
Öncelikli FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 9.273 başlık/FaRk ile birlikte,
9.273 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(38/38)
- YOKSUL/FAKİR ile/değil EZGİN
( ... İLE/DEĞİL Paraca durumu bozuk olan kişi. | Çok sıkıntı/cefa çekmiş kişi. | Çürük, ezik meyve. )
- YOKSULLUĞU SONLANDIRMAK:
HAYIR İŞİ ile/ve/değil/||/<> ADÂLET
- YOKSULLUK ile/ve/ne yazık ki/> MUTLAK YOKSULLUK
- [ne yazık ki]
YOKSUL/LUK ve/değil/||/<> YOLSUZ/LUK
- YOKSUN ile/değil UZAK
- YOKSUNLUK ile/ve/değil/> GEREKSİNİM
( [not] DEFICIENCY vs./and/but/> NEED )
- YOKSUNLUK ile/ve GEREKSİNİM
( DEPRIVATION vs./and NEED )
- YOKSUNLUK = PRIVATION[İng., Fr.] = MANGEL[Alm.] = PRIVATIO[Lat.] = STERESIS
- YOKSUN/LUK ile YOKSUL/LUK
( Yoksullukların en kötüsü, kendini aciz görmektir. )
( VITA VERE APOSTOLICA: Yoksulluğu yüceltme. )
( Yoksulluk korkusunu tanımadıysak, kendi yoksulluğumuzu yaratırız. )
( Elini cebine attığında boşsa. İLE Elini tutan yoksa. )
( DEPRIVATION vs. POVERTY )
- YOKTAN değil YOK İKEN
- YOKTU değil KAYITLARDA YOK/BULUNMUYOR
- YOK-VAR ile/değil BOŞ-DOLU
- YOL ile/ve İLETİŞİM
( Olgun kişi, etkisini tavsiyeleri ve önderliğiyle yayarak izlenecek yolu hazırlar. )
( WAY vs./and COMMUNICATION )
- YOL ile/ve SİSTEM
( WAY vs./and SYSTEM )
- YOL ile/ve SÜREÇ
( Kendimiz bulmadıkça o, kendi yolumuz olmayacaktır ve bizi hiçbir yere götürmeyecektir. )
( Sürece katılmadıkça anlaşılmaz. )
( Kişiyi, yürüdüğü yol yorar. )
( Unless we find ourselves, it will not be our own way and will take us nowhere. )
( PATH vs./and PROCESS )
- YOL ve/<> YORDAM ve/<> YÖNTEM
- YOLA:
AKILLA ÇIKMAK ile/ve/||/<>/> AKILDAN ÇIKMAK
- YOLA ÇIKMAK:
"İKNA EDİLMİŞLER" İLE ile/değil/yerine/>< İNANMIŞLAR İLE
- YOLA ÇIKMAK:
"YAŞAMDAN KAÇMAK İÇİN" ile/değil/yerine/>< YAŞAMI KAÇIRMAMAK ÜZERE
- YOLCU OLMAK ile/ve/değil YOLDA OLMAK
( MALAGA: Yolculuk. )
- YOL/CULUK:
DIŞARI DOĞRU değil İÇERİ DOĞRU
- YOLDAN ÇIKMIŞ OLMAK ile/ve/değil YOLDAN UZAKLAŞMIŞ OLMAK
- YOLLAR('I)
( THE WAYS/DIRECTIONS )
- YOLU BİLMEK ile/ve/> YOLDA İLERLEMEK
( Yolunuzu, kendiniz bulmalısınız. )
( TO KNOW THE WAY vs./and/> TO BE ON THE WAY/TO PROGRESS
You must find your own way. )
- YOLUN BAŞI ile/ve/||/=/<> YOLUN SONU
- YOL/YÖNTEM ile/ve İŞ ile/ve BİLGELİK
( WAY/METHOD vs./and BUSINESS vs./and WISDOM )
- YÖNELME ile/ve/||/<>/> YAKINLAŞMA (İSTEĞİ)
- YÖNETİM ile/ve/<> ADÂLET
( MANAGEMENT vs./and/<> JUSTICE )
- YÖNETİM = MANAGEMENT[İng.] = DIRECTION[Fr.] = VERWALTUNG[Alm.] = DIREZIONE[İt.] = MANEJO[İsp.]
- YÖNETİMDE:
YETKİ ve/||/<> BİÇİM/ŞEKİL ve/||/<> NEDEN ve/||/<> KONU ve/||/<> AMAÇ
- YÖNETME ile/ve/değil/+/||/<>/> YÜRÜTME
- YÖNETMEK = DOĞRULUK/DÜRÜSTLÜK[Fars.]
( Yönetmek, dürüstlük demektir. Sen doğru yönetirsen, kimse yanlış olmaya cesâret edemez. )
- YÖNTEM:
FELSEFÎ(EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK) ile/ve/||/<> KURGUL ile/ve/||/<> SALTIK
- YÖNTEM/TARZ/YAKLAŞIM SORUNU ile/ve/değil/daha çok SONUÇ ÇIKARMA SORUNU
- YÖNTEM/USÛL["USÜL" değil!]/METOD[İng. < METHOD] ile/ve ÜSLÛB
- YÖNTEM ile/ve/değil/yerine AHLÂK
( [not] METHOD vs./and/but MORALS
MORALS instead of METHOD )
- YÖNTEM ve/<> (BELİRLİ/BAZI) YÖNTEME, YÖNTEMLE(RLE)/BİLİNÇLE BAKMAK
- YÖNTEM ile/ve/<> BİLİNÇ
( METHOD vs./and CONSIOUSNESS )
- YÖNTEM ile/ve/||/<> KAVRAM
( YÖNTEM: Kavramın bilinci. )
( Yöntem, mantığın içeriğinin, içsel özdeviniminin biçimi üzerindeki bilinçtir. )
( METHOD vs./and/||/<> CONCEPT )
- YÖNTEM ile/ve LOJİ[Yun. < LOGOS]
( METHOD vs./and LOGIC )
- YÖNTEM ile/ve TARZ
( METHOD vs./and STYLE )
- YÖNTEM ile/ve/<> TUTUM
( METHOD vs./and/<> ATTITUDE )
- YÖNTEM ile/ve ÜSLÛB
- YÖNTEM ile/ve/<>/değil/yerine YAKLAŞIM
( [not] METHOD vs./and/<>/but APPROACH
APPROACH instead of METHOD )
- YÖNTEM ile/ve/<>/değil/yerine YÖNTEMSELLİK
( Bir şeyler için önceden belirli bir yöntem yoktur(aranamayabilir/bulunamayabilir). İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Herşeye uygun bir yöntemsellik vardır(aranabilir/bulunabilir). )
- YÖNTEM ile/ve YORDAM
( METHOD vs./and WAY )
- YÖNTEMLER:
AŞKINSAL ile/ve/||/<>/> KURGUL ile/ve/||/<>/> EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> OLGUSAL/FENOMENOLOJİK
( Kant'ta. İLE/VE/||/<>/> Hegel'de. İLE/VE/||/<>/> Marx'ta. İLE/VE/||/<>/> XX. yüzyılda. )
- YÖNTEM/USÛL ile/ve/||/<>/> İŞLEYİŞ
- | YORULDUĞUMUZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR ve DURULDUĞUMUZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR |
ve/||/<>/>/<
KIRILDIĞIMIZ ZAMAN/ZEMİN/KOŞULLAR
( Olduğumuz/oluştuğumuz. VE/||/<>/>/< Kırıldığımız. )
- YORULMADA:
HAREKET ile/değil DURGUNLUK
( Kişiyi, hareket değil durgunluk yorar. )
- YORUM:
"DOĞRU ANLAMA" UĞRAŞI ile/ve/değil/<> YANLIŞ ANLAMAMA ÇABASI
- YORUM:
TİKELE DAYALI değil TÜMELE DAYALI
- YORUM YAPMAK/YAPABİLMEK ile/ve BAĞLANTI KURMAK/KURABİLMEK
( Yorum, doğruyu tespit için değil, yanlıştan kaçınmak için yapılan bir etkinliktir. )
- YORUM ile AÇIKLAMA
( INTERPRETATION/COMMENT vs. EXPLANATION )
- YORUM ile/ve/değil/yerine BAĞLAYICI OLMAYAN YORUM
- YORUM ile "BAKIŞ"
( INTERPRETATION/COMMENT vs. "LOOKING" )
- YORUM ile "BİR BAKIMA"
( INTERPRETATION/COMMENT vs. "IN ONE RESPECT" )
- YORUM ile ÇIKARSAMA
- YORUM ile/ve/değil/yerine ÇOK ANLAMLILIK
( [not] INTERPRETATION/COMMENT vs./and/but MULTI MEANING
MULTI MEANING instead of INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/değil DEDİKODU
( [not] INTERPRETATION/COMMENT vs./but GOSSIP )
- YORUM ile/ve DEĞERLENDİRME
( INTERPRETATION/COMMENT vs./and EVALUATION )
- YORUM ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ NİTELİKTE YORUM
( INTERPRETATION/COMMENT vs./and TRANSFORMER INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/ve/<> DÖNÜŞÜM
( INTERPRETATION/COMMENT vs./and/<> TRANSFORMATION )
- YORUM ile/ve DÜŞÜNCE/FİKİR
( ... İLE/VE Düzenlemek, tertip etmek. | Ham düşünce, haber. )
( Fikir, varolanlar üzerine değil varolması gerekenler üzerinedir/olmalıdır. )
( Ancak bizi arzu, korku ve yanlış düşüncelerden kurtaracak olan iyidir. )
( INTERPRETATION/COMMENT vs./and IDEA
Only what liberates you from desire and fear and wrong ideas is good. )
- YORUM ve ERDEM
( INTERPRETATION/COMMENT and VIRTUE )
- YORUM ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< GERİBİLDİRİM
( [not] INTERPRETATION/COMMENT vs./and/but/||/<>/>/< FEEDBACK
FEEDBACK instead of INTERPRETATION/COMMENT )
- YORUM ile/ve KURGU/SPEKÜLÂSYON
( INTERPRETATION/COMMENT vs. SPECULATION )
- YORUM ve VAROLUŞ
( INTERPRETATION/COMMENT and EXISTENCE )
- YORUM ile YAKLAŞIM
( INTERPRETATION/COMMENT vs. APPROACH )
- YORUM ile/ve YÖNTEM
( INTERPRETATION/COMMENT vs./and METHOD )
- YORUM ile/ve YORUMUN ETKİSİ/EGEMENLİĞİ
- YORUMA UYGUN/LUK ile/ve/değil/yerine YORUMA AÇIK/LIK
- YORUMBİLİM ve SANAT
( Her alanda düşünebilme ve konuşabilme olanağı. )
( HERMENEUTIC and ART )
- YORUM(KEYFİYET / LÂF | KÜFÜR | HERZE) ile/değil/yerine/>< DÜŞÜNCE
- YORUMLAMA ile/ve DEĞİŞİM
( TO INTERPRET vs./and ALTERATION )
- YORUMLAMA ile/ve YARATMA
( TO INTERPRET vs./and TO CREAT )
- YORUMLAMA ile/ve YENİDEN KURMA
( TO INTERPRET vs./and RE-ESTABLISH )
- YORUMLAMA ile/değil YORUMBİLİM
( [not] TO INTERPRET vs./but HERMENEUTIC )
- YORUM(LAMA)DA:
VARLIK BAKIMINDAN ile/ve ANLAM BAKIMINDAN
( TO INTERPRET: IN EXISTENCE vs./and IN MEANING )
- YORUMLAMAK ve DÖNÜŞTÜRMEK
( TO INTERPRET and TO TRANSFORM )
- YORUMLAMAK ile/ve/değil/||/<> SONUÇLANDIRMAK
( [not] TO INTERPRET vs./and/but/||/<>/> TO CONCLUDE )
- YORUMLANABİLİR/LİK ve/||/<>/> YÖNETİLEBİLİR/LİK
- YORUMLAR('I)
- YÜCE/LİK ile/ve/<> MUTLAK/LIK
( Belirlenim. İLE/VE/<> Belirlenimsizlik. )
- YÜCELTME ile/ve/değil/yerine SAYGI DUYMA
( [not] TO EXALT vs./and/but TO RESPECT
TO RESPECT instead of TO EXALT )
- YÜCEL(T)MEK ile YÜKSEL(T)MEK
( İTİLA[Ar.]: Yükselme, yücelme. )
( TO BECOME LOFTY, (TO EXALT/SUBLIMATE) vs. TO RISE/INCREASE, (TO PROMOTE) )
- YÜK ile/ve/değil/yerine AĞIRLIK
( [not] (")FREIGHT(") vs./and/but BURDEN
BURDEN instead of (")FREIGHT(") )
- YÜKLEDİĞİN ile/ve/||/<> YÜKLENDİĞİN
- YÜKLENME ile/değil/yerine DÜŞÜNME
- YÜKSEK ORAN ile/ve YARAR
- YÜKSEK/LİK ile/ve/değil/yerine AŞKIN/LIK, MÜTEAL, YÜCE/LİK
( ... ile/ve/değil/yerine PARA )
- YÜKÜMLÜLÜK ve/||/<> ÖZ
- YUMUŞATMA ile/ve/<> DENGELEME
- YÜREKTEN ile/ve/||/<> YALIN
- YÜRÜME/"YOL ALMA"[GELİŞİM, DEĞİŞİM]:
AYAKKABI İLE değil AKIL İLE!
- YÜRÜTME ile/ve/||/<>/> SÜRDÜRME
- YÜRÜTME ile TUTTURMA
( EXECUTION vs. TO FASTEN )
- YÜRÜTMEK ile/ve/||/<> TAKİP ETMEK
- YÜRÜTMEK ile/değil/yerine/>< YÜRÜMEK
( Bir şeyleri, parçaları. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yaşamı, yolu ve bütünü. )
- YÜZ ile/ve/<> GÖVDE(BEDEN)
( FACE vs./and/<> BODY )
- YÜZ ile/ve/||/<>/> GÖZ ile/ve/||/<>/> DİL ile/ve/||/<>/> SÖZ
( İnsanın süsü. İLE/VE/||/<>/> Yüzün süsü. İLE/VE/||/<>/> Aklın süsü. İLE/VE/||/<>/> Dilin süsü. )
- %51 ve %49 ve/||/<>/> %66 ve 33
( [Herhangi bir durumda ya da süreçte ...]
İlk bakılması, dikkate alınması gereken. VE/||/<>/> İkinci bakılması, dikkate alınması gereken. )
- YÜZEY ile/ve DÜZLEM
( Derinlik varsa. İLE En ve boydan oluşuyorsa. )
( Şeklin parçası olarak yorumlanması ile. İLE/VE Sonsuz. )
( SURFACE vs./and PLANE )
- YÜZEYSEL (ETKİ) ile DERİN (ETKİ)
( Yüzeysel olduklarını bilmek, deneyimlerinize değer kazandırmış olmaz. )
( Su, derinlerden durmaksızın fışkırarak yinelenen derini simgeler. )
( Yetersiz derinlik yani yüzeysel anlayış ya da plânlama, dikkatsizlik, aşırılık ve ihmal konularında tedbirli olun. )
( SUPERFICIAL (EFFECT) vs. DEEP (EFFECT)
Knowing them to be superficial, give no value to your experiences. )
- YÜZLEŞME ile/ve/değil/yerine TANIŞMA
- YÜZLEŞMEK ile/ve/||/<>/> GERİDE BIRAKMAK
- YÜZÜMÜZ ve/||/<> ÖZÜMÜZ
( Her neye bakarsak ... VE/||/<> Kimde, ne görürsek ... )
- Z: YAŞAM/HAYAT ve/||/<> ZÕIO[< ZÕION]: CANLI
- ZAFER ile/ve/değil/<>/< ÇABA
( Süreçsiz, sonuç olmaz! )
( Tatmin, elde edilende değil çabada yatar. Zafer de, tüm çabayı ortaya koymaktır. )
- ZAHMET OLMAZSA ile/değil SAKINCASI YOKSA
- ZAHMET ve/||/<> HİKMET ve/||/<> İBRET
- ZAHMET/Lİ ile/ve/değil/||/<>/> RAHMET/Lİ
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> "Zahmet"i, zevk edinmek. )
( Zahmet ile Rahmet arasında, sadece bir nokta fark vardır. )
- ZAMAN ALGISINDA:
24 SAAT ile/ve/değil/yerine/<> (HER) AN
( Kesikli süreklilik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Kesiksiz süreklilik. )
( Güneşe ve güne göre. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> İnternette. )
( Doğal. İLE/VE/<> Yapay. )
( Dengeli. İLE/VE/<> Dengesiz. )
( Doğal sınırların güvenliği ve güvencesinde. İLE/VE/<> Şişirilmiş "sınırsızlığın" ve ucların uçurumunda. )
- ZAMAN GEÇİRMEK ile/değil/yerine ZAMANI DOLDURMAK
- ZAMAN GEÇTİKÇE:
YÜZSÜZLEŞEN değil HATALARIYLA YÜZLEŞEN
- ZAMAN:
UD ve ÖD
( Sümerce'si. VE Türkçe'si. )
- ZAMAN VE ENERJİ TÜKETİMİMİZ:
"NASIL GÖRÜNDÜĞÜMÜZ" ile/değil/yerine NASIL GÖRDÜĞÜMÜZ
- ZAMAN VE KOŞULLARIN DEĞİŞİMİ ve/<> YASALARIN DEĞİŞİMİ
( Zamanın ve koşulların değişmesiyle birlikte yasaların da değişikliğe uğraması kaçınılmazdır.
Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz! )
- ZAMAN YÖNETİMİNDE:
ACİL ve ÖNEMLİ ile/ve/||/<> ÖNEMLİ ve ACİL DEĞİL
ile/ve/||/<>
ACİL DEĞİL ve ÖNEMSİZ ile/ve/||/<> ÖNEMSİZ ve ACİL
( Hemen yap/alım! İLE/VE/||/<> Yapacağımız zamanı belirle/yelim!
İLE/VE/||/<>
İşi yapabilecek biri(leri)ne yönlendir/elim! İLE/VE/||/<> Yapma/yalım! )
- ZAMAN ve ZEMİN(BAĞLAM) ile/ve/değil/yerine/||/<> ZİHİN ve ZEMİN(KOŞULLAR)
( Bir şeyin(/durumun/olgunun/olayın), öyle olması ya da olmamasındaki, az ya da çok oranında(etmenliliğinde) olmasındaki belirleyiciler. )
( Dış. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> İç. )
( İkincil. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Birincil. )
- ZAMAN/OĞUR/ÖYLEK ile/ve/||/<>/değil/yerine AN/KIPI
( Zamlanmış AN. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE ÂN'ın ÂN'a geçtiği AN'daki AN! )
( "Anlamlı" bir yaşam sunar. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Mutlu bir yaşam sunar. )
( Dirimlilik içinde. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Sürekli dirimlilik ile. )
( [kökeni/etimolojisi] ZEMAN[Ar.]: Eskime, bir nesne üzerinde sürenin geçmesi. > ZAMAN: Süre, eskiye, geçmişe karışan süre. [Ar.] Somut bir anlamı varken, gerçek bir nesneyi yansıtırken soyutlaştı. İki nesne arasında, birinden ötekine giderken geçen süreye, eskiye karışan süreye zeman denirken sonraları vakt anlamında soyut bir varlığı yansıtır oldu. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Göktanrı dili.(N) )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Bilginin kaynağı. (N) | [Özdek/Madde'nin kaynağı (H).] (HN) )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Akıllı enerji. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Dişil ve eril enerji olarak ikili sistemi yansıtır. )
( [Sümer Türkçesi'nde]... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Gök Tanrı. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Evrenin başlangıcının simgesi. )
( Zaman, AN'ların birbirini izlemesidir. )
( Zaman sonsuzdur, ama sınırlıdır; ebediyet ise şimdi'nin zerresindedir. )
( Zaman içindeki ebediyet sadece tekrarlanıştır. )
( Zaman, yalnızca, bilinçte varolur. )
( Zaman, bizi zamanın dışına götüremez. )
( Zamanın getirmiş olduğunu, yine zaman götürecektir. )
( Zaman, içindeki bir deneyimdir ama deneyimleyen zaman-ötesinde. )
( Zamansızlık içinde, "ebediyen" sözcüğünün bir anlamı yoktur. )
( Batmayan güneşi bulanlar için zaman diye bir şey yoktur. )
( Zamansız olan, zamanı bilir; zaman ise zamansız olanı bilmez. )
( Zaman-ötesi olana ancak zaman-ötesi olanla erişilebilir. )
( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )
( Nasıl, okyanusun her bir damlası okyanusun tuzunu taşırsa, öylece her AN da ebediyetin lezzetini taşır. )
( Bir kez, Şimdi'de iyice yerleşirseniz, gideceğiniz başka yer olmaz. )
( Anımsanan ile yaşanan an arasında, bir an'dan bir an'a gözlemlenebilen bir temel fark vardır. Yaşanan an, zamanın hiçbir noktasında, anımsanan olamaz. İkisi arasında, sadece yoğunluk değil çeşit farklılığı vardır. Yaşanan an, hiçbir yanılgıya yer vermeyecek biçimde öyledir. )
( Yaşanan an gerçektir, halbuki anımsananda bir hayli kararsızlık ve belirsizlik vardır. )
( Yaşanan anı eşsiz kılan nedir? Apaçıktır ki, sizin mevcut olduğunuz duygusu. Bellekte ve beklentide, bunun gözlem altındaki bir zihinsel hal olduğu hakkında açık ve belirgin bir duygu vardır; yaşanan anda ise bu duygu en başta, bir hazır bulunuş ve farkında oluş duygusudur. )
( ÂN-I GAYRI MUNKASİM: BÖLÜNEMEYECEK OLAN AN! )
( Mutlak, zamandan öncedir. )
( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )
( El'in sermayesi. [Kendinin olmayan] ["Allah'a ait olan"] )
( Ne içindeyim zamanın
Ne de tümüyle dışında
Yekpâre, geniş bir ÂN'ın
Parçalanmaz akışında )
( Yüzünü toprağa indir dem-be-dem Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem )
( Dem, bu demdir, dem, bu dem! Dem, bu demdir, dem, bu dem! )
( An, bu andır, an, bu an! An, bu andır, an, bu an! )
( BÎ HENGÂM[Fars.]: Vakitsiz. )
( CARPE DIEM: GÜNÜ/ÂNI/YAŞANANI YAŞA/YAKALA! [Lat.] [günlük yaşa değil!] )
( HAKUNA MATATA: AN'I YAŞA! [Kenya dilinde] )
( CHRONOS ile/ve/||/<>/değil/yerine CAIROS )
( Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Ahmet Hamdi TANPINAR )
( ZAMAN'ı...
Durdurmak istiyorsan... ÖPÜŞ!
Duyumsamak istiyorsan... YAZ!
Bırakmak istiyorsan... SOLUK AL!
ZAMAN'da...
Yolculuk yapmak istiyorsan... OKU!
ZAMAN'dan...
Kaçmak istiyorsan... MÜZİK DİNLE! )
( Zaman, herşeyin aynı anda olmasını engellemek için doğanın kullandığı araçtır. )
( Time is endless, though limited, eternity is in the split moment of the now.
Time exists in consciousness only.
Time is a succession of moments.
Time is an inner experience but the experiencer is timeless.
The absolute precedes time.
What time has brought about, time will take away.
The timeless can be reached only by the timeless.
Time cannot take us out of time.
Just as every drop of the ocean carries the taste of the ocean, so does every moment carry the taste of eternity.
The timeless knows the time, the time does not know the timeless.
Eternity in time is mere repetitiveness.
In the timeless the words 'for ever' have no meaning.
Without memory and expectation there can be no time.
Once you are well-established in the now, you have nowhere else to go.
Do what you believe in and believe in what you do. All else is a waste of energy and time.
Between the remembered and the actual there is a basic difference which can be observed from moment to moment. At no point of time is the actual the remembered. Between the two there is a difference in kind, not merely in intensity. The actual is unmistakably so.
The actual is real, while there is a good deal of uncertainty about the remembered.
What makes the actual unique? Obviously, it is your sense of being present. In memory and anticipation there is a clear feeling that it is a mental state under observation, while in the actual the feeling is primarily of being present and aware. )
( An olmadan, zaman olmaz; ancak, sonsuz zaman olmadan da ân'a ilişkin düşünüş olmaz. )
( ZAMAN ve/değil/yerine/||/<>/< AN
Kaygının neden oldukları, olabilecekleri ve ortadan kaldırılmasındaki araç ve çözümlerin merkezinde, zaman ve algı yönetimi bulunur.
Geleceğin olumsuzu olan ve "Ya ..." ile başlayan düşünce, söz ve kaygıların yanlışlığı ve yanıltıcılığını da ancak yoğunlaşılması gereken iki düşünce üzerinde/n aşabiliriz. Birincisi, en az %51 olmak üzere, ŞU AN'da ve BURADA bilincinin yanı sıra, ikinci olarak, %46-48 oranında da geleceğin belirgin ve olumlu bakışı olan "... İSTİYORUM." düşüncesi ve sözüyledir. Tabii, tortuları, bahaneleri, mazeretleri, yani "... da"/"... ama" sözlerinin tamamen devre dışı tutulmasıyla.
Geçmişin olumsuzu olan "Keşke ..." düşünce ve sözü, hiçbir zaman düşünülmeyeceği gibi, geçmiş ve değişmezliğini ancak geçmişin olumlu deneyimlerini, "İyi ki ..." düşünce ve sözüyle, isabet kaydedilmiş, olumlu durumlar, kayıtlar, süreç ve sonuçlarla dengeleyebiliriz.
"Belirsiz" olan geleceğin belirli kılınmasını da, "Değişmez" olan geçmişin tatminkârlığını da şu anda ve buradaki bilincimiz belirlemektedir. Yaşanmış ve "değişmez" olanların pişmanlığı ya da yaşanmamış ve "belirsiz" olan belirginliğini, ancak ve ancak şu anda ve buradaki %99'lara çıkarılabilecek düşünce, eylem ve tutumlarımızla, direncimizle[ihtiyârımızla] belirleyip, geri kalan sürecin de isteklerimizle/istencimizle[irâde] doldurulması, anlamsız ve değersiz kaygıların ortadan kalkması, daha verimli bir yaşam ve kendilik deneyiminin verimliliğiyle taçlanacaktır.
Kaygının ortadan kalkmasındaki en önemli yani öncelikli bilgi ve uygulama, pek alışık olmasak bile mutlaka sürekli anımsanması ve devrede tutulması gereken, bilinemeyecek olanların varolduğu ve bilinemeyecekleri yönündeki teslimiyet ve tevekkülümüzdür. Bu, ilk başta ve çoğumuz için pek geçerli ve olanaklı "görülmese" bile hep birlikte yaşıyor olduğumuz halde, her birimizin, "kendini öncelikli ve ayrıcalıklı görerek", "sürekli ve tek kazananın kendimiz olması gerektiği" "düşüncesi/zannı", tavrı ve tutumu kadar yanlış ve yanıltıcı, bir başka ötekileştirici ve birbirimizden uzak düşürücü büyüklükte bir tutum olamaz.
Bir başka kaygı verici ve büyük yanlışlardan biri de, hepimizin, kendi ve yakınları için, aynı anda, "en"leri istemesi, dilemesi ve dile getirmesidir. Herşeyin "en güzeli"ni, "en baştakini/tepedeki"ni, "en değerlisi"ni, "en başarılısı"nı, "en güçlüsü"nü, "en büyüğü"nü, sürekli diline dolamış bir birey ve toplum için de refah ve ferah söz konusu değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır.
Olan biten herşeyin uclarında ve uçurumlarında dolaşmanın, iddia sahibi olmanın, bir anlamının, bir değerinin olmayacağını, teknolojinin hızlı gelişimi ve konforun artmasındaki yanılgının taşıdığı, ne ve "ne kadar" yaşanılacak olursa olsun, her şeyi ve herkesi, sonuç odaklılıkla, süreci, bir şeyleri, başlamadan bitirmenin peşinde koşulduğu, yaşamın, tavında, kıvamında, hızlı gitmek yerine yavaş yaşamanın değeri bilinmediği, önceliği yaşanmadığı sürece daha da anlamsız bir kartopu-çığ ilişkisine döneceğini görememenin bedelleri, her ne kadar istenilmese de ne yazık ki, gerçek anlamda "kaygılanmamızı" gerektirecek çok büyük sorunların oluşacağına ve çığ altında kalarak, ezilerek yok olunacağına bir kanıttır.
"En büyük" ya da tek kaynağı "merak" olan, ancak sonuçların değer gördüğü niteliksiz "sorgulamaların" da ne içeriği, ne süreci, ne de sonucu, kişileri ve toplumları hiçbir nitelikli sonuca götürmeyeceği gibi, kendi, yakınları, vatanı, toprağı, bayrağı, sancağı, dili ve geleceği için "kaygılanılması" gereken bir durumu da ortaya sermektedir.
"Geleceği/ni merak eden/ler,
fallara değil mezarlıklara baksın!"
Bireysel ve toplumsal olarak "kaygılanmak" durumunda kalacağımız olumsuz durumları, zihnimizin üst köşelerinde, kenarda tutmak üzere, tekrar kaygının çözümlerine yönelik kişisel yönetim bilgilerimize geri dönelim...
Kaygı DEĞİL/YERİNE Saygı - B (bile değil) )
( [daha iyi olabilmek için zihnin yönlendirilmesi gereken] Olumsuz/sorunlu/yetersiz/hasta(lıklı) vb. durumlarda. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Olumlu/mutlu/yeterli durumlarda. )
( [Odaklanılması gereken] Daha az. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Daha çok. )
( )
( En mutsuz kişi, geçmiş ve/ya da geleceğe (fazla) odaklı olandır. )
(
ZAMAN
Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah $ 86.400 para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabi ki hepsini harcamaya çalışırsın. Hepimiz Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz, her akşam gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini ŞU AN`ı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap. Sağlık, mutluluk ve başarı için! Zaman kaçıyor. Her gün işinin en iyisini yap.Bir senenin değerini anlamak için,
sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini anlamak için,
8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
Bir haftanın değerini anlamak için,
haftalık dergi çıkaran bir editöre sor.
Bir saatin değerini anlamak için,
kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
Bir dakikanın değerini anlamak için,
trenini kaçıran yolcuya sor.
Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş.
Zamanında ortak edebileceğin kadar özel biri. Unutma zaman hiç kimse için durmaz.
Geçmiş zaman Tarih,
Gelecek zaman Gizemli,
ŞU AN ise
sana verilen gerçek bir armağandır.
------------------------------
1000 yılın değerini anlamak için sene değerini iki hane olarak programlamış olan bir programcıya sorun.
100 yılın değerini anlamak için El değiştirmeye (Handover) tanık olmuş bir Hong Kong vatandaşına sorun.
70 yılın değerini anlamak için ölmekte olan bir insana sorun.
40 yılın değerini anlamak için çölde dolaşmış (traveled in the wilderness) bir Yahudi'ye sorun.
7 yılın değerini anlamak için 7 yıllık iznini (sabbatical leave) alamamış bir profesöre sorun.
5 yılın değerini anlamak için bir daha seçilememiş bir milletvekiline sorun.
Bir milisaniyenin değerini anlamak için şehri karanlığa gömen bir elektrik (power) mühendisine sorun.
Bir mikrosaniyenin değerini anlamak için pentium makine almış olan birine sorun.
Bir nanosaniyenin değerini anlamak için yeni terfi etmiş bir dijital devreler tasarımcısına sorun.
Bir pikosaniyenin değerini anlamak için birçok patentin sahibi olan analog devreler tasarımcısına sorun.
Bir femtosaniyenin değerini anlamak için Nobel Ödülü kazanmış fizikçiye sorun.
)
( TARFET-ÜL-AYN: Bir kere göz açıp kapayıncaya kadar olan AN.
ÂNÂT, LÂHZE: An. Göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman.
VEHLE: Dakika, An. ["O günün vehrinde" DEĞİL "O günün vehlinde"] )
( RÛZİGÂR/ZAMAN ile/ve/<>/değil/yerine DEM )
( [not] TIME vs./and/<>/but MOMENT )
( TEMPS avec/et/<> MOMENT, NUANCES )
( ZEIT mit/und/<> MOMENT )
( TEMPUS cum/et/<> ... )
( TIEMPO con/y/<> MOMENTO/RATO )
( TEMPO con/e/<> ATTIMO/MOMENTO )
( KALA ile/ve/<>/değil/yerine ZEN )
( ... ile/ve/<>/değil/yerine LAN )
- ZAMAN ile ARASIZLIK
( TIME vs. WITHOUT INTERRUPTION )
- ZAMAN ile/ve/= FIRSAT
( TIME vs./and/= OPPORTUNITY )
- ZAMAN ve/||/<>/< HAREKET ve/||/<>/< DEĞİŞİM
( Zaman, hareketin ölçüsüdür ve değişimin tanımlanma çabasıdır. )
( TIME and/||/<>/< MOVEMENT and/||/<>/< ALTERATION )
- ZAMAN ile/ve SABIR
( Zamanı gelmeden görürsek, yanarız. )
( TIME vs./and PATIENCE )
- ZAMAN ile/ve/<> SEVGİ
( Sevdiklerinize zaman ayırın! Yoksa, zaman, sizi sevdiklerinizden ayırır. )
( TIME vs./and/<> LOVE )
- ZAMAN ve/<> UZAY
( Zaman ve uzayın kökeni, her bir neden-sonuç zincirinin ilk nedeni olarak deneyimlenebilir. )
( Bir kez zaman ve uzayı gerçek olarak kabul etmişseniz, kendinizi de ufacık, önemsiz ve kısa ömürlü sayacaksınız. )
( Zaman ve uzayın içinde değilsiniz, zaman ve uzay sizin içinizdedir. )
( Tüm uzay ve zaman, zihindedir. )
( Siz, uzay ve zaman ötesisiniz! )
( Zaman ve uzay zihinde, zihne ait olduklarından, siz zaman ve uzayın ötesindesiniz, ebedi ve her yerde hazır olan. )
( The origin and the end of all manifestation, the root of time and space, the prime cause in every chain of causation.
Once you accept time and space as real, you will consider yourself minute and short-lived.
Space and time are in you and not you in space and time.
All space and time are in the mind.
You are beyond space and time.
Time and space are in the mind, you are beyond time and space, eternal and omnipresent. )
( Sonsal Sınıflama[Kategori] değildir![bkz. KANT] )
( TIME and/<> SPACE )
- ZAMAN ile/ve ZAMANDA (OLAN)
- ZAMAN ve ZAMANE'DEN ŞİKÂYET
- ZAMAN ve/<> ZEMİN/MEKÂN/YER
( İnsan, mekândan, zamana geçiştir. )
( Terazi var, tartı var, herşeyin bir zamanı var. )
( Bazı işlerde/hizmetlerde de zaman ve zemin gözetmek olmaz. )
( Varolanlar'ı birbirine göre belirleyen koordinatlar. )
( İrfân'ın göstergesi, doğru/uygun zaman ve zemine göre konuşmak ve hareket etmektir. )
( İşitme. VE/<> Görme. )
( Nesnelerin ard ardalığı. VE/||/<> Nesnelerin yan yanalığı. [GERÇEK/LİK] )
( TIME and/<> PLACE )
- ZAMANDA OLUR değil ZAMANLA OLUR
- ZAMANI ARTIRMAK ile/ve/<>/değil ETKİ ALANINI GENİŞLETMEK
- ZAMANI DURDURMAK ile/ve/||/<> ZAMANDA YOLCULUK ile/ve/||/<> ZAMANDAN KAÇMAK ile/ve/||/<> ZAMANI HİSSETMEK ile/ve/||/<> ZAMANI BIRAKMAK
( Öperek. İLE/VE/||/<> Okuyarak. İLE/VE/||/<> Müzik dinleyerek. İLE/VE/||/<> Yazarak. İLE/VE/||/<> Soluk alarak. )
- ZAMANI:
NEREDE GEÇİRDİĞİMİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NASIL GEÇİRDİĞİMİZ
( Gövdemizle ilişkilidir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Anlığımızla(zihnimizle) ilişkilidir. )
( Nicelikseldir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Nitelikseldir. )
- ZAMAN(IM) YOK ile/değil ÖNEM VERMİYORUM
- ZAMANIN, DÜŞÜNÜLMESİNDE/DEĞERLENDİRİLMESİNDE:
ÖNCELİK ve/||/<> SIRALAMALARI
- ÖĞRENME/ÖĞRENENLER:
ZAMANINDA ile/ve/||/<> OTORİTEDEN ile/ve/||/<> DENEYEREK ile/ve/||/<> YAŞAMDAN ile/ve/||/<> YAŞAMDAN BİLE (ÖĞRENEMEME/ÖĞRENEMEYENLER)
( İndirimli fiyattan. İLE/VE/||/<> Özgürlük bedeliyle. İLE/VE/||/<> Etiket fiyatından. İLE/VE/||/<> Gecikme zammıyla. İLE/VE/||/<> Boşa geçmiş, koskoca bir yaşamla. )
- ZAMANINDA YA DA ZAMANSIZ SÖYLENMİŞ SÖZLER ile/ve GERÇEK YA DA YANLIŞ SÖZLER ile/ve HOŞ YA DA ACI SÖZLER ile/ve YARARLI YA DA YARARSIZ SÖZLER ile/ve NAZİK VE GÜCENDİRİCİ SÖZLER
( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY vs./and TRUE OR FALSE WORDS vs./and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS vs./and BENEFICIAL OR USELESS WORDS vs./and POLITE AND OFFEND WORDS )
- ZAMANSALLIK ile TARİHSELLİK
- ZAMAN/SIZ/LIK ile/ve DÖNEM/SİZ/LİK
( TIME vs./and PERIOD )
- ZAN:
"ÖNE SÜRÜLEBİLECEK BİR ŞEY"
değil
ANCAK, KABUL EDİLECEK BİR ŞEY
- ZAN ile/ve/değil/yerine/<> GÖRÜ
- ZAN ile İSTİNBÂT[Ar.]
( Sanma, sanı. | Şüphe. İLE Bir söz ya da işten gizli bir anlam çıkartma, zımnen, açık olmayarak, dolayısıyla anlama. )
- ZAN ile/ve/değil/yerine KANAAT
- ZAN(N) ile/değil/yerine/>< İLM/İLİM
- ZARÂFET ve IŞILTI ve GÜZELLİK
( Zarâfet, devingen bir güzelliktir. )
( Zarâfet, doğa tarafından verilmeyen, ancak özne tarafından yaratılan güzelliktir. )
( Zarâfet, her zaman, yalnızca özgürlüğün devindirdiği biçimin güzelliğidir. )
( Her türlü güzellik, gerçek ve görünen devinimin yalnızca bir özelliğidir. )
- ZARÂFET ile/ve/<> LETÂFET
- ZARÂFET ve/||/<> ONUR
( Güzel bir ruhun anlatımı. VE/||/<> Yüce bir zihniyetin anlatımı. )
( Erdemden beklenilen, zarâfet değil onurdur. )
- ZARAR ile HASAR
( Her mazarrata, mazeret bulmanın sonu yoktur. )
( DAMAGE/HARM vs. HAVOC )
- ZARAR ile/değil/yerine KARAR
( Çoğu. İLE/DEĞİL/YERİNE Azı. )
- ZARARLI/YANLIŞ/KÖTÜ/GÜNAH/HARAM AMA ... ile/değil/yerine ... VE ZARARLI/YANLIŞ/KÖTÜ/GÜNAH/HARAM
- ZARARLI ile ZARARLI
( HARMFUL vs. HARMFUL )
- ZARARLI ile ZARARSIZ
( HARMFUL vs. HARMLESS )
- ZARARSIZ OLMAK ile/ve/||/<>/> YARARLI OLMAK
- ZARARSIZ ile ZARARSIZ
( HARMLESS vs. HARMLESS )
- GEREKSİNİMLER:
ZARÛRÎ ile/ve/||/<>/> HÂCÎ ile/ve/||/<>/> KEMÂLÎ
( Yaşamak için gerekli olan beslenme ve güvenlikle ilgili gereksinimler. İLE/VE/||/<>/> Zorunlu olmayan, ama varoluşu, insanı rahatlatan unsurlara duyulan gereksinimler. İLE/VE/||/<>/> Kişilerin kaygılarını ve estetik beklentilerini karşılayan gereksinimler. )
- ZARÛRÎYAT ile/ve HACİYAT ile/ve TAHSİNİYAT
- ZÂT ile/ve/||/<> AYN
- ZÂT ile/ve/<> MEVCUD
- ZÂT ile/ve/<> SIFAT
( Gövde[beden], yüz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Göz. VE/||/<>/> Söz/söylediğimiz ile. )
( Sıfata bakacaksan, gövdeye(beden) ve yüze bak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Zâtı göreceksen, göze bak. VE/||/<>/> Anlam ve değeri bulacaksan, duruma/hâle, davranışa ve söze/söylenilene[kelâma] bak. )
( I vs./and/<> TOOL/VEHICLE )
( I vs./and/<> ME )
( JE avec/et/<> MOI )
- ZÂT ile/ve/||/<>/> SIFAT ile/ve/||/<>/> EFAL ile/ve/||/<>/> ESÂR[< ESER]
( Öz/İnsan. VE/||/<>/> Bilgi. VE/||/<>/> Eylem. VE/||/<>/> Yapıt/eser. )
- ZEN ile/ve/<> HERHANGİ BİR ŞEY
( ZEN vs./and/<> ANYTHING )
- ZEKÂ-İÇGÜDÜ ile ZEKÂ-İÇTEPİ
- ANLAK/ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< US/AKIL/TAPINDIRAK
( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )
( Kendini düşünür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< [Önce kendiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )
( Sunulmuş/bahşedilmiş olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kişinin kuracağı. )
( Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum. )
( "Savaşta". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Barış için! )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bağ. | Eskiden, develerin ayağına bağladıkları bağ. | Kendini, gereksinimi duyulan şeyi, kendi aracılığıyla elde edilen özel bir sıfatla kayıtlandırmış zât. )
( )
( Sözel/yazınsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Matematik. )
( Dilin becerisi/hüneri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Dilin freni. )
( Yakını gösteren ışık/huzme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uzağı gösteren ışık/huzme. )
( Ne yapacağını "bilmek", istenç/irâde[yapma bilgisi/gücü/isteği]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ne yapmayabileceğini bilme[bilgisi/gücü/isteği], direnç/ihtiyâr. )
( Kısa sürede [kazanırsa/belki/kısmen] "kazan[dır]ır". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Orta ve uzun sürede kazan[dır]ır. )
( )
( [Kişileri ...] Ayrıştırır, uzaklaştırır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Birleştirir, buluşturur. )
( [öteki ucu] Asalaklık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aptallık. )
( Keskinleştirmek üzere. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yetkinleştirmek üzere. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )
( INTELLIGENCE vs./and/but/||/<>/< REASON/RATIO
REASON/RATIO instead of INTELLIGENCE )
( [nicht] INTELLIGENZ mit/und/||/<>/< VERNUNFT )
- ZEKÂ ile/ve/değil AYIRDINDALIK
( [not] INTELLIGENCE vs./and/but DISTINGUISHNESS )
- ZEKÂ ile/ve/<> BECERİ/MAHÂRET
( İç duyuların hızlılığı, açıklığı, keskinliği. İLE/VE/<> Gövdenin yapılması güç alıştırmalara yatkın olması durumu. Ustalık. )
( Soyutlama gücü. | Bilenme. | Tezkiye. İLE/VE/<> Yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma/sonuçlandırma yeteneği. )
( Kişi, kendine, becerilerini geliştirecek zamanı ayırmalıdır. )
( Kişi, kaba kuvvet kullanırken, ötekiler beceriye başvurur. )
( Arzu ve imgeleme dünyayı yaratır, zekâ ise ikisini bağdaştırarak bir uyum ve barış duygusunu sağlar. )
( Zekâ, yabancıya karşı kullanılır. [yakınlara ya da yakınlar arasında değil!] )
( CERBEZE: Zekâ keskinlği. )
( Desire and imagination create the world and intelligence reconciles the two and causes a sense of harmony and peace. )
( INTELLIGENCE vs./and/<> SKILL/ABILITY )
- ZEKÂ ile/ve/<> BİLGELİK
( Mutlu olmak için kendimizi (özümüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksinimimiz olmadığını bilmek, bilgeliktir. )
( Üstün kişinin parlak zekâsı, değişmez bir özelliğidir. )
( Hayret ve merak bilgeliğin şafağıdır. )
( Ne sevmek, ne de nefret etmek; tüm uygulayımsal/pratik yaşam bilgeliğinin bir yarısını, "Hiçbir şey söylememek" ve öbür yarısını da "Hiçbir şeye inanmamak" oluşturur. )
( Zihninizin tutsağı olduğunuzu, kendi yarattığınız hayali bir dünyada yaşadığınızı bilmek, bilgeliğin şafağıdır. )
( ZEKÂ: Gerektiğinde, düşüncelerini değiştirebilmektir. )
( SMART:
SPECIFIC
MEASURABLE
ACHIEVABLE
REALISTIC
TIME BOUND )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Wonder is the dawn of wisdom.
To know that you are a prisoner of your mind, that you live in an imaginary world of your own creation is the dawn of wisdom. )
( INTELLIGENCE vs./and/<> WISDOM )
- ZEKÂ değil/ne yazık ki BOŞLAMA(İHMAL)
( Çocukların, telefonda/tablette oyun bulup oynaması, zeki olduğunu değil ne yazık ki, boşlandığını gösterir. )
- ZEKÂ ile/ve/değil/+/||/<>/> DEHÂ
( Belirli bir alanda uzmanlaşma. İLE/VE/DEĞİL/+/||/<>/> Uzmanlıklar arasında örgütlenmeyi sağlama. )
( [not] INTELLIGENCE vs./and/but/+/||/<>/> GENIUS )
- ZEKÂ ile/ve/<>/değil EDEP/EDEB
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< EMEK
- ZEKÂ ve/<>/>< EYLEM
( INTELLIGENCE and ACTION )
- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< GÖZLEM GÜCÜ
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NAMUS
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ŞEFKÂT
( [karşısında] Eğiliriz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Diz çökeriz. )
- ZEKÂT ile/ve/||/<> SADAKA ile/ve/||/<> İNFÂK
( Maddî olarak vermek. İLE/VE/||/<> Manevi olarak vermek. İLE/VE/||/<> Geciktirmeden vermek. )
- ZEKÂT ve/||/<>/>/< ZEKÂ
- ZEKİ KİŞİLERİN, İŞE ALINMA AMACI:
NE YAPACAKLARINI SÖYLEMEK ile/değil/yerine İŞVERENLERİN, NE/LER YAPACAĞINI/YAPABİLECEĞİNİ SÖYLEMELERİ
- ZEKÎ[< ZEKÂ), ZEKİYYE değil/yerine/= TEMİZ, HÂLİS, HÂLİ TEMİZ OLAN KİMSE | AKLINI SAFLAŞTIRMIŞ, ARI, DURU HALE GETİRMİŞ KİŞİ
- ZEKİ ile/ve/değil/yerine/<>/< BİLGE
( [Sorunu] Çözümleyen/çözen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Önleyen. )
( Nerede aptal olacağını biliyorsan, yeterince zekisin demektir. )
- ZEMİN ile/ve EREK
( PLACE vs./and AIM )
- ZEMİN ile/ve HAREKET NOKTASI
( Zemini olmayanın ereği olmaz. )
- ZEMİN ile/ve/<> OLANAK
- ZEMİN ile/ve TAŞIYICI
- ZEVK:
ALIŞILAGELMİŞLİK değil/yerine KENDİLİĞİNDENLİK
- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD
- ZEVK ile/ve/yerine FERÂGAT
( PLEASURE vs./and RENUNCIATION
RENUNCIATION instead of PLEASURE )
( SUKHA ile/ve/yerine SAMBHOGAKAYA )
- ZEVKİNE ERMEK ile/ve/||/<>/< ZEVK VERMEK
- ZEVKİNİ ALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< HİKMETİNE ERMEK
( Lâf-ü-Güzâf ve kıl-ü-kâl kalktığında, geriye, zevk ve vicdan kalır. )
- ZİHİN ve/||/<>/> BİR(LİK)
- ZİHİN(/DÜŞÜNCE) ve/||/<> DİL ve/||/<> YAŞAM(/UZAY)
( Ne ki, dilinde, aynı zihninde; ne ki, zihninde, aynı dilinde! )
( Dil, ne kadar zengin; zihin, o kadar engin. )
( "Dilin, Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri" başlıklı yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
- ZİHİN ile HARİÇ ile NEFS EL-EMR
- ZİHİN ve/||/<> KALP/GÖNÜL
( Eril. VE/||/<> Dişil. )
( Dışa açıktır. VE/||/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )
( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/||/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )
( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )
( Kendimizi yönetmek üzere... VE/||/<> Başkalarını yönetmek üzere... )
( ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )
- ZİHİN/LER ve/<> GÜNEŞ
( Kırık ayna parçaları. VE/<> Bütünlük. )
- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK
( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )
( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )
- ZİHİNSEL SEZGİ ile/ve/değil AKILSAL SEZGİ
( Zihin, fukarâ olursa akıl, ukalâ olur. )
- ZİHNİ ve GÖNLÜ:
DAR OLAN ile/değil/yerine/>< ZENGİN OLAN
( Dünyayı da sunsan, "Daha yok mu?" der. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuru ekmek de versen, şükreder. :) )
( Yüzünü asar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüzü güler. :) )
- ZİHNİ YORMAK ile/değil/yerine ZİHNİ ZORLAMAK
( Körü körüne zorlukların üstüne gitmek şanssızlığa yol açar. Uyumlu zaman koşullarını beklerken gelişmelerle mutlu olun. )
- ZİHNÎ ile/ve AYNÎ
( MENTAL vs./and ... )
- ZİHNİN ALTINDA EZİLİRSEK ile/değil/yerine/>< ZİHNİ AŞABİLİRSEK
( Deli oluruz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Veli oluruz. )
- ZİHNİN BURUŞMASI ile/değil/>< TENİN BURUŞMASI
( "Heyecanımızdan vazgeçmemizle".[Olmamalı!] İLE/DEĞİL/>< Yıllarla.[Olabilir.] )
- ZİHNİYET ile/ve/<> NİYET
- ZİHNİYET ile YAKLAŞIM
- ZİLLET ile TENEZZÜL
- ZIT ile/değil İHTİLÂF
( [not] OPPOSITE vs./but CONFLICT )
- ZIT ile/yerine/değil ÖBÜR/ÖTEKİ UC
( [not] OPPOSITE vs./but OTHER TIP
OTHER TIP instead of OPPOSITE )
- ZITLAR ile/değil/yerine FARKLAR
( Zıtlar vardır fakat zıtlık yoktur. )
( Zıtları, birbirinden farklı ve ayrı haller olarak düşünürüz. Değillerdir. )
( Zihnin ötesinde, tüm farklar biter. )
( Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın. )
( There are opposites, but no opposition.
You imagine that they are distinct and separate states. They are not.
Beyond the mind all distinctions cease.
Make no distinction, don't separate the inseparable. )
( DIDD ile/değil/yerine FURKAN )
( ÂHŞÎG/ÂN ile/değil/yerine ... )
( [not] CONTRARIES/ANTONYMS vs./but DIFFERENCES
DIFFERENCES instead of CONTRARIES/ANTONYMS )
- ZIT/LIK ile/değil İKİ/LİK
( [not] ANTONYM vs./but DICHOTOMY )
- ZITLIK ile/değil SORUNSALLIK
- ZIT/LIK ile/ve/değil/yerine TAMAMLAYICI/LIK / TAMAMLAYICI/LAR
( [not] ANTONYM vs./and/but COMPLEMENTARY
COMPLEMENTARY instead of ANTONYM )
- ZİYÂ[Ar.] değil/yerine/= IŞIK/AYDINLIK
- ZİYARETİN, "KISA"SI MAKBULDÜR ile/ve/değil/||/<>/< ZİYARETİN, "KISAS"I[KARŞILIKLI OLANI] MAKBULDÜR
- ZOR ZAMANDA, YALNIZ BIRAKMAK değil/yerine/>< GEREKSİNİM ANINDA, YANINDA OLMAK
- [ne yazık ki]
ZORA KOŞMA ile/ve/||/<> "YOKUŞA SÜRME"
- ZORLA GÜZELLİK OLMAZ değil ZORLAMAYLA/ZORLAYARAK, GÜZELLİK OLMAZ
- ZORLANMA ve/||/<>/> DEĞİŞİM
( Kişiyi zorlamıyorsa, değiştirmeyecektir. )
( If it doesn't challenge you, it won't change you. )
( CHALLENGE and/||/<>/> CHANGE/ALTERATION )
- ZORLANMAK ve/fakat/||/<>/>/< KAÇMAMAK
- ZORLUKLAR KARŞISINDA:
"PES ETMEK" ile/değil/yerine/>< OLGUNLAŞMAK
- ZORLUKLARA/SIKINTILARA:
KATLANMAK ile/ve/||/<> AYAK UYDURMAK
- ZORUNDA DEĞİL/İM ile/değil/yerine/>< ZORUNLULUĞU YOK/OLMAZ
- ZOR(UN)DA KALMAMIŞ/LIK ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> ÇOCUK KALMIŞ/LIK
- ZORUNLU HAREKET ile/ve/değil ZORLAMALI HAREKET
- ZORUNLU KOŞUL(OLMAZSA OLMAZ) = CONDITIO SINE QUA NON
- SÜKÛT:
ZORUNLU(ZARÛRÎ) ile/ve/<> DOĞAL(TABİÎ)
- ZORUNLU ile BAŞKA TÜRLÜ OLAMAZ OLAN
- ZORUNLU ile/değil/yerine/>< GÖNÜLLÜ
( [not] COMPULSORY vs./but VOLUNTARY
VOLUNTARY instead of COMPULSORY )
( ... ile/değil/yerine ZIYUAN )
- ZORUNLU ile/ve/<> SORUNLU
- ZORUNLU ile ZORLAYARAK/ZORLANARAK
- ZORUNLULUK AHLÂKI ile/ve VAROLMA AHLÂKI
( MORALS OF OBLIGATION vs./and MORALS OF EXISTENCE )
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/yerine/<>/< BAĞLAYICILIK
- ZORUNLULUK ve/||/<>/> GÜZELLİK
( Bazı/çoğu zorluk ve/ya da zorunluluklar, bazı/bazen güzelliklere yönelebilir ve/ya da dönüşebilirler. )
( and BEAUTY )
- ZORUNLU/LUK ile/değil/yerine İHTİYÂR
- ZORUNLULUK ile/ve İLİŞKİLİLİK
( COMPULSORY vs./and RELATENESS )
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDENLİK
- ZORUNLULUK ile/ve/<>/> KORKU
( COMPULSORY vs./and/<>/> FEAR )
- ZORUNLULUK ile/ve KURALLILIK
( COMPULSORY vs./and REGULARNESS )
- ZORUNLULUK ile OLMAZSA OLMAZ
( OBLIGATION vs. IF NOT HAPPENS, NOTHING HAPPENS
... ile CONDITIO SINE QUA NON )
- ZORUNLULUK ile/ve/||/<>/>< ÖZGÜRLÜK
( COMPULSORY vs./and/||/<>/>< FREEDOM )
- ZORUNLULUK ile/değil/yerine/||/<>/>/>< SAMİMİYET
- ZORUNLULUK ile/ve/değil/||/<> SORUMLULUK
( Her kişi, herkes karşısında, her şeyden sorumludur. )
( COMPULSORY vs./and/<> RESPONSIBILITY )
- ZORUNLU/LUK ile/ve/değil/yerine/<> TUTARLI/LIK
- ZORUNLULUK ile/ve/<> YASALILIK
- ZORUNLULUK ile/ve/> ZEKÂ
( COMPULSORY vs./and/> INTELLIGENCE )
- ZÜBÜK ve/||/<> PIRT
( )
- ZÜLCENAHEYN:
İLİM ve/ HİKMET ve/ AŞK ve/ MUHABBET
- ZULÜM ile/ve/değil/||/<> İHMALKÂRLIK
- ZULÜM değil/yerine/>< ŞEFKÂT
( İlimsiz şefkat, zulümdür. )
- ZULÜM ile/<>/>< "ZEVK"
( Eziyet, başkaları tarafından kendinize/birine yapılmış/yapılıyor ise. İLE/<>/>< Eziyeti, kendi, kendine yapıyor ise/niz. )
- ZUNÛN ile/ve/||/<> ŞUKÛK ile/ve/||/<> SÜKÛN ile/ve/||/<> SÜKÛT
( Bilgide[malûmâtta]. İLE/VE/||/<> Uygulanan bilgide[marifette]. İLE/VE/||/<> (B)ilimde. İLE/VE/||/<> Bilgelikte[irfânda]. )
itibarı ile 9.273 başlık/FaRk ile birlikte,
9.273 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(38/38)