
Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
Z'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 1621 başlık/FaRk ile birlikte,
2026 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(3/3)
- ZEFER[Ar.] ile ZEFER[Ar.]
( Kötü koku. İLE Ağaca vurulan destek, dayak, payanda. )
- ZEFİR[Yun.] ile ZEFİR[Ar.]
( Genellikle gömlek yapmakta kullanılan, çizgili, ince bir pamuklu kumaş. İLE Soluk verme. )
- ZEHÂB ile ...
( GİTME )
( BİR FİKRE, DÜŞÜNCEYE UYMA, SAPMA | ZİHNEN BİR YOLA SAPMA | ZANNETME, ÖYLE SANMA )
- ZEHİR/AĞI/SEM[Ar.] ile/ve/||/<>/>< PANZEHİR[Fars. < PÂD-İ ZEHR(PÂD: Saklayan. | Koruyan, bekleyen. | Büyük, ulu.)]
( SEMM ile ... )
( ZEHR ile BÂD-ZEHR )
( POISON vs. ANTIDOTE )
( VENOM vs./and/< ANTI-VENOM )
- ZEHİR-ZEMBEREK (ETMEK/OLMAK)
( Pişman olunduğunda. )
- ZEHİR ile/ve/||/<> ENGEL
- ZEHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< İLÂÇ
( Kullanım/uygulama/katkı oranındadır. )
( Zehiri [ya da ilâcı], zehir/ilâç yapan, dozudur.
DOSIS FACIT VENOMIUM[Lat.] )
- ZEHİR ile KÜRAR[Fr. < CURARE]
( ... İLE Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir. )
- ZEHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ŞİFÂ
- ZEHİR ile/ve/||/<> ZEHİRLEYİCİ/ZEHİRLİ ile/ve/||/<> ZEHİRCİ
( )
( Ayrıntılarını okumak için burayı tıklayınız... )
( )
( "Arasındaki FaRkLaR neler?" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )
- ZEHİRLENMELER:
SİNDİRİM YOLUYLA ile/ve/||/<> SOLUNUM YOLUYLA ile/ve/||/<> DERİ YOLUYLA
( En sık rastlanan zehirlenme yoludur. Sindirim yoluyla alınan zehirler, genellikle ev ya da bahçede kullanılan kimyasal maddeler, zehirli mantarlar, bozuk besinler, ilaç ve aşırı alkoldür. İLE/VE/||/<> Zehirli maddenin solunum yolu ile alınmasıyla oluşur. Genellikle karbonmonoksit[tüp kaçakları, şofben, bütan gaz sobaları], lağım çukuru ya da kayalarda biriken karbondioksit, havuz hijyeninde kullanılan klor, yapıştırıcılar, boyalar ev temizleyicileri gibi maddeler ile oluşur. İLE/VE/||/<> Zehirli madde, vücuda doğrudan deri aracılığı ile girer. Bu yolla olan zehirlenmeler, böcek sokmaları, hayvan ısırıkları, ilaç enjeksiyonları, saç boyaları, ziraî ilaçlar gibi zehirli maddelerin deriden emilmesi ile oluşur. )
- ZEHİRLİ BİTKİLER = NEBÂTÂT-I SEMMÎYE = PLANTES VÉNIMEUSES, PLANTES VÉNÉNEUSES
- ZEHİRLİ/TOKSİK KALORİ değil/yerine TOK KALORİ
- ZEHİRLİ YILANLAR ile ZEHİRSİZ YILANLAR
( Yerde olanlar. İLE Dallarda olanlar. )
( Gözbebekleri elips şeklindedir. İLE Gözbebekleri yuvarlaktır. )
( Doğururlar. İLE Yumurtlarlar. [Anaconda dışında] )
( Amazonlar'da, Hindistan kobrası dışında hemen hemen her tür yılanı bulmak olanaklıdır. )
( Fransa Guyana'larındaki ormanlarda bulunan çok çeşitli yılanların sadece %10'u zehirlidir. Yerlilerin zehirli yılanı derisinden tanıması, "kırmızı renkten sonra sarı renk varsa zehirlidir" şeklindeymiş. )
( )
( ZEHİRLİLER:
* Gözbebekleri elipstir.
* Soluk delikleri(nostril) fotodaki gibidir.
* Oyuk(pit) vardır.
* Derilerinin kuyruk bölgesi alt tarafı tekil sıralıdır.
ile
ZEHİRSİZLER:
* Gözbebekleri yuvarlaktır.
* Soluk delikleri(nostril) fotodaki gibidir.
* Oyuk(pit) yoktur.
* Derilerinin kuyruk bölgesi alt tarafı çift sıralıdır. )
- ZEHL[Ar.] ile ZEHR[Ar. çoğ. EZHÂR] ile ZEHR[Ar.] ile ZEİR/ZE'R / ZEÎR[Ar.]
( Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu yüzünden geciktirme. İLE Çiçek. İLE Zehir, ağu. İLE ... )
- ZEHV[Ar.] ile NAHVE[Ar.]
- ZEİR/ZE'R[Ar.] ile ZEÎR[Ar. çoğ. ZEÎRÂT]
( Aslan kükremesi. İLE Gövdenin içinden duyulan doğal ya da hastalıklı ince ses. )
- ZEKÂ GÖSTERGESİ:
YANITLAR(IY)LA ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SORULAR(IY)LA
- ZEKÂ:
(HIZLI) (İSÂBETLİ) "BİRLEŞTİRME/BAĞLANTILANDIRMA/KESKİNLEŞTİRME" BİLGİSİ ile/ve/değil/||/<> AYIRMA BİLGİSİ/YETİSİ
- ZEKÂ-İÇGÜDÜ ile ZEKÂ-İÇTEPİ
- ZEKÂ:
SOYUT ile/ve/||/<> MEKANİK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL
( )
- ANLAK/ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< US/AKIL/TAPINDIRAK
( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )
( Kendini düşünür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< [Önce kendiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )
( "Savaşta". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Barış için! )
( Sunulmuş/bahşedilmiş olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kişinin kuracağı. )
( Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bağ. | Eskiden, develerin ayağına bağladıkları bağ. | Kendini, gereksinimi duyulan şeyi, kendi aracılığıyla elde edilen özel bir sıfatla kayıtlandırmış zât. )
( Sözel/yazınsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Matematik. )
( )
( Dilin becerisi/hüneri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Dilin freni. )
( Yakını gösteren ışık/huzme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uzağı gösteren ışık/huzme. )
( Ne yapacağını "bilmek", istenç/irâde[yapma bilgisi/gücü/isteği]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ne yapmayabileceğini bilme[bilgisi/gücü/isteği], direnç/ihtiyâr. )
( Kısa sürede [kazanırsa/belki/kısmen] "kazan[dır]ır". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Orta ve uzun sürede kazan[dır]ır. )
( )
( [Kişileri ...] Ayrıştırır, uzaklaştırır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Birleştirir, buluşturur. )
( [öteki ucu] Asalaklık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aptallık. )
( Keskinleştirmek üzere. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yetkinleştirmek üzere. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )
( INTELLIGENCE vs./and/but/||/<>/< REASON/RATIO
REASON/RATIO instead of INTELLIGENCE )
( [nicht] INTELLIGENZ mit/und/||/<>/< VERNUNFT )
- ZEKÂ[Ar.] değil/yerine/= ANLAK
- ZEKÂ ile/ve/değil AYIRDINDALIK
( [not] INTELLIGENCE vs./and/but DISTINGUISHNESS )
- ZEKÂ ile/ve/<> BECERİ/MAHÂRET
( İç duyuların hızlılığı, açıklığı, keskinliği. İLE/VE/<> Gövdenin yapılması güç alıştırmalara yatkın olması durumu. Ustalık. )
( Soyutlama gücü. | Bilenme. | Tezkiye. İLE/VE/<> Yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma/sonuçlandırma yeteneği. )
( Kişi, kendine, becerilerini geliştirecek zamanı ayırmalıdır. )
( Kişi, kaba kuvvet kullanırken, ötekiler beceriye başvurur. )
( Arzu ve imgeleme dünyayı yaratır, zekâ ise ikisini bağdaştırarak bir uyum ve barış duygusunu sağlar. )
( Zekâ, yabancıya karşı kullanılır. [yakınlara ya da yakınlar arasında değil!] )
( CERBEZE: Zekâ keskinlği. )
( Desire and imagination create the world and intelligence reconciles the two and causes a sense of harmony and peace. )
( INTELLIGENCE vs./and/<> SKILL/ABILITY )
- ZEKÂ ile/ve/<> BİLGELİK
( Mutlu olmak için kendimizi (özümüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksinimimiz olmadığını bilmek, bilgeliktir. )
( Üstün kişinin parlak zekâsı, değişmez bir özelliğidir. )
( Hayret ve merak bilgeliğin şafağıdır. )
( Ne sevmek, ne de nefret etmek; tüm uygulayımsal/pratik yaşam bilgeliğinin bir yarısını, "Hiçbir şey söylememek" ve öbür yarısını da "Hiçbir şeye inanmamak" oluşturur. )
( Zihninizin tutsağı olduğunuzu, kendi yarattığınız hayali bir dünyada yaşadığınızı bilmek, bilgeliğin şafağıdır. )
( ZEKÂ: Gerektiğinde, düşüncelerini değiştirebilmektir. )
( SMART:
SPECIFIC
MEASURABLE
ACHIEVABLE
REALISTIC
TIME BOUND )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Wonder is the dawn of wisdom.
To know that you are a prisoner of your mind, that you live in an imaginary world of your own creation is the dawn of wisdom. )
( INTELLIGENCE vs./and/<> WISDOM )
- ZEKÂ değil/ne yazık ki BOŞLAMA(İHMAL)
( Çocukların, telefonda/tablette oyun bulup oynaması, zeki olduğunu değil ne yazık ki, boşlandığını gösterir. )
- ZEKÂ ile/ve/değil/+/||/<>/> DEHÂ
( Belirli bir alanda uzmanlaşma. İLE/VE/DEĞİL/+/||/<>/> Uzmanlıklar arasında örgütlenmeyi sağlama. )
( [not] INTELLIGENCE vs./and/but/+/||/<>/> GENIUS )
- ZEKÂ ve/||/<> DUYARLILIK
- ZEKÂ ile/ve/<>/değil EDEP/EDEB
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< EMEK
- ZEKÂ ve/<>/>< EYLEM
- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< GÖZLEM GÜCÜ
- ZEKÂ ile GÖRÜNTÜ
( Zekâsını beğendiğin kişinin, görüntüsünü merak etme!
Zekâsını kullanmayan birininse, görüntüsünden etkilenme! )
- ZEKÂ ile/ve/<> KUVVET ile/ve/<> MADDE
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NAMUS
- ZEKÂ ile/ve/değil/||/<> ÖNCELİK (VERME[ME]K)
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ŞEFKÂT
( [karşısında] Eğiliriz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Diz çökeriz. )
- ZEKÂ ve/||/<> SEVGİ
( [İnsan] Zekâ karşısında dize gelir. VE/||/<> Sevgi karşısında diz çöker. )
- ZEKÂ ve/<> SORUMSUZLUK
- ZEKÂ ve/||/<>/< SOYUTLAMA GÜCÜ / STİL
- ZEKÂ ile/ve/<> "YATIRIM"
- ZEKÂ ile YETENEK
- ZEKÂ'[Ar.] ile ZEKÂ'[Ar.]
( Saflık, duruluk; hal düzgünlüğü. İLE Zeyreklik, çabuk anlama, zihin keskinliği. )
- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< ZEUS
( ... İLE/VE/||/<>/>/< Tümel zekâ. )
- ZEKÂNIN ELVERMESİ" ile "AKLIN BASMASI"
- ZEKÂT ile/ve/||/<> MÂÛN
( ... İLE/VE/||/<> Malın zekâtı. )
- ZEKÂT ile NİSÂB
( ASIL, ESAS | BİR MALIN ZEKÂTINI VERMEK ÜZERE VARILMASI GEREKEN MİKTAR | DERECE, İSTENİLEN HAD )
- ZEKÂT ile/ve/||/<> SADAKA ile/ve/||/<> İNFÂK
( Maddî olarak vermek. İLE/VE/||/<> Manevi olarak vermek. İLE/VE/||/<> Geciktirmeden vermek. )
- ZEKÂT ve/||/<>/>/< ZEKÂ
- ZEKÂVET[Ar.] ile ZEKÂVET[Ar.]
( Zeyreklik, çabuk anlama, kavrama. İLE Zekâ, zekilik. )
- ZEKİ KİŞİLERİN, İŞE ALINMA AMACI:
NE YAPACAKLARINI SÖYLEMEK ile/değil/yerine İŞVERENLERİN, NE/LER YAPACAĞINI/YAPABİLECEĞİNİ SÖYLEMELERİ
- ZEKÎ[< ZEKÂ), ZEKİYYE değil/yerine/= TEMİZ, HÂLİS, HÂLİ TEMİZ OLAN KİMSE | AKLINI SAFLAŞTIRMIŞ, ARI, DURU HALE GETİRMİŞ KİŞİ
- ZEKİ ile/ve/değil/yerine/<>/< BİLGE
( [Sorunu] Çözümleyen/çözen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Önleyen. )
( Nerede aptal olacağını biliyorsan, yeterince zekisin demektir. )
- ZEKİ ile/ve/değil/||/<> PİSLİK
- ZEKÎ ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< SİNSİ
- ZEKİ ile "UYANIK"
( KİYÂSET: Zeki ve uyanık oluş. Zeyreklik, anlayışlılık. )
( ... ile ZEYREK )
- ZEKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZEKÎ[Ar. çoğ. EZKİYÂ] ile ZEKÎR[Ar.]
( Temiz, halis, hali temiz olan kişi. İLE Zeyrek, zekâ sahibi, çabuk anlayışlı. İLE Unutmayan, belleği güçlü. )
- YALNIZLIK:
ZEKİLERDE ile/ve/||/<> ÇIKARSIZLARDA ile/ve/||/<> SAĞDUYULULARDA
- ZELBER ile ...
( Yük üstüne atılan öteberi. )
- ZELÎL[Ar. < ZİLLET] değil/yerine/= AŞAĞILANAN/HOR GÖRÜLEN
( HOR, HAKİR, ALÇAK, AŞAĞI TUTULAN, AŞAĞILANAN )
- ZELÎL[Ar.] ile MEHÎN[Ar.] ile MÜZ'İN[Ar.]
- ZELİL ile/ve/<> REZİL
- ZELÎL[Ar.] ile ZELÎL[Ar. < ZİLLET | çoğ. EZİLLÂ, EZİLLE, ZİLÂL, ZULLÂN]
( Sürçüp düşen, yanılan. İLE Hor, hakir, alçak, aşağı tutulan, aşağılanan. )
- ZELLE ile ZULÜM
- ZELLE(T] ile ...
( SÜRÇÜP KAYMA )
- DEPREM / ZELZELE/ZİLZÂL/ZELZAL/ZÜLZAL[Ar.] değil/yerine/= YER SARSINTISI/YER SARSAN
- ZELZELE[Ar.] ile RECFE[Ar.]
( Sarsıntı. İLE Çok güçlü sarsıntı. )
- ZEL/ZELL[Ar.] ile ZELL[Ar.]
( Osmanlı abecesinin 11. harfidir.[Ebced hesabında 700 sayısının karşılığıdır.] İLE Kayma, ayağı sürçme. | Yanılma, yanlış yapma. )
- ZEM ile KÜFRÂN
- ZEMBEREK[Fars.] değil/yerine/= YAY
( Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren yay. | Kapılara takılan yaylı kapama düzeneği. | Çelik ya da pirinçten yapılmış ok. )
- ZEMHERÎ değil/yerine/= KARAKIŞ
- ZEMİN ile/ve/<> AĞ
- ZEMİN ile ALTYAPI
( GROUND vs. SUBSTRUCTURE )
- ZEMİN ile/ve/<> BAĞLAM
- ZEMİN ile/ve EREK
( PLACE vs./and AIM )
- ZEMİN ile/ve HAREKET NOKTASI
( Zemini olmayanın ereği olmaz. )
- ZEMİN ile/ve/<> OLANAK
- ZEMİN[Ar.] değil/yerine/= TABAN/YER
- ZEMİN ile/ve TAŞIYICI
- Zemininde KONUŞ!!!
- ZEMM[Ar.] ile LEVM[Ar.]
( Kötüleme. İLE Yerme, kınama. | Ayıplama. )
- ZEMZEM[Ar.] ile Zemzem[Ar.]
( Yavaş ve hafif türkü söyleme. | Türk müziğinde en az 5-6 yüzyıllık bir mürekkep makam.[örneği kalmamıştır] İLE Kâbe yakınlarındaki ünlü kuyu.[Bİ'R-İ/ÇÂH-I/ÇEH-İ ZEMZEM][HEMZE, TAYYİBE, TAHİRE, ŞARABÜ'L-EBBAR] )
( Kadın. [PÎRE-ZEN: Koca-karı.] İLE "Vurucu, vuran, atan, çalan" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler oluşturur. [DEST-ZEN: El vurucu, işe başlayan. | HANDE-ZEN: Kahkaha atan.] )
- ZEN
- ZEN:
ANLAMI (")ANLAMSIZLIĞI/NDA(") ile/ve/||/<> (")ANLAMSIZLIĞI(") DA ANLAMLILIĞINDA
- ZEN:
ANLAŞILABİLMESİ ANLAŞILAMAMASINDA ile/ve/||/<> ANLAŞILMAMASI DA ANLAŞILABİLMESİNDE
- ZEN vs. ANYTHING
- ZEN vs. BUDHISM
- ZEN BUDİZM/İ değil ZEN
- ZEN[Jap. < ZENNA < CHENNA(Çince)] ile ZEN[Fars.]
( Felsefe, düşünüş, yaşam biçimi. İLE Kadın. )
- ZEN ile/ve/||/<>/< BUDİZM/FELSEFE
( ZEN vs./and/||/<>/< BUDHISM/PHILOSOPHY )
- ZEN ile/ve TASAVVUF
- ZENAAT değil ZANAAT
- ZENÂBÎL[Ar. < ZENBÎL/ZİNBÎL] ile ZENÂBÎR[Ar. < ZÜNBÛR]
( Zenbiller. İLE Eşek arıları. )
( Kadınlar. | Vurucular, dövücüler. İLE "Vurarak" anlamıyla birleşik sözcükler oluşturur. [TA'NE-ZENÂN: Söverek, küfür ederek.] )
- ZENB - SEİYYE
- ZENB - YANLIŞ(HATÂ)
- ZENB[Ar.] ile CÜRM[Ar.]
- ZENB[Ar.] ile KABÎH[Ar.]
- ZENB[Ar.] ile MASİYET[Ar. < İSYAN][>< İTAAT]
( Cezayı gerektirecek günah. İLE İtaatten ayrılmak, söz dinlememek, çoğunluk tarafından onaylanan davranışlara uyum sağlamamak. | İtaatten çıkmak, günah işlemek. | Bir davranıştan imtina etme, ona karşı direnme. )
- ZENCEBÎL[Ar.] ile ZENCEFÎL[Ar.]
( Zencefil. | Şarap. İLE Hindistan ve Malezya'da kalın ve yumuşak köksaplı bir bitki. )
- ZENCEFİL ile/ve/<> HAVLICAN/EGİR[dvnlgttrk]
( Zencefilgillerden, Hindistan ve Malezya'da yetişen bir bitki. İLE/VE/<> Zencefilgillerden, aynı adla anılan kök sapları, baharat olarak kullanılan, ıtırlı [kökleri karın ağrısını geçirmek için kullanılan] bir bitki. )
( ZINGIBER OFFICINALE cum GALANGA OFFICINALIS )
- ZENCEFİL ve/||/<> KAKULE
( ... VE/||/<> Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki. | Bu bitkinin bahar olarak kullanılan tohumu. )
( ... et/||/<> ELETTARIA CARDAMOMUM )
- ZENCİ[Ar.]/SİYAHÎ[Fars. + Ar.] ile/değil/yerine/<> KARAŞIN
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/<> Rengi karaya çalan, esmer kişi. )
- ZENCİ/FELLAH[Ar.] değil/yerine/= SİYAH/KARA TENLİ
- ZENCÎR[Fars.] ile ZENCÎR[Fars.]
( Makam. İLE Zincir. )
- ZEND[Ar. çoğ. EZNÂD, ZİNÂD] ile ZEND[Ar. çoğ. ZİNÂD] ile ZEND[Ar.]
( Çakmak demiri. İLE Dirsek ile bilek arasındaki iki kemikten iç tarafta bulunanı, dirsek kemiği. [KÛ'BERE: Dış taraftaki kemik.] İLE Zerdüşt'ün, kendine indiğini ileri sürdüğü kitap. | Eski Farsça'nın bir lehçesi. )
- ZENDAKA/ZINDIKLIK ile/ve/||/<> İLHÂD
- ZENDO[Jap.] ile ...
( Zen manastırlarında toplu meditasyon yapmak için ayrılmış olan salon. (Tasavvuf'ta ile ABCDEF ( Meydan; Zikir ve/ya da Sema yapılan alan) )
- ZENGİN ve/||/=/<> GÖNÜL AÇAN(FETHEDEN)
( En zengin kişi/ler, gönül fetheden(ler)dir. )
- ZENGİN ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< HESAPSIZ
- ZENGİN[Fars. :Ağır.] ile KALANTOR[İt.]
( ... İLE Gösterişi seven varlıklı kişi. )
- ZENGİN ile/değil/yerine VARLIKLI
( Yılmaz Özdil'in, Mustafa Koç yazısı için burayı tıklayınız... )
- ZENGİNİN YÜRÜDÜĞÜ ile/ne yazık ki FAKİRİN YÜRÜDÜĞÜ
( Sindirebilmek için. İLE/NE YAZIK Kİ Bulmak için. )
- ZENGİNKEN, FAKİR DÜŞMEK ile/ve/||/<> ZÂLİMLER ARASINDA, ÂLİM OLMAK ile/ve/||/<> HATIRLIYKEN, İTİBARSIZLAŞMAK
- ZENGİNLİK:
[ya] ÇOK PARA ile/değil/yerine/ya da/>< ÇOK DOST
( Belki ikisinden biri olur fakat ikisi birden olmaz! )
( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )
- ZENGİNLİK ile BAŞARI
- ZENGİNLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAŞARI
- ZENGİNLİK ile/ve/<> BEREKET
( GINÂ' ile/ve/<> ... )
- ZENGİNLİK ile/ve/<>/değil/yerine BOLLUK
- ZENGİN/LİK ile/ve/değil/yerine/||/< ENGİN/LİK
- ZENGİNLİK ile/değil "GÖSTERİŞ"
- ZENGİN/LİK ile GÜÇLÜ/LÜK
- ZENGİN/LİK ile KALKINMIŞ/LIK
- ZENON ile/ve/||/<> ZENON
( Paradokslarıyla bilinen filozof. İLE/VE/||/<> Stoa Okulu'nun kurucusu olan filozof. )
( [M.Ö.] 495 - 430 ile/ve/||/<> 334 - 262 )
( Elea'lı. İLE/VE/||/<> Kıbrıs'lı. )
- ZER'[Ar.] ile HALK[Ar.]
- ZER'[çoğ. ZÜRÛ] ile ZER[Fars.] ile ZER[Fars.]
( Ekme, tohum saçma. | Ekilmiş ekin. İLE Altın. | Akçe, para. | Nevbet, oruç, çile. İLE Sarı. )
- ZERÂFET değil ZARÂFET(KİYÂSE/T: Akıllıca davranış, akıllılık.)
- ZERD/ZERED[Ar. çoğ. ZÜRÛD] ile ZERD[Ar.]
( Halka halka örülmüş savaşçı zırhı. İLE Sarı. | Solgun, soluk. )
- ZERDÜŞTLÜK'TE ile ...
( İYİ DÜŞÜN - İYİ KONUŞ - İYİ YAP )
- ZEREFŞAN[Fars.] değil/yerine/= BEZEME, SÜSLEME
- ZER-İ DEH-PENCÎ[Fars.] ile ZER-İ KAMER-TÂB[Fars.] ile ZER-İ KÂMİL[Fars.] ile ZER-İ MAHBÛB[Fars.] ile ZER-İ MAKLÛB[Fars.] ile ZER-İ SÂV/SÂVE[Fars.] ile ZER-İ ŞEŞ-SERÎ/VÎJE[Fars.]
( Yarısı bakır olan altın.[onda beşi] İLE Üzerinde ay simgesi bulunan bir altın para. İLE Tam, hâlis, ayarı tamam altın. İLE Yirmibeş kuruş değerinde bir altın para.[1787'de 3,5 kuruş değer konulmuş ve II. Mustafa devrinde çıkarılmıştı.] İLE Kalıp altın. İLE Ayarı tam altın ya da kırıntısı. İLE Hâlis altın. )
- ZER'Î/ZER'İYYÂT[Ar.] ile ...
- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZERÎ'[Ar.] ile ZER'Î[Ar. çoğ. ZER'İYYÂT] ile ZERİ'[Ar.]
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZER'İYYÂT[Ar. < ZER'Î] ile ZER'İYYÂT[Ar.]
( Arşınla ölçülen şeyler. İLE Ekim işleri. )
- ZERK[Ar.] değil/yerine/= İÇİTİM
( Bir sıvıyı, şırınga ile verme. )
- ZERR[Ar.] ile ...
( Karınca yumurtası. )
- ZERRÂ'[Ar. < ZER'Î]/ZÜRRÂ[Ar.] ile ZERRÂH/ZÜRRÂH[Ar. çoğ. ZERÂRÎH]
( Ekinci, çiftçi. İLE Kuduz böceği. )
- ZERRE MİSKAL (İLGİSİ BULUNMAMAK)
- ZERRE ile/ve/||/<> KÜRRE[Ar. < KURE]
( Çok küçük parçacık. | 0,00156 gram olan ağırlık ölçü birimi. İLE/VE/||/<> Tüm noktaları merkezden aynı uzaklıkta bulunan bir yüzeyle sınırlı nesne. | Yeryüzü, acun/dünya. )
- ZERRE ile MONAD
- ZERRE[Ar.]/MOLEKÜL[Fr.] değil/yerine/= PARÇACIK/TOZAN
( Çok küçük parçacık. | Öğe ya da bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim. | [fiziksel kimya] Bir ya da birkaç çekirdek ya da elektronlu yapı. | Bir bütünün, en küçük parçası. )
- ZERRE değil/yerine/= TOZAN
- ZERREDEKİ OKYANUS ile/ve/||/<> NOKTANIN SONSUZLUĞU
- ZERRİN[Fars.] değil/yerine/= FULYA
( Altından yapılmış. | Altın rengi, sarı. | [bitki] Fulya. )
- ZERZEVÂT değil SEBZEVÂT
- ZERZEVÂT/SEBZEVÂT[Fars.] değil/yerine/= GÖVERİ/GÖVERTİ
- ZEVÂD[Ar. < ZÂD] ile ZEVÂT[Ar. < ZÂT] ile ZEVÂD[Fars.]
( Azıklar, yiyintiler. İLE Kişiler/şahıslar, kimseler. İLE Azık, erzak stoku. )
- ZEVÂHİRİ[Ar.] KURTARMAK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜ KURTARMAK
- ZEVÂL ile/ve/<> FEY-İ ZEVÂL
( Güneşin tam tepede olduğu an/vakit. İLE/VE/<> Güneşin zevâlden çıkmaya başladığı an. )
- ZEVÂT değil/yerine/= KİŞİLER
- ZEVÂT[< ZÂT] ile KİŞİLER (ÖZCE BİR OLANLAR)
( KİŞİLER | SÂHİP, MÂLİK )
- ZEVÇ değil/yerine/= EŞ/KOCA
- ZEVC ile İMRÂ[< MER']
( BA'LE: Zevce, eşi/karısı. )
- ZEVCE[Ar.] değil/yerine/= EŞ/KARI
- ZEVCE-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ[Ar.] ile ZEVCE-İ GAYR-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ[Ar.]
( Gerdeğe girmiş eş/zevce. İLE Henüz gerdeğe girmemiş eş/zevce. )
- ZEVCİY-YÜL-ESÂBİ'[Ar.] / ARTIODACTYLES[Fr.] ile ...
( Çiftparmaklılar. )
- ZEVEBAN[Ar.] değil/yerine/= ERGİME
- ZEVK ALARAK ile ZEVK VEREREK
- ZEVK:
ALIŞILAGELMİŞLİK değil/yerine KENDİLİĞİNDENLİK
- ZEVK ALMAK İÇİN/ÜZERE ile ZEVK VERMEK İÇİN/ÜZERE
- Zevk için DİNLE!!!
- Zevk için DİNLE!!!
- ZEVK ile/>< ACI
( İkisi de inletir. )
- ZEVK ile BEĞENİ/İÇ TAT
( ENJOYMENT vs. LIKE )
- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD
- ZEVK ile/ve/yerine FERÂGAT
( PLEASURE vs./and RENUNCIATION
RENUNCIATION instead of PLEASURE )
( SUKHA ile/ve/yerine SAMBHOGAKAYA )
- ZEVK ile HAZ
( ENJOYMENT vs. PLEASURE )
- ZEVK ile/ve HEYECAN
- ZEVK[Ar.] ile İDRÂKU'T-TA'M[Ar.]
- ZEVK ile/ve/değil/<> ÖRTÜ
( Anlayana. İLE/VE/<>/DEĞİL Anlamayana. )
- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]
( ENJOYMENT vs./and TO ENJOY )
( SUKHA )
- ZEVK ile/ve/<> SEVİNÇ
- ZEVK ile/ve/||/<>/>/< ŞEVK
- ZEVK ile/ve TEVHİD
( Tevhidin tadı, onu kullananındır. )
( Ham tevhidden yararlanılmaz. )
( Her boyaya boyanmak tevhid değildir. )
( Tevhidin hali, kullanandan sarf olunur. )
( Zevk, deryada kaybolmaktır. )
( Tevhidin tadını, aletleri kullanarak dolabı yapanlar bilirler. )
( Birinci tevhid, ağacı kesenin tevhididir. İkincisi mobilyacının, üçüncüsü de o mobilyayı kullananın tevhididir. Tahtacı kestiği ağaca, mobilyacı dolaba imrenmiştir. O tevhid dolabını taşıyan hamalın ise ambalajın içindeki eşyadan haberi yoktur. )
- ZEVK ve/||/<>/< ZEKÂ
- ZEVKİ SÜREN ve/<> ZEKİ MÜREN
- ZEVKİNDE/LİK ile/ve/değil/yerine/<> KENDİNDE/LİK
- ZEVKİNE ERMEK ile/ve/||/<>/< ZEVK VERMEK
- ZEVKİNİ ALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< HİKMETİNE ERMEK
( Lâf-ü-Güzâf ve kıl-ü-kâl kalktığında, geriye, zevk ve vicdan kalır. )
- ZEVRÂK[Ar.] ile/değil/yerine/= KAYIK
( Suya en dayanaklı olan sandal ağacından, hiç çivi kullanmadan yapılır. [Atatürk'ün kullandığı -fotoğraftaki- kayık.] İLE ... )
- ZEVZEK/LİK ile PATAVATSIZ/LIK
- ZEYBEK ile KIRIK ZEYBEK
- ZEYBEK'TE:
"ALTTAN ÇIRPMA" değil ÜSTTEN ÇIRPMA
- ZEYG[Ar.] ile MEYL[Ar.]
- ZEYİL[Ar.] değil/yerine/= EK
( Bir yazıya ek olarak katılan parça. | Bir yapıtı tamamlamak için sonradan yazılan ek yapıt. )
- ZEYL[Ar.] ile ZEYL[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]
( Ayırma, tefrik. | Betiğin başı ya da sonundaki ek. İLE Etek. )
- ZEYNEB ile/ve FÂTIMA
( Salih'lerin annesi. İLE Muhammed'lerin annesi. )
( ZEYNEP[ZEYN - EB: Babasının süsü/güzelliği.] )
- ZEYNEL ABİDİN ve/<> ZEYNEB
- ZEYNEL[Ar.] değil/yerine/= GÜZEL, HOŞ, ONURLU/ŞEREFLİ
- ZEYREK[Fars.] ile ZEYREK[Fars.] ile ZEYREK
( Anlayışlı, uyanık, zeki. İLE Ketentohumu. İLE Fatih Sultan Mehmet'in, fetih sonrasında, "benim" diye belirlediği yerler. )
- ZEYTİN AĞACI
- ZEYTİN "ÇEKİRDEĞİ" ile "İNCİR ÇEKİRDEĞİ"
- ZEYTİN DALI ve/||/<> ZEYTİN TANELERİ ve/||/<> ZEYTİNYAĞI
( [gibi] Barış. VE/||/<> Bereket. VE/||/<> Sağlık. )
- ZEYTİN ile ANTİPASTİ[İt.]
( ... İLE Zeytin, çiğ sebze, turşu. )
- ZEYTİN ile DELİ/CE ZEYTİN
( OLIVE vs. ... )
( OLEA EUROPAEA/OLEA SATIVA cum/et ... )
- ZEYTİN ile MÜRVER
( ... İLE Hanımeligillerden, yaprakları karşılıklı, demet durumundaki çiçeklerinden tıpta yararlanılan, meyvesi zeytine benzer bir bitki. )
( Dünyada 40 tür Mürver bulunur.
Mürverin ülkemizde yöreye göre değişen adları vardır...
Melesir, Mındarağ, Mindiraç, Patlak, Patlangaç, Patlangıç, Patlangoz, Patlankuç, Patlavuç, Patlayak, Şişni, Yalangoz, Yalankoz. )
( )
( ... cum SAMBUCUS )
- ZEYTİNBURNU ile/ve ZEYTİN BURNU
( Bakırköy - Kazlıçeşme arasında bulunan bir ilçe. İLE/VE Bakırköy - Yedikule arasında bulunan bir burun. )
( ZEYTİNLİ BURUN: Zeytinburnu'nun ilk adı. )
- ZEYTİN-EKMEĞİ BİRLİKTE YEMEK ile ZEYTİN, ÜSTTE VE KÜRDAN SAPLI YEMEK
( "Gariban olursun." İLE "Havalı/üst sınıf vs. olursun." )
- ZEYTİNLER'DE:
ÇOLUR ile/ve HAL ile/ve KALİ ile/ve KALAMATA ile/ve KALEMBEZİ ile/ve MEMECİK ile/ve MEMİLİK ile/ve SARIULAK ile/ve SELE ile/ve USLU ile/ve YOĞULIĞ
- ZEYTİNYAĞI ve (ÇİĞ) FINDIK/CEVİZ/BADEM/ŞAM FISTIĞI
- ZEYTİNYAĞI ile PAMUKYAĞI
( ... İLE Pamuk çekirdeklerinden elde edilen, zeytinyağına benzer bitkisel yağ. )
- ZEYTİNYAĞINDA:
ACILIK ile/ve/||/<> YAKICILIK
( Bir yemek kaşığı zeytinyağı ağızda yaydıktan sonra yavaşça yutulduğunda, 16. - 20. saniyeler arasında dilin yanlarında ve arka tarafında acılık duyumsanır.[Acılık duyumu uzun sürmez.] İLE/VE/||/<> Gerçek zeytinyağının yakıcılığı, 26. - 29. saniyelerde ortaya çıkar. Yakıcılık, biraz kalıcıdır.[Yakıcılığa neden olan oleocanthal olarak adlandırılan yağa antioksidan özelliği veren, polifenol bileşenidir.] )
( )
- ZEYTİNYAĞI'NDA:
BURUN YAĞI ile/ve AYAK YAĞI
- ZEYTİNYAĞI'NDA:
RİVİERA ile/ve/değil/yerine SIZMA
( )
- ZEYTİNYAĞLI ile/ve/||/<> MEZE
- ZÎ-[Ar.] ile Zİ[Ar.]
( "sahip" anlamına gelmek üzere, sözcüklerin başına getirilerek birleşik sözcükler yapar. [ZÎ-NÜFÛZ: Sözü geçer, nüfuzlu. | ZÎ-KIYMET: Değerli. | ZÎ-ŞAN: Şanlı, şerefli.] İLE Giysi/elbise, kılık, kıyâfet, heyet. )
- ZIA[Ar.] değil/yerine/= TARLA
- ZÎB[Ar.] ile Zİ'B[Ar. çoğ. ZİÂB, ZU'BÂN]
( Süz, bezek. İLE Kurd, canavar. )
- ZIBÂBİYE[Ar.] ile ...
( Kertenkele, timsah, bukalemun, kör yılan gibi hayvanları içine alan bir sınıf. )
- ZIBÂBİYE-İ BERRİYYE[Ar.] ile ZIBÂBİYE-İ MÂİYYE[Ar.]
( Kertenkele ve benzeri hayvanlar. İLE Bu sınıfın suda yaşayan bölümü. )
- ZİBİDİ[Fars.] ile ZÜPPE/DANDİ[Fr. DANDY]/DIDON[Fr. < DIS DONC]
( Gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan. | Yersiz ve zamansız davranışları olan kişi. | Süslü ve yakışıklı. İLE Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte, toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan. )
- ZIBIN ile/ve/<> TULUM
( Bebeklere, iç çamaşırı olarak giydirilen, ince pamukludan, kısa ve kollu giysi. | Kolsuz giysi. İLE/VE/<> ... )
- ZİBL[Ar.] ile ZİBR[Ar. çoğ. ZÜBÛR]
( Süprüntü, gübre. İLE Mektup. | Kitap. | Yazı. )
- ZIDD[Ar.] ile TERK[Ar.]
- ZI'F[Ar.] değil/yerine/= İKİ KAT
- ZİFİRİ[Ar.] değil/yerine/= ÇOK KOYU
- ZİFİRİ değil/yerine/= KOPKOYU
- ZİFOS[Yun.] değil/yerine/= YERDEN SIÇRAYAN ÇAMUR
- ZİFT[Ar.] ile KATRAN[Ar.]
( Katran ve öteki organik maddelerin buharlaşmasından ya da damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile ergiyen, katı, siyah, parlak madde, kara sakız. İLE Organik maddelerden, kuru damıtma yoluyla elde edilen, sıvı yağ kıvamında, kara renkte, ağır, is kokulu, suda erimeyen bir madde. )
- ZİGANKA ile ...
( Rus köylü dansı. )
- ZİGON SEHPA ile FİSKOS SEHPA
( İçiçe geçmeli servis sehpası. İLE İki tekli koltuk arasında bulunan sehpa. )
- DÖL GÖZE/ZİGOT[Fr. < Yun.] ile/ve/> ÖNDÖLÜT/EMBRİYON[İng. < EMBRYO] ile/ve/> DÖLÜT/CENİN/FETÜS
( Döllenmiş hücre. İLE/VE/> 3-10 hafta arası. İLE/VE/> 10-38 hafta arası. )
( 24 haftadan sonraki doğumlarda, yaşam hakkı gereği bebekler yaşatılmaya çalışılmaktadır. )
( SPERM(ATOZOA): Boyu, kuyrukla birlikte 41-52 mikron; başı, 3-5 mikron (armuta benzer). Kuyruğunu vura vura saniyede 1-3 mm. ilerler. Tuba Fallopi'ye (16-20 cm.) 45 saniyede ulaşır. )
( Annenin 1 mm.nin 1/5'i, babanın 1 mm.nin 1/18-20'si. )
( DÖLLENME(FECUNDATIO): İlk 8 gün Tuba Uteri'de geçer. Bir yuvarlak oluşur(MORULA). )
( YUVALANMA(EMPLANTASYON) gerçekleşir. )
( BLASTUAL FAZ'I: Tüm organizma, hazırlanmaya başlar. Çok fazla fiziksel değişiklik olur. )
( Doğduğunda, ilk durumundan, 2500 kere büyük, 800 milyon kere ağırdır. )
( 1 göze/hücre, 26 milyar gözeye ulaşır. )
( ANNE KARNINDA YOLCULUK )
( )
( ... İLE Kısarak kapamak, sıkarak kapalı duruma getirmek. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( ZYGOTE vs./and/> EMBRYO vs./and/> FETUS/FOETUS )
- ZİGOT ile/||/<> ZİGOT ÖNCESİ YALITIM/BARİYER/İZOLASYON ile/||/<> ZİGOT SONRASI YALITIM/BARİYER/İZOLASYON ile/||/<> ZİGOTAKSİ ile/||/<> YUMURTA/OVUM
( Bir yumurta ve spermin birleşmesiyle oluşan ilk göze.[Anneden ve babadan birer set olmak üzere iki set kromozom bulundurur. Ancak yumurta ve sperm gözelerinin her biri, mayoz bölünme nedeniyle sadece bir set kromozom içerir. Zigotun bölünmesi ve büyümesiyle embriyo oluşur.] İLE/||/<> Eş seçimi, zamanlama ve benzeri farklardan ötürü popülasyonlar arasında zigot, henüz oluşmadan önce ortaya çıkan yalıtım durumu. Böylece hibrit zigotlar oluşamaz. İLE Türler arası çiftleşme sonucu oluşan hibrit biçimlerde görülen gelişim bozuklukları ya da kısırlık durumlarından ötürü popülasyon içinde üremeye dayalı yalıtımın oluşması. İLE Dişi ve eril gametler arasındaki doğal çekim. İLE/||/<> İnsan fizyolojisinde, bir sperm gözesi ile döllendiğinde yeni bir organizma durumuna gelebilen, dişi üreme örgenlerinin birinden salınan tek göze. )
- ZIH[Fars.] değil/yerine/= KAYTAN/YAKA
( Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit ya da kaytan. | Pamuk sicim. | Marangoz işlerinde, ince kenar pervazı. | Sayfa çevresine çekilen çizgi. | Yelkeni yarı kapatmak için kullanılan örgü halat. )
- ZİHAYAT[Ar.] değil/yerine/= CANLI/YAŞAYAN
- ZİHİ[Ar.] ile ZİHÎ[Ar.]
( Arapça'da, "şu, bu" anlamına gelen işaret sözü. İLE Ne güzel, ne hoş. | Aferin, bravo. )
- ZİHİN FELSEFESİ ile/ve ESTETİK FELSEFESİ
- ZİHİN FELSEFESİ ile/ve YORUM FELSEFESİ
- ZİHİN HESABI değil/yerine/= AN SAYIŞI/USTAN SAYIŞ
- ZİHİN SÖZLÜĞÜ ile ...
- ZİHİN YOĞUNLUĞU ile/ve LİBİDO DÜŞÜKLÜĞÜ
- ZİHİN değil/yerine/= ANLIK
- ZİHİN ile/ve/||/<>/< BEYİN
( Örümcek ağı. İLE/VE/||/<>/< Örümcek. )
( MIND vs./and/||/<>/< BRAIN )
- ZİHİN ile/ve/değil/yerine BİRLEŞTİRİCİ/KAPSAYICI ZİHİN
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşullara karşı mücadele eden, başlangıçta düş kırıklığına uğrasa da zafere ulaşan, eylem halindeki sevgi. )
- ZİHİN ve/||/<>/> BİR(LİK)
- ZİHİN(/DÜŞÜNCE) ve/||/<> DİL ve/||/<> YAŞAM(/UZAY)
( Ne ki, dilinde, aynı zihninde; ne ki, zihninde, aynı dilinde! )
( Dil, ne kadar zengin; zihin, o kadar engin. )
( "Dilin, Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri" başlıklı yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
- ZİHİN ile DOĞA
- ZİHİN ile/ve/<> DOĞA
( REASON vs./and/<> NATURE )
- ZİHİN ile/ve/<> FARKINDALIK
( Zihin, olaylarla ilgilenir, farkındalık ise zihnin kendiyle ilgilenir. )
( Zihin, her durumu ile kendini bilmelidir. )
( Zihnimizi içiyle dışıyla bilmedikçe, bağımlılıklar bizi terk etmeyecektir. )
( Zihin, iki halde bulunur; su gibi ve bal gibi. Su en ufak bir sallanışta titreşir, halbuki bal ne kadar karıştırılırsa karıştırılsın, hemen hareketsizliğe döner. )
( Yanılsamayı yaratan zihindir ve ondan kurtulan da zihindir. )
( Zihnin bize yardım edeceğinden değil fakat zihni iyi bilirsek, onun bizi sınırlamasından sakınabiliriz. )
( Başlangıçta önde gelenin zihin olması gerekir. )
( Zihin dili şekillendirir ve dil de zihne şekil verir. )
( Zihnin bilgisi gerçek bilgi değildir. )
( Zihne ait olan göreli olandır, onu bir "mutlak" haline getirmek hatadır. )
( Zihin, arzudan azade ve rahat olmalıdır. )
( Anlayan bir zihin, arzulardan ve korkulardan azâdedir. )
( Zihin yanlış anlar, yanlış anlama onun doğası gereğidir. )
( Zihin anlayamaz, çünkü zihin kavramak, tutmak ve devam ettirmek üzere eğitilmiştir. )
( Şimdiye kadar zihni bilen olarak kabul ettiniz, fakat öyle değildir. )
( Zihin, bizi imgelerle ve düşüncelerle tıkamakta ve onlar, bellekte yara izleri bırakmakta. )
( Zihin diye bir şey yoktur. Düşünceler vardır ve bunlardan bazıları yanlıştır. Yanlış olan düşünceleri terk edin, çünkü onlar sahtelerdir ve kendi hakkınızdaki görüşünüzü bulandırırlar. )
( Zihnin kurduğunu, zihin yıkmalıdır. )
( Sakin bir zihin, doğru bir idrak için şarttır, ki bu da kendini-biliş için gereklidir. )
( Zihin, karanlık ya da çalkantılıyken, kaynak fark edilmez. )
( Zihin, sakin olduğu zaman gerçeği yansıtır. )
( Zihin, telaş halinde olmadığı ve endişelerden uzak olduğu zaman sessizleşir ve sessizlik içinde, genelde kolay idrak edilemeyecek kadar süptil olan bazı şeylerin işitilebilmesi olanaklaşır. )
( Zihin, görebilmek için açık ve sessiz olmalıdır. )
( Zihin yatıştırıldığında ve artık iç âlemi rahatsız etmediğinde, gövde yeni bir anlam kazanır ve onun değişimi hem gerekli hem olanaklı hale gelir. )
( Zihin tamamen hareketsiz olduğu zaman, erir, yalnızca gerçek kalır. )
( Zihninizi ya da gövdenizi değiştirebilirsiniz fakat değişmiş olan sürekli sizin dışınızda olan bir şeydir, kendiniz değil. )
( Zihin ve gönül olgunluğu vazgeçilmez gerekliliktir. )
( Durgun ya da huzursuz olan zihindir, siz değilsiniz. )
( Cildinizin dış tarafındaki dünya ile iç tarafındaki dünyayı birbirinden ayıran ve onları karşıt konumlara getiren sizin zihninizdir. )
( Dünyayı projekte eden zihin onu kendi tarzında renklendirir. )
( Zihni huzursuz eden arzular ve korkulardır. )
( Sürekli düşünmek, zihninizi yıpratır ve bozar. )
( Zihninizi durmadan çalıştırmayın. )
( Zihin, büyük bir işçidir ve dinlenmeye gereksinimi vardır. )
( Zihninizi toparlayıp güçlendirin, göreceksiniz ki düşünceleriniz ve duygularınız, sözleriniz ve eylemleriniz sizin iradeniz yönünde hizaya gireceklerdir. )
( Onun istekleri sayısız ve sınırsızdır. Zihninizi büyük dikkatle, sebatla gözlemleyin, çünkü tutsaklığınız da özgürlüğünüzün anahtarı da onda yatar. )
( Elbette ki gövdemizi ve zihnimizi işletelim fakat onların bizi sınırlamasına izin vermeyelim. )
( Tüm gereksiniminiz sakin bir uyanıklığı koruyarak kendi gerçek doğanızı araştırmaktır. )
( Tüm yapılması gereken, Öz ile özdeşliğinin farkına varılabilmesi için zihni arındırmaktır. )
( Tüm gereksiniminiz sadece sakin bir zihindir. )
( Zihninize, tarafsızlıkla bakın, bu onu sakinleştirmeye yeter. )
( Zihin, aşırı meşguliyetlerden uzak tutulduğu zaman sakinleşir. )
( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce zihnin doğal hali olamaz. )
( Zihnin ötesinde tüm farklar biter. )
( Zihnin ötesindesiniz fakat zihninizle bilirsiniz. )
( Zihin, hazır olur olmaz güneş onun içinde parlar. )
( Zihninizi yatıştırın ve arındırın, berraklaştırın, o zaman kendinizi gerçekte olduğunuz gibi göreceksiniz. )
( Zihniniz sakinleştiğinde öteki herşey gereğince ve doğru biçimde gerçekleşecektir. )
( Kişinin kendi gerçek doğasına nüfuz etmesini engelleyen şey, zihnin zayıflığı, duygusuzluğu ve süptil olanı atlayıp sadece kaba olan üzerinde odaklanmasıdır. )
( Zihninizi durdurun ve sadece OLun! )
( Kendinizi her şey ve her şeyden öte olarak bilmenize engel olan, belleğe dayanan zihindir. )
( Kendiniz olarak imgelediğiniz kişiyi, zihninizde algıladığınız dünyanın bir parçası olarak görün ve zihninize dışarıdan bakın, çünkü siz zihin değilsiniz. )
( Kendi zihninizi anlayın, böylece onun sizin üzerinizdeki bağlayıcılığı son bulacaktır. )
( Öz varlığınız olmanız için zihnin ötesine geçmeniz, kendinizi bulmanız gerekir. )
( Zihnin ötesine geçmek için sessiz ve sakin olmak zorundasınız. )
( Zihninizin aynasında imgeler görünür ve kaybolurlar. Ayna kalır. )
( Zihni, olması gereken yerde ve kendi işiyle meşgul tutarsanız, bu zihnin kurtuluşudur. )
( Yapmaya çalışacağımız şey, gerçek olanı anlamak için zihni uygun duruma getirmektir. )
( Dünya, zihnin sadece yüzeyidir ve zihin sonsuzdur. )
( Düşünceler dediklerimiz, zihnin yüzeyindeki dalgacıklardır ancak. )
( Her şeyin sizin zihninizde olduğunu, sizin zihinden öte olduğunuzu ve gerçekten yalnız başınıza olduğunuzu ne zaman idrak ederseniz, işte o zaman her şey sizsiniz. )
( Bağımsız, yaratılmamış, ebedi ve değişmez ama yeni ve taze olan, zihnin ötesidir. )
( Resim, ressamın zihninde ve resmin içinde; resim, ressamın zihnindeki resmin içindeki ressamın zihninde! )
( Zihninizi düzene koyun, doğrultun, herşey düzelecektir. )
( Kendinizi bilmeyi engelleyen yalnızca zihindir. )
( Mind is interested in what happens, while awareness is interested in the mind itself.
The mind must know itself in every mood.
What is of the mind is relative, it is a mistake to make it into an absolute.
The mind exists in two states: as water and as honey. The water vibrates at the least disturbance, while the honey, however disturbed, returns quickly to immobility.
It is the mind that creates illusion and it is the mind that gets free of it.
Not that the mind will help you, but by knowing your mind you may avoid your mind disabling you.
The mind cannot understand, for the mind is trained for grasping and holding.
For it is the mind that is primary in the beginning.
The mind shapes the language and the language shapes the mind.
To keep the mind in its own place and on its own work is the liberation of the mind.
There is no such thing as mind. There are ideas and some of them are wrong. Abandon the wrong ideas, for they are false and obstruct your vision of yourself.
When the mind is dark or turbulent, the source is not perceived.
What the mind has done the mind must undo.
The mind misunderstands, misunderstanding is its very nature.
All else will happen rightly, once your mind is quiet.
Ripeness of heart and mind is indispensable.
You took the mind for the knower, but it is just not so.
The mind clogs you up with images and ideas, which leave scars in memory.
It is the mind that is dull or restless, not you.
It is your mind that has separated the world outside your skin from the world inside and put them in opposition.
The mind that projects the world, colours it its own way.
It is desires and fears that make the mind restless.
Constant thinking makes the mind decay.
Do not keep your mind busy all the time.
Mind is the great worker and it needs rest.
Collect and strengthen your mind and you will find that your thoughts and feelings, words and actions will align themselves in the direction of your will.
You may change your mind or your body, but it is always something external to you that has changed, not yourself.
It's appetites are numberless and limitless. Watch your mind with great diligence, for there lies your bondage and also the key to freedom.
When you are not in a hurry and the mind is free from anxieties, it becomes quiet and in the silence something may be heard which is ordinarily too fine and subtle for perception.
The mind must be open and quiet to see.
When the mind has been put to rest and disturbs no longer the inner space (chidakash), the body acquires a new meaning and its transformation becomes both necessary and possible.
All you need is to keep quietly alert, enquiring into the real nature of yourself.
When it is motionless through and through, it dissolves and only reality remains.
A quiet mind is all you need.
Look at your mind dispassionately; this is enough to calm it.
When the mind is kept away from its preoccupations, it becomes quiet.
You are beyond the mind, but you know with your mind.
As soon as the mind is ready, the sun shines in it.
Calm and clarify your mind and you will know yourself as you are.
Understand your own mind and its hold on you will snap.
To go beyond the mind, you must be silent and quiet.
What prevents the insight into one's true nature is the weakness and obtuseness of the mind and its tendency to skip the subtle and focus on the gross only.
Stop your mind - and just be.
What prevents you from knowing yourself as all and beyond all, is the mind based on memory.
Just see the person you imagine yourself to be as a part of the world you perceive within your mind and look at the mind from the outside, for you are not the mind.
To be what you are, you must go beyond the mind, into your own being.
What we are trying to do here is to bring our minds into the right state for understanding what is real.
The world is but the surface of the mind and the mind is infinite.
What we call thoughts are just ripples in the mind.
What is independent, uncreated, timeless and changeless, and yet ever new and fresh, is beyond the mind.
The picture is in the mind of the painter and the painter is in the picture, which is in the mind of the painter who is in the picture!
It is your mind's attitude that determines what he is to you. )
( MIND vs./and/<> AWARENESS )
- ZİHİN ile FİKİR/YORUM
( Fukarâ ise ukalâ olur. )
- ZİHİN ile HARİÇ ile NEFS EL-EMR
- ZİHİN ve/||/<> KALP/GÖNÜL
( Eril. VE/||/<> Dişil. )
( Dışa açıktır. VE/||/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )
( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/||/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )
( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )
( Kendimizi yönetmek üzere... VE/||/<> Başkalarını yönetmek üzere... )
( ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )
- ZİHİN ve/||/<> PARAŞÜT
( İkisi de açık olmadığı sürece bir işe yaramaz. )
- ZİHİN ile/ve/||/<> PARAŞÜT
( Zihin, paraşüt gibidir. Açık değilse işe yaramaz. )
- ZİHİN ile/ve ZEVK
- ZİHİN/ANLIK ile/ve/=/||/<> ZAMAN
( Düşünce ve zihnin, kişinin üzerinde olması DEĞİL/YERİNE kişinin düşüncelerini ve zihnini/n üzerinde olması/olabilmesi, yönetebilmesi. İLE/VE/=/||/<> Zamanın, kişinin ve yaşamın üzerin(d)e olması/devrilmesi. DEĞİL/YERİNE Kişinin, zamanın/ı/n ve yaşamın/ı/n üzerinde olması/olabilmesi, yönetebilmesi. )
- ZİHİNDE:
OLGU değil [ya] NESNE [ya da] OLAY
- YORULMA:
ZİHİNDE ile/ve/||/<> GÖVDEDE
( Uyku kaçar. İLE/VE/||/<> Uyku gelir. )
( Yeterince düşünmekten kaçmak ve/ya da uykunuzun gelmesini istiyorsanız, fiziksel işler yapınız, (daha çok) hizmet ediniz. )
- ZİHİNLE KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/<> "KALBİNLE" BAKMAK
- ZİHİN/LER ve/<> GÜNEŞ
( Kırık ayna parçaları. VE/<> Bütünlük. )
- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK
( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )
( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )
- ZİHİNSEL FELSEFE ile/ve SAPTAMAK
- ZİHİNSEL SEZGİ ile/ve/değil AKILSAL SEZGİ
( Zihin, fukarâ olursa akıl, ukalâ olur. )
- ZİHİNSEL YALNIZ/LIK ile GÖVDESEL(BEDENSEL) YALNIZ/LIK
( Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil. )
( "Ben Gövde'yim" düşüncesinin ötesine geçelim! )
( Yalnızlık çekmenize gerek yok. )
( Tek başına olsa da bir ağaç kadar sağlam durabilmeli ve yaşamı neşeyle algılamalıdır. )
( LONELINESS vs. SOLITUDE/ALONE
Go beyond the l-am-the-body idea.
You need not feel alone. )
- Zihne KONUŞ!!!
- ZİHNEN[Ar.] ile ZİHNÎ[Ar.]
( Zihince, zihinde, zihinle, zihinden. İLE Zihne özgü, zihinle ilgili. )
- ZİHN-İ DAKÎK ile/ve/||/<>/>/< ZİHN-İ RAKÎK
- ZİHNİ:
"DALGALI" ile/ve/||/<> "ÇALKANTILI"
- ZİHNİ ve GÖNLÜ:
DAR OLAN ile/değil/yerine/>< ZENGİN OLAN
( Dünyayı da sunsan, "Daha yok mu?" der. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuru ekmek de versen, şükreder. :) )
( Yüzünü asar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüzü güler. :) )
- ZİHNİ YORMAK ile/değil/yerine ZİHNİ ZORLAMAK
( Körü körüne zorlukların üstüne gitmek şanssızlığa yol açar. Uyumlu zaman koşullarını beklerken gelişmelerle mutlu olun. )
- ZİHNÎ ile/ve AYNÎ
( MENTAL vs./and ... )
- ZİHNİN ALTINDA EZİLİRSEK ile/değil/yerine/>< ZİHNİ AŞABİLİRSEK
( Deli oluruz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Veli oluruz. )
- ZİHNİN BURUŞMASI ile/değil/>< TENİN BURUŞMASI
( "Heyecanımızdan vazgeçmemizle".[Olmamalı!] İLE/DEĞİL/>< Yıllarla.[Olabilir.] )
- ZİHNİN:
"DOLULUĞU" ile/ve/değil/yerine/||/<> "YÜKLÜLÜĞÜ"
- Zihnin için DİNLE!!!
- Zihnin için SUS!!!
- ZİHNİN İSTEĞİ ile/ve/değil/||/<>/>/< TENİN İSTEĞİ
- ZİHNİN: "KÖLESİ OLMAK" değil/yerine/>< USTASI OLMAK
- ZİHNİN/AKLIN, ONA ...:
KAYMASI/KAYAR ile/ve/||/<>/> KAÇMASI/KAÇAR
- ZİHNİN OYUNLARI ve NEFSİN TERBİYESİ
- ZİHNİN VE YAŞAMIN:
ARINARAK DÖNÜŞMESİ ile/ve/||/<> DÖNÜŞEREK ARINMASI
- ZİHNİNDE ve/=/||/<>/>/< DİLİNDE
( Ne ki, var zihninde; aynı var dilinde!
Ne ki, var dilinde; aynı var zihninde! )
- Zihnini DİNLE!!!
- Zihnini dizginlemek için DİNLE!!!
- Zihnini dizginlemek için SUS!!!
- ZİHNİNİ ...:
"YORMAK" değil KULLANMAK
- ZİHNİYET ile/ve/<> NİYET
- ZİHNİYET ile YAKLAŞIM
- ZİKİR/SEMÂ ile/ve/||/<> DEVRÂN
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<> Dînî folklor, zikrullah. | Dünya, felek, zaman, tâlih, kader. | Devir. )
- ZİKİR ve/<> DARB-I ESMÂ
( Zihinde ve dilde. VE/<> Kalpte/gönülde, kalbe/gönüle. )
- ZİKİR ile/ve DEM TUTMAK
- ZİKİR ile/ve HECÎR
( Allah'ın hatırlanması ve anılması. İLE Salikin sık sık andığı ve dilinden eksik etmediği zikir. )
( KUHUD ZİKRİ: Fiziksel etkinliği en fazla olan zikir. )
- ZİKİR ile/ve MANTRA
- ZİKİR ile/ve ŞEVK
- ZİKİR ile/ve/<> ŞÜKÜR
- ZİKİR ile/ve TASDİK
- ZİKİR ile/ve TESBİH
( Bilinçlidir, anımsama eylemidir. İLE/VE ... )
- ZİKİR ile/ve USÜL
- ZİKİR ile/ve ZİKR-İ HABÎB
- ZİKIYMET[Ar.] değil/yerine/= DEĞERLİ
- ZİKR ETMEK ile İFŞÂ ETMEK
- ZİKR ETMEK ile/ve YÂD ETMEK
- ZİKR (ETMEK) ile/değil ZERK (ETMEK)
- ZİKR:
ŞERİAT'TA ile/ve RUHULLAH'TA
( Etmezsen olmaz. İLE/VE "Edersen olmaz." )
- ZİKR ile ...
( ANMA, ANILMA, ŞEREF Ü ŞAN. ALLAH İSİMLERİNİN TEKRARLANMASI(ZİKRULLAH) (EZKÂR) | BİLDİRME, BİLDİRİLME | DÜŞÜNCE YOLUYLA KENDİNİ DİNLEME )
- ZİKR ve/<>/=/+ AMEL
- ZİKR[Ar.] ile HÂTIR[Ar.]
- ZİKR-İ HÂS ile/ve ZİKR-İ ZÂT
- ZİL-ZURNA (SARHOŞ OLMAK)
- ZİL[Fars. :Alt.] ile GONK[Malezya dilinden]
( ... İLE Keçe ya da bez kaplı bir tokmakla vurularak titreşmesi sağlanan bir kurstan oluşan vurgulu çalgı. )
- ZİL ile KASTANYET[Fr. < CASTAGNETTE]
- ZİL[Azr.] = TİZ[Tr.]
- ZİLC[Pehlevice] ile ...
( Gökyüzü haritası. )
- ZİL'DE:
PARMAK ZİLİ ile/ve ZİLLİ MAŞA (ARAP)[Çankırı sohbet toplantılarında elden ele özel ezgisi ve gezdirme uygulamalarından.]
- ZILF[Ar. çoğ. EZLÂF, ZULÛF] ile ...
( İnek, koyun, keçi gibi hayvanların çatal tırnağı. )
- ZİLKAR İNİ/MAĞARASI ve/<> KÜRE DAĞLARI
- ZILL[Ar.] ile FEY'[Ar.]
- ZİLLET ile/değil/yerine/>< İZZET
( Hor görülme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Büyüklük, yücelik, ululuk. )
( Hor görmeyi/göstermeyi[zilleti] "olağan/alışıldık" duruma getirmiş kişiler, izzetli kişilerden rahatsız olur ve onlara hakaret eder. )
( Eğer ahlâksızlığı meşrûlaştırmakla ilgili çabası olan için ahlâklı olanlar rahatsızlık verici olur. )
( Belirli düzen ve disiplinlerde "yaşayamayanlar" için düzenli olanlar, düşmandır. )
- ZİLLET ile/değil/yerine/>< MİLLET
- ZİLLET ile TENEZZÜL
- ZİLYET[Ar.] değil/yerine/= ELDECİ
( İyesi kendi olsun ya da olmasın, bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kişi. )
- ZİLYET değil/yerine/= ELDECİ
- ZİMÂM-DÂR[Ar., Fars.] ile ZİLYED[Ar.]
( Bir işi elinde tutan, yöneten, yürüten. İLE Bir malı/gayrımenkulü elinde tutan, malı -sahibi olsun ya da olmasın kullanmakta bulunan kişi. )
- ZIMAR ile ZIMÂR
- ZİMBABWE < ZİMBA ZE MAHWE ya da ZİMBA WAYE
( [Şuna kabilesi dilinde/n] "Ulu Taş Evler" YA DA "Değerli Taş Evler" )
- ZİMMET ile KABZ
- ZİMMET ile/ve MATLUB
( Borç. İLE/VE Alacak. )
- ZIMNEN[Ar.] ile ZIMNÎ[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]
( Açıktan olmayarak, dolayısıyla, kapalıca, üstü kapalı olarak. İLE Üstü kapalı, örtülü, açıktan olmayarak, dolayısıyla anlatılan. | Kendiliğinden. )
- ZİMOJEN/ZYMOGEN[İng.] değil/yerine/= ÖN ENZİM
- ZİNÂ ile CİMÂ'
- ZİNCİR ile APİKO[İt. < A PICCO]
( ... İLE Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır olması. | Hazır, tetik. | Derli toplu, süslü, şık. )
- ZİNCİR ile BOSA, MANTİLYE
( ... İLE Gemide kullanılan bir zincir. )
- ZİNCİR ile/ve/<> ÇİPO
( ... İLE/VE/<> Gemiyi, istenilen yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki ya da daha çok kolu bulunan gemi demiri. )
- ZİNCİR ile HALİÇ ZİNCİRİ
( ... İLE Sayın Uğur Genç´in, Haliç Zinciri adlı kitabından, ayrıntılarını inceleyebilirsiniz... )
- ZİNCİR değil/yerine/= İRBAĞ
- ZİNCİR ile/<> ISPARMAÇA[İt.]
( ... İLE/<> Deniz içinde, birkaç zincirin birbirine dolanması. )
- ZİNCİR ile ISTRUMAÇA
( ... İLE Birbirine takılmış zincir. )
- ZİNCİR ile/ve/||/<> KARAMUSAL[İt. < PARAMUSSELLI]
( ... İLE/VE/||/<> Çifte demir atıldığında, geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan, fırdöndüye bağlı zincir düzeni. )
- ZİNCİR ile KORZA[İt. < CROSE]
( ... İLE Denizin içinde iki zincirin birbirine dolaşması. )
- ZİNCİR ile PRANGA[İt.]
( ... İLE Ağır cezalıların ayaklarına takılan kalın zincir. )
- ZİNCİRİN GÜCÜ ile/ve/||/<>/< ZAYIF HALKA
( Zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır. )
- ZİNCİRLEME TASIM = KIYAS-I MÜSELSEL = SORITES[İng., Yun.] = SORITE[Fr.] = KETTENSCHLUSS[Alm.]
- ZİNDE[Fars.] değil/yerine/= DİNÇ/DİRİMLİ/DİRİ/SAĞLAM
- ZİNDE[Fars.] ile/ve/||/<>/> İZİNDE
- ZİNDE/LİK[Fars.] değil/yerine/= DİNGİN/LİK, DİNÇ/LİK
- ZINDIK KOKLATMAMAK değil ZIRNIK KOKLATMAMAK
- ZİNHAR[Fars.] değil/yerine/= SAKIN
- ZİNK/CORNET ile ...
( Nefesli bir çalgı. )
- ZİNNAR ÜZÜMÜ ile/ve MAZRUNA ÜZÜMÜ
( Mardin'de. )
- ZİNNİA
( Uzayda yetişen ilk çiçek. )
( )
- ZİNNÛREYN ile ...
( HZ. OSMAN | EDEB VE HAYÂ )
- ZIP ÇIKTI ile/ve/||/<> NEV ZUHUR
- ZIPÇIKTI değil/yerine/= TÜREDİ
- ZIPKIN GİBİ ile/ve/||/<> DİPÇİK GİBİ
- ZIPLAMA ile/ve/değil/yerine SIÇRAMA
- ZIPLAMAK ile/değil ATILMAK
- ZIPLAMALI!
- YÜRÜMEK:
ZIPLAYARAK değil YAYLANARAK
- ZIR ZIR (AĞLAMAK)
- ZİR ZİR/ZİV ZİV (GEZMEK)
- ZIRR[Ar. çoğ. ZURÛR] değil/yerine/= DÖĞME | TOMURCUK
- ZÎR[Ar.] ile ZÎR[Ar.]
( Sazın en ince teli. İLE Alt, aşağı. | Tîz perde. )
- ZİRA[Fars.] değil/yerine/= ÇÜNKÜ
- ZİRÂ'[Ar.] ile ZÎRÂ[Ar.]
( Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü.[75-90 cm. arasındadır.] | Ay menzillerinden biri. İLE Çünkü, şundan dolayı ki. )
- [Ar.] ZİRÂ ile ZİRÂ-İ A'ŞÂRÎ ile ZİRÂ-İ AMME ile ZİRÂ-İ KİRBÂSÎ ile ZİRÂ-İ KİSRÂ/MELİK ile ZİRÂ-İ MESAHA ile ZİRÂ-I Mİ'MÂRÎ ile ...
- ZİRÂÂT[Ar. < ZİRÂ] ile ZİRÂÂT[Ar.] ile ZİRÂÂT[Ar. < ZİRÂAT]
( Uzunluk ölçüleri. İLE Ekincilikler, çiftçiler, tarımlar. İLE Ekincilik, çiftçilik, tarım. )
- ZİRÂAT değil/yerine/= TARIM
- ZİRAAT ile/ve ZANAAT
- ZIR/DELİ ile/değil DÂHİ
( Kişilerin/toplumun anlayamadıkları ve/ya da kabul edemedikleri. İLE/DEĞİL Deliliğini, topluma kabul ettire(bile)n. )
(
Özellikle sözlük çalışması, dilin önemi, bireyin farkı ve değeri, yaşam hakkı, aşk, dostluk, psikoloji, ümit, hizmet, hukuksal süreç bağlamında ve daha çoğu bireysel (||/<>) toplumsal düşünce, duygu ve değerler açısından izlenilmesi gerekli olan, gerçek bir yaşam öyküsünün işlenilmiş olduğu
etkileyici, ilginç ve harika bir film. )
- ZIRH ile ÇOKAL
( ... İLE Savaşlarda giyilen zırh. )
- ZIRH ile KALKAN
- ZIRH değil/yerine/= SAVUT
- ZIRH ile/||/<> YANÇAK
( ... İLE/VE/||/<> Atın yanlarına bağlanan zırh. )
- ZIRIL ZIRIL (AĞLAMAK)
- ZİRKON[Fr.] ile ZİRKONYUM[Fr. < Lat.]
( Zirkonyum'un doğal durumda bulunan en önemli bileşiği. Renkszi, sarı, yeşil, kahverengi türleri olan, doğal ve saydam, değerli taş. | Ergime noktası 2700 °C'ye yaklaşan, ateşe çok dayanıklı, beyaz renkli, katı, zirkonyum bileşiği. ZrO2 İLE Atom sayısı 40, atom ağırlığı 91,22, yoğunluğu 6.25 olan, siyah toz biçiminde bir öğe. Simgesi: Zr )
- ZİRKONYUM ile/ve/<> HAFNİYUM[< HOFNIA: Kopenhag kentinin önceki adı]
( Atom numarası 40, atomik ağırlığı 91.22, ergime sıcaklığı 1852 °C, kaynama sıcaklığı 4377 °C, yoğunluğu 6.5 g/cm³, kütle numarası87-97 arasında izotopları bulunan, beta ve gama yayınlayan, 63 gün yarılanma süreli, 95 kütle numaralı izotoplu [Zr95] petrol boru hatlarında, izleyici olarak kullanılan, ısıl [0.0253eV enerjili ya da 2200 m/s hızlı] nötronlar için soğurma etki kesiti çok düşük [185mb], saçılma etki kesiti büyük [6.4b] olduğundan, reaktörlerde yakıt kılıfı [zarfı] malzemelerinde yavaşlatıcı olarak kullanılan ve suda çözünmeyen, derişik asitlerde çözünen, cevherlerinde hafniyumla birlikte bulunan, beyazımtrak-gri metal. [Simgesi: Zr]
İLE/VE/<>
Atom numarası 72, atomik ağırlığı 178.49, kütle numarası 166-184 arasında izotopları bulunan, ancak 176 [%5.21], 177 [%18.56], 178 [%27.1] kütle numaralı izotopları tam kararlı, 179 [%13.75] ve 180 [%35.22] kütle numaralı izotopları da iç dönüşümlerde kararlı duruma geçen, ergime sıcaklığı 2231 °C, kaynama noktası 4602 °C, yoğunluğu 13.3 g/cm³ olan, ısıl [0.0253eV enerjili ya da 2200 m/s hızlı] nötronlar için soğurma etki kesiti yüksek [102b], saçılma etki kesiti küçük [8b] olduğundan, reaktör denetim çubuklarında kullanılan, doğada zirkonyum cevheriyle birlikte bulunan ve ona çok benzeyen, beyaz metalik öğe. [Simgesi: Hf] )
- ZIRNIK/ZIRNÎH[Fars.] ile ...
( Sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışımı bir madde. | Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası. )
- ZIRT ile/değil/yerine/>< SIRT
- ZIRT-FIRT ile ZIRT-PIRT ile ZIRT-ZIRT
- ZIRVA ile ZIRVA[Fars. < ZİRE-BÂ] ile/değil/yerine/>< ZİRVE/DORUK
( Zirvelerin, zırvalar ile işi olmaz. )
( Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız söz. İLE Nohut ve çeşitli meyveler yapılan bir tür yemek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dağın/tepenin en üst noktası. | Bir işte ulaşılan en üst aşama. )
- ZIRVA/LAMAK ile SAÇMA/LAMAK
( TO TALK NONSENSE/ROT vs. TO BULLSHIT )
- ZİRVE[Ar.]/ŞÂHİKA değil/yerine/= DORUK
- ZİRVE ile SON SINIR
- ZİRVE-İ HÎÇ ile ZİRVE-İ ASLÎYE
- Zİ-ŞÂN[Ar.] ile Zİ-ŞÂN[Ar.]
( Onurlu/şerefli. İLE Bir çeşit lâle. )
- ZIT/KONTRAST değil/yerine/= KARŞIT
- ZIT ile/değil İHTİLÂF
( [not] OPPOSITE vs./but CONFLICT )
- ZIT değil/yerine/= KARŞIT
- ZIT ile/yerine/değil ÖBÜR UC
- ZIT ile/yerine/değil ÖBÜR/ÖTEKİ UC
( [not] OPPOSITE vs./but OTHER TIP
OTHER TIP instead of OPPOSITE )
- ZITLAR ile/değil/yerine FARKLAR
( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur. )
( Zıtları, birbirinden farklı ve ayrı haller olarak düşünürüz. Değillerdir. )
( Zihnin ötesinde, tüm farklar biter. )
( Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın. )
( There are opposites, but no opposition.
You imagine that they are distinct and separate states. They are not.
Beyond the mind all distinctions cease.
Make no distinction, don't separate the inseparable. )
( DIDD ile/değil/yerine FURKAN )
( ÂHŞÎG/ÂN ile/değil/yerine ... )
( [not] CONTRARIES/ANTONYMS vs./but DIFFERENCES
DIFFERENCES instead of CONTRARIES/ANTONYMS )
- ZIT/LAR değil/yerine UC/LAR!!!
( "Zıt" ve "zıtlık" kavramları, iki uc arasındaki ilişkiyi/süreci ifade eder.["lık" ekiyle üst bir soyutlama oluşur/oluşturulur]. İki ucta olanların varoluş biçimleri ve olgusallıkları sabittir.[Yorum/değerlendirme kabul etmez.] Aralarındaki ilişkiye zihnin katılımıyla bir anlam ve soyutlama yüklenir. Bu yükleme sonrasında elde ettiğimiz sonuç ise bir süre sonra -büyük bir yanılsamayla- zihnimizdeki haline indirgenerek ve tek tanım halini alarak kullanıma katılır. Daha sonra da kendi keşfimizmiş gibi ve hareket/düşünce bu sondan başlatılarak aktarıma/mirasa sokulur. [Buradaki ilişki ve geçişler gözlenmedikçe, sorgulanmadıkça da doğanın değişmez bir parçasıymışcasına zihnimizdeki başlangıç olarak yanlış kullanıma devam edilmektedir.] )
( Zıt'ı anlamak için Tezad ve Tenâkuz'u çok iyi anlamak ve aralarındaki ilişkiyi oturtmuş olmak gerekir! )
( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur! )
- ZITLARIN BİRLİĞİ ile PARADOKSLARIN BİRLİĞİ
- [ne yazık ki]
"ZITLAŞMA" ile/ve/değil İNATLAŞMA
- ZIT/LIK ile/değil İKİ/LİK
( [not] ANTONYM vs./but DICHOTOMY )
- ZIT/LIK ile/değil İKİ/LİK
- ZITLIK ile İKİLİK
( CONTRARINESS vs. DICHOTOMY/DUALITY )
- ZIT/LIK ile OLUMSUZ/LUK
( CONTRARINESS vs. NEGATIVE/NESS )
- ZITLIK ile/değil SORUNSALLIK
- ZIT/LIK ile/ve/değil/yerine TAMAMLAYICI/LIK / TAMAMLAYICI/LAR
( [not] ANTONYM vs./and/but COMPLEMENTARY
COMPLEMENTARY instead of ANTONYM )
- ZIVANA[Fars.] ve/<> HAMPAYI
( Bir kilit dilinin yerleşmesi için açılmış delik. | İki ucu açık küçük boru. | Eskiden, trafik polisinin içinde olduğu metal koruma. VE/<> Zıvanalı geçmeleri sağlamlaştırmak amacı ile zıvanadan genellikle üçte biri oranında çıkarılan parça. )
- ZİYÂ[Ar.] değil/yerine/= IŞIK/AYDINLIK
- ZİYÂ[Ar.] ile/ve/||/<>/> NUR[Ar.] ile/ve/||/<>/> ŞUA ile/ve/||/<>/> TAYF
( Güneşin ışığı. İLE/VE/||/<>/> Ayın ışığı. İLE/VE/||/<>/> Devinen ışık. İLE/VE/||/<>/> Güneşin yoğunlaşan ışığı.[Bulutun arasından bir boru gibi düşen ışık.] )
( Celâl. İLE/VE/||/<>/> Celâl ve cemâl. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> ... )
- ZIYA'/ZIYÂ'[Ar. < ZAY] ile ZIYA'[Ar.]
( Tarlalar, küçük çiftlikler. İLE Kayıp, yitim, kaybolma. )
- ZİYÂDE[Ar.] değil/yerine/= ÇOK, DAHA ÇOK | ARTMA, ÇOĞALMA | ARTAN, FAZLA KALAN | ÇOK BOL | AŞIRI, FAZLA
- ZİYÂDE[Ar.] değil/yerine/= ÇOK/DAHA ÇOK
- ZİYÂDE[Ar.] ile NEMÂ[Ar.]
- ZİYÂDESİYLE değil/yerine/= OLAĞANDAN/GEREKENDEN ÇOK/AŞIRICA
- ZİYÂFET değil/yerine/= TOY, YEMEK, GÖRKEMLİ YEMEK
- ZÎYÂFET[Ar.] ile ZÎYÂFET[Ar.]
( Değişik ve karışık olma. İLE Konuk kabul etme. | Konuğa yedirip içirme, şölen. )
- ZİYAN ve HASRET
- ZİYAN ve HÜSRAN
- ZİYAN ile İSRAF
- ZİYARET:
"BASKIN" ile/değil SÜRPRİZ
- ZİYARET ETMEK değil/yerine/= GÖRMELİĞE GİTMEK
- ZİYARET ETMELİ!
- ZİYÂRET değil/yerine/= GÖRMEYE/GÖRÜŞMEYE GİTME
- ZİYARET ve/<> ZEVK
( Fânî. VE/<> Bâkî. )
- ZİYÂRET[Ar.] ile/ve/||/<>/> ZİYÂFET[Ar.]
- ZİYARET/Çİ değil/yerine/= GÖRMELİK/Çİ
- ZİYARETÇİ ile KONUK/MİSAFİR[< Ar. MÜSÂFİR(< SEFER/SEYAHAT EDEN):
Yolculuk ve yolculuk eden. | ZAYF[çoğ. ZÎFÂN, ZUYÛF]
- ZİYÂRETGÂH = TÜRBE
- ZİYARETİN, "KISA"SI MAKBULDÜR ile/ve/değil/||/<>/< ZİYARETİN, "KISAS"I[KARŞILIKLI OLANI] MAKBULDÜR
- ZİYÂ-Yİ KAMER[Ar.] ile ZİYÂ-Yİ MUNTAFÎ[Ar.]
( Ayışığı. İLE Bazı akşamlar, güneş battıktan sonra Batı ufkunda ve sabahları güneş doğmadan önce doğu ufkunda görülen hafif ışık. )
- ZİYÂ-Yİ KAMER[Ar.] ile ZİYÂ-Yİ MUNTAFÎ[Ar.] ile ...
( Ayışığı. İLE Bazı akşamlar, güneş battıktan sonra Batı ufkunda ve sabahları güneş doğmadan önce doğu ufkunda görülen hafif ışık. )
- ZİYNET[Ar.] değil/yerine/= SÜS/BEZEK
- ZİYNET değil/yerine/= SÜS/BEZEK
- ZN-FE2+ (İNDİRGEME POTANSİYELİ) ile STANDART ELEKTROT POTANSİYELİ
( Çinko ve Demir(II) iyonları arasındaki redoks potansiyel farkı. İLE Bir standart hidrojen elektrotla karşılaştırıldığında yarı hücre potansiyeli. )
- ZODYAK ile ...
( Kümelenmiş sabit yıldızlar. )
- ZOLOTA ile ...
( Osmanlı zamanında geçerli olan Leh parası. )
- ZOMBİ ile FELSEFÎ ZOMBİ
- ZON/ZONE[İng.] değil/yerine/= KUŞAK
- ZONA[Yun.]
( Deride, sinirler boyunca, özellikle gövde, bacak ve yüzde, bazı ağrılı fiskelerin dökülmesiyle beliren, mikroplu bir sayrılık. )
- ZONA ile/||/<> SUÇİÇEĞİ/KUŞAKÇA
( Varicella-zoster virüsünün neden olduğu, ağrılı deri döküntüleri. İLE/||/<> Aynı virüsün neden olduğu, çocukluk çağında görülen ve kaşıntılı döküntüler ile ilişkili bir bulaş. )
- ZONK ile ...
- ZONTA[Yun.] ile ZORBA[Fars. < ZORBAZ]
( Kaba ve kültürsüz kişi. İLE Güç gösterisi yapan, ağırlık kaldıran sporcu. )
- ZOR ANLATMAK ile/değil/yerine ANLATMAKTA GÜÇLÜK ÇEKMEK
- ZOR BELÂ değil/yerine/= GÜÇLÜKLE
- ZOR GELME değil/yerine/= GÜÇSÜNME
- ZOR İŞ değil AZ COŞKU/AŞK
- ZOR/ZAHMETLİ/MÜŞKÜL değil/yerine/= ÇETİN/GÜÇ/KIYINLI/YORUCU
- ZOR ZAMANDA, YALNIZ BIRAKMAK değil/yerine/>< GEREKSİNİM ANINDA, YANINDA OLMAK
- ZOR/ZORLUK/ZAHMET/MÜŞKÜLAT[Ar.] değil/yerine/= ÇETİNLİK/GÜÇLÜK/KIYINLIK
- ZOR ile "AĞIR"
- ZOR ile/ve/değil/yerine DÜŞÜK OLASILIKLI
( İSTİBAT: Olmasını uzak görme, olasılık vermeme. )
- ZOR değil/yerine/< KOLAY DEĞİL
( NOT EASY instead of DIFFICULT )
- ZOR ile OLANAKSIZ
( DIFFICULT vs. IMPOSSIBLE )
- ZOR ile/ve PİS
- ZOR ile/ve/değil/yerine SORUNLU
( [not] DIFFICULT vs./and/but PROBLEMATIC
PROBLEMATIC instead of DIFFICULT )
- ZOR ile ZOR DEĞİL
( DIFFICULT vs. NOT DIFFICULT )
- ZOR ile/ve ZORLA(N)MA!
( İse sev! İLE/VE Sevmiyorsa.
[Zor ise sev, sevmiyorsa zorlama!] )
- ZORA DAYANAMAYAN/LAR ile/>< ÖDÜLE "DAYANAMAYAN/LAR"
- [ne yazık ki]
ZORA GELEMEMEK ile/ve/değil/||/<>/< "KONFOR"
- ZORAKİ[Ar.] değil/yerine/= GÜCEMEYLE
- ZORA-KÎ değil ZORÂKÎ
- [ne yazık ki]
ZORA KOŞMA ile/ve/||/<> "YOKUŞA SÜRME"
- ZORBA[Fars. < ZURBÂZ] ile/ve/||/<> ZALİM[Ar.]
( Gücüne güvenerek buyruğu altında bulunanlara söz hakkı ve davranış olanağı tanımayan "kişi". İLE/VE/||/<> Acımasız ve haksız davranan, zulmeden. )
- ZORBA ve/< ZORDA
- [ne yazık ki]
ZORBALIK ile/ve/değil/<>/> AKRAN ZORBALIĞI
- ZORİL = LCTONYX CAPENSIS[Lat.]
- ZORLA GÜZELLİK OLMAZ değil ZORLAMAYLA/ZORLAYARAK, GÜZELLİK OLMAZ
- ZORLAMA ile/ve/||/<> ABARTI
- ZORLAMA ile/ve DAYATMA
- ZORLAMA ile KANIRTMA
( COMPULSION vs. TO BEND, TO FORCE BACK )
- ZORLAMA(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖNERİDE/TEKLİFTE CİDDİYETİ VURGULAMA/PEKİŞTİRME
- ZORLAMA[Azr.] = TECAVÜZ[Tr.]
- ZORLAMA ile ZORBALIK
- ZORLAMA ile/ve/değil/< ZORUNDA BIRAKMA
- ZORLAMA ile/ve/değil/yerine/<> ZORUNLULUK
( Kişilerde/insanda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Doğada. )
- ZORLAMAK ile SIKIŞTIRMAK
- ZORLAMAK ile/değil/yerine "ÜZERİNE GİTMEK"
- ZORLAMAK ile/ve/||/<>/> ZORTLAMAK
- ZORLAMA/ZECİR değil/yerine/= GÜCEME
- Zorlanarak DİNLE!!!
- Zorlanarak SUS!!!
- ZORLANARAK ile/değil ZORLAYARAK
- ZORLANMA ve/||/<>/> DEĞİŞİM
( Kişiyi zorlamıyorsa, değiştirmeyecektir. )
( If it doesn't challenge you, it won't change you. )
( CHALLENGE and/||/<>/> CHANGE/ALTERATION )
- ZORLANMA ile SIKINTI
- ZORLANMAK değil/yerine/= GÜÇLÜK ÇEKMEK
- ZORLANMAK ve/fakat/||/<>/>/< KAÇMAMAK
- ZORLAŞTIRMAK değil ZORLAMAK
- Zorlayarak SUS!!!
- ZORLAYICI ve/<> EĞLENCELİ
( İş zorlayıcı, zorlayıcı olan ise eğlenceli olmalı/olabilmelidir. )
- ZORLAYICI/LIK ile YOL KESİCİ/LİK
- ZORLU ile/ve/değil ZORUNLU
- ZORLUK" ile/değil GELİŞİM/GELİŞME
- ZORLUK ile/ve SIKINTI
- ZORLUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ZORLANMA
( Dışarıda/ki/ler/de. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< İçeride/ki/ler/de/n. )
- ZORLUKLAR KARŞISINDA:
"PES ETMEK" ile/değil/yerine/>< OLGUNLAŞMAK
- ZORLUKLARA/SIKINTILARA:
KATLANMAK ile/ve/||/<> AYAK UYDURMAK
- ZORLUKLARI GÖZE ALMAK ile/ve ZORLUKLARA GÖĞÜS GERMEK
- ZORLUKLARI:
"ÜSTLENMEK" ile/ve/değil "GÖĞÜSLEMEK"
- ZORUMA GİDİYOR ile AĞIRIMA GİDİYOR
- ZORUNA GİTMEK değil/yerine/= GÜCÜNE GİTMEK
- ZORUNDA DEĞİL/İM ile/değil/yerine/>< ZORUNLULUĞU YOK/OLMAZ
- ZOR(UN)DA KALMAMIŞ/LIK ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> ÇOCUK KALMIŞ/LIK
- ... ZORUNDA MIYIM? ve/||/<> HAKSIZ MIYIM?
( [ne yazık ki] İkisi de bilgisiz/bilinçsiz ve çıkarcı kişilerin kullandığı, sıradan sözlerdir. )
- ZORUNLU DOĞRU ile/ve ZORUNLU YANLIŞ
- ZORUNLU HAREKET ile/ve/değil ZORLAMALI HAREKET
- ZORUNLU KOŞUL(OLMAZSA OLMAZ) = CONDITIO SINE QUA NON
- ZORUNLU NEDEN ile/ve/||/<> YETERLİ NEDEN
( Yetinilenler. İLE/VE/||/<> ... )
- ZORUNLU (ÖNERME) = ZARURİYE-İ MUTLAKA = APODICTIC[İng.] = APODICTIQUE[Fr.] = APODIKTISCH[Alm.] = APODEIKTIKOS[Yun.]
- ZORUNLU "RIZÂ" ile/değil/yerine/>< GÖNÜLLÜ RIZÂ
- ZORUNLU SORULAR ile/ve MÜMKÜN SORULAR ile/ve MÜMTENÎ SORULAR
- SÜKÛT:
ZORUNLU(ZARÛRÎ) ile/ve/<> DOĞAL(TABİÎ)
- ZORUNLU SÜREÇ ile/ve/değil ZORUNLULUK İÇEREN SÜREÇ
- ZORUNLU VARLIK ile MÜMKÜN VARLIK ile MÜMTENİ VARLIK
( Tüm zamanlarda oluş. İLE Mekânı dolduruş. İLE ... )
- ZORUNLU ile BAŞKA TÜRLÜ OLAMAZ OLAN
- ZORUNLU ile/değil/yerine/>< GÖNÜLLÜ
( [not] COMPULSORY vs./but VOLUNTARY
VOLUNTARY instead of COMPULSORY )
( ... ile/değil/yerine ZIYUAN )
- ZORUNLU ile KASITLI
- ZORUNLU = NECESSARY[İng.] = NÉCESSAIRE[Fr.] = NOTWENDIG[Alm.] = NECESSARIA[Lat.]
- ZORUNLU ile/ve/<> SORUNLU
- ZORUNLU ile ZORLAYARAK/ZORLANARAK
- ZORUNLU ile/ve/değil ZORLAYICI
- ZORUNLULUK AHLÂKI ile/ve VAROLMA AHLÂKI
( MORALS OF OBLIGATION vs./and MORALS OF EXISTENCE )
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/||/<>/>/< AŞKINLIK
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/yerine/<>/< BAĞLAYICILIK
- ZORUNLU/LUK ile GEREKLİ/LİK
( OBLIGATION vs. NECESSITY )
- ZORUNLULUK ve/||/<>/> GÜZELLİK
( Bazı/çoğu zorluk ve/ya da zorunluluklar, bazı/bazen güzelliklere yönelebilir ve/ya da dönüşebilirler. )
- ZORUNLU/LUK ile/değil/yerine İHTİYÂR
- ZORUNLULUK ile/ve İLİŞKİLİLİK
( COMPULSORY vs./and RELATENESS )
- ZORUNLU/LUK / ZARÛRÎ ile/değil/yerine/=/< KAÇINILMAZ/LIK
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDENLİK
- ZORUNLULUK ile/ve/<>/> KORKU
( COMPULSORY vs./and/<>/> FEAR )
- ZORUNLULUK ile/ve KURALLILIK
( COMPULSORY vs./and REGULARNESS )
- ZORUNLULUK ile MANTIK
- ZORUNLULUK ile/ve/||/<> MANTIKSAL ZORUNLULUK
- ZORUNLULUK ile OLMAZSA OLMAZ
( OBLIGATION vs. IF NOT HAPPENS, NOTHING HAPPENS
... ile CONDITIO SINE QUA NON )
- ZORUNLULUK ile/ve/||/<>/>< ÖZGÜRLÜK
( COMPULSORY vs./and/||/<>/>< FREEDOM )
- ZORUNLU/LUK ile/değil/yerine SABİT/LİK
- ZORUNLULUK ile/değil/yerine/||/<>/>/>< SAMİMİYET
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/||/<> SORUMLULUK
( Her kişi, herkes karşısında, her şeyden sorumludur. )
( COMPULSORY vs./and/<> RESPONSIBILITY )
- ZORUNLULUK ile TANITLAMA
- ZORUNLU/LUK ile/ve/değil/yerine/<> TUTARLI/LIK
- ZORUNLULUK ile/ve/<> YASALILIK
- ZORUNLULUK ile/ve/||/<> ZAMAN ile/ve/||/<> ÜMİT
( En güçlü. [Çünkü, her şeye boyun eğdirir.] İLE/VE/||/<> En bilge. [Çünkü, her şeyi öğretir.] İLE/VE/||/<> En yaygın. [Çünkü, hiçbir şeyi olmayan bir kişide bile vardır.] )
- ZORUNLULUK = ZARURET = NECESSITY[İng.] = NÉCESSITÉ[Fr.] = NOTWENDIGKEIT[Alm.] = NECESSITAS[Lat.] = NECESIDAD[İsp.]
- ZORUNLULUK ile/ve/> ZEKÂ
( COMPULSORY vs./and/> INTELLIGENCE )
- ZORUNLU/ŞER'Î İLİMLER ile/ve/<> ZORUNLU/ŞER'Î OLMAYAN İLİMLER
( USÛL | FÜRÛ | MUKADDİMÂT | MÜTEMMİMÂT ile/ve MAHMUD | MEZMÛM | MÜBAH )
- ZÜBDE ile ...
( BİR ŞEYİN EN SEÇKİN PARÇASI | ÖZ )
- ZÜBDET'ÜL ÂLEM ile ...
( MAKRO/MİKRO KOZMOS, İNSAN )
- ZÜBÜK ve/||/<> PIRT
( )
- ZÜBÛR[Ar. < ZİBR] ile ZÜBÜR[Ar. < ZEBÛR]
( Mektuplar, kitaplar. İLE Kitaplar, mektuplar. )
- ZÜCÂCÎ[Ar.] ile ZÜCÂCÎ[Ar.]
( Camcı, sırçacı. İLE Camdan/sırçadan yapılmış. )
- ZU'F[Ar.] ile ZA'F[Ar.]
( Gövdedeki zayıflık/güçsüzlük. İLE Gövdede, görüşte ve akılda zayıflık/güçsüzlük. )
- ZÜHD MAKAMLARI
( * TERK-İ DÜNYA [Budizm'deki Yansıması: NİRMANAKAYA]
* TERK-İ UKBÂ (Dünyayı terk etmenin vereceği mutluluğu terk)(Cenneti ve nimetlerini terk) "[B.Y.: DHARMAKAYA]"
* TERK-İ TERK(/HESTÎ) (Kendi varlığını terk edip Hakk'ta fâni olmak) "[B.Y.: SAMBOGAKAYA]" )
( Dünyayı terk etmek, işi gücü terk etmek değil, dünya nimetlerinin üstünde gezip, altında kalmamaktır. )
( Dünya nimetlerini elden değil, gönülden atmaktır. )
( Eski inanışımızdan dönmeden yeni bir kuvvet kazanamayız. )
( Asıl büyüklük, saltanat tahtından inip toplum arasına karışmak ve onların ellerini tutup onları da o diyâra götürmektir. )
- ZÜHD ile FERÂGAT
- ZÜHD ve KANAAT
- ZÜHD ve TAKVÂ ve MÜCÂHEDE
- ZÜHD ile UZLET
- ZUHR[Ar.] ile ZUHR[Ar. çoğ. AZHÂR]
( Gereksinim zamanı için alınan ve saklanılan şey.[en çok maneviyatta kullanılır][A'mâl-i sâliha, kişinin zuhrudur.] İLE Öğle, öğle vakti. )
- ZÜHÛL[< ZAHL] ile ZÜHÛL[< ZEHL]
( Öcler, intikamlar, düşmanlıklar. İLE Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu nedeniyle geciktirme. )
- ZÜHÛL[Ar. < ZAHL] ile ZÜHÛL[Ar.] ile ZÜHÛR[Ar.]
( Düşmanlıklar, öcler, intikamlar. İLE Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu yüzünden geciktirme. İLE ... )
- ZUHUR[< Ar. ZHR] ile ...
( DIŞLAŞMAK~IŞIMAK[< İbr. ZOHAR ile ABCDEF ( Işık] | Görünme, baş gösterme, meydana çıkma. )
- ZUHUR[< Ar. ZHR]:
DIŞLAŞMAK ile/ve/=/<> IŞIMAK[< İbr. ZOHAR:
Işık]
( Işımak. [ZÜHRE: Işıyan yıldız] İLE/VE/=/<> Işık. )
- ZUHUR ile/ve/<> SUDUR
- ZUHUR ile TECELLÎ
( Varlığın sürekliliği. İLE Varlığın geçiciliği. Görünme, belirme. )
- ZÜHUR[Ar. çoğ. EZHÂR] ile ZÜHÛR[Ar.] ile ZÜHÛR[Ar.]
( Darlıkta çıkarmak üzere biriktirilip saklanan şey. İLE Çiçekler. İLE Parlaklık, parıldama. )
- ZUHURAT ile ...
( HESAPTA OLMAYAN )
- ZUHURUNUN ŞİDDETİNDEN ALGILANAMAMA
- ZÜKÂ[Ar.] ile ZÜKÂ[Ar.]
- ZÜ-L- / ZÂT-ÜL-GALSAMET-İL-MUSAFFAHA[Ar.] = LAMELLIBRANCHES[Fr.] = ...
( Yassısolungaçlılar. )
- ZÛLÂ' ile ...
( Hayvanların ayaklarında çıkan ve hayvanı aksatan bir hastalık. )
- ZÛLÂ'[Ar.] ile ZULA[Tr. argo]
( Hayvanların ayaklarında çıkan ve hayvanı aksatan bir hastalık. İLE Saklama yeri. | Saklanılan nesne/şey. )
- ZÜ-L-AKL VE-L-AYN ile ...
( Hakk'ı, halkta ve halkı, hakk'ta gören kişi. )
- ZÜ-L-AKL ile ...
( HALKI ZÂHİR VE HAKK'I BÂTIN GÖREN (KİMSE) )
- ZÜLCENAHEYN:
İLİM ve/ HİKMET ve/ AŞK ve/ MUHABBET
- ZÜ-L-CENÂHEYN[Ar.] ile ...
( Zâhirî ve bâtınî, yani dünya ve âhirete ait bilgisi geniş olan kişi. | Hâl-i enbiyâ ve evliyâ. | Hz. Cafer-i Tayyar. | İki kanatlılar. )
- ZÜ-L-CENÂH-I MÜCELLED[Ar.] ile ...
( Abalı memeliler. | DERMAPTÈERES[Fr.] )
- ZÜ-L-CENÂH-I SÂBİH[Ar.] = PLEURONECTES[Fr.] = ...
( Yanyüzergiller. )
- ZÜ-L-CİNSEYN[Ar.] = BISEXUELLE[Fr.] = ...
( İkieşeyli, hünsa. )
- ZÜ-L-EFVÂH-I CENBİYYE[Ar.] ile ...
( Köpekbalıkları. )
- ZÜ-L-EHDÂB[Ar.] ile ...
( Kirpikliler. | CILIÉS[Fr.] )
- ZÜLF ve SÜMBÜL
- ZÜLF ile ZÜLFARİS/ZÜLFARUZ[Fars. zülf + Ar. arus]
( ... İLE Baklagillerden bir süs bitkisi ve bunun hoş kokulu, mor, beyaz renkli, saç lülesi görünüşünde olan kıvrıntılı çiçeği. )
( ... cum PHASEOLUS CARACALLA )
- ZÜLF[Ar.] ile/ve/<> ZÜLFE[Ar.]
( Yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. | Sevgilinin saçı. İLE/VE/<> Küçük saçak, püskül. | Eski sülüs yazısı Elif'lerinin ucundaki çengel. )
- ZÜLFEKAR[ZÜLFİKAR değil!][Ar.] ile/değil ZÜLFİYÂR
( Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç.[Hz. Ali'nin kahramanca kullanmasıyla ün kazanmıştır.] İLE/DEĞİL Sevgilinin saçı/zülfü[yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. | Sevgilinin saçı.] | Çıkar/menfaat. )
- ZÜ-L-FEM-İL-MÜSTEDÎR[Ar.] ile ...
( Yuvarlakağızlılar. | CYLOSTOME[Fr.] )
- ZÜ-L-HÂFİR[Ar.] ile ...
( Toynaklılar, tek tırnaklılar. | ONGULÉS[Fr.] )
- ZÜ-L-HASALE[Ar.] ile ...
( Kavuzlular. | GLUMIFLORES[Fr.] )
- ZÜ-L-KARNEYN ile ...
( KUR'ÂN-I KERÎM'DE ADI GEÇEN NEBÎ Mİ, VELÎ Mİ OLDUĞUNDAN TEREDDÜT EDİLEN ZÂT | (RİVÂYETE GÖRE) BÜYÜK İSKENDER )
- ZÜLL[Ar.] değil/yerine/= ALÇALMA, HORLUK, HAKİRLİK, ZİLLET
- ZÜLL[Ar.] ile HİZY[Ar.]
- ZÜLL[Ar.] ile SAGÂR[Ar.]
- ZÜLL[Ar.] ile ZAA[Ar.]
- ZÜLL[Ar.] ile ZULM[Ar.]
( Utanç verici, küçültücü davranış. | Alçalma, horluk, hakirlik. İLE Bir şeyi, kendi yerinden başka bir yere koyma. | Haksızlık, eziyet. )
- ZÜ-L-LEVÂHİK[Ar.] ile ...
( Kamçılılar. )
- ZULM[Ar.] ile BAĞY[Ar.]
( Bir şeyi, kendi yerinden başka bir yere koyma. | Haksızlık, eziyet. İLE Hakkı olunmayan bir şeyi zor kullanarak ve ihtirasla istemek. )
- ZULM ile/ve/değil/yerine/<>/< CEBR
- [ne yazık ki]
!ZULM ile/ve/||/<> !DALKAVUKLUK
( [ne yazık ki] "Küçük gördüklerine." İLE/VE/||/<> "Büyük gördüklerine." )
- ZULM[Ar.] ile GAŞM[Ar.]
- ZULM[Ar.] ile HEZM[Ar.]
( Bir şeyi, kendi yerinden başka bir yere koyma. | Haksızlık, eziyet. İLE Hakkını, kısmen eksik almak. )
- ZULMÂNÎ PERDELER ile NÛRÂNÎ PERDELER('İ)
- ZULMÂNİ ZEVKLER ile NURÂNİ ZEVKLER
( Fesat, Yalan, Hile. İLE Sayılmak, Sevilmek, Hayır Hasenat. )
- ZÜ-L-MEFÂSIL[Ar.] ile ...
( Eklemliler. )
- ZULMET/DÜCÂ ile KARANLIK
- ZULMETMEK değil/yerine/= KIYINÇ YAPMAK
- ZÜ-L-MİMÂS[Ar.] ile ...
( Sifonlular. )
- ZULMİYE CAMİSİ ile ...
( Eminönü'ndedir. )
- ZÜ-L-TARAFEYN-İ MÜFEVVEHE[Ar.] ile ...
( Bir çeşit şerit solucanı. )
- ZULÜM/GADİR[Ar.] değil/yerine/= !KIYGI/KIYIN
- ZULÜM/ZÂLİM ile ADÂLETTEN UZAKLAŞMAK/UZAKLAŞAN | BİR ŞEYİN YERİNDE OLMAMASI
( ADALETTEN UZAKLAŞMAK/UZAKLAŞAN | BİR ŞEYİN YERİNDE OLMAMASI )
- ZULÜM ile EZİYET
- ZULÜM ile/ve/değil/||/<> İHMALKÂRLIK
- ZULÜM ile KAHR
( Dışarıdan. İLE İçeriden. )
- ZULÜM[Ar.] değil/yerine/= KIYINÇ
- ZULÜM ve/=/||/<> RÜŞVET
- ZULÜM değil/yerine/>< ŞEFKÂT
( İlimsiz şefkat, zulümdür. )
- ZULÜM[Ar.] ile SİTEM[Ar.]
( Bir şeyi, kendi yerinden başka bir yere koyma. | Haksızlık, eziyet. İLE Zulüm, haksızlık. | Eziyet. | Çıkışma. )
- ZULÜM ile/<>/>< "ZEVK"
( Eziyet, başkaları tarafından kendinize/birine yapılmış/yapılıyor ise. İLE/<>/>< Eziyeti, kendi, kendine yapıyor ise/niz. )
- ZÜ-L-YEDEYN[Ar.] ile ...
( İki elliler. | İnsan. )
- ZÜMRÜD-İ ANKÂ ile ...
( ADI OLAN, ZÂHİRİ OLMAYAN KUŞ )
- ZÜMRÜT ile ...
( NEFS-İ KÜLL )
- ZÜMRÜT ile BÎRÛZ[Fars.]
( ... İLE Zümrüte benzer, değersiz yeşil bir taş. Gökzümrüt, yalancı zümrüt. | Kısmetsiz. )
- ZÜMRÜT ile LÂL
( Doğal alüminyum ve berilyum silikatı; cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı. | Bu taştan yapılmış olan. | Zümrüt renginde, yeşil. İLE Parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi olan değerli bir taş. | Kırmızı renkli bir çeşit mürekkebe verilen ad. | Parlak kırmızı renkte olan. )
- ZÜMRÜT ile/||/<> YEŞİM
( Yeşil renkte değerli bir beril. İLE/||/<> Genellikle yeşil renkte olan bir mineral. )
- ZÜMRÜT ile ZEBERCED
( ... İLE Zümrütten daha açık yeşil olan ve zümrüt kadar değeri olmayan bir süs taşı. )
- ZÜMRÜT ile ZEBERCED
( ... İLE Zümrütten daha açık yeşil olan fakat zümrüt kadar değeri olmayan bir süs taşı. )
- ZUNÛN ile/ve/||/<> ŞUKÛK ile/ve/||/<> SÜKÛN ile/ve/||/<> SÜKÛT
( Bilgide[malûmâtta]. İLE/VE/||/<> Uygulanan bilgide[marifette]. İLE/VE/||/<> (B)ilimde. İLE/VE/||/<> Bilgelikte[irfânda]. )
- ZÛR[Ar.] ile KEZİB[Ar.] ile BÜHTÂN[Ar.]
- ZÛR[Ar.] ile ZÛR[Ar.]
( Yalan, asılsız, uydurma söz. İLE Güç, kuvvet. )
- ZÜRAFA ile OKAPİ
( Kütlelerinin dengelenmesi adına zürafaların boynunda, tam göğüs kemiğiyle birleştiği noktada, öteki memelilerden bir tane daha fazla omur bulunur. İLE Zürafa, sırtlan, lama, zebra karışımı özelliklere sahip çok ilginç bir hayvan. )
( Eril zürafaların boynu ve kafatası hayat boyu büyümeye devam eder. İLE ... )
( Bacaklarının farklı uzunlukta olması sayesinde boyunları dengelenir. İLE ... )
( 50 cm.'ye kadar uzayabilen uzun dilleri vardır. İLE ... )
( Eril zürafaların kötü kokmaları temiz ve sağlıklı oldukları anlamına gelir. [İçten gelen bir parazit kovucu gibi işlev görür ve zürafanın derisi üzerinde otlanan mikropları ve mantarımsı organizmaları öldürür. Kan emici keneleri öldürmek üzere kreozotun etkin bileşeni olan bir maddeyi bile salgılar. (Bu koku, insan dışkısına da özgün kokusunu veren azotlu bileşik indoldür.)] [Bu kokularıyla, dişil zürafaların etkilenmesini de sağlarlar.] İLE ... )
( Gebelik süreleri 420-450 gündür. İLE ... )
( Kan basınçları kişininkinden iki kat yüksektir ve kalpleri 20 kat daha ağırdır. )
( OSSICONE: Zürafaların başlarının üzerindeki deri kaplı beş adet boynuzumsu çıkıntı. )
( ile
)
( ile
)
( Zürafalar, yüzemez. İLE ... )
( ZERÂFE, ZERRÂFE[çoğ. ZERÂFÎ] ile ... )
( SURNÂ-PÂ, ŞÜTÜR-GÂV/ÜŞTÜR-GÂV, ZERÂF ile ... )
( GIRAFFA CAMELOPARDALIS cum OKAPIA JOHNSTONI )
- ZÜRAFA ile ROTSCHILD ZÜRAFASI
- ZÜRAFA ile TORNİKROFT ZÜRAFASI
( ... İLE Tüm dünyada, 600'den daha az sayıdalardır. )
- ZURAFÂ[Ar. < ZARÎF] ile ZÜRAFA/ZURNAPA[Ar.]
( Zarifler, nazik, ince duygulu, hoş konuşmayı bilir zeki kişiler. | Seviciler. İLE En uzun boylu hayvan. )
( ... İLE Her gün, gövdelerinin %3.5'i kadar bitki yerler. )
( ... İLE Ses telleri yoktur. )
- ZURNA[Fars.] ile/ve ARAKIYE/MEY
( Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla ya da dümbelekle birlikte çalınan soluklu çalgı. İLE/VE Küçük zurna. Doğu Anadolu'da kullanılır. | Dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmış ince külah. )
- ZURNA'DA:
KABA ZURNA ile/ve ORTA ZURNA ile/ve CURA ZURNA ile/ve ZİL ZURNA
- ZURNANIN ZORT DEDİĞİ YER ile DANANIN KUYRUĞUNUN KOPTUĞU YER
- ZÜRRÂH/ZERRÂH/ZÜRRÛH/ZERRÛH[Ar. çoğ. ZERÂRÎH] ile ...
( Kuduz böceği. )
- ZÜRRİYET[Ar.] değil/yerine/= DÖL/SOY
- ZÛ-/ZÜ-[Ar.] ile ZÛ'[Ar. çoğ. AZVÂ]
( "sahip" anlamına gelmek üzere, sözcüklerin başına getirilerek birleşik sözcükler yapar. [ZÛ-ERBAAT-İL-ADLA': Dörtgen. | ZÛ-SEMÂNİYET-İL-VÜCÛH: Sekizyüzlü. (Fr. OCTAÈDRE)] İLE Aydınlık, ışık. )