Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

SON SÖZCÜĞÜ
DEĞİŞKENLERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)






Bugün[ 11 May 2025 ]
itibariyle 8050 başlık/FaRk ile birlikte,
9118 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(9/9)


- TANZANYA ile TAZMANYA

( Afrika'da bir ülke. [Afrika'nın zirvesi olan [5895 m.] Klimanjaro Dağı'nın bulunduğu] İLE Yeni Zelanda'nın alt kısmında bir ada. [Tazmanya Canavarı'nın yaşadığı] [ABEL TASMAN'ın bulması nedeniyle.] )


- TAPİR[Brezilya yerlilerinin dilinden]/TAPIRUS[Lat.] ile ...

( İki metre uzunluğunda, kısa hortumlu bir hayvan. Asya ve Avrupa'nın tropikal bölgelerinde yaşar. )

( image )


- TARAŞ ile/ve/||/<> TARAŞLAMAK

( Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden toplanan üründen artakalanlar. İLE/VE/||/<> Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden kaldırılan üründen artakalanları toplamak. )


- TARAS değil TERAS[Fr. < TERRASSE]

( Bir yapının damında çevresi, üstü açık yer, ayazlık, taraça. | Damın, genellikle çamaşır sermeye yarayan ve üstü çinko ile döşeli bulunan düz bölümü, tahtaboş. | Seki. )


- TARÇIN:
ÇİN ile/değil/yerine SEYLAN

(

)


- TÂRÎ[Ar. < TARÂVET] ile TÂRÎ[Ar. < TARÂ]

( Taze, tarâvetli. İLE Ansızın çıkan, birdenbire görünen. )


- TARİF-İ LAFZÎ ile TARİF-İ İSMÎ ile TARİF-İ HAKİKÎ


- TÂRİF[Ar.] değil/yerine/= TANIM


- TÂRİF[Ar.] ile TARÎF[Ar. < TURFA] ile TA'RÎF[Ar. < İRFÂN | çoğ. TA'RÎFÂT] ile TAHRÎF[Ar.]

( Yeni. İLE Az bulunan, nadir, zarif şey. | Etraflıca anlatma, bildirme. | Bir maddeyi tüm gerekli noktalarını içine alır biçimde bir ibâre ile anlatma. İLE ... )


- TARİF ile TAVZİH


- TARİH TARİH BİLGİSİ


- TARİH AŞKI/TARİH NEFRETİ değil/yerine TARİH BİLGİSİ

( [not] THE LOVE/HATE OF HISTORY vs. INFORMATION/KNOWLEDGE OF HISTORY
INFORMATION/KNOWLEDGE OF HISTORY instead of THE LOVE/HATE OF HISTORY )


- TARİH AŞKI/TARİH NEFRETİ değil/>< TARİH BİLGİSİ

( Yanlışı. >< Doğrusu. )


- TARİH DÜŞÜRMEDE:
TARİH-İ TAM ile TARİH-İ MÜCEVHER ile TARİH-İ MÜHMEL ile TA'MİYELİ TARİH

( Bir mısranın tüm harflerinin toplanmasıyla. İLE Sadece noktalı harflerin toplanmasıyla. İLE Sadece noktasız harflerin toplanmasıyla. İLE Çözülecek bilmece gibi düzenlemelerle yapılan. )


- TARİH FELSEFESİNİN:
YAPILABİLİRLİĞİ ile/ve/||/<> YAPILAMAZLIĞI


- TARİH METAFİZİĞİ ile/ve/<> TARİH EPİSTEMOLOJİSİ

( Büyük oranda, tarihin belirli bir amaca, hedefe göre okunmasıdır. İLE/VE/<> Tarihsel bilginin kaynakları, yapısı, yöntemleri üzerinde durur. )

( Büyük oranda, Alman tarih-felsefe okulunun etkisini taşır. İLE/VE/<> Anglo-sakson merkezli bir okuldur. )

( Tarihi, daha çok, bir milletin gelecek hedefi açısından ele alır. İLE/VE/<> Tarihî bilginin çözümlemesini yapar. )


- TARİH OLMAK ile/ve TARİHE MAL OLMAK


- TARİH/TÜRKÇE YAZILIMI değil TARİH YAZIMI


- TARİH ve TAHİR


- TARİH ile/ve/||/<> TAHRİK


- TARİH ile/ve/değil/||/<>/< TARİH YAZIMI


- TARİHİ DEĞER/LER ile/ve/<> TARİHİ OLAY/LAR

( HISTORICAL VALUE/S vs./and/<> HISTORICAL PHENOMENON/S )


- TARİHİ PERSPEKTİF ile/ve MEDENİYET PERSPEKTİFİ ile/ve FELSEFE-BİLİM


- TARİHSEL) SÜREÇ ile/ve (TARİHSEL) KOŞUL

( [HISTORICAL] PROCESS vs./and [HISTORICAL] CONDITION )


- TARİHTE KALAN DÜŞÜNCE ile/ve/değil/yerine/<> DÜŞÜNCENİN TARİHİ


- TARÎK el-TAKVÎM ile/ve/<> TARÎK el-LUZÛM ile/ve/<> TARÎK el-KIYÂM ile/ve/<> TARÎK el-NİSBE

( Osmanlı dönemi Türk filozofu Taşköprülüzâde'ye (ö. 1561) göre ayıklama/soyutlama eylemi açısından bir önermede, konu ile yüklem ilişkisinin türleri:

"X, Y'dir." denildiğinde, bir yüklem olarak Y,

1. Ya bizâtihi yüklendiği X'ten
2. Ya da X'in dışındaki başka bir nesneden ayıklanır/soyutlanır.

Birinci durumda Y
i. ya X'in kurucu unsurlarından;
ii. ya da X ile Y arasındaki zâtî gereklilikten/zorunluluktan ayıklanır/soyutlanır.

İkinci durumda ise Y
i. ya dış-dünyada, X ile var olan
ii. ya da dış-dünyada, X'e nispet edilen bir durumdan ayıklanır/soyutlanır.

1. i.'ye "Kurucu unsurlarına ayırma yöntemi"[Tarîk el-takvîm];
1. ii.'ye "Gereklilik(zorunluluk) yöntemi"[Tarîk el-luzûm]

2. i.'ye "Kâim olma yöntemi"[Tarîk el-kıyâm]
2. ii.'ye ise "Nispet yöntemi"[Tarîk el-nisbe] adı verilir. )


- TARİK-İ AHYÂR ile TARİK-İ EBRÂR ile TARİK-İ ŞUDDÂR


- TARÎK ile/||/<> TARÎK-İ ÂMM ile/||/<> TARÎK-İ HÂS

( Yol. İLE/||/<> Geniş yol, cadde, genel yol, kamuya ait yol. İLE/||/<> Bir ya da birkaç eve mahsus çıkmaz sokak, özel yol. )


- TARLA ile/ve KELE/KELEME

( ... İLE/VE Sürülmemiş, bırakılmış tarla. | Bakımsız ve bırakılmış bağ ya da bahçe. )


- TART[Fr. < TARTE] ile/||/<> TARTÖLET ile/||/<> TURTA[İt. < TORTE] ile/||/<> PAY[İng. < PIE] ile/||/<> KİŞ[< QUICHE] ile/||/<> GALETTE

( Tatlı ya da tuzlu olabilir. [Modern tartlar, genellikle meyve tabanlıdır, bazen de koyu krema ile olabilir.] İLE/||/<> Üzeri açık ve içinde dolgu kreması olan tartın küçük çeşididir. Genellikle tek kişilik minik kalıplarda pişirilir. İLE/||/<> Altı hamur, arası dolgu[meyve/sebze] üzeri ise hamurla kapatılarak yapılan ve genellikle tuzlu olabilen bir hamur çeşididir. İLE/||/<> Altı hamur, arası meyve dolgulu, üzeri rende hamur ya da kafes şeklinde hamur parçalarıyla kapatılan bir pasta çeşididir. İLE/||/<> Tart gibi altı hamur üzeri ise tamamen tuzlu olarak hazırlanan sebze dolgulu bir hamur çeşididir. İLE/||/<> Tarta benzeyen bir tatlı türüdür.[Hamurundaki farklar nedeniyle tart ile birbirinden ayrılmaktadır. Galetta hamuru, pizza hamuru gibi açılır ve tart kalıbı yerine bir yuvarlak fırın kabının içine, dışarı taşacak biçimde fırın kağıdı serilip üzerine açılan hamur yerleştirilir. İçine meyveleri dizildikten sonra hamurun fazla kalan kenarları meyvelerin üzerine doğru kapatılır.] )


- TARTARİK[Fr. < TARTARIQUE] ile TARTARAT[Fr. < TARTRATE]

( Yapısında, iki alkol ve iki asit bulunan. İLE Tartarik asit tuzu. )


- TARTIŞILABİLENLER ile TARTIŞILAMAZLAR/TARTIŞILAMAYANLAR


- TARTIŞILAMAZLAR ile/ve TARTIŞILAMAYANLAR


- TARTIŞILAN ile/ve/değil/yerine BİLİNEN/BİLİNEBİLEN/BİLİNEBİLECEKLER


- TARTIŞILMASI "GEREK" ile/ve/değil/||/<>/< TARTIŞILABİLİR


- TARTIŞMAK GEREKİR ile/değil TARTIŞMA GEREKTİRİR


- TARTIŞMAYI:
AÇMAK/AÇAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİTİRMEK/BİTİREN


- TAS'ÎR[Ar.] ile TA'SİR[Ar. < USR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎR[Ar. < ASR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎL[Ar. < ASEL]

( Kibirlilik yüzünden konuşurken, yüzünü başka tarafa çevirip karşısındakinin yüzüne bakmama. İLE Güçleştirme/güçleştirilme. İLE Suyunu sıkma. İLE Tadlandırma. )


- TAŞ ile TAŞIL/FOSİL[Fr.] ile TAŞÇIL

( ... İLE ... İLE Taşı andıran, taş gibi. | Taşlar ve kayalar üzerinde ya da taşlı topraklarda yetişen. )


- TAŞ ile/ve/||/<>/> TAŞİLİĞİ

( ... İLE/VE/||/<>/> Taşların, yapraklar durumunda ayrılmasını sağlayan ara katmanı. )


- TASARIM/TASAR ÇİZİM = TASAVVUR = REPRESENTATION[İng.] = REPRÉSENTATION[Fr.] = VORSTELLUNG[Alm.] = REPRAESENTATIO[Lat.] = REPRESENTAR[İsp.]


- TASARRUF ile/ve/< TASADDUK


- TASAVVUF ve/||/<> TASARRUF

( ... VE/||/<> Sahip olma. | İdâre ile kullanma, tutum, ekonomi. | Artırma, artırılma. )


- TASAVVUR Bİ VECHİN MA ve TASAVVUR Bİ-RESMİHİ

( Mutlak ve mechul. VE Basiret üzere taleb. )


- TASAVVUR ile TAHAYYÜL


- TASAVVURLU DÜŞÜNME ile TASAVVURSUZ DÜŞÜNME


- TASDİK:
ÜÇ TASAVVUR[İNTİKAŞ ile İRTİSAM ile İNTİBÂ] + HÜKÜM


- TASDİYE[Ar.] ile TASFÎH[Ar. < SAFH | çoğ. TASFÎHÂT]

( El çırpma, alkış. İLE El çırpma, alkışlama. | Yassıltma, yufka haline getirme, yaprak yaprak yapma. )


- TASFÎH[Ar. < SAFH | çoğ. TASFÎHÂT] ile TASFÎR[Ar. < SAFÎR | çoğ. TASFÎRÂT]

( El çırpma, alkışlama. | Yassıltma, yufka haline getirme, yaprak yaprak yapma. İLE Islık çalma, ıslıkla seslenme. | Sarartma, sarıya boyama. )


- TASFÎR[Ar. < SAFÎR | çoğ. TASFÎRÂT] ile/değil TASVÎR[Ar. < SÛRET | çoğ. TASVÎRÂT, TESÂVÎR]

( Islık çalma, ıslıkla seslenme. | Sarartma, sarıya boyama. İLE/DEĞİL Resmini yapma. | Resim, şekil, sûret. | Yazıyla tarif etme. )


- TASFİYE-İ DERÛN ile TASFİYE-İ KALB

( Özü saflaştırma. İLE Yüreğini temizleme. )


- TASFİYE ile/ve/||/<> TAKDİS ile/ve/||/<> TEZKİYE

( Nefsi. İLE/VE/||/<> Kalbi. İLE/VE/||/<> Aklı. )


- TASHİH[< SIHHAT]["TAHSİH" değil!] ile/ve/değil/yerine/+/> TEKMİL


- TASHÎH[Ar. < SIHHAT]["TAHSİH" değil!] ile DÜZELTME/DÜZELTİ


- TASI-TARAĞI (TOPARLAMAK)


- TAŞKENT ile/= ÇAÇ/ÇAÇKENT/ŞAŞKENT/BİNKENT

( Kuruluşu, M.Ö. II. yüzyıla kadar uzanır. Taşkent adına, ilk kez XI. yüzyılda rastlanıyor. )


- TAŞKIRANÇİÇEĞİ ile TAŞKIRANOTU

( Taşkırangillerden, 2500 metreden yukarı yerlerde sert kayaları yarıp yetişen bir çiçek. İLE Taşkırangillerden, bazı türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, saplarının parçalanmasıyla üreyen bir bitki, taşkıran. )

( LEONTOPODIUM ALPINUM cum SAXIFRAGA )


- TAŞMA ile TAŞIM ile TAŞKIN

( Taşma durumu. | Akarsu yatağından çıkarak çevresini kaplama, su baskını. İLE Yemeğin, taşacak kadar kaynaması. İLE Taşmış bir durumda olan. | Su baskını, seylap, feyezan. | Aşırı. )


- TASNİF ile/ve/||/<>/> TANZİM


- TASNİF ile/ve/||/<>/> TASHİH


- TASVİR ile/ve/||/<> TASAVVUR


- TATBÎKAN[Ar.] ile TATBÎKÎ[Ar.]

( Uygulayarak. İLE Tatbikata ait, tatbik, uygulama ile ilgili. )


- TATMİN OL(MA)MA ile/ve/||/<>/< ANLA(MA)MA


- TATMİN[Ar.] ile DOYUM/DOYGUNLUK


- TAVÂHİN[Ar. < TÂHİNE] ile TAVÂHÎN[Ar. < TÂHÛN, TÂHÛNE]

( Öğütücü dişler, azı dişleri. İLE Su değirmenleri. | Öğütülmüş şeyler. )


- TAVAZZÛ'[Ar. < VUZÛ] ile TAVAZZUH[Ar. < VUZÛH]

( Abdest alma. İLE Açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma. )


- TAVLA[Ar. < TAVÎLE] ile TAVLA[İt. < TAVOLA]

( At ahırı. | Hayvan katarı, birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. | Çayıra koyuverilen hayvanın ayağına bağladıkları ip, tavla ipi. İLE Bölümlere ayrılmış iki yanlı tahta üzerinde on beşerden, otuz pul ve iki zarla iki kişinin karşılıklı oynadığı oyun. | Bu oyunun üzerinde oynandığı, iki iç yüzü bölme desenli, dikdörtgen biçimindeki tahta kutu. )


- TAVLA ile/ve/değil KENT/KENTLER

( [Fars.] * ŞEŞ: 6[Altı]
* BEŞ: 5[Beş]
* CİHAR: 4[Dört]
* SE: 3[Üç]
* DÜ: 2[İki]
* YEK: 1[Bir] )

( DÜŞEŞ: 6-6 | ŞEŞBEŞ: 6-5 | ŞEŞCİHAR: 6-4 | ŞEŞÜSE: 6-3 | ŞEŞİDÜ: 6-2 | ŞEŞYEK: 6-1 )

( [not] BACKGAMMON vs./and/but ... )


- TAVŞANCILOTU ile TAVŞANKULAĞI

( Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetişen, körpesi bazı yerlerde hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki. İLE Çuha çiçeğigillerden, kalp biçiminde geniş yapraklı, beyaz, pembe rengi çiçekli bir bitki, buhur-u meryem, siklamen. )

( HERACLEUM cum CYCLAMEN COUM )


- TAY/TAYLAK ile SIPA[Abazaca < SPAU: Çocuk.]/KODOK/KURRAG[Fars.]

( At yavrusu. [Üç yaşına kadar] İLE Eşek yavrusu. )

( GULİN ile ... )

( MÜHR[çoğ. EMHÂR, MİHÂR] ile KÜRRE )

( KÜRRE ile KÜRRE-İ HAR )

( COLT/FOAL vs. DONKEY-FOAL )

( HIPPOMAN: Yeni doğan tayın alnındaki küçük siyah zar. )


- TAYİN ile/ve TAHSİS

( Ne olduğunu anlama, gösterme, belirtme, kararlaştırma. | Atama. İLE Bir şeyi, bir kişiye ya da bir yere ayırma. )


- TAZMİNAT ile TANZİMAT


- TBI/TOTAL BODY IRRADİATION | TRAUMATIC BRAIN İNJURY[İng.] değil/yerine/= TÜM GÖVDE IŞINLAMASI | TRAVMATİK BEYİN HASARI


- TE'FÎK[Ar. çoğ. TE'FÎKÂT] ile TEVFÎK[Ar.] ile TEVFÎK[Ar. < VEFK | çoğ. TEVFÎKAT]

( Yalan söyleme. | Yalan; iftira etme. İLE Elçilikle yollama. İLE Uydurma, uygunlaştırma. | Allah'ın yardımına kavuşma. | Bir kırılmada kırılan parçaları birbirine geçirme. | Tezat yapmadan, bir sözcüğün anımsattığı başka sözcükleri de aynı ibarede söyleme. )


- TE'KÎDEN[Ar.] ile TE'KÎDÎ[Ar.]

( Sağlamlaştırarak, te'kit yoluyla. İLE Te'kide ait, te'kit ile ilgili. )


- TE'LÎF[< ÜLFET] ile TERKİB[< RÜKÛB | çoğ. TERKÎBÂT]

( Uzlaştırma, barıştırma. İLE Birkaç şeyi birleştirip karışık bir şey meydana getirme. | Birkaç şeyden meydana getirilmiş şey. | [dilb.] Birleştirme.[Fr. COMPOSITION] | Takım. | [kimyada] Sentez. )


- TE'SÎR[Ar. < İSR | çoğ. TE'SÎRÂT] ile/ve TES'ÎR[Ar. < SA'R] ile/ve TESHÎR[Ar. < SİHRİYY] ile/ve TESHÎR[Ar. < SİHR/SEHHAR | çoğ. TESHÎRÂT]

( Alâmet, nişan bırakma. | İşleme, dokunma, içe işleme. | Kederlendirme. İLE/VE Değer/kıymet/narh koyma. | Ateşi yakıp alevlendirme. İLE/VE Zapt ve istila etme, ele geçirme, elde etme. İLE/VE Büyü yapma, büyüleme, aldatma/aldatılma, kendini bağlama. )


- TE'VÎD[Ar.] ile TEV'ÎD[Ar. çoğ. TEV'ÎDÂT]

( Eğriltme, eğritilme. İLE Sözle korkutma. )


- TE'VÎLEN[Ar. < MEÂL] ile TE'VÎLÎ[Ar. < MEÂL]

( Te'vîl ederek, sözü çevirerek. İLE Te'vîl ile ilgili. )


- TEÂVÜN[Ar. < AVN çoğ. TEÂVÜNÂT] değil/yerine/= YARDIMLAŞMA


- TEBAHHUR[Ar. < BAHR] ile TEBAHHUR[Ar. < BUHÂR | çoğ. TEBAHHURÂT]

( Deryalanma, denizleşme. | Bir şeyin içine dalma ve pek derinine varma. | Bir ilimde derinleşme, uzmanlık kazanma. İLE Buğulanma, buğu haline girme. | Tütüslenme. )


- TEBÂYÜN ile/||/<> TEDÂHUL

( Farklılık, iki ya da daha fazla sayı arasında herhangi bir ortak kat ya da bölen ilişkisinin bulunmaması. İLE/||/<> Girişimlik, iki ya da daha fazla sayının aynı anda birbirinin katları olması durumu. )


- TEBESSÜM :) ve/<> TEFEKKÜR ve/<> TEŞEKKÜR ve/<> TEZEKKÜR

( GÜLÜMSEME ve/<> DÜŞÜNME ve/<> KIVANÇ ve/<> ANMA/ANIMSAMA/TEKRAR )


- TEBHÎL[Ar. < BAHAL, BUHL] ile TEBHÎR[Ar. < BUHÂR | çoğ. TEBHÎRÂT] ile TE'BÎR[Ar.]

( Biri için hasis, pinti deme. İLE Buğu haline getirme. | Tütsüleme, tütsülendirilme. | Etüvden geçirme. İLE Aşılama.[Ağaç.] )


- TEBLİĞ ile/ve/değil/||/<>/>/< TEMSİL


- TEBSÎL[Ar. < BASAL] ile TEBSÎR[Ar.]

( Soyup soğana çevirme/çevrilme. İLE Tarif ve açıklama. [kişinin gözünü açacak biçimde] )


- TEBSÎR[Ar.] ile TEBŞÎR[Ar. < BEŞR | çoğ. TEBŞÎRÂT]

( ... İLE Müjde verme, müjdeleme, müjdelenme. )


- TEBSÎR[Ar.] ile TEBZÎR[Ar. < BEZR | çoğ. TEBZÎRÂT]

( ... İLE Tohumu saçıp dağıtma. | Har vurup harman savurma. )


- TEBŞÎRÂT[< TEBŞÎR] = MÜJDELEMELER | RÜYADA ALINAN MÂNEVÎ MÜJDELER


- TEBYİN ile/ve/||/<> TEBLİĞ


- TECDÎR[< CEDERÎ] ile VAKT-İ TEFRÎH

( Çocuğun çiçek çıkarması. İLE Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından etkisini gösterinceye kadar geçen zaman. )


- TECELLİ ile/ve/değil TECELLİGÂH

( ... İLE Fark vardır. )


- TECELLÎ ile/ve/<> TECESSÜM


- TEÇHİZ[Ar.] değil/yerine/= DONATMA, DONATIM


- TECİM/SEL / TİCARET/TİCARİ ile/ve ÜRETİM/SEL

( Üretim Geliştirme Aşamaları: Araştırma Gözlem Çözümleme Geliştirme Deneme Tecimleştirme/Ticarileştirme )

( Exploration Screening Analysis Development Test phase Commercialisation
COMMERCE vs./and PRODUCTION )


- TECNÎS[Ar. < CİNÂS] ile TECDÎR[Ar. < CİNÂZE]

( İki anlamlı söz[mânî] söyleme, cinas yapma. İLE Ölüyü tabuta koyma. )


- TECRİBETEN[Ar.] ile TECRİBÎ[Ar.]

( Tecrübe ederek, deneyerek, sınayarak. İLE Deneme ile ilgili. )


- TECRÎD[< CERED] ile/değil TEDRÎC[< DURÛC]/KERTELEME

( Soyma, soyulma. | Ayırma, bir tarafta tutma. | Soyutlama. | Yalıtma. | Önce gönlünü gafletten, nefsini hevâdan, dilini boş sözden arındırıp dünyayı zihninden/kalbinden çıkararak Hakk'a yönelme. İLE/DEĞİL Derece derece, basamak basamak ilerle(t)me. )


- TECRİT ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TEHCİR

( Ayırma. | Birini dış dünyadan kopararak kendi durumuna bırakma. | Bulaşıcı hastalığın daha fazla canlıya bulaşmasını önlemek amacıyla sayrının öteki canlılarla olan ilişkilerinin en az seviyeye indirilmesi ya da kesilmesi. | Soyutlama. | Yalıtım. | Mahkûmu cezasını tek başına çekmesi için öteki hükümlülerden ayırma. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Göç ettirmek. )


- TECVÎZ[Ar. CEVÂZ | çoğ. TECVÎZÂT] ile/ve TAKDİR

( Olanaklıları kabul eder. İLE/VE ... )


- TEDAVİ/TREATMENT[İng.] ile SAĞALTIM/SAĞALTMAK ONULTUM/ONULTMAK


- TEDÂVİ ile/ve/||/<>/> TELÂFİ


- TEDÂVÜL[Ar.]/SİRKÜLASYON[Fr.] değil/yerine/= DOLAŞIM/DOLANIM


- TEDBİR-İ NÜFUS ile/ve/||/<>/> TEDBİR-İ MENZİL ile/ve/||/<>/> TEDBİR-İ MEDÎNE/MÜDÜN

( Bireyin ve toplumun oluşumunda. İLE/VE/||/<>/> Aileyi/topluluğu yönetmek. İLE/VE/||/<>/> Kenti/toplumu yönetmek. )

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )


- TEDBİR[Ar. < DÜBÛR] ile/ve TEMKİN[Ar. < MEKÂNET]

( Tedbirli ve mütevazı olun, şansı yakalarsınız. )

( Bir şeyi sağlayacak ya da önleyecek yol, yöntem, çözüm, çare. İLE/VE Bir işin sonunu düşünerek ölçülü, tedbirli davranma. | Ağırbaşlılık. | Hastalığın bir yere yerleşmesi. | İhtiyat, tedbir. )

( PRECAUTION vs./and COMPOSURE )


- TEDRÎCEN[Ar.] ile/ve/||/<> TEDRÎCÎ[Ar.]

( Azar azar, giderek, gittikçe. İLE Derece derece, yavaş yavaş olan. )


- TEEHHÜL[Ar. < EHL] ile TEEHHÜR[Ar. < TE'HÎR | çoğ. TEEHHÜRÂT]

( Ehlileşme. | Evlenme. İLE Sonraya, geriye kalma. | Gecikme. )


- TEFAHHUS[Ar. < FAHS | çoğ. TEFAHHUSÂT] ile TEFAHHUŞ[Ar. < FUHŞ]

( İnceden inceye araştırma. İLE Açık saçık, âdî sözcükler kullanma, müstehcen bir biçimde konuşma. )


- TEFE ile TEFELİ ile TEFECİ

( Dokuma tezgâhında tarağı tutan ahşap ya da metal parça. İLE Sık dokunmuş bez. İLE El altından yüksek faizle ödünç para veren kişi, faizci, murabahacı. )


- TEFEKKUH[< FIKH] ile/ve/<> TEFEHHÜM[< FEHM]

( Fıkıh öğrenme. | Fıkıhta çok bilgili olma. İLE/VE/<> Yavaş yavaş anlama, farkına varma. )


- TEFEKKÜR ve TEAMÜL

( Nazarî hikmet. VE Amelî hikmet. )


- TEFEKKÜR ile TEZEKKÜR ile TEFAKKUH ile İTTİKA ile İSTİMA' ile YAKÎN


- TEFERRU'/ÂT[çoğ.][< FER] ile TEFERRUH[< FERAH] ile TEFERRUĞ[Ar. < FERAĞ]

( Dallanma, dal budak salıverme. | Bölümlere ayrılma. | Bir kökten çıkıp ayrılma. | Ayrıntı/lar. İLE Ferahlama, içi açılma. İLE Vazgeçme, cayma. | Bir işi bitirip ondan kurtulma. | Satın alınan bir malın tapusunu üstüne geçirme. )


- TEFERRÜS[Ar. < FERÂSET | çoğ. TEFERRÜSÂT] ile TEFERRÜŞ[Ar. < FERŞ] ile TEFERRÜZ[Ar. < İFRÂZ]

( Sezme, anlar gibi olma. İLE Yayılma, serilme. İLE Ayrılma. )


- TEFHÎM[Ar.] ile TEFHÎM[Ar. < FAHM] ile TEFHÎM[Ar. < FEHM | çoğ. TEFHÎMÂT]

( Kömürleştirme. İLE Büyük sayma, ta'zîm. | Bir harfi kalın okuma. İLE Anlatma/anlatılma, bildirme/bildirilme. )


- TEFRÎD[< FERD] ile/ve/<> TEVHÎD[< VAHDET]

( Dünyadan geçip sadece Allah ile meşgul olma, kendini Allah'a adama. İLE/VE/<> Bir kılma, bir etme, birleştirme. | Bir sayma, bir olarak bakma, birliğine inanma. | Allah'ın birliğine inanma. | Lâ-ilâhe-ill-Allâh sözünü tekrarlama. | Allah'ın varlığına ve birliğine dair yazılan manzûme. | Klasik Türk dînî şiir müziğinde bir şekil. [bkz. TEVHÎD ile MÜNÂCÂT] )


- TEFRÎŞ, TEFRÎŞÂT[Ar. < FERŞ] değil/yerine/= DÖŞEME, DÖŞENME, DÖŞEMEÇ, YAYMA | EV EŞYASINI DÜZENLEME


- TEFRİS değil TEFSİR


- TEFSİR[< FESR] ile/ve/||/<> TEFSİL ile/ve/||/<> TE'VÎL[Ar. < MEAL]

( Olaylara bağlı yorum. | Kur'ân-ı Kerîm'in, anlam bakımından açıklaması. | Örtüyü açmak. İLE/VE/||/<> Yaramaz ve kötü/kem nesne. İLE/VE/||/<> Anlama bağlı yorum. | İlklemek, asla götürmek. | Sözü çevirme. )


- TEFSİR ile/ve MUHTASAR ile/ve TELHİS ile/ve TAHRİR ile/ve TEHZİB, TECRİD, TENKİH, MUNTAHAB ile/ve ZEYL ile/ve TERCÜME


- TEFSİR ile/ve/yerine TEVİL

( Olaylara bağlı. İLE/VE/YERİNE İlkelere bağlı. )

( Olaylara bakışla/yönelişle. İLE/VE/YERİNE Evvele bakışla/yönelişle. )


- TEFTE[Fars.] ile TEFTÎH[Ar. < FETH | çoğ. TEFTÎHÂT]

( Kızmış, kızgın, hararetli. İLE Açma. | Geğirme. )


- TEFTİŞ HEYETİ değil/yerine/= DENETLEME KURULU/DENETİM KURULU


- TEĞET/MÜMAS[Ar. < MÜMASS] ile/değil TEYİT

( Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru. İLE/DEĞİL Doğrulama. )


- TEHDİT değil/yerine TEKLİF


- TEHEYYÜÇ[Ar.] ile/ve/||/<>/> TEHYİÇ[Ar.]

( Coşma, heyecanlanma. İLE/VE/||/<>/> Coşturma, heyecanlandırma. )


- TEHİR[Ar. < AHAR | çoğ. TEHÎRÂT] ile TECÎL[Ar. < ECL | çoğ. TECÎLÂT]

( Erteleme, sonraya/geriye bırakma. İLE Belirli bir zamana kadar erteleme, sonraya/geriye bırakma. )


- TEK BİR KİŞİNİN:
ÜZÜNTÜSÜ ve/||/<> MUTLULUĞU

( Tüm bireyleri mutsuz edebilir. VE/||/<> Herkesin yüzünü güldürebilir. :) )


- TEK DÜZE ile/ve/değil/||/<> TEK TİP


- TEK PARMAKLILAR ile/ve/=/||/<> TEK TIRNAKLILAR

( Memeliler sınıfının otçul, geviş getirmeyen, beş parmaklı fil, üç parmaklı gergedan, tapir ya da bir parmaklı toynaklıları içine alan alt takımı, tek tırnaklılar. )


- TEK ŞERİT ile/değil TEK YÖN


- TEK TANRICI ile/değil TEK TANRILI


- TEK ile TEKEL


- TEKADDÜM-Ü ZÂTÎ ile/ve TEKADDÜM-Ü ZAMANÎ


- TEKÂSÜR[Ar. < KESRET] ile TEKÂSÜR[Ar. < KESR] ile TEKÂSÜL[Ar. < KESEL]

( Çoğalma.[bkz. TAADDÜD, TEKESSÜR] | Çok övünme. İLE [fiz.] Işınların sapıp kırılması, kırınım.[İng., Fr. DIFFRACTION] İLE Üşenme, tembellik; ilgisizlik. )


- TEKAÜD[Ar. < KUÛD]["ka" uzun okunur] ile TEKAVVÜT[Ar. < KUT]

( Karşılıklı oturma. | Emekliye ayrılma. | Emeklilik. İLE Azıklanma, beslenme, geçinme. )


- TEKAÜT[Ar.] ile/ve/||/<> TEKAÜDİYE[Ar.]

( Emekliye ayrılma. | Emekli. İLE/VE/||/<> Emekli aylığı. )


- TEKBİR ile TEK BİR ...


- TEKBİR ile/değil TEKMİL


- TEKERRÜR[Ar.] ile/değil TEKÂBÜL[Ar.]


- TEKERRÜR[Ar.] değil/yerine/= YİNELENİM/YİNELENMEK/TEKRARLANMAK


- TEKÎD[< EKD | çoğ. TE'KÎDÂT] değil/yerine/= PEKİTME

( Sağlamlaştırma, güçlendirmek, güç vermek. | Üsteleme, bir iş için önceden yazılan bir yazıyı tekrarlama. | Pekiştirme. )


- TEKKE[Ar. < KESR]["TEKE" değil!] ile/değil/< TEKYE[Ar. < VEKÂ | çoğ. TEKÂYÂ]

( ... İLE Dayanma. | Güvenme. | Tekke, dergâh, hankâh, zâviye. )


- TEKNOKRASİ ile/ve/||/<> TEKNOKRAT

( Sanayi, ekonomi ve devlet yönetiminin politikacılar değil uzmanlar, teknisyenler ve uygulayımcılar tarafından yönetilmesine dayanan düzen. İLE/VE||/<> Teknokrasiden yana olan. | Teknokrasi içinde yer alan, yönetici konumundaki mühendis, mimar, teknisyen, iktisatçı vb. çalışanların ortak adı. | Ekonomik mekanizmaların kuramsal incelenmesine dayanan ancak insan etkenini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan devlet adamı ya da memur. )


- TEKNOLOJİ ÜRÜNLERİ ile/ve/değil/yerine TEKNOLOJİ


- TEKNOLOJİYİ TAKİP ETMEK ile/ve TEKNOLOJİYİ KULLANMAK

( İleriden. İLE/VE Geriden. )

( FOLLOW THE TECHNOLOGY vs./and TO USE THE TECHNOLOGY
Forward. WITH/AND Backward. )


- TEKRAR GÖVDELENMEK ile YENİDEN DİRİL(T)MEK/CANLAN(DIR)MAK

( REINCARNATION vs. RESURRECTION )


- TEKRARDAN değil TEKRAR


- TEKRARLAYAN/TEKERRÜR EDEN:
TARİH değil TARİHÇİ


- TEKRÎS/İNİSİYASYON ile/ve İNÂBE/T

( Temele taş koyma. | Tanrı'ya vakfetme, takdîs. | İthaf. İLE/VE Günahlara tövbe edip Hakk yoluna dönme. | Bir mürşide başvurup, tarikata girme. )


- TEKSÎR[Ar. < KESR] ile TEKSÎR[Ar. < KESRET]

( Bir şeyi çok kırma, kırılma. İLE Çoğaltma/çoğaltılma. )


- TEKTORİYA/TECTORIA[İng.] değil/yerine/= ÇADIR


- TEKVİN/Î ile/ve TEKLİF/Î ile/ve TEDVÎN/Î


- TEL KÜF ile/ve/||/<> TEL KÜFLÜCE

( Gövdede, hemen hemen tüm dokularda yerleşebilen asalak bir tür mantar. İLE/VE/||/<> Tel küften ileri gelen ilkel mantar hastalığı. )

( SPOROTRICHUM SCHNECKI cum ... )


- TELÂKİ[Ar. < LİKA] ile TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT]

( Birbirine karşı gelip buluşma, karşılaşma, birbirine ulaşma, birleşme. İLE Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. )


- TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT] ile TERAKKİ[Ar. < RAKY | çoğ. TERAKKİYÂT]

( Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. İLE Yukarı kalkma, yükselme. | İlerleme. | Hallerde, makamlarda ilerleme. )


- TELE'LÜ'[Ar. < LÜ'LÜ] ile TELE'ÜV[Ar.]

( Parıldama. İLE Parıldama.[LEMEÂN: Parlama, parıldama. | Gazışı.(Fr. LUMINESCENCE)] )


- TELEFERİK[Fr.] ile/ve/||/<> TELESİYEJ[Fr.]

( Birbirinden uzak iki yüksek yer arasında, havada gerilmiş bir ya da birkaç çelik halat üzerinde kayarak hareket eden asılı taşıt. İLE Kayakçıları sürekli hareket durumundaki bir kabloya asılı oturma yerlerinde taşıyan bir teleferik türü. )


- TELEKS[Fr./İng. < TELEX] ile/ve/||/<>/> BELGEGEÇER/TELEFAKS[Fr./İng.] / FAKS

( Telsiz ve telem araçlarına uzaktan haber yazdırma düzeni. İLE/VE/||/<>/> Belgegeçer aracına uzaktan yazdırma düzeni. )


- TELHÎSEN[Ar.] ile TELHÎSÎ/TELHİSÇİ[Ar.]

( Özet olarak, kısaltılarak.[HÜLÂSETEN] İLE Bâbıâlî'den, sultana yazılacak şeylerin özetini çıkaran görevli. )


- TELİM-TERTİP


- TELİN[Ar.] değil/yerine/= KARGIMA, KARGIŞ

( !Kargıma, lânet okuma, lânetleme. )


- TELKİN ile/ve/değil/||/<>/> TERCİH


- TELMÎ[Ar. < LEMEÂN | çoğ. TELMİÂT] ile TELMÎH[Ar. < MELH | çoğ. TELMÎHÂT]

( Parıldama, parıldatma/parıldatılma. | Renk renk yapma/yapılma. | Mısraları, Arapça, Farsça, Türkçe gibi çeşitli dillerde olan manzûme yapma. [MÜLEMMA'] İLE Söz arasında kastedilen bir şeyi belirli bir anlamla söyleme, açık söylememe, îmâlı konuşma. | İbârede bahsi geçmeyen bir kıssaya, fıkraya, atasözüne ya da ünlü bir şiire, bir söze işaret etme.["Çoktan aşmış o belki İzmit'i de" mısrasına "Atı alan Üsküdar'ı geçti" ibaresine telmih edilmesi gibi] )


- TELVÎM[Ar. < LEVM | çoğ. TELVİMÂT] ile TELVÎN[Ar. < LEVN | çoğ. TELVÎNÂT]

( Azarlama/azarlanma, paylama/paylanma, çekiştirme/çekiştirilme. İLE Renk verme, boyama/boyanma. )


- TEMÂMEN LEHÛ[Ar.] ile TEMÂMEN 'ALEYHİ[Ar.]


- TEMAS[Ar.] değil/yerine/= DEĞME/DEĞİNTİ/DOKUNMA/DOKUNUŞ


- TEMÂSÜL[Ar. < MESL | çoğ. TEMÂSÜLÂT] ile TENÂSÜL[Ar. < NESL]

( Benzeme, benzeyiş.[MÜŞÂBEHET] | Kesirsiz bölme, kabul etme. İLE Birbirinden doğup üreme, türeme. )


- TEMBEL/LİK ile/ve/<> ATÂLET


- TEMBEL ile HAYLAZ/HAYTA/HAYMANA

( ... İLE Hoşa gitmeyen davranışlarda bulunan kişi. | Çalışma gücü varken çalışmayan, aylaklık eden. )

( HAYTA: Osmanlılar'ın ilk dönemlerinde, eyalet askerlerinin uc boylarında görevli sınıflarından biri. | Serseri, külhanbeyi, kabadayı. )


- TEMBEL ile SÜNEPE/SÜMSÜK/MENDEBUR[Fars.]

( ... İLE Kılıksız ve uyuşuk, sümsük. )


- TEMBELLİK YAPMAMAK ile/ve TEMBELLİK YAPAMAMAK

( Bilginin, ilmin yetersizliğinden. İLE/VE Aklın yetersizliğinden. )


- TEMEL DEĞERLER ve/||/<>/< TEMEL ÇELİŞKİLER


- TEMEL ile/= "BAZ"(< BASE[İng.])


- TEMENNÎ[Ar.] değil/yerine/= DİLEME, DİLEK, İSTEK


- TEMENNİ[Ar.] ile/ve/||/<> TERECCİ[Ar. < RİCÂ]

( Dilek, istek. İLE/VE/||/<> Rica etmek, yalvarmak. | Ummak, umut etmek. )


- TEMESSÜK ile/||/<> VAKIF TEMESSÜKÜ ile/||/<> TAPU TEMESSÜKÜ ile/||/<> TEFVÎZ ile/||/<> CİHET-İ İTÂ-YI SENET ile/||/<> VAKF-I MÜSTESNÂ ile/||/<> MAZBÛT VAKIFLAR ile/||/<> MÜLHAK VAKIFLAR ile/||/<> TEVLİYET ile/||/<> MÜTEVELLİ ile/||/<> ile/||/<> MÜSTEGAL[ÇOĞ. MÜSTEGALLÂT] ile/||/<> MECLİS-İ İDÂRE

( Eski hukukta borç senedi. | Has, timar ve zeamet sahipleri ile mütevelliler tarafından verilen, miri ve vakıf arazide tasarruf yetkisini bildiren belge. İLE/||/<> Vakıf memurları tarafından eski tarihlerde verilen senet. İLE/||/<> Tapu memurları tarafından eski tarihlerde verilen senet. İLE/||/<> Para mukabilinde ya da satılan bir hak mukabilinde hükümet tarafından verilen. . İLE/||/<> Senetin veriliş nedeni, iktisâb. İLE/||/<> Vakıflar idaresinin müdahale ve mürakabesi olmaksızın, doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıflar. İLE/||/<> Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıflar; bir vakıf iki biçimde mazbut vakıf olur; ya tüm vakıf yöneticileri ölmüştür ya da vakfeden kişi yönetici göstermemiştir. Bu durumda bu vakıfların yönetimi devlet tarafından ele alınır; devlet bu yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü eli ile kullanır. İLE/||/<> Vakfın vakfiyesindeki şartlara göre vakfın işlerini gören (mütevellileri) tarafından yönetilen vakıflar. Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimine tâbidir. İLE/||/<> Vakıf malları üzerinde kullanma yetkisi, vakıf işine bakma görevi. Bu görev sahiplerine mütevelli denir. İLE/||/<> Bir vakfın idaresine memur edilen kişi. İLE/||/<> Vakfa gelir getirmesi için tavanlı, damlı ve damsız vakfedilmiş olan mallar anlamına gelen müstegal kelimesinin çoğuludur. Çatısı bulunmayan arsa bağ bahçe gibi yerler. İLE/||/<> Yönetim kurulu, idare meclisi. )


- TEMHÎL[Ar. < MEHL | çoğ. TEMHÎLÂT] ile TEMHÎR[Ar. < MÜHR]

( Zaman ve fırsat verme, sonraya bırakma, mühlet, mehil verme, erteleme. İLE Mühürleme. )


- TEMİZE ÇIKARMAK ile/değil/yerine/>< TEMİZLENMEK


- TEMİZLİK ile/ve/<> DÜZEN/DÜZENLEME/TERTİP


- TEMKÎN[Ar.] ile TEMLÎK[Ar.]


- TEMSİL/İYET ile TESLİM/İYET


- TEMSİLİ GİBİ değil [sadece] TEMSİLİ ya da GİBİ


- TEMSİLLER ile/ve/||/<> TEMSİL ÇOKLUSU


- TEN-PEREST[Fars.] ile TEN-PERVER[Fars.]

( Gövdesini, kendini seven. Gövdesine çok dikkat eden. İLE Kendini beslemeye, rahatına düşkünlük. )


- TENÂFÜR-İ HURÛF[Ar.] ile TENÂFÜR-İ KELİMÂT[Ar.]

( Kulağa hoş gelmeyen harflerin birarada bulunması.[nesterenlenmiş vb.] İLE Kulağa hoş gelmeyen sözcüklerin birarada bulunması.[uyumuşmuş vb.] )


- TENÂFÜS[Ar. çoğ. TENÂFÜSÂT] ile TENEFFÜS[Ar. < NEFES]

( Kıskanma, haset etme, çekememe. İLE Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )


- TENÂSSUH[Ar.] ile TENÂSÜH[Ar. < NESH]

( Aklı başına gelme. Öğüt alma/dinleme. İLE Canlılığın sürekliliği inancı. Ölümden sonra yaşamın insandan insana, hayvandan insana ya da insandan hayvana geçmesi inancı. | Mirasçının, mirası almadan önce ölümüyle, miras malın onun mirasçılarına kalması. | Bazı hayvanların kurttan kelebek durumuna dönüşmesi. )


- TENÂSSUR[Ar. < NASRÂN] ile TENÂSUR[Ar. < NASR]

( Hıristiyan olma. İLE Yardımlaşma. )


- TENÂSÜB >< TENÂFÜR[< NEFRET]


- TENASÜP[Ar.] değil/yerine/= ORANLIK, ORAN/TI, UYMA, YAKIŞMA

( Aralarında uygunluk bulunma. | Birbiriyle ilgili söz ya da kavramların dizelerde toplanması sanatı. )


- TENDE OLMA(MA)K/KALMA(MA)K ile BEN'DE/BENDE OLMA(MA)K/KALMA(MA)K


- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ

( Deri solunumu. İLE Trake solunumu. [biyolojide] İLE Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE Hava ile solunum. )

( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )


- TENEVVÜ'[Ar. < NEV | çoğ. TENEVVÜÂT] ile TENEVVÜR[Ar. < NÛR]

( Çeşitlenme, çeşitlilik. İLE Nurlanma, parlama, ışıldama. )


- TENGÂY[Fars.] ile TENGNÂ[Fars.]

( Boğaz, vadi. İLE Dar yer, geçit, boğaz. | Mezar. )


- TENKÎD:
TEKLİFSİZ değil/yerine/>< TEKLİFLİ

( Teklîfsiz tenkîd, tahrîptir; tahrîbat ile tamîrât yapılmaz... )


- TENKÎH[Ar. < NİKÂH çoğ. TENKÎHÂT] ile TENKİH[Ar. çoğ. TENKİHÂT]

( Nikâh etme/edilme, nikâh kıyma/kıyılma, evlendirme, evlendirilme. İLE Bir şeyin fazla ve gereksiz bölümlerini çıkartıp düzeltme, ayıklama, arıtma. | Hububatın taşını, toprağını ayıklama. | Me'mur maaşlarından indirme. )


- TENKÎL[Ar. çoğ. TENKÎLÂT] ile TENKÎR[Ar. < NEKR | çoğ. TENKÎRÂT]

( Uzaklaştırma. | Örnek olacak bir ceza verme. | [birini] Tepeleme. İLE Bilinmeyecek, tanınmayacak duruma getirme. | Bir adı, nekre yapma.[Harf-i tarifsiz, elif-lâm'sız kullanma.] )


- TENKİS[Ar. < NÜKS] ile TENKÎS[Ar. < NOKSAN | çoğ. TENKÎSÂT] ile TENKİZ[Ar.]

( Başaşağı etme/edilme. | Boşaltma. İLE Azaltma, kısma, indirme, eksiltme/eksiltilme. İLE Kurtarma. )


- TENTE[İt. < TENDA] değil/yerine/= GÖLGELİK


- TENTENE/DANTEL[Fr. < DENTELLE] ile SUTAŞI


- TENZÎL[Ar. < NÜZÛL | çoğ. TENZİLÂT] ile TENZÎR[Ar.]

( İndirme, azaltma, aşağı düşürme. | Kur'ân-ı Kerîm. İLE Kötü bir haber vererek korkutma. )


- TENZİL[Ar.] ile TENZİH[Ar.]

( İndirme. İLE İndirgeme/benzetme. )


- TEOLOJİ:
TANRIBİLİM değil DİN BİLİMİ


- TEOLOJİ ile TEOZOFİ ile TEOGONİ

( Tanrıbilim. İLE Tanrı Bilgeliği. )


- TEOREM[Fr.] ile/ve/değil/||/<>/< TEORİ[Fr.]

( Kanıtlanabilen bilimsel önerme. | Mantıksal usa vurma ile kanıtlanan önermenin ya da özelliğin bildirimi. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Kuram. )

( Matematik ya da mantıkta, aksiyomlara ve önceki teoremlere dayanarak kesin olarak kanıtlanmış bir önerme.[Mutlak doğruluğu kanıtlandığından tartışmaya açık değildir.] İLE Bilimsel yöntemle kanıtlanmış, gözlemlerle desteklenen ve geniş bir olgular bütününü açıklayan genel bir çerçeve.[Hipotezden gelişir ve yanlışlanabilir nitelikte olmasına karşın genellikle geniş kabul görür.] )


- TEORİ ile THEORIA

( Varsayımın bir iddia biçimine getirilmesi. İLE Şeyin özünü yakalayacak biçimde bütüne bakmak. )


- TEPİK = !TEKME


- TEPKİ VERMEK ile TEPKİ GÖSTERMEK

( RESPOND vs. REACT )


- TEPKİ ile/ve/değil TEDİRGİNLİK


- TEPKİ ile/>< TEPKİ BOZUKLUĞU SENDROMU

( ... İLE/>< Beyin rahatsızlıklarıyla birlikte oluşan, tepki ve yanıt verme gibi yetileri aşırı derecede etkileyen bir sendrom. )

( REACTION vs./>< SPATIAL NEGLECT )


- TEPKİ ile TETİKLENME


- TEPKİME/REAKSİYON HIZI ile TEPKİME/REAKSİYON MEKANİZMASI

( Kimyasal tepkimenin gerçekleşme hızı. İLE Kimyasal tepkimenin adım adım gerçekleşme yolu. )


- TERBİYESİZ ile HERGELE[Fars. | çoğ. HERÂGİ]

( ... İLE Terbiye ve görgüden uzak, bayağı, aşağılık kişi. | Eşek sürüsü. | Binek ve taşıta alışmamış huysuz hayvan. )


- TERCÎ'[Ar. < RÜCÛ | çoğ. TERCÎÂT] ile TERCİH[Ar. < RÜCHÂN | çoğ. TERCÎHÂT]

( Geri çevirme, döndürme. | Tekrarlama. İLE Üstün tutma, daha çok beğenme. )


- TERCİH ile/ve TERCİH-BİLÂ-MÜRACCAH


- TEREBENTİN[Fr.] = TEREMENTİ

( Kozalaklılardan ve bazı ağaçlardan ya kendi kendine ya da ağacın çizilmesiyle akan, yağlı boya, yağlı vernik üretiminde ve inceltilmesinde kullanılan, ince, renksiz, kokulu reçine. )


- TEREF[Ar.] ile TELEF[Ar. çoğ. TELEFÂT]

( Yumuşaklık. | İyi, lezzetli yemek. | İnce, güzel şey. İLE Yok etme, öldürme. | Boş yere harcama, yıpratma. )


- TERENNÜM[çoğ. TERENNÜMÂT] ile/ve/||/<> TAGANNÎ[< GINÂ | çoğ. TAGANNİYÂT]

( Yavaş ve güzel bir sesle şarkı söyleme. | Kuşun şakıması, ötmesi. | İLE/VE/||/<> Zenginleşme. | Muhtaç olmama, yetinme. | Makamla okuma. )


- TERHÎBEN[Ar.] ile TERHÎBÎ[Ar.]

( Korkutarak, korkutma yoluyla. İLE Çok korkmayla ilgili, çok korkutucu. )


- TERÎKE[Ar.] ile TERİKE/TEREKE[Ar. çoğ. TERÎKÂT/TEREKÂT]

( Kalık, evlenme dönemi geçmiş, evde kalmış. | İtfaiye erlerinin başlarına taktığı kask. İLE Ölen kişinin bıraktığı şey. )


- TERK-İ DÜNYA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TERK-İ DİYÂR

( Ölüm. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bulunduğun ya da yerleştiğin bölgeden ayrılma/uzaklaşma. )


- TERK-İ DÜNYA ve/<>/> TERK-İ UKBÂ ve/<>/> TERK-İ HESTÎ/TERK

( * TERK-İ DÜNYA (Budizm'deki Yansıması: NİRMANAKAYA)
* TERK-İ UKBÂ(Dünyayı terk etmenin vereceği mutluluğu terk)(Cenneti ve nimetlerini terk) "(B.Y.: DHARMAKAYA)"
* TERK-İ TERK(/HESTÎ)(Kendi varlığını terk edip Hakk'ta fâni olmak) "(B.Y: SAMBOGAKAYA)" )


- TERKİB[< RÜKÛB | çoğ. TERKÎBÂT] ve İHTİLÂT[< HALT] ile/ve/<> MİZÂC[< MEZC | çoğ. EMZİCE]

( | Birkaç şeyi birleştirip karışık bir şey oluşturma. VE Karışma, katışma. | Karşılaşıp görüşme. | İLE/VE/<> Bir şeyle karıştırılmış olan başka şey. | Huy, tabiat. )


- TERKİS[Ar. < RAKS] ile TERKİŞ[Ar. çoğ. TERKİŞÂT] ile TERKÎZ[Ar. < REKZ]

( Dans/raks ettirme, oynatma, oynatılma. İLE Sözcüğü süsleme, güzelleştirme. İLE Dikme, yere saplama, kurma. )


- TERMODİNAMİK ile/ve/||/<> TERMOELEKTRİK ile/ve/||/<> TERMOKİMYA ile/ve/||/<> TERMONÜKLEER

( Isı enerjisi ile kinetik enerji arasındaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olayları inceleyen fizik kolu. İLE/VE/||/<> Isı enerjisi ile kinetik enerji arasındaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olayları inceleyen fizik kolu. İLE/VE/||/<> Tepkimelere eşlik eden termik olayları inceleyen kimya dalı. İLE/VE/||/<> Ancak çok yüksek sıcaklıklarda, hafif elementler arasında doğan (çekirdeksel tepkime). )


- TERMOS[Fr.] ile TERMOSTAT[Fr.]

( Yalıtım maddesiyle kaplı metal bir kılıf içine yerleştirilen, aralarında hava boşluğu bulunan çift çeperli cam şişeden oluşan, içine konan sıvının ısısını uzun süre koruyan kap. İLE Isıdenetir. )


- TERS ile/değil TERSİNE


- TERSİL/TERTILE[İng.] değil/yerine/= ÜÇTE BİRLİK


- TERSİNEMEZLİK ve/||/<> KARANLIK ENERJİ ve/||/<> KARANLIK MADDE


- TERSİNİR DURUM DEĞİŞİMİ ile/ve/||/<> TERSİNEMEZ DURUM DEĞİŞİMİ

( Tersinir olmayan durum değişir. İLE/VE/||/<> İz bırakmadan, tersi yönde gerçekleşebilen durum değişir. )


- TERSİNİR TEPKİME ile TERSİNMEZ TEPKİME

( Ürünlerin tekrar reaktantlara dönüşebildiği tepkime. İLE Ürünlerin tekrar reaktantlara dönüşemediği tepkime. )


- TERSİNİR ile/ve/||/<> TERSİNİRLİK

( Bir olayın ortaya çıkma koşullarındaki sonsuz küçük bir değişikliğin etkisiyle herhangi bir anda yön değiştirebilen [kimyasal, fiziksel ve mekanik dönüşüm]. İLE Tersinir bir olayın özelliği. )


- TERTİBAT[Ar.] değil/yerine/= DÜZEN/DÜZENLENİŞ

( Bir işin güçlüklerini karşılamak için yapılan ön hazırlıklar. )


- TERVÎHA[çoğ. TERÂVÎH] ile ...

( Terâvîh namazının, her dört rek'atı. )


- TESÂDÜF[< SADEF | çoğ. TESÂDÜFÂT] ile/ve/değil/yerine/<> TEVÂFUK[< VEFK | çoğ. TEVÂFUKAT]

( Rastlantı, aramadan bulma. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Uyma, uygun gelme. )


- TESÂMU'[< SEM] ile TESÂMUH[< SEMÂHAT | çoğ. TESÂMUHÂT]

( Duyma/işitme, kulaktan duyma. İLE Hoş görme, müsamaha gösterme. | Dikkatsiz, kayıtsız davranma. )


- TESBÎ'[Ar. < SEB] ile TESBÎH[Ar. < SEBH | çoğ. TESBÎHÂT]

( Yedileme, yediye çıkarma. | Önceden söylenilmiş bir manzûmenin her beytinin -matla'da iki mısrâı ile aynı kafiyede olmak üzere- beş mısrâ eklenerek, yedi mısrâya çıkarılması. İLE "Sübhânallah" sözcüğünü söyleyerek ve öteki sıfatlarını da anarak, Allah'a tazîm etme senâ etme. | Kalbin şifâsı, itminânı ve visâli. | Tespih. )


- TEŞBÎ'[Ar.] ile TEŞBÎH[Ar. < ŞİBH | çoğ. TEŞBÎHÂT] ile TEŞBÎR[Ar.]

( Karnını doyurma, karnı doyrulma. [İŞBÂ'(< ŞİB)] İLE Benzetme, benzetilme. İLE Karışlama, karışlanma. | Endâze vs. ile ölçme. )


- TEŞBİH:
TENZİHSİZ ile/değil/yerine/>< TENZİHLİ

( Şizofrenik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sanat. )


- TEŞBİHTE HATA ARANMAZ değil TEŞBİHTE, HATA OLMAZ/OLMAMALI


- TEŞBİHTE HATA OLMAZ değil TEŞBİHTE, HATA OLMAZ/OLMASIN/OLMAMALI!
(TEŞBİH, HATA/EKSİK/YÜK/SORUN KALDIRMAZ/TAŞIMAZ/TAŞIMAMALI!)

( Hangi benzetmeyi yaparsak yapalım, önemli değildir anlamına gelmez. Benzetme(teşbih) yapacağımız zaman hata yapmama ve keyfiyet olmaması gerekliliğini anlatır! [Teşbih sözcüğünden sonra virgül/duraklama çok önemli!] )

( Halk arasında daha çok, "yapılan benzetmeden alınılmamasını dilemek için" "söylenilir" fakat bu, yanlış kullanımdır. )

( Herşey, herşeyle dolaylı olarak bağlantılandırılabileceğinden,
hiçbir şeyi, hiçbir şeyle doğrudan bağlantılandırmamakla başlar herşey. )


- TEŞBİHTE, HATA OLMAZ/OLMAMALI! değil/yerine TEŞBİHİN, AYAĞI TOPALDIR


- TEŞEBBÜS[Ar.] değil/yerine/= GİRİŞİM | GİRİŞME


- TEŞEBBÜS[Ar.] ile/ve TEVESSÜL[Ar.]


- TEŞEBBÜS ile/ve/||/<>/> TESADÜF

( Teşebbüs etmezsen, tesadüf etmez. )


- TEŞEKKÜL[Ar. < ŞEKL | çoğ. TEŞEKKÜLÂT] ile TEŞEKKÜR[Ar. < ŞÜKR | çoğ. TEŞEKKÜRÂT]

( Şekillenme. | Kurulma, kuruluş, meydana geliş. | Oluşum. | Yoğrum. | Oluş. | Örgüt, topluluk. İLE Şükr etme, yapılan bir iyilikten memnun kalma ve memnun kaldığını ifade etme sözleri. )


- TESHÎL[Ar.] ile TESHÎL[Ar. < SEHL | çoğ. TESHÎLÂT] ile TESHÎR[Ar.]

( Öksürtme. İLE Kolaylaştırma. İLE Ele geçirme, zapt etme. | ... )


- TEŞHÎS[< ŞAHS | çoğ. TEŞHÎSÂT] ile TEŞHÎZ[< ŞAHZ | çoğ. TEŞHÎZÂT]

( Ayırma, seçme, fark etme, tanıma. | Hastalığın, hangi hastalık olduğunu bilme. | Eşyaya şahsiyet verme, onlara hitâb etme. İLE Sivriltme, keskinleştirme. | Bileme. | Uyandırma, kuvvet ve etkisini artırma. )


- TEŞHİS[Ar.] değil/yerine/= TANI/TANIMLAMA

( Hastalığın ne olduğunu araştırıp ortaya koyma. Kim ve ne olduğunu anlama, tanıma, seçme. | Belirleme. | Kişileştirme. )


- TESİS (ETMEK) ve/<> TEMİN (ETMEK)


- TESİS değil/yerine/= KURULUŞ/KURULMA


- TEŞKİK[< ŞAKK] ile TEŞKÎK[< ŞEKK | çoğ. TEŞKÎKÂT]

( Yarma, yarılma, ikiye ayırma, parça parça yarma. İLE %50/50 olarak şüpheye düşürme/düşürülme, şüphede bırakma/bırakılma. )


- TEŞKÎLÂT[< TEŞKÎL] ile/ve/<> TECHÎZÂT[< TECHÎZ]


- TESLÎM[Ar.] ile TESLÎM[Ar. < SÜL, SELEME | çoğ. TESLÎMÂT]

( Çentme, diş diş etme. İLE Bir emâneti, yerine verme. | Bir şeyi, yeni sahibine verme. | Hakikat olduğunu söyleme. | İtiraf. | Dayanamayıp, "Pes!" deme. | Kendini, Allah'ın kaderine bırakma. | Bir saz yapıtında, asıl hâne ile mülâzimeyi bağlayan nağmeler olup bu nağmeler, her hânede tekrar edilmekle beraber, mülâzimeye dahil edilmez. Eskiden, buna "Terkib-i İntikal" da denilirdi. Fakat terkib-i intikal'in yalnız hâneleri bağlayan ve az çok tâdîlât ile tekrar edilen nağmeciklere verilen bir ad olup mülâzime ile hâne arasındaki nağmeye tevsî edilmemiş olma olasılığı da vardır. | Selam verme, selâmetle dua etme. | Âfetten masûn kılma. )


- TESLİS[Ar.]/TRIAL/TRINITY[İng.]/TRIVIUM[Lat.]/TRIMURTI[Hintçe] değil/yerine/= ÜÇÜL


- TESMİYE[Ar. < İSM] ile ADLANDIRMA, AD VERME/KOYMA

( AD KOYMA, ADLANDIRMA, İSİM VERME | BESMELE ÇEKME )


- TESPİH'İN:
TANESİ değil DÂNESİ


- TESPİT ile/ve/değil/||/<>/>/< (HAKKI/NI) TESLİM


- TESPİT ile/ve TEŞHİS

( ESTABLISHING vs./and DIAGNOSIS )


- TEŞRÎH[Ar. < ŞERH | çoğ. TEŞRÎHÂT] ile TEŞRÎHÎ[Ar.] ile TEŞRÎ/Î(LEGISLATIVE)[Ar.]

( Açma, yayma, etraflıca şerh etme/edilme. | Dilim dilim, parça parça kesme. | Bir ölü gövdesini kesip parçalara ayırma. Otopsi. | Anatomi. | İskelet. İLE Anatomiye özgü, anatomiyle ilgili. İLE Yasa ile, yasa ile ilgili. )


- TEŞRÎN-İ EVVEL[Ar.] ile TEŞRÎN-İ SÂNÎ[Ar.]

( Ekim ayı. İLE Kasım ayı.
[aslı, TİŞRÎN (Süryanice): Eskiden, yılın onuncu ve onbirinci aylarına verilen ortak ad.] )


- TESTİS-İ ile/değil TESTİ-Sİ

( Şu sayrının erbezi/testisi. İLE/DEĞİL Şu su/şerbet testisi. )


- TESVÎL[Ar. çoğ. TESVÎLÂT] ile TESVÎR[Ar.]

( Kötü bir şeyi, güzel göstererek aldatma. İLE Toz kaldırma. | Bâtınî anlamını araştırma. )


- TEV'ÎD[Ar. çoğ. TEV'ÎDÂT] ile TEHDÎD[HÜDÛD | çoğ. TEHDÎDÂT]

( Sözle korkutma. İLE Birinin gözünü korkutma, göz dağı verme. )


- TEVÂTÜR:
UYDURMA SÖZ değil GÜVENİLİR KİŞİLERDEN GELEN BİLGİ/HABER


- TEVÂZÛ GÖSTERMEK ile TEVÂZU GÖSTERİSİNDE BULUNMAK


- TEVÂZU'[Ar. < VAZ | çoğ. TEVÂZUÂT] ile TEVAZZU'[Ar.] ile TEVAZZUH/TAVAZZUH[Ar. < VUZÛH | çoğ. TETEBBUÂT]

( Alçakgönüllülük (gösterme). İLE Konulma, konuluş. İLE Açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma. )


- TEVELLÂ[< VELY] ile/ve TEBERRÂ[< BERÂ]

( Yanaşma, yakınlaşma, bağlılık. İLE/VE Uzaklaşma. )


- TEVELLU'[Ar.] ile TEVELLÜH[Ar. < VELEH | çoğ. TEVELLÜHÂT]

( Sevme, aşk ve ilginin oluşması. İLE Şaşakalma. )


- TEVETTÜR[Ar. < VETR/VİTRET] değil/yerine/= GERİLME, GERGİN DURUMA GERME | GERİLİM


- TEVHİD-İ EF'AL ve TEVHİD-İ SIFAT ve TEVHİD-İ ZÂT

( FİİLLERİN BİRLİĞİ ve NİTELİKLERİN, BİLGİNİN BİRLİĞİ ve KENDİNİ DIŞLAŞTIRABİLME OLANAKLILIKLARI )

( İLKELERİ: HAYR ve DOĞRULUK/SIDDIKİYET ve GÜZELLİK/CEMÂL )

( A ve S ve K )

( AYN ve SİN ve KAF )

( KİŞİ )

( 3 NOKTA, ŞIN )

( HARF-İ MUKEDDÂ )


- TEVİL-İ GARİB ile TEVİL-İ BAİD ile TEVİL-İ MÜSTEBÂD

( Yakın yorum. İLE Uzak yorum. İLE Zoraki yorum. )


- TEVKÎD[Ar. < EKD] ile TEVKİD[Ar. çoğ. TEVKİDÂT] ile TEVKİT[Ar. < VAKT]

( Sağlamlaştırma. İLE Tutuşturup yakma. İLE Vakti, saati belirli kılma. )


- TEVKÎL[Ar. < VEKÂLET] ile TEVKÎR[Ar. < VEKAR | çoğ. TEVKİRÂT]

( Vekil etme. İLE Güzel karşılama, ağırlama, ululama. )


- TEVRİYE'DE:
YALIN[MÜCERRET] ile/<> TERBİYE EDİLMİŞ[MÜREŞŞAH] ile/<> AÇIKLANMIŞ[MÜBEYYEN] ile/<> HAZIRLANMIŞ[MÜHEYYÎ] ile/<> ÎHÂM-I KABÎH

( [beyitte] Sözcüğün, uzak anlamıyla kullanıldığını gösterir bir ipucu bulunmayan. İLE/<> Sözcüğün, yakın anlamıyla ilgili bir ipucu bulunan. İLE/<> Sözcüğün, uzak anlamıyla ilgili bir ipucu bulunan. İLE/<> Tevriyeye konu olan sözcüğün, başka sözler yardımıyla anlaşılması. İLE Sözcük, müstehcen bir anlam içeriyorsa. )


- TEVSÎH[Ar. < VESAH] ile TEVŞÎ'[Ar.] ile TEVŞÎH[Ar. < VİŞÂH | çoğ. TEVŞÎHÂT]

( Kirletme. | Paslandırma. İLE Süsleme. İLE Süsleme, süslendirme. Süslü giysi giydirme. | Mukayyed kâfiye ile şiir yazma, çifte kâfiye. | Kur'ân-ı Kerîm'i, usûl, âdâb ve erkânı ile okuma. | Mevlîd bahirleri arasında, dînî ve tasavvufî mahiyette kasîde ve beste okuma. | Türk dînî müziğinde bir şekil.[Na't, tekkelerde ve başka yerlerde okunduğu halde, tevşîh denilenler, mevlîd ve mi'râciyye arasında tegannî edilir.] )


- TEYZEZÂDE[Tr. + Fars.]/KUZEN[İng. < COUSIN] değil/yerine/= TEYZENİN OĞLU


- TEZÂHÜR[Ar.] ile/<> TEBÂRÜZ[Ar.]


- TEZAHÜR ile/ve/||/<>/> TESİR


- TEZBÎL[Ar.] ile TEZBÎR[Ar. < ZEBR | çoğ. TEZBÎRÂT]

( Toprağı gübreleme. İLE Yazma, yazılma. )


- TEZEHHUR[Ar.] ile TEZEHHÜR[Ar. < ZEHRE | çoğ. TEZEHHÜRÂT]

( Denizin köpürüp taşması. İLE Çiçeklenme. | [kimya] Çiçeksime, tuzlanma.[Fr. EFFLORESCENCE] | Üst derinin üstünde görülen ufak ufak kabarcıklar. )


- TEZENELİ SAZLARDA:
[büyükten küçüğe] MEYDAN SAZI ile/ve DİVAN SAZI ile/ve KARA DÜZEN SAZ(BOZUK DÜZEN) ile/ve TAMBURA/DÜNBÜRE/DÜNBÛRE[Fars.] ile/ve BAĞLAMA ile/ve CURA ile/ve TAR


- TEZKÎR[Ar.] ile TENBÎH[Ar.]


- TEZVÎD ile/ve/||/<> TEZEVVÜD

( Yol için yiyecek/azık verme, azıklandırma. İLE/VE/||/<> Yol için yanına yiyecek/azık alma. )


- TEZVÎR[< ZEVR | çoğ. TEZVÎRAT] değil/yerine/= YALAN DOLAN | ARABOZUCULUK


- TEZYÎN[< ZÎNET] ile TEZHİB

( Süsleme, süslenme, ziynetlen(dir)me. İLE Altın sürme. | Yaldızlama. | Süsleme. )


- THALES ve/||/<>/> ANAKSİMANDROS/ANAKSİMENDER

( ...[M.Ö. 624 - 546] VE/||/<>/> Thales'in öğrencisi.[M.Ö. 610 - 546/545] )

( Anaksimandros, dünyanın tepsi gibi değil küre gibi olduğundan ilk kuşkulanmış kişidir.[Dünyanın eğimini bile ölçmüştür.] )

( [2. | 3. | 4. | 5. | 6. | 7. dersler...] )


- TIBBEN[Ar.] ile TIBBÎ[Ar.]

( Hekimliğe uygun olarak, hekimliğin gösterdiği yolda. İLE Hekimliğe özgü, hekimlikle ilgili. | Hekimce. )


- TİCARETGÂH/TİCARETHANE değil/yerine/= TECİMEVİ


- TİK/TIC[İng./Fr.] değil/yerine/= SEĞİRCE/SEĞİRTİ


- TIKA-BASA (YEMEK, DOLDURMAK)


- TIKNAZ/TIKIZ ile BODUR

( Şişmanca, toplu, kısa ve kalın yapılı. İLE Enine göre boyu kısa ve tıknaz. )


- TİMÂR:
TEZKERELİ ile TEZKERESİZ


- TİMSAH ile/ve TİMSAH TÜRÜ KAPLUMBAĞA

( Isırma güçleri: 1134 kg. / 2500 lbs. İLE/VE 453 kg. / 1004 lbs. )


- TİMSAHLARIN:
BOYU ile/ve/değil/<> ENİ

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Papua Yeni Gine'de, timsahlar, boyları ile değil enleri ile ölçülüyor. )


- TİN'İN DOYUMU:
SEVİLEREK değil SEVEREK


- TİN/AN ile/ve/||/<> ANLAK ile/ve/||/<> ANLIK ile/ve/||/<> US

( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )

( Akıl;
* Sınır tayin eder;
* Kendine rakip kabul etmez;
* Buyurucudur )

( Akıl yönetimindeki zihin, düşünceyi verir. )

( Ayna güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. Zihin de hazır olur olmaz güneş onun içinde parlar. )

( Karmaşamız(teşevvüş), yalnızca zihnimizdedir. )

( Berrak bir zihin ve temiz bir kalp için çaba gösterin. )

( Duygu ve düşünceyi olağan koşullarda ayırd edemeyiz, ancak akıl bunu sağlar. )

( Zekâ, özgürlüğe açılan kapıdır ve uyanık dikkat, zekânın anasıdır. )

( Zekâ, bilme gücünün, zihindeki yansımasıdır. )

( Zekâ, doğruluk, Hürmüz'ün; cehalet, yalan ise Ehrimen'in sıfatlarıdır. )

( Our confusion is only in our mind.
Seek a clear mind and a clean heart. )

( ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> Türevsel bir yeti/meleke olarak müdrike. İLE/VE/||/<> Çıkarım yetisi/melekesi olarak akıl.[bkz. KANT] )

( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )

( GEIST mit/und/||/<> INTELLIGENZ mit/und/||/<> VERSTAND mit/und/||/<> VERNUNFT )

( SOUL vs./and/||/<> INTELLIGENCE vs./and/||/<> MIND vs./and/||/<> REASON )


- TİN/AN = SPIRIT[İng.] = ESPRIT[Fr.] = GEIST[Alm.] = SPIRITUS[Lat.] = PNEUMA, NOUS[Yun.] = ALIENTO[İsp.]


- TINGIR ile TINGIRTI ile TINI ile TINLAMA

( Metal bir nesnenin sert bir yüzeye düştüğü zaman çıkardığı ses. | Parasız, züğürt. | Boş. | Para. İLE Tıngırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı. İLE Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği. | Bir nesnenin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikteki bir nesnenin aynı yükseklikte çıkan sesinden ayırt ettiren özellik, tınnet. | Söyleniş biçimi, vurgusu. İLE "Tın" sesinin biraz sürüp gitmesi, çınlaması. )


- TİP[Fr./İng. < TYPE] ile TİPLEME

( Öykü, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî yapıtlarda kişi kadrosu içinde yer alan ve belirli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi. | Kendine özgü kişiliği olmayan, genellikle bilinen kalıplardaki kişileri gösteren oyun kişisi. İLE Belirli bir tipin tüm çapraşık özelliklerini, bunu en iyi, en rahat, en inandırıcı biçimde temsil edebilecek kişiyle canlandırmak. )


- TIP/TABABET değil/yerine/= SAĞ/SAĞBİLGİ


- TIPA/TAPA[İt. < TAPPO] değil/yerine/= TIKAÇ

( Şişe gibi dar delikleri tıkamaya yarayan mantar, cam, tahta ya da plastikten tıkaç. | Top mermisinin ucuna takılan ve mermi atıldıktan sonra patlamasını sağlayan ayarlı başlık. İLE Herhangi bir şeyin delik ya da ağzını tıkamaya yarayan nesne. )


- TIPKIBASIM ile TIPKIÇEKİM

( Bir yazı, desen, tablo vb.nin fotoğrafından kalıp çıkarılarak yapılan aynı basımı. İLE Bir yazı, kitap ya da biçimin fotoğraf yoluyla kopyasını çıkarma yöntemi, fotokopi. | Bu yöntemle elde edilen kopya, fotokopi. )


- TİPOGRAFYA/TİPOGRAFİ[Fr.] değil/yerine/= BASKI YÖNTEMİ | BASIM

( Kabartma biçimlerle ilgili baskı yöntemi. | Basım. )


- TİRAJ[Fr. < TIRAGE] ile RATING[İng.]

( Kitap, gazete, kitap gibi şeylerin baskı sayısı. İLE Televizyon programlarının izlenme/izleyici oranı. )


- TIRAK ile -TIRAK/TRAK[Fr. < TRAC] ile TRAKA[İt.] ile TRAKE[TRACHÉE < Lat. < Yun.] ile TRAKİT[Fr. TRACHYTE < Yun.] ile TRAKTÖR[Fr. TRACTEUR < Lat.] ile TRAKUNYA[Yun. DRANKONTION]

( Çarpan ya da kırılan bir şeyin çıkardığı tok ses. İLE Benzer/yaklaşık.[mavimsi / kırmızımsı vb.] | Oyuncunun sahneye çıkacağı sırada ya da oyun sırasında, kaygıya ve/ya da korkuya kapılması, rolünü unutması. İLE Yelkenli teknelerde bir mandar aracılığıyla çekilerek direğe çıkıp bakım ve onarım yapılan oturaklı sepet. İLE Soluk borusu. | Eklem bacaklılarda bulunan solunum kanalı. İLE Fazla miktarda feldispat, çok az kuvarz içeren, kırılınca pürüzlü bir yüzeye sâhip olan açık renkli volkan taşı. İLE Tekerlekleri arâzi ve sürülmüş tarla gibi yumuşak zeminde dönebilen/devinebilen, genellikle çift sürmede kullanılan, arkasına römork takılarak kamyon görevi gören motorlu taşıt. İLE Çarpan balık. )


- TİROİT[Fr./İng.] ile/ve/||/<> TİROKALSİTONİN[Fr./İng. < THYROCALCITONINE] ile/ve/||/<> TİROKSİN[Fr./İng. < THYROXINE]

( ... İLE/VE/||/<> Kalkan[tiroit] bezinden salgılanan, kandaki kalsiyumu azaltan hormon. İLE/VE/||/<> Tiroit hormonlarının ilk keşfedileni. )


- TIRPAN[Yun.] ile/ve/||/<> TIRMIK

( Uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, ekin vb.ni biçmeye yarayan, hafifçe kıvrık, uzun çelik bıçak. | Güreşte devirmek amacıyla rakibin ayak bileklerine hızla ayak vurarak yapılan bir oyun. İLE/VE/||/<> Kabartılmış toprağın taşını, çöpünü ayıklamak için kullanılan seyrek dişli, tarak biçiminde araç. | Tırnak beresi. )


- TİŞYE/PARŞÖMEN ( < BERGAMA-PERGAMENT ):
Ak deri.

( Koyun, keçi, özellikle dana derisinden bir tür yazı kağıdı. )


- TİTAN/YUM[Ti][Fr. < TITANE] ile TİTAN

( Atom numarası 22, atom ağırlığı 47,90, yoğunluğu 4,5 olan, 1675 °C'ye doğru eriyen, özellikleri bakımından silisyumla kalaya yaklaşan, parlak beyaz renkli, basit öğe. İLE Satürn'ün en büyük uydusudur ve yoğun bir atmosferi olduğu bilinen tek doğal uydudur. Titan'daki büyük su kütleleri gibi görünen bu okyanusların, metan gazının sıvı durumu olduğu görülmüştür. Yüzey sıcaklığı, yaklaşık olarak -180 °C'dir. )


- TİTİZLİK ile/ve/||/<>/> PİMPİRİK/LİK / PİMPİRMEK

( ... İLE/VE/||/<>/> Gereksiz yere titizlik gösteren. | Kuşkucu. | Çok yaşlı ve güçsüz kişi. | Harap, bozuk, virâne. )


- TİTREM ile TİTREŞİM

( Ses titreşimlerinin yükselip alçalması. İLE Küçük ve hızlı salınım, ihtizaz, vibrasyon, rezonans. | Bir noktanın, gözün göremeyeceği kadar kısaca kımıldanışı. )


- TİTREME ile TİTREŞİM

( İHTİZÂZ ile ... )

( VIBRATION vs./and FLUCTUATION )


- TO CONFER POWERS and/||/<> TO CONFER RIGHTS

( Yetki vermek. VE/||/<> Hak vermek. )


- TOFÜS/TOPHUS[İng.] değil/yerine/= YUMRU


- TOHUM ile/ve/||/<>/> FİLİZ ile/ve/||/<>/> FİDAN ile/ve/||/<>/> GENÇ AĞAÇ ile/ve/||/<>/> YETİŞKIN AĞAÇ ile/ve/||/<>/> ÇİÇEK VEREN AĞAÇ ile/ve/||/<>/> MEYVE VEREN AĞAÇ ile/ve/||/<>/> KORU ile/ve/||/<>/> ORMAN

( )


- TOHUMUN:
İLK DURUMU ile/ve/<> SON DURUMU

( Toprak içinde/altında. İLE/VE/<> Meyvesinin içinde. )

( İdea. İLE/VE/<> İdeal. )


- TOHUMUN:
YİTMESİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< BİTMESİ/YEŞERMESİ


- TOKA ile TOKALAŞMAK

( BUCKLE vs. SHAKING HANDS )


- TOKONOMA ile/ve/||/<> TOKOVAKİ ile/ve/||/<> ZAŞİKİ ile/ve/||/<> OŞİİRE

(

Tokonoma [ 床の間 ]

Tanım: Geleneksel Japon odalarında[washitsu] bulunan, zeminden hafifçe yüksek, dekoratif bir niş ya da alandır.

Özellikleri:

  • Genellikle bir kakemono[asılı resim/hat] ya da ikebana[çiçek düzenleme9 sergilenir.
  • Alt bölümünde shikkui[sıva] ya da ahşap bir zemin bulunur.
  • Konukların onur konuğu ["kamiza" tarafı9 tokonomaya bakacak biçimde oturur.

İlişki: Japon estetiğinde "ma"[boşluk] ve sadelikle bağlantılıdır.

Tokovaki [ 床脇 ]

Tanım: Tokonoma'nın yanında bulunan ikincil niş ya da depolama alanıdır.

Özellikleri:

  • Genellikle chigaidana[asılı raflar] ya da tsukeshoin[yazı masası] içerir.
  • Tokonoma'nın aksine daha işlevsel amaçlıdır [kitap, çay seti vb. koymak için].

Fark: Tokonoma dekoratifken, tokovaki uygulamalı kullanım içindir.

Zaşiki [ 座敷 ]

Tanım: Geleneksel Japon tarzında döşenmiş, tatami kaplı ana oturma odasıdır.

Özellikleri:

  • Tokonoma ve tokovaki genellikle bu odada bulunur.
  • Konuk ağırlama, çay törenleri ya da dinlenme için kullanılır.

İlişki: Tokonoma, zaşiki'nin bir parçasıdır.

Oşiire [ 押入 ]

Tanım: Geleneksel Japon evlerinde tatami odalarında bulunan, fusuma[sürme kapılı] depolama alanıdır.

Özellikleri:

  • Yatak[futon], yorgan ya da eşya saklanır.
  • Modern dolabın Japon biçimidir.

Fark: Tokonoma, sergileme amaçlıyken; oşiire, tamamen depolama içindir.

Tokonoma, Tokovaki, Zaşiki ve Oşiire arasındaki FaRkLaR...

Terim İşlev Konum Dekoratif mi?
Tokonoma Sergi [sanat/çiçek] Zaşiki içinde Evet
Tokovaki Depolama/yardımcı alan Tokonoma'nın yanı Kısmen
Zaşiki Oturma odası Ana oda Hayır [mekânın kendi]
Oşiire Depolama [eşya/futon] Duvar içi Hayır
  • Tokonoma ve tokovaki, sukiya-zukuri[çay evi mimarisi] ile popülerleşmiştir.
  • Oşiire, modern wardrobe'un atası sayılırken; tokonoma, Batı'daki "şömine nişi"ne benzer simgesel bir rol üstlenir.
  • Japon estetiğinde bu alanlar, wabi-sabi[mükemmelsizlikteki güzellik] ve yohaku no bi[boşluğun güzelliği] gibi kavramlarla da ilişkilidir.
)


- TOKSİKOLOJİ ile/ve/||/<> TOKSİN

( Zehirle, onların organizmaya olan etkileriyle ve zehirlerin belirlenmesiyle uğraşan bilim dalı. İLE Canlı organizmalarda görülen zehir. )


- TOLERANS[Fr./İng. < TOLERANCE] değil/yerine/= HOŞGÖRÜ | YANITSIZLIK | KATLANIM | DAYANABİLİRLİK | ALIŞMA

( Hoşgörü. | İşlenmiş bir parçanın yapım ölçüsünde olabilecek özür payı. | Yüksek dozda verilen herhangi bir ilâca karşı gövdenin gösterdiği dayanma gücü. | Sürekli aynı dozun kullanılması sonucu bir ilâcın etkilerinin giderek azalması durumu. )


- TOMBUL ile TOMBALAK

( Yuvarlak. | Şişman, etine dolgun. İLE Kısa boylu, şişman, tıknaz ve tombulca. )


- TOMURCUK ile GONCA[Fars. < GONÇE]/KONCA

( ... İLE Açılmamış çiçek. )

( Divan edebiyatında sevgilinin ağzı yerine kullanılır ve açılmamışlık özelliğiyle kendini gösterir. )


- TON[Fr. < TONNE] ile TON[Fr.] değil/yerine/= TİTREM

( Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı. | Bin kilogramlık ağırlık birimi. İLE İnsan ya da çalgı sesinin yükseklik, alçaklık derecesi. | Konuşmada sesin duyguları belirtecek biçimde çıkması. | Bir rengin koyuluk ya da açıklık derecesi. | Ses titreşimlerinin yükselip alçalması, titrem. )


- TONAJ[Fr. < TONAGE] ile TONALİTE[Fr.]

( Bir taşıtın alabildiği ton miktarı. | Bir ticaret gemisinin iç hacminin hesaplanmasıyla bulunan taşıma kapasitesi. İLE Belirli bir tonda yazılmış müzik parçasının niteliği. | İnsan sesinin rengi. )


- TONAJ[Fr.] ile/ve/||/<> TONİLATO[İt.]

( Bir taşıtın alabildiği ton miktarı. | Bir ticaret gemisinin iç hacminin hesaplanmasıyla bulunan taşıma kapasitesi. İLE Gemilerin alabileceği yükü belirtmekte kullanılan, bir tona eşit birim. )


- TONOZ ile/||/<> ÇAPRAZ TONOZ ile/||/<> KABURGALI TONOZ ile/||/<> TROMP/TONOZ BİNGİ

( Taş ya da tuğladan örülerek oluşan bir mimari örtü ögesi.[Biçimine göre beşik tonoz, aynalı tonoz, çapraz tonoz, kaburgalı tonoz, yelken tonoz gibi adlar alır.] İLE/||/<> İki beşik tonozun dik açılı kesişmesinden oluşan tonoz biçimi. İLE/||/<> Genellikle beşik tonozlarda ve ötekilerinde destek kaburgaların görülebildiği tonoz biçimi. İLE/||/<> Kare altyapıdan kubbe eteğini hazırlayan sekizgen geçiş öğesi. )


- TOP ARABACILARI ile/değil/||/<> TOPÇU OCAĞI ile/değil/||/<> TOPÇULAR OCAĞI ile/değil/||/<> TOPHANE

( Hareketli topları kullanacak askerlerin yetiştirildiği askeri birlik. İLE/||/<> Osmanlı İmparatorluğu'nda Kapıkulu Ocakları'nın yaya kısmına mensup, top dökmek ve kullanmakla vazifeli askerlerin bağlı olduğu ocaktır. Sultan I. Murad devrinde yeniçeri ocağının teşkilinden hemen sonra, acemi ocağından alınan askerlerle ilk olarak topçu ocağı kuruldu. İstanbul'un fethinden sonra, Galata suru dışında Tophane denilen yerde topçu kışlaları ve sabit top dökümhânesi yapıldı. Zaman içinde, Belgrad, Budin, Temaşvar, İşkodra, Gülamber, Provişte gibi yerlerde ihtiyaca göre tophaneler kurulup top döktürüldü. Topçu ocağına sertopi adıyla da anılan topçu başı nezaret ederdi. Onun emrinde bulunan dökücü başı (serihtegân), dökümhâneden sorumluydu. Onun da maiyetinde; yardımcısı, tamirci, dökümcü, burgucu, yamacı, demirci, marangoz gibi zanaatkârlar bulunurdu. Tophanenin, hesap ve alım-satım işlerine tophane emini bakardı. İmalât ve ihtiyaçlarından da Tophane Nazırı mesuldü. Topları kullanmak ise, ağa bölükleriyle cemaat ortaları'nın vazifesiydi. Beş ağa bölüğü ve yetmiş cemaat ortası vardı. Her orta ya da bölükte bir çorbacı, bir odabaşı ve diğer küçük rütbeli subaylar bulunurdu. Ocak kethüdası, ocak çavuşu ve katibi de, bu ocağın büyük amirleriydi. Topçu ocağı, sarı-kırmızı bayrak taşırdı. Topların üretilmesi, muhafazası ve savaşlarda kullanılması işlerinden sorumlu tutulan birliğe topçu ocağı denilirdi Topçu ocağının Osmanlı ordu teşkilatı içinde yer alması II. Murad devrinde olmuştur. Topçu ocağı, kapıkulu ocaklarının yaya kapıkulu ocaklarının üçüncü kısmını oluşturan bir teşkilât olup, ocağın 16 ve 18. ortalarını teşkil ederdi. Topçu ocağına acemi ocağından asker alınır ve bunlara şagirt denilirdi. Topçu ocağı da yeniçeri ocağı gibi ağa bölükleri ve cemaat ortaları olarak iki kısımdan müteşekkildir. Ağa bölükleri beş tane ve cemaat ortaları yetmiş iki tane idi. Her orta ve bölükte bir çorbacı, bir odabaşı ve diğer küçük rütbeli kişiler bulunurdu. Topçu ocağı efradının kuruluşundan itibaren zamanla çoğaldığı ve buna bağlı olarak da mevâciblerinin arttığı görülür. Topçu ocağının kendine has sarı kırmızı renklerden oluşan bir bayrağı bulunmaktaydı. Kırmızı zemin üzerine beyaz sim ile işlenmiş bir top ve bunun ağız tarafında bulunan üç gülle resmi mevcuttu. Kenarları ise sarı işlemeleydi. Bu sebeble sefere giden topçulara hazineden yirmibeş zira kırmızı ve yirmi beş zira sarı bayraklık ‘dârayî' adı verilen bez verilmesi kanun idi. İLE/||/<> Osmanlı ordusunda Kapıkulu Ocaklarından biri. Top dökmek, top mermisi yapmak ve top atmak için oluşturulmuştur. İLE/||/<> Osmanlı Devleti'nde top dökülen ve topçu askerleri yetiştirilen yer. )


- TOP ile TOMAK

( ... İLE Ağaçtan yapılmış top. | Ağaçtan yapılmış gürz. | Bir tür kalın ve ağır çizme. )


- TOP ile TOPAK ile TOPARLAK

( Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne. | Bazı araçlarda bulunan toparlağımsı parça. | Kumaş, kâğıt gibi şeylerin belirli miktardaki bağı. | Kumaş, kâğıt vb. şeylerin düzenli bir yığın durumuna getirilmiş bağı. | Yuvarlak biçimde olan, toparlak. | Tamamen, bütünüyle. | Gülle ya da şarapnel atan büyük, ateşli silah. İLE Yuvarlak biçimde olan nesne, toparlak. | Yufka açmak için avuç içinde yuvarlak bir biçim verilen hamur parçası. | Bu biçim verilmiş nesne. | Hayvanlarda, parmakların ardında topuğu andıran çıkıntı. | Şişe ya da kadeh. İLE Top cephanesi taşıyan araba. | Top biçiminde olan, yuvarlak, kürevi. )


- TOPAL ile TOPALLAMAK

( LAME vs. LIMP )


- TOPHANE ÇEŞMESİ ile TOPHANE SEBİLİ / NUSRETİYE SEBİLİ

( ... İLE Nusretiye Camisi yanındadır. 1825'te, Sultan II. Mahmud tarafından. [Kitâbe yazıları Hattat Yeserîzâde İzzet tarafındandır.] )


- TOPKAPI SARAYI'NDA:
ALAY MEYDANI ile/ve/||/<>/> BÂB-I ÂLÎ ile/ve/||/<>/> BÂB-I HÜMÂYÜN ile/ve/||/<>/> BÂB-I SELÂM ile/ve/||/<>/> BÂB-I SAADE

( Topkapı Sarayı'nın ilk bahçesi. İLE/VE/||/<>/> Yüksek kapı. | Sadrazamlık. [Osmanlı hükümeti XVIII. yüzyıldan itibaren bu adı almıştır.] İLE/VE/||/<>/> Topkapı Sarayı'nın yazılarla süslü ilk büyük kapısı. Saltanat kapısı. İLE/VE/||/<>/> Topkapı Sarayı'nda Fatih Sultam Mehmet'in yaptırdığı tuğralı ikinci kapı. Orta kapı adıyla tanınır. İLE/VE/||/<>/> Topkapı sarayı'nın üçüncü kapısı. [Harem ve taht kapısı olarak da bilinir.] )


- TOPLU "TAŞIM" değil TOPLU TAŞIMA (ARACI/ARAÇLARI)


- TOPLU ile TOPTAN


- TOPLUM ARACI değil TOPLU ULAŞIM ARACI


- TOPLUM ile KALABALIK/KALABA[Ar. < ĞALEBE]

( Kavram. İLE Tekler. )


- TOPLUM ile/ve/||/<>/< TOPRAK


- TOPLUMDIŞI/ASOSYAL ile TOPLUM KARŞITI/ANTİSOSYAL

( Başkalarına uymamaya yöneliklerdir. İLE Başkalarının, kendilerine "uymasını beklerler". )


- TOPLUMSAL/SOSYAL BİLİMLER ile/ve/||/<> TOPLUMSAL/SOSYAL BİLGİLER


- TOPLUMU DEĞİŞTİRME OLANAĞI/"GÜCÜ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ DEĞİŞTİRME OLANAĞI


- TOPLUMUN:
"ANLAMAMASI" değil İTİBAR ETMEMESİ


- TOPRAĞIN ALTINDA ile/değil/yerine/olacağına/>< DAĞIN ARDINDA (OLSUN)


- TOR ile/ve/||/<>/< TORUK

( Acemi. İLE/VE/||/<>/< Çok acemi. )


- TORAKS/THORAX[İng.] değil/yerine/= GÖĞÜS BOŞLUĞU, GÖĞÜS KAFESİ/KÜSRİ(KABURGA KEMİKLERİ)[dvnlgttrk]


- TÖRE ile/||/<> TÖRENE

( Görenek, âdet. İLE/||/<> Alışkanlık, âdet. )


- TÖREL = TÖRESEL

( Töreye uygun olan. | Töre ile ilgili. )


- TORELE değil TOLERE[İng. < TOLERENCE]


- TÖREN/MERASİM[Ar.]/SEREMONİ[Fr. CEREMONIE] ile/ve ŞÖLEN[Moğolca]

( TOY, BÂR-İ ÂM: Genel ziyâfet. )

( LİTURYA: Din töreni. )

( Bir toplulukta, üyelerin, belirli bir olayı, kişiyi ya da değeri ayırt edip simgeleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amaçlarıyla düzenlenen hareket dizisi. | Anma, kutlama, nişan, evlenme, ölüm gibi nedenlerle yapılan toplantı. İLE Ziyafet. | Belirli bir amaçla düzenlenen eğlence. | Sanat gösterisi. | Din töreni niteliğinde yemek toplantısı. )


- TORK/TORQUE[İng.] değil/yerine/= DÖNDÜRME MOMENTİ


- TORUN TOMBALAK


- TORUN-TORBA (SAHİBİ OLMAK)


- TOTEM ile/ve/||/<> OJIBWA (ÖYKÜLERİ/MİTOSU)


- TOTOLOJİ(HULF) ile DEVRİK TÜMCE/CÜMLE


- TOX-/TOXİ-/-TOXİC/TOXİCO-/-TOXO- ile/||/<> VİR- ile/||/<> SEPSİS-/SEPT-/SEPTİ-/SEPTO-

( Zehir. İLE/||/<> Zehir. İLE/||/<> Zehirlenme, çürüme. )


- TOY ile/ve TOYDAN

( Tuz Gölü civarı, Kütahya ve Doğu Anadolu'da bulunur. İLE/VE Toy kuşunun iri bir türü. )


- TOZ-TOMUR (İNSİN)

( Yağmur yağdığında söylenilir. )


- TOZ-TOPRAK (İÇİNDE KALMAK)


- TOZ ile/ve TOZAN

( ... İLE/VE İncecik toz tanesi. | Tozu çok olan yer. )


- TRAJEDİ ile/ve/||/<>/> TRAVMA


- TRANSANDANTAL ESTETİK ile/ve/||/<> TRANSANDANTAL MANTIK


- TRANSEKSİYON/TRANSECTION[İng.] değil/yerine/= ENİNE KESİ


- TRANSFER[İng., Fr.] değil/yerine/= AKTARIM, AKTARMA


- TRANSKRİPSİYON ile TRANSLASYON

( DNA'nın, RNA'ya çevrilmesi. İLE RNA'nın proteine çevrilmesi. )


- TRANSKRİPSİYON ile TRANSLASYON

( DNA'nın, RNA'ya çevrilmesi. İLE RNA'nın, proteine çevrilmesi. )


- TRANSPARAN[İng. < TRANSPARENT] değil/yerine/= İÇ GÖSTERİR


- TRANSPORT[İng.] değil/yerine/= TAŞINIM, TAŞIMA


- TRAUMAT-/TRAUMATO- ile/||/<> HELC-/HELCO-

( Yara. İLE/||/<> Ülser, ülser yapan, dokuyu yiyen yara. )


- TRAVERS[Fr.] ile TRAVERTEN[Fr. < TRAVERTİN]

( Üzerine rayların yerleştirildiği, yere enine konulmuş demir ya da ağaç parçaların her biri. | Ayağın rahat etmesi için ayakkabı içine yerleştirilen kumaş parçası, tabanlık. İLE Bazı kaynak sularının dibinde biriken, kalkerli ya da silisli tortu, pamuk taşı. )


- TRİGER[İng. < TRIGGER] (KAYIŞI) değil/yerine/= TETİKLEYİCİ (KAYIŞ)


- TRİTYUM[Fr./İng.] ile/ve/||/<>/< TRİTON[Fr./İng. < Yun.]

( Atom ağırlığı 3 olan, radyoaktif hidrojen izotopu. İLE/VE/||/<>/< Trityumun, bir protondan ve iki nötrondan oluşan atom [H-3] çekirdeği. | Yunan mitolojisinde yarısı adam, yarısı balık olan deniz tanrısı. )


- TRİYAJ/TRIAGE[İng.] değil/yerine/= ÖNCELİKLEME


- TRİYAT/TRIAD[İng.] değil/yerine/= ÜÇLÜ


- TROMBON[Fr./İng.] ile TROMPET[Fr./İng.]/"BÜYÜLÜ" ile TUBA[Fr./İng.]

( Sürgü kolunun hareketiyle değişik yükseklikte seslerin elde edildiği soluklu çalgı. İLE Bir ağızlık ve kendi üstüne kıvrılmış silindir bir borudan oluşan soluklu çalgı. İLE Üzerinde pistonlar bulunan, bakırdan soluklu çalgı. )

( TROMBONE vs. TRUMPET vs. TUBA )


- TROMBOSİTOPENİ ile/||/<> TROMBOSİTOZ

( Kanda düşük seviyede trombosit bulunması. İLE/||/<> Kanda yüksek seviyede trombosit bulunması. )


- TROPİKA[İt. < TROPICO] değil/yerine/= DÖNENCE | TROPİKAL KUŞAK


- TU'M ile TU'ME[çoğ. TUAM] ile TUHME

( Yiyinti, azık. | Tad, çeşni. İLE Yiyinti, azık. | Tad, çeşni. | Lokma. İLE Mide dolgunluğu, hazımsızlık.[İMTİLÂ-İ MİDE] )


- Tûbâ[Ar.] ile TÛBÂ[Ar.] ile TUBBA'[Ar. çoğ. TEBÂBİA] ile TUBA[Fr./İng.]

( Güzellik, iyilik, hoşluk. | Rahatlık. İLE Kökleri semâda, dalları zemine uzanmış, Cennet'te, Sidre'de bulunan ve dalları bütün Cennet'i gölgeleyen ilâhî ağaç. İLE Eski çağlarda, Yemen bölgesinde saltanat süren eski Arap hükümdarlarının unvanı. İLE Üzerinde pistonlar bulunan, bakırdan soluklu çalgı. )


- TÜBERKÜLİN ile TÜBERKÜLOZ

( Veremin tanı ve tedavisinde yararlanılan, verem mikrobu kültüründen elde edilen bir sıvı. İLE Verem hastalığı. )


- TÛL ile/||/<> TÛLEN

( Uzunluk. İLE/||/<> Uzunluğu. )


- TULUM'DA:
TULUM ZURNA ile/ve TRAKYA TULUM(BORULU TULUM [Kırklareli])


- TÜM DÜŞÜNCELERİN, ...:
BAŞLADIĞI/KAYNAĞI ve/||/<> DURDUĞU/SONLANDIĞI

( Akıl. VE/||/<> Akıl. )


- TÜM NESNE/ŞEY VE/YA DA KAVRAMLARIN/DEĞERLERİN ADI ile/ve/> İNSAN/KİŞİ ADI/ADLARI

( ALL MATTER AND/OR CONCEPTS/VALUES NAME vs./and/> HUMAN NAME/S )


- TÜMCE ile TÜMCECİK

( SENTENCE vs. CLAUSE )


- TÜMDENGELİM ile/ve/||/<> TÜMEVARIM[< TEMSİL]

( Analiz. İLE/VE/||/<> Sentez. )

( Matematik. İLE/VE/||/<> Fizik. )

( Tam. İLE/VE/||/<> Eksikli. )

( TA'LİL[< İLLET]: İlletlendirme, neden/sebep gösterme
İLE/VE/||/<>
İSTİKRÂ[< KIRAAT]: TOPLAMAK | [KIRAAT: Harfleri toplamak.] )

( İlletlendirme, [Ta'lil].
İLE/VE/||/<>
Genelleme, [İstikra][-Tam, -Eksik(Nakıs)]
[İLE/VE/||/<>
Bir cüzziden başka bir cüzziye geçiş.(Hüküm -> Hüküm, İllet -> İllet)(Kıyas-ı Fıkhî)(Analoji)] )

( [Mantıkçılar] Uğraşır. İLE/VE/||/<> Uğraşmaz. )

( )

( DEDUCTION vs./and/||/<> INDUCTION )


- TÜMDENGELİMSEL ile/ve/||/<> TÜMEVARIMSAL ile/ve/||/<> GERİÇIKARIMSAL

( Bütünden, parçaya. İLE/VE/||/<> Parçadan, bütüne. İLE/VE/||/<> Parçadan, parçaya. )

( DEDUCTIVE vs./and/||/<> INDUCTIVE vs./and/||/<> ABDUCTIVE )


- TÜMEL OLUMLU ==> TİKEL OLUMLU ile TÜMEL OLUMSUZ ==> TÜMEL OLUMSUZ ile TİKEL OLUMLU ==> TİKEL OLUMLU

( Her insan canlıdır. Bir kısım canlı insandır.) İLE
( Hiçbir insan taş değildir. Hiçbir taş insan değildir. ) İLE
( Bir kısım insan canlıdır. Bir kısım canlı insandır. )


- TÜMEL OLUMLU x TİKEL OLUMSUZ ile TÜMEL OLUMSUZ x TİKEL OLUMLU

( Her insan canlıdır. ------------ Bir kısım insan canlı değildir. İLE Hiçbir insan canlı değildir. ------------ Bir kısım insan canlıdır. )


- TÜMELİ DÜŞÜNMEK ile/ve/||/=/<>/> TÜMELDE KENDİNİ DÜŞÜNMEK


- TÜMEVARIM ile/ve/değil GİZLİ TÜMDENGELİM


- TÜMÜYLE HAZ >< TÜMÜYLE "KÂR"/ÇIKAR

( Tümüyle haz, "kâr"dan/çıkardan vazgeçmeyi; tümüyle "kâr"/çıkar, hazdan vazgeçmeyi gerektirir. Dolayısıyla, hem haz, hem de yarar, ne haz, ne de "kâr"; dengelisi olarak da, biraz haz, biraz da "kâr" üzerinden düşünülebilir, hareket edilebilir fakat [0-1 şeklinde "ya / ya da" ile] biri birine, yeğlenemez ve/ya da üzerine inşâ olunamaz/olunmamalıdır! )


- TÜNEL[İng./Fr. < TUNNEL] değil/yerine/= İÇGEÇİT/İÇYOL


- TÜP[Fr./İng. < TUBE] ile FALLOP TÜPÜ/BORUSU

( Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru. | İçine krem, diş macunu, ilaç vb. nesneler konulan, bir ucu burgu kapaklı, plastik ya da metal boru. | Akışkan nesnelerin konulduğu, genellikle silindir biçiminde, içi boş, ağzı özel tapalı kap. İLE Döl yatağının üst köşesinden yumurtalığa kadar uzanan, yaklaşık 10 santimetre uzunluğundaki boru. )


- TUR[İng./Fr.] ile TURNE[Fr.]

( Dolaşma. | Bir sonuca ulaşıncaya kadar yapılan iş. | Başladığı noktada biten, bir ya da daha fazla yere önceden belirlenmiş bir programa göre yapılan yolculuk. İLE Bulunduğu yerden başka yerlere gösteri yapmak amacıyla giden tiyatro, gösteri ya da müzik sanatçılarının gezisi. )


- TÜRA'[Ar. < TUR'A] ile TÜR'A[Ar. çoğ. TURA', TÜRÜÂT]

( Suyun taştığı yerler. | Kanallar. İLE Suyun taştığı yer. | Kanal. )


- TURBA[Fr. < TOURBE] ile/ve/||/<> TURBALIK

( Az çok kömürleşmiş bitkilerden oluşan yakıt. İLE/VE/||/<> Göl ve bataklıklarda yetişen bitkilerin, özellikle sfagnumun çürümesi ve kömürleşmesiyle oluşan turba yatağı. )


- TURFA[Ar. < TURFE] ile TURFANDA[Fars. < TERVENDE]

( Az bulunur, eski, nadir. | Değeri düşük, işe yaramaz. | Acayip, tuhaf. İLE Mevsimin başında ilk yetişen (meyve, sebze). | Yeni, ilk kez ortaya çıkan. )


- TURİST[İng.]/GEZEN ile/değil/yerine GEZGİN

( Gezen tilki, yatan aslandan evlâdır. )

( Evliyâ Çelebi, [o zamanın koşullarında] 257 şehir, 7600 kale gezmiştir. )

(









)

( [not] TOURIST vs./and/but TRAVELLER
TRAVELLER instead of TOURIST )


- TÜRK-İSLÂM değil İSLÂM-TÜRK


- TÜRK ile/ve/değil/yerine TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI


- TÜRKÇE FELSEFE" (YAPMAK) değil FELSEFEYİ TÜRKÇE (DİLİNDE) (YAPMAK)


- TÜRKÇE, LASTİK GİBİDİR/BİR DİLDİR değil/ne yazık ki (CAHİL/AHMAK) KİŞİ, HERŞEYİ, HER YERE (OLMADIK YERLERE) ÇEKER/ÇEKEBİLİR


- TÜRKMEN = TÜRK-İ İMAN


- TURNA ile TURNA BALIĞI(PIKE)

( Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş. İLE Tatlı sularda yaşayan yırtıcı bir balık. )

( GRUS GRUS cum ESOX LUCIUS )


- TURNUSOL[Fr.] (KÂĞIDI) ile MİHENK (TAŞI) ile KİLİT (TAŞI)

( Birtakım bitkilerden elde edilen mavi boya maddesi. İLE Altının gerçeğini sahtesinden ayırmak ve ayarını belirlemek üzere kullanılan sert ve siyah taş. )


- TURSIOPS TRUNCATUS ile/ve TURSIOPS GILLI

( Dünyanın her yanına yayılmış iki tür şişe burunlu yunusbalıklarıdır. )

( Yunus )


- TÜRÜM = SUDUR = EMANATION[İng., Alm.] = ÉMANATION[Fr.] = EMANATIO[Lat.]


- TURUNCÎ ŞEYH ile/ve TURUNCÎ UŞŞÂKÎ ZÂDE

( Ünlü bir çeşit lâle. İLE/VE Ünlü bir çeşit lâle. )


- TUTACAK ile TUTAÇ ile TUTAK ile TUTAM ile TUTAMAÇ/TUTAMAK

( Sıcak mutfak araçlarını tutmakta kullanılan, birbirine şeritle bağlı bez çifti, tutaç, tutak. İLE Laboratuvar maşası. | Tutacak. İLE Bir şeyin tutulacak yeri. | Tutacak. | Kabza. | Maşa, kerpeten vb. araçların tutmaya yarayan kanatlarından her biri. | Rehine. İLE Avuç içi ya da parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan. İLE Tutamaç. | Tutunulacak, dayanılacak, güvenilecek nesne. )


- TUTARLI OLMAK TUTARLI DAVRANMAK


- TUTARLI OLMAK ile/ve/değil/<> TUTARLI DAVRANMAK

( Zorunlu değildir. İLE/VE/DEĞİL/<> Zorunludur. )

( Sorunlu olabilir. İLE/VE/DEĞİL/<> Sorunsuzdur. )

( Her zaman için geçerli olamayabilir. İLE/VE/DEĞİL/<> Çoğunlukla geçerli olmalıdır. )

( "İddia"sında/zannında olabilirsin. İLE/VE/DEĞİL/<> İspat edersin. )

( Söz ile. İLE/VE/DEĞİL/<> Tutum/tavır ile. )


- TUTARLI = İNSİCAMLI = CONSEQUENT[İng.] = CONSÉQUENT[Fr.] = KONSEQUENT[Alm.] = CONSEQUENS[Lat.] = CONSECUTIVO/VA[İsp.]


- TUTKAL["TUT KAL"] ile/değil/yerine/||/<>/< TUTKU


- TUTMAK ile/ve BAĞLAMAK/BAĞLAYICILIK

( TO HOLD vs./and TO ATTACH )


- TUTUKLU/TUTUKLA(N)MA ile/ve/değil/||/<>/< GÖZALTINDA/GÖZALTINA ALMA

( [ancak özel ve zorunlu durumlarda] Yargıç dışında, ne savcı, ne de polis tutuklama yapabilir.[yaptıkları tutuklama değil gözaltına alma ve/ya da [sınırlılığında] bulundurmadır] )

( [not] ARREST vs./and/but/||/<>/< CUSTODY )


- TUTUMLARI BELİRLEMEK ile/ve TUTUMLARDA TUTARLI OLMAK


- TUTUNMA(MA)K ile DEMİR ATMA(MA)K


- TUTUNMA ile/ve/||/<>/> TUTKUN/LUK


- TÜYLÜ ile/ve/||/<>/> TÜLEKMEN

( ... İLE/VE/||/<>/> Kabarık tüylü. )


- TUZAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TUZAKLI


- TÜZE(HUKUK) GÜVENLİĞİ / TÜZE(HUKUK) GÜVENCESİ


- TÜZE/HUKUK:
ULUSAL ile/ve/||/<> ULUS ÜSTÜ ile/ve/||/<> ULUSLARARASI


- TÜZENİN(HUKUKUN):
ÜSTÜNLÜĞÜ ve/||/<> KORUYUCULUĞU

( Kuşkunun bulunduğu durumlarda, haktan yararlanma durum ve yeteneğini genişletmeyle gerçekleşir. )


- ÜÇ NESİL ile/ve/||/<> ÜÇ HAYAT

( Refik Halit Karay )


- UÇ ile/||/<>/> UÇ BEYLİĞİ

( Sınır boyları. İLE/||/<> Ortaçağda Hıristiyan ile İslâm dünyasının arasındaki müslüman sınır bölgeleri için kullanılan bir tanım.[Uç Beyliği'nin Hıristiyan tarafındaki karşılığı, Akron[Yun.] olarak adlandırılırdı. Sınır bölgelerinde kendi topraklarını savunmakla yükümlü kişilere Bizans tarafında Akriti[Yun.], müslüman tarafta ise "Gazi" denirdi.] )


- UÇANIN/UÇAĞIN:
İNMESİ ile/ve/değil/||/<>/< ALÇALMASI


- ÜÇGENİN İÇ AÇILARI ile/ve/değil/||/<>/< İNSANIN İÇ ACILARI

( Bilinir/bilinebilir. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< [çoğunlukla/pek/yeterince] Bilinmez/bilinemez. )


- UCLARDA OLMAK(DURMAK/BULUNMAK)
ile/değil/yerine
ORTAK NOKTALARDA/ALANLARDA BULUN(/Ş)MAK


- ÜÇLÜ/LÜK ile/ve/||/<>/> BÜTÜN/LÜK/BÜTÜNSEL/LİK | TÜMEL/LİK


- UCU UCUNA (YETİŞTİRMEK)


- ÜÇÜ-BEŞİ (ARAMAK/ARAMAMAK)


- UÇURTMALARIN UÇMASI:
YEL GÜCÜ ile/ve/değil/||/<>/>/< YELE KARŞI KOYARAK


- ÜÇÜSÜNDEN değil ÜÇÜNDEN


- UCUZ ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< UCUZLAŞTIRILMIŞ


- UFAK ile UFAKÇA ile UFACIK

( Boyutları, olağandan küçük olan. | Yaşça daha küçük olan. | Önemsiz, çok az. | Orun, aşama bakımından geri olan. İLE Oldukça ufak. İLE Çok ufak, küçücük. )


- UĞRAŞ/MEŞGALE[Ar.] ile MEŞAKKAT[Ar.]


- ÜKLE[Ar. < ÜKEL] ile ÜKRE[Ar.]

( Lokma. İLE Çukur. | Top, yuvarlak şey. )


- UKRANYA değil UKRAYNA


- UKŞAMAK/UXŞAMAQ ile UKŞAG/OXŞAG ile UKŞAGU/OXŞAGU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Teskin etmek ve okşamak. İLE Bir şeyin benzeri ya da aynı türden olanı. İLE Oyuncak. | Kadınlar için kullanılan bir takma ad. )


- ULÂİ[Ar.] ile ULÂİKE[Ar.]


- ULEMÂ-İ RÜSÛN ile ULEMÂ-İ MUHAKKİKİN


- ULEMÂ ile ULEMÂ-Yİ ÂMİLÎN

( Bilginler. | Ülkeleri aydınlatan kandiller. İLE İlim, bilgisi gereğince hareket eden, bilgili kişiler. )


- ULEMÂ ile/ve VÜKELÂ ile/ve VÜZERÂ ile/ve FUKARÂ

( Bilimkişileri. İLE/VE Bakanlar, vekiller. İLE/VE Vezirler. İLE/VE Dervişler. )


- ULÛFECİYÂN-I YEMÎN[Ar.] ile/ve/<> ULÛFECİYÂN-I YESÂR[Ar.]

( Kapıkulu süvârîsini oluşturan atlı bölüğün, ilkinin adı. İLE/VE/<> Kapıkulu süvârîsini oluşturan atlı bölüğün, ikincisinin adı. )


- ULÛM-U MÜSTENBATA:
ULÛM-U HUKUKİYE ve/||/<> ULÛM-U İTİKADİYE


- ULÛM-U ŞER'İYE:
ULÛM-U MÜSTENBATA ve/||/<> ULÛM-U ASLİYE


- ULUM'ÜL DEHAİL ile ULUM'ÜL EVAİL


- ULUS DEVLET ile/ve/değil/||/<>/> ULUS


- ULUS/ULUSAL ile/ve/<> TOPLUM/TOPLUMSAL


- ULUSAL/ULUSLARARASI) ÖRGÜT ile (ULUSAL/ULUSLARARASI) KURUM


- UMARSIZ/LIK ile UMURSAMAZ/LIK

( Çözümsüz, çaresiz. İLE Kayıtsız. )


- UMKAN[Ar.] ile UMKÎ[Ar.]

( Derinliğine. İLE Derinlikle ilgili. )


- ÜMMET-İ DÂVET ile/ve ÜMMET-İ İCÂBET ile/ve ÜMMET-İ HÂS

( Çağrılan. İLE/VE Çağrıya uyan. İLE/VE Ehl-i beyt. )

( Tüm bireyler. İLE/VE İman edenler. İLE/VE Ehl-i beyt. )


- ÜMMÎ SİNAN HZ. ile SİNAN ÜMMÎ HZ.

( Mezarı, Eyüp Sultan'dadır. İLE Mezarı, Elmalı-Antalya'dadır. )

( Halvetiye'nin, Sinanîye kolunun pîridir. İLE Niyazi Mısrî Hz.'nin mürşididir. )

( YUSUF-U SÜMBÜL SİNANİYE ile de karıştırmamak gerekir. [Halifesi ve Muslihiye kolunun pîri, Merkez Efendi'dir.] )


- UNITY vs. UNITY FOR PROFIT


- ÜNİVARYANT/UNIVARIANT[İng.] değil/yerine/= TEK DEĞİŞKENLİ


- UNIVERSALIS ANTE REM ile/ve UNIVERSALIS INREBUS ile/ve UNIVERSALIS POST REM

( Platon. İLE/VE/||/<> Aristoteles. İLE/VE/||/<> St. Thomas. | Hegel. )

( Şeyden önce. İLE/VE/||/<> Şeyde. İLE/VE/||/<> Şeyden sonra. )


- ÜNİVERSİTENİN:
EVRENSELLİĞİ ile/ve/değil EVRENSELLEŞTİRİCİLİĞİ


- UNUTMA ile/ve/||/<> BUNAMA/ATEH[Ar.]/DEMANS[Fr., İng. < DEMENTIA] ile/ve/||/<> ALZHEIMER

( Alzheimer tanısı için aşağıdakilerden en az ikisi tanılanmış ve "önemli ölçüde dikkate alınmalıdır".

- Zayıf bellek
- İletişim ve dil zorluğu
- Odaklanmada ve dikkatini vermede güçlük
- Hatalı muhakeme ve yargı
- Bozulmuş görsel algı )

( Alzheimer, genel olarak üç evreye ayrılır:

1. Unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı sözcükleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.

2. Bellek kaybı belirginleşir. Yakınlarının adını unutabilir. Yolunu kaybedebilir. Konuşma bozukluğu artar. Yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma gereksinim duyabilir ve bazı hayaller görebilir.

3. Artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, sidik ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.

Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir. )

(

Unutma eğrisi ve aralık etkisinin keşfi ile tanınan, deneysel bellek çalışmalarına öncülük eden psikolog Hermann Ebbinghaus (1850–1909), öğrenme eğrisini tanımlayan ilk kişidir. Unutma eğrisinin grafiği, kişilerin "öğrenileni" tekrar etmezse yeni öğrendiği bilgilerin, günler içinde nasıl azaldığını gösterir. )

( ... İLE/VE/||/<> Bellek, düşünme ve toplumsal yeteneklerde bozulma. İLE/VE/||/<> Beyinde plak ve düğüm oluşumu ile bellek kaybı ve bilişsel gerileme. | Demansın en yaygın nedeni olan ve ilerleyici bellek kaybı ile ilişkili bir sayrılık. )


- UNUTMAK(UNUTKANLIK) ile/değil ZİHNİN(AKLIN/"KAFANIN") YOĞUN/BİR YER(LER)DE OLMASI


- UNUTULMUŞ ile/ve/değil/yerine UNUTULMAYA YÜZ TUTAN


- URANYUM 238 ile/ve/||/<> URANYUM 235 ile/ve/||/<> URANYUM 234

(

İzotop Doğal Bolluk Yarılanma Ömrü Kullanım Alanları Nükleer Reaksiyonlardaki Rolü
Uranyum 238 %99,3 4,468 milyar yıl - Plütonyum-239 üretimi
- Zenginleştirme yan ürünü
- Radyasyon kaynakları
Nötron yakalama, plütonyum üretimi
Uranyum 235 %0,7 703,8 milyon yıl - Nükleer reaktör yakıtı
- Nükleer silah yapımı
Fisyon tepkimelerinde kullanılır
Uranyum 234 %0,0055 245.500 yıl Sınırlı doğrudan kullanım Ara ürün olarak yer alır
)


- URBAN ile URBANİZM

( Çöl arapları, bedevî. İLE Mimarlığın, şehir düzeniyle uğraşan kolu. [URBANİST] )


- ÜREME DÜZENİNİN YAPISI ile ÜREME DÜZENİNİN İŞLEVLERİ

( Eril ve dişil üreme örgenlerinden oluşur. İLE Üreme gözelerini üretmek, döllenmeyi sağlamak ve gebeliği sürdürmek. )


- ÜREME:
"DUYGUSU" değil DÜRTÜSÜ


- ÜREME ile/ve/değil/||/<>/>/< VAR OLUŞ/OLMA (DÜZENEĞİ)


- ÜRETER ile ÜRETRA

( Böbrek ile mesane arasındaki iki kanal. İLE Mesaneden sidiği dışarıya taşıyan kanal. )

( ... ile HÂLİB, MECRÂ-Yİ BEVL )


- ÜRETİCİ GÜÇLER ile/ve/||/<> ÜRETİCİ ARAÇLAR ile/ve/||/<> ÜRETME BİÇİMİ


- ÜRETİM ARAÇLARI ile/ve/||/<> ÜRETİM İLİŞKİLERİ


- ÜRETİM ARTIŞI ile/ve NİTELİK ARAYIŞI

( Rüzgâr ve gökgürültüsünün birbirini tamamlaması artışı simgeler. )

( INCREMENT OF PRODUCTION vs./and SEARCH/LOOK FOR QUALITY )


- ÜRETMEK/ÜRETİM ile/ve YARATMAK/YARATIM

( Üretenler karanlıktan kurtulabilir. )

( Ancak zeki ve bilgili olanlar üretim yapabilirler. )

( Zaferin sırrı, Arınma ve Bilgi'ye ulaştıktan sonra çalışmaktır. Çalışmanın en iyisi ve yararlısı üretim yapanıdır. )

( TO PRODUCE vs./and TO CREATE )


- ÜRETTİĞİNİ TÜKETEN ile/ve/yerine/<> TÜKETTİĞİNDEN ÜRETEN


- URİN-/URİNİ-/URİNO- ile/||/<> UR-/URA-/-URİA/URO-

( Sidik. İLE/||/<> Sidik ile ilgili, işeme ile ilgili, üriner düzenle ilgili. )


- US/AKIL:
HERKESİ AŞKIN ile/ve/||/<> HERKESTE İÇKİN


- US = AKIL = REASON[İng.] = RAISON[Fr.] = VERNUNFT[Alm.] = RATIO[Lat.] = RAZON[İsp.]


- ÜS ile ÜSTEL

( ... İLE Üsü, 1 olan. )


- US ile/ve/değil/||/<> USUN YAPILANDIRILMASI/İNŞÂSI


- UŞAK ile MEHTER[Fars. < MİH-TER | çoğ. MİHTERÂN]

( ... İLE Mehterhane takımında görevli kişi. | Osmanlılar'da, çalardıra bakan uşak. )


- USB-A ile/<>/> USB-B ile/<>/> USB-C


- ÜŞENGEÇ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<> İHMALKÂR/LIK

( TEKÂSÜL ile/ve/değil/yerine/||/<> ... )


- USSALLIK:
OLUMSUZ ile/ve/||/<>/> OLUMLU

( Eytişim. İLE/VE/||/<>/> Kavram. )


- USTA ile/ve/<>/|| USTALIK


- USTALIKLA ile/ve/<> USÛLÜNCE


- ÜSTÜBEÇ/KİRŞEN[dvnlgttrk]/İSFÎDÂC[Fars.] ile/ve/<> ÜSTÜBEÇ MACUNU

( Boyacılıkta kullanılan, zehirli, bazik kurşun karbonat. İLE/VE/<> Üstübeç ya da tutkaldan, dövülmüş tebeşir tozu ile hazırlanan onarma macunu. )


- ÜSTÜN" ile/değil ÜSTTE DURAN


- ÜSTÜNE GİDERLER ile/değil ÜSTÜNE GELİRLER


- ÜSTÜNE ÜSTELİK değil ÜSTÜNE ÜSTLÜK ya da [sadece] ÜSTELİK


- ÜSTÜNE ÜSTLÜK


- USTUVÂNE KÂİME ile/||/<> USTUVÂNE MÂİLE ile/||/<> USTUVÂNE MÜSTEDÎRA ile/||/<> USTUVÂNE MUDALLA

( Dik silindir. İLE/||/<> Eğik silindir. İLE/||/<> Dairesel silindir. İLE/||/<> Çokgen prizma. )


- USÛLEYN:
USÛL-İ FIKIH ile/ve/||/<> USÛL-İ DİN


- UTANÇ:
BENCİL OLMAK ile/değil/ne yazık ki BENCİL GÖRÜNMEK

( [ne yazık ki] Kişiler, bencil olmaktan değil "bencil görünmek"ten utanır. )


- UTANMA:
BAŞKALARINDAN ile/ve/<>/değil/yerine KENDİNDEN


- UTANMAK/UTANGAÇ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK


- UTANMAK ile/ve/||/<>/> UTANDIRILMAK

( Erdem. İLE/VE/||/<>/> Karabasan/kâbus. )


- UTANMAZ-ARLANMAZ


- UYANIK/UYKUSUZ ile "UYANIK"

( BÎDÂR ile ZEYREK )


- UYARAN ile UYARILAN

( STIMULUS/IMPULSE vs. IMPULSED )


- UYARICI ile/ve/<>/> UYANDIRICI


- UYARICI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< UYARAN


- UYARLAMAK ile/değil UYGULAMAK


- UYDUR/UK-KAYDIR/IK/KIYDIRIK


- UYDURMAK ile/değil/yerine UYARLAMAK

( TO IMPROVISE vs./and TO ADAPT )


- UYGARLAŞMA ile/ve/<> UYGARLAŞAMAMA

( Nevroz doğurur.[Freud] İLE/VE/<> Yeterince uygarlaşamama, nevroz doğurur.[Adler] )


- UYGULAYIM = TEKNİK = TECHNICS[İng.] = TECHNIQUE[Fr.] = TECHNIK[Alm.] = TEKHNE[Yun.] = TECNICA[İsp.]


- UYGUR HARFLERİYLE YAZILMIŞ ARAPÇA METİN ile/ve ARAP HARFLERİYLE YAZILMIŞ UYGURCA METİN


- UYİCAM/UYUCAM" değil UYUYACAĞIM


- UYKU/UYUMA "YÖNELİMİ/İSTEĞİ" ile/ve/değil/||/<>/< SOĞUKTA DONMAK


- UYKU ile UYKU SAYRILIĞI

( ... İLE Botswana'nın Okavanga vadisinde bulunan çeçe[tsetse] sineğinin bulaştırdığı bu hastalık, kurtuluşu olmayan ve ölümle sonuçlanan bir hastalıktır.[Bu hastalığa tutulan kişi, sürekli uyur, uyanınca acıkır, yemek yer ve tekrar uyur. Zaman içinde, aşırı şişmanlamadan dolayı da çatlarmış.] )


- UYKU ve/<> UYKUDA EYLEME VURMA

( "Uykuda Eyleme Vurma" - Ahmet Çorak yazısı için burayı tıklayınız... )


- UYKUNUN KAÇMASI ile/ve UYKUNUN AÇILMASI


- UYSAL ve/||/<> UYUMLU

( Hayvanlarda. VE/||/<> İnsanda. )


- UYUCAK/UYUYUCAK" değil UYUYACAK


- UYUKLAMA/UYKUNUN GELMESİ ile İÇ/İNİN GEÇMESİ


- UYUM ile/ve UYGUNLUK

( ... ile/ve VEFK/TENÂSÜB[öteki ucu >< TENÂFÜR(< NEFRET)] )

( HARMONY vs./and APPROPRIATENESS )


- UYUMAK/UYKU ile/ve UYUKLAMAK/PİNEKLEMEK/IMIZGANMAK/KÜNGÜLDEMEK/KÜNGÜRDEMEK

( Günde ortalama 7 saat uyku yeterlidir! [Kişiden kişiye, değişkenlere ve koşullara bağlı olmak üzere 4 - 10 saat arasında olabilir.] )

( SAAT ON[22:00], YATAĞA KON! )

( Uykuya dalma süresi, yaklaşık, 7 dakikadır. )

( Elma, birçok uyarandan daha etkili bir uyku açıcıdır. )

( ÂFTÂB-SÜVÂR[Fars.]: Sabahları erken kalkan, gün doğmadan uyanmak alışkanlığına sahip olan. )

( İHTİMÂM[Ar.]: Elemden/kederden dolayı uyuyamama. )

( Uyuklama durumunda, ereksiyon gerçekleşebilmesi, olağandır. )

( KÜNGÜLDEMEK/KÜNGÜRDEMEK: Uyuklamak. | Elden ayaktan düşmek. )

( NEVM ile/ve/değil NA'S/NA'SE/NÜÂS/SÎNE[çoğ. SİNEVÂT]/TEHVÎM/TEHEVVÜM[Ar.]/TENEVVÜM[< NEVM]/VESEN )


- UYUMLANMA ile/ve/||/<>/> UYUMLANMA SINIRI/EŞİĞİ


- UYUMLU/LUK ile/ve UYGUN/LUK

( HARMONIOUSNESS vs./and APPROPRIATENESS )


- UYUŞUK/LUK ile UYKULU/LUK


- UYUTAN ile/ve/||/<> UYUMALIK ile/ve/||/<> UYKULUK


- UYUTMA ile UYUŞTURMA


- UZAK DURMAMAK/DURMAK ile/ve/=/||/<> RIZÂ GÖSTERMEK/GÖSTERMEMEK


- UZAK TUT/ALIM! ve/||/<> UZAK DUR/ALIM!

( Yüzü "çirkin olan"ı değil yüreği çirkin olanı. VE/||/<> Giysisi kirli olandan değil "zihni/düşüncesi" kirli olandan. )


- UZAKLAŞMAK ile/ve/değil UZAK DURMAK

( [not] TO DIGRESS/TO APPROACH vs./and/but TO KEEP/STAY AWAY )


- UZAMAK ile/değil UZAKLAŞMAK

( Argoda ve/ya da günlük düşük dilde. İLE/DEĞİL ... )


- UZANMAK (YATMAK) ile BANYODAN/DUŞTAN SONRA UZANMAK (YATMAK)


- UZATMA! ile/ve/||/<>/> UZLAŞ! ile/ve/||/<>/> UNUT!


- ÜZERİNE ALINMA değil ÜZERİNE ALMA


- ÜZERİNE ALMA ile ALINMA


- ÜZÜLME(MELİ)!:
[ne] YALNIZLIK('A) ne de YALAN('A)


- UZUN SÜREÇ değil UZUN SÜRE


- UZUN UZADIYA (KONUŞMAK/ANLATMAK)

( BAST, ALE-T-TAFSÎL )


- ÜZÜNTÜ = KEDER = PAIN[İng.] = DOULEUR[Fr.] = SCHMERZ[Alm.] = DOLOR[Lat.]


- ÜZÜNTÜLÜ BİRİNE:
ACIMAK değil/yerine KIZMAK


- VAAD/VÂDE ile/ve BORÇ

( Vâde, söz demektir. )

( Sakın para için evlenmeyin! Çok daha uygun koşullarda borç bulabilirsiniz. )


- VÂH[Ar.] ile VÂH/VÂHA[Ar. çoğ. VÂHÂT]

( Vâh, yazık, ay. İLE Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer. )


- VAHDET-EL VÜCÛD ile/ve/||/>/< VAHDET-EL MEVCÛD

( Çeşitlilik. İLE/VE/||/>/< Aynılaşma. )


- VAHDET-İ ŞUHÛD ile/ve/||/<>/hem de VAHDET-İ KUSÛD ile/ve/||/<>/hem de VAHDET-İ MEVCÛD ile/ve/||/<>/hem de VAHDET-İ VUCÛD


- VAHDET-İ VÜCÛD ile/ve VAHDET el-VÜCÛD


- VAHDET-İ VUCUD ile VAHDET-İ ŞÜHÛD


- VAHDET-İ VÜCÛD ile VAHDET-İ VÜCÛD


- VAHİDİYETTE KESRET ile KESRETTE VAHİDİYET ile KESRETTE VAHİD

( Kesreti saklayamazsın fakat birliği/tevhidi istediğin kadar saklayabilirsin. )

( Asıl tevhid, kesretten sonraki tevhiddir. )

( İş, bu kesreti tevhid etmektedir. )

( Kesreti saklayamazsın fakat birliği, tevhidi istediğin kadar saklayabilirsin. )


- VAHİY ile HADİS(-İ KUTSÎ)


- VAHŞ/VAHÎŞ[Ar.] ile VAHŞ[Ar. çoğ. VAHŞÂN, VUHÛŞ]

( Dört ayaklı hayvanlarda görülen bir hastalık. İLE Yabani, ürkek, insandan kaçan hayvan. | Issız, tenha yer. )


- VAÎD[Ar.] ile VÂİZ[Ar. < VA'Z | çoğ. VÂİZÂN, VU'ÂZ]

( Birini iyiliğe sevk ve kötülükten uzaklaştırmak için korkutma, yıldırma. İLE Dini öğütlerde bulunan.[ibâdet yerlerinde] )


- VAK'A ile/ve VAKIA

( Olay, olgu. İLE/VE Gerçeklik. [Düştüğü gibi.] )

( Tekrarlanmayan. İLE/VE Tekrarlanabilir olan. )


- VAK'A ile/ve VAKIA

( Tekrarlanmayan. İLE/VE Tekrarlanabilir olan. )


- VAKF-I MÜŞTEREK ile VAKF-I MEVKUF


- VAKFİYE/VAKIFNÂME ile/ve/||/<> VELÂYET/TEVLİYET ile/ve/||/<> MÜTEVELLİ/NÂZIR


- VÂKIÂ[Ar.] ile VÂKIA[Ar. çoğ. VÂKIÂT] ile VAKİA[Ar. çoğ. VAKAYİ']

( Gerçek, gerçi, her ne kadar. İLE Olmuş bir iş, vuku' bulmuş, gerçek. | Düş, rüya. | Cenk, savaş. İLE Olay, vak'a, hadise. )


- VAKIF TEMELLERİ/AMAÇLARI:
HAYRAT ile/ve/||/<> AKARAT ile/ve/||/<> VAKIF

( Düşünsel/fikrî temel. İLE/VE/||/<> Amaç/gaye aracı/vasıtası. İLE/VE/||/<> Yaşamsallık/hayatiyet ve hukuksallık. )


- VAKIF ile/||/<> VAKFİYE

( Kişiler ya da kurumlarca kurulmuş, yasayla görev ve yetkileri belirlenen tüzel kişilik. İLE/||/<> Herhangi bir malı vakfeden (vâkıf) tarafından, vakfın yönetimi ile ilgili hazırlanmış. Nizamnâme. Vakıf senedi de denilen vakfiyeler, kadılık siciline işlendikten sonra kesinleşirdi. )


- VAKSİN/VACCINE[İng.] değil/yerine/= AŞI


- VAKSİNASYON/VACCINATION[İng.] değil/yerine/= AŞILAMA


- VAKUM/VACUUM[İng.] değil/yerine/= HAVASIZ BOŞLUK


- VAKÜOL/VACUOLE[İng.] değil/yerine/= KOFUL


- VALF[İng.] değil/yerine/= VANA


- VÂLİD[Ar. < VİLÂDET] ile VÂLİDE[Ar.]

( Baba. İLE Ana, doğuran. )


- VANTUZ ile VAKUM

( Çekip emmeye yarayan şişe vb. alet; çekmen. | Çeşitli hayvanlarda yer değiştirmeye, kendini bir yere bağlamaya ya da yutmaya yarayan örgen. İLE Havası alınmış. | Basıncı düşürülmüş. )


- VAR/OLANI:
TÜKETMEK ile/ve/değil/yerine/<>/< YÖNETMEK


- VAR/VARLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< O


- VAR ile "VAR OĞLU VAR"


- VAR ve/||/<> VAR'IN BİLGİSİ ve/||/<> VAR'IN PAYLAŞILABİLİRLİĞİ

( Vardır. VE/||/<>/> Bilinebilir. VE/||/<>/> Her zaman, zemin ve koşulda. )


- VARDA[İt.] ile VARDAKOSTA[İt.] ile VARDA BANDIRA

( Dikkat et, savul, destur! İLE Kıyıları koruyan gemilere verilen ad. | İriyarı ve gösterişli kadın. İLE İşaretçi er. )


- VÂRİDÂT[Ar. < VÂRİDE] ile/değil/yerine ESİN/İLHAM

( Yıllık/aylık gelir. | Hatıra gelen, içe doğan şeyler. İLE/DEĞİL/YERİNE Etkilenme, çağrışım ya da içe doğmayla akla gelen, yaratıcı düşünce, duygu. )


- VARİYETE/VARIETY[İng.] değil/yerine/= ÇEŞİTLİLİK


- VARLIĞIN BİLİNCİ ile/ve BİLİNCİN VARLIĞI

( CONSCIOUSNESS OF THE EXISTENCE vs./and EXISTENCE OF THE CONSCIOUSNESS )


- VARLIK İLKELERİ ile/ve/> VAROLUŞ NİTELİKLERİ


- VARLIK-VAROLAN-ANLAM/BİLGİ


- VARLIK-VAROLAN-ANLAM/BİLGİ


- VARLIK/AD "OLUŞTURUCULUK/VERİCİLİK" ile/ve/değil/||/<>/> AKIL


- VARLIK/VAROLUŞ ve/||/<> HAK ve/||/<> HAREKET


- VARLIK/VUCUD ile/ve/değil/||/<>/> VAROLAN/VAROLUŞ/MEVCUDİYET

( Anlamın olduğu yerdir. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Anlam aranmaz/bulunmaz. )

( Nedeni, kendinde olan. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Nedeni, dışarıda olan. )

( Aklın alanında/sınırlarında. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Zihnin alanında/sınırlarında. )

( VARLIK [< BARLIK] [Türkçe'de V ile başlayan sözcük yoktur.] )

( Tektir. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Çoktur. )

( Varlık, ölçülebilir ile ölçülemezin; sınırlı ile sınırsızın; oranlanabilir ile oranlanamazın harmanıdır. )

( Kendi özüne bağlı olarak varoluş! )

( Varlığın, görünüşte ne başlangıcı ne de sonu vardır, çünkü o her an yeniden başlar. )

( Evrende, herhangi bir şey, ancak, ilişkileriyle varlaşır. )

( Birlik, barış ve varlık üretir. )

( Kendiyle çelişkide olanın, varlığı yoktur. Ya da anlık bir varlığı vardır ki, bu da aynı anlama gelir. )

( Varlaşma, ilişkilerin belirmesi; değişme, ilişkilerin değişmesi; gelişme, ilişkilerin çözülerek, ilgili nesne, olay, olgu için daha üst bir konumda, yeniden kurulmasıdır. )

( Varlığın ve yokluğun ötesinde, hakiki olanın sonsuzluğu yatar. )

( Varlığın, kendi hakkında bilinçli olması gerekmez. )

( Her ne görürseniz, o gördüğünüz, sürekli olarak sizin kendi varoluşunuzdur. )

( Bilincinde olmadığım bir şeyin, "var olmadığı"nı söylemek, tümüyle yanlıştır. )

( Bilinçli deneyiminiz dışında, var olduğunu iddia ettikleriniz, eldeki bilgilerden çıkarılmış sonuçlardır. )

( Bildiğinizi, sonuna kadar araştırın, inceleyin! Varoluşunuzun, bilinmeyen katmanlarına ulaşacaksınız. )

( VARLIK: İçerik(mahiyet) olarak harf, dışlaşmış(tezahür etmiş) olarak rakam. )

( Dış dünyada bulunan varolanların biçimleri, zihinde, kavramlar olarak bulunur. )

( Gerçek var oluşumuzun derin katmanlarına ulaştıkça, zihnimizin, yüzeydeki oyunlarının bizi pek az etkilediğini göreceğiz. )

( Varoluşta, süreklilik olamaz. )

( Kişi, kendi emeğinin varolanıdır. )

( Varlığın dört biçimi/yansıması:
* VUCUD-İ AYNÎ
* VUCUD-İ ZİHNÎ
* VUCUD-İ HATTÎ/KİTABÎ
* VUCUD-İ LİSANÎ/İBARÎ )

( VARLIK:
* Özne-nesne ilişkisinde somut(vucûd fi'l-a'yân [Ar.])
* Zihnî (vucûd fi'l-ezhân [Ar.])
* Sözlü (vucûd fi'l-ibâre [Ar.])
* Yazılı (vucûd fi'l-kitâbe [Ar.]) )

( VUCÛD-U HARİCÎ: Varoluşunu, benim istencime/irâdeme borçlu olmayan. )

( VARLIK: Ne yapacağının araçlarını bilmek açısından bilmek. )

( Bütünlük. İLE/VE/DEĞİL/<> Parça. )

( İlkeseldir. İLE/VE/DEĞİL/<> Olmayabilir. )

( Becoming has, apparently, no beginning and no end, for it restarts every moment.
What contradicts itself, has no being. Or it has only momentary being, which comes to the same.
Beyond being and not-being lies the immensity of the real.
Being need not be self-conscious.
To say that what I am not conscious of does not exist, is altogether wrong.
What you claim exists outside conscious experience is inferred.
Whatever you see it is always your own being that you see.
Investigate what you know to its very end and you will reach the unknown layers of your being.
When you reach the deep layers of your true being, you will find that the mind's surface-play affects you very little.
There can be no continuity in existence. )

( Bâtın. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Zâhir. )

( [not] EXISTENCE vs./and/but/||/<>/> PRESENCE )

( HEN TO ON )

( CUNZAI ile/ve ... )


- VARLIK ve/= DİRENÇ[+]/DİRÂYET[YETENEK]


- VARLIK ile/ve/<> VAROLAN ile/ve/<> TİN

( Hakk. İLE/VE/<> Halk. İLE/VE/<> Hüve. )


- VARLIK ile/ve VAROLMA ile/ve YOKLUK

( Akla ilişkindir. İLE/VE Zamana ilişkindir. İLE/VE Zemine/mekâna ilişkindir. )

( ... İLE/VE Gerçeklik alanıdır. İLE/VE Gerçeklik kavramıyla karşılanamaz. )


- VARLIK ile VAROLUŞ


- VARLIK ve VAROLUŞ ve İNSAN


- VARLIKBİLİM = MEHBAS-İ VÜCUT = ONTOLOGY[İng.] = ONTOLOGIE[Fr., Alm.] = ONTOLOGIA[Lat.] = ON, ONTOS[Yun.]


- VARLIKSAL ile/ve/değil VAROLUŞSAL


- VAROL-UŞSAL değil VAR OLUŞSAL


- VAROLAN BİLİM(ONTOLOJİ) ile/ve VARLIK FELSEFESİ


- VAROLAN/VAROLUŞ GÜDÜSÜ:
AZ ENERJİ HARCAMA ile/ve ÇOK ENERJİ DEPOLAMA

( Kişi, ikisinin de dengesini kuran/sağlayandır. )


- VAROLAN ile/ve/<> OLANAKLI ile/ve/<> OLASILIKLI

( MEVCUT ile/ve/<> MÜMKÜN ile/ve/<> MUHTEMEL )


- VAROLAN ile/ve/<> VAR OLMASI GEREKEN ile/ve/<> HAYAL ETTİĞİNİ/N GERÇEKLEŞTİR(İL)ME(Sİ)

( Bilim. İLE/VE/<> Felsefe. İLE/VE/<> Sanat. )


- VAROLAN ile VAROLUŞ


- VAROLANIN/NESNENİN:
YÜKLEM ALABİLMESİ ile/>< YÜKLEM ALAMAMASI

( Varlık. İLE/>< Yokluk. )


- VAROLDUĞUNDAN DOLAYI DÜŞLENEN ile/ve/||/<> DÜŞLENDİĞİNDEN DOLAYI VAR OLACAK OLAN


- VAROLMA ile VARLIK

( Kişinin elindedir. İLE Üzerine düşünülebilecek/söylenilebilecek herşeyin bulunduğu ve hiçbir şeyin bulunmadığı. )


- VAROLUŞ NESNESİ ile/ve VAROLUŞ ÖZNESİ

( EXISTENCE OBJECT vs./and EXISTENCE SUBJECT )


- VAROLUŞ'TA:
KUŞKULANILAMAZLIK ile/ve KANITLANAMAZLIK


- VAROLUŞ ile/ve/değil/<> VAROLAN

( Varolan, olasıların en iyisidir. )

( Saf varoluşta, parça fikri yoktur. )

( Varoluş başlangıçsızdır ve sonsuzdur. )

( In pure being the very idea of the particular is absent. )


- VARSAYIM = FARAZİYE = HYPOTHESIS[İng.] = HYPOTHÉSE[Fr.] = HYPOTHESE[Alm.] = SUPPOSITIO[Lat.] = HYPOTHESIS[Yun.]


- VARSILLIK/ZENGİNLİK(") ile/ve/değil/||/<>/> VARLIK/SERVET

( Bağırır. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Fısıldar. )


- VARYABL/VARIABLE[İng.] değil/yerine/= DEĞİŞKEN


- VARYANT[Fr.] ile VARYASYON[Fr.]

( Bir yol şebekesi üzerinde, belirli bir noktadan ayrılarak başka bir noktadan aynı yolla birleşen ikinci derecedeki yol. | Bir metnin, bir yapıtın, aslından az çok ayrılan değişik biçimlisi. İLE [müzik] Çeşitleme. | [dirimbilim] Değişim. )


- VARYANT/VARIANT[İng.] değil/yerine/= DEĞİŞKE/N


- VARYASYON//VARIATION[İng.] yerine ÇEŞİTLE(N)ME, DEĞİŞİK


- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂRİS[< VERÂSET | çoğ. VERESE]

( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE Kendine kalıt/miras kalan kişi/ler. )


- VAST[Ar.] ile VASAT[Ar.]


- VATAN:
MEZAR ve/||/<> İNSAN ve/||/<> DİL ve/||/<> DÜZEN/NİZAM ve/||/<> TARİH ve/||/<> DESTAN/LAR ve/||/<> GAZÂVATNÂME ve/||/<> TÜRKÜ VE AĞIT ve/||/<> NİNE VE NİNNİ ve/||/<> ROMAN ve/||/<> HATIRAT


- VATANSEVER(/PERVER) değil/yerine/= YURTSEVER


- VAZ CAYDIM değil VAZGEÇTİM


- VAZCAYMAK" değil VAZGEÇMEK ya da CAYMAK


- VAZGEÇ! ile/ve/||/<> VAZGEÇME!

( Dünyadan. İLE/VE/||/<> Kendinden! )


- VAZÎ'[Ar. < VAZ] ile VAZ'Î/VAZ'İYYE[Ar.] ile VAZÎH[Ar. < VUZÛH]

( Alçak, bayağı, âdî, aşağı. İLE Onunla ilgili, vaz'a mensup. İLE Apaçık, besbelirli, meydanda. )


- VÂZI'[Ar. < VAZ] ile VÂZIH[Ar.]

( Koyan. | Temelini koyan, kuran, yapan, hazırlayan. İLE Açık, meydanda, belirli, kapalı olmayan söz/tümce. )


- VAZİYET ETMEK değil VÂZ-I YED ETMEK

( ... DEĞİL Duruma el koymak. )


- VAZORÖLAKSASYON/VASORELAXATION[İng.] değil/yerine/= DAMAR GEVŞEMESİ


- VECÂ-İ BATN ile VECÂ-İ CENB ile VECÂ-İ MEFÂSIL

( Karın ağrısı, kuru buruntu. İLE Göğsün yan tarafındaki ağrı. İLE Eklem ağrıları. )


- VEKTÖR ile/ve/değil/||/<>/< VEKTÖR UZAYI

( )

( Bir vektör, vektör uzayının öğesidir. )


- VEL-HÂSIL/VEL-HÂSIL-I KELÂM değil/yerine/= KISACASI/SÖZÜN KISASI


- VELÂYET-İ ÂMME ile VELÂYET-İ HASSA


- VELED-İ BENÂT[Ar.] ile VELED-İ BENÎN[Ar.]

( Dişil çocukların eril ve dişil çocukları. İLE Eril çocukların eril ve dişil çocukları. )


- VELOSİTE/VELOCITY[İng.] değil/yerine/= HIZ


- VEN ile/ve/<> VENÜL

( Kanı, kalbe doğru götüren toplardamarlar. İLE/VE/<> Kılcal damar yatağı ve bir ven arasında kan taşıyan kan damarı. )


- VENUS URANIA ile/ve/||/<> VENUS PANDEMUS

( Saf Aşk. İLE/VE/||/<> Duygularla olan. )

( Gökte. İLE/VE/||/<> Yerde. )


- VERÂ'/VERÂ[Ar.] ile VER'A[Ar.] ile VERÂ[Ar. çoğ. VERÂYÂ] ile VERA'[Ar.]

( Arka, geri, öte. | Başka, gayri. | Kıç, geri, dübür. İLE Korkaklık. İLE Halk, mahluk; âlem, kâinat. İLE Haramdan kaçınma. )


- VERBAL/NON-VERBAL değil/yerine/= SÖZEL/SÖZEL OLMAYAN


- VEREM" ile/değil VEREYİM


- VEREM ve/||/<> VEREM/KOH BASİLİ(MİKROBU)[< R. Koh adından]


- VERESİYE/YAPASIYA KADAR değil/yerine VERENE/YAPANA KADAR


- VERİM / VERMİM/VERMEYİM" ile/değil VEREYİM / VERMEYEYİM


- VERİNİN/BİLİNİN/BİLGİNİN:
DAĞITIMI ile/ve/||/<> DENETİMİ


- VERİP VERİŞTİRME


- VERİVERMEK ile VERİ VERMEK


- VERTEKS/VERTEX[İng.] değil/yerine/= TEPE | KAFA TEPESİ


- VESAİRE["VESAYRE" değil!] ile/ve/> VE ŞAİRE


- VESVESE[Ar.] ile VEHM[Ar.]

( Çoğunlukla gereksiz, sürekli tekrarlayan, kişiyi huzursuz eden "düşünceler".[Çoğu zaman kişilerce "dini ya da ahlâkî kaygılarla ilişkilendirilir" ve kişinin huzurunu bozan, kişiyi kuruntuya düşüren bir etkisi ve işlevi vardır.] İLE Gerçekte var olmayan ya da olasılığı çok düşük olan bir durumu gerçekmiş gibi sanmak, kuruntu yapmak anlamına gelir. )


- VEZÎR-İ A'ZAM ile VEZÎR-İ MAÂL-İ SEMÎR

( Başvekil, en büyük vezir, sadrâzam. İLE Yüksek niteliği/vasfı olan vezir. )


- VEZİR ile/||/<> VEZİR-İ ÂZÂM

( Bakan. İLE/||/<> Sadrazam, başbakan. )


- VİBRASYON[Fr./İng. < VIBRATION] ile REZONANS[Fr./İng. < RESONANCE]

( Titreşim. İLE Düzgün itmelerin etkisiyle bir salınım genliğinin artışı. )


- VİCDAN AZÂBI değil/yerine/= BULUNÇ/DUYUNÇ ACISI


- VİCDANSIZ FİKİR/FİKİRSİZ VİCDAN yerine AKIL

( REASON instead of IDEA WITHOUT CONSCIENCE/CONSCIENCE WITHOUT IDEA )


- VİLÂYÂT-I SELÂSE[Ar.] ile VİLÂYÂT-I SİTTE[Ar.]

( 3 ŞEHİR ile 6 ŞEHİR )

( Selânik, Manastır, Kosova'ya verilen ortak ad. İLE Erzurum, Van, Harput[Mâmûretülazîz]/Elazığ, Sivas, Bitlis ve Diyarbakır'a verilen ortak ad. )


- VİLÜS/VILLUS, VILLI[İng.] değil/yerine/= PARMAKSI ÇIKINTI


- VİRÜLAN/VIRULENT[İng.] değil/yerine/= SAYRILANDIRAN


- VİRÜLANS/VIRULENCE[İng.] değil/yerine/= SAYRILANDIRMA YETISİ


- VİRÜS:
YAPISI SAĞLAM ile/değil/>< YAPISI BOZULMUŞ


- VİSKOZ[Fr.] ile/ve/<> VİSKOZİTE

( Selülöz türevlerinin üretiminde kullanılan, koloidal selülöz çözeltisi. İLE/VE/<> Ağdalı, koyu kıvamlı bir maddenin özelliği, ağdalık. )


- VİSKOZİTE/VISCOSITY[İng.] değil/yerine/= AKIŞMAZLIK


- VİVİ- ile/||/<> VİT- ile/||/<> BİO-/BİS-/-BİOSİS/-BİOTİC ile/||/<> -THANASİA/THANAT-/THANATO-/-THANATOUS ile/||/<> KİNE-/KİNESİ-/KİNESİA-/KİNESİO-/-KİNESİS/KİNETO-/CİNE-/CİNESİ-/CİNETO-

( Canlı, yaşayan. İLE/||/<> Canlılıkla ilgili, canlılarla ilgili. İLE/||/<> Yaşamla ilgili, canlılıkla ilgili, özel yaşam nitelikleri ile ilgili. İLE/||/<> Ölüm, ölüm biçimi, ölüme neden olan. İLE/||/<> Hareketle, yönelimle ilgili, hareketli. )


- VİZYON/VISION[İng.] değil/yerine/= UZAKGÖRÜ, UZGÖRÜ | GÖRME | GÖSTERİM


- VOYVODA[Slavca] ile VOYVODALIK

( Osmanlılar'ın, Eflak ve Buğdan Beylerine verdikleri san. İLE Voyvoda egemenliği. | Voyvoda egemenliği altındaki ülke. )


- VUCÛD-U GAYRÎ ile VUCÛD-U GAYBÎ

( Kendin dışındaki tüm varolanlar. İLE Duyulara konu ol(a)mayan varolanlar. )

( Madde. İLE Maddesi olmadan/olmayan olan/bulunan. )


- VUKÛF-İ ADEDÎ ile/ve VUKÛF-İ KALBÎ ile/ve VUKÛF-İ ZEMANÎ


- VYAKTA ile VYAKTİ ile VYAKTİTVA ile AVYAKTA

( Tezahür halindeki madde, tekâmül etmiş doğa. İLE Kişi, dış benlik. İLE Kişilik, gövde ile özdeşleşmişlik. İLE Tezahür etmemiş, meknuz. )


- WINDOWS 10:
PRO ile HOME

( İlgili FaRkLaR'ı okumak için burayı tıklayınız... )


- WINDOWS 10:
SYSTEM32 ile SysWOW64

( İlgili FaRkLaR'ı okumak için burayı tıklayınız... )


- WOUND ile SCAR

( Yara. İLE Yara izi. )


- XEN-/XENO- ile/||/<> XER-/XERO-

( Yabancı, garip. İLE/||/<> Kuru. )


- YA ÖYLE, YA ÖYLE ile YA ÖYLE, YA BÖYLE


- YA RESULULLAH değil YA RESULALLAH


- YABANCILAŞMA ile/ve YANILSAMA


- YADA ile/değil YÂDA[< YÂD(Fars.) + A(Tr.)] ile/değil YA DA

( Doğal taş. İLE/DEĞİL Anma/ya. İLE/DEĞİL Bağlaç.[Seçeneği, çeşitliliği ya yeğlemeyi/tercihi belirten söz.] )


- YADERKLİK = İĞTİYAR = HETERONOMY[İng.] = HÉTÉRONOMIE[Fr.] = HETERONOMIE[Alm.] = HETEROS:BAŞKASI, NOMOS:YASA[Yun.]


- YADSIMA = NEFİY/NEFY = NEGATION = NÉGATION[Fr.] = NEGATION[Alm.] = NEGATIO[Lat.] = APOPHASIS[Yun.] = NEGACION[İsp.]


- YAĞ BEZESİ ile/ve/<> YAĞ KİSTİ ile/ve/<> YAĞ BİRİKİNTİSİ


- YAĞ ile YAĞ ASİDİ

( Trigliseritlerden oluşan organik bileşikler. İLE Uzun zincirli karboksilik asitler. )


- YAĞLARI/NI YAKMAK değil YAĞLARI/NI ERİTMEK


- YAĞYI/YAĞSI değil YAĞI


- YÂHÛ[Ar.] ile YÂ-HÛ[Ar.]

( Ey Tanrı/Allah'ım! [Dervişlerin, "Allahısmarladık" yerine birbirine verdikleri selâm. asıl karşılığı YÂ-MEN-HÛ] İLE Ey o zât![Ey Allah!] | Hey, bana bak, baksan a!, a canım, adam!, adamlar!, ey sen!, duymuyor musun? )


- YÂHUT değil/yerine/= YA DA


- YAKAN TOP değil YAKANTOP


- YAKI ile/<> YAKIAĞACI ile/<> YAKIOTU

( Bazı sayrılıkları sağaltmak amacıyla bir bez üzerine yayılıp gövdenin bazı yerlerine konulan, koyuca lapa ya da özel biçimde yapılmış eczalı parça. İLE/<> Kabukları, yakı olarak kullanılan, defne türünden bir ağaç. İLE/<> Küpeçiçeğigillerden, kırmızı ya da pembe çiçekli, sulak yerlerde yetişen, küçük bir süs bitkisi. )

( ... cum DAPHNE QUIDIUM cum EPILOBIUM )


- YAKIN/YAKINEN ile YAKÎN[< YAKN]/YAKÎNEN

( Yakın: Uzaklık/mesafeyle ilgilidir[uzakta olmayan] | Muhabbet ve sevgi duyulan, dayanışma içinde olunan kişi/ler. İLE/DEĞİL Kesinlik, eminlik. | Ölüm. | İlm-el-Yakîn > Ayn-el-Yakîn > Hakk-el-Yakîn )

( Yakından tanımak/bilmek, bir yakını olarak değerlendirmek. İLE/DEĞİL Kesin veri/bilgi ile değerlendirmek/bilmek. )

( YAKÎN ile ZANN ile ŞEKK ile VEHM
[ %100 İLE %50 üzeri. İLE %50 İLE %50 altı. ] )


- YAKİNEN[Ar.] ile YAKİNÎ[Ar.]

( Kesin/kat'î olarak, hiç şüphe edilecek bir tarafı bulunmaksızın. İLE Kesin/kat'î, şüphe edilmeyecek bilgiye ait, onunla ilgili. )

( Sığır boynuzu. İLE Otlağa salınmış hayvan sürüsü. | Güçlü, saldırıcı. | Koşucu, koşan. )


- YAKIŞAN/YAKIŞMAYAN" ile/ve/değil/||/<>/< UYGUN DÜŞEN/DÜŞMEYEN


- YAKLAŞIK OLARAK ile/ve/||/<>/> SONSUZ İŞ/GÖREV

( Newton. İLE/VE/||/<>/> Kant. )

( QUAM PROXIME > INFINITE TASK )


- YAKLAŞIM/YORUM:
ELEŞTİREL ile/değil/yerine/>< ENTELLEKTÜEL


- YAL DERVİŞİ/EHLİ ile KAL DERVİŞİ/EHLİ ile HAL DERVİŞİ/EHLİ

( YAL: Yol yiyeceği. )

( Derviş, iyi niyetini bilgeliğiyle birleştirebilmiş insandır. )

( ELE GELENİ YERSİN
DİLE GELENİ DERSİN
BÖYLE DERVİŞLİK DURSUN
SEN DERVİŞ OLAMAZSIN )

( DERVİŞİN...
HER SÖYLEDİĞİ DOĞRU OLMALI
HER DOĞRUYU SÖYLEMEK DOĞRU DEĞİLDİR
HER SÖYLEDİĞİ HAKK OLMALI
HER HAKK'I SÖYLEMEK HAKKIN DEĞİLDİR )

( Keşkül Dergisi'nden: Derviş I, Derviş II )


- YALAKACI değil YALAKA


- YALAN KONUŞMAK değil YALAN SÖYLEMEK


- YALAN SÖYLEMEK ile/ve/değil DOĞRUYU SÖYLEYEMEMEK

( [not] TO LIE vs./and/but NOT TO SAY THE TRUTH )


- YALAN SÖYLÜYORSUN! değil YALAN!

( Doğru/yanlış, tüm bireylere ve olguya/olaylara tâbidir. Dolayısıyla doğrudan ya da "dolaylı" olarak belirli/bir kişiyle sınırlanamaz/odaklanamaz! )


- YALAN-YANLIŞ


- YALAN ile/ve/||/<>/> UTAN(DIR/IL)MAK


- YALAN ile/ve/değil/||/<> YANLIŞ

( İzin verilmez. İLE/VE İzin verilebilir. )

( [argo] MAVAL[: Uydurma söz.] ile/ve ... )

( "Yalan söylemişim" ve "Yanlış anlattım" diyemeyiz.["Yalan söyledim" ve "Yanlış anlatmışım" diyebiliriz.]
"Zannedersem" de diyemeyiz.["Zannediyorum/zannederim" diyebiliriz.] )

( MEYN ile/ve GALAT
BECEL: Yalan, iftirâ. | Şaşma.
BEHÎTE: İftirâ, yalan söz. )

( LIE vs./and WRONG )

( MAVAL[: Uydurma söz.] ile/ve ... )


- YALANLAMAK ile/değil/yerine YANLIŞLAMAK


- YALÇIN ile YALMAN ile YALPAK ile YALPI ile YALPIK ile YALPILI

( Düz, sarp. | Düz, kaygan. İLE Eğik, eğinik. | Sarp, dik. | Kesici ve batıcı araçların, kesen ya da batan bölümü. İLE Sokulgan, cana yakın. | Yüze gülücü, dalkavuk. | Sarp yer, uçurum. İLE Eğimli yüzey, yamaç. | İki tepe arasındaki düzlük. İLE Derinliği az ve geniş olan, yayvan. İLE Bir yanı, öbüründen yüksek ya da kalın. )


- YALIN (ÖNERME) = VAKİİYE = ASSERTORIC[İng.] = ASSERTORIQUE[Fr.] = ASSERTORISCH[Alm.] = ASSERERE[Lat.]


- YALIN/LIK ile/ve/<> ZARİF/ZARÂFET


- YALINGAÇ ile YALINKAT

( Kabuğu çatlayıp soyulan. İLE Tek katı olan. | Sağlam olmayan, dayanıksız. | Basit, derinliği olmayan, üstünkörü. )


- YALITMA/YALITIK/İZOLE[Fr., İng. ISOLE < Lat.] ile YOK ETME, GİDERME/İZALE[Ar.]


- YALNIZ OLMAK ile/değil YALNIZ KALMAK


- YALNIZ, İNSAN, ... değil YALNIZCA İNSAN, ...


- YALNIZLIĞINA KAÇMAK ile/ve/||/<> YALNIZLIĞINDAN KAÇMAK


- YALNIZLIK:
FARKINDA OLUNMAYAN ile/değil/yerine FARKINDA OLUNAN

( Hakkında, "konuşabildiğin". İLE/DEĞİL/YERİNE Susmaktan başka çarenin olmadığı. )


- YAMPALA ile YAMPİRİ

( Birinin, yeni bir durum karşısında ne yapacağını kestiremeyerek şaşkınlık geçirdiğini teklifsiz ve alaylık olarak anlatan, "yampala zeydün" deyiminde geçer. İLE Eğri büğrü, yan yan ve çarpık bir biçimde. )


- YAN MASAMDA ile YANMASAM DA


- YAN SANAYİ(") ile/ve/||/<> DOLAYLI NEDENLER/SONUÇLAR


- YAN YANA (GELMEK)


- YANA-YAKILA (ARAMAK)


- YANAR DAĞ değil YANARDAĞ


- YANİ ile/ve/değil/yerine/||/<> YA DA


- YANILGI ile/ve/<> YANILTI

( Yanılma durumu, yanlış davranış. | Bir sanatla, bir bilimle ilgili kuralların gereği gibi uygulanmayışından doğan sonuç. | Yanlışı doğru ya da doğruyu yanlış sanma. İLE/VE/<> Sonucu bakımından çok önemli olmayan yanlışlık. )


- YANILMA ile/ve/değil/||/<> YANILSAMA


- YANILMAZ/LIK ile/ve/değil/||/<>/< YANILABİLİR/LİK


- YANILTMACA ile YANILTMAÇ

( Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme. | Başkasını yanıltmak için, doğru olmadığı bilinerek yapılan uslamlama ve çıkarsama. İLE Ötekini yanıltıp başka şey söylemesine yol açacak biçimde düzenlenmiş söz. )


- YANILTMAK ile/değil YANLIŞLAMAK


- YANKI(LANMA) ile YANSI(MA)

( TÛF ile ... )


- YANKI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SELEN/SES

( AKSİSEDÂ, BİNT-ÜL-CEBEL[ )

( Yankı değil ses ol! )

( [not] ECHO vs./and/but/||/<>/< VOICE
VOICE instead of ECHO )


- YANLARIM AĞRIYOR ile AĞRIYAN YERLERİM YANIYOR


- YANLIŞ ANLAMAK ile/değil YANLIŞ ANLAMLANDIRMAK

( Dünya, çeşitliliği içinde zengindir, fakat sizin yabancılık ve korku duymanız yanlış anlama yüzündendir. )

( [not] TO UNDERSTAND WRONGLY vs./but WRONG MEANING
The world is rich in diversity, but your feeling strange and frightened is due to misapprehension. )


- YANLIŞ ANLAŞMA değil YANLIŞ ANLAMA/ANLAŞILMA


- YANLIŞ ANLAŞMAZLIK değil YANLIŞ ANLAMA/ANLAŞILMA ya da ANLAŞMAZLIK


- YANLIŞ YERDE/ZAMANDA/KOŞULLARDA:
KALMAK değil/yerine KALKMAK


- YANLIŞ ile YANILGI

( Bizi yanıltan, kendi imgelememizdir. )

( MISTAKE vs. DEFICIT
It is your own imagination that misleads you. )


- YANLIŞ ile/ve/<>/< YANLI İŞ


- YANLIŞIN/HATANIN/SUÇUN:
SAHİBİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NEDENİ


- YANLIŞLANABİLİRLİK ile/ve/>/değil/yerine DAHA DA İYİ BİR ARAŞTIRMA/ÇALIŞMA


- YANLIŞLIK/YANLIŞSIN ve/> "YANMIŞLIK"/YANMIŞSIN

( SEHV ve/> ... )

( MISTAKE and/> ... )


- YANLIZ değil YALNIZ

( "Yalın"dan akılda kalabilir. )


- YANSITMAK ile/ve/||/<>/> YAYGINLAŞTIRMAK


- YAP! | YAPSANA ile/değil/yerine YAPAR MISIN / YAPIYORUZ


- YAP(IL)ABİLİTE değil YAPILABİLİRLİK


- YAPABİLECEKLERİMİZ ile/ve/||/<> YAPAMADIKLARIMIZ

( Heyecan verir. İLE/VE/||/<> Rahatsızlık verir. )


- YAPAMAM değil/yerine/>< YAPABİLİRİM

( )

( [not] I CAN'T DO IT but/>< I CAN DO IT
I CAN DO IT instead of I CAN'T DO IT )


- YAPAMAYACAĞINI ZANNEDEN değil/yerine/>< YAPABİLECEĞİNE İNANAN


- YAPAMAZSIN ile/değil/yerine YAPMAMALISIN


- YAPAN ile/ve/<> YAPTIRAN


- YAPARAKTAN/EDEREKTEN değil YAPARAK/EDEREK


- YAPARIM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAPAYIM


- YAPAY "ZEKÂ":
OTONOM ile/ve/<> OTONOM OLMAYAN ile/ve/<>
YARI OTONOM


- YAPI/İMAR:
"BARIŞI" ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> "AFFI"


- YAPICI/LIK ve/||/<>/>/< YAPILANDIRICI/LIK


- YAPILACAK ile/ve YAPILABİLECEK

( Yapılan her şey sizin tarafınızdan, yani evrensel ve tükenmez enerji tarafından yapılır. )

( GOING TO DO vs./and SHOULD TO DO
Whatever is done, is done by you, the universal and inexhaustible energy. )


- YAPILACAK ile YAPILABİLECEK

( GOING TO DO vs. SHOULD TO DO )


- YAPILAN İLE YAPIL(MA)MASI GEREKEN ile/ve/||/<>/>< YAŞANILAN İLE YAŞANIL(MA)MASI GEREKEN


- YAPILAN İŞ:
ELİNE YAKIŞSIN ile/ve/değil/||/<>/< ELİNE YAPIŞSIN


- YAPILAN/SÜRDÜRÜLEN YANLIŞA:
KİMSE BİR ŞEY DİYEMEZ ile/ve/değil/||/<>/< KİMSE ENGELLEYEMEZ


- YAPILAN ile/ve/||/<>/>< YAPIL(MA)MASI GEREKEN


- YAPILAN ile/ve/<> YAPILMAKTA OLAN


- YAPILANDIRILMIŞ VERİ ile/ve/||/<> YAPILANDIRILMAMIŞ VERİ


- YAPIM EKLERİNDE:
ADDAN AD ile/ve/||/<> ADDAN EYLEM ile/ve/||/<> EYLEMDEN AD ile/ve/||/<> EYLEMDEN EYLEM

( )


- YAPITI(KİTABI/YAZIYI), BİRİ(LERİ)NE:
"ARMAĞAN ETMEK" değil SUNMAK/İTHAF ETMEK

( Dünyaya verebileceğimiz en büyük armağan, kendi dönüşümümüzdür. )


- YAPITLAR/KÜLLİYELER:
SELÂTİN[< SULTAN] ile/ve/||/<>/> SADRAZAM ile/ve/||/<>/> TEKKE

( Sultanların adına yaptırılan ve birden çok minaresi bulunan büyük camilere ve yapıtlara verilen ad. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> ... )


- YAPMA!:
SUSACAKKEN KONUŞMAK ve/||/<> KONUŞACAKKEN SUSMAK


- YAPMA/YAPAY ile SAHTE/ÇAKMA[argo]


- YAPMACIK OLUP "SEVİLMEK" ile/değil/yerine/>< KENDİN OLUP BEĞENİLMEMEK


- YAPMADINSA/SÖYLEMEDİNSE değil YAPMADIYSAN/SÖYLEMEDİYSEN


- YAPMAK ile/ve/||/<>/< YAPILANDIRMAK


- YAPMAK ile/ve/yerine YAŞAMAK

( TO DO vs./and TO LIVE
TO LIVE instead of TO DO )


- YAPRAK ile YAPRACIK

( ... İLE Küçük yaprak. )


- YAPRAKBİTİ/FİDANBİTİ ile YAPRAKBİTLERİ

( Yaprakbiti ailesinden olan böceklerin genel adı. İLE Duyargaları ve hortumları eklemli, bir milimetre boyunda, yumuşak gövdeli eşkanatlılar ailesi. )


- YAPTIĞINI "ÖVMEK" değil/ne yazık ki/> YAPTIĞINI YIKMAK


- YAPTIKLARIN ile/ve/> YAPACAKLARIN

( Yaptıkların, yapacaklarının göstergesidir/güvencesidir(teminatıdır). )


- YÂR ile/ve/< YARDIMCI/MUÎN[Ar. < AVN: İâne eden.]

( LAURUS NOBILIS cum DAPHNE PONTICA cum DAPHNE GNIDIUM )


- YAR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< YAREN


- YARA-BERE (İÇİNDE OLMAK/KALMAK)


- YARADANCILIK = DEISM[İng.] = DÉISME[Fr.] = DEISMUS[Alm.] = DEUS[Lat.]


- YARALANMAK / YARALANABİLİR/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YARARLANMAK / YARARLANILABİLİR/LİK


- YARALIYOR ile/değil YER ALIYOR


- YÂRÂN[Fars. < YÂR]/YÂREN ile YARAN ile YARAĞIN

( Dostlar. | Bir erek çevresinde toplanmış ya da aynı ereği güttükleri için biraraya gelmiş olanların tümü. İLE Yarma işlemini/eylemini gerçekleştiren kişi. )


- YARATMA ile YARATIM ile YARATIŞ

( Olmayan bir şeyi var etmek. | Anlak ve düşgücünden yararlanılarak, o zamana kadar görülmeyen, yeni bir şey ortaya koymak. | Olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, aracı olmak. İLE Yaratma eylemi. İLE Yaratma eylemi ya da biçimi. )


- YARDIMCILARIN:
ÇOKLUĞU ile/yerine/değil YARARLILIĞI

( Bazı koşullarda, kimse, bize yardımcı olamaz. )


- YARGIÇ ile YARGICI

( Ulus adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda ya da uyuşulmayan işlerde, yasayı yerine getirmekle, tüzeyi gerçekleştirmekle görevli kişi. İLE Bir anlaşmazlığı çözmek için iki tarafın başvurduğu kişi ya da kendine seçme yetkisi verilen bilirkişi, hakem. )


- YARGILARIN SINIFLANDIRILMASINDA:
ANALİTİK | SENTETİK ile/ve/||/<> A PRIORI | A POSTERIORI

( --------------- |     A PRIORI      |     A POSTERIORI      |
------------------------------------------------------------------------ |
ANALİTİK     | Analitik a priori   |    Analitik a posteriori   |
------------------------------------------------------------------------ |
SENTETİK   | Analitik a priori   |    Sentetik a posteriori  |
------------------------------------------------------------------------- | )


- YARGISIZ "İNFAZ" ile/ve/değil/ne yazık ki/<>/> "YARGILI" İNFAZ


- YARGITAY/TEMYİZ SÜRESİ BAŞLANGICI:
TEFHİM İLE değil TEBLİĞ İLE

( Haberi okumak için burayı tıklayınız... )


- YARIM-YAMALAK (BIRAKMAK)


- YARIM ile YARILANMA SÜRESİ

( ... İLE Bir radyoaktif madde miktarının, başlangıç değerinin yarısına düşmesi için geçen ve T1/2 = In2 / λ ile verilen süre. [Burada, λ, bozulma sabitidir.] )

( NİM ile ... )


- YARIMI KADAR değil YARISI KADAR


- YARIN, BİR GÜN (İŞİNE YARAMASI, KARŞI(SI)NA ÇIKMASI)


- YARININI İYİLEŞTİRMENİN YOLU/YÖNTEMİ ve/||/<>/&lt;/: BUGÜN, NEYİ YANLIŞ YAPTIĞINI BİLMEK


- YARIŞ ile YARIŞMA


- YARIŞMALARDA:
"(YARIŞ) KOŞULUYOR" değil/yerine "(YARIŞ) SÜRÜYOR/SÜRDÜRÜLÜYOR"


- YAŞ ve/||/<>/> YAVAŞ/LIK


- YASA ile/ve YAPTIRIM

( KANUN ile/ve MÜEYYİDE )

( LAW vs./and SANCTION )


- YAŞADIĞIN GİBİ "DÜŞÜNMEK" ile/değil/yerine/>< DÜŞÜNDÜĞÜN GİBİ YAŞAMAK

( )


- YASAK ile/ve/||/<> YAZIK


- YASAL ile YASAL OLMAYAN


- YASALAR/KANUNLAR:
"İLÂHÎ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/⊇/< BEŞERÎ/İNSANİ

( (Olan ve olması gereken...
Belirli ve yaygın bir kesime. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/⊇/< [ne iyi ki] Herkese. )

(Çoğunluk/yaygın/baskın olmasına karşın olmaması gereken...
Herkese. İLE/VE/||/<> [ne yazık ki] Belirli bir kesime. )


- YASALARINLA" değil YASALARIYLA


- YAŞAM ARAÇLARI ile/ve/||/<> YAŞAM BİÇİMLERİ


- YAŞAM BOYU:
DERS ile/değil/yerine/ya da/>< DOST

( Bir kişiye tamamen güvendiğinizde, kesin olarak deneyimleyeceğiniz, ikisinden biridir. )


- YAŞAM:
"TASARRUF"
değil
ya İSRAF ya da/değil/yerine SARF


- YAŞAM:
"YANLIŞ(LAR)A KATLANMAK İÇİN" ile/değil/yerine/>< YANLIŞ(LAR)I DÜZELTMEK ÜZERE


- YAŞAM'DA:
ANLATIM ile/ve ANLAM

( Yaşam, anlatım ile anlamın birbirinden ayrılmasıyla aydınlanır. )

( The life gets the enlightenment by seperation of expression from meaning. )

( EXPOSITION/EXPRESSION vs./and MEANING (:IN LIFE) )


- YAŞAM/HAYAT ve/=/<> HAYIR!

( Yaşam/ın, "Hayır!"lar(ın) ile/üzerinden, "Ne yapmayacağını bilerek" oluşur/oluşturulur. )


- YAŞAM/IM ÇOK SIKICI değil (YETERİNCE) PARA(N) YOKTUR


- YAŞAM/YAZIN/ŞİİR/MÜZİK/DANS:
KURT, ... ve/||/<> KUŞ, ... ve/||/<> AT, ...

( ...'un, sürüsüyle gittiği gibi. VE/||/<> ...'un, havada uçtuğu gibi. VE/||/<> ..'ın, ovada koştuğu gibi. )


- YAŞAM ve/||/<>/>/< YAŞ


- YAŞAM ile/ve/değil/yerine YAŞAM DEĞERLERİNİN BİLİNCE TAŞINMASI


- YAŞAM ile YAŞAMAK

( Hayat hayatla beslenir. Doğada bu süreç zorunluludur, toplumda ise gönüllü olmalıdır. )

( Sorgulanmayan yaşam, yaşam değildir. )

( Yaşam, suyun toprağa karışmasıdır. )

( LIFE vs. SURVIVE
Life lives on life. In nature the process is compulsory, in society it should be voluntary. )


- YAŞAM ile YAŞANTI

( LIFE vs. LIVING )


- YAŞAMAK ile/ve YAŞANTILAMAK

( TO LIVE vs./and EXPERIENCE )


- YAŞAMDA:
[ya] "TOZU, DUMANI YUTMAK" ile/değil/yerine/ya da/>< TOZU DUMANA KATMAK


- YAŞAMDAN KAÇMAK değil/yerine/>< YAŞAMI KAÇIRMAMAK


- YAŞAMI KOVALAMAK ile YAŞAMI YAKALAMAK


- YAŞAMI ÖĞÜTMEK değil/yerine YAŞAM ÜRETMEK


- YAŞAMIN ANLAMI ile/ve YAŞAMIN DENEYİMİ


- YAŞAMIN UZAMASI ile/ve/değil/= BEREKETLENMESİ


- YAŞAMIN, GİDEREK KOLAYLAŞMASI değil BİZİM, GİDEREK GÜÇLENMEMİZ


- YAŞAMIN:
ANLAŞILMASI ile/ve/||/<>/> YAŞANMASI

( Geriye doğru. İLE/VE/||/<>/> İleri doğru. )


- YAŞAMLAR:
YARI MADDÎ ile/ve YARI MANEVÎ

( İçinde manevî bir boşluk bulunan ve dışa sürekli neşe vuran kişi değersiz, boş zevklere kanacaktır. Mutlaka, giderek kendiyle olan bağını koparacaktır. )


- YAŞAMSAL(VİTAL) ile/ve/<> YAYILMACI/BULAŞICI(VİRAL)


- YAŞANILAN ile/ve/||/<>/>< YAŞANIL(MA)MASI GEREKEN


- YAŞANTIYLA ile/ve/||/<> YAŞANTIDA


- YAŞAYAN/YAŞAMAK/"YAŞAMASI" ile/ve/<>/değil VAROLAN/LAR

( İnsan için geçerlidir. İLE/VE/<>/DEĞİL İnsan ve insan/lar dışındaki herşey için geçerlidir. )

( Herkes. İLE/VE/<>/DEĞİL Herşey. )


- YAŞIMDAYIM" değil YAŞINDAYIM


- YAŞLANDIĞINDA/N DOLAYI OYNAMAYI/GÜLMEYİ BIRAKMAK DEĞİL ile/ve/değil/||/<> OYNAMAYI/GÜLMEYİ BIRAKTIĞINDA/N DOLAYI YAŞLANMAK


- YAŞLANMA ile HUTCHINSON - GILLFORD ERKEN YAŞLANMA SENDROMU / PROGERIA


- YAŞLANMADAN YAŞ ALMAK ile/değil/yerine/>< YAŞLANMAK


- YAŞLANMAK değil YAŞ ALMAK

( Erkekler, yaşını saklamaya; kadınlar ise saklamamaya başladığı zaman yaşlanmaya başlamıştır. )

( Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, soluğunuz kesilir fakat görüş açınız genişler. )


- YAŞLI ile YAŞLICA

( ... İLE Biraz yaşlı olan. )


- YATAY/UFKÎ ile/ve/değil YASSI

( Durgun bir su yüzeyine koşut, düşey doğrultusuna dikey olan. İLE/VE/DEĞİL Yayvan ve düz. )


- YATAY ile YATIK


- YATIK ile YATKIN

( ... İLE Bir yana eğilmiş. | Çok durmaktan, sağlamlığını yitirmiş, çürük. | Benimsemiş, alışmış, eğilimli. | Yetenekli, becerikli. )


- YATILI ile YATALAK

( Geceleri de kalınıp yatılan. | Geceleri de kalıp yatan öğrenci. İLE İnme ya da sakatlık gibi bir nedenle yataktan kalkamayan. )


- YATIRIMIN(PARANIN/ALTININ) ...:
"DEĞERLENMESİ" ile/ve/değil/||/<>/< DEĞERİNİ KAYBETMEMESİ


- YAVUZ SELİM CAMİSİ ve YAVUZ SELİM TÜRBESİ

( Fatih'te, Yavuz Sultan Selim semtindelerdir. [Türbesi, caminin arka bahçesindedir.] )

( Yavuz Sultan Selim'in başlatmıştır, oğlu Kanuni Sultan Süleyman tamamlamıştır. [1522] [Mimar Acem Ali] VE 1583'te inşa edilmiştir. )


- YAVUZ SELİM CAMİSİ ve YAVUZ SELİM TÜRBESİ

( Fatih'te, Yavuz Sultan Selim semtindelerdir. [Türbesi, caminin arka bahçesindedir.] )

( Yavuz Sultan Selim'in başlatmıştır, oğlu Kanuni Sultan Süleyman tamamlamıştır. [1522] [Mimar Acem Ali] VE 1583'te inşa edilmiştir. )


- YAYIK ile YAYILI

( Yayılmış, yayvan. İLE Yayılmış, serilmiş. )


- YAYILMADA:
[ya] TİCÂRET ve [ya] DİYÂNET ve [ya] SİYÂSET


- YAYMA/K ile YAYGINLAŞTIRMA/K


- YAYMA/YAYILMA ile YAYGINLAŞMA


- YAYMA ile YAYILMA


- YAZ(IL)MAYA GEREK/DEĞER DUYULAN (/DUYULMUŞ/DUYULACAK OLAN) ile/ve YAZ(IL)MAYA GEREK/DEĞER DUYULMAYAN (/DUYULMAMIŞ/DUYULMAYACAK OLAN)


- YAZAÇ/HARF/ÜNSÜZ ile/||/<> KÖK YAZAÇ/HARF-İ ASLÎ ile/||/<> AKICI ÜNSÜZ/SELÂSET ile/||/<> AKICI ÜNSÜZ/SELÂSET ile/||/<> ÜNSÜZ/SÂKİN ile/||/<> ÜNSÜZ/SÂKİN

( Bir abeceyi oluşturan ve tek başına ya da kendiyle aynı türden öğelerle birlikte bir sesi ya da ses öbeğini göstermek için kullanılan yazı öğelerinin, çizimsel belirtkelerin her biri. İLE/||/<> Bir sözcüğün kökünde bulunan esas yazaç. İLE/||/<> Ağız yolunun kapanması ya da açılmasıyla oluşan ünsüz[re, Idm, nun]. İLE/||/<> Hareke[sesçil im] ile okunmayan yazaç/harf. | Harekesiz yazaçlar. İLE/||/<> ... )

( Zevâtûs-selâse: Üç yazaca sahip olan [ortası illetli] sözcükler.
Zevâtül-erbaa: Dört yazaca sahip olan [sonu illetli] sözcükler. )


- YAZAR ile YAZICI


- YAZIK ile YAZIKLAR OLSUN!


- YAZILABİLECEK OLAN ile YAZIL(A)MAYACAK OLAN


- YAZILIM UZMANI ile/ve/<> YAZILIM GELİŞTİRİCİ ile/ve/<> YAZILIM KORSANI

( )

( Çoğu yazılım uzmanı ve geliştiriciler bile yazılım korsanlarının göz önünde bulundurdukları kadar yaratıcı değildir. İLE/VE/<> Çoğu yazılım uzmanı ve yazılım korsanı, geliştiricilerin eğitim ve deneyimlerine sahip değildir. İLE/VE/<> Tüm yazılım korsanları, aynı zamanda yazılım "uzmanı ve geliştiricisidir". )

( Many programmers, and even developers, are not creative enough to be considered hackers. VS./AND/<> Many programmers, and even hackers, are not educated or experienced enough to be considered developers. VS./AND/<> All hackers and developers are programmers. )

( The Difference Between a Programmer, a Hacker, and a Developer )

( PROGRAMMER vs./and/<> DEVELOPER vs./and/<> HACKER )


- YAZILIM ile/değil YAZIM
(HATASI/DÜZELTMESİ)


- YAZIN/EDEBİYAT ile/ve/||/<> SAMİZDAD YAZIN/EDEBİYAT


- YAZININ(YAZI-NIN) ile YAZININ(YAZIN-IN/EDEBİYATIN)


- YAZMA'NIN ÖĞELERİ/UNSURLARI


- YAZMA ile/ve/> BASMA/BASKI

( Elle yazılan her her şeye yazma denir. )

( Yazma, elle yazılan kitaptır. )

( Yazma kitap terimiyle, elle yazılmış mektup, ahid-nâme, vesika, vb. unsurlar dışarıda bırakılır. )

( Yazma kitap terimiyle, ister sahife, ister tomar, isterse kitap şeklinde olsun, defter suretinde birbirine iliştirilip ciltlenmiş eser anlaşılır. )

( Yaprak/varak numarası alır.[1b[sağ]/1a[sol] İLE/VE/> Sayfa numarası alır. )


- YEDİ BİLİM:
ÜÇ İLİM ile/ve/<>/sonra DÖRT BİLİM DALI

( DİLBİLGİSİ(GRAMER) VE MANTIK(LOGIC) VE HİTÂBET(RETORİK) ile/ve/<>/sonra MATEMATİK VE GEOMETRİ VE ASTRONOMİ VE MÛSİKÎ )

( SEPTUM ARTES LIBERALES: YEDİ ÖZGÜR(SERBEST) BİLİM ["Art" sözcüğü sanat değil bilim anlamına kullanılırdı.] )


- YEDİ EMİN değil YED-İ EMN

( ... DEĞİL Emin el/ler. )


- YEĞİN ile/>< YEĞNİ

( Zorlu, katı, şiddetli. | [mecaz] Baskın, üstün. İLE/>< Ağır olmayan, hafif. | Ciddi olmayan. )


- YEL/RÜZGÂR YÖNLERİNDE:
YILDIZ ile KIBLE ile GÜNDOĞUSU ile GÜNBATISI

( Kuzey. İLE Güney. İLE Doğu. İLE Batı. )


- YELKEN >< YELKESEN

( Yel gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine, uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş ya da şeritlerin tümü. >< Yarışlarda, yelin etkisinden korunmak için öne takılan siperlik, rüzgârlık. )


- YELPİK/ASTIM ile/||/<> SÜREĞEN/KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER SAYRILIĞI/HASTALIĞI (KOAH)

( Hava yollarının daralması, yangılanması ve soluk darlığı ile ilişkili bir solunum yolu sayrılığı. İLE/||/<> Hava yollarının daralması ve akciğerlerdeki hava akışının sınırlanması ile ilişkili, soluk almayı zorlaştıran süreğen bir sayrılık. )


- YEM ile YEYGİ

( ... İLE Hayvanlar için saklanan kışlık yiyecek. )


- YEMEĞE:
TUZLA BAŞLAMAK ve/> TUZLA TAMAMLAMAK


- YEMEK "VERMEK" değil YEMEĞE DAVET ETMEK


- YEMEK İÇİN YAŞAMAK ile/yerine/değil YAŞAMAK İÇİN YEMEK

( Hayvan. DEĞİL İnsan. )

( Olgun kişi, sözlerinde dikkatli, yiyip içtiklerindeyse ölçülüdür. )

( Gıdanın ahlâkı bizde kalır, posası dışarı çıkar. )

( Kötüler, yemek için yaşar; iyiler ise yaşamak için yer. )

( EŞHÂ[Ar. < ŞEHÎ]: En çok sevilen, sevilerek/istekle yenilen şey. )

( NEHEM[Ar.]: Yemeğe, şiddetli arzu duyma. )

( TELEBBÜK[Ar.]: Mide dolgunluğuna uğrama. | İMTİLÂ'[MELÂ] )

( TÛŞE | KUT-İ LÂ YEMÛT: Ölmeyecek kadar yenilecek şey, azık. )

( TÛŞE-İ RÂH: Yol yiyeceği/azığı. )


- YEMEK ISINIRKEN TELEFON ETMEMEK/DALMAMAK


- YEMEK:
40 YAŞINA KADAR ile/> 40 YAŞINDAN SONRA

( Kişi, yer. İLE/> Kişiyi yer. )


- YEMÎN ile/||/<> YEMÎNİ ile/||/<> YESÂRİ ile/||/<> YEMÎN Ü YESÂR

( Sağ. İLE/||/<> Sağ taraf. İLE/||/<> Sol taraf. İLE/||/<> Sağ ve sol. )


- YEMİYİM ile/değil YEMEYEYİM


- YENİ OLAN ile YENİ OL(A)MAYAN


- YENİ SARAY / SARAY-I HÜMÂYÛN / CEDİDE-İ ÂMİRE ile/ve ESKİ SARAY / SARAY-I ATİK

( Topkapı Sarayı. İLE/VE İlk saray. )

( Şu anda müze olarak ziyaret edilebilen, Gülhane Parkı üstündedir. [700 dönümlük bir alanda kurulmuştur.][Yeni Saray adını Fatih Sultan Mehmet vermiştir.] İLE/VE Bayezıd'ta, İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yerde, Fatih Sultan Mehmet'in, 1457'de İstanbul'u fethinden sonra yaptırdığı saray. )


- YENİ SARAY ile YENİ SARAY / SOKOLLU SARAYI / MEHMED PAŞA SARAYI

( ... İLE Sultanahmed Camisi yerindeydi fakat artık yerinde yoktur. )

( ... İLE XVI. yüzyılda, Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştı. )


- YENİ YIL / YILIN BAŞI / MİLÂD[Ar. < VELÂDET/VİLÂDET:
Doğurma. | [Osm.] Doğma.] / ROŞ HA ŞANAH[İbr.]:


- YENİ ile/ve/> YENİLEYİCİ

( ... ile/ve/> MÜCEDDİD[< CEDÎD] )


- YENİDEN BAŞLANGIÇTA ... değil YENİDEN BAŞLAMAKTA ...


- YENİDEN DİRİL(T)MEK ile/değil YENİDEN CANLANDIRMAK

( [not] RESURRECTION vs./but RE-ANIMATION )


- YENİDEN PAZARLAMA ile/ve/||/<> YENİDEN HEDEFLEME

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )

( RE-MARKETING vs./and/||/<> RE-TARGETING )


- YENİDEN/TEKRAR "BEDENLENME"(RE-ENKARNASYON):
GÖVDEYLE/BEDENLE değil SÖZ/KELÂM İLE(KULAKTAN KULAĞA, ZİHİNDEN ZİHİNE)


- YENİDÜNYA ile Yenidünya

( Maltaeriği. | Renkli ya a sırlı sırçadan yapılan, süs olarak asılan top. İLE Amerika anakarası. )


- YENİLEBİLİR değil YENİLENEBİLİR


- YENİLİR-YUTULUR (BİR SÖZ ETMEMEK/OLMAMAK)


- YER DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<> YANLIŞ (YERE) YERLEŞTİRME


- YER SAKIZI/BİTÜM[Fr. < BITUME] değil ASFALT[Fr. < ASPHALTE][ASVALT değil!]

( Keskin bir koku, alev ve koyu duman çıkararak yanan, karbon ve hidrojen bakımından çok zengin doğal yakıt nesnelerinin genel adı, yer sakızı. | Yol kaplamasında, kâğıt ve çatıların su geçirmez duruma getirilmesinde, kömür tozundan briket yapımında vb. kullanılan, doğal ısıda katı, yoğunluğu bire yakın, koyu kestane renginde nesne. İLE Siyah renkte biçimsiz bir cins bitüm. | Ana nesnesi katran olan ve yolların kaplanmasında kullanılan karışım. | Bu karışımla kaplanmış. )


- YER SİNCABI/GELENGİ/GELENİ ile AVRUPA GELENGİSİ

( Sincap benzeri, memeli ve kemirici bir hayvan. )


- YER YUVARI:
UÇUTYUVAR/KATMAN ile/ve/<> SU YUVARI/KATMANI ile/ve/<> TAŞ YUVARI/KATMANI(YER KABUĞU) ile/ve/<> SICAK YUVARI(MAGMA KATMANI) ile/ve/<> AĞIR YUVAR(ÇEKİRDEK KATMANI)

( 30.000 km. İLE/VE/<> 12 km. İLE/VE/<> 150 km. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> 5.000 km. )


- YERÇEKİMİ ile YEREDOĞRULUM/YEREYÖNELİM/JEOTROPİZMA/GEOTROPİZMA

( Yer kütlesinin çekimi etkisiyle bir cismin, türlü bölümlerine uygulanan güçlerin bileşkesi. İLE Bitkilerde, kök ve sapların, yerçekimi etkisi ile belirli bir doğrultu almaları özelliği. )


- YERÇEKİMİNE:
"MÂRUZ KALMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<> TÂBİ OLMAK


- YERE-GÖĞE (SIĞMAMAK/SIĞDIRAMAMAK)


- YEREBATAN SARAYI değil YEREBATAN SARNICI


- YERKABUĞU ile/ve/<> YERKÜRE

( Yeryuvarlağının dışını çepeçevre kaplayan, üzerinde karalar ve denizlerin bulunduğu bölüm, yeryüzü. İLE/VE/<> Yeryuvarlağı. )


- YERLİ-YERİNDE (DAVRANMAK, KONUŞMAK)


- YERLİ ile/ve YEREL


- YERLİ ile YERSİZ


- YERYUVARLAĞI/YERYUVARI ile/ve/<> YERYÜZÜ

( Üstünde yaşadığımız gökcismi, Yerküre. İLE/VE/<> Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yerkabuğu. | Dünya, yaşam. )


- YERYÜZÜ/ARZ[Ar.] ile/ve YERKÜRE

( )


- YEŞİLBİBER değil YEŞİL BİBER


- YEŞİLLENME ile YEŞERME


- YEŞİLSOĞAN değil YEŞİL SOĞAN


- YETENEĞİNİN ...:
"SAHİBİ OLMAK" ile/ve/değil/||/<>/> KÖLESİ OLMAK


- YETERLİ = ADEQUATE[İng.] = ADÉQUATE[Fr.] = ADEQUATUS[Lat.]


- YETERLİLİK ile/ve/> YETENEK


- YETERSİZ BAKİYE değil/yerine/= YETERSİZ TUTAR


- YETERSİZ OLMAK ile/ve/> YETERSİZ KALMAK

( TO BE INSUFFICIENT vs./and/> INCAPACITY )


- YETERSİZ/LİK ile/ve/değil/yerine YETENEKSİZ/LİK


- YETERSİZ/LİK ile/ve/||/<> YETMEZ/LİK


- YETERSİZLİK ile/ve/=/||/<> YETMEZLİK


- YETİ ile/ve YETENEK


- YETİ ile/ve YETENEK/KAPASİTE

( KUVVE ile/ve İSTÎDAD )

( ... ile/ve PUISSANCE )

( FACULTY vs./and CAPACITY )


- YETİ ile/ve YETERSİZLİK

( FACULTY vs./and INSUFFICIENCY )


- YETİ ile/ve/<> YETKİ


- YETKİ(Lİ)NİN KAYNAĞI ile YETKİ(Lİ)NİN EYLEMİ


- YETKİ(Lİ)NİN KAYNAĞI ile YETKİ(Lİ)NİN EYLEMİ

( THE SOURCE OF AUTHORITY vs. THE ACTION OF AUTHORITY )


- YETKİ ile/ve/değil/yerine/<> YETKİNLİK


- YETKİLİ ile/değil/< YETKİN


- YETKİN/LİK ile YETİŞKİN/LİK


- YEVM-İ / YEVM-ÜT TERVİYE ile ...

( Zilhicce'nin 8. günü, arefeden önceki gün.[Hacıların, o gün, suyu olmayan Minâ'ya gittikleri gün olup, gitmeden önce nefisleriyle binek hayvanlarını suya kandırdıkları ya da Hz. İbrahim'in kesilme rüyasını o gece görüp, gündüz gereği gibi derin derin düşündükleri için bu ad verilmiştir.] )


- YIKAR:
ASIK SURAT ve AŞIRI SÜRAT ve ARSIZ AVRAT ve HAYIRSIZ EVLAT

( Esnafı. VE Sürücüyü. VE Zengini. VE Aileyi. )


- YIKIM ile/ve/değil YIKILIM

( Yapıda. İLE/VE/DEĞİL Fizikte, kimyada. )


- YILAN yerine SÜRETKER(SÜRÜNGEN)


- YILDAN YILA (GELİŞMEK/ESKİMEK)


- YILDIZKARAYEL ile YILDIZPOYRAZ ile YILDIZYELİ

( Karayel ile yıldız[kuzey] arasından esen yel. | Kuzey ile kuzeybatı arası. İLE Kuzeydoğu ile yıldız[kuzey] arasından esen yel. | Kuzey ile kuzeydoğu arası. İLE Kuzeyden esen soğuk yel. )


- YILLARCA ile/ve/değil/||/<>/< YILLAR BOYUNCA


- YİRMİ YIL ÇALIŞAN ÖĞRETMEN:
[ya] BİR YILLIK "DENEYİMİNİ", YİRMİ YIL BOYUNCA TEKRAR EDEN
ile/değil/yerine/ne yazık ki/ya da/><
YİRMİ YILLIK DENEYİMİ OLAN


- YİYESİZLİK/ANOREKSİ/YA ile PAROREKSİA ile HİPOROREKSİA

( "Çiğneyip Tükürmenin Fizyolojisi ve Sefalik Tepki" yazısı için burayı tıklayınız... )

( ANOREXIA vs. PAROREXIA vs. HIPOROREXIA )


- YOĞUN BAKIM ve/||/<>/> YOK'UM(YOĞUM)! BAKIN!

( Dün. VE/||/<>/> Bugün. )


- YOĞUN/LUK ile/ve/değil/||/<>/> YORGUN/LUK


- YOK ARTIK ile YOK DAHA NELER


- YOK ETMEK ile/değil/yerine YOK OLUŞ


- YOK OLACAK OLAN ve/<> YOK HÜKMÜNDE DE OLABİLİR


- YOK ile/değil/yerine YOK DENİLEBİLECEK KADAR AZ


- YOK ile/ve YOKLUK

( NONEXISTENT/THERE IS NOT vs./and NONEXISTENCE )


- YOKLAMAK ile YOK-LAMAK


- YOKLUĞU/N İLE:
TEHDİT ile/değil/yerine TERBİYE


- YOKLUK ile YOK İKEN

( NONEXISTENCE vs./and WHEN (IT IS) NOT EXIST )


- YOKLUK ile/ve YOKLUĞUN VAROLUŞU

( NONEXISTENCE vs./and BEING OF NON-BEING )

( ... ile/ve VU ZHI YOU )


- YOKSUN/LUK ile YOKSUL/LUK

( Yoksullukların en kötüsü, kendini aciz görmektir. )

( VITA VERE APOSTOLICA: Yoksulluğu yüceltme. )

( Yoksulluk korkusunu tanımadıysak, kendi yoksulluğumuzu yaratırız. )

( Elini cebine attığında boşsa. İLE Elini tutan yoksa. )

( DEPRIVATION vs. POVERTY )


- YOKTAN değil YOK İKEN


- YOKTUR:
YOLA ÇIKIP VARMAYAN ve/||/<> YOLDAN ÇIKIP VARAN


- YOKUŞ ile/değil/yerine EĞİM/ŞEV[Fars. < ŞÎB]

( Bisiklet kullanmayan kişiler, bildikleri/gördükleri yollardaki eğimin açısına ve uzunluğuna göre, yolun/eğimin tamamını/bütününü "düşünerek", eğimli yollarda çok yorulacaklarını varsayarlar/zannederler. Hatta, o dik "yokuşun", çıkılamaz olduğunu zannederek, süreci düşünmeden/deneyimlemeden, sonuç merkezli bir (ön)"yargı"da bulunurlar. Gözlerini, yolun sonuna dikerek ve yetersizliklerine, güçsüzlüklerine bağlayarak ve ümitsizliğe düşürecek olan yüklü/şişmiş "yokuş" sözcüğü ile yanına bile yaklaşmazlar bisikletin.

Oysa ki, bisiklet kullananlar için durum böyle değildir. Bisiklet kullanımında ve bisiklet kullanıcıları için geçerli olan, basıyor oldukları pedaldır. Yeterli olacak olan bacak/kas gücü ve vites kullanımının sunduğu kolaylıklar ile çoğu zaman, neredeyse düz yolda pedal çevirdikleri kadar rahat pedal çevirirler. Bisiklet kullanmayanlar için zannedildiği kadar güç değildir pedal çevirmek ve yol almak.

Yokuş ile Eğim arasındaki fark, tamamen zihinsel ve dilseldir. Bisiklet kullan(a)mayan kişiler, zihinlerindeki yolun/eğimin tamamına "yokuş" diyerek, daha baştan, önyargı ve sonuç odaklılıklarının yarattığı zihinsel ve dilsel engele takılır. Ya da böylesine değiştirilebilecek bir "engel" yerine "yokuş" tanımından vazgeçerek, %90 oranında kolaylaştırabilirler bisiklet üzerine çıkmayı. Düz yol aramak gibi yersiz bir beklentiden de kurtulmuş olur ve bisikletleriyle yol alırlar.

Bisiklet üzerine çıkılır, "yokuş" denilen fakat bisiklet üzerindeyken sadece bir eğim olarak deneyimlenen bu yollarda bir süre bisiklet kullanılırsa, çevrilen pedalın kolaylığı kadar ve sadece yoldaki bir eğim olarak geçilir o süreç ve kolaylıkla tamamlanır, o gözde ve sözde büyütülen eğim. )


- YOL YOLCU

( WAY
PASSENGER )


- YOL YÜRÜMEK değil YOL SÜRÜMEK


- YOL ve/<> YORDAM ve/<> YÖNTEM


- YOLA ÇIKAMAYAN ile/ve/<> YOL ALAMAYAN

( Niyetinden kuşku duyan. İLE/VE/<> Amacından kuşku duyan. )


- YOLA ÇIKMAK:
"YAŞAMDAN KAÇMAK İÇİN" ile/değil/yerine/>< YAŞAMI KAÇIRMAMAK ÜZERE


- YOLA ÇIKMAK ile/ve/< YOLDAN ÇIKMAK


- YOLDAN ÇIKAN ile/değil/yerine/>< YOLA ÇIKAN

( Yola çıkıp varmayan, yoldan çıkıp varan olmamıştır. )


- YOLLU" (OLMAK) ile/değil YOLDA (OLMAK)


- YOLU BİLMEK ile/ve/> YOLDA İLERLEMEK

( Yolunuzu, kendiniz bulmalısınız. )

( TO KNOW THE WAY vs./and/> TO BE ON THE WAY/TO PROGRESS
You must find your own way. )


- YOLUN BAŞI ile/ve/||/=/<> YOLUN SONU


- YOLUNDAN ile/değil YOLUYLA


- YÖNETİM ile/ve/||/<>/> YÖNETİMİN SORUMLULUĞUNUN, TARİHSEL GELİŞİMİ

( ... İLE/VE/||/<>/> Blanco Kararı ile. [1873] )


- YÖNETMEK ile/ve/||/<> "YÖN VERMEK"


- YÖNETMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< YÖNLENDİRMEK


- YONGA/KAMGA ile YONTU

( Kesilen, yontulan ya da rendelenen bir şeyden çıkan parça. İLE Taş, tunç, mermer, kil, alçı, bakır gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek ya da yoğrulup pişirilerek oluşturulan yapıt. )


- YÖNLER ile/ve/değil İNSANIN DURUŞU/DURUŞLARI


- YÖNTEM ve/<> (BELİRLİ/BAZI) YÖNTEME, YÖNTEMLE(RLE)/BİLİNÇLE BAKMAK


- YÖRÜK["YÜRÜK" değil!] ile TÜRKMEN[< TURKOMAN < TÜRK-İMAN]

( Sünnî göçer. İLE Sünnî olmayan göçer. )


- YORULUYOR İNSAN değil YORULUYORUM

( Kişisel ve/ya da özel olan bir durumu, genelleyerek ya da abartarak, [kendine hizmet eden/çıkarına uyan] "akla" bürümenin [rasyonalizasyonun], çevreye hiçbir etkisi/katkısı olmadığı gibi, en başta, bu sözü söyleyen kişiye ve çevresine/zihinlere olan yükü çok fazladır. Aslolan da, ne söyleyeceğini bilmek değil ne söylemeyeceğini düşünmek ve ona göre konuşmak/konuşabilmektir! )


- YORUM ile/ve YORUMUN ETKİSİ/EGEMENLİĞİ


- YORUMA AÇIKLIK ile/ve/değil/<> YORUMA MUHTAÇLIK


- YORUMA UYGUN/LUK ile/ve/değil/yerine YORUMA AÇIK/LIK


- YORUMLAMA ile/değil YORUMBİLİM

( [not] TO INTERPRET vs./but HERMENEUTIC )


- YORUMLAMAK ve/< YORULMAK

( Yorumlayacaksan, önce (bilgilenmek üzere) yorulacaksın/yorulmalısın! )


- YORUMSAMA ile/ve/değil/||/<>/< YORUMLAMA


- YOSUN ile/ve/<> YOSUNCUL

( Sularda yetişen, ilkel yapıdaki örneklerine verilen genel ad. İLE/VE/<> Yosunla beslenen ya da yosunların içinde yaşayan. )


- YOZLAŞMA ile YOBAZLAŞMA


- YÜCELİK/YÜKSEKLİK ile/değil/yerine DOSTLUK

( Allah'ta. İLE/DEĞİL/YERİNE Eşitlik'te. )


- YUKARIYA değil YUKARI


- YÜKSEK UYARANLARIN (KEYİF VERİCİLERİN) ÇOĞU ...:
"KAZANIM" değil/ne yazık ki/&gt;&lt;/< KANDIRMACA/ALDATMACA


- YÜKSELİP/İLERLEYİP BİRLEŞMEK ile/değil/yerine BİRLEŞİP YÜKSELMEK/İLERLEMEK

( 23 + 43 = 72 İLE/DEĞİL/YERİNE (2 + 4)3 = 216 )

( image )


- YUNAN FELSEFESİ ve/< YUNAN MİTOLOJİSİ


- YURT ile/ve YUVA


- YURTSEVERLİK SÖYLEMİ ile/değil/yerine YURTTAŞLIK


- YURTTAŞLIKTA:
EŞİTLİK ile/ve/||/<> ETKİNLİK


- YUTUVERMEK/İÇİVERMEK ile/değil/yerine YUTMAK/İÇMEK

( Yeterince çiğnemeden/ağızda tutmadan. İLE/DEĞİL/YERİNE Yeterince[uzunca] çiğnedikten/ağızda tuttuktan sonra. )

( ŞÜRB[Ar.]: İçme, içilme. )


- YUVARLAK ile YUMRU

( ... İLE Yuvarlak, şişkin şey, kabartı. | Şişkin, kabarık, yuvarlak biçimli. | Sap, kök ya da dallarda bulunan, yedek besin taşıyan şişkinlik. )


- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ MORARMASI

( Utanma. İLE Bozulma. )


- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ SARARMASI

( Utanma. İLE Korku. )

( Bağın olsun, üzüm olsun, yiyecek yüzün olsun. )

( ... ile RÛY-İ ZERD[: Sararmış, solgun yüz.] )


- YÜZ ile/ve/||/<> YÜREK

( Yüzümüz kime ve kiminle gülüyorsa yüreğimiz de onunladır. )


- YÜZERGEZER/SUCULKARACIL/AMFİBİ[Fr. < AMPHIBIE] ile/ve/||/<> AMFİBYUMLAR

( İki yaşamlılar. | Yüzergezer. İLE/VE/|/<> Kurbağa ve semenderleri içine alan iki yaşamlı omurgalılar sınıfı. )


- ZÂDE[Ar.] ile ZÂDE[Fars. | çoğ. ZÂDEGÂN] ile -ZEDE[Ar.] ile ZEDE[Ar.]

( "Çok olsun!", "Artsın!" anlamlarında iyi bir dilek sözü. İLE Evlât, oğul. | Doğru, insaniyetli kişi. | "Doğmuş, meydana gelmiş" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[MERDÜM-ZÂDE: İnsan.] İLE ... kişi. İLE Vurma, çarpma, düşme sonunda oluşan yara ya da ezilme. )


- ZÂHİF[Ar. çoğ. ZÂHİFÂT] ile ZÂHİF[Ar.]

( Sürüngen, yılan gibi karnı üzerinde sürünerek ilerleyen. İLE Kibirli, övüngen.[MAĞRUR, MÜTEKEBBİR] )


- ZÂHİREN[Ar.] ile ZÂHİRÎ[Ar.]

( Görünüşte, görünüşe göre, göründüğü gibi, meydanda olarak. İLE Görünen, görünürdeki. | Ebû Dâvûd-ı Zâhirî'nin kurduğu mezhebe ait/mensup. )


- ZAMAN ...:
" 'GEÇSE/GEÇSİN' DİYE BEKLEDİĞİNDE" ile/ve/||/<> " 'DURSA/DURSUN' DİYE BEKLEDİĞİNDE"

( Durur [gibi algılanır]. İLE/VE/||/<> Geçer [gibi algılanır]. )


- ZAMAN GEÇİRMEK ile/değil/yerine ZAMANI DOLDURMAK


- ZAMAN KAZANMAK ile FIRSAT ARAMAK/BEKLEMEK


- ZAMAN VE ENERJİ TÜKETİMİMİZ:
"NASIL GÖRÜNDÜĞÜMÜZ" ile/değil/yerine NASIL GÖRDÜĞÜMÜZ


- ZAMAN YÖNETİMİNDE:
ACİL ve ÖNEMLİ ile/ve/||/<> ÖNEMLİ ve ACİL DEĞİL
ile/ve/||/<>
ACİL DEĞİL ve ÖNEMSİZ ile/ve/||/<> ÖNEMSİZ ve ACİL

( Hemen yap/alım! İLE/VE/||/<> Yapacağımız zamanı belirle/yelim!
İLE/VE/||/<>
İşi yapabilecek biri(leri)ne yönlendir/elim! İLE/VE/||/<> Yapma/yalım! )


- ZAMAN ile/ve ZAMANDA (OLAN)


- ZAMANDA OLMAYAN ile/ve/fakat/||/<> ZAMANDA OLAN

( Kant'a göre, nedensellik kategorisi altında, zamandaki süreklilik içinde, AN'lar arasında fenomen olarak varolan bir şey ile başka bir fenomen olarak varolan bir şeyin, belirli bir kurala göre birbirini izlemesi, bilinebilecek bir şeydir. İLE/VE/FAKAT/||/<> Kendi, zamanda olmayanın, zamanda olanla ilişkisinin nasıl bir kurallılığının olabileceği, hiçbir biçimde bilemeyeceğimiz bir şeydir. )


- ZAMANI DURDURMAK ile/ve/||/<> ZAMANDA YOLCULUK ile/ve/||/<> ZAMANDAN KAÇMAK ile/ve/||/<> ZAMANI HİSSETMEK ile/ve/||/<> ZAMANI BIRAKMAK

( Öperek. İLE/VE/||/<> Okuyarak. İLE/VE/||/<> Müzik dinleyerek. İLE/VE/||/<> Yazarak. İLE/VE/||/<> Soluk alarak. )


- ZAMANI GELDİĞİ ZAMAN ... değil ZAMANI GELDİĞİNDE ...


- ZAMANI GELİRSE" ile/ve "ZAMANI GELDİĞİNDE"


- ZAMANI ÖLDÜRMEK" ile/değil "ZAMANI DEĞERLENDİRMEK"


- ZAMANI:
NEREDE GEÇİRDİĞİMİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NASIL GEÇİRDİĞİMİZ

( Gövdemizle ilişkilidir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Anlığımızla(zihnimizle) ilişkilidir. )

( Nicelikseldir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Nitelikseldir. )


- ZAMANI/VAKTİ HARCAMAK değil/yerine ZAMANI/VAKTİ KULLANMAK


- ZAMANIN "RUHU" değil/yerine ZAMANIN "PETEKLERİ"


- ZAMANINDA YA DA ZAMANSIZ SÖYLENMİŞ SÖZLER ile/ve GERÇEK YA DA YANLIŞ SÖZLER ile/ve HOŞ YA DA ACI SÖZLER ile/ve YARARLI YA DA YARARSIZ SÖZLER ile/ve NAZİK VE GÜCENDİRİCİ SÖZLER

( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY vs./and TRUE OR FALSE WORDS vs./and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS vs./and BENEFICIAL OR USELESS WORDS vs./and POLITE AND OFFEND WORDS )


- ZAMANINI:
"ÇALMAK" ile/değil ALMAK


- ZANAAT/ZANAATKÂR ve FELSEFE/FİLOZOF


- ZANN ile ZANN-I GALİB

( %49 İLE %1 )


- ZARANZA ile/ve/||/<>/< ZARANZA URGI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yalancısafran. İLE/VE/||/<>/< Yalancısafran tohumu. )


- ZARARI, AZA İNDİRGEMEK değil ZARARI, AZA İNDİRMEK


- ZARARLI OLMAK ile/ve ZARARDA OLMAK


- ZARARLI ile ZARARSIZ

( HARMFUL vs. HARMLESS )


- ZARÎF değil/yerine/= GÜZEL, ŞIK, ZARÂFETLİ | NÂZİK, İNCE, YAKIŞIKLI | İNCE NÜKTELİ, İNCE NÜKTELERLE KONUŞAN


- ZÂVİYE ile/||/<> ZÂVİYE MUSATTAHA

( Açı. İLE/||/<> Düzlemsel açı. )


- ZAYIF ile SÜZÜK/SÜZGÜN

( ... İLE Zayıf, güçsüz, süzgün. | Süzgünleşmiş, süzülmüş. )


- ZAYIFLIK ile ZAAF


- ZEBÎB[Ar.] ile ZEHR-İ MÂR[Fars.]

( Yılan, akrep gibi hayvanların zehiri. İLE Yılan zehiri. )


- ZECREN[Ar.] ile ZECRİ[Ar.]

( Yasaklayarak. | Zorlayarak. | Eziyet ederek. İLE Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan. )


- ZEHİR-ZEMBEREK (ETMEK/OLMAK)

( Pişman olunduğunda. )


- ZEHİR/AĞI/SEM[Ar.] ile/ve/||/<>/>< PANZEHİR[Fars. < PÂD-İ ZEHR(PÂD: Saklayan. | Koruyan, bekleyen. | Büyük, ulu.)]

( SEMM ile ... )

( ZEHR ile BÂD-ZEHR )

( POISON vs. ANTIDOTE )

( VENOM vs./and/< ANTI-VENOM )


- ZEHİR ile/ve/||/<> ZEHİRLEYİCİ/ZEHİRLİ ile/ve/||/<> ZEHİRCİ

( image )

( Ayrıntılarını okumak için burayı tıklayınız... )

( )

( "Arasındaki FaRkLaR neler?" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )


- ZEHİRLİ/TOKSİK KALORİ değil/yerine TOK KALORİ


- ZEKÂ-İÇGÜDÜ ile ZEKÂ-İÇTEPİ


- ZEKÂ:
(HIZLI) (İSÂBETLİ) "BİRLEŞTİRME/BAĞLANTILANDIRMA/KESKİNLEŞTİRME" BİLGİSİ ile/ve/değil/||/<> AYIRMA BİLGİSİ/YETİSİ


- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< ZEUS

( ... İLE/VE/||/<>/>/< Tümel zekâ. )


- ZEKÎ[< ZEKÂ), ZEKİYYE değil/yerine/= TEMİZ, HÂLİS, HÂLİ TEMİZ OLAN KİMSE | AKLINI SAFLAŞTIRMIŞ, ARI, DURU HALE GETİRMİŞ KİŞİ


- ZEN:
ANLAMI (")ANLAMSIZLIĞI/NDA(") ile/ve/||/<> (")ANLAMSIZLIĞI(") DA ANLAMLILIĞINDA


- ZEN:
ANLAŞILABİLMESİ ANLAŞILAMAMASINDA ile/ve/||/<> ANLAŞILMAMASI DA ANLAŞILABİLMESİNDE


- ZEN[Jap. < ZENNA < CHENNA(Çince)] ile ZEN[Fars.]

( Felsefe, düşünüş, yaşam biçimi. İLE Kadın. )


- ZENCİ[Ar.]/SİYAHÎ[Fars. + Ar.] ile/değil/yerine/<> KARAŞIN

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/<> Rengi karaya çalan, esmer kişi. )


- ZENGİNLİK:
[ya] ÇOK PARA ile/değil/yerine/ya da/>< ÇOK DOST

( Belki ikisinden biri olur fakat ikisi birden olmaz! )

( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )



(9/9)




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 120 kez incelenmiş/okunmuştur.