Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(39/40)


- YAŞAM HAKKI ile/ve/=/||/<>/< SAVUNMA HAKKI


- YAŞAM:
MASAL ile/ve/||/<>/> ROMAN ile/ve/||/<>/> FIKRA

( Başlangıçta. İLE/VE/||/<>/> Yaşandıkça. İLE/VE/||/<>/> Anlattıkça. )


- YAŞAM:
"OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ" değil OLDUĞU GİBİ


- YAŞAM:
OYUN ile/ve/ne yazık ki/||/<> "KÖŞE KAPMACA" OYUNU

( Yaşam oyunu, sadece "köşe kapmaca" oyununa düşürüldüğünden ve bu oyunu da, bir köşeyi tutanın, eline geçirdiği köşeyi hiç bırakmamasından dolayı tıkanmasıyla ne oyun, ne barış, ne de huzur kalmıştır. Oyun, tekrar eşit koşullardan başlatılana kadar bir şeylerin düzelmesi de pek olası görünmüyor. )


- YAŞAM:
YAŞIMIZ ile/ve/değil/yerine/||/<> YAŞADIKLARIMIZ


- YAŞAM ve/||/=/<> BİLİNÇ/FARKINDALIK/ŞUUR

( KENDİNİN SORUMLULUĞU )


- YAŞAM ile/ve/||/<> ÖZGÜRLÜK ile/ve/||/<> MÜLKİYET

( bkz. John Locke )


- YAŞAM ve/||/<>/>/< YAŞ


- YAŞAMA GÜCÜ = KUVVE-İ HAYATİYE = FORCE VITALE[Fr.] = LEBENSKRAFT[Alm.]


- YAŞAM(AK):
GERİYE DOĞRU ile/ve/değil/||/<>/> İLERİ DOĞRU

( Anlaşılır. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Yaşanır. )


- YAŞAMAK ve/||/<>/>/< ÇÖZÜM ÜRETMEK

( Yaşamakla meşgul olmazsan, ölmekle meşgul olursun. VE/||/<>/>/< Çözümün bir parçası değilsen, sorunun bir parçasısındır. )


- YAŞAMAK ile/ve/||/<>/> NİTELİKLİ YAŞAMAK

( Duyu, "duygu" ve hayal ile. İLE/VE/||/<> Us/akıl ile. )


- YAŞAMAK ve/||/<> SEVMEK

( Direnmektir. VE/||/<> Güvenmektir. )


- YAŞAMAK ve/||/<>/>/< YAŞARKEN YAŞATMAK

( )


- YAŞAMAYIP YAŞLANMAK ile/değil/yerine/>< YAŞAYIP YAŞLANMAK


- YAŞAMDA KALMAK ile/ve/değil/||/<>/> YAŞAMAK

( Canlılarda. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İnsanda. )

( [not] TO SURVIVE vs./and/but/||/<>/> TO LIVE )


- YAŞAMI ÖĞRETEN:
YAŞIMIZ değil YAŞADIKLARIMIZ


- YAŞAMI ÖĞÜTMEK değil/yerine YAŞAM ÜRETMEK


- YAŞAM/İLİŞKİ:
"NE KADAR UZUN SÜRDÜĞÜ" ile/değil/yerine/||/<> NE KADAR NİTELİKLİ/DOLU OLDUĞU


- YAŞAM/IM ÇOK SIKICI değil (YETERİNCE) PARA(N) YOKTUR


- YAŞAMIMIZA GİRENLERİ BELİRLEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAŞAMIMIZDAN ÇIKARILACAKLARI BELİRLEMEK


- YAŞAMIN DEĞİŞTİRDİĞİ ile/ve/<>/değil/yerine YAŞAM(LAR)I/NI DEĞİŞTİREN


- YAŞAMSAL(VİTAL) ile/ve/<> YAYILMACI/BULAŞICI(VİRAL)


- YAŞANILAN ile/ve/||/<>/>< YAŞANIL(MA)MASI GEREKEN


- YAŞAYANLAR ile/fakat/ne yazık ki ÖLENLER

( Ölenlerin gözlerini kapatıyor. İLE/FAKAT/NE YAZIK Kİ Yaşayanların gözlerini açamıyor. )


- YAŞIMDAYIM" değil YAŞINDAYIM


- YAŞINDAN-BAŞINDAN (UTAN[MA]MAK) -ile


- YAŞINI BAŞINI (ALMAK)


- YAŞLA "İLGİLENENLER/UĞRAŞANLAR" ile/ve/değil "YAŞ İŞLERLE" UĞRAŞANLAR


- YAŞLANMA ve/<> DAĞA TIRMANMA

( [çıktıkça] Soluğunuz daralır, yorgunluğunuz artar. VE/FAKAT/<> Görüş/bakış açınız genişler. )


- YAŞLANMA ile HUTCHINSON - GILLFORD ERKEN YAŞLANMA SENDROMU / PROGERIA


- YAŞLANMA ile/ve/değil/yerine/||/<> YIPRANMA

( FERSUDE[Fars.]: Eskimiş, yıpranmış, aşınmış. )


- YAŞLANMADAN YAŞ ALMAK ile/değil/yerine/>< YAŞLANMAK


- YAŞLANMAK ve/değil/yerine/||/<> DAĞA TIRMANMAK

( Yaşlanmak, büyük bir dağa tırmanmak gibidir. Tırmandıkça bazı fiziksel gücünüz azalır ama bakışlarınız daha özgür, görüşünüz daha geniş ve dingin olur. )


- YAŞLANMAK ile/ve/değil/yerine KOCAMAK/KARIMAK/KARTALMAK/KARTLAŞMAK

( COTTURUK: Kocamış, çirkinleşmiş kişi. )


- YAŞLANMAK değil YAŞ ALMAK

( Erkekler, yaşını saklamaya; kadınlar ise saklamamaya başladığı zaman yaşlanmaya başlamıştır. )

( Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, soluğunuz kesilir fakat görüş açınız genişler. )


- YAŞLAR('I)

( 1. Temelde hiçbir yaş yok.
2. Çevrenin/öteki kişinin algıladığı/yorumladığı yaş.
3. Duyumsanan/hissedilen/düşünülen/istenilen yaş(lar).
[Zihin yaşı, enerji yaşı, coşku yaşı vs. gibi.]
4. Yoğunluk yaşı.[Deneyim ile, yaşamın getirdikleri ile gelinen yaş.]
5. Önkabul olarak bazı açılardan algıda/yorumda ilişkilendirilmeye yarayan kayıt/"doğum" yaşı.
6. Kemik yaşı ve damar yaşı.[Kişi, damarlarının sağlığı kadar yaşlıdır.] )


- YAŞLI-BAŞLI


- YAŞLI ile AKVES[Ar.]

( ... İLE Yaşlılıktan beli bükülmüş olan. )


- YAŞLI ile ÇOK YAŞLI/MÜSİNN[Ar. < SİNN], A'MER


- YAŞLI ile KARAKOCA

( ... İLE Saçı ağarmamış yaşlı kişi. )


- YAŞLI ile YAŞLICA

( ... İLE Biraz yaşlı olan. )


- YAŞLILAR


- YAŞLILARDA GÖRMEMİZ GEREKEN:
GEÇMİŞ ile/ve/değil/yerine/<> GELECEK


- YAŞLI/LIK ile/ve/||/<>/> AĞIR BAŞLI/LIK


- YAŞLI/LIK ile/yerine OLGUN/LUK

( Yaşlıları ziyaret etmek, yararlıdır! )


- YASTIK/OYUNCAK AYI VS. ile/ve/yerine ARKADAŞ


- [ya] (")TÂBİ(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/>/ya da ÂRİF


- YATAK ODASI değil/yerine UYKU/UYUMA ODASI


- YATAK ile/ve BERHÂBE[Fars.]

( ... İLE/VE Minder, döşek, yatak. | Bir döşekte birlikte yatılan kişi. )


- YATALAK ile/değil/yerine İNME/FELÇ


- YATIK ile YATKIN

( ... İLE Bir yana eğilmiş. | Çok durmaktan, sağlamlığını yitirmiş, çürük. | Benimsemiş, alışmış, eğilimli. | Yetenekli, becerikli. )


- YATILI ile YATALAK

( Geceleri de kalınıp yatılan. | Geceleri de kalıp yatan öğrenci. İLE İnme ya da sakatlık gibi bir nedenle yataktan kalkamayan. )


- YATKIN/LIK ile/ve/||/<> YETKİN/LİK


- YATMAK/UYUMAK:
SIRTÜSTÜ ile/ve/<> YAN ile/ve/<> YÜZÜKOYUN


- YAVAŞ/LIK ile/ve "UYUŞUK/LUK"

( MIYMINTI: Kişinin sabrını tüketecek derecede yavaş ve mızmızca iş gören. )

( Doğadaki en yavaş canlı/hayvan Bradipus'tur. )

( BATÂET )

( SLOW/NESS vs. INDOLENCE )


- YAVER[Fars.] değil/yerine/= YARDIMCI

( Yardımcı. | Devlet ve hükümet başkanlarıyla komutanların yanında bulunan ve onların komutlarını yazmakla, gereğinde yerine ulaştırmakla görevli subay, emir subayı. )


- YAVUZ SELİM CAMİSİ ve YAVUZ SELİM TÜRBESİ

( Fatih'te, Yavuz Sultan Selim semtindelerdir. [Türbesi, caminin arka bahçesindedir.] )

( Yavuz Sultan Selim'in başlatmıştır, oğlu Kanuni Sultan Süleyman tamamlamıştır. [1522] [Mimar Acem Ali] VE 1583'te inşa edilmiştir. )


- YAVUZ SELİM ile YAVUZ SELİM

( Fatih - Atikali arasındaki bölge/durak. İLE Soğanlı - Güneştepe/Bağcılar arasındaki bölge/durak. )


- YAVUZ SULTAN SELÎM


- YAVUZ SULTAN SELİM ve ZEMBİLLİ ALİ (HASANÎ) EFENDİ


- YAY ile KEPAZE

( ... İLE Gevşek ok yayı. )


- YAYAN (KALMAK) değil YAYA (KALMAK)


- YAYGINLAŞMA ile/ve/değil/||/<>/< İTİBAR GÖRME


- YAZAR-ÇİZER (TAKIMI)


- YAZAR ile/ve/değil/yerine/||/<> BİLGE

( Bir şeylerin üzerine yazar. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> İnsana yazar. )


- YAZAR ile SENARİST


- YAZAR ile/ve/||/<> ÜDEBÂ[Ar. < EDÎB]

( ... İLE/VE/||/<> Yazarlar, edîbler. )


- YAZAR ile/ve/değil/yerine YAZAN


- YAZAR ile YAZICI


- YAZILIM UZMANI ile/ve/<> YAZILIM GELİŞTİRİCİ ile/ve/<> YAZILIM KORSANI

( )

( Çoğu yazılım uzmanı ve geliştiriciler bile yazılım korsanlarının göz önünde bulundurdukları kadar yaratıcı değildir. İLE/VE/<> Çoğu yazılım uzmanı ve yazılım korsanı, geliştiricilerin eğitim ve deneyimlerine sahip değildir. İLE/VE/<> Tüm yazılım korsanları, aynı zamanda yazılım "uzmanı ve geliştiricisidir". )

( Many programmers, and even developers, are not creative enough to be considered hackers. VS./AND/<> Many programmers, and even hackers, are not educated or experienced enough to be considered developers. VS./AND/<> All hackers and developers are programmers. )

( The Difference Between a Programmer, a Hacker, and a Developer )

( PROGRAMMER vs./and/<> DEVELOPER vs./and/<> HACKER )


- YAPITI(KİTABI/YAZIYI), BİRİ(LERİ)NE:
"ARMAĞAN ETMEK" değil SUNMAK/İTHAF ETMEK

( Dünyaya verebileceğimiz en büyük armağan, kendi dönüşümümüzdür. )


- 7 TEPE:
İSTANBUL ile/ve ROMA

( İSTANBUL'da:
* Akropolis [Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii'nin yer aldığı yükseklik]
* Çemberlitaş [Konstantin Sütunu'nun bulunduğu bölge ve çevresi]
* Beyazıt ve Süleymaniye alanı
* Fatih
* Fenerin üst kısımları [Yavuz Selim Camii’nin bulunduğu bölge]
* Cerrahpaşa sırtları
* Edirnekapı [Mihrimah Sultan Camii’nin yer aldığı tepe]
[Yediye yükseltmek için uydurulmuştu] İLE/VE
ROMA'da:
* Palatine
* Capitoline
* Quirinal
* Caelian
* Aventine
* Esquiline
* Viminal )

( Antik Roma kentinin yedi tepe üzerine kurulmasının, İmparator Büyük Konstantinos'u (Constantinus) çok etkilediği, İstanbul'u da Roma'ya benzetmek amacıyla, yedi rakamına yönlendirdiği anlatılır. İmparator, bu yedi sayısını uğurlu ve kutsal sayıyordu. Sarayının ana salonu, "Hepta Likhnos" yani "Yedi Kandilli" adını almıştı. İmparatoru korumakla görevli, "yedi kıtadan oluşmuş bir muhafız alayı vardı. Konstantinos, kendini, çevresinde "yedi gezegen"in dönüp durduğu güneş yerine koymuştu. Çemberlitaş üzerindeki heykeli de bu durumu betimlemekteydi. )


- 7-8 HASAN PAŞA


- YEGÂNE HANIM ile/ve/||/<>/> MÜCAP OFLUOĞLU

( )


- YEĞEN/İM ile/ve/=/||/<> BABAMIN TORUNU


- YEĞLEME ile/ve/||/<> KİMLİK

( Ergenin, kimliği mi var ki, yeğlediği olsun. )


- YEĞLEMEK/TERCİH ETMEK ve/<> LÜTFEN ve/<>/+/||/> BÖYLE ve/<> BU DA VAR

( "Sihirli" sözcükler. VE/+/||/<>/> "Sigorta" sözcükler. )

( Dışsal ve ilksel. VE/+/||/<>/> İçsel ve sonsal. )

( Varoluşumuzda, tüm canlı/cansız nesne, bitki, hayvan ve insanla, gövdelerimizin aracılığıyla etkileşim, zihnimizin aracılığıyla da hem etkileşim, hem de daha ileri ve nitelikli bir etkileşim olan iletişim ilişkilerinde bulunuyoruz. Bu ilişkilerimizin başlangıç ve ortaklığı ise yetkin bir benzetmeyle, hiçbir ayrımın bulun(a)madığı bir . [NOKTA]'dan oluşmasıdır.

"Nokta"dan aşağı doğru açılan, büyüyerek ve genişleyerek dalgalanan bir çizgide, zihin ve enerjilerimizle, aşağı [yoğunluğa/kesâfete] doğru inen; yukarı [inceliğe/letâfete] doğru da yükselen bir aralıkta bulunuyor ve sürekli olarak çeşitli bilgi, bilinç seviyelerimizle, davranış-tutumlarımızdaki incelik ve kabalıklarla da aşağı ve yukarı bir salınımla, tekrar noktaya doğru geri dönmek [rücû] üzere yaşam yolculuğumuza devam ediyoruz.

Bu süreçte, az/çok ya da öteki varolanlara oranla daha "gelişmiş ya da geliş(e)memiş" varolanlar["insan"] olarak, kişiler arasındaki ilişkilerimizde de çeşitli bilgi ve bilinç farklarımızın ve tutumlarımız üzerinden sürdürdüğümüz yaşamamızda, bazı sözcüklerin önceliğini ve olumlu etkilerini görüyoruz. Bunları, etkileri ile "sihirli" ve hizmetleri itibariyle de "sigorta" sözcükler olarak kullanıyoruz. Bu sözcükler, bir piramit olarak düşündüğümüzde, sözcüklerin doruğunda yer alıyor.

Etkileri itibariyle neredeyse bir "sihir" olarak tanımladığımız bu sözcükler, kulağın duyacağı oranda seslendirilerek dışsal ve her düşünce ya da sözün, başında ya da sonunda, ilksel/öncelikli olarak kullanılmalarıyla gerçekleşiyor.

Yaşamı, (nitelikli) yaşam; bireyi, (nitelikli) insan yapan ve öteki var olanlardan ayıran en önemli(öncelikli) durum ve kavram, sadece insana özgü bulunan, yeğleme olanağıdır. "Yeğleme/tercih etme" farkındalığıyla sürdürdüğümüz tüm düşünme ve konuşma süreçleri, bize, olgular arasındaki ayrımda durabilme ve isabetsiz olabilecek ile isabetli olan arasındaki tutumu ya da kararı verme olanağını sağlatıyor. Yani, "Bu gece/sabah, uyumayayım ve şu işleri tamamlayayım." düşüncesi ve ayrımında, "Bu gece/sabah, uyumamayı ve işleri tamamlamayı yeğliyorum." sözü ile olası zorluklar karşısında olanakların artmasını, kontrol altında tutulması gereken gücün/olanakların, bizim elimizde olmasını sağlatıyor. Gün içinde, binlerce kez içinde bulunduğumuz bu ve bunun gibi ayrımlarda, farkındalığımızı devrede tutmamızı sağlayan yeğleme olanağımız, ilgili kararımızı, uygulamamızı, günümüzü ve yaşamımızı nitelikli seviyelere çıkarmakla birlikte, kaygılanmaya neden olabilecek "düşüncelerden" de alabildiğine uzaklaşabilmemizi sağlıyor.

İkinci "sihirli" sözcüğümüz olan "Lütfen" sözü/sözcüğünün kullanımı da, aramızdaki farkların, ayrımların yok olduğu noktadan düşünerek ve seslenerek söylememizi, aktarmamızı ya da paylaşmamızı sağlıyor. Bir emiri bile ricâya dönüştürebilen bir olanak sunuyor. Yani, bir yakınımıza, "Bana bir bardak su getir!" biçimindeki, "yakınlıktan ya da rahatlıktan" dolayı emir kipinde söyleyebileceğimiz sözü bile kendimiz düşünmek varken, yakınımızın, "sihirli sözcüğü söylersen getiririm" uyarısıyla, "Peki. Lütfen, bana bir bardak su getir." sözüyle bambaşka bir alana taşımış oluruz. Bu ve buna benzer/benzemez tüm örnek ya da durumlarda, Lüt(û)fen, dikkat ve incelikle(rikkatle) söyleyebileceğimiz sözlerin yeğlenmesindeki ve gereksiz yere kaygıların oluşmasına engel olabileceğini de her ânımızda ve kararımızda, her sözümüzde göstermenin niteliği ve verimliliğinden de uzak duramayız herhalde.

Yaşamda, çok çeşitli durumlar söz konusu ve olasılık içindeyken, pek kolay kaldıramayacağımız ve taşıyamayacağımız durum ve olaylarla da karşı karşıya geliriz. Bu durumlarda kullandığımız sözcükler ise "sigorta" sözcüklerdir.

Başımıza gelebilecek her türlü maddi/manevi kayıp, ölüm, önceki koşulların yitirilmesi gibi en zorlayıcı olanlarında ise gereken tüm eylemler gerçekleştirildikten ve sözler söylenildikten, ıstıraplar paylaşıldıktan, sözün yetmeyeceği ve aklın tükeneceği noktadan sonra eğer bir yerlerde sonlandırılmazsa büyük zarar göreceğimiz kesin durumlar için çözüm aracı olan "sigorta" sözcükler(imiz)den ilki "Böyle" sözü/sözcüğüdür.

Yaşamın belirli aralığında bulunan zorlu durumların ötesinde de çok sıradışı, rekor ya da istisnai olumlu/olumsuz olay ve olgularla da karşılaşabilir, görebilir ya da duyabiliriz. "Böyle" sözünün yetmeyeceği (çok) aşırı ya da aykırı durumlar için de imdada yetişen, elektrik tesisatındaki düzenek gibi, büyük zararlara neden olmaması için kurulan önlem ve sigorta aracı olarak, "Bu da var" sözü/sözcüğü kullanılmaktadır. Bu sözcüklerin özelliği ise bunları, ancak kendimize söyleyebilmek üzere içsel ve sonsal olmalarıdır.

Kaygının pek fazla oluşmamasını, bu sözcüklerin kullanımı ile de büyük oranda sağlamış oluruz. )

( LIKE THIS vs./and/+/<>/> THIS EXIST TOO )

( SAN AFTO ile/ve/+/<>/> AYTO YPARXEI EPISIS, AFTO İPARHİ EPİSİS )


- YEĞLEME/TERCİH ile/ve/<>/>< TERK


- YELDİRİK ile/>< SÖLEPE

( Çok hızlı yürüyen, yel gibi hızlı giden kişi. İLE/>< Hızlı olmayan, yavaş hareket eden. | Dağınık, pasaklı. )


- YELEME ile ...

( Ciddi işlerle uğraşmayan. )


- YELKENCİ ile/ve/değil/||/<>/< DENİZCİ

( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Ya dalan, ya iyi ve uzun yüzebilen, ya kürek çeken ya da üçünü birden yapabilen. )


- YELLOZ ile ŞILLIK

( Ahlâksız, hafifmeşrep. İLE Aşırı ve bayağı biçimde süslenip boyanmış kadın. )


- [ne yazık ki]
YEMEĞİN "YANMASI":
ATEŞ İLE ile/ve/||/<> TUZ İLE ile/ve/||/<> ACI BİBER İLE

( Yemekler, sadece ve doğrudan ateş ile değil fazla kullanılan tuz ya da acı biber, baharat vb. ile de yenilmez duruma düştüğünde kullanılan deyim. )


- YEMEK:
ACIKINCA ile/ne yazık ki ÜZÜLÜNCE ile/ne yazık ki KIZINCA

( Sofradakileri. İLE/NE YAZIK Kİ Kendimizi. İLE/NE YAZIK Kİ Birbirimizi. )


- YEMENİ/Cİ[Ar.] ile YEMENİ/Cİ[Ar.]

( Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent. | Yemeni yapan ya da satan kişi. İLE Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. | Yemeni yapan ya da satan kişi. )


- YEMİNİNE BAKIP KİŞİYE İNANMAK ile/değil/><
KİŞİYE BAKIP YEMİNİNE İNANMAK


- YENEN ile YENİLEN

( Boş konuşur. İLE Boşu boşuna susar ya da savunur. )


- YENİ CAMİ(HATİCE TURHAN SULTAN CAMİ) ile YENİ CAMİ(GÜNNÛŞ EMETULLAH VALİDE SULTAN CAMİİ) ile ESKİ-YENİ CAMİ / KASIM ÇAVUŞ CAMİSİ

( Eminönü'ndedir. İLE Üsküdar'dadır. İLE Eyüp'tedir. )

( ... İLE ... İLE XVI. yüzyılda, Kasım Çavuş tarafından. )


- YENİ ile GERİ (GELMEK)


- YENİ SARAY / SARAY-I HÜMÂYÛN / CEDİDE-İ ÂMİRE ile/ve ESKİ SARAY / SARAY-I ATİK

( Topkapı Sarayı. İLE/VE İlk saray. )

( Şu anda müze olarak ziyaret edilebilen, Gülhane Parkı üstündedir. [700 dönümlük bir alanda kurulmuştur.][Yeni Saray adını Fatih Sultan Mehmet vermiştir.] İLE/VE Bayezıd'ta, İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yerde, Fatih Sultan Mehmet'in, 1457'de İstanbul'u fethinden sonra yaptırdığı saray. )


- YENİÇERİ ve/||/<>/> KULOĞLU

( Kapı kulu teşkilatının piyade sınıfı. | Bu asker sınıfından olan er. VE/||/<>/> Ölen evli yeniçerilerin, babaları gibi ocakta askerlik yapan çocukları. )


- YENİDEN/TEKRAR "BEDENLENME"(RE-ENKARNASYON):
GÖVDEYLE/BEDENLE değil SÖZ/KELÂM İLE(KULAKTAN KULAĞA, ZİHİNDEN ZİHİNE)


- YENMEK/İNTİKAM":
RAKİBİNİ/DÜŞMANINI (")ÖLDÜRMEK(") ile/değil/yerine BAŞKALARINI/TOPLUMU KURTARMAK


- YEPELEK

( İnce yapılı, zarif, narin. )


- YER DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<> YANLIŞ (YERE) YERLEŞTİRME


- YER ile/değil/yerine/>/< YURT

( [Yaşam niteliği...] Sürdürülebilir değilse. İLE/DEĞİL/YERİNE/>/< Sürdürülebilirse... )


- KÜTLE/YER ÇEKİMİ ile/ve/<> AŞK

( Doğa'da. İLE/VE/<> İnsan'da. )

( Yerçekiminin tutumu, en yüksek bağlantıda olmaktır. )

( The attitude of the gratitude is the highest yoga. )

( In nature. VS./AND On Human. )

( GRAVITATION vs./and LOVE )


- YERE BAKAN YÜREK YAKAN ile/ve UMMADIK TAŞ, BAŞ YARAR


- YERE-GÖĞE (SIĞMAMAK/SIĞDIRAMAMAK)


- YEREBATAN SARNICI ile/ve/>/yerine III. AHMED ÇEŞMESİ


- YEREL DİL/LER ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖVDE DİLİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ZİHİN DİLİ

( İşaretler/simgeler[yazılar/sözcükler], sesler aracılığıyla sürdürülen dil. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Durum/duruş, davranış/tutum, el/yüz/göz[bakış, jest, mimik], işaret/simge, ses tonu/vurgusu aracılığıyla sürdürülen dil. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< İmgeler, nesneler, kavramlar, olay/olgu ve durumların kayıtlarının yoğrulduğu dil. )

( Ülkelerin/bölgelerin, toplulukların/bireylerin, ortak/uzlaşımsal olarak belirlediği/kullandığı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Sınırların, bölgesel/yerel farkların bulun(a)madığı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bireyin donanımı(geliş[me]mişliği] oranındaki. )

( IQ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EQ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SQ )

( [not] LOCAL LANGUAGE/S vs./and/but/||/<>/< BODY LANGUAGE vs./and/but/||/<>/< MIND LANGUAGE
[not] MIND LANGUAGE instead of BODY LANGUAGE instead of LOCAL LANGUAGE/S )


- YERİNE KOYMA ile/ve/değil/yerine/<>/> DÖNÜŞTÜRME

( [not] SUBSTITUTION vs./and/but/||/<>/> TRANSFORMATION
TRANSFORMATION instead of SUBSTITUTION )


- YERLERDEYİZ ile/değil/yerine/>< AYAKTAYIZ

( Ayrıysak/ayrıyken. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birlikteysek/birlikteyken. )

( )


- YERLEŞİK ile/ve/<> GEZGİN

( İnsanlığın gelişimi ve dünya tarihi, bulunduğu olanakları[yer/bölge/koşulları], yeterli gören kişi/ler ile daha da ileriyi[öteyi/yukarıyı] düşünen, merak eden, isteyen/ler arasındaki ilişki[birlik/telik ya da çatışma] ile süregelmiştir.

Bu durum ve süreç, dünya ne kadar daha devam edecekse, en başta, felsefede, bilimde ve sanatta olmak üzere, o kadar daha aynen devam edecektir. Herhangi iki kişi arasında, erkek-kadın, ebeveyn-çocuk, yaşlı-genç, bilen-bilmeyen, zengin-fakir gibi, "doğu"-"batı" gibi her türlü ayrışma ve çatışma ile hem birbirini geliştirecek, hem de engel olacaklardır.

Aslolan ve anlaşılması gereken de şu ki, bu devinim/döngü, hiçbir zaman ve koşulda sonlan(a)mayacağından dolayı, bu süreçteki "zorlukların"/uğraşıların, yaşamın [ve anlamının], bireyler arasında değil doğayla/fizikle olduğunu anımsayarak, paylaşım ve dayanışma içinde, bilgilerimizi, farkındalıklarımızı paylaşarak ve ümit aşılayarak sürmesi gerektiğidir.
[ Başkalarından/dışarıdan, hazır gelmesini değil kendim(iz)den başlay(/t)arak! Şimdi, burada ve içinde bulunulan, yeterli/yetersiz, "olumlu/olumsuz", tüm koşullarda! Vazgeçmeden, ertelemeden, üşenmeden!] )


- YERLİ ile/değil ONO(PATAGONYA) YERLİSİ

( ... İLE/DEĞİL Patagonya'da, Darwin ve ekibi gibi yerlilere sahip çıkmaya çalışanlar, onlara acıyıp gemilerden, eski palto ve giysiler verdiler. Böylece çıplak gövdeleriyle yaşamaya alışkın yerliler, üstlerindeki ıslak giysilerle zatürre olup hastalandılar. Ayrıca, giysilerden, kızamık, kızıl gibi hiç karşılaşmadıkları hastalıklar kaptılar. Bazıları Paskalya ve Galapagos Adaları'na kaçtı. Onları uygar ve çağdaş Avrupa'lı yapma çabası iflas etti. Son yaşayan Ono yerlisi de, -belki de kahrından- 2012'de öldü. )


- YERLİ ile/ve YEREL


- YERYÜZÜ ile/ve/||/<>/> (")ACUN/DÜNYA(")

( Doğa. İLE/VE/||/<>/> İnsan ve anlam ile. )


- YEŞİL YOL(THE GREEN MILE) ile/ve/||/<> HÜCRE NO: 7 MUCİZESİ(MIRACLE IN CELL NO: 7)

( Filmlerini izlemenizi salık veririz... )


- YETENEK ve/<> AYRICALIK


- YETENEK/Lİ ile/ve/||/<>/> DEHÂ/DÂHİ

( "Başkalarının güç bulduğunu yapmak". İLE/VE/||/<>/> Yeteneklilerin "olanaksız gördüğü"nü yapmak. )

( Kimsenin vuramadığı hedefi vurur. İLE/VE/||/<>/> Kimsenin göremediği hedefi vurur. )

( Yitirilebilir. İLE/VE/||/<>/> Yitiril(e)mez. )


- YETENEK ile/ve ETKİNLİK/FAALİYET

( TALENT vs./and ACTIVITY )


- YETENEK ve/<> ÖZGÜRLEŞTİRİCİ İLİŞKİ


- YETERLİ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<> KABUL EDİLEBİLİR/LİK


- YETERLİ/LİK ile/ve/> RAHAT/LIK


- YETERSİZ ÇÖMEZ ile/ve ORTA NİTELİKLİ ÇÖMEZ ile/ve İYİ ÇÖMEZ

( Yetersiz bir çömez, öğretmenin ününden yararlanır. İLE/VE Orta nitelikli bir çömez, öğretmenin sevecenliğine hayrandır. İLE/VE İyi bir çömez ise öğretmenin düzencesiyle(disipliniyle) güçlenir, gelişir. )


- YETERSİZ" ile/değil/yerine/>< AKILLI

( Daha fazla bilinmek için "uğraşırlar". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Daha fazla bilmek için çalışırlar. )


- YETERSİZ/LİK ile/ve/<>/> GEÇERSİZ/LİK


- YETERSİZ/LİK ile SEVİYESİZ/LİK


- YETERSİZ/LİK ile/ve "SIĞ/LIK"


- YETERSİZ/LİK ile YANILTICI/LIK


- YETERSİZ/LİK ile/ve/değil/yerine YETENEKSİZ/LİK


- YETERSİZ/LİK ile/ve/||/<> YETMEZ/LİK


- YETİ = MELEKE = FACULTY[İng.] = FACULTÉ[Fr.] = VERMÖGEN, FÄHIGKEIT[Alm.] = FACULTAS[Lat.] = FACULTAD[İsp.]


- YETİ ile/ve/<> NİTELİK


- YETİ ve/||/<>/> YETENEK

( Melek. VE/||/<>/> Meleke. )


- YETİ ile/ve/<> YETKİ


- YETİM ile/ve/||/<> ÖKSÜZ

( [Ergenlikten önce]
Babası ölmüş/olmayan çocuk. [Babası belirli fakat ölmüş olan.] İLE/VE/||/<> Annesi ölmüş/olmayan. | Annesi ya da hem annesi, hem de babası ölmüş olan çocuk.
["annesiz" diye bilinir ve "anneden öksüz, babadan yetim kalmak" sözü kullanılır. Oysa ki, "öksüz/ögsüz" sözcüğü, "bilge-âlim" ikilemesi gibi "ögsüz-yatim"dir.(ögsüz al-yâtîmu wa ʾl-ḥayrânu. wa-aṣluhu: ögsüz maʾḥûḏun min ōg wa-hwa ʾl-ʿaqlu wa ʾl-fiṭnatu).][İlk zamanlarda, anne ile ilgisi yoktu. Yâtîm, "Tek kalmış, ergen olmadan önce babası ölen çocuk" demektir.]
[Yetimlik, maddî manevi desteği olmamaktır. Sonraları, sözlüklerdeki "ög/öğ"(anne)nin etkisiyle yanlış ayrıştırmaya gidilmiştir. ("Atası ölen, öksüz galmaz; anası ölen, öksüz galur.")] )

( Saçı/başı, arkadan öne doğru okşanır. İLE/VE/||/<> Saçı/başı, önden arkaya doğru okşanır. )

( EYTÂM[Ar. < YETÎM/YÂTÎM] ile/ve/||/<> O/Og/Ög[: Ana.] )

( İnsan, babanın [temel] desteğiyle; hayvan, annenin [temel] desteğiyle yaşar. )

( ORPHAN vs./and MOTHERLESS )


- YETİM ve SAGİR/SAGİRE


- YETİŞKİN ile/ve OLGUN

( Yaşlı olanlara rahatlık sağlamak, arkadaşlara içtenlikle, gençlere de incelikle davranmak isterim. )

( ADULTHOOD ile MATURE )


- YETİŞKİN ile/ve/||/<>/< YATIŞKIN


- YETİŞKİN ile/ve/<>/değil YENİYETME


- YETKE ile/değil/yerine/>/>< ÖZERKLİK

( )

( [not] AUTHORITY vs./but/>/>< AUTONOMY
AUTONOMY instead of AUTHORITY )


- YETKECİ/OTORİTER[İng.] ile/değil/yerine/>< ÖNDER/LİDER[İng.]

( Bencil. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Alçakgönüllü. )


- YETKEYE BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
BİR BİLENE SORMA ile/ve/||/<> YETERSİZ KAYNAK ile/ve/||/<> İNANCA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ORTAK TUTUMA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ÖBEK BASKISI ile/ve/||/<> YARARCI ile/ve/||/<> BEĞENDİRME ile/ve/||/<> DAYATMA ile/ve/||/<> İÇİNDEKİ DEĞİL DIŞINDAKİ(ZARF-MAZRUF) ile/ve/||/<> "GENETİK"

( ARGUMENT TO AUTHORITY vs./and/||/<> FALLACY OF UNQUALIFIED SOURCE vs./and/||/<> APPEAL TO BELIEF vs./and/||/<> APPEAL TO COMMON PRACTICE vs./and/||/<> BANDWAGON, PEER PRESSURE vs./and/||/<> PRAGMATIC FALLACY vs./and/||/<> APPEAL TO PERSONAL INTERESTS vs./and/||/<> FALLACY OF "IS" TO "OUGHT" vs./and/||/<> STYLE OVER SUBSTANCE vs./and/||/<> "GENETIC" FALLACY )


- YETKİ ile/ve/değil/yerine/<> YETKİNLİK


- YETKİLİ OLMAK ile/değil/yerine/||/<>/< ETKİLİ OLMAK/OLABİLMEK


- YETKİLİ ile/değil/< YETKİN


- YETKİ(Lİ)NİN KAYNAĞI ile YETKİ(Lİ)NİN EYLEMİ

( THE SOURCE OF AUTHORITY vs. THE ACTION OF AUTHORITY )


- YETKİN/LİK ile YETİŞKİN/LİK


- YETKİNLEŞ(TİR)MEK ile/ve/<> TAMAMLA(N)MAK

( KEMÂL/TEKÂMÜL )


- YETKİN/LİK ve/<> GÜÇLÜ/LÜK ve/<> YETERLİ/LİK ve/<> YETENEKLİ/LİK

( Ne zaman ki güçlülük, tek çözüm olarak kalır; o zaman anlarsın, ne kadar güçlü olduğunu. )

( PERFECT/ION and/<> POWERFUL/NESS and/<> ENOUGH/SUFFICIENCY and/<> ABILITY/CAPACITY/SKILL )


- YETKİN/LİK ve/<>/= ÖZGÜR/LÜK

( PERFECTION and/<>/= FREEDOM )


- YETKİNLİK ile/ve/<> TAMAMLANMA


- ...'YI:
BAŞLATAN ile/ve/değil/||/<>/> BAŞLATICILARDAN BİRİ


- YIĞIN ile İSTİF[İt.]

( Bir şeyin yığılmasıyla oluşturulan küme, tepe. | Birçok kişinin biraraya gelmesiyle oluşan kalabalık, küme, kitle. İLE Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın. | Kereste, tahta gibi ağaç ürünlerini kurutmak ya da bekletmek amacı ile belirli düzenlerde üst üste dizerek yapılan yığın. | Stok. )


- YIKAR:
ASIK SURAT ve AŞIRI SÜRAT ve ARSIZ AVRAT ve HAYIRSIZ EVLAT

( Esnafı. VE Sürücüyü. VE Zengini. VE Aileyi. )


- YIKAR ile YIKAR

( Yıkamanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. İLE Yıkmanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. )


- YIKILMAZ\"):
"TAHT" ile/||/<> KALE


- YIKIM ile/ve/||/<> ÇÜRÜME


- YIKIYOR/LAR ile YIKIYOR/LAR

( Arabayı. İLE Binayı. )


- YIKMAK ile/ve/<> DEVİRMEK


- YIL ile YAZSIZ YIL

( ... İLE 1815'te, Endonezya'daki Tambora Dağı'ndaki volkanik patlama sonucu oluşan kül bulutunun stratosfere kadar yükselmesi ve güneş ışınlarını engellemesi nedeniyle ısı 3 derece düşmüştü. [Dünyanın çoğu bölgesinde çeşitli iklimsel bozukluklara, soğuk ve kıtlığa neden olmuştur.] )

( ... İLE Avrupa'da ürünlerin fiyat artışı; Alman mucit Karl Drais'e ilkel bir bisiklet icat etmesi noktasında ilham kaynağı oldu. İsviçre'de bozuk hava koşulları ve sürekli yağışlar 1816 yılında yazar Mary Shelley'i eve kapatmış ve ünlü korku romanı "Frankenstein"ın ortaya çıkmasına dolaylı da olsa etkide bulunmuştur. )


- YILAN-ÇİYAN


- YILDIZ PARALAKSI/IRAKLIK AÇISI ve/||/<>/> DOPPLER ETKİSİ/KAYMASI ve/||/<>/> FAUCAULT SARKACI

( 1838 ve/||/<>/> 1842 ve/||/<>/> 1851 )


- YILDIZ/LAR ile/ve/değil GEZEGEN/LER

( Sabittir. İLE/VE/DEĞİL Hareket eder. [Güneşin etrafında dolaşan] )

( Birbirine göre konumları değişmez. İLE/VE/DEĞİL Birbirine göre konumları değişir. )

( Kendiliğinden ısı ve ışık enerjisi yayar. İLE/VE/DEĞİL Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır. )

( Dünya'dan uzaktır. İLE/VE/DEĞİL Dünya'ya yakındır. )

( Işıkları titreşir. İLE/VE/DEĞİL Işıkları titreşmez. )

( Sıcaklıkları çok yüksektir. İLE/VE/DEĞİL Soğuyarak katılaşmıştır. )

( Çok uzaktalardır. [Dolayısıyla hareketsizmiş gibi görünürler.] İLE/VE/DEĞİL Yakındalardır. [Dolayısıyla hareketleri kolayca gözlenir.] )

( Gökteki Yıldızlar - Erkin Koray

)

( Yıldızların Altında... )

( NECM, KEVKEB, SİTÂRE, ZÜKÂ ile/ve SEYYÂRE )

( AHTER ile/ve ... )

( STAR vs./and PLANET )


- YILGAR/SATKIN/HAİN[Ar.] ile/ve/değil BİLGİSİZ/CAHİL[Ar.]


- YILGAR/SATKIN/HAİN/LİK ile/ve/<> NANKÖR/LÜK

( Nankör kişi, herşeyin "fiyatını" "bilen"/koyan, fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kişidir. )


- YILMA >< YILMAZ

( Bir işten, gözü korkup vazgeçmek. | Bıkmak, usanmak. >< Bir işten gözü korkup vazgeçmeyen, yılmayan. )


- YILMAZ ile/ve/<> YORULMAZ ile/ve/<> YENİLMEZ


- YİNE DE ile/ve/||/<> İLLE DE

( Sen! )


- YİRMİ YIL ÇALIŞAN ÖĞRETMEN:
[ya] BİR YILLIK "DENEYİMİNİ", YİRMİ YIL BOYUNCA TEKRAR EDEN
ile/değil/yerine/ne yazık ki/ya da/><
YİRMİ YILLIK DENEYİMİ OLAN


- YIRTICI ile/ve/||/<> AVCI


- [ne yazık ki]
YIRTICI ile/ve/<> YIKICI


- YİYEN" ile/değil YEĞEN


- YOBAZ ile/değil CAHİL


- YOGİ ile ...

( Yoga uygulayan. )


- YOGİ ile GNANİ ile EYLEM İNSANI

( Gerçeği arayan bir YOGİ olur, bilgeliği arayan bir GNANİ olur, mutluluğu arayan biri ise EYLEM KİŞİSİ olur. )


- YOĞUN BAKIM ve/||/<>/> YOK'UM(YOĞUM)! BAKIN!

( Dün. VE/||/<>/> Bugün. )


- YOĞUN ile MEŞGUL


- YOĞUNLUK ile/ve/<> OLGUNLUK

( Olgunluk nasıl meydana gelir?
Zihnimizi berrak ve temiz tutarak, yaşamımızın her anını tam bir farkındalık hali içinde yaşayarak, korkularımızı ve arzularımızı belirdikleri anda hemen inceleyerek ve gidererek. )

( Meyve bir anda düşer ama olgunlaşması zaman alır. )

( Hazır olmak, olgun olmaktır. )

( How does maturity come about?
By keeping our mind clear and clean, by living our life in full awareness of every moment as it happens, by examining and dissolving our desires and fears as soon as they arise.
The fruit falls suddenly but the ripening takes time.
Readiness is ripeness. )

( INTENSITY vs./and/<> RIPENESS )


- YOĞUN/LUK ile/ve/değil/||/<>/> YORGUN/LUK


- YOK ETMEK ile ORTADAN KALDIRMAK


- YÖK HOCASI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YOK HOCASI


- YOKLUĞA DAYANAMAYAN ile/>< VARLIĞA DAYANAMAYAN


- YOKLUĞU PAYLAŞMAK değil VARLIĞI PAYLAŞMAK ve/||/<> İYİ GÜN DOSTU OLMAK değil KÖTÜ GÜN DOSTU OLMAK


- YOKLUĞU/N İLE:
TEHDİT ile/değil/yerine TERBİYE


- YOKLUK:
TERBİYE EDER ve/+/||/<>/> ADAM EDER


- YOK/LUK ile/değil/yerine YETERSİZ/LİK


- YOKSUL:
AZA SAHİP OLAN değil "ÇOK"U İSTEYEN


- YOKSUL:
YENİ ile ÖZGÜR ile YARATICI ile BİRLEŞMİŞ ile DÜŞKÜN

( Eric Hoffer'ın, Kesin İnançlılar[Kitle Hareketlerinin Anatomisi] adlı kitabını okumanızı salık veririz... )


- YOKSUL/FAKİR ile/değil EZGİN

( ... İLE/DEĞİL Paraca durumu bozuk olan kişi. | Çok sıkıntı/cefa çekmiş kişi. | Çürük, ezik meyve. )


- YOKSULLARIN "KURABİLDİĞİ", ANCAK ...:
HAYAL ve/||/<> TURŞU


- YOKSUN ile/değil UZAK


- YOKSUNLUK = PRIVATION[İng., Fr.] = MANGEL[Alm.] = PRIVATIO[Lat.] = STERESIS


- YOKSUN/LUK ile YOKSUL/LUK

( Yoksullukların en kötüsü, kendini aciz görmektir. )

( VITA VERE APOSTOLICA: Yoksulluğu yüceltme. )

( Yoksulluk korkusunu tanımadıysak, kendi yoksulluğumuzu yaratırız. )

( Elini cebine attığında boşsa. İLE Elini tutan yoksa. )

( DEPRIVATION vs. POVERTY )


- YOKTUR:
YOLA ÇIKIP VARMAYAN ve/||/<> YOLDAN ÇIKIP VARAN


- YOL VERMEK ile/değil/yerine YER VERMEK


- YOL ile ÇIĞIR

( ... İLE Çığın, kar üzerinde açtığı iz. | Hayvanların, gide gele açtığı ince yol, patika. | İz. | Başkalarının da uyabileceği, yeni bir biçim, yöntem ya da yol. | Büyük hattatların sanat yolu. )


- YOL ve/=/<> İNSAN

( Gelenekte, yol, herşeyden önce gelir. İnsandan bile ve fakat yolun kendi de yine insandır. )


- YOLA ÇIKAMAYAN ile/ve/<> YOL ALAMAYAN

( Niyetinden kuşku duyan. İLE/VE/<> Amacından kuşku duyan. )


- YOLCU OLMAK ile/ve/değil YOLDA OLMAK

( MALAGA: Yolculuk. )


- YOLDAN ÇIKAN ile/değil/yerine/>< YOLA ÇIKAN

( Yola çıkıp varmayan, yoldan çıkıp varan olmamıştır. )


- YOLDAŞ (OLMAK) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HALDAŞ (OLMAK)

( Gövdeye. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Gönüle. )


- YOLDAŞ ile/ve TARİKAT

( Önce refîk, sonra tarîk. )

( Yolda kalma! Gel! [Gelince de yola takılıp kalma!] )


- YOLDAŞLIK (RIFK)


- BAŞA GELEN:
YOLDAŞTAN ile/ve/değil/||/<>/< YOLDAN


- YOLLU" (OLMAK) ile/değil YOLDA (OLMAK)


- YÖNETİCİ

( MANAGER )


- YÖNETİCİ:
ORTALAMA ile/ve/||/<> İYİ ile/ve/||/<> İLERİ

( Para kazandırır. İLE/VE/||/<> Düzen kazandırır. İLE/VE/||/<> İnsan kazandırır. )


- YÖNETİCİ ile/ve/||/<>/> ASKER

( Eski/önceki asker. İLE/VE/||/<>/> Asker. )


- YÖNETİCİ ile/ve/değil/yerine GİRİŞİMCİ


- YÖNETİCİ ile/ve/yerine/değil ÖNDER

( BUU/BUĞ: İnsan kümelerinin önderi/yöneticisi. [Birden fazla Buğ varsa içlerinden biri Baş Buğ olmuştur.] [Kişileri koruyup gözeten, birbirine sevgi ve saygıyla bağlayan Bağ, Buğ ve Ban olmuştur.] )

( Kişinin el parmakları, toplumsal örgütlenmeye köz/model olmuştur. Kişi öbekleri/grupları, 10'luk sisteme göre örgütlenmiştir. Buu, 10'luk düzenin önderi olmuştur. )

( İşi, doğru yapan. İLE/VE/YERİNE/DEĞİL Doğru işi yapan. )

( ZİMAMDAR ile/ve/yerine/değil PÎŞVÂ[Reis, başkan]/PÎŞDÂR )

( [not] MANAGER vs./and/but LEADER
LEADER instead of MANAGER )


- YÖNETİCİ ile/ve/değil/||/<>/< YÖNETİM

( Kişi. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Kavram. )


- YÖNETİCİLER:
"SEÇKİN" ve/<> "KOZMİK" ve/<> "İLÂHİ"


- YÖNETİCİLER ile/ve/<> BİLİMBİREYLERİ

( Toplumun ilerlemesi için bu iki sınıfın doğru ve gerektiği gibi çalışması/davranması gerekmektedir. )

( UMERÂ ile/ve/<> ULEMÂ )


- YÖNETİCİ/LER ile/ve/||/<> KORUYUCU/LAR ile/ve/||/<> ÜRETİCİ/LER


- YÖNETİM ve/||/<> TAKIM

( )


- YÖNETME ile/ve/değil/+/||/<>/> YÜRÜTME


- YÖNETMEK = DOĞRULUK/DÜRÜSTLÜK[Fars.]

( Yönetmek, dürüstlük demektir. Sen doğru yönetirsen, kimse yanlış olmaya cesâret edemez. )


- YÖNETMEK ile/ve/||/<> "YÖN VERMEK"


- YÖNETMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< YÖNLENDİRMEK


- YÖNETMEN OYUNCU


- YÖNTEMLER:
AŞKINSAL ile/ve/||/<>/> KURGUL ile/ve/||/<>/> EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> OLGUSAL/FENOMENOLOJİK

( Kant'ta. İLE/VE/||/<>/> Hegel'de. İLE/VE/||/<>/> Marx'ta. İLE/VE/||/<>/> XX. yüzyılda. )


- YONUGİ ile/ve/<> KARENBİ ile/ve/<> GİNDO ile/ve/<> SEBU ile/ve/<> DEGOGO

( Mali'nin, Dogon bölgesindeki, Songo köyünde yaşayan kabileler. )

( [görevleri] Şef ailesi. İLE/VE/<> Halkla ilişkiler. İLE/VE/<> Sağlık ve tıp. İLE/VE/<> Tüze ve adâlet. İLE/VE/<> Ticaret ve dış ilişkiler. )


- YORAR ile/>< VERİR


- YORGUN/LUK ile/ve/||/<> SAYRI/LIK(HASTA/LIK[Fars. < HASTE: Yorgun.])/İGLELMEK[: Sayrılanmak/hastalanmak.][dvnlgttrk]

( TA'B ile MARÎZ[< MARAZ]/ÂLİL[: Sayrı(hasta). | Sakat, kör.], VASIB
TAVSÎF-ÜL-EMRÂZ: Sayrılıklar ilmi. )

( ... ile BÎMÂR/Î )


- YORTU[Yun.] ile YORTU

( Hristiyan bayramı. İLE Kiliselerde, Hz. İsa ve havarilerini gösteren resimler/ikonalar. [12 resim] )

( FERIAL vs. ... )


- YÖRÜK/YÜRÜK ile/ve/||/<> Yörük/Yürük

( Göçebe Türkmen boyu. Anadolu ve Rumeli'de göçebe olarak yaşayan, mevsimlere göre ova ya da yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen ad. Bunlara, Türkmenler adı da verilir. [Göçebe yaşam tarzını seçmiş Türkmenler. "Yürümek" sözcüğünden türetilmiştir. Anadolu'da yaylak-kışlak yaşamı sürdüren Türkmen aşiretleri [obaları] için de kullanılır. Anadolu halkının çok önemli nüfus çoğunluğunu oluştururlar. Balkanlar'daki Türkler arasında da yüksek oranda Yörük bulunmaktadır. Rumeli Yörükleri: Tanrıdağı Yörükleri, Kocacık Yörükleri, Naldöken Yörükleri, Vize Yörükleri vb. öbeklere ayrılmaktadır. Bugün Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'nın dağ köylerinde yaşamaktalar. Osmanlı, tüm Balkanlar'da elde ettiği topraklara sahip olunması için sadece Türkmen/Yörükleri göndermiş ve görevlendirmiştir. “Cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam” gibi anlamları yansıtan "Yörük" sözcüğü yerine, “yürük” sözcüğü de kullanılır. Genel olarak göçer-konar yaşam sürdüren tüm topluluklar için kullanılan bu ad, daha çok göçebe Oğuz boyları için simge (özel ad) olmuştur. XI. yüzyılda Orta Asya'dan göç eden ve göçebe yaşam sürdüren Oğuzlar, İran'dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'ya geldi. Burada da eski yaşam tarzını aynen devam ettirdiler. İlk zamanlar, Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir bölümü, yerleşik yaşama geçti. Anadolu'nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu'nun her tarafına yayıldı. Bir bölümü yerleşik yaşama geçerek Türkmen adını aldı, bir bölümü de göçebe yaşamını sürdürüp Yörük adıyla anıldı. Osmanlıların Rumeli'ye geçişinden sonra, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli'ye göç ettirildi. Yörük aşiretleri ve obaları adlarında genellikle koyun ve keçi sözcüklerini barındırır. "Karakeçili", "Sarı keçili" gibi. Aynı zamanda Koyunlu Yörükler diye bilinen Akkoyunlu ve Karakoyunlu aşiretlerinin adı, bu obaların nerede yaşadığını da belirli kılar.] İLE/VE/||/<> Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden. | Osmanlı döneminde, otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker. )


- YÖRÜK["YÜRÜK" değil!] ile TÜRKMEN[< TURKOMAN < TÜRK-İMAN]

( Sünnî göçer. İLE Sünnî olmayan göçer. )


- YORULMAK ile/ve/<>/değil SIKILMAK/BEZMEK

( Bilişsel[felsefe/bilim/sanat] konular, fiziksel değil zihinseldir! Kötü bir benzetmedir ve kişinin nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu, asalaklaştırılmış bir sözcük olarak başka bir kötüye kullanımdır. [Acı ile/değil ıstırap farkı gibi.] )


- YORUM ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ NİTELİKTE YORUM

( INTERPRETATION/COMMENT vs./and TRANSFORMER INTERPRETATION/COMMENT )


- YORUMA UYGUN/LUK ile/ve/değil/yerine YORUMA AÇIK/LIK


- YUFKAYÜREKLİ/LİK ile GÖZÜKARA/LIK


- YUFKAYÜREKLİ/LİK ile/ve/değil MERHAMET/Lİ


- YÜĞRÜK ...

( İyi yürüyen/koşan. | Çalışkan. | Çevik, güçlü. )


- YÜKLENME ile/değil/yerine DÜŞÜNME


- YÜKLÜ ile/ve/<>/> AĞIRAYAK

( Karnında yavru(bebek/fetüs) bulunan. İLE/VE/<>/> Doğurması yakın yüklü. )


- YÜKSEK ZEKÂ ile/ve/değil/<> YARATICILIK


- YUMUŞAK/SULU ile VICIK

( ... İLE Sulanarak, kıvamı gevşemiş. )


- YUMUŞAKBAŞLI ile YUFKAYÜREKLİ


- YUNAN ile/ve/değil RUM


- YUNUS EMRE RİVÂYETLERİNDE:
KÂDI ile/ve/<> ÇİFTÇİ


- YUNUS EMRE ile/ve İSMAİL EMRE


- Yunus Emre'ye KONUŞ!!!


- YUNUS ile/ve MEVLÂNÂ

( Bizim Yunus. İLE/VE Hz./Pîr Mevlânâ. )


- YURTSEVERLİK SÖYLEMİ ile/değil/yerine YURTTAŞLIK


- YURTTAŞ ile/ve/||/<> BİREY


- YURTTAŞLIKTA:
EŞİTLİK ile/ve/||/<> ETKİNLİK


- YÜRÜME/"YOL ALMA"[GELİŞİM, DEĞİŞİM]:
AYAKKABI İLE değil AKIL İLE!


- YUSUF HEMADANİ ve/<> ARSLAN BABA


- YÜZ FELCİ ve/||/<> HOUSE-BRACKMANN EVRELEMESİ

( FACIAL NERVE and/||/<> HOUSE-BRACKMANN GRADING SYSTEM )


- YÜZ ile/ve/||/<> GÖZ

( DÎDÂR ile/ve/||/<> DÎDE )

( FACE vs./and/||/<> EYE )


- YÜZ ile/ve/||/<> YÜREK

( Yüzümüz kime ve kiminle gülüyorsa yüreğimiz de onunladır. )


- YÜZ ile YÜZ

( Doksandokuzdan sonra gelen sayını adı ve bu sayıyı gösteren im. 100 | Kez, kere sözcükleri ile birlikte kullanılarak, yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatı.[Yüz kere söyledi.] İLE Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölümü. | Keskin kenar. | Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, alnaç, cephe. | Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. | Yastığa geçirilen kılıf. | Bir şeyin, görünün bölümünde kullanılan kumaş. | Utanma. | Birinin, görülegelen ya da umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret. | Nedeniyle. | Yan, taraf. | Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü. )

( FACE/SURFACE vs. FACE/SURFACE )


- YÜZBAŞI/BİNBAŞI ile KOLAĞASI

( ... İLE Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe: )


- [ne yazık ki]
"YÜZEYSEL/LİK" ile/ve/||/<> "SIĞ/LIK"


- YÜZGEÇ ile YÜZGEÇ

( Balıklarda ve yüzen memelilerde, karın ve göğüste çift, sırt ve kuyrukta tek olarak bulunan, hareketi ve dengeyi sağlayan örgenler. İLE Suda iyi yüzen kişi ya da hayvan. )


- YÜZMEK ve UÇMAK

( İkisinde de her yönde yapılabilecek hareketler çok geniştir. )


- YÜZSÜZ/LÜK ile/||/<> YÜZSÜZ/LÜK