Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

ORTA YAZACI/HARFİ DEĞİŞKENLERDE
[...A... | ...B...]

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)





Bugün[ 03 May 2025 ]
itibariyle 3646 başlık/FaRk ile birlikte,
4168 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(4/4)


- MALZEME[Ar.]/MATERYAL[İng. < MATERIAL / Fr. < MATERIEL] değil/yerine/= GEREÇ


- MAMÜL değil MAMUL


- MANAGE(MENT) vs. MÉNAGE


- MANAT/MANET ile ...

( Rus parası, ruble. )


- MANEVÎ[< MÂNÂVÎ] ile METAFİZİK

( MORAL vs. METAPHYSICS )


- MÂNİ'[Ar. < MEN | çoğ. MENEA] ile MA'NÎ/MÂNÂ[Fars.] ile Mânî[Fars.] ile MANİ[Ar.]

( Geri bırakan, alıkoyan, engel olan, men eden. | Engel, özür. İLE Eş, benzer. İLE Ünlü Çin'li nakkaşın adı. Behram Şâpûr zamanında İran'a gelip Zerdüşt ve Îsâ dinlerinin karışımı olan bâtıl mezhebini yaymaya başlamış olmasından dolayı idam edilmiştir. [Erteng/Erjeng adlı yapıtı ünlüdür.] )


- MÂNİ/MÂNİA[Ar.] ile MÂNİ[Ar.] ile MANİ[Fr. < Yun. MANİA]

( Engel. İLE 1.,2. ve 4. mısraları uyaklı(kâfiyeli) halk şiiri. İLE Tutku, düşkünlük, saplantı, taşkınlık. )


- MANİKA[İt. < MANICA] değil/yerine/= BACA[Fars. < BÂCE]

( Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca. )


- MANİSALÂLESİ ile MANİSA LÂLESİ

( ... ile )

( Düğünçiçeğigillerden, korularda, kırlarda yetişen bir bitki. İLE ... )

( ANEMONE PULSATILLA cum TULIPA ORPHANIDEA )


- MARKA YARATMAK ile/ve MARKA YAŞATMAK


- MASAFF[Ar. çoğ. MASÂFF] ile MASÂFF[Ar. çoğ. MASAFF]

( Saf, taburun toplandığı yer. İLE Savaş. )


- MASAL[Ar. < MESEL] ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> MAVAL[Ar. < MEVVÂL]

( Genellikle toplumun oluşturduğu, düşe dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insan, hayvan ile "cadı, cin, dev, peri" vb. başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî tür. | Boşuna söylenmiş söz. İLE/VE/DEĞİL/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Yalan, uydurma söz. )


- MASAL ile/ve/<> MESEL ile/ve/<> MİSAL ile/ve/<> HAKİKAT

( Tevrat'ta/Mesnevî'de. İLE/VE/<> İncil'de. İLE/VE/<> Kur'an'da. İLE/VE/<> Hikmet'te. )


- MASUM ile/ve/||/<> MAZLUM


- MÂT[Fars.] ile MAT[Fr.]

( Satranç oyununda yenilme. İLE Parlak olmayan, donuk. )


- MÂT[Fars.] ile MAT[Fr.] ile MAT[İng.] ile MAT.

( Oyunlarda, taraflardan birinin yenilgisi. İLE Parlak olmayan, donuk. İLE Keçe, hasır. Üzerinde yatmaya/yer hareketleri yapmaya yarayan sağlam ve yumuşaklaştırıcı nesne. İLE Matematiğin kısaltması. )


- MATÂİN[Ar. < MATÎN] ile MATÂİN[Ar. < MAT'AN] ile MATÂÎN[Ar. < MIT'ÂN]

( Balçıkla sıvanmış yerler. İLE Ta'n edilecek, sövülecek yerler. İLE Mızrakla vurmakta becerikli olan. )


- MATAMATİK değil MATEMATİK


- MATARA[Ar. < MİTHARE] ile MADARA[Fars.]

( Yolculukta kullanılan, boyna ya da bele asılı olarak taşınan, genellikle metalden yapılmış su kabı. İLE Kötü, sevimsiz. )


- MATBAH[Ar. < TABH | çoğ. MATÂBİH], TÂB-HÂNE:
MUTFAK

( Yemek pişirilen yer. | Yiyecekleri hazırlama sanatı. )


- MATKAP ile MURÇ[Erm.]

( ... İLE Betona delik açmakta kullanılan, sivri uclu bir aygıt. )


- MATLUB ile/ve/<>/= MEÇHUL


- MATRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]

( Gevşek, sölpük kişi/adam. | Kuruduktan sonra yağmurun tazelediği/tarâvetlendirdiği yer. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, battal. )


- MÂÛN[Ar.] ile MAÛN[Ar.] ile MAUN[Amerika yerlilerinin dilinden]

( Malın zekâtı. | Yararlanılacak şey. | Eve gerekli olan şeyler. İLE Yardım, imdat. İLE Tespihgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen, büyük bir orman ağacı. | Bu ağacın, parlak kırmızımtırak renkte, sert ve iyi cilâlanan kerestesi. | Bu keresteden yapılan eşya. )

( ... cum ... cum SWIETENIA MAHAGONI )


- MAVAL[Ar.] ile MAVEL

( Koyun çobanının (koyunlar/ı için) kaval çalması. | Yalan, uydurma söz. İLE/< Deve çobanının (develer/i için) söyledği/okuduğu. )


- MAYDONOZ değil MAYDANOZ


- MAYSTRO/MAESTRO değil/yerine/= UNGAN

( Besteci. | Orkestra şefi. )


- MAYTAP[Fars. < MAHTÂB] değil/yerine/= HAVAİ FİŞEK

( Yandığında renkli ve parlak ışıklar saçan, şenlik gecelerinde yakılan havai fişek. )


- MAZÂRR[Ar. < MAZARRAT < ZARAR] ile MAZHAR[Ar. < ZUHÛR | çoğ. MAZÂHİR]["MASHAR/MASAR" değil!]

( Zararlar, ziyanlar. İLE Bir şeyin, göründüğü/çıktığı yer. | Nâil olma, onurlanma/şereflenme. | Bazı tekkelerde, oturarak uyunurken, dayanılan kısa değnek. | Bir çeşit tef. )


- MAZMÛN[Ar. < ZIMN] ile MAZNÛN[Ar. ZANN]

( Derinlerdeki anlam, kavram. | Ödenmesi gereken şey. | Nükteli, sanatlı, ince söz. İLE Bir suç dolayısıyla sorguya çekilen, sanık. )


- ME'SEM/E[Ar.] ile MESEMM[Ar. çoğ. MESÂMM]

( Suç. Günah. İLE Deri üzerindeki küçük delik. )


- MEFHÛM ile MEVHÛM


- MEÂSİR[Ar. < ME'SERE] ile MEÂZİR[Ar. < Mİ'ZER]

( Güzel yapıtlar, izler/nişanlar. İLE Peştemallar. )


- MEC'ÛL[Ar.] ile ME'CÛR[Ar. < ECR]

( Yapılmış, meydana çıkarılmış olan. İLE Ecr ve sevabı verilmiş olan. | Kiraya verilen şey. )


- MECELLE[Ar.] ile MECENNE[Ar.] ile MECERRE[Ar.]

( Kitap, dergi. | Tanzîmat'tan sonra, 1869-1876 yılları arasında, fıkıh ilminin, uygulamaya özgü olan bölümüyle ilgili olarak yayımlanmış ünlü eser. İLE Delilik, divânelik. | Kalkan, siper. İLE Samanyolu. )


- MECMÂ'[Ar. çoğ. MECÂMÎ'] ile MECMAA/MECMÛA[Ar.]

( Toplanılacak yer. | Kavuşulan yer, nokta. İLE Toplanılıp biriktirilmiş, düzenlenmiş şeyler. | Seçilmiş yazılardan oluşturulmuş yazma kitap. | Dergi. )


- MECRÂ ile/ve/<> MACERA


- MECRÛH[Ar. < CERH] değil/yerine/= YARALI/İNCİNMİŞ

( Yaralanmış. | İnandırıcı sözlerle çürütülmüş düşünce/dâvâ. )


- MECZÛB[Ar. < CEZB] ile/değil/< MECNÛN[Ar. < CİNN]

( Çekilmiş, cezb olunmuş. | Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş olan. | Deli, divâne. İLE/DEĞİL Çıldırmış, deli, divâne. | Delice seven, tutkun, âşık. )

( Âşıklar, meczûb değil mecnûndur. )


- MECZÛB ve/||/<>/> DİLEKÇESİ...

( 1965 yılında vefât eden, Elazığ Tımarhanesi'ndeki bir meczubun (ortadaki) Allah'a yazdığı mektubu...

“Ben, dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyü'nden, (El-Aziz --Elazığ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; ismi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden, Hâkimler Hakimi'nin dergâh-ı Ulûhiyetine son arzuhâlimdir:

Ben, gam(dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında, SULTAN yapılmışım.

Meyvelerden, dağdağana; çalgılardan, ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım, akasya dikeninden; yorganım, kirpi derisinden farksızdır. Kalbim, Ayizman’ın(Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını ve Sahrâ'nın çöl fırtınasıdır.

Ruhum, âşık-ı Hüdâ Mahbûb peresttir, lâkin aklım, kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gûresttir(gel-gittir).

Bana gelen, derd ü gamın kilosu beleştir. Nerede bir güzel varsa, bana karşı keleştir(yüz vermez, cesâretlidir), tüm yiğitler de bana hep ters ve terestir.

Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz, kezzap suyu; mezemiz ise ateştir.

Ol Resûl-i zişân ve Sultân-ı dü-cihân: “Cenâb-ı Allah’ın, insanları, dünya; dünyayı ise insan için yarattığını; Ruhları, vucud için, vucudları ise ruhlar için yarattığını; erkekleri, kadınlar; kadınları, erkekler için yarattığını; Cennet'i, mü’min kullar, mü’min kulları da Cennet için yarattığını; cehennemi, inkârcılar ve münâfıklar, inkârcıları ve münâfıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.

Peki, acaba, benim gibi meczub divâneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin...

Allah, sana iman verdi, sen, tuğyan edersin; O in’am etti, sen, küfran(nankörlük) edersin; O, ikram etti, sen, inkâr edersin; O, ihsân etti, sen, isyân edersin; bir de kalkıp bana deli divâne diye bühtân edersin!...

Bu söylediklerimin hepsi, ruhumun içinde cenk etmektedir. Eğer, dilekçemin yanıtı gelirse bu manevralar sona erecektir.

Şimdi, adresimi arz ediyorum: Kur’ân’ı geldiği yere, yine Kur’ân’ı getiren, geri taşısın. Madem ki, ahkâmı ve ahlâkı kalmadı, Kur’ân’ın kâğıdı ve yazısı neye yarasın?! Tâ ki, Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince, yeniden okunup yaşansın!

Ey, zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere, tüm âlemlerin Rabbi!...

Ey, cemâdî, nebâtî, hayvanî, insanî, ruhanî ve nuranî, her şeyin ve herkesin yegâne sahibi!...

Ey, iman ve şuur ehl-i kalplerin, en yüce habîbi!...

Ey, dertli bedenlerin, kederli gönüllerin ve yaralı yüreklerin tabîbi!...

Ben, bi-çâre kulun ki; garipler garîbi, hüzünlerin esîri, zulümlerin mustarîbi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi...

Ama kutsî muhabbet ve hasretinin divânesi!...

Herkesi ve her şeyimi elimden aldın ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegâne Sen kaldın!... Yurdumdan, yuvamdan, evimden, barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın. Ama onları ararken, Sana ulaştım, sevdâna daldım! Böylece, fânî ve hayalî görüntülerden kurtarıp hakîkî tecellîne mazhar kıldın.

Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!

Hakk'tan saparak ve haddimi aşarak, hâşâ, Sen'den, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidret'ül Münteha menzili, cümle mahlûkâtın en şereflisi, Rahmân'ın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kâinâtın fahrî ebedîsi, Âhir zaman Nebî'si ve Mehdî'si, Levh-i Mahfûz'un tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem’in) Mahbubiyeti'ni mi istedim?...

Hanif Din'in üstadı ve nice Nebîlerin atası, Hz. İbrahim’in, halîliyetini; Hz. Süleyman’ın, saltanat ve servetini; Hz. Musa’nın, Celâdet ve cesâretini; Hz. İsa’nın ruhanîyetini mi istedim?...

Hz. Ebû Bekir Sıddık’ın, yüksek fazîlet ve kurbiyyetini; Hz. Ömer'ül Faruk’un, dirâyet ve teslimiyetini; Hz. Osman-ı Zinnureyn'in, asâlet ve sehâvetini; Hz. Aliy'ül Murtaza’nın, ilim ve velâyetini mi istedim?...

Senden, mülk-ü-hâkimiyet, şan-ü-şöhret, mal-ü-servet mi talep ettim? Senden, vucuduma sıhhat ve âfiyet; aklıma ziyâ ve selâmet; hayatıma, huzur ve istikâmet dilendiysem, bunlar için de bin kere tevbe ettim!

Çünkü, Şeriât'ın iptal, Tarikât'ın ihmal, Hakîkât'ın ihlâl ve mü’minlerin iğfâl edildiği bir zillet ve rezâlet döneminde, bana, akıl ve mükellefiyet verseydin, bu, sadece benim mesûliyet ve mahzûniyetimi ziyâdeleştirecekti!

Sultan'ım Efendi'm!

Ben, Senden, sadece, seni istedim; pahası, elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna fedâ etmektir.

Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna, böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben, hâşâ, itiraz değil naz ederim ama umarım, Sen, niyâz kabul edersin.

Aile efrâdımı, akl-ı izânımı alıp beni hicrâna saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hâin ve hilekâr olaydım...

Ya varlıklı kalıp ama zâlim ve sahtekâr olaydım...

Ya âlim ve saygın kalıp ama gâfil ve riyâkâr olaydım...

Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım...

Ya sağlıklı sefâlı kalıp ama sapıtmış, ahlâksız ve vicdansız olaydım!...

Derd-ü-belâ ki, sabredenlerin vesile-i mirâcıdır. Mü'minler, kalbimin tâcı; mücrimler, rahmetin muhtâcı; münkirler, hikmetin icabı; Sâdık ve âşık, ehl-i cehd adâletin ilâcıdır. Velâkin, bu münâfık, hain ve zâlimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helâli dışında tüm kadınlar, kızlar, ana-bacıdır.

Ey Rabbim, Efendi'm!

Malûm-u âlîniz ve yüce takdirinizdir ki; ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu… Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu… Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!...

Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım; ama şikâyet şekâvettir; tüm bu fânî ve fenâ nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahı'nı buldum...

Beni, yoktan var ettin, iman ve hidâyet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu, bi-karar ettin. Sana, sonsuz şükürler olsun!...

Şimdi, son dileğim, beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nûrundan ayırma, ne olursun!

Umarım, bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü, Zâtından gayrıya yalvarıp yakarmanın, ŞİRK olduğunu buyurdun!

Selâm ve dua ile... )


- MECZUB ile MELENG[Fars.]

( ... İLE Yalınayak, başıkabak bir halde dünya ile ilişkisini kesmiş olan. | Hakikî aşk ile sarhoş olmuş kişi. )


- MEDRESE ve/ TEKKE(/TEKYE/TAKİYE) ve/ ZÂVİYE ve/ DERGÂH

( İlim. VE Simgesel anlatım. VE Açı. VE Sohbet, insan sevgisi. )


- MEDRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]

( Anlaşılmış, derk olunmuş. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmasından vazgeçilmiş. Battal. )


- MEDYA/MEDIA[İng.] değil/yerine/= ORTA KATMAN | ORTAM, | BESİYERİ


- MEFKÛREVÎ[Ar.]/IDEAL[İng., Alm., İsp.]/IDÉAL[Fr.] değil/yerine/= ÜLKÜ/SEL


- MEFSÛL[Ar. < FASL] ile MEFZÛL[Ar.]

( Ayrılmış, ayrışık, fasl olunmuş. İLE Fazla gelmiş olan, üstün gelen. )


- MEĞER[Fars. < MEGER] ile MADEM[Ar. < MADAM]


- MEHÂBET[Ar. < HEYBET] ile ULULUK, KORKUNÇLUK, AZÂMET; BÜYÜK GÖRÜNME


- MEHENG, MEHEKK değil MİHEKK


- MEHR-İ MUACCEL[Ar.] ile MEHR-İ MÜECCEL[Ar.]

( Nikâhta, kız tarafına verilen ağırlık, para, başlık, kalın. İLE Boşanma ya da ölüm durumunda, kız tarafına verilmesi, nikâhta kararlaştırılmış olan bedel. )


- MEHTAP[Fars. < MAHTÂB] değil/yerine/= AY IŞIĞI


- MEHTAP değil/yerine/= IŞILAY


- MEHVÂ[Ar.] ile MEH-VÂR[Ar.]

( Yar, uçurum. İLE Ay gibi. | Aylık, maaş. )


- MEHVEŞ[Ar. çoğ. MEHÂVİŞ] ile MEH-VEŞ[Ar.]

( Karışık ve kalabalık yer. İLE Ay gibi. )


- MEKÂN ile/ve/değil MAHAL["MEAL" değil!]

( ... İLE/VE/DEĞİL Söz ve halin buluşmasında bulunan/oluşan. )


- MEKÎN[< MEKÂN] değil/yerine/= OTURAN, YERLEŞEN | VAKARLI, TEMKİNLİ | SAĞLAM OTURAKLI KARARGÂH


- MEKRÜMETLÜ/MEKREMETLÜ ile FAZÎLETLÜ ile SEMÂHATLÜ ile FÜTÜVVETLÜ ile MEVEDDETLÜ ile ZEHÂDETLÜ

( İlmiyede sadreyn pâyesinin resmi unvanı. İLE İlmiye sınıfına ait olanlardan, İstanbul ve Harameyn unvanını alanlara hitapta kullanılan unvan. İLE Din âlimleri arasında kazaskerlik pâyesinde bulunanlara özel resmî takma ad. İLE Askerlikte mülâzım[teğmenler] ile kol ağası ve yüzbaşılara mülkiyede, rabia ve hâmise rütbeleri taşıyan kimselere verilen unvan. İLE Rütbesi olmayan kadılara verilen unvan. İLE Şeyhlere ve din adamlarına hitâben kullanılan unvan. )


- MEKTEB-İ TIBBİYE-İ MÜLKİYE[Ar.] ile MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHÂNE[Ar.]

( Tıp fakültesi. İLE Askerî tıp okulu. )


- MEKTEP[Ar.] değil/yerine/= OKUL


- MEKTUP ZARF


- MEKTUP değil/yerine/= BİTİ/BETİK


- MEKTUP ile/ve FERMAN

( BİTİK/G[Sözün yakalanıp saklandığı, muhafaza edildiği yer. | Sözün bittiği(türediği), ozlaştığı yer.] ile/ve YARLIĞ )


- MEKTUP ile SİRKÜLER

( ... İLE Birçok kişiye ulaştırılmak üzere çoğaltılmış mektup. )


- MELİK[Ar. çoğ. MÜLÛK] ile MELÎK[Ar. çoğ. MÜLEKÂ]

( Hükümdar, sultan, padişah, hâkan. | Allah'ın adlarındandır. İLE Allah'ın adlarındandır. | Mal sahibi. | Hükümdar, sultan, padişah, hâkan. )


- MELİSSA/MALISSA[Lat.] değil/yerine/= OĞULOTU


- MELTEM BOZOFLU ile MELTEM BOZOKLU

( Yönetmen. İLE Oyuncu. )


- MEMBA/MENBA değil/yerine/= BULAK/KAYNAK/PINAR

( MENBA'[< NEBEÂN: Kaynama.]: Kaynağın görünmeyen bölümü. Kaynak. )


- MEMNUN[Ar.] ile/ve/||/<> MECNUN[Ar.]


- MEN'AF[Ar. < MENÂİF] ile Menâf[Ar.]

( Dağın sivri tepesi. İLE İslâm'dan önce, Araplar'ın putu. )


- MEN'ÛT[Ar.] ile MENÛT[Ar.]

( İyiliği, güzelliği söylenmiş, medh edilmiş. İLE Asılı, asılmış, rapt edilmiş. | Bağlı. )


- MENAJER[Fr. < MENAGE] ile/değil MENEJER[İng. < MANAGER]

( Yemek düzeninde [menaj], masada bulunması gereken araçların genel adı ve/ya da yedeklerinin bulundurulduğu küçük dolaplar. İLE/DEĞİL Yürütücü, yönetici, işgüder. )


- MENÂKIB ile SÎRET


- MENÂKÎR[Ar. < MİNKAR] ile MENÂKİR[Ar. < MÜNKER]

( Yırtıcı kuşların gagaları. | Taşçı kalemleri. İLE Günah ve kötü şeyler. )


- MENÂM[< NEVM] ile NEAM

( Uyunacak yer, yatak odası. | Uyku. | Düş, rüya. İLE Hayır! )


- MENAPOZ/MENOPOZ[Fr. < Yun.] değil/yerine/= YAŞDÖNÜMÜ


- MENÂR[Ar. < NÛR] ile MENÂRE[Ar. < NÛR | çoğ. MENÂİR/MENÂVİR]

( Nur, ışık yeri. | Fener kulesi. | Yol işaretleri. İLE Minâre. | Işık kulesi. )


- MENBA değil MEMBA


- MENEMEN["MELEMEN" değil!] ile Menemen

( Domates, soğan ve yeşil biber ile yapılan bir yemek. İLE İzmir iline bağlı ilçelerden biri. )


- MENEND/MÂNEND değil/yerine/= GİBİ, EŞSİZ, ÖRNEKSİZ


- MENHÎ[Ar. çoğ. MENÂHÎ] ile MENHİR/MENHAR/MİNHİR/MUNHUR[Ar. çoğ. MENÂHİR]

( Haram olmuş, yapılması şer'an men edilmiş şey. İLE Burun deliği. )


- MENKİB[Ar. | çoğ. MENÂKİB] ile MENKIBE/MENKABE[çoğ. MENÂKIB]

( Omuz ve kol kemiğinin birleştiği yer. İLE Din büyüklerinin ya da tarihe geçmiş ünlü kişilerin, yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili öykü. )


- MENKUB[Ar. < NAKB]["ku" uzun okunur] ile MENKÛB[Ar. < NEKBET]

( Delinmiş, oyulmuş. İLE Tâlihsiz, nekbete düşmüş. | Gözden ve mevkiden düşmüş. )


- MENKUL/E[Ar. < NAKL]["ku" uzun okunur] ile MENKUR[Ar. < NAKR]["ku" uzun okunur] ile MENKÛR[Ar. < NEKR | çoğ. MENÂKÎR]

( Bir yerden, bir yere taşınmış, taşınan. | Ağızdan ağıza geçmiş söz/haber/öykü. İLE Delinmiş, oyulmuş. İLE İnkâr olunmuş. )


- MENKUS[Ar. < NAKS]["ku" uzun okunur] ile MENKÛS[Ar. < NÜKS] ile MENKUŞ[Ar. < NAKŞ]["ku" uzun okunur] ile MENKUZ[Ar. < NAKZ]["ku" uzun okunur]

( Eksik olan. İLE Baş aşağı çevrilmiş, tersine dönmüş. | Hastalığı tekrar etmiş. | Sol ön ayağında beyaz bulunan ve Araplarca kabul görmeyen at. İLE İşlenmiş, nakış olunmuş, resim yapılmış, boya ile süslenmiş. | Nakışlı pencere, alçı pencere. İLE Bozulmuş, hükümsüz bırakılmış, nakz edilmiş. )


- MENSUP değil/yerine/= KATNAŞ


- MENTALİTE[Fr.]["MANTALİTE" değil!] değil/yerine/= ANLAYIŞ, BAKIŞ, ALGILAMA


- MER'İYÂT[Ar. < MER'Î] ile MER'İYET[Ar.]

( Gözle görülen şeyler. İLE Hükmü yürürlükte olma. | Gözle görülür olma. )


- MERÂH[Ar.] ile MERAH[Ar. çoğ. MERAHÂN]

( Rahat edilecek yer. | Yer, mekân. | Arapça nahv cümlesinden ünlü yapıt. İLE Çok aşırı sevinme. )


- MERÂK[Ar.] ile MERAK[Ar.] ile MERAKK[Ar.]

( Bir şeyi anlamak ya da öğrenmek için duyulan istek. | Bir şeyi edinmek, yapmak. Bir şeyle uğraşma isteği. | İstek, heves, düşkünlük. | İç darlığı. | Kuruntu, telâş. | Kaygı, tasa. | Dalgınlık, kara sevdâ. İLE Çorba. İLE [atta] Sağrı. | [astr.] Dübb-i ekber adlı yıldız kümesinin dörtgeninde bulunan, ikinci derece parlak yıldız. [İng./Fr. MERAK | Lat. BETA URSUS MAJORIS] )


- MERÂTİB ile ...

( Manevî yolculuk. )


- MERÂVÎH[Ar. < MİRVAHA] ile MERÂVİH[Ar. < MİRVAHA]

( Ovalar, çöller. | Etrafı açık ve rüzgârlı yerler. İLE Yelpâzeler. )


- MERC[Ar. çoğ. MÜRÛC] ile MERC[Ar.]

( Çayır, çayırlık. İLE Herc ile birlikte kullanılır. [HERC Ü MERC: Karmakarışık, alt-üst.] )


- MERHEM[Ar.]["MELHEM" değil!] ile POMAT[İt.]

( Deriye sürülerek kullanılan, içinde birçok etkili madde bulunan, yumuşak ve koyu kıvamda, yağlı ya da yağsız ilâç. | Çözüm/çare. İLE Genellikle saça sürülen, yağlı ve kokulu merhem. )


- MERİDYEN[Fr. < MERIDIÉN] ile/ve/||/<> KOŞUT/MÜVÂZİ/MÜTEVÂZİ/PARALEL[Fr. < PARALLÈLE]

( Ekvatoru dik olarak kestiği ve iki kutup noktasından geçerek dünyayı çevrelediği varsayılan daire. İLE/VE/||/<> Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen. | Başlangıç meridyenine birer derecelik açılarla çizilen, Ekvator’a koşut ve arasında 111 km’lik uzaklık bulunduğu varsayılan çemberlerden her biri. | Aynı zaman içinde gelişen ya da aynı özellikleri gösteren olay, düşünce vb. )

( 180 ile/ve/||/<> 360 )


- MERKAB/E, MARKAB[Ar. çoğ. MERÂKIB] ile MERKEB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MERÂKİB]

( Gözetleme, gözleme yeri/kulesi. | Gökyüzünün kuzey yarım küresinde Feres-i Ekber[Pegasus] burcunun büyük dörtgeninin büyük kenarının sağ köşesinde bulunan yıldız. [Lat. BETA PEGASUS] İLE Vapur, gemi, kayık gibi şeyler. | Eşek. )


- MERKEZCİLİK:
TEO ile/ve/<>/> HOMO ile/ve/<>/> ETNO ile/ve/<>/> GEO ile/ve/<>/> EGO ile/ve/<>/> ECO


- MESÂHA ETMEK[doğrusu MİSÂHA/T] değil/yerine/= YERİ ÖLÇME | YÜZÖLÇÜMÜ

( Ölçmek. )


- MEŞÂHİR[Ar. < MEŞHER] ile MEŞÂHÎR[Ar. < MEŞHÛR]

( Sergiler, sergilenecek, teşhir olunacak yerler. İLE Ünlü kişiler. )


- MESÂKİN[Ar. < MESKEN] ile MESÂKÎN[Ar. < MİSKÎN]

( Oturulacak yerler, meskenler. İLE Fazlasıyla fakir olanlar. | Miskinler, uyuşuklar. )


- MEŞGUL[Ar. < ŞUGL]["gu" uzun okunur] [Ar.] ile MEŞKÛL[Ar.]

( Bir işle uğraşan, iş görmekte olan. | Doldurulmuş, tutulmuş, işgal edilmiş. | Tutuk, dalgın; dolgun. İLE Bileklerine kadar üç ayağı beyaz olan at. )


- MESKUB[Ar. < SAKB]["ku" uzun okunur] ile MESKÛB[Ar. < SÜKÛB]

( Delinmiş, delikli, sakb olunmuş. İLE Kalıba dökülmüş, akıtılmış. )


- MEŞKUL değil/< MEŞGUL[< ŞUGL]["gu" uzun okunur]

( MEŞKÛL[Ar.]: Bileklerine kadar üç ayağı beyaz olan at. DEĞİL Bir işle uğraşan. )


- MESLEK LİSELERİNDE:
ALAN MESLEK PROGRAMI(AMP) ile/ve/||/<> ALAN TEKNİK PROGRAMI(ATP)


- MESRÂ[Ar.] ile MESRAH[Ar. çoğ. MESÂRİH]

( Gece vakti yola çıkma. İLE Otluk, çayırlık. )


- MESREBE[Ar. < MESÂRİB] ile MEŞREBE[Ar. < MİŞREBE][Ar. çoğ. MEŞÂRİB]

( Çayır, mera, otlak. | Göğüsten, karına kadar uzanan kıllı bölge. İLE Maşrapa. )


- MESRÛ'[Ar.] ile MEŞRÛ'/MEŞRÛA[Ar. < ŞER] ile MEŞRÛH/A[Ar. < ŞERH]

( Sar'a hastalığına tutulmuş, sar'alı. kişi. İLE Şeriatın izin verdiği, şer'an caiz olan, şeriata, hukuka/yasaya uygun. İLE Açıklanmış, şerh olunmuş. | Uzun uzadıya anlatılan. )


- MESTÛR[Ar. < SATR] ile MESTÛR/E[Ar. < SETR]

( Yazılmış, çizilmiş, satırlanmış. İLE Örtülü, kapalı, gizli. | Açık gezmeyen kadın. )


- MEŞÛM[Ar.] ile MEŞ'ÛM[Ar. çoğ. MEŞÂİM] ile MEŞ'ÛN[Ar.]

( Gövdesi benekli kişi. | Şomi, meş'um. İLE Uğursuz. İLE Dağınık saç. )


- METH(İYE)/MEDİH[Ar.]/SENÂ[Ar.]/SİTAYİŞ[Fars.] değil/yerine/= ÖVME/ÖVGÜ

( [>< KADH/ZEMM] )


- METİN[Ar. < METN]/TEKST/TEXT/TEKSTİL[İng./Fr. < TEXTILE] değil/yerine/= ÖRÜT | DOKUMACILIK DOKUMA


- METÎN/E[Ar. < METÂNET] ile METN[Ar. < MÜTÛN]

( Sağlam, dayanaklı, metânetli. İLE Bir yazıyı, şekil ve noktalama özellikleriyle birlikte oluşturan sözcüklerin tümü. )


- METREKÜP değil STER[Fr. < Yun.]

( ... DEĞİL Yığın durumundaki yakılacak odun için kullanılan, bir metreküpe eşit, oylum ölçüsü. )


- MEVÂLÎ[Ar. < MEVLÂ] ile MEVÂNİ'[Ar. < MÂNİ'/MÂNİA]

( Mevleviyet payesine ulaşmış olan âlimler. | Köleler. İLE Engeller, mânîler. )


- MEVÂLİD[Ar. < MEVLİD] ile MEVÂLÎD[Ar. < MEVLÛD]

( Doğulan yerler, mevlitler. İLE Yeni doğmuş bebekler. | Mevcutlar. )


- MEVHUM-U MUHÂLİF değil MEFHUM-U MUHÂLİF


- MEVKİ ile/ve MEVZİ


- MEVLANEKAPI değil MEVLÂNÂKAPI (KIRMIZILAR KAPISI, YENİKAPI)


- MEVLİD[Ar. < VELÂDET | çoğ. MEVÂLİD] ile MEVLÛD[Ar. < ELÂDET | çoğ. MEVÂLİD]

( Kişinin doğduğu yer. | Doğma, dünyaya gelme. | Doğulan zaman. | Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan manzum eser.[en yaygın olanı, Süleyman Çelebi'nin yazdığı kitaptır.] İLE Yeni doğmuş bebek. | [galat] Mevlid. )


- MEVLİD[Ar. < VELÂDET | çoğ. MEVÂLİD] ile MEVRİD[Ar. < VÜRÛD | çoğ. MEVÂRİD]

( Kişinin doğduğu yer. | Doğma, dünyaya gelme. | Doğulan zaman. | Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan manzum eser.[en yaygın olanı, Süleyman Çelebi'nin yazdığı kitaptır.] İLE Varılacak yer/yol. )


- MEVTÂ[Ar. < MEYT, MEYYİT] ile MEVTÂ'[Ar.]

( Ölüler, ölmüşler. İLE Ayağın bastığı yer. )


- MEYÂMİN[Ar. < MEYMENET] ile MEYÂMÎN[Ar. < MEYMÛN]

( Bereketler, uğurlar, mutluluklar. İLE Bereketliler, uğurlular, kutlular. )


- MEYAN KÖKÜ ile MERCAN KÖŞKÜ


- MEYAN ile MEYAN/MEYANKÖKÜ ile MEYAN[Fars. < MIYAN/MİYAN]

( Şarkıların üçüncü dizesi. İLE Fasulyegillerden, tatlı olan toprakaltı bölümleri tıpta kullanılan, çok yıllık, otsu bir bitki. İLE Ara, orta. )

( ... cum GLYCYRRHIZA GLABRA cum ... )


- MEYDÂN[Ar.] ile MEY-DÂN[Ar.]

( Geniş, açık, düz yer/alan. | Yarışma/karşılaşma yeri. | Ortaklık. | Âyin yeri. | Fırsat, olanak. İLE Şarap kabı. )


- MEZÂHİR[Ar. < MİZHER] ile MEZÂHİR/MAZÂHİR[Ar. < MAZHAR]

( Utlar. | Çiçekli yerler. İLE Bir şeyin göründüğü, çıktığı yerler. Nâil olmalar, onurlanmalar/şereflenmeler. )


- MEZÂİK[Ar. < ZÎK] ile MEZÂK[Ar. < ZEVK]

( Sıkıntılı, dar yerler. İLE Zevk alma, tad duyma, tadma. | Zevk, lezzet. | Tad duyulan yer, damak. )


- MEZÂMÎR[Ar. < MIZMAR] ile MEZÂMÎR[Ar. < MİZMÂR, MEZMÛR]

( Koşu meydanları. İLE Düdükler. | Kavalla söylenilen ilâhî. | Zebûr'un sûreleri. )


- MEZÂR[Ar. < ZİYÂRET | çoğ. MEZÂRÂT] ile MEZÂRR/MAZARR[Ar. < MAZARRAT]

( Ziyaret yeri. | Ölünün gömüldüğü yer, kabir, sin. İLE Zararlar, ziyanlar. )


- MEZHEBLERDE İHTİLÂF[Ar.] ile CİNSLERDE İHTİLÂF[Ar.]


- Mİ'SÂL[Ar.] ile MİSÂL[Ar. < EMSÎLE]

( Ucu uzun ağaç, gelberi. İLE Örnek. | Masal. | Düş/rüyâ. | Benzer, andırır. | Yalnızca ilk harfi[fâsı], harf-i illet olan sözcük.[VASL, VÂİZ, YÜMÜN, MEYSÛR vb.] )


- Mİ'ZÂD/Mİ'ZED[Ar.] ile MÎZÂD[Ar.]

( Ağaç budama bıçağı. | Kolçak, pazvant. İLE Sevinç, neşe/sürûr. )


- MİAD[Ar.] ile MÎÂD[Ar.]

( Mîdeler, kursaklar. İLE Belirtilen [yıpranma süresi] zaman ya da yer. | Bir şeyin yapılması için tanınan süre. )


- MİCR-/MİCRO- ile/||/<>/>< MACR-/MACRO- ile/||/<>/>< MEG-/MEGA-/MEGAL-/MEGALO-/-MEGALGY

( Küçük. İLE/||/>< Büyüme, çok büyük. İLE/||/<> Büyük, büyüme, anormal derecede büyüme, geniş, genişlemiş, yüce. )


- MİFERR/MEFERR[Ar. < FİRÂR] ile MİĞFER[Ar. çoğ. MAGAFİR] ile MİHFER[Ar. çoğ. MAHÂFİR]

( Kaçılacak, firar edilecek yer. İLE Savaşta başa takılan demir tas, çelik başlık, tulga. İLE Hattatların, yanlışı kazımakta kullandıkları, bir çeşit kalemtıraş. | Bel, kazma. )


- MİFZAL[Ar.] ile MİFZÂL[Ar.]

( Gündelik iş giysisi. İLE Onur ve erdem sahibi. )


- MÎH[Fars.] ile MİH[çoğ. MİHÂN][Fars.]

( Mıh, çivi, enser, kazık. İLE Büyük, ulu. )


- MİHAN[Ar. < MİHNET] ile MİHÂN[Fars. < MİH]

( Sıkıntılar. İLE Büyükler, ulular. )


- MİHNET(SIKINTI) ile/değil/yerine/<>/&gt;&lt;/< MİNNET


- MİHRÂB[Ar.] ile MİNBER[Ar. çoğ. MENÂBİR]

( Camilerde/mescidlerde, yönelinen (kıble) taraftaki duvarda bulunan ve imamlık edene ayrılmış olan oyuk, girintili yer. | Ümit bağlanılan yer. | Sevgilinin kaşları. | Halının sınır çerçevesi içinde, yalnız bir tarafında bulunan, kemer görünüşlü desen. | Sunak.[Fr. AUTEL] İLE Camilerde, hatîbin çıkıp hutbe okuduğu, merdivenli kürsü. | 1919'da, İstanbul'da yayımlanmış olan günlük siyâsî ve ticarî gazete.[Rasim Ferit tarafından yayımlanan bu gazete, ancak 50 sayılık yayıma ulaşabilmiştir.] )


- MİKLEB[Ar.] ile MİKREB[Ar. çoğ. MEKÂRİB]

( Eski ciltli kitapların sol tarafındaki, okuma ya da ara verilen yeri belirlemeye yarayan fazla parçanın adı. İLE Çift sürülen saban. )


- MİKLEB/MIKLEB[Ar.] ile/ve AYRAÇ

( ... İLE/VE Eski ciltli kitapların kapaklarında sabit bulunan ayraç. )


- MİKREFON değil MİKROFON


- MİKROBİYOTA/MICROBIOTA[İng.] değil/yerine/= UFAK CAN ÖRTÜSÜ


- MİKROP[Fr./İng. < MICROBE] ile ASEPSİ[Fr. < ASEPSIE]

( Ancak mikroskopla görülebilen, çürümeye, mayalanmaya ve hastalıklara yol açan tek gözeli canlı. İLE Isıyla araç ve pansuman nesnelerinin mikropsuzlaştırılması. Özellikle tıpta kullanılan araç gereçlerdeki hastalık etkenini mikropların sayısını kimyasal ya da fiziksel yollarla hastalığa neden olamayacak düzeye düşürme. )


- MİKROP[Yun.] ile PLANKTON[Fr. < Yun.]

( ... İLE Suda bulunan mikroskobik küçük canlılar topluluğu. | Okyanusların, göllerin/göletlerin yüzeyine yakın olarak zayıf bir biçimde yüzen ya da edilgin bir biçimde sürüklenen, çoğunluğu mikroskobik organizmalar. )

( MICROBE/GERM vs. PLANKTON )


- MİKROP ile MİKROKOK [Fr. < Yun.]

( ... İLE Nokta biçimindeki mikroplara verilen genel ad. )


- MİKROPLU/SEPTİK[İng. < SEPTIC] ile/değil KUŞKUCU/SKEPTİK[İng. < SCEPTIC]


- MİKSÂR/MİKSÎR[Ar.] ile MİKVÂL[Ar.]

( Sözü uzatan, geveze, çok konuşan. | Çoğaltan, teksir eden. İLE Çok konuşan. )


- MİKTAR/MİKDAR ile ADET

( Geometrik (büyüklük). [Atomik değildir.] [Sürekli parçalara ayrıldığından dolayı] İLE Aritmetik. )


- MÎL[Ar. çoğ. EMYÂL, MÜYÛL] ile MİLH[Ar. çoğ. EMLÂH, MİLAH, MİLÂH, MİLHA]

( Göze, sürme çekmeye özgü bir âlet. | Yollardaki mesafeyi belirlemek üzere dikilen nişan. | İğne gibi ince ve uzun bir âlet. | Ucu sivri, çelik kalem. | Sivri dağ tepesi. | Bir kilometreye yakın bir uzaklık. | Bir çarkın, üzerinde döndüğü eksen, mihver. İLE Tuz. )


- MİL[Yun.]/ALÜVYON[Fr.]["ALİVYON" değil!] değil LIĞ/BALÇIK


- MİLÂD[Ar.] (I DOLMAK ile/ve/değil/||/<> MİÂD[Ar.] (I DOLMAK)

( Herhangi bir olayın başlangıcı. | Öncesi ve sonrası. | Hz. İsa'nın doğduğu gün. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Belirtilen süre, sürecini tamamlamak. )


- MİLİMETRE[Fr.] ile MİNİMETRE[Fr.]

( Metrenin binde birine eşit uzunluk ölçü birimi. [mm.] İLE Silindir biçimindeki nesnelerin iç çaplarını denetlemekte kullanılan ölçü aygıtı. )


- MİNAREL değil MİNERAL


- MİNİMUM[Lat.] vs. MAKSİMUM/MAXIMUM[Lat.]

( Bir şey için gerekli en küçük derece, nicelik. | Değişebilen bir niceliğin, varabileceği en küçük olan sınır. İLE Bir şey için gerekli, en büyük derece, nicelik. | Değişebilen bir niceliğin, varabileceği en yüksek olan sınır. )


- MİNNETKÂR değil MİNNETTÂR


- MİNÜBÜS/MÜNÜBÜS değil MİNİBÜS


- MINZAR[Ar.] ile MINZÂR[Ar.]

( Bakma âleti. | Röntgen. İLE Ayna. | Röntgen. )


- MİS'AR/MİS'ÂR[Ar. < MESÂİR] ile Mİ'SÂR/Mİ'SAR/Mİ'SARA[Ar.]

( Ateş küsküsü, ateş karıştırmaya yarayan demir. İLE Mengene. )


- MİSÂFİR[< SEFER]:
bkz. MÜSÂFİR [aslı!]


- MİSKAL[Ar. çoğ. MESÂKÎL] ile MISKAL

( Yirmidört kıratlık bir ağırlık ölçüsü. [yüz arpa ağırlığındadır][ondört kırat, bir şer'î dirhemin karşılığıdır] | 1.43 dirhemlik ağırlık ölçüsü. İLE Parlatan, cilâlayan âlet. | İnce, zarif bir hatip. )


- MİSTİİZİM değil MİSTİSİZM


- MİYOZ ile MİTOZ

( Eşeysel gözelerin bölünmesi süreci. İLE Gövde gözelerinin bölünmesi süreci. )


- MÎZAH değil MİZAH


- MIZMIZ/LIK ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> BASKIN/LIK / BASKICI/LIK


- MIZRAPLI ile/ve ŞELPE[ŞERPE değil!]/GUKKUK BOĞAZI

( ... İLE/VE Tellerin parmak çekişleriyle seslendirilmesi. )

( ... İLE/VE Bam telinin olmaması gereklidir. )

( ... con/e PİTSİKATO )


- MOLALİTE ile/||/<> MOLARİTE

( Çözücünün kilogramı başına mol sayısı. İLE/||/<> Çözeltinin litresi başına mol sayısı. )


- MONET ile MANET

( 14 Kasım 1840 ? 05 Aralık 1926 ile 23 Ocak 1832 ? 30 Nisan 1883 )

( ... İLE "Kırda Yemek" tablosu. )

( Oscar Claude MONET ile Edouard MANET )


- MORİTANYA'DA/TROBRİAND ADALARI'NDA:
ATAERKİLLİK ile/ve/değil/<> ANAERKİLLİK

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Moriler, anaerkil bir topluluktur.[Ancak kadın isterse boşanma gerçekleşir.] )


- MORS "(OLMAK/ETMEK)" ile/değil/||/<> MARS (OLMAK/ETMEK)


- MOZALE/MOZOLE[MAUSOLÉE | Fr. < Yun.] değil/yerine/= ANITMEZAR


- MU'CİB[Ar. < ACEB] ile MÛCİB[Ar. < VÜCÛB] ile MÜCÎB[Ar. < CEVÂB]

( Hayrete/taaccübe düşüren, şaşkınlık veren, icâb eden. İLE Gereken, gerektiren. | Neden, vesîle. İLE Teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana yanıt veren, icâbet eden. )


- MU'CİR[Ar.] ile MÛCİR[Ar. < ECR]

( Bir çeşit kadın başörtüsü. İLE Kiraya veren, îcâr eden. )


- MÜ'SÎ[Ar.] ile MÜSÎ[Ar. < SU]

( Kederli birini avutan. İLE Kötülükte bulunan, isâet eden. )


- MÜ'TELİF[Ar. < ÜLFET] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Alışan, alışık, ülfet eden. | Uygun, denk. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MÜ'TEMİN[Ar.] ile MÜTEMMİM/E[Ar. < TEMÂM]

( Güvenen, emniyet eden. İLE Tamamlayan, bitiren, itmâm eden. | Tümleç, herhangi bir sözcüğün anlamını tamamlayan. | Bütünler, bütün duruma getiren. )


- MUNDAR değil MURDÂR[Fars.]


- RTECİ ile MÜLTECİ


- MUAHEDE[< AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂHEZE[< AHZ]

( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Azarlama, paylama, çıkışma, darılma. | Tenkîd. )


- MUÂHEDE[Ar. < AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂKADE[Ar. < AKD]

( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Sözleşme yapmak, antlaşma, akid. )


- MUARRİF[ÂRİF] ile MUARREF[ÂRİF]

( Tanımlayan. İLE Tanımlanan. )

( Tarif eden, etraflıca anlatan, bildiren. | Cami ve tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını sayan ve dua eden müzezzin ya da derviş. İLE Tarif edilmiş, etraflıca bildirilmiş. | Bilindik, belirli, bilinen. | Harf-i tarif. | Sınırlı. )


- MUÂSARA/T[Ar. < ASR] ile MUHASARA[Ar. < HASR] ile MUÂSERE[Ar.]

( Çağdaşlık, başkalarıyla bir yüzyılda yaşamış bulunma. İLE Kuşatma, etrafını çevirme. İLE Güçlük. | Fakirlik. )


- MUATTAP/MUHATTAP/MUHAATTAP[Ar.] değil MUHÂTAP[Ar. < MUHÂTAB < HUTBE]


- MUÂVENÂT[Ar. < MUÂVENET] ile MUÂVENET[Ar. < AVN | çoğ. MUÂVENÂT]

( Yardımlar, yardım etmeler. İLE Yardım, yardım etme. )


- MUAYYEN ile/||/<> MÜSTATÎL ile/||/<> MURABBA ile/||/<> MÜSELLES ile/||/<> MÜSEDDES ile/||/<> MUHAMMES ile/||/<> KESÎRU'L-EDLÂ ile/||/<> MUNHARİF

( Eşkenar dörtgen. İLE/||/<> Dikdörtgen. İLE/||/<> Kare. İLE/||/<> Üçgen. İLE/||/<> Altıgen. İLE/||/<> Beşgen. İLE/||/<> Çokgen. İLE/||/<> Yamuk. )


- MÜBÂADE/T[Ar. < BU'D] >< MÜBÂALE[Ar.]

( İki kişinin birbirinden uzaklaşması. | Birbirini sevmeyip soğuk ve uzak durma. İLE Cilveleşme, oynaşma. )


- MÜBÂDELE[Ar. < BEDEL | çoğ. MÜBÂDELÂT] ile MÜBÂDERE[Ar. < BÜDÛR]

( Değiş-tokuş, bir şeyin, başka bir şeyle değiştirilmesi, trampa. | Ulemânın kadılık ve medrese değiştirmeleri.[1654'ten sonra bu söz yerine "mesafe" kullanılmıştır.] İLE Bir iş yapmaya girişme. )


- MUBAH["MÜBAH" değil!] ile CÂİZ[< CEVÂZ]


- MUBAH[Ar. < İBÂHA] ile MÜSTAHAK[Ar. < HAKK]

( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Karşılığını bulmuş, hak etmiş. )


- MÜBDİ'[Ar. < BİD'AT] ile MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBZİ'[Ar. < BIZÂA/BIDÂA]

( Yeni şeyler bulan, söyleyen, îcâd eden, ibdâ eden. | Din işlerinde bid'at ehlinden olan. | Benzeri görülmemiş şiir söyleyen. İLE Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE Kârı tamamen kendine kalmak üzere birine sermaye veren. )


- MÜBERRED[Ar. < BERD] ile MÜBERRİD[Ar. < BERD]

( Soğutulmuş, tebrîd olunmuş. İLE Soğutan, soğutucu, tebrîd eden. )


- MÜBEŞŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBEŞŞİR[Ar. < BEŞÂRET | çoğ. MÜBEŞŞİRÎN]

( Kendine müjde verilmiş, tebşîr olunmuş. İLE Müjdeci, muştucu, tebşîr eden. | Dört İncil'i yazanlardan biri. )


- MÜBREZ[Ar. < BÜRÛZ] ile MÜBRİZ[Ar. < BÜRÛZ]

( Gösterilmiş, meydana çıkarılmış, ibrâz olunmuş. İLE Gösteren, meydana çıkaran, ibrâz eden. )


- MÜBŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBŞİR[Ar.]

( Müjdelenmiş, ibşâr olunmuş. İLE Müjdeleyen, ibşâr eden. )


- MÜBTELÂ'[Ar. < BEL] ile MÜBTELA[Ar. < BELÂ] ile MÜBTENÂ/MÜBTENÎ[Ar. < BİNÂ]

( Yutulmuş, yenilmiş. İLE Düşkün, bağımlı.[kötü şeylere] | Tutkun, tutulmuş. İLE Kurulu, kurulmuş olan, ibtinâ eden. | Dayanan. )


- MÜCADELE değil MÜCÂDELE


- MÜCÂHEDE ile/ve/> MÜŞÂHEDE

( Önce mücâhede, sonra müşâhede! )

( Uğraş/emek/çaba olmadan gözlem olmaz. )

( Mücâhede olmadan müşâhede olmaz. )


- MÜCBİR SEBEP değil/yerine/= GÜCEYİCİ NEDEN


- MÜCEDDED[Ar.] ile MÜCEDDİD[Ar. < CEDÎD]

( Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni, tecdîd olunmuş. İLE Yenileyen, yenileyici, yeni bir şekil ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. )


- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile/ve/||/<> MUHYÎ[< HAYÂT]

( Yenileyen, yenileyici, yeni bir şekil ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. İLE/VE/||/<> İhyâ eden, dirilten, canlandıran, yaşam/hayat veren. )


- MÜCEHHEZ[Ar. < CİHÂZ] ile MÜCEHHİZ[Ar. < CİHÂZ]

( Donanmış, donatılmış, hazırlanmış, techîz olunmuş. İLE Donatan, techîz eden. | Armadar. )


- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCELLİD[Ar. < CİLD | çoğ. MÜCELLİDÎN]

( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Kitap ciltleyen, ciltçi. )


- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCEMMED[Ar. < CÜMÜD] ile MÜCENNED[Ar.]

( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Dondurulmuş. İLE Sıralanmış asker. )


- MÜCERREB[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİB[Ar. < TECRİBE | çoğ. MÜCERRİBÎN]

( Denenmiş, sınanmış, tecrübe edilmiş. İLE Deneyen, sınayan, tecrübe eden. )


- MÜCERRED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİD[Ar.]

( Soyulmuş, çıplak, tecrîd edilmiş. | Tek, yalnız. | Karışık ve katışık olmayan. | [dilb./felsefe] Yalın, soyut. | Eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzûme ya da mensûre. | Bekâr. | Yalnız, ancak, fakat. İLE Ayıran, tecrîd eden. | Yalıtkan. )


- MÜCERREP[Ar.] değil/yerine/= DENENMİŞ, SINANMIŞ


- MÛCİBE[Ar.] ile MU'CİBE[Ar.]

( Olumlu. İLE Şaşılacak, taaccüb olunacak. )


- MUCİP SEBEP değil/yerine/= GEREKÇE


- MUCÎZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ] ile MU'CÎZ[Ar. < ACZ] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛD]

( İzin/icâzet veren. İLE Başkalarını, bir şey yapmada geri bırakan, acze düşüren. | Kimsenin yapamayacağı yolda olan. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )


- MÜÇTEHED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCTEHİD[Ar. < CEHD]

( İçtihâd olunmuş. İLE Gücü yettiği kadar çalışan. | Âyet ve hadislerin şer'î hükümler çıkaran din allâmesi. )


- MÜDÂMELE[Ar.] ile MÜDÂMERE[Ar.]

( Yüze gülme, idâre etme. İLE Keder ve sıkıntı ile sabahlama. )


- MÜDÂMÎ[Ar.] ile MÜDÂNÎ[Ar.]

( Durmadan içki içen. İLE Yakın, eş, benzer. )


- MÜDÂVELE[Ar. < DEVLET] ile MÜDÂVERE[Ar. < DEVR]

( Devrettirme, elden ele gezdirme. | Döndürme, çevirme. | Fikir verme, konuşma. İLE Yönetme, döndürme. )


- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]

( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )


- MÜDDAHAR[Ar. < DUHR] ile MÜDDAHİR[Ar. < DUHR]

( Biriktirilmiş, toplanıp saklanmış. İLE Biriktiren, toplayıp saklayan. )


- MÜDEBBER/E[Ar. < DÜBÛR] ile MÜDEBBİR[Ar. < DÜBÛR | çoğ. MÜDEBBİRÂN, MÜDEBBİRÎN]

( Düşünce ile hareket edilmiş, tedbîr alınmış. | Özgürlüğü, efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. İLE Tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. | [eskiden] Kölesinin özgürlüğünü, kendi ölümünden sonraya bırakmış olan. )


- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİL[Ar.]

( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )


- MÛDİ'[Ar. < VED] ile MUDÎ/E, MUZÎ'[Ar. < ZİYÂ]

( Emânet olarak bırakan/veren, tevdî eden. İLE Kaybeden, zâyi eden. )


- MÜDMEC[Ar.] ile MÜDMİC[Ar.]

( İçine sokulmuş, idmâç edilmiş. İLE İçine sokturan, sızdıran, idmâc eden. )


- MÜECCEL[Ar. < ECEL] ile MÜECCİL[Ar. < ECEL]

( İleriye bırakılmış, peşin olmayan, ileride yapılmak üzere zamanı belirtilen, ertelenmiş, te'cîl edilmiş. İLE İleriye bırakan, erteleyen, te'cîl eden. )


- MÜEDDEB[Ar. < EDEB] ile MÜEDDİB[Ar. < EDEB]

( Terbiyeli, edepli, edeplendirilmiş, te'dîb edilmiş. | Okumuş, bilgili. İLE Bilgi ve terbiye veren, edeplendiren, te'dîb eden. )


- MÜEKKED[Ar. < EKKED/VEKKED] ile MÜEKKİD[Ar. < EKKED/VEKKED]

( Sağlamlaştırılmış, te'kîd edilmiş. | Tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş. İLE Sağlamlaştıran, te'kîd eden. | Tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden. )


- MÜELLEF[Ar. < ÜLFET] ile MÜELLİF[Ar. < ÜLFET]

( Kitap olarak oluşturulmuş, te'lîf edilmiş. | Yazılmış, toplanmış. | Bir yazı tarzı. | Uyumlu. İLE Kitap yazan, yapıt/eser sahibi. | Uyum gösteren, imtizâc ettiren. )


- MÜELLEFÂT-I SEBÂ ve/||/<>/= ALTI ASKI[ŞİİR VE ŞAİR]


- MÜESSER[Ar.] ile MÜESSİR[Ar. < ESER]

( Kendine bir şey etki/te'sir etmiş olan. İLE İz bırakan, etki/te'sir eden. | İşleyen, kararını yürüten. | Çok duyumsanan, içe işleyen. | Dokunan, dokunaklı. | Yapıt sahibi. | [kimya] Etken. )


- MÜESSES[Ar. < ESÂS] ile MÜESSİS[Ar. < ESÂS | çoğ. MÜESSİSÎN]

( Kurulmuş, kurulu, te'sîs edilmiş. İLE Kuran, temel atan, te'sîs eden. | Kuran, kurucu. )


- MÜEVVEL[Ar. < TE'VİL] ile MÜEVVİL[Ar. < TE'VİL]

( Başka anlam verilmiş, yorumlanmış, te'vîl edilmiş. İLE Başka anlam veren, başka anlamla açıklayan, yorumlayan, te'vîl eden. | Rüya tâbir eden. )


- MÜEYYED[Ar. < EYD] ile MÜEYYİD[Ar. < EYD]

( Güçlendirilmiş, sağlam, te'yîd edilmiş. | Doğrulanmış. | Yardım gören. İLE Güçlendiren, te'yîd eden. | Doğrulayan. | Yardım eden. )


- MÜFRED(YALIN) ile MÜREKKEB(BİLEŞİK)

( Küllî anlam bir tek lâfızla gösterildiğinde "müfred" adını alır. İLE İki lâfız birleştirilerek gösterildiğinde "mürekkeb" adını alır. )


- MÜFTABİH ile/ve/||/<> MÜFTÂBİH

( Hakkında, fetvâ verilmiş olan. Kendiyle amel olunması icâb eden hüküm. İLE/VE/||/<> Müctehid âlimlerin ictihâdlarının kendiyle fetvâ. )


- MÜFTERÎS[Ar. < FERS] ile MÜFTERİS[Ar.] ile MÜFTERİŞ[Ar.]

( Yırtıcı hayvan. İLE Fırsat bulan, fırsat bilen. İLE Secdede, iki kolunu yere koyan. )


- MUGALATA[Ar. < GALAT | çoğ. MUGALATÂT]["ga" uzun okunur] ile MUGALLAT/A[Ar. < GALAT]

( Yanıltmak için, yanıltacak yönde söz söyleme. | Ağız kalabalığı. İLE Yanlış telâffuz edilmiş. )


- MUĞLAK[Ar.] ile/değil/yerine/>< MUTLAK[Ar.]

( Anlaşılmaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Salt, saltık, kesinlikle. )


- MUĞLAK ile MÜPHEM ile MECHUL ile MUAMMA

( Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık. İLE Belirsiz. | Açık ve seçik olmadan. İLE Bilinmeyen. İLE Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. )


- MUHABBET["MUABBET" değil!] ile MAHABBET


- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]

( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )


- MUHÂCEZE[Ar.] ile MUACCİZE[Ar. < ACZ]

( Fısıldamak. İLE Sıkıntı verme, bıktırma, usandırma, tâciz etme. | Yapışkanlık, sırnaşıklık. )


- MUHÂDESE[Ar. < HADİS] ile MUHÂDEŞE[Ar.]

( Konuşma. | Birbirine öykü anlatma. İLE Tırmalama. | Zahmet, sıkıntı verme. )


- MUHAKKÂK ile/||/<> REYHANÎ

( Sülüse benzeyen ancak daha fazla yatık ve uzun çizgileri olan büyük boy yazı biçimi. İLE/||/<> Muhakkâk'ın küçüğü. )


- MUHÂLEFE[Ar. < HALF] ile MUHÂLEFET[Ar. < HALEFE] ile MÜÂLEFET[Ar. < ÜLFET]

( Birbirine karşı yemin etme, antlaşma. İLE Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE Alışma, kaynaşma, dostluk, sevgi. )


- MUHÂLEFET[Ar.] ile/>< MUHÂLESET[Ar.]

( Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birbiriyle dost geçinme, dostluk ve iyi davranma. )


- MUHÂLLİT[Ar. < HALT] ile MUKALLİD[Ar. < KALD | çoğ. MUKALLİDÎN]

( Karıştıran, tahlît eden. İLE Bir şeyi takan, kuşanan, boynuna asan. | Taklitçi. )


- MUHAMMİR[Ar. < HAMR] ile MUHAMMİR[Ar.] ile MUHÂMÎ[Ar.]

( Mayalayan, ekşitip kabartan, tahmîr eden. | Yoğuran, mayalayan, kıvamını bulduran. İLE Kızdırıcı ilâç. İLE Savunan, koruyan, müdafaa eden. | Avukat. )


- MUHÂRESE/T[Ar. < HİRÂSET] ile MUHÂREŞE[Ar.] ile MUHÂREŞE[Ar.]

( Koruma, muhafaza. İLE Kışkırtma, halkı birbirine düşürme. İLE Fitneleyip kavga çıkarma. )


- MUHASSAN[Ar. < HISN] ile MUHASSEN[Ar. < HÜSN] ile MUHASSER[Ar.]

( Güçlendirilmiş, istihkâmlanmış. İLE Beğenilmiş, güzel, yararlı, hayırlı iş. İLE Hasret kalmış, tahsîr olunmuş. )


- MUHASSIN[Ar.] ile MUHASSİN[Ar. < HASEN]

( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE Güzel kılan, güzelleştiren, tahsîn eden. )


- MUHÂTARA/LI[< HATAR] ile NETÂME/Lİ

( Söyleşme, konuşma, birbirine hitap etme. | [mecaz] Çekişme. | Tehlike. | Zarar, ziyan, korku. İLE Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan. | Başına sık sık kaza gelen. )


- MUHÂVELE ile MUHAVERE[çoğ. MUHÂVERÂT]

( İsteme/taleb. İLE İki kişinin karşılıklı konuşması. )


- MUHÂZELE[Ar.] ile MUHÂZERE[Ar.]

( Aşağılık, hakirlik. İLE Birbirini korkutma. )


- MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHAZZİ'[Ar.] ile MUHÂDİ'[Ar. < HAD, HID]

( Birbirinin karşısında ve aynı sırada bulunan. | Paralel. İLE Birbirinin karşısında bulunan, karşı sırada bulunan. İLE Ot ve saman kesmeye yarayan bir çeşit tarım makinesi. İLE Hile yapan, aldatan. )


- MÜHDER[Ar. < HEDER] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]

( HEDER: Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma. )

( Dökülen, akıtılan. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )


- MÜHELHİL[Ar.] ile MÜHELLİL[Ar. < TEHLÎL]

( Bir şeyi, nâzik ve lâtif yapan. | Nâzik ve lâtif söz söyleyen. İLE "Lâ ilâhe ill-Allah" diyen, tehlîl eden. )


- MÜHEZZEB[Ar. < HEZB] ile MÜHEZZİB[Ar. < HEZB]

( Düzeltilmiş, yoluna koyulmuş, tehzîb olunmuş. İLE Düzelten, yola koyan, terbiye eden, tehzîb eden. )


- MUHİBBÂN/MUHİPLER ile/ve/değil/||/<>/> MÜNTESİB

( Bir tarikatın, tarikattan olmamasına karşın taraflısı olanlar. | Sevenler, saygı besleyenler, dostlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan kişi, derviş. | İlgili. )


- MUHLİS[Ar.] ile MUHLİS[Ar. < HULÛS]

( Saç ve sakalına kır düşmüş kişi. İLE Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" şeklinde kullanılırdı] )


- MUHLİS ile/ve MUHLÂS


- MÜHMEL[Ar. < HEML] ile MÜHMİL[Ar. < HEML]

( Boşlanmış, bakılmamış, bırakılmış, ihmâl edilmiş. | Abecede, noktasız harf. | Anlamsız, boş söz/tümce. İLE Boşlayan, bırakan, savsaklayan, ihmâl eden. )


- MUHSIN/MUHASSIN[Ar.] ile MUHSİN[Ar. < HASEN]

( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE İyilikte, bağışta bulunan. )


- MUHTÂL[Ar. < HİLE] ile MUHTAL[Ar.] ile MUHTÂL[Ar. < HATL]

( Hileci, dalavereci, dubârâcı. İLE Havaleyi alan kişi. İLE Kibirli, büyüklük taslayan. )


- MUHTEBER[Ar.] ile MU'TEBER/E[Ar. < UBÛR | çoğ. MU'TEBERÂN]

( Başvurma. | Başvurma yeri. | El kitabı. İLE Saygın, hatırı sayılır, îtibarlı. | İnanılır, güvenilir. | Yürürlükte olan, geçerli olan. )


- MUHTEKIR[Ar.] ile MUHTEKİR[Ar. çoğ. MUHTEKİRÎN]

( Hor gören, aşağı gören, ihtikar eden. İLE Yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi, ihtikâr yapan. )


- MUHTELEF[Ar. < HALF] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Birbirine uymamış. Uyuşmamış. İhtilâf olunmuş. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MUHTESİP[Ar.](İHTİSAP AĞASI) ile/ve/||/<> KETHÜDÂ/KAHYÂ[Fars.]

( İslâm şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru. İLE/VE/||/<> Yiğitbaşılar aracılığıyla esnaf ve devlet ilişkisini yürüten. | Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kişi. | Değnekçi. | Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kişi. | Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı. )


- MÜHÛD[Ar. < MEHD] ile MÜHÜD[Ar. < MİHÂD]

( Beşikler. İLE Yataklar, döşekler. )


- MUÎD[Ar. < AVD] ile MUİDD[Ar. < ADD]

( İnzibat teminine memur, muallim yardımcısı. İLE Hazırlayan, îdâd eden. )


- MÜJDE[Fars. < MUJDE] ile/ve/||/<> İKAZ/UYARI


- MÜKÂBELE[Ar.] ile MÜKÂBERE[Ar. < KİBR]

( Satılık olan komşu evinin satın alınmasını tehir ederek satıldıktan sonra şüf'a yoluyla müşteriden alma. İLE Sözünün anlamsız ve kendinin hasız olduğunu bildiği halde ağız kalabalığı ile karşısındakini susturmaya çalışma, kendini büyük görme. )


- MUKABELE/MUÂARAZA/TASHİH


- MÛKAD[Ar.] ile MUK'AD[Ar. < KU'ÛD]

( Ağır yüklü. İLE Kötürüm, yatalak. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile MUKANNİN[Ar. < KANUN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Yasa yapan. )


- MUKARRER[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRERÂT] ile MÜKERRER[Ar. < KERR | çoğ. MÜKERRERÂT]

( Kararlaşmış. | Sağlam, şüphesiz. | Anlatılmış, bildirilmiş. İLE Tekrarlı, tekrarlanmış. )


- MÜKÂTEBE[Ar. < KETB] ile/>< MÜKÂTEME[Ar. < KETM]

( Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. İLE/>< Gizleme. )


- MUKÂVELE ile/ve MUKÂBELE


- MÜKÂYEDE[Ar. < KEYD] ile MÜKÂYESE[Ar. < KİYÂSET]

( Hile düzenleme. İLE Akıl ve zariflikte, çokluk iddiasında bulunma. | Benzeterek ya da karşılaştırarak değerlendirme, kıyaslama. | Akıllıca davranış, akıllılık. )


- MÜKEDDER[Ar. < KEDER] ile MÜKEDDİR[Ar. < KEDER]

( Bulandırılmış, bulanık. | Azarlanmış, tekdîr edilmiş. | Kederli, üzüntülü, tasalı. İLE Bulandıran, keder veren. )


- MÜKELLEF[Ar. < KÜLFET | çoğ. MÜKELLEFÎN] ile MÜKENNEF[Ar.]

( Bir şeyi yapmaya, ödemeye zorunlu olan. | Külfetle süslenmiş, mükemmel biçimde hazırlanmış olan. | Vergi vermekle yükümlü kişi. İLE Etrafı sınırlanmış. )


- MÜKELLEFİYET ile/ve/değil/yerine/<> MUHABBET


- MÜKEMMEL[Ar. < KEMÂL] ile MÜKEMMİL[Ar. < KEMÂL]

( Tam, olgun, kusursuz, eksiksiz, kemâle erdirilmiş, kemâl bulmuş, tekmîl. | Güzel, âlâ. İLE Tamamlayan, tamamlayıcı, ikmâl eden. )


- MÜKEVVEN[Ar. < KEVN | çoğ. MÜKUVVENÂT] ile MÜKEVVİN[Ar. < KEVN]

( Yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış, tekvîn edilmiş. İLE Yaratan, meydana getiren, tekvîn eden. )


- MÛKIR[Ar.] ile MUKIRR[Ar. < KARÂR]

( Meyvelerinin çokluğu nedeniyle dalları sarkmış ağaç. İLE İkrar eden, doğruyu söyleyen, kusurunu, kabahatini gizlemeyen. | Birinin, kendinde hakkı olduğunu haber veren kişi. )


- MÜKREM[Ar. < KEREM] ile MÜKRİM[Ar. < KEREM]

( Ağırlanmış, ikrâm olunmuş. İLE Ağırlayan, ağırlayıcı, misafirsever, ikrâmcı, ikrâm eden. )


- MÜKTESEP HAK/HAKK-I MÜKTESEP değil/yerine/= KAZANILMIŞ ÜLEV


- MUKTÎ[Ar.] ile MUKTİR[Ar.]

( Koruyan, kudretli. | Tanrı. İLE Kocasını, nafaka için sıkıştıran. )


- MÜLÂKAT[Ar.]/RÖPORTAJ[Fr. < REPORTAGE][ROPÖRTAJ değil!] değil/yerine/= SÖYLEŞİ/GÖRÜŞKÜ


- MULTİMEDYA[İng. < MULTIMEDIA] değil/yerine/= ÇOKLUORTAM


- MÜMÂNAAT[Ar. < MEN] ile MÜMÂRÂT[Ar. < MEREY]

( Engel olma, önleme, men etme. İLE Çekişme, mücâdele. )


- MÜMELLEK[Ar. < MÜLK] ile MÜMELLİK[Ar. < MÜLK]

( Mülk olarak verilmiş, temlîk edilmiş. İLE Mülk olarak veren kişi, temlîk eden. )


- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]

( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )


- MÜMEYYEZ[Ar. < MEYZ] ile MÜMEYYİZ[Ar. < MEYZ]

( Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş. İLE Seçen, ayıran, temyîz eden. | Bir kurumda, yazıcıların yazdıkları yazıları düzelten kâtip. | Sınavda bulunup öğrencinin bilgisini sınayan kişi. )


- MÜMTELÎ[Ar. < MELÂ] ile MÜMTENİ'[Ar. < MEN]

( Mide dolgunluğuna uğramış. | Dolu, dolgun, dolmuş. İLE Çekinen, imtinâ eden. | Olamaz. | [mantık] Olamazlı. )


- MÜNÂDÎ[Ar. < NİDÂ] ile MÜN'ADİL[Ar. < ADÛL]

( Nidâ eden, tellâl. | Müezzin. İLE Doğru yoldan sapan, sapmış, in'idâl eden. )


- MÜNÂDİM[Ar. < NEDÎM] ile MÜN'ADİM[Ar. < ADEM]

( Ortam arkadaşı, nedimlik eden. İLE Yok olan, in'idâm eden. )


- MÜNÂKASA[Ar. < NOKSÂN | çoğ. MÜNÂKASÂT] ile MÜNÂKAŞA[Ar. < NAKŞ | çoğ. MÜNÂKAŞÂT] ile MÜNÂKAZA[Ar. < NAKZ]

( [alışveriş, ihâle gibi işlerde] Eksiltme. İLE Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE İki sözün birbirini tutmaması, bir önceki sözün öteki ucu olan söz. )


- MÜNÂKKAH[Ar. < NAKH] ile MÜNAKKİH[Ar.]

( Soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş, tenkîh edilmiş. | En iyisi seçilmiş. | Yönetim amacıyla fazlası kesilmiş masraf. | Uzun ve yararsız, dolma/doldurma[haşvsiz] söz. İLE Soyan, ayıklayan, temizleyen. )


- MÜNÂSEBET[Ar. < NİSBET] değil/yerine/= İLİŞKİ/İLİŞİK/İLİNTİ

( UYGUNLUK | İLİŞİK | İLGİ, YAKINLIK, BAĞ | YANAŞMA, VESÎLE )


- MUNASSAF[Ar.] ile MUNAZZAF[Ar. < NAZÎF]

( İkiye ayrılmış, bölünmüş. İLE Temizlenmiş, arınmış, tanzîf edilmiş. )


- MÜNÂZİ'[Ar. < NEZ] ile MÜN'AZİL[Ar. < AZL]

( Ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı. İLE Ayrılan, in'izâl eden. | Görevden alınmış, azl edilen. )


- MÜNCEZ[Ar.] ile MÜNCİZ[Ar.]

( Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş. İLE Sözünü yerine getiren, incâz eden. )


- MÜNEVVER[Ar. < NÛR] ile MÜNEVVİR[Ar. < NÛR]

( Aydınlatılmış, parlatılmış, nurlandırılmış, tenvîr edilmiş. | Aydın kişi. İLE Aydınlatan, parlatan, nurlandıran, tenvîr eden. )


- MÜNHEDİM[Ar. < HEDM] ile MÜNHEZİM[Ar. < HEZÎMET | çoğ. MÜNHEZİMÎN]

( Yıkılan, yıkılmış, harab olmuş, inhidâm eden. İLE Bozguna uğrayan/uğramış, bozgun, hezîmete uğrayan, inhizâm eden. )


- MUNSALİH[Ar.] ile MUNSARİH[Ar. < SARÂHAT]

( Barış/sulh üzere olan. İLE Açık, meydanda. )


- MUNSAP[Ar.] değil/yerine/= KAVUŞAN, KAVŞAK | [coğ.] AĞIZ


- MÜNTAHAP[Ar.] değil/yerine/= SEÇİLMİŞ, SEÇME


- MÜNTEHİR[Ar. < NEHR] ile MÜNTEHİR[Ar. < NAHR]

( Sürekli akan, intihâr eden. İLE Kendini öldüren, intihâr eden. )


- MÜNTESİR[Ar. < NESR] ile MÜNTEŞİR[Ar. < NEŞR]

( Saçılan, yayılan, dağılan, intisâr eden. İLE Yayılmış, saçılmış, dağınık, intişâr etmiş. | Duyulmuş, etrafa yayılmış. | Basılmış ve yayılmış. )


- MÜNTEZİ'[Ar. < NEZ] değil/yerine MÜNTEVÎ[Ar. < NEV]

( Bir şeyi söken, yerinden çekip koparan. DEĞİL/YERİNE Bir şey yapmaya niyetlenen. )


- MÜPTEDİ[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRENMEYE YENİ BAŞLAYAN


- MÜPTELÂ/MÜBTELÂ[Ar. < BELÂ] ile MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL]

( Bağımlı. | Düşkün, tutulmuş. İLE Değersiz. )


- MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL] değil/yerine/= DEĞERSİZ, SAYGINLIĞINI YİTİRMİŞ, BAYAĞI KİŞİ, AŞAĞILIK KİŞİ

( Saygınlığını yitirmiş. | Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. )


- MÜRÂCAÂT[< MÜRÂCAAT] ile MÜRÂCAAT[< RÜCÛ]

( GERİ DÖNMELER, BAŞVURMALAR, DANIŞMALAR, YARDIM İSTEMELER ile GERİ DÖNME, BAŞVURMA, DANIŞMA, YARDIM İSTEME )


- MÜRÂDİF[Ar. < REDF]/SİNONİM[Fr./İng. < SYNONYME] değil/yerine/= ANLAMDAŞ, EŞ ANLAMLI


- MÜREBBEB[Ar.] ile MÜREBBİB[Ar.]

( Ergenlik çağına kadar beslenmiş. | Hoş kokulu şeylerle hoş olmuş. İLE Çocuğu, ergenliğine kadar besleyen. )


- MÜREFFEH[Ar. < RÜFÛH] ile MÜREFFİH[Ar. < RÜFÛH]

( Rahata, refaha, bolluğa kavuşturulmuş, terfîh edilmiş. İLE Rahata, refaha, bolluğa kavuşan, terfîh eden. )


- MÜREKKEB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜREKKEBÂT] ile MÜREKKİB[Ar. < RÜKÛB]

( İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. İLE Bileşiği meydana getiren. | Bileşen. )


- MÜREKKEB ile MÜELLEF

( Ayrım olmaz. İLE Ayrım olur/olabilir. )


- MÜRETTEB[Ar. < RETB] ile MÜRETTİB[Ar. < RETB | çoğ. MÜRETTİBÎN]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE Sıraya koyan, düzene sokan, tertîb eden. | Matbaada, yazı dizicisi. )


- MÜRETTEB[Ar.] ile MÜREKKEB[Ar.]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. )


- MÜREVVEC[Ar. < REVÂC] ile MÜREVVİC[Ar. < REVÂC]

( İtibâr edilmiş, tanıtımı yapılmış, revaçlandırılmış. İLE Bir düşüncenin taraflısı olan, tervîc eden. | Geçiren, sürüm kazandıran. | Îtibâr eden, yürüten. )


- MÜRG / MURG/U[Fars.] değil/yerine/= KUŞ


- MÛRİS[Ar. < VERÂSET] ile MU'RİZ[Ar. < ARZ]

( Getiren, veren, kazandıran, îrâs eden. | Miras bırakan. İLE Yüz çeviren, başka tarafa dönen, i'râz eden. | Dokunaklı söz söyleyen, "taş atan", ta'rîz eden. )


- MÜRİT ve TİRİT[Fars. < TERİD] ve KÖR YİĞİT

( Üçünden de gerekli. )

( ... VE Yemek suyuna kızartılmış ya da bayat ekmek konularak yapılan yemek. | Yemeğin suyu. | Yaşlı ve zayıf kişi. VE ... )


- MÜRTEKIB[Ar. < RAKB] ile MÜRTEKİB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜRTEKİBÎN]

( Bekleyen, göz hapsine alan, irtikab eden. İLE Kötü, yakışıksız iş yapan, irtikâb eden. | Rüşvet alan/yiyen. )


- MÜRTEŞÎ[Ar. < RİŞVET] ile MÜRTEŞİH[Ar. < REŞH]

( Rüşvet alan, irtişâ eden. İLE Süzülmüş. )


- MÜŞ'İR[Ar. < ŞUÛR] ile MÜŞÎR[Ar. < ŞEVR | çoğ. MÜŞÎRÂN]

( Yazı ile haber veren, bildiren, iş'âr eden. | [fizik] Gösterge. İLE Emir ve işâret eden. | En yüksek aşamadaki asker, Mareşal[Fr. < Cerm.]. )


- MÜSBET değil MÜSPET


- MÜŞABEHET[Ar.] değil/yerine/= BENZERLİK/BENZEŞLİK


- MÜŞABİH ile/ve/<> MÜŞEBBEH

( Aralarında benzerlik olan, benzer, benzeş. İLE/VE/<> Bir şeyle arasında benzerlik bulunan, benzetilen. )


- MUSÂFAA[Ar.] ile MUSÂFAHA[Ar. < SAFH] ile MUSAFFÂ[Ar. < SAFVET] ile MUSÂFÂ/T[Ar. < SAFVET] ile MUSAFFAF[Ar. < SAFF]

( Birbirinin boynuna sarılma. | Gözün, her uzaklıkta bulunan nesneyi görebilme özelliği. İLE İki el ile tokalaşma.[İç tarafta kalan elin işaret ve orta parmakları, ötekinin bileğinin iç tarafında, nabzını duyabilecek, kişinin/dostunun durumunu/zihnini en derinden anlayan, anlamaya çalışan biçimdedir.] İLE Süzülmüş, yabancı maddelerden ayrılmış, tasfiye edilmiş. İLE Samimi ve saf/özlü/hâlis dostluk. İLE Sıra sıra, saf saf dizilmiş, tasfîf edilmiş. )


- MÜSAHHAR[Ar. < SİHR, SEHHAR] ile MÜSAHHAR[Ar. < SİHRİYY] ile MÜSAHHİR[Ar. < SİHRİYY]

( Büyülenmiş, büyülü, büyü ile aldanmış. İLE Teshîr olunmuş, elde edilmiş, ele geçirilmiş. | Tutkun, boyun eğmiş, itâat etmiş. İLE Ele geçiren, teshîr eden. )


- MÜŞAHHAS[Ar. < ŞAHS] ile MÜŞAHHIS[Ar. < ŞAHS]

( Tanınmış, teşhîs edilmiş. | Kişi görünümüne girmiş, kişileşmiş. | Somut. İLE Taslağın adını koyan, teşhîs eden. )


- MUSAHHİR[Ar. < SAHR] ile MUSÂHÎ[Ar.]

( Boyun eğdiren, zapt eden, teshîr eden. | Elde eden. İLE Bir şeyin seçilmişi, hâlisi. )


- MÜSÂVÂT ile/ve/> MUTÂBAKAT["MÜTÂBAKAT" değil!]


- MÜSEBBEB[Ar. < SEBEB] ile MÜSEBBİB[Ar.]

( Sebep olunarak oluşturulan. İLE Sebep olan. | İcâd eden. )


- MÜSEBBİP değil/yerine/= NEDEN OLAN/YOL AÇAN


- MÜSEDDED[Ar. < SEDÂD] ile MÜSEDDİD[Ar. < SEDÂD]

( Uzunluğuna doğrultulmuş, tesdîd edilmiş. İLE Doğrultan, doğru yola sevk eden. | Tıkayan, sed ve büğet yapan. | Tıkanmış, sed ve büğet yapan. )


- MÜSEMMEN[Ar. < SEMN] ile MÜSENNEM[Ar.]

( Sekiz renkli. | Sekizli, sekiz parçadan oluşan. | Sekizgen.[Fr. OCTOGONE] | Değer biçilmiş ya da biçilen değer karşılığında satılmış şey. | Sekizer mısrâlı bendlerden oluşan şiir/nâzım. İLE Ev çatısı şeklinde olan. | Kabartma, kabartmalı olarak hakkedilmiş olan. )


- MÜŞFİK["MÜŞVİK" değil!] değil/yerine/= SEVECEN


- MUSÎB[< SEVAB] ile ...

( İSÂBET EDEN, RASTGELEN, YANILMAYAN )


- MÜSPET/MÜSBET ile MENFÎ

( Olumlu. İLE Olumsuz. )


- MÜSTA'CEB[Ar. < ACEB] ile MÜSTA'CİB[Ar. < ACEB]

( Şaşılacak olan. İLE Şaşan, şaşakalan, isti'câb eden. )


- MÜSTA'MEL[Ar. < AMEL] ile MÜSTA'MİL[Ar. < AMEL]

( Kullanılmış. | Eski, köhne. İLE Kullanan, isti'mâl eden. )


- MÜSTA'MER[Ar. < UMRÂN] ile MÜSTA'MİR[Ar. < UMRÂN]

( Göçmen yerleştirerek, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getirilen yer. [Fr. COLONIE] İLE Bir yere göçmen yerleştirerek, orayı, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getiren, sömüren, sömürgeci. [Fr. COLONISATEUR] )


- MÜSTAĞRAK[Ar. < GARK] ile MÜSTAGRIK[Ar. < GARK]

( Batmış. İLE Gark olmuş, dalmış, daldırılmış, batmış. | Kendini bilmeyecek derecede dalgın, düşüngen. )


- MÜSTAHAKK[Ar. < HAKK]["MÜSTEHAK/MÜSTEHAKKINI VERMEK" değil!]/MÜSTAHİKK[aslı!] değil/yerine/= KARŞILIĞINI BULMUŞ (HAK ETMİŞ)


- MÜSTAHBER[Ar. < HABER | çoğ. MÜSTAHBERÂT] ile MÜSTAHBİR[Ar. < HABER]

( Haber alınmış, duyulmuş, işitilmiş, istihbâr olunmuş. İLE Haber alan, duyan, işiten, istihbâr eden. )


- MÜSTAHDES[Ar.] ile MÜSTAHDİS[Ar.]

( Yeni bulunmuş, yeni ortaya atılmış. İLE Yeni bir şey bulan/bulucu. )


- MÜSTAHKEM[Ar. < HÜKM] ile MÜSTAHKİM[Ar. < HÜKM]

( Sağlamlaştırılmış, sağlam, istihkâm edilmiş, istihkâmlı. İLE Sağlamlaştıran, istihkâm eden. )


- MÜSTAHLEB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB]

( Beyaz ve sübye tarzında yapılmış olan ilâç. | Sübye.[Fr. ÉMULSION] İLE Tırmalayan, istihlâb eden. İLE Sağan, istihlâb eden. )


- MÜSTAHLEF[Ar. < HALEF] ile MÜSTAHLİF[Ar. < HALEF]

( Kendi yerine geçirilmiş, başkasının yerine konulmuş, istihlâf edilmiş. İLE Kendi yerine geçiren, başkasının yerine koyan, istihlâf eden. )


- MÜSTAHREC[Ar. < HURÛC] ile MÜSTAHRİC[Ar. < HURÛC]

( Çıkarılmış, bir şeyden çıkarılmış, alınmış, bir kitaptan alınmış, istihrâç edilmiş. İLE Çıkaran, istihrâc eden. | Simgeden, anlam çıkarma gücünde olan. )


- MÜSTAHSAL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSALÂT] ile MÜSTAHSİL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSİLÎN]

( Yetiştirilmiş, üretilmiş, hâsıl olmuş, istihsâl edilmiş. İLE Yetiştiren, yetiştirici, üretici, istihsâl eden, husûle getiren. )


- MÜSTAHZAR[Ar. < HUZUR] ile/ve/||/<>/>/< MÜSTAHZIR[Ar.]

( Hazırlanmış, huzura getirilmiş, istihzar edilmiş. | Zihinde tutulmuş. İLE/VE/||/<>/>/< Hazırlayan, istihzar eden. )


- MÜSTAKBEL[Ar. < KABL] ile MÜSTAHKİM[Ar. < KABL | çoğ. MÜSTAKBİLÎN]

( Karşılanan, istikbal edilen. | Önde bulunan, ilerideki, gelecek. | Gelecek zaman, istikbal sîgası. İLE Karşılayan, istikbâl eden. | Kıbleye dönen. )


- MUŞTALAMAK değil MUŞTULAMAK

( Muşta ile vurma. DEĞİL Sevinilecek bir işin, olayın vb. olduğunu, birine haber vermek, müjdelemek. )


- MUSTAR ile/değil/yerine/||/>< MUHTAR

( Şarap. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Yapmayabilme ve yeğleme olanağını ve gücünü kullanan kişi. | "Hayır!" diyebilme farkındalığı/önceliği. )


- MUSTARİP ile MÜTEESSİR

( Acı çeken. İLE Kederli, hüzünlü, üzüntülü. | Birinin acısıyla acılanan. | Etkilenen. )


- MÜSTAS'AB[Ar. < SA'B] ile MÜSTAS'İB[Ar. < SUÛBET]

( Zor, güç olan, zor iş. İLE Güç sayan, çoğu şeyi zor gören. )


- MÜSTASHAB[Ar. < SOHBET] ile MÜSTASHİB[Ar. < SOHBET]

( Yanında arkadaş olarak bulundurulan. İLE Yanına alan, beraber olunan, istishâb eden. )


- MÜSTASVEB[Ar. < SAVÂB] ile MÜSTASVİB[Ar. < SAVÂB]

( Doğru, mâkul, savap görülmüş, istisvâb edilmiş. İLE Doğru, mâkul, savap gören, istisvâb eden. )


- MÜSTE'CİR[Ar. < ECR | çoğ. MÜSTE'CİRÎN] ile MÜSTECÎR[Ar. < CİVÂR]

( Kira ile tutan, isticâr eden. | Kiracı. İLE Aman dileyen, koruma bekleyen, isticâre eden. )


- MÜSTE'CİREN[Ar.] ile MÜSTE'CİRÎN[Ar. < MÜSTE'CİR]

( Kiracı olarak. İLE Kira ile tutanlar. | Kiracılar. )


- MÜSTE'SAL[Ar.] ile MÜSTE'SIL[Ar.]

( Kökünden koparılmış, istisal olunmuş. İLE Kökünden koparan, istîsal eden. )


- MÜSTE'ZEN[Ar. < İZN] ile MÜSTE'ZİN[Ar. < İZN]

( Kendinden izin istenilmiş kişi. İLE İzin isteyen. )


- MÜSTEBDEL[Ar. < BEDEL] ile MÜSTEBDİL[Ar. < BEDEL]

( Değiştirilmiş, istibdâl edilmiş. İLE Değiştiren, istibdâl eden. )


- MÜSTED'Î[Ar. < DA'VÂ] ile MÜSTE'DÎ[Ar. < EDÂ]

( Dilekçe veren, istidâ eden. İLE Yardım ve korunma isteyen. | Birinin malını zorla alan. )


- MÜSTEFHEM[Ar. < FEHM] ile MÜSTEFHİM[Ar. < FEHM]

( Anlaşılan. İLE Anlamak isteyen, soran. )


- MÜSTEHCEN[Ar. < HÜCNET] ile MÜSTEHCİN[Ar. < HÜCNET]

( Açık açık, edepsizce, istihcân edilmiş. İLE Çirkin, kötü, kötü gören, istihcân eden. )


- MÜSTEHDÎ[Ar. < HEDY ve HİDÂYET] ile MÜSTEHZÎ[Ar. < HEZÂ]

( Doğru yolu bulan, Müslümanlık yolunu isteyen. İLE Biriyle alay eden, herkesle alay etme alışkanlığında olan, istihzâ eden. )


- MÜSTEHÎL[Ar. < HAVL | çoğ. MÜSTEHÎLÂT] ile MÜSTEHİLL[Ar. < HELÂL]

( Olanaklı ve kabil olmayan şey. | Anlamsız, saçma şey. İLE Helâllik dileyen, istihlâl eden. | Helâlleşen. )


- MÜSTEHLEK[Ar. < HELÂK] ile MÜSTEHLİK[Ar. < HELÂK]

( Yiyip içilerek tüketilmiş, bitirilen. İLE Yiyip içerek tüketen/bitiren. [Fr. CONSOMMATEUR] )


- MÜSTEKİL değil MÜSTAKİL


- MÜSTEKREH[Ar. < KERÂHET | çoğ. MÜSTEKREHÂT] ile MÜSTEKRİH[Ar. < KERÂHET]

( Tiksinilen, iğrenilen, iğrenç, istikrâh edilmiş. İLE Tiksinen, iğrenen, kerîh gören, istikrâh eden. | İştah kesen. )


- MÜSTEMEDD ile MÜSTEMEN[Ar. < EMN] ile MÜSTEMEND[Fars.]

( Kendine yardım edilen, edilmiş olan. İLE Kendine aman verilmiş olan. | Yabancı olan. İLE Üzüntülü, kederli, hüzünlü. | Çaresiz, zavallı. | Talihsiz, mutsuz. )


- MÜŞTEMELÂT/MÜŞTEMİLÂT ile/ve/değil MEŞRÛTA

( Herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölüm ya da yapı, eklentiler. İLE Belirli koşullarla vakfedilmiş ayrıcalıklar. İlk sahibi tarafından satılmama koşuluyla bırakılmış olan ev, tarla gibi gayrımenkul. | Hocaların, şeyhlerin, cami görevlilerinin yaşadığı/bulunduğu ev/yer. | İmâret, hastahane gibi kurumlarda çalışanların oturmaları için ayrılan lojman, odalar. )


- MÜSTENHİR[Ar. < NEHR] ile MÜSTENÎR[Ar. < NÛR]

( Aka aka yeri oyan, ırmak/nehir yapan. İLE Nûr, ışık alan, parlak, istinâre eden. )


- MÜSTERHAM[Ar. < RAHM ve RUHUM] ile MÜSTERHİM[Ar. < RAHM]

( Yalvarılmış, yalvarılan, niyâz olunmuş, istirhâm edilmiş. İLE Yalvaran, niyâz eden, istirhâm eden. | Merhamet dileyen. )


- MÜSTEVSİ[Ar.] ile MÜSTEVZİ[Ar.]

( Bollaşan, genişleyen. İLE Hakk dergâhından, ilham isteyen. )


- MÜSTEYSER[Ar.] ile MÜSTEYSİR[Ar.]

( Kolaylanmış, hazır. İLE Kendine/nefsine ayıran, istîsar eden. )


- MÜSÛL[Ar.] ile MÜSÜL[Ar. < MİSÂL]

( Saygıdan dolayı ayakta durma. İLE Örnekler. | Platon'un, "İdealar" olarak bahsettiği. )


- MUTÂ'/A[Ar. < TAV] ile MU'TÂ[Ar. < ATÂ]

( Boyun eğilen, itaat olunan, başkalarının kendine itaat ettikleri. İLE Verilmiş, îtâ olunmuş. | Veri. )


- MUTAHHİR[Ar. < TAHÂRET] ile MUTAHHAR[Ar. < TAHÂRET] ile MUTÂHİR[Ar.]

( Temizleyen, tathîr eden. İLE Temizlenmiş, temiz. | Mübârek. İLE Temizleyici. )


- MUTASAVVER[Ar. < SÛRET] ile MUTASAVVİR[Ar. < SÛRET]

( Tasarlanmış, düşünülmüş, tasavvur edilmiş. | Akla gelebilir, olabilir. İLE Tasarlayan, zihninde kurup karar veren, tasavvur eden. )


- MUTAZARRI'[Ar. < ZER | çoğ. MUTAZARRÎN] ile MUTAZARRIR/MUTAZARRİR[Ar. < ZARR, ZURR]

( Yalvarıp yakaran, tazarru' eden. İLE Zarar gören, zarara uğrayan. )


- MÜTEAFFİFÎN[Ar. < MÜTEAFFİF] ile MÜTEAFFİN[Ar. < UFÛNET]

( İffetli, onurlu, namuslu kişiler. İLE Bozulup kötü/pis kokan, kokmuş, kokuşuk, çürük, taaffün eden. )


- MÜTEBÂHHİR[Ar. < BUHÂR] ile MÜTEBÂHHİR[Ar. < BAHR | çoğ. MÜTEBAHHİRÎN] ile MÜTEBÂHÎ[Ar. < BEHÂ]

( Buharlaşan, buğu haline gelen, dumanlanan, tütsülenen, tebahhur eden. İLE Bilgisi, deniz gibi engin olan. İLE Övünen. )


- MÜTEBÂKÎ[Ar. < BEKÂ] ile MÜTEBÂKÎ[Ar. < BÜKÂ]

( Geri kalan, artan, bâkî kalan. İLE Ağlar gibi görünen, yalandan ağlayan, tebâkî eden. )


- MÜTEBENNÎ ile MÜTEBERRİ'[BÜRÛ] [TEBERRU']

( Evlat edinilen. İLE Bağışta bulunan. )


- MÜTECÂHİD[Ar. < CEHD] ile MÜTECA'İD[Ar. < CA'D]

( Çalışıp çabalayan. | Zora karşı uğraşan. İLE Kıvırcık olan, kıvrık, teca'üd eden. )


- MÜTECERRİD[Ar. < CERED] ile MÜTEFERRİD[Ar. < FERD | çoğ. MÜTEFERRİDÎN]

( Soyunan, çıplak olan, tecerrüd eden. | Evli olmayan. | Tek başına kalan. | Dünya işlerinden vazgeçip Allah'a yönelen. İLE Tek ve yalnız olan, eşi benzeri olmayan, teferrüd eden. )


- MÜTEDELLÎ[Ar.] ile MÜTEDENNÎ[Ar. < DENÂET] ile MÜTEDERRİ'[Ar.]

( Nazlanan, tedellî eden. İLE Gerileyen, aşağılayan, tedennî eden. İLE Zırhlanan, zırh giyen. )


- MÜTEHADDIR[Ar.] ile MÜTEHÂDI'[Ar.]

( Yeşillenen, yeşil renk bağlayan, tahaddur eden. İLE Aldanmamış iken aldanmış gibi görünen. )


- MÜTEHÂLİF[Ar. < HALF] ile MÜTEHÂLİF[Ar. < HULF]

( İki düşmandan ikisine de yemin veren. İLE Birbirine uymayan, tehâlüf eden. )


- MÜTEHARRIK[Ar. < HARK] ile MÜTEHARRİK[Ar. < HAREKET]

( Yırtılan, taharruk eden. İLE Hareket eden, kımıldayan, oynayan. | [felsefe, fizik] Hareketli, işler. )


- MÜTEHASSIS[Ar. < HUSÛS] ile MÜTEHASSİS[Ar. < HİSS]

( Bir işin bir alanını çok iyi bilen, uzman. | Sadece bir şeye ayrılmış, ayrı bir işte kullanılan. İLE Duygulanan, hislenen. )


- MÜTEKASSÎ[Ar.] ile MÜTEKAŞŞİ'[Ar. < KAŞ]

( Dikkatle araştıran, tekassî eden. İLE Balgam söktüren ilaç. | Balgam çıkaran hasta. )


- MÜTENASİB ile MÜTENAFİR

( Çeken. İLE İten. )


- MÜTENESSİR[Ar. < NESR] ile MÜTENEŞŞİR[Ar.]

( Saçılan, tenessür eden. İLE Dağılan, yayılan, intişar eden. )


- MÜTESÂİB[Ar.] ile MÜTESA'İB[Ar.]

( Esneyen, tesâüb eden. İLE Güç olan, güçleşen. )


- MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD] ile MÜTESA'İD[Ar.]

( Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. İLE Yukarı çıkan, yükselen. )


- MÜTESÂLİH[Ar. < SULH] ile MÜTESALİH[Ar.]

( Barışan, sulh yapan, tesâlüh eden. İLE Sağır gibi görünen, sağırlık gösteren. )


- MÜTEŞEBBİH:
"BENZER" ile/ve/değil/||/<>/< ŞÜPHE


- MÜTETEVVEC[Ar. < TÂC] ile MÜTETEVVİC[Ar. < TÂC]

( Taç giydirilmiş. İLE Taç giymiş, taçlı. | [bitkibilim] Taçyapraklı. )


- MÜTEVÂLÎD[Ar. < VÂLİDE] ile MÜTEVÂRİD/E[Ar. < VÜRÛD]

( Birbirinden doğup üreyen. İLE Gelen, tevârüd eden. )


- MÜTEVELLÎ[Ar. < VELY] ile MÜTEVELLİH[Ar.] ile MÜTEVERRİ[Ar. < VERÂ]

( Birinin yerine geçen. | Bir vakfın yönetimi, kendine verilmiş olan kişi. İLE Hayran olan/olmuş, şaşan/şaşmış, aklı başından giderek sersem ve hayran olan, tevellüh eden. İLE Dinin emrettiği şeylere sımsıkı bağlı kalan. )


- MÜTEZAHHİR[Ar. < ZAHR] ile MÜTEZÂHİR[Ar. < ZUHÛR]

( Karısına, nikâhı bozacak bir söz söyleyen. | Biri tarafından yardım edilen, taraflısı olan. İLE Görünen, çıkan, tezâhür eden. )


- MUTLAK ile/değil/yerine MUTFAK

( İdeoloji. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefe. )


- MUTLAK < TALÂK

( Itlak olunmuş, salıverilmiş, başıboş bırakılmış. | Kayıtsız, şartsız. | Yalnız, tek, şart. | Herhangi bir şeye ilişik olmayan. < Evliliğin sona ermesi; eşlerin birbirini boşaması. )


- MUVÂZÎ[Ar. < VEZY] ile MUVAZZİH[Ar. < VUZÛH]

( Paralel. İLE Açıklayan, ayrıntılı olarak anlatan, îzâh eden. )


- MÜVECCEH[Ar. < VECH] ile MÜVECCİH[Ar.]

( Yüzü bir tarafa döndürülmüş, tevcîh edilmiş. | Herkesin teveccüh ettiği, makbul, uygun/münâsip. İLE [mat.] Doğrultman. )


- MÜVELLED[Ar. < VİLÂDET] ile MÜVELLİD[Ar. < VİLÂDET]

( Doğmuş, doğurulmuş, doğma. | Melez, kanı karışık. | Yok iken, sonradan ortaya çıkmış. İLE Doğuran, tevlîd eden. | Doğurtan, doğurtucu, ebe. | [kimya] Ortaya çıkan/çıkaran. )


- MÜVESSİ'[Ar. < VESÜ ve SAAT] ile MÜVESSİH[Ar.] ile MÜVEZZİ'[Ar. < VEZ | çoğ. MÜVEZZİÎN]

( Genişleten, tevsi eden. İLE Kirleten, tevsîh eden. İLE Dağıtan, tevzi ve taksim eden. | Postacı, posta, mektup, telgraf gibi şeyleri, ev ev dağıtan kişi. | Gazeteci, evlere, gazete dağıtan kişi. )


- MÜYESSER[Ar. < YÜSR] ile MÜYESSİR[Ar. < YÜSR]

( Kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan. İLE Kolayını bulup yapan, kolaylıkla ortaya çıkaran. )


- MUZÂHÎ[Ar. < ZAHY] ile MUZÂHİR/MÜZÂHİR[Ar. < ZAHR]

( Benzeyen, benzeyici. İLE Arka, taraflı çıkan, yardım eden, koruyan, zahîr olan. )


- MUZDARİP/MUZTARİB[Ar. < DARB] ile MÜSTARİB[Ar. < ARAB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALBB]

( Istırap çeken. İLE Araplaşmış olan, aslen Arap olmadığı halde sonradan Araplaşmış olan. İLE Tırmalayan, istihlâb eden. )


- MUZDARİP değil/yerine/= İÇVURUK/ÇEKENLİ


- MÜZEHHEB[Ar. < ZEHEB] ile MÜZEHHİB[Ar. < ZEHEB]

( Altın suyuna batırılmış. | Yaldızlanmış. İLE Altın suyuna batıran, tezhipçi, tezhip eden. | Yaldıza batıran, yaldızcı. )


- MÜZEYYEN[Ar. < ZÎNET | çoğ. MÜZEYYENÂT] ile MÜZEYYİN[Ar. < ZÎNET]

( Süslenmiş, süslü, zînetlendirilmiş. İLE Süsleyen, tezyîn eden. )


- MÜZİK ile/ve MÛSİKÎ

( Hakimiyet Simgesi. İLE/VE Medenî yükselişin son, sükûtun da ilk sanatıdır. )

( Türk ile Batı müziğinde 4 ses farkı vardır. )

( Türk mûsikîsinde, akord, Ney'e göre yapılır. )

( Türk mûsikîsinde, selen/sadâ[insan sesi] esastır! )

( Fâsık'ın fısk'ını, Âşık'ın aşkını artırır. )

( MÛSÎKÂR KUŞU: Gagasındaki deliklerden çıkan uyumlu sesten. )


- MUZİP değil/yerine/= TAKILGAN


- MÜZİSYEN değil/yerine/= KÜYCÜ, KÜĞCÜ


- MÜZMEN[Ar. < ZAMAN] ile MÜZMİN/E[Ar. < ZAMAN]

( Müzmin duruma gelmiş. | [mecaz] Zayıflamış, halsiz düşmüş. İLE Üzerinden zaman geçmiş, eskimiş, süreğen hastalık. )


- MUZMER[Ar. < ZIMÂR | çoğ. MUZMERÂT] ile MUZMİR[Ar. < ZIMÂR]

( Gizli, saklı, örtülü, dışarı vurulmamış, içte saklı, ızmâr edilmiş. İLE İçinde saklayan, gizleyen, ızmâr eden. )


- MÜZMİN[Ar.]/CHRONIC[İng.]/KRONİK[Fr.] değil/yerine/= SÜREĞEN/SÜREGEN

( Ne kadar süreceği belirli olmaksızın sürüp giden. | Uzun zamandan beri süren. | Uzun zamandan beri süren, uzun süreli olan (hastalık). )


- MUZUR değil MUZIR


- MÜZZEMMEL[Ar.] ile MÜZZEMMİL[Ar.]

( Giysi içine sarılmış, tezmîl edilmiş. İLE Giysi içine saran, tezmîl eden. )


- MY-/MYO- ile/||/<> MİO-/MEİO- ile/||/<> -STALSİS ile/||/<> TEN-/TENDO-/TENO-/TENONT-/TENONTO- ile/||/<> SARC-/SARCO- ile/||/<> SPLANCHN-/SPLANCHO-

( Kas, kasla ilgili. İLE/||/<> Daha az, daha küçük, kasılmanın azalması. İLE/||/<> Kasılma. İLE/||/<> Tendon. İLE/||/<> Et, kas. İLE/||/<> İç örgenlerle ilgili. )


- NA'L[Ar.] ile NÂL[Ar.]

( Ayakkabı, pabuç. | Nal. | Oturacak yerlerin en aşağısı. İLE Kamış düdük. | Kamış. | Kamış kalemin içindeki saz. | Şeker kamışı. | İnleyen/inleyici. )


- NA'Z/İNTİÂZ[Ar.] ile NÂZ[Ar.]

( Güçlenme, kıvama gelme. | Kalkma. İLE Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık. | Bir şeyi beğeniyormuş gibi görünme. | Şımarıklık. | Yalvarma, ricâ. )


- NÂB[Ar. çoğ. ENYÂB] ile NA'B[Ar.] ile NÂB[Ar.]

( Azı dişi. | Yaşlı deve. İLE Karga ya da horoz gibi ötmek. İLE Arı, saf, hâlis. | Katıksız. | Berrak. | Oluk. )


- NÂCİZ[Ar. çoğ. NEVÂCİZ] ile NÂ-ÇÎZ[Ar.] ile NÂCİS[Ar.]

( Azı dişi. İLE Değersiz, hiç sayılan, önemsiz, çok küçük şey. | Recâizâde Ekrem'in 1886'da basılmış, Fransızca'dan yaptığı çevirileri içeren bir kitabı. İLE Onulmaz hastalık. )


- NADİM[Ar.]/PİŞMAN[Fars. < PAŞMAN PAŞEMAN] değil/yerine/= ÖKÜNÇLÜ


- NÂDİR[Ar. < NEDRET | çoğ. NÂDİRÂT, NEVÂDİR] ile NADÎR/NAZÎR[Ar.]

( Seyrek, az, ender bulunur. İLE Taze. | Altın. )


- NÂH[Fars.] ile NAH[Fars.]

( Göbek. İLE Tel. | İp. | Değerli kumaşlardan yapılan bir çeşit halı, kilim. )


- NAH ile/değil NARH[Fars.]

( İşte. İLE/DEĞİL Tüketiciyi korumak amacıyla özellikle temel gereksinim nesneleri için resmî makamlarca belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat. )


- NÂHİB[Ar. < NEHB] ile NAHÎB[Ar. çoğ. NAHB] ile NAHÎB[Ar.]

( Yağmalayıcı/yağma eden, talanlayan/talanlayıcı, çapulcu. İLE Korkak. İLE Avaz avaz ağlama. )


- NAHÎF/NAÎF[Ar. < NEHÂFET] ile/ve/değil/||/<>/< ZARİF[Ar. < ZARÂFET]


- NÂHİRE[Ar.] ile NAHÎRE[Ar.]

( Ayın birinci günü. | Ayın sonu, son gecesi. İLE Ayın ilk günü ya da son gecesi. )


- NÂHL[Ar. çoğ. NÜHÛL] ile NAHL[Ar.]

( Dişil bal arısı. İLE Hurma ağacı. | Zamanında, âdet olan süs ağacı. | Gümüş ya da mumdan yapılarak gelinlerin önünde götürülmesi ve sonra gelin odasına konulması. | [yazında/edebiyatta] İnce, uzun, nârin gövdeli dilber. )


- NAÎB[Ar.] ile NÂİB[Ar. < NEVB| çoğ. NÜVAB]

( Karga ve çirkin sesli kuşların ötüşü. İLE Birinin yerine geçen, vekil. | Kadı vekili. | Kadı, şeriat hükümlerine göre hüküm veren hâkim. | Nöbet bekleyen, nöbetle gelen. )


- NÂİM[Ar. < NEVM | çoğ. NÂİMÎN, NİYÂM, NÜVVÂM, NÜVVEM, NÜYYEM] ile NÂİM[Ar. < Nİ'M] ile NAÎM[Ar.]

( Lezzeti alınan her türlü yiyecek, bollukta yaşayış. | Cennetin bir bölümü. | Uyuyan, uykuda bulunan. İLE Taze, körpe. | Yumuşak, kemiksiz şey. İLE Bollukta yaşayış. | Cennetin bir bölümü. )


- NAÎR[Ar.] ile NÂİR[Ar. < NÂR]

( Haykıran, na're atan. İLE Parlayan. )


- NAK'[Ar.] ile -NÂK[Ar.]

( Suda ıslanma. | Sıcak suda haşlama. | İlâç olarak çıkarılan su. | Hayvanın yiyeceğini soğuk su ile ıslatma. | Toz. İLE Adlara takılarak sıfat oluşturan bir edat.[-li,-lü anlamını verir][DERD-NÂK: Dertli. | ELEM-NÂK: Elemli.] )


- NAKA'["ka" uzun okunur] ile NÂKA[Ar.]

( Temiz olma, paklanma. İLE Dişil deve, maya. )


- NAKALE[Ar.] ile NAKARE[Ar.]

( Haberciler, nakledenler. | Eşyayı bir yerden başka bir yere taşıyanlar. | Bir maddenin geçmesine uygun, elverişli olan şeyler. | Bir kitabı/yazıyı bir dilden başka bir dile çevirenler, aktaranlar. | Elektrik akımını ya da ısıyı ileten maddeler/iletkenler. İLE ... )


- NAKARE["ka" uzun okunur][Fars.] ile NÂ-KÂRE[Fars.]

( Davul, kös. | Dümbelek. İLE İşe yaramaz, yararsız. | Tembel, üşengen, uyuşuk. )


- NAKİL ile NÂKİL

( Taşıma. İLE Taşıyan. )


- NAKÎS[Ar. < NOKSÂN] ile NÂKİS[Ar. < NEKS | çoğ. NEVÂKİS] ile NAKÎZ[Ar. < NAKZ]

( Eksik. İLE Başını sürekli öne eğen kişi. | Alçak, adi, bayağı. İLE Karşı, zıt. )


- NÂKIS/A[Ar. < NAKS] ile NAKIŞ[Ar.] ile NÂKIZ[Ar. < NAKZ]

( Eksik, noksan, tam olmayan. | Kusurlu, kusuru olan. | [matematikte] -[eksi] imi/işareti. İLE Genellikle kumaş üzerine, renkli iplikler ya da sırma ve sim kullanarak, elle, makineyle yapılan işleme. | Özellikle duvar ve tavanları süslemek için yapılan resim. | Beste ve semailerin, dört yerine iki haneli olanlarına verilen ad. | [mecaz] Hile. İLE Bozan, bozucu, bozma, çözme, kırma. )


- NAKİT ile/ve/< PEŞİN[< Fars. PÎŞÎN: Önceki.]


- NAKŞ (ETMEK):
HARF[HRF] ile/ve/<> RAKAM[RKM] ile/ve/<> KİTAP/KETEBE[KTB]

( Üçünün de anlamı, "Kazıyarak nakşetmek"tir. )


- NAMAZDAN ÖNCE ESTAĞFİRULLAH ile/ve NAMAZDAN SONRA OKUNAN ESTAĞFİRULLAH


- NÂMÛS[Ar.] ile/değil/<> NOMOS[Yun.]

( Yasa. | Ar, edep, hayâ, ırz. | Temizlik, doğruluk. | Allah'a yakın olan büyük melek. | Esrâr sahibi. | Sinek. | Derinden gelen ses. İLE/DEĞİL/<> Yasa. )


- NANKÖR[Fars.]["NAMKÖR" değil!] değil/yerine/= İYİLİKBİLMEZ


- NANO TEKNOLOJİ ve/<>/|| NENE(NİNE) BİLGELİĞİ


- NAR ile NÂR

( Meyve. İLE Ateş. )


- NÂR ile/||/<>/< NUR

( Nar'ını, nur ile yıkamak/yakmak. )


- NÂRCÎL[Ar.] ile NÂRÇÎL[Ar.]

( Hindistan cevizi. İLE Hindistan cevizi. )


- NARH[aslı NİRH] değil/yerine/= NARK, ÇARŞIDA, PAZARDA SATILAN ŞEYLER İÇİN RESMÎ MAKAMLARCA GÖSTERİLEN FİYAT


- NASAF[Ar.] ile NÂ-SÂF[Fars. Ar.]

( Uşak, hizmetçi. İLE Saf/hâlis olmayan, karışık. | Kirli, pis. )


- NASFET/NISFET[Ar.] değil/yerine/= HAK VE ADÂLETE UYGUNLUK


- NÂSİH[Ar. < NESH] ile NASÎH[Ar. çoğ. NUSAHÂ]

( İptal eden, nesh eden. | Kopyasını çıkaran, istinsâh eden. İLE Öğüt veren, nasihat eden. )


- NÂSIH/NASÎH[< NUSH (çoğ. NASÂYİH)] ile ÖĞÜT VEREN, NASÎHAT EDEN | KUŞATMA


- NASİHAT ile TEMBİH[Ar. < TENBİH]

( Öğüt. İLE Uyarı, uyarma, uyarım. )


- NASIP[Ar.] değil/yerine/= ATAMA


- NASİP ile/ve/değil/yerine AZİM

( Nasip bilmeyip, azim biliriz. )


- NASİP ile/ve İHSAN


- NASİP ile KISMET

( Kısmetse gelir Yemen'den, değilse gelir çenenden. )


- NASİP ile/ve KISMET

( Bu kurda, bu kuşa, bu da nasip olursa bana. )

( image

image )


- NASİP ve MÜESSER


- NAT'[Ar. çoğ. ENTÂ', NUTÛ'] ile NA'T[Ar. çoğ. NUÛT]

( Sofra bezi. | Meşinden yapılan döşek.[Fr. NATTE] İLE Bir şeyi överek/medhederek anlatma, vasıflandırma. | Hz. Muhammed'i övmek üzere yazılan şiirler. )


- NÂY[Ar.] ile -NÂY/NÂ-[Ar.] ile NA'Y[Ar.]

( Kamış. | Ney, kamıştan yapılan düdük. İLE Sözcüğün başına getirilerek sözcüğü olumsuzlaştıran bir edat. İLE Ölüm haberi getirme. )


- NÂY ile NEY


- NAZAR/NAZÂRET[Ar.] ile NAZAR[Ar. çoğ. ENZÂR]

( Altın. | Tazelik. İLE Bakma, göz atma. | Düşünme. | Göz değme. | İltifat. | İtibar. | Yan bakış. | Güzel, dilber. )


- NÂZİL[Ar. < NÜZÛL] ile NAZÎR[Ar.] ile NAZÎR[Ar. < NAZAR]

( Yukarıdan aşağı inen/inici. | Bir yere konan, bir yerde konaklayan. | [müzikte] İnici, tizden pese doğru giden dizi. İLE Taze. | Altın. İLE Benzer, eş. )


- NAZIM ile NÂZIM

( Manzume. İLE Düzenleyen. )


- NE HALİN/İZ VARSA GÖR/ÜN! ile/değil/yerine/||/<>/< NE HALİN/İZ VARSA GÜL/ÜN!

( "Gülmek, yaşamın en güzel eylemidir! Sizi bundan alıkoyan her ne varsa on(lar)dan vazgeçin!" )


- NE YAPARSAK/YAZARSAK YAPALIM/YAZALIM,
HİÇBİR KONUDA:
ACELE ETME(YELİM)! ve/||/<>/> ÖZEN GÖSTER(ELİM)!

( )


- NE/NEGÜ/NÜ ile NE/MA[Ar.] ile NEÇE ile NEME ile NEÇÜK/NELÜK ile NEREK ile NETEG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ne? İLE Acaba öyle mi? İLE Kaç? İLE Bilmem. İLE Niçin? İLE Ne gerek? İLE Nasıl? )


- NECÎB ve/> HALÎL

( ... İLE Samimi arkadaş. )


- NECİS[Ar.] ile NECÎS[Ar.]

( Pis, murdar. İLE Pis, kirli, murdar. | Onulmaz hastalık. )


- NEDEN/SEL/LİK ile/ve GEREKÇE/Lİ/LİK

( [durumdan/olaydan] Önce. İLE/VE Sonra. )

( CAUSE vs./and JUSTIFICATION )


- NEFES ve/> NEFS ve/> NEFİS


- NEFROTİK SENDROM ile/||/<> NEFRİTİK SENDROM

( Böbreklerde protein kaybı ve ödem. İLE/||/<> Böbreklerde yangılanma ve kanama. )


- NEFSİN:
ESİRİ ile/değil/yerine EMİRİ


- NEGLEKT/NEGLECT[İng.]/İHMAL[Ar.] değil/yerine/= BOŞLAMA


- NEHZ/NEHZÂT[Ar.] ile NEHZAT[Ar.]

( Davranma, kalkışma. İLE Hareket, yola çıkma. )


- NEKABET["ka" uzun okunur] ile NEKÂBET[Ar.]

( Ululuk, bir topluluğun durumunu takip eden büyük kimselerin durumu/özelliği. | Belirli kesimlerin başları. | Sapma, vazgeçme, yön değiştirme. İLE Dönme, vazgeçme, cayma. )


- NEKÂHET ile LOĞUSA[< Yun. LOKHUSA]


- NEKAİS[Ar. < NAKÎSA]["ka" uzun okunur] ile NEKAİZ[Ar. < NAKÎZA]["ka" uzun okunur]

( Eksiklikler, noksanlar. İLE Birbirine zıt olan, birbirini çelen şeyler. )


- NEMSE/NEMÇE ile/||/<> ULAH

( Avusturya'ya ve halkına verilen ad. İLE/||/<> Romanya yerli halkına verilen ad. )


- NERO ile/= NÖRO


- NESEB/SOY değil/yerine/>< NİSBET


- NESİB ile/ve RAMAZANİYE

( Ramazan konulu şiirler, genellikle kasidelerin nesib bölümünde işlenmiştir. VE Dîvânlarda, Ramazaniye başlığıyla müstakil şiirler de kaleme alınmıştır. )


- NESİK[Ar.] ile NESÎK[Ar.]

( Düzenli/nizamlı. | Bezenmiş, süslü. İLE Altın. | Gümüş. )


- NESİR[Ar.] ile NESÎR[Ar.]

( Düzyazı. İLE Hayvan aksırması. )


- NESL[Ar. çoğ. ENSÂL] ile NESR[Ar. çoğ. ENSÜR, NÜSÛR, NİSÂR] ile NESR[Ar.] ile NEŞR[Ar.]

( Kuşak, nesil. İLE Akbaba. | Kartal. | Nûh kavminin putlarından biri. İLE Yayma, saçma. | Manzum olmayan söz. )


- NESNENİN/ÜRÜNÜN/BESİNİN:
TARİHİ ile/ve/||/<> TARİFİ


- NESRÎN[Fars.] ile NESTER/BESTEREN/NESTERÛN/NESTERÎN[Fars.]

( Ağustos gülü, yaban gülü. | Mısır gülü. | Van gülü. İLE Ağustos gülü, yaban gülü. )


- NEV'Î ile/ve NEF'Î

( 1572? - 1635 ile/ve 1533 - 1599 )


- NEVÂİR[Ar. < NÂİRE] ile NEVÂÎR[Ar. < NÂÛRE]

( Ateşler, alevler. İLE Bostan dolapları. )


- NEVÂKIS[Ar. < NAKÎSA] ile NEVÂKIS[Ar. < NÂKİS] ile NEVÂKÎS[Ar. < NÂKUS]

( Eksikler, noksanlar. İLE Başlarını sürekli önüne eğen adamlar. İLE İbâdet zamanlarında kilisede çalınan çanlar. )


- NEVH[Ar. < NÂİHA] ile NEVH[Ar.]

( Ağıt yakan, ağlayan hanımlar. İLE Ölüye avaz avaz ağlama. | Güvercinin nağma ile ötmesi. )


- NEWTON ile NEVTON[< NEWTON]

( ... İLE Uluslararası birim sisteminde, kütlesi 1 kg. olan cisme, saniye karede 1 metrelik bir ivme veren güç birimi. )

( 1 kilonewton [kN] = 1000 newton [N]

1 gram-force [gf] = 0.00980665 newton [N]

1 kilogram-force [kgf] = 9.80665 newton [N]

1 ton-force (metric) [tf] = 9806.65 newton [N]

1 exanewton [EN] = 1.0E+18 newton [N]

1 petanewton [PT] = 1.0E+15 newton [N]

1 teranewton [TN] = 1000000000000 newton [N]

1 giganewton [GN] = 1000000000 newton [N]

1 meganewton [MN] = 1000000 newton [N]

1 hectonewton [hN] = 100 newton [N]

1 dekanewton [daN] = 10 newton [N]

1 decinewton [dN] = 0.1 newton [N]

1 centinewton [cN] = 0.01 newton [N]

1 millinewton [mN] = 0.001 newton [N]

1 micronewton [µN] = 1.0E-6 newton [N]

1 nanonewton [nN] = 1.0E-9 newton [N]

1 piconewton [pN] = 1.0E-12 newton [N]

1 femtonewton [fN] = 1.0E-15 newton [N]

1 attonewton [aN] = 1.0E-18 newton [N]

1 dyne [dyn] = 1.0E-5 newton [N]

1 joule/meter [J/m] = 1 newton [N]

1 joule/centimeter [J/cm] = 0.01 newton [N]

1 ton-force (short) = 8896.443230521 newton [N]

1 ton-force (long) [tonf (UK)] = 9964.0164181707 newton [N]

1 kip-force [kipf] = 4448.2216152548 newton [N]

1 kilopound-force [kipf] = 4448.2216152548 newton [N]

1 pound-force [lbf] = 4.4482216153 newton [N]

1 ounce-force [ozf] = 0.278013851 newton [N]

1 poundal [pdl] = 0.1382549544 newton [N]

1 pound foot/square second = 0.1382549544 newton [N]

1 pond [p] = 0.00980665 newton [N]

1 kilopond [kp] = 9.80665 newton [N] )


- NEY/NÂY/MİZMÂR[Ar.] [akordlarına göre]:
BOLÂHENK/NISF/NISFİYE ile/ve SÜPÜRDE ile/ve MÜSTAHSEN ile/ve KIZ NEYİ ile/ve MANSUR ile/ve ŞAH ile/ve DÂVUT

( Ney'in kendi sesi yoktur. )

( Ney'in sesi HÛ'dur. )

( Ney, ahadiyetin sesidir. )

( Ney Forum [ http://neyforum.net ] )

( Ney Derneği [ http://neyforum.biz ] )

( REED FLUTE )


- NEYİNİ BEĞENMEDİN? değil NESİNİ BEĞENMEDİN?


- NEZÂFET ile/ve/||/<> NEZÂHET[< NEZH(NEZİH)] ile/ve/||/<> NEZÂKET[Farsça NÂZİK'ten, Arapça kalıbına yakıştırılarak]

( Temizlik, paklık. İLE/VE/||/<> Ahlâk temizliği. | İncelik. İLE/VE/||/<> Kişilere saygılı ve incelikle davranma. )


- NEZÂKET[Farsça NÂZİK'ten, Arapça kalıbına yakıştırılarak] ile/ve/<>/< ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZU'/TADA'DU'[< Dİ'DA]

( Özüne varmanın ilk adımı, alçakgönüllülüktür. )


- NEZLİNDE/NEZLİMDE değil NEZDİNDE/NEZDİMDE

( Yanında, huzurunda, gözetiminde. )


- NİCELİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİTELİK

( Bölünebilir olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bölünemez olan. )

( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )

( ARITHMOS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EIDOS )

( [not] QUANTITY vs./and QUALITY
QUALITY instead of QUANTITY )


- NİCELİK ile/ve/||/<>/> NİTELİK ile/ve/||/<>/> ÖLÇÜ

( Bölünebilir olan. İLE/VE/||/<>/> Bölünemez olan. İLE/VE/||/<>/> ... )

( "Kaç?" sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> "Nasıl?"[Ne asıl? < KEYFE] sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> ... )

( Nicelik olmadan, nitelik olmaz! Nitelik olmadan da nicelik! )

( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )

( QUANTITY vs./and/||/<>/> QUALITY vs./and/||/<>/> MODERATION )

( ... ile/ve/||/<>/> GUNA ile/ve/||/<>/> ... )

( KEMMİYET ile/ve/||/<>/> KEYFİYET ile/ve/||/<>/> MİYAR )


- NİCELİKSEL VAROLAN ile/ve/değil/||/<> NİTELİKSEL VAROLAN

( Cansızlar, bitkiler ve hayvanlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İnsan. )


- NİKAB["ka" uzun okunur] ile NİKÂB[Ar.]

( Peçe, yüz örtüsü. | Perde, örtü. İLE Kuşçu eldiveni. )


- NİKABET[Ar. < NAKABET | çoğ. NUKABÂ] ile NİKÂBET[Ar.]

( Bir kavim ya da kabilenin reisi ya da vekili. | Bir tekkede, şeyhin, yardımcısı olan en eski dervişi ya da dedesi. İLE Rüzgârın, ters yönlerden esmesi. )


- NİKAT[Ar. < NOKTA]["ka" uzun okunur] ile NİKÂT[Ar. < NÜKTE]

( Noktalar. İLE Herkesin anlayamadığı ince anlamlar. | İnce anlamlı, zarif ve şakalı sözler. )


- Nîl ile NÎL[Ar.]

( Mısır'da geçen, Akdeniz'e dökülen ünlü ırmak. İLE Çivit otu. )


- NÎŞ[Fars.] ile NİŞ[Fr./İng. < NICHE]

( İğne[arı, akrep gibi böceklerde]. | Zehir, ağı. | Diken. İLE Duvar içinde bırakılan oyuk. )

( Niş pazarlama, pazardaki hizmetlerdeki boşlukların doldurulması amacı ile yapılmaktadır. Bu pazarlama çeşidinde herkese hizmet verilmemektedir. Daha küçük bir grup niş pazarlamadan yararlanabilmektedir. Niş pazarlama, hedefindeki kişilerin isteği doğrultusunda sürekli bir biçimde yenilikler yapmak zorundadır.

Niş Pazarlama, İngilizce'de Niche marketing adı ile anılmaktadır. Bu pazarın belirli başlı özellikleri bulunur.

- Niş pazarlama, küçük kitleleri hedef almış olan bir pazarlama yöntemi olarak karşımıza çıkar.
- Niş pazarlama, yönteminde maliyetin üzerine ciddi bir kâr konulmaktadır. Bu nedenle de önemli oranlarda kâr elde etmek olanaklıdır.
- Niş pazarlamada, üretim ve pazarlama oldukça düşüktür. Ancak kazanılan paralar oldukça tatmin edicidir.
- Niş pazarlamada, müşteri gereksinimine göre ürün üretilmektedir.
- Niş pazarlama, kitlesi küçük olması nedeni ile pazarlama iletişimine ayrılan para oldukça azdır.
- Niş pazarlama yapılırken, üretimin özgün olması ve üretimi yapan şirketin alanında uzman olması oldukça önemlidir.
- Tüketici güvenini kazanmak ve tüketiciyi memnun etmek, niş pazarlamada çok daha kolay bir biçimde yapılabilmektedir.

Niş Ürün, Niş Parfüm, Niş Pazar ve Niş Boyut Ne Anlama Gelir?

Niş pazarlamada üretilen niş ürünlerin herhangi bir alternatifinin bulunmaması oldukça önemli bir konudur. Niş pazarlama stratejilerinde hedef kitle oldukça küçük olmaktadır. Bazı kişiler tarafından bu pazar türünde rekabet olmadığı düşünülebilir. Ancak niş pazarlamadaki rekabet oldukça fazladır.

Niş pazarlama, yapmak oldukça dar bir bölgede pazarlama yapmak demektir. Bunun yanında bu dar bölgede pek çok rekabet eden şirket olması da olanaklıdır. )


- NİŞÂN ile NÎSÂN[Süryanice]

( İz, belirti. | İşaret. İLE Nisan ayı. )


- NİSANTAŞI ile NİŞANTAŞI


- NİSAP değil/yerine/= YETER SAYI


- NİŞASTA ile TAPYOKA[Fr. < TAPIOCA]

( ... İLE Manyok kökünden çıkarılan nişasta. )


- NİSBÎ ile KISMÎ


- NİTELİK NİCELİK

( QUALITY
QUANTITY )


- NOKTA[Ar. < NUKTA] değil/yerine/= DURA, İMYER


- NON-PAROUS vs. NON-POROUS


- NOSİSEPTÖR/NOCICEPTOR[İng.] değil/yerine/= AĞRI ALMACI


- NOTA değil/yerine/= KÜYGE, KÜĞGE, YÜĞGE


- NUHLE[Ar.] ile NUHRE[Ar.]

( Din şubesi, mezhep. | Çeyiz, düğün hediyesi. İLE Kemik dokusunun çürümesi. )


- NÜKLEOTİD ile NÜKLEOSİD

( DNA ve RNA'nın yapı taşları. İLE Nükleotidin fosfat öbeği olmayan durumu. )


- NÜZL[Ar. çoğ. ENZÂL] ile NÜZÛL[Ar.]

( Konak yeri. | Misafir için hazırlanan yemek. İLE Aşağı inme. | Konağa inme, konaklama. | İnme, felç. )


- ÖBEK = GROUP[İng.] = GROUPE[Fr.] = GRUPPE[Alm.] = GRUPO[İsp.]


- OÇAK/OÇAQ ile/ve/||/<>/> OÇAKLIK/OÇAQLIK


- OCAK ile PARSEL[Fr. < PARCELL]


- ODAKLAŞMAK değil ODAKLANMAK


- ÖDEME ile CEREME/CERİME

( ... İLE Başkası tarafından yapılan ya da kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme. )


- ODGUÇ ile OTUNG ile OTUNGLUK/OTUNGLUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yanan odun parçası. İLE Odun. İLE Odunluk. )


- ODİT/AUDIT ile/||/<> ODİTÖR/AUDITOR

( Dinleyiciler. İLE/||/<> İşitsel. )


- ODUN = HAŞEB = BOIS


- ODUNLU, ODUNSU = HAŞEBÎ = LIGNEUX


- ÖFLEYİP PÜFLEMEK / OFLAYIP PUFLAMAK


- OĞ ile OĞURÇAK ile OĞURDAK ile OĞRAK ile OĞUR

( An. İLE/VE/||/<>/> Salise. İLE/VE/||/<>/> Saniye. İLE/VE/||/<>/> Dakika. İLE/VE/||/<>/> Saat. )


- ÖGE(UNSUR) ile MUTLAK

( Daha altına inilemeyen. İLE ... )

( ELEMENT vs. ABSOLUTE )


- ÖGE/ÖĞE ile/ve/||/<>/> BİLEŞİK ile/ve/||/<>/> TEK GÖZELİ/HÜCRELİ ile/ve/||/<>/> CANLI ile/ve/||/<>/> ÇOK GÖZELİ/HÜCRELİ ile/ve/||/<>/> İNSAN

( Kimyasal olarak ayrıştırılamayan saf nesneler. İLE/VE/||/<>/> Bir ya da daha fazla ögenin kimyasal olarak birleşmesiyle oluşur. İLE/VE/||/<>/> Bir gözeden oluşan organizmalar. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> Birden fazla gözeden oluşan organizmalar. İLE/VE/||/<>/> ... )


- ÖĞRENİM/ÖĞRETİM ÜNİVERSİTESİ ile/ve/değil/yerine ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ


- ÖĞRETMEK ve/||/=/<>/< ÖĞRENMEK

( Öğretirken kendini araya sokmazsın, öğrenirken ben varım demezsin. )

( Öğretirken alçakgönüllülük, öğrenirken o bile değil [tam teslimiyet!(bilgiye tabii! kişiye değil!)]. )

( [öğrenmek] 2 kere. VE/||/=/<>/< 1 kere. )

( TO TEACH and/||/=/<>/< TO LEARN )


- OGRUG ile OGRUG ile OGRUG/OVRUG/OWRUG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İlk.[OGRUG SÜNGÜBİ: Boyundaki ilk omur.] İLE Vadinin kıvrımı. İLE Kenar, sivri çıkıntı. )


- OGULÇUK/OGULÇUQ ile OGULMUK/OGULMUQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Rahim. İLE Fasulyenin etrafına sarıldığı, destekleyici düz çubuk, sırık. )


- OGUZ ile OĞUZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir Türk kavmi. | Türkmen. )

( [Yirmiiki koldan oluşur.] kınık/qınıq
kayıg/qayıg
bayundur
eve/yeve/ewe/yewe
salgur
afşar
begtili
bugduz
bayat
yazgır
eymür
kara bölük/qara bölük
alka bölük/alqa bölük
igdir
üregir/yüregir
tutırka/tutırqa
ula yondlug
toger
beçenek
çuvuldar
çepni
çaruqlug )


- ÖKE = DÂHİ = GENIUS[İng.] = GÉNIE[Fr.] = GENIE[Alm.] = GENIUS < GIGNO:YARATIYORUM[Lat.] = GENIO[İsp.]


- OKIMAK/OQIMAQ ile OKIMAK/OQIMAQ ile OKIMAK/OQIMAQ/OGIMAK ile OKUT/OQUT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çağırmak. İLE Okumak. İLE Kusmak. İLE Bir yemeğe katılmaya ya da beyin huzuruna çıkmak üzere alınan çağrı/davet. )


- OLAN ile/ve/||/<> ORAN


- OLANI BİLMEK ve/||/<>/>/< ORANI BİLMEK


- OLAY "AÇLIĞI" ile/ve/değil/||/<>/< ONAY AÇLIĞI


- ÖLENE KADAR ile/değil ÖĞLENE KADAR


- OLGUSALLIK = REALITY[İng.] = RÉALITÉ[Fr.] = REALITÄT[Alm.] = REALITATIS[Lat.]


- OLMAYAYDI değil OLMASAYDI


- OLUCAK değil OLACAK


- OLUK/OLUQ ile OLUK/OLUQ / OLAK/OLAQ ile OLUK/OLUQ ile OLUK/OLUQ ile OLUT ile OPRI ile OYTURMAK/OYTURMAQ ile OYUŞMAK/OYUŞMAQ ile OYULMAK/OYULMAQ ile OYUQ[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dayanıklı, azimli kişi. İLE Ağaç kütüğünün içi oyularak yapılmış herhangi bir şey. | Yalak. İLE Küçük kayık.[Ağaç kütüğünün içi oyularak yapılmış olan.] İLE Eskimiş ve yıpranmış [giyecek]. İLE Yetişkin. | Olgunluk evresini yaşayan kişi. İLE Çukur ya da oyuk. İLE İçini boşaltmak. İLE İçini boşaltmada karşılıklılık, yardımlaşma. İLE Zeminin/toprağın çökmesi. İLE Korkuluk. | Yolu işaret eden taş. )


- ÖLÜM ile ÖTANAZİ["ÖTENAZİ" değil!]

( Hayatın tamir edemediğine, ölüm son verir. )

( [argo] KUYRUĞU TİTRETMEK, CIZLAMI ÇEKMEK ile ... )

( Ölüm riski, Duckworth Ölçeği kullanılarak hesaplanabilir[Royal Statistical Society dergisi düzenleyicisi Frank Duckworth(Dr.) tarafından tasarlanmıştır]. Bu ölçek, herhangi bir eylem sonucundaki ölme olasılığını ölçer. En güvenli eylem türü 0 sonucunu verirken, sonucun 8 çıkması eylemin kesin ölümle sonuçlanacağı anlamına gelir.

Rus Ruleti oyunu 7.2'lik bir risk taşır. 20 yıllık kaya tırmanışının riski 6.3'tür. Bir kişinin öldürülme riski 4.6'dır. Ayık ve orta yaşlı bir sürücünün direksiyonda olduğu ve 160 km. hızla gerçekleşen bir araba yolculuğu 1.9'luk bir risk taşır. Yıkıcı bir asteroid çarpmasından (1.6) biraz daha risklidir.

Bu ölçekte 5.5 özellikle tehlikeli bir sonuçtur. Bu değer trafik kazası nedeniyle, bir kişinin kazayla düşmesi sonucu ya da elektrik süpürgesi kullanırken, bulaşık yıkarken ya da sokakta yürürken ölme riskini belirtir. )

( http://olmehakki.blogspot.com.tr )

( RİHLET, İRTİHÂL, KÛS-İ RAHÎL, ZIYÂ-İ EBEDÎ ile ... )

( MERG ile ... )

( DEATH vs./avec [Fr.] EUTHANASIE )

( KUYRUĞU TİTRETMEK ile ... )


- OLUMSUZLAMA, DEĞİLLEME = NEGATION, DENIAL[İng.] = NÉGATION[Fr.] = NEGATION[Alm.] = NEGATIO[Lat.]


- OLUMSUZLUK değil/yerine/>< "ÖLÜMSÜZLÜK"

( Olumsuzlukları yönetebildiğimiz ve/ya da zihnimizden uzak tutabildiğimiz oranda, farkındalıkla dolu bir "ölümsüzlük" alanına çıkılır. )


- OLUŞUM = TEŞEKKÜL = FORMATION[İng., Fr.] = BILDUNG[Alm.] = FORMACIÓN[İsp.]


- OMURGA ile KARİNA[İt. < CARENA]

( ... İLE Gemi omurgası. | Gemi teknesinin su içinde kalan bölümü. )


- OMURGASIZ/LIK" ile/değil ÂŞIK/AŞK


- ÖNCEL = MUKADDEM = ANTECEDENT[İng.] = ANTÉCÉDENT[Fr.] = ANTECEDENT[Alm.] = ANTECEDENS[Lat.]


- ÖNCEL ile ÖNCÜL


- ÖNEMLİ OLAN" ile/ve/değil/yerine ÖNEMİ OLAN

( Herşeyin bir (az/orta/çok) önemi(değeri) vardır fakat önemli olup olmamayı, öncelik belirler. )


- ÖNERGE ile/değil ÖNERME


- ONGÜJİN ile GULYABANİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( "Çölden geçenlere saldıran bir gulyabani". İLE ... )


- OP-/OPTO- ile/||/<> -OPSİS/OPHTHALM-/OPHTHALMO- ile/||/<> -OPİA ile/||/<> -OPSİA/-OPSİS/-OPSY ile/||/<> -OPY ile/||/<> CERAT-/CERATO-/KERA-/KERAT-/KERATO- ile/||/<> OCUL-/OCULİ-/OCULO- ile/||/<> CORE-/CORO-/-CORİA ile/||/<> PHAC-/PHACO- ile/||/<> ANİSOKORİ ile/||/<> DACRY-/DACRYO- ile/||/<> LACRİMO-/LACHRYMO- ile/||/<> CYCL-/CYCLO- ile/||/<> TARS-/TARSO- ile/||/<> İRİD-/İRİDO- ile/||/<> CANTH-/CANTHO- ile/||/<> BLEPHAR-/BLEPHARO-/-BLEPHARON ile/||/<> -SCOPE/-SCOPİC/-SCOPY ile/||/<> PHOR-/-PHORE/-PHORİA/PHORO-/-PHOROUS ile/||/<> ASTHENO-

( Görme, optik. İLE/||/<> Göz. İLE/||/<> Göz, göz kusuru ile ilgili. İLE/||/<> Özel görme ya da görünüm tipi ile ilgili. İLE/||/<> Boynuzsu doku | Kornea. İLE/||/<> Göz, gözle ilgili, göze ait. İLE/||/<> Lens ya da göz merceği ile ilgili. İLE/||/<> Göz bebekleri/Pupiller ile ilgili. İLE/||/<> Göz bebeklerinin farklı büyüklükte olması. İLE/||/<> Göz yaşları ile ilgili. İLE/||/<> Gözyaşı ve ilgili yapılarla ilgili. İLE/||/<> Devir, halka, daire, dairesel, gözün silier nesnesi ile ilgili. İLE/||/<> Göz kapaklarının kenarları ile ilgili, ayağın tarsal bölümü ile ilgili. İLE/||/<> İris. İLE/||/<> Gözün köşeleri ile ilgili, kontusla ilgili. İLE/||/<> Göz kapakları, kirpiklerle ilgili. | Göz kapağı hastalıkları ile ilgili. İLE/||/<> İnceleme için kullanılan araç, görmeyi sağlayan araç, görme, inceleme. İLE/||/<> Taşıyan, yüklenen, görme ekseninin dönmesi. İLE/||/<> Güçsüzlük, zayıflık [astenopi: Göz yorgunluğu]. )


- ORAN/TI/LI/LIK / NİSBÎ ile/ve/<> GÖRELİ/LİK / İZÂFİYET

( PROPORTION vs./and/<> RELATIVITY )


- ORDIR/ORDER[İng.] değil/yerine/= HEKİM İSTEMİ


- ÖRGENLER/ORGANLAR, UZUVLAR, ÂLETLER = ÂLÂT = ORGANES


- ORHAN ile/değil ORHUN

( Kentin yöneticisi/yargıcı. İLE/DEĞİL Orta Asya'da ırmak. )


- ORMANGÜLÜ(KOMAR/KUMAR) ile/||/<> MOR ÇİÇEKLİ ORMANGÜLÜ

( RHODODENDRON cum/||/<> RHODODENDRON PONTICUM )


- OROSPU/LUK / KAHPE[Ar. < KAHBE] / EKEK/LİK / ERSEK[dvnlgttrk] ile FÂHİŞE/LİK | KEVÂŞE

( Kısaca: Orospuluk Zihinde; Fahişelik Gövdede
Orospuluk, spekülatif düşüncelerle, çıkara yönelik, işine geldiği gibi hareket etme eğilimi(eşeysel göstergesi olmaksızın). İLE Fahişelik ise, içinde bulunduğu/bulunmuş oldukları koşullardan/olumsuzluklardan/"acziyetten" kaynaklanabilen, çok geniş/özel nedenlere dayanabilen ya da kişisel seçim/karar ile gövdenin eşeysel yönde, nesnel karşılığı için kullandırılması. )

( BAGIYY [çoğ. BAGAYÂ] )


- ORTADOKS değil ORTODOKS


- ÖRTBAS["ÖRTPAS" değil!] ETMEK ile KORUMAK ile BASTIRMAK ile GÖZARDI ETMEK

( ... vs. TO IGNORE )


- ORTH-/ORTHO- ile/||/<> OST-/OSTE-/OSTEO-/-OSTEON ile/||/<> OSSEO-/OSSİ- ile/||/<> SPHEN-/SPHENO- ile/||/<> CHONDR-/CHONDRİ-/CHONDRİO-/CHONDRO- ile/||/<> FRACT-

( Düz, normal, doğru, gerçek. İLE/||/<> Kemik. İLE/||/<> Kemik, kemiksi. İLE/||/<> Kama, kama biçiminde, sfenoid kemikle ilgili. İLE/||/<> Kıkırdaktan oluşmuş, kıkırdak. İLE/||/<> Kırık, kırılma. )


- ÖRTÜ/PERDE[Fars.]/HİCAB[Ar.]:
BURKU ile NİKAB ile LİFAM ile LİSAM ile HIMAR ile NASİF ile MİKNE'A ile CİLBAB


- ORTUK/ORTUQ = ORTAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ÖRTÜK = ZIMNİ = IMPLICIT[İng.] = IMPLICITE[Fr.] = IMPLIZITE[Alm.]


- ÖRÜMCEK ile/değil DEVE ÖRÜMCEĞİ/SARIÖMER/SARIKIZ/BÖĞ/BÖĞÜ/BÖYÜ

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )

( Kuzey Irak çöllerinden gelen bu böcek, zehriyle bir insanı öldürebilecek güçtedir. )

( Sıcak ve kuru arazilerde yaşarlar. Genellikle geceleri ortaya çıkarlar. )

( Çok saldırgan yapıları vardır. Güçlü çene yapısı nedeniyle et parçasını dahi koparabilirler. )

( Yetişkin bir Sarı Ömer'in boyu, yetişkin bir insan eli kadardır. )

( İkisi aynı ortamda kalsa ikisinden biri ölene kadar durmadan savaşırlar. )

( Hızlı zıplama yetenekleri sayesinde avını kolayca yakalayabilirler. Bir metreye kadar zıplayabilen türleri vardır. )

( Örümceğimsiler sınıfının en hızlısıdır. Hızlı koşma konusunda eklembacaklılar filumu içinde yer alan Amerika hamamböceği (Periplaneta americana) türünden sonra ikinci sırada Galeodes cinsinden, Sarı Ömer'ler yer alır. )

( ... İLE/DEĞİL )

( ... cum SOLIFUGAE )

( ... vs. CAMEL SPIDER )


- ÖRÜT/DOKU/METİN[Ar.]/TEXT[İng.] ile/ve/||/<>/> METÎN ile/ve/||/<>/> Metin

( Bir yazıyı, biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan sözcüklerin tümü. | Basılı ya da el yazması parça. İLE/VE/||/<>/> Acılar karşısında, dayanma gücünü yitirmeyen, sağlam, dayanaklı, değerli, kavî. İLE/VE/||/<>/> Kişi adı. )


- ÖTANAZİ["ÖTENAZİ" değil!]/EUTHANASIA[İng.]/EUTHANASIE[Fr.]/STERBEHILFE[Alm.] ile ÖLÜM İSTEĞİ VE HAKKI


- OTARŞİ/OTOKRASİ[Yun. AUTOS: Kendi. | KRATOS: Erk.] ile/değil/yerine/>< OTARSİ[Fr. < Yun.]

( Hükümdarın, tüm siyasal erki elinde bulundurduğu yönetim biçimi. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ekonomik alanda, kendi kendine yeterli olmaya yönelen bir ülkenin yönetim biçimi. )


- OTOGAR ile OTOKAR[Fr. < Yun.]

( Kentlerarası çalışan motorulu taşıtların, yolcularını aldıkları ve indirdikleri yer, garaj. İLE Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük otobüs. )


- OTURMAK ile/ve/||/<>/> "OSURMAK"


- OXY ile/||/<> ESTHE-/ESTHESİO- ile/||/<> TACHEO-/TACHO-/TACHY- ile/||/<> BRADY-

( Akut, şiddetle algılanan, keskin şiddetli, çabuk, hızlı. İLE/||/<> Duyma, hissetme, duyulanım, algılayıcı oluşumlarla ilgili. İLE/||/<> Hız, kayma, hızla ilgili, hızlı, çabuk. İLE/||/<> Yavaş, yavaşlama. )


- ÖYLE BİRİSİNLE ... değil ÖYLE BİRİYLE ...


- OYUK ile/ve/değil/||/<>/> KAKLIK/MAĞARA[Ar. < MAGARE]

( İçi boş ve çukur olan. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Taşın/dağın içindeki geniş oyuk. )


- OYUN ile/||/<> ÖGÜN/ÖĞÜN

( Zaman. İLE/||/<> Kez, belirli bir zaman.[yemek için] )


- ÖZ(Ü)R ile ...

( BİR KUSUR YA DA SUÇUN HOŞ GÖRÜLMESİNİ GEREKTİREN NEDEN | SUÇUN BAĞIŞLANMASI, MA'ZÛR KILMAK, KABAHATİ SİLMEK | ENGEL | KUSUR, EKSİKLİK )


- ÖZBİLİNÇ ile/ve/=/<> ÖZGÜRLÜK ile/ve/=/<> ÖZGÜNLÜK

( Özgürlük, özgünlüktür. )

( ESERLERDE: Kayıtsız, bireysel. İLE/VE/=/<> Öncekilere(kaynakçalara) bağlılık üzerine/üzerinden. )


- ÖZEL = HUSUSİ = SPECIAL[İng.] = SPÉCIAL[Fr.] = BESONDERE[Alm.] = ESPECIAL[İsp.]


- ÖZEN ve/||/<>/> IŞIMA/AYDINLATMA/AYDINLANMA


- ÖZENTİ ile/değil/yerine ÖZENLİ

( Olma! İLE/DEĞİL/YERİNE Ol! )


- ÖZGÜ ile/ve ÖVGÜ


- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/değil ÖZGÜL/LÜK

( Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan. | Bir buluş sonucu olan, nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. | Çeviri olmayan, asıl olan. İLE/VE/DEĞİL Bir türle ilgili, bir türe ait. )

( ÖZGÜL AĞIRLIK: Bir nesnenin, 1 cm³ oylumundaki parçasını ağırlığı. [Sadece suyun özgül ağırlığı, 1'dir.] )

( ... ile/ve/değil VİSEŞA )


- ÖZGÜN/LÜK ile/ve/||/<>/< ÖZGÜR/LÜK

( Başkalarının özgünlüğünü kabul etmeyenin kendi de özgün ve özgür değildir, olamaz. )

( Özgürlük, özgün olmak içindir. )

( Amaç. İLE/VE/||/<>/< Araç. )

( Son. İLE/VE/||/<>/< Başlangıç. )

( ORIGINAL/AUTHENTIC vs./and/||/<>/< FREE/NESS )


- ÖZLEM ve/||/<>/> GÖZLEM ve/||/<>/> SÖZLEM ve/||/<>/> EYLEM ve/||/<>/> İŞLEM ve/||/<>/> İZLEM


- ÖZNE = FAİL, MEVZU = SUBJECT[İng.] = SUJET[Fr.] = SUBJEKT[Alm.] = SUBJECTUM[Lat.] = HYPOKEIMENON[Yun.] = SUJETO[İsp.]


- ÖZNEL/LİK ile/ve/||/<> ÖZSEL/LİK


- ÖZÜMSEME ile/ve/değil ÖZÜMLEME


- PAÇA[Azr.] = APIŞ/APUŞ[Tr.]

( Butların iç tarafı. )


- PAHALILANDI değil PAHALANDI(< BAHALANDI)


- PALAMUT ile PALIT/PELİT

( Palamutluların örnek bitkisi olan bir orman ağacı. | Bu ağacın uzunca, fındığa benzeyen, kadehçik denilen sert ve pürüzlü bir yüksük içinde olan, tanence zengin yemişi. İLE Çınar, meşe gibi ağaçların meyvesi. )


- PALTO ile REGLAN[LORD REGLAN'ın adından]/RAGLAN

( ... İLE Pelerinli bir çeşit palto. | Omuzlardan geçerek, boyna kadar uzanan kol. )


- PAMBIK[Fars. < PANBUK]/KOTON[Fr./İng. < COTON] değil/yerine/= PAMUK/LU


- PANTALON[Fr.] değil PANTOLON[]


- PANDOMİMA[İt. < Yun.] ile/ve/< PANTOMİM[Fr. < Yun.]

( Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerindeki tiyatroların çoğunda izlenen oyunlar arasına sıkıştırılan sözsüz oyun. | Pantomim. İLE/VE/< Düşünce ve duyguları müzik ya da türlü eşyalar eşliğinde kimi kez dansla, kimi kez de gövde ve yüz devinimleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, sözsüz oyun. )


- PAPAĞAN ile ARA/MAKAV/MACAW

( PARROT vs. MACAW )


- PARA/NUKUD[Ar. < NAKD]/SİPALİ[argo] ile/ve KAİME/KAYME[Ar.]


- PARAKETE[İt.] ile PAREKETE

( Geminin saatteki hızını ölçmek üzere bir ucu denize atılan araç. )


- PARALI ile/ve/<>/> PAHALI


- PARANOYA/PARANOIA[İng.] değil/yerine/= AKIL DIŞI SAPLANTI


- PARAVAN/A[Fr. < PARAVENT]/SEPERATÖR[İng. < SEPERATOR] değil/yerine/= AYRAÇ

( Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde. | Adından, yetkisinden, gücünden kendisine belirli etmeden yararlanılan [kişi ya da kuruluş]. )


- PARÇA/SEGMENT[İng.] ile/ve/değil/||/<> SEKME/TAB[İng.]

( Bölüm. | Kesit. | Parça. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bölüm. )


- PARDESÜ[Fr.] ile CÜPPE[Ar.]

( Serin havalarda, giysilerin üzerine giyilen ince üstlük. İLE Hukukçuların, bilimteylerde, belirli bir aşamaya ulaşmış bilimkişileri, dinadamlarının giysi üzerine giydikleri, uzun yenleri geniş, düğmesiz giysi. )

( Mİ'TAF ile CÜBBE )


- PARLAYICI ile/ve/||/<>/> PATLAYICI


- PARMAK(LAR)/ELİG/ELEK ile/ve/||/<>/> AYA ile/ve/||/<>/> AVUÇ ile/ve/||/<>/> KOL ya da/= EL

( Elin/kolun ucuyla ayanın başladığı beş uzantı/çıkıntı. İLE/VE/||/<>/> Parmakların dibiyle bilek arasındaki iç bölüm. İLE/VE/||/<>/> Parmakların içi ve aya bölümü. İLE/VE/||/<>/> Parmak uclarından omuz başına kadar uzanan bölüm. )

( ELGE/ELİGE/ELİG/ELEG/ELEK: Elemek[: parmaklar arasından geçirmek] | İlk elek.[Daha sonraları elek görevini gören nesneler ve araçlar üretilmiştir.] )


- PARSAL = PARTAL

( Çok kullanılmaktan dolayı yıpranmış, eskimiş. )


- PÂSEK[Fars.] ile PÂ-SENG/PÂR-SENG[Fars.]

( Esneme/esneyiş. İLE Teraziyi denkleştirmek için kefesine konulan şey. )


- PASİF değil/yerine/= EDİLGEN/EDİLGİN


- PASKAL[Fr.] ile (BLAISE) PASCAL

( Bireyleri, güldürüp eğlendiren kişi. İLE Matematikçi, fizikçi ve düşünür. [19 Haziran 1623 – 19 Ağustos 1662] )


- PASPAL[Yun.] ile PESPÂYE[Fars. PEST-PÂYE] ile PEJMURDE[Fars. < PİJMURDE]/SALAŞ

( Çok kepekli un. | Bakımsız, dağınık, pis. İLE Alçak, aşağılık. İLE Eski püskü, yırtık. | Dağınık, perişan. )


- PASTIRMA YAZI değil
BASTIRMA(/BASTIRAN) YAZ/I


- PATETES değil PATATES


- PAYLAÇO değil PALYAÇO[İt. < PAGLIACCIO]


- PAYLAŞMAK ile/ve PASLAŞMAK

( TO SHARE vs./and TO PASS EACHOTHER )


- PAZAR ile PASAR MALAM

( Yerde, tezgâh ya da bir şeylerin üzerinde. İLE Brunei'nin başkenti Bandar Seri Begawan'da, yerli halkın, kayıklarının içinde çeşitli tropikal meyveler sattığı bir pazar. )


- PAZARTESİ'NE değil PAZARTESİ'YE


- PAZVANT/PÂSBÂN/PÂSDÂR/PÂSVÂN[Fars.] değil/yerine/= BEKÇİ

( Osmanlı döneminde, Rumeli'de, gece bekçilerine verilen ad. )


- PEÇE ile/değil PERDE


- PEDÜNKÜL/PEDINCLE[İng.] değil/yerine/= SAP


- PELESENK[Ar.] ile/değil PERSENK[Fars.]

( Türlü bitkilerden çıkarılan, kokulu bir reçine. | Pelesenkağacından elde edilen değerli kereste. İLE/DEĞİL Konuşurken, gereksiz yinelenen söz. )


- PENBE değil PEMBE


- PENÇE/PENCE[Fars.] ile HILÂB[Ar.]

( Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmakları ve tırnakları. İLE Yırtıcı kuş ve hayvan pençesi. )


- PENİS ile/ve/||/<> DILAK/BIZIR[Ar. < BAZR]/KLİTORİS[Yun.]

( BAYZAR/BAZR[Ar.]: Rahmin başlangıcındaki et parçası, dilcik. )

( PREPUS: Penis ve klitorisin baş kısmını örten deri kıvrımı. )

( Klitorisin, Anlatılmayan Öyküsü )

( )

( )

( Kökeni/Etimolojisi: clitoris < Mateo Renaldo Colombo [İtal. anatomist][1516-1559] < kleítoris κλείτορις|EYun]: küçük kapalı yer < kleíō κλείω|EYun]: kapatmak, kapalı olmak, örtmek )

( )

( 4000 sinir ucu bulunmaktadır. İLE/VE/||/<> 8000 sinir ucu bulunmaktadır. )

( PENIS vs./and/||/<> CLITORIS )


- PEREKLITOS ile/ve PARAKLITOS(AHMED)


- PERÎŞAN ile/ve PERÎ-ŞÂN

( Âşık. İLE/VE Sevgili/mâşuk. )


- PERVAZE ile PERVÂZE[Fars.]

( Uçan. İLE Kır gezisi için hazırlanan yemek | Altın ve gümüş yaprakların kırıntısı. )


- PERVERENDE[Fars.] ile/ve/||/<>/> PERVERDE[PELVERDE değil!][Fars.] ile/ve/||/<>/> PERVERD/-PERVER[çoğ. PERVERÂN][Fars.]

( Yetiştirici, terbiye edici. | Besleyici, büyütücü. İLE/VE/||/<>/> Beslenmiş, büyütülmüş, yetiştirilmiş. | Üzüm şırasından yapılan bir çeşit tatlı. İLE/VE/||/<>/> "Besleyen/besleyici, büyüten, yetiştiren/yetiştirici, koruyan, terbiye eden" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[DEHÂ-PERVER: Dâhî yetiştiren. | FUKARÂ-PERVER: Yoksul besleyen.] )


- PERVERÎ[Fars.] / PERVERİŞ[Fars.] / PERVERÎŞ-ÂMÛZ[Fars.] / PERVERÎŞ-YÂB[Fars.] / PERVERİŞ-YÂFTE[Fars.]

( Besleyicilik, büyütücülük, terbiye. | Seçme. | Sevme. İLE Besleyiş, besleme, beslenme. | İlerleme, terakkî. İLE Mânen yetiştiren, filozof. İLE Beslenen. | Yetiştirilen, terbiye gören, terbiye edilen. İLE Büyütülmüş, bakımlı, terbiyeli, terbiye edilmiş. )


- PERVEZ/PERVAZ[Fars.] ile/ve/değil/<> EŞİK


- PESİMİZM/PESSIMISM[İng.]/BEDBİNLİK değil/yerine/= KÖTÜMSERLİK/KARAMSARLIK


- PEŞÎN/PÎŞÎN[Fars. < PÎŞ: Ön.] ile PESÎN[Fars.] ile Peşîn[Fars.]

( Önden, önce. | Önden verilen. İLE Sonraki, en son. İLE Keykubad'ın üçüncü oğlu. )


- PESTİL ile KÖFTER[Fars. < KOFTER]

( İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi, bastık. | Çok yorgun, güçsüz. | Hasta. | Tavan ile kömür damarı arasında yer alan ince, yumuşak killi tabaka. İLE Üzüm şırasıyla nişasta karışımının kaynatılıp dökülerek kesildikten sonra kurutulmasıyla hazırlanan bir tür pestil. )


- PEYDERPEY[Fars. < PEY:Arka. | -DER: İçinde.]["PEYDELPEY" değil!] (ÖDEMEK) AZAR AZAR/BÖLÜM BÖLÜM/YAVAŞ YAVAŞ (ÖDEMEK) | BİRBİRİ ARDINCA, ART ARDA


- PİL[Fr.] ile PİL[Fars.] ile PÎL[Fars.]

( Kimyasal erkeyi, elektrik erkesine çeviren aygıt. İLE Topuk, ökçe. | Çadır eteği tutturmada kullanılan küçük ağaç parçaları. | Çelik çomak oyunu. İLE Fil. )


- PİLİLİ değil PİLELİ


- PİNGPONG[İng.] ile PİNPON[argo]

( Masatopu. İLE Yaşlılıktan çökmüş. )


- PIRASA ile/değil PILASA[Arnavutça]

( ... İLE/DEĞİL Baklava. )

( L/R harfi )


- PİRİNÇ ile ANBERBU/Y[Ar. ANBER + Fars. BÛ]

( Pirinç.[hubûbat] | Pilav. | Pirinç.[Maden] İLE Hindistan'da, İran'da yetişen, piştiğinde güzel bir koku veren, iri ve uzun daneli bir pirinç türü. )

( PİRİNÇ MÜZESİ: Malezya'da, Langkawi'dedir. )

( ERZ/ERÜZ ile ... )

( BİRİNC ile ... )

( RICE vs. INDIAN RICE )


- PÎS[Ar.] ile PİS[Ar.]

( Gövdede yer yer beyaz ya da kırmızımtırak siyah lekeler bırakan bir hastalık.[Ar. BARAS] İLE Leke, toz ya da kirle kaplı olan, kirli. | Kendinde pislik olan ya da kirlenmiş olan. | Beğenilmeyecek durumda olan, kötü, zararlı. | Kendinde pislik/kir olmamasına karşın kimi/çeşitli nedenlerden dolayı iğrenilen. | Çirkin, sevimsiz olan. | Dinleyenleri utandıracak söz. | İçinden çıkılması çok güç, karışık. )


- PİSİ ile/değil PİŞİ

( Kedi. İLE/DEĞİL Kızartılmış hamur. )


- PİŞMANLIK / OKSINMAK/OXSINMAK[dvnlgttrk] ile/ve/yerine (İÇ) HESAPLAŞMA


- PİŞMANLIK[Fars. < PEŞÎMAN] ile/ve TÖVBE

( Pişmanlık, tövbedir. )

( Tövbede niyet, pişmanlıktır. )

( PİŞMAN < PEŞÎMÂN )

( PENITENCE/REGRET vs./and REPENTANCE )

( PAENITENTIA cum/et ... )


- PİSTAN/PİSİK ile PİSTÂN

( Kedi. İLE Meme. )


- PİYES[Fr. < PIÈCE] ile/değil/< SKEÇ["SİKEÇ" değil SIKEÇ][İng. SKETCH < Yun.]

( Oyunca. İLE/DEĞİL Daha çok radyodan yayınlanmak üzere hazırlanmış kısa oyun. )


- PLASEBO/PLACEBO[İng.] değil/yerine/= SÖZDE İLAÇ, YALANCI İLAÇ, "MUTLU OLACAĞIM"


- PLOTINOS/PLOTINUS ve/||/<>/> PORPHYRIOS/PORFİRİOS ve/||/<>/> PROCLUS

( [ö.] 270 ve/||/<>/> M.S. 305 ve/||/<>/> 17 Nisan 485 )


- POLARİZASYON/POLARISATION değil/yerine/= UCLAŞMA/KUTUPLAŞMA


- POLİGİNİ/POLİJİNİ ile/ve POLİANDRİ ile/ve POLİGAMİ

( Erilin çok eşliliği. İLE/VE Dişilin çok eşliliği. İLE/VE Çok eşlilik. )


- POLİP/POLYP[İng.] değil/yerine/= SAPLI UR


- POSTNİŞİN ile/ve SERTARÎK ile/ve SERTABBÂH ile/ve SERZÂKİR ile/ve İMÂM ile/ve MEYDANCI ile/ve TÜRBEDÂR ile/ve ÂSÂDÂR ile/ve NAKÎB ile/ve PAZARCI ile/ve ÇERÂĞÎ ile/ve SÂKÎ ile/ve FERRÂŞ ile/ve KAPUCU


- POZİSYONLA(N/DIR)MAK değil/yerine/= KONUMLA(N/DIR)MAK


- PROKSİMAL[/PROXIMAL[[İng.] değil/yerine/= BAŞLANGICA YAKIN


- PROSPEKTÜS[Fr./İng. < PROSPECTUS] değil/yerine/= TANITMALIK


- PROSTAT BEZİ ile/||/<> TESTİS ile/||/<> VAZEKTOMİ/VASEKTOMİ

( Mesane tabanında olmak üzere sidik borusunu[üretra] kuşatan ve meni salgılayan eril üreme bezi.[Bu meni, erbezlerinde yapılan spermleri penise taşır. Yaşlılıkta prostatın iyi huylu olarak büyümesi, sık görülen bir durumdur ve mesanede sidik birikmesine neden olabilir. Yaşlılarda prostat kanseri de sık görülür. İki biçimde de sayrıya cerrahi girişim yararlı olur.] İLE/||/<> Hayvanda, sperm ve eril hormonları olan androjenleri üreten örgen.[İnsanda, testisler iki tanedir ve oval biçimindedir.[Penisin hemen arkasında ve anüsün önünde bulunan skrotal kesede bulunur.] İLE/||/<> Bir erilin spermini taşıyan tüpleri, gebeliği kalıcı olarak önlemek için kesmek ya da kapatmak amacıyla yapılan cerrahi işlem.[Genellikle lokal anestezi altında yapılır. İşlemin gerçekleşmesi yaklaşık olarak 15 dakika sürer.] )


- PROVA[İt.] ile PRUVA[İt.]

( Bir şeyin amacına uygun, istenilen düzeyde olup olmadığını anlamak için yapılan deneme. | Bir giysiye son biçimini vermeden önce giysiyi giyecek kişinin üzerinde yapılan düzeltme. | Yazar ya da düzeltmen tarafından üstünde düzeltmeler yapılan basılı metin. İLE Geminin önü. )


- PSİKOPOS ile MATRÂN/MITRÂN

( Katoliklerde bölge papazı. İLE Taç giymiş psikopos. )


- PÜR/PUR[Fars.] ile PİR[Fars.]

( Dolu, dolmak. | Çok fazla. | Sahip, mâlik. )


- PURSANTAJ[İng. < PERCENTAGE]["PURSUNTAJ" değil!] değil/yerine/= YÜZDE

( Filmlerin sinema salonlarında gösterildiği süre boyunca elde edilen bilet gelirlerinin dağıtım oranı. [Bu oran, yapımcılar, dağıtımcılar ve sinema salonları arasında bilet satışlarından elde edilen kazancın nasıl paylaştırılacağını belirler.] [Pursantaj oranı, genellikle film gösteriminin ilk haftalarında yüksek olur, ardından zamanla düşebilir.] )


- PUŞT[Fars.] ile PÜŞT/ER[Ar.]

( Eşeşeysel erkeklerin eşeysel "keyiflerine" "hizmet eden" erkek. | Ağır ve kaba sövgü sözü. | Güvenilmez, kalleş. İLE Arka, sırt. )


- PUSULA[İt. < BUSSALO] değil/yerine/= YÖNDEÇ/YÖNEÇ/İLETECİK


- PUTREL/POTREL[Fr.] ile/değil/yerine/= DEMİR KİRİŞ

( Yapılarda, demiryollarında kullanılan demir kiriş. )


- Q.Q.H/QUAQUE QUATTUOR HORA, Q.T.H/QUAQUE TRIBUS HORA, EVERY FOUR HOURS[İng.] değil/yerine/= DÖRT SAATTE BİR


- RA'D[Ar.] ile RÂD[Ar.] ile RÂDD[Ar.] ile RADH[Ar.]

( Gök gürlemesi. İLE Cömert ve eliaçık. | Erdemli/faziletli, üstün, değerli. İLE Reddeden, geri döndüren/çeviren/bırakan. İLE Az bir şey verme, az verilen şey. | [eskiden] Savaşa katılan kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere, ganîmetten verilen bir orandaki mal. )


- RAB'[Ar.] ile RABB[Ar.] ile Rabb[Ar.] ile RÂBB[Ar.]

( Avlulu ev. İLE Efendi, sahip. İLE Allah. İLE Sütbaba, üveybaba. )


- RABÎTA ile RÂBITA/BEND[Fars.]

( Eski yazma kitaplarda sayfa numarası yerine gelmek üzere soldaki sayfanın, sağdaki sayfanın altına yazılan ilk sözcüğü. ile İKİ ŞEYİ BİRBİRİNE BAĞLAYAN, BAĞ | MÜNÂSEBET, İLGİ | BAĞLILIK, SIRA, TERTÎP, USÛL, DÜZEN | İMGE İLE SİMGENİN BULUŞTURULMASI )


- RAF[Ar. < REFF] ile/ve/||/<>/> REYON[Fr. < RAYON]


- RAF[Fars.] | CAMEKÂN/CÂME-KEN[Fars.]/VİTRİN[Fr.] değil/yerine/= SERGEN

( Üstüne öteberi koymak için duvara ya da bir dolabın içine, birbirine paralel olarak tutturulmuş, genellikle geniş, uzun tahta ya da metal levha. | Giyinilecek yer. / Bir dükkân ya da mağazanın, dışarıdan, camla ayrılan ve mal sergilemek için kullanılan yeri. )


- RAHAL[Ar.] ile RAHAL[Ar. çoğ. RİHÂL]

( Menzil, konak. İLE Semer, palan. )


- RÂHİL[Ar. < RİHLET] ile RAHÎL[Ar.]

( Göçen, göç eden. | Ölen. İLE Göçme, göç. )


- RAHİM[Ar. < ERHÂM] ile RAHÎM[Ar. < RAHMET | çoğ. RUHAMÂ] ile RAHÎM[Ar.] ile RÂHİM[Ar. < RAHM | çoğ. RÂHİMÎN, RÂHİMÛN]

( Dölyatağı. | Akrabalık/hısımlık.[anne tarafından] İLE Esirgeyen, koruyan, acıyan, merhametli Cenâb-ı Hakk. [Allah'ın adlarından] İLE Hafif/lâtif sözlü hanım. İLE Acıyan, acıyıp esirgeyen, merhametli. )


- RAHİM ile RAHÎM

( Döl yatağı. İLE Koruyan, merhamet eden. )


- RAHMAN ve/<> RAHMET ve/<> RAHÎM

( Doğa. VE Bilgi. VE Kılavuz. )

( ... VE/<> Bir varolanın, öteki tüm varolanlarca desteklenmesi. VE/<> ... )


- RÂHT/REHT[Ar. çoğ. ERHÂT] ile RAHT[Ar.]

( Kalabalık, cemaat. | Boy, kabile. İLE At takımı. | Yol levâzımı. | Döşeme ve ev takımı. | Kapı ve pencere kanatlarının menteşe takımı. )


- RAHVÂN[Fars.] ile/=/< REHVÂR[Fars.]


- RÂÎ/RÂİYE[Ar. < RA'Y] ile RÂÎ/RÂİYYE[Ar.]

( Çoban, sığırtmaç. | Çobansı, çoban ve kır hayatını anlatan şiir. [İng., Fr. PASTORAL] İLE Rü'yet eden. | R harfine ait, r ile ilgili. )


- RÂİB[Ar. < RU'B] ile RAÎB[Ar.]

( Büyücü, göz bağlayıcı. İLE Korkmuş. )


- RAJON değil RACON[argo | İt. < RAGIONE]

( Yol, yöntem, usûl. | Gösteriş, fiyaka. )


- RAKABÂT[Ar. < RAKABE] ile REKABET["ka" uzun okunur]

( Ense kökleri, boyunlar. | Kullar, köleler, cariyeler. İLE Gözleme, gözetleme. | Birbirini çekememe. | Kıskanma. | Benzerleriyle yarışa çıkma. [İng. RIVALRY, COMPETING | Fr. CONCURRENCE] )


- RAKÎB[Ar.] ile RÂKİB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. RÜKBÂN] ile RAKÎB[Ar. < REKÂBET | çoğ. RAKÎBÂN, RUKABÂ]

( PÂYENDE[Fars. çoğ. PÂYENDEGÂN]: Duran, sürekli. | Payanda, destek, dayanak. || RABÎTA: Eski yazma kitaplarda sayfa numarası yerine gelmek üzere soldaki sayfanın, sağdaki sayfanın altına yazılan ilk sözcüğü. İLE Binici/binen, binmiş. | Bir ulaşım/nakil aracına binmiş olan. İLE Herhangi bir işte birbirinden üstün olmaya çalışanlardan her biri. | Bekçi. | Görüp, gözeten.[Allah'ın adlarındandır.] )


- RÂKİP(/B) ile RAKîP(/B)

( Binici. İLE Karşı(sında) olan. )

( RIDER vs. RIVAL )


- RAPTETMEK[Ar. < RABT] değil/yerine/= İLİŞTİRMEK/TUTTURMAK


- RASTLANTI["RASLANTI" değil!] = TESADÜF = CHANCE, HAZARD[İng.] = HASARD[Fr.] = ZUFALL[Alm.]


- RAUNT/RAVNT[İng.] değil/yerine/= DÖNEM


- RÂY[Ar.] ile RA'Y[Ar.] ile RAY[Fr./İng. RAIL]

( Oy, rey, fikir. | Raca, Hint hükümdarı. | Sancak, bayrak.[< RÂYET] İLE Otlama. | Otlatma, gütme. | Teslim olma. )


- RÂZÎ/RAZİYYE[Ar. < RIZÂ] ile RAZÎ/RADÎ[Ar. çoğ. RUZAÂ] ile Râzî[Ar.]

( Kabul eden, boyun eğen, rıza gösteren. İLE Süt kardeş. | Süt emen çocuk. İLE Rey şehrine bağlı/mensup, bu şehirle ilgili olan. | İran'ın "Rey" şehrinden olan. | Sırra/râza bağlı/mensup. )


- REAL[İng.]/REEL[Fr.] değil/yerine/= GERÇEK


- REBAB[Fars.]/RÜBAP/REBAP

( Gövdesi hindistancevizi kabuğundan yapılmış, uzun saplı saz. )


- REÇEL[Fars.] ile MARMELÂT[Fr. < Yun.]/PERVERDE[Fars.][PELVERDE değil!]

( Meyveleri, şekerle kaynatarak hazırlanan tatlı. İLE Şeker karıştırılarak pişirilmiş meyve ezmesi. | Üzüm şırasından yapılan bir çeşit tatlı. | Besili. | Beslenmiş, terbiye edilip yetiştirilmiş, büyütülmüş. )


- REDÂAT[Ar.] ile REDÂET[Ar.]

( Süt emme. İLE Kötülük, fenalık, bayağılık. [REZÂLET: Niceliksel. | REDÂET: Niteliksel.] | Hastalık ve yara azgınlığı. )


- REDİF[Ar.] ile REDİF[Ar.] ile RADİF[Ar.]

( Son dönem Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er. İLE Koşuklarda, uyaktan sonra yinelenen, aynı anlamdaki sözcük ya da ek. İLE Binicinin ardına binen [ikinci] kişi. )


- REFERANS[[İng. < REFERENCE]] değil/yerine/= REVERANS[Fr.]

( Kaynak. | Öneri. | Öneri mektubu. İLE Selâm ya da teşekkür için eğilerek ya da dizleri kırarak yapılan hareket. )


- REFÎ'[Ar. < RİF'AT] ile REFÎH[Ar. < REFAH]

( Yüksek, yüce. İLE Refah ve rahat içinde yaşayan. )


- REGÜLER/REGULAR[İng.] değil/yerine/= DÜZENLİ


- REHBER[Fars.] ile REHDÂN[Fars.] ile REHZEN[Fars.]

( Yol gösterici/gösteren, kılavuz. | Derviş olanı, şeyh huzuruna götüren. | Hz. Cebrail. İLE Yol bilen. İLE Yol kesici. )


- REİS'ÜL KÜTTAP ile ...

( XVII. yüzyıla kadar Osmanlı'larda sultan divanı yazmanlarının başı. | Dışişleri Bakanı.[Tanzimat'tan önce] )


- REJİM/REGIMEN[İng.]/REGIME[Fr.] değil/yerine/= DİYET | UYGULAMA BİÇİMİ, YÖNETME, YÖNETİDÜZEN

( Yönetme, düzenleme biçimi. | Düzen. | Bir devletin yönetim biçimi. )


- RESESİF[Fr. < RÉCESSIF]/RECESSIVE[İng.] değil/yerine/= ÇEKİNİK


- RESİTAL[Fr. < RÉCITAL ] değil/yerine/= DİNLETİ


- RESMEN ile/değil RE'SEN

( Devlet adına, devletçe, resmî olarak. | Yasaya, yönteme uygun olarak, yöntemince. | Kesinlikle, açıkça, kesin olarak. İLE/DEĞİL Kendi başına, kendiliğinden. | Bağımsız olarak, kimseye bağlı olmaksızın. )


- REY'[Ar.] ile RE'Y[Ar. çoğ. ÂRÂ]

( Nemâ, galle. İLE Görme, görüş. | Düşünce, fikir. | Oy. )


- REZÂ'/RIZÂ'[Ar.] ile RIZÂ'[Ar.]

( Süt emme. İLE Hoşnutluk, memnun olma. | "Peki" deme. | İstek, kişinin kendi isteği. )


- REZÂNET ile/>< REZÂLET

( Ciddiyet, ağırlık, ağırbaşlılık, temkinlilik, vakarlılık. İLE/>< Alçaklık, rezillik. | Utanılacak durum, utanç verici şey. | Arsızlık. | Maskaralık. )


- REZARVASYON değil REZERVASYON


- REZERV/RESERVE[İng.] değil/yerine/= YEDEK


- RİCA EDEBİLİRSEM/EDEBİLİR MİYİM? değil RİCA EDEYİM

( İnceliğin, duyarlılığın, nezaketin ve kibarlığın da ölçülü, mantık çerçevesinde olması, abartılmaması gerekir.

Koşulun, koşulu olmaz! İki kere eğer ya da ise olmaz! ise'den sonra tekrar "ise", eğer'den sonra tekrar "eğer" olmaz! Mantıksızdır, anlamsızdır ve işlevsizdir! )


- RİCA[Ar. < REC'] ile/ve/< RİCA[Ar. < RECÂ']

( Geri döndürme. İLE/VE Ümit, umma. | Yalvarma. | İstek, dilek.] )


- RİCÂ/RECÂ[Ar.] ile RİC'Â[Ar.]

( Ümit, umma. | Yalvarma. | İstek, dilek. İLE Bir ya da iki kez boşanan erkeğin tekrar eşine dönmesi. )


- RİF'AT ile RÜFÂT

( Yükseklik, yücelik. | Yüksek rütbe. İLE Çürümüş, un ufak olmuş. )


- RİKAB[Ar. < RAKABE]["ka" uzun okunur] ile RİKÂB[Ar. çoğ. RÜKÜB]

( Boyun, ense kökü. İLE Üzengi. | Büyük bir kimsenin katı, önü. | Türk müziğinde kullanılmış usullerden biri.[Zamanımıza kalmış bir örneği bulunmamaktadır.] )


- RİM/RİMM/RİMME[Ar.] ile RÎM[Ar.]

( Çürümüş kemik. İLE İrin. | Roma'nın bir adı. )


- RİSK ile/ve/değil/yerine/<>/>< RIZK


- RİTÜEL/RITUAL[İng.] değil/yerine/= TÖRENSİ/AYİNLE İLGİLİ


- RİYAL[İsp. < REAL] ile RİYAL ile RİYAL

( İspanya madeni paralarındandı. Peseta'nın dörtte biri değerinde İspanyol para birimi. İLE Saudi Arabistan para birimi. İLE Osmanlılar zamanında kullanılan Hollanda para birimi. )


- RİZ/RİZZ[Ar.] ile -RÎZ[Ar.]

( Gizli ses. İLE "Döken, akıtan, saçan" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[EŞK-RÎZ: Gözyaşı döken. | ŞEREF-RÎZ: Şeref saçan.] )


- RÖTUŞ[Fr.]["RÜTUŞ" değil!] değil/yerine/= DÜZELTME/DEĞİŞTİRME

( Fotoğrafları basmadan önce cam üzerinde düzeltme işi. | Düzeltme amacıyla yapılan değiştirme. )


- RU'B[Ar.] ile RUB'[Ar.] ile RUBB[Ar.] ile RÛB[Ar.]

( Korku. İLE Dörtte bir, çeyrek, bir şeyin dört bölümünden biri. İLE Meyve suyu. İLE Süpürme, süpürge. )

( REFT Ü RÛB [silip süpürme]: Gezip tozma. )


- RÛH[Ar.] ile RUH[Ar.]

( Can, nefes. | Canlılık, duygu/his. | En önemli nokta, öz. | İspirto gibi uçucu gaz. | Melek, cin, hayali varolan. | Türk müziğinde en az beş-altı yüzyıllık bir mürekkep makam.[Zamanımıza kalmış bir örneği bulunmamaktadır.] İLE Yanak, yüz/çehre. | Anka kuşu. | Anka kuşuna adına verilen satranç taşlarından biri. | Dizgin. | Taç. | Taraf, yön. | Hasırotu. )


- RUHBAN/RAHBAN ile/değil/yerine RUHANÎ

( Egemenlik için uğraşırlar. İLE/DEĞİL/YERİNE Hizmete yöneliklerdir. )


- RUK'A[Ar. < RAKABE] ile RUKA'/RIKA'[Ar. < RUK'A]

( Üzerine yazı yazılan kâğıt parçası. | Kısa mektup.[ŞUKKA] | Yama. | Dilekçe. İLE Üzerine yazı yazılan kâğıt parçaları. | Kısa mektuplar. | Yamalar. | Dilekçeler. )


- RÜKÛ[Ar.] ile/ve/||/<>/> RÜCÛ[Ar.]


- RÜKÜŞ[Ar. < RUKŞE] ile ŞILLIK[Erm.] ile ŞIRFINTI ile ŞUH[Fars.] ile ÂŞÜFTE/ÂŞİFTE[< Fars.]/KOKOT[Fr. < COCOTTE] ile ÇİRKEF[Fars. < ÇİRK-ÂB: Pis/bulanık su.] ile FETTÂN[Ar. < FİTNE] ile KALTAK[Yun.] ile ÖKSE[Yun.] ile SÜRTÜK

( Gülünç bir biçimde giyinip süslenen kadın. İLE Aşırı ve bayağı biçimde süslenip boyanmış kadın. İLE Seviyesi düşük, bayağı kadın. İLE Hareketlerinde serbest. | Neşeli, şen ve oynak. | Açık saçık, utanması olmayan. İLE Çıldırırcasına seven, bu yüzden perîşan bir halde, azgın ve baştan çıkmış deli gibi olan, iffetsiz kadın. İLE İğrenç ve bulaşkan. İLE Fitne ve fesâda teşvik eden, fenâlık yapan, ayartan. | Oynak kadın. | Câzibeli, gönül alıcı. İLE İffetsiz, namussuz kadın. İLE Erkekleri kendine bağlamasını bilen çok alımlı kadın. İLE Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın. | Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın. | Hayat kadını, fahişe. )


- RÜŞTİYE/RÜŞDİYE[Ar.] ile/ve MEKTEB-İ İ'DÂDÎ[Ar.]

( Ortaokul. İLE/VE Ortaokul sonrası yüksek okullara hazırlayıcı okul. (Lise[Fr. < LYCÉE, COLLÈGE]) ( [Alm.] ... mit/und GYMNASIUM )


- RÜSUP[Ar.] değil/yerine/= TORTU/TOPUT/SÜZÜNTÜ/ÇÖKELTİ


- RZK >/<> ZKR >/<> KZR

( RIZK > ZİKİR > KAZÛRÂT [~] )

( Doğadan kişiye/hayvana. > Kişide/hayvanda. <> Doğaya. )

( Gıda > Sindirim/işleme[Besin/posa] <> Dışkı/gübre-toprak/su-gıda )


- SAF ile SÂF


- SÜKÛT ile SUKUT


- SÂ' ile SÂ' ile SAA/SİA[Ar. < VÜS'AT] ile -SÂ[Fars.] ile -SÂ/Y[Fars.]

( S harfinin Arapça adı. İLE Bin dirhemlik bir hubûbat ölçeği. İLE Genişlik, bolluk. | Güç, takat. İLE Benzetme edatı olan "âsâ"nın hafifletilmişi.[ANBER-SÂ: Anber gibi. | GAYR-SÂ: Gayır gibi.] İLE "süren/sürücü" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[CEBHE-SÂ: Yüz süren. | CEBÎN-SÂ/Y: Alın süren.] )


- SA'KA[Ar.] ile SÂKA/SAKKÂ[Ar. < SEVK | çoğ. SÂİK] ile SAKA[Ar.] ile ŞAKA[Ar.]

( Bayılma, baygınlık, kendinden geçme durumlarına yol açan bir hastalık. İLE Ardçılar, ordunun gerisinde bulunan askerler. | Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan. | Kırsal bölgelerde sulama işlerini düzenleyen ve denetleyen kişi. İLE Kuş. )


- SAADET ile/ve/> SİYÂDET


- SÂAT[Ar. çoğ. SÂÂT] ile SÂÂT[Ar. < SÂAT]

( Saat. | Zaman, vakit. | Belirli/muayyen vakit. | Kıyâmet. İLE Saatler. )


- SAAT ile/ve SIHHAT(SAĞLIK)

( "SAATLER OLSUN!" değil "SIHHATLER OLSUN!" )


- SABAN/PULLUK[Rusça PLOUG] ile SAPAN

( Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı. İLE ... )

( NEVCER ile ... )

( GIBÂZ ile ... )

( PLOUGH ile ... )

( ARATRUM ile ... )

( ARATRO con ... )

( AROTRON ile ... )

( PELEUGH ile ... )


- SABG[Ar.] ile SÂBİG/A[Ar.] ile SÂBIK[Ar. < SEBK]

( Boyama/boyanma. | Bazı bitki köklerine ispirto, eter gibi şeyler karıştırılarak yapılan ilâç. İLE Tam, uzun, ayrıntılı/tafsilâtlı. İLE Geçici, geçen, geçmiş. | Şimdikinden bir önce memurlukta bulunmuş olan. | İleride bulunan, zamanca/rütbece önde bulunan. )


- SÂBİ'[Ar.] ile SÂBİ'/SÂBİA[Ar.] ile SABÎ[Ar. çoğ. ASBİYE, SIBYÂN, SIBVÂN, SABYE, SIBYE, SUBYE] ile SABÎH[Ar.]

( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Yedinci. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE ... )


- SÂBİ' ile SABÎ

( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. )


- SABÎH[Ar. < SUBH] ile SÂBİH[Ar. < SİBÂHAT]

( Güzel, şirin, lâtif. İLE Yüzen, yüzücü. )


- SÂBIK[Ar.] ile SÂDIK[Ar.]

( Önceki. İLE Sadakatli. | Doğru, gerçek. )


- SÂBIKAN[Ar.] ile SÂBIKÎN[Ar. < SÂBIK]

( Daha önce, bundan önce. İLE Geçmişler, önce gelmiş olanlar. )


- SABIN değil SABUN


- SÂBİT[Ar. < SEBÂT, SÜBÛT] ile Sâbit[Ar.]

( Hareketsiz, kımıldamayan, yerinde duran. | İspat edilmiş, anlaşılmış. İLE Ünlü Türk şairlerindendir.[ö. 1716, h. 1124] )


- SABİT/CONSTANT değil/yerine/= DURGAN/DURAĞAN


- SAÇ ile BELİK/BÖLÜK

( ... İLE Saç örgüsü. | Saç örgüsünün omuzlardan aşağı uzanan bölümü. )


- SAÇ ile/||/<> SEÇ

( Gelişigüzel ayırmak[dağılmışlar arasından]. İLE/||/<> Beğenip ayırmak[derilmişler arasından]. )


- SAÇLARIN BEYAZLAMASI:
YASTAN ile/değil/yerine YAŞTAN


- SÂD/SÂDD[Ar. < SEDD] ile SÂD ile SA'D ile SAD ile SAD[Fars.]

( Kapayan, örten. | Aksu, göz perdesi. İLE Göz ağrısı/hastalığı. İLE Kutluluk. | Uğur. | Kutlu, uğurlu.[SA'D-ÜD-DÎN/SÂDETTİN: Dini uğurlu, kutlu kılan.] İLE Osmanlı ve Arap abecesinin onyedinci harfidir.[ebced hesabında 90 sayısının karşılığıdır] İLE Yüz/100. )


- SADAKAT[Ar. < SADAKA]["ka" uzun okunur] ile SADÂKAT[Ar. < SIDK]

( Sadakalar. | Müslümanların ellerinde bulunan ve fakirlere/düşkünlere verilen üç maldan biri. İLE Dostluk, içten bağlılık, vefâlılık. Doğruluk, yürek doğruluğu. )


- SÂDE[Ar. < SEYYİD] ile SÂDE[Ar. < SÂDEC/SÂZEC]/YALIN[Ar.]

( Seyyidler. İLE Düz, basit, yalın, gösterişsiz. | Süssüz. | Karışıksız, katkısız. | Derin düşünemeyen, bön, saf adam. | Yalnız, ancak. | Arasına, içine peynir vb. konulmamış hamur. )


- SADIR ile SÂDIR

( Göğüs/sine. | Yürek/kalp. | Kazaskerlere verilen san. | Sadrazam sözcüğünün, kısa söylenişi. İLE Çıkan, görünen. )


- SAF ile/ve/< SADE[Fars. < SÂZEC]

( Bir maddenin, kavramın ve/ya da ...'nın kendi özünden/doğasından uzaklaşmadığı kadar ve dışarıdan etkilenmediği derecede bulunduğu hal. İLE/VE Bir maddenin ve/ya da kavramın etkilendiği dış faktörlerin olabildiğince alt seviyede/kıvamda tutulup, fazlalılığa/aşırılığa/lükse gitmeme/kaçmama hali. )

( Sadelikten şaşmamak doğrudur. )

( Saflaşın, dikkatli ve uyanık olun, hazır bulunun. )

( Be pure, be alert, keep ready. )

( PURE vs./and SIMPLE )


- SAFAHAT ile SEFAHAT

( Evreler, safhalar. İLE Eğlenceye düşkünlük. | Uçarılık. )


- SÂFİR[Ar. < SEFER | çoğ. SÜFFÂR] ile SAFÎR[Ar.]

( Yola çıkmaya hazır, yolcu. | Yazıcı, kâtip. İLE Islık. | İnce, güzel ses. | Islığımsı ses. | Gök yakut. )


- SAĞÎR/SAGİR[Ar.] ile/değil/||/<>/> SAĞIR[Ar.]

( Küçük, ufak. | Ergenlik çağına gelmemiş, bülûğa ermemiş, velî ya da vasîye muhtaç çocuk. | Ayırt edemeyen. | Zelil ve aşağılık kişi. İLE/DEĞİL/||/<>/> Duymayan. )


- SAĞYA değil SAĞA


- SAHÂ'[Ar.] ile SÂHA[Ar. çoğ. SÂH, SÂHÂT]

( Cömertlik, elaçıklığı. İLE Alan, meydan, avlu. )


- SAHA değil SÂHA


- ŞAHAB/ŞİHÂB[Ar.]/METEOR(İT) değil/yerine/= GÖKTAŞI

( Havayuvarı içinde oluşan sıcaklık değişmeleri, yel, yıldırım, yağmur, dolu gibi olaylara verilen ad. | Akanyıldız. )


- SAHÂBE/ASHAB ile/ve/> TÂBİİN ile/ve/> TEBE-İ TÂBİÎN

( Hz. Muhammed'in döneminde yaşamış ve onu görmüş olanlar. İLE/VE/> Hz. Muhammed'i görmüş olanları görenler. İLE/VE/> Hz. Muhammed'i görmüş olanları görenleri görenler. )


- SAHAN ile ŞAHAN[< ŞAHİN]

( Tencere. İLE [Fars.] Şahlar, sultanlar/padişahlar. | Şahin. )


- ŞAHAP[Ar. < ŞİHÂB] değil/yerine/= AĞMA/AKAN YILDIZ


- SAHARÎ[Ar.] ile SAHÂRÎ[Ar. < SAHRÂ]

( Kaya ile ilgili, kaya cinsinden. İLE Çöller, sahrâlar, kırlar. )


- SAHÎ[Ar.] ile SÂHÎ[Ar. < SEHV]

( Cömert, eliaçık. İLE Yanılan, hata işleyen. )


- SÂHİB[Ar.] ile KARÎN[Ar.]


- SAHİH (OLAN) ile/ve SALİH (OLAN)

( Bilinmeli. İLE/VE Uygulanmalı. )


- SAHİH ile/ve SARİH

( Bahs'te. İLE/VE Keşf'te. )


- SAHÎK[Ar.] ile SÂHİK[Ar.]

( Uzak. | Çok karışık anlaşılmaz söz. İLE Ezip döven. )


- SÂHİL[Ar.] ile SAHÎL[Ar.] ile SÂHİL[Ar.]

( Kişneyici, kişneyen. İLE At kişnemesi. İLE Deniz/ırmak/göl kenarı, kıyı, yalı. )


- SAHÎN[Ar. < SUHÛNET] ile SAHÎN[Ar. < SİHAN]

( Sıcak, kızgın, ısınmış. İLE Kalın. | Sık. | Katı, pek. )


- SAHİP değil/yerine/= İYE


- SÂHİR[Ar. < SİHR] ile SÂHİR[Ar. < SEHER] ile SÂHİR[Ar. < SAHR]

( Büyücü. | Büyüleyici etki yaratan güzel. İLE Gece uyumayan, uykusuz. İLE Maskaralık eden. )


- SAHÎRE[Ar.] ile SÂHİRE[Ar. çoğ. SÂHİRÂT, SEVÂHİR]

( Yeryüzü. İLE Büyücü. )


- ŞAHIS[Ar. ŞAHS] ile ŞÂHIS

( Kimse, kişi. İLE Sırık. )


- ŞÂHİT ile ŞEHÎT

( Dünyaya gelerek. İLE/VE/||/<>/> Dünyadan giderek. )

( İzleyerek yaşayan. İLE/VE/||/<>/> Katılarak, deneyimleyerek yaşayan. )

( Sahip olan. İLE/VE/||/<>/> Olan. )


- SAHNÂN/SAHANÂN/SUHNÂN[Ar.] ile SAHNÂN[Ar.]

( Sıcak gün. | Sıcak, kızgın. İLE Çifte zil. )


- SAHNE ile KONDÜVİT/KONDÜİT[Fr. < CONDUITE]

( ... VE/||/<> Tiyatroda sahneye çıkma sırası gelen kişileri uyarmakla görevli kişi. )


- SAHR[Ar.] ile SAHR/SUHÛR[Ar. < SAHRE]

( Kaya. İLE Büyük taşlar, kayalar, maden kütleleri. )


- SAHÛR[Ar.] ile SAHÛR[Ar. < SİHR] ile SÂHÛR[Ar. < SAHRE] ile SÂÛR[Ar. < SA'R]

( Temcit yemeği, sahur. İLE Gece uyanıklığı, uykusuzluk. | Ay ağılı. İLE Dünyanın aya düşen, ay tutulmasını oluşturan gölgesi. İLE Ocak, fırın. )


- SAHUR ve/<> SEHER


- SÂİB[Ar.] ile SÂİB[Ar. < SEVÂB] ile SÂİB[Ar. < SE'B] ile SAİB[Ar.] ile SAHİB[Ar.]

( Bir yerle, bir şeyle ilişiği olmayan. İLE Yanlışsız, doğru, yanlışlık yapmayan. | Amaca, hedefe uygun. | Hedefe doğru ulaşan. İLE Yağmur getiren bora[İt. < Yun.][: genellikle arkasından yağmur getiren sert ve geçici rüzgâr/yel.]. İLE Çarmıha germek. İLE Sahip[mâlik]. | Bir vasfı olan[hâiz]. | Koruyan[hâmî]. | Bir iş yapmış olan. | Sürekli sohbette bulunan. | Hak yolunu göstermek isteyen mürşid. )


- ŞAİBE[< ŞEVB | çoğ. ŞEVÂİB] ile/değil ŞÂYİA[çoğ. ŞÂYİÂT]

( Leke, kusur, ayıp; noksan, nakîsa. | Art düşünce. | Hile. | Kir, leke | Kötü eser, iz. İLE/DEĞİL Yayılmış haber, yaygın olan, söylenti. )


- SÂİD[Ar. < SUÛD] ile SÂİD[Ar. çoğ. SEVÂİD] ile SAÎD[Ar. < SUÛD]

( Yukarı çıkan, yükselen, kalkan/kalkıcı. | Ön kol. | Pestten tize doğru giden çıkıcı dizi.[>< NÂZİL(İNİCİ): Tizden peste doğru] İLE Kolun dirsekle bilek arasındaki bölümü. İLE Yüksek. | Yukarı çıkan. )


- SAÎR[Ar.] ile SÂİR[Ar. < SEYR] ile ŞÂİR[Ar. < Şİ'R]

( Ateş, alevli ateş. | Tamu, cehennem. İLE Harekette olan, yürüyen, seyir eden. | Bir şeyden kalan başka şey. | Geçen, dolaşan. | Başka, öteki/diğer, gayri. İLE Ozan, şiir yazan/yazarı. )


- SÂK[Ar. çoğ. SİKAN, SÛK] ile SAK/SAKK[Ar. çoğ. SİKÂK, SUKÛK]

( Baldır, incik. | [botanikte] Sap. | [geom.] Kenar. İLE Şer'î mahkemeden verilen îlâm, berat, kadı hücceti ve bunun gibi yazılardaki tabirler, deyimler. | Vesîkalar. )


- ŞÂKÎ[Ar. < ŞİKÂYET] ile ŞAKÎ[Ar. < ŞEKÂVET]

( Şikâyetçi, şikâyet eden. İLE Bahtsız, kötü hareketli, haylaz, habîs. | Yol kesen, haydut. )


- SAKÎ[Ar.] ile SÂKÎ[Ar. < SAKY | çoğ. SUKAT]

( Kırağı, çiy.[Fars. JÂLE, ŞEBNEM, BEŞG, BEŞM | Yun. DROSOSTALIDA] İLE Su veren/dağıtan. | Kadeh, içki sunan. | Baldıra, ya da baldır kemiğiyle ilgili. | İnsana/kişilere, Allah sevgisi/nuru saçan kişi. )


- SÂKİN[< SÜKÛN] / MUKÎM[< KIYAM] ile/ve ŞÂGİL[< ŞUGL]

( Konutta/meskende yaşayan/oturan, ikâmet eden. İLE/VE Meşgul eden, edici. | Meşgul olmayı gerektiren. | İşgâl eden, tutan. | Bir mülkte oturan. )


- ŞAKIR ŞUKUR

( Fazlaca şakırtı çıkararak. )


- ŞAKK[Ar. çoğ. ŞÜKUK] ile ŞÂKK[Ar. < MEŞAKKAT]

( Yarma, yarılma, çatlama, yırtma, paralama, kırma. | Yarık, çatlak. İLE Eziyetli, zahmetli. )


- ŞAKÜL/ŞAKUL/ŞAVUL[Ar.]/PLUMB[İng.] değil/yerine/= ÇEKÜL


- SAL'[Ar.] ile SÂL[Ar.]

( Baş tepesinin dazlaklığı/kılsızlığı. İLE Yıl/sene. )


- SALAM[Azr.] = SELAM[Tr.]


- SALATA ile SELÎTA

( ... İLE İçine zeytinyağı konulan salata. )


- SALDIRMAK ile/ve/<>/> "SAYDIRMAK"


- SALEP[Ar.] ile SA'LEB[Ar. çoğ. SAÂLİB]

( Salepgillerin örnek bitkisi, orkide. [Lat. ORCHIS] | Bu bitkinin yumru durumundaki köklerinden dövülerek hazırlanan beyaz toz. | Bu tozun, şekerli süt ya da su ile kaynatılmasıyla yapılan sıcak içecek. İLE Tilki. )


- SALEP ile ASILMIŞADAM

( ... İLE Salepgillerden, çiçekleri asılmış, bir insana benzeyen ve köklerinden salep çıkarılan bir bitki. )


- SALÎB[Ar. çoğ. SILÂB] ile SÂLİB[Ar. < SELB]

( Haç. [Fars. ÇELİPÂ] İLE Kapıp götüren, alan, alıp yok eden. | Olumsuzlaştıran/menfîleştiren. | İnkâr eden. )


- SÂLİH[< SALÂH] ile ...

( YARAR, ELVERİŞLİ, İYİ, UYGUN, YAKIŞIR | YETKİSİ VE HAKKI OLAN | DÎNİN EMRETTİĞİ ŞEYLERE UYGUN HAREKETTE BULUNAN )


- SALİH ile/ve SAHİH


- SALİH ve/> SARİH

( Salihlerde gaflet olmaz. )


- SÂLİK-MECZUB ile MECZUB-SÂLİK


- SÂLİM ile/ve/<> SELİM

( Güvende olmak, güven vermek. İLE/VE/<> Duru olmak. )

( Aklın. İLE/VE/<> Kalbin. )

( ... İLE/VE/<> Doğru, dürüst, kusursuz. | Ur ya da bazı sayrılıklarda, sonu iyi, tehlikesiz, kötücül olmayan, iyicil. )


- SALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SAÇMAK


- ŞALVAR[Fars. < ŞELVÂR] ile ALTINOLUK

( Genellikle ağı çok bol olan, bele bir uçkurla bağlanan, geniş bir pantolon türü. İLE İşlemeli kadın şalvarı. | Altın sırma ya da kılaptanla işlenmiş çizgili kumaş. | Bu cins kumaşların üstünde bulunan sırma işlemeli yollar. | Sarıkların üstüne sarılan sırma şerit. )


- ŞALVAR[Fars. ŞELVÂR]/DİMİ ile/değil/yerine PANTOLON

( Genellikle, ağı çok bol olan, bele bir uçkurla bağlanan, geniş bir pantolon türü. İLE ... )


- SALVO[İt.] ile SALTO[İt.]

( Yaylım ateşi. | Yoğun bir biçimde yapılan atak. | Gemide kullanıldığı yere göre belirli uzunluğu olan ince halatlara verilen ad. İLE Rakibin gövdesini kollarıyla birlikte kavrayarak yana ya da arkaya savurma, devirerek bastırma biçiminde uygulanan bir güreş oyunu. )


- SALYONGOZ değil SALYANGOZ


- SAMAN[Ar.] ile SÂMÂN[Ar.] ile Sâmân[Ar.]

( Türlü ekinlerin, taneleri ayrıldıktan sonra kalan sapları ve daha çok bunların harmanda parçalanmışı. İLE Servet, zenginlik. | Rahat, dinçlik. | Düzen. | Kudret, iktidar. İLE Sâmânî devletinin kurucusu. )


- SAMÂNÎ[Ar.] ile Sâmânî[Ar., Fars. çoğ. SÂMÂNİYÂN]

( Saman renginde, açık sarı. İLE Sâmânî devletinden olan. )


- SAMİMİYET ve/||/<> SAMİMİ NİYET


- ŞAMYEL/ŞAMREL değil ŞAMBREL[Fr. < CHAMBRE A AIR]

( İç lastik. )


- SAN'AT-GER[Ar.] ile SAN'AT-KÂR[Ar.]

( Sanatçı. | Esnaf. İLE Sanatçı, usta. )


- SAN'AT[Ar. çoğ. SAN'ÂT] ile SAN'ÂT[Ar. < SAN'ÂT]

( Sanat, ustalık, hüner, mârifet. | Bir şeyi güzel yapmak, bir şeyin güzel, beğenilir olması için uygulanan kurallar. İLE Sanatlar, ustalıklar, hünerler. )


- SANAT:
[hem] ARAÇ OLARAK ile/ve/hem de/||/<>/> AMAÇ OLARAK


- SANIYORUM ile/ve/||/<> SAYIYORUM


- SANLIUN ile/ve SANRON

( Çin Buda'cı okulu. İLE/VE Japon Buda'cı okulu. )


- SANMAK ile/değil/yerine/>< "SAYMAK"


- SANRI ile/ve/||/<> SANCI


- SAPLAMA ile/değil SAPTAMA

( Hızla batırmak. İLE/DEĞİL Bir şeyi belirgin kılma, tespit. | Yıkanmış gümüş bromürlü tabakanın, gümüş bromür kalıntılarını eritmek için filmin kimyasal bir eriyikten geçirilmesi. )


- SAR'Î ile SARÎ' ile SÂRÎ[Ar. < SİRÂYET] ile SÂRÎ[Fars.] ile SARÎH[Ar. < SARÂHAT]

( Sar'a hastalığı ile ilgili. | Sar'alı. İLE Yere yığılmış sar'alı kişi. İLE Bulaşan/bulaşıcı. [İng. CONTAGIOUS, Fr. CONTAGIEUX] İLE Sürücü, süren. İLE Açık, meydanda. | Belirli. | Saf, halis. | Safkan Arap atı. )


- SARAN ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> SAĞAN


- ŞARAP[Ar. < ŞERÂB]/MÜDÂME/MEY[Fars.] ile/değil HAMR


- ŞARAP ile/değil KEVSER ŞARABI


- ŞARAP ile/ve/değil/> SERAP


- SARHOŞ İKEN ile/değil SARHOŞ İSEN


- SARHOŞ[Fars. < SER-HOŞ] ile MASTOR/MASTUR

( ... İLE İleri derecede sarhoş. )


- SARHOŞ[Fars. SER:Baş. + HOŞ] değil/yerine/= ESRİK/ESRÜK[dvnlgttrk]


- SARİ ile SÂRİ

( Budist rahiplerin giydiği sarı renkli giysi. İLE Bulaşıcı sayrılık. )


- SARILMAK ile SARINMAK

( Sarma eyleminin yapılması. | Bir şeyin üzerine, bir ya da birkaç kez dolanmak. | Kollarını dolamak, kucaklamak. | Tüm gücü ile ele almak. | Büyük bir istekle kendini vermek, benimsemek. | Hemen yapmaya koyulmak, girişmek. İLE Kendi üstüne sarmak. )


- SARRÂF ile/ve/değil/yerine/||/<> SAHHÂF


- ŞARTSIZ-ŞURTSUZ (KABUL ETMEK, ÖNE SÜRMEK)


- ŞASE[Fr. SACHET] ile ŞASİ[Fr. CHÂSSIS]

( İçine mendil, gecelik vb. şeyleri koymaya yarayan, çeşitli büyüklükte, kumaştan koruncak. İLE Motorlu kara taşıtlarının iskelet bölümü. | Fotoğrafçılıkta içine duyarlı bir cam ya da kâğıt konulan, yassı, ışık geçirmez kutu. | Yapı işlerinde sürme çerçeve. )


- ŞÂT[Ar.] ile ŞAT/ŞATT[Ar. çoğ. ŞUTÛT] ile ŞATH[Ar.] ile ŞAT[Fr. CHATTE]

( Koyun. İLE Büyük ırmak. İLE Ciddi bir hissi ya da düşünceyi mizahî bir edayla anlatan şiir. İLE Sığ sularda, ağır yükleri taşımak için kullanılan, altı düz, bir çeşit tekne. )


- ŞATHİYE[Ar.] ile ŞÂTIİYE[Ar.]

( Ciddi bir düşünceyi, konuyu, şaka ve alay yollu anlatmak için yazılmış deyişler. İLE Uzunbacaklılar.[Fr. ECHASSIERS] )


- SATIH/SATHİ[Ar.] değil/yerine/= YÜZEY/SEL


- SATIR'DAN ile/ve/yerine SADIR'DAN (OKUMAK/KONUŞMAK)


- SATIR ile/ve SADIR


- SAVAB - HATA ile SEVAP - GÜNAH


- SAVÂB[Ar.] ile SEVÂB[Ar.] ile SEVVÂB[Ar.] ile SAVB[Ar.]

( Doğruluk, dürüstlük. Doğru hareket/davranış/düşünce. | Doğru, dürüst. İLE Ödüllendirilen hareket/davranış/tutum. | Hayırlı hareket, hayır işleme. İLE Elbiseci. İLE Yön/cihet, taraf. )


- ŞAVK/ŞEVK[Ar.] değil/yerine/= IŞIK


- SAVT[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< SAMT[Ar.]

( Ses, sadâ[insan sesi], selen. | Bağırma, haykırma, çığlık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Susmak. )


- SAVT[Ar.] ile SIYÂH[Ar.]


- SAVUNMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAVUŞTURMA


- SAVURMA ile/değil/yerine/>< SAVUNMA


- SAVUŞMA/CIZLAM[argo] ile SIVIŞMA

( Kaçma. İLE Ortadan kaybolma. )


- SDK değil STK

( "Sivil Devlet Kuruluşu" DEĞİL Sivil Toplum Kuruluşu )


- ŞE'N[Ar.] ile ŞENN/ŞEN[Ar. çoğ. EŞNÂN] ile ŞEN[Ar.]

( İş. | Yeni iş, yeni çıkan hal, olay. İLE Şaraba su karıştırma. İLE Naz ve edâ. | Göze ve gönüle hoş görünen hal. | Ferahlı, sevinçli. | Kendir. | Bayındır. )


- SE(/İ)NTAKS[İng. < SYNTAX]/NAHİV[Ar.] değil/yerine/= SÖZDİZİMİ/YAZAÇ(HARF) DİZİMİ


- ŞEB'ÂN[Ar. < ŞİB | çoğ. ŞİBÂ'] ile ŞEBÂN[Fars.]

( Tok, doymuş. [Fars. SÎR] İLE Geceler. )


- SEBEB ile/ve/<> VETED ile/ve/<> FÂSILA

( İp. İLE/VE/<> Kazık. İLE/VE/<> İp ile kazıkların arası.
[Çadır terimlerinden.] )

( 2 harf. İLE/VE/<> 3 harf. İLE/VE/<> 4 harf ve fazlası. )


- SEBEP ile İLLET


- SEBEP ile MENŞE


- SEBEP ile NEDEN


- SEBEP ile SEBEB-İ HİKMET


- ŞECERE[Ar. çoğ. ŞECERÂT] ile ŞECÎR[Ar.]

( Soyağacı. | Atların soyunun yazılı olduğu çizelge. | Küçük ağaç, tek bir ağaç. | Olgun insan./İnsan-ı Kâmil. İLE Kısa, küçük ağaç. )


- SEDÂ/SÂDÂ (ÇIKARMAK):
DİŞLERİN ISLIKLI SESİ YOLUYLA ile/ve DİLİN HAREKET ETTİRİLMESİ YOLUYLA ile/ve DAMAĞIN BÜZÜLMESİ YOLUYLA ile/ve DUDAKLARIN BİRBİRİNE BASTIRILMASI YOLUYLA ile/ve BURUNDAN SOLUMA YOLUYLA


- SEDÎD[Ar. < SEDÂD] ile SEDÎD[Ar.] ile ŞEDÎD[Ar.]

( Doğru, hak. İLE [anatomide] Kapak. İLE Yeğin, şiddetli. )


- ŞEH = ŞAH


- ŞEHÂDET["ŞAADET" değil!] ile ŞAHÂDET

( Tanıklık etmek, şahitlik etmek. | Bir şeyin doğruluğuna inanmak. | Delâlet, alâmet, işaret. | Gözle görülen şeyler. İLE Sevgili. | Güzel. )


- SEHER[Ar. çoğ. ESHÂR] ile SEHER[Ar.]

( Tan yeri ağarmadan biraz önceki zaman. İLE Uykusuzluk, gece uyumama hastalığı. )


- ŞEHİR/MEDİNE[Ar.] değil/yerine/= KENT[< KAND]

( Kişinin katıldığı, hayatı tüm yönleriyle yaşadığını hissedebildiği yer. | Konutların, araçların birarada bulunduğu yer. )

( YATUK )

( POLİS )

( BURG/BURJUVA )

( TEMEDDÜN: Kentleşme. )

( SEMERKAND: Semer'in kenti. )

( )

( ŞÂR )


- ŞEHİR ile/ve/||/<> ŞİİR


- ŞEHR[Ar. çoğ. EŞHÜR, ŞÜHÛR ile ...

( Aylar.] )


- ŞEHR[çoğ. EŞHÜR, ŞÜHÛR] ile ŞEHÎR[Ar. < ŞÖHRET] ile ŞEHİR/ŞEHR[Fars.]

( Yeni ay, hilâl. | Otuz günlük zaman. İLE Ünlü, namlı, şöhret. İLE Kent, il, büyük belde. )


- ŞEHRÎ/ŞEHRİYYE[Ar.] ile ŞEHRÎ[Ar.]

( Aylık, ayla ilgili. İLE Şehirli. | İstanbul'lu, İstanbul'da doğup büyüme. | İnce, kibar. )


- ŞEİME/ŞEYİME değil ŞEHÎME


- ŞEKER ile/ve/||/<>/< ŞÜKÜR


- ŞEKK/SİZ-ŞÜPHE/SİZ


- SEL'A[Ar. çoğ. SELEÂT, SİLA'] ile SELÂ'[Ar.]

( Hıyarcık. | Ur. | Başta olan yarık. İLE Cenin torbası, son. )


- SELÂ[Ar. SALÂ] ile TEMCÎT[Ar. TEMCÎD < MECD]

( Müslümanları bayram ya da cuma namazına çağırmak, bazı yerlerde cenaze için kılınacak namazı haber vermek amacıyla minarelerde okunan dua. İLE Recep, Şaban ve Ramazan ayları süresince, sabah ezanından sonra minarelerden okunan ve Allah'ın ululuğunu belirten dua. )


- ŞELÂLE/SECCÂC[Ar. < SECC] değil/yerine/= ÇAĞLAYAN/ÇAĞLAR


- SELE ile SELE[Lat.] ile SELE/SERE

( Yayvan sepet. İLE Çifttekerin, oturulacak yeri. İLE Açık duran başparmağın ucundan, göstermeparmağının ucuna kadar olan uzaklık. )


- SELVİ AĞACI değil SERVİ AĞACI


- SELVİ BOYLU değil SERVİ BOYLU


- SEMÂ/SİMÂ(İŞİTME) KAYDI'NDA:
KIRK AMBAR ile/ve/||/<> MURAKAAT ile/ve/||/<> TELİF


- SEMÂN[Ar.] ile SEM'AN[Ar.] ile SEMÂN[Ar.]

( Sekiz. İLE İşiterek. | Dinleyerek. İLE Gök, semâ. | Güneş ayının yirmiyedinci günü. | Bıldırcın. )


- SEMFONİ değil SENFONİ


- SEMİRMEK ile/ve/<>/< SÖMÜRMEK


- SENET-SEBET[< Sabit, Delil]


- SER-BEST ile/ve/> SER-MEST


- SER-TÂB[Fars.] ile SERTÂB[Fars.]

( İnatçı. İLE Cildin tamamlayıcısı olarak yapılan ve kitabın üst bölümünü örten miklab'ın açıkta duran üst bölümü. )


- ŞER/ŞERR[Ar.] ile ŞER[Ar.] ile ŞERR[Ar. çoğ. ŞÜRÛR] ile ŞERR[Ar. < EŞRÂR]

( Gerçek. İLE Kötü, fena, ayıp, utanılacak. İLE Kötülük, kötü iş. | Kavga, gürültü. [>< HAYR] İLE Kötülük eden, kötü kişi. | Daha/pek/en kötü. )


- SERAP[Fars. < SERÂB] ile/ve/değil ZAN

( "Görsel/görüntülü" zan. İLE/VE/DEĞİL "Görüntü"süz serap. )

( Afrika'da, bir şey, sabahın ilk ışığında gerçek, öğle saatinde ise yalandır. )


- ŞERAT[Ar. çoğ. EŞRÂT] ile ŞERÂİT[Ar. < ŞART/ŞARÎTA] ile ŞERÎAT[Ar. < ŞER | çoğ. ŞERÂİ]

( Nişan, iz, alâmet. | Bir şeyin bayağısı, en aşağısı. İLE Şartlar, koşullar. İLE Doğru yol. | Allah'ın emri. | Âyet, hadîs ve icmâ-i ümmet esaslarına dayanan din kaideleri. )


- SERHOŞ değil SARHOŞ


- SERSERİ[Fars.]
ile/değil/yerine/><
SERBEST[Fars.] ile/ve/||/<>/> SERMEST[Fars.]

( Çırak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Kalfa. İLE/VE/||/<>/> Usta. )

( Başı boş.[baş başa][kendi kendine] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Başı bağlı/düğümlü, sorumluluk almış olan.[boş değil!] İLE/VE/||/<>/> Başı hoş, yetkin, deneyimli. | )


- SERVİ[SELVİ değil!] ve/||/<> SEVGİ

(

www.youtube.com/channel/UCThxxDloTei6eA77VrEnc_g | www.yasaronline.net )

( www.FaRkLaR.net/YASAR )


- SES ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SELEN / ÇATI

( BÂKÎ KALAN BU GÖK KUBBEDE
HOŞ BİR SADÂ İMİŞ )

( SADÂ: Kişinin özü. )

( Evrendeki herhangi bir ses. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> İnsan sesi. )

( sesOL.org )

( SES[Fars.] ile TÂLÂC[Fars.] / SEDÂ/SADÂ[Ar.] )

( SOUND vs. VOICE )


- SESBİRİM/FONEM ile SESBİLİM/FONOLOJİ ile FONETİK

( Selen düzeni/birimi. İLE Konuşma. )


- SETR/SÜTRE/SUTRE[Ar.] ile HİCÂB[Ar.] ile GITÂ'[Ar.]


- SETR ile SEDR


- ŞEVÂÎL[Ar. < ŞÂİLE] ile ŞEVÂÎR[Ar. < ŞÂİRE]

( Ateş alevleri. İLE Bayan şairler. )


- SEVAP/"SEVABIYLA" ile/ve/değil SAVAB(DOĞRU)/SAVABIYLA(DOĞRUSUYLA)


- SEVAP ile/ve ECİR


- SEVAP ile/ve GÜNAH/VEBÂL

( Hayıra uygun olan. İLE/VE Benliğine öncelik vermek. )

( Sevabın anlamı, anlayıp öğrenmektir. )

( En güzel sevap, anlamaktır. )

( Günahlarımız aklımıza yazılı, vicdanımıza kazılıdır. )

( SA'BE: İsabet. )

( Kişinin en kolay işlediği günah, en büyük günahıdır. )

( Sevap sözcüğüyle, elbise anlamına gelen "Sevb" sözcüğü aynı köktendir. Sevap, "manevi elbise" demektir. )

( Sevabın amacı, bilgi, ilim ve aşktır. )

( Sevap, yapılan şeyin anlamını anlamak, bir işi bilerek yapmaktır. )

( En güzel sevap, anlamaktır. )

( Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle. )


- SEVDİKLERİMİZ VE VEFÂT EDENLER İÇİN:
AĞLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLAMAK


- SEVEN/SÖVEN ||/>< ÖVEN

( (Fazla) Sövmek ile övmek arasında fark yoktur. )


- SEVGİ:
TESELLİ ile/ve/değil/||/<>/>/< TECELLİ

( Sevilince. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Sevince. )


- SEVGİ ve KEŞF ve SEZGİ

( LOVE and CONSCIENCE/CONSCIOUS and INTIUTION )


- SEVGİ ile/ve/||/<> SEZGİ ile/ve/||/<> COŞKU

( LOVE vs./and/<> INTUITION vs./and/<> EXUBERANCE | EBULLIENCE )


- SEVGİLİYİ GÖRMEK İÇİN:
SAATTE ile/ve/||/<> YOLDA

( Gidişine/geçişine bakılır. İLE/VE/||/<> Gelişine bakılır. )


- SEVİNÇ >< ÜZÜNTÜ/KEDER/ACI/ISTIRAP >< İSTEK

( Dostunla paylaşırsan artar. >< Dostunla paylaşırsan azalır. )


- ŞEVK ve/> ŞAVK ve/> ŞIK ve/> ŞAN


- ŞEVKÂT[Ar. < ŞEVK | çoğ. EŞVÂK] ile/değil ŞEFKÂT/ŞEFÂKÂT[Ar.]

( Şiddetli istek, keyif, neşe, sevinç. İLE/DEĞİL Sevecenlik. | Acıyarak, esirgeyerek, merhamet ederek sevme. )


- ŞEY[çoğ. EŞYÂ] ile/||/<> MÂL[çoğ. EMVÂL] ile/||/<> KA'B/MUKA'AB ile/||/<> MÂLÜ'L-MÂL ile/||/<> MÂLÜ'L-KA'B

( Cebirsel denklemde bilinmeyen, yani ["x"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam kare durumu,.["x2"]. İLE/||/<> Küp. | Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam küp durumu. ["x3"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin dördüncü üs derecesinde olması. ["x4"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin beşinci üs derecesinde olması. ["x5"]. )


- ŞEY ile AM[: Sevgi (AM-ON-RA: Kozmik sevgi güneşi.)/AMRAMAK]/PENİS(SİK/YARAK) / VAJİNA/VAJEN/VULVA/MEHBİL/FERÇ/FERC[Ar.]/KÜS[Fars.]/KAOS[Yun.]/KUKU/ÇİLİK/PITTIK/GUBBAK

( FALLUS cum ... )

( ŞEY, MAÂB[: Ayıp yeri. | Ayıp.] ile AVRET, ZEKER[çoğ. ZİKÂR, ZİKÂRE, ZÜKRÂN, ZÜKÛR], LÂ-YUKAL, KADÎB, MÂDDE / FERC[: Aralık, yarık, çatlak.] )

( ... ile KÎR[eril] / KÜS[dişil], MERZ-GÛN )

( THING vs. PENIS(COCK) / VAGINA(CUNT/PUSSY) )

( CHOSE avec VAJEN )


- SEYÂHAT[Ar. < SİYAHAT] değil/yerine/= GEZİ/YOLCULUK


- SEYEHAT değil SEYAHAT


- SEYEHAT değil SEYAHAT[Ar. < SİYAHAT]


- SEZÂB/SEDÂB[Ar.] ile SEZÂB[Ar.]

( Sedefotu. İLE Su teresi. )


- SƏNƏT[Azr.] = SANAT[Tr.]


- Sİ'R[Ar. çoğ. ES'ÂR] ile SÎR[Ar.]

( Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle zorunlu gereksinim maddeleri için devletçe saptanan fiyat. [Fars. NARH] İLE Tok, doymuş. | Sarmısak. )


- Şİ'R[Ar. çoğ. EŞ'ÂR] ile ŞÎR[Ar.]

( Anlama. | Şiir, edebî değeri olan nazımlı ve uyaklı söz. İLE Arslan. | Süt. | Yiğit, yürekli. )


- ŞİÂ'[Ar. < ŞUÂ] ile ŞÎA/ŞİYA/EŞYÂ[Ar.]

( Işın, güneşten ya da başka bir ışık kaynağından uzanan tel ışıklar. | Vektör. İLE Taraflılar, yardımcılar (topluluğu). | Hz. Ali taraflısı. | Şiîlik. )


- ŞİÂB[Ar. < Şİ'B] ile ŞİÂB/ŞUÂB/ŞUÂBÂT[Ar. < ŞUBE]

( Dar yollar, dağ yolları, patikalar, keçiyolları. İLE Şubeler, bölükler, kısımlar, takımlar. | Dallar, budaklar. )


- ŞİBH[Ar.] ile ŞEBÎH[Ar.]


- SIFFEYN/SIFFİN SAVAŞI:
KARDEŞ KAVGASI ile/ve/değil/||/<>/>/< DEVRİM KARŞITLARIYLA DEVRİM ÇATIŞMASI ve/sonra tekrar/||/<>/> KARŞI DEVRİM


- SIFIR ile/ve/değil/yerine/||/<> SINIR


- SİGA/SAGA/SIYGA[Ar.] değil/yerine/= KİP

( Fiilin çekiminden oluşan türlü şekillerden her biri. | Kalıba dökmek. )


- SIĞINTI ve/||/<>/> SIKINTI


- SİGORTALAYAN SİGORTALANAN


- SİHÂ'[Ar. çoğ. ESHİYE] ile SİHÂH/SIHÂH[Ar. < SAHÎH]

( İnce deri. | Beyin zarı. İLE Doğrular, gerçekler. )


- ŞİİR/LER ve/||/<>/>/< ŞAİR/LER

( Az bilinen ["]çoklar["]. )


- ŞİİR ve/<> ŞUUR


- SIKIŞMIŞLIK ile/ve/||/<>/> SIKILMIŞLIK


- SİKLET değil SIKLET[Ar.]

( Ağırlık, yük. | Sıkıntı. )


- SİLİKAT[Fr./İng. < SILLICATE] ile KANBİYİT[Fr. < CANBYTE]

( Yapı malzemesi olarak kullanılan cam, çimento, tuğla vb. nesnelerin bileşiminde bulunan, silisik asidin bazlarla birleşerek oluşturduğu tuz. İLE Hidratlı doğal demir silikat. )


- SİLİP ATMAK ile SİKİP ATMAK


- SİLÜET[Fr. < SILHOUETTE] değil/yerine/= GÖLGE/KARALTI/KARARTI


- SİMBİYOZ/SYMBIOSIS[İng.] değil/yerine/= ORTAK YAŞAM


- SIN ile/||/<> SİN

( Korkmak, sinmek. | Beğenmek, imrenmek. | Kırılmak. İLE/||/<> Kendini göstermemek için büzülmek, saklanmak, pusmak. | Korku, yılgınlık vb. nedenlerle konuşmamak, hareket etmemek ya da tepki göstermemek. | Hiç çıkmayacak ya da güç çıkacak biçimde işlemek, nüfûz etmek. | Huy, alışkanlık vb. iyice yerleşmek. )


- SİNCAP[< Fars. SİNCÂB] ile KANGURU

( ... İLE Gebelik süreleri 22 - 24 gündür. [Yavruları 1 aylıkken annesinin kesesine geçer.] )

( ... İLE Doğumun kuraklık zamanına gelmesini engelleyebilirler. [Embriyolarını yumurtalıklarından birinde aylarca saklayabilirler.] )

( ... İLE Dişillerin 3 vajinası vardır. [Biri doğurmak, ikisi çiftleşmek üzere] )

( ... İLE Meme bezleri, tam yağlı ve yağsız sütü aynı anda üretebilir. )

( ... İLE Saatte 32 km. hıza ulaşabilirler. [Hızlandıkça daha az enerji harcarlar.][Kullandıkları enerjinin %70'ini geri dönüştürebilirler. (İnsanda ise ancak %20)] )

( ÇEKELEZ/ÇÖKELEZ, DEĞİN, GALLİ, TEYİN ile ... )

( SİNCÂBİYYE[Ar.]: Sincapgiller. )

( ... ile Kanguru )

( ... İLE Büyümeleri, hiç durmaz. )

( ... İLE Yavruları, 6.5 aylık olduklarında annelerinin keselerinden çıkarlar. )

( ... İLE Kangurugillerden, Avustralya'da yaşayan, iri, otçul, memeli, ön ayakları kısa, arka ayakları ile kuyruğu uzun ve güçlü, başı küçük, dişisinin karnında yavrularını taşıyacak bir kesesi bulunan keseli hayvan. )

( SİNCÂB ile KENGAR )

( SQUIRREL vs. KANGAROO )

( SCIURUS VULGARIS/ANOMALIS cum MACROPUS GIGANTEUS [FAMILY OF MACROPODIDAE] )

( ... con EL CANGURO )


- SİNCAP ile ANADOLU YER SİNCABI


- SİNCAP ile İSOTRİKS SİNCABI


- SİNCAP ile ŞEKER PLANÖRÜ


- ŞİNDİ" değil ŞİMDİ


- SİNE[Ar.] ile SÎNE[Ar.]

( Uyuklama, uyku bastırma, ımızganma. İLE Göğüs, yürek/kalp. )


- SİNEK ile BÜĞE(LEK)/BÜVE(LEK)

( ... İLE Daha çok, sığırlara saldıran, onların kanını emen, vızıltılarıyla tedirginlik yaratan, sokucu sinek. )

( ... cum HYPODERMA BOVIS )


- Sînî[Ar.] ile SÎNÎ/SİNÎ[Ar.]

( Çin'li. | Çin'de yapılmış, Çin işi porselen. İLE Büyük tepsi. )


- SINIF/LAMA ile/ve/||/=/<> SINIR/LAMA

( CLASSIFICATION vs./and/||/=/<> LIMITING )


- SİNİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SINIR


- SINIRLANDIRMA ile/ve/||/<>/> SİNİRLEN(DİR)MEME


- SIPA[Abazaca < SPAU: Çocuk.]/KODOK ile/ve KULUN/KOLON

( Eşek yavrusu. İLE/VE Altı aylığa kadar olan at ve eşek yavrusu. )

( HAR-KÜRRE ile/ve ... )


- ŞİRÂ'[Ar.] ile ŞİRÂ'/Şİ'RÂ'[Ar.] ile Şİ'RÂ'[Ar.]

( Satın alma/alınma. İLE Yelken, gemi yelkeni. İLE İki yıldızın adı. )


- SİRKÜLASYON ile SİKLON/SİKLUS/KİKLON[Alm. < KYKLON]

( CIRCULATION vs. CYCLONE )


- SİRMO ile İNCALİZ/INCALIZ

( Yabani soğan. İLE Turşusu yapılan yabani soğan. )


- SIRTLAN/YELELİKURT/ANDIK/ANDUK ile YABAN KÖPEĞİ

( 4 modern türleri bulunmaktadır. İLE ... )

( Sırtlanların, köpeklerle bir akrabalığı yoktur. [En yakın akrabaları misk kedileridir.] )

( Aslanlarınkinden iki kat büyüklükte kalpleri vardır. İLE ... )

( 5 kilometre boyunca saatte 55 kilometre hızla koşabilirler. İLE ... )

( Sırtlanlar çok miktarda ve çok hızlı yerler. [Gövde ağırlıklarının 3 katı kadar] İLE ... )

( Hedefteki avı kaçmaktan vazgeçene kadar kilometrelerce takip ederler. Kurban pes ettiği anda, karnına ve bacaklarına saldırırlar. İLE ... )

( Av hayvanı ölümlerinin 1/4'ünden sorumlulardır. [Çok sayıdaki bölgede, avladıkları hayvanlar, aslanların en büyük besin kaynağıdır.] İLE ... )

( Tek rakipleri aslanlardır. [Aralarında sürekli bir savaş hali bulunur.][İkisi de birbirinden yemek çalarlar fakat yaygın inancın aksine, daha çok aslanlar sırtlanların leşlerinden aşırırlar.]Bir ısırıştaki uyguladığı çene gücü, aslanınkinden daha fazladır. İLE ... )

( Midelerindeki konsantre hidroklorik asit sayesinde deri ve kemikleri de sindirebilirler. [Kalsiyumun etkisiyle dışkıları beyaz renktedir.] İLE ... )

( Yavruları çiftler halinde doğar. [Yavrulardan birinin egemenlik kurmak için ikizini öldürdüğü sıkça görülmektedir.] İLE ... )

( Dişillerin önderlik ettiği topluluklar halinde yaşarlar. İLE ... )

( Bir ailedeki sırtlan sayısı 80'e kadar çıkabilir.[Fakat avlanmak için küçük gruplara bölünürler.] İLE ... )

( Yaşlanmış aslanlar sürünün dışında kaldıklarından dolayı sırtlanlar tarafından parçalanırlar.] )

( BEHDEL[Ar.]: Sırtlan yavrusu. )

( Etiyopya'nın Harar bölgesinde yaşayan bir hayvansever, her akşam, yüzlerce sırtlanı, tek tek adıyla çağırarak kendi eliyle beslemektedir.[Tebrik ve teşekkür ediyoruz!] )

( ZAB', ZABU'/DABU'[çoğ. ZIBÂ/DİBÂ'], ARCÂ/ARFÂ ile ... )

( KEFTAR ile ... )

( HYENA vs. WILD DOG )

( HYANENA cum CANIS AUREUS )


- SİT[Ar.] ile SÎT[Ar.]

( Hanım. | Altı. İLE Ün, iyi şöhret. | Çatırdı, patırtı. )


- SIVIŞ ile/||/<> SİVİŞ

( Kaçmak. İLE/||/<> Gizlice kaçmak, kimseye görünmemeye çalışarak kaçmak, çekilip gitmek. )


- SİVRİSİNEK ile/ve TATARCIK/ANOFEL[Yun.]["ANAFEL" değil!]

( ... İLE/VE Sayrılık, sıtma mikrobu bulaştıran sivrisinek. )

( CULEX PIPIENS cum/et ANOPHELES MACULIPENNIS )


- SİYÂK ve SİBÂK

( Sonrası. VE Öncesi. )


- SIYÂS/Î[Ar. < SIYSA] ile SİYÂSÎ[Ar.]

( Kaleler. | Köşkler. | Sığınılacak yerler. İLE Siyâset gereği olan. | Diplomatça olan, politik. | Siyâsetle uğraşan. )


- SKALA/SCALE[İng.] ile SPEKTRUM/SPECTRUM[İng.]

( Genellikle ölçü aletlerinde gösterge çizelgesi. | Bir rengin belirli bir tonunun sağa doğru giderek artan oranda beyaz, sola doğru giderek artan oranda siyah katılarak elde edilebilen türevlerini gösteren cetvel. | Bir bestede kullanılabilecek aynı türden sesler kümesi. | Gam. İLE Çeşitlilik. )


- SLOGAN[Fr./İng.]/KLİŞE[Fr. < CLICHÉ]/MOTTO[İt.] ile/değil/yerine/>< DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( Kısa ve çarpıcı, propaganda sözü. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Düşünülmüş söz. )


- SNOB/İZM değil/yerine/= ZÜPPE/LİK


- SNOP[İng.]/KÜSTAH[Fars. < GUSTÂH] değil/yerine/= ZÜPPE/DANDİ[Fr. DANDY]/DIDON[Fr. < DIS DONC]

( Seçkin görünmek için bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen kişi. )


- SOBA[Macarca < SZOBA] ile SOPA

( İçinde kömür, odun, gaz yakılan ya da elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı. İLE Kalın değnek. | Dayak. )


- SOFİST ile/değil/yerine/>< SOFOS/SOPHOS

( Kuşkuya sokar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuşkudan çıkarır. )

( Utanmayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Utanan. )

( Kurt.[vahşi] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Köpek.[evcilleşmiş] )

( Taklitçiler oluşturur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kendini buldurur. )


- ŞOFÖR[Fr.]["ŞÖFÖR" değil!] değil/yerine/= SÜRÜCÜ


- SOFRA[Ar. < SUFRE] ile/ve MÂİDE[Ar.]

( ... İLE/VE Üzerinde yemek bulunan, kurulmuş sofra. | Yemek, ziyafet. )


- SOFRA ile/ve SIMAT/SİMÂT/SOMAT

( ... İLE/VE Sofra, yemek masası. | Sofraya gelmiş yemekler. | Ziyafet. )

( ... İLE/VE Mevlevî sofrası. )


- SOĞUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SOLUK


- SOĞULMA ile/<> SOĞURMA

( Suyu ya da sütü çekilerek pörsüme. | Irmak, kuyu, pınar gibi yerlerde, suyun çekilip yok olması. İLE Bir madde, bir sıvıyı içine çekmek. | Katı ya da sıvı bir maddeyi, soğurma yoluyla bir gazı içine almak, emmek, massetmek, absorbe etmek. | Bir ortamın, ışık enerjisini belirli nicelikte emmesi. )


- SÖĞÜT ile SORGUN/SORKUN

( ... İLE Sepetçi söğüdü. )

( SALIX cum ... )


- SOHBET["SOHPET" değil!] ile/ve/<> MUHABBET

( Aklın dili/aracı sözcükler ve sohbet, gönlün dili muhabbettir. )

( Kişiyi, tümel/küllî akıla götürecek tek şey, muhabbettir. )

( Ehl-i derdin sohbetine mahrem et! )

( ... İLE/VE/<> İçinde sen/ben['den] olmayan. )

( Dil ile. İLE/VE/<> Göz ile. )


- SOHBET["SOHPET" değil!] ile SÖYLEŞİ


- SOKUŞ ile/||/<> SÖGÜŞ/SÖVÜŞ

( Lâf sokmak, birbirini suçlamak. İLE/||/<> Sövmek, küfür etmek. )


- SOLUK ALMA/İNHALASYON[İng. < INHALATION] ile/ve/değil/< SOLUK VERME/EKSHALASYON[İng. < EXHALATION]

( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )

( ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/değil/< ZEFÎR )


- ŞOM[Fars. ŞÛM] değil/yerine/= "UĞURSUZ"


- SOMAK/SUMAK[Ar.] ile SOMAK

( Antepfıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu tıpta kullanılan bir ağaç. | Bu ağacın, ekşilik vermek için dövülerek yemeklere katılan, mercimeğe benzeyen meyvesi. İLE Hayvanlarda, yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü. )

( RHUS CORIAFIA cum ... )


- SOMURMAK/SOĞURMAK ile/||/<> SÖMÜRMEK

( Emmek, ağza çekmek. İLE/||/<> Bir şey bırakmamak üzere yemek ya da içmek, iştahlı iştahlı yemek, hepsini birden bitirmek, silip süpürmek. )


- SOMUT EMEK ile/ve/||/<> SOYUT EMEK

( Kullanım değeri. İLE/VE/||/<> Değişim değeri. )


- SOMUT GERÇEKLİK ile/ve SOYUT GERÇEKLİK

( Batı'nın yaklaşımı. İLE/VE Doğu'nun yaklaşımı. )


- SOMUT = MÜŞAHHAS = CONCRETE[İng.] = CONCRET[Fr.] = KONKRET[Alm.] = CONCRETUS[Lat.] = CONCRETO[İsp.]


- SONSUZ = NAMÜTENAHİ = INFINITE[İng.] = INFINI[Fr.] = UNENDLICH[Alm.] = INFINITUS, INFINITA[Lat.] = INFINITO/TA[İsp.]


- SONSUZLUK:
NİCELİKTE ile/değil NİTELİKTE

( Yoktur. İLE/DEĞİL Vardır. )


- SONURGU ile SONURTU

( Bir başlangıcın, bir olgunun, bir ilginin gerekli ve zorunlu görülen sonucu, vargısı. İLE Birbirine bağlı iki önermeden sonraki. )


- SORGUSUZ ile/ve/||/<>/> SORUSUZ/SUALSİZ[Ar.]


- SORUNLU ile/değil/yerine/>< SORUMLU


- SORUŞTURMA ile/ve/||/<>/> KOVUŞTURMA/KOĞUŞTURMA/TA'KÎBÂT

( Gizli. İLE/VE/||/<>/> Açık. )


- SOTE"YE (YATMAK) değil "SOTA"YA (YATMAK)

( SOTE[Fr. < SAUTÉ]: Küçük küçük doğranmış sebzeleri yağda hafifçe kavrulduktan sonra su, domates, biber vb. katılarak yapılan bir tür yemek. İLE/DEĞİL SOTA[İt. < SOTTO]: Uygun, elverişli [yer]. )


- SOVAN değil SOĞAN


- SÖVEN ile/değil/yerine/&gt;&lt;/< SEVEN


- SOYGA ile SOYKA

( Tüyleri alacalı, küçük bir karga türü. İLE Ölünün üzerinden çıkan giysi. | Yaramaz, huysuz. )


- SOYLA ile/||/<> SÖYLE

( Manzum söz söylemek, hitap/hitabet etmek. İLE/||/<> Belirsiz söylemek. )


- SÖYLENCEBİLİM = İLM-İ ESATİR = MYTHOLOGY[İng.] = MYTHOLOGIE[Fr., Alm.] = MYTHOLOGIA[Yun.] = MITOLOGIA[İsp.]



(4/4)




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 63 kez incelenmiş/okunmuştur.