Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

YAZAÇLARDA
(/HARFLERDE)

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)






Bugün[07 May 2025]
itibariyle 9459 başlık/FaRk ile birlikte,
10595 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(8/11)


- MUHÂZELE[Ar.] ile MUHÂZERE[Ar.]

( Aşağılık, hakirlik. İLE Birbirini korkutma. )


- MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHAZZİ'[Ar.] ile MUHÂDİ'[Ar. < HAD, HID]

( Birbirinin karşısında ve aynı sırada bulunan. | Paralel. İLE Birbirinin karşısında bulunan, karşı sırada bulunan. İLE Ot ve saman kesmeye yarayan bir çeşit tarım makinesi. İLE Hile yapan, aldatan. )


- MUHAZZİL[Ar.] ile MUHAZZİR[Ar.]

( Alçaklık, bayağılık içinde bırakan, tahzîl eden. İLE Sakındıran, tahzîr eden. )


- MUHBİR[Ar.] ile/değil MUHABİR[Ar.]

( Haber ulaştırıcı/veren. | Yasadışı olan bir durumu, yetkili oruna bildiren. İLE/DEĞİL Basın ve yayın kurumlarına haber toplayan, bildiren ya da yazan kişi. | Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyı sağlayan görevli. )


- MÜHDER[Ar. < HEDER] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]

( HEDER: Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma. )

( Dökülen, akıtılan. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )


- MÜHDİ[Ar. < HEDİYE] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]

( Hediye veren/gönderen, ihdâ eden. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )


- MÜHELHİL[Ar.] ile MÜHELLİL[Ar. < TEHLÎL]

( Bir şeyi, nâzik ve lâtif yapan. | Nâzik ve lâtif söz söyleyen. İLE "Lâ ilâhe ill-Allah" diyen, tehlîl eden. )


- MÜHEZZEB[Ar. < HEZB] ile MÜHEZZİB[Ar. < HEZB]

( Düzeltilmiş, yoluna koyulmuş, tehzîb olunmuş. İLE Düzelten, yola koyan, terbiye eden, tehzîb eden. )


- MUHİBBÂN/MUHİPLER ile/ve/değil/||/<>/> MÜNTESİB

( Bir tarikatın, tarikattan olmamasına karşın taraflısı olanlar. | Sevenler, saygı besleyenler, dostlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan kişi, derviş. | İlgili. )


- MUHÎL[Ar.] ile MUHİLL[Ar. < HALEL]

( Aktaran, havale eden, ihâle eden. | Borcunu, başkasının borcuna aktaran. İLE Dokunan, sakatlayan, bozan, ihlâl eden. )


- MÜHİMM[Ar. < HEMM] ile MÜHÎN[Ar. < HEVN]

( Önemli, ehemmiyetli. | Düşündüren, düşündürücü. | Gerekli. İLE İhânet eden, hor gören. | Hor, hakir, alçak. | Hayin. )


- MUHİSS[Ar. < HİSS] ile MÛHİŞ[Ar. < VAHŞET]

( Duyuran, hissettiren. İLE Korku ve dehşet veren, korkutan, ürküten. )


- MÜHLET ile MÜDDET[< MEDD]

( Başı ve sonu belirli bir gün/saat ile belirlenmiş olan. İLE Geniş ve tüm süreci yansıtan/düşündüren kavram. )

( Süre, varolmanın belirsizce sürmesidir. )

( Bir işin yapılması için verilen zaman. Bir işi, belirli bir zaman için geri bırakma. İLE Zaman, vakit. | Bir şeyin uzayıp sürdüğü zaman. | Belirli bir zaman/vakit. )

( ... ile BERHE )

( ... vs. DURATION )

( ... cum DURATIO )


- MÜHLET/VÂDE değil/yerine/= SÜRE/SÜREV


- MUHLİS ile/ve MUHLÂS


- MUHLİS[Ar.] ile MUHLİS[Ar. < HULÛS]

( Saç ve sakalına kır düşmüş kişi. İLE Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" şeklinde kullanılırdı] )


- MÜHMEL[Ar. < HEML] ile MÜHMİL[Ar. < HEML]

( Boşlanmış, bakılmamış, bırakılmış, ihmâl edilmiş. | Abecede, noktasız harf. | Anlamsız, boş söz/tümce. İLE Boşlayan, bırakan, savsaklayan, ihmâl eden. )


- MUHRİB[Ar.] ile MUHRİB[Ar. < HARÂB | çoğ. MUHRİBÎN]

( Torpidoları avlamaya yarayan ve çok hızlı giden bir çeşit küçük savaş gemisi. İLE Yıkan, harâb eden. )


- MUHSIN/MUHASSIN[Ar.] ile MUHSİN[Ar. < HASEN]

( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE İyilikte, bağışta bulunan. )


- MUHTÂL[Ar. < HİLE] ile MUHTAL[Ar.] ile MUHTÂL[Ar. < HATL]

( Hileci, dalavereci, dubârâcı. İLE Havaleyi alan kişi. İLE Kibirli, büyüklük taslayan. )


- MUHTASAR[Ar. < HASR] ve/> MÜFÎD[Ar. < FEYD]

( Kısaltılmış, ihtisâr edilmiş. VE/> İfade eden, anlatan. | Anlamlı. | Yararlı. )


- MUHTAZI'[Ar.] ile MUHTAZIR[Ar. < HUZÛR]

( Alçakgönüllülük gösteren, boyun eğen. İLE Can çekişen, ihtizar durumunda bulunan. )


- MUHTEBER[Ar.] ile MU'TEBER/E[Ar. < UBÛR | çoğ. MU'TEBERÂN]

( Başvurma. | Başvurma yeri. | El kitabı. İLE Saygın, hatırı sayılır, îtibarlı. | İnanılır, güvenilir. | Yürürlükte olan, geçerli olan. )


- MUHTEKIR[Ar.] ile MUHTEKİR[Ar. çoğ. MUHTEKİRÎN]

( Hor gören, aşağı gören, ihtikar eden. İLE Yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi, ihtikâr yapan. )


- MUHTELEF[Ar. < HALF] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Birbirine uymamış. Uyuşmamış. İhtilâf olunmuş. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MUHTELİF[Ar.] ile MUTEZÂD[Ar.]


- MUHTEMEL["MUTEMEL" değil!][Ar.] değil/yerine/= OLASI


- MUHTEMÎ[Ar.] ile MUHTEMİR[Ar. < HAMR]

( Perhîz eden, ihtimâ eden. İLE Mayalanarak ekşiyip kabaran. | Örtüye bürünen, yaşmaklanan. )


- MUHTERİS[Ar. < HİRÂSET] ile MUHTERİS[Ar. < HIRS] ile MUHTERİZ[Ar. < HIRZ]

( Sakınan, çekinen. İLE Hırs sahibi. | Çok istekli. | Ateşli. İLE Sakınan, çekinen, ihtirâz eden. )


- MUHTESİP[Ar.](İHTİSAP AĞASI) ile/ve/||/<> KETHÜDÂ/KAHYÂ[Fars.]

( İslâm şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru. İLE/VE/||/<> Yiğitbaşılar aracılığıyla esnaf ve devlet ilişkisini yürüten. | Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kişi. | Değnekçi. | Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kişi. | Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı. )


- MÜHÛD[Ar. < MEHD] ile MÜHÜD[Ar. < MİHÂD]

( Beşikler. İLE Yataklar, döşekler. )


- MUİD ile ...

( Medreselerde talebeye dersi tekrar eden öğretmen yardımcısı. )


- MUÎD[Ar. < AVD] ile MUİDD[Ar. < ADD]

( İnzibat teminine memur, muallim yardımcısı. İLE Hazırlayan, îdâd eden. )


- MUÎL[Ar.] ile MUİLL[Ar.] ile MUÎR[Ar.]

( Çoluğu çocuğu ve yakınları çok olan kişi. İLE Hasta eden, alîl eden. İLE Ödünç veren, iare eden. )


- MÜJDE[Fars. < MUJDE] ile/ve/||/<> İKAZ/UYARI


- MUKABBİL[Ar. < KABL | çoğ. MUKABBİLÎN] ile MUKABİL[Ar. çoğ. KABİLE]["ka" uzun okunur]

( Öpen, takbîl eden. İLE Karşı karşıya gelen, bir şeyin karşısında bulunan. | Bir şeye karşı/karşılık yapılan. | Karşılık. | Karşılığında. )


- MÜKÂBELE[Ar.] ile MÜKÂBERE[Ar. < KİBR]

( Satılık olan komşu evinin satın alınmasını tehir ederek satıldıktan sonra şüf'a yoluyla müşteriden alma. İLE Sözünün anlamsız ve kendinin hasız olduğunu bildiği halde ağız kalabalığı ile karşısındakini susturmaya çalışma, kendini büyük görme. )


- MUKABELE/MUÂARAZA/TASHİH


- MÛKAD[Ar.] ile MUK'AD[Ar. < KU'ÛD]

( Ağır yüklü. İLE Kötürüm, yatalak. )


- MÜKÂFÎ[Ar. < KİFÂYET] ile MÜKÂFİL[Ar. < MİHÂD]

( Beraber, eşit. İLE Birbirini korumayı, birbirine yardım etmeyi taahhüt edenlerden her biri. )


- MÛKALKAL[Ar.] ile MUKALKALE[Ar.]

( Kararsız. | Şarap. İLE Surâhi. Şişe. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile MUKANNİN[Ar. < KANUN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Yasa yapan. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile YAKÎN[Ar. < YAKN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Kesin, kesinlik. )


- MUKARRER[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRERÂT] ile MÜKERRER[Ar. < KERR | çoğ. MÜKERRERÂT]

( Kararlaşmış. | Sağlam, şüphesiz. | Anlatılmış, bildirilmiş. İLE Tekrarlı, tekrarlanmış. )


- MUKARRİ'[Ar.] ile MUKARRİH[Ar.] ile MUKARRİR[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRİRÎN]

( Başa kakan, azarlayan, paylayan, takri' eden. İLE Yara açan ilaç. İLE Yerleştiren, sabit kılan. | Anlatan, bir maddeyi, etraflıca anlatan. | Medresede, dersi tekrar ederek anlatan müderris yardımcısı. | Huzur hocası.[Ramazan ayında, sultanın huzûrunda ders vermek, Kur'ân-ı Kerim'i tefsir etmekle görevli müderris.] )


- MUKATAA[Ar. < KAT | çoğ. MUKATAÂT]["ka" uzun okunur] ile MUKATTA/A[Ar. < KAT | çoğ. MUKATTAÂT] ile MUKATTAR[Ar. < KATR | çoğ. MUKATTARÂT]

( Arazinin kesime verilmesi, belirli bir kirâ karşılığında, birine bırakılması. | Bağ, bahçe, arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi. İLE Kesilmiş, kesik, ayrı, kat edilmiş. İLE Damıtılmış, imbikten çekilmiş, taktîr edilmiş. )


- MÜKÂTEBE[Ar. < KETB] ile/>< MÜKÂTEME[Ar. < KETM]

( Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. İLE/>< Gizleme. )


- MUKÂVELE ile/ve MUKÂBELE


- MUKÂVEMET/REZİSTANS değil/yerine/= DİRENMEK/DİRENÇ/DİRENİŞ


- MUKAVVA[Ar.]/KARTON[Fr. < CARTON] değil/yerine/= GÜÇLENDİRİLMİŞ KÂĞIT


- MÜKÂYEDE[Ar. < KEYD] ile MÜKÂYESE[Ar. < KİYÂSET]

( Hile düzenleme. İLE Akıl ve zariflikte, çokluk iddiasında bulunma. | Benzeterek ya da karşılaştırarak değerlendirme, kıyaslama. | Akıllıca davranış, akıllılık. )


- MUKAYYED ile/||/<> MÜSECCEL

( Kaydedilmiş. İLE/||/<> Tescil edilen. )


- MÜKEDDER[Ar. < KEDER] ile MÜKEDDİR[Ar. < KEDER]

( Bulandırılmış, bulanık. | Azarlanmış, tekdîr edilmiş. | Kederli, üzüntülü, tasalı. İLE Bulandıran, keder veren. )


- MÜKELLEF[Ar. < KÜLFET | çoğ. MÜKELLEFÎN] ile MÜKENNEF[Ar.]

( Bir şeyi yapmaya, ödemeye zorunlu olan. | Külfetle süslenmiş, mükemmel biçimde hazırlanmış olan. | Vergi vermekle yükümlü kişi. İLE Etrafı sınırlanmış. )


- MÜKELLEFİYET ile/ve/değil/yerine/<> MUHABBET


- MÜKELLEFİYET[Ar.] ile YÜKÜM/LÜ/LÜK

( Yapılması zorunlu olan iş ya da bir işi yapma zorunluluğu. | Mükemmel hazırlanmış, külfetle süslenmiş olan. )


- MÜKEMMEL[Ar. < KEMÂL] ile MÜKEMMİL[Ar. < KEMÂL]

( Tam, olgun, kusursuz, eksiksiz, kemâle erdirilmiş, kemâl bulmuş, tekmîl. | Güzel, âlâ. İLE Tamamlayan, tamamlayıcı, ikmâl eden. )


- MÜKENÂ[Ar. < MEKÎN] ile MÜKENNÂ[Ar. < KÜNYE]

( Oturanlar, yerleşenler. | İktidar ve vakar sahipleri. İLE Künyelenmiş, künyeli. )


- MÜKEVVEN[Ar. < KEVN | çoğ. MÜKUVVENÂT] ile MÜKEVVER[Ar. < KEVR]

( Yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış, tekvîn edilmiş. İLE Sarılmış, sarık. )


- MÜKEVVEN[Ar. < KEVN | çoğ. MÜKUVVENÂT] ile MÜKEVVİN[Ar. < KEVN]

( Yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış, tekvîn edilmiş. İLE Yaratan, meydana getiren, tekvîn eden. )


- MÛKIR[Ar.] ile MUKIRR[Ar. < KARÂR]

( Meyvelerinin çokluğu nedeniyle dalları sarkmış ağaç. İLE İkrar eden, doğruyu söyleyen, kusurunu, kabahatini gizlemeyen. | Birinin, kendinde hakkı olduğunu haber veren kişi. )


- MÜKREM[Ar. < KEREM] ile MÜKRİM[Ar. < KEREM]

( Ağırlanmış, ikrâm olunmuş. İLE Ağırlayan, ağırlayıcı, misafirsever, ikrâmcı, ikrâm eden. )


- MUKTEDÎ[Ar. < KADV] ile MUKTEDİR[Ar. < KUDRET]

( Uyan, arkadan gelen, iktidâ eden. İLE Gücü yeten, becerebilen, iktidarlı. )


- MÜKTESEP HAK/HAKK-I MÜKTESEP değil/yerine/= KAZANILMIŞ ÜLEV


- MUKTÎ[Ar.] ile MUKTİR[Ar.]

( Koruyan, kudretli. | Tanrı. İLE Kocasını, nafaka için sıkıştıran. )


- MÜLÂKAT[Ar. < LİKA]["ka" uzun okunur] ile MÜLHAKAT[Ar. < MÜLHAK]["ka" uzun okunur]

( Kavuşma, buluşma, birleşme. | Görüşme. İLE Katmalar, ekler. | Bir merkeze bağlı olan yerler. )


- MÜLÂKAT[Ar.]/RÖPORTAJ[Fr. < REPORTAGE][ROPÖRTAJ değil!] değil/yerine/= SÖYLEŞİ/GÖRÜŞKÜ


- MÜLÂTIF[Ar. < LÜTF] ile MÜLÂTTIF[Ar. < LÜTF]

( Lâtife eden/edici. İLE Bir iyilikle gönül alan, taltîf eden. | Yumuşatıcı ilâç. )


- MÜLEMMA'[Ar. < LEM] ile MÜLEVVEN[Ar. < LEVN]

( Parlak, telmi' edilmiş. | Alaca, renk renk. | Bir bölümü Türkçe, bir bölümü Arapça ya da Farsça söylenmiş manzûme. | Bulaşmış, sıvanmış. İLE Renkli, renk renk, türlü türlü. | Boyalı, boyanmış. )


- MÜLHİME[Ar. < LEHM] ile MÜLİMME[Ar. < ELEM]

( İçine doğduran, ilhâm eden. İLE Felâket. )


- MU'LİM[Ar. < ELEM] ile MU'LİN[Ar. < ALEN]

( Ağrıtan, sızlatan, inciten, elem veren. İLE İlân eden, genele bildiren, haber veren. )


- MÜLK ile/ve/||/<> MÜLÜK


- MULTİMEDYA[İng. < MULTIMEDIA] değil/yerine/= ÇOKLUORTAM


- MULTİPL/MULTIPLE[İng.] değil/yerine/= ÇOK, ÇOKLU


- MÜMÂNAAT[Ar. < MEN] ile MÜMÂRÂT[Ar. < MEREY]

( Engel olma, önleme, men etme. İLE Çekişme, mücâdele. )


- MÜMAS[Ar. < MÜMASS] değil/yerine/= DOKUNAN | TEĞET

( Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru. )


- MÜMELLEK[Ar. < MÜLK] ile MÜMELLİK[Ar. < MÜLK]

( Mülk olarak verilmiş, temlîk edilmiş. İLE Mülk olarak veren kişi, temlîk eden. )


- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]

( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )


- MÜMEYYEZ[Ar. < MEYZ] ile MÜMEYYİZ[Ar. < MEYZ]

( Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş. İLE Seçen, ayıran, temyîz eden. | Bir kurumda, yazıcıların yazdıkları yazıları düzelten kâtip. | Sınavda bulunup öğrencinin bilgisini sınayan kişi. )


- MÜMHİL[Ar. < MEHL] ile MÜMİLL[Ar. < MELÂL]

( Bekleyen, mühlet/mehil veren. İLE Usandıran, bıktıran, melâl veren. )


- MÜMTELÎ[Ar. < MELÂ] ile MÜMTENİ'[Ar. < MEN]

( Mide dolgunluğuna uğramış. | Dolu, dolgun, dolmuş. İLE Çekinen, imtinâ eden. | Olamaz. | [mantık] Olamazlı. )


- MÜNÂDÂ[Ar. < NİDÂ] ile MÜNÂDÂT[Ar. < NİDÂ]

( Seslenilmiş, çağrılmış, nidâ edilmiş. | Başına nidâ harfi getirilmiş olan sözcük.[Ya Ali] İLE Bağrışma, yaygara, velvele. )


- MÜNÂDÎ[Ar. < NİDÂ] ile MÜN'ADİL[Ar. < ADÛL]

( Nidâ eden, tellâl. | Müezzin. İLE Doğru yoldan sapan, sapmış, in'idâl eden. )


- MÜNÂDİM[Ar. < NEDÎM] ile MÜN'ADİM[Ar. < ADEM]

( Ortam arkadaşı, nedimlik eden. İLE Yok olan, in'idâm eden. )


- [ne yazık ki]
!MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/ve/<> !MÜFSİD[< FESAD]

( Ara bozan, bölücü, karıştırıcı. İLE/VE/<> Ara bozan, karıştırıcı, fesatçı. )


- MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/değil/yerine/>< MÜ'MİN[< EMN]

( İki yüzü olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki dünyası olan. )

( Günahı da, sevâbı da küçük görür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Günahı, büyük görür. )

( Gideceği yeri beğenmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gideceği yere koşa koşa giden. )


- MÜNÂKASA[Ar. < NOKSÂN | çoğ. MÜNÂKASÂT] ile MÜNÂKAŞA[Ar. < NAKŞ | çoğ. MÜNÂKAŞÂT] ile MÜNÂKAZA[Ar. < NAKZ]

( [alışveriş, ihâle gibi işlerde] Eksiltme. İLE Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE İki sözün birbirini tutmaması, bir önceki sözün öteki ucu olan söz. )


- MÜNÂKIZ[Ar. < NAKZ] ile MÜNAKKIS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜN'AKİS[Ar. < AKS]

( Birbirini tutmayan, nakz eden. İLE Eksilten, tenkîs eden. İLE Tersine dönmüş, çevrilmiş, in'ikâs eden. | Bir yere çarpıp geri dönmüş [ses/ışık]. )


- MÜNÂKKAH[Ar. < NAKH] ile MÜNAKKİH[Ar.]

( Soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş, tenkîh edilmiş. | En iyisi seçilmiş. | Yönetim amacıyla fazlası kesilmiş masraf. | Uzun ve yararsız, dolma/doldurma[haşvsiz] söz. İLE Soyan, ayıklayan, temizleyen. )


- MÜNAKKAS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜNAKKAŞ[Ar. < NAKŞ]

( Eksiltilmiş, tenkîs edilmiş. İLE İşlemeli, resimli, nakışlı, nakş edilmiş. | Renkli dokuma desenlerle süslü kumaşların genel adı. )


- MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT]

( Öğütte bulunma, öğüt/nasîhat. İLE Bir vârisin, kendine kalan mirâsı alamadan ölmesi. | Birçok kişinin, birbirini ortadan kaldırarak birbirinin yerine geçmesi. İLE Ağız kavgası, çekişme. )


- MÜNÂSEBET[Ar. < NİSBET] değil/yerine/= İLİŞKİ/İLİŞİK/İLİNTİ

( UYGUNLUK | İLİŞİK | İLGİ, YAKINLIK, BAĞ | YANAŞMA, VESÎLE )


- MÜNÂSİB[< NİSBET] ile ...

( UYGUN, YERİNDE | YAKIŞIK, YARAŞIK )


- MÜNÂSİP/MÜNÂSIB[Ar. < NİSBET] ile MÜSÂİT/MÜSAİD[Ar. < SÜÛD] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Uygun, yerinde. | Yakışık, yaraşık. İLE Yardım eden. | Elverişli, uygun. | İzin veren, müsâade eden. İLE Uygun, yerinde. | Ali Şah bin Hacı Büke'nin edvârında andığı makam.[XV. yy.] )


- MUNASSAF[Ar.] ile MUNAZZAF[Ar. < NAZÎF]

( İkiye ayrılmış, bölünmüş. İLE Temizlenmiş, arınmış, tanzîf edilmiş. )


- MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT] ile MÜNÂZARA[Ar. < NAZAR]

( Ağız kavgası, çekişme. İLE Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. )


- MÜNÂZİ'[Ar. < NEZ] ile MÜN'AZİL[Ar. < AZL]

( Ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı. İLE Ayrılan, in'izâl eden. | Görevden alınmış, azl edilen. )


- MÜNCEZ[Ar.] ile MÜNCİZ[Ar.]

( Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş. İLE Sözünü yerine getiren, incâz eden. )


- MUNDAR değil MURDÂR[Fars.]


- MUNDUZ ile/ve/||/<> MUNDUZ ile/ve/||/<> MUNGAN / MUNGAK/MUNGAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Budala, şaşkın. İLE/VE/||/<> ... İLE Boşboğaz, geveze kişi. )


- MÜNEKKİT[Ar.] değil/yerine/= ELEŞTİRMEN


- MÜNEVVER[Ar. < NÛR] ile MÜNEVVİR[Ar. < NÛR]

( Aydınlatılmış, parlatılmış, nurlandırılmış, tenvîr edilmiş. | Aydın kişi. İLE Aydınlatan, parlatan, nurlandıran, tenvîr eden. )


- MÜNHADİ'[Ar. < HUD'A] ile MÜNHADİR[Ar. < HUDÛR]

( Birinin hilesine düşme. İLE İnişe doğru, yokuş aşağı inen, inişli, inhidâr eden. )


- MÜNHEDİM[Ar. < HEDM] ile MÜNHEZİM[Ar. < HEZÎMET | çoğ. MÜNHEZİMÎN]

( Yıkılan, yıkılmış, harab olmuş, inhidâm eden. İLE Bozguna uğrayan/uğramış, bozgun, hezîmete uğrayan, inhizâm eden. )


- MÜNKAD[Ar.] değil/yerine/= BOYUN EĞEN


- MUNSALİH[Ar.] ile MUNSARİH[Ar. < SARÂHAT]

( Barış/sulh üzere olan. İLE Açık, meydanda. )


- MUNSAP[Ar.] değil/yerine/= KAVUŞAN, KAVŞAK | [coğ.] AĞIZ


- MUNTABI'[Ar. < TAB] ile MUNTABIH[Ar. < TABH]

( Basılan, basılmış, damgalanmış. | Yaratılıştan olan. | Hoş görünen, güzel. İLE Pişen, pişmiş, intibâh eden. )


- MÜNTAHAP[Ar.] değil/yerine/= SEÇİLMİŞ, SEÇME


- MUNTAVÎ[Ar. < TAYY] ile MUNTAVİ'[Ar.]

( Dürülüp bükülen, toplanmış, devşirilmiş. İLE Söz dinler. )


- MÜNTEFÎ[Ar. < NEFY] ile MÜNTEFİH[Ar. < NEFH]

( Yok olan, intifâ eden. | Kovulan, çıkarılan. İLE Kabaran, şişen, şişkin, hava ile doldurulmuş, intifâh eden. )


- MÜNTEHÂ[Ar. < NİHÂYET] ile MÜNTEHÎ[Ar. < NİHÂYET]

( Bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte, nihâyet bulmuş. | Son uc. | Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan'ın dini, tasavvufî düzyazı yapıtı. İLE Sona eren, biten, nihâyet bulan. | Son, en son. | Bir şeyi tamamlayan. )


- MÜNTEHİR[Ar. < NEHR] ile MÜNTEHİR[Ar. < NAHR]

( Sürekli akan, intihâr eden. İLE Kendini öldüren, intihâr eden. )


- MÜNTEKİS[Ar. < İNTİKÂS] ile MÜNTEKIŞ[Ar. < NAKŞ]

( Başaşağı dönen, intikâs eden. İLE Nakş olunan, intikâş eden. )


- MÜNTESİR[Ar. < NESR] ile MÜNTEŞİR[Ar. < NEŞR]

( Saçılan, yayılan, dağılan, intisâr eden. İLE Yayılmış, saçılmış, dağınık, intişâr etmiş. | Duyulmuş, etrafa yayılmış. | Basılmış ve yayılmış. )


- MÜNTEZİ'[Ar. < NEZ] değil/yerine MÜNTEVÎ[Ar. < NEV]

( Bir şeyi söken, yerinden çekip koparan. DEĞİL/YERİNE Bir şey yapmaya niyetlenen. )


- MÜNZİL[Ar. < NÜZÛL] ile MÜNZİR[Ar. < NEZR][>< MÜBEŞŞİR]

( Aşağı indiren, gökten indiren, inzâl eden. İLE Sonun kötülüğünü söyleyerek korkutan. )


- MÜPTEDİ[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRENMEYE YENİ BAŞLAYAN


- [ne yazık ki]
!MÜPTELA[Ar. < BELÂ] değil/yerine/= BAĞIMLI | DÜŞKÜN, TUTULMUŞ


- MÜPTELÂ/MÜBTELÂ[Ar. < BELÂ] ile MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL]

( Bağımlı. | Düşkün, tutulmuş. İLE Değersiz. )


- MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL] değil/yerine/= DEĞERSİZ, SAYGINLIĞINI YİTİRMİŞ, BAYAĞI KİŞİ, AŞAĞILIK KİŞİ

( Saygınlığını yitirmiş. | Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. )


- MURÂBAA[Ar. < RAB] ile MURÂBAHA[Ar. < RİBH] ile MURABBA'[Ar. < RUB] ile MURABBÂ[Ar.]

( Yazlığa çıkmak üzere sözleşme yapmak. İLE Malı, kâr ile satma. | Tefecilik, yasaların üstünde, aşkın faiz alma. İLE Dörde çıkarılmış, terbi' olunmuş. | Dörtlü, dört şeyden olma. | Dört köşeli. | Kare. | Dört mısralık kıtalardan oluşan manzume. | Kenzî Hasan'ın edvarında geçen makam.[1700] İLE Terbiye edilmiş. | Kaynayıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş meyve suyu tatlısı. )


- MÜRÂCAA[Ar.] ile MÜRÂCAA/T[Ar. < RÜCÛ | çoğ. MÜRÂCAÂT] ile MÜRÂCAHA[Ar. < RÜCHÂN]

( Sorulu yanıtlı olarak, karşılıklı konuşma biçiminde yazılmış şiir. İLE Geri dönme. | Başvurma, danışma, yardım isteme. İLE İyilikte, üstün gelmek üzere yarışma. )


- MÜRÂCAÂT[< MÜRÂCAAT] ile MÜRÂCAAT[< RÜCÛ]

( GERİ DÖNMELER, BAŞVURMALAR, DANIŞMALAR, YARDIM İSTEMELER ile GERİ DÖNME, BAŞVURMA, DANIŞMA, YARDIM İSTEME )


- MÜRACAAT[Ar.][MÜRACAT değil!] değil/yerine/= DANIŞMA/BAŞVURU


- MURÂD[< REVD] ile ...

( ARZU, İSTEK, DİLEK | MAKSAT, MERAM )


- MÜRÂDİF[Ar. < REDF]/SİNONİM[Fr./İng. < SYNONYME] değil/yerine/= ANLAMDAŞ, EŞ ANLAMLI


- MURAKKA'[Ar. < RUK'A] ile MURAKKAA/T[Ar.]

( Terkî edilmiş, yamanmış, yama vurulmuş, yamalı. İLE Hattat meşknâmesi. Birbiri üstüne yapıştırılarak mukavva gibi olmuş bir kâğıt üzerine yazılan meşk, güzel yazı örneği. )


- MURAKKAM[Ar. < RAKAM] ile MURAKKAN[Ar.]

( Yazılmış, yazılı. | Sayı/rakam konulmuş, numaralanmış, numaralı. İLE Bozulmuş, aradan çıkarılmış, terkîn edilmiş. )


- MURASSA'[Ar.] ile MURASSAS[Ar.]

( Değerli taşlarla bezenmiş. | İki mısrası ya da iki fıkrası, sözcük sözcük birbiriyle aynı ölçü ve uyakta olan söz/beyit. | Bir yazı tarzı. | [müzik] Irak perdesiyle geveşt perdesi arasında bir perde adı. İLE Kalay ya da kurşunla kaplanmış. | Lehimlenmiş. )


- MURAT[Ar. < MURAD] ile/ve/||/<> ŞAE[Ar.]

( İstek/istemek. İLE/VE/||/<> Diledi, istedi, murad eyledi. )


- MÜREBBEB[Ar.] ile MÜREBBİB[Ar.]

( Ergenlik çağına kadar beslenmiş. | Hoş kokulu şeylerle hoş olmuş. İLE Çocuğu, ergenliğine kadar besleyen. )


- MÜREFFEH[Ar. < RÜFÛH] ile MÜREFFİH[Ar. < RÜFÛH]

( Rahata, refaha, bolluğa kavuşturulmuş, terfîh edilmiş. İLE Rahata, refaha, bolluğa kavuşan, terfîh eden. )


- MÜREKKEB ile MÜELLEF

( Ayrım olmaz. İLE Ayrım olur/olabilir. )


- MÜREKKEB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜREKKEBÂT] ile MÜREKKİB[Ar. < RÜKÛB]

( İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. İLE Bileşiği meydana getiren. | Bileşen. )


- MÜREKKEP ile MÜREKKEP

( Yazı yazmak, desen çizmek ya da basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde. İLE Bileşmiş, bileşik. | ...-dan oluşmuş/olma. )

( ZEKÂB ile ... )


- MÜRETTEB[Ar.] ile MÜREKKEB[Ar.]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. )


- MÜRETTEB[Ar. < RETB] ile MÜRETTİB[Ar. < RETB | çoğ. MÜRETTİBÎN]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE Sıraya koyan, düzene sokan, tertîb eden. | Matbaada, yazı dizicisi. )


- MÜREVVEC[Ar. < REVÂC] ile MÜREVVİC[Ar. < REVÂC]

( İtibâr edilmiş, tanıtımı yapılmış, revaçlandırılmış. İLE Bir düşüncenin taraflısı olan, tervîc eden. | Geçiren, sürüm kazandıran. | Îtibâr eden, yürüten. )


- MÜRG / MURG/U[Fars.] değil/yerine/= KUŞ


- MÜRÎD[< REVD] ile/ve/||/<> MÜRŞİD[< RÜŞD]

( İrâde eden, buyuran/emreden, bir şeyhe bağlı olan kişi . İLE/VE/||/<> İrşâd eden, doğru yolu gösteren, kılavuz. | Tarikat pîri, tarikat şeyhi. | Gafletten uyandıran. | Hadım ül fukara. )


- MÜRİD ile HALÎFE


- MÛRİS[Ar. < VERÂSET] ile MU'RİZ[Ar. < ARZ]

( Getiren, veren, kazandıran, îrâs eden. | Miras bırakan. İLE Yüz çeviren, başka tarafa dönen, i'râz eden. | Dokunaklı söz söyleyen, "taş atan", ta'rîz eden. )


- MÜRİT ve TİRİT[Fars. < TERİD] ve KÖR YİĞİT

( Üçünden de gerekli. )

( ... VE Yemek suyuna kızartılmış ya da bayat ekmek konularak yapılan yemek. | Yemeğin suyu. | Yaşlı ve zayıf kişi. VE ... )


- MÜRŞİD ile/ve/değil/||/<> AYNA


- MÜRŞİD ile/ve HURŞİD

( Aydınlatan [kişi]. İLE/VE Güneş. )

( Kişiye kişiyi gösteriyorsa. Ayna. İLE/VE Kişiye başka bir şeyi gösteriyorsa. )

( BİR MÜRŞİD BUL, OL ONA KUL )


- MÜR(Ş)İD ile/ve İÇTEKİ MÜR(Ş)İD

( İrşâd eden, aydınlatan. )

( Dıştaki Mürşit'e götüren içteki Mürşit'tir. )

( Dıştaki Mürşit talimat verir, içteki Mürşit güç gönderir; atik ve dikkatli uygulama Mürit'e düşer. )

( Mürşit'in rolü sadece öğretmek, direktif ve cesâret vermektir. )

( Bir mürşidin gerçek rolü, müritlerinin zihinlerindeki ve gönüllerindeki cehaleti kovmaktır. )

( Mürşit'in işi, kendi deneyimi ve başarısı sayesinde size cesâret vermektir. )

( Mürşit, yalnızca cesâret verebilir. )

( Mürşit, talebi doğurandır / talep edilmeyi sağlar. )

( Bilincinize vâki olan her şey sizin Mürşit'inizdir. )

( Bilincin ötesindeki Saf Farkındalık, en yüce Mürşit'tir. )

( Mürit içtenlikli değilse ona bir Mürit denilemez. Mürşit, tepeden tırnağa sevgi ve özveri değilse, ona bir Mürşit denilemez. )

( Mürit bir kez anladığında, o anlayışı doğrulayan eylemi yerine getirmek de ona düşer. )

( Mürit ve kişinin iç gerçeği aslında birdir ve aynı hedefe doğru birlikte çalışır - zihnin kurtarılması ve esenliği. )

( Mürit, tüm düzeylerde kendi evinde gibidir ve onun enerjisi ve sabrı tükenmek bilmez. )

( Kişinin müritliği sözel düzeyde değil, fakat onun varlığının sessiz derinliklerindedir. )

( Tüm evren, Mürşit'inizdir. )

( Asla Mürşit-siz değilsiniz. )

( Allah, gövdeyi ve zihni verir, Mürşit ise onları kullanma yolunu gösterir. Fakat kaynağa geri dönüş, o sizin işinizdir. )

( Mürşit, sadece gökyüzünü işaret edebilir, yıldızları görmek sizin işinizdir. )

( Mürşit ve mürit, tek bir şeydir; tıpkı mum ve alevi gibi. )

( Ebedi Mürşit yolun kendidir. Hedefin yol olduğunu ve sizin de her zaman yolda olduğunuzu, hedefe varmak için değil, fakat onun güzelliğinin ve bilgeliğinin tadına varmak için yolda olduğunuzu bir kez idrak ederseniz; hayat bir görev, bitirilmesi gereken bir iş olmaktan çıkar, doğal ve sade bir hal alır, başlıbaşına bir vecit hali olur. )

( Mürşit'in kim olduğu önemli değildir - onların hepsi sizin iyiliğinizi ister. Önemli[öncelikli] olan, mürittir - onun dürüstlüğü, ciddiyeti ve içtenliği. )

( Doğru Mürit, sürekli doğru Mürşit'i bulacaktır. )

( Reşit olmayınca mürşit olunamaz. )

( Anlamıyorsak kalbimizi, görmüyorsak gözümüzü, teslim ederiz bilene. )

( Sarhoşluk, ilham iledir. İlham, mürşid sözüdür. )


- RTECİ ile MÜLTECİ


- MÜRTECÎ[Ar. < RECÂ] ile MÜRTECİ'[Ar. < RÜCÛ] ile MÜRTECİL[Ar.]

( Umucu, uman, ümitli, irticâ eden. İLE Geri dönen, irticâ eden. | Gerilik, geriye dönme taraflısı. İLE Düşünmeden, irticâlen, hemen söz ya da şiir söyleyen, hazırcevap. )


- MÜRTEHİS[Ar.] ile MÜRTEHİZ[Ar.]

( Ucuz sayan, irtihâs eden. İLE Rezîl olan, irtihâz eden. )


- MÜRTEKIB[Ar. < RAKB] ile MÜRTEKİB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜRTEKİBÎN]

( Bekleyen, göz hapsine alan, irtikab eden. İLE Kötü, yakışıksız iş yapan, irtikâb eden. | Rüşvet alan/yiyen. )


- MÜRTEŞÎ[Ar. < RİŞVET] ile MÜRTEŞİH[Ar. < REŞH]

( Rüşvet alan, irtişâ eden. İLE Süzülmüş. )


- MUŞ ile/değil HUŞ

( Yemen Türkü'sünde "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" DEĞİL!!! "Burası Huş'tur, yolu yokuştur" şeklindedir! )


- MÛSÂ[Ar. < VESÂYET] ile MÛ-SÂ/Y[Fars.] ile Mûsâ[Ar.]

( Vasiyet olunan mal ve yarar. İLE Ustura. İLE Hz. Mûsâ peygamber. )


- MÜŞABEHET[Ar.] değil/yerine/= BENZERLİK/BENZEŞLİK


- MÜŞABİH ile/ve/<> MÜŞEBBEH

( Aralarında benzerlik olan, benzer, benzeş. İLE/VE/<> Bir şeyle arasında benzerlik bulunan, benzetilen. )


- MUSADDA'[Ar. < SAD] ile MUSADDAR[Ar. < SUDÛR]

( Başı ağrıtılmış, tasdî' edilmiş. İLE Çıkmış, sudûr etmiş. )


- MUSÂFAA[Ar.] ile MUSÂFAHA[Ar. < SAFH] ile MUSAFFÂ[Ar. < SAFVET] ile MUSÂFÂ/T[Ar. < SAFVET] ile MUSAFFAF[Ar. < SAFF]

( Birbirinin boynuna sarılma. | Gözün, her uzaklıkta bulunan nesneyi görebilme özelliği. İLE İki el ile tokalaşma.[İç tarafta kalan elin işaret ve orta parmakları, ötekinin bileğinin iç tarafında, nabzını duyabilecek, kişinin/dostunun durumunu/zihnini en derinden anlayan, anlamaya çalışan biçimdedir.] İLE Süzülmüş, yabancı maddelerden ayrılmış, tasfiye edilmiş. İLE Samimi ve saf/özlü/hâlis dostluk. İLE Sıra sıra, saf saf dizilmiş, tasfîf edilmiş. )


- MUSAFFÎ[Ar. < SAFVET] ile MUSAFFİR[Ar. < SUFRET] ile MUSÂFİH[Ar.]

( Süzen, sızdıran. İLE Islık çalan, seslenen, tasfîr eden. | Sarıya boyayan, sarartan, sarılaştıran. İLE El sıkışanlardan her biri, musâfaha eden. )


- MÜSAHHAR[Ar. < SİHR, SEHHAR] ile MÜSAHHAR[Ar. < SİHRİYY] ile MÜSAHHİR[Ar. < SİHRİYY]

( Büyülenmiş, büyülü, büyü ile aldanmış. İLE Teshîr olunmuş, elde edilmiş, ele geçirilmiş. | Tutkun, boyun eğmiş, itâat etmiş. İLE Ele geçiren, teshîr eden. )


- MÜŞAHHAS[Ar. < ŞAHS] ile MÜŞAHHIS[Ar. < ŞAHS]

( Tanınmış, teşhîs edilmiş. | Kişi görünümüne girmiş, kişileşmiş. | Somut. İLE Taslağın adını koyan, teşhîs eden. )


- MUSAHHİR[Ar. < SAHR] ile MUSÂHÎ[Ar.]

( Boyun eğdiren, zapt eden, teshîr eden. | Elde eden. İLE Bir şeyin seçilmişi, hâlisi. )


- MÜSÂİD[Ar. < SÜÛD] ile MÜSÂİF[Ar.]

( Yardım eden. | Elverişli, uygun. | İzin veren, müsâde eden. İLE İş bitiren, uygunluk gösteren, müsâafe eden. )


- MÜSAİT[Ar.]["MÜSAYİT" değil!] değil/yerine/= UYGUN


- MÜSÂLAHA[Ar. < SULH | çoğ. MÜSÂLAHÂT] ile MÜSÂLEME(T)[Ar. < SİLM]

( Barışma, uzlaşma. | Barış, güvenlik. İLE Barış içinde olma, barışlık, barışıklık. )


- MUSALLA ile/ve/<> "MEZAT" ile/ve/<> MEZAR

( Namaz kılmaya yarayan, açık yer. | Camilerde, cenaze konulup önünde namaz kılınan yer. İLE ... İLE ... )


- MUSÂRAA[Ar. < SAR] ile MUSÂRÂHA[Ar. < SARÂHAT]

( Güreşme, pehlivanlık. İLE İşi, meydanda görme. )


- MUSARRA'[Ar. < SAR] ile MUSARRAH[Ar. < SARÂHAT]

( İki mısrası uyaklı olan beyit. İLE Açıkça söylenilmiş, belirtilmiş, apaçık. )


- MÜSÂVÂT ile/ve/> MUTÂBAKAT["MÜTÂBAKAT" değil!]


- MÜSBET değil MÜSPET


- MÜSEBBA'[Ar. < SEB] ile MÜSEBBAA[Ar.]

( Yedili, yedi bölümden oluşan. | Yedigen.[Fr. HEPTAGONE] | Her beytine aynı ölçüde ve tek sayılı dizeyle aynı uyakta beş dize eklenen gazel, kâside. İLE Yedi kere okunması gereken dua. )


- MÜSEBBEB[Ar. < SEBEB] ile MÜSEBBİB[Ar.]

( Sebep olunarak oluşturulan. İLE Sebep olan. | İcâd eden. )


- MÜSEBBİP değil/yerine/= NEDEN OLAN/YOL AÇAN


- MÜSEDDED[Ar. < SEDÂD] ile MÜSEDDİD[Ar. < SEDÂD]

( Uzunluğuna doğrultulmuş, tesdîd edilmiş. İLE Doğrultan, doğru yola sevk eden. | Tıkayan, sed ve büğet yapan. | Tıkanmış, sed ve büğet yapan. )


- MÜSELLESE[Ar.] ile MÜSELLESÎ[Ar.]

( Oksijen, hidrojen ve karbondan olan. İLE Üçgen biçiminde olan, müselles. )


- MÜSEMMEN[Ar. < SEMN] ile MÜSENNEM[Ar.]

( Sekiz renkli. | Sekizli, sekiz parçadan oluşan. | Sekizgen.[Fr. OCTOGONE] | Değer biçilmiş ya da biçilen değer karşılığında satılmış şey. | Sekizer mısrâlı bendlerden oluşan şiir/nâzım. İLE Ev çatısı şeklinde olan. | Kabartma, kabartmalı olarak hakkedilmiş olan. )


- MÜŞFİK["MÜŞVİK" değil!] değil/yerine/= SEVECEN


- MÜ'SÎ[Ar.] ile MÜSÎ[Ar. < SU]

( Kederli birini avutan. İLE Kötülükte bulunan, isâet eden. )


- MUSÎB[< SEVAB] ile ...

( İSÂBET EDEN, RASTGELEN, YANILMAYAN )


- MÜSİBET değil MUSİBET


- MÛSİL[Ar. < VUSÛL] ile MÛSİR[Ar.] ile MUSİRR[Ar. < SARR]

( Ulaştıran, yetiştiren, vardıran, îsâl eden. İLE Zengin. İLE Direnen, ayak direyen, ısrâr eden. )


- MUSİQİ[Azr.] = MÜZİK[Tr.]


- MÜŞ'İR[Ar. < ŞUÛR] ile MÜŞÎR[Ar. < ŞEVR | çoğ. MÜŞÎRÂN]

( Yazı ile haber veren, bildiren, iş'âr eden. | [fizik] Gösterge. İLE Emir ve işâret eden. | En yüksek aşamadaki asker, Mareşal[Fr. < Cerm.]. )


- MÜŞKİL[< ŞEKL]:
GÜÇ, ZOR, ÇETİN | ENGEL, GÜÇLÜK, ZORLUK


- MÜSPET/MÜSBET ile MENFÎ

( Olumlu. İLE Olumsuz. )


- MÜŞRİK ile/değil/yerine TEVHÎD

( Huzur ve mutluluk bulamaz. İLE/DEĞİL/YERİNE Olgunlaşmadıkça erişilemez. )


- MÜSTA'CEB[Ar. < ACEB] ile MÜSTA'CİB[Ar. < ACEB]

( Şaşılacak olan. İLE Şaşan, şaşakalan, isti'câb eden. )


- MUSTAFÂ:
İSTİFÂ ile/ve/||/> ESTEFÂ


- MÜSTA'Fİ[Ar. < AFV] ile MÜSTAGFİR[Ar. < GUFRÂN]

( İstifa eden, işinden kendi isteğiyle ayrılarına. | Suçunun bağışlanmasını isteyen. İLE İstiğfar eden, günahlarının bağışlanmasını Allah'tan dileyen. )


- MÜSTA'Fİ[Ar. < AFV] ile MÜSTASFÎ[Ar. < SAFÂ]

( İstifa eden, işinden kendi isteğiyle ayrılan. | Suçunun bağışlanmasını isteyen. İLE Safını/hâlisini alan, istisfâ eden. )


- MÜSTAĞRAK[Ar. < GARK] ile MÜSTAGRIK[Ar. < GARK]

( Batmış. İLE Gark olmuş, dalmış, daldırılmış, batmış. | Kendini bilmeyecek derecede dalgın, düşüngen. )


- MÜSTAHAKK[Ar. < HAKK]["MÜSTEHAK/MÜSTEHAKKINI VERMEK" değil!]/MÜSTAHİKK[aslı!] değil/yerine/= KARŞILIĞINI BULMUŞ (HAK ETMİŞ)


- MÜSTAHBER[Ar. < HABER | çoğ. MÜSTAHBERÂT] ile MÜSTAHBİR[Ar. < HABER]

( Haber alınmış, duyulmuş, işitilmiş, istihbâr olunmuş. İLE Haber alan, duyan, işiten, istihbâr eden. )


- MÜSTAHDES[Ar.] ile MÜSTAHDİS[Ar.]

( Yeni bulunmuş, yeni ortaya atılmış. İLE Yeni bir şey bulan/bulucu. )


- MÜSTAHFAZ[Ar. < HIFZ | çoğ. MÜSTAHFAZÎN] ile MÜSTAHFİZ[Ar. < HIFZ]

( Koruyan, hıfz eden. | [Tanzîmat'tan sonra] Kırk yaşını aşmış olan yurttaşların ve -muvazzaf ve rediflikten sonraki- askerlik hizmeti. İLE Koruyan, koruyucu. )


- MÜSTAHİL[Ar. çoğ. MÜSTAHÎLÂT] ile MÜSTAÎR[Ar. < ÂRİYET]

( Olanaksız, anlamsız, boş, saçma şey. İLE Ödünç alan, istiâre eden. | Kinâyeli konuşan. )


- MÜSTAHKEM[Ar. < HÜKM] ile MÜSTAHKİM[Ar. < HÜKM]

( Sağlamlaştırılmış, sağlam, istihkâm edilmiş, istihkâmlı. İLE Sağlamlaştıran, istihkâm eden. )


- MÜSTAHLEB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB]

( Beyaz ve sübye tarzında yapılmış olan ilâç. | Sübye.[Fr. ÉMULSION] İLE Tırmalayan, istihlâb eden. İLE Sağan, istihlâb eden. )


- MÜSTAHLEF[Ar. < HALEF] ile MÜSTAHLİF[Ar. < HALEF]

( Kendi yerine geçirilmiş, başkasının yerine konulmuş, istihlâf edilmiş. İLE Kendi yerine geçiren, başkasının yerine koyan, istihlâf eden. )


- MÜSTAHMİL[Ar. < HAML] ile MÜSTA'MİL[Ar. < AMEL]

( Yüklenen, istihmâl eden. İLE Kullanan, isti'mâl eden. )


- MÜSTAHREC[Ar. < HURÛC] ile MÜSTAHRİC[Ar. < HURÛC]

( Çıkarılmış, bir şeyden çıkarılmış, alınmış, bir kitaptan alınmış, istihrâç edilmiş. İLE Çıkaran, istihrâc eden. | Simgeden, anlam çıkarma gücünde olan. )


- MÜSTAHSAL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSALÂT] ile MÜSTAHSİL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSİLÎN]

( Yetiştirilmiş, üretilmiş, hâsıl olmuş, istihsâl edilmiş. İLE Yetiştiren, yetiştirici, üretici, istihsâl eden, husûle getiren. )


- MÜSTAHSİL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSİLÎN] ile MÜSTAHSİR[Ar.]

( Yetiştiren, yetiştirici, üretici, istihsâl eden, husûle getiren. İLE Yorulup halsiz düşen. )


- MÜSTAHZAR[Ar. < HUZUR] ile/ve/||/<>/>/< MÜSTAHZIR[Ar.]

( Hazırlanmış, huzura getirilmiş, istihzar edilmiş. | Zihinde tutulmuş. İLE/VE/||/<>/>/< Hazırlayan, istihzar eden. )


- MÜŞTÂK[Ar. < ŞEVK] ile MÜŞTAKK[Ar. < ŞAKK]

( İştiyaklı, özleyen, göreceği gelen, can atan. İLE Başka bir sözcükten çıkmış, türemiş, türeme. )


- MÜSTAKBEL[Ar. < KABL] ile MÜSTAHKİM[Ar. < KABL | çoğ. MÜSTAKBİLÎN]

( Karşılanan, istikbal edilen. | Önde bulunan, ilerideki, gelecek. | Gelecek zaman, istikbal sîgası. İLE Karşılayan, istikbâl eden. | Kıbleye dönen. )


- MÜSTAKÎL[Ar.] ile MÜSTAKİLL[Ar. < KILLET]

( Pazarlığın bozulmasını isteyen. İLE Başlı başına, kendi başına, kendin kendine, ayrıca, bağımsız. )


- MUŞTALAMAK değil MUŞTULAMAK

( Muşta ile vurma. DEĞİL Sevinilecek bir işin, olayın vb. olduğunu, birine haber vermek, müjdelemek. )


- MÜSTA'MEL[Ar. < AMEL] ile MÜSTA'MER[Ar. < UMRÂN]

( Kullanılmış. | Eski, köhne. İLE Göçmen yerleştirerek, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getirilen yer. [Fr. COLONIE] )


- MÜSTA'MEL[Ar. < AMEL] ile MÜSTA'MİL[Ar. < AMEL]

( Kullanılmış. | Eski, köhne. İLE Kullanan, isti'mâl eden. )


- MÜSTA'MER[Ar. < UMRÂN] ile MÜSTA'MİR[Ar. < UMRÂN]

( Göçmen yerleştirerek, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getirilen yer. [Fr. COLONIE] İLE Bir yere göçmen yerleştirerek, orayı, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getiren, sömüren, sömürgeci. [Fr. COLONISATEUR] )


- MÜSTA'MİL[Ar. < AMEL] ile MÜSTA'MİR[Ar. < UMRÂN]

( Kullanan, isti'mâl eden. İLE Bir yere göçmen yerleştirerek, orayı, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getiren, sömüren, sömürgeci. [Fr. COLONISATEUR] )


- MUSTAR ile/değil/yerine/||/>< MUHTAR

( Şarap. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Yapmayabilme ve yeğleme olanağını ve gücünü kullanan kişi. | "Hayır!" diyebilme farkındalığı/önceliği. )


- MUSTARİP ile MÜTEESSİR

( Acı çeken. İLE Kederli, hüzünlü, üzüntülü. | Birinin acısıyla acılanan. | Etkilenen. )


- MÜSTAS'AB[Ar. < SA'B] ile MÜSTASHAB[Ar. < SOHBET]

( Zor, güç olan, zor iş. İLE Yanında arkadaş olarak bulundurulan. )


- MÜSTAS'AB[Ar. < SA'B] ile MÜSTAS'İB[Ar. < SUÛBET]

( Zor, güç olan, zor iş. İLE Güç sayan, çoğu şeyi zor gören. )


- MÜSTASHAB[Ar. < SOHBET] ile MÜSTASHİB[Ar. < SOHBET]

( Yanında arkadaş olarak bulundurulan. İLE Yanına alan, beraber olunan, istishâb eden. )


- MÜSTASVEB[Ar. < SAVÂB] ile MÜSTASVİB[Ar. < SAVÂB]

( Doğru, mâkul, savap görülmüş, istisvâb edilmiş. İLE Doğru, mâkul, savap gören, istisvâb eden. )


- MÜSTAVZI'[Ar.] ile MÜSTAVZİH[Ar. < VUZÛH]

( Pazarlık eden. İLE Açıklama isteyen, istîzah eden. )


- MÜSTAZHİR[Ar. < ZAHR] ile MÜSTAZÎ[Ar. < ZİYÂ]

( Dayanan, arka veren, istizhâr eden. İLE Işık alan, ışıklanan, ışıklı. | İyi, âlâ, makbul. )


- MÜSTEBAD[Ar. < BU'D] değil/yerine/= OLACAĞI SANILMAYAN/UZAK GÖRÜLEN


- MÜSTEBDEL[Ar. < BEDEL] ile MÜSTEBDİL[Ar. < BEDEL]

( Değiştirilmiş, istibdâl edilmiş. İLE Değiştiren, istibdâl eden. )


- MÜSTEBHİR[Ar. < BAHR] ile MÜSTEBİ[Ar.]

( Deniz gibi geniş olan kişi, istibhâr eden. İLE Esir eden. )


- MÜSTEB'İD[Ar. < BU'D] ile MÜSTEBİDD[Ar. < İSTİBDÂD]

( Uzak gören, uzak sayan. İLE Hükmü altında bulunanlara, söz hakkı ve hareket rahatlığı vermeyen, istibdâdda bulunan, despot. )


- MÜSTEBİK[Ar.] ile MÜSTEBKİ[Ar. < BEKÂ]

( Yarışa çıkan, istibak eden. İLE Sürekli/kalıcı, bâki olmasını isteyen. )


- MÜSTE'CEL[Ar. < ECEL] ile MÜSTE'CER[Ar. < ECR]

( Belirli bir zamana kadar geciktirilen. İLE Kira ile tutulan, istîcâr edilen. )


- MÜSTE'CHİL[Ar. < CEHL] ile MÜSTE'CİR[Ar. < ECR | çoğ. MÜSTE'CİRÎN]

( Bilgisiz/cahil sayan. İLE Kira ile tutan, isticâr eden. | Kiracı. )


- MÜSTE'CİR[Ar. < ECR | çoğ. MÜSTE'CİRÎN] ile MÜSTECÎR[Ar. < CİVÂR]

( Kira ile tutan, isticâr eden. | Kiracı. İLE Aman dileyen, koruma bekleyen, isticâre eden. )


- MÜSTE'CİREN[Ar.] ile MÜSTE'CİRÎN[Ar. < MÜSTE'CİR]

( Kiracı olarak. İLE Kira ile tutanlar. | Kiracılar. )


- MÜSTED'Î[Ar. < DA'VÂ] ile MÜSTE'DÎ[Ar. < EDÂ]

( Dilekçe veren, istidâ eden. İLE Yardım ve korunma isteyen. | Birinin malını zorla alan. )


- MÜSTEDÎM[Ar. < DEVÂM] ile MÜSTEDÎN[Ar. < DEYN]

( Devamını isteyen, istidâme eden. Sürekli.[Fr. RÉMANENT] İLE Borç alan, istidâne eden. )


- MÜSTEFÂD[Ar. < FEYD] ile MÜSTEFÂZ[Ar. < FEYZ]

( Kazanılmış, kâr edilmiş. | Anlaşılmış. İLE Dağılıp yayılmış. )


- MÜSTEFHEM[Ar. < FEHM] ile MÜSTEFHİM[Ar. < FEHM]

( Anlaşılan. İLE Anlamak isteyen, soran. )


- MÜSTEFÎD[Ar. < FEYD] ile MÜSTEFÎZ[Ar. < FEYZ]

( Yararlanan, istifâde eden. İLE Feyz alan, feyzlenen, istifâze eden. )


- MÜSTEFTÎ[Ar. < FETVÂ] ile MÜSTEFTİH[Ar. < FETH]

( Müftüden fetvâ isteyen. | Bir müşkülün halini, çözülmesini isteyen. İLE Açan, başlayan, istiftâh eden. )


- MÜSTEHÂM[Ar.] ile MÜSTEHÂN[Ar.]

( Şaşırmış, şaşa kalmış. İLE Alçak, değersiz, âdî. )


- MÜSTEHÂS[Ar. < HAVS] ile MÜSTEHÂZA[Ar.]

( Toprak altında saklı bulunan. İLE Aybaşı gören kadın. )


- MÜSTEHCEN[Ar. < HÜCNET] ile MÜSTEHCİN[Ar. < HÜCNET]

( Açık açık, edepsizce, istihcân edilmiş. İLE Çirkin, kötü, kötü gören, istihcân eden. )


- MÜSTEHCEN[< HÜCNET] değil/yerine/= AÇIK SAÇIK


- MÜSTEHDÎ[Ar. < HEDY ve HİDÂYET] ile MÜSTEHZÎ[Ar. < HEZÂ]

( Doğru yolu bulan, Müslümanlık yolunu isteyen. İLE Biriyle alay eden, herkesle alay etme alışkanlığında olan, istihzâ eden. )


- MÜSTEHÎL[Ar. < HAVL | çoğ. MÜSTEHÎLÂT] ile MÜSTEHİLL[Ar. < HELÂL]

( Olanaklı ve kabil olmayan şey. | Anlamsız, saçma şey. İLE Helâllik dileyen, istihlâl eden. | Helâlleşen. )


- MÜSTE'HİR[Ar. < İSTİ'HÂR] ile MÜSTEHİLL[Ar. < ÂRİYYET]

( Olanaklı ve kabil olmayan şey. | Anlamsız, saçma şey. İLE Ödünç alan, istiâre eden. )


- MÜSTEHLEK[Ar. < HELÂK] ile MÜSTEHLİK[Ar. < HELÂK]

( Yiyip içilerek tüketilmiş, bitirilen. İLE Yiyip içerek tüketen/bitiren. [Fr. CONSOMMATEUR] )


- [ne yazık ki]
!MÜSTEHZÎ/SARKASTİK[İng. < SARCASTIC] değil/yerine/= ALAYCI/İĞNELEYİCİ


- MÜSTEKÂR[Ar.] değil MÜSTAKARR[Ar. < KARÂR]

( ... DEĞİL İstikrar bulunan, yerleşilen, durulan yer. | Karargâh. )


- MÜSTEKBİR ile/değil MÜTEKEBBİR


- MÜSTEKİL değil MÜSTAKİL


- MÜSTEKÎN[Ar.] ile MÜSTEKİNN[Ar. < KENN]

( Alçakgönüllülük gösteren. İLE Gizlenen/saklanan, istiknân eden. )


- MÜSTEKRÂ[Ar. < HİRÂ] ile MÜSTEKRÎ[Ar. < KİRA]

( Kiraya verilen eşya. İLE Kira ile tutan, istikrâ eden. )


- MÜSTEKREH[Ar. < KERÂHET | çoğ. MÜSTEKREHÂT] ile MÜSTEKRİH[Ar. < KERÂHET]

( Tiksinilen, iğrenilen, iğrenç, istikrâh edilmiş. İLE Tiksinen, iğrenen, kerîh gören, istikrâh eden. | İştah kesen. )


- MÜSTEMEDD ile MÜSTEMEN[Ar. < EMN] ile MÜSTEMEND[Fars.]

( Kendine yardım edilen, edilmiş olan. İLE Kendine aman verilmiş olan. | Yabancı olan. İLE Üzüntülü, kederli, hüzünlü. | Çaresiz, zavallı. | Talihsiz, mutsuz. )


- MÜŞTEMELÂT/MÜŞTEMİLÂT ile/ve/değil MEŞRÛTA

( Herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölüm ya da yapı, eklentiler. İLE Belirli koşullarla vakfedilmiş ayrıcalıklar. İlk sahibi tarafından satılmama koşuluyla bırakılmış olan ev, tarla gibi gayrımenkul. | Hocaların, şeyhlerin, cami görevlilerinin yaşadığı/bulunduğu ev/yer. | İmâret, hastahane gibi kurumlarda çalışanların oturmaları için ayrılan lojman, odalar. )


- MÜSTENHİR[Ar. < NEHR] ile MÜSTENÎR[Ar. < NÛR]

( Aka aka yeri oyan, ırmak/nehir yapan. İLE Nûr, ışık alan, parlak, istinâre eden. )


- MÜSTENKİH[Ar.] ile MÜSTENKİR[Ar.]

( Ağız koklayan. | İnceleyen, araştıran. İLE İnkâr eden. )


- MÜSTERHAM[Ar. < RAHM ve RUHUM] ile MÜSTERHİM[Ar. < RAHM]

( Yalvarılmış, yalvarılan, niyâz olunmuş, istirhâm edilmiş. İLE Yalvaran, niyâz eden, istirhâm eden. | Merhamet dileyen. )


- MÜSTERHÎ[Ar. < REHÂ] ile MÜSTERHİM[Ar. < RAHM] ile MÜSTERHİN[Ar. < REHN]

( Gevşek, sarkık, sölpük, istirhâ eden. İLE Yalvaran, niyâz eden, istirhâm eden. | Merhamet dileyen. İLE Rehin alan, rehin isteyen, istirhân eden. )


- MÜSTERHÎ[Ar. < REHÂ] ile MÜSTER'İ[Ar.] ile MÜSTERİH[Ar. < RAHAT]

( Gevşek, sarkık, sölpük, istirhâ eden. İLE Birinden, bir şeyin korunmasını ve saklanmasını isteyen, istir'â eden. İLE Kaygısız, gönlü rahat, istirahat eden. )


- MÜSTE'SAL[Ar.] ile MÜSTE'SIL[Ar.]

( Kökünden koparılmış, istisal olunmuş. İLE Kökünden koparan, istîsal eden. )


- MÜSTESHİL[Ar. < SEHL] ile MÜSTESHİR[Ar.]

( Kolay sayan, istishâl eden. İLE Alay eden, istîshâr eden. )


- MÜSTEVDA'[Ar. < VED] ile MÜSTEVDÎ'[Ar. < VED]

( Emânet bırakılan. | Emânet olarak bir malı kabul eden. İLE Emânet bırakan. | Emânet bırakılan yer. )


- MÜSTEVFÂ / MÜSTEVFÎ[Ar. < VEFÂ] ile MÜSTEVFİR[Ar. < VEFR]

( Yeteri kadar, tam, dolgun, mükemmel, kâfî derecede. İLE Borçludan, alacağının tamamını alan. )


- MÜSTEVSİ[Ar.] ile MÜSTEVZİ[Ar.]

( Bollaşan, genişleyen. İLE Hakk dergâhından, ilham isteyen. )


- MÜSTEYSER[Ar.] ile MÜSTEYSİR[Ar.]

( Kolaylanmış, hazır. İLE Kendine/nefsine ayıran, istîsar eden. )


- MÜSTEZÂD ile/ve/||/<>/> SERBEST MÜSTEZÂD


- MÜSTE'ZEN[Ar. < İZN] ile MÜSTE'ZİN[Ar. < İZN]

( Kendinden izin istenilmiş kişi. İLE İzin isteyen. )


- MÜSÛL[Ar.] ile MÜSÜL[Ar. < MİSÂL]

( Saygıdan dolayı ayakta durma. İLE Örnekler. | Platon'un, "İdealar" olarak bahsettiği. )


- MÜSVEDDE ile/ve SEVAD ile/ve RİSÂLE ile/ve FEVAİD ile/ve ŞUKKA ile/ve TAİRE ile/ve KÜLLİYET ile/ve MECMUA ile/ve SEFİNE ile/ve KEŞKÜL ile/ve CÖNK ile/ve DİVÂN ile/ve MURAKKA


- MUTÂ'/A[Ar. < TAV] ile MU'TÂ[Ar. < ATÂ]

( Boyun eğilen, itaat olunan, başkalarının kendine itaat ettikleri. İLE Verilmiş, îtâ olunmuş. | Veri. )


- MUTAASSIP(/B)[Ar.] değil/yerine/= BAĞNAZ/AŞIRI TUTUCU


- MUTAHHİR[Ar. < TAHÂRET] ile MUTAHHAR[Ar. < TAHÂRET] ile MUTÂHİR[Ar.]

( Temizleyen, tathîr eden. İLE Temizlenmiş, temiz. | Mübârek. İLE Temizleyici. )


- MÜTÂLAA[< TULÛ] ile MÜŞÂHEDE[< ŞUHÛD]

( Okuma. | Değerlendirme, tetkik. | Düşünce. İLE Bir şeyi gözle görme. | [tas.] Allah âlemini görme. )

( TULÛ ile ŞUHÛD )


- MUTÂLİ'[Ar. < TULÛ | çoğ. MUTÂLİÎN] ile MUTÂLİÎN[Ar. < MUTÂLİ]

( Kitap okuyan, mütâlâ eden. İLE Kitap okuyanlar, mütâlâa edenler. )


- MUTASADDI'[Ar. < SAD] ile MUTASADDIR[Ar. < SADR | çoğ. SADDIRÎN] ile MUTASADDÎ[Ar. < SADV]

( Dağılan. | Yarılıp çatlayan. İLE Baş sedire geçip oturan, baş köşeye kurulan. İLE Bir işe girişen, tasaddî eden. | Başkasına saldıran. )


- MUTASAVVER[Ar. < SÛRET] ile MUTASAVVİR[Ar. < SÛRET]

( Tasarlanmış, düşünülmüş, tasavvur edilmiş. | Akla gelebilir, olabilir. İLE Tasarlayan, zihninde kurup karar veren, tasavvur eden. )


- MUTAZACCI'[Ar.] ile MUTAZACCIR[Ar. < ZUCRET]

( Üşengeç. İLE İçi sıkılan, sıkıntılı, tazaccur eden. )


- MUTAZARRI'[Ar. < ZER | çoğ. MUTAZARRÎN] ile MUTAZARRIR/MUTAZARRİR[Ar. < ZARR, ZURR]

( Yalvarıp yakaran, tazarru' eden. İLE Zarar gören, zarara uğrayan. )


- MÜTEADDÎ[Ar. < UDVÂN] ile MÜTEÂDÎ[Ar. < ADÛ]

( Saldıran, zulm eden, taaddî eden. | Geçişli fiil.[düşündürmek, anlatmak vb.] | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makamı olup, zamanımıza kalmış bir örneği bulunmamaktadır. İLE Düşmanlık eden, teâdî eden. )


- MÜTEÂDDİD[Ar. < ADED] MÜTEÂDİD[Ar.]

( Çoğalan, çok, birkaç, türlü türlü, taaddüd eden. İLE Kol kola dokunan, taâdut eden. )


- MÜTEAFFİFÎN[Ar. < MÜTEAFFİF] ile MÜTEAFFİN[Ar. < UFÛNET]

( İffetli, onurlu, namuslu kişiler. İLE Bozulup kötü/pis kokan, kokmuş, kokuşuk, çürük, taaffün eden. )


- MÜTEÂKID[Ar. < ADED] ile MÜTEAKKID[Ar. < AKD]

( Antlaşma/akid yapan iki kişiden her biri. İLE Düğümlenen, karışık, çapraşık olan, taakkud eden. )


- MÜTEÂMI[Ar. < AMÂ] ile MÜTEAMMÎ[Ar. < AMÂ]

( Görmemezlikten gelen, taâmî eden. İLE Kör/amâ olan. )


- MÜTEÂNNİD[Ar. < İNÂD | çoğ. MÜTEANNİDÎN] ile MÜTEANNİT[Ar. < ANÎT]

( Dediğinden dönmeyen, direnen, inad/taannüd eden. İLE Yanlış arayan, şunun bunun yanlışını bulma merâkında olan, taannüt eden. )


- MÜTEASSİR[Ar. < USR] ile MÜTEAZZİR[Ar. < ÖZR]

( Güçleşen, güç, zor, çetin, teassur eden. İLE Özrü/engeli bulunan, engelli/özürlü, taazzür eden. | Olanaklı olmayan, güç, zor. )


- MÜTEÂTIF[Ar. < ATF] ile MÜTEATTIF[Ar. < ATF]

( Birbirini seven, teâtuf eden. | Kendine atfolunan, bağlanan. İLE Bağışlayan, esirgeyen, şefkat gösteren, taattuf eden. )


- MÜTEÂZIM[Ar.] ile MÜTEAZZIM[Ar. < AZAMET]

( Gözde büyüyen, göze büyük görünen, taâzum eden. İLE Benlik gösteren, büyüklük taslayan, taazzum eden. )


- MÜTEÂZZİL[Ar. < AZL] ile MÜTEAZZİR[Ar. < ÖZR]

( İşinden çıkarılmış, azledilmiş, ma'zul olan, taazzül eden. İLE Özürlü/mazeretli, özürü/mazereti bulunan, taazzür eden. )


- MÜTEBÂDİL[Ar. < BEDEL] ile MÜTEBÂDİR[Ar. < BÜDÛR]

( Birbirinin yerine geçen, tebâdül eden. | Sıra ile değişen. | [geometri] Karşılıklı. İLE Birdenbire akla gelen. | Üstün, birinci olmak için çırpınan. )


- MÜTEBÂHHİR[Ar. < BUHÂR] ile MÜTEBÂHHİR[Ar. < BAHR | çoğ. MÜTEBAHHİRÎN] ile MÜTEBÂHÎ[Ar. < BEHÂ]

( Buharlaşan, buğu haline gelen, dumanlanan, tütsülenen, tebahhur eden. İLE Bilgisi, deniz gibi engin olan. İLE Övünen. )


- MÜTEBÂKÎ[Ar. < BEKÂ] ile MÜTEBÂKÎ[Ar. < BÜKÂ]

( Geri kalan, artan, bâkî kalan. İLE Ağlar gibi görünen, yalandan ağlayan, tebâkî eden. )


- MÜTEBÂLÎ[Ar.] ile MÜTEBÂLİH[Ar.]

( Birini sınayan. İLE Ebleh gibi görünen, eblehlik, bönlük tavrı takınan. )


- MÜTEBELLİL[Ar.] ile MÜTEBELLİR[Ar. < BİLLÛR]

( Islanan, nemlenen şey, tebellül eden. | Altını ıslatan. İLE Billurlaşan, tebellür eden. | Billurlaşmış. | Beliren, belirgin. )


- MÜTEBENNÎ ile MÜTEBERRİ'[BÜRÛ] [TEBERRU']

( Evlat edinilen. İLE Bağışta bulunan. )


- MÜTECÂHİD[Ar. < CEHD] ile MÜTECA'İD[Ar. < CA'D]

( Çalışıp çabalayan. | Zora karşı uğraşan. İLE Kıvırcık olan, kıvrık, teca'üd eden. )


- MÜTECÂVİL[Ar. < CEHD] ile MÜTECÂVİR[Ar. < CİVÂR]

( Dolaşan, cevelân eden. İLE Bir civarda olan, komşu. )


- MÜTECELLÎ[< CELÂ' < CELV] ile ...

( TECELLÎ EDEN, GÖRÜNEN, MEYDANA ÇIKAN | PARLAK )


- MÜTECERRİD[Ar. < CERED] ile MÜTEFERRİD[Ar. < FERD | çoğ. MÜTEFERRİDÎN]

( Soyunan, çıplak olan, tecerrüd eden. | Evli olmayan. | Tek başına kalan. | Dünya işlerinden vazgeçip Allah'a yönelen. İLE Tek ve yalnız olan, eşi benzeri olmayan, teferrüd eden. )


- MÜTEDELLÎ[Ar.] ile MÜTEDENNÎ[Ar. < DENÂET] ile MÜTEDERRİ'[Ar.]

( Nazlanan, tedellî eden. İLE Gerileyen, aşağılayan, tedennî eden. İLE Zırhlanan, zırh giyen. )


- MÜTEEMMİL[Ar. < EMEL] ile MÜTEEMMİR[Ar.]

( Derin düşünen, dalgın, teemmül eden. İLE Âmirlenen, âmirlik eden. )


- MÜTEFECCİ'[Ar.] ile MÜTEFECCİR[Ar. < FECR]

( Acıklanan, acınan, dertli olan. İLE Açılan, görünen, tefeccür eden. )


- MÜTEFEKKİRE ve/<> TERTİB


- MÜTEFER'İN[Ar.] ile MÜTEFERRİ'[Ar. < FER]

( Firavunlaşan, firavun tavrı takınan, firavun kesilen. | Kibirli. İLE Bir kökten ayrılan, dal budak salan, tefeccür eden. | Bir kökle ilgili olan. )


- MÜTEFERRİ'[Ar. < FER] ile MÜTEFERRİH[Ar. < FERAH]

( Bir kökten ayrılan, dal budak salan, tefeccür eden. | Bir kökle ilgili olan. İLE İçi açılan, ferahlayan. )


- MÜTEFERRİG[Ar.] ile MÜTEFERRİK[Ar. < FARK]

( Vazgeçen, ferâgat eden. İLE Dağınık, ayrı ayrı, teferruk eden. )


- MÜTEFERRİS[Ar. < FERÂSET] ile MÜTEFERRİŞ[Ar.] ile MÜTEFERRİZ[Ar. < FERZ]

( Anlayan, anlayışlı, sezişli, teferrüs eden. İLE Döşenen, mefrûş olan, teferrüş eden. İLE Ayrılan, teferrüz eden. )


- MÜTEGAVVİL[Ar.] ile MÜTEGAVVİR[Ar. < VEFK]

( Uğraşan, tegavvül eden. | Bir şeyin rengine giren. İLE Derine dalan, tegavvür eden. )


- MÜTEHADDİ'[Ar. < HUD'A] ile MÜTEHADDÎ[Ar.]

( Bilerek aldanan, tahaddu' eden. İLE Çekişen, tahaddî eden. )


- MÜTEHADDIR[Ar.] ile MÜTEHÂDI'[Ar.]

( Yeşillenen, yeşil renk bağlayan, tahaddur eden. İLE Aldanmamış iken aldanmış gibi görünen. )


- MÜTEHADDİS[Ar. < HUDÛS] ile MÜTEHADDİŞ[Ar.]

( Meydana gelen ya da çıkan, peydâ olan, tehaddüs eden. İLE Tırmalanan, ıstırap çeken, tahaddüş eden. )


- MÜTEHÂLİF[Ar. < HALF] ile MÜTEHÂLİF[Ar. < HULF]

( İki düşmandan ikisine de yemin veren. İLE Birbirine uymayan, tehâlüf eden. )


- MÜTEHÂLLİL[Ar.] ile MÜTEHÂLLÎ[Ar. < HALL]

( Bozulan, tahallül eden. | Araya giren, araya sokulan. İLE Hallolmuş, erimiş, çözülmüş, tahallül eden. )


- MÜTEHÂMİK[Ar. < HUMK] ile MÜTEHAMMİK[Ar. < HUMK]

( Kendini ahmak gösteren. İLE Ahmaklaşan, ahmak gibi davranan ya da konuşan. )


- MÜTEHAMMİL[Ar. < HAML | çoğ. MÜTEHAMMİLÎN] ile MÜTEHAMMİR[Ar. < HAMR]

( Dayanan, tahammül eden, yük altında bulunup ses çıkarmayan, tahammül eden. İLE Mayalanan, ekşiyen, tahammür eden. )


- MÜTEHANNİ[Ar.] ile MÜTEHANNİN[Ar.]

( Eğrilen, münhanî olan. İLE Çok göreceği gelen, özleyen. )


- MÜTEHARRIK[Ar. < HARK] ile MÜTEHARRİK[Ar. < HAREKET]

( Yırtılan, taharruk eden. İLE Hareket eden, kımıldayan, oynayan. | [felsefe, fizik] Hareketli, işler. )


- MÜTEHÂŞÎ[Ar. < HUŞÛ] ile MÜTEHÂŞÎ[Ar. < HAŞY] ile MÜTEHÂŞİ'[Ar. < HUŞÛ]

( Korkup çekinen, haşyet gösteren. İLE Sakıngan, çekingen, tehâşî eden. İLE Huşû ile eğilen. )


- MÜTEHÂŞŞÎ[Ar.] ile MÜTEHÂŞŞİ'[Ar. < HAŞYET]

( Korkan, saygı ile karışık korkup çekinen, tehâşî eden. İLE Alçakgönüllü, tahaşşu' eden. )


- MÜTEHASSİR[Ar. < HASER] ile MÜTEHASSİR[Ar. < HASR]

( Pıhtılaşmış, tahassür eden. İLE Özleyen, hasret çeken. )


- MÜTEHASSIS[Ar. < HUSÛS] ile MÜTEHASSİS[Ar. < HİSS]

( Bir işin bir alanını çok iyi bilen, uzman. | Sadece bir şeye ayrılmış, ayrı bir işte kullanılan. İLE Duygulanan, hislenen. )


- MÜTEHÂTİR[Ar.] ile MÜTEHÂTTÎ[Ar.]

( Birbirini yalanlayan, tekzîb eden. İLE Atlayıp geçen. | Hata işleyen, yanılan. )


- MÜTEHÂVİR[Ar.] ile MÜTEHÂVVİL[Ar. < HAVL]

( Birbiriyle konuşan, tehâvür eden. İLE Değişen, değişmiş, değişik, kararsız, tahavvül eden. | [matematik] Değişken. )


- MÜTEHÂYYİL[Ar. < HAYÂL] ile MÜTEHAYYİR[Ar. < HAYRET | çoğ. MÜTEHAYYİRÎN]

( Hayâle dalan, hayal kuran, tahayyül eden. İLE Şaşmış, şaşırmış, hayrette kalan. )


- MÜTEKÂSİL[Ar. < KESEL | çoğ. MÜTEKÂSİLÎN] ile MÜTEKÂSİR[Ar. < KESRET]

( Üşenen, üşengeç, tembelce davranan, tekâsül gösteren. İLE Çoğalan, çoğalmış, çok, tekâsür eden. | Aruz ölçüsü. )


- MÜTEKASSÎ[Ar.] ile MÜTEKAŞŞİ'[Ar. < KAŞ]

( Dikkatle araştıran, tekassî eden. İLE Balgam söktüren ilaç. | Balgam çıkaran hasta. )


- MÜTEKELLİM ile/ve MUHATAP ile/ve GAİP

( Ben. İLE/VE Sen. İLE/VE O. )


- MÜTELÂHHIZ[Ar.] ile MÜTELÂHIZ[Ar.]

( Ekşi bir şey yiyenin yanında ağzı sulanan, telâhhuz eden. İLE Gözucu ile birbirine bakan, telâhuz eden. )


- MÜ'TELİF[Ar. < ÜLFET] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Alışan, alışık, ülfet eden. | Uygun, denk. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MÜTEMERRİD değil/yerine/= DİRENGEN


- MU'TEMİL[Ar.] ile MU'TEMİR[Ar. < UMRE]

( Zoru göze alarak tek başına iş gören. İLE Bir yeri ziyaret eden. | Kâbe'yi tavaf eden. )


- MÜ'TEMİN[Ar.] ile MÜTEMMİM/E[Ar. < TEMÂM]

( Güvenen, emniyet eden. İLE Tamamlayan, bitiren, itmâm eden. | Tümleç, herhangi bir sözcüğün anlamını tamamlayan. | Bütünler, bütün duruma getiren. )


- MUTENA[Ar.]/MÜMTAZ[Ar.]/GÜZİDE[Fars.]/ELİT[Fr./İng. < ELITE] değil/yerine/= ÖZENİLMİŞ | SEÇİLMİŞ, SEÇKİN, BEĞENİLMİŞ, ÖNEMLİ | AYRI/ÜSTÜN


- MÜTENAHHÎ[Ar.] ile MÜTENÂHÎ[< NİHÂYET]

( Alarga duran, bir tarafa çekilen. İLE Sona eren, biten, nihâyet bulan. | Sonsuz. )


- MÜTENAHHİM[Ar.] ile MÜTENA'İM[Ar. < Nİ'MET | çoğ. MÜTENA'İMÎN]

( Balgam çıkaran. İLE Varlık içinde ve nazlı büyüyen. )


- MÜTENÂKIS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜTENÂKIZ[Ar. < NAKZ]

( Eksilen, gittikçe azalan, tenâkus eden. İLE Zıt olan, birbirine muhâlif, tenâkuz eden. | İkinci sözü, birinci sözüne zıt olan, uymayan. | Çelişik. )


- MÜTENASİB ile MÜTENAFİR

( Çeken. İLE İten. )


- MÜTENÂSIR[Ar. < NÂSIR] ile MÜTENASSIR[Ar. < NASR] ile MÜTENÂSİR[Ar. < NESR] ile MÜTENÂSİL[Ar. < NESL]

( Yardımlaşan, birbirine yardım eden. İLE Hristiyan olan, tenassur eden. İLE Saçılan, intisâr eden. İLE Doğup büyüyen, tenâsül eden. )


- MÜTENÂZIR[Ar. < NAZAR] ile MÜTENAZZIR[Ar.]

( Birbirinin karşısında bulunan, birbirine bakan, tenâzur eden. | [mat.] Bakışık, simetrik. | [kimya] Bakışık. | [toplumb.] Karşılık. İLE Düşünerek dikkatle bakan, dikkatle bakarak düşünen. )


- MÜTENEBBÎ[Ar. < NEBE] ile MÜTENEBBİH[Ar. < NÜBH]

( Peygamberlik iddiasında bulunan, peygamberlik taslayan, yalancı peygamber. İLE Uyanan, uyanık, intibâh eden. | Uslanan, aklını başına toplayan. )


- MÜTENEFFİL[Ar.] ile MÜTENEFFİR[Ar. < NEFRET]

( Nâfile namaz kılan. İLE Nefret eden, iğrenen, tiksinen. )


- MÜTENEFFİS[Ar. < NEFES] ile MÜTENEFFİZ[Ar. < NÜFÛZ | çoğ. MÜTENEFFİZÂN]

( Soluk alan, soluyan, teneffüs eden. | Yorgunluk alan, dinlenen. İLE Sözü geçen, nüfuzlu. )


- MÜTENEMMİL[Ar.] ile MÜTENEMMİR[Ar.]

( Karınca gibi kaynaşan. İLE Kaplanlaşan, kaplan huylu olan. | Sert bir dille korkutan. )


- MÜTENESSİR[Ar. < NESR] ile MÜTENEŞŞİR[Ar.]

( Saçılan, tenessür eden. İLE Dağılan, yayılan, intişar eden. )


- MÜTENEVVİ[Ar. < NEV] ile MÜTENEVVİH[Ar. < NEVHA] ile MÜTENEVVİR[Ar. < NÛR]

( Türlü, çeşitli, çeşit çeşit, değişik, nevîlenen, tenevvü eden. İLE Ağlayan, feryâd eden, tenevvüh eden. İLE Parlayan, nurlanan, tenevvür eden. )


- MÜTERAHHİL/E[Ar.] ile MÜTERAHHİR[Ar.] ile MÜTERÂHİ[Ar. < RAHVET]

( Göç eden, bir yerden bir yere göçen, terahhül eden. İLE Deniz gibi dolup taşan, dolup taşan. İLE Geri çekilen, ağır davranan, yavaş hareket eden. )


- MÜTEREFFİ[Ar. < REF] ile MÜTEREFFİH[Ar. < REFH] ile MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD]

( Yukarı kalkan, yükselen, tereffu eden. | Ululuk gösteren. İLE Refah bulan, rahat ve bolluk içinde yaşayan. İLE Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. )


- MÜTESÂİB[Ar.] ile MÜTESA'İB[Ar.]

( Esneyen, tesâüb eden. İLE Güç olan, güçleşen. )


- MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD] ile MÜTESA'İD[Ar.]

( Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. İLE Yukarı çıkan, yükselen. )


- MÜTEŞÂKÎ[Ar.] ile MÜTEŞÂKİL[Ar. < ŞEKL]

( Birbirine, durumlarından şikâyet edenlerden her biri. İLE Bir biçimde olan, şekli birbirine benzeyenlerden her biri. | Aruz bahirlerinden, fâilâtün mefâîlün mefâîlün vezni. )


- MÜTESÂLİH[Ar. < SULH] ile MÜTESALİH[Ar.]

( Barışan, sulh yapan, tesâlüh eden. İLE Sağır gibi görünen, sağırlık gösteren. )


- MÜTESÂLİK[Ar. < SULH] ile MÜTESALLİK[Ar.]

( Tırmanıcı, tırmanan. | Uçucu, uçan. İLE [bitkibilim] Etrafındaki şeylere dolanarak yukarı doğru çıkan, tırmanan. )


- MÜTEŞEBBİH:
"BENZER" ile/ve/değil/||/<>/< ŞÜPHE


- MÜTESEHHİR[Ar. çoğ. MÜTESEHHİRÎN] ile MÜTESE'İL[Ar. < SU'AL]

( Gece uyuyamayıp sabahlayan. İLE Dilenen, dilenci, tesâül eden. )


- MÜTEŞEKKÎ[Ar. < ŞEKVÂ] ile MÜTEŞEKKİK[Ar.]

( Şikâyette bulunan, şikâyetçi, sızlanan. İLE Şekk[%50-50] ve şüphede kalan, şüpheden kurtulamayan. )


- MÜTEŞEKKİL[Ar. < ŞEKL] ile MÜTEŞEKKİR[Ar. < ŞÜKR]

( Şekillenmiş, şekillenen, teşekkül etmiş. | Meydana gelmiş, kurulmuş, olmuş, oluşmuş, olma. İLE Teşekkür eden, iyilik bilen, iyiliğe karşı nâzik davranışla. )


- MÜTESELLİ[Ar. < SÜLVÂN] ile MÜTESELLİH[Ar. çoğ. MÜTESELLİHÎN]

( Avunan, acıyı/kederi unutur gibi olan, teselli bulan. İLE Silahlanan, silah kuşanan. )


- MÜTESEMMÎ[Ar.] ile MÜTESEMMİM[Ar. < SEMM] ile MÜTESEMMİN[Ar.]

( Bir ad ile adlanan, müsemmâ olan. İLE Zehirlenen, tesemmüm eden. İLE Semiren, semen kazanan, tesemmün eden. )


- MÜTEŞEMMİL[Ar.] ile MÜTEŞEMMİR[Ar. < ŞEMER]

( İhrâma bürünen, teşemmül eden. İLE İşe hazırlanan, kollarını sıvayan, teşemmür eden. )


- MÜTESERRÎ[Ar.] ile MÜTESERRİ[Ar. < SÜR'AT]

( Odalık edinen, teserrî eden. İLE Hız(sür'at) gösteren, koşan, teserrü eden. )


- MÜTEŞETTÎ[Ar.] ile MÜTEŞETTİT/E[Ar. < ŞETAT]

( Bir yerde kışlayan, kışı geçiren, teşerrî eden. İLE Dağılan, karışan, perişan olan, teşettüt eden. )


- MÜTEŞEYYİ[Ar. < ŞÎÂ | çoğ. MÜTEŞEYYİÎN] ile MÜTEŞEYYİH[Ar.]

( Şîî mezhebine girmiş olan, Şîî, Şîîlik taslayan, teşeyyü eden. İLE Şeyh gibi görünen, şeyh tavrı takınan, saha şeyh ya da ihtiyâr. )


- MÜTESEYYİB[Ar.] ile MÜTESEYYİB[Ar. < TESEYYÜB | çoğ. MÜTESEYYİBÎN]

( Dul kalan kadın, teseyyüb eden. İLE Kayıtsız davranan, aldırış etmeyen, teseyyüb eden. )


- MÜTETEVVEC[Ar. < TÂC] ile MÜTETEVVİC[Ar. < TÂC]

( Taç giydirilmiş. İLE Taç giymiş, taçlı. | [bitkibilim] Taçyapraklı. )


- MÜTEVÂDD[Ar.] ile MÜTEVÂDİ[Ar.]

( Birbirine sevgi gösteren. İLE Düşmanlığı bırakarak barışan, tevâdu eden. )


- MÜTEVAKKI[Ar. < VAK] ile MÜTEVAKKİ[Ar. < VİKAYE]

( Bekleyen, uman, medet uman, tevakku eden. İLE Kendini gözeten, sakınan, çekinen, tevakkî eden. )


- MÜTEVÂLÎD[Ar. < VÂLİDE] ile MÜTEVÂRİD/E[Ar. < VÜRÛD]

( Birbirinden doğup üreyen. İLE Gelen, tevârüd eden. )


- MÜTEVÂZI[Ar. < VAZ | çoğ. MÜTEVÂZIÎN] ile MÜTEVÂZİ[Ar. < VEZY] ile MÜTEVÂZZÎ[Ar.]

( Alçakgönüllü, kibirsiz, tevâzu gösteren. | Gösterişsiz. İLE Birbirine muvâzî olan. | Paralel. İLE Abdest alan. )


- MÜTEVECCİ[Ar.] ile MÜTEVECCİH[Ar. < VECH | çoğ. MÜTEVECCİHÎN]

( Ağrı duyan, veca'lanan. | Sıkıntılı, dertli. İLE Bir yöne/cihete, tarafa dönen, yönelen, teveccüh eden. | Birine yönelik sevgisi ve iyi düşünceleri olan. | Bir tarafa gitmeye kalkan. )


- MÜTEVEFFÂ[Ar. < VEFÂT] ile MÜTEVEFFÂT[Ar. < VEFÂT]

( Ölmüş, ölen, ölü, vefât etmiş olan. İLE Ölmüş, vefât etmiş kadın. )


- MÜTEVEFFÂ ile/||/<> MÜTEVEFFİYE

( Vefat etmiş [erkek]. İLE/||/<> Vefat etmiş [kadın]. )


- MÜTEVELLÎ[Ar. < VELY] ile MÜTEVELLİH[Ar.] ile MÜTEVERRİ[Ar. < VERÂ]

( Birinin yerine geçen. | Bir vakfın yönetimi, kendine verilmiş olan kişi. İLE Hayran olan/olmuş, şaşan/şaşmış, aklı başından giderek sersem ve hayran olan, tevellüh eden. İLE Dinin emrettiği şeylere sımsıkı bağlı kalan. )


- MÜTEVESSİ'[Ar. < VÜS'AT] ile MÜTEVESSİH/MÜTEDENNİS[Ar.]

( Genişleyen, geniş, tevessü eden. | Büyüyen, gelişen. İLE Kir oluşan, kirlenen, tedennüs eden. )


- MÜTEZAHHİR[Ar. < ZAHR] ile MÜTEZÂHİR[Ar. < ZUHÛR]

( Karısına, nikâhı bozacak bir söz söyleyen. | Biri tarafından yardım edilen, taraflısı olan. İLE Görünen, çıkan, tezâhür eden. )


- MÜTEZÂHİF[Ar. çoğ. MÜTEZÂHİFÎN] ile MÜTEZÂİF[Ar. < ZIF]

( Savaşta, birbirinin üzerine yürüyüp çatan. İLE Kat kat artan, iki ya da daha çok katı olan, tezâüf eden. )


- MÜTEZÂVİL[Ar.] ile MÜTEZÂVİR[Ar. çoğ. MÜTEZÂVİRÎN]

( Bir şeyi, bir şeye yaklaştıran, tezâvül eden. | Bir şey ortaya çıkarmaya çalışan. İLE Birbirini ziyaret eden, birbirini gidip gören. )


- MU'TEZİL[Ar. < AZL] ile MU'TEZİR[Ar. < ÖZR]

( Topluluktan/toplumdan ayrılıp bir tarafa çekilen, îtizâl eden. İLE Özür dileyen. )


- MU'TÎ/A[Ar. < TÂAT] ile MU'TÎ[Ar. < ATÂ]

( Boyun eğen, itaat eden. | Bağlı. | Rahat. İLE Veren, îta eden. )


- MUTLAK ile/değil/yerine MUTFAK

( İdeoloji. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefe. )


- MUTLAK < TALÂK

( Itlak olunmuş, salıverilmiş, başıboş bırakılmış. | Kayıtsız, şartsız. | Yalnız, tek, şart. | Herhangi bir şeye ilişik olmayan. < Evliliğin sona ermesi; eşlerin birbirini boşaması. )


- MUTLU-MESUT (YAŞAMAK)


- [ne yazık ki]
"MUTSUZ/LUK" ile/ve/||/<>/>/< "UMUTSUZ/LUK"

( Ahlâksızlık. İLE/VE/||/<>/>/< Küfür. )


- MÜTTESİ'[Ar. < VÜS'AT] ile MÜTTEZİH[Ar.]

( Genişleyen, tevessü eden. İLE Açık, ortada olan, ittizâh eden. )


- MUVAFFIK[Ar. < VEFK] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Başarı kazandıran, muvaffak eden. İLE Uygun, yerinde. | [müzik] Bir makam. )


- MUVAHHİD ile ÜMMET-İ MUHAMMED


- MUVAKKİ'[Ar. < VUKU] ile MUVAKKİR[Ar. < VEKAR]

( Fermanlara tuğra çeken kişi. İLE Ağırlayan, saygı gösteren, tevkir eden. | Ululayan. )


- MUVÂZAA[Ar. < VAZ] ile MUVAZZA'[Ar.] ile MUVAZZAH[Ar. < VUZÛH]

( Bir konuda bahse girişme. | Danışıklı dövüş. İLE Saygı gösterilmeyen kişi. İLE Açıklanmış, etraflıca anlatılmış, îzâh edilmiş, tavzîh edilmiş. )


- MUVÂZÎ[Ar. < VEZY] ile MUVAZZİH[Ar. < VUZÛH]

( Paralel. İLE Açıklayan, ayrıntılı olarak anlatan, îzâh eden. )


- MÜVECCEH[Ar. < VECH] ile MÜVECCİH[Ar.]

( Yüzü bir tarafa döndürülmüş, tevcîh edilmiş. | Herkesin teveccüh ettiği, makbul, uygun/münâsip. İLE [mat.] Doğrultman. )


- MÜVELLED[Ar. < VİLÂDET] ile MÜVELLİD[Ar. < VİLÂDET]

( Doğmuş, doğurulmuş, doğma. | Melez, kanı karışık. | Yok iken, sonradan ortaya çıkmış. İLE Doğuran, tevlîd eden. | Doğurtan, doğurtucu, ebe. | [kimya] Ortaya çıkan/çıkaran. )


- MÜVERRİH[< ÎRÂH] ile VAK'A-NÜVÎS[Ar., Fars.]

( Tarih yazan, tarihçi. | Ebced hesabına göre manzûm olarak tarih düşürenler. İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )


- MÜVESSİ'[Ar. < VESÜ ve SAAT] ile MÜVESSİH[Ar.] ile MÜVEZZİ'[Ar. < VEZ | çoğ. MÜVEZZİÎN]

( Genişleten, tevsi eden. İLE Kirleten, tevsîh eden. İLE Dağıtan, tevzi ve taksim eden. | Postacı, posta, mektup, telgraf gibi şeyleri, ev ev dağıtan kişi. | Gazeteci, evlere, gazete dağıtan kişi. )


- MUYAN ile MUYANÇILIK/MUYANÇILIQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sevap. İLE Arabuluculuk, yatıştırma, iki kişiyi uzlaştırma. )


- MÜYESSER[Ar. < YÜSR] ile MÜYESSİR[Ar. < YÜSR]

( Kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan. İLE Kolayını bulup yapan, kolaylıkla ortaya çıkaran. )


- MUZ ÇORAP değil MUS ÇORAP


- MUZA'FER[Ar.] ile MUZAFFER[Ar. < ZAFER]

( Safran renginde, sarı renkte. | Safranlı. [pilav vb.] İLE Üstün, üstünlük, zafer kazanmış. )


- MUZÂHÎ[Ar. < ZAHY] ile MUZÂHİR/MÜZÂHİR[Ar. < ZAHR]

( Benzeyen, benzeyici. İLE Arka, taraflı çıkan, yardım eden, koruyan, zahîr olan. )


- MUZDARİP/MUZTARİB[Ar. < DARB] ile MÜSTARİB[Ar. < ARAB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALBB]

( Istırap çeken. İLE Araplaşmış olan, aslen Arap olmadığı halde sonradan Araplaşmış olan. İLE Tırmalayan, istihlâb eden. )


- MUZDARİP değil/yerine/= İÇVURUK/ÇEKENLİ


- MÜZEHHEB[Ar. < ZEHEB] ile MÜZEHHİB[Ar. < ZEHEB]

( Altın suyuna batırılmış. | Yaldızlanmış. İLE Altın suyuna batıran, tezhipçi, tezhip eden. | Yaldıza batıran, yaldızcı. )


- MÜZEKKÎ[Ar. < ZEKÂT] ile MÜZEKKİR[Ar. < ZİKR]

( Temizleyen, aklayan, tezkiye eden. | Tanıklarını durumunu inceleyerek tanıkların kabul edilebileceğini kanıtlayan. | Cenâze töreninde, tezkiye eden. İLE Andıran, hatıra getiren, zikr ettiren. | Zikr eden, ibâdet eden. )


- MÜZELLİL[Ar. < ZÜLL ve ZİLLET] ile MÜZERRİ'[Ar. < ZER]

( Hakirleştiren, zelilleştiren. İLE Tohum eken makine. )


- MÜZEVİR/MUZEVVİR[Ar.] değil/yerine/= ARABOZAN

( İki kişinin arasındaki dostluğu ya da geçimi bozan "kişi". )


- MÜZEYYEN[Ar. < ZÎNET | çoğ. MÜZEYYENÂT] ile MÜZEYYİN[Ar. < ZÎNET]

( Süslenmiş, süslü, zînetlendirilmiş. İLE Süsleyen, tezyîn eden. )


- MUZÎ'[Ar.] ile MÛZÎ[Ar. < EZÂ] ile MUZÎ'[Ar. < ZÂYİ] ile MUZÎ/E[Ar. < ZİYÂ] ile MÛZİH/MUVAZZİH[Ar. < VUZÛH]

( Meydana çıkaran, açığa vuran, izâa eden. İLE İnciten, eziyet veren, rahat bırakmayan, îzâ eden. İLE Kaybeden, zâyi' eden. İLE Işık veren, parlayan, parlak, ziyâlandıran. İLE Açıklayan, ayrıntılı olarak anlatan, îzâh eden. )


- MÜZİK KONSERİ değil KONSER[Fr., İng. < CONCERT]/DİNLETİ


- MÜZİK ile/ve MÛSİKÎ

( Hakimiyet Simgesi. İLE/VE Medenî yükselişin son, sükûtun da ilk sanatıdır. )

( Türk ile Batı müziğinde 4 ses farkı vardır. )

( Türk mûsikîsinde, akord, Ney'e göre yapılır. )

( Türk mûsikîsinde, selen/sadâ[insan sesi] esastır! )

( Fâsık'ın fısk'ını, Âşık'ın aşkını artırır. )

( MÛSÎKÂR KUŞU: Gagasındaki deliklerden çıkan uyumlu sesten. )


- MÜZİK = MÛSİKÎ = MUSIC[İng.] = MUSIQUE[Fr.] = MUSIK[Alm.] = MUSICA[İt.] = MÚSICA[İsp.]


- MÜZİKTE:
SAZ ile/ve/||/<>/> ÂVAZ


- MÜZÎL[Ar. < ZEVÂL] ile MÜZİLL[Ar.] ile MÜZİLL[Ar. < ZELLE]

( Yok eden, gideren, izâle eden. İLE Zelil kılan, izlâl eden. İLE Ayak kaydırıcı. | Yanlış yaptıran, yanlış iş gördüren. )


- MUZİP değil/yerine/= TAKILGAN


- MÜZİSYEN değil/yerine/= KÜYCÜ, KÜĞCÜ


- MÜZMEN[Ar. < ZAMAN] ile MÜZMİN/E[Ar. < ZAMAN]

( Müzmin duruma gelmiş. | [mecaz] Zayıflamış, halsiz düşmüş. İLE Üzerinden zaman geçmiş, eskimiş, süreğen hastalık. )


- MUZMER[Ar. < ZIMÂR | çoğ. MUZMERÂT] ile MUZMİR[Ar. < ZIMÂR]

( Gizli, saklı, örtülü, dışarı vurulmamış, içte saklı, ızmâr edilmiş. İLE İçinde saklayan, gizleyen, ızmâr eden. )


- MÜZMİN[Ar.]/CHRONIC[İng.]/KRONİK[Fr.] değil/yerine/= SÜREĞEN/SÜREGEN

( Ne kadar süreceği belirli olmaksızın sürüp giden. | Uzun zamandan beri süren. | Uzun zamandan beri süren, uzun süreli olan (hastalık). )


- MUZUR değil MUZIR


- MÜZZEMMEL[Ar.] ile MÜZZEMMİL[Ar.]

( Giysi içine sarılmış, tezmîl edilmiş. İLE Giysi içine saran, tezmîl eden. )


- MY-/MYO- ile/||/<> MİO-/MEİO- ile/||/<> -STALSİS ile/||/<> TEN-/TENDO-/TENO-/TENONT-/TENONTO- ile/||/<> SARC-/SARCO- ile/||/<> SPLANCHN-/SPLANCHO-

( Kas, kasla ilgili. İLE/||/<> Daha az, daha küçük, kasılmanın azalması. İLE/||/<> Kasılma. İLE/||/<> Tendon. İLE/||/<> Et, kas. İLE/||/<> İç örgenlerle ilgili. )


- NÂB[Ar. çoğ. ENYÂB] ile NA'B[Ar.] ile NÂB[Ar.]

( Azı dişi. | Yaşlı deve. İLE Karga ya da horoz gibi ötmek. İLE Arı, saf, hâlis. | Katıksız. | Berrak. | Oluk. )


- NÂBÎ[Ar.] ile NÂBİ'/NÂBİA[Ar. < NEBEÂN] ile Nâbî[Ar.]

( Haberci, haber veren. İLE Yerden çıkıp fışkıran, kaynayan, akan. İLE Büyük Türk şairi.[1626 - 1712][müzikte, Seyyid Nuh takma/müstear adıyla besteleri vardır.] )


- NÂCİ ile/ve NECÎB


- NÂCİZ[Ar. çoğ. NEVÂCİZ] ile NÂ-ÇÎZ[Ar.] ile NÂCİS[Ar.]

( Azı dişi. İLE Değersiz, hiç sayılan, önemsiz, çok küçük şey. | Recâizâde Ekrem'in 1886'da basılmış, Fransızca'dan yaptığı çevirileri içeren bir kitabı. İLE Onulmaz hastalık. )


- NÂDÂN[Fars.] ile/değil/yerine/>< DÂNÂ[Fars.]

( Bilmez. | Nobran, kaba, terbiyesi kıt. | Kendini beğenmiş, kibirli. >< Bilen, bilici, bilgiç. )


- NADİM[Ar.]/PİŞMAN[Fars. < PAŞMAN PAŞEMAN] değil/yerine/= ÖKÜNÇLÜ


- NÂDİR[Ar. < NEDRET | çoğ. NÂDİRÂT, NEVÂDİR] ile NADÎR/NAZÎR[Ar.]

( Seyrek, az, ender bulunur. İLE Taze. | Altın. )


- NÂDİR ile/ve/<> NÂDÎDE[Fars.]

( Seyrek, az, ender bulunur. İLE/VE/<> Görülmemiş, görülmedik. | Pek seyrek bulunan, çok değerli. )


- NÂFÎ[Ar. < NEFY] ile NÂFİ'[Ar. < NEFY]

( Gideren, giderici, yok eden/edici. İLE Yararlı, kârlı. )


- NAĞRA değil NARA[Ar. < NARE]

( Haykırma, bağırma. | "Sarhoş ya da külhanbeyi" bağırması. )


- NÂH[Fars.] ile NAH[Fars.]

( Göbek. İLE Tel. | İp. | Değerli kumaşlardan yapılan bir çeşit halı, kilim. )


- NAH ile/değil NARH[Fars.]

( İşte. İLE/DEĞİL Tüketiciyi korumak amacıyla özellikle temel gereksinim nesneleri için resmî makamlarca belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat. )


- NÂHİB[Ar. < NEHB] ile NAHÎB[Ar. çoğ. NAHB] ile NAHÎB[Ar.]

( Yağmalayıcı/yağma eden, talanlayan/talanlayıcı, çapulcu. İLE Korkak. İLE Avaz avaz ağlama. )


- NAHÎF[Ar.] ile NAHÎF/NAÎF[Ar. < NEHÂFET] ile NAHİF/NAİF[Fr.]

( Genizden gelen ses. İLE Zayıf, arık. İLE Kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı. | Güzel sanatların, özellikle resim alanında kendini yetiştirmiş sanatçısı ya da onun yapıtı. | Saf, deneyimsiz. | Acemice yapılan. )


- NAHÎF/NAÎF[Ar. < NEHÂFET] ile/ve/değil/||/<>/< ZARİF[Ar. < ZARÂFET]


- NAHIL[Ar. < NAHL] ile ...

( Anıtsal süs. Gümüş ya da mumdan yapılarak gelinlerin önünde götürülmesi ya da sonra gelin odasına konulması zamanında âdet olan süs ağacı. | Hurma ağacı. )


- NAHÎL[Ar. < NAHL] ile NÂHİL/E[Ar. < NAHL] ile NÂHİL[Ar. < NAHL] ile NÂHİL[Ar.]

( Hurma ağacı. İLE İnce, zayıf, arık. İLE Kalburcu. İLE Susuz, suyu olmayan. )


- NÂHİR[Ar. < NAHR] ile NAHÎR[Ar.]

( Çürüyüp ufalanmış kemik. İLE Burundan hırlama. )


- NÂHİRE[Ar.] ile NAHÎRE[Ar.]

( Ayın birinci günü. | Ayın sonu, son gecesi. İLE Ayın ilk günü ya da son gecesi. )


- NÂHİS[Ar.] ile NAHÎS[Ar. < NAHS]

( Kıtlık yılı. İLE Uğursuz. | Kıtlık. )


- NAHİV ve FIKIH USÛLÜ ve TEFSİR USÛLÜ


- NÂHL[Ar. çoğ. NÜHÛL] ile NAHL[Ar.]

( Dişil bal arısı. İLE Hurma ağacı. | Zamanında, âdet olan süs ağacı. | Gümüş ya da mumdan yapılarak gelinlerin önünde götürülmesi ve sonra gelin odasına konulması. | [yazında/edebiyatta] İnce, uzun, nârin gövdeli dilber. )


- NAÎB[Ar.] ile NÂİB[Ar. < NEVB| çoğ. NÜVAB]

( Karga ve çirkin sesli kuşların ötüşü. İLE Birinin yerine geçen, vekil. | Kadı vekili. | Kadı, şeriat hükümlerine göre hüküm veren hâkim. | Nöbet bekleyen, nöbetle gelen. )


- NAÎB[Ar.] ile NAÎK[Ar.]

( Karga ve çirkin sesli kuşların ötüşü. İLE Karga ötüşü. | Horoz sesi. )


- NÂİM[Ar. < NEVM | çoğ. NÂİMÎN, NİYÂM, NÜVVÂM, NÜVVEM, NÜYYEM] ile NÂİM[Ar. < Nİ'M] ile NAÎM[Ar.]

( Lezzeti alınan her türlü yiyecek, bollukta yaşayış. | Cennetin bir bölümü. | Uyuyan, uykuda bulunan. İLE Taze, körpe. | Yumuşak, kemiksiz şey. İLE Bollukta yaşayış. | Cennetin bir bölümü. )


- NAÎR[Ar.] ile NÂİR[Ar. < NÂR]

( Haykıran, na're atan. İLE Parlayan. )


- NAK'[Ar.] ile -NÂK[Ar.]

( Suda ıslanma. | Sıcak suda haşlama. | İlâç olarak çıkarılan su. | Hayvanın yiyeceğini soğuk su ile ıslatma. | Toz. İLE Adlara takılarak sıfat oluşturan bir edat.[-li,-lü anlamını verir][DERD-NÂK: Dertli. | ELEM-NÂK: Elemli.] )


- NAKA'["ka" uzun okunur] ile NÂKA[Ar.]

( Temiz olma, paklanma. İLE Dişil deve, maya. )


- NAKALE[Ar.] ile NAKARE[Ar.]

( Haberciler, nakledenler. | Eşyayı bir yerden başka bir yere taşıyanlar. | Bir maddenin geçmesine uygun, elverişli olan şeyler. | Bir kitabı/yazıyı bir dilden başka bir dile çevirenler, aktaranlar. | Elektrik akımını ya da ısıyı ileten maddeler/iletkenler. İLE ... )


- NAKARE["ka" uzun okunur][Fars.] ile NÂ-KÂRE[Fars.]

( Davul, kös. | Dümbelek. İLE İşe yaramaz, yararsız. | Tembel, üşengen, uyuşuk. )


- NAKİL (ETMEK) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKIL (ETMEK)


- NAKİL ile NÂKİL

( Taşıma. İLE Taşıyan. )


- NÂKIL[Ar. < NAKL | çoğ. NÂKILÂN] ile NÂKIR["ka" uzun okunur]

( Taşıyan. | Geçiren. | Çeviren.[bir dilden] | Duyduğunu anlatan. | İletken.[Fr. CONDUCTEUR] İLE Nişana isabet olan ok. | Delen, oyan, kazan. )


- NÂKİL[Ar.] ile NAKÎR[Ar. < NAKR]

( Dönen, nükûl eden. | Kaçınan, çekinen.[MUHTERİZ] İLE Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur. | Pek küçük, önemsiz şey. )


- NAKÎS[Ar. < NOKSÂN] ile NÂKİS[Ar. < NEKS | çoğ. NEVÂKİS] ile NAKÎZ[Ar. < NAKZ]

( Eksik. İLE Başını sürekli öne eğen kişi. | Alçak, adi, bayağı. İLE Karşı, zıt. )


- NÂKIS ile/||/>< ZÂİD

( Eksi/negatif. İLE/||/>< Artı/ pozitif. )


- NÂKIS/A[Ar. < NAKS] ile NAKIŞ[Ar.] ile NÂKIZ[Ar. < NAKZ]

( Eksik, noksan, tam olmayan. | Kusurlu, kusuru olan. | [matematikte] -[eksi] imi/işareti. İLE Genellikle kumaş üzerine, renkli iplikler ya da sırma ve sim kullanarak, elle, makineyle yapılan işleme. | Özellikle duvar ve tavanları süslemek için yapılan resim. | Beste ve semailerin, dört yerine iki haneli olanlarına verilen ad. | [mecaz] Hile. İLE Bozan, bozucu, bozma, çözme, kırma. )


- NAKİT ile/ve/< PEŞİN[< Fars. PÎŞÎN: Önceki.]


- NAKL[Ar.] ile NAKR[Ar.]

( Bir şeyi başka bir yere götürme. | Taşıma, aktarma, geçirme. | Aynısını başka bir şey üzerine alma. | Masal/öykü anlatma, söyleme. | Çeviri yapma, tercüme etme. | [coğrafya] Taşın.[Fr. TRANSPORT] İLE Vurma. | Kuşun yem toplaması. | Oyma, kazma, taş oyma, heykel yapma, taş oymacılığı. )


- NAKLEN[Ar.] ile NAKLÎ[Ar.]

( Nakil yoluyla. | Anlatma ya da öykü yoluyla. İLE Akla değil, nakle dayanan. )


- NAKŞ (ETMEK):
HARF[HRF] ile/ve/<> RAKAM[RKM] ile/ve/<> KİTAP/KETEBE[KTB]

( Üçünün de anlamı, "Kazıyarak nakşetmek"tir. )


- NAKS[Ar.] ile NAKŞ[Ar.]

( Eksiklik, noksan. | Eksiltme, azaltma. İLE Resim. | Duvarlara, tavanlara yapılan yağlı ya da sulu boya resim, süsleme sanatı. | İpekle, sırma ile işletme. | Hile, renk. )


- NA'L[Ar.] ile NÂL[Ar.]

( Ayakkabı, pabuç. | Nal. | Oturacak yerlerin en aşağısı. İLE Kamış düdük. | Kamış. | Kamış kalemin içindeki saz. | Şeker kamışı. | İnleyen/inleyici. )


- NALLI MESCİD ile ...

( Bâbıâli'dedir. [XV. yy.] )


- NAMAZ KILMAK yerine NAMAZI EDÂ ETMEK


- NAMAZ KILMAK değil NAMAZI KILMAK


- NAMAZDAN ÖNCE ESTAĞFİRULLAH ile/ve NAMAZDAN SONRA OKUNAN ESTAĞFİRULLAH


- NÂMİYE ile ĞAZİYE ile MÜVELLİDE

( Büyüme. İLE Beslenme. İLE Üreme. )


- NÂMÛS[Ar.] ile/değil/<> NOMOS[Yun.]

( Yasa. | Ar, edep, hayâ, ırz. | Temizlik, doğruluk. | Allah'a yakın olan büyük melek. | Esrâr sahibi. | Sinek. | Derinden gelen ses. İLE/DEĞİL/<> Yasa. )


- NÂM-ZED ile ...

( NİŞANLI, SÖZLÜ, YAVUKLU | ADAY | MİRAS BIRAKANIN FEVKALÂDE İKAME YOLUYLA TAYİN ETTİĞİ MİRASÇI | LEHİNE VASİYET YAPILAN KİMSE )


- NANKÖR[Fars.]["NAMKÖR" değil!] değil/yerine/= İYİLİKBİLMEZ


- NANO TEKNOLOJİ ve/<>/|| NENE(NİNE) BİLGELİĞİ


- NAR ile NÂR

( Meyve. İLE Ateş. )


- NÂR ile/||/<>/< NUR

( Nar'ını, nur ile yıkamak/yakmak. )


- NARA[Ar. < NARE] ile/ve/||/<>/> ÇIĞLIK

( Haykırma, bağırma. | Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması. İLE/VE/||/<>/> Acı, ince ve keskin selen. )


- NARATOR[İng. < NARRATOR] değil/yerine/= ANLATICI


- NÂRCÎL[Ar.] ile NÂRÇÎL[Ar.]

( Hindistan cevizi. İLE Hindistan cevizi. )


- NARH[aslı NİRH] değil/yerine/= NARK, ÇARŞIDA, PAZARDA SATILAN ŞEYLER İÇİN RESMÎ MAKAMLARCA GÖSTERİLEN FİYAT


- NÂS[Ar. < İNS] ile NAS/NASS[Ar. < NUSÛS] ile NA'S/NA'SE[Ar.]

( Kişiler, halk, herkes. İLE Açıklık, sarihlik, kat'îlik. | Anlamında açıklık, kesinlik bulunan Kur'an-ı Kerîm ayetinin delil olarak gösterileni. | [felsefe] İnak, dogma. | [eskiden] Sadece bir anlama gelen sözcük. İLE Uykusu gelme, uyku bastırma, ımızganma. | Zayıflık, bitkinlik, kuvvetsizlik. )


- NASAF[Ar.] ile NÂ-SÂF[Fars. Ar.]

( Uşak, hizmetçi. İLE Saf/hâlis olmayan, karışık. | Kirli, pis. )


- NASFET/NISFET[Ar.] değil/yerine/= HAK VE ADÂLETE UYGUNLUK


- NASI değil NASIL?


- NASÎB ile NASB

( Pay, kısmet. | Birinin elde edebildiği şey. İLE Bir memurluğa tâyin. | Dikmek, saplamak. )


- NÂSIH/NASÎH[< NUSH (çoğ. NASÂYİH)] ile ÖĞÜT VEREN, NASÎHAT EDEN | KUŞATMA


- NÂSİH[Ar. < NESH] ile NASÎH[Ar. çoğ. NUSAHÂ]

( İptal eden, nesh eden. | Kopyasını çıkaran, istinsâh eden. İLE Öğüt veren, nasihat eden. )


- NASİHAT ile/ve/||/<> NASİP[Ar. NASİB]


- NASİHAT ile TEMBİH[Ar. < TENBİH]

( Öğüt. İLE Uyarı, uyarma, uyarım. )


- NÂSİL[Ar. < NESAK] ile NÂSİR[Ar. < NESR] ile NASÎR[Ar. < NASR] ile NASL[Ar. çoğ. NİSÂL, NUSÛL] ile NASR[Ar.]

( Kıl dökücü ilâç. İLE Yayan, saçan. | Düzyazı/nesir yazan. İLE Yardımcı, nusret eden. İLE Ok, kargı, temren gibi şeylerin ucundaki sivri demir. İLE Yardım. | Üstünlük. )


- NASİ-/NASO- ile/||/<> RHİN-/-RHİNE/RHİNO-/-RHİNOUS/-RHİNİA/-RRHİNİA

( Burun, buruna ait. İLE/||/<> Burun, burunun belirli durumları ile ilgili. )


- NASIP[Ar.] değil/yerine/= ATAMA


- NASİP ile/ve/değil/yerine AZİM

( Nasip bilmeyip, azim biliriz. )


- NASİP ile/ve İHSAN


- NASİP ile KISMET

( Kısmetse gelir Yemen'den, değilse gelir çenenden. )


- NASİP ile/ve KISMET

( Bu kurda, bu kuşa, bu da nasip olursa bana. )

( image

image )


- NASİP ve MÜESSER


- NASIP ile NASİP

( Atama. İLE Birinin payına düşen şey. | Birinin elde edebildiği, sahip olabildiği şey. | Kısmet, talih, baht. | Günlük kazanç. )


- NAT'[Ar. çoğ. ENTÂ', NUTÛ'] ile NA'T[Ar. çoğ. NUÛT]

( Sofra bezi. | Meşinden yapılan döşek.[Fr. NATTE] İLE Bir şeyi överek/medhederek anlatma, vasıflandırma. | Hz. Muhammed'i övmek üzere yazılan şiirler. )


- NATS[Ar.] ile NATŞ[Ar.]

( Nadas. İLE Bünyenin gücü ve şiddeti. )


- TABİÎ[Ar.]/NATÜREL[İng. < NATURAL] değil/yerine/= DOĞAL


- NÂY[Ar.] ile -NÂY/NÂ-[Ar.] ile NA'Y[Ar.]

( Kamış. | Ney, kamıştan yapılan düdük. İLE Sözcüğün başına getirilerek sözcüğü olumsuzlaştıran bir edat. İLE Ölüm haberi getirme. )


- NÂY ile NEY


- NA'Z/İNTİÂZ[Ar.] ile NÂZ[Ar.]

( Güçlenme, kıvama gelme. | Kalkma. İLE Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık. | Bir şeyi beğeniyormuş gibi görünme. | Şımarıklık. | Yalvarma, ricâ. )


- NAZ ile/ve/||/<> CAZ


- NAZ ile/ve/değil GAZ


- NAZ ile NAS


- NAZ ile NAS


- NAZAR ile/ve RASAT/RASAD


- NAZARDA, DAKİK ve/||/<> HALDE, RAKİK

( DAKİK-ÜL NAZAR, RİKKAT-ÜL HAL )


- NAZAR/NAZÂRET[Ar.] ile NAZAR[Ar. çoğ. ENZÂR]

( Altın. | Tazelik. İLE Bakma, göz atma. | Düşünme. | Göz değme. | İltifat. | İtibar. | Yan bakış. | Güzel, dilber. )


- NÂZİL[Ar. < NÜZÛL] ile NAZÎR[Ar.] ile NAZÎR[Ar. < NAZAR]

( Yukarıdan aşağı inen/inici. | Bir yere konan, bir yerde konaklayan. | [müzikte] İnici, tizden pese doğru giden dizi. İLE Taze. | Altın. İLE Benzer, eş. )


- NAZIM ile NÂZIM

( Manzume. İLE Düzenleyen. )


- [ne] AYNI/LIK ile/ve/değil/yerine/<>/ne de AYRI/LIK


- NE HALİN/İZ VARSA GÖR/ÜN! ile/değil/yerine/||/<>/< NE HALİN/İZ VARSA GÜL/ÜN!

( "Gülmek, yaşamın en güzel eylemidir! Sizi bundan alıkoyan her ne varsa on(lar)dan vazgeçin!" )


- [ne] "VARLIĞA YERİNİRİM" ne de "YOKLUĞA ERİNİRİM"

( Ancak, yokluğu birebir, kendin deneyimle(yebil)dikten sonra söyleyebilirsin/söylemelisin! )


- NE YAPARSAK/YAZARSAK YAPALIM/YAZALIM,
HİÇBİR KONUDA:
ACELE ETME(YELİM)! ve/||/<>/> ÖZEN GÖSTER(ELİM)!

( )


- NEBÎ[Ar. < NEBE | çoğ. ENBİYÂ] ile NEBÎH[Ar.]

( Haberci. | Peygamber. İLE Ünlü, onurlu/şerefli. )


- NEBÎL[Ar.] ile NEBÎR[Ar.]

( Yüksek yetenek ve onur sahibi. | Akıllı, anlayışlı. | Bilgili ve erdemli. İLE Torun. )


- NEBL[Ar.] ile NEBR[Ar.]

( Ok. | Ok yapma. İLE Yükseğe çıkarma, kaldırma, yükseltme, sesi yükselme. | Korkup çığlık atma, haykırma. )


- NECÎB ve/> HALÎL

( ... İLE Samimi arkadaş. )


- NECİS[Ar.] ile NECÎS[Ar.]

( Pis, murdar. İLE Pis, kirli, murdar. | Onulmaz hastalık. )


- NEDBE[Ar. çoğ. NEDEB, NÜDÛB] ile NEDEBE[Ar.] ile NEDEBÎ[Ar.]

( Yara izi. İLE Yara/kırık yeri. İLE Yara izi ile ilgili. )


- NEDEN/SEBEP/MÜSEBBİB ile VESİLE

( CAUSE vs. MEANS )


- NEDEN/SEL/LİK ile/ve GEREKÇE/Lİ/LİK

( [durumdan/olaydan] Önce. İLE/VE Sonra. )

( CAUSE vs./and JUSTIFICATION )


- NEDİM/E[Ar.] ile/ve/||/<> SAĞDIÇ

( Sohbet erbabı. | Yardımcı kadın. | Düğünde, geline kılavuzluk eden kişi. İLE/VE/||/<> Düğünde, gelin ya da damada/güveye kılavuzluk eden kişi. )


- NEFEL[Ar.] ile NEFER[Ar.]

( Düşmandan alınan mal. | Ülül-emrin iznini almadan düşmana karşı çıkan, sayısı az bir topluluk. İLE Bir adam, tek kişi. | Rütbesi olmayan asker, er. | İnsan sayısı bildiren sözler için kullanılır. )


- NEFES NEFESE değil/yerine/= SOLUK SOLUĞA


- NEFES ve/> NEFS ve/> NEFİS


- NEFFÂ'[Ar. < NEF] ile NEFFÂH[Ar.]

( Çıkarı çok olan. İLE Hayırlı, hayır ve iyilik sahibi. | Kokusu çok. )


- NEFHA[Ar. çoğ. NEFEHÂT] ile NEFHA[Ar.]

( Güzel koku. | Bir esim yel, rüzgârın bir kere esmesi. | Üfürük, soluk üfürme. İLE Üfürük. | Karın şişmesi, şişkinlik. )


- NEF'Î[Ar. < NEF] ile Nef'î[Ar.]

( Çıkar ile ilgili, yararcı. İLE Divan Edebiyatı'nın en yüksek kasidecisi. [öl. 1634][IV. Murat döneminde, Bayram Paşa tarafından, bir hicvinden dolayı boğdurularak öldürtülmüştür.] )


- NEFL[Ar.] ile NEFR[Ar.]

( Fazladan, vacib olmayan ibadet. İLE Ürküp kaçma. | İğrenme, tiksinme. )


- NEFROTİK SENDROM ile/||/<> NEFRİTİK SENDROM

( Böbreklerde protein kaybı ve ödem. İLE/||/<> Böbreklerde yangılanma ve kanama. )


- NEFS ile/değil/yerine NEFES

( Bilmeyene. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilene. )


- NEFS > NEFÎS

( Nefs'i, nefîs'e taşımak/dönüştürmek gerek! )


- NEFSÂNÎ ile/ve/||/<>/< ŞEHVÂNÎ/ŞEHVETLİ


- NEFSANİYE/T ile ŞEYTANİYE/T

( [Kötülüğü] Kendine yapan. İLE Başkalarına yapan. )


- NEFSİN:
ESİRİ ile/değil/yerine EMİRİ


- NEFSİNİ:
"SİLEN" değil/yerine/>< BİLEN


- NEGATİF/POZİTİF TAM SAYILAR / SAYMA SAYILARI
ile
DOĞAL SAYILAR
ile
GERÇEK/GERÇEL/KARMAŞIK SAYILAR
ile
ORANTISAL/RASYONEL SAYILAR

( -3, -2, -1 / 1, 2, 3, ... ~
İLE
1, 2, 3, ... ~
İLE
-3, -2, -1 0 1, 2, 3, ... ~
İLE
0, 0.1, 0.2, 0.3 ... 0.8, 0.9, 1, 1.5, 2, 2.8, 3, ... ~ )

(

Sayıların Türleri
Sayı Türü Açıklama Örnek
Doğal Sayılar (N) Sıfır ve pozitif tam sayılar {0, 1, 2, 3, ...}
Tam Sayılar (Z) Negatif tam sayılar, sıfır ve pozitif tam sayılar {... -2, -1, 0, 1, 2, ...}
Rasyonel Sayılar (Q) Kesir olarak tanımlanabilen sayılar 1/2, -3/4, 5
İrrasyonel Sayılar Ondalık gösterimi sonsuz ve döngüsel(periyodik) olmayan sayılar √2, π, e
Gerçek Sayılar (R) Rasyonel ve irrasyonel sayıların birleşimi √2, 3/4, -5
Karmaşık Sayılar (C) Gerçek ve sanal bölümlerden oluşan sayılar a + bi (i² = -1)
Asal Sayılar Sadece 1 ve kendine bölünebilen sayılar 2, 3, 5, 7, 11
Çift Sayılar 2 ile tam bölünebilen sayılar 0, 2, 4, 6
Tek Sayılar 2 ile tam bölünemeyen sayılar 1, 3, 5, 7
Pozitif Sayılar 0’dan büyük sayılar 1, 2, 3, ...
Negatif Sayılar 0’dan küçük sayılar -1, -2, -3, ...
Sıfır (0) Ne pozitif, ne de negatif olan nötr bir sayı 0
)


- NEGATİF ile/ve DEZAVANTAJ

( NEGATIVE vs./and DISADVANTAGE )


- NEGLEKT/NEGLECT[İng.]/İHMAL[Ar.] değil/yerine/= BOŞLAMA


- NEHS/NEHŞ/NEHŞE[Ar.] ile ...

( Yılan sokması. )


- NEHZ/NEHZÂT[Ar.] ile NEHZAT[Ar.]

( Davranma, kalkışma. İLE Hareket, yola çıkma. )


- NEKABET["ka" uzun okunur] ile NEKÂBET[Ar.]

( Ululuk, bir topluluğun durumunu takip eden büyük kimselerin durumu/özelliği. | Belirli kesimlerin başları. | Sapma, vazgeçme, yön değiştirme. İLE Dönme, vazgeçme, cayma. )


- NEKÂHET ile LOĞUSA[< Yun. LOKHUSA]


- NEKAİS[Ar. < NAKÎSA]["ka" uzun okunur] ile NEKAİZ[Ar. < NAKÎZA]["ka" uzun okunur]

( Eksiklikler, noksanlar. İLE Birbirine zıt olan, birbirini çelen şeyler. )


- NEKÎR[>< MA'RUF] >ile Nekîr[Ar. < NEKRE] >ile NEKR[Ar.]

( Bilinmemiş şey. İLE Mezarda ölüleri sorguya çekecek olan iki melekten birinin adı. | Tanınmamış, inkâr edilmiş. İLE Zeki, anlayışlı, akıllı. )


- NEKL[Ar.] ile NEKR[Ar.]

( ... İLE Zeki, anlayışlı, akıllı. )


- NEKS[Ar.] ile NEKS[Ar.] ile NEKS[Ar.] ile NEKZ[Ar.]

( Çok çekinme, kaçınma. İLE Ters çevirme, başaşağı etme, altüst etme. | Geri dönme. | Hastalığın geri dönmesi, depreşmesi.[NÜKS] İLE Ayırma, parçalama, parçalara bölme. İLE Çok çabalama, gayret etme. )


- NEKTARYUMLAR, NEKTAR[Fr. < NECTAR](BALÖZÜ) SALGILAYAN YAPILAR = A'ZÂ-İ NEKTÂRÎYE = NECTAIRES


- NEMSE/NEMÇE ile/||/<> ULAH

( Avusturya'ya ve halkına verilen ad. İLE/||/<> Romanya yerli halkına verilen ad. )


- NE/NEGÜ/NÜ ile NE/MA[Ar.] ile NEÇE ile NEME ile NEÇÜK/NELÜK ile NEREK ile NETEG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ne? İLE Acaba öyle mi? İLE Kaç? İLE Bilmem. İLE Niçin? İLE Ne gerek? İLE Nasıl? )


- NEPHR-/NEPHRO- ile/||/<> RENİ-/RENO- ile/||/<> PYEL-/PYELO-

( Böbrek. İLE/||/<> Böbrek. İLE/||/<> Böbrek pelvisi ile ilgili. )


- NERO ile/= NÖRO


- NERVİ-/NERVO- ile/||/<> NEUR-/-NEURE/-NEURİA/NEURO-

( Sinir. İLE/||/<> Sinirsel, sinir dokusu, santral sinir sisteminin durumu ile ilgili. )


- NES'[Ar.] ile NEZ'[Ar.]

( "Eşhür-ül-Hurum"un muayyen vaktini geçirme. İLE Bir şeyi yerinden koparma, sökme. | Kaldırma, yok etme. | Bozma. | Halkı birbirine düşürme. )


- NEŞE = NEŞVE = MERRIMENT, CHEERFULNESS[İng.] = GAIETÉ[Fr.] = HEITERKEIT[Alm.] = HILARITAS[Lat.]


- NEŞE ile/ve/||/<> NEŞET

( Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç. İLE/VE/||/<> Çıkma, ileri gelme. Bir şeyin çıktığı, neşet ettiği yer, esas, kök. | Yetişilen yer, bitirilen okul. )


- NEŞE/NEŞVE değil/yerine/= SEVİNÇ


- NESEB/SOY değil/yerine/>< NİSBET


- NEŞ'ET ve/||/<>/> TEKVÎN ve/||/<>/> TAHDÎD ve/||/<>/> İNTİŞÂR ve/||/<>/> İSTİKRÂR


- NESH ile/ve/||/<> FESH ile/ve/||/<> İLGÂ


- NESİB ile/ve RAMAZANİYE

( Ramazan konulu şiirler, genellikle kasidelerin nesib bölümünde işlenmiştir. VE Dîvânlarda, Ramazaniye başlığıyla müstakil şiirler de kaleme alınmıştır. )


- NEŞİD/E[Ar.] ile/ve/||/<> NEŞİT[Ar.]

( Bir toplulukta, okunmaya değer şiir. | Atasözü derecesinde kullanılan ünlü beyit ya da mısra. | [müzik] Eski Arap müziğinde usullü olmak koşuluyla, kendiliğinden ya da hazırlanarak söylenilen güfteli müzik yapıtı. İLE Sevinçli, neşeli, şenlikli. )


- NESİK[Ar.] ile NESÎK[Ar.]

( Düzenli/nizamlı. | Bezenmiş, süslü. İLE Altın. | Gümüş. )


- NESİL/KUŞAK/AHLÂF[Ar. < HALEF]

( Bir nesil üretir/tutar, bir nesil tüketir/harcar. )

( Bir nesilin çözümü, bir sonraki nesilin aksiyomudur. )


- NEŞ(İ)R ile ...

( DAĞILMA, YAYILMA )


- NESİR[Ar.] ile NESÎR[Ar.]

( Düzyazı. İLE Hayvan aksırması. )


- NESL[Ar. çoğ. ENSÂL] ile NESR[Ar. çoğ. ENSÜR, NÜSÛR, NİSÂR] ile NESR[Ar.] ile NEŞR[Ar.]

( Kuşak, nesil. İLE Akbaba. | Kartal. | Nûh kavminin putlarından biri. İLE Yayma, saçma. | Manzum olmayan söz. )


- NESNELEŞTİRME ile NESNELLEŞTİRME


- NESNENİN/ÜRÜNÜN/BESİNİN:
TARİHİ ile/ve/||/<> TARİFİ


- NESNENİN (T)ÖZÜ ve/||/<> İNSANIN (T)ÖZÜ ve/||/<> TİNİN (T)ÖZÜ

( Çekim, zorunluluk. VE/||/<> Özgürlük. VE/||/<> Eylem. )


- NEŞR[Ar. çoğ. NÜŞÛR] ile/ve/||/<>/> NEŞREN[Ar.] ile/ve/||/<>/> NEŞRÎ[Ar.] ile/ve/||/<>/> NEŞRÎYAT[Ar. < NEŞR]

( Yayma, dağıtma, saçma, açma. | Herkese duyurma. | Gazeteye yazma, yazdırma. | Kıyamette tüm bireylerin dirilmesi. İLE/VE/||/<>/> Neşir yoluyla. İLE/VE/||/<>/> Neşir ile ilgili. İLE/VE/||/<>/> Yayın, yazılan şeyler. | Basılıp dağıtılan yazılar/makaleler, yapıtlar/eserler. )


- NESRÎN[Fars.] ile NESTER/BESTEREN/NESTERÛN/NESTERÎN[Fars.]

( Ağustos gülü, yaban gülü. | Mısır gülü. | Van gülü. İLE Ağustos gülü, yaban gülü. )


- NEV[Ar.] ile NEV'[Ar. çoğ. ENVÂ']

( Yeni. | Yeni, son zamanlarda çıkmış. | Taze, körpe. İLE Çeşit, tür. | Cins. | Sınıf. )


- NEVÂFİS[Ar. < NEFSÂ] ile NEVÂFİZ[Ar. < NÂFİZE]

( Loğusalar. İLE Nüfuz edici şeyler. )


- NEVÂİR[Ar. < NÂİRE] ile NEVÂÎR[Ar. < NÂÛRE]

( Ateşler, alevler. İLE Bostan dolapları. )


- NEVÂKIS[Ar. < NAKÎSA] ile NEVÂKIS[Ar. < NÂKİS] ile NEVÂKÎS[Ar. < NÂKUS]

( Eksikler, noksanlar. İLE Başlarını sürekli önüne eğen adamlar. İLE İbâdet zamanlarında kilisede çalınan çanlar. )


- NEVÂTÎ[Ar. < NÛTÎ] ile NEVÂTÎR[Ar. < NÂTÛR]

( Gemiciler. İLE Hamam hizmetlileri, natırlar. | Bostan bekçileri. )


- NEVH[Ar. < NÂİHA] ile NEVH[Ar.]

( Ağıt yakan, ağlayan hanımlar. İLE Ölüye avaz avaz ağlama. | Güvercinin nağma ile ötmesi. )


- NEVHÂT[Ar. < NEVHA] ile NEV-HATT[Fars., Ar.]

( Ölüye yüklsek sesle ağlamalar. İLE Sakal başı yeni çıkmaya başlamış genç. )


- NEV'Î ile/ve NEF'Î

( 1572? - 1635 ile/ve 1533 - 1599 )


- NEVÎ[Ar. < NEV] ile NEV'Î[Fars.] ile Nev'î[Ar.]

( Türü/nevi ile, çeşitle, cinsle, sınıfla ilgili. İLE Yenilik. İLE Müderrislik, kadılık, kazaskerlik görevlerinde bulunmuştur. Divânı, edebi risaleleri ve bazı ilmi eserleri vardır.[1533 - 1599] )


- NEVMÎD[< NÂ-ÜMÎD] ile ...

( ÜMİTSİZ )


- NEVRÂ[Ar. < NEVR] ile NEV-RÂH[Fars.]

( Parlak. İLE Yeni yolcu, ilk olarak yolculuğa çıkan. | Yeni yol. )


- NEWTON ile NEVTON[< NEWTON]

( ... İLE Uluslararası birim sisteminde, kütlesi 1 kg. olan cisme, saniye karede 1 metrelik bir ivme veren güç birimi. )

( 1 kilonewton [kN] = 1000 newton [N]

1 gram-force [gf] = 0.00980665 newton [N]

1 kilogram-force [kgf] = 9.80665 newton [N]

1 ton-force (metric) [tf] = 9806.65 newton [N]

1 exanewton [EN] = 1.0E+18 newton [N]

1 petanewton [PT] = 1.0E+15 newton [N]

1 teranewton [TN] = 1000000000000 newton [N]

1 giganewton [GN] = 1000000000 newton [N]

1 meganewton [MN] = 1000000 newton [N]

1 hectonewton [hN] = 100 newton [N]

1 dekanewton [daN] = 10 newton [N]

1 decinewton [dN] = 0.1 newton [N]

1 centinewton [cN] = 0.01 newton [N]

1 millinewton [mN] = 0.001 newton [N]

1 micronewton [µN] = 1.0E-6 newton [N]

1 nanonewton [nN] = 1.0E-9 newton [N]

1 piconewton [pN] = 1.0E-12 newton [N]

1 femtonewton [fN] = 1.0E-15 newton [N]

1 attonewton [aN] = 1.0E-18 newton [N]

1 dyne [dyn] = 1.0E-5 newton [N]

1 joule/meter [J/m] = 1 newton [N]

1 joule/centimeter [J/cm] = 0.01 newton [N]

1 ton-force (short) = 8896.443230521 newton [N]

1 ton-force (long) [tonf (UK)] = 9964.0164181707 newton [N]

1 kip-force [kipf] = 4448.2216152548 newton [N]

1 kilopound-force [kipf] = 4448.2216152548 newton [N]

1 pound-force [lbf] = 4.4482216153 newton [N]

1 ounce-force [ozf] = 0.278013851 newton [N]

1 poundal [pdl] = 0.1382549544 newton [N]

1 pound foot/square second = 0.1382549544 newton [N]

1 pond [p] = 0.00980665 newton [N]

1 kilopond [kp] = 9.80665 newton [N] )


- NEY ile/ve MISKAL[Ar.]/MÛSÎKÂR[Fars.]["ka" uzun okunur]

( MÛSÎKÂR KUŞU: Gagasındaki deliklerden çıkan uyumlu sesten. )

( ... İLE/VE Mizmar çeşidinden sıra, kalem, düdük, kaval. Dervişlere özel bir saz. | Rüzgâr estikçe, gagasındaki deliklerden türlü türlü ses çıkardığından dolayı, "mûsikî" sözünün de bundan alındığı söylenilegelen bir kuş. | Adı anonim bir Edvâr-ı İlm-i Musıkî'de geçen makam. )


- NEY değil NE


- NEYİNİ BEĞENMEDİN? değil NESİNİ BEĞENMEDİN?


- NEY/NÂY/MİZMÂR[Ar.] [akordlarına göre]:
BOLÂHENK/NISF/NISFİYE ile/ve SÜPÜRDE ile/ve MÜSTAHSEN ile/ve KIZ NEYİ ile/ve MANSUR ile/ve ŞAH ile/ve DÂVUT

( Ney'in kendi sesi yoktur. )

( Ney'in sesi HÛ'dur. )

( Ney, ahadiyetin sesidir. )

( Ney Forum [ http://neyforum.net ] )

( Ney Derneği [ http://neyforum.biz ] )

( REED FLUTE )


- NEZÂFET ile/ve/||/<> NEZÂHET[< NEZH(NEZİH)] ile/ve/||/<> NEZÂKET[Farsça NÂZİK'ten, Arapça kalıbına yakıştırılarak]

( Temizlik, paklık. İLE/VE/||/<> Ahlâk temizliği. | İncelik. İLE/VE/||/<> Kişilere saygılı ve incelikle davranma. )


- NEZÂHET[< NEZH(NEZİH)] ve/||/<> RİKKAT

( Ahlâk temizliği. | İncelik. VE/||/<> İncelik. | Merhamet, acıma. )


- NEZÂKET[Farsça NÂZİK'ten, Arapça kalıbına yakıştırılarak] ile/ve/<>/< ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZU'/TADA'DU'[< Dİ'DA]

( Özüne varmanın ilk adımı, alçakgönüllülüktür. )


- NEZİF[Ar. < NEZF] değil/yerine/= KANAMA

( Gövdenin herhangi bir yerinden kan akması, kan gelmesi. | Manevi acıların yeniden etkisini duyurması, depreşmesi. )


- NEZÎL[Ar. < NÜZL] ile NEZÎR[Ar. < NEZR | çoğ. NÜZERÂ, NÜZÜR]

( Konuk, misafir. İLE Birini, doğru yola sokmak için gözdağı vererek korkutma. | Hz. Muhammed'in adlarından. )


- NEZÎR[< NEZR] ile ...

( KORKUTMA, BİRİNİ, DOĞRU YOLA SOKMAK İÇİN GÖZDAĞI VEREREK KORKUTMA )


- NEZLE/DUMAĞI/TUMAĞI/İNGİN/ZÜKÂM[Ar.] ile ALERJİ


- NEZLE/DUMAĞI/TUMAĞI/İNGİN/ZÜKÂM[Ar.] ile GRİP ile KORONA(CORONA)/COVID-19 ile HANTA

( NEZLE
Nedeni: Çok sayıda virüs bu hastalığa yol açabilir.
Zamanı: Yılın her zamanı. Yayılma şekli: Burun ya da ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki haftaya kadar çıkabilir.
Ateş: Zaman zaman.
Üşüme: Nadiren.
Kas Ağrısı: Zaman zaman.
Boğaz Ağrısı: Hafif ve aralıklı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın olabilir.
Kusma: Yaygın olabilir.
Zatürree: Hiç yaygın değil.
Tedavi: Belirtilere karşı reçetesiz ilâçlar.
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak.
İLE
GRİP
Nedeni: A ya da B grip virüsü.
Zamanı: Sonbahar ve kış sonu.
Yayılma şekli: Burun ya da ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki gün.
Ateş: Genelde her zaman.
Üşüme: Yaygın.
Kas Ağrısı: Yaygın ve bazen ağır.
Boğaz Ağrısı: Acı verici ve daha inatçı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın değil.
Kusma: Genellikle görülmez.
Zatürree: Meydana gelebilir.
Tedavi: A... ya da R...
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak. | Grip aşısı. )

( image )

( image )

( image )

( image )

( NEVÂZİL, SÜTÂ', ZÜKÂM ile ... ile ... )


- NEZLİNDE/NEZLİMDE değil NEZDİNDE/NEZDİMDE

( Yanında, huzurunda, gözetiminde. )


- NİCELİK = KEMİYET = QUANTITY[İng.] = QUANTITÉ[Fr.] = QUANTITÄT[Alm.] = QUANTITAS[Lat.] = POSOFEI[Yun.] = CANTIDAD[İsp.]


- NİCELİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİTELİK

( Bölünebilir olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bölünemez olan. )

( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )

( ARITHMOS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EIDOS )

( [not] QUANTITY vs./and QUALITY
QUALITY instead of QUANTITY )


- NİCELİKSEL VAROLAN ile/ve/değil/||/<> NİTELİKSEL VAROLAN

( Cansızlar, bitkiler ve hayvanlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İnsan. )


- NİE değil NİYE?


- NİGÂL[Fars.] ile NİGÂR[Fars.] ile Nigâr[Fars.]

( Yeni. | Yeni, son zamanlarda çıkmış. | Taze, körpe. İLE Resim. | Resim gibi güzel sevgili. | Resmedilmiş, resmi yapılmış. | Put. | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makam. İLE Ünlü hanım şairlerimizdendir. Aks-i sadâ, Efsûs, Nîran adlı kitapları vardır.[1856 - 1918] )


- NİHÂVEND[Fars.] ile NİHÂVEND[Fars.]

( İran'ın batısında bulunan ünlü bir şehir. İLE Türk müziğinde bir makam. )


- NİKAB["ka" uzun okunur] ile NİKÂB[Ar.]

( Peçe, yüz örtüsü. | Perde, örtü. İLE Kuşçu eldiveni. )


- NİKABET[Ar. < NAKABET | çoğ. NUKABÂ] ile NİKÂBET[Ar.]

( Bir kavim ya da kabilenin reisi ya da vekili. | Bir tekkede, şeyhin, yardımcısı olan en eski dervişi ya da dedesi. İLE Rüzgârın, ters yönlerden esmesi. )


- NİKAHTA:
TANIKLIK/ŞEHÂDET ve/||/<>/> İHİTİYÂR/RIZÂ ve/||/<>/> SÜRESİZLİK


- NİKAT[Ar. < NOKTA]["ka" uzun okunur] ile NİKÂT[Ar. < NÜKTE]

( Noktalar. İLE Herkesin anlayamadığı ince anlamlar. | İnce anlamlı, zarif ve şakalı sözler. )


- NİKRİS/NİKRÎS[Ar. < NEKARÎS] ile NÎKRÎZ/NÎRÎZ[Fars.]

( Ayak parmaklarında, topuklarda ve eklemlerde meydana gelen ağrılı hastalık. [Fr. GOUTTE] İLE Türk müziğinin en eski bileşik makamlarından. )


- NİMÂL[Ar. < NEML] ile NİMÂR[Ar. < NİMR]

( Karıncalar. İLE Kaplanlar. )


- NİMET ile NİKMET

( ... İLE Şiddetli cezâ. )


- ...'NIN:
"ONURU" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OLURU


- NİRVANA = NIBBANA[Palice]


- NÎŞ[Fars.] ile NİŞ[Fr./İng. < NICHE]

( İğne[arı, akrep gibi böceklerde]. | Zehir, ağı. | Diken. İLE Duvar içinde bırakılan oyuk. )

( Niş pazarlama, pazardaki hizmetlerdeki boşlukların doldurulması amacı ile yapılmaktadır. Bu pazarlama çeşidinde herkese hizmet verilmemektedir. Daha küçük bir grup niş pazarlamadan yararlanabilmektedir. Niş pazarlama, hedefindeki kişilerin isteği doğrultusunda sürekli bir biçimde yenilikler yapmak zorundadır.

Niş Pazarlama, İngilizce'de Niche marketing adı ile anılmaktadır. Bu pazarın belirli başlı özellikleri bulunur.

- Niş pazarlama, küçük kitleleri hedef almış olan bir pazarlama yöntemi olarak karşımıza çıkar.
- Niş pazarlama, yönteminde maliyetin üzerine ciddi bir kâr konulmaktadır. Bu nedenle de önemli oranlarda kâr elde etmek olanaklıdır.
- Niş pazarlamada, üretim ve pazarlama oldukça düşüktür. Ancak kazanılan paralar oldukça tatmin edicidir.
- Niş pazarlamada, müşteri gereksinimine göre ürün üretilmektedir.
- Niş pazarlama, kitlesi küçük olması nedeni ile pazarlama iletişimine ayrılan para oldukça azdır.
- Niş pazarlama yapılırken, üretimin özgün olması ve üretimi yapan şirketin alanında uzman olması oldukça önemlidir.
- Tüketici güvenini kazanmak ve tüketiciyi memnun etmek, niş pazarlamada çok daha kolay bir biçimde yapılabilmektedir.

Niş Ürün, Niş Parfüm, Niş Pazar ve Niş Boyut Ne Anlama Gelir?

Niş pazarlamada üretilen niş ürünlerin herhangi bir alternatifinin bulunmaması oldukça önemli bir konudur. Niş pazarlama stratejilerinde hedef kitle oldukça küçük olmaktadır. Bazı kişiler tarafından bu pazar türünde rekabet olmadığı düşünülebilir. Ancak niş pazarlamadaki rekabet oldukça fazladır.

Niş pazarlama, yapmak oldukça dar bir bölgede pazarlama yapmak demektir. Bunun yanında bu dar bölgede pek çok rekabet eden şirket olması da olanaklıdır. )


- NİSÂL[Ar. < NASL] ile NİSÂR[Ar.] ile -NİSÂR[Ar.]

( Temrenler, ok, kargı gibi şeylerin uclarındaki sivri demirler. İLE Saçma, serpme. | Saçı, düğünde saçılan para. İLE "Saçan/saçıcı" anlamlarına sözcükleri sıfatlandırır.[PERTEV-NİSÂR: Işık saçan.] )


- NİŞÂN ile NÎSÂN[Süryanice]

( İz, belirti. | İşaret. İLE Nisan ayı. )


- NİSANTAŞI ile NİŞANTAŞI


- NİSAP değil/yerine/= YETER SAYI


- NİŞASTA ile TAPYOKA[Fr. < TAPIOCA]

( ... İLE Manyok kökünden çıkarılan nişasta. )


- NİSBÎ ile KISMÎ


- NİTELİK = KEYFİYET = QUALITY[İng.] = QUALITÉ[Fr.] = QUALITÄT, BESCHAFFENHEIT[Alm.] = QUALITAS[Lat.] = POIOTES[Yun.] = CALIDAD[İsp.]


- NİTELİK NİCELİK

( QUALITY
QUANTITY )


- NİCELİK ile/ve/||/<>/> NİTELİK ile/ve/||/<>/> ÖLÇÜ

( Bölünebilir olan. İLE/VE/||/<>/> Bölünemez olan. İLE/VE/||/<>/> ... )

( "Kaç?" sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> "Nasıl?"[Ne asıl? < KEYFE] sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> ... )

( Nicelik olmadan, nitelik olmaz! Nitelik olmadan da nicelik! )

( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )

( QUANTITY vs./and/||/<>/> QUALITY vs./and/||/<>/> MODERATION )

( ... ile/ve/||/<>/> GUNA ile/ve/||/<>/> ... )

( KEMMİYET ile/ve/||/<>/> KEYFİYET ile/ve/||/<>/> MİYAR )


- NİTROZAMİT ile/ve/||/<> NİTROZAMİN


- NİYÂBE[Ar.] ile NİYÂBET[Ar.]

( Nöbet. İLE Vekillik, vekâlet, nâiblik. | Kadı vekilliği, kadılık. )


- NİYE? ile/ve/||/<>/> ... DİYE


- NİYEMİŞ değil NİYEYMİŞ?/NİYE İMİŞ?


- NİYET ile/ve/||/<>/> DİYET


- NİYET ile KASIT/AMD

( INTENTION vs. PURPOSE )


- NİYET ile/ve ÜSLÛB


- NİZÂ'[< NEZ] ile/değil/yerine/>< NİZÂM[NAZAME]

( Çekişme, kavga. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İncileri, ipe dizmek. )

( Bilgi, güce tâbi olursa/tutulursa. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güç, bilgiye tâbi olursa/tutulursa. )


- NOKTA[Ar. < NUKTA] değil/yerine/= DURA, İMYER


- NOLDU?" değil NE OLDU?


- NON-PAROUS vs. NON-POROUS


- NORM[İng.]/NORME[Fr.] değil/yerine/= DÜZE/DÜZGÜ


- NORM/E[İng./Fr. < Lat.] değil/yerine/= DÜZE/DÜZGÜ

( Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum. )


- NORMAL KİŞİ :/= ANORMAL KİŞİ


- NÖROPRAKSİ/NEUROPRAXIA[İng.] değil/yerine/= GEÇİCİ SİNİR İLETİ KESİNTISİ


- NOSİSEPTÖR/NOCICEPTOR[İng.] değil/yerine/= AĞRI ALMACI


- NOT = NOTE[İng.] = SCOLIE[Fr.] = ANMERKUNG[Alm.] = SCHOLIUM[Lat.]


- NOTA değil/yerine/= KÜYGE, KÜĞGE, YÜĞGE


- KÂTİB-İ ÂDİL/NOTER[Fr. < NOTAIRE] ile/ve/||/<> HAKEM


- NOUVELLE ile/ve NOVELETTE ile/ve NOVELLA


- NSH değil/yerine PSH


- NÜCEBÂ[< NECÎB] ile ...

( RİCAULLAH(TANRI ERENLERİ) YA DA RİCÂL-ÜL-GAYB(GAYB ERENLERİ) DENİLEN 40 KİŞİYE VERİLEN AD, KIRKLAR )


- NÜFÛS[Ar. < NEFS] ile NÜFÛZ/İÇEGEÇİ[Ar.]

( Canlar. | Kişiler. İLE İçe geçme/işleme. | Sözü geçme/dinlenme. )


- NUH'UN ÇOCUKLARI:
SÂM/SHEM[İng./İbr. ŞEM] ile/ve/||/<>/> HÂM ile/ve/||/<>/> YÂFES / JAPHETH[İng.] / YEFET/YAFET[İbr.]

( Ad/isim, ün/şöhret. [Semitik < Shem] İLE/VE/||/<>/> Sıcak/karanlık/yanık tenli.[Ham'ın "soyunun", "siyah ırk"ı temsil ettiği "iddiası", bazı Batı'lı sömürgeci yaklaşımlarda çarpıtılarak kullanılmıştır.] İLE/VE/||/<>/> Genişlemek/yayılmak. )


- NUHLE[Ar.] ile NUHRE[Ar.]

( Din şubesi, mezhep. | Çeyiz, düğün hediyesi. İLE Kemik dokusunun çürümesi. )


- NÜHÛL[Ar. < NAHL] ile NÜHÛR[Ar. < NAHR] ile NÜHÛR[Ar. < NAHR] ile NÜHÛR[Fars.]

( Arılar, bal arıları. | Çok zayıflı, arıklık, lâgarlık. İLE Kurbanlar. İLE Akarsular, çaylar, ırmaklar. İLE Göz. )


- NUKABÂ ile NÜCEBÂ ile HALÎFE ile MÜRŞİD

( Reis ya da vekil. İLE Pak olan kimse, erenler. İLE Temsil etmeye, talebe yetiştirmeye yetkisi olan. İLE Hak yolunun kılavuzu. )

( Yaşam, bizi bilinçlendirir fakat mürşit bizi farkında kılar. )

( Mürşit'in her sözü dinlenir, bir tek sözü dinlenmez: "Mukabeleye gelinmeye" )

( ... ile ... ile ... ile TERSÂ-BEÇE )


- NÜKET[Ar. < NÜKTE] ile NÜKHET/NEKHET[Ar.]

( Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince, zarif, anlamlı sözler. İLE Koku. | Ağız kokusu. )


- NÜMİSMATİKTE[Fr. NUMISMATIQUE < Lat. < NUMISMA / Yun. < NOMISMA]:
KAVRAMLAR ile TERİMLER ile TARİHÇE

( Metal paraları inceleyen bilim dalı. )

( )

( )


- NURLANMIŞ ve/||/<> ONURLANMIŞ

( Şehit. VE/||/<> Gazi. )


- NUS değil NUSH[Ar.](ÖĞÜT/NASİHAT)


- NÜSK/NÜSUK ile İBÂDET


- NUTUK/HİTÂBE/DİSKUR değil/yerine/= SÖYLEV/SÖYLERGE

( ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABI


      Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

      Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraatini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.

İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, tüm dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın, tüm kaleleri zapt edilmiş, tüm tersanelerine girilmiş, tüm orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Tüm bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.

Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.

Millet, fakr u zarûret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.



      Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen;
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!



ATATÜRK

(Nutuk, 20 Ekim 1927)

)


- NÜZHE[Ar.] ile NÜZHET[Ar.]

( Kanuna benzer bir saz. İLE Neşe, eğlence, eğlenilecek yerlere gidip gezme. | Tazelik, sevinç, ferahlık. )


- NÜZL[Ar. çoğ. ENZÂL] ile NÜZÛL[Ar.]

( Konak yeri. | Misafir için hazırlanan yemek. İLE Aşağı inme. | Konağa inme, konaklama. | İnme, felç. )


- NÜZÛL-RÜCÛ ile HUBÛT-SU'ÛD


- O ile VA ile OB OB
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir buyruğun yerine getirilmesinin reddedildiğini belirten ilgeç. İLE Birinin başka birine verdiği buyruğun yadsınmasına ilişkin ikinci kişinin kullandığı bir reddetme ilgeci. İLE Bir şey hakkında palavra atana ve kanıtlayamayana söylenen söz. )


- ÖBEK ile GÖBEK


- ÖBEK = GROUP[İng.] = GROUPE[Fr.] = GRUPPE[Alm.] = GRUPO[İsp.]


- OBJE[Fr./İng. < OBJECT] değil/yerine/= NESNE


- OBRİGADO[Lat.] ile OBRİGADA[Lat.]

( Teşekkür ederim. İLE Teşekkür ederim. )

( Brezilya'lı erkeklerin kullanımı. İLE Brezilya'lı kadınların kullanımı. )


- ZULMET-İ CEHL-İ İLTİZAM[Ar.]/OBSKÜRANTİZM[İng. < OBSCURANTISM] değil/yerine/= BİLMESİNLERCİLİK


- ÖBÜRSÜ değil ÖBÜRÜ


- ÖÇ değil ÖC

( Kötü bir davranış ya da sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve eylemi, intikam. )


- ÖÇ ile/ve/||/<> ÖD

( Acı, öfke. İLE/VE/||/<> Öd, safra. )


- OCAK ile PARSEL[Fr. < PARCELL]


- OÇAK/OÇAQ ile/ve/||/<>/> OÇAKLIK/OÇAQLIK


- ÖD ve/||/<> KOLEDOK[Fr. < CHOLEDOQUE]

( Safra. VE/||/<> Safra kanalı, öd kanalı. )


- ÖD ile ÖD ile ÖT

( Safra. İLE Hz. Muhammed'in ruhaniyetine işarettir. İLE Kuşların ötmesi. | [argo] Konuşmak/konuşturmak, itiraf etmek/ettirmek[ötmek/öttürmek]. )


- OD ile/ve/=/||/<>/< OT

( Ateş. İLE/VE/||/<> Toprak üstündeki bölümleri odunlaşmayıp yumuşak kalan, ilkbaharda bitip bir iki mevsim sonra kuruyan küçük bitkiler. | Ateş. )


- ODAKLAŞMAK değil ODAKLANMAK


- ÖDEME ile/||/<> APEL[FR. < APPEL]

( ... İLE//||/<> Bankacılıkta, şirket sermayesinin ödenmeyen bölümü için yapılan ödeme çağrısı. | Briçte, oyuncunun ortağından oynamasını istediği kâğıt. )


- ÖDEME ve/||/<>/> AVİSTO[İt. < A VISTA]

( ... VE/||/<>/> Ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve "görüldüğünde" anlamına gelen bir terim. )


- ÖDEME ile CEREME/CERİME

( ... İLE Başkası tarafından yapılan ya da kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme. )


- ODGUÇ ile OTUNG ile OTUNGLUK/OTUNGLUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yanan odun parçası. İLE Odun. İLE Odunluk. )


- ODİT/AUDIT ile/||/<> ODİTÖR/AUDITOR

( Dinleyiciler. İLE/||/<> İşitsel. )


- ODON-/ODONT-/ODONTİA- ile/||/<> GİNGİV-/GİNGİVO- ile/||/<> ULE-/ULO- ile/||/<> CEMENTO-

( Diş, dişli. Diş biçiminde, diş tedavisi, dişin durumu. İLE/||/<> Diş etleri ile ilgili. İLE/||/<> Diş etleri ile ilgili, skarla ilgili. İLE/||/<> Diş sementumu ile ilgili. )


- ODUG ile ODUGLUK/ODUGLUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Uyanık[uyumayan]. İLE Uyanıklık ya da bilinçlilik. )


- ODUN = HAŞEB = BOIS


- ODUNLU, ODUNSU = HAŞEBÎ = LIGNEUX


- OF ŞOR[İng. < OFF SHORE] değil/yerine/= KIYI BANKACILIĞI


- ÖFKE/GADAP ile CELÂLLENME

( Hiçbir şeyi gözü görmeyecek biçimde kızmak. İLE Haksızlığa karşı haklı olarak gösterilen tepki. )


- ÖFKE ile/değil/yerine/>< ÖKE


- ÖFLEYİP PÜFLEMEK / OFLAYIP PUFLAMAK


- OG ile/||/<> ÖG

( Ovmak. İLE Öğütmek. )


- OĞ ile OĞURÇAK ile OĞURDAK ile OĞRAK ile OĞUR

( An. İLE/VE/||/<>/> Salise. İLE/VE/||/<>/> Saniye. İLE/VE/||/<>/> Dakika. İLE/VE/||/<>/> Saat. )


- OGAR ile OR ile OY
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Alnında beyaz bir leke olan.[at] İLE Rengi parlak kırmızımsı kahverengi ile koyu sarı arasında olan.[at] İLE Kül renginde.[at] )


- ÖGE(UNSUR) ile MUTLAK

( Daha altına inilemeyen. İLE ... )

( ELEMENT vs. ABSOLUTE )


- ÖGE/ÖĞE ile/ve/||/<>/> BİLEŞİK ile/ve/||/<>/> TEK GÖZELİ/HÜCRELİ ile/ve/||/<>/> CANLI ile/ve/||/<>/> ÇOK GÖZELİ/HÜCRELİ ile/ve/||/<>/> İNSAN

( Kimyasal olarak ayrıştırılamayan saf nesneler. İLE/VE/||/<>/> Bir ya da daha fazla ögenin kimyasal olarak birleşmesiyle oluşur. İLE/VE/||/<>/> Bir gözeden oluşan organizmalar. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> Birden fazla gözeden oluşan organizmalar. İLE/VE/||/<>/> ... )


- ÖĞLEN (YEMEĞİ/TATİLİ/ARASI) değil ÖĞLE (YEMEĞİ/TATİLİ/ARASI)

( Halk dilinde. | Meridyen düzlemi.[NIFS-I NEHAR] DEĞİL Gün ortası.[Öğleden önce, öğleye doğru.] )


- OGRAK/OGRAQ ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kara yıgaç/Qara yıgaç adındaki bir sınır bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. İLE ... )


- SAYGI DUYMAK/GÖSTERMEK | DUYAN/GÖSTEREN:
ÖĞRENCİ(N)DEN değil ÖĞRENCİ(N/Y)E


- ÖĞRENİM/ÖĞRETİM ÜNİVERSİTESİ ile/ve/değil/yerine ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ


- ÖĞRETİM BİLGİSİ = FENN-İ TALİM-Ü TEDRİS = DIDACTICS[İng.] = DIDACTIQUE[Fr.] = DIDAKTIK[Alm.] = DIDACTICA[Lat.] = DIDASKEIN[Yun.] = DIDÁCTICO/CA[İsp.]


- ÖĞRETMEK ile/ve/<>/değil/yerine ANLA(T)MAK

( En iyi öğrettiğin şey en çok öğrenmen gereken şeydir. )

( Bir kişiye bilgimin bir bölümünü öğrettiğimde, o kişi, bunun öteki üç bölümünü öğrenemezse, dersimi bir kez daha yinelemem. )

( Hocanın derdi öğretmektir, küstürmek değil! )

( [not] TO TEACH vs./and/<>/but TO EXPLAIN
TO EXPLAIN instead of TO TEACH )

( JIAO ile/değil/yerine ... )


- ÖĞRETMEK ve/||/=/<>/< ÖĞRENMEK

( Öğretirken kendini araya sokmazsın, öğrenirken ben varım demezsin. )

( Öğretirken alçakgönüllülük, öğrenirken o bile değil [tam teslimiyet!(bilgiye tabii! kişiye değil!)]. )

( [öğrenmek] 2 kere. VE/||/=/<>/< 1 kere. )

( TO TEACH and/||/=/<>/< TO LEARN )


- ÖĞRETMEN ile MÜRŞİT

( Öğretir. İLE Dertlendirir. )


- OGRUG ile OGRUG ile OGRUG/OVRUG/OWRUG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İlk.[OGRUG SÜNGÜBİ: Boyundaki ilk omur.] İLE Vadinin kıvrımı. İLE Kenar, sivri çıkıntı. )


- OĞUL/OGUL[dvnlgttrk] ile/<> SÜTOĞUL

( ... İLE/<> Bir kadının, kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasının da evlat olarak benimsediği erkek çocuk. )


- OGULÇUK/OGULÇUQ ile OGULMUK/OGULMUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Rahim. İLE Fasulyenin etrafına sarıldığı, destekleyici düz çubuk, sırık. )


- OGUZ ile OĞUZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir Türk kavmi. | Türkmen. )

( [Yirmiiki koldan oluşur.] kınık/qınıq
kayıg/qayıg
bayundur
eve/yeve/ewe/yewe
salgur
afşar
begtili
bugduz
bayat
yazgır
eymür
kara bölük/qara bölük
alka bölük/alqa bölük
igdir
üregir/yüregir
tutırka/tutırqa
ula yondlug
toger
beçenek
çuvuldar
çepni
çaruqlug )


- OH OLSUN ile/değil/yerine/>< O OLSUN


- OKB ile/<> OKKB

( Obsesif-Kompulsif Bozukluk İLE Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu )

( Kaygı bozukluğu biçimi. İLE/<> Kişilik bozukluğu biçimi. )

( Belirtilerin şiddeti, zamanla değişir. İLE/<> Belirtiler, aynı kalmaya eğilimlidir. )

( Kolaylıkla tespit edilebilir. İLE/<> Kolaylıkla tanımlanamaz. )


- ÖKE/DEHÂ ve/||/+/<>/> GÜZELLİK


- ÖKE = DÂHİ = GENIUS[İng.] = GÉNIE[Fr.] = GENIE[Alm.] = GENIUS < GIGNO:YARATIYORUM[Lat.] = GENIO[İsp.]


- OKIMAK/OQIMAQ ile OKIMAK/OQIMAQ ile OKIMAK/OQIMAQ/OGIMAK ile OKUT/OQUT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çağırmak. İLE Okumak. İLE Kusmak. İLE Bir yemeğe katılmaya ya da beyin huzuruna çıkmak üzere alınan çağrı/davet. )


- OK/OQ ile OK/OQ / EV OKI/EW OQI ile OK/OQ ile OK/OQ ile OK/OQ ile OK/OQ ile OK/OQ ile OKÇI/OQÇI ile OQLUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ok. İLE Evin kirişi. İLE Mirasta düşen pay. İLE Bir malı bölüşürken ya da toprakları paylaşırken çekilen kuradaki pay. İLE [OK YILAN/OQ YILAN: Kendini hedefinin üzerine savuran yılan.] İLE Eylemlerin ardından gelen bir pekiştirme ilgeci. İLE Durum anlatan ifadelere eşlik eden bir ilgeç. İLE Okçu. İLE Sadak.[Okların içine konduğu kılıf.] )


- OKSİDAN/OXIDANT[İng.] değil/yerine/= OKSİTLEYİCİ


- OKSİDASYON/OKSİTLE(N)ME/OXIDATION[İng.] değil/yerine/= YÜKSELTGE(N)ME


- OKSİDATİF/OXIDATIVE[İng.] değil/yerine/= OKSITLEYEN


- OKSİJENATÖR/OXYGENATOR[İng.] değil/yerine/= OKSİJENLENDİRICİ


- OKSİJENİZASYON/OXYGENATION[İng.] değil/yerine/= OKSİJENLENME


- OKSİMETRİ/OXIMETRY[İng.] değil/yerine/= OKSİJEN ÖLÇÜMÜ


- OKSİT[Fr. < Yun.] ile OKSİLİT[Fr. < Yun.] ile ONEJİT[Fr.]

( Oksijenli bir öğe ya da kökle bileşmesiyle oluşan madde. İLE Suyla birleştirğinde, oksijen açığa çıkaran, bileşiminde nikel ve bakır tozları bulunan, sodyum ve potasyum peroksit. İLE Hidratlı doğal oksit. )


- ÖKSÜZ MEHMET PAŞA değil ÖKÜZ MEHMET PAŞA


- OKTAN[Fr.] ile OKTANT[Fr.]

( Petrolde bulunan, renksiz, sıvı durumunda olan hidrokarbon. İLE Yıldızların yüksekliğini ve açı uzaklığını gözlemeye yarayan araç. )


- OKTAV ile/ve/< GAM ile/ve/< AKOR(D)[< Lat. ADCORDIS: Akıl ve gönüle doğru.]

( İki Do arası. Sekiz sesten oluşan ses. İLE/VE Notaların baştan sona ve/ya da sondan başa tek solukta okunması. [ DO-RE-Mİ-FA-SOL-LA-Sİ--D0--Sİ-LA-SOL-FA-Mİ-RE-DO ] İLE/VE Üç ya da daha çok sesten oluşan üçlü aralıklar şeklinde dizilebilen her uyum. | En az üç sesin aynı anda çalınması. )

( Türk mûsikîsinde Akord Ney'e göre yapılır. )

( OCTAVE vs./and SCALE(/HEXACHORD) vs./and ACCORD )


- OKUMAYA DEĞER ŞEYLER YAZMAK ve/||/<> YAZILMAYA DEĞER ŞEYLER YAŞA(T)MAK


- OKUYAN/YAZAN ile/ve/değil/yerine OKUR-YAZAR


- OLAN ile/ve/<>/||/hem de ÖLEN ile/ve/<>/||/hem de YANAN ile/ve/<>/||/hem de YENİLEN

( Hiçbirine, çözüm yoktur. )


- OLAN ile/ve/||/<> ORAN


- OLANAK = İMKÂN = POSSIBILITY[İng.] = POSSIBILITÉ[Fr.] = MÖGLICHKEIT[Alm.] = POSSIBILITAS, POTENTIA[Lat.] = POSIBILIDAD[İsp.]

( İMKÂN: Mekân yaratmak. )


- OLANI BİLMEK ve/||/<>/>/< ORANI BİLMEK


- ... (OLARAK) GÖRÜLÜR ile ... (OLARAK) GÖRÜNÜR


- OLAY "AÇLIĞI" ile/ve/değil/||/<>/< ONAY AÇLIĞI


- OLAY ve/||/<>/< KOLAY

( Olay ortaya çıkınca, çözümü de belirsizliğe göre nispeten daha kolay olur. )


- ÖLÇEYİĞLE değil ÖLÇEĞİYLE(< ÖLÇEĞİ İLE)


- ÖLÇÜ ile/ve/<> ÖLÇÜT ile/ve/<> ÖLÇEK


- ÖLÇÜ/VEZ(İ)N:
SİMGEDE/YAZIDA değil KULAKTA!


- OLDRUM ile OLDUK/OLDUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sakatlanmış kişi. İLE Nalsız. )


- OLDU" ile/değil OLDUĞU


- ÖLE" değil ÖYLE


- [Fr.] OLEİK ile OLEİN ile OLEFİN

( Yağlarda, gliserin ile birlikte bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan, 4 °C'de billur durumunda katılaşan sıvı bir madde. İLE Sıvı yağlarda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri. İLE Etilen gibi yapısına başka bir öğe ya da kök sokulabilen, karbonlu hidrojenlerin genel adı. )


- ÖLENE KADAR ile/değil ÖĞLENE KADAR


- OLGUSALLIK = REALITY[İng.] = RÉALITÉ[Fr.] = REALITÄT[Alm.] = REALITATIS[Lat.]


- OLIÇ ile OLIÇIM[Karluk/Qarluk]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çocuklara sevgi bildirmek için kullanılan bir ilgeç. İLE Sevgili oğlum. )


- OLİVİN/PERİDO(T)[Fr.] ile ZEBERCET/KRİZOLİT[Fr. < CHRYSOLITE]

( Sarımsı yeşil renkli, cam parıltılı, magnezyum ve demirli silikat. İLE Değerli olan olivin. )


- OLMAYAYDI değil OLMASAYDI


- ÖLMEK ile/ve/değil/yerine OLMAK


- ÖLÜ/CESED[Ar. çoğ. ECSÂD], MEYYİT[Ar. < MEVT çoğ. EMVÂT][İt. MORTO] ile/değil/yerine NA'Ş/NAAŞ


- KİŞİ:
ÖLÜ ve ÖLÜMLÜ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOLU ve OLUMLU


- OLUCAK değil OLACAK


- OLUK/OLUQ ile OLUK/OLUQ / OLAK/OLAQ ile OLUK/OLUQ ile OLUK/OLUQ ile OLUT ile OPRI ile OYTURMAK/OYTURMAQ ile OYUŞMAK/OYUŞMAQ ile OYULMAK/OYULMAQ ile OYUQ[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dayanıklı, azimli kişi. İLE Ağaç kütüğünün içi oyularak yapılmış herhangi bir şey. | Yalak. İLE Küçük kayık.[Ağaç kütüğünün içi oyularak yapılmış olan.] İLE Eskimiş ve yıpranmış [giyecek]. İLE Yetişkin. | Olgunluk evresini yaşayan kişi. İLE Çukur ya da oyuk. İLE İçini boşaltmak. İLE İçini boşaltmada karşılıklılık, yardımlaşma. İLE Zeminin/toprağın çökmesi. İLE Korkuluk. | Yolu işaret eden taş. )


- ÖLÜM:
ANIMSA(YA)MADIĞIMIZDA değil ANIMSANMADIĞIMIZDA


- ÖLÜM ile ÖTANAZİ["ÖTENAZİ" değil!]

( Hayatın tamir edemediğine, ölüm son verir. )

( [argo] KUYRUĞU TİTRETMEK, CIZLAMI ÇEKMEK ile ... )

( Ölüm riski, Duckworth Ölçeği kullanılarak hesaplanabilir[Royal Statistical Society dergisi düzenleyicisi Frank Duckworth(Dr.) tarafından tasarlanmıştır]. Bu ölçek, herhangi bir eylem sonucundaki ölme olasılığını ölçer. En güvenli eylem türü 0 sonucunu verirken, sonucun 8 çıkması eylemin kesin ölümle sonuçlanacağı anlamına gelir.

Rus Ruleti oyunu 7.2'lik bir risk taşır. 20 yıllık kaya tırmanışının riski 6.3'tür. Bir kişinin öldürülme riski 4.6'dır. Ayık ve orta yaşlı bir sürücünün direksiyonda olduğu ve 160 km. hızla gerçekleşen bir araba yolculuğu 1.9'luk bir risk taşır. Yıkıcı bir asteroid çarpmasından (1.6) biraz daha risklidir.

Bu ölçekte 5.5 özellikle tehlikeli bir sonuçtur. Bu değer trafik kazası nedeniyle, bir kişinin kazayla düşmesi sonucu ya da elektrik süpürgesi kullanırken, bulaşık yıkarken ya da sokakta yürürken ölme riskini belirtir. )

( http://olmehakki.blogspot.com.tr )

( RİHLET, İRTİHÂL, KÛS-İ RAHÎL, ZIYÂ-İ EBEDÎ ile ... )

( MERG ile ... )

( DEATH vs./avec [Fr.] EUTHANASIE )

( KUYRUĞU TİTRETMEK ile ... )


- OLUMLU ile/ve/||/<>/> OYLUMLU/HACİMLİ


- OLUMSUZLAMA, DEĞİLLEME = NEGATION, DENIAL[İng.] = NÉGATION[Fr.] = NEGATION[Alm.] = NEGATIO[Lat.]


- OLUMSUZLUK değil/yerine/>< "ÖLÜMSÜZLÜK"

( Olumsuzlukları yönetebildiğimiz ve/ya da zihnimizden uzak tutabildiğimiz oranda, farkındalıkla dolu bir "ölümsüzlük" alanına çıkılır. )


- OLUMSUZLUKLARI/OLUMSUZLUKLARDAN:
"BESLE(N)ME" ile/ve/<> "BEZE(N)ME"


- OLUR"
ile/ve/değil/||/<>/><
NA OLUR ve/||/<> NAH OLUR


- ÖLÜRSE/M" değil ÖLÜNCE


- OLUŞ (VUCUD)


- OLUŞ(TUR)MAK ile/ve/||/<>/> ÖRGÜTLE(N)MEK


- OLUŞUM/TEŞEKKÜL[Ar.] ve/<> TEŞEKKÜR


- OLUŞUM = TEŞEKKÜL = FORMATION[İng., Fr.] = BILDUNG[Alm.] = FORMACIÓN[İsp.]


- OMT/OBJECT MODELING TECHNİQUE[İng.] değil/yerine/= NESNE MODELLEME TEKNİĞİ


- ÖMÜR[< ÖMR < UMÜR]/HAYAT[Ar.] değil/yerine/= YAŞAM


- OMURGA ile KARİNA[İt. < CARENA]

( ... İLE Gemi omurgası. | Gemi teknesinin su içinde kalan bölümü. )


- OMURGASIZ/LIK" ile/değil ÂŞIK/AŞK


- OMUZ OMUZA (VERMEK)


- ONAYLAMAMA (RAFD)


- [önce] UMUT" sonra UNUT!"


- ÖNCEL ile ÖNCÜL


- ÖNCELİK ve/||/<>/>/< İNCELİK


- ÖNCELİKLİ/ÖNCELİĞİ (OLAN) ile/ve ÖNEM(L)İ (OLAN)

( Önde gelmesi gereken, öne alınmalıdır. )

( TAKADDÜM ile/ve EHEMMİYET )

( (THE) PRIORITY(/PRIMARY) vs./and (THE) IMPORTANT(/IMPORTANCE) )


- ONCHO-/ONCO-/-ONCUS ile/||/<> -PHYMA ile/||/<> ADEN-/ADENO- ile/||/<> -OMA

( Tümör, belirli bir yerdeki tümör. İLE/||/<> Derinin bir bölümünün şişmesi, tümör. İLE/||/<> Bez ile ilgili [adenom: Bez tümörü]. İLE/||/<> Tümör ya da patolojik durum. )


- ÖNCÜ ile/ve/||/<> ÖNCÜL


- ÖNCÜ ile/ve/değil/||/<> ÖNE GEÇEN/ÇIKAN


- ÖNEMLİ OLAN" ile/ve/değil/yerine ÖNEMİ OLAN

( Herşeyin bir (az/orta/çok) önemi(değeri) vardır fakat önemli olup olmamayı, öncelik belirler. )


- ÖNERGE ile/değil ÖNERME


- ÖNERME ile/ve/değil/||/<>/> ÖNERİ

( [not] PROPOSITION vs./and/but/||/<>/> SUGGESTION )


- ONG[Çigil] ile ONGAMUK/ONGAMUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sağ. [ONG ELİG: Sağ el.] İLE Sağ elini kullanan kişi. )


- ONGÜJİN ile GULYABANİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( "Çölden geçenlere saldıran bir gulyabani". İLE ... )


- ONLA/ŞUNLA-BUNLA değil ONUNLA/ŞUNUNLA-BUNUNLA


- ONMAK/ONAR ile/ve/||/<> ONAMAK

( Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak. | Eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak. | Sayrılıktan, dertten kurtulmak, şifa bulmak, felâh bulmak, iflâh olmak. İLE Uygun bulma. )

( ONMAZ: İyilişme olanağı bulunmayan. )


- ONU(/BENİ/SENİ) "BÖLMEK/KESMEK" değil SÖZÜ/KONUYU/AKIŞI "BÖLMEK/KESMEK"


- OO- ile/||/<> OVİ-/OVO- ile/||/<> OÖPHOR-/OÖPHORO- ile/||/<> OVARİ-/OVARİO-/OARİ-/OARİO- ile/||/<> SALPİNG-/SALPİNGO-/-SALPİNX ile/||/<> ORCHİ-/ORCHİD-/ORCHİDO-/ORCHİO-/-ORCHİSM ile/||/<> OSCHE-/OSCHEO- ile/||/<> BLAST-/-BLASTİC/BLASTO-/-BLASTY ile/||/<> -SPERM/SPERM-/-SPERMA/SPERMAT-/SPERMATO-/-SPERMİA/SPERMO-

( Yumurta. İLE/||/<> Yumurta. İLE/||/<> Yumurtalık, yumurtalığa ait, ovaryum. İLE/||/<> Yumurta/ovaryum ile ilgili. İLE/||/<> Tüp, boru, Östaki ya da Fallop tüpleri. İLE/||/<> Testis, testis ile ilgili durum. İLE/||/<> Testis torbası, skrotum. İLE/||/<> Germ; döl; öz; ateşleme, patlama; tomurcuk, tomurcuklanma, filizlenme ile ilgili, doğurgan göze ile ilgili, ana göze ile ilgili. İLE/||/<> Tohum, döl, semen. )


- OOOH değil/yerine AAAH


- OP-/OPTO- ile/||/<> -OPSİS/OPHTHALM-/OPHTHALMO- ile/||/<> -OPİA ile/||/<> -OPSİA/-OPSİS/-OPSY ile/||/<> -OPY ile/||/<> CERAT-/CERATO-/KERA-/KERAT-/KERATO- ile/||/<> OCUL-/OCULİ-/OCULO- ile/||/<> CORE-/CORO-/-CORİA ile/||/<> PHAC-/PHACO- ile/||/<> ANİSOKORİ ile/||/<> DACRY-/DACRYO- ile/||/<> LACRİMO-/LACHRYMO- ile/||/<> CYCL-/CYCLO- ile/||/<> TARS-/TARSO- ile/||/<> İRİD-/İRİDO- ile/||/<> CANTH-/CANTHO- ile/||/<> BLEPHAR-/BLEPHARO-/-BLEPHARON ile/||/<> -SCOPE/-SCOPİC/-SCOPY ile/||/<> PHOR-/-PHORE/-PHORİA/PHORO-/-PHOROUS ile/||/<> ASTHENO-

( Görme, optik. İLE/||/<> Göz. İLE/||/<> Göz, göz kusuru ile ilgili. İLE/||/<> Özel görme ya da görünüm tipi ile ilgili. İLE/||/<> Boynuzsu doku | Kornea. İLE/||/<> Göz, gözle ilgili, göze ait. İLE/||/<> Lens ya da göz merceği ile ilgili. İLE/||/<> Göz bebekleri/Pupiller ile ilgili. İLE/||/<> Göz bebeklerinin farklı büyüklükte olması. İLE/||/<> Göz yaşları ile ilgili. İLE/||/<> Gözyaşı ve ilgili yapılarla ilgili. İLE/||/<> Devir, halka, daire, dairesel, gözün silier nesnesi ile ilgili. İLE/||/<> Göz kapaklarının kenarları ile ilgili, ayağın tarsal bölümü ile ilgili. İLE/||/<> İris. İLE/||/<> Gözün köşeleri ile ilgili, kontusla ilgili. İLE/||/<> Göz kapakları, kirpiklerle ilgili. | Göz kapağı hastalıkları ile ilgili. İLE/||/<> İnceleme için kullanılan araç, görmeyi sağlayan araç, görme, inceleme. İLE/||/<> Taşıyan, yüklenen, görme ekseninin dönmesi. İLE/||/<> Güçsüzlük, zayıflık [astenopi: Göz yorgunluğu]. )


- OPAK/OPAQUE[İng.] değil/yerine/= IŞIKGEÇİRMEZ


- OPAK[İng. OPAQUE]/MAT[Fr.] değil/yerine/= DONUK[>< PARLAK]


- OPERA ile/değil/||/<>/> OPERET


- OPITMAK/OPITMAQ ile OPRAMAK/OPRAMAQ ile OPRAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir şeyi gizlemek/saklamak. İLE Yıpranmak. İLE Paçavraya dönmüş giysi ya da benzeri nesne. )


- OPSİYON[İng. < OPTION] değil/yerine/= SEÇENEK/ÖZGESEÇİM


- OPTİK DİSK/OPTIC DISK[İng.] değil/yerine/= KÖR NOKTA


- OPTİK/OPTIC[İng.] değil/yerine/= GÖZ YA DA GÖRME (İLİŞKİLİ)


- OPTİK PAPİLLA/OPTIC PAPILLA[İng.] değil/yerine/= KÖR NOKTA


- OR-/ORO-/OS- ile/||/<> ORO-/ORRHO- ile/||/<> URANO-/URAN-/URANİSCO- ile/||/<> SER-/SERO- ile/||/<> STOM-/STOMA-/STOMAT-/STOMATO-/-STOME/-STOMİA/-STOMO-/-STOMY ile/||/<> CİON-/CİONO-/KİONO-

( Ağız. İLE/||/<> Serum. İLE/||/<> Damakla ilgili. İLE/||/<> Serumla ilgili, seröz. İLE/||/<> Ağız ya da ağız benzeri giriş, ağzın durumu ya da tipi ile ilgili. İLE/||/<> Küçük dil, uvula ile ilgili. )


- ORADAN ile/ve/||/<> BURADAN


- ORAK/KALIÇ / ORGAK/ORGAQ[dvnlgttrk] ile/ve/değil TIRPAN[Yun.]/BAŞTAR[< dvnlgttrk]

( Sapı kısa olan. İLE/VE/DEĞİL Sapı uzun olan. )

( Yarım çember biçiminde yassı, ensiz ve keskin metal bir bıçakla, buna bağlı bir saptan oluşan ekin, ot vb. biçme aracı. | Ekin biçme zamanı. | Ekin, ot vb. biçme işi. İLE/VE/DEĞİL Uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, ekin vb.ni biçmeye yarayan, hafifçe kıvrık, uzun çelik bıçak. | Güreşte devirmek amacıyla rakibin ayak bileklerine hızla ayak vurarak yapılan bir oyun. )

( DÂS, DÂSE ile/ve/değil ... )


- ORANG = VARANG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Rum ülkesi yakınlarında bir yer adı.[Rum ülkesiyle karşılaştırıldığında kuzeyde yer alır.] )


- ORAN/TI/LI/LIK / NİSBÎ ile/ve/<> GÖRELİ/LİK / İZÂFİYET

( PROPORTION vs./and/<> RELATIVITY )


- ORDI[< ORMAK/ORMAQ] ile ORDU ile ORDU ile ORDU/FERRAŞ ile ORDU ile ORDU/ARDUTAL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir tarlayı ya da başka bir şeyi biçmek. İLE Bir Hakan'ın yaşadığı yer/yapı [sarayı].[KAŞGAR = ORDU KENT/ORDU KEND: Hakan'ların oturduğu kent.] İLE Balâsâgün yakınlarında bir yer. İLE Hakan'ın kalacağı yeri, yatağını düzenleyen, derleyen toplayan kişi. İLE Bir hayvanın yeraltındaki yuvası.[Sıçanın kovuğu, gelinciğin deliği] İLE Hamamotu.[Tüy dökücü bir nesnenin yapımında kullanılır.] )


- ORDIR/ORDER[İng.] değil/yerine/= HEKİM İSTEMİ


- ORG ile/ve ARMONYUM/HARMONYUM[Fr.]/REGAL

( Erganun. İLE/VE Kamışlı org. | Dış görünüşü piyanoya benzeyen, körüğü ayakla işletilen küçük org. )


- ORGANİK[İng. < ORGANIC] değil/yerine/= DİRİMSEL


- KİMYA/FİZİK/DOĞA/NESNE:
ORGANİK (KİMYA)(BİLEŞİK/LER) ile/ve/||/<>/>< İNORGANİK/ANORGANİK (KİMYA)(BİLEŞİK/LER)

( Karbon temelli bileşiklerin yapısını, özelliklerini ve tepkimelerini inceler.[proteinler ve karbonhidratlar] İLE/VE/||/<>/>< Karbon dışındaki ögelerin ve bileşiklerin kimyasını inceler.[tuzlar ve mineraller] )

( Karbon bileşiklerini inceleyen kimya dalı. İLE/VE/||/<>/>< Karbon dışındaki ögelerin bileşiklerini inceleyen kimya dalı. )


- ORGANİZE/ORGANIZED[İng.] değil/yerine/= DÜZENLENMİŞ | YAPILANMIŞ


- ÖRGENLER/ORGANLAR, UZUVLAR, ÂLETLER = ÂLÂT = ORGANES


- ÖRGEN/ORGAN, UZUV = ÂLET = ORGANE


- ÖRGÜ ve/||/<>/> GÖRGÜ


- ÖRGÜ ile/ve/<> ÖRÜ

( Örnek eylemi ya da biçimi. | Tığ ya da şişlerle, ilmiklerin yan yana getirimesiyle örülerek yapılmış şey. | Örülmüş saç bölüğü, belik. | Dokumacılıkta atık ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belirli bir desene göre kesişmesi. | Bazı sinir ya da damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum. | İletişim, ulaşım vb.'nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi. | Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi ya da çatısı. | Örülerek yapılmış olan. İLE Örnek işi. | Otlak. | Tarlalarda, sele karşı yapılmış set. | Yama olarak yapılan örgü. )


- ORHAN ile/değil ORHUN

( Kentin yöneticisi/yargıcı. İLE/DEĞİL Orta Asya'da ırmak. )


- ORILAMAK/ORILAMAQ ile ORILAMAK/ORILAMAQ ile ORLAŞMAK/ORLAŞMAQ / ORILAŞMAK/ORILAŞMAQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bağırmak. İLE Övünmek ve bu böbürlenmede aşırıya kaçmak. İLE Haykırış ve haykırışın yükselmesi, halkın haykırması. )


- ORMANGÜLÜ(KOMAR/KUMAR) ile/||/<> MOR ÇİÇEKLİ ORMANGÜLÜ

( RHODODENDRON cum/||/<> RHODODENDRON PONTICUM )


- OROSPU/LUK / KAHPE[Ar. < KAHBE] / EKEK/LİK / ERSEK[dvnlgttrk] ile FÂHİŞE/LİK | KEVÂŞE

( Kısaca: Orospuluk Zihinde; Fahişelik Gövdede
Orospuluk, spekülatif düşüncelerle, çıkara yönelik, işine geldiği gibi hareket etme eğilimi(eşeysel göstergesi olmaksızın). İLE Fahişelik ise, içinde bulunduğu/bulunmuş oldukları koşullardan/olumsuzluklardan/"acziyetten" kaynaklanabilen, çok geniş/özel nedenlere dayanabilen ya da kişisel seçim/karar ile gövdenin eşeysel yönde, nesnel karşılığı için kullandırılması. )

( BAGIYY [çoğ. BAGAYÂ] )


- ORTA ile/ve/||/<> ORTAY/MERKEZ[Ar.]


- ORTADOKS değil ORTODOKS


- ORTAK NOKTA ile/ve BENZE(T)MEK

( COMMON POINT vs./and TO LIKEN )


- ORTAM ile/değil ORTAĞIM


- ORTAM ile/ve/değil/<> ORTALIK


- ÖRTBAS["ÖRTPAS" değil!] ETMEK ile KORUMAK ile BASTIRMAK ile GÖZARDI ETMEK

( ... vs. TO IGNORE )


- ORTH-/ORTHO- ile/||/<> OST-/OSTE-/OSTEO-/-OSTEON ile/||/<> OSSEO-/OSSİ- ile/||/<> SPHEN-/SPHENO- ile/||/<> CHONDR-/CHONDRİ-/CHONDRİO-/CHONDRO- ile/||/<> FRACT-

( Düz, normal, doğru, gerçek. İLE/||/<> Kemik. İLE/||/<> Kemik, kemiksi. İLE/||/<> Kama, kama biçiminde, sfenoid kemikle ilgili. İLE/||/<> Kıkırdaktan oluşmuş, kıkırdak. İLE/||/<> Kırık, kırılma. )


- ORTOREKSİYA NERVOZA/ORTHOREXIA NERVOSA[İng.] değil/yerine/= SAĞLIKLI BESLENME TAKINTISI


- ÖRTÜ/PERDE[Fars.]/HİCAB[Ar.]:
BURKU ile NİKAB ile LİFAM ile LİSAM ile HIMAR ile NASİF ile MİKNE'A ile CİLBAB


- ÖRTÜ ile/değil ÖRTENEK

( ... İLE/DEĞİL Hayvanların gövdesini örten deri, kıl, tüy, pul gibi dokuların tümü. | Bazı örgenleri örten zarlara verilen ad. )


- ORTU ile OTRA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Herhangi bir şeyin ortası. İLE Herhangi bir şeyin ortası ya da kenarları olan herhangi bir şeyin ortası. )


- ÖRTÜK ile ÖRTÜLÜ ile ÖRÜLÜ

( Örtülü, kapalı. İLE Örtüsü olan. | Örtülmüş, bir şey ile kaplanmış. | Açıklama yapmadan, kapalı olarak, müphem. İLE Örülmüş olan. )


- ÖRTÜK = ZIMNİ = IMPLICIT[İng.] = IMPLICITE[Fr.] = IMPLIZITE[Alm.]


- ORTUK/ORTUQ = ORTAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ORUÇ ile/ve/değil SAVM-I DÂVÛD

( ... İLE/VE/DEĞİL Bir gün tutarak, bir gün tutmadan uygulanan oruç. )


- ORUM ile ORUT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir tutam ot. İLE Bir yıllık kurumuş ot. )


- ÖRÜMCE ile ÖRÜMCEK

( Yeşil renkli tırtılları, incirde yaprak ve ham meyve kemiren kelebek. İLE Örümcekler takımından, eklemli hayvan. | Örümceğin ördüğü. | Yürüteç. )

( ANTHOPHILA PARIANA cum ARANEA )


- ÖRÜMCEK ile/değil DEVE ÖRÜMCEĞİ/SARIÖMER/SARIKIZ/BÖĞ/BÖĞÜ/BÖYÜ

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )

( Kuzey Irak çöllerinden gelen bu böcek, zehriyle bir insanı öldürebilecek güçtedir. )

( Sıcak ve kuru arazilerde yaşarlar. Genellikle geceleri ortaya çıkarlar. )

( Çok saldırgan yapıları vardır. Güçlü çene yapısı nedeniyle et parçasını dahi koparabilirler. )

( Yetişkin bir Sarı Ömer'in boyu, yetişkin bir insan eli kadardır. )

( İkisi aynı ortamda kalsa ikisinden biri ölene kadar durmadan savaşırlar. )

( Hızlı zıplama yetenekleri sayesinde avını kolayca yakalayabilirler. Bir metreye kadar zıplayabilen türleri vardır. )

( Örümceğimsiler sınıfının en hızlısıdır. Hızlı koşma konusunda eklembacaklılar filumu içinde yer alan Amerika hamamböceği (Periplaneta americana) türünden sonra ikinci sırada Galeodes cinsinden, Sarı Ömer'ler yer alır. )

( ... İLE/DEĞİL )

( ... cum SOLIFUGAE )

( ... vs. CAMEL SPIDER )


- ÖRÜNTÜ ile/ve/<> GÖRÜNTÜ

( PATTERN vs./and/<> APPEAR )


- OSAL ile OSAYUK/OSAYUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Savsak, özen göstermeyen kişi. İLE Boşlayan/ihmalkâr kişi. )


- OŞİNOGRAFİ[İng. < OCEAN] değil/yerine/= ANADENİZ BİLİMİ


- OSMO-/OZ- ile/||/<> OZO- ile/||/<> OSMO- ile/||/<> OSPHRESİO-

( Koku. İLE/||/<> Hoşa gitmeyen koku. İLE/||/<> İmpuls, ozmoz, impuls ya da ozmozla ilgili. İLE/||/<> Koku duyusu. )


- OSURMAK ile OSRUK/OSRUQ ile OSURGAN ile OSRUŞMAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gaz çıkması. İLE Osuruk. İLE Çok osuran. İLE Osuruk yarıştırmak. )


- OT ile/||/<> ÖT

( Zehir[acı kavramından, ilaç/ilaç için kullanılan ve ilaç yapılan bitki]. İLE/||/<> Acı, safra. )


- ÖTANAZİ["ÖTENAZİ" değil!]/EUTHANASIA[İng.]/EUTHANASIE[Fr.]/STERBEHILFE[Alm.] ile ÖLÜM İSTEĞİ VE HAKKI


- OTARŞİ/OTOKRASİ[Yun. AUTOS: Kendi. | KRATOS: Erk.] ile/değil/yerine/>< OTARSİ[Fr. < Yun.]

( Hükümdarın, tüm siyasal erki elinde bulundurduğu yönetim biçimi. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ekonomik alanda, kendi kendine yeterli olmaya yönelen bir ülkenin yönetim biçimi. )


- ÖTEKİLERE (")MUHTAÇ OLMA(") ile/ve/değil/||/<>/> ÖTEKİLER İÇİN SÜRDÜRME


- OTİZM ile/ve/değil/<>/> SUSKUNLUK/MUTİZM


- OTOGAR ile OTOKAR[Fr. < Yun.]

( Kentlerarası çalışan motorulu taşıtların, yolcularını aldıkları ve indirdikleri yer, garaj. İLE Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük otobüs. )


- OTOKRİTİK[İng. < AUTOCRITIC] değil/yerine/= ÖZELEŞTİRİ


- OTOMATİK TAKSONOMİ SİSTEMİ/AUTOMATIC TAXONOMY SYSTEM[İng.] değil/yerine/= OTOMATİK SINIFLANDRMA DÜZENİ (YAPAY ZEKÂ)


- SULTA[Ar.] / OTORİTE/R[İng. < AUTHORITY/Fr. < AUTORITÉ] değil/yerine/= YETKE/Cİ | BASKI / YETKİLİ | UZMAN


- OTTUZ ile OTTUZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Otuz[30]. İLE Üç[3]. )


- OTUR(T)MAK ile ÖRTÜŞ(TÜR)MEK

( TO FIT WELL vs. HARMONIZE )


- OTURUM ile OTURUŞ

( Bir meclis ya da kurulun, çözümlenmesi ve/ya da çözülmesi gereken sorunları görüşüp tartışmak üzere yaptığı toplantı, celse. | Yasama meclislerinin birleşimlerinden her biri. İLE Oturma eylemi ya da biçimi. )


- OVAL[Fr. < OVALE] ile ELİPS[Fr. < ELIPSE]

( Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı. | Özellikle elips gibi iki bakışım ekseni olan kapalı eğrinin oluşturduğu biçim. İLE Tüm noktalarının belirli iki ayrı noktaya olan uzaklıklarının toplamı birbirine denk olan kapalı eğri. | Eksilti. )


- OVAL[Fr. < OVALE]/BEYZÎ[Ar.] değil/yerine/= SÖBE

( Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı. | Özellikle elips gibi iki bakışım ekseni olan kapalı eğrinin oluşturduğu biçim. )


- ÖVGÜ ile/ve/||/<>/>< SÖVGÜ, ŞETİM/ŞETM[Ar.]

( İkisi de, bilgisizliğin göstergesi ve bilgisizlik oranıncadır. )

( Övgünün aldatıcı ve yıkıcı etkisinden kaçmanın tek yolu, çalışmaya devam etmektir. )

( Aşırı övenler ile aşırı sövenlerin ortak noktası, her zaman ve zemin için saklayacak bir şeylerinin olmasıdır. Saklayanlar, bir şeyleri korumak için, dikkati, uclara çekerek, çıkar sağlamaya ve/ya da yanıltmaya çabalarlar. )

( Övgüsü tez/hızlı olanın, sövgüsü de tez/hızlı olur. )


- ÖVGÜ(MEDH) >< YERGİ(TENKİD)


- OXŞAMAQ[Azr.] = BENZEMEK[Tr.]


- OXY ile/||/<> ESTHE-/ESTHESİO- ile/||/<> TACHEO-/TACHO-/TACHY- ile/||/<> BRADY-

( Akut, şiddetle algılanan, keskin şiddetli, çabuk, hızlı. İLE/||/<> Duyma, hissetme, duyulanım, algılayıcı oluşumlarla ilgili. İLE/||/<> Hız, kayma, hızla ilgili, hızlı, çabuk. İLE/||/<> Yavaş, yavaşlama. )


- OXYMORON ile EUPHEMISM(ÖFEMİZM)/ÖRTMECE

( Abartılı pekiştirme. İLE Kaba ya da ağır bir söz yerine aynı anlamı veren daha hafif bir söz. )

( "OXYMORON"LAR

* NEDENSİZ NEDEN
* FARKINDALIĞIN DUYARLILIĞI
* YOĞUNLUĞUNDAN ALGILANAMAMA

* "KORKUNÇ GÜZEL"

* "KORKUNÇ KOMİK"

* "KORKUNÇ TİTİZ"

* "DEHŞET GÜZEL"

* "DEHŞET ÖRNEK"

* "DEHŞET ÖNEMLİ"

* "MÜTHİŞ KÖTÜ"

* "MANYAK İYİ"

* "MANYAK BİŞEY"

* "AŞIRI SAĞLIKLI"

* "AŞIRI SEVGİ/SEVMEK"

* "ACAYİP BEĞENMEK"

* "ACAYİP ZEVKLİ"

* "ACAYİP MUHTEŞEM"

* "ACAYİP ÇOK"

* "AŞIRI UYGUN"

* "MUHTEŞEM ŞAİBE"

* "ŞİDDETLE İSTEMEK"

* "ŞİDDETLE ÖNERMEK"

* "ŞİDDETLİ SEVGİ"

* "ŞİDDETLİ DİKKAT"

* "SIKI YAĞMAK"

* "FELÂKET GÜZEL"

* FELÂKET DİNLENDİRİCİ

* "FENA ALBÜM"

* "KÖTÜ OLMAK"

* "KÖTÜ DEZAVANTAJ"

* "PİS ÇARPMAK/BAKMAK"

* "PİS YAKALADIN"

* "PİS (BİR) DURUM"

* "AKILLARA ZARAR ..."

* "DELİ PARA"

* "KÖPEK PARA"

* "TATLI BELA"

* "TATLI ACI"

* "ÇOK AZ"

* "PİS AĞRI"

* "PİS ATLAMAK/BAKMAK/ÇARPMAK"

* "HİÇ YOK"

* "BİRAZ FAZLA"

* "GEVEZE SUSUŞ"

* "DOLU BOŞLUK"

* "ZERREDEKİ OKYANUS"

* "NOKTANIN SONSUZLUĞU"

* "MUHTEŞEM HATA"

* "MÜTHİŞ FELÂKET"

* "FELÂKET MUHTEŞEM"

* "FEVKALÂDE RAHATSIZ EDİCİ"

* "VALLAHİ ÖYLE GALİBA"

* (GÜZEL İÇİN:) "ÂFET"

* "FUCK'N UNBELIEVABLE"

* "DEAFENING SILENCE"

* "MOURNFUL OPTIMIST" )


[Yukarıdakilerin hiçbiri zorlama, uydurma sözcükler değil bir biçimde, bazı yerlerde kullanılmış, görülmüş/duyulmuş "tamlama"lardır.] )


- ÖYLE BİRİSİNLE ... değil ÖYLE BİRİYLE ...


- ÖYLE BÖYLE (DEĞİL)


- ÖYLE["ÖLE" değil!] ile BÖYLE["BÖLE" değil!]

( Oradaki/zihindeki/paylaşılmaz. İLE Buradaki/görünür/görünür varsayma/paylaşılır. )

( Konuşma sırasında araya giren gereksiz/yerli-yersiz "Böyle" eklemelerine dikkat edilmeli, sakınılmalı/kaçınılmalıdır, yer verilmemelidir/kullanılmamalıdır. Kendi zihninizdeki süreci "Böyle" sözcüğünü kullanarak "anlatabildiğiniz düşüncesi"nden vazgeçmek gerekiyor. )

( [LIKE] THAT vs. [LIKE] THIS )


- OYNAGU ile OYNAK/OYNAQ ile OYNAŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Oyun alanı, eğlence yeri. İLE Oynak kadın. İLE Evlilikdışı olarak bir adamla sevişen kadın. )


- OYUK ile/ve/değil/||/<>/> KAKLIK/MAĞARA[Ar. < MAGARE]

( İçi boş ve çukur olan. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Taşın/dağın içindeki geniş oyuk. )


- OYUN VE OYUNCAKTA:
TAKIL ve/||/<> KATIL ve/||/<> ATIL


- OYUN ile/||/<> ÖGÜN/ÖĞÜN

( Zaman. İLE/||/<> Kez, belirli bir zaman.[yemek için] )


- ÖZ ve/=/||/<>/>/< GÖZ ve/=/||/<>/>/< SÖZ

( Özü ağlamayanın, gözü ağlamaz. )

( Benzi sarı, gözleri yaş; hali bilen, dertli kar(ın)daş/arkadaş. )


- ÖZBİLİNÇ ile/ve/=/<> ÖZGÜRLÜK ile/ve/=/<> ÖZGÜNLÜK

( Özgürlük, özgünlüktür. )

( ESERLERDE: Kayıtsız, bireysel. İLE/VE/=/<> Öncekilere(kaynakçalara) bağlılık üzerine/üzerinden. )


- ÖZEKSEL ile ÖZDEKSEL

( Doğrudan. İLE Maddesel. )


- ÖZEL ile/ve/<>/hem de GÖZEL

( SPECIAL vs./and/<>/also BEAUTIFUL )


- ÖZEL = HUSUSİ = SPECIAL[İng.] = SPÉCIAL[Fr.] = BESONDERE[Alm.] = ESPECIAL[İsp.]


- ÖZEL/LİK ile/ve/||/<> ÖZNEL/LİK


- ÖZE-LİKLE değil/< ÖZELLİKLE

( Vurgu ve harfi tam/doğru seslendirerek! [Dudak ve bilgi tembelliği yapmadan!] [Harfleri biraraya getirerek değil kulak dolgunluğuyla, doğrusu nasıl söyleniyorsa o biçimde söyleyerek!] )


- ... "ÖZELLİĞE HAİZ" değil ... ÖZELLİĞİ HAİZ


- ÖZELLİK ile ÖZELİK

( Bir şeyin, benzerlerinden ya da başka şeylerden ayrılmasını sağlayan nitelik. İLE [felsefe] Herhangi bir durumu gösterebilme yeteneği. )


- ÖZEN ve/||/<>/> IŞIMA/AYDINLATMA/AYDINLANMA


- ÖZENTİ ile/değil/yerine ÖZENLİ

( Olma! İLE/DEĞİL/YERİNE Ol! )


- ÖZGÜ ile/ve ÖVGÜ


- ÖZGÜ ile ÖZGÜN


- ÖZGÜLÜK ile ÖZGÜLLÜK

( Özgü olma durumu. İLE Özgül olma durumu. )


- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/değil ÖZGÜL/LÜK

( Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan. | Bir buluş sonucu olan, nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. | Çeviri olmayan, asıl olan. İLE/VE/DEĞİL Bir türle ilgili, bir türe ait. )

( ÖZGÜL AĞIRLIK: Bir nesnenin, 1 cm³ oylumundaki parçasını ağırlığı. [Sadece suyun özgül ağırlığı, 1'dir.] )

( ... ile/ve/değil VİSEŞA )


- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/||/<>/< ÖZGÜR/LÜK

( Başkalarının özgünlüğünü kabul etmeyenin kendi de özgün ve özgür değildir, olamaz. )

( Özgürlük, özgün olmak içindir. )

( Amaç. İLE/VE/||/<>/< Araç. )

( Son. İLE/VE/||/<>/< Başlangıç. )

( ORIGINAL/AUTHENTIC vs./and/||/<>/< FREE/NESS )


- ÖZGÜRLÜK = HÜRRİYET = LIBERTY, FREEDOM[İng.] = LIBERTÉ[Fr.] = FREITHEIT[Alm.] = LIBERTAS[Lat.] = LIBERTAD[İsp.]


- ÖZGÜRLÜK ile/ve/||/<> SÖZGÜRLÜK


- ÖZLEM ve/||/<>/> GÖZLEM ve/||/<>/> SÖZLEM ve/||/<>/> EYLEM ve/||/<>/> İŞLEM ve/||/<>/> İZLEM


- ÖZNE = FAİL, MEVZU = SUBJECT[İng.] = SUJET[Fr.] = SUBJEKT[Alm.] = SUBJECTUM[Lat.] = HYPOKEIMENON[Yun.] = SUJETO[İsp.]


- ÖZNEL/LİK ile/ve/||/<> ÖZSEL/LİK


- ÖZÜ-ÖZETİ


- ÖZÜMLEME/ASİMİLASYON/ANABOLİZMA[Fr. < ANABOLISME] ile/ve/||/<>/>/>< YADIMLAMA/DİSİMİLASYON/KATABOLİZMA[Fr. < CATABOLISME] ile/ve/||/<>/>/>< ÖZÜMLEME-YADIMLAMA/METABOLİZMA/METABOLISM[İng.]

( Canlı var olanların, dışarıdan aldığı besinleri, değişikliğe uğratarak yeni bir bileşimle, organizmanın gereksinim duyduğu nesneler durumuna getirmek. | Edinilmiş olan verileri, bireyin öz malı durumuna getirmek. İLE/VE/||/<>/>/>< Canlı protoplazmayı yapan, büyük ve karmaşık yapılı moleküllerin enerji çıkararak yanması. İLE/VE/||/<>/< Canlılardaki tüm kimyasal tepkimelerin toplamı. )

( [Hormonlar:] Testosteron, östrojen, büyüme hormonu, insülin. İLE/VE/||/<>/>/>< Kortizol, Glukagon, adrenalin, sitokinler. İLE/VE/||/<>/< ... )

( Protein sentezi tepkimeleri
Yağ sentezi tepkimeleri
Dehidrasyon
Fotosentez
Karbonhidrat sentezi
Mitoz
Kas oluşturmak amaçlı fiziksel egzersiz
Kemosentez
Kalvin döngüsü

İLE/VE/||/<>/>/><

Hidroliz
Sindirim
Hücresel solunum
Fermantasyon
Aerobik fiziksel egzersiz
Krebs döngüsü
Nükleik Asitlerin Parçalanması
Glikoz

İLE/VE/||/<>/>/><

... )

( [Enerji] Harcanır. İLE/VE/||/<>/>/>< Harcanmaz. İLE/VE/||/<>/

( İkisi de hormonların, şekerlerin, enzimlerin, üreme, gözelerinin büyümesi ve doku onarımı gibi çok sayıda nesnenin üretilmesi için gereksinim duyulan enerjinin oluşturulmasından sorumludur. )

( İkisinin de tek göze içinde de çalışması olanaklı ve olasılıklıdır. )

( ... İLE/VE/||/<>/>/>< En fazla olduğu bölge, karaciğerdir. Bir saat içinde binlerce yıkım etkinliği karaciğer içinde gerçekleştirilebilmektedir. Gözelerde gerçekleşen yıkımların sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için hafif gıdalarla beslenmekte yarar vardır. Ağır gıdalarla beslenen kişilerde karaciğer daha fazla yorulur ve bu nedenle zamanla tükenmesine neden olur. İLE/VE/||/<>/< ... )


- ÖZÜMLEYEN/ANABOLİK/ANABOLIC[İng.] ile/>< YADIMLAYAN/KATABOLİK/CATABOLIC[İng.]

( Küçük moleküllerin, birleşerek büyük moleküller oluşturması. İLE Büyük moleküllerin, parçalanarak küçük moleküller oluşturması. )


- ÖZÜMSEME ile/ve/değil ÖZÜMLEME


- ÖZ(Ü)R ile ...

( BİR KUSUR YA DA SUÇUN HOŞ GÖRÜLMESİNİ GEREKTİREN NEDEN | SUÇUN BAĞIŞLANMASI, MA'ZÛR KILMAK, KABAHATİ SİLMEK | ENGEL | KUSUR, EKSİKLİK )


- ÖZÜRLÜ[Ar. < ÖZR / MAZERET]/LER ve ENGELLİ/LER


- PAÇA[Fars. < PÂÇE] ile KONÇ

( Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm. İLE Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm. )


- PAÇA[Azr.] = APIŞ/APUŞ[Tr.]

( Butların iç tarafı. )


- PAÇASINA SARILMA/TAKILMA ile/ve/ya da/||/<> PARÇASINA SARILMA/TAKILMA


- PAHALILANDI değil PAHALANDI(< BAHALANDI)


- PAK EDELİM! ve/||/<>/< HAK EDELİM!

( Bulunduğumuz/vardığımız yeri. VE/||/<>/< Yediğimiz lokmayı. )


- PAKET[Fr. < PAQUET] ile AMBALAJ[Fr. < EMBALLAGE]

( İçinde bir ya da birçok nesne bulunan, kâğıda sarılarak ya da kutuya konularak bağlanmış, elde taşınacak büyüklükte nesne. | Kâğıda sarılarak ya da bir kutuya konularak satışa hazır duruma getirilmiş, belirli bir miktarda olan yiyecek, ilaç vb. | Dolu toplu taşıma aracı. İLE Nesneleri sarmaya yarayan mukavva, kâğıt, tahta, plastik vb. malzeme. )


- PALAMUT ile PALIT/PELİT

( Palamutluların örnek bitkisi olan bir orman ağacı. | Bu ağacın uzunca, fındığa benzeyen, kadehçik denilen sert ve pürüzlü bir yüksük içinde olan, tanence zengin yemişi. İLE Çınar, meşe gibi ağaçların meyvesi. )


- PALAZ ile PALAZ/PALAS/FARIÇ/SELAH

( Kaz, ördek, güvercin gibi bazı kuş yavrularının, civcivlikten sonraki durumu. İLE Keklik yavrusu. )


- PALMET[Yun. < PALMA:EL.] ile/||/<> SGRAFİTTO

( İlkçağ sanatından beri kullanılan bir bezeme motifi. Dilimli ve bakışımlı yaprak biçimindedir. İLE/||/<> XI. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan keramik tekniği.[Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur bölümlerde sır daha koyu, öteki yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.] )


- [Fr.] PALMİTAT ile PALMİTİK ile PALMİTİL ile PALMİTİN

( Palmitik asidin tuzu ya da esteri. İLE Doymuş bir yağ asidi CH3-(CH2)14-CO2H ve bu asitten türeyen bileşikler için kullanılır. İLE Palmitik asitten türeyen C13H31-CO formülündeki tek değerli kök. İLE Gliserinin, palmitik esteri. )


- PALMİYE ile RAFYA[Fr. < RAPHIA][Madagaskar yerlilerinin dilinden]

( ... İLE Afrika ve Amerika'da yetişen, iri gövdeli, uzun yapraklı palmiye. | Bu palmiyenin, dokuma işlerinde kullanılan lifleri. | Palmiye liflerinden yapılmış olan. )


- PALTO ile REGLAN[LORD REGLAN'ın adından]/RAGLAN

( ... İLE Pelerinli bir çeşit palto. | Omuzlardan geçerek, boyna kadar uzanan kol. )


- PAMUK = BAMUK/BAMUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- PAMUK[Fars.] ile/||/<>/> TULUP

( Ebegümecigillerden, koza biçimindeki meyvesi üç, dört, beş dilimli olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi. | Bu bitkinin tohumlarının çevresinde oluşmuş ince, yumuşak tellerin adı. | Bu tellerin işlenmiş biçimi. | Bu bitkinin işlenmiş biçiminden yapılmış. | Halı, kilim vb. yaygıların üzerinde oluşan, uçuşabilen toz kümecikleri. İLE/||/<>/> Atılmış, eğrilmeye hazırlanmış, top biçiminde pamuk. )


- PANCAR ve/||/<>/> BORŞ[< BORSCH] ÇORBASI


- PANDOMİMA[İt. < Yun.] ile/ve/< PANTOMİM[Fr. < Yun.]

( Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerindeki tiyatroların çoğunda izlenen oyunlar arasına sıkıştırılan sözsüz oyun. | Pantomim. İLE/VE/< Düşünce ve duyguları müzik ya da türlü eşyalar eşliğinde kimi kez dansla, kimi kez de gövde ve yüz devinimleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, sözsüz oyun. )


- PANTALON[Fr.] değil PANTOLON[]


- PANTEON ile/ve PARTENON

( Yunan ve Roma'lıların tapınaklarının ortak adı. | Bir ülkenin büyüklerinin gömüldükleri yapı. İLE/VE Eski Yunan'ın Atina'daki ünlü tapınağı. [ Antik çağda yapılmış dünyanın en büyük kubbeli yapıtıdır. ] [ Roma Kralı Hadriyan 115-123 yılları arasında eski Yunan Tanrısı Athena Parthenos adına inşa ettirmiştir. Plan ve projesini mimar İktinos, süsleme ve heykellerini heykeltraş Fidyas yapmıştır.] )


- PAPA ile/ve PAPAZ

( Katolik mezhebinin dini ulu'su. V. yüzyıldan bu yana sadece Roma Psikoposu'na verilen ad. İLE/VE Hristiyan din adamı. )


- PAPAĞAN ile ARA/MAKAV/MACAW

( PARROT vs. MACAW )


- PAPAZ ile/ve/||/<>/> KARDİNAL[Fr. < CARDINAL]

( ... İLE/VE/||/<>/> Papa'yı seçen, danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri. )


- PARA/NUKUD[Ar. < NAKD]/SİPALİ[argo] ile/ve KAİME/KAYME[Ar.]


- PARA VAKFI(NUKUD) ile VEFÂEN SATIŞ


- PARA- ile PERİ- ile KO/CO-

( Yan, yanında. İLE Çevresinde, yakınında. İLE Birlikte, eşlik eden. )


- PARADOKSAL/PARADOXICAL[İng.] değil/yerine/= ÇELİŞKİLİ


- PARAKETE[İt.] ile PAREKETE

( Geminin saatteki hızını ölçmek üzere bir ucu denize atılan araç. )


- PARAKRİN/PARACRINE[İng.] değil/yerine/= YEREL HORMON


- PARALALİ/PARALALIA[İng.] değil/yerine/= HARF SÖYLEYİŞ GÜÇLÜĞÜ


- PARALANMAK ile PARALA(N)MAK

( Parasızken para elde etmek. İLE Parçala(n)mak. | Yıprat(/n)ıp eski(t)mek. )


- PARALI ile/ve/<>/> PAHALI


- PARANOYA/PARANOIA[İng.] değil/yerine/= AKIL DIŞI SAPLANTI


- PARAPRAKSİ/PARAPRAXIA[İng.] değil/yerine/= DİL-DEVİNIM SÜRÇMESİ


- PARAVAN/A[Fr. < PARAVENT]/SEPERATÖR[İng. < SEPERATOR] değil/yerine/= AYRAÇ

( Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde. | Adından, yetkisinden, gücünden kendisine belirli etmeden yararlanılan [kişi ya da kuruluş]. )


- PARÇALA(N)MAK ile DOĞRA(N)MAK


- PARÇA(NIN) SAPTA(N)MASI/KABULÜ ile BÜTÜN(ÜN) SAPTA(N)MASI/KABULÜ

( TO DETERMINE/ACCEPTANCE THE PIECE vs. TO DETERMINE/ACCEPTANCE THE ENTIRE/WHOLENESS )


- PARDESÜ[Fr.] ile CÜPPE[Ar.]

( Serin havalarda, giysilerin üzerine giyilen ince üstlük. İLE Hukukçuların, bilimteylerde, belirli bir aşamaya ulaşmış bilimkişileri, dinadamlarının giysi üzerine giydikleri, uzun yenleri geniş, düğmesiz giysi. )

( Mİ'TAF ile CÜBBE )


- PARITE/PARITY[İng.] değil/yerine/= DOĞUM SAYISI


- PARKE[Fr. PARQUET] değil/yerine/= SAVCI

( Eskiden, hakim kürsüsünden aşağıda ve yerde oturmaları nedeniyle savcılara, parke adı verilirmiş. )


- PARLAYICI ile/ve/||/<>/> PATLAYICI


- PARMAK(LAR)/ELİG/ELEK ile/ve/||/<>/> AYA ile/ve/||/<>/> AVUÇ ile/ve/||/<>/> KOL ya da/= EL

( Elin/kolun ucuyla ayanın başladığı beş uzantı/çıkıntı. İLE/VE/||/<>/> Parmakların dibiyle bilek arasındaki iç bölüm. İLE/VE/||/<>/> Parmakların içi ve aya bölümü. İLE/VE/||/<>/> Parmak uclarından omuz başına kadar uzanan bölüm. )

( ELGE/ELİGE/ELİG/ELEG/ELEK: Elemek[: parmaklar arasından geçirmek] | İlk elek.[Daha sonraları elek görevini gören nesneler ve araçlar üretilmiştir.] )


- PARODİ[Fr. < Yun.] ile PASTİŞ[Fr. < PASTICHE]

( Ciddi sayılan bir yapıtın, bir bölümünü ya da tamamını alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir öz vererek, biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan, gülünç etki çıkaran tür. İLE Başka sanatçıların yapıtlarını taklit yoluyla oluşturulan sanat yapıtı. | Bir ekolün özelliklerine göre oluşturulan yapıt. )


- PAROKSİSMAL/PAROXYSMAL[İng.] değil/yerine/= NÖBETLEMELİ


- PARSAL = PARTAL

( Çok kullanılmaktan dolayı yıpranmış, eskimiş. )


- PASAJ/PASSAGE[İng.] değil/yerine/= GEÇİŞ | GEÇİT


- PÂSEK[Fars.] ile PÂ-SENG/PÂR-SENG[Fars.]

( Esneme/esneyiş. İLE Teraziyi denkleştirmek için kefesine konulan şey. )


- PASİF değil/yerine/= EDİLGEN/EDİLGİN


- PASKAL[Fr.] ile (BLAISE) PASCAL

( Bireyleri, güldürüp eğlendiren kişi. İLE Matematikçi, fizikçi ve düşünür. [19 Haziran 1623 – 19 Ağustos 1662] )


- PASPAL[Yun.] ile PESPÂYE[Fars. PEST-PÂYE] ile PEJMURDE[Fars. < PİJMURDE]/SALAŞ

( Çok kepekli un. | Bakımsız, dağınık, pis. İLE Alçak, aşağılık. İLE Eski püskü, yırtık. | Dağınık, perişan. )


- PASTIRMA YAZI değil
BASTIRMA(/BASTIRAN) YAZ/I


- PATEN ile PATENT

( Buz üstünde kaymak için kullanılan, çoğunlukla, tabanına, dar ve uzun bir çelik takılı ayakkabı. | Bu ayakkabının düz yerlerde kaymakta kullanılan tekerlekli türü. İLE Bir buluşun ya da o buluşu uygulama alanında kullanma hakkının bir kimseye ait olduğunu gösteren belge. | Uyrukluk belgesi. | Gemilere, ayrıldıkları limanın sağlık durumu için verilen belge. | Bir durum ya da bir işi yalnızca kendi yetkisi altında görme. )


- PATENS/PATENCY[İng.] değil/yerine/= AÇIK KALMA


- PATETES değil PATATES


- PAYE[Fars.] ile/ve/değil/||/<>/< PAY/ÜLEŞ/HAK/HİSSE/SEHİM

( Aşama, rütbe. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Birden fazla kişi arasında bölüşülmüş bir bütünden, bu kişilerin her birine düşen bölüm. | Eşit bölüm. | Ticari bir işlemde zarar tehlikesine karşı ayrılan para, marj. | Bayağı kesirlerden birinin eşit parçalardan kaç tane aldığını gösteren sayı. | Katkı. )


- PAYLAÇO değil PALYAÇO[İt. < PAGLIACCIO]


- PAYLAMAK değil/yerine PAYLAŞMAK

( İter. DEĞİL/YERİNE Çeker. )


- PAYLAMAQ[Azr.] = DAĞITMAK, BÖLÜŞTÜRMEK[Tr.]


- PAYLAŞMAK ile/ve PASLAŞMAK

( TO SHARE vs./and TO PASS EACHOTHER )


- PAZAR ile/ve/||/<> ARKADIUS(AVRAD) PAZARI

( ... İLE/VE/||/<> Cerrahpaşa'da kurulurdu. )


- PAZAR ile PASAR MALAM

( Yerde, tezgâh ya da bir şeylerin üzerinde. İLE Brunei'nin başkenti Bandar Seri Begawan'da, yerli halkın, kayıklarının içinde çeşitli tropikal meyveler sattığı bir pazar. )


- PAZARTESİ'NE değil PAZARTESİ'YE


- PAZI ile PAZU/PAZI[Fars. :Kol.] ile PAZI

( Ispanakgillerden, yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki, yabanpancarı, yabanlıspanak. İLE Kolun, omuz ile dirsek arasındaki bölümünde bulunan, şişkince kas kitlesi. İLE Bir ekmeklik hamur topağı, beze. )


- PAZU[Fars. < BÂZÛ](BİSEPS) ile/ve TRİSEPS

( Kolun, omuz ile dirsek arasındaki bölümü. İLE/VE ... )

( BICEPS vs./and TRICEPS )


- PAZVANT/PÂSBÂN/PÂSDÂR/PÂSVÂN[Fars.] değil/yerine/= BEKÇİ

( Osmanlı döneminde, Rumeli'de, gece bekçilerine verilen ad. )


- Pb ile Pd

( Kurşunun simgesi. İLE Palladyum'un simgesi. )


- PCO&SUP2;/PARTIAL CARBON DIOXIDE PRESSURE[İng.] değil/yerine/= PARSİYEL KARBONDİOKSİT BASINCI


- PEÇE ile/değil PERDE


- PED-/-PEDE/PEDİ-/PEDO-/PAED-/PAEDO- ile/||/<> HEBE-

( Çocuk. İLE/||/<> Ergenlik, ergenlik çağında. )


- PEDÜNKÜL/PEDINCLE[İng.] değil/yerine/= SAP


- PELE[Fars.] ile PELLE[Fars.]

( Terazi kefesi. | Merdiven basamağı. | Çark dişi. İLE Pele. | Derece. | Merdiven basamağı. )


- PELESENK[Ar.] ile/değil PERSENK[Fars.]

( Türlü bitkilerden çıkarılan, kokulu bir reçine. | Pelesenkağacından elde edilen değerli kereste. İLE/DEĞİL Konuşurken, gereksiz yinelenen söz. )


- PELTEKLİKTE:
Z'LEŞTİRME ile/||/<> S'LEŞTİRME ile/||/<> C'LEŞTİRME ile/||/<> L'LEŞTİRME

( Jale > Zale | Jilet > Zilet
İLE/||/<>
Paşa > Pasa | Kışlık > Kıslık | Şapka > Sapka
İLE/||/<>
Jandarma > Candarma | Jilet > Cilet
İLE/||/<>
Birader > Bilader | Berber > Belber | Merhem > Melhem | Terlik > Tellik )


- PENBE değil PEMBE


- PENÇE/PENCE[Fars.] ile HILÂB[Ar.]

( Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmakları ve tırnakları. İLE Yırtıcı kuş ve hayvan pençesi. )


- PENİS/YARDA (SİK/YARAK/PİPİ/ÇÜK/KAMIŞ/ANDIR/FALLUS[Yun. < PHALLUS]) / VAJİNA (AM/KUKU/PITTIK)/ANDIR/PUDENDUM[Lat. < PUDERE: Utanmak.] ile KASIK

( [çiçeklerde] ANDROECIUM[eril] - PISTIL[dişil] )

( ZİB ile ASL'ÜL-FAHZ )

( LENG ile BÂNE )

( PENIS (COCK/DICK) / VAGINA (CUNT/PUSSY) vs. GROIN )


- PENİS ile/ve/||/<> DILAK/BIZIR[Ar. < BAZR]/KLİTORİS[Yun.]

( BAYZAR/BAZR[Ar.]: Rahmin başlangıcındaki et parçası, dilcik. )

( PREPUS: Penis ve klitorisin baş kısmını örten deri kıvrımı. )

( Klitorisin, Anlatılmayan Öyküsü )

( )

( )

( Kökeni/Etimolojisi: clitoris < Mateo Renaldo Colombo [İtal. anatomist][1516-1559] < kleítoris κλείτορις|EYun]: küçük kapalı yer < kleíō κλείω|EYun]: kapatmak, kapalı olmak, örtmek )

( )

( 4000 sinir ucu bulunmaktadır. İLE/VE/||/<> 8000 sinir ucu bulunmaktadır. )

( PENIS vs./and/||/<> CLITORIS )


- PENS[Fr.] değil/yerine/= KISKAÇ/MAŞA[Fars. < MAŞE: Tetik.]

( Çeşitli biçim ve büyüklükte, maşa ya da kıskaç. | Giysilerde, kimi yerinden içeri doğru daraltılarak dikilmiş bölüm. )


- PEREKLITOS ile/ve PARAKLITOS(AHMED)


- PERHÎZ[Fars.] ile PERÎZ[Fars.]

( Sağlığı korumak ya da düzeltmek amacıyla uygulanan beslenme düzeni.[REJİM, RİYAZET/RİYAZAT] | Dince yasak edilen şeylerden tamamıyla uzak kalma/durma. | İncitici sözlerden kaçınma. | Hristiyan ve Yahudiler'in, belirli günlerde, bazı yiyecekleri yemeden tuttukları oruç. İLE Bağırma, haykırma. | Su kenarında yetişen yeşil saz, ot. )


- PERÎŞAN ile/ve PERÎ-ŞÂN

( Âşık. İLE/VE Sevgili/mâşuk. )


- PERİYOD değil/yerine/= DÖNEY


- PERİYODİK/PERIODIC, PERIODICAL[İng.] değil/yerine/= DÖNEMSEL | SÜRELİ (YAYIN)


- PERİYOT/PERIOD[İng.] değil/yerine/= DÖNEM, DEVRE


- PERUKA[İt.] ile PERÜKÂR[Fr. < İt.]

( Takma saç. İLE Berber. )


- PERVÂZ[Fars.] ile -PERVÂZ[Fars.] ile PERVÂZE[Fars.] ile PERVÂZÎ[Fars.]

( Uçma, uçuş. | Saçak. | Göze/hücre. | Ayna. | Dolap. | Aynalı, ince ve uzun tahta. İLE "Uçan, uçucu" anlamlarıyla birleşik sözcük yapar.[BÂLÂ-PERVÂZ: Yüksekten uçan. | BÜLEND-PERVÂZ: İddialı, inatçı.] İLE Kır, gezinti için hazırlanan yemek. | Gece eğlencesi ışığı. | Altın ve gümüş yaprakların kırıntısı. İLE Divân-ı Hümâyün ve Defter-i Hâkânî kalemlerine devam ve hizmet etmeden ve de hâcegândan olmadan, yolunu bularak bu kalemlerden birinde ketebeden olduğuna dair kayıtlarına şerh verilen kişi. )


- PERVAZE ile PERVÂZE[Fars.]

( Uçan. İLE Kır gezisi için hazırlanan yemek | Altın ve gümüş yaprakların kırıntısı. )


- PERVERENDE[Fars.] ile/ve/||/<>/> PERVERDE[PELVERDE değil!][Fars.] ile/ve/||/<>/> PERVERD/-PERVER[çoğ. PERVERÂN][Fars.]

( Yetiştirici, terbiye edici. | Besleyici, büyütücü. İLE/VE/||/<>/> Beslenmiş, büyütülmüş, yetiştirilmiş. | Üzüm şırasından yapılan bir çeşit tatlı. İLE/VE/||/<>/> "Besleyen/besleyici, büyüten, yetiştiren/yetiştirici, koruyan, terbiye eden" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[DEHÂ-PERVER: Dâhî yetiştiren. | FUKARÂ-PERVER: Yoksul besleyen.] )


- PERVERÎ[Fars.] / PERVERİŞ[Fars.] / PERVERÎŞ-ÂMÛZ[Fars.] / PERVERÎŞ-YÂB[Fars.] / PERVERİŞ-YÂFTE[Fars.]

( Besleyicilik, büyütücülük, terbiye. | Seçme. | Sevme. İLE Besleyiş, besleme, beslenme. | İlerleme, terakkî. İLE Mânen yetiştiren, filozof. İLE Beslenen. | Yetiştirilen, terbiye gören, terbiye edilen. İLE Büyütülmüş, bakımlı, terbiyeli, terbiye edilmiş. )


- PERVEZ/PERVAZ[Fars.] ile/ve/değil/<> EŞİK


- PESEND[Fars.] ile/ve/||/<> -PESEND[Fars.]

( Beğenme, seçme. | Bir çeşit iğne işi. | Esmerleşmiş/mat altın. | Mushaflarla yazmaların ilk sayfalarıyla sure ya da bahis başlarında boya ile perdâh edilerek altınla karışık yapılmış olan biçimler. İLE Beğenen, beğenmiş.[MÜŞKÜL-PESEND: Güç beğenir. | HOD-PESEND: Kendini beğenmiş.] )


- PESİMİZM/PESSIMISM[İng.]/BEDBİNLİK değil/yerine/= KÖTÜMSERLİK/KARAMSARLIK


- PEŞÎN/PÎŞÎN[Fars. < PÎŞ: Ön.] ile PESÎN[Fars.] ile Peşîn[Fars.]

( Önden, önce. | Önden verilen. İLE Sonraki, en son. İLE Keykubad'ın üçüncü oğlu. )


- PESTİL ile KÖFTER[Fars. < KOFTER]

( İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi, bastık. | Çok yorgun, güçsüz. | Hasta. | Tavan ile kömür damarı arasında yer alan ince, yumuşak killi tabaka. İLE Üzüm şırasıyla nişasta karışımının kaynatılıp dökülerek kesildikten sonra kurutulmasıyla hazırlanan bir tür pestil. )


- PEYDERPEY[Fars. < PEY:Arka. | -DER: İçinde.]["PEYDELPEY" değil!] (ÖDEMEK) AZAR AZAR/BÖLÜM BÖLÜM/YAVAŞ YAVAŞ (ÖDEMEK) | BİRBİRİ ARDINCA, ART ARDA


- PEYK[Fars.] ile PEYREV[Fars.]

( Uydu. | Bir başkasına bağımlılığı olan. İLE Başkasının izinden giden, izleyen/izleyici. )


- [ne yazık ki]
PEZEVENK/TERES/KAVAT[Ar. < KAVVÂD]/GODOŞ[Erm. < KODOŞ]/PIMP/COCKOLD[İng.] ile/değil PUZEVENK


- PEZEVENK[Erm.] ile/ve/||/<> GAVAT/KAVAT[Ar. < KAVVÂD]


- PƏRT OLMAQ[Azr.] = İÇERLEMEK[Tr.]


- PHALL-/PHALLO- ile/||/<> BALAN-/BALANO-

( Penis. İLE/||/<> Glans penisle ilgili. )


- PHİL-/-PHİL/-PHİLE/-PHİLİA/-PHİLİC/PHİLO-/-PHİLY ile/||/<> PHOB-/-PHOBE/-PHOBİA/-PHOBİAC/PHOBO-

( Sevme, eğilimi olma, eğilim, hastalık derecesinde eğilim. İLE/||/<> Korku, kaygı, fobisi olan. )


- PHYE ile/ve/<> PHYA

( Gövdesel ve fiziksel. İLE/VE/<> Ahlâksal ve siyasal. )


- PHYSIC vs. PHYSICS vs. PHYSICAL


- PHYSİ-/PHYSİO- ile/||/<> PHYT-/-PHYTE/PHYTİ-/PHYTO- ile/||/<> DENDR- ile/||/<> PHARMACO-

( Doğa ile ilgili, doğal, fizyoloji ile ilgili. İLE/||/<> Bitki, vejetasyon, bitkisel, parazit ile ilgili. İLE/||/<> Ağaç. İLE/||/<> İlaç ya da ilaç nesneleri ile ilgili. )


- PİDE[Yun.] ile KİRDE[Fars. < GİRDE]

( Mayalı hamurdan yapılan, ince, yayvan yiyecek. İLE Genellikle mısır unuyla yapılan bir pide türü. )


- PİL-/PİLİ-/PİLO- ile/||/<> TRİCH-/TRİCHO-

( Kıl. İLE/||/<> Saç, saçların durumu ile ilgili, kıl. )


- PİL[Fr.] ile PİL[Fars.] ile PÎL[Fars.]

( Kimyasal erkeyi, elektrik erkesine çeviren aygıt. İLE Topuk, ökçe. | Çadır eteği tutturmada kullanılan küçük ağaç parçaları. | Çelik çomak oyunu. İLE Fil. )


- PİLİLİ değil PİLELİ


- PİNGPONG[İng.] ile PİNPON[argo]

( Masatopu. İLE Yaşlılıktan çökmüş. )


- PİRAMİD


- PİRAMİT ile/ve/||/<> YILDIZ


- PIRASA ile/değil PILASA[Arnavutça]

( ... İLE/DEĞİL Baklava. )

( L/R harfi )


- PİR-İ MEHMED PAŞA CAMİSİ ile PİR-İ MEHMED PAŞA MESCİDİ / KONUK TEKKESİ MESCİDİ

( Silivri'dedir. İLE Fatih'te, Molla Gürâni'dedir. )

( Sadrazam Pirî Mehmed Paşa tarafından. İLE Sadrazam Pirî Mehmed Paşa tarafından. [Yıkık durumdadır.] )


- PİRİNÇ ile ANBERBU/Y[Ar. ANBER + Fars. BÛ]

( Pirinç.[hubûbat] | Pilav. | Pirinç.[Maden] İLE Hindistan'da, İran'da yetişen, piştiğinde güzel bir koku veren, iri ve uzun daneli bir pirinç türü. )

( PİRİNÇ MÜZESİ: Malezya'da, Langkawi'dedir. )

( ERZ/ERÜZ ile ... )

( BİRİNC ile ... )

( RICE vs. INDIAN RICE )


- PİRİNCİ:
[hem] PİŞİRMEK ile/ve/<>/hem de ŞİŞİRMEK

( ... İLE/VE/<>/HEM DE Tencerenin içine bir baş, bütün kurusoğan konularak pirincin şişirilmesi sağlanabilir. )


- PIRTLAMA ile OSURMA(YELLENME/GAZ ÇIKARMA/KAVARA/ZARTA[Ar.]/CARTA)

( Birinin/birilerinin yanında yelleniliyorsa ya çok büyük bir yakınlığa ya da kopuşa/uzaklaşmaya işarettir. )

( Sevgili/eş yanında yellenebilmek, ilk başlarda yakınlığın/rahatlığın bir göstergesi olsa da daha sonraları dikkatsiz tutumlarla uzaklaşmanın ya da fazla kanıksamanın göstergesi olabilir. )

( Kişilere ayrı oda verme gereğinin/isteğinin de en büyük olası nedenlerinden biridir. )

( ... ile OS[İsveççe]: Kötü koku. )


- PIŞ PIŞ (UYU(T)MAK)


- PÎS[Ar.] ile PİS[Ar.]

( Gövdede yer yer beyaz ya da kırmızımtırak siyah lekeler bırakan bir hastalık.[Ar. BARAS] İLE Leke, toz ya da kirle kaplı olan, kirli. | Kendinde pislik olan ya da kirlenmiş olan. | Beğenilmeyecek durumda olan, kötü, zararlı. | Kendinde pislik/kir olmamasına karşın kimi/çeşitli nedenlerden dolayı iğrenilen. | Çirkin, sevimsiz olan. | Dinleyenleri utandıracak söz. | İçinden çıkılması çok güç, karışık. )


- PİŞEĞEN = PİŞEK

( Kolay pişen. )


- PİSİ ile/değil PİŞİ

( Kedi. İLE/DEĞİL Kızartılmış hamur. )



(8/11)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 908 kez incelenmiş/okunmuştur.