Kişiler'deki
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(25/40)
- MUAZZEZ[Ar.] değil/yerine/= SAYILAN, SAYGI DUYULAN/GÖSTERİLEN
- MÜBÂDİL[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂDİR[Ar. < BÜDÛR]
( Başkasının yerine getirilmiş, bir şeye bedel tutulmuş, mübâdele olunmuş. | Türkiye'den gönderilen Rumlar'a karşı Yunanistan'dan gelen Türkler'e verilen bir ad. İLE Bir işe hemen girişen. )
- MUBAH[Ar. < İBÂHA] ile MÜSTAHAK[Ar. < HAKK]
( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Karşılığını bulmuş, hak etmiş. )
- MÜBAHASE[Ar.] değil/yerine/= KONUŞMA
- MUBÂHÂT[Ar. < BAHÂ] değil/yerine/= PARLAKLIK, ÖVÜNME, GURURLANMA
- MUBAHHAL[Ar.] ile MUBAHHAR[Ar. < BUHÂR]
( Eli sıkı, cimri, pinti, bahîl. | Tebhîl olunmuş. İLE Buharlaşmış, buhar durumuna geçmiş. | Tütsülenmiş. )
- MÜBAŞİR[Ar.] değil/yerine/= ÇAĞRICI
- MÜBERKA[Ar.] ile MÜBERKAA[Ar.]
( Yüzü peçeyle örtülü, peçeli. İLE Başı beyaz olan kara, dişil koyun, marye. | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makam. )
- MÜBEŞŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBEŞŞİR[Ar. < BEŞÂRET | çoğ. MÜBEŞŞİRÎN]
( Kendine müjde verilmiş, tebşîr olunmuş. İLE Müjdeci, muştucu, tebşîr eden. | Dört İncil'i yazanlardan biri. )
- MÜBEZZİR ile MÜSRİF
- MÜBEZZİR değil/yerine/= TEBZÎR EDEN, GEREKSİZ, YERSİZ HARCAYAN, İSRÂF EDEN
- MÜBÎ'[Ar. < BEY] ile MÜBÎH[Ar.]
( Satılmış şey. İLE İzin veren, ibâha eden. )
- MÜBREZ[Ar. < BÜRÛZ] ile MÜBRİZ[Ar. < BÜRÛZ]
( Gösterilmiş, meydana çıkarılmış, ibrâz olunmuş. İLE Gösteren, meydana çıkaran, ibrâz eden. )
- MÜBŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBŞİR[Ar.]
( Müjdelenmiş, ibşâr olunmuş. İLE Müjdeleyen, ibşâr eden. )
- MÜBTEDÎ[Ar. < BED | çoğ. MÜBTEDİÎN, MÜBTEDİYÂN] ile MÜBTEDİ'[Ar. < BED]
( Bir şey öğrenmeye yeni başlayan. Acemi. İLE Yeni bir şey ortaya çıkaran, bir yenilik ortaya koyan. )
- MÜBTELÂ'[Ar. < BEL] ile MÜBTELA[Ar. < BELÂ] ile MÜBTENÂ/MÜBTENÎ[Ar. < BİNÂ]
( Yutulmuş, yenilmiş. İLE Düşkün, bağımlı.[kötü şeylere] | Tutkun, tutulmuş. İLE Kurulu, kurulmuş olan, ibtinâ eden. | Dayanan. )
- MÜBTESİM[< TEBESSÜM] ile GÜLÜMSEYEN, TEBESSÜM EDEN
- MÜCAHİT[AR.] ile MÜŞAHİT[AR.]
- MÜCBİR[< CEBR] değil/yerine/= ZORLAYICI/ZORLAYAN
- MÜCEDDED[Ar.] ile MÜCEDDİD[Ar. < CEDÎD]
( Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni, tecdîd olunmuş. İLE Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZÂT
( YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZAT )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile/ve/||/<> MUHYÎ[< HAYÂT]
( Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. İLE/VE/||/<> İhyâ eden, dirilten, canlandıran, yaşam/hayat veren. )
- SULTAN:
MÜCEDDİD ile/ve/||/<> MÜCAHİD
- MÜCEHHEZ[Ar. < CİHÂZ] ile MÜCEHHİZ[Ar. < CİHÂZ]
( Donanmış, donatılmış, hazırlanmış, techîz olunmuş. İLE Donatan, techîz eden. | Armadar. )
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCELLİD[Ar. < CİLD | çoğ. MÜCELLİDÎN]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Kitap ciltleyen, ciltçi. )
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCEMMED[Ar. < CÜMÜD] ile MÜCENNED[Ar.]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Dondurulmuş. İLE Sıralanmış asker. )
- MÜCELLİT[Ar.] değil/yerine/= CİLTÇİ
- MÜCERREB[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİB[Ar. < TECRİBE | çoğ. MÜCERRİBÎN]
( Denenmiş, sınanmış, tecrübe edilmiş. İLE Deneyen, sınayan, tecrübe eden. )
- MÜCERRED[< CERED] değil/yerine/= SOYULMUŞ, ÇIPLAK, TECRÎD EDİLMİŞ | TEK, YALNIZ | KARIŞIK VE KATIŞIK OLMAYAN | YALIN, SOYUT | KENDİ KENDİNE, BEKÂR, YALNIZ YAŞAYAN
- MÜCERRED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİD[Ar.]
( Soyulmuş, çıplak, tecrîd edilmiş. | Tek, yalnız. | Karışık ve katışık olmayan. | [dilb./felsefe] Yalın, soyut. | Eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzûme ya da mensûre. | Bekâr. | Yalnız, ancak, fakat. İLE Ayıran, tecrîd eden. | Yalıtkan. )
- MÜCERRED[Ar.] ile TAAZZÜB[Ar. < AZEB] ile TE'EBBÜD[Ar.]
( Tek, yalnız. İLE Evlenmeyip bekâr kalma. İLE Ürküp çekinme. | Evlenmeme. )
- MÜCERRET ile/ve MÜSTAKİL
- MU'CİB[Ar. < ACEB] ile MÛCİB[Ar. < VÜCÛB] ile MÜCÎB[Ar. < CEVÂB]
( Hayrete/taaccübe düşüren, şaşkınlık veren, icâb eden. İLE Gereken, gerektiren. | Neden, vesîle. İLE Teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana yanıt veren, icâbet eden. )
- MÛCİBE[Ar.] ile MU'CİBE[Ar.]
( Olumlu. İLE Şaşılacak, taaccüb olunacak. )
- MÜCİDD[Ar. < CİDD] ile MÛCİD[Ar. < VÜCÛD] ile MÜCÎZ[Ar. < İCÂZET] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ]
( Çok çalışan. İLE Yeni bir şey oluşturan, icâd eden, vücut veren. | Düşünce ve anlam yaratan. İLE İzin veren, icâzet veren. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MÛCİT/KÂŞİF değil/yerine/= GELİŞTİRİCİ/BULUCU/ORTAYA ÇIKARAN
- MUCÎZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ] ile MU'CÎZ[Ar. < ACZ] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛD]
( İzin/icâzet veren. İLE Başkalarını, bir şey yapmada geri bırakan, acze düşüren. | Kimsenin yapamayacağı yolda olan. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MÜÇTEHED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCTEHİD[Ar. < CEHD]
( İçtihâd olunmuş. İLE Gücü yettiği kadar çalışan. | Âyet ve hadislerin şer'î hükümler çıkaran din allâmesi. )
- MÜCTEHİD[< CEHD]["MÜŞTEHİT/MÜŞTEHİD" değil!] ile
( GÜCÜ YETTİĞİ KADAR ÇALIŞAN, ÇALIŞKAN | ALLAH'IN EMRİYLE ÇALIŞAN )
- MÜCTERÎ[Ar. < İCTİRÂ] ile MÜCTERİN[Ar.]
( Cesâret eden, cür'et eden. İLE Mesleğinde deneyimli, becerikli/mâhir olan. )
- MÜDÂMELE[Ar.] ile MÜDÂMERE[Ar.]
( Yüze gülme, idâre etme. İLE Keder ve sıkıntı ile sabahlama. )
- MÜDÂRÂ[Fars.] ile MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ]
( Yüze gülme, dost gibi görünme. İLE Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. )
- [ne yazık ki]
MÜDÂRÂ[T][< DERY] ile İKİYÜZLÜLÜK | YÜZE GÜLME, DOST GİBİ GÖRÜNME
- MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ]
( Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. İLE İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. )
- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]
( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎM[Ar. < DEVÂM |çoğ. MÜDÂVİMÎN]
( İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVİM ile/ve BELEŞÇİ
- MÜDÂVİM ile FANATİK
- MÜDÂVİM[Ar.] değil/yerine/= GEDİKLİ
- MÜDÂVİM ile/değil MUHİBBÂN
- MÜDDEÂ[DA'VÂ] ile MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ]
( İddia olunmuş, iddia edilen/olunan şey. | Dâvâ edilen şey. | Asılsız iddia edilen şey. | Sav, tez. İLE İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. )
- MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ] ile MÜDDÎ[Ar.]
( İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. İLE [felsefe] ... [Fr. PROTENSIF] )
- MÜDDET-İ İDDET:
BOŞANMIŞ ile DUL ile GEBE
( 3 ay[üç âdet dönemi] İLE 4 ay, 10 gün. İLE Doğum ile kayıtlıdır. )
( Boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süre. )
- MÜDEBBER/E[Ar. < DÜBÛR] ile MÜDEBBİR[Ar. < DÜBÛR | çoğ. MÜDEBBİRÂN, MÜDEBBİRÎN]
( Düşünce ile hareket edilmiş, tedbîr alınmış. | Özgürlüğü, efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. İLE Tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. | [eskiden] Kölesinin özgürlüğünü, kendi ölümünden sonraya bırakmış olan. )
- MÜDEBBİR ile/ve MÜDRİK
- MÜDENNES[Ar. < DENÂSET] ile MÜDENNİS[Ar. < DENÂSET]
( Kirletilmiş, tednîs edilmiş. İLE Kirleten, tednîs eden. )
- MÜDESSÎ[Ar. < DESÎSE] ile MÜDESSİR[Ar. < DİSÂR]
( Yolunu şaşırtan, baştan çıkaran. İLE Giyinmiş, bir örtüye bürünmüş. | Kur'ân-ı Kerîm'in 74. sûresi olup 56 âyettir. )
- MÜDHİL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİR[Ar.]
( Girdiren, sokan, idhâl/dâhil eden. İLE Hor, hakir gören. )
- MÛDİ'[Ar. < VED] ile MUDÎ/E, MUZÎ'[Ar. < ZİYÂ]
( Emânet olarak bırakan/veren, tevdî eden. İLE Kaybeden, zâyi eden. )
- MUDİL[Ar. çoğ. MUDİLÂT] ile MUDİLL[Ar. < DALÂLET]
( Güç, zor, çetin. İLE Doğru yoldan çıkarıp eğri yola saptıran, dalâlete düşüren. )
- MÜDÎR[Ar. < DEVR | çoğ. MÜDÎRÂN] ile MÜDİRR[Ar. < İDRAR]
( Çeviren, bakan, idâre eden. | İdâre eden anlayan. | İdâre memuru. | Yönetici. | Bölgedeki en büyük memur. İLE İdrar veren/verici. )
- MÜDÜR ile/ve EMİN
- MÜECCEL[Ar. < ECEL] ile MÜECCİL[Ar. < ECEL]
( İleriye bırakılmış, peşin olmayan, ileride yapılmak üzere zamanı belirtilen, ertelenmiş, te'cîl edilmiş. İLE İleriye bırakan, erteleyen, te'cîl eden. )
- MÜEDDEB[Ar. < EDEB] ile MÜEDDİB[Ar. < EDEB]
( Terbiyeli, edepli, edeplendirilmiş, te'dîb edilmiş. | Okumuş, bilgili. İLE Bilgi ve terbiye veren, edeplendiren, te'dîb eden. )
- MÜEDDEP[Ar.] değil/yerine/= USLU, TERBİYELİ
- MÜEKKED[Ar. < EKKED/VEKKED] ile MÜEKKİD[Ar. < EKKED/VEKKED]
( Sağlamlaştırılmış, te'kîd edilmiş. | Tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş. İLE Sağlamlaştıran, te'kîd eden. | Tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden. )
- MÜELLEF[Ar. < ÜLFET] ile MÜELLİF[Ar. < ÜLFET]
( Kitap olarak oluşturulmuş, te'lîf edilmiş. | Yazılmış, toplanmış. | Bir yazı tarzı. | Uyumlu. İLE Kitap yazan, yapıt/eser sahibi. | Uyum gösteren, imtizâc ettiren. )
- MÜESSER[Ar.] ile MÜESSİR[Ar. < ESER]
( Kendine bir şey etki/te'sir etmiş olan. İLE İz bırakan, etki/te'sir eden. | İşleyen, kararını yürüten. | Çok duyumsanan, içe işleyen. | Dokunan, dokunaklı. | Yapıt sahibi. | [kimya] Etken. )
- MÜESSES[Ar. < ESÂS] ile MÜESSİS[Ar. < ESÂS | çoğ. MÜESSİSÎN]
( Kurulmuş, kurulu, te'sîs edilmiş. İLE Kuran, temel atan, te'sîs eden. | Kuran, kurucu. )
- MÜESSİR[Ar.] değil/yerine/= ETKİLİ
- MÜESSİS[Ar. < ESÂS] değil/yerine/= KURAN, TEMEL ATAN | KURAN, KURUCU
( )
- MÜEVVEL[Ar. < TE'VİL] ile MÜEVVİL[Ar. < TE'VİL]
( Başka anlam verilmiş, yorumlanmış, te'vîl edilmiş. İLE Başka anlam veren, başka anlamla açıklayan, yorumlayan, te'vîl eden. | Rüya tâbir eden. )
- MUFASSAL[Ar.] değil/yerine/= AYRINTILI
- MÜFERRİG[Ar.] ile MÜFERRİK[Ar. < FARK]
( Dolu kabı boşaltan. | Yemeği kurtaran. İLE Kısaltan, taksîr eden. )
- MÜFETTİŞ[Ar.] değil/yerine/= DENETÇİ/DENETMEN
- MÜFETTİŞ[Ar.] değil/yerine/= DENETMEN
- MÜFHİM[Ar. < FAHM] ile MÜFHİŞ[Ar.]
( Ağız açtırmayan, susturan, yıldıran, ifhâm eden. İLE Kötü söz söyleyen. )
- MÜFÎK[Ar. < İFÂKAT] ile MÜFRİG[Ar. < FİRÂG]
( İyileşen hasta, ifâkat bulan. İLE Döken, dökücü, ifrâğ eden. )
- MÜFİT[Ar.] değil/yerine/= YARARLI | ANLATAN
- MÜFLİS[Ar.] değil/yerine/= BATKIN
( Borçlarını ödeyemez duruma düşen, iflas etmiş kişi. )
- MÜFLİS ile/değil/yerine/>< MÜFLİK
( İflâs eden. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birinci sınıf şiir yazan şair. )
- MÜFRİD[Ar. < FERD] ile MÜFRİT/E[Ar. < FART]
( Tek başına bırakan. Yalıtıcı/izolatör. İLE Sınırı geçen, ileri vardıran, aşırı, ifrât eden. )
- MÜFRİT[Ar.] değil/yerine/= AŞIRI
- [ne yazık ki]
!MÜFSİT[Ar.]/MÜZEVİR[Ar.] değil/yerine/= ARABOZUCU
- MÜFTABİH ile/ve/||/<> MÜFTÂBİH
( Hakkında, fetvâ verilmiş olan. Kendiyle amel olunması icâb eden hüküm. İLE/VE/||/<> Müctehid âlimlerin ictihâdlarının kendiyle fetvâ. )
- MÜFTERÎ[Ar. < FERİYY] ile MÜFTERİH[Ar. < FERAH]
( İftira atan, kara çalıcı. İLE Şen, zevkli. )
- MÜFTERİ/İFTİRACI değil/yerine/= KARAÇALAN/KARALAMACI
- MÜFTİ/MÜFTÜ[< FETVÂ] ile ...
( İl ve ilçelerde, müslümanların dini işleri ve sorunları ile ilgilenen görevli. | Fetvâ veren, fetvâ emini. )
- MUGALEBE[< GALEBE]/TEGALÜB ile ...
( GALEBE ÇALMAYA, ÜSTÜN GELMEYE UĞRAŞMA | GALİP, ÜSTÜN )
- MUGANNÎ[Ar. < GINÂ][Fr. CHANTEUR] değil/yerine/= ŞARKICI
( Şarkıcı, hanende. | Hoş öten kuş. )
- MUĞBER[Ar.] değil/yerine/= GÜCENMİŞ/GÜCENİK, KÜSKÜN
- MUHABBETİN/AŞKIN DERECELERİ'NDE:
MEYL ile/||/<>/> ARZU ile/||/<>/> SAHÂBET ile/||/<>/> GARÂM ile/||/<>/> VEDÂD ile/||/<>/> ŞEGAF ile/||/<>/> TEFÎN ile/||/<>/> TEABBÜD ile/||/<>/> HULLET ile/||/<>/> IŞK
( Öteki dillerde bizim "muhabbet" gibi çok anlamlı bir sözcük var mıdır bilmem. Ama şu kadarını söyleyeyim... Bizi bilmek demek, biraz da bu sözcüğü tüm anlamlarıyla bilmek demek...
Muhabbeti; sevgi, aşk, sevdâ, dostluk, bağlılık, sohbet, yârenlik etmek anlamlarında kullanıyoruz. Birini sevdiğimizde ona muhabbet besleriz. Sevdiğimizle oturup konuştuğumuzda muhabbet etmiş oluruz. Bir erkek ile bir kadının birbirini tanımasına ve sevmesine vesile olanlara "muhabbet tellâlı" deriz. Ama konu tasavvuf olunca sözcük farklı anlamlar kazanmaya başlar.
Eskiler, muhabbeti, şiddetine göre on dereceye ayırmış. Öncesi ilgi duymak, sonrası muhabbetin şiddetiyle yok olmak olan muhabbet olmaz ise yolculuk da olmaz. Sırayla açıklayalım...
1. MEYL: Sözlükte bir yöne doğru yönelmek, eğilmek, eğik duruma gelmek anlamı verilmiş. Biz ise birine ya da bir şeye yönelmek, sevgi, ilgi göstermek, istek ve arzu duymak anlamlarında kullanıyoruz. Tasavvufta yolun en başındakilere muhib deriz. Muhib, ilgi duyan kişidir. Yolun başı ise ilgi duymaktır. O yüzden;
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesin her kim ki kıymaz cânına
(Fuzûlî)
İlgi duymaya başladığımız anda yolculuğumuz başlar. Çünkü meyl ile başlayan yolculuğun sonu bu uğurda canını vermektir.
2. ARZU: Meyl, irâdeye yükselirse arzu adını alır. İrâdeye yükselmesi ise yâri istemek ile olur. Ama bunun da bir bedeli vardır.
Cân la’lin eyler arzû yâr içmek ister kanımı
Yârâb ne vâdîdir bu kim cân teşne cânân teşnedir
(Bâkî)
3. SAHÂBET: Benimseyip koruma, kayırma suretiyle sâhiplenme, sâhip çıkma anlamlarında kullandığımız sözcük, Arapça olmasına karşın anlamını Türkçe'de kazanmış. Kişinin arzu ettiği kişiye karşı, gönlünden bir akış, bir eğilim peyda olması sonucunda da korumaya, sahiplenmeye başlar.
4. GARÂM: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyâk, büyük aşk anlamına gelen garâm, sevginin gönle âdeta yapışmasıdır.
Cenap Şehabeddin;
Uyan ey bister-i sînemde yatan tıfl-ı garâm
derken âşık olmaya başladığını ya da âşık olmak arzusunu dile getiriyordu.
5. VEDÂD: Sevgi, dostluk, muhabbet anlamlarına gelen vedâd, muhabbetin saf ve katıksız durumu. Gönülden öteki eşya ve kişilere olan ilginin atılması durumu. Aynı sözcükten türeyen vedûd ise “Kullarını çok seven, onları lûtfa, ihsâna gark eden; sevilmeye lâyık ve müstahak yalnız kendi olan” anlamında Allah’ın adlarındandır.
6. ŞEGAF: Sevginin kalbi istilâ etmesi, aşırı sevgi, mecnûnca, çılgınca sevme. Kalp, sevilen şey dışındakilerden temizlenince bu sefer sevgi coşmaya başlar, kalbin tamamını fetheder, istilâ eder.
7. TEFÎN: Örümcek ağı demek olan tefîn, aşkın bir üst derecesi. Kalbin her yanını istilâ eden sevgi, kalpten taşmaya başlar. Kalpten taşmaya başlaması ise kontrolün aşk sahibinin elinden çıkıp aşkın eline geçmeye başlamasıdır. Öyle ki aşk, örümceğin ördüğü ağ gibi kişinin her tarafını kapsar, örer, onu âdeta sıkı sıkı bağlar.
8. TEABBÜD: Kul köle olmak, tapınmak anlamındaki teabbüd, kişinin artık aşkın elinde oyuncak olduğu haldir. Bu durumdaki âşığı, Hayretî şöyle anlatır:
Gam yeriz kan yutarız kûşe-i mihnette müdâm
Sanma biz kevser-i cennât-ı naîmin kuluyuz
9. HULLET: Gerçek dostluk anlamındaki hullet, sevgiliden başka kimsenin kalmadığı durumu açıklamak için kullanılır. Hullette iki özellik bulunur. Biri sadâkât yani doğruluk, öteki de samimiyet. Aşkın sondan bir önceki durumudur. Artık aşkın gerçek olduğundan, heves ya da yanılsama olmadığından emin olunmuştur.
10. IŞK: Muhabbetin en son hali ve en aşırı derecesidir. Halkanın tamamlandığı son zincir. Zât, sıfata meylettiğinde, kalpte ortaya çıkarak tüm damarlarda akıp tüm organlara yayılan aşırı muhabbet. Hallâc’ın her tarafı kesildiğinde, kanının yerlere Allah Allah diyerek akmasının nedeni de Züleyha’nın kanının Yusuf diye diye akmasının nedeni de budur. Işk öyle bir durumdur ki kişinin nazarında, sevdiğinden başka bir şey olmaz ve tüm ilgisini sevdiğine gösterir. Sadece gözleriyle ve gönlüyle değil baştan ayağa tüm âzâsıyla sevdiğini müşâhede eyler.
Tasavvuf, meyl ile başlayıp ışk ile biten bir yolculuktur. O yüzden,
Muhabbet bir kef-i Dâvud’dur pûlâdı mûm eyler
(Suzî-i Prizrenî)
ve
Muhabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
(Îzzet Molla)
Işk sahipleri nerede olursa olsun hemen bilinir.
Son sözü de Fuzûlî söylesin:
Aşk imiş her ne vâr âlemde
Muhabbetiniz daim, aşkınız bâkî ve dâim olsun.
İsmail Güleç (Prof.Dr.) | www.ismailgulec.net
)
( Aşk Merdiveni [Diotima]

6. Basamak: Aşkın kendine duyulan aşktır. Kişi, güzelliği kendi biçiminde görür ve aşkın güzelliğini olduğu gibi sever. Her özel ve güzel olan, bu biçimle bağlantısı nedeniyle güzeldir.
5. Basamak: Genel olarak bilgiye duyulan aşktır.
4. Basamak: Yasalara ve kurumlara duyulan aşktır.
3. Basamak: Nefs sevgisidir. Bu, fiziksel özelliklerin bir kenara bırakıldığı, manevi ve ahlâkî güzelliğin sevgiyi tetiklediği aşamadır. Bu adımda, kişi, nitelikli zihinlere âşık olacaktır.
2. Basamak: Tüm güzel gövdelerin sevgisidir. Kişi, tüm gövdesindeki güzelliği görür ve farkları sevmeyi öğrenir.
1. Basamak: Tek bir gövdenin sevgisidir. Bu aşk, belirli bir gövdeye duyulur. Fiziksel özelliklere duyulan bir istektir. )
- MUHABİR[Ar.] değil/yerine/= GAZETECİ
- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]
( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )
- MUHÂCİM[Ar. < HÜCUM] değil/yerine/= SALDIRAN/SALDIRICI
- MUHÂCİR[Ar. < HİCRET] değil/yerine/= GÖÇMEN
( Göçmen, göç eden. | Bir ülkeden kalkıp, bir başka ülkede yerleşen. )
- MUHADDAB[Ar. < HAD] ile MUHÂTAB[Ar. < HUTBE]
( Boyanmış, tahdîb olunmuş. İLE Kendine söz söylenilen. | İkinci kişi. | Eskiden, Şeyhülislâm tarafından, medresede yetişmiş kişiler arasından seçilen ve huzur derslerine katılan, en çok dört kişiden biri. )
- MUHADDED[Ar.] ile MUHADDED[Ar.]
( Sınırı çizilmiş, sınırlanmış, tahdîd edilmiş. İLE Derisi buruşmuş olan. )
- MUHÂDENET[Ar.] ile MUHÂDENET[Ar.]
( Dostluk, yakın arkadaşlık. İLE Barışma, barışık olma. )
- MUHÂFAZA ve/+ KÂR ile/değil/yerine/>< MUHÂFAZAKÂR/KORUYUCU
- MUHAFAZAKÂR ile MUTAASSIB
- MUHAFAZAKÂR ile/ve/değil/<>/>< RADİKAL
( Gelecek kaygılı. İLE/VE/DEĞİL/<>/>< Gelecekten ümitli. )
- MUHAFAZAKÂR[Ar., Fars.] değil/yerine/= TUTUCU
- MUHAFAZAKÂR/LIK ile BAĞNAZ/LIK
( CONSERVATIVE/NESS vs. FANATIC/ISM )
- MUHÂFIZ[Ar.] değil/yerine/= KORUYAN/KOLLAYAN
( Birini ya da bir şeyi koruyan, kollayan. | Bir kalenin ya da bir kentin önemli yerlerini korumak, düzeni ve güvenliği sağlamakla görevli komutan. )
- MUHÂFIZ ile PASTAFOR
( ... İLE Kutsal simge muhâfızı. )
- MUHAKKIK[< TAHKİK] ile MÜDEKKİK[< TEDKİK]
( Konuyu delilleriyle bilen, açıklayan. İLE Delillerine delil getiren. Kanıtın kanıtla ispatı. Kılı kırk yaran. )
( isbat el-mesele bi-el-delil İLE isbat el-delil bi-el-delil )
- MUHÂLAA[Ar.] ile MUHÂLÂT[Ar.]
( Kadının, kocasına, biraz mal vererek, birbirinden resmen ayrılmaları. | Karşılıklı boşanma isteği, kararı ve rızâsı. İLE Olanaksız, olmaz, olmayacak şeyler. )
- MUHÂLEFET[Ar.] ile/>< MUHÂLESET[Ar.]
( Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birbiriyle dost geçinme, dostluk ve iyi davranma. )
- MUHÂLİF[Ar.] değil/yerine/= KARŞICIL/KARŞITÇI
- MUHALİF ile/değil/yerine MUHATAP
- MUHÂLLİM[Ar. < HİLM] ile MUALLİM[Ar. < İLM]
( Sakin. Yavaş kılan, halîm eden. İLE Öğreten, öğretmen, hoca, tâlim ettiren. | Muallim Naci'nin, 1886'da basılmış, Tercemân-ı Hakîkat gazetesinin edebî sayfasındaki şiirlere yazdığı tenkitleri topladığı bir yapıtı. )
- MUHAMMEDÎ'LİK:
MUSEVÎ'LİK ve İSEVÎ'LİK
( Dışta. VE İçte. )
- MUHAMMER[Ar. < HİMÂR] ile MUHAMMER[Ar. < HAMR] ile MUAMMER[Ar. < ÖMR]
( Eşeğe benzetilmiş, eşek denilmiş, tahmîr olunmuş. İLE Mayalanmış, ekşiyip kabarmış. | Yoğurulmuş. Kaynayıp kıvamını bulmuş. İLE Yaşayan, yaşamış, ömür süren. )
- MUHAMMİN[Ar.] değil/yerine/= ORANLAYAN
- MUHAMMIS[Ar.] ile MUHAMMIZ[Ar.]
( Tava. İLE Oksitleyen, humuzlayan. )
- MUHÂNET[Ar. < MUHÂN] ile MUHANNET[Ar.]
( İhânet eden, hain, alçak. İLE Mumyalanmış, tahnît olunmuş. )
- MUHÂRİP[Ar.]/CENGÂVER[Fars.] değil/yerine/= SAVAŞÇI
- MUHARREF[Ar. < HARF] ile MUHARREF[Ar.]
( Değiştirilmiş, üzerinde kalem oynatılmış, tahrîf edilmiş. İLE Bunak denilmiş, tahrif olunmuş. )
- MUHARRİK[< HAREKET] ile MÜTEHARRİK[< HAREKET]
( Tahrik eden, harekete geçiren, oynatan. | Kışkırtan, ayartan, dürten. İLE Hareket eden, kımıldayan, oynayan. )
- MUHARRİK ile/ve MÜTEHARRİK
( Hareket ettirici. İLE/VE Hareket eden. )
- MUHARRİR ile KÂTİP
- MUHASEBE/Cİ, MUHASİP değil/yerine/= SAYMAN/LIK
- MUHASSAN[Ar. < HISN] ile MUHASSEN[Ar. < HÜSN] ile MUHASSER[Ar.]
( Güçlendirilmiş, istihkâmlanmış. İLE Beğenilmiş, güzel, yararlı, hayırlı iş. İLE Hasret kalmış, tahsîr olunmuş. )
- MUHAŞŞİ[Ar.] ile MUHAŞŞİ'[Ar.] ile MUHAŞŞÎ[Ar. < HAŞYET]
( Hâşiye yazayan, hâşiyeleyen. İLE Kibirlinin, kibrini kıran. İLE Korkutan, haşyete düşüren. )
- MUHATAP[Ar.]["MUHATTAP" değil!] değil/yerine/= KONUŞULAN/KONUŞUK
- MUHÂTARA/LI[< HATAR] ile NETÂME/Lİ
( Söyleşme, konuşma, birbirine hitap etme. | [mecaz] Çekişme. | Tehlike. | Zarar, ziyan, korku. İLE Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan. | Başına sık sık kaza gelen. )
- MUHAVVİL[Ar. < HAVL] değil/yerine/= DEĞİŞTİREN/DÖNÜŞTÜREN
( Tahvîl, tahvîl eden, değiştiren, başka şekle soran. )
- MUHAYYEL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYER[Ar. < HAYR]
( Hayal kurulmuş, tahayyül olunmuş. İLE Seçmeli, beğenmeye bağlı. | Beğenilmediğinde geri verilen eşya. | Türk müziğinin en eski ve en çok kullanılan makamlarından. )
- MUHAYYİL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYRET] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYR]
( Hayal kuran, tahayyül eden. İLE Şaşırtan, hayret veren, hayrette bırakan. İLE İki şey arasında tercih edilmesini serbest bırakan. )
- MUHÂZARA[Ar. < HUZÛR | çoğ. MUHÂZARÂT] ile MUÂZALA[Ar.]
( Hatırda tutulan şeyler. | Edebî fıkralar, öyküler anlatma ve bunlar üzerine konuşma. İLE Bir beyitin anlamını, başka bir beyitle tamamlaması. )
- MUHÂZÂT[Ar.] ile MUHÂZÂT[Ar. < HİZÂ]
( Yüz yüze gelme. İLE Aynı hizâda bulunma, karşı durma/olma. )
- MUHÂZELE[Ar.] ile MUHÂZERE[Ar.]
( Aşağılık, hakirlik. İLE Birbirini korkutma. )
- MUHBİR[Ar.] ile/değil MUHABİR[Ar.]
( Haber ulaştırıcı/veren. | Yasadışı olan bir durumu, yetkili oruna bildiren. İLE/DEĞİL Basın ve yayın kurumlarına haber toplayan, bildiren ya da yazan kişi. | Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyı sağlayan görevli. )
- MUHDES ve/||/<> MANZUM ve/||/<> MALÛL ve/||/<> MAKÛL ve/||/<> MAHDUT ve/||/<> MÜSPET
- MÜHELHİL[Ar.] ile MÜHELLİL[Ar. < TEHLÎL]
( Bir şeyi, nâzik ve lâtif yapan. | Nâzik ve lâtif söz söyleyen. İLE "Lâ ilâhe ill-Allah" diyen, tehlîl eden. )
- MÜHENDİS MİMAR ile RESSAM MİMAR
( ENGINEER ARCHITECT vs./and/<> ARTIST ARCHITECT )
- MÜHENDİS[Ar. < HENDESE] değil/yerine/= SAYIŞMAN
- MÜHENDİS/LİK ile/ve/<> MİMAR/LIK
( ... ile/ve/<> BENNÂ )
( ... ile/ve/<> DÜLGER )
( ENGINEER vs./and/<> ARCHITECT )
- MÜHEYYİÇ[Ar.] değil/yerine/= COŞTURUCU
- MÜHEZZEB[Ar. < HEZB] ile MÜHEZZİB[Ar. < HEZB]
( Düzeltilmiş, yoluna koyulmuş, tehzîb olunmuş. İLE Düzelten, yola koyan, terbiye eden, tehzîb eden. )
- MUHİBB[< HUBB] ile SEVEN, SEVGİ BESLEYEN, DOST
( SEVEN, SEVGİ BESLEYEN, DOST )
- MUHİBBÂN/MUHİPLER ile/ve/değil/||/<>/> MÜNTESİB
( Bir tarikatın, tarikattan olmamasına karşın taraflısı olanlar. | Sevenler, saygı besleyenler, dostlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan kişi, derviş. | İlgili. )
- MÜHİMM[Ar. < HEMM] ile MÜHÎN[Ar. < HEVN]
( Önemli, ehemmiyetli. | Düşündüren, düşündürücü. | Gerekli. İLE İhânet eden, hor gören. | Hor, hakir, alçak. | Hayin. )
- MUHİP[Ar.] değil/yerine/= SEVEN
- MUHLİS ile/ve MUHLÂS
- MUHLİS[Ar.] ile MUHLİS[Ar. < HULÛS]
( Saç ve sakalına kır düşmüş kişi. İLE Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" biçiminde kullanılırdı] )
- MUHSİN ERTUĞRUL ve/||/<> MUAMMER KARACA
( )
- MUHSIN/MUHASSIN[Ar.] ile MUHSİN[Ar. < HASEN]
( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE İyilikte, bağışta bulunan. )
- MUHTÂL[Ar. < HİLE] ile MUHTAL[Ar.] ile MUHTÂL[Ar. < HATL]
( Hileci, dalavereci, dubârâcı. İLE Havaleyi alan kişi. İLE Kibirli, büyüklük taslayan. )
- MUHTÂR[Ar. < HAYR] değil/yerine/= ÖZERK
( İHTİYÂR EDEN, SEÇİLMİŞ, SEÇKİN | HAREKETİNDE SERBEST OLAN | KÖY YA DA MAHALLE İŞLERİNE BAKMAK ÜZERE HALKIN SEÇTİĞİ KİMSE )
- MUHTATIB[Ar. < HATAB] ile MUHTATIB[Ar. < HATAB]
( Nikâhla isteyen, ihtitâb eden. | Hutbe okuyan, nutuk veren. İLE Odun kesen ya da toplayan. | Baltalık. )
- MUHTEBER[Ar.] ile MU'TEBER/E[Ar. < UBÛR | çoğ. MU'TEBERÂN]
( Başvurma. | Başvurma yeri. | El kitabı. İLE Saygın, hatırı sayılır, îtibarlı. | İnanılır, güvenilir. | Yürürlükte olan, geçerli olan. )
- MUHTEKIR[Ar.] ile MUHTEKİR[Ar. çoğ. MUHTEKİRÎN]
( Hor gören, aşağı gören, ihtikar eden. İLE Yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi, ihtikâr yapan. )
- [ne yazık ki]
MUHTEKİR[Ar.]/SPEKÜLATÖR[İng.] değil/yerine/= VURGUNCU
( Yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi, ihtikâr yapan. )
- MUHTELİK[Ar.] ile MUHTELİK[Ar. < HALK]
( Tıraş eden. İLE Yalancı, uydurucu. )
- MUHTEMÎ[Ar.] ile MUHTEMİR[Ar. < HAMR]
( Perhîz eden, ihtimâ eden. İLE Mayalanarak ekşiyip kabaran. | Örtüye bürünen, yaşmaklanan. )
- MUHTEREM[Ar. < HÜRMET] ile SAYGIDEĞER/SAYIN
( Saygıdeğer, sayın, ihtirâm olunmuş. )
- [ne yazık ki]
!MUHTERİ ile/değil/yerine/>< MUCİT
( Yeni bir şey yaratan, icat eden. | Yalanlar uydurarak birine iftirada bulunan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yeni bir buluş ortaya koyan. | Yaratıcı, yaratan. )
- MUHTERİS[Ar. < HİRÂSET] ile MUHTERİS[Ar. < HIRS] ile MUHTERİZ[Ar. < HIRZ]
( Sakınan, çekinen. İLE Hırs sahibi. | Çok istekli. | Ateşli. İLE Sakınan, çekinen, ihtirâz eden. )
- MUHTERİZ[Ar.] değil/yerine/= ÇEKİNGEN
- MUHTESİP[Ar.](İHTİSAP AĞASI) ile/ve/||/<> KETHÜDÂ/KAHYÂ[Fars.]
( İslâm şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru. İLE/VE/||/<> Yiğitbaşılar aracılığıyla esnaf ve devlet ilişkisini yürüten. | Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kişi. | Değnekçi. | Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kişi. | Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı. )
- MUHTEZİN[Ar.] ile MUHTEZİN[Ar.]
( Hüzünlü, kederli. İLE Biriktirip hazineye koyan, saklayan, anbara atan. )
- MÜHÜRDAR[Ar., Fars.] DAMGACI
( Devlet büyüklerinin mühürlerini taşımak ve gereken kâğıtları mühürlemekle yükümlü görevli. )
- MUHZIR[Ar.] ile MÜBÂŞİR[]Ar.]
( İlgililerin, mahkemede bulunmalarını sağlayan görevli. İLE Mahkemede, duruşmaya girecekleri ve tanıkları çağıran, yargıcın buyruklarını bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli. )
- MUİD ile ...
( Medreselerde talebeye dersi tekrar eden öğretmen yardımcısı. )
- MUÎD[Ar. < AVD] ile MUİDD[Ar. < ADD]
( İnzibat teminine memur, muallim yardımcısı. İLE Hazırlayan, îdâd eden. )
- MUÎL[Ar.] ile MUİLL[Ar.] ile MUÎR[Ar.]
( Çoluğu çocuğu ve yakınları çok olan kişi. İLE Hasta eden, alîl eden. İLE Ödünç veren, iare eden. )
- MUİT[Ar.] değil/yerine/= YARDIMCI ÖĞRETMEN
- MÜJDE[Fars. < MUJDE] ile/ve/||/<> İKAZ/UYARI
- MÜJDE ile/ve/<> ÜMİT
- MUKABBİL[Ar. < KABL | çoğ. MUKABBİLÎN] ile MUKABİL[Ar. çoğ. KABİLE]["ka" uzun okunur]
( Öpen, takbîl eden. İLE Karşı karşıya gelen, bir şeyin karşısında bulunan. | Bir şeye karşı/karşılık yapılan. | Karşılık. | Karşılığında. )
- MÛKAD[Ar.] ile MUK'AD[Ar. < KU'ÛD]
( Ağır yüklü. İLE Kötürüm, yatalak. )
- MÜKÂFÂT[< KİFÂYET] ile ...
( BERÂBERLİK | BİR HİZMET VE İYİLİĞE KARŞI EDİLEN İYİLİK | ÇALIŞKAN TALEBEYE HOCASININ VERDİĞİ TAKDİR )
- MÛKALKAL[Ar.] ile MUKALKALE[Ar.]
( Kararsız. | Şarap. İLE Surâhi. Şişe. )
- MUKARRİ'[Ar.] ile MUKARRİH[Ar.] ile MUKARRİR[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRİRÎN]
( Başa kakan, azarlayan, paylayan, takri' eden. İLE Yara açan ilaç. İLE Yerleştiren, sabit kılan. | Anlatan, bir maddeyi, etraflıca anlatan. | Medresede, dersi tekrar ederek anlatan müderris yardımcısı. | Huzur hocası.[Ramazan ayında, sultanın huzûrunda ders vermek, Kur'ân-ı Kerim'i tefsir etmekle görevli müderris.] )
- MUKARRİR ile MUALLİM ile MÜDERRİS
( OKUTMAN/ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ile DOKTOR/DOÇENT ile PROFESÖR )
- MÜKÂTEBE[Ar. < KETB] ile/>< MÜKÂTEME[Ar. < KETM]
( Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. İLE/>< Gizleme. )
- MUKÂVİM[Ar.] değil/yerine/= DİRENÇLİ
( Dayanıklı, güçlü, dirençli. | Karşı koyan, başkaldıran. )
- MÜKEDDER[Ar. < KEDER] ile MÜKEDDİR[Ar. < KEDER]
( Bulandırılmış, bulanık. | Azarlanmış, tekdîr edilmiş. | Kederli, üzüntülü, tasalı. İLE Bulandıran, keder veren. )
- MÜKELLEF[< KÜLFET] ile/ve/<>/< MUHÂTAB[< HUTBE]
- MÜKELLEF ile/||/<> LÂYIK ile/||/<> EHİL
- MÜKELLEF/İYET ile/ve/< MES'UL/İYET
- MÜKELLEFİYET ile/ve/değil/yerine/<> MUHABBET
- MÜKELLEFİYET[Ar.] ile YÜKÜM/LÜ/LÜK
( Yapılması zorunlu olan iş ya da bir işi yapma zorunluluğu. | Mükemmel hazırlanmış, külfetle süslenmiş olan. )
- MÜKEMMELİYETÇİ/LİK ile/ve/değil/<> GARANTİCİ/LİK
- MÜKEMMEL/LİK >< KİŞİ/İNSAN
- MÜKENÂ[Ar. < MEKÎN] ile MÜKENNÂ[Ar. < KÜNYE]
( Oturanlar, yerleşenler. | İktidar ve vakar sahipleri. İLE Künyelenmiş, künyeli. )
- MUKÎM ile KÂİM
( Sürekli aynı işi yapan kişi. İLE O anda, geçici. )
- MUKİM ile SAKİN
( Bir evde oturan, ikamet eden. İLE Durgun, dingin. | Sessiz. | Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen. | Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış ya da geçmiş. | Bir yerde oturan. )
- MÛKIR[Ar.] ile MUKIRR[Ar. < KARÂR]
( Meyvelerinin çokluğu nedeniyle dalları sarkmış ağaç. İLE İkrar eden, doğruyu söyleyen, kusurunu, kabahatini gizlemeyen. | Birinin, kendinde hakkı olduğunu haber veren kişi. )
- MUKNİ[Ar.] değil/yerine/= İNANDIRAN
- MÜKREM[Ar. < KEREM] ile MÜKRİM[Ar. < KEREM]
( Ağırlanmış, ikrâm olunmuş. İLE Ağırlayan, ağırlayıcı, misafirsever, ikrâmcı, ikrâm eden. )
- MÜKRİM[Ar.] değil/yerine/= KONUKSEVER
- MUKRİZ[Ar.] değil/yerine/= BORÇ VEREN
- MUKTEDÎ[Ar. < KADV] ile MUKTEDİR[Ar. < KUDRET]
( Uyan, arkadan gelen, iktidâ eden. İLE Gücü yeten, becerebilen, iktidarlı. )
- MUKTEDİR[Ar. < KUDRET] değil/yerine/= ERKLİ
( Bir şey yapmaya gücü yeten, becerebilen. )
- MUKTESİT[Ar.] değil/yerine/= TUTUMLU
- MUKTÎ[Ar.] ile MUKTİR[Ar.]
( Koruyan, kudretli. | Tanrı. İLE Kocasını, nafaka için sıkıştıran. )
- MÜLÂHAZA[< LÂHZ] değil/yerine/= DİKKATLE BAKMA | İYİCE DÜŞÜNME, DÜŞÜNÜŞ | DÜŞÜNCE
- MÜLAHHAM[Ar.] değil/yerine/= ŞİŞMAN
- MÜLÂKÎ[< LİKA]:
BULUŞAN, KAVUŞAN | GÖRÜŞEN -<
- MÜLÂTIF[Ar. < LÜTF] ile MÜLÂTTIF[Ar. < LÜTF]
( Lâtife eden/edici. İLE Bir iyilikle gönül alan, taltîf eden. | Yumuşatıcı ilâç. )
- MÜLÂYİM[Ar.] değil/yerine/= UYGUN | YUMUŞAK HUYLU
- MÜLÂZIM[Ar.]/MÜLÂZIM-I SÂNÎ[Osm.] değil/yerine/= TEĞMEN
( Bir işe girmek için bir süre parasız olarak o işe devam eden. | Teğmen. )
- MÜLEYYEN[Ar. < LÎNET] ile MÜLEYYİN[Ar. < LÎNET]
( Yumuşatılmış, telyîn edilmiş. İLE Yumuşatan, yumuşatıcı, telyîn eden, lînet veren. | Bağırsakları boşaltan, dışkının, dışarı çıkmasını kolaylaştıran ilaç. )
- MÜLHİME[Ar. < LEHM] ile MÜLİMME[Ar. < ELEM]
( İçine doğduran, ilhâm eden. İLE Felâket. )
- MÜLHİT[Ar.] değil/yerine/= TANRISIZ
- MÜLK ile/ve/||/<> MÜLÜK
- MÜLKİYET ile/değil/yerine/< AİDİYET
( Kendine. İLE Kendini. )
- MÜLTECİ ile KOŞULLU MÜLTECİ ile İKİNCİL KORUMA DURUMU
- MÜLTECİ ile ŞARTLI MÜLTECİ
( YUKK61 ile YUKK62 )
- MÜLTECİ[Ar.] değil/yerine/= SIĞINAN / SIĞINMACI / SIĞINIK
- MÜLTEFİT[Ar.] değil/yerine/= GÜLERYÜZLÜ
- MÜLTEFİT/İLTİFATKÂR değil/yerine/= İLGİKAYRAN
- MÜLTEHİF[Ar. < LİHAF] ile MÜLTEHİF[Ar. < LEHF]
( Yorgan gibi bir şeye bürünüp sarılan. İLE Alevli. | Kederle yanan, çok üzgün. )
- MÜLTEMİS[Ar. < LEMS | çoğ. MÜLTEMİSÎN] ile MÜLTESİM[Ar.]
( Kayıran, iltimas eden. İLE Yaşmaklı. )
- MULTİPL SKLEROZ ile/||/<> GUİLLAİN-BARRÉ BELİRGESİ/SENDROMU
( Merkezi sinir düzeninde miyelin kılıfının hasarı ile ilişkili bir bağışıklık sayrılığı. İLE/||/<> Periferik sinir düzeninde miyelin kılıfının hasarı ile ilişkili bir bağışıklık sayrılığı. )
- MÜLZİM/E[Ar. < LÜZÛM] ile MÜLZİME[Ar.]
( Bir konuda baskın çıkarak susturan, susturucu kişi. | Gerekli gören, gerektiren. İLE Masa üzerindeki kâğıdın dağılmaması, uçmaması için üzerine konulan bir araç. )
- MUM, DİBİNE IŞIK VERMEZ ile TERZİ, KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ
- MÜMÂCEDE[Ar. < MECD] ile MÜMÂDEHE[Ar. < MEDH] ile MÜMÂHADE[Ar.]
( Övünme, biriyle "soyluluk" yarışında bulunma. İLE Övülmeye hak kazanmak üzere birbiriyle çekişme. İLE Övünme. )
- MÜMÂRESE[Ar. < MERES] değil/yerine/= YATKINLIK
( ALIŞMA, ALIŞIKLIK, YATKINLIK, EL YATKINLIĞI )
- MÜMASİL[Ar.] değil/yerine/= BENZEYEN, ANDIRAN
- MUMCU ile ...
( Beyaz adam.[Orta Afrika Cumhuriyeti'nde] )
- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]
( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )
- MÜMESSİL değil/yerine/= ÖZDEYİCİ
- MÜMESSİL ile VEKİL
- MÜMEYYEZ[Ar. < MEYZ] ile MÜMEYYİZ[Ar. < MEYZ]
( Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş. İLE Seçen, ayıran, temyîz eden. | Bir kurumda, yazıcıların yazdıkları yazıları düzelten kâtip. | Sınavda bulunup öğrencinin bilgisini sınayan kişi. )
- MÜMHİL[Ar. < MEHL] ile MÜMİLL[Ar. < MELÂL]
( Bekleyen, mühlet/mehil veren. İLE Usandıran, bıktıran, melâl veren. )
- MÜ'MİN GIYBETİ ile/ve KÂFİR'İN GIYBETİ ile/ve MÜNÂFIK'IN GIYBETİ
( Yapar ve yaptığını kabul eder. İLE/VE Yapar ve yaptığını inkâr eder. İLE/VE Yapar fakat yaptığının gıybet olmadığına inandırmaya çalışır. )
- MÜMİN ile/ve/<> İSLÂM ile/ve/<> İHSAN
( Elinden, dilinden ve belinden emin olan/olunan. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> ... )
- MÜ'MİN ile MUHAKKİK(TAHKİK EHLİ)
( Elinden ve dilinden emin olan/olunan/olma. İLE ... )
( Mü'minin yüzü güleç olur. )
- MUMLA ARAMAK ile/ve SAMANLIKTA İĞNE ARAMAK
- MÜMTAZ ŞAHSİYET değil/yerine/= SEÇKİN KİŞİLİK
- MUMYALAMA ile/ve/<>/değil/yerine TAHNÎT
- MÜNÂDÎ[Ar. < NİDÂ] ile MÜN'ADİL[Ar. < ADÛL]
( Nidâ eden, tellâl. | Müezzin. İLE Doğru yoldan sapan, sapmış, in'idâl eden. )
- MÜNÂDİM[Ar. < NEDÎM] ile MÜN'ADİM[Ar. < ADEM]
( Ortam arkadaşı, nedimlik eden. İLE Yok olan, in'idâm eden. )
- [ne yazık ki]
!MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/ve/<> !MÜFSİD[< FESAD]
( Ara bozan, bölücü, karıştırıcı. İLE/VE/<> Ara bozan, karıştırıcı, fesatçı. )
- MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/değil/yerine/>< MÜ'MİN[< EMN]
( İki yüzü olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki dünyası olan. )
( Günahı da, sevâbı da küçük görür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Günahı, büyük görür. )
( Gideceği yeri beğenmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gideceği yere koşa koşa giden. )
- MÜNÂKASA[Ar. < NOKSÂN | çoğ. MÜNÂKASÂT] ile MÜNÂKAŞA[Ar. < NAKŞ | çoğ. MÜNÂKAŞÂT] ile MÜNÂKAZA[Ar. < NAKZ]
( [alışveriş, ihâle gibi işlerde] Eksiltme. İLE Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE İki sözün birbirini tutmaması, bir önceki sözün öteki ucu olan söz. )
- MÜNÂKKAH[Ar. < NAKH] ile MÜNAKKİH[Ar.]
( Soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş, tenkîh edilmiş. | En iyisi seçilmiş. | Yönetim amacıyla fazlası kesilmiş masraf. | Uzun ve yararsız, dolma/doldurma[haşvsiz] söz. İLE Soyan, ayıklayan, temizleyen. )
- MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT]
( Öğütte bulunma, öğüt/nasîhat. İLE Bir vârisin, kendine kalan mirâsı alamadan ölmesi. | Birçok kişinin, birbirini ortadan kaldırarak birbirinin yerine geçmesi. İLE Ağız kavgası, çekişme. )
- MÜNASEBETSİZ değil/yerine/= DENSİZ
- MÜNÂSİB[< NİSBET] ile ...
( UYGUN, YERİNDE | YAKIŞIK, YARAŞIK )
- MÜNÂZİ'[Ar. < NEZ] ile MÜN'AZİL[Ar. < AZL]
( Ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı. İLE Ayrılan, in'izâl eden. | Görevden alınmış, azl edilen. )
- MÜNCERR ile/ve/||/<>/< CERR
( Bir tarafa çekilip sürüklenen, sürülen, kayıp bir tarafa giden. | Varıp sona eren. | Sonuçlanan. İLE/VE/||/<>/> Çekme, sürükleme.| Arapça'da, ait olduğu adı, meksûr[kesreli=esreli] okutan harf ya da edat.[harf-i cerr] | Para, eşyâ vb. çekme. )
- MÜNCEZ[Ar.] ile MÜNCİZ[Ar.]
( Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş. İLE Sözünü yerine getiren, incâz eden. )
- MÜNCÎ[Ar. < NECÂT] değil/yerine/= KURTARAN
- MUNDUZ ile/ve/||/<> MUNDUZ ile/ve/||/<> MUNGAN / MUNGAK/MUNGAQ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Budala, şaşkın. İLE/VE/||/<> ... İLE Boşboğaz, geveze kişi. )
(1996'dan beri)