dışında sayılır.] | Ventil, batarya, geri tepme ve emniyet ventili ve benzeri gereçlerin, hepsine verilen ad, donatı. İLE Bir aygıtın ana bölümünü oluşturan tümü. | Bir mıknatısın iki kutbu arasında, kuvvet akımını, toplu bir duruma getirmek için bu kutuplar arasına yerleştirilen demir parçası. | Bir kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri. )


- ARSAMEIA ile/ve ARTAMEIA

( Kahta. İLE/VE Gönen. )


- ARTER[Fr. < ARTÈRE] ile/ve/||/<>/> ARTERİT[Fr. < ARTÉRITE] ile/ve/||/<>/> ARTRİT

( Atardamar. | Trafiği yoğun olan ana yol. İLE/VE/||/<>/> Atardamar bozukluğu/yangısı. İLE Eklem yangısı. )


- ARUK/ARUQ ile/||/<> ARUK TURUK/ARUQ TURUQ ile/||/<> ARUKLUK/ARUQLUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sıska, zayıf, cılız. İLE Kaşgar ile Fergana arasında bir dag geçidinin adı. İLE Yorgunluk. )


- ARÛSİYE ile/||/<> AŞAR/ÖŞÜR ile/||/<> AVÂRIZ ile/||/<> BÂÇ/BÂC[Fars.] ile/||/<> BÂD-I HAVA ile/||/<> BERAYA ile/||/<> CİZYE ile/||/<> ÇİFT BOZAN ile/||/<> GEVARE ile/||/<> HİM ile/||/<> İMDADİYE ile/||/<> İRÂD-I CEDÎD ile/||/<> LEZ ile/||/<> MAKİRİYE ile/||/<> OTLAKİYE ile/||/<> REAYA ile/||/<> TAPU ile/||/<> ZEAMET

( Yeni evlenen erkeklerden alınan bir tür vergi. İLE/||/<> Müslümanlardan 1/10 oranında alınan toprak vergisi. İLE/||/<> Osmanlılarda önceleri halktan yalnız olağanüstü durumlarda, sonraları ise sürekli olarak toplanan vergi. İLE/||/<> Pazar/gümrük/yol/köprü vergisi. İLE/||/<> Topraksız köylüden alınan kazanç vergisi. İLE/||/<> Vergi ve haraç vermeyen Müslüman ahaliye verilen ad. İLE/||/<> Eskiden müslüman olmayanlardan alınan bir çeşit vergi. İLE/||/<> Osmanlı Devleti'nde nedensiz yere toprağı işlemeyi bırakanlardan alınan vergi. İLE/||/<> Turfanda sebze meyvelerden alınan vergi. İLE/||/<> Bingazi ve Trablusgarp'tan alınan bir çeşit vergi. İLE/||/<> Savaş giderlerini karşılamak için alınan vergi. İLE/||/<> III. Selim'in Nizâm-ı Cedîd Ordusu için oluşturduğu, bazı vergileri kapsayan hazine. İLE/||/<> Trablus ve Bingazi'deki hurma ve zeytin ağaçlarıyla kuyulardan aldığı vergi. İLE/||/<> İskelelerden alınan vergi. İLE/||/<> Malı otlaklardan alınan vergi. İLE/||/<> Bir sultanın yönetimi altında vergi veren halk için kullanılan bir terim. Genellikle yetiştirdiği ve ürettiği mallardan vergi ödeyen köylüler için kullanılır. Böylece, toplum tabakalarından köle ve esirlerin üstünde, kentli esnaf ve tüccarların altındaki, tarımla uğraşan halk topluluğu demektir. Osmanlı'da ise bu terim zamanla özelleşerek müslüman olmayan tebaaya ayrılmıştır.[Reaya hukukunun düzenlenmesi Hz. Peygamber'in ehl-i zimmete verdiği ahidnamelerle başlar. Fetih yıllarında İslâm ordularının kumandanları ile dört halife, Hz. Peygamber'in yolunda giderek yeni açılan ülkeler halkına ahidnameler vermiştir. Bu ahidnamelerde, zimmeti kabul eden kent ve köy halkının, nüfuslarına ve gelirlerine göre tayin edilen vergi karşılığında korunması sağlanırdı.] İLE/||/<> Hazine arazisini ekip biçenlerin ödediği vergi. İLE/||/<> Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri 20.000 akçeyle 100.000 akçe arasında olan topraklar ve bu topraklardan alınan vergi. [Eyalet merkezlerinde oturan üst düzey yöneticilere(hazine ve tımar defterdarına, sancaklardaki alay beylerine, kale dizdarlarına, divan kâtiplerine, vs.) verilirdi.] )


- ARYA[< İt. ARIA] ile ARIETTA

( Selen/sadâ[insan sesi] için beste. | Orkestra eşliğinde söylenen ve tek ses için bestelenmiş müzik parçası. İLE Kısa ve küçük arya. )


- ARZ-TALEP değil/yerine/= SUNUM İSTEM


- ÂSÂL ile ÂSÂL[Fars.] ile ÂSÂL[Ar. < ASÎL]

( Ahlâk. İLE Temel, kök. İLE İkindi ile akşam ya da yatsı arasındaki zamanlar. [Bİ-L-GUDÜV-Vİ VE-L-ÂSÂL: Sabah-akşam.] )


- ASÂLAR:
KAŞAĞ ile MU'ÎN/İTTİKÂ ile DESTECÛB ile ŞEŞBER ile MÜTTEKÂ ile ZERDESTE ile CEVGÂN


- ASÂLET" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ADÂLET


- ÂSÂR[Ar. < ESER] ile ASAR[Ar.] ile ÂSÂR[Ar. < ISR] ile ASÂR[Ar.] ile A'SÂR[Ar. < ASR] ile AS'AR[Ar.]

( İzler, nişâneler, alâmetler. | Âbideler. | Gelenekler, öyküler. İLE Toz. [GUBÂR] | Sığınak, sığınılacak yer. [MELCE'] İLE Görevler. | Yükler. | Kabahatler, cürümler. İLE Fakirlik. İLE Yüzyıllar. İLE Pek kibirli. | Çarpık yüzlü. )


- ASEKSÜEL ile/ve/değil/||/<>/< AZ SEKSÜEL

( Çeşitli neden ya da koşullarla. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Çeşitli olanaksızlıklarla ya da ilişkide/evlilikte. )


- ASER[Ar.] ile A'SER[Ar.]

( Solaklık. İLE Pek zor ve çetin, dayanılması çok güç. | Solak. )


- ASHAB ile/ve ÂLİM


- ASHAB ile MÜCTEHİD


- ASHAB ile/ve/> TABİÎN ile/ve/> TEB-İ TABİÎN


- ASHAR[Ar.] ile ASHÂR[Ar. < SIHR]

( Saçı kızıl olan. | Kırmızı tüylü. İLE Evlenme dolayısıyla erkek tarafı akrabalar, güveyler. )


- AŞİB[Ar.] ile AŞÎB[Ar.]

( Çok otlu. İLE Bol otlu. )


- ASIK ile ÂŞIK

( Asılmış olan. İLE Çok seven. )


- AŞIK ile/||/<>/< AŞUK/AŞUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( ... İLE/||/<>/< İnsanın ayak bileğinde bulunan kemiklerden biri. )


- ÂŞİKÂRE ile/ve/değil ÂŞIK-ÂNE


- AŞIN ile/ve/||/<> EŞİN

( Sürtüşmek. İLE/VE/||/<> Sürtünmek. )


- AŞÎR[Ar.] ile ÂŞİR[Ar.]

( Onda bir [1/10]. | Samimi dost ve arkadaş. | Koca. İLE Onuncu. | Öşür toplayan. )


- ÂSİRE[Ar.] ile ASÎRE, SECÎR[Ar.]

( ... İLE Posa, cibre. )


- AŞK:
ARAYIŞ ile/değil/yerine/>/< ADAYIŞ/ADANIŞ


- AŞK:
"SÖZCÜK" değil SÖZLÜK


- AŞK:
SİN ile/ve/||/<>/> ŞIN

( | HİPOTALAMUS ve/||/+ HİPOFİZ ve/||/+ EPİFİZ | ile/ve/||/<>/>
| İYİ/LİK ve/||/+ DOĞRU/LUK ve/||/+ GÜZEL/LİK | )


- AŞK/IN:
"ACISI"(x ISTIRABI) ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ANISI


- AŞK ve/||/<>/> ŞAİR/ŞİİR

( Aşkın dokunuşlarıyla herkes şair olur. )


- AŞKÂR[/Â/E], ÂŞİKÂR/E[Ar.] ile AŞKAR[Ar.]

( Belirli, açık, meydanda. İLE Koyu al. | Kızıl saçlı adam. | Doru[gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara] at. )


- AŞKIN/SAL = MÜTEALİ = TRANSCENDENTAL[İng., Fr.] = TRANSZENDENTAL[Alm.] = TRANSCENDERE[Lat.]


- ASLÎ ile ASİL


- ASMAK ile AŞMAK


- ASPARAGAS[İng. < ASPARAGUS] değil/yerine/= ŞİŞİRME HABER


- ASRA/ALTIN ile/= ALTUN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( "Alt, aşağı" anlamına gelen bir ilgeç. İLE/||/<>/> Altın. )


- AŞÛRE ile/ve/<> ANAŞABUR/ANUŞABUR

( ... İLE/VE/<> Bakliyat kullanılmaz. Tatlı değildir. )


- ASVALT" değil ASFALT


- AT, O "ADAMI"! ve/||/<>/> AT, O ADIMI!


- ATAL[Ar. çoğ. A'TÂL] ile ÂTÂL[Ar. < ITL]

( Gövdenin örtülü olmayan bir yeri. [özellikle ense] | Tüm gövde. | Bir kişinin güzelliği. İLE Koltuk altları. | Böğürler. | Yanlar, kenarlar. )


- ATÂLET ile/değil/yerine/>< ADÂLET

( Eylemsizliğin(atâletin) olduğu yerde, adâlet olmaz. )


- ATAŞE[Fr. < ATTACHÉ]["ATEŞE" değil! ] değil/yerine/= UZMAN

( Bir elçiliğe bağlı uzman, elçilik uzmanı. )


- ATAŞMAN/ATUŞMAN/ATTACHMENT[İng.] değil/yerine/= İLAÇ DOKUNDURMA | ISLAK UYGULAMA


- ATELYE/ATÖLYE değil/yerine İŞLİK

( Zanaatçıların ya da resim, yontu gibi sanatlarla uğraşanların çalıştığı yer. | Gömlek. )


- ATEŞ ile NİRÂN[< NÂR, NÛR]

( )

( ... İLE Aydınlıklar, parıltılar, ışıklar. | Tamu, cehennem. | Sönmeyen ateş. )


- ATFETMEK ile İTHAF ETMEK ile ADDETMEK

( Bir işi ya da bir sözü bir kimseye mal etmek, yüklemek, isnat etmek. | Yöneltmek, çevirmek. İLE Birinin adına sunmak, armağan etmek. İLE Saymak. )


- ATHÂR[Ar. < TÂHİR] ile ATHAR[Ar.]

( Hanımların, âdet ve doğumdan kurtuldukları zamanlar. İLE Çok temiz olan. )


- ATIYORUM/Z değil ATF EDİYORUM/Z


- ATİYYE[Ar.] ile NİHLE[Ar.]


- ATLAS[Yun.] ile ATLÂS[Ar. < TALAS]

( Düz, havsız, tüysüz. | Büyük harita. | Atlas Denizi. | Dünyanın, bir ülkenin/bölgenin, fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih gibi konularda, toplu, tutarlı bilgi vermek için biraraya getirilmiş coğrafya haritaları derlemesi. | Bir kitabın sonuna eklenen ya da bir konuyu açıklamak için hazırlanmış resim ya da levhaların tümü. | Boyun omurlarının, üstten birincisi. İLE Eskitmeler. | Eski, aşındırılmış. )


- ATON[< ADONAI] ve/<>/< ATUM/ATOM ve/<>/< AMON

( Gökteki nur. VE/<>/< Yerdeki nur. VE/<>/< Gönüldeki nur. )

( Evrende/ilâhta. VE/<>/< Dünyada/evrende. VE/<>/< İnsanda/kalbinde. )

(
)

( Güneş. VE/<>/< Zerre. VE/<>/< İnsan. )


- ATRAVMATİK/ATRAUMATIC[İng.] değil/yerine/= ÖRSELEMEYEN


- ATVÂD, CEBEL[Ar. < TAVD] ile/ve/&lt; A'LÂM[Ar. < ALEM]

( Dağlar. İLE/VE Yüksek dağlar. )


- ATYEB-İ ME'KÛLÂT[Ar.] ile A'ZEB[Ar.]

( Yiyeceklerin en güzeli. İLE En lezzetli ve tatlı. )


- AVAL/AVEL AVAL (BAKMAK)


- AVANE/AVENE[Ar.] değil/yerine/= YARDAKÇI/LAR

( Kötü işlerde birine yardım eden "kişi/ler". )


- AVRAT[Ar.] ile/= AVRET[Ar.]

( Kadın. | Karı, eş. İLE Bacak arası, edep yeri, genital bölge. )


- AVUN(/T)MAK ile KAN(DIR)MAK

( TO BE CONSOLED(/TO SOOTHE/DIVERT) vs. TO (BE) DECEIVE(D) )


- AYARLAMAK ile AYARTMAK

( TO ARRANGE vs. TO ENTICE/SEDUCE/TEMPT )


- AYDAKİ KAYALAR:
BAZALT ile/ve/değil/||/<>/< ANORTOZİT

( Siyah, volkanik kayalardır. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< İlk oluşan, en yaşlı temel kayalar. )

( 2.5 - 3 milyar yıl önce. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< 4.5 milyar yıl önce. )

(

Özellikler BAZALT ANORTOZİT
Kimyasal Bileşim Fe, Ti, Mg, Si Ca, Si, Al
Renk Siyah Beyaz veya açık renkli
Köken Volkanik kayalar İlk oluşan, en yaşlı temel kayalar
Yaş 2.5 - 3 milyar yıl önce 4.5 milyar yıl önce
Yoğunluk Yüksek Düşük
Kristal Yapı İnce taneli Büyük kristalli
Oluşum Süreci Hızlı soğuma Yavaş soğuma
)

(

Properties BASALT ANORTHOSITE
Chemical Composition Fe, Ti, Mg, Si Ca, Si, Al
Color Black White or light-colored
Origin Volcanic rocks First formed, oldest primary rocks
Age 2.5 - 3 billion years ago 4.5 billion years ago
Density High Low
Crystal Structure Fine-grained Large-crystalline
Formation Process Rapid cooling Slow cooling
)


- AYDINLATMA ile/ve/değil AYDINLANMA

( [not] ILLIMUNATION vs./and/but ENLIGHTENMENT )


- AYI ile/değil/yerine ARI

( Gibi yeme/oturma! İLE/DEĞİL/YERİNE Gibi çalış! )


- AYIP >< AYIK


- AYIP ile/ve/değil/yerine SAÇMA


- AYIP değil/yerine/= UYAT


- AYNI AÇIDAN BAKMAK ile/ve/||/<>/>/< AYNI ACIDAN BAKMAK


- AYNI ANDA DOĞRU ile/ve/değil/yerine AYRI AYRI/TEK TEK DOĞRU


- AYRILIK:
YAKAR ve/||/<>/> YIKAR


- AYRILMA ile AYRIŞMA


- AYRIM/AYRILIK = FASL-I KARİP = DIFFERENCE[İng.] = DIFFÉRENCE/DIVERSITÉ[Fr.] = DIFFERENZ/VERSCHIEDENHEIT[Alm.] = DIFFERENTIA/DIVERSITAS[Lat.] = DIAPHORA[Yun.] = DIFERENCIA[İsp.]


- AYRIŞMA/AYRILMA ile/değil/yerine FARKLILAŞMA ile/değil/yerine BİREYLEŞME

( Gölgeden çıkma. İLE Benliğinin ve ötekinin farkındalığıyla yaşayabilme. İLE Tek başına yaşayabilme, tek başına karar alabilme. )


- AYTILDI ile/||/<> AYTINDI ile/||/<> AYTIŞ/AYTIG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Söz (başka bir şey de olabilir) ondan soruldu. İLE Söz sormayı kendi üzerine aldı. İLE Birinin sağlığını sormak ya da iki kişinin karşılıklı olarak birbirinin sağlığını sorması. )


- AZAB ile/ve/<> HAZ


- AZÂB ile/ve/> LEZZET


- ÂZÂDE[Fars.] ve ÂMÂDE[Fars.]

( Başıboş, erkin, serbest olarak. İLE Hazır. )


- AZAP değil/yerine/= EZİNÇ


- AZERİ değil AZERBAYCAN["AZERBEYCAN" değil!] TÜRKÜ/TÜRKÇE'Sİ


- AZUKLUG/AZUQLUG ile/ve/||/<>/> AZUKLUG/AZUQLUG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Azığı olan kişi. İLE/VE/||/<>/> Erzak olarak hazırlanan şey. )


- BA'DE[Ar.] ile BÂDE[Ar.]

( Sonra. İLE Şarap, içki. | Aşk, Allah sevgisi. | Halk öykülerinde Hızır'ın kahramanlara ve bazı saz şairlerine rüyalarında sunduğu içki. )


- BA'L[Ar.] ile BÂL[Ar.] ile BÂL[Ar.] ile BAL[Ar.]

( Karı-koca'dan her biri. | Güneş tanrısı. [İslâm öncesi] İLE Kanat. | Kol. | Boypos. | Üst, yukarı. İLE Kalp, yürek, gönül, hatır. | Kızıldeniz'in Habeş sahillerinde bulunduğu söylencesiyle gayet büyük ve pullu bir balık. İLE Arıların, beslenmek için [insan için değildir!] çiçeklerden topladığı ve peteklere doldurdukları sıvı. )


- BÂBET[Ar.] ile BABET[Fr.]

( Dizinde "kezâlik". | Uygun bir şey. | Bent, fıkra. | Taallûk, münâsebet. | Elmas dal. [süs] İLE Bayan [bale] ayakkabısı. )


- BÂDİNCÂN[Ar.] ile BÂDİNGÂN[Ar.]

( Patlıcan. )


- BÂDİR[Ar.] ile BÂDİRE[Ar. çoğ. BEVÂDİR]

( Hemen yapmak isteyen. | Birdenbire vukû bulan. | Dolunay. | Büyümüş çocuk. | Olgun meyve. İLE Musîbet, felâket. | Zor geçit. | Hiddetli iken yapılan bir yanlışlık. | Bazı nesnelerin ya da her türlü bitkinin ucu. | Külfetsiz, güçlük çekmeden söylenilen söz. )


- BAĞDAŞTIRMACILIK, SENKRETİZM = SYNCRETISM[İng.] = SYNCRÉTISME[Fr.] = SYNKRETISMUS[Alm.] = SINCRETISMO[İt.] = SYNCRETISMUS[Yeniçağ Lat.] = SÜNKRATISMOS[Yun.]


- BAGİ[Ar.] ile BÂGÎ[Ar.] ile BÂGI[Ar. çoğ. BUGAT]

( Serkeşlik, azgınlık. İLE Aynı bahçede yetişen. İLE Haksızlık eden serkeş. )


- BAĞILDAK = BAĞIRDAK

( Beşikteki çocuğun düşmemesi için beşiğe sarılıp bağlanan, kumaştan yapılmış enli bağ, bağıldak. | Kadınların âdet zamanında bağladıkları bez, bağıldak. | Yaklaşık 30 cm. eninde bir metre boyunda, uclarında birer metre kaytanı olan, astarlı, sırma işlemeli kumaş, bağıldak. )


- BAĞIMLI/LIK(MÜPTELÂLIK) ile ISRARCI/LIK

( DEPENDENCE vs. TO INSIST )


- BAĞIMLILIK = DEPENDENCE[İng.] = DÉPENDANCE[Fr.] = ANHÄNGIGKEIT, DEPENDENZ[Alm.] = DIPENDENZA[İt.] = DEPENDENCIA[İsp.] = CONIUNCTIO[Lat.] = TO KATANTES, SÜNDESMOS[Yun.] = TAVAKKUF[Ar.] = BASTEGÎ[Fars.] = AFHANKELIJKHEID[Felm.]


- BAGIRSAK/BAGIRSAQ ile BAGIRSUK/BAGIRSUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Şefkatli, iyi kalpli kişi. İLE Bağırsak. )


- BAĞLAÇ = CONJUNCTION[İng.] = CONJONCTION[Fr.] = KONJUNKTION[Alm.] = CONGIUNZIONE[İt.] = CONJUNCIÓN[İsp.] = COPULA[Lat.]


- BAĞLAŞIK/LIK ile BAĞDAŞIK/LIK

( Nesnel. İLE Kavramsal/tüzel/ekinsel. )


- BAGRAM ile/= BAKU/BAQU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tepe. İLE/= Tepe. )

( BAGRAM KUM/BAGRAM QUM: Kum tepesi, kumul[remi âli'c-cûbeyl]. )

( BAGRAM KUMI/BAGRAM QUMI: Kâşgar ile Yârkend arasındaki kumluk arazi. )


- BAĞRİ/BAHRİ değil BARİ[Fars.]

( Öyleyse, hiç olmazsa, hiç değilse, o hâlde. | Keşke. )


- BAHÂ[Ar.] ile BAHÂ'[Ar.] ile BÂHÂ/BÂHA[Ar.]

( Güzellik, zariflik. | Parıltı. | Alışma, dadanma. İLE Değer, kıymet, bedel. İLE Bir evin etrafiındaki kapalı avlu ya da bahçe. | Açık meydan, alan. | Suyun derin yeri. )


- BAHADIR[Fars. < BAHADUR] değil/yerine/= BATUR

( Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan ya da yiğitlik gösteren kişi. )


- BAHÂÎ[Ar.] ile BAHAÎ/LİK[Ar.]

( Alışkın. İLE Din. )


- BAHÂRÂT[Ar. < BAHÂR] ile BAHÂRET[Fars.]

( ... İLE Üstünlük, seçkinlik. )


- BAHARINDAN" değil BAĞRINDAN


- BAHÇE[< Fars. BAĞ-ÇE: Küçük bağ.]/BAHÇA ile/ve BAĞ/BOSTAN[Fars.]

( ... İLE/VE Büyük bahçe. | Sebze bahçesi. | Kavun/karpuz tarlası. )


- BAHÎL[Ar. < BUHL çoğ. BUHALÂ] ile BÂHİL[Ar.]

( Cimri, hasîs, tamahkâr. İLE Serseri, başıboş. | Eli değneksiz çoban. | Yularsız deve. )


- BAHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.]

( Deniz. İLE Yalancı, ahmak, alık. İLE Ekin sulayıcı, sulayan. İLE Belirli, açık, apaçık. | Işıklı, parlak, güzel. )


- BÂHİRE[Ar.] ile BÂHİRE[Ar.] ile BAHÎRE[Ar.]

( Dikenli ağaç. | Çok koşan cins deve. İLE Vapur. İLE İslâm'dan önceki dönemde, Araplar'ın, kulağını keserek işaretleyip bıraktığı dişil deve ya da koyun. )


- BAHİS[Ar. < BAHS] ile BÂHİS[Ar.]

( Konuşulan şey, söz. | İddialaşma. İLE Bahseden, araştıran. )


- BÂHTE[Ar. < BÂHTEN][Fars.] ile BAHTE[Fars.]

( Oynamış, oyunda yutulmuş/ütülmüş kişi. İLE Besili, semiz koyun. | Burulmuş, üç yaşında koç. )


- BÂHÛR[Ar.] ile BAHÛR[Ar.]

( Çok sıcak/lık. İLE Ödağacı, misk, lâden gibi maddelerden meydana gelen ve yakılırsa güzel bir koku veren ot, tütsü, günlük. )


- BAÎR[Ar.] ile BÂİR[Ar.]

( Eril deve. İLE Şaşkın, perişan durumda olan. )


- BAKA/BAQA ile MÜNGÜZ BAKA/MÜNGÜZ BAQA ile BAKAÇUK/BAQAÇUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BAKAN/BAQAN ile BAKAN/BAQAN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yüzük.[pirinç] İLE Gerdanlık.[pirinç] )

( ALTUN BAKAN/ALTUN BAQAN: Altın yüzük. )


- BAKANAK/BAQANAQ(BAKAYAK/BAQAYAQ) ile BAKANLIG/BAQANLIG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çift toynaklı hayvanlarda, toynakların arasındaki boşluğa ya da toynakların iki yanına verilen ad.[Atların toynağının içini, ayak tabanının ortasında bulunan üçgen biçimindeki sert parçayı anlatmak için de kullanılır.] İLE Halkalı. )


- BÂKÎ ile/ve/|| FÂNÎ ile/ve/|| ÂSİ ile/ve/|| ÂFİ

( Yazı. İLE/VE/|| Yaşam. İLE/VE/|| Kul. İLE/VE/|| Rab. )


- BAKIG/BAQIG ile BAKIŞ/BAQIŞ ile BAQINGIL/BAKINGIL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bakma, bakış. İLE Bakış. İLE Bak! )

( İŞ KEDİNGE BAKINGIL/İŞ KEDİNGE BAQINGIL: Eyleminin sonucuna bak ve bunu düşün! )


- BAKIR/BAQIR ile BAKIR/BAQIR ile BAKIR SUKIM/BAQIR SUQIM
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bakır. İLE Çin'de, alışverişte kullanılan, bakırdan yapılmış para. İLE Mars.[Kızıllığı nedeniyle bakıra benzetilmiştir.] )


- BAKL/A[Ar. çoğ. BUKUL] ile ÇİN/HİNT BAKLASI

( [Ar. (botanikte)] BÂKILÂ )

( BROAD/FAVA/HORSE BEAN vs. TONKA BEAN )

( VICIA FABA cum DIPTERYX ODORATA )


- BAKTERİ/YAL ile VİRÜS/VİRAL

( Virüsten farklı, yaklaşık 0,4-1,5 μm boyutunda, sert bir hücre duvarı ile hücre zarı ve sitoplazmaya sahip, çekirdek zarları olmadığından dolayı, DNA ve RNA'ları sitoplazma içinde bulunan, Enterobacteria sınıfından bir mikroorganizma. İLE Bakteri öldürücü madde. İLE Canlı hücrelerde yaşayan, metabolizmaları bulunmayan, oksijen kullanılmayan, makromoleküller oluşturmayan, büyümeyen ya da ölmeyen fakat sadece canlı hücrelerde üreyen, biçimleri bakterilerininkilere benzeyen, çoğu hastalığa yol açan, ancak elektron mikroskobunda belirlenebilecek kadar küçük olan, protein ve nükleik asitlerden oluşan, enfeksiyon yapan nesne. )

( Bazı FaRkLaR'ını daha okumak için burayı tıklayınız... )

( Canlıdır. İLE Canlı değildir[ölü de değildir].["Uygun koşullarda canlanabilen" bir varolandır.]

Bakteri, "fare" ise. İLE Virüs, "yumurta" gibidir.

Fare canlıdır. Yumurta canlı değildir. Ama döllenmişse, uygun sıcaklıkta, uygun sürede bekletilirse civcive dönüşür, yani bir canlı olur.

Yine fareye, yani bakteriye dönelim:
Fare, fare zehri ile öldürülebilir. İşte bu "antibiyotik"tir.

Fareye, fare zehiri verirsek ölür. Ama yumurtanın üstüne istediğimiz kadar fare zehiri dökelim, yumurtaya hiçbir şey olmaz; sadece çevreye zehir saçmış oluruz. Yani antibiyotikler, virüslere etki etmez; sadece bize yardım eden, bağışıklık sistemimizi güçlendiren yararlı bakterilerimizi öldürmüş oluruz.

Fareyi bir kutuya kapatıp aç-susuz bırakırsak ölür. İLE Yumurtayı bir kutuya kapatsak haftalarca bozulmadan durabilir.

Yani eğer bağışıklık sistemimiz güçlüyse belirli bir süre sonra bakteriler kendiliğinden ölecektir. Ama virüsler, her şeyin içinde ya da üzerinde, çok uzun süre bozulmadan yumurta gibi bekleyebilir ve gövdemize girdiği andan itibaren 4-14 gün içinde canlanır.

Bir diş macunu reklamını anımsayalım:
İki kap sirke içine iki yumurta koyuyorlardı, birini şu marka macunla fırçalıyorlardı, öteki yumurta eriyordu ama öteki macunla fırçalanan yumurta sağlamdı.

İşte o deneydeki sirke, yumurtanın kabuğundaki kalsiyumu çözündürüyordu. Elimizdeki virüsün kabuğunu çözündürebilen şey sirke değil "sabun"dur. Sabun, virüsün kabuğunu eritir. Kabuğu eriyen virüs, ölür. Sabunun, kabuğu eritebilmesi için en az bir dakika, kabukla temas etmesi gerekiyor. Süreyi anlamak için elimizi sabunlarken, iki kere "Dandini dandini dasdana" şarkısını söyleyelim. Süre bu kadar. Sıvı sabunlarda süre uzuyor. Daha iyisi, katı sabun.

Alkol de virüsün kabuğunu çözündürüyor ama sabundan farklı olarak; o boş kabuktan kurtulamıyoruz, elimize yapışık durumda kalır. Evet, artık zararsız ama yine de elimizde virüs kabuklarıyla dolaşmak istemeyiz. Örneğin, dışarıda alkolle elimizdeki virüsü öldürdük, ilk fırsatta yine sabunlamalıyız ki, su, kabukları da alıp götürsün. )

( )


- BÂKURE["ku" uzun okunur] ile BÂKÛRE[Ar.]

( Sığır sürüsü. | Yararı, zararı ayıramayan sersem, budala. İLE Önce yetişen, turfanda yemiş. )


- BALA ile BÂLÂ[Fars.] ile Balâ

( Çocuk, yavru. İLE Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- BALAK ile KÖS[Fars. < KÛS]

( ... İLE Savaşlarda, alaylarda, işaret vermek için kullanılan büyük davul. )


- BALAKLAVA ile/ve/||/<> BAF

( ile/ve/||/<> )

( BALACLAVA vs./and/||/<> BUFF )


- BALAST ile MUCUR[Erm.][MICIR değil!]

( Demiryoluna döşenen taş kırıkları. İLE Kömür kırıntısı. | Yol yapımında kullanılan taş kırıntısı. | Bir şeyin işe yaramayan bölümü. )


- BALGAM[Ar.]/SPUTUM ile TUZLU BALGAM/MAYASIL/EGZAMA[Fr. < ECZEMA < Yun.]

( Solunum örgenlerinin salgıladığı, ağızdan dışarı atılan sümüksü sıvı. İLE Bazı deri hastalıklarının ortak adı. | Birdenbire ortaya çıkarak gelişen, kızartı, kaşınma, sulanma, kabuk bağlama gibi doku bozukluklarıyla belirginleşen bir deri hastalığı. )


- BALTACI ile BALTACI/BALTALI

( Balta yapan ya da satan kişi. | Odun kırıcı. İLE Yangın söndürme kuruluşlarında balta kullanan er. | Önceleri sefer sırasında çalılık ve ormanlık yerleri temizlemek, yol açmak, çadırları kurup kaldırmak, yükleri bindirip indirmekle, sonraları kızlar ağasına bağlı olarak sarayı korumak ve sarayın dış hizmetlerini yapmakla görevli kişi. )


- BANKO[İt. < BANCO] ile BANKO[İt. < BANCO] ile BANKO[İt. < BANCO]

( İş yerlerinde üzerine nesne koymaya elverişli, iş takibi için gelen kişiyle görevli arasına konulmuş tezgâh. İLE Talih oyunlarında, oyunu yönetenin ortaya koyduğu para. | Talih oyunlarında oyunu yöneten kişi. | Kesinlikle. | Talih oyunlarında ortada toplanan paranın hepsine oynandığını anlatan bir söz. İLE Su altı tepeliği. )


- BAR ile BÂR

( Sayrılık(hastalık) sırasında dil üzerinde görülen beyaz renkli tabaka, pas. İLE Ağırlık, sıkıntı vermek. | Tanrı, Allah. )


- BARAKA ile/ve SIĞINAK/PENÂH[Fars.]/MELCE'[Ar. < MELÂCİ]

( ... İLE/VE Sığınılacak, iltica edilecek yer. | Hâmî. )


- BARIGSADI ile BARIMSINDI ile BARINDI ile BARINDI ile BARIŞDI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gitmek istedi. İLE Gidermiş gibi yaptı.[Gerçekte gitmedi.] İLE Gidiyormuş gibi göründü. İLE Çıktı. İLE Onlar, birbirine gitti.[Yardımlaşmayı ya da rekabet etmeyi anlatmak üzere] )


- BÂRİK[Ar.] ile BÂRÎK[Ar.]

( Parıldayan. İLE Nâzik, dakik, rakik/ince. )


- BÂŞÂM[Fars.] ile BÂŞÂME/BÂŞÛME[Fars.]

( Perde, örtü. İLE Hanımların örtündükleri yaşmak, bürümcük, tülbent, başörtüsü, namaz bezi. )


- BAŞIBOŞ/SERSERİ ile/||/=/<> BAŞLAG/BOŞLAG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BAŞIN/IZ SAĞOLSUN/KAYBINIZ İÇİN ÜZGÜNÜM[İng. < SORRY FOR YOUR LOSS] değil YARANIZ SAĞALSIN/İYİLEŞSİN


- BAŞINA GELEN ile/ve BAŞINDAN GEÇEN


- BAŞINDAN ...:
"SALMAK" değil SAVMAK


- BASİT ile BAZİT[Fr. < BASIDE]

( ... İLE Bazit mantarların üreme örgeni. )


- BAŞMAK/BAŞMAQ[Oğuz] ile/||/<> BAŞNAK/BAŞNAQ/BAŞTAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çarık. İLE/||/<> Silahsız (kişi). )


- BAŞTACI değil BAŞ TÂCI


- BASYA[Lat. < BASIA]

( Sapotgillerden, tohumlarından sabunculukta kullanılan bir yağ elde edilen, Asya'da yetişen bir ağaç. )


- BATERİ[Fr. < BATTERIE] değil/yerine/= DAVUL

( Orkestrada vurmalı çalgı takımı, davul. )


- BATI-NIN ile BÂTIN-IN


- BATICI ile/ve/değil/yerine/||/>< BATILI


- BÂTIL[< BUTLÂN] değil/yerine/= BOŞ, BEYHÛDE | ÇÜRÜK | ZEMİNİ OLMAYAN

( BOŞ, BEYHÛDE | ÇÜRÜK | ZEMİNİ OLMAYAN )


- BATIN/BATN[Ar. çoğ. BUTÛN, EBTÂN] ile BÂTIN[Ar. çoğ. BEVÂTIN] ile BATÎN[Ar.]

( Karın. | Nesil, soy. İLE İç. | İç yüz. | Gizli, görünmeyen nesne. | Tanrı. | İçteki. | Çukur, kuytu yer. İLE Büyük karınlı. | Uzak yer. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın[bağırsak bölgesi]. İLE İç; gizli. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın. | Soy, kuşak, nesil. İLE İç. | Gizli. | Gözle görülmeyen. )


- BÂTINÎ/LİK = ESOTERIC/ISM[İng.] = ÉSOTÉRIQUE/ÉSOTÉRISME[Fr.] = ESOTERISCH/ESOTERISMUS[Alm.] = ESOTERISMO[İt., İsp.] = ESOTERICUS[Lat.] = ESOTERIKOS[Yun.] = BÂTİNİ/YYE, SİRRİ/YYE[Ar.] = BÂTİNÎ/GERÎ[Fars.] = ESOTERISCH/ESOTERISME[Felm.]


- BATÎR[Ar.] ile BÂTİR[Ar.] ile BÂTİR[Ar.]

( Nalbant. İLE Keskin kılıç. İLE Turna. )


- BAYKAL GÖLÜ değil/< BAY-GAL GÖLÜ

( Ateş/Aşk Denizi[< BAY-GAL][Yakut dilinden]
Zengin Deniz[Moğollar ve Buryatların dilinde]
Baykal Denizi[göl olarak görmeyenler/değerlendirmeyenler]
Sibirya'nın Gözü
Boyu 648 km., eni 40 ilâ 80 km. arasında değişiyor.
31.000 km2'lik bir alanı kaplar ve 23.000 km3'lük bir su hacmi vardır.
En derin yeri 1637 metredir.[daha derin noktalarının olduğu da söyleniyor]
Göle akan 336 ırmak bulunmaktadır. [Fazla suyunu akıtan tek ırmak ise Angara Irmağı.]
25 milyon yaşında olduğu belirtiliyor. )


- BAYRAM ile/= BADRAM
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Toplumun hep birlikte yaşadığı sevinç ve eğlence durumu. )

( badram yer/lâtif toprak: Çiçeklerle bezenmiş toprak/yer. )


- BAYTÂR/BEYTÂR[Ar.]/VETERİNER

( Hayvan hekimi. )


- BÂZ[Ar.] ile BÂZ[Ar.] ile BA'Z[Ar.]

( Geri, gerisin geriye. | Tekrar, yeniden. İLE Doğan, şahin, şeh-bâz. | Açık. | Oynatıcı, oynayan. | Tekrar, geri, yine. | Bir kulaç boyu. | İniş. | Fark etme, ayırma. | Sel uğrağı. | Yan taraf. | Karış. | Dönük. | Şarap. | Haraç. İLE Bir şeyin küçük parçası. | Birkaç, bir miktar, bir kısım, bir takım. )


- BÂZ[Fars.] ile BÂZ[Fars.] ile -BÂZ[Fars.] ile BAZ[Fr./İng. < BASE]

( Bir kulaç boyu. | Karış. İLE Doğan. Yırtıcı kuş. | Açık. | Ayırma. Temyiz etme. | İniş. İLE Yeniden, tekrar oynatan, oynayan, geri ve arka tarafa doğru ... gibi anlamlara gelir. [Sözcüğün sonuna ya da baş tarafına getirilerek kullanılan bir "ek"tir.] İLE Temel. | Bir asitle birleştiğinde bir tuz oluşturan nesne. )


- BAZ[İng./Fr. < BASE]/ALKALİ[Fr. < ALCALI] değil/yerine/= TABAN | ACIT


- BAZAN değil BAZEN

( Her ne kadar [Ar. "BA'-ZÂN: VAkit vakit, ara-sıra.] gelse de, Türkçe'de BAZEN olarak yazılmakta/kulllanılmaktadır. )


- BAZAL/BASAL değil/yerine/= TABAN | TEMEL | ALT


- BAZI BİLGİLERİN SUNUMUNDA:
TAÇLANMAK ile/ve/değil/<>/&gt;&lt;/< TAŞLANMAK

( Taşlanılmadan, taçlanılmaz! )


- BE-YANI değil/< BEYÂN'I


- BE'S/BEİS[Ar.] ile BES[Ar.]

( Zarar, ziyan. | Zahmet, zorluk. | Azap, şiddet, korku. | Fenâlık. İLE Yeter, yetişir, tamam, kâfi. | Çok. )


- BE'S/BÜ'S[Ar.] ile HAVF[Ar.]


- BEAN/BAN" değil BEN


- BEÇÇE/BEÇE[Fars.] ile ENİK, ENCİK ile CERV[Ar.]

( İnsan ya da hayvan yavrusuna verilen genel ad. İLE Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu. | [Ar. ENÎK] Güzel, sevimli, şirin şey. İLE Yırtıcı hayvan yavrusu. )


- BEDÂN[Ar.] ile BED'AN[Ar.]

( Fenâlar, yaramazlar, çirkinler. | Onunla. İLE Başlangıçta, ilk önce. )


- BEDEN[Ar.] ile BED'EN/BED'AN[Ar.]

( Gözde, nesne, ten. İLE Başlangıçta, ilk önce. )


- BEG/BEY ile/||/<> BEGEÇ/BEKEÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bey. | Koca. İLE/||/<> Sultan/hükümdar. )


- BEGONVİL[< MICHEL BÉGON - 1690] ile/değil BUGENVİL[< LOUIS ANTOINE DE BOUGAINVILLE][Brezilya-1768]/CEMİLE[Kıbrıs'ta]

( ile/değil )

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )


- BEKAR[Fr. < BÉCARRE] ile BEKÂR[Ar.] ile BÎ-KÂR[Fars.]

( Diyez'li ya da bemol'lü bir sesin eski durumuna getirilmesini gösteren nota imi. İLE Evlenmemiş/evli olmayan kişi. İLE İşsiz, güçsüz.["BEKÂR" değil BÎ-KÂR'lar evi] )


- BEKÂR ile/ve/||/<>/> BAKAR


- BELGE ile/ve/||/<> BİLGİ


- BELİ ile/değil BERİ

( Evet.[Fars.] | Bele işaret eden. İLE Konuşanın önündeki iki uzaklıktan kendine daha yakın olanı belirten bir söz. | Bu uzaklıkta bulunan. | ...-den bu yana. )


- BEN-İM ile BENİM

( "Benim" bir kişiye özgü, ötekileri hesaba katmayan ayrımcılık demektir. )

( "Mine" implies exclusivity. )

( BENİM!

Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.

Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün genç kız kendine dedi ki:

- Yanışın her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek, sendeki sermaye yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler...

- Sevgili, dedi âşık, gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol.

- Genç kız âşığını derhal Mısır'a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu:

- Şu ayakta bekleyen yaşlı adam senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...

O sırada, yaşlı adam, bayılıp düştü. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, yaşlı adamı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı yaşlı adamı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için dedi ki:

- Diliyorsan ey yaşlı adam. Mısır'da kal! Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık özgürsün, kendinin sultanısın.

Yaşlı adam, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki:

- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka bir kimsede olsun!

Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar "Benim!" dediğini duyayım! )

( "Ben-im" bilinci bile, yararlı bir yön gösterici de olsa sürekli değildir.[Nerede aranması gerektiğini gösterir. Neyin aranması gerektiğini değil.] )

( Even the consiousness "I am" is not continuous, though it is a useful pointer.[It shows where to seek, but not what to seek.] )

( I AM vs. MINE/MY )


- BENZEN[< Fr. < Ar.] ile BENZİN[< Fr. < Ar.]

( Madenkömürü katranından çıkarılan, C6H6 formulündeki hidrokarbonun bilimsel adı. İLE Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı, yaklaşık olarak 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu olan bir sıvı. | Benzen. )


- BERBER[Fars.]/BARBER[İng.] ile BERBER[Fars.]

( Saç/sakal kesen usta/esnaf. İLE Afrika'nın kuzeyinde bulunan bir budun/kavim[Ar.]. )


- BERDE[Ar.] ile BERDE/BENDE[Ar.]

( Mide dolgunluğu. İLE Tutsak, esir, köle, karavaş. )


- BEREKET[Ar.] ile BEREKÂT[Ar.]

( Bolluk. | Meymenet, saâdet, mutluluk. | Tanrı vergisi. İLE Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )


- BERGMAN ile/ve/||/<> BORGMAN

( Einstein'in, Amerika'ya giderken yanında olmasını istediği iki matematikçi. )


- BERHAVA[Fars. + Ar.] değil/yerine/= YARARSIZ, BOŞ

( Havaya atılmış, uçurulmuş. | Yararsız, boş. )


- BEŞBETER değil BESBETER


- BEŞER ile/değil/yerine BÎ-ŞER


- BEŞERİYYÂT[Ar.] ile BEŞERİYYET[Ar.]

( İnsan bilimi, antropoloji. İLE İnsanlık, beşerlik. )


- BETİK/KİTAP ile SUPARA[Fars. SÎ+PÂRE]

( ... İLE Osmanlı Devleti'nde, okul kitaplarının genel adı. )


- BETİK = KİTAP = BOOK[İng.] = LIVRE[Fr.] = BUCH[Alm.] = LIBRO[İt., İsp.]


- BETÎL/BETÛL

( HZ. MERYEM'İN VE FÂTIMAT-ÜZ-ZEHRÂ'NIN TAKMA ADI )


- BETÜL ile/değil BETÛL

( ... İLE/DEĞİL Erkeklerden çekinen, nâmuslu kadın. | Ayrı kök salan fidan. )


- BEVÂDÎ[Ar. < BÂDİYE] ile BEVÂDÎR[Ar. < BÂDİRE]

( Çöller/sahralar, kırlar. İLE Olagelen olaylar/hadiseler. )


- BEY ile/ve/||/<>/> BOY

( Bey'in kararı/tutumu/dini vb. İLE/VE/||/<>/> Boy'un kararı/tutumu/dini. )


- BEYÂT[Ar.] ile BEY'AT/BÎAT[Ar.]

( Gece uyuma, gece iş görme, geceyi işle geçirme. İLE Kabul ve onay/tasdik uygulaması. )


- BEYHÛDE[Fars. < BİHÛDE] ile/ve/||/<> NÂFİLE ile/ve/||/<> FUZÛLÎ

( Yararsız. | Boşuna. İLE/VE/||/<> Gerekli değilken yapılan iş. | Farzların dışında kılınan namaz. | Boşuna, gereksiz. İLE/VE/||/<> Erdemli/faziletli. | Gerekli, yersiz, boşuna. )


- BEZ BEZE[Ar.] ile BEZBEZE[Ar.]

( Zafer, üstünlük, galebe. İLE Hızlı yürüme, kaçma. | Şiddetli sarsma, depretme. )


- BEZ ile PAÇAVRA/ÇAPUT/ÇAPIT

( ... İLE Eskimiş bez ya da kumaş parçası. | [mecaz] Değersiz ve iğrenç şey ya da kişi. )


- BEZİRGÂN[Fars. < BAZERGÂN]/TÜCCAR[Ar.] değil/yerine/= TECİMEN

( Tüccar. | Alışverişte çok kâr amacı güden kişi. | Yahudiler için kullanılan bir adlandırma. | Mesleğini sadece kazanç için kullanan kişi. )


- Bİ-L-Fİ'L[Ar.] ile Bİ-L-HÂSSA[Ar.]

( Gerçekten, hakîki olarak. İLE Özellikle, mahsus, hususî olarak, hele. )


- Bİ-L-İHTİMÂM[Ar.] ile Bİ-L-İHTİRÂM[Ar.]

( Özenerek, özenle, dikkat ederek, dikkatle. İLE Saygı duyarak, saygıyla. )


- Bİ-L-İSTİ'CÂL[Ar.] ile Bİ-L-İSTÎCÂR[Ar.]

( Acele ederek, aceleyle. İLE Kiraya vererek, kiralayarak. )


- BÎ-ZÂD[Ar.] ile Bİ-Z-ZÂT / BİZZAT[Ar.]

( Azıksız, zahiresiz. İLE Kendi. )


- BÎ-ZÂD[Ar.] ile/ve/<> BİZÂZ[Ar.]

( Azıksız, zahiresiz. İLE/VE/<> Yetersizlik/kifâyetsizlik, perişanlık, pejmürdelik.[BEZÂZET, BÜZÛZET] )


- BİAT[Ar.] ile BÎ-ADD[Ar.]

( Kabul ve onay uygulaması. İLE Sayısız. )


- BÎAT[aslı BEY'AT]

( KABUL VE TASDİK, İNTİSAB MUÂMELESİ, İNÂBE, İNTİSAB ETMEK, NASİB ALMAK, DERVİŞ OLMAK, AHD Ü PEYMÂN )


- BIÇ ile/ve/||/<> BİÇ

( Kabadan kesmek. İLE/VE/||/<> Belirli bir biçim vererek kesmek. )


- BİÇEK ile/> BIÇAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BİÇİM ile BİÇEM

( Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü. | Biçme işi. İLE Anlatma, oluş, deyiş ya da yapış biçimi, tarz, üslûp. )


- BİÇİMSEL SESBİLİM ile BİÇİMSEL SESBİRİM

( MORPHOPHONOLOGY, MORPHOPHONEMICS vs. MORPHOPHONEME )


- BÎD[Ar.] ile BİD[Ar.] ile BÎD[Ar.]

( Yok olma. İLE Arapça'daki bi edatının d,t ile başlayan sözcüklere katıldığı zamanki şeklidir. [Sözcüğü zarf yapar. (Bİ-D-DA'VÂ: Dâvâ ederek.)] İLE Söğüt ağacı. )


- BIDIK/BIDIQ =/> BIYIK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BIGRIG/BOGRUG ile BOGRUL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Saman çuvalı, tulum ve benzerlerinde görülen şişkinlik. İLE Dolu bir heybe, bir tulum ya da benzeri nesnelerde görülen şişkinlik, çıkıntı. )

( BOGRUL KOY/BOGRUL QOY: Boğazı ak koyun. )


- BİH ile BÎH[Fars.] ile BÎD[Fars.]

( O, onu, ona, ondan, onunla. İLE İyi, yeğ. | Ayva. İLE Kök, asıl, temel. | Kaynak. )


- BİHÂR[Ar. < BAHR] ile BÎ-HÂR[Fars.]

( Denizler. İLE Dikensiz. )


- BÎKA[Ar.] ile BİKA'[Ar. < BUK'A]

( Mercimek. İLE Yerler, topraklar, ülkeler. )


- BIKIN/BIQIN =/> KALÇA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BİL-[Ar.] ile BÎL[Ar.]

( -ile anlamına gelip, eklendiği -kameriyye harfleriyle başlayan- sözcükleri zarf yapar. [BİL-İKTİFÂ: Yetinerek, iktifâ ederek.] İLE Bel; çapa. | Hindayvası denilen Hindistan'a özgü bir meyve. | Gübre sepeti. )


- BİLÂDER değil BİRÂDER


- BİLÂHARE[Ar.]["BİLÂHERE" değil!] değil/yerine/= SONRADAN/DAHA SONRA/SONRALARI


- BİLÂSEBEP değil/yerine/= NEDENSİZCE


- BİLDİREN ile/ve/değil/yerine BULDURAN


- BİLE[Ar.] ile BÎLE[Ar.]

( Birlikte. | Aynı zamanda. | Üstelik. İLE Ada. | Yanak. | Yan. | "Kesme" denilen küçük bahçıvan beli şeklindeki ok temreni. | Kayık küreği, gönderi. )


- BİLECİK ile BİRECİK

( İl. İLE İlçe.[Urfa] )

( ... İLE Kelaynak kuşlarının koruma altına alındığı bölge. )


- BİLEŞİK/LİK ile BİREŞİK/LİK


- BİLEŞİM ile BİREŞİM(/KURGUL)/TEVHİD

( Kimyasal. İLE Kavramsal. )


- BİLFARZ/MİSAL/MESELÂ[Ar.]/ÖRNEĞİN/YANİ ile/değil/yerine SÖZGELİMİ/SÖZGELİŞİ


- BİLGEN ile BİRGEN

( HABÎR ile VAHHAB )


- BİLGİ(EL-İLM) ile ÖĞRENİM(TE'ALLÜM) ile ÖĞRETİM(TA'LÎM)

( İhvân'ın Îsâgûcî'de ele aldığı konulardan biridir. Ona göre; "Bilgi, bilinenin(nesne) bilenin(özne) zihnindeki suretinden; sanat ise bilen sanatkârın zihindeki bu suretleri dışa vurup maddeye uygulamasından başka bir şey değildir." Öbür taraftan, öğreticinin nefsi(zihin) fiil halinde, öğrencininki ise güç halinde "bilen"(allâme)'dir. Bu durumda öğretim , güç halindeki bilgiyi fiil haline çıkarma, öğrenim ise güç halindeki bilginin fiil haline çıkmasından öte bir şey değildir. Hal böyle olunca özü itibariyle güç halinde bilen durumundaki cüz'î insan nefislerinin fiil halinde bilen felekî-küllî nefs tarafından fiil haline geçirilmesi gerekmektedir. )


- BİLGİ/(B)İLİM/GÖRGÜ:
NAKLETMEK İÇİN ile/ve/değil/||/<>/< NAKŞETMEK İÇİN


- BİLGİ ile/ve/||/<>/>/< BİRGİ/BİREŞİM


- BİLGİ ve/<> BİTGİ/BİTKİ

( Organiklerdir. )


- BİLHASSA[Ar.] ile BİLAHARE[Ar. < Bİ'L-ÂHİRE]["BİLÂHERE" değil!]

( Özellikle. İLE Sonra, sonradan, daha sonra, sonraları. )


- BİLİMCİ ile/ve/<>/> ÖKE ile/ve/<>/> BİLGER ile/ve/<>/> BİLGEN ile/ve/<>/> BİLMEN ile/ve/<>/> YETİLBEY ile/ve/<>/> BİLİMBEY

( Biliminsanı, akademisyen. İLE/VE/<>/> Doktor. İLE/VE/<>/> Yardımcı doçent. İLE/VE/<>/> Doçent. İLE/VE/<>/> Profesör. İLE/VE/<>/> Dekan. İLE/VE/<>/> Rektör. )


- BİLİNÇ ve/=/||/<>/< UYARAN[/AĞRI/ACI]


- BİLİNEMEZ ile/ve/=/||/<> BÖLÜNEMEZ


- BİLİŞME ve/=/<> BULUŞMA


- BİLMEK(İLİM):
DİL ile/ve/||/<> KALP ile/ve/||/<> GÖVDE

( Zikreden. İLE/VE/||/<> Şükreden. İLE/VE/||/<> Sabreden. )


- BİN[Ar.] ile BİN-[Ar.] ile BİN[Ar. çoğ. BENÎ] ile BÎN[Ar. çoğ. BÜYÛN] ile -BÎN[Ar.]

( Bin sayısı. | Bir şeye çıkmak, binmek. İLE -e, -de, -ile hallerini karşılar ve şemsiye harfleriyle başlayan sözcükleri zarf yapar. [BİN-NETÎCE: Sonuç olarak.] İLE Oğul, oğlu. İLE Bölge, mıntıka. İLE Gören, görücü. [DÛR-BÎN: Uzaktan gören, dürbün.] )


- BİNÂ'[Ar.] ile BÎNÂ[Ar.]

( Yapı. | Ev. | Yapma, kurma. | Müteaddî[geçişli], lâzım[geçişsiz], meçhûl[edilgen], mutâvaat[dönüşlü] gibi fiillerin esâsını konu alan kitap. İLE Gören, görücü. | Göz. )


- BİNDİĞİM/İZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;/< BİLDİĞİM/İZ

( Gövdemiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Zihnimiz. )


- BİR HOŞ OLDUM değil/< BÎ-HÛŞ OLDUM

( ... değil/< BÎ-HÛŞ[Fars.]: Şaşkın, sersem. | Deli. )


- BİR KONUNUN/DURUMUN/AYRINTININ:
İŞLEYİŞİ ile/ve/değil/||/<> İŞLENİŞİ


- BİR[Ar.] ile Bİ'R[Ar. çoğ. ÂBÂR] ile BİRR[Ar.] ile BÎR[Ar.] ile BİR[Ar.]

( -ile, -ederek anlamına gelip eklendiği -şemsiye harfleriyle başlayan- sözcükleri zarf yapar. [Bİ-R-RECÂ: Ricâ ile.] İLE Kuyu. İLE İyilik, güzellik, hayır. | Anaya, babaya itâat. | Bağışta bulunma. İLE Yıldırım. | Yatak, döşek, kilim, halı, seccâde, örtü gibi şeyler. İLE Sayıların ilki. | Bir sayısını gösteren rakam. | Bu sayı kadar olan. | Herhangi bir varolanı belirsiz olarak gösteren. | Tek. | Birleşik. | Eş. | Ortaklaşa olan. | Sadece. | Ancak, yalnız. )


- BİR/KAÇ KONUYU/SORUNU:
AÇMAK/AÇMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/||/<>/> AŞMAK/AŞMAYA ÇALIŞMAK


- BİR ile/ve/||/<>/> BİN ile/ve/||/<>/> MİLYON ile/ve/||/<>/> MİLYAR ile/ve/||/<>/> TRİLYON ile/ve/||/<>/> KATRİLYON ile/ve/||/<>/> KENTİLYON ile/ve/||/<>/> SEKSTİLYON ile/ve/||/<>/> SEPTİLYON ile/ve/||/<>/> OKTİLYON ile/ve/||/<>/> NONTİLYON

( ... ile~> 3 ile~> 6 ile~> 9 ile~> 12 ile~> 15 ile~> 18 ile~> 21 ile~> 24 ile~> 27 ile~> 30 [0/Sıfır] )


- BİRBİRİNLE(N) değil BİRBİRİYLE


- BİREŞİM/TEVHİD["TEHVİD" değil!] ve İLKE

( UNITY and PRINCIPLE )


- BİRFİİL" değil BİLFİİL


- BİRİM ile/ve/||/<>/> BİLİM


- BIRKIG/BIRQIG ile BIRKIRDI/BIRQIRDI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Atın ya da eşeğin homurtusü; ât bırqıgı denir. İLE At homurdandı. )


- BİRLEŞİK KAPLAR değil BİLEŞİK KAPLAR


- BİRLEŞME/VAHDANİYET ile BİLEŞME/SENTEZ ile BİREŞME/TEVHİD

( Mekanik. İLE Kimyasal. İLE Organik. )

( (SYNTACTIC) COMPOUNDING vs. (LEXICAL) COMPOUNDING vs. UNITY )


- BİSİKLET ve/<> SÖRF/SURF


- BİSİKLETÇİ ile/ve/değil BİSİKLETLİ


- BİT PAZARI değil BAT[BAĞTETEN](HIZLI/ANİDEN) PAZARI

( Beyazıt'tadır. )


- BİT-[Ar.] ile BÎT[Ar.] ile BİT[Ar.]

( -ile, ederek anlamına gelip, eklendiği -şemsiye harfleriyle başlayan- sözcükleri zarf yapar. [Bİ-T-TAGYÎR: Değiştirerek]. İLE Kuvvet, gıda. İLE Yarımkanatlılar alttakımına giren, insan ve memeli hayvanların gövdesinde asalak olarak yaşayan ufak böcek. [KEHLE(Ar.) | PEDICULUS(Lat.)] )


- BIT[b] ile/ve/||/<>/> BYTE[B]

( 0 ve 1'i simgeleyen her bir veri. İLE/VE/||/<>/> 8 bitlik veri. [8 bit = 1 byte] [1 GB = 1024 MB(Byte) = 8192 Mb(bit)] )

( 1 nibble = 4 bit [b]

1 byte [B] = 8 bit [b]

1 character = 8 bit [b]

1 word = 16 bit [b]

1 MAPM-word = 32 bit [b]

1 quadruple-word = 64 bit [b]

1 block = 4096 bit [b]

1 kilobit [kb] = 1024 bit [b]

1 kilobyte [kB] = 8192 bit [b]

1 kilobyte (10^3 bytes) = 8000 bit [b]

1 megabit [Mb] = 1048576 bit [b]

1 megabyte [MB] = 8388608 bit [b]

1 megabyte (10^6 bytes) = 8000000 bit [b]

1 gigabit [Gb] = 1073741824 bit [b]

1 gigabyte [GB] = 8589934592 bit [b]

1 gigabyte (10^9 bytes) = 8000000000 bit [b]

1 terabit [Tb] = 1099511627776 bit [b]

1 terabyte [TB] = 8796093022208 bit [b]

1 terabyte (10^12 bytes) = 8000000000000 bit [b]

1 petabit [Pb] = 1.1258999068426E+15 bit [b]

1 petabyte [PB] = 9.007199254741E+15 bit [b]

1 petabyte (10^15 bytes) = 8.0E+15 bit [b]

1 exabit [Eb] = 1.1529215046068E+18 bit [b]

1 exabyte [EB] = 9.2233720368548E+18 bit [b]

1 exabyte (10^18 bytes) = 8.0E+18 bit [b]

1 floppy disk (3.5", DD) = 5830656 bit [b]

1 floppy disk (3.5", HD) = 11661312 bit [b]

1 floppy disk (3.5", ED) = 23322624 bit [b]

1 floppy disk (5.25", DD) = 2915328 bit [b]

1 floppy disk (5.25", HD) = 9711616 bit [b]

1 Zip 100 = 803454976 bit [b]

1 Zip 250 = 2008637440 bit [b]

1 Jaz 1GB = 8589934592 bit [b]

1 Jaz 2GB = 17179869184 bit [b]

1 CD (74 minute) = 5448466432 bit [b]

1 CD (80 minute) = 5890233976 bit [b]

1 DVD (1 layer, 1 side) = 40372692582.4 bit [b]

1 DVD (2 layer, 1 side) = 73014444032 bit [b]

1 DVD (1 layer, 2 side) = 80745385164.8 bit [b]

1 DVD (2 layer, 2 side) = 146028888064 bit [b] )


- BİT ile KENE/SAKIRGA/SAKARGA ile MAYT ile GÜVE

( Bilinen, 866 tür kene vardır. )

( ... ile SIFÂR ile ... ile ... )

( ... ile KENE ile ... ile BÎV, PÎVE, SÛS )

( LOUSE vs. TICK/ACARID vs. MITE vs. MOTH )

( PEDICULUS cum TRICHODECTES CAMELI[Deve kenesi]/HAEMATOPINUS PILIFERUS[Köpek kenesi]/TRICHODECTES OVIS[Koyun kenesi] cum ... cum TINEA PELLIONELLA )


- BİTA'[Ar.] ile BÎ-TÂ[Ar.]

( Baldan ve hurmadan yapılan bir çeşit şarap, koyu şıra. | Uzun boylu [adam]. İLE Buruşuksuz. )


- BİTMEK ile/ve/||/<> BATMAK


- BİYOLOJİ[İng. < BIOLOGY] değil/yerine/= DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM


- BİZLE[Ar.] ile BİZLE/BEZLE[Ar.]

( Gündelik giysi. İLE Şaka, lâtife. )


- BLAZMA ile PLAZMA

( Malawi'de, Malawi Gölü'nden, deri yoluyla bulaşan bu hastalık, daha sonra eklemlere yerleşiyormuş. İleri aşamalarında, sidikten, kan bile gelebiliyormuş. İnsanın fazla olduğu sahil şeridinde görülüyormuş. İLE Nesnenin dördüncü durumu. )


- BLOK ile BLOKAJ ile BLOKE ETMEK ile BLOKER/BLOKÖR

( Engel, durma, bina. İLE Durdurma, tıkanma, tıkanıklık. İLE Durdurmak. İLE Durdurucu, engelleyici. )


- BLOKAJ ile/||/<> BLOKER/BLOKÖR

( Durdurma. | Tıkanma, tıkanıklık. İLE/||/<> Durdurucu. | Engelleyici. )


- BOCA/POCA[İt.] >< ORSA ile BOCA

( Geminin, rüzgâr almayan yanı. >< Rüzgâr altı/üstü. İLE Kaptaki/tenceredeki bir şeyi olduğu gibi dökmek. )

( BOCALAMAK: Geminin, rüzgâra karşı gidemeyerek sürüklenmesi. | Bir işte, tutulması gereken yolu kestirememek, ne yapacağını bilememek, kararsız olmak. )


- BOD ile BODUN/BOYUN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Boy. İLE Halk, tebaa, avam. )


- BOĞUK ile/ve/||/<> BOZUK


- BOGULDI ile BOGUNDI ile BOGUNDI ile BOGUŞDI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Adam boğuldu. İLE At boğuldu. İLE Hayvanların sidik torbası[mesanesi]. İLE Onlar birbirini boğdu. )


- BOGUZ ile/> BOĞAZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BOKAK/BOQAQ ile BOKUK/BOQUQ ile BOKUK/BOQUQ

( Kuş kursağı. İLE Çiçek tomurcuğu.[Çiçeğin açmadan önce çanak yapraklarla sarılı durumu.] İLE Âdemelmasının iki yanında, deri ile et arasında oluşan et parçası.[guatr] )


- BOKURSI/BOQURSI ile DEMİR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Saban demiri. İLE ... )


- BÖLÜK ile BÖLÜK/BELİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir tür hayvanın bir arada bulunduğu öbek. İLE Saç örgüsü. | Saç örgüsünün omuzlardan aşağı uzanan bölümü, bölük, örgü. )


- BÖLÜNMEK ile/değil/yerine/>< BÖLÜŞMEK

( Yok eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tok eder. )

( Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.

Hat: Serçemeli Mustafa Necateddin el-Erzurumî (1912-1991) )


- BORBALDI ile BORBAŞDI ile BORBAŞDI ile BORBATTI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Onun işi karıştı. İLE İçinden çıkılamayacak derecede karışık olay. İLE Konu/durum karıştı. İLE O, onun işini karıştırdı ve geciktirdi. )


- BÖRÜ/SİRHAN, DÎDÂN[< DÛD]/NEMF, ŞUFEYRE/ŞÜFEYRE, ÜŞBE[Ar.] / NYMPH[İng.] / NYMPHE[Fr.]: KURT | KURTÇUK


- BOSTAN[Fars. < BUSTAN] değil/yerine/= KAVUNLUK


- BOY-POS


- BOYIN =/> BOYUN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İnsanın ya da başka bir canlının boynu. )


- BOYUN BAĞI/FULAR[Fr. < FOULARD] ile EŞARP[Fr. < ÉCHARPE]

( FOULARD vs. SCARF )


- BÖZ = BEZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BRADİ- değil/yerine/= BRAKİ-

( Yavaş[lama]. İLE Kısa. )


- BU'D[Ar.] ile BÛD[Ar.]

( Uzaklık. | Aralık. | Boyut. İLE Varlık. )


- BU'RE[Ar.] ile BÛRE[Ar.]

( Çukur. | Çölde çukur biçiminde yapılan ocak. İLE Kuyumcuların kullandıkları, tuza benzer bir madde. | Nebat şekeri.[TEBERZED] )


- BU'UD değil/yerine/= BOYUT


- BUDA-DHARMA[Sansk.] = BUDA-DHAMMA[Palice]

( Aydınlanmış Bilgelik. )


- BUĞDAY ile/ve/||/<>/> BUĞDAY ÇORBASI / GENDÜME/GENDİME (AŞI)


- BUHUR[Ar. < BAHR] ile BUHÛR[Fars.]

( Denizler. İLE Tütsü. )


- BUJİTERİ değil BİJUTERİ


- BUKA/BUQA ile BUKAÇ/BUQAÇ ile BUKAÇ/BUQAÇ ile BUKAGU/BUQAGU ile BUKAK/BUQAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Boğa. İLE Çömlek ya da güğüm.[EŞİÇ BUKAÇ/EŞİÇ BUQAÇ: Tencere-tava.] İLE Bir dağ geçidinin adı. İLE Hırsızlara vurulan pranga. İLE Kursak. )


- BULANMAK ile/||/<>/> BULAŞMAK


- BULANTI ile/ve/||/<> BUNALTI


- BULGAMAK/BULGAMAQ ile BULGANMAK/BULGANMAQ ile BULGAYUK/BULGAYUQ ile BULGAMA ile BULGAK/BULGAQ ile BULGAŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bulandırmak. İLE Bulanma.[Suyun bulanması] İLE Bulanık. İLE Yağsız ve tatsız bulamaç.[yulaf lapası] İLE Yaklaşmakta olan bir düşmanın etkisiyle halkı saran korku ve kaygı. İLE Yaklaşmakta olan bir düşmanın etkisiyle halkı saran itaatsizlik durumu. )


- BULIT = BULUT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BULMAK/BULMAQ ile BULDUKMAK/BULDUQMAQ / BULDUKTI/BULDUQTI ile BULDUZMAK/BULDUZMAQ ile BULDUNI[Kençek]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bulmak. İLE Nesne/nin bulunması/bulundu. İLE Bulmasını sağlamak. İLE İçine kuru ya da yaş üzüm konan tatlı. )


- BULUNÇ/VİCDAN[Ar.] ile/ve/<> BİLİNÇ

( CONSCIOUS vs./and/<< CONSCIOUSNESS )


- BÜNBEK/BENBEK ile KADIRGA BALIĞI

( Kadırga balığı denilen bir tür deniz canlısı. )


- BUNDA değil/yerine/= BURADA


- BURÇAK/BURÇAQ ile BURÇAK/BURÇAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bezelye, fasulye, bakla gibi şeylerin tanesi, tohumu. İLE Ter damlası. )


- BURHAN[Ar.] ile BUHRAN[Ar.]


- BURKA/BÜRKA'[Ar.] değil/yerine/= YAŞMAK

( Peçe, tül, yaşmak, yüzörtüsü. )


- BURKSAN/BURXAN/FURKSAN/FURXAN ile BUSUG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Put [Budha heykeli]. İLE Pusu. )


- BURMAK/BURMAQ ile BURUTMAK/BURUTMAQ ile BURIŞ(BURUŞMA) ile BURKI/BURQI ile BURKITMAK/BURQITMAQ ile BURKIG/BURQIG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kokma. | Buharının yükselmesi. İLE buharlanmasına neden olmak. İLE Kırışıklık.[deride ya da kumaşta] İLE Kırışık/buruşuk. İLE Buruşturmak. İLE Deride ya da benzer bir nesnede oluşan kırışıklık/buruşma. )


- BURUN ile BURUN ile BURUN ile BURUNG ile BULUNG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Burun. İLE Dağın doruğu. | Herhangi bir şeyin ilk parçası. İLE Ön. İLE Olanağı bulunan en uzak noktaya göre kabul edilen ok atım uzaklığı. İLE Köşe. )


- BUS = PUS
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- BUŞON ile BUTON

( Tıkaç. İLE Düğme. )


- BÜTÜN[Ar.] < BÜTÛN[Ar. < BATN]

( Eksiksiz, tam. | Parçalanmamış. | Birlik, tamlık. İLE Karınlar. | Nesiller, soylar. | İç. )


- BÜVET/BÜĞET ile BÜVET[< Fr.]

( Su birikintisi, gölcük. İLE Yiyecek ve içecek şeyler satılan küçük büfe. )


- BUXSI/BUKSI ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir yemek adı. )


- CA'D[Ar.] ile CÂDD/E[Ar.]

( İLE )


- CA'L[Ar.] ile CÂL/Î[Ar.]

( Yapma, meydana getirme. | Sabır, tahammül. | İşe başlama, alma. İLE Tuzak. | Misvak ağacı. )


- CÂBE[Ar.] ile CA'BE[Ar. < BEYT]

( İLE )


- CÂBÜLKÂ ile/ve CÂBÜLSÂ

( Doğunun en doğusunda, bin kapısı olan gayet büyük bir şehirmiş. İLE/VE Batının en batısında, bin kapısı olan gayet büyük bir şehirmiş. )


- ÇAÇIR/ÇATIR ile/= ÇAŞIR[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çadır. )


- CÂDDE[Ar.] ile CADDE[Ar.]/ŞÂH-RÂH[Ar.]

( İLE )


- ÇADIR[Fars. < ÇADER/ÇETR] ile/ve OTAĞ/OTAG[dvnlgttrk]/OTAK

( Gölgelik. İLE/VE Büyük ve süslü çadır. | Sultan ve vezirlere ait çadırlara verilen addır. Bu çadırlara otağ denmesinin nedeni, içinde "od" yani ateş yakılabilmesidir. )

( [Yun. (Türkçe'den)] ÇADÍRİ [Dağınık ev ya da oda.] ile/ve ... )

( [Çince (Türkçe'den)] CHÁDIÉ'ÉR ile/ve ... )

( [Urduca (Türkçe'den)] ÇATR [Sultan için kullanılan büyük şemsiye.] ile/ve ... )


- ÇAG ÇOG = GÜRÜLTÜ PATIRTI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ÇAĞMAK ile ÇAĞNAK

( Güneş ışığının vurması. İLE Döl kesesini dolduran ve dölütü içinde bulunduran sıvı, amnios suyu. )


- ÇAGMUR ile/= ÇAMGUR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Şalgam. )


- CÂHİZ[Ar.] ile CAHİZ/CAFİZ[Ar.]

( Cesaretli, gözüpek. İLE Katılar için kullanılan hacim ölçüsü. )


- ÇAKIR/ÇAQIR = MAVİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ÇALI-ÇIRPI (TOPLAMAK)


- CÂLÎ[Ar.] ile CÂLİ'[Ar.] ile CA'LÎ[Ar.] ile CÂL/CÂLÎ[Ar.]

( Parlayan, cilâlı. | Cilâlayan, parlatan, temizleyen. | Sürgün eden. İLE Açık-saçık hanım. | Utanması kıt adam. İLE Sahte, yapmacıklı, düzme. | [Felsefe'de] Yapma. [ARTIFICE(Fr.)] İLE Tuzak. | Misvak ağacı. )


- ÇALKAN/ÇALQAN = ...
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sayrılığın gövdedeki bir noktadan başka noktalara yayılması. )


- ÇALMAK ile/ve/||/<>/> ÇAR ÇUR ETMEK


- CAMBAZ değil CÂN-BÂZ[Fars.]


- CAMBUL/CUMBUL CUMBUL ile (")CIVIK(")

( Çok sulu yemek için kullanılan söz. İLE Fazla suyla karıştığından dolayı, biçimini korumayacak kadar sulanmış olan. | Soğuk ve can sıkıcı şakalar yapan. )


- CAMGÖZ ile "CAM GÖZ"

( Deniz kıyısına yakın yaşayan, boyu 1.5 m. kadar olan, bir tür köpekbalığı. İLE Gözü, takma olan. | Açgözlü. )

( Balık. İLE Takma gözlü. )


- CÂMİ'[Ar. < CEM çoğ. CEVÂMİ'] ile CÂMİ'[Ar. < CEM çoğ. CEVÂMİ'] ile Câmî[Fars.]

( CÂMİ: CEBRAİL + AZRÂİL + MİKÂİL + İSRÂFİL
( Beyin. + Göz. + Kulak. + Ağız. )

( Derleyen, toplayan, cem eden. | İçine alan, içinde bulunduran. İLE İçinde namaz kılınan ibâadet yeri. İçinde Cuma namazı kılınan mescit. İLE İran'ın XV. yy.da yetişmiş büyük mutasavvıf, mütefekkir ve âlim şâiri. )


- ÇANGIL ÇUNGUL/ÇANGIR ÇUNGUR


- CÂNİB[Ar.] ile KENEF[Ar.]


- CÂNİB[Ar.] ile NÂHİYE[Ar.] ile CİHET[Ar.]


- ÇAPA/LAMAK ile ÇABA/LAMAK


- ÇAPRAŞ ile/||/<> ÇEPREŞ

( İki şeyin birbirine çapraz olarak kesişmesi, karışmak, çözülmez duruma gelmek. İLE/||/<> Birbirine geçmek, sıkışmak, çitişmek, çapraz olmak, kenetlenmek, şiddetlenmek. )


- ÇAR ÇUR (ETMEK)[İSRAF ETMEK]


- ÇARDAK ile ALAÇIK

( Tarla, bahçe gibi yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak. İLE Üzeri dal ve hasırla örülmüş barınak. )


- CARİ HESAP değil/yerine/= SÜREN SAYIŞ


- ÇARPIŞAN ile/değil ÇAKIŞAN


- CART CURT (YAPMAK)


- CAT- ile/||/<> EN- ile/||/<> END-/ENDO-/ENTO-/ESO- ile/||/<> EP-/EPİ- ile/||/<> DEXTR-/DEXTRO- ile/||/<> DİST-/DİSTO- ile/||/<> DORS-/DORSİ-/DORSO- ile/||/<> HYP-/HYPO- ile/||/<> HYPER- ile/||/<> HYPS-/HYPSİ-/HYPSO- ile/||/<> E-/EC-/EX-/EXO-/OE- ile/||/<> EXTRA-/EXTRO- ile/||/<> MES-/MESO- ile/||/<> MET-/META- ile/||/<> İM- ile/||/<> İN- ile/||/<> İNTER- ile/||/<> İNTRA-/İNTRO- ile/||/<> LATER-/LATERİ-/LATERO- ile/||/<> ULTRA- ile/||/<> UN- ile/||/<> SUB- ile/||/<> SUPER- ile/||/<> SUPRA- ile/||/<> SYN- ile/||/<> TRANS- ile/||/<> PERİ- ile/||/<> PRE-/PRAE-/PRO- ile/||/<> PROT-/PROTO- ile/||/<> RETRO- ile/||/<> PAN-/PANT-/PANTO- ile/||/<> CO-/COM-/CON- ile/||/<> POST- ile/||/<> PLEİO-/PLEO- ile/||/<> MEDİ-/MED- ile/||/<> MULT-/MULTİ-

( Aşağı, alt, uzak, karşıt, cot, ile. İLE/||/<> İçine, içine koymak, içte kapatmak, çevrelemek. İLE/||/<> İçinde, iç tarafta. İLE/||/<> Yukarıda, üstte, arasında, önde, yanda, tarafında, dışta, üstte, üzerinde, ek olarak. İLE/||/<> Sağda, sağa doğru, sağ tarafta. İLE/||/<> Distal, merkezden uzakta, ayrı, arkada. İLE/||/<> Sırt, sırtla ilgili, dorsal geri, arka. İLE/||/<> Altında, aşağıda, normalden az. İLE/||/<> Üzerinde, üstünde, yukarısında, ötesinde, normalden fazla, aşırı. İLE/||/<> Yüksek, yükseklik, yukarıda, yukarı, yukarıya. İLE/||/<> Ötesinde, dış, kapalı, -den, bütünüyle, olmaksızın, dışında, dış tarafta, bütünüyle. İLE/||/<> Dışında, fazladan, ötesinde, üstüne, ek olarak. İLE/||/<> Orta, arada, birleştirici bölüm, kısmı, ikincil. İLE/||/<> Sonra, ötesinde, arasında, değişim, dönüşüm, başkalaşım. İLE/||/<> Değil, olmayan, olumsuz anlam veren ön ek. Yokluk, eksik, olmaksızın. İLE/||/<> İçine, içte, içinde, e doğru, üzerinden. İLE/||/<> Arasında, içlerinde, çevrelenmiş, sarılmış. İLE/||/<> İçinde, içine, içe doğru. İLE/||/<> Yan, yanda, yan tarafta. İLE/||/<> Ötesinde, aşırı, fazla. İLE/||/<> Değil, eksik, yoksun. İLE/||/<> Boyunca, ötesinde, bütünü ile. İLE/||/<> Altında, yakınında, hemen hemen, yakın, eksik, az çok. İLE/||/<> Yukarıda, aşırı, üzerinde. İLE/||/<> Yukarıda, üzerinde, üstünde. İLE/||/<> İle, birlikte, yapışık, kaynaşmış, bağlantı [b, m, p öncesi sym, l öncesi syl olur]. İLE/||/<> Önce, önünde. İLE/||/<> Çevresinde, yakınında, ötesinde, dolaylarında. İLE/||/<> İlk kez, ilk durum. İLE/||/<> Geri, sırt, arka, arkada. İLE/||/<> Bütün, genel, hepsi. İLE/||/<> İle, birlikte. İLE/||/<> Sonra, arkasında, daha sonra. İLE/||/<> Daha fazla. İLE/||/<> Orta, orta çizgi ve düzlemle ilgili, mediyal, ara, arada. İLE/||/<> Çok, fazla, aşırı, çok sayıda bölüm tutan. )


- ÇATIŞMA ile ÇAKIŞMA


- ÇATIŞMA değil/yerine/>< ÇALIŞMA


- ÇATIŞMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< ÇALIŞMAK


- ÇAVA/ÇAWA ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Genç erkek. )


- ÇAVAR/ÇUVAR ile ÇAVARLIG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ateş yakmak için kullanılan çalı çırpı. İLE/VE/||/<>/> Çalı çırpısı bol yer. )

( ÇUVAR ÇUVAR: Biçiminde ikileme olarak da kullanılır. )


- ÇAVLI/ÇAWLI ile ÇAVLI/ÇAWLI[Kençek]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Şahin. İLE Ateş yakmakta kullanılan şeftali çekirdekleri ve ceviz kabukları. )


- CAZİP[Ar.] değil/yerine/= ÇEKİM


- CE'BE[Ar.] ile CEBE[Ar.]

( Göbek bölgesi. İLE Zincirden ya da halkadan örme zırh. )


- CEBEL(LEŞME) değil CEDEL(LEŞME)

( TARTIŞMA, SERT MÜNÂKAŞA | KAVGA )


- ÇEÇEK ile ÇEÇEK[Çigil]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çiçek. İLE Kızamık ya da çiçek sayrılığına verilen ad. )


- CEDVEL/HARK[Ar.] ile CETVEL

( Su yolu, su akacak yarık. İLE Ölçüm aracı/tablosu. )


- CEFR[Ar.] ile CEFR/CİFR[Ar.]

( Geniş kuyu. İLE Güyâ bilinmezden/gaipten haber veren bir ilim. )


- CEHÂLET["CAHÂLET" değil!] ile/ve/yerine/değil İLİM

( Dönüp dolaşmak. İLE Bilinenden bilinmeyene gitmek. )

( Dünyaya sizin cahilliğe son vermenizden daha çok yardımı olabilecek bir başka şey yoktur. )

( İLMİ: - Ya Öğreten, - Ya öğrenen, - Ya seven olmak gerek. )

( İlmin saati, feyzi belirli olmaz. )

( İlim öğrendikçe, ilim onun niyetini tashih eder. )

( There is nothing that can help the world more than your putting an end to ignorance. )

( [not] IGNORANCE vs./and/but KNOWLEDGE
KNOWLEDGE instead of IGNORANCE )


- CEHL-İ MÜREKKEB ile/ve ECHEL-Ü CÜHELÂ

( Bilmediğini bilmemek. İLE/VE Bilmediği halde bildiğini doğru kabul etmek ve iddia etmek. )

( TECHÎL (ETMEK): Cahile cahilliğini söylemek. )


- ÇEKİMSEL BİÇİMBİLİM ile ÇEKİMSEL BİÇİMBİRİM

( INFLECTIONAL MORPHOLOGY vs. INFLECTIONAL MORPHEME )


- ÇEKİNMEK ile ÇEKİLMEK

( TO AVOID vs. TO RETREAT )


- ÇEKİP GİTMEK ile/ve/||/<> ÇIKIP GİTMEK


- ÇEKİRGE/ÇEKÜRGE[Oğuz] ile BÜRKAN/BİRKAN[Ar.]

( ... İLE Alaca çekirge. )


- ÇEKİŞME ile ÇELİŞME


- CELÂL ile/ve/<> CEMÂL

( Kişinin yüzünde hem Celâl, hem Cemâl gizli. Suratı astın mı Celâl, güldün mü Cemâl... )

( İçte[bâtın]. İLE/VE/<> Dışta/n[zâhir]. )

( ... İLE/VE/<> İkram edilen. )

( Batırır. İLE/VE/< Çıkarır. )


- CELB (ETMEK) ile/ve/||/<> CEZB (ETMEK)

( Kendi üzerine çekmek. | Getirtmek, davet etmek, çağırtmak. İLE/VE/||/<> Kendine çekmek. | Etkileyerek kendine bağlamak. )


- CELEB[Ar.]/İÇOĞLANI/İZLATKO ile CELEB[Ar.]

( ... | İstanbul sarayında ilk işe başlamış acemi. İLE Orospu, fahişe. | Çan. )


- CELEP/CELEB[Ar.] değil/yerine/= İÇOĞLANI

( Saraylarda, çeşitli devlet hizmeti için aday olarak yetiştirilen gençlere verilen ad. )


- ÇELİŞKİ ile/ve ÇATIŞKI

( Düşündürür. İLE/VE Güldürür ya da ağlatır.[öfkeden] )

( Goes to think. WITH/AND Goes to laugh or cry.[by the anger] )

( CONTRADICTION vs./and CONFLICT )


- CELP/CELB[Ar.] ile ÇAĞRI

( MESSAGE vs. SUMMON )


- CEMÂH[Ar.] ile CENÂH[Ar.]

( Atın baş sertliği, harınlık. İLE Kanat, kuş kanadı. | Kol, pazı. | Yan, kol. | Âhiret. )


- ÇEMÂN[Ar.] ile ÇEMEN[Erm.]

( Naz ile salınarak yürüyen. | Şarap kadeni. | Çemen. İLE Yeşil ve kısa otlarla örtülü yer, çimen. | Ağaç ve çiçeği olan çayır, yeşillik. )

( ... cum CUMINUM CYMINUM )


- ÇEMBER/ÇENBER[Fars.] değil/yerine/= DÖNGE


- CENÂH ile VECHE[aslı VİCHE]

( Kanat, kuş kanadı. | Kol, pazı. | Yan, kol. | Âhiret. İLE Yüz. | Yan, taraf, semt. )


- CENK/NÂME ile/değil ÇENG/NÂME


- CERÂHAT/CİRÂHAT[Ar.] ile CERÂHÂT[Ar. çoğ. CERÂHAT/CİRÂHAT]

( İrin, yara. | Cerrahlık. İLE Yaralar, irinler. )


- ÇERH[Fars. < ÇARH/ÇERYH]/FELEK[Ar.] değil/yerine/= ÇARK


- CERİB[Ar.] ile CERÎB[Ar.]

( Uyuz hastalığına tutulan, uyuz. İLE Eskiden Arap ülkelerinde kullanılan [aşağı-yukarı] 216 litrelik bir hacim ölçüsü. | Tarla ve arazi ölçüsü. | Dönüm. )


- CERİDE[Ar.]/GAZETE[İt. < GAZZETTA] değil/yerine/= ÇAĞIM/ÇAVBET


- ÇERT ile ÇERT ÇÜRT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Parça. İLE Herhangi bir şeyin parçaları ya da kırıntıları. )


- ÇEŞME ile/değil/< ŞADIRVAN/ŞÂDURVÂN[< Fars. ŞÂDÂB-I REVÂN: Akıcı, çok su. (REVÂN: Akıcı.)]

( ... İLE/DEĞİL Daha çok cami avlularında bulunan, etrafı çok musluklu duvarla çevrili su haznesi. )


- ÇETE/ÇETERE" değil ÇETELE

( Çizilerek ya da oyularak açılan kertik. | Esnafın, uzunlamasına ikiye bölüp üzerine kertikler çenterek hesap tuttukları ağaç dalı. )


- CETVEL değil/yerine/= ÇİZELGE


- CETVEL değil/yerine/= ÇİZGİLİK/ÇİZGEÇ


- CEV'ÂN, CÂYİ'[Ar.] ile CEVÂN/CÜVÂN/CİVÂN[Ar.]

( Ac, acıkmış, midesi boş. İLE Genç, taze, delikanlı. )


- CEVÂBÎ[Ar.] ile CEVÂBÎ[Ar. < CÂBÎ]

( Yanıt/cevap, karşılık. İLE Tahsildarlar, câbîler. )


- CEVAP[Ar.] ile YANIT


- ÇEVRİŞ[Fars.] = ÇERVİŞ[Fars.]

( Yemeğin sulu bölümü. )


- CEYLAN/CEREN/CERAN ile ZEREN

( ... İLE Moğolistan'daki ceylanlara verilen ad. )


- CEZA:
AMAÇ değil/yerine/>< ARAÇ

( [bkz.] CESARE BECCARIA[15 Mart 1738 - 28 Kasım 1794] )


- CEZA:
MUTLAK ile/ve/||/<> NİSBÎ ile/ve/||/<> KARMA

( Kesinlik ve karşılık. İLE/VE/||/<> Önleyici. İLE/VE/||/<> Hem önleyici, hem de karşılık. )


- CEZÂ ile/ve/değil/yerine/||/<> CEFÂ


- ÇƏMƏN[Azr.] = ÇİMEN[Tr.]


- CHANGE ve/||/<>/> CHANCE

( Değişim. VE/||/<>/> Kazanma olanakları/olasılıkları. )


- CHROM-/CHROMO- ile/||/<> CHRON-/CHRONO-

( Renk, özel bir pigmentasyon durumu ile ilgili. İLE/||/<> Zaman. )


- ÇIBIKAN/ÇIBIQAN ile ÇIBIKAN/ÇIBIQAN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Hünnap şekerlemesi. İLE Çıban.[Kırmızılığı nedeniyle hünnap şekerlemesine benzetilmiştir.] )


- CİDDİ" ile/değil GİTTİ


- ÇİĞDE/HÜNNAP ile ÇILAN

( Ayrı çanakyapraklı, ikiçeneklilerden bir ağaç. | Bu ağacın, kırmızı kabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde, güzün olgunlaşan meyvesi. İLE İri bir çeşit çiğde. )

( ZIZYPHUS SATIVA cum ... )


- ÇİĞNEMEK ile (")GEVİŞ GETİRMEK(")

( İnsanda. İLE Hayvanda ve beşerde. )

( Lokmalarını sıralamayıp gerektiği kadar [20-40 kez] çiğneyerek yutan. İLE Lokmalarını çiğnemeden yutanların yaşadığı. )

( MAZG/MADG ile ...
MÂZIG: Çiğneyen, çiğneyici. )

( CHEW, MASTICATION vs. CHEW THE CUD )


- ÇIGRI ile ÇIGRI/ÇAGRI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Küre. İLE Kuyu, değirmen ya da benzer şeylerdeki çıkrık. | Her tür palanga. | İp eğirmeye yarayan araç. )


- ÇIK/ÇIQ ile ÇIK/ÇIQ ile ÇIKAN/ÇIQAN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yansıma bir sözcük. İLE Selenini çıkarmak. İLE Teyze oğlu. )


- ÇIKIŞ ile/>< ÇÖKÜŞ


- ÇİLEYİ (SEÇMEYİN!) ile/ve/değil/||/<>/< ÇİLEĞİ (SEÇMEYİN!)


- CİMA' ile/ve CUMA

( Gövdelerin birleşmesi. İLE/VE Gönüllerin birleşmesi. )

( Esre ile. İLE/VE Ötre ile. )


- CİMNASTİK/JİMLASTİK değil JİMNASTİK[Fr.] değil ESNETİM


- CİMRİ/NEKES[Fars. < NÂ+KES]/PİNTİ/MIHSIÇTI[argo] değil/yerine/= KISMIK

( Aşırı derecede tutumlu. )


- CİNÂS-I TAMM ile/ve CİNÂS-I NÂKIS ile/ve CİNÂS-I MÜREKKEB ile/ve CİNÂS-I MEFRÛK ile/ve CİNÂS-I DARBÎ

( Söyleniş ve yazılışı aynı [eksik ya da fazlalık bulunmayan], anlamı ayrı iki sözcüğün birlikte kullanılışı. İLE/VE Cinaslı sözcüklerin birinde, bir ya da birkaç harfin fazla olması şeklinde yapılan cinas. [dem > âdem gibi] Cinaslı sözlerden biri, iki ayrı sözcük olan cinas türü. İLE/VE Cinaslı sözcüklerden biri, bağımsız iki sözcükten oluşan cinas türü. İLE/VE Pekiştirme sıfatıyla yapılan cinas türü. )


- CİNÂS/TECNİS ile/ve KALB ile/ve İŞTİKAK[< ŞAKK] ile/ve AKİS ile/ve İADE ile/ve TARSÎ'/TERSÎ'

( Söylenişleri ve yazılışları aynı, anlamları farklı iki sözcüğü birarada kullanmaya bağlı bir sanat. İLE/VE Bir sözcükte harflerin yerleri değiştirilerek yapılan cinas. [anlamlı olma koşuluyla] İLE/VE Aynı kökten türemiş sözcükleri aynı mısra ya da beyitin içinde kullanma sanatı. [teslîm, selâmet, selâm] İLE/VE Bir mısranın söz sırasını anlamlı bir biçimde değiştirerek yineleme sanatı. İLE/VE Bir şiirde her beyitin son sözcüğünü (ya da sözcük öbeğini), ondan sonraki beyitin ilk sözcüğü olarak kullanmak. [her beyitin ilk sözcüğü aynı beyitin son sözcüğü olarak yinelenirse ve şiirin uyağını oluşturursa mukaddem ü muahhar[< te'hîr] adını alır.] İLE/VE Bir şiirin mısralarındaki sözcükleri sayı, uyak ve ölçü bakımından birbirine denkleştirme sanatı. [bu sanatın kullanıldığı şiirlere murassa' denilir] )


- ÇİNGENE/KIPTİ[Ar. < KIBTİ] değil/yerine/= ROMAN

( ... DEĞİL/YERİNE/= Sözcük karşılığı, "İnsan". )


- CİNNET:
"GETİRMEK" değil GEÇİRMEK


- CİNNET ile/> CENNET

( İçeride. İLE/<> Dışarıda. )


- ÇIRAK[Fars. :Işık.] ve/<> ÇERAĞ[Fars.]


- CİRÂN[Ar. < CÂR] ile CÎRÂN[Ar. < CERRE]

( Toprak testiler. İLE Komşular. | Müşteriler. | Etrafta/civarda olan yerler. )


- ÇIRÇIR ile CIRCIRBÖCEĞİ

( Pamuğu, çekirdeğinden ayırmaya yarayan aygıt. | Küçük pınar. İLE ... )


- CİSİM ile/ve/||/<>/> CİRİM ile/ve/||/<>/> CESED

( Yeryüzünde. İLE/VE/||/<>/> Gökte/uzayda. İLE/VE/||/<>/> Ölmüş olan. )

( BODY vs./and/||/<>/> ... vs./and/||/<>/> CORPUS )


- CİSM[Ar.] ile CİRM[Ar.]


- ÇİT ile ÇİTEN/ÇETEN

( ... İLE Saman taşımak için arabalara konulan ince dallardan örülmüş büyük sepet ya da çit. )


- CIVA(Hg)["CİVA" değil!] ANLAK/ZEKÂ

( Atom numarası 80, atom ağırlığı 200.6, donma noktası -38.9 °C olduğundan, oda sıcaklığında, sıvı olarak bulunan, kaynama sıcaklığı 356.6 °C, yoğunluğu 13.59 g/cm³ olan, kütle numarası 196-205 arasında izotopları bulunan, sıcaklıkölçer, basınçölçer, emme pompaları, cıva buharlı lambaların yapımında, aynaların sırlanmasında, altın ve gümüşün özümlenmesinde kullanılan, gümüş renginde bir öğe. )

( ZÎBAK/ZEYBAK )

( MERCURY )

( HYDRARGYRUM )

( QUECKSILBER )

( LE MERCURE )


- CIVA[Fr. < CİVE] ile ZİNCİFRE/ZİNCEFRE[Ar. < ZİNCEFR/ZUNCUFR]/SÜLÜĞEN

( ... İLE Kırmızı renkli doğal cıva sülfür. | Kırmızı kurşun oksidin. )


- CİVATA değil CIVATA


- ÇİVİ ile/ve EKSER/ENSER/MIH[Fars.]/MİSMÂR[Ar.]

( ... İLE Büyük çivi. )


- CIVIK (CIVIK) VICIK (VICIK)

( Hareket etmek. | Konuşmak. )


- CIVRAK/CAVRAK ile/||/<> ÇEVİK[Fars. < ÇABUK]/TETİK/ATİK/KIRNAK

( Tez, çevik, kıvrak/divrek, acele eden. İLE/||/<> Kolaylık ve hızla davranan. )


- ÇİYDEM değil ÇİĞDEM/MAHMURÇİÇEĞİ

( Zambakgillerden, türlü renklerde çiçek açan, çok yıllık, yumrulu bir kır bitkisi. )

( COLCHICUM )


- CİYER değil CİĞER


- CIYIRTI ile CIZIRTI

( Bez ya da kâğıt gibi şeylerden, yırtılırken çıkan ses. İLE Yağda kızartılan yiyecekten, kesilen camdan ya da yazarken kalemden vb. çıkan ses. )


- ÇİZİNÇ = HARİTA[Ar.] = MAP[İng.] = PLAN[Fr.] = LANDKARTE[Alm.] = MAPPA[İt.] = MAPA[İsp.]


- ÇOÇUK/ÇOÇUQ ile ÇOCUK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Domuz yavrusu. İLE İnsan yavrusunun bebeklikten gençliğe/ergenliğe kadarki dönemi. )


- ÇOG ile ÇOG ile ÇOGI/ÇAGI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Güneşin kavuruculuğu, parlaklığı. İLE Odunun kor duruma geldikten sonra ateşten çıkan alevi. İLE Gürültü. )


- ÇOĞA-ZANBİL değil DUR-UNTAŞ/DURAN-TAŞ

( ELAM, M.Ö. 1250 )


- ÇOĞUNLUK ile ÇOĞULLUK

( MAJORITY vs. PLURALITY )


- ÇOK KÜLTÜRCÜLÜK ile/değil/yerine ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK


- ÇOK ile FURYA[İt. < FURIA]

( ... İLE Olağandan çok fazla bulunma durumu. )


- ÇÖKELTME/K ile/değil ÇÖKERTME/K


- ÇOLPAN değil ÇULPAN

( ... DEĞİL Venüs / Zühre / Çoban Yıldızı / Akşam Yıldızı / Ak Yıldız / Kervankıran / Kervan Yıldızı )


- ÇOLUK-ÇOCUK EŞ-DOST


- ÇÖR/ÇER-ÇÖP


- ÇORAP[Fars. < CURAB] ile PATİK


- ÇORAP ile BENÎK

( ... İLE Çoğu zaman çorap yapılan adi ipek. )


- CORONA[Lat.] ile/ve/||/<> COROLLA[Lat.]

( Taç. İLE/VE/||/<> Küçük taç. )


- CU'L[Ar.] ile CÛL[Ar.] ile ÇUL[Ar. < CULL]

( Ücret, karşılık. | Ayak kirası. İLE Çaylak. )


- CÜBBE ile CÜBBE

( [Tasavvuf'ta] Siyahtır. Nefs ile ilişkisizliği simgeler. İLE/VE/||/<> [Hukuk'ta...] Yakanın yeşil bölümü, hukuk davalarını, kırmızı bölümü ise ceza davalarını simgeler. Kamu hizmeti olduğundan cepleri, bağımsız olduğundan düğmeleri yoktur. Siyah rengi yasaların yetkesini, sarı rengi ise adâlete hizmet eden bu mesleğin ağırlığını simgeler. )


- CÜCE[Fars. < CİVCİV] ve/< DEV[Fars. < DÎV]

( MIDGET/DWARF and GIANT )


- CÛD ile/ve/> VÜCÛD ile/ve/> MEVCÛD ile/ve/> VİCDAN["VİJDAN" değil!]

( Taşma, coşma. İLE/VE/> Varlık, varoluş. İLE/VE/> Varolan. İLE/VE/> Bulunç, bulma/buluş. )

( VİCDAN: Görünmez/semâvî mâbed. )


- ÇUHADAR ile/değil/||/<> ÇAŞNIGİR/ÇEŞNİGİR

( Saray hizmetinde yüksek derecede bir memurluk. | Sultanın giyeceklerine bakan görevli. İLE/||/<> Sarayda sofra hizmetlerine bakanlara verilen ad. )


- ÇUKUR ile HENDEK[Ar. < HANDAK]

( Eski astronomi âlimleri gök cisimlerini gözlemek için kuyular kazıp bunların içinde çalışırlardı. )

( Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer. | Çene ve yanaktaki gamze. | Mezar. İLE Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur. )

( MÜNHATT ile ... )

( ÇÂH/ÇEH: Kuyu, çukur. İLE ... )

( PIT vs. DITCH/TRENCH )


- CÜLMÛD[Ar.] ile CÜLMÜD[Ar.]

( Kaya. İLE Sesi güçlü olan kişi. )


- CUNDA[< İt.] ile CUNTA[< İsp.]

( Yatay serenlerin, iki başı. İLE Bir ülkede, yönetime el koyan kişilerden oluşan kurul. )


- CÜRM[Ar.] ile/değil CİRM[Ar.]

( Suç. İLE/DEĞİL Oylum/hacim, nesne/cisim. )


- CÜRMÜN KADAR YER YAKARSIN değil CİRMİN KADAR YER YAKARSIN

( CÜRM: Suç.
CİRM: Oylum/hacim, nesne/cisim. )


- CÜRÛF[Ar.] ile CÜRÜF[Ar.]

( Maden posası, dışık. Erimiş malzemelerin yüzeyindeki safsızlık. İLE Yar, uçurum. )

( SCUM vs. ... )

( ABSCHAUM/SCHAUM/SCHLACKEN mit ... )

( ÉCUMER avec ... )


- CÜRÜM ile/değil CİRİM(ECRÂM)

( Suç. İLE/DEĞİL Kütle/oylum[hacim]. )


- ÇUVAL ile/değil GIRAR/GIRÂRE/GARÂR/GARÂRE[Ar. çoğ. GARÂYİR]

( ... İLE/DEĞİL Büyük, kıl çuval. )


- DELÂLET ile DALÂLET


- DAD[Ar.] ile DÂD[Ar.]

( Osmanlı abecesinin onyedinci harfidir.[ebced değeri 800'dür.] İLE Adâlet, doğruluk. | İhsan, vergi. | Veriş, satış. | Sızlanma, yanıp yakılma. | Feryâd, figan. | Kısmet, nasip. | Tuzlu balgam denilen bir cilt hastalığı. )


- DAĞILIM ile DAĞITIM

( DISPERSION vs. DISTRIBUTION )


- DAĞITMAK ile DAĞILMAK


- DAHA/EN) KORKUNÇ/VAHİM OLAN:
SOKAKTAKİ KARGAŞA ile/değil DİLDEKİ KARMAŞA

( Yaşamdaki en korkunç "durum" ya da deneyim, birini çok sevmektir.
[Sevgi kadar değerli bir duygunun nesi, nasıl korkunç olabilir? O sevgimizin yoğunluğunun o kişiyi kendimizden kaçırma olasılığının artırması ve ölümünün duyulmasından dolayı her an için geçerli ve etkisi yüksek olan çok korkutucu bir durumdur.] )


- DAHA ile/değil/yerine HÂLÂ


- DAHİ ile DÂHİ

( Bile. İLE Yaratıcı gücü olan kişi. )

( ... İLE Bir Milletin Bekâsı - Teoman Duralı... )


- DAHİL[Ar.] ile DÂHİL[Ar.] ile DAHÎL[Ar. < DÜHÛL]

( Karışma. İLE İç, içeri, içeride, içeri girmiş. İLE Yabancı, sığıntı, sığınan, sığınmış. )


- DAHÎM[Ar. < DAHÂMET] ile DÂHİM[Ar.] ile DÂHÎM[Fars.]

( Fazla kalın olan, yoğun. İLE Nasip ve rızk. İLE Taç. )


- DAKKA[Ar. > DAKKÂK] ile/ve/||/<>/> DUKKA

( Kapı çalıcı. | Kapı kapı dolaşan, eşik aşındıran.[daḳḳa: Bir şeyi kırıp ufalamak. | Kapıyı çalmak.] İLE/VE/||/<>/> Birinin kapısını çalanın kapısı çalınır.[Men dakka dukka] )


- DALEVERE değil DALAVERE

( OROSTOPOLLUK[argo]: Kurnazca iş, dalavere, dolap. )


- DALLI KÖK = CEZR-İ MÜTEŞA'İB = RACINE RAMEUSE


- DAN-DUN (KOŞMAK/YÜRÜMEK/VURMAK)


- DANA[Ar. IJL] ile DANA ile DÂNÂ[Fars.]

( İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu. İLE Vakıf ve hayır için yapılan sadaka ya da benzerleri. | Terketme, bırakma. İLE Bilen. )


- DAR'ÜL-HARB ile/değil/yerine/>< DAR'ÜL-İSLÂM

( Savaş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Barış. )


- DÂR[Fars.] ile -DÂR[Fars.] ile DÂR[Fars.] ile DAR/DARR[Ar.][Fars.]

( Darağacı. | Ağaç. | Direk. İLE Tutan.[DEFTER-DÂR: Defter tutan.] | Sahip, malik.[ALÂKA-DÂR: İlgili. | HİSSE-DÂR: Hisseli. | HÜKÜM-DÂR: Hükme sahip.] İLE Savaş.[DÂR Ü GÎR: Kavga, savaş.] İLE Sıkıntı, belâ. | Zarar. )


- DAR ile DÂR[Ar.] ile DÂR[Fars.]

( Ensiz. İLE Ev, yurt. İLE İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk. )


- DARGIN/LIK ile/ve/<> DURGUN/LUK


- DARR[Ar.] ile DARR[Ar.] ile DÂRR[Ar.]

( Sıkıntı, belâ. İLE Zarar. İLE Zararlı. )


- DARR[Ar.] ile DURR[Ar.]


- DATÇA[< DADIA/DADYA] ile/ve/değil/||/<>/> BETÇE[< BEDIA/BEDYA]


- DAVACI ile/>< DAVALI

( PLAINTIFF vs./>< DEFENDANT )


- DAVLUMBAZ/TAVLUMBAZ/DAVLUNBAZ[Ar. TABL + Fars. -BÂZ]/KÜLÂH[Fars. < KULAH: Şapka.] değil/yerine/= TÜMSEK/ÇIKINTI

( Mutfak duvarlarında ocak, fırın vb.nin dumanını toplayıp bacaya vermeye yarayan emici ile donatılmış, piramidimsi biçimde çıkıntı. | Ocağın üzerinde, eşya koymaya yarayan raf. | Üzeri oymalı, işlemeli, birkaç gözü olan bir çeşit dolap. | Yandan çarklı vapurların çarklarını örten yarım daire biçimindeki kapak. | Otomobillerin tekerleklerini örten yarım daire biçimindeki kapak. | Kaptan köşkü, gemilerdeki yönetim yeri. | Aralık, antre. | Gözenek. | Yüksek. )


- DAVULLAR'DA:
TRAMPET[İng. < DRUMBEAT] ile/ve KÖS[Fars. < KÛS]/GROSKES ile/ve NAKKARE[Ar.] ile/ve TIMPANO

( İki değnek ile çalınan küçük davul. İLE/VE Büyük davul. İLE/VE Mehterhanede kullanılan davul. İLE/VE Orkestra'da kullanılan davul. )


- DAVULLAR'DA:
TSUZIMI ile/ve MIRDANGA/MRIDANGA/MRIDANGAM ile/ve DUNDUN

( Japonya'ya özgü. İLE/VE Hindistan'a özgü. İLE/VE Nijerya'ya özgü. )


- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE


- DAYK[Ar.] ile DIYK[Ar.]


- DEC-/DECA-/DEKA-/DECEM- ile/||/<> DECİ-

( On. İLE/||/<> On, onda bir. )


- DEF ile/ve TEF/DAİRE ile/ve MAZHAR/MIZHER/BENDER/BENDİR

( ... İLE/VE Etrafında ziller olan. İLE/VE Tekkelerde zikir esnasında kullanılan ve bazılarının kenarlarında halkalar bulunan, kasnağı çifte kirişli, zilsiz, kasnak çapı 50-60 cm. civarında, def biçimindeki ritim sazı. )


- DEFİSİT/DEFICIT[İng.] değil/yerine/= EKSİKLİK


- DEĞER = MERIT[İng.] = MÉRITE[Fr.] = VERDIENST[Alm.] = MERITUS[Lat.]


- DEĞİNMEK ile/ve/||/<> DEYİNMEK

( Bir konuyu ele alarak ondan kısaca söz etmek. İLE Yakınma, sitem yollu söylenme. )


- DEĞİŞİMDE/METABOLE [ARISTOTELES'TE]:
| OLUŞ ile/ve/||/>< BOZULUŞ |
ve/||/<>
| NİCELİK ile/ve/||/<> NİTELİK ile/ve/||/<> YER DEĞİŞTİRME |a


- DEH[Fars.] ile DEH/DÂH[Fars.]

( İyi, güzel. | Saf, sıra. İLE On[10]. [Ar. AŞR] )


- DEHÂN[Fars.] ile DEHEN[Fars.]

( Ağız. İLE Ağız. )


- DEKSTER/DEXTER[İng.] değil/yerine/= SAĞ


- DELÂLÂT[Ar.] ile DELÂLET[Ar.]

( Yol göstermeler, kılavuzluklar. İLE Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk. | İz, işâret. )


- DELÂLET ile DALÂLET

( Delil. İLE Yanılgı/sapınç. )

( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )

( Ben istiyorum delâlet
"Gönül" istiyor dalâlet )


- DELHİZ değil DEHLİZ[Fars.]

( ... DEĞİL Üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor. )


- DELİ ile/değil DENÎ


- DELİK DEŞİK (ETMEK)


- DELİK[Tr.] ile DELÎK[Ar.]

( Dar/küçük açıklık. İLE Gül tohumu. )


- DELİL ile/ve İSPAT/İSBAT

( Önermeleri, kıyası sağlayacak biçimde düzenlemek. İLE/VE ... )

( PROOF vs./and TO PROVE )


- DEM'ÂN[Ar.] ile DEMÂN[Ar.]

( İçi pek dolu, ağzına kadar dolu kap. İLE Heyecanlı, hiddetli. | Kükremiş. | Bağırıp çığırma. | Heybetli, zorlu. | Vakit, zaman. )


- DEMAGOJİ[Fr. DÉMAGOGIE]["DEMOGOJİ" değil!] ile POLEMİK

( ... İLE Yazarak/yazılı tartışma.[söz dalaşı vs. değildir!] [İSTİŞ'ÂR: Yazı ile bildirilmesini isteme.] )


- DENEYCİLİK ile DUYUMCULUK/HİSÇİLİK

( AMPRISM vs. SENSUALISM )


- DENGİN(İ BULMAK) ile/ve/||/<>/> DENGEN(İ BULMAK)


- DEPREM / ZELZELE/ZİLZÂL/ZELZAL/ZÜLZAL[Ar.] değil/yerine/= YER SARSINTISI/YER SARSAN


- DER-UHDE[Fars.] değil/yerine/= ÜSTÜNE ALMA, YÜKLENME


- DERDİNE:
TÂLİP ile/ve/||/<>/> TÂLİM


- DERTLİ ile/ve/<> EDİP ile/ve/<> ÂŞIK ile/ve/<> ÂRİF

( [Derdini] Yalın anlatan. İLE/VE/<> Hoş anlatan. İLE/VE/<> Haliyle anlatan. İLE/VE/<> Gülümseyişiyle örterek anlatan. )


- DESELERASYON/DECELERATION[İng.] değil/yerine/= YAVAŞLAMA


- DEŞMEK ile/ve/değil/||/<>/> DELMEK

( Daha hafif. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Daha etkili. )


- DESTUR ile/ve ESTAĞFİRULLÂH


- DEVAM ETTİRMEK/İDAME("İTAM/İTAME" değil!) ETTİRMEK değil/yerine/= SÜRDÜRMEK/SÜRMESİNİ SAĞLAMAK


- DEVÂT[Ar.] ile/ve/=/||/<> DEVÎT[Ar.]

( Divit. Hokkadaki mürekkebe batırılarak yazı yazmaya yarayan ve değişik ucları olan bir kalem türü. )


- DEVE/TEVE[dvnlgttrk] ile BERCÎS[Ar./Fars.]/BİRCÎS[Ar.]

( ... İLE Sütü çok olan deve. | Müşterî[Sakıt, Erendiz, Jüpiter, Mars] denilen yıldız. )


- DEVİR/DEVRE[Ar.]/PERİYOT[İng. < PERIOD] değil/yerine/= DÖNEM/ÇEVRİM

( ... DEĞİL/YERİNE/= Sürekli ve düzenli değişme, devir. | Bir elektrik akımının, iletken üzerinde aldığı yol, devre. )


- DEVŞİRMEK ile/ve DENŞİRMEK

( Biraraya getirmek, derlemek, toparlamak. | Katlamak, düzgün duruma getirmek. | Asker olarak yetiştirilmek üzere Yeniçeri Ocağı'na alınacak çocukları seçip, toplama. İLE/VE Bir şeyin doğasını ya da niteliğini bozmak. )


- DEYİL" değil DEĞİL


- DEYİM/DİYİM ile/değil DİYEYİM


- DEYİM ile DEĞİM

( Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir. İLE Liyâkat. )


- DEYİM ile/değil DİYEYİM[YAZIDA]/DİYİM[KONUŞMADA]


- DEYİRMEN değil DEĞİRMEN


- NAYET değil DİYANET


- DİFERANSİYEL HESAP değil/yerine/= AYRIMSAL SAYIŞ


- DİĞER ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< DEĞER

( "DEĞER"lerimizi, "DİĞER"lerimizden ayıramıyorsak;
"MEĞER"lerimizi bir cebimize, "KEŞKE"lerimizi öteki cebimize koymak durumunda kalırız. )


- DİH[Fars.] ile -DİH[Fars.] ile DÎH[Fars.]

( Köy, karye. | Tek renkli, kenarları gümüş ya da altın motifli kumaş. İLE Veren, verici.[ÂRÂM-DİH: Rahatlık veren. | HACLET-DİH: Utanç verici.] İLE Köy, karye. )


- DIHK - > DÂHIK - > DAHHAK


- DÎK[Ar. çoğ. DİYEKE, EDYÂK] ile DÎK[Ar.] ile DİK[Tr.]

( Horoz. İLE Dar olma, darlık. İLE Yatay bir düzleme göre yerçekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan. | Yatık durmayan, sert. | Sert, kalın, tok selen. | Sert bakış. | Ters, aksi söz. | Kaba, yersiz davranış. | Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş. )


- DİKKATİNİ:
"ÇELMEK" değil ÇEKMEK


- DİKROTİK/DICROTIC[İng.] değil/yerine/= ÇİFT VURULU


- DİL[Fars.] ile DÎL[Fars.] ile | [Tr.] DİL[Fars.] ile DİL[Fars.]

( Gönül, yürek/kalb. İLE Nokta. | Gönül, kalb. | Mandıra, ağıl. İLE | Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan, etli, uzun, hareketli örgen. Tat alma örgeni. İLE Kişilerin, düşündüğünü ve duyduğunu bildirmek için sözcüklerle ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma. Lisan. )


- DİLBAZ[Fars.] ile/ve/||/<> DİLBER[Fars.] ile/ve/||/<> DİLRUBA[Fars.]

( Güzel söz söyleyen, konuşkan. | Konuşmasıyla kandıran. İLE/VE/||/<> Alımlı, güzel kadın. İLE/VE/||/<> Gönül çalan, gönül hırsızı. )


- DİLİ ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< DİLİ KULLANMAYI ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK


- DİLLE ANLATMAK ile/yerine DİLDE YANSITMAK


- DİN DERSİ ile/ve/||/<> DÜN DERSİ


- DİN ile DİN ile DIN[Fr. < Yun.]

( ... İLE Bir şeyin en yüksek ve sivri noktası. | İlmek. İLE C.G.S. dizgesinde, bir gramlık bir kütlenin hızını, saniyede bir santimetre artıran güç birimi. [Bir Newton, 10[üssü]5 DIN'e eşittir.] )


- DİN ile/ve/değil/||/<> MEZHEB/MEZHEP ile/ve/değil/||/<> TARİKAT

( Bir dinin çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen ad.["DOKTRİN" olarak da adlandırılır] | Yol. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Aynı dinin içinde bazı yorum ve uygulama farklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri. | Bir şeyhe bağlı kişiler için konulmuş olan manevi, ahlâkî ve toplumsal kuralların tümü ve bu kurallara göre örgütlenmiş kurum. | Yol. )


- DİNAMİK/DYNAMIC[İng.] değil/yerine/= DEVİNGEN


- DİNAZOR değil DİNOZOR


- DİNSEL ile/ve/değil/yerine DİLSEL

( Sınırlayıcı olabilir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Birleştirici, buluşturucu, uzlaştırıcı[dır]. )


- DİNSİZ ile/ve/değil/||/<>/< DENSİZ


- DİREKSİYON/DİDON/GİDON[Fr. < GUIDON] ile/değil YÖNELTEÇ

( ... İLE/DEĞİL Bisiklette. )

( )


- DİRETMEK ile/ve/değil/yerine/önce/+/||/<>/&gt;&lt;/>/< DİRENMEK

( "İrâde"[yapma bilgisi/"isteği"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İhtiyâr[yapma bilgisi/"isteği"]. )

( [not] TO INSIST vs./and/but/+/||/<>/>/< TO RESIST
TO RESIST instead of TO INSIST )


- DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM:
BİTKİLER ve/+/||/<>/> HAYVANLAR ve/+/||/<>/> İNSAN


- DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM(BİYOLOJİ) ile/ve KİMYA

( BIOLOGY vs./and CHEMISTRY )


- DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM = BIOLOGY[İng.] = BIOLOGIE[Fr.] = BIOLOGIE[Alm.] = BIOLOGIA[İt.] = BIOLOGÍA[İsp.]


- DIŞ ile DİŞ


- DIŞKI(FEÇEZ/FEÇES/GAİTA/KAZÛRÂT/ÇÖMÜK/BOK) ile GÜBRE[Yun.]/KEMRE

( )

( AHBESEYN: En yaramaz(murdar) şeylerden ikisi. [dışkı ve sidik] )

( FAECES/FECES/EXCREMENT vs. DUNG/MANURE )


- DİSTAL ile/||/<> DİSTALİZE ETMEK ile/||/<> DİSTANSİYON ile/||/<> DİSTENSİYON

( Uc. İLE/||/<> Uca kaydırmak. İLE/||/<> Gerginlik. İLE/||/<> Genişleme. )


- DİSTRİBÜTÖR["DİSPÜTÖR" değil!][İng. DISTRIBUTOR][Fr. DISTRIBUTEUR] değil/yerine/= DAĞITICI/DAĞITIM


- DÎVÂN[çoğ. DEVÂVÎN] ile DÎVÂN[Fars. < DÎV: Dev. | Şeytan. | Cin.]

( Büyük meclis. İLE Devler. )


- DİVLEK ile DİVREK

( Kalın kabuklu, olgun kavun. | Olgun, ufak kavun. | Kelek. İLE Çevik. )


- DİYİNCE değil DEYİNCE


- DÎZ[Ar.] ile DİZ[Ar.] ile | DİZ[Tr.]

( Renk. İLE Kale, sur. İLE Bacakların ortasındaki eklem yeri. Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer. | Bazı şeyleri araya koyma, dizme buyruk kipi. )


- DİZGİN ile/ve/||/<>/> DİNGİN


- DİZMEK ile DÜZMEK


- DİZÜRİ ile/||/<> POLİÜRİ

( Ağrılı ya da zor işeme. İLE/||/<> Aşırı oranda sidik üretimi. )


- DOGMA ile DOĞMA


- DOKANIR değil DOKUNUR


- DOĞA ve/||/<>/> DOYA DOYA


- DOĞA ile DUA


- DOGMA ile DOĞMA


- DOGMA ve/değil/< DOLMA


- DOGMA ile/ve/||/<>/> DONMA


- DÖĞME ile/değil DÖVME

( Döğülüp kabuğu çıkartılmış buğday, yarma. | Kepeği alınan buğdaydan yapılan pilav. | Ahlat, armut gibi yemişlerin tokmakla ezilerek kurutulmuşu. | Ceviz, dut kurusu, fındık, pestil, şekeri birlikte döğerek yapılan yiyecek. | Kadınların yüzünün iki yanına takılan altın süs. | Buğdayın ıslatılarak taş altında kabuklarından ayırt edilen biçimi. | Dayanıklı odun, kaim odun. | Bakır ya da sarı levhaları çekiçle biçimlendirme işi. [Alm. getriebene Arbeit] İLE [ne yazık ki] Dövme durumu, vurma, "pataklama, sopalama". | Isıtılarak dövülerek biçim verilmiş metal nesne. | Dövülerek yapılan. | Yarma. )


- DOĞUBEYAZIT değil DOĞUBAYAZIT


- DOĞUCU ile/ve/değil/yerine/||/>< DOĞULU


- DOĞURMAK ve/||/<>/> DOYURMAK | ile/ve/değil/||/<>/> YOĞURMAK


- DOKANMAK" değil DOKUNMAK


- DOLANAN ile/değil DOLAŞAN


- DOLANDIRMAK ile DOLAŞTIRMAK


- DOLAP[Ar. < DULÂB] ile/değil YÜKLÜK

( Evlerde, yatak, yorgan gibi şeyler koymaya yarayan, yerli, büyük dolap ya da yatak, yorgan konulan yer. )


- DOLAŞIM ile/değil DOLAYIM


- DOLAŞIYIM" değil DOLAŞAYIM


- DOLUNAY/NUR/BEDİR[Ar. < BEDR] ile YARIMAY/DÖRDÜN ile YENİAY/AYÇA/HİLÂL[Ar.]


- DÖNDERMEK değil DÖNDÜRMEK


- DONÖR/DONOR[İng.] değil/yerine/= VERICİ, BAĞIŞLAYICI, BAĞIŞLAYAN


- DOORU/DORU ile/değil DOĞRU

( Çeşitli tonları bulunan kızıl kahve at rengi. YAĞIZ | Bu renkte olan at. | Bu renkte olan. İLE/DEĞİL Kavram ile nesnenin/durumun uyumluluğu. )


- DÖRT UNSUR/ANASIR-I ERBAA[Ar.]/ÇÂR-RÜKN[Fars.]:
TOPRA/K / TOPLAK VE SU ve HAVA VE ATEŞ ve BOŞLUK

( Hafiflerdir ve yukarı doğru hareket ederler. VE Ağırlardır ve aşağı doğru hareket ederler. )

( Ateşe bakanın ömrü az, suya bakanınsa uzun olur. )

( Ateş, Celâl; su, Cemâl'dir. )


- DOZİMETRE/DOSİMETER[İng.] değil/yerine/= IŞINÖLÇER, IŞINÖLÇÜMÜ


- DRAMA ile DRAM'A


- DREN/DRAIN[İng.] değil/yerine/= AKITAÇ


- DRUG ile DROG

( Uyuşturucu. İLE İlaç. )


- DUA (İLE) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞA (İLE)


- DUBLÖR ile/değil DUBLÜR

( Çıkrık. İLE/DEĞİL Büyük perdelerin astarı. )

( Yanlışı. >< Doğrusu. )

( DOUBLEUR avec DOUBLURE )


- DUDAK ile DURAK


- DÜDÜK ile/ve/değil DUDUK

( ... İLE/VE/DEĞİL Kayısı ağacından yapılır. )


- DUH[Fars.] ile DÛH[Fars.]

( Kız. | Hasır otu, hasır sazı. | Havâi fişek. İLE Otsuz, çıplak arazi, yer. Yapraksız ve meyvesiz ağaç. | Tüysüz, çıplak baş ve yüz. | Hasırotu. )


- DUHÛL[Ar.] ile DÜHÜL[Ar.]

( İçeri/içine girme. İLE Davul. )


- DUMAN ile TUMAN, TENBÂN[Fars.]

( Yanan ya da buharlaşan bir nesneden göğe doğru yükselen yoğunluk. İLE Don, içe giyilen don, şalvar. )


- DÜMBÂL/E[Fars.] ile DÜNB/E[Fars.]

( Kuyruk. İLE Kuyruk. )


- DÜMEN ile/değil/yerine/>< DÜZEN


- DÛR[Ar. < DÂR] ile DÛR[Fars.]

( Evler. | Bölgeler. İLE Uzak. [DÛR-BÎN: Uzağı gören. | Dürbün.] )


- DURAKLAMAK ile/ve/değil DURAKSAMAK


- DÜRBÜN[Fars. < DÜR:Uzak. + BÎN: Gören(/gösteren).] değil/yerine/= BAKAÇ

( Uzaktaki nesnelerin görüntülerini büyütmeye ya da yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik araç. | Gözetleme deliği. )


- DURGUN BAKIŞ ile/ve DARGIN BAKIŞ


- DÜRÜŞT[Fars.] ile/değil/yerine/>< DÜRÜST[Fars.]

( Sert; gücendirici, kırıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sözünde ve davranışlarında, doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu. | Doğru, yanlışsız. )


- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ

( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> DÜŞÜNCE

( Yaşam. İLE/VE/||/<>/> Yaşam(/a/k). )

( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/||/<>/> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )

( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek biçimde düzenlemek. )

( Sonsuz olanaklılıklar. )

( Her şey düşünce ile başlar. )

( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )

( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )

( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )

( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )

( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )

( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )

( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )

( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )

( Düşüncelere sarılmayın yeter. )

( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )

( Tefekkür, müşâhede ile olur. )

( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )

( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )

( Düşüncenin nesnesi, düşüncenin içindedir. )

( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts.
You need not stop thinking. Just cease being interested.
Watch your thoughts as you watch the street traffic.
Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert.
Don't hold on, that is all.
Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )

( DÜŞÜNCE ÜZERİNE BAZI SÖZLER

Her şey düşünce ile başlar.

O, gelecek kuşakların faydalanabilmesi için ağaç diker.

Düşünce, okumuş insanların çalışmasıdır. Hayal görmek ise onların zevki.

Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
Düşünce rüzgar, bilgi yelken, insanlık da kayığın kendisidir.

Düşünce ve pratik, yavaş yavaş her sanatı ilerletir.

Düşüncelerine hakim olamayanlar kısa zaman sonra davranışlarına da hakim olamazlar.

Düşüncelerini iyi kolla, onlar ağaçtaki kuşlar gibi sen farkında olmadan gelir ve sen her gün işinle meşgul olmaya devam ederken, geldikleri gibi sana haber vermeden gene kaybolurlar.

Düşüncelerinizi, kendi tercih ve kararınızla, hareket haline sokunuz.

Düşüncelerinizi yalnız siz seçiyorsunuz ve bu düşünceler hayatınızı biçimlendiriyor.

Düşüncenin kuvveti, zekanın sırrıdır.

Düşüncenin ortaya koyulması, insanı kölelikten kurtarıp özgürlüğe ulaştırır.

Düşünceye dalmış olan bir insanı tembel bir insan sayma, çünkü insanların yaptıkları bir görünen iş vardır, bir de görünmeyen.

Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.

Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.

Düşünmeden okumak körletir, okumadan düşünmek yanıltır.

Düşünür, yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir.

Ebedi olan şey yalnızca düşüncedir.

Işık gökgürültüsünden, düşünce de eylemden önce gelir.
Kendi düşünce biçiminden başka hiçbir şey sınırlayamaz seni !

Alçak gönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, en yüksek düşüncelerdir.

Birçok insan, bellekleri çok kuvvetli olduğu için, orijinal bir düşünücü olamaz.

Hayatımızda yaptığımız hataların çoğu, düşünmek gereken yerden hislerimizle, hissetmek gerektiği yerde düşüncelerimizle karar verdiğimizden ileri gelmiştir.

İyimser, yaranın üstünde kabuk; kötümser, kabuğun altında yara görür.

Her bakış bir gözlem, her gözlem bir düşünce, her düşünce bir bağlantı ve ilişki doğurur.

Düşünmekten utanmıyorsan, söylemekten de utanma.

Mantık eleştiri aracı, matematik ise buluş aracıdır.

Her problemin bir çözümü var ve bu çözüm her zaman içimde yatmakta.

Dünya ve içerdiği her şey düşüncenin ürünüdür.

Bağnazlıktan barbarlığa yalnız bir adım vardır.

Camdan evde oturanlar, başkalarına taş atmamalıdırlar.

Bir kere centilmen, her zaman centilmen.

Felsefe koşulsuz sorgulamadır.

İnsan hangi konuda meyl ederse felsefeye girmiş olur.

Akıllı insan, hem kitaplardan, hem de doğadan faydalanır.

Tüm bilimler, hergünkü düşüncenin mükemmel şekilde ıslah edilmesinden başka bir şey değildir.

Dişlerinin tümünü fırçalamana gerek yok. Sadece, ağzında kalmasını istediğin dişleri fırçala.

Bir düşünce eken bir eylem biçer
Bir eylem eken bir alışkanlık biçer
Bir alışkanlık eken bir karakter biçer
Bir karakter eken kaderini biçer.

Üzerinde yoğunlaşılması gereken düşünce, ŞU ANDA ve BURADA'dır.

İki tip insan var.
1. Pasif (a. Düşünmeyen, b. Düşünmüş)
2. Aktif (Düşünen)


 

Düşüncenin Doğası

Düşünce, bilinçlilik alanındaki sakinliğin gerisinde akan şeydir. Düşünce bizim duygu ya da his diye adlandırdığımız şekle bürünebilir, fikir veya kavram formunu alabilir, yazı şeklinde veya sembolik olabilir. Düşüncenin geçmiş ve gelecek yaratma yeteneği vardır.

Düşünce nesne ve özne olmadan şekillenemez. Düşünce zaman olmadan şekillenemez. Düşünce hiçbir şeyi doğrudan deneyimleyemez. Düşünce kendisinin farkında olamaz.

Düşünce gerçekliktir. Düşünce olmadan gerçeklik yoktur. Bu düşün-gerçeklik, gerçek değildir ve doğasında şeylik veya madde yoktur.

Bölünmemiş olan yalnız düşünce ile bölünmüş görünür. Düşünce, şuna ya da buna ayırır.

Düşünce birlik taşıyamaz çünkü her zaman düşüncenin dışında olan vardır. Birlik düşünceyi kapsar çünkü birlik her şeyi kapsar.

Düşünce, bir düşüneni imler. Bir düşünenin düşüncesi olur. Düşünceler gözlemlenebilir. Düşünen ancak düşünce olarak gözlemlenebilir.

Düşünce, daraltır ve sınırlar. Bilinçlilik sınırsızdır. Düşüncenin bilinçliliğe gereksinimi vardır. Bilinçlilik düşünceye ihtiyaç duymaz.

 

 

Bu sözleri söyleyenlerin önemsiz olduğunu düşünmüyoruz. Esas olanın ve yoğunlaşılması gerekenin, sözü kimin söylediği değil, söylenen sözün kendisi olduğuna inandığımızdan dolayı kimin söylediğine yer vermedik. Farklı kitap ve kaynaklardan kimin söylediğini bulabilirsiniz. (Yukarıdaki sözlerin tümü, tanınmış kişilerin söylemiş oldukları değildir.)

"Gerçek ve mantık tüm insanlara açıktır ve onları ilk söyleyen kişiye, onları yineleyene ait olduğundan daha fazla ait değildir."

"Sizi güldüren ya da ağlatan bir mektup alırsınız, bunun nedeni olan postacı değildir." )

( TO THINK vs./and/||/<>/> IDEA )

( COGITO cum/et/||/<>/> COGITATIO )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAZARAK VE YAPARAK DÜŞÜNMEK ve/||/<> DÜŞÜNEREK YAZMAK VE YAPMAK


- DÜSÛR[Ar.] ile DÜSÜR[Ar. < DİSÂR]

( Mahvolma, eseri kalmama. İLE Üste giyilen kaftanlar, giysiler. | Yatak çarşafları. )


- DÜYÜM değil DÜĞÜM


- DUYUMSADIKLARIMIZ:
SOMUT değil SOYUT


- DÜYÜN değil DÜĞÜN


- DÜZ (DOKUNMUŞ) ile/ve SUMAK ile/ve CECİM/CİCİM ile/ve ZİLİ ile/ve HEYBE

( ... İLE/VE ... İLE/VE Nakışlı ve ince. Sivas/Divriği bölgesinde. İLE/VE Ağrı/Patnos, Çanakkale bölgelerinde. İLE/VE Urfa bölgesinde. )


- DÜZ[Ar.] ile DÛZ[Ar.]

( Yatay durumda olan. Eğik ve dik olmayan. | Eğri ya da kıvrımlı olmayan. İLE Dikici, diken. [ÇUVALDIZ < CÜVÂL-DÛZ: Çuval dikmeye özgü iğne.] )


- EDEBİ ile EBEDİ


- EKZOZ değil EGZOZ


- EŞKİ değil Eİ


- EB'AD[Ar. < BA'D] ile EB'ÂD[Ar. < BU'D]

( Daha uzak. İLE Uzaklıklar, uzunluklar. )


- EB ile/||/<> EBEVEYN ile/||/<> EBEN AN CEDD ile/||/<> RABBE ile/||/<> ASABE-İ NESEBİYE/NESEBİYYE ile/||/<> MÜLTEKÂ-YI NESÂB ile/||/<> NESLEN BADE NESLİN ile/||/<> İRS

( Baba, ata. İLE/||/<> Ana, baba. İLE/||/<> Babadan oğula.[ebâ an cedd] İLE/||/<> Üvey ana. İLE/||/<> Kan ve soy yoluyla yakın/akraba. İLE/||/<> İki ya da daha çok kişinin kuşaklarının birleştiği kişi. İLE/||/<> Kuşaktan kuşağa. İLE/||/<> Soya çekim, verâset. )


- EBÂET[Ar. çoğ. ÂBÂ] ile EBÂİD[Ar. < EB'AD]

( Kamışlık.[yer] | Kamış. İLE En uzak.[yerler] | Yakın olmayan.[akraba] )


- EBÂRİK[Ar.] ile EBÂRÎK[Ar. < İBRİK]

( Kumlu, balçıklı.[yer] | Alaca atlar. İLE İbrikler, su kapları. )


- EBE[Oğuz] ile/= EPE[QARLUK]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ana. )


- EBHAL[Ar. < BUHL] ile EBHÂR[Ar. < BAHR] ile EBHAR[Ar.]

( Daha/en/pek cimri/pinti/hasîs. İLE Denizler. İLE Ağzı/soluğu kötü kokan. )


- EBLEC[Ar.] ile EBREC[Ar.]

( Açık kaşlı. | Nurlu, parlak, vuzuhlu. İLE Gözünün akı çok fakat güzel gözlü kişi. )


- EBREŞ[ABRÂŞ ya da EBRAS değil!]/BARAS/BERAS[Ar.] ile/ya da ŞELEL

( Gövdedeki beyaz lekeler, sam lekeleri. İLE Gövdedeki renkli lekeler. | İskorbüt.[< Fr. < Lat. < Rus. C vitamini eksikliği nedeniyle dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin yangısı gibi belirtilerle kendini gösteren hastalık.] )


- EBTAL[Ar. çoğ. EBÂTIL] ile EBTÂL[Ar. < BATTÂL]

( En boş, beyhûde. İLE Yiğitler, dövüşken erler. )


- EÇE/EKE/EZE ile EÇİ ile EKEÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yaşça büyük kız kardeş. İLE Yaşça büyük olan erkek kardeş. İLE Halkın kız kardeşi(uht-ul-kavm).[Bilgece davranan küçük kız çocuğu.] )


- ECİR/ECR[Ar. < UCÛR] ile ECÎR[Ar. < ECR]

( Bir iş/hizmet karşılığında verilen şey. | Âhirete ait ödül/mükâfat, sevap. | Ücret. İLE Ücretle çalışan, gündelikçi. )


- ECRÂM ve/<> ECSÂM

( Cirim. VE/<> Cisim. )

( Uzayda.VE/<> Dünyada. )

( Ay üstü. VE/<> Ay altı. )

( 4 öğeden/unsurdan oluşmayan. VE/<> 4 öğeden/unsurdan oluşan. )

( Güneş. VE/<> Madde. )


- ECZEM[Ar. < CÜZÂM] ile ECZEM[Ar.]

( Cüzâmlı, miskinlik illetine uğramış olan. | Parmakları ya da eli kesik kişi. İLE Burnu kesilmiş. )


- EDEB(SİZ/LİK) ile/ve AHLÂK(SIZ/LIK)

( İçte. İLE/VE Dışta. )

( [olmaması] Ayıptır. İLE/VE Suçtur. )

( [olmaması] Açıkça yapılır. İLE/VE Gizlice yapılır. )

( [olmamasında] Utanmaz. İLE/VE Utanır. )

( [olmamasında] İğrenilir. İLE/VE Kızılır. )

( Kavramsal/kurumsal/meslekî. İLE/VE Kişisel. )

( Çoğul. İLE/VE Tekil. )


- EDEB[çoğ. ÂDÂB]

( İYİ TERBİYE, NEZÂKET, ZARÂFET | ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OLMAK [ELİF, DAL, BE] | DAVET, ÇAĞRI | ÜST SEVİYE AHLÂKI | ALLAH'A YAKLAŞMANIN ÖLÇÜSÜ )


- EDEB ile/ve ÂDÂB

( Elif, Dal, Be. Edebli olmak, eline, diline, beline sahip olmak anlamını taşır. İLE/VE Edeb'in çoğulu. )

( Âdap eksikliği, öze dair bilginin eksikliğindendir. )

( EDEB YÂ HÛ )


- EDEB ve ADÂLET

( Yerli-yerince hareket etmek. VE Yerli-yerinde olmak. )


- EDEB ile/ve/||/<> AHLÂK ile/ve/||/<> MATEMATİK

( İnsanlığın gelişimindeki/tarihindeki üç önemli eşik. )


- EDEB ve/<>/= DİL

( BREEDING and/<>/= LANGUAGE )


- EDEB ve EDEBİYAT

( Söylemesini bilmeyen, eylemesini bilemez. )


- EDEB ile/ve EMNİYET


- EDEB ile/ve ERKÂN

( Muktezâ-yı hal üzere söylemek ve eylemek. İLE/VE ... )


- EDEB ile/ve/<> HAYÂ

( : ZİNNÛREYN )


- EDEB ve/> İLİM

( Edep, ilimden önce gelir. )


- EDEB ve/<>/> İMAN ve/<>/> İLİM ve/<>/> AMEL ve/<>/> İHLÂS


- EDEB ve/=/<> İRFAN


- EDEB ile/ve/<> SAMİMİYET

( Ne kadar samimi olunsa da edebten uzaklaşmamak gerekir! )


- EDEB ve/=/<> TEVHİD


- EDEB ile/ve USÛL


- EDEB ile/ve/<> ZARÂFET


- EDEBÎ (OLAN) ile/ve/||/<>/>/< EBEDÎ (OLAN)


- EDEBÎ ve/> EBEDÎ


- EDEBİYAT ile/ve EDEBÎYAT

( Dili, dildeki göstergeleri, dil üzerinden ve dil aracılığıyla dile getirmenin dili. İLE/VE Tasavvufun dile getirilişi. )


- EDEN BULUR (KADER[Ar. < KADAR]/KARMA[Hintçe]) ile/ve/||/<>/> NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN


- EDEP/TERBİYE değil/yerine/= GÖRGÜ/İNCELİK/İYİ KILINÇ


- EDEP ve/||/<>/< AKIL

( Kişinin, aklı kadar edebi; edebi kadar da ederi vardır. )


- EDİB ile MUHARRİR


- EDİB ve/||/<> NAZİK ve/||/<> HAZİK

( Sözümüzde. VE/||/<> Davranışımızda. VE/||/<> İşimizde[ustalığımızda]. )


- EDİM = FİİL, AMEL = ACT[İng.] = ACTE[Fr.] = AKT[Alm.] = ACTUS[Lat.] = ENERGEIA[Yun.] = ACTO[İsp.]


- EDİMSEL/LİK = BİLFİİL = ACTUAL/ITY[İng.] = ACTUEL/ITÉ[Fr.] = AKTUELL, WIRKLICHKEIT[Alm.] = ACTUALITAS[Lat.] = EFECTIVO[İsp.]


- EFDAL[Ar. < FÂDIL/FÂZIL] ile EFDÂL[Ar. < FAZL]

( Daha erdemli/fazîletli. | En üstün/âlâ. İLE Fazlalar/ziyâdeler. | İyilikler, ihsanlar, meziyetler, lütûflar. )


- EFFAK[Ar.] ile EFFÂK[Ar. < İFK]

( Ticaret için tüm dünyayı gezen. İLE Fazla iftirâ eden. )


- EFHÂM[Ar. < FEHM] ile EFHAM[Ar. < FEHÎM]

( Zihinler, anlamalar, idrâkler. İLE En ulu, çok şeref sahibi, daha fehâmetli. )


- EFSÛN[Fars.] ile EFZÛN[Fars.]

( Gözbağcılık, "büyü", "sihir", arpağ. İLE Fazla, çok, yukarı, aşkın. )


- EFZÂ'[Ar. < FEZÂ] ile -EFZÂ/-FEZÂ[Fars.] ile EFZAH/EFDAH[Ar. < FAZÎH] ile EFZÂR[Fars.]

( Korku ile bağırmalar. İLE Artıran, çoğaltan. İLE Daha/pek rezil. İLE Ayakkabı, kundura. | Gemi yelkeni. | Sanatçıların kullandıkları aletler. | Yemeğe konulan baharat. )


- EGALE[Fr. < ÉGALE | İng. < EQUAL] ile ANGAJE/ENGAJE[Fr./İng. < ENGAGÉ]

( Her ne kadar "yinelemek/tekrar" olarak bilinse ve kullanılsa da "eşitlemek/eşit değer" köküyle düşünmek ve anlamak gerekir. İLE Bağlamak, bağlanmak, ilişkilenmek, yer tutmak, işe almak/girmek. )


- EĞİLİM/TREND[İng.] ile FURYA[İt. < FURIA]

( Eğilim. İLE Olağandan çok fazla bulunma durumu. )


- EĞİLİM ile/ve/<> EĞİTİM

( TENDENCY vs./and/<> EDUCATION )


- EĞİLMEK["EYİLMEK" değil!] ile "EĞİLMEK"

( Fiziksel. İLE Yönelmek. )


- EĞLENMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EYLEMEK


- EKARTE[Fr. < ÉCARTÉ] (ETMEK) ile/ve/||/<> EKARTÖR

( Dışlamak, ayırmak, konu dışında tutmak. İLE/VE/||/<> Ayırgaç. )


- EKG ile EEG

( Kalp gözlem aygıtı. İLE Beyin gözlem aygıtı. )

( Electrocardiogram. İLE Electroencephalogram. )


- EKİN, ÖZGEN, "KÜLTÜR" = HARS = CULTURE[İng., Fr.] = KULTUR[Alm.] = CULTURA < COLERE:BAKMAK, ÖZENMEK[Lat.] = CULTURA[İsp.]


- EKO/AKS/AKSİSEDÂ/İNİKÂS[Ar. < AKS (çoğ. İN'İKÂSÂT)] değil/yerine/= YANKI/YANSI

( Işığın, parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi. | Tepke. )


- EKRAN ile/değil ERKÂN


- EKRANDA:
LED ile PLAZMA ile LCD

( LED'ler ile aydınlatılan sıvı kristal ekranlardır. İLE İki cam arasında düzgün dağılmış ve içinde xenon ve neon gazlarının bulunduğu fosfor kaplı gözeler sayesinde görüntü elde edilir. İLE Floresan lambalarla aydınlatılan sıvı kristal ekranlardır. [Yapısal olarak plastik bir tabaka içindeki sıvı kristalin üretilen ışığı yansıtması mantığına dayanır.][Ekran tepki süresi düşük olan ekranlarda görüntü bulanıktır.] )

( )

( LIGHT EMITTING DIODE vs. PLASMA vs. LIQUID CRYSTAL DISPLAY )


- EKSITUS/EXITUS[İng.] değil/yerine/= ÖLÜM | ÇIKIŞ


- EKSPERİMENTAL/EXPERIMENTAL[İng.] değil/yerine/= DENEYSEL


- EKSTRANODAL/EXTRANODAL[İng.] değil/yerine/= DÜĞÜM DIŞI


- EKTO-/EKZO- ile ENDO- ile EKSTRA-

( Dış-, dış [ile ilgili]. İLE İç-, iç [ile ilgili]. İLE -dışı. )


- EKTROPİON ile/||/<> ENTROPİON

( Göz kapağının dışa dönmesi. İLE/||/<> Göz kapağının içe dönmesi. )


- EKÜMENİK[Fr. OECUMÉNIQUE < Lat. OECUMENICUS < EYun. OIKOUMENIKOS] ile DİASPORA[Fr.]

( Tüm piskoposlukların rûhânî meclislerini ya da tüm kiliseleri içeren, dünya genelinde Hıristiyan birliğine yönelik olan. İLE Herhangi bir ulusun ya da inanç mensuplarının ana yurdu dışında azınlık olarak yaşadığıı yer. | Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu. | Yahudilerin ana yurtlarından ayrılarak yabancı ülkelerde yerleşen kolları. )


- EKZİSTANSİYALİZM değil/yerine/= VAROLUŞÇULUK


- EKZOKRİN (BEZ) ile/ve/||/<> ENDOKRİN (BEZ)

( Salgılarını kanallarla gövde dışına/yüzeyine ya da boşluklarına ileten bezler. İLE/VE/||/<> Salgılarını doğrudan kana veren bezler. )


- EL ELE TUTUNMUŞ değil EL ELE TUTUŞMUŞ


- ELEK ile/değil GIRBÂL[Ar. çoğ. GARÂBİL]

( ... İLE/DEĞİL İri delikli elek. )


- ELEVATÖR/ELEVATOR[İng.]/MANİVELA[İt. < MANOVELLA] değil/yerine/= KALDIRAÇ

( Bir ucunun bağlı bulunduğu bir nokta çevresinde dönen kol. | Kaldıraç. )


- ELİBBÂ[Ar. < LEBÎB] ile ELİFBÂ/ELİFBE[Ar.]

( Akıllı, olgun, kâmil kişiler. İLE 33 harften oluşan Osmanlı abecesi. | Bir şeyin başlangıcı. | Bir örgü motifi. )


- ELİF ile ELÎF[< ÜLFET]


- ELMA/ALMA[Oğuz] ile/= ALMILA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ELTAF[Ar. < LATÎF] ile ELTÂF[Ar. < LÛTF]

( Daha/pek lâtif, güzel, hoş. İLE İyilikler, iyilikseverlikler, nezâketler. )


- ELÜSYON ile/||/<> ELÜZYON

( Yıkayarak ayırma. İLE/||/<> Sıvı birikimi. )


- EMÂRÂT[Ar. < EMÂRE] ile EMÂRET[Ar. < EMR] ile EMÂRİD[Ar. < EMRED]

( Nişanlar, eserler, deliller, alâmetler. İLE Emirlik, beylik, prenslik. | Emir'in hali ve sıfatı. İLE Bıyıkları terlememiş gençler. )


- EMCÂD[Ar. < MECÎD] ile EMCED[Ar. < MECÎD]

( Onur, şeref, haysiyet sahibi olanlar. İLE Daha/pek çok onur, şeref, haysiyet sahibi olan. )


- EMDİRMEK ile/ve/değil/||/<>/> EMZİRMEK


- EMEKÇİ ile/ve/||/<>/> EMEKLİ


- EMERJENSİ/EMERCENSİ[İng. < EMERGENCY] değil/yerine/= ACİL


- EMEZİS/EMESIS, VOMITING[İng.] değil/yerine/= KUSMA


- EMLÂ'[Ar. < MELÂ] ile EMLAH[Ar. < MELÎH] ile EMLÂH[Ar. < MİLH]

( Bölükler, kalabalıklar, cemaatler. İLE Son derece güzel, en melâhatli, pek melîh. İLE Tuzlar. )


- EMPRİZM ile EKSPERİMENTALİZM

( JOHN LOCKE ile ROBERT BOYLE )


- ENDÂD[Ar. < NİDD] ile ENDÂD/ENZÂD[Ar. < NADAD/NAZAD] ile ENDÂHT[Fars.]

( Benzeyenler, eşler, misiller, nazîrler. İLE Onurlu ve düzenli kişiler. | Toprak tabakaları. İLE Atma, atış, atılma. | Silah atma, boşaltma. )


- ENDİKATÖR/İNDİKATÖR/INDICATOR[İng.] değil/yerine/= GÖSTERGE, BELİRTEÇ,


- ENDİREKT/İNDİREKT/INDIRECT[İng.]/BİLVÂSITA[Ar.] değil/yerine/= DOLAYLI


- ENDÜRASYON ile EREKSİYON ile ENHANCEMENT/ENHANSMENT ile EKSAZERBASYON

( Sertleşme, sertleşim, sertlik. İLE Dikleşme, sertleşme. İLE Güçlenme. İLE Azma, alevlenme. )


- ENFARKTÜS[Fr. < INFARCTUS] değil/yerine/= TIKANCA


- ENGRAFTMAN/ENGRAFTMENT[İng.] değil/yerine/= YAMA TUTMA | YAMALA(N)MA


- ENSÂB[Ar. < NESEB] ile ENSÂB[Ar. < NUSUB]

( Soylar, baba tarafından akrabalar/hısımlar. | Logaritma cetvellerinin sayıları. [CEYB(SINUS), TECEYB(COSINUS), MÜMÂS(TANGENT), TAMAM MÜMÂS(COTANGENT), KATI'(SÉQUENCE), TAMAM KATI'(COSÉQUENCE)] İLE Belâlar, şerler. | Putlar, heykeller. )


- ENSÂL[Ar. < NESL] ile ENZÂL[Ar. < NEZL/NEZÎL]

( Soylar, evlâtlar, sülâleler. İLE Soysuzlar, alçaklar, aşağılıklar. )


- ENSÂR[Ar. < NÂSIR] ile ENZÂR[Ar. < NAZAR]

( Yardımcılar/muavinler, koruyucular/müdâfîler. İLE Bakışlar, bakmalar. )


- ENSTALASYON[Fr., İng. < INSTALLATION] değil/yerine/= YERLEŞTİRME


- ENTARİ ile/ve/||/<> KEFİYE

( [Arap ülkelerinde] Erkeklerin ya da kadınların giydiği uzun ve düz üstlük/giysi. İLE/VE/||/<> Omuzları da örten, kenarları püsküllü bir erkek başörtüsü. )


- ENTELEKHEIA = KEMÂL-İ EVVEL = ENTELECHY[İng.] = ENTÉLÉCHIE[Fr.] = ENTELECHIE[Alm.] = ENTELEKHEIA[Yun.]


- ENTROPİ ile/ve/||/<> ENTALPİ

( Düzensizlik ölçüsü. [Bir yapının/sürecin düzensizliğini ölçer.] İLE/VE/||/<> Isı enerjisi değişimi. Bir yapının/sürecin toplam enerji içeriği. [Bir yapının/süreçteki toplam enerji miktarını tanımlar.] )


- ENTÜBASYON/INTUBATION[İng.] değil/yerine/= BORU YERLEŞTİRME


- ERBAB ile UZMAN


- ERDEM = FAZİLET = VIRTUE[İng.] = VERTU[Fr.] = TUGEND[Alm.] = VIRTUS[Lat.] = ARETE[Yun.] = VIRTUD[İsp.]


- EREK/AMAÇ ile/değil GARAZ/GAREZ[Ar.]

( ... İLE/DEĞİL Birine karşı güdülen kötülük etme isteği, kin, düşmanlık. )


- ERES[Ar.] ile ER'ES[Ar.]

( Çiftçilik, çiftçi olma. İLE Başı büyük, kocakafa. )


- ERGEN ile ERKEN


- ERİN ve ERİŞKİN ile/ve/||/<>/> ERGİN

( 13-15 yaş civarına gelmiş, bülûğa ermişler. VE 18-21 yaşlarını doldurmuşlar. İLE/VE/||/<>/> İhtiyârını devrede tutanlar, nelere, ne kadar HAYIR! diyeceğini ve istencini/irâdesini neye, ne kadar yönelteceklerini bilenler/uygulayanlar. )


- ERKEN ...:
(")BOŞANMA(")K ile/ve/değil/||/<>/< BOŞALMAK


- EROZİV/EROSIVE[İng.] değil/yerine/= AŞINDIRICI


- EROZYON["EREZYON" değil!]//EROSION[İng.]/EROSİYON[Fr.]/İTİKAL[Ar.] değil/yerine/= AŞINMA


- EŞ'ÂR[Ar. < Şİ'R] ile EŞ'AR[Ar. < ŞAİR]

( Ölçülü/vezinli ve uyaklı/kâfiyeli sözler. | Kıllar.[< ŞA'R] İLE En/daha güzel şiir okuyan. )


- ES'ÂR[Ar. < SI'R] ile ES'ÂR[Ar. < SU'R]

( Satılan şeylerin bilinen fiyatları, narhlar. İLE Yiyecek-içecek artığı. )


- GAL ile EŞL


- ESÂBİ'[Ar. < ISBI] ile ESÂBÎ'[Ar. < ÜSBÛ] ile ES'ABÎ[Ar.]

( Parmaklar. İLE Haftalar. İLE Gayet güzel ve beyaz göz. )


- ESÂKIF[Ar. < ÜSKUF] ile ESÂKİF[Ar. < ESKEF]

( Piskoposlar, metropolitler. İLE Eskiciler, kunduracılar, köşkerler. )


- ESBÂB ile/||/<> ERBÂB

( Sebepler. İLE/||/<> Sahipler, malikler. )


- EŞBÂH[Ar. < ŞEBÂH] ile EŞBÂH[Ar. < ŞİBH/ŞEBÎH]

( Kişiler, nesneler, gövdeler. | Büyük kapılar. | Uzaktan görünen şeyler, hayaller, karaltılar. İLE Nazîrler, misiller, benzeyenler, eşler. | İbn-i Nüceym ile İbn-i Vekîl'in "Furû"a, Süyûtî'nin "nahv"e ait ünlü eserleri.[el-eşbâh ve-n-nezâir] )


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞEK/EŞGEK/EŞYEK[dvnlgttrk] ile AHDERİY/YAHMÛR[Ar.]/GÛR[Fars.]

( ... İLE Yaban eşeği. [ÂNE: Dişil ve yabanî eşek. | Yabanî eşek sürüsü.] [BEYDÂNE: Yabani dişil eşek.] )


- EŞEK ile/değil/yerine/>< EŞİK

( Eşiğe yatmayan, eşektir. )


- ESER[Ar.] ile ESER[Ar. çoğ. ÂSÂR]

( Serçe kuşu. İLE Nişan, iz, alâmet. | Te'lif. | Basılmış kitap. | Hadîs-i şerîf. | Tarih, vakayi kitabı. | Bir kimsenin meydana getirdiği şey. | Te'sir. )


- EŞFAK[Ar. < ŞEFÎK] ile EŞFÂK[Ar. < ŞAFAK]

( Daha şefkatli, çok merhametli. İLE Şefkatler, merhametler, acımalar. )


- EŞGAL[Ar. < ŞUGL] ile EŞGAL[Ar. < MEŞGUL] ile EŞKÂL[Ar. < ŞEKL]

( İşler. İLE Çok işi olan. İLE Şekiller, biçimler, sûretler, tarzlar. )


- EŞİ-MENENDİ/MÂNENDİ (BULUNMAMA/OLMAMA)


- EŞİT/LİK ile/ve/= <> EŞİK/LİK


- ESNAF[Ar.]/ARTİZAN[Fr. < ARTISAN] ile/ve/||/<> EŞRAF

( Küçük sermaye ve zanaat sahibi. | Başlıca düşüncesi, mesleğinin tüm inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kişi. İLE/VE/||/<> Bir yerin zenginleri, ileri gelenleri, sözü geçenleri. )


- ESTÂR[Ar. < SİTR] ile ESTÂR[Ar. < SATR]

( Örtüler, perdeler. İLE Yazı sıraları, dizileri. )


- ETİK ile/ve/< ESTETİK

( Birlikte görmek/tutmak gerekiyor. )


- ETKEN ile ETKİN


- ETKEN ile ETMEN


- ETKİN ile ETKEN


- ETKİNLİK = FAALİYET, FAİLİYET = ACTIVITY[İng.] = ACTIVITÉ[Fr.] = AKTIVITÄT, TÄTIGKEIT[Alm.] = ACTIVIDAD[İsp.]


- ETMEK ile ETREK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ekmek. İLE Görünüşü sağlıklı, al yanaklı kişi. )


- ETRAF ile/ve/||/<> EŞRAF


- EVCİLİK değil EVLİLİK


- EVE/EWE/YEVE/YEWE = EVEK/EWEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Oğuzların bir kolu. İLE Tez canlı, aceleci kişi. )


- EVİN/EWİN ile TAHIL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tahıl tanesi, tohum. İLE ... )


- EVLENMEK ile/ve/||/<>/< EĞLENMEK


- EVRÂD[Ar. < VİRD] ile/ve/||/<> EZKÂR[Ar. < ZİKR]

( Okunması âdet olunan dini dualar. | Her zaman, dilde ve ağızda dolaşan sözler. İLE/VE/||/<> Anmalar, anımsamalar/hatırlamalar, bildirmeler, söylemeler. | Zikirler. )


- EVREN/EVRAN ile EVRENG[Fars.] ile Evren

( Gök var olanların bütünü. kâinat, cihan, âlem, kozmos. | Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen tüm var olanlar. kâinat. | Büyük yılan. | Kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam. İLE Taht. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- EVREN/EWREN ile EVREN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. İLE ... )


- EVRİM = TEKÂMÜL = EVOLUTION[İng.] = ÉVOLUTION[Fr.] = ENTWICKLUNG, EVOLUTION[Alm.] = EVOLUTIO[Lat.] = EVOLUCIÓN[İsp.]


- EVSÂM[Ar. < VESM/VEŞM] ile EVSÂM[Ar. < VASM]

( Gövde üzerine bir iğne ile kara bir tozdan yapılan resimler, şekiller ya da yazılan yazılar, döğmeler. İLE Ayıplar, utanmalar, arlar, hayâlar. )


- EVSÂT[Ar. < VASAT] ile EVSAT[Ar. çoğ. EVÂSİT]

( Ortalar. İLE Bir şeyin ortası. | Ortadaki. | Orta, orta halli. | Yüksek ile alçak arası. | Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )


- EVTÂR[Ar. < VATAR] ile EVTÂR[Ar. < VETER]

( Gereksinimler, gerekli olanlar. İLE Yaya gerilmiş ipler, kirişler, teller. | Bir eğimin iki ucuna bağlanan düz çizgiler. )


- EVVELSİ GÜN değil EVVELKİ GÜN


- EVVELSİ SENE değil EVVELKİ(ÖNCEKİ) YIL/SENE


- EVZÂR[Ar. < VEZER] ile EVZÂR/EFZÂR[Fars.]

( Kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. | Galebeler, üstünlükler. | Dağlar. İLE Sanat/zanaat sahiplerinin kullandıkları aletler. )


- EYÂLÂT[Ar. < EYÂLET] ile EYÂLET[Ar.]

( Vâlîlerin yönetimi altında bulunan bölgeler. İLE Bir vâlînin yönetimi altında bulunan bölge. )


- EYER değil EĞER


- EYİLİM değil EĞİLİM


- EYİM değil EĞİM


- EYİTİM değil EĞİTİM


- EYLEM:
KARINCA[< KARIŞTIRARAK] ve/||/<> KARARINCA/KARARINDA


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYLENCE değil EĞLENCE


- EYMEK değil EĞMEK


- EYRİ değil EĞRİ


- EYTİŞİM(DİYALEKTİK) ve/||/<> GÖRELİLİK ve/||/<> HOLOGRAFİK EVREN ve/||/<> SİBERNETİK ve/||/<> KUVANTUM


- EYVALLAH ile/ve ESTAĞFİRULLAH


- EZZA değil ECZA


- FAALİYET[Ar.]/AKTİVİTE[Fr. < ACTIVITE | İng. < ACTIVITY] değil/yerine/= ETKİNLİK | EYLEM


- FAİZ ile/ve MÜREKKEP FAİZ


- FAKR ile FAHR

( Yokluk, yoksunluk. İLE Övünç. )

( SORU ve YANIT ( [40'LAR MECLİSİ] KİM O? ve 1. MUHAMMED en RESULLULLAH 2. ABDULLAH oğlu MUHAMMED 3. el-FAKR ün FAHRİ: Yokluğum, övüncümdür. [ Allah'ın hakkı 3'tür sözü, bu deneyimden çıkmıştır.] )


- FAKTÖR[İng.] değil/yerine/= ETKEN/ETMEN


- FALAN"["FELAN" değil!] ile "YANİ"


- FALANCA ..., FİLANCA ...


- FANATİZM[İng. FANATICISM | Fr. < FANATISME] değil/yerine/= BAĞNAZLIK


- FÂNİ[Ar.] ile FANİ[Yun.]

( Ölümlü, gelip geçici, kalımsız. İLE İnsan gözünün algıladığı ışık şiddeti. )


- FARENKS/FARİNKS ile FARİNGEAL

( Boğaz, yutak. İLE Boğaz [ile ilgili], yutak [ile ilgili]. )


- FARZ-I MAHAL değil FARZIMUHAL(OLMAYACAK ŞEY YA!)


- FAŞÂFEŞ[Fars.] ile FEŞFEŞE[Fars.]

( Atılan okun havada çıkardığı ses. İLE Hışırtı. )


- FASÂHAT[Ar.] ile FAZÂHAT[Ar.]

( İyi ve açık konuşma, iyi söz söyleme becerisi, uzdillilik. İLE Alçaklık, edepsizlik. )


- FÂSİH[Ar. < FESH] ile FASÎH[Ar. çoğ. FUSAHÂ]

( İptal eden, bozan, çürüten, fesheden. İLE Güzel, düzgün ve açık konuşan, iyi söz söyleme becerisi olan. | Açık, âşikâr, sarih. )


- FASIL[Ar. çoğ. FUSÛL] ile FÂSIL[Ar. < FASL]

( Fasl. | Bir bestekârın aynı makamdan bestelediği iki beste. | Türk müziğinde klasik bir konser programı. İLE Ayıran, bölen, fasleden. )


- FASO FİSO

( Sıradan. Anlamsız. )



(2/4)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 58 kez incelenmiş/okunmuştur.