
Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
T'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 7417 başlık/FaRk ile birlikte,
8269 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(6/9)
- TEBHÎL[Ar. < BAHAL, BUHL] ile TEBHÎR[Ar. < BUHÂR | çoğ. TEBHÎRÂT] ile TE'BÎR[Ar.]
( Biri için hasis, pinti deme. İLE Buğu haline getirme. | Tütsüleme, tütsülendirilme. | Etüvden geçirme. İLE Aşılama.[Ağaç.] )
- TEB'ÎD[Ar. < BU'D] ile TE'BÎD[Ar. < EBED | çoğ. TE'BÎDÂT]
( Uzaklaştırma, uzaklaştırılma, uzağa sürme. | Kovma. İLE Sonsuzlaştırma/ebedileştirme. )
- TE'BÎS[Ar.] ile TEB'ÎZ[Ar.]
( Hakaret, horlama. İLE Bölüm bölüm ayırma, paralama. )
- TEBLÎĞ/TEBLÎG[< BULÛG | çoğ. TEBLÎGAT] ile/değil/yerine/< TEVDÎ'[< VED | çoğ. TEVDÎÂT]
( Yetiştirme, eriştirme, bitiştirme. | Götürme, taşıma. | [edebiyatta] Abartının birinci derecesi. İLE/DEĞİL/YERİNE Bırakma, emanet etme. | Vedâlaşma. )
- TEBLİĞ ile/ve EMİR
- TEBLİĞ ile/ve/değil/||/<>/>/< TEMSİL
- TEBRİK ETMEK değil/yerine/= KUTLAMAK
- TEBRİK değil/yerine/= KUTLAMA
- TEBSÎL[Ar. < BASAL] ile TEBSÎR[Ar.]
( Soyup soğana çevirme/çevrilme. İLE Tarif ve açıklama. [kişinin gözünü açacak biçimde] )
- TEBSÎL[Ar. < BASAL] ile TEBZÎL[Ar. < BEZL]
( ... İLE Yarma, delme. | Bir uzvun suyunu boşaltmak üzere o yeri bir aletle delme işlemi. )
- TEBŞÎR[< BEŞR] değil/yerine/= MÜJDE VERME, MÜJDELEME, MÜJDELENME
- TEBSÎR[Ar.] ile TEBŞÎR[Ar. < BEŞR | çoğ. TEBŞÎRÂT]
( ... İLE Müjde verme, müjdeleme, müjdelenme. )
- TEBSÎR[Ar.] ile TEBZÎR[Ar. < BEZR | çoğ. TEBZÎRÂT]
( ... İLE Tohumu saçıp dağıtma. | Har vurup harman savurma. )
- TEBŞÎRÂT[< TEBŞÎR] = MÜJDELEMELER | RÜYADA ALINAN MÂNEVÎ MÜJDELER
- TEBYİN ile/ve/||/<> TEBLİĞ
- TEBYİZ[< BEYAZ] ile İSTİNSAH
( Temize çekmek. İLE Çoğaltmak. )
- TEBZÎL[Ar. < BEZL] ile TEBZÎR[Ar. < BEZR | çoğ. TEBZÎRÂT]
( Yarma, delme. | Bir örgenin suyunu boşaltmak üzere o yeri bir araçla delme işlemi. İLE Tohumu saçıp dağıtma. | Har vurup harman savurma. )
- TECÂHÜL[Ar.] değil/yerine/= BİLMEZ GİBİ GÖRÜNME, BİLMEZLİKTEN GELME
- TECÂNÜS[Ar.] değil/yerine/= BİR BÜTÜNÜ OLUŞTURAN ÖĞELER ARASINDA UYUM BULUNMASI DURUMU
- TECA'ÜD[Ar. < CA'D] değil/yerine/= BÜKLÜM BÜKLÜM SAÇ
( Saçın kıvırcık, büklüm büklüm olması. )
- TECÂVÜL[Ar. < CEVELÂN | çoğ. TECÂVÜLÂT] ile TECÂVÜR[Ar.]
( Dolaşma, cevelân etme. İLE Komşu olma. )
- TECAVÜZ değil/yerine/>< ANLAMA (ÇABASI)
( Tecavüz eden, anlayamaz ve anla(/ya)mamıştır. )
- TECÂVÜZ[Ar.] değil/yerine/= SALDIRAŞ
- TECÂVÜZ[Ar.] değil/yerine/= SALDIRI
( Saldırı. | Namusuna saldırma, sarkıntılık. | Başkasının hakkına el uzatma. | Aşma, ötesine geçme. )
- TECBÎR[Ar. CEBR] ile ...
( Kırık/çıkık kemiği iyileştirme, sarma/alçıya alma. )
- TECDÎL[Ar.] ile TECDÎR[Ar. < CEDERÎ]
( Yere vurma/yıkma. İLE Çocuğun çiçek çıkarması. )
- TECDÎR[< CEDERÎ] ile VAKT-İ TEFRÎH
( Çocuğun çiçek çıkarması. İLE Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından etkisini gösterinceye kadar geçen zaman. )
- TECDİT/TECDİD[Ar.] değil/yerine/= TAZELEME
- TECELLÎ[< CELÂ < CELV] ile ...
( GÖRÜNME, BELİRME | KADER, TÂLİH | ALLAH'IN LÜTFÛNA NAİL OLMA | Görünme, belirme, Allah'ın sır ve kudretinin, eşya âleminde ve canlılarda görünmesi. | HAK NÛRUNUN TESÎRİYLE MAKBUL KULLARIN KALBİNDE İLÂHÎ SIRLARIN AYÂN OLMASI )
- TECELLİ ile/ve EYLEM
- TECELLÎ ile/ve FÂŞ ETMEK
- TECELLÎ ile/ve/<> FEYZ
( İkisi de süreklidir. )
- TECELLİ ile/ve GÜZELLİK
( AHLÂK: Vahiy yoluyla gelen tecellî. )
- TECELLİ ile SEZGİ
( Dışta. İLE İçte. )
- TECELLİ ile/ve SUDUR
- TECELLİ[Ar.] ile/ve/||/<> TAHAKKUK[Ar.]
- TECELLİ ile/ve/||/<> TECELLİ
( Yoksa. İLE/VE/||/<> Yalan. )
- TECELLİ ile/ve/değil TECELLİGÂH
( ... İLE Fark vardır. )
- TECELLÎ ile/ve/<> TECESSÜM
- TECELLÎ ile TEZÂHÜR
( Kuvantum düzeyinde. İLE/VE/||/<>/< Atom düzeyinde. )
( Kalptedir. İLE/VE/||/<>/< Eylemdedir. )
( Dışarıdan, bilince yansıma. İLE/VE/||/<>/< Dışarıda. )
- TECELLÎ/FEYZ ile/ve/<> ZUHÛRÂT
( Sanatsal. İLE/VE/<> Bilimsel. )
( Tecellî. İLE/VE/<> Zuhûr. )
( Süreklidir. İLE/VE/<> ... )
- TECEMMU[Ar.] değil/yerine/= YIĞINAK
- TECENNÜN[Ar.] değil/yerine/= ÇILDIRMA, DELİRME, AKLINI OYNATMA
- TECERRÜT/D[Ar.] değil/yerine/= HERŞEYDEN UZAKLAŞMA, SIYRILMA, SOYUTLANMA
- TECESSÜM[Ar.] ile TECESSÜS[Ar.]
( Boyut kazanma, nesneleşme. | Görünmeye başlama, belirme. | Göz önüne gelme, canlanma. İLE Olağan/basit merak. | Yoklama, araştırma, dikkat ve çabayla araştırma. | Bir şeyin iç yüzünü araştırıp sırrını çözmeye çalışma. | Gözetleme. )
- TECESSÜS[Ar. < CESS] değil/yerine/= ANLAMA MERAKI
( OLAĞAN/BASİT MERAK | YOKLAMA, ARAŞTIRMA, DİKKAT VE GAYRETLE ARAŞTIRMA | BİR ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ ARAŞTIRIP SIRRINI ÇÖZMEYE ÇALIŞMA | GÖZETLEME | MERAK )
- TECEZZÜV[Ar. < CÜZ]/TECEZZÎ değil/yerine/= KISIM KISIM BÖLÜNME, DOĞRANMA, UFALMA
( KISIM KISIM BÖLÜNME, DOĞRANMA, UFALMA )
- TEÇHİL[Ar.] değil/yerine/= BİRİNİN BİLGİSİZLİĞİNİ SÖYLEME
( Birinin bir konuda bilgisizliğini söyleme, bilmezleme. )
- TEÇHİZ ETMEK değil/yerine/= DONATMAK
- TEÇHİZ[Ar.] değil/yerine/= DONATMA, DONATIM
- TEÇHİZAT[Ar.] değil/yerine/= DONATI
- TECHNICAL (/TOPIC, THEME) vs. DEEP (/TOPIC, THEME)
- TECİL[Ar.] değil/yerine/= ERTELEME
- TECİM/TİCARET:
KAZANMAK ya da GEREKSİNİMİNİ KARŞILAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAZANDIRMAK ya da GEREKSİNİMİ KARŞILAMAK
- TECİM/SEL / TİCARET/TİCARİ ile/ve ÜRETİM/SEL
( Üretim Geliştirme Aşamaları: Araştırma Gözlem Çözümleme Geliştirme Deneme Tecimleştirme/Ticarileştirme )
( Exploration
Screening
Analysis
Development
Test phase
Commercialisation
COMMERCE vs./and PRODUCTION )
- TECNÎS[Ar. < CİNÂS] ile TECDÎR[Ar. < CİNÂZE]
( İki anlamlı söz[mânî] söyleme, cinas yapma. İLE Ölüyü tabuta koyma. )
- TECRİBETEN[Ar.] ile TECRİBÎ[Ar.]
( Tecrübe ederek, deneyerek, sınayarak. İLE Deneme ile ilgili. )
- TECRÎD[< CERED] ile/değil TEDRÎC[< DURÛC]/KERTELEME
( Soyma, soyulma. | Ayırma, bir tarafta tutma. | Soyutlama. | Yalıtma. | Önce gönlünü gafletten, nefsini hevâdan, dilini boş sözden arındırıp dünyayı zihninden/kalbinden çıkararak Hakk'a yönelme. İLE/DEĞİL Derece derece, basamak basamak ilerle(t)me. )
- TECRİD ET VE SAKLA! ve/<> TESBİH ET, YAŞA!
- TECRÎD[< Ar. CERED | çoğ. TECRÎDÂT] ile/< İNTİZÂ[< Ar. NEZ]
( Maddî olandan arındırmak. | Soymak/soyutlamak. İLE/< Dış-dünyada, bir nesnede gizilgüç[bilkuvve/potansiyel] olarak bulunan bir özelliği, zihnin soyutlayarak yetkin örnek[ideal-form] haline getirmesi. | Ayıklamak. )
( Soyma, soyulma. | Ayırma, bir tarafta tutma. | Herşeyden el-ayak çekme. | Soyutlama. | Yalıtma. | Bir şairin kendini soyut bir kişilik, yani ayrı bir kişi sayarak ona hitab etmesi. | Noktasız harflerden oluşan sözcüklerle tümce ya da mısra yapma. İLE/< Çekip koparma, koparıp alma. )
( İntizâ olmadan, tecrîd olmaz. )
( Without the extraction, there cannot be the abstraction. )
( ABSTRACTION vs./< EXTRACTION )
- TECRİD ile/ve/||/<> TEHZÎB
( İlimde. İLE/VE/||/<> Amelde. )
- TECRİD ile/değil/yerine TEZKİYE
- TECRİT ile HALVET
- TECRİT ile/ve/||/<> İNZİVÂ
- TECRİT ile RİYÂZÂT
- TECRİT[Ar.]/ABSTRAKSİYON[Fr./İng.] değil/yerine/= SOYUTLAMA
- TECRİT ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TEHCİR
( Ayırma. | Birini dış dünyadan kopararak kendi durumuna bırakma. | Bulaşıcı hastalığın daha fazla canlıya bulaşmasını önlemek amacıyla sayrının öteki canlılarla olan ilişkilerinin en az seviyeye indirilmesi ya da kesilmesi. | Soyutlama. | Yalıtım. | Mahkûmu cezasını tek başına çekmesi için öteki hükümlülerden ayırma. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Göç ettirmek. )
- TECRÜBE SAHİBİ[Ar.] değil/yerine/= DENEYİM İYESİ
- TECRÜBE[Ar.] değil/yerine/= DENEYİM
- Tecrübeliyi DİNLE!!!
- TECVÎD[< CEVDET] ile ...
( BİR ŞEYİ GÜZEL YAPMA | KUR'AN'-I KERÎM'İ USÛLÜNE BAĞLI KALARAK OKUMA İLMİ | BU OKUMAYI ÖĞRETEN KİTAP )
- TECVİT/TECVİD[Ar.] değil/yerine/= SÖZCÜĞÜ, DÜZGÜN/UYGUN OKUMA
( Sözcüklerin söylenişinde, seslerin çıkaklarına, uzunluk ve kısalıklarına göre okunması. | Kur'ân-ı Kerîm'in, doğru okunmasını sağlayan bilim. | Bu bilim üzerine yazılmış kitap. )
- TECVİZ[Ar.] değil/yerine/= İZİN VERME
( Yapılmasını uygun bulma. )
- TECVÎZ[Ar. CEVÂZ | çoğ. TECVÎZÂT] ile/ve TAKDİR
( Olanaklıları kabul eder. İLE/VE ... )
- TECZÎ'[Ar.] ile/değil TECZİE[Ar. < CÜZ] ile/değil TECZÎR[Ar. < CEZR]
( ... İLE/DEĞİL Bölüm bölüm ayırma, bölme, doğrama, ufaltma. İLE Karekökünü alma, cezrini bulma. )
- TEDÂHÜL[Ar.] ile TEDÂVÜL[Ar.]
( Birbirinin içine girme. | Ödemede gecikme. | Yığılıp kalma, birikme. İLE Dolanım. )
- TEDAİ[Ar. < DA'VET] değil/yerine/= ÇAĞRIŞIM
- TEDARİK ETMEK değil/yerine/= EDİNDİRMEK
- TEDARİK değil/yerine/= EDİNDİRİ
- TEDARİK ile/ve TEMİN
- TEDARİK/Lİ ile TEDBİR/Lİ
- TEDAVİ" BAKANLIĞI değil/yerine SAĞLIK BAKANLIĞI
- TEDAVİ ile/ve DÖNÜŞÜM
- TEDAVİ[Ar.] ile/ve OTAMA/SAĞALTIM/TERAPİ[Fr.]
( Fiziksel olana. İLE Zihinsel olana. )
( Örgenlere uygulanabilen. İLE/VE Tine uygulanabilen. )
- TEDAVİ/TREATMENT[İng.] ile SAĞALTIM/SAĞALTMAK ONULTUM/ONULTMAK
- TEDÂVİ ile/ve/||/<>/> TELÂFİ
- TEDÂVÜL[Ar. < DEVLET | çoğ. TEDÂVÜLÂT] ile TEDÂVÜR[Ar. < DEVR]
( Elden ele gezme, dolaşma, kullanılma. İLE Sıra ile yapma, karşılıklı yapma. )
- TEDÂVÜL[Ar.]/SİRKÜLASYON[Fr.] değil/yerine/= DOLAŞIM/DOLANIM
- TEDÂVÜL/SİRKÜLASYON değil/yerine/= DOLAŞIM
- TEDBİR[Ar. < DÜBÛR] ile/ve TEMKİN[Ar. < MEKÂNET]
( Tedbirli ve mütevazı olun, şansı yakalarsınız. )
( Bir şeyi sağlayacak ya da önleyecek yol, yöntem, çözüm, çare. İLE/VE Bir işin sonunu düşünerek ölçülü, tedbirli davranma. | Ağırbaşlılık. | Hastalığın bir yere yerleşmesi. | İhtiyat, tedbir. )
( PRECAUTION vs./and COMPOSURE )
- Tedbir için SUS!!!
- TEDBİR ile/ve/değil/yerine/>/< AKIL
( Dışarıda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>/< İçeride. )
( Bilgisizde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>/< Düşünende. )
( "Gelecekte." İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>/< Şu anda ve burada. )
( Nesne. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>/< Kavram. )
- TEDBİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< FİKİR (ETMEK)
( Sonuca yönelik düşünme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Sonuca yönelik olmayan düşünme. )
( Zât bakımından aynı, itibar bakımından ayrılardır. )
( Sona bakmak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yola bakmak. )
( [not] Thinking to [get/go] consequence. VS./AND/BUT/||/<>/>/< Any kind of thinking without consequence.
Any kind of thinking without consequence. INSTEAD OF Thinking to [get/go] consequence. )
( [not] PRECAUTION vs./and/but/||/<>/>/< TO THINK
TO THINK instead of PRECAUTION )
- TEDBİR ile GEREKLİLİK
( PRECAUTION vs. NECESSITY )
- TEDBİR ile/ve/||/<>/< İHTİYÂR
- TEDBİR[Ar. < DÜBÛR] ile İHTİYÂT
( Bir şeyi elde edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul irâdesi. İLE İleriyi düşünerek/görerek davranma. | Sakınma. | Yedek. )
- TEDBİR ve/||/<> İTİDAL ve/||/<> CESÂRET
- TEDBİR[Ar.] değil/yerine/= ÖNLEM
- TEDBİR ile PARANOYA
( Tedbirli ve mütevazı olun, şansı yakalarsınız. )
( Sonuca yönelik düşünme. İLE Sonuca yönelik olmayan düşünme. )
( ASPHALEIA ile/ve ... )
( Bir olay ya da kişinin bir durumu/sorunu ile sınırlı/özel kalabilen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Sürekli ve her koşulda, herhangi bir özel durumla sınırlı kalmayacak sürekli/kalıcı olan. )
( Seninle. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Senden sonra da! )
( Ne olduğu. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Ne/nasıl[ne/yin asıl] olması gerektiği. )
( Çözümsüzlük hiçbir zaman çözüm değildir/olamaz! [kabul edilemez/edilmemeli, gözardı edilemez/edilmemeli, boş verilemez/verilmemeli, ertelenemez/ertelenmemeli!] )
( PRECAUTION vs. PARANOIA
PRECAUTION vs./and COMPOSURE
PRECAUTION vs. NECESSITY
PRECAUTION vs. TO THINK
Thinking to [get/go] consequence. WITH Any kind of thinking without consequence.
ESTABLISHING vs./and DIAGNOSIS
SECCURITY vs./and PRECAUTION
SOLUTION vs./and PRECAUTION
SOLUTION vs./and CONSEQUENCE/RESULT
SOLUTION vs./and EXPLANATION
SOLUTION vs./and GAME
FINDING SOLUTION vs. FIX THE SOLUTION
[not] SOLUTION vs./and/>/but CONTINUAL/REAL SOLUTION
CONTINUAL/REAL SOLUTION instead of SOLUTION
PRECAUTION vs. PARANOIA )
- [ne yazık ki]
"TEDBİR" ile/değil/yerine/>< SEVGİ
( Her konuda tedbirli olabiliriz; ancak, "severken/sevdiğimize karşı tedbirli olmak", gerçek mutluluk için en zararlısıdır. )
- TEDBİR ile/ve/değil/yerine/<>/< TAKDİR
( Tedbir, takdirin parçasıdır. )
- TEDBİR[< DÜBÛR] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TAKDİR
( Bir şeyi temin edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kişinin ihtiyâr ve istenci/irâdesi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< ... )
( Tedbir, takdirin parçasıdır. )
( Yaptığın şeyin tedbirini, takdir-i Hüdâ'dan bekle. )
( Takdirden gelene, tedbir kılınmaz
Ne kılayım çare, ben, şimdiden geri
Yaram türlü türlü, merhem bulunmaz
İstersen merhemi, çal, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Geçti elden, gitti muhabbet çağı
Rakip, bahçeye kurmuş otağı
Yıkılsın çevresi, bostanı bağı
El girsin bağına, var, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
Sen bir gonca gülsün, istife karış
İstersen gül oyna, dilersen sarış
Gönlün kimi isterse, ülfet et konuş
Yârim, sana destur var, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Kul Abdal'ım, bir sultanam ayılım
Yüz sür beni, eşiğinde sayılım
Hakk'tan gelen tecellime, kayılım
Kul Abdal'ım, yalan dünya, vefâsız
Âlemde bir yâre düştüm, devâsız
Sen bana yâr olmazsın, be hey vefâsız
Var kime olursan ol, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
[ Veysel (Âşık) 'tan
dinlemek üzere burayı tıklayınız... ]
[ Sürekli erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/19854 ]
2023
VEYSEL (ÂŞIK) yılıdır.
Madem görüyorsunuz... O zaman, hoş görün! - Veysel (Âşık)
)
- TEDBİR ile YASAK
( PRECAUTION vs. PROHIBITION/FORBIDDEN )
- TEDBİR ile/ve/||/<>/> YÖNLENDİRME
- Tedbiri DİNLE!!!
- TEDBİR-İ NÜFUS ile/ve/||/<>/> TEDBİR-İ MENZİL ile/ve/||/<>/> TEDBİR-İ MEDÎNE/MÜDÜN
( Bireyin ve toplumun oluşumunda. İLE/VE/||/<>/> Aileyi/topluluğu yönetmek. İLE/VE/||/<>/> Kenti/toplumu yönetmek. )
( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
- TEDBİRLİ değil/yerine/= ÖNLEMLİ
- TEDBİRLİ/LİK ile/ve/değil/||/<>/< KARAMSAR/LIK
- [ne yazık ki]
TEDBİRSİZ TEVEKKÜL ile/ve/||/<> İCRAATSIZ DUA ile/ve/||/<> SÜFLÎ İNZİVÂ
- TEDBİRSİZLİK ile/ve/değil DALGI/GAFLET
- TEDBİRSİZLİK ile/ve/<> EYLEMSİZLİK
( İkisi de hüsrana götürür. )
- TEDEMMU'[< DEM][Ar.] ile ...
( Gözün yaşarması. | Sayrılıktan dolayı gözden yaş gelme. )
- TEDENNÎ[Ar.] ile TENEZZÜL[Ar.]
( Gerileme, düşme. İLE Kendi durumundan daha aşağıdaki bir işi, bir durumu kabul etme. | Alçakgönüllülük gösterme. )
- TEDERRÜS[Ar. < DERS | çoğ. TEDERRÜSÂT] ile TEDESSÜR[Ar.]
( Ders alma, ders olarak okuma. İLE Elbise giyme. )
- TEDFİN[Ar.] değil/yerine/= GÖMME
- TEDHÎN[Ar. < DUHAN] ile TEDHÎN[Ar. < DÜHN]
( Tütsüleme, dumanlama. İLE Güzel kokulu yağ sürme/sürülme. )
- TEDİP HAKKI değil/yerine/= USLANDIRMA ÜLEVİ
- TEDİP/TEDİB[Ar.] değil/yerine/= USLANDIRMA, YOLA GETİRME, TERBİYE ETME
- TEDİRGİN/LİK ile/ve/<>/>/< GERGİN/LİK
- TEDİRGİNLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HEYECAN
- TEDİRGİNLİK ile/ve/||/<> HUZURSUZLUK
- TEDİRGİNLİK ile/ve/<> KORKU
- TEDİYE EMRİ değil/yerine/= ÖDEME BUYRUĞU
- TEDİYE[Ar.] değil/yerine/= ÖDEME
( Para vb. bir şey verme, ödeme. | Gerçekleşen bir alacağı para ile ödeme. )
- TEDİYE değil/yerine/= ÖDEME
- TEDRÎCEN[Ar.] ile/ve/||/<> TEDRÎCÎ[Ar.]
( Azar azar, giderek, gittikçe. İLE Derece derece, yavaş yavaş olan. )
- TEDRÎS[Ar. < DERS] değil/yerine/= DERS VERME, OKUTMA
- TEDRİSAT[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRETİM
- TEDSÎR[Ar.] ile ...
( Kuşun, yuvasını düzenlemesi/düzeltmesi. )
- TEDVÎN[Ar. < DÎVÂN] değil/yerine/= DERLEM/E
( Dîvân şekline sokma. | Kitaplaştırma. | Yasalaştırma. [yazılı ve bütünlüklü duruma getirilen kurallar][İng. CODIFICATION] )
- TEDVİN değil/yerine/= DERLEYİ
- TEDVİR[Ar.] değil/yerine/= ÇEVİRME | YÖNETME, ÇEKİP ÇEVİRME
- TEE/TRANSÖZOFAGEAL EKOKARDİYOGRAFİ TRANSOESOPHAGEAL ECHOCARDIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= YEMEK BORUSUNDAN EKOKARDİYOGRAFİ
- [Ar.] TEEBBÎ ile/ve TEEMMÜM
( Birini, baba edinme. | Birini, evlât edinme. İLE/VE Ana edinme. | Çocuğun, anne tarafından tanınması. )
- TEEDDÜB[Ar.] değil/yerine/= UTANMAK
- TEEHHÜL[Ar. < EHL] ile TEEHHÜR[Ar. < TE'HÎR | çoğ. TEEHHÜRÂT]
( Ehlileşme. | Evlenme. İLE Sonraya, geriye kalma. | Gecikme. )
- TE'EKKEDENÎ'Ş-ŞEY'U[Ar.] ile ŞAKKA 'ALEYYE[Ar.]
- TEEKKÜL ile ...
( Yaranın açılıp büyümesi, oyulup açılması. )
- TEELLÜH ve KEMÂL
- Teemmül için DİNLE!!!
- TEEMMÜL ile/ve/<> TEFEKKUH
( İyice, etraflıca düşünme. İLE/VE/<> Fıkıh öğrenme. | Fıkıhta çok bilgili olma. )
- TEENNÎ[< ENÂET] değil/yerine/= YAVAŞ GİTME, YAVAŞ HAREKET ETME, YAVAŞLIK; GECİKME | İLERİYİ DÜŞÜNEREK ACELESİZ, DİKKATLİ DAVRANMA
- TEENNÜS[Ar. < ÜNS] ile TEENNÜS[Ar. < ÜNS]
( Dişil/müennes olma. | Kadın gibi hareket etme, kadınlaşma. İLE Alışma, Ünsiyet peyda etme. )
- TEESSÜF[Ar.] ile NEDEM[Ar.]
- TEESSÜF[Ar.] değil/yerine/= YERİNME
( Acınmak. | Pişman olmak. )
- TEESSÜM[< İSM] ile ...
( GÜNAHTAN KAÇINMA )
- TEESSÜR[Ar.] ile TEESSÜR[Ar. < ESR, ESÂRET | çoğ. TEESSÜRÂT]
( Oyalandırma, işten alıkoyma. İLE Kederli ve üzüntülü olarak duygulanma, içlenme. | Bir şeyin etkisini duyma. | Acı, keder duyma. )
- TEESSÜS[Ar.] değil/yerine/= KURULMA, ORTAYA ÇIKMA | YERLEŞME, TEMELLEŞME, KÖKLEŞME
- TEEYYÜT[Ar.] değil/yerine/= DOĞRU ÇIKMA, GERÇEKLENME
- TEF[Fars.] ile TEF[Fars.]
( Zilli bir kasnağa geçirilmiş çalgı. İLE Sıcaklık[hararet]. | Buhar. )
- TEF ile/ve/değil/<> ZİLLİ TEF
- TEFAHHUS[Ar. < FAHS | çoğ. TEFAHHUSÂT] ile TEFAHHUŞ[Ar. < FUHŞ]
( İnceden inceye araştırma. İLE Açık saçık, âdî sözcükler kullanma, müstehcen bir biçimde konuşma. )
- TEFÂHÜR[< FAHR] değil/yerine/= ÖVÜNME | ÖVÜNÇ
- TEFAKKÜH ile TEFKÎH
( Yemiş toplama, yemiş yeme. İLE Yemiş yedirme. )
- TEFÂVÜD[Ar.] ile YARARLAŞMA, BİRBİRİNDEN YARARLANMA
( YARARLAŞMA, BİRBİRİNDEN YARARLANMA )
- TEFCİR[Ar.]/DRENAJ[Fr.] değil/yerine/= AKAÇLAMA
( Toprakta bitkilerin yetişmesine zararlı olan fazla suların akıtılması. | Yarada biriken sıvıyı akaçla boşaltma. )
- TEFE ile TEFELİ ile TEFECİ
( Dokuma tezgâhında tarağı tutan ahşap ya da metal parça. İLE Sık dokunmuş bez. İLE El altından yüksek faizle ödünç para veren kişi, faizci, murabahacı. )
- TEFEKKUH[Ar. < FIKH] ile TEFAKKÜH[Ar.]
( Fıkıh öğrenme. | Fıkıhta çok bilgili olma. | Taakkul, tefehhüm. İLE Hoşlanma, şaşırma. | Pişman olma. | Yemiş toplama, yemiş yeme. )
- TEFEKKUH[< FIKH] ile/ve/<> TEFEHHÜM[< FEHM]
( Fıkıh öğrenme. | Fıkıhta çok bilgili olma. İLE/VE/<> Yavaş yavaş anlama, farkına varma. )
- TEFEKKÜR ETMEK değil/yerine/= DÜŞÜNÜMLEMEK
- Tefekkür için DİNLE!!!
- TEFEKKÜR ile ASLINA DÖNDÜREN TEFEKKÜR
( CONTEMPLATION vs. CONTEMPLATION IN WHICH GET TURNS TO THE BASE )
- TEFEKKÜR ile/ve ASLINA DÖNDÜREN TEFEKKÜR
- TEFEKKÜR değil/yerine/= DÜŞÜNÜM
- TEFEKKÜR ve/> İSTİ'DÂD
- TEFEKKÜR ile/ve/> TAAKKUL
( Her kişinin becerisidir. [kendince ve kabı kadar] İLE/VE/> Er kişinin becerisidir. )
- TEFEKKÜR ve TEAMÜL
( Nazarî hikmet. VE Amelî hikmet. )
- TEFEKKÜR[Ar.] ile TEDEBBÜR[Ar.]
- TEFEKKÜR[Ar.] ile TEFAKKUR[Ar. < FAKR]
( Düşünme. İLE Fukaralaşma. )
- TEFEKKÜR ile/ve/<>/> TEMÂŞÂ[Fars.]
( MEDİTASYON ile/ve/<>/> KONTEMPLASYON )
( Düşünme. İLE/VE/<>/> Bakıp izleme, hoşlanarak bakma. | Bakan ve bakılanın, eş zamanlı hareketi. | Gezme. | İzlenilecek görüntü, görülmeye değer şey. | Oyun, temsil, piyes, tiyatro. )
( MEDITATION vs./and/<>/> CONTEMPLATION )
- TEFEKKÜR ve/||/<>/> TERTİP/TERTİB
- TEFEKKÜR ile/ve/<> TEŞEKKÜR
- TEFEKKÜR ile/ve TEZEKKÜR
( FRONESİS ile/ve NOESİS )
- TEFEKKÜR ile TEZEKKÜR ile TEFAKKUH ile İTTİKA ile İSTİMA' ile YAKÎN
- TEFERREDE[Ar.] ile TEVAHHADE[Ar.]
- TEFERRUAT[Ar.] ile TAFSİLAT[Ar.]
- TEFERRU'/ÂT[çoğ.][< FER] ile TEFERRUH[< FERAH] ile TEFERRUĞ[Ar. < FERAĞ]
( Dallanma, dal budak salıverme. | Bölümlere ayrılma. | Bir kökten çıkıp ayrılma. | Ayrıntı/lar. İLE Ferahlama, içi açılma. İLE Vazgeçme, cayma. | Bir işi bitirip ondan kurtulma. | Satın alınan bir malın tapusunu üstüne geçirme. )
- TEFERRÜC ile ...
( Açılma, ferahlama. | Gezinti. | Gezintiye çıkıp gam dağıtma. )
- TEFERRÜS[Ar. < FERÂSET | çoğ. TEFERRÜSÂT] ile TEFERRÜŞ[Ar. < FERŞ] ile TEFERRÜZ[Ar. < İFRÂZ]
( Sezme, anlar gibi olma. İLE Yayılma, serilme. İLE Ayrılma. )
- TEFERRÜT[Ar.] değil/yerine/= TEK/YALNIZ OLMA
( Tek, yalnız olma, herkesten uzaklaşarak yalnız kalma. | Benzeri bulunmama, benzersiz olma, sivrilme. )
- TEFESSÜH[Ar. < FÜSHAT] ile TEFESSÜH[Ar. < FESH | çoğ. TEFESSÜHÂT]/SASIMA[Ar.]
( Açılma, genişleme. İLE Çürüme, çürüyüp dökülme, bozulma. | Bir nesnenin kokup dağılması. )
- TEFE'ÜL[< FÂL] değil/yerine/= HAYRA YORMA, UĞURSAMA, UĞUR SAYMA
- TEFEVVUK[Ar.] değil/yerine/= ÜSTÜNLÜK, ÜSTÜN GELME
- TEFEYYÜZ[Ar.] değil/yerine/= YÜKSELME, İLERLEME
- TEFHÎM[Ar.] ile TEFHÎM[Ar. < FAHM] ile TEFHÎM[Ar. < FEHM | çoğ. TEFHÎMÂT]
( Kömürleştirme. İLE Büyük sayma, ta'zîm. | Bir harfi kalın okuma. İLE Anlatma/anlatılma, bildirme/bildirilme. )
- TE'FÎK[Ar. çoğ. TE'FÎKÂT] ile TEVFÎK[Ar.] ile TEVFÎK[Ar. < VEFK | çoğ. TEVFÎKAT]
( Yalan söyleme. | Yalan; iftira etme. İLE Elçilikle yollama. İLE Uydurma, uygunlaştırma. | Allah'ın yardımına kavuşma. | Bir kırılmada kırılan parçaları birbirine geçirme. | Tezat yapmadan, bir sözcüğün anımsattığı başka sözcükleri de aynı ibarede söyleme. )
- TEFKÎH[Ar.] ile TEFKİH[Ar. < FIKH]
( Hoşlandırma, hayrete düşürme. | Yemiş yedirme. İLE Fıkıh öğretme. | Öğretme, anlatma. )
- TEFRÎD[Ar. < FERD] ile TEFRÎT[Ar. < FART]
( Dünyadan geçip yalnız Allah ile meşgul olma, kendini Allah'a adama. | Elektriklenmemesi istenilen şeyi elektrik aktaran cisimlerden ayırma. İLE Tersine aşırılık, ortalamanın çok altında kalma. [>< İFRÂT] )
- TEFRÎD[< FERD] ile/ve/<> TEVHÎD[< VAHDET]
( Dünyadan geçip sadece Allah ile meşgul olma, kendini Allah'a adama. İLE/VE/<> Bir kılma, bir etme, birleştirme. | Bir sayma, bir olarak bakma, birliğine inanma. | Allah'ın birliğine inanma. | Lâ-ilâhe-ill-Allâh sözünü tekrarlama. | Allah'ın varlığına ve birliğine dair yazılan manzûme. | Klasik Türk dînî şiir müziğinde bir şekil. [bkz. TEVHÎD ile MÜNÂCÂT] )
- TEFRÎH[Ar. < FERAH] ile TEFRÎH[Ar. < FERH]
( Ferahlandırma, gönül açma. İLE Korkusuz kalma. | Gelişme, filizlenme. | Yumurtadan çıkma zamanı. )
- TEFRİK İÇİN değil/yerine TEVHİD İÇİN!
- TEFRÎK[Ar.] ile ŞA'B[Ar.]
- TEFRÎK[Ar.] ile TEFKÎK[Ar.]
- TEFRÎK[< FARK] ile/ve/<> TEMYÎZ[< MEYZ]
( Ayırma, ayırd etme, seçme. İLE/VE/<> Ayırt etme. | Mahkemelerce verilen kararın, yasa ve yöntem yönünden incelenmesini sağlayan yasal yol. | Yargıtay. )
- TEFRİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TEVHÎD
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> Tenzihte teşbihi, teşbihte tenzihi görmek. / Zahirde bâtını, bâtında zahirde görmek. )
- TEFRİKA değil/yerine/= İKİLİK
- TEFRİKA[Ar.] değil/yerine/= SÜRMECE | İKİLİK
( Gazete ya da dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi. | Bu biçimde yayımlanan. | İkilik. )
- TEFRÎŞ, TEFRÎŞÂT[Ar. < FERŞ] değil/yerine/= DÖŞEME, DÖŞENME, DÖŞEMEÇ, YAYMA | EV EŞYASINI DÜZENLEME
- TEFRİS değil TEFSİR
- TEFRİT değil/yerine/= GERİDELİK/YETMEZLİK
- TEFSİR ETMEK/TABİR ETMEK değil/yerine/= YORUM/LAMAK
- TEFSİR ile/ve/||/<> HADİS ile/ve/||/<> FIKIH ile/ve/||/<> KELAM ile/ve/||/<> TASAVVUF
- TEFSİR ile MEAL
- TEFSİR ile/ve MUHTASAR ile/ve TELHİS ile/ve TAHRİR ile/ve TEHZİB, TECRİD, TENKİH, MUNTAHAB ile/ve ZEYL ile/ve TERCÜME
- TEFSİR ile/ve ŞERH
( Âyetler / Kur'an-ı Kerîm, tefsir edilir. İLE/VE Hadis, şerh edilir. )
- TEFSİR ile TÂBİR
- TEFSİR[< FESR] ile/ve/||/<> TEFSİL ile/ve/||/<> TE'VÎL[Ar. < MEAL]
( Olaylara bağlı yorum. | Kur'ân-ı Kerîm'in, anlam bakımından açıklaması. | Örtüyü açmak. İLE/VE/||/<> Yaramaz ve kötü/kem nesne. İLE/VE/||/<> Anlama bağlı yorum. | İlklemek, asla götürmek. | Sözü çevirme. )
- TEFSİR ile/ve/yerine TEVİL
( Olaylara bağlı. İLE/VE/YERİNE İlkelere bağlı. )
( Olaylara bakışla/yönelişle. İLE/VE/YERİNE Evvele bakışla/yönelişle. )
- TEFSİRE[Ar.] ile ...
( Hekimin, sayrının sidiğindeki değerleri/sonuçları incelemesi. | Sayrının, hekim tarafından incelenmiş sidiği. )
- TEF'TE:
ZİLLİ ile/ve ZİLSİZ
( DÂİRE, DEFF[: Zilli ve pullu bir çembere gerilmiş deriden oluşturulan çalgı, daire.] )
( BÂTERE, DEF )
- TEFTE[Fars.] ile TEFTÎH[Ar. < FETH | çoğ. TEFTÎHÂT]
( Kızmış, kızgın, hararetli. İLE Açma. | Geğirme. )
- TEFTÎK[Ar. < FETK] ile TEFTÎK[Ar. < FETK]
( Yarma, yarılma. İLE Ditmek, didilmek, tarayıp açmak.[yün, pamuk vb.] )
- TEFTİŞ HEYETİ değil/yerine/= DENETLEME KURULU/DENETİM KURULU
- TEFTİŞ[Ar.] değil/yerine/= DENETLEME
- TEFTİŞ-İ MESÂHİF ile/ve/||/<>/> TETKİK-İ MÜELLEFAT
:MECLİSİ/DEFTERLERİ
- TEFVÎZ[Ar.]/İHÂLE değil/yerine/= UYGUN KOŞULLARLA VERME
( Sipariş etme. | Allah'tan bekleme. | Dağıtım. | Bir Taşınmaz malı, bilinen değeri karşılığı birine verme. )
- TEGAFÜL[Ar.] değil/yerine/= ANLAMAMAZLIKTAN GELME
- TEGANNİ[Ar.] değil/yerine/= YIRLAMAK, ŞARKI SÖYLEME
- TEGAVVÜL[Ar.] ile TEGAVVÜR[Ar. < GAVR]
( Renkten renge girme. İLE Derin/e dalma. | Bir şeyin aslını arama. )
- TEĞET:
| FAKİR ve ORTA İÇİN | ile/değil/ne yazık ki ZENGİN İÇİN
( )
- TEĞET/MÜMAS[Ar. < MÜMASS] ile/değil TEYİT
( Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru. İLE/DEĞİL Doğrulama. )
- TEGU/LAGARTO[İsp.] ile KIRMIZI TEGU ile ALTIN/SİYAH TEGU/KAPLAN KERTENKELE
( Teiidae ailesindeki bir kertenkele türüdür. İLE Batı Arjantin, Bolivya ve Paraguay'a özgü bir kertenkele. İLE Bir tegu türüdür. )
( SALVATOR MERIANAE cum TUPINAMBIS RUFESCENS cum TUPINAMBIS TUGUIXIN/TUPINAMBIS NIGROPUNCTATUS )
( TEGU vs. RED TEGU vs. GOLD TEGU )
- TEHÂBB ile ...
( SEVİŞME, DOSTLUK PEYDÂ ETME )
- TEHÂCÎ[Ar. HECÂ] ile ...
( Hicv etme, hicivleşme. )
- TEHÂCÜM[< HÜCÛM] değil/yerine/= SALDIRMA | ÜŞÜŞME, TOPLAŞMA
- TEHÂLÜF[Ar. < HALF] ile TEHÂLÜF[Ar. < HULF | çoğ. TEHÂLÜFÂT]
( Yargıcın iki tarafa da yemin verdirmesi. İLE Birbirine karşıt olma, birbirine uymama. | Aykırılık. )
- TEHALÜK[Ar.] değil/yerine/= ÇOK İSTEME, CAN ATMA
- TEHASSÜS ile ...
( [bkz. TAHASSUS] )
- TEHDİT ile/değil/yerine/></> DÜZEN
( Herhangi bir yerdeki adâletsizlik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>> Her yer, zaman ve koşulda adâlet. )
- TEHDİT ile/değil "GÖZDAĞI VERMEK"
- TEHDİT değil/yerine/>< İKNA
- TEHDİT ile/değil/yerine KESİN UYARI/ULTİMATOM
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Kesin ve dönülmez söz. Son söz. | Bir devletin öteki devlete karşı zora başvuracağını bildirmesi. )
( [not] THREAT vs./and/but ULTIMATUM
ULTIMATUM instead of THREAT )
- TEHDİT ile/ve/> KORKU
( MENACE vs./and/> FEAR )
- TEHDİT değil/yerine/= KORKUTU/GÖZDAĞI
- [ne yazık ki]
TEHDİT ile ŞANTAJ[Fr. CHANTAGE]
( Gözdağı. İLE Herhangi bir çıkar sağlamak amacıyla bir kimseyi, kendiyle ilgili lekeleyici, gözden düşürücü bir haberi yayma ya da açığa çıkarma tehdidiyle korkutma. )
- TEHDİT ile TAHDİT
- TEHDİT ile/ve/||/<>/> TEDİRGİNLİK
- [ne yazık ki]
!TEHDİT ile/ve/||/<> TEHLİKE
- TEHDİT değil/yerine TEKLİF
- TEHDİT ile/değil/yerine TESPİT
- TEHDİT ile/ve/değil/yerine UYARI
( [not] THREAT vs./and/but WARNING
WARNING instead of THREAT )
- TEHDİT ile/ve/<> YASAK
- [ne yazık ki]
TEHDİT ETMEK ile/ve/değil/||/<>/< "ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMEK"
- TEHDİTKÂR[Ar.] değil/yerine/= KORKUTULU/GÖZDAĞILI
- TEHDİTSİZ[Ar.] değil/yerine/= KORKUTUSUZ/GÖZDAĞISIZ/GÖZDAĞI VERMEDEN/OLMADAN
- TEHECCÜD[< HECD]["TEHECVÜD" değil!] değil/yerine/= GECE UYANIP NAMAZ KILMA | GECE KILINAN NAMAZ
- TEHECCÜD NAMAZI ile/ve/<>/değil VİTR NAMAZI
( İkinci 3/1'lik bölümde kılınır.[Her 2 rekâtta bir selam verilerek kılınır.] İLE/VE/<>/DEĞİL Gecenin, son 3/1'lik bölümünde kılınan/kılınacak namazdır.[Eğer geceleyin uyanamama olasılığı varsa ancak bu durumlarda yatsı namazının ardından kılınabilir.][Yine de, kalkılamamışsa, sabah namazından önce kılınır.] )
- TEHEMTEN[Fars.] ile Tehem-ten[Fars.]
( İri yarı, boylu bolu yiğit. İLE Eski İran kahramanı Zal oğlu Rüstem'in takma adı. )
- TEHEVVÜR[Ar. < HEVR] değil/yerine/= İLERİ ÖFKE/GAZAP, ÖFKELENME, KÖPÜRME
- TEHEYYÜÇ[Ar.] ile/ve/||/<>/> TEHYİÇ[Ar.]
( Coşma, heyecanlanma. İLE/VE/||/<>/> Coşturma, heyecanlandırma. )
- TEHİ[Fars.] değil/yerine/= BOŞ
- TEHÎL[Ar.] ile TEHÎR[Ar. < AHAR]
( Konuğa, "hoş geldiniz!" demek olan "ehlen ve sehlen" tümcesini söylemek. | Ehliyetli kılma. | Lâyık, müstahak görme/görülme. | Ürkekliği giderme, alıştırma. İLE Erteleme, sonraya/geriye bırakma. )
- TEHİR[Ar. < AHAR | çoğ. TEHÎRÂT] ile TECÎL[Ar. < ECL | çoğ. TECÎLÂT]
( Erteleme, sonraya/geriye bırakma. İLE Belirli bir zamana kadar erteleme, sonraya/geriye bırakma. )
- TE'HÎR[< AHAR] ile ...
( SONRAYA, GERİYE BIRAKMA, GECİKTİRME, GECİKTİRİLME )
- TEHİR ETMEK/TECİL ETMEK değil/yerine/= ERTELEMEK/SONRALAMAK
- TE'HÎR ile İHALETÜKE
( Zorunlu(/luklar) olarak(/içinde). İLE Keyfî. )
- TEHİR değil/yerine/= ÖTELEME/ERTELEME
- TEHİR-İ İCRÂ değil/yerine/= YÜRÜTMEYİ DURDURMA
- TEHİR/TAVİK[Ar.] değil/yerine/= GECİKTİRME | ALIKOYMA
- TEHİR/TECİL değil/yerine/= ERTELEME/SONRALAMA
- TEHLİKE ve/|| ÇÖZÜM
- TEHLİKE ve/> KURTULUŞ
( Kişi, düştüğü çukurdan, ancak, kendi çıkabilir. )
( MUHÂTARA[< HATAR] ve/> NECÂT )
( DANGER and/> SALVATION )
- TEHLİKE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OLASILIK
- TEHLİKE ile/değil VAROLUŞ SORUNSALI
- TEHLİKELİ:
AÇLIK ve TEHDİTTE ile/ve/<>/>< TOKLUK ve GÜÇLÜLÜKTE
( (")Hayvanlar("). İLE/VE/<>/>< [bazı/"bilinçsiz"] "Kişiler". )
- TEHLİKELİ ile/ve/değil/||/<>/< DUYARLI/HASSAS
- TEHLİKE/Lİ ile/ve RİSK/Lİ
( Tehlike, insana zarar verebilecek bir olgu gibi yorumlansa da, doğru davranış biçimleriyle aynı tehlike, ilerleme ve iç gelişme de sağlayabilir. )
( Tehlike, ruhu güçlendiririr ve içsel barışın, başarının en önemli kuralı olduğunu kavramamızı sağlar. )
( DANGER/OUS vs./and RISK/Y )
- TEHLİKE/Lİ ile RİSK/Lİ
( DANGER/OUS vs. RISK/Y )
- TEHZÎB ile ...
( TERBİYE, ISLÂH ETME, DÜZELTME | TEMİZLEME | ÇOCUĞU "ADAM ETME" )
- TEİN[Fr.] ile/ve/||/<> KAFEİN[Fr.]
( Çayda bulunan ve kafein niteliğinde olan etkili madde. İLE/VE/||/<> Kahve ve çayda bulunan etkili madde. )
( İÇMEMEYİ YEĞLİYORUZ!
Yediğimiz, "kâr"; yemediğimiz, yarar!
Yaptığımız, "kâr"; yapmadığımız, yarar!
Aldığımız, "kâr"; verdiğimiz, yarar!
(Bir şey ki, yemesen de olur... YEME!
Bir şey ki, içmesen de olur... İÇME!
[tüm abur-cuburlar, et ve tüm hayvansal "ürünler",
kahve ve de özellikle sigara!] )
- TEİZM ile DEİZM
( Tanrı, kendini, insana, yine, Tanrı'nın insana bağışlamış olduğu Vahiy ile bildirir. İLE Kişi, Tanrı'yı, kendi insan Akıl'ını kullanarak bulur. )
( THEISM vs. DÉISM )
- TEJAS ile ...
( Ateş. )
- TEK
- TEK AKIL
- TEK AN
- TEK ANADOLU
- TEK ANLAMLI = VAHİD-ÜL-MÂNÂ = UNIVOCAL[İng.] = UNIVOQUE[Fr.] = EINDEUTIG[Alm.] = UNIVOCUS[Lat.]
- TEK BAĞ
- TEK BAŞINA YEMEK ile/yerine/değil BİRİ(LERİ)YLE (PAYLAŞARAK) YEMEK
( Her açıdan daha bereketlidir. )
- TEK BAŞINA YÜRÜMEK ile/ve/değil/yerine/||/<> KARANLIKTA YÜRÜMEK
- TEK BAŞINA ile/ve BAŞLI BAŞINA
- TEK BAŞINA ile/değil/yerine SADECE
- TEK BAŞINA ... ile/ve/||/<> TOPTAN ...
- TEK/BAZI) BİLİMBİREYLERİ
- TEK BİR ...
- TEK BİR KISALTILMASI VAR değil TEK BİR KISALTMASI VAR
- TEK BİR KİŞİNİN:
ÜZÜNTÜSÜ ve/||/<> MUTLULUĞU
( Tüm bireyleri mutsuz edebilir. VE/||/<> Herkesin yüzünü güldürebilir. :) )
- TEK BOYUTLULUK ile/değil/yerine/> DERİNLEŞME
- TEK ÇAPA ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ÇİFT ÇAPA
- TEK ÇEKİRDEKLİ/LER
- TEK ÇENEKLİLER ile/ve ÇİFT ÇENEKLİLER
- TEK ÇOCUK ile KARDEŞİ OLAN
( 10 oturum/seans gerektirir. İLE 5 oturum/seans yeterlidir. )
- TEK ÇOCUK ile/<> SON ÇOCUK
- TEK DİL
- TEK DOĞA
- TEK DOĞRU
- TEK DÜNYA
- TEK DÜZE ile/ve/değil/||/<> TEK TİP
- TEK EL ve/değil/yerine/||/<>/> İKİ EL
( 'in, nesi var? VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> 'in sesi var! )
- TEK ELİNİ KALDIRMAK ile İKİ ELİNİ BİRDEN KALDIRMAK
( "Durumu" kabul etmek. İLE "Durumu" kabul etmemek. )
- TEK EVREN
- TEK FAKAT ÇİFT YÖNLÜLER('İ)
- TEK/BAZI) FİLOZOFLAR/DÜŞÜNÜRLER
- TEK GÖZELİ/HÜCRELİ ile/ve/||/<> TERLİKSİ
( ... İLE/VE/||/<> Bütün kirpiklilerden, durgun ve kirli sularda yaşayan, yassı gövdeli, tek hücreli hayvan. )
( ... cum/et/||/<> PARAMAECIUM )
- TEK GÜNEŞ
- TEK HANELİLER
- TEK HÖRGÜÇLÜ DEVE ile/ve ÇİFT HÖRGÜÇLÜ DEVE
( BÎSERÂK/BÎSEREK[Fars.]: İki hörgüçlü eril deve ile tek hörgüçlü dişil devenin yavrusu. | KÜRÜK[Fars.]: Deve yavrusu. )
( SENÂM[Ar. çoğ. ESNÂM]: Deve hörgücü. [SENÂM-ÜN-NAKA: Devenin hörgücü.] )
( KÛHÂN[Fars.]: Deve ya da sığır hörgücü. )
( HUMP[İng.]: Hörgüç. )
( Develer, hörgüçlerinde su değil yağ depolar. Bu yağ da enerji stoku olarak kullanılır. Suyun depolandığı yer gövdeleridir. Özellikle de kan dolaşım sistemleridir. Bu da onları su kaybından etkin bir biçimde korur. )
- TEK HÜCRELİ/LER
- TEK İPLİK ile İKİ İPLİK ile ÜÇ İPLİK
- TEK KAPI ile ...
( YANIK/HARUP KAPI )
- EV/MAĞAZA:
TEK KAPILI değil ÜÇ KAPILI
( Sibirya'da, her evin/mağazanın, üç kapısı bulunmaktadır. [Dışarıdan bir mekâna girdiklerinde, her kapı boşluğunda 10'ar saniye beklerler. -42 °C'den, +20 °C'ye girerken yaşanılan ısı farkının, gövde ve cilt üzerinde oluşturacağı olumsuz etkileri önlemek için alınan bir tedbirdir.] )
- TEK KİŞİLİK BİSİKLET ile/ve ÇİFT KİŞİLİK BİSİKLET (TANDEM)
- TEK KİŞİLİK YATAKTA:
TEK YATMAK ile/ve/yerine ÇİFT YATMAK
- TEK KULLANIMLIK/LAR
( * KİBRİT | * LENS | * FOTOĞRAF MAKİNESİ | * AMPUL/FLORASAN | * TÜP | * SAKIZ | * ETİKET | * YAPIŞTIRICI | * (BAZI/ÇEŞİTLİ) PLASTİK ÜRÜNLER | * (BAZI/ÇEŞİTLİ) SAĞLIK ÜRÜNLERİ | * (BAZI/ÇEŞİTLİ) TEMİZLİK ÜRÜNLERİ | * KULAK ÇÖPÜ | * AĞDA | * TUVALET KAĞIDI | * PED, TAMPON | * KONDOM/PREZERVATİF | * BİLET | * ŞİFRE, PAROLA, KOD )
- TEK NEDEN ile/ve/değil ÖNEMLİ NEDEN
( THE UNIQUE REASON vs./and THE IMPORTANT REASON
THE IMPORTANT REASON instead of THE UNIQUE REASON )
- TEK OLAN/LAR
- Tek ortak nokta susmak olduğu için SUS!!!
- TEK OTURUMLUK KİTAPLAR
- TEK PARMAKLILAR ile/ve/=/||/<> TEK TIRNAKLILAR
( Memeliler sınıfının otçul, geviş getirmeyen, beş parmaklı fil, üç parmaklı gergedan, tapir ya da bir parmaklı toynaklıları içine alan alt takımı, tek tırnaklılar. )
- TEK ŞERİT ile/değil TEK YÖN
- TEK SİMGE
- TEK SU İÇMEYEN/LER ile ...
( BEYAZ TÜYLÜ LEMUR )
- TEK TANRICI ile/değil TEK TANRILI
- TEK TANRILI DİN/LER ile/ve TEK TANRILI VAHİY DİN(LER)İ
- TEK TARAFLI ile/değil TEK TARAF AĞIRLIKLI
( [not] SINGLE SIDED vs./but MAINLY SINGLE SIDED )
- TEK TEK CİSİMLERİN MEKÂNI ile/ve MUTLAK MEKÂN
- TEK TEK ŞEY ile HER ŞEY
- TEK TEK ŞEYLERİ BİLMEK ile/ve İKİ ŞEYİ (NİSPETSİZ) BİLMEK ile/ve İKİ ŞEY ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BİLMEK ile/ve "...DIR" TASDİĞİNİ BİLMEK
- TEK TEK ŞEYLERİ BİLMEK ile/ve İKİ ŞEYİ (NİSPETSİZ) BİLMEK ile/ve İKİ ŞEY ARASINDAKİ İLİŞKİYİ BİLMEK ile/ve "...DIR" TASDİĞİNİ BİLMEK
- TEK TİPLEŞTİRME" ile/değil ASGARİ KOŞULLAR
- TEK TIRNAK ( ' ) ile ÇİFT TIRNAK ( " )
( Dakikanın simgesi. İLE/VE/<> Saniyenin simgesi. )
( Kesme simgesi. İLE/VE/<> Kişisel tanım simgesi. )
- TEK TIRNAK ( ' ) ile KESME ( ' )
- TEK TOYNAKLILAR ile/ve/||/<> ÇİFT TOYNAKLILAR
( ... İLE/VE/||/<> Balinalar, bu takımda sınıflandırılır. )
( ARTIODACTYLA cum PERISSODACTYLA )
- TEK TÜK
- TEK TÜK
( TIP vs. FLY )
- TEK TÜK (OLMAK, KAZANMAK, RASTGELMEK)
- TEK TÜRKİYE
- TEK YANAK ile ÇİFT YANAK
- TEK YOL
- TEK YÖN ile/ve/||/<> KARŞIT/TERS YÖN ile/ve/||/<> ÇOKLU YÖN
- TEK YÖNLÜ SEVGİ ile/ve KOŞULSUZ SEVGİ
- ÖZDEŞ(TEK YUMURTA) İKİZLERİ ile KARDEŞ(ÇİFT YUMURTA) İKİZLERİ
( MÜTÂEMET: İkiz doğurma. )
( Bir yumurtanın döllendikten hemen sonra ikiye bölünerek ortaya çıkan iki göze öbeğinin gelişimiyle. İLE İki ayrı yumurtanın, iki ayrı spermle döllenmesinden oluşan. )
( Siyam İkizleri yazısı için burayı tıklayınız... )
( Her zaman aynı cinsiyete sahiplerdir. İLE Farklı cinsiyetlere sahip olabilirler. )
( Tek zigot oluşur. İLE İki zigot oluşur.
[İkisinde de göbek bağı bulunmaktadır. Çift yumurta ikizlerinde ayrı ayrı plasenta ve su kesesi varken bu durum, tek yumurta ikizlerinde farklılık göstermektedir. Tek yumurta ikizlerinde döllenmenin gerçekleştiği zamana göre plasentalarının ve su keselerinin ayrılıp ayrılmayacağı durumu farklılık göstermektedir. Döllenmenin, 1 ile 4 arasında gerçekleştiği durumlarda, ikizlerin ayrı ayrı su kesesi ve plasentaları olabilir. Ancak, 4 ile 8 gün arası döllenmelerde, su kesesi ve plasenta ortaktır.] )
( IDENTICAL/MONOZYGOTIC TWINS vs. DIZYGOTIC TWINS )
- TEK ile/ve/değil <> BİRİCİK
- TEK ile/ve/değil BİLİNEN/BİLİNEBİLEN TEK
( [not] UNIQUE vs./and/but KNOWN/MIGHT KNOWN UNIQUE )
- TEK ile/ve/değil BİLİNEN/BİLİNEBİLEN TEK
- TEK ile/ve/değil/<> BİRİCİK
- TEK ile/ve/değil BU DA VAR!
- TEK ile/ve BÜTÜN
- TEK ile/ve ÇİFT
( DÜŞÜNCEDE: Yok edilebilir. İLE/VE Yok edilemez. )
- TEK ile/ve/||/<>/> ÇİFT ile/ve/||/<>/> BİR
( [DÜŞÜNCEDE:] Yok edilebilir. İLE/VE/||/<>/> Yok edilemez. İLE/VE/||/<>/> Var eder, bireştirir/tevhîd ettirir. )
( ODD vs./and/||/<>/> EVEN vs./and/||/<>/> UNIQUE )
- TEK ile/ve/<>/>< ÇOK
( Aşkın. İLE/VE/<>/>< [Doğaya] İçkin. )
- TEK ile/ve DİK
- TEK ile/ve/<>/değil İLK VE SON
( [not] UNIQUE vs./and/<>/but THE FIRST AND THE LAST )
- TEK ile/ve/değil İLK VE SON
- TEK ile/ve/değil SONSUZCA TEK
- TEK ile/ve/değil SONSUZCA TEK
- TEK ile TEK
( Eşi olmayan, biricik, yegâne. | Birbirini tamamlayan ya da aynı türden olan nesnelerden her biri. | Önüne getirildiği tümceye istek ve özlem kavramı katan. | Yalnızca. | İki ile tam sayı olarak bölünemeyen. İLE Hiç, hiçbir. )
- TEK ile TEKEL
- TEK ile/ve/değil/||/<>/< TEPEDE
- TEK = UNIQUE[İng., Fr.] = EINZIGARTIG[Alm.] = UNICO[İt.] = ÚNICO[İsp.]
- TEK ile/ve YALIN
- TEKABÜL ETMEK değil/yerine/= KARŞILIK GELMEK
- TEKABÜL[Ar. < KABL] değil/yerine/= EŞİTİ / KARŞI OLUM
( Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram ya da yargı arasındaki bağlantı. )
- TEKADDÜM-Ü ZÂTÎ ile/ve TEKADDÜM-Ü ZAMANÎ
- TEKÂFFÎ/İKTİDÂ'[Ar. < KIDVE] ile TEKÂFÎ/TEKÂFÜ'[Ar. < KÜF]
( Uyma, tâbî olma. İLE Birbirinin dengi olma. )
- TEKÂLÜB[Ar. < KELB] ile TEKÂRÜB[Ar. < KURB]["ka" uzun okunur]
( Köpek gibi saldırma. İLE İki şeyin birbirine yakın olma durumu. | Yakınsama.[bkz. TAKARRÜB][İng., Fr. CONVERGENCE] )
- TEKÂMÜL[Ar. < KEMÂL] değil/yerine/= OLGUNLAŞMA
- TEKÂMÜL[Ar. < KEMÂL] ile/ve/değil/||/<>/< TEKÂBÜL[Ar. < KABL]
- TEKÂMÜL değil/yerine/= EVRİM
- TEKARÜB ile ...
( İKİ ŞEYİN BİRBİRİNE YAKIN OLMA HALİ )
- TEKARÜB ile ...
( İKİ ŞEYİN BİRBİRİNE YAKIN OLMA HALİ )
( YAKINSAMA )
- TEKÂSÜF[< KESÂFET]:
SIKLAŞMA, KOYULAŞMA | YOĞUNLAŞMA
- TEKÂSÜR[Ar. < KESRET] ile TEKÂSÜR[Ar. < KESR] ile TEKÂSÜL[Ar. < KESEL]
( Çoğalma.[bkz. TAADDÜD, TEKESSÜR] | Çok övünme. İLE [fiz.] Işınların sapıp kırılması, kırınım.[İng., Fr. DIFFRACTION] İLE Üşenme, tembellik; ilgisizlik. )
- TEKATTU'[Ar.] ile TEKATU'[Ar. < KAT] ile TEKATUR/TAKATTUR[Ar. < KATR, KUTUR, KATARÂN]["ka" uzun okunur]
( Bir sıtma nöbetinin düzenli aralıklara ayrılması. İLE Kesme, kesişme, çatışma. İki çizginin birbirini kesip geçmesi. İLE Damlama, damla damla dökülme. )
- TEKAÜD[Ar. < KUÛD]["ka" uzun okunur] ile TEKAVVÜT[Ar. < KUT]
( Karşılıklı oturma. | Emekliye ayrılma. | Emeklilik. İLE Azıklanma, beslenme, geçinme. )
- TEKAÜT[Ar.] ile/ve/||/<> TEKAÜDİYE[Ar.]
( Emekliye ayrılma. | Emekli. İLE/VE/||/<> Emekli aylığı. )
- TEKAZZU'[Ar.] ile TEKAZZUH[Ar. < KUZAH]
( Çıbanın irinlenmesi. İLE "Alâim-i semâ', kavs-i kuzah" şeklini gösterme. )
- TEK/BAZI) SANATÇILAR
- TEK/BAZI) USTALAR/ÜSTADLAR
- TEK/BAZI) ZANAATKÂRLAR
- TEKBENCİLİK = ENEİYE = SOLIPSISM[İng.] = SOLIPSISME[Fr.] = SOLIPSISMUS[Alm.] = SOLUS:YALNIZ, TEK, IPSE:BEN[Lat.]
- TEKBİR ile/ve TEHLÎL[< HELL]
( "ALLAHÜ EKBER(ALLAH, ULULARIN ULUSUDUR)", "ALLAHÜ EKBER, ALLAHÜ EKBER, LÂİLÂHE İLL'ALLAHÜ V'ALLAHÜ EKBER, ALLAHÜ EKBER VE Lİ-LLÂH-İL HAMD" İLE Allah'a inanma ve bunu sık sık sözle de tekrarlamak, "lâilâhe-ill-Allah" sözünü tekrarlama. )
- TEKBİR ile TEK BİR ...
- TEKBİR ile/değil TEKMİL
- TEKBİRLEME ve KEMER KUŞATMA/FATİHA'SINI OKUMA
- TEKÇİLİK ile İKİCİLİK
- TEKÇİLİK ile İNDİRGEMECİLİK
- TEKÇİLİK = VAHDETİYE = MONISM[İng.] = MONISME[Fr.] = MONISMUS[Alm.] = MONOS[Yun.]
- TEK-ÇOK PARADOKSU ile/ve SONLU-SONSUZ PARADOKSU
- TEKDÜZE ile/ve/değil SIRADAN
- TEKDÜZELİK ile KANIKSAMAK
- TEKDÜZELİ/LİK ile/değil KURALLI/LIK
- TEKE TEK (MÜCADELE ETMEK)
- TEKE ile TEKE ile TEKE
( Bir karides türü. İLE Eril keçi. İLE Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir tür deve. )
( ... ile MÂIZ )
- TEKEBBÜR[Ar. < KİBR] değil/yerine/= BÜYÜKLENME, KİBİRLENME, ÇALIM, KURUM
- TEKEFFÜL[Ar.] değil/yerine/= YÜKÜMLENME
( Bir şeyin sorumluluğunu üzerine alma. | Kefil olma. )
- TEKELLÜF[Ar.] değil/yerine/= YAPMACIK
( Zahmet veren bir iş görme, güçlüğe katlanma. | Bir işi gösterişli bir biçimde yapmaya çalışma, özenme. | Gösteriş. )
- TEKELLÜM[Ar. KELÂM] ile ...
( Söyleme, konuşma. | Bir yazarın kendini ölmüş sayarak yazı yazması. )
- TEKEMMÜL ile/ve TEKÂMÜL
( Sonuç. İLE/VE Süreç. )
- TEKEMMÜL[Ar. < KEMÂL] değil/yerine/= YETKİNLEŞME
( KEMÂLE GELME, KEMÂL BULMA, OLGUNLAŞMA )
- TEKEMMÜM[Ar. < KÜMM] ile TEKEMMÜN[Ar. < KÜMÛN]
( Çarşafa bürünme. İLE Pusuya yatma, gizlenme. )
- TEKER TEKER
( ALE-L-İNFİRÂD )
- TEKER TEKER, BİRER BİRER, İKİŞER İKİŞER, ÜÇER ÜÇER
- TEKER ile/ve/||/<> TEKERLEK
( Tekerlek. | Tekerlek biçimde olan. | İnce ve çapı oldukça tekerlek biçiminde parça. | Bir gök nesnesinin daire biçiminde görünen yüzeyi. | Nesnenin gökyüzü üzerindeki iz düşümü. İLE Merkezde bulunan, bir eksenin çevresinde dönebilen çember. | Bu biçimde olan. )
- TEKERLEK
( WHEEL )
- TEKERLEK ile/ve/<> POYRA
( ... İLE/VE/<> Tekerleğin ortasında, parmakların sokulduğu, çevresi delikli ağırşak. )
- TEKERLEKLERDE:
ESKİ ile/değil/yerine YENİ
( )
- TEKERLEKLİ SANDALYE değil/yerine BİSİKLET
- TEKERLEME ile/ve/||/<> DÖNGÜ
( Tekerlemek. | Çoğunlukla basmakalıp söz. | Birbiriyle uyumlu hazır söz kalıbı. | Çoğunlukla, masalların genellikle başında bulunan "Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde." gibi uyaklı giriş ya da ara sözler. | Saz şairleri arasında yapılan deyiş yarışı. | Orta oyununda, özellikle Kavuklu'nun kullandığı sözler. İLE/VE/||/<> ... )
( Bu tarlaya bir şinik[ölçek] kekere mekere[kuş yemi] ekmişler.
Bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler.
Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış.
Bu tarlaya da ekilen bir şinik kekere mekereye de boz ala boz başlı pis porsuk dadanmış.
O tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuk, diğer tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğa demiş ki:
"Sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksun?"
O da ona yanıt olarak, "Sen ne zamandan beri o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksan ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğum." demiş. )
- TEKERLEME ile İNDİRGEME
- TEKERRÜR[Ar.] ile/değil TEKÂBÜL[Ar.]
- TEKERRÜR[Ar.] değil/yerine/= YİNELENİM/YİNELENMEK/TEKRARLANMAK
- TEKESAKALI
( Birleşikgillerden, kökleri sebze olarak kullanılan otsu bir bitki. )
( TRAGOPOGON PORRIFOLIUS )
- TEKESSÜF/TEKÂSÜF[Ar. < KESÂFET] ile TEKEŞŞÜF[Ar. < KEŞF]
( Sıklaşma, koyulaşma, yoğunlaşma. İLE Pusuya yatma, gizlenme. )
- TEKESSÜR[Ar. < KESRET] ile TEKESSÜR[Ar. < KESR]
( Çoğalma, artma. İLE Kısılma. )
( EFZÂYİŞ ile ... )
- TEKEVVÜN[< KEVN]:
VAR OLMA, MEYDANA GELME, OLUŞ
- TEKFİN[Ar.] değil/yerine/= KEFENLEME
- TEKHNE [+ LOJİ] > TEKNOLOJİ
( Araç yapıp kullanmak. > Bilim/akıl. )
- TE'KHNÉ ile/ve ALÊTHEIA
( Zanaat, Sanat. İLE/VE Bir şeyin içinde olanın âşikâr olması. )
- TE'KÎD[Ar. < EKD | çoğ. TE'KÎDÂT] ile TENKÎD[Ar. < NAKD | çoğ. TENKİDÂT]/İNTİKAD[doğrusu!]["ka" uzun okunur][Ar. çoğ. İNTİKADÂT]
( Sağlamlaştırma. | Üsteleme, bir iş için önceden yazılan bir yazıyı tekrarlama. | [dilb.] Pekiştirme.[Fr. INTESIF] İLE Bir konuya ait yazıyı ya da eseri değer bakımından gözden geçirme, eleştiri.[İng., Fr. CRITIQUE][İNTİKAD: Kalp parayı gerçeğindan ayırma. | Tenkîd.] )
- TEKÎD[< EKD | çoğ. TE'KÎDÂT] değil/yerine/= PEKİTME
( Sağlamlaştırma, güçlendirmek, güç vermek. | Üsteleme, bir iş için önceden yazılan bir yazıyı tekrarlama. | Pekiştirme. )
- TE'KÎDEN[Ar.] ile TE'KÎDÎ[Ar.]
( Sağlamlaştırarak, te'kit yoluyla. İLE Te'kide ait, te'kit ile ilgili. )
- TEKİL-ÇOĞUL ile/ve TİKEL-TÜMEL
( Dilbilgisi. İLE/VE Mantık. )
- TEKİL ile/ve/||/<>/< AYRI
- TEKİL ile/değil BİRİCİK
( [not] SINGULAR vs./but UNIQUE )
- TEK(İL) ÇOK(ÇOĞUL)
- TEKİL ile/ve/||/<>/< KOPUK
- TEKİL = MÜFRET = SINGULAR[İng., Alm., İsp.] = SINGULIER[Fr.] = SINGULARIS[Lat.]
- TEKİL[Ar.] ile TE'KÎL[Ar.]
( Sözcüklerde bir varolanı ya da çekimli eylemlerde bir kişiyi bildiren biçim. [><ÇOĞUL] İLE Yedirme, yedirilme. )
- TE'KÎL[Ar.] ile TEK/İL
( Birine yedirme, yedirilme. İLE Tek olan, teklik. )
- TEKİL < | TİKEL <> TÜMEL |
( Aydın Birey. < Kültür. VE||/<>/> Uygarlık. )
( Buradaki Tekil'lik, Tümel ile Tikel'in çelişik birliği olarak Aydın-Kişi'dır. )
( İnsanı, insana, < insanla, VE||/<>/> insanca anlatmak. )
- TEKİL/LİK ile/ve BÜTÜN/LÜK
- TEK/İL/LİK ile/ve/<> EŞSİZ/LİK
- TEKİL/LİK ile/ve/değil/||/<>/< ÖZGÜN/LÜK
- TEKİL/LİK ile TANIMSIZ/LIK
( SINGULAR )
- TEKİN ile/>< TEKİNSİZ
( Boş, içinde kimse bulunmayan. | Güvenilir (kişi, yer). | İçinde doğaüstü "varolanlar" bulunmadığına inanılan (yer). | Eski Türklerde bir babanın taşınmaz mallarının mirasçısı olan en küçük oğlu. İLE Tekin olmayan, uğursuz. | Güvenilir olmayan, muammalı (kişi, yer). | Belirli davranış ya da sözlerin bir toplumca, bir toplumsal öbekçe tehlikeli sayılması ve olumsuz yaptırımlara bağlanarak yasaklanması, tabu. )
- TEKİR ile TEKİR
( Barbunyaya benzeyen bir balık. İLE Tüyleri siyah çubuklarla ve beneklerle süslü, kül renginde ya da boz olan [kedi]. )
( MUGIL SURMULLETUS cum ... )
- TEKİRDAĞ'DA:
MERKEZ İSKELE ile/ve RÜSTEM PAŞA İSKELESİ
- TEKİRDAĞ'DA:
RODOSÇUK ile/ve BANADOS ile/ve İNECİK
- TEKİT[Ar.] değil/yerine/= GÜÇLENDİRME, SAĞLAMLAŞTIRMA | ÜSTELEME
( Bir düşünce ya da istek üzerinde durmak, direnmek, ısrar etmek. | Sayrılık, hastalığın yeniden ortaya çıkması, nüks etmesi, depreşmesi. )
- TEKKE ile/ve ÂS(İ)TÂNE
- TEKKE ve ÇORBA
( Tekkeyi bekleyen çorbayı (da) içer! )
- TEKKE ile/ve HÂN-KAH[Ar.]/HÂNGÂH[Fars.]
( ... İLE/VE Tekkenin büyüğü. )
- TEKKE ile/ve/||/<> KELÂMÎ TEKKESİ
( KELÂMÎ TEKKESİ
Fatih, Şehremini Odabaşı'nda, İbrahim Çavuş Mah. Yayla Cad. Kelâmi Tekkesi Sokağı'ndadır.
Nakşî, Halvetî, Rıfâî (Kâdirî) tekkesidir. Mukâbele günü Salı'dır.
Kuruluş tarihi ve bânisi(bina eden, kuran) hakkında bilgi bulunamamıştır.
- TEKKE ile/ve MERKEZ TEKKE
( ... İLE/VE Kocamustafapaşa'daki Sümbül Efendi Tekkesi, İstanbul tekkeleri hakkında alınacak kararların da görüşüldüğü ve kararlaştırıldığı merkez tekkeydi. )
- TEKKE[Ar. < KESR]["TEKE" değil!] ile/değil/< TEKYE[Ar. < VEKÂ | çoğ. TEKÂYÂ]
( ... İLE Dayanma. | Güvenme. | Tekke, dergâh, hankâh, zâviye. )
- ÇORBAYI İÇER:
TEKKEDE BEKLEYEN değil TEKKEYİ BEKLEYEN
- TEKKE'DE ile/ve/<> DERGÂH'TA
( Keşf. İLE/VE/<> Muhabbet. )
- TEKKE-İ MÜRGAN ile ...
( Kuşların tekkesi. [Süleyman Peygamber'in kurduğu tekke.] )
- TEKLEME ile/ve/||/<> TAKILMA
( Sık fideleri seyrekleştirmek. | Motorda pistonun birinin çalışmaması. | Nesnenin bozulup tutukluk yapması. | Kalbi düzenli çalışmama. | Kekelemek. İLE/VE/||/<> ... )
- TEK/LER ile/ve/değil EŞİK
- TEKLEŞME ile TEKELLEŞME
( Tek duruma gelme. | Ünsüz tekleşmesi. İLE Tek başına sahip olma. )
- TEKLEŞTİRME ile/değil/yerine/>< BİREŞTİRME/TEVHİD
- TEKLİ KONUŞMA / SALT DİYALOG ile/değil/yerine ÇOKLU KONUŞMA/DİYALOG
( İdeolojiye gider. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefeye gider. )
- TEKLİF [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- TEKLİF ile/ve/<> DAVET
( PROPOSAL vs./and/<> INVITATION )
- TEKLİF ile/ve/değil/yerine/<> DAVET ile/ve/değil/yerine/<> DUYURU
( [not] PROPOSAL vs./and/but/<> INVITATION vs./and/but/<> ANNOUNCE/MENT
ANNOUNCE/MENT instead of INVITATION instead of PROPOSAL )
- TEKLÎF[Ar.] ile İBTİLÂ'[Ar.]
- TEKLİF[Ar. çoğ. TEKÂLİF] değil/yerine/= ÖNERİ
- TEKLÎF[Ar.] ile TAHMÎL[Ar.]
- TEKLİFSİZ BİRLİKTELİK ile/ve NEDENSİZ BİRLİKTELİK
- TENKÎD:
TEKLİFSİZ değil/yerine/>< TEKLİFLİ
( Teklîfsiz tenkîd, tahrîptir; tahrîbat ile tamîrât yapılmaz... )
- TEK/LİK ile/ve/<> ÇOK/LUK
( İçte. İLE/VE/<> Dışta. )
- TEKLİK ile/ve/değil/yerine ÇOKLUKTAKİ BİRLİK
- TEKME-TOKAT
- TEKME ile/değil ÇİFTE
( İnsanda. İLE/DEĞİL Hayvanda. )
( Öne/ileri doğru. İLE/DEĞİL Geriye doğru. )
- TEKMİL (HABERİ)[Ar.] değil/yerine/= DURUMLUK (ÇAVI)
- TEKMÎL[< KEMÂL] değil/yerine/= KEMÂLE ERDİRME | TAMAMLAMA, TAMAMLANMA, BİTİRME | TAM, EKSİKSİZ, BÜTÜN, HEP
- TEKNE ile DİNGİ
( Hindistan'a özgü tekne. )
- TEKNE[Yun.] ile KANO[Fr. < CANOT]
( ... İLE Kürekle yürütülen dar, uzun, hafif tekne. )
- TEKNE ile LİMBO[İt.]
( ... İLE Irmaklarda, sığ sularda yük taşıyan bir tür tekne. | Bir ticaret gemisinin içindeki yükü, bordasına yanaşan başka bir gemiye aktarma işlemi. )
- TEKNE[Yun.] ile MAVNA/MAVUNA[Ar.]
( ... İLE Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz büyük tekne. )
- TEKNE ile PİNAS
( ... İLE Mali'de, Nijer ve Bani ırmaklarının kesişim noktasında bulunan Mopti'de kullanılan bir tekne. )
- TEKNE ile TEKNE ile TEKNE
( Türlü işlerde kullanılmak için çoğu ağaçtan ya da taştan yapılan, uzun ve geniş kap. | Sızdırabilir ya da sızdırmaz olarak yapılmış, levhaları bir parçadan oluşmuş, kulpları ve kulp delikleri bulunan, bir ya da iki kişi tarafından taşınabilir üstü açık bir ambalaj türü. | Ut, tambur vb. çalgılarının sesi yükselten oyuk ve şişkin parçası. İLE Bir tür küçük deniz taşıtı. Geminin omurga, kaburga ve kaplamadan oluşan temel bölümü. İLE Katmanlı kayaçların içeri doğru çukur, alçak bölümü, ineç, kemer karşıtı. | Bölge, havza. )
- TEKNE ile TİRHANDİL[Yun.]
( ... İLE Yelken ve kürekle yürütülen, genellikle Bodrum'a özgü dayanıklı ve zarif bir tekne türü. )
- TEKNETYUM[Tc]
( Atom numarası 43, atom ağırlığı yaklaşık 98 olan, yapay olarak elde edilen radyoaktif öğe, mazuryum. )
- TEKNİK DİL/JARGON ile/ve ÖNYARGI
( JARGON vs./and PREJUDICE )
- TEKNİK (/KONU) ile DERİN (/KONU)
( TECHNICAL (/TOPIC, THEME) vs. DEEP (/TOPIC, THEME) )
- TEKNİK OLARAK ile/ve/<> SONUÇTA
- TEKNİK ile MEKANİK
( TECHNICAL | TECHNIQUE | TECHNICS vs. MECHANICAL )
- TEKNİK ile/ve/değil/<> TAKTİK
- TEKNİK ile YÖNTEM
( TECHNIQUE vs. METHOD )
- TEKNİKER[Alm.] değil/yerine/= TEKNİKÇİ
- TEKNİSYEN değil/yerine/= ÖLÇMEN
- TEKNOKRASİ ile/ve/||/<> TEKNOKRAT
( Sanayi, ekonomi ve devlet yönetiminin politikacılar değil uzmanlar, teknisyenler ve uygulayımcılar tarafından yönetilmesine dayanan düzen. İLE/VE||/<> Teknokrasiden yana olan. | Teknokrasi içinde yer alan, yönetici konumundaki mühendis, mimar, teknisyen, iktisatçı vb. çalışanların ortak adı. | Ekonomik mekanizmaların kuramsal incelenmesine dayanan ancak insan etkenini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan devlet adamı ya da memur. )
- TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ ile MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
( Ülkemizde, mühendisler, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Teknoloji Fakültesi'nden çıkmaktadır. Mühendislik Fakültesi ve Mühendislik Mimarlık Fakültesi, eşdeğer olduğundan dolayı, sadece Mühendislik Fakültesi demek yanlış olmayacaktır.
Mühendislik ve Teknoloji Fakülteleri, teknik eğitim veren birer fakültelerdir.
2009 yılına kadar, Teknoloji Fakülteleri yerine Teknik Eğitim Fakülteleri vardı. Bu fakülteler teknik eleman yetiştirmekle beraber “Öğretmen” unvanında teknik elemanlar yetiştiriyorlardı. Daha sonra YÖK tarafından alınan kararla bu fakülteler Teknoloji Fakültesine dönüştürüldü.
Teknoloji Fakültelerine dönüş yapılmasının temel nedeni, ülkemizin gelişimini hızlandırmaktır. Bunu yaparken, Avrupa ülkelerinde uygulanan Politeknik (polytechnic) fakülteleri rol model alınmaya çalışılmıştır. Alınmaya çalışılmıştır diyorum çünkü Avrupa ülkelerindeki politekniklerin sayısı ülke başına bir iki taneyi geçmez. Ülkemizde ise açılmasının hemen ardından sayıları hızla artmıştır ve şu an 21 tane Teknoloji Fakültesi bulunmaktadır.
Teknoloji Fakültesi mezunları, mühendislik unvanı alabiliyor mu?
Teknoloji Fakültesi mezunları, mühendislik fakültesi mezunları ile eşdeğer diploma almaktalardır. Mühendislik fakültesinden mezun mühendislerin yetkileri, hakları, hukukları ne ise Teknoloji Fakültesi mezunu mühendislerin de tamamen aynıdır. Bu karar, Yükseköğretim Yürütme Kurulu'nun 09.07.2014 tarih ve 4407 sayı ile aldığı karardır.
Yükseköğretim Yürütme Kurulu kararına göre, Teknoloji Fakültesi (TF) de artık bir mühendislik fakültesidir. Amacı, sektöre, gereksinimi olan nitelikli mühendisler yetiştirmek olarak ifade edilmektedir.
2009 yılından, 2014 yılına kadar, çoğu kez, Teknoloji Fakültesi mezunlarına, mühendislik yetkisi verilmek istenilmiş fakat açılan davalar, yapılan itirazlar sonucunda, bu istek geri çevrilmiştir. Açılan davaların gerekçesi, Teknoloji Fakültesi eğitiminde, mühendislik temel derslerinin kredisinin az olması olarak gösterilmiştir. Bunun üzerine, Teknoloji fakültelerinde verilen teorik mühendislik derslerinin sayısı artırılmış, daha sonra mühendislik unvanı verilmiştir.
Teknoloji fakültesinde, uygulama (pratik yapma) olanağı, Mühendislik fakültesinden fazla mıdır?
Teknoloji Fakültesi ve Mühendislik Fakültesi arasındaki farkı anlatan her yazıda, Teknoloji fakültelerindeki uygulama olanaklarının, Mühendislik Fakültesinden fazla olduğu anlatılmakta, hatta tamamen buna vurgu yapılmaktadır.
Teknoloji Fakültesindeki öğrenciler, 8 dönemlik (dönem=yarıyıl) eğitimlerinin son dönemlerini yani 8. dönemlerini tamamen staj yaparak geçirmektelerdir (bazı üniversitelerde, dönemiçi staj, 7. dönemde yapılmaktadır ve işyeri eğitimi olarak adlandırılmaktadır). Bu, Teknoloji Fakülteleri için bir zorunluluktur. Teknoloji ve Mühendislik Fakültesini ayıran temel fark da budur. Ancak bu, Mühendislik Fakültesinde uygulama olmadığı anlamına gelmemelidir. Zira, benzer uygulama (hatta daha iyisi) bazı üniversitelerin Mühendislik Fakültelerinde uygulanmaktadır. Bu uygulama şöyledir: Mühendislik Fakültesinde okuyan öğrenciler, son sınıfa geldiklerinde, haftanın 3 günü teorik dersleri almakta, haftanın iki günü ise antlaşmalı şirketlerde stajyer (dönemiçi stajyer) olarak staj yapmaktadır. Haftanın iki günü, genellikle de Perşembe ve Cuma günleri olarak tercih edilmektedir. Bunun nedeni, isteyen öğrencilerin (şirketin de kabul etmesi durumunda) haftasonlarında da stajına devam edebilmesine olanak tanımaktır. Hatta, Mühendislik Fakültesindeki bu uygulama, bir adım daha ileri götürülmüştür. Şöyle ki: Öğrenciler, mezun olabilmek için bitirme tezleri yazmak zorundadır. Normal şartlar altında bu tezler genellikle kendi seçtikleri konularda ya da hocalarının verdikleri konularda olmaktadır. Ancak Mühendislik Fakültesindeki dönemiçi staj yapan öğrenciler, bitirme tezlerini sanayiden gelen problemler üzerine yapmakta, böylece gerçek bir probleme çözüm getirmektelerdir. Örneğin; A, B ve C adlı firmalar, üniversitenin ilgili bölümüne problemlerini sunmakta ve bunların çözülmesini istemektedir. Dönemiçi staj yapan öğrenciler de bitirme tezlerini bu problemlerin çözümü üzerine yapmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, tezin yapım aşamasında, şirket olanaklarının kullanılıyor olmasıdır. Eğer A firmasında, dönemiçi staj yapıyorsan ve o şirketin problemini çözmek üzere bitirme tezini hazırlıyorsan, tez çalışman boyunca şirket olanaklarını (şirket laboratuvarlarını, şirketteki deneyimli mühendislerin bilgilerini/deneyimlerini vb.) kullanma olanağı doğmaktadır. Bu sayede, öğrenci, hem sanayideki gerçek problemleri görme, hem bunları çözme deneyimi kazanma, hem de şirkete kendini gösterme olanağına sahip olmaktadır. Sonuç itibariyle, bahsedildiği gibi, sadece Teknoloji Fakültelerinde dönemiçi staj uygulaması olmamakta, aynı uygulamanın geliştirilmiş hali, muhtelif Mühendislik Fakültelerinde de uygulanmaktadır.
Bunun yanısıra, hem Teknoloji Fakültesinde, hem de Mühendislik Fakültesinde, yaz stajı uygulaması vardır. Üniversiteye bağlı olarak, her mühendislik öğrencisinin mezun olması için yapması gereken belirli bir staj süresi (günü) vardır. Bu, iki fakültede de bir zorunluluktur.
Dönemiçi staj konusunda, şu noktaya da vurgu yapmak gerekir. Teknoloji Fakültesinde okuyan her öğrenci için 8 yarıyıllık eğitiminin 1 yarıyılı boyunca, dönemiçi staj yapmak bir zorunluluktur. Fakat Mühendislik Fakültesinde okuyan her öğrencinin dönemiçi yapma zorunluluğu yoktur. Bu yüzden, Mühendislik Fakültesi seçilirken, dönemiçi staja önem verilmek isteniyorsa hangi üniversitenin bu olanağı verdiğine dikkat etmek gerekir. Ayrıca, dönemiçi staj olanağı veren her Mühendislik Fakültesi, duruma göre her öğrenciye dönemiçi staj olanağı verememekte, ancak belirli bir başarıya sahip olanlara, dönemiçi staj olanağı sunmaktadır. Üniversite seçiminde bu etmenin gözönünde bulundurulması gerekir.
Mühendislik Fakültesindeki dönemiçi staj uygulamasına, kendi üniversitem olan Uludağ Üniversitesi'nden örnek verebilirim. Üniversitemizde, Mühendislik Fakültesi adı altında, toplamda 7 tane mühendislik bölümü vardır: Otomotiv Mühendisliği, Makine Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Tekstil Mühendisliği, İnşaat Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği, Çevre Mühendisliği. Bursa, sanayi kenti olduğundan, Üniversite-Sanayi İşbirliği adı altında, sanayi ile iç içe çalışmalar yapılmaktadır. Bunun tipik örneği de öğrencilere yönelik olan dönemiçi stajdır. Dönemiçi stajda, bazı mühendislik bölümleri için belirli bir kontenjan vardır (örneğin, Makine Mühendisliği için 20 kişilik kontenjan). 4. sınıfa gelmiş Makine Mühendisliği öğrencilerinden gerekli başarıyı göstermiş en iyi 20 öğrenci dönemiçi staj yapabilmekte, ötekilerine ise üniversite tarafından dönemiçi staj olanağı sunulmamaktadır. Ancak, öğrencilerin kendileri dönemiçi staj ayarlarsa buna izin verilmekte, başarı kriteri aranmamaktadır. Fakat bazı bölümlerde (örneğin, kendi bölümüm olan, Otomotiv Mühendisliği'nde) kontenjan sınırlaması yoktur. 4. sınıfa gelmiş ve alttan dersi bulunmayan her öğrenciye, üniversitemizin antlaşma yaptığı şirketlerden birinde staj yapma olanağı sunulmaktadır. Hatta başarı sıralamasına göre (başarı kriteri genellikle akademik not ortalaması olmaktadır) sıralanmakta ve her öğrenciye staj yapabileceği şirketlerin listesi verilmektedir. Öğrenci, staj yapmak istediği şirketi buradan seçebilmektedir. Üniversitemizde, her mühendislik öğrencisinin 50 iş günü staj yapması gerekmektedir. 2 dönem boyunca (4. sınıf boyunca), haftanın iki günü staj yapan öğrenciler, bu zorunlu olan 50 iş gününü doldurmuş olmaktalardır (yani mezun olması için gerekli staj gününü sağlamış olmaktalardır). Ancak, isteyen öğrenciler, dönemiçi staj yapmanın yanısıra, yaz stajı da yapabilmektedir. Zira, üniversitemiz, 50 iş günü zorunlu stajına karşılık, toplamda 80 günlük stajyer sigortasını karşılamaktadır. Bu da dönemiçi staj yapılsa bile yaz stajı için 20-30 gün arasında, yaz stajı yapma olanağına sahip olunması anlamına gelmektedir. İsteyen öğrenciler, yaz stajı yapmakta, istemeyenler ise sadece dönemiçi staj yapmaktadır. Hatta, bazı öğrenciler, dönemiçi staj yapmak yerine zorunlu staj süresini yaz stajlarıyla doldurmak istemektelerdir ki bunda da bir sakınca yoktur.
Teknoloji Fakültesine kimler gidebilir?
Teknoloji Fakültesi, meslek lisesi mezunu öğrencilerin mühendis olabilmesi için kurulmuş bir fakültedir. Bu nedenle, asıl hitap edilmek istenilen kitle, meslek lisesi mezunu öğrencileridir. Yine bu nedenle, meslek lisesi mezunlarının Teknoloji Fakültesini seçmeleri durumunda, ek puan uygulamasına tâbi olmaktalardır. Bunun yanısıra, meslek lisesinden mezun öğrencilerin, matematik altyapıları, mühendislik için yetersiz olduğundan, Teknoloji Fakültelerini kazanmaları durumunda 1 yıl (2 dönem=2 yarıyıl) boyunca Matematik-Fizik-Kimya derslerinin alındığı, hazırlık sınıfını okumak zorundalardır.
Teknoloji Fakültelerinde, düz lise, Anadolu Lisesi gibi genel lise mezunları da öğrenim görebilmektedir. Bu öğrencilerin, Teknoloji Fakültesini kazanmasında baz alınan puan türü, MF-4 puan türüdür. MF-4 puanıyla öğrenim hakkı kazanan öğrenciler, 1 yıllık hazırlık eğitimi almamakta, doğrudan 1. sınıftan eğitimlerine başlamaktalardır.
Teknoloji Fakültesine iki tip öğrencinin (genel lise mezunları ve meslek lisesi mezunları) girebilmesi de üniversite kontenjanlarıyla sınırlandırılmıştır. Çoğu üniversite, hangi puan türünde ne kadar öğrenci alacağını önceden bildirmektedir. Örneğin; "Teknoloji Fakültesi, Otomotiv Mühendisliği'ne alımın %40'ı, MF-4 puan türüyle tercih yapacak öğrencilere; %60’ı, MTOK öğrencilerine ayrılmıştır" şeklinde bildirilmektedir.
Teknoloji Fakültelerinde uygulanan 1 yıllık matematik hazırlık eğitimi, yine 1 yıl süren İngilizce hazırlık ile karıştırılmamalıdır. 1 yıllık İngilizce eğitim, matematik hazırlıktan tamamen farklıdır. İngilizce hazırlık eğitiminde, öğrencilere sadece İngilizce öğretilmektedir. İngilizce hazırlık, MF-4’le ya da MTOK’la gelinmiş olmasına bakılmadan, üniversiteye bağlı olarak, öğrencilere zorunlu olarak verilebilmektedir. Bazı üniversitelerde, İngilizce öğretimi ile matematik öğretimi birleştirilip 1 yıl içinde verilebilmektedir. Bu uygulamanın, üniversitede olup olmadığına, üniversite tercihinde dikkat edilmesi gerekir.
Teknoloji Fakültesi ve Mühendislik Fakültesi öğrencilerinin aldığı teorik eğitimde farklar var mıdır?
Ders içeriklerine bakıldığında, yaklaşık olarak aynı dersleri almaktalardır. Bu nedenle, dersi veren hoca ile dersi alan öğrenciler, farklılığın temel nedenini oluşturmaktalardır. Şimdi bu iki etmeni inceleyelim.
Teknoloji Fakültelerinin büyük çoğunluğu, daha önce Teknik Eğitim Fakültesinde okumuş yani Teknik Öğretmen olarak eğitim almış akademisyenlerden oluşmaktadır. Takdir edersiniz ki, öğretmenlik mesleği ile mühendislik mesleği birbirinden oldukça farklıdır. Bir kişinin öğretmen olabilmesi için bazı bilgileri belirli bir seviyede bilmesi ve bunu ötekilere aktarması yeterlidir. Buradaki temel iki nokta; bilmek ve aktarmaktır. Mühendislik mesleğinde ise bazı bilgilerin belirli seviyede bilinmesi ve bunların uygulanması, mühendisliğin gereğidir. Zira, mühendislik, bilimin temel ilkelerini, mühendislik problemlerini çözmek üzere kullanmaktır (mühendisliğin ve mühendisin ne olduğunu öğrenmek için şu yazıma bakabilirsiniz: Mühendislik Nedir, Mühendis Kimdir?). Buradaki temel noktalar, bilmek ve uygulamaktır. Görüldüğü gibi, mühendislikle öğretmenlik farklıdır. Mühendislik Fakültelerine baktığımızda ise büyük çoğunluğu (neredeyse tamamı), mühendislik eğitimi almış ve mühendislik üzerinde çalışmalarını yürüten akademisyenler dersleri vermektedir. Ancak, bu söylediklerimden, Teknoloji Fakültesindeki akademisyenlerin Mühendislik Fakültesindekilerden daha kötü olduğu anlamı çıkmamalıdır (ve ben de bunu söyleyebilecek konumda değilim). Anlattıklarımdan çıkarılması gereken sonucun ne olduğunu sorarsanız, yanıtım şu olur: Seçecek olduğunuz üniversitenin, fakültelerin akademisyenlerini ayrıntılı biçimde araştırın. Yanıtını aradığınız soru şu olsun: "Ben, nasıl en iyi biçimde mühendis olurum?" Teknik Eğitimden ya da Mühendislik Fakültesinden mezun olup olmadıklarına değil öğrencileri nasıl yetiştirdiğine bakın. Bir kişi, alanının en iyisi olabilir fakat bildiklerini öğrencilere aktarmakta sıkıntılar yaşayabilir, öğrencilerin seviyesine inemeyebilir, öğrenciler anlamayabilir. Bu nedenle, ilgili bölümde okuyan öğrencilere, hocaların tarzlarını, öğrencileri yetiştirme biçimlerini sorun, ona göre kararınızı verin. Bunu yaparken de bir öğrenciyi dikkate alıp karar vermeyin; en tembelinden, en çalışkanına kadar her öğrenciden bilgi almaya çalışın. Böylece daha isabetli kararlar verebilirsiniz.
Üniversite, fakülte seçiminde, akademisyenleri incelerken (tabiî ki de öğrenci açısından) bakmanız gereken bir konu da uzmanlık alanıdır. Dersi veren hocanın, dersin içeriği konusunda yetkin olup olmadığına bakın. Bunu, her ders için yapın. Çünkü mühendislikte her ders, her konu önemlidir ve alınan tüm dersler sonucunda, mühendislik yaklaşımı kazanılmaktadır. Mesela ilgili üniversitede Motorlar dersi veriliyor olsun. Motorlar dersinin içeriğinde de İçten Yanmalı Motorlar anlatılıyor olsun. Dersi veren hocanın, özgeçmişine bakın ve içten yanmalı motorlar konusunda yapmış olduğu çalışmalara, yönettiği projelere vs. bakın. Bu, o ilgili kişinin uzmanlığını öğrenmenin bir yoludur. Bunu, her ders için yapın; her dersin uzmanı tarafından veriliyor olması, bulmak istediğimiz sonuçtur. Bu konu, (bence) oldukça önemlidir. Özellikle yeni açılan üniversitelerde, akademisyen sayısının yetersiz olması, yeni açılan bölümlerin çok fazla uzmanlık gerektirmesi, bazı derslerin uzmanları tarafından verilmesini önlemektedir.
İkinci etmen ise öğrencidir ki, bu, üniversiteden, bölümden ve akademisyenden çok daha önemli bir etmendir. Okuduğunuz üniversite, bölüm, ders veren hocalar ne kadar iyi olursa olsun, iş yine öğrenciye yani kendinize kalmaktadır. Tabiri caizse, hoca tahtada atomu parçalasa bile sen onu anlamadıktan/anlamak istemedikten sonra bunun hiçbir anlamı olmayacaktır. Öğrencilerin istekli olması, öğrenmeye, araştırmaya hevesli olması gerekir. Mühendislikte proje yapmak önemlidir; öğrenciler, proje yapmak istemeli ve bunun için de hocalarından destek almalıdır. Proje konusunda üniversitenin etkisi, olanaklar açısından avantajlı olabilir. Bazı üniversiteler, projelere destek vermekte, sanayi ile işbirliği yapılmasına önayak olmakta ya da laboratuvar olanağı sunmaktadır. Üniversite açısından farklılık, bu biçimde olmaktadır.
Mühendislik eğitiminde, öğrenci kitlesi de önemlidir. Dersi veren akademisyenler, en aşağı, doktora yapmış olduklarından, lisans düzeyindeki konuları çok rahat biçimde anlatabilecek seviyede olmaktalardır ve lisans seviyesinden çok daha fazlasını bilmektelerdir. Ders verilirken, öğrenciler, kitlesel bazda (yani sınıf olarak) ne kadar öğrenebilirse akademisyenler o seviyede eğitim vermektedir. Eğer, öğrenciler, verilenleri almıyorsa ve hocalar hâlâ belirli konuların öğrenilmesinde ısrar ediyorsa, o derste yığılmalar olmakta, sınava giren öğrenci sayısı artmakta, sonuç itibariyle de göz yumulmak zorunda kalınmaktadır. Göz yummadan kasıt, akademisyenin istediği bilgi seviyesinden aşağı durumda olan öğrencilerin, dersten başarılı sayılıyor olmasıdır. Bu da dersin içeriğini hafifletmek, sınavlarda kolay sormak vs. şeklinde olmaktadır. İşte üniversite ve fakülte seçiminde dikkat edilmesi gereken en temel noktalardan biri de budur. Birlikte eğitim alacak olduğun öğrenci kitlesinin seviyesi. Ne yazık ki ki, çoğu mühendislik bölümü, barajın hemen üstündedir. Bundan ötürü, ilgili bölümü kazanan öğrenciler çok temelsiz olmakta, mühendisliğin gereği olan matematikten ve fizikten habersiz olarak eğitimlerine başlamaktalardır. Bu biçimde gelen öğrenciler, eğitim seviyesinin düşmesine neden olmakta, mühendisliğin gerektirdiği donanıma sahip olmadan mezun olmaktalardır. Öğrenci, bireysel olarak ne kadar istekli olursa olsun bulunduğu ortam, isteğini, hevesini kırmakta, bir süre sonra da olayı seyrine bırakmasına yol açmaktadır. Eğitim seviyesinin çok düşük olduğu durumlarda (yani derslerin yüzeysel olarak verildiği, derinlere inil(e)mediği), bir öğrencinin sınıftan farklı olarak her dersi derinlemesine öğrenmek istemesi, çok büyük zahmet olmaktadır ki genelde bu olanaklı değildir.
Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi açısından baktığımızda, Teknoloji Fakültelerindeki öğrencilerin, temellerinin zayıf olduğu su götürmez bir gerçektir. Teknoloji Fakülteleri, meslek lisesi mezunları için oluşturulduğundan ve burayı seçen meslek lisesi mezunlarına ek puan verildiğinden, Teknoloji Fakültesini kazanan bir meslek lisesi öğrencisi, genel lise mezunu öğrenciden çok daha az matematik, fizik vb. yaparak bölümü kazanmaktadır. Okunulacak olan bölüm, mühendisliktir, mühendisliğin gereği, matematik bilmektir. Her ne kadar, 1 yıl matematik eğitimi veriliyor olsa da istenilen temelin sağlanıp sağlanamadığı, tartışmalı bir konudur. Bunların yanısıra, Mühendislik Fakültesini kazanan her öğrenci kitlesinin iyi olduğu söylenemez. Ülkemizde çok fazla mühendislik bölümü açılmış olmasından dolayı Mühendislik-Teknoloji Fakültesi ayırt etmeksizin, çoğu mühendislik bölümünü kazanmak için barajı geçmek ya da çok az matematik, fizik bilmek yeterli olmaktadır. Sonuç itibariyle, istenilen donanımda mühendis yetişmemekte, mezun sayısının fazla olmasından dolayı da iş bulmakta sıkıntılar yaşanmaktadır.
Benim naçizane tavsiyem, seçtiğiniz bölümün puanlarına, akademisyenlerine, akademisyenlerin uzmanlık alanlarına göre verdikleri derslere, üniversitenin laboratuvar olanaklarına, şehir sanayi durumuna, üniversiteyle işbirliği içinde olup olmamasına dikkat edilmesi gerektiği yönündedir.
Adem ORUZ
04 Haziran 2015 )
- TEKNOLOJİ[İng., Fr. < TECHNOLOGY < Yun. TEKHNE]/İLM-İ HİYEL[Ar.] değil/yerine/= UYGULAYIMBİLİM
- TEKNOLOJİ ÜRÜNLERİ ile/ve/değil/yerine TEKNOLOJİ
- TEKNOLOJİ ile/ve/<> BAĞIMLILIK
- TEKNOLOJİ ve/<> FELSEFE ve/<> İDEOLOJİ ve/<> SANAT
( [Nesneleri ve olanakları] [Daha da] Yararlı kılar. VE/<> Açıklar. VE/<> Değiştirir. VE/<> Yeniden yaratır. )
- TEKNOLOJİ ile/ve KONFOR
- TEKNOLOJİYİ TAKİP ETMEK ile/ve TEKNOLOJİYİ KULLANMAK
( İleriden. İLE/VE Geriden. )
( FOLLOW THE TECHNOLOGY vs./and TO USE THE TECHNOLOGY
Forward. WITH/AND Backward. )
- TEKRAR EDİLEN ile BENZEYEN
- TEKRAR ETMEK ile/ve "ÜZERİNDEN GEÇMEK"
- Tekrar etmemek için DİNLE!!!
- Tekrar etmemek için SUS!!!
- TEKRAR GÖVDELENMEK ile YENİDEN DİRİL(T)MEK/CANLAN(DIR)MAK
( REINCARNATION vs. RESURRECTION )
- Tekrar SUS!!!
- TEKRAR ile/ve/değil/yerine AKTARIM
( [not] REPETITION vs./and/but SHARING/TRANSMISSION
SHARING/TRANSMISSION instead of REPETITION )
- TEKRAR ve/<> BELLEK GÜÇLENDİRMESİ
- TEKRAR ile/ve ÇOĞUNLUK
( REPETITION vs./and MAJORITY )
- TEKRAR ile/ve ÇOKLUK
( REPETITION vs./and ABUNDANCE )
- TEKRAR ile/ve DARB
- TEKRAR ile DEJA VU
( REPETITION vs. DEJA VU )
- TEKRAR ile/ve/değil/yerine DÖNGÜ
( 2 ve üzeri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE 1 )
( Ana-baba'dan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Ata'dan. )
( [not] REPETITION vs./and/but VICIOUS CIRCLE
VICIOUS CIRCLE instead of REPETITION )
- TEKRAR ile/ve FAZLA/LIK
- TEKRAR ile/ve/||/<> İDDİA
- TEKRAR ile/ve/<> ISRAR
( REPETITION vs. INSISTENCE )
- TEKRAR ile NÜKS
- TEKRAR ile ORTAK ANLAMI
- TEKRAR ile/ve OYUN
( REPETITION vs./and GAME )
- TEKRAR ile ÖZET
( REPETITION vs. SUMMARY )
- TEKRAR ile/ve PEKİŞTİRME
( REPETITION vs./and TO CONSOLIDATE )
- TEKRAR ile/ve PEKİŞTİRME
( REPETITION vs./and TO CONSOLIDATE )
- TEKRAR ile SIK TEKRAR
( REPETITION vs. FREQUENT REPETITION )
- TEKRAR ile/ve/<> SÜREKLİLİK
( REPETITION vs./and/<> CONTINUITY )
- TEK-RAR değil TEKRAR
- TEKRAR ile/ve/değil/yerine TERENNÜM
- TEKRAR ile YENİDEN
( REPETITION vs./and AGAIN )
- TEKRAR/TEKRÎR[Ar.] (ETMEK) değil/yerine/= YİNELEME
( "Yineleme, istismar edilmiş çocuğun, dilsiz dilidir." - Judith L. HERMAN )
- TEKRARDAN değil TEKRAR
- TEKRAREN değil/yerine/= YİNELENEREK/YİNELEYEREK/KEZLERCE
- TEKRARLAMA ile UYGULAMA
( TO REPEAT vs. TO APPLY )
- TEKRARLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< İRDELEMEK
- TEKRARLAMALI!
- TEKRARLAYAN/TEKERRÜR EDEN:
TARİH değil TARİHÇİ
- TEKRARLAYICI (OLMAK) ile/ve/değil/yerine UYGULAYICI (OLMAK)
- TEKRİR değil/yerine/= YİNELEM
- TEKRÎS/İNİSİYASYON ile/ve İNÂBE/T
( Temele taş koyma. | Tanrı'ya vakfetme, takdîs. | İthaf. İLE/VE Günahlara tövbe edip Hakk yoluna dönme. | Bir mürşide başvurup, tarikata girme. )
- TEKSÎF[Ar. < KESÂFET] değil/yerine/= KOYU VE SIK YAPMA, BİR SIVIYI KOYULAŞTIRMA | DOKUMA VE SÂİREYİ SIKLAŞTIRMA | ŞEFFAFLIĞINI GİDERME | YIĞMA, TOPLAMA
- TEKSİR ETMEK değil/yerine/= ÇOĞALTMAK
- TEKSİR[Ar.] değil/yerine/= ÇOĞALTI
- TEKSÎR[Ar. < KESR] ile TEKSÎR[Ar. < KESRET]
( Bir şeyi çok kırma, kırılma. İLE Çoğaltma/çoğaltılma. )
- TEKTANRICILIK = VAHDANİYE = MONOTHEISM[İng.] = MONOTHÉISME[Fr.] = MONOTHEISMUS[Alm.] = MONOS:TEK, THEOS:TANRI[Yun.]
- TEKTİR ile/değil TEKDİR
( Tek olduğunu belirtme, kesinleştirme. İLE/DEĞİL Azarlama. )
- TEKTONİK[Fr.] ile ...
( Parçalanıp dağılmış yer katmanlarının birbiri ile olan ilgilerini araştıran yer bilimi kolu. )
- TEKTORİYA/TECTORIA[İng.] değil/yerine/= ÇADIR
- TEKVİNÎ ÖNERME ile/ve TEKLİFÎ ÖNERME ile/ve İHBARÎ ÖNERME ile/ve TEVİLÎ ÖNERME ile/ve İNŞAÎ ÖNERME
- TEKVİN/Î ile/ve TEKLİF/Î ile/ve TEDVÎN/Î
- TEKYE[< VEKÂ] ile ...
( TEKKE | DAYANMA | GÜVENME )
- TEKYÎL[Ar. KİLE]:
Kile ölçme.
- TEKZİP[Ar.] değil/yerine/= YALANLAMA
- TEL KÜF ile/ve/||/<> TEL KÜFLÜCE
( Gövdede, hemen hemen tüm dokularda yerleşebilen asalak bir tür mantar. İLE/VE/||/<> Tel küften ileri gelen ilkel mantar hastalığı. )
( SPOROTRICHUM SCHNECKI cum ... )
- TEL TEL, İNCE İNCE (AYIRMAK)
( LİF LİF )
- TEL ile FİLAMAN[Fr.]
( ... İLE Ampullerden akım geçtiğinde, akkor durumuna gelen, ince iletken tel. )
- TEL ile SIRMA
( ... İLE Altın yaldızlı ya da yaldızsız, ince gümüş tel. | Rütbe gösteren şerit. | Sırmadan yapılmış ya da sırma gibi olan. )
- TEL ile TEL
( Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne. | Bu nesneden yapılmış ya da bu nesne biçiminde olan. | Tencere, çaydanlık vb.ni ovarak temizlemek için kullanılan nesne. | İnsan saçını oluşturan ipçik. | Bazı organizmaların demet durumundaki oluşumunu meydana getiren ipçiklerin her biri, lif. İLE Telgraf. )
- TEL ile/ve/||/<> TELCİK
( ... İLE/VE/||/<> Çok ince tel. | Köklerin en ince uc bölümleri. | Eril örgende başçığı taşıyan ince bölüm. | Sinir ya da kas gözelerinin sitoplazmasında bulunan ince iplikçikler. )
- TELÂFFUZ ETMEK değil/yerine/= SESLETİMLEMEK
- TELÂFFUZ[Ar.] değil/yerine/= SÖYLEN(/Y)İŞ
- TELÂFÎ[Ar.] değil/yerine/= GİDERME
- TELÂFİ ile/ve/||/<> PANZEHİR
- TELÂFİSİ ZOR değil/yerine/= GİDERMESİ GÜÇ
- TELÂKİ[Ar. < LİKA] değil/yerine/= KAVUŞMA
- TELÂKİ[Ar. < LİKA] ile TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT]
( Birbirine karşı gelip buluşma, karşılaşma, birbirine ulaşma, birleşme. İLE Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. )
- TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT] ile TERAKKİ[Ar. < RAKY | çoğ. TERAKKİYÂT]
( Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. İLE Yukarı kalkma, yükselme. | İlerleme. | Hallerde, makamlarda ilerleme. )
- GÖRÜŞ/ANLAYIŞ/TELÂKKİ[Ar.] ile SAYMAK/ADDETMEK[Ar.]
- TELANJİYEKTAZİ/TELANGİECTASIA[İng.] değil/yerine/= KILCAL DAMAR GENİŞLEMESİ
- TELÂŞ (ETMEK) değil/yerine/= İVİŞ/LENMEK
- TELÂŞ/TELÂŞE[Ar.] ile ÜRKÜ/PANİK[Yun.]
- TELÂŞ ile/değil/yerine/>< GAİLE/UĞRAŞ
- TELÂŞ ile/yerine HEYECAN
- TELÂŞE NÂZIRI değil/yerine/= İVİŞ BAKANI
- TELA'SÜM[Ar.] değil/yerine/= KEKELEME
( Yanıt verilecek yerde veremeyip kekeleme. | Saçmasapan yanıt verme, kemküm etme. | Dil dolaşma. )
- TELA'SÜM[Ar.] ile TELÂZUM[Ar.]
( Yanıt verilecek yerde veremeyip kekeleme. | Saçmasapan yanıt verme, kemküm etme. | Dil dolaşma. İLE Birbirini gerektirme ilişkisi. )
- TELÂUB[Ar. < LA'B] ile TELÂ'UB[Ar. < LA'B]
( Oynama, oynaşma.[bkz. MÜLÂABE(< LA'B, LU'B')] İLE Oynama, oyunla uğraşma, eğlenme. | Yemeklerin ağızda tükürükle karışması. | Salyanın akması. )
- TELÂZUM[Ar.] değil/yerine/= BİRBİRİNİ GEREKTİRME İLİŞKİSİ
- TELBİYE[Ar.] ile TERBİYE[Ar. < RÜBÜV]
( Hac sırasında hacıların "lebbeyk Allahümme lebbeyk" demesi. İLE Besleyip büyütme, beslenip büyütülme. | Eğitim. | Görgü. | Alıştırma. | Hafif cezalandırma. | Bazı yemeklere konulan limon, sirke, salça gibi şeyler. | Alıştırma.[hayvan] | Tavsiye, kayırma, koruma. )
- TELEASISTANS/TELE-ASISTANS[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN YARDIM
- TELEBBÜN[Ar. LEBEN] ile ...
( Memeden, sütün damla damla akması. )
- TELECLÜC[Ar. < LÜCCET] ile ...
( Şaşkınlıktan dolayı sözü ağzında karıştırarak söyleme. )
- TELEF[Ar.] ile/ve/||/<> ZİYAN[Fars.]
( Boş yere tüketme, yıpratma. İLE/VE/||/<> Zarar. )
- TELEFERİK[Fr.] ile/ve/||/<> TELESİYEJ[Fr.]
( Birbirinden uzak iki yüksek yer arasında, havada gerilmiş bir ya da birkaç çelik halat üzerinde kayarak hareket eden asılı taşıt. İLE Kayakçıları sürekli hareket durumundaki bir kabloya asılı oturma yerlerinde taşıyan bir teleferik türü. )
- TELEFON ÂDÂBI
- TELEFON ETMEYE GİTMEK ile FATURA YATIRMAK
( İşemek. İLE Sıçmak. )
- TELEFON[Fr./İng.] değil/yerine/= SES İLETİR
- TELEFON değil/yerine/= ÜNDEK
- TELEFONUN KAYBI ile CÜZDANIN KAYBI ile KENDİNİ KAYBETME
( 15 dakikada fark ediliyor. İLE 4 saatte fark ediliyor. İLE Farkında bile olunmuyor. )
- TELEFONUN SESİ yerine TİTREŞİMİ
( VIBRATION instead of SOUND :ON MOBILE PHONES )
- TELEK ile/ve/değil ÖRTÜ
- TELEK ile/ve/||/<> TELEKE
( Kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan, uçma, örtü ve kuyruk telekleri olarak üçe ayrılan, çeşitli renklerde kalın eksenli tüy. İLE/VE/||/<> Uzun ve sert kanat telekleri. )
- TELEK ile/||/<> TELEKE ile/||/<> TÜMEN/TÜĞMEN/TEPELİK
( Kuşların kanat ve kuyruk tüyü. İLE/||/<> Kanat teleklerinin uzun ve serti. İLE/||/<> Tavukların, horozların, kuzuların ya da koyunların tepesindeki top tüy kümesi.[Çankırı ve Kastamonu'da][Tüymenli, tüymenli civciv, tüymenli tavuk, tüymenli kuzu] | Bazı kuşların tepesinde bulunan uzunca tüy. | Tavuğun başındaki kabarık tüy. )
- TELEK ile TEREK
( Kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan, uçma, örtü ve kuyruk telekleri olarak üçe ayrılan, çeşitli renklerde kalın eksenli tüy. İLE Kuşların üzerindeki renkli tüyler. )
( )
- TELEKINESIS vs. LEVITATE
- TELEKOMÜNİKASYON değil/yerine/= UZİLETİŞİM
- TELEKONSÜLTASYON/TELECONSULTATION[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN DANIŞIM
- TELEK/RÎŞ ile/ve YELEK
( Kuşların, gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan, uçma, örtü ve kuyruk telekleri olarak üçe ayrılan, türlü renklerde kalın eksenli tüy. İLE/VE Kuş kanadının büyük kalemli tüyü. )
( PER: Kanat. | Yelek, kuş kanadının büyük tüyleri. )
- TELEKS[Fr./İng. < TELEX] ile/ve/||/<>/> BELGEGEÇER/TELEFAKS[Fr./İng.] / FAKS
( Telsiz ve telem araçlarına uzaktan haber yazdırma düzeni. İLE/VE/||/<>/> Belgegeçer aracına uzaktan yazdırma düzeni. )
- TELE'LÜ'[Ar. < LÜ'LÜ] ile TELE'ÜV[Ar.]
( Parıldama. İLE Parıldama.[LEMEÂN: Parlama, parıldama. | Gazışı.(Fr. LUMINESCENCE)] )
- TELEMENTÖR/TELE-MENTOR[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN YÖNDER
- TELEMETRİ/TELEMETRY[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN ÖLÇÜM
- TELEMMÜS[Ar. < LEMS] ile TELEMMÜZ[Ar. < TİLMÎZ]
( El ile dokunma. İLE Öğrencilik/talebelik, çömezlik etme, öğrenci olarak devam etme. )
- TELEMONİTÖRİZASYON/TELEMONITORING[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN İZLEM
- TELEOLOJİ[İng.] değil/yerine/= EREKBİLİM
- TELEOLOJİ değil/yerine/= EREKGÖRÜ
- TELEOLOJİ ile TEOLOJİ
- EREKBİLİM/TELEOLOJİ ile TANRIBİLİM/TEOLOJİ
( Erekbilim. İLE Tanrıbilim. )
- TELEOLOJİ/K değil/yerine/= EREKGÖRÜ/SEL
- TELEPATHY vs. CLAIRVOYANCE
- TELEPATİ ile !TLpati
( ... İLE (Düşük) Para hırsı. )
- TELEPATİ değil/yerine/= UZADUYUM
- TELERADYOGRAFİ/TELERADIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN X-IŞINLI GÖRÜNTÜLEME
- TELESAĞLIK/TELE-HEALTH[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN SAĞLIK
- TELESİMEK ile/ve/||/<> ZAYIFLAMAK
( Yorulmak, güçsüz kalmak, yorgunluktan bayılacak duruma gelmek. İLE/VE/||/<> ... )
- TELESKOP
( TELESCOPE )
- TELESKOP ile/ve/<> FAST(Five-hundred-meter Aperture Spherical Radio Telescope)
( ... İLE/VE/<> Dünyanın en güçlü tek çanaklı radyo dedektörü. )
( )
- TELESKOP ile/ve/<> RADYO TELESKOPU
( Dünyanın en büyük ve en duyarlı single-dish radyo teleskopu, Porto Riko'dadır. )
- TELETIP/TELEMEDICINE[İng.] değil/yerine/= UZAKTAN TIP
- TELEVİZYON (İZLEMEK)
ile/ve/değil/yerine/><
KİTAP (OKUMAK)
( )
- TELEVİZYON[Fr./İng.] ile/ve/değil/yerine GÖSTERGE/GENEL AĞ/İNTERNET[İng.]
( BİZİM ÇOCUKLARIN PUTU
KÖŞEDEKİ KARAKUTU
EHL-İ KÜFÜR ÇEKTİ ŞUTU
KALEMİZE GOL EYLEDİ )
( Gün boyunca televizyon izlesen, bir sayfa kitap okumak kadar değeri/etkisi/katkısı olmaz. )
( Vericiden iletilen dalgaların görüntü ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan aygıt, televizyon alıcısı. İLE Bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası bilgi iletişim ağı. )
- TELEVİZYON ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KANAL
( Kişi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kavram. )
- TELEZZÜZ[< LEZZET]:
LEZZET, TAD ALMA, HOŞLANMA, HOŞA GİTME
- TELGRAF ÇİÇEĞİ
( Bir çeneklilerden, boğumlu sarkık dallı, yaprakları etli, ucları sivri, bazı türlerinde yaprakların alt ve üst yüzü mor ve gümüşi yollu, beyaz, mavi ya da pembe çiçekli bir süs bitkisi. )
( TRADESCANTIA )
- TELHÎSEN[Ar.] ile TELHÎSÎ/TELHİSÇİ[Ar.]
( Özet olarak, kısaltılarak.[HÜLÂSETEN] İLE Bâbıâlî'den, sultana yazılacak şeylerin özetini çıkaran görevli. )
- TELİF ile/ve/||/<> MÂNÂ
- TELİF ile/ve ŞERH
- TE'LÎF[Ar.] ile/ve/||/<> TASNÎF[Ar.]
( Birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi sanılan, uzak, dağınık verileri toparlar. İLE/VE/||/<> Sınıflamak.[Var olan verileri kullanışlı duruma dönüştürür.] )
- TE'LÎF[< ÜLFET] ile TERKİB[< RÜKÛB | çoğ. TERKÎBÂT]
( Uzlaştırma, barıştırma. İLE Birkaç şeyi birleştirip karışık bir şey meydana getirme. | Birkaç şeyden meydana getirilmiş şey. | [dilb.] Birleştirme.[Fr. COMPOSITION] | Takım. | [kimyada] Sentez. )
- TE'LÎF[Ar.] ile TERTÎB[Ar.] ile TANZÎM[Ar.]
- TELİM-TERTİP
- TEL'ÎN[Ar.] değil/yerine ANLAYIŞ/HOŞGÖRÜ
- TELİN[Ar.] değil/yerine/= KARGIMA, KARGIŞ
( !Kargıma, lânet okuma, lânetleme. )
- TELKÂRÎ ile TELKARİ
( Tel durumundaki gümüşü, altını örerek ya da bir şey üzerine kakarak yapılan iş. | Gümüş ya da altını ince teller durumuna getirip örerek yapılan (takı vb.). | Gümüş ya da altın tellerden yapılmış motiflerle süslü olan. İLE Beypazarı. )
- TELKİH[Ar.] değil/yerine/= AŞILAMA
- TELKÎM[Ar. < LEMS] ile TELKÎN[Ar. çoğ. TELKÎNÂT]
( Lokma verme/yedirme[/verilme/yedirilme]. İLE Düşünce/fikir aşılama, kulağına koyma. | Yeniden Müslüman olan kişiye iman esaslarını anlatma. | Ölü gömüldükten sonra imamın söylediği dini sözler. )
- TELKİN değil/yerine/= SÖZGÜ
- TELKÎN[Ar.] ile/değil/yerine/= TALKIN
( Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama. İLE/DEĞİL/YERİNE/= Ölü gömüldükten sonra, mezar başında, imamın söylediği (dinî) sözler. )
- TELKİN ile TAVSİYE
( TO INSPIRE/INCULCATE vs. RECOMMENDATION )
- TELKİN ile/ve/<> TEMKİN
- TELKİN ile/ve/değil/||/<>/> TERCİH
- TELKİN ile/değil TESKİN
- TELLÂK ile NÂTIR
( Beyler hamamında. İLE Hanımlar hamamında. )
- TELLAL/DELLÂL[Ar.] ile ...
( Alıcı ile satıcı arasında, antlaşmayı sağlayan kişi. )
- TELLERİ(MİZİ) KARDEŞ EYLEMEK ve/||/<>/> SAZI(MIZI) DÜZENLEMEK
- TELLİ DAVUL = BAS GİTAR
- TELLİ-DUVAKLI
- TELLİ SAZLAR ile/ve NEFESLİ SAZLAR ile/ve VURMALI SAZLAR
( Ud-i Kadîm, Tanbur-i Servinân, Kopuz-u Rûmî, Rebab, Şeştar, Mugni, Ceng, Kânun. İLE Zurna, Nefir, Ney, Irak Nâyı, Erganun, Mûsikar, Burgu. İLE Kâse, Bardak, Davul, Def, Darbuka, Kös, Nakkare, Zil. )
( Sultanların Rebab çaldırma isteği, Hitab-ı İlâhi'ye ulaşabilmek üzeredir. )
- TELLÜR[Te]
( Atom numarası 52, atom ağırlığı 127,60, yoğunluğu 6,24 olan, 450 °C'de eriyen, mavimtırak beyaz renkte bir öğe. )
- TELMÎ[Ar. < LEMEÂN | çoğ. TELMİÂT] ile TELMÎH[Ar. < MELH | çoğ. TELMÎHÂT]
( Parıldama, parıldatma/parıldatılma. | Renk renk yapma/yapılma. | Mısraları, Arapça, Farsça, Türkçe gibi çeşitli dillerde olan manzûme yapma. [MÜLEMMA'] İLE Söz arasında kastedilen bir şeyi belirli bir anlamla söyleme, açık söylememe, îmâlı konuşma. | İbârede bahsi geçmeyen bir kıssaya, fıkraya, atasözüne ya da ünlü bir şiire, bir söze işaret etme.["Çoktan aşmış o belki İzmit'i de" mısrasına "Atı alan Üsküdar'ı geçti" ibaresine telmih edilmesi gibi] )
- TELMÎH ile/ve TENÂSÜB ile/ve SEBK-İ HİNDÎ
( ... İLE ... İLE XVII. yüzyılda, Divan şiirinde başlayan, karmaşık mazmunlara, imge oyunlarına, güç anlaşılır, alışılmadık benzetmelere dayanan, süslü bir anlatım biçimi. )
- TELMİH[Ar.] ile/ve/değil/||/<> TEŞBİH[Ar.]
- TELOMER:
ANNE KARNINDA ile/ve/||/<>/> YAŞAMDA
- Telsiz KONUŞ!!!
- TELSİZ ile TELSİZ
( Teli olmayan. İLE Türlerine göre belirli bir kapsama alanı içinde, belirli kişilerin iletişimini sağlayan, elektromanyetik dalgalar yardımıyla çalışan araç. )
- Telsizle konuşurken arada SUS!!!
- TELTİK = YANLIŞ, HATA
- TELVÎH[Ar. < LEVH | çoğ. TELVÎHÂT] ile ...
( Posa haline getirme. )
- TELVÎM[Ar. < LEVM | çoğ. TELVİMÂT] ile TELVÎN[Ar. < LEVN | çoğ. TELVÎNÂT]
( Azarlama/azarlanma, paylama/paylanma, çekiştirme/çekiştirilme. İLE Renk verme, boyama/boyanma. )
- TELVİN (EHLİ)/EHL-İ TELVİN [TELEVVÜN][< LEVN] ile/ve/<>/>< TEMKİN (EHLİ)/EHL-İ TEMKİN
( Kalp/kişi, telvin ile temkin arasında olmaktır/olandır. )
( Telvin, temkin gerektirir. )
- TELVİN ile/ve/<> TELVİN
( Temkinden önce/ki. İLE/VE/<> Temkinden sonra/ki. )
- TELVİN ve/> TEMKİN
- TELVİS[Ar.] değil/yerine/= KİRLETME
- TEMA/THEMA[İng.] değil/yerine/= ANA DÜŞÜNCE, İZLEK
- TEMA[İt.] değil/yerine/= İZLEK
( Bir sanat yapıtında, işlenilen, geliştirilen ana düşünce. )
- TEMÂMEN LEHÛ[Ar.] ile TEMÂMEN 'ALEYHİ[Ar.]
- TEMÂRUZ[Ar. < MARAZ] değil/yerine/= SAYRIMSAMA, KENDİNİ HASTA GİBİ GÖSTERME
- TEMARUZ/SIMULATION, MALINGERING[İng.] değil/yerine/= SAYRIMSAMA
- TEMAS ETMEK değil/yerine/= DEĞİNMEK
- TEMAS ETMEK değil/yerine/= GÖRÜŞMEK
- TEMAS[Ar.]/KONTAK[Fr./İng. < CONTACT] değil/yerine/= DEĞME/DOKUNMA, BAĞLANTI
( Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması. | Motorlu araçları çalıştırmaya yarayan düzenek. | Bağlantı, ilgi. | Akıl sağlığı yerinde olmayan, dengesiz. )
- TEMAS[Ar.] değil/yerine/= DEĞME/DEĞİNTİ/DOKUNMA/DOKUNUŞ
- TEMAS[Ar.] değil/yerine/= DEĞME, DOKUNMA | İLİŞKİ | BAĞLANTI
( Değme, değinti, dokunma, dokunuş. | Buluşup görüşme, ilişki kurma, ilişki. | Değinme, sözünü etme. | Gidip gelme, ulaşım, bağlantı. )
- TEMAS değil/yerine/= GÖRÜŞME
- TEMÂŞÂ[Fars.] ile MANZARA
( Bakıp izleme. | Gezme[KONTEMPLASYON, İng. CONTEMPLATION] İLE Bakılan, izlenen. )
- TEMÂSÜL ile/>< İHTİLÂF
( Benzeme, benzeyiş.[MÜŞÂBEHET] | Kesirsiz bölme, kabul etme. İLE Anlaşmazlık. )
- TEMÂSÜL[Ar. < MESL | çoğ. TEMÂSÜLÂT] ile TENÂSÜL[Ar. < NESL]
( Benzeme, benzeyiş.[MÜŞÂBEHET] | Kesirsiz bölme, kabul etme. İLE Birbirinden doğup üreme, türeme. )
- TEMÂYÜL/MÜTEMAYİL değil/yerine/= EĞİLİM/Lİ
- TEMÂYÜL değil/yerine/= YÖNSEME
- TEMÂYÜL[Ar.] değil/yerine/= YÖNSEME/EĞİLİM
( Belirli bir amaca ya da sonuca yönelen, etkinliğe dönüşmeyen etki gücü. )
- TEMBEL ile/değil/yerine/>< DERTLİ
( Uyanık iken uyuyan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uykudayken uyanan. )
- TEMBEL ile/ve/değil/||/<>/< HANTAL
- TEMBEL değil/< HAREKETE GEÇİRİLEMEYEN
- TEMBEL ile HAYLAZ/HAYTA/HAYMANA
( ... İLE Hoşa gitmeyen davranışlarda bulunan kişi. | Çalışma gücü varken çalışmayan, aylaklık eden. )
( HAYTA: Osmanlılar'ın ilk dönemlerinde, eyalet askerlerinin uc boylarında görevli sınıflarından biri. | Serseri, külhanbeyi, kabadayı. )
- TEMBEL ile SÜNEPE/SÜMSÜK/MENDEBUR[Fars.]
( ... İLE Kılıksız ve uyuşuk, sümsük. )
- TEMBEL/SALPA/SALPAK değil/yerine/= UYUŞUK
- TEMBELLİK YAPMAMAK ile/ve TEMBELLİK YAPAMAMAK
( Bilginin, ilmin yetersizliğinden. İLE/VE Aklın yetersizliğinden. )
- TEMBELLİK ile/ve/değil ALIŞKANLIK
- TEMBELLİK ile/ve/<> ART NİYET
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> ATÂLET
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> AYLAK/LIK
( TENBEL[Fars.]: Tembel, üşengeç, ağır davranan. )
( Tembele iş emredersin, ahmağa söz söylersin, o da sana hemen akıl verir. )
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> BEZGİN/LİK
- TEMBELLİK ile/ve/<> ÇALIŞMAMAK
( Tembellik gövdenin aptallığı; aptallık da, zihnin tembelliğidir. )
( Tembel olursan hakkını alamazsın; kızgın olursan hakkın üzerine sabredemezsin. )
( Tembellik her kötülüğün anasıdır. )
( BENŞ ile/ve/<> ... )
- TEMBELLİK ile/değil/yerine/>< DAYANÇ/SABIR
- TEMBELLİK ile DÜŞÜNÜR/SANATÇI "TEMBELLİĞİ"
( Yıkıcı. İLE "Tembellik" sonrası, yapıcı, yaratıcı ve dönüştürücü bir ürüne götürebilecek türden. )
- [ne yazık ki]
TEMBEL/LİK ile/ve/değil/||/<> ELİNDEKİNİN DEĞERİNİ BİLMEZ/LİK
- TEMBELLİK ile/ve/<>/değil İŞ BEĞENMEMEZLİK
- TEMBELLİK ile/ve/değil/<> "KENDİNE"(KEYFİNE/RAHATINA) GÖRE DÜŞÜNME
- TEMBEL/LİK ile/ve/<> MİSKİN/LİK
- TEMBELLİK ile/ve/değil ÖNCELİK
- TEMBEL/LİK ve/<>/|| SEVGİSİZ/LİK
- [ne yazık ki]
TEMBELLİK ile/ve/değil/||/<>/< "SONRA YAPARIM" (ÖLÇÜSÜZLÜĞÜ)
- TEMBEL/LİK ile/ve/||/<> YETERSİZ/LİK
- TEMCÎD[< MECD] ile ...
( Ululama, ağırlama. | Sabah namazı vaktinden önce minarelerde belirli mekânlarda söylenilen Arapça niyaz ilâhisi. | İki kere ısıtılan pilav. )
- TEMDAİ[Jap.] =/ile T'İEN T'Aİ[Çince] =/ile ...
( Budist okulundan geliştirilmiş Japon Budist okulu. Budist filozof Nagarjuna'nın felsefesine dayanan bu okulda felsefe içeriği çok yüksektir. )
- TEMDÎT[Ar. TEMDÎD < MEDD] değil/yerine/= UZATMA, SÜRDÜRME | BİR HARFİ UZUN OKUMA | SULANDIRMA
- TEMEDDÜH[< MEDH] değil/yerine/= BÖBÜRLENME, KENDİNİ ÖVME
- TEMEDDÜN[Ar. < MEDENİYET] değil/yerine/= UYGARLAŞMA | KENTLEŞME
- TEMEKKÜR[Ar. < MEKR] < HÎLE[Ar.]
- TEMEL BİLİM = ESAS İLİM = SCIENCE FONDAMENTALE[Fr.] = GRUNDWISSENSCHAFT[Alm.]
- TEMEL BİLİMLER ile KLİNİK BİLİMLER
- TEMEL BÜYÜKLÜKLER:
KÜTLE ile/ve/||/<> IŞIK ile/ve/||/<> SICAKLIK ile/ve/||/<> AKIM ile/ve/||/<>
MOL ile/ve/||/<> UZUNLUK ile/ve/||/<> ZAMAN
- TEMEL DEĞERLER ve/||/<>/< TEMEL ÇELİŞKİLER
- TEMEL İLKE/LER ile/ve/değil/yerine ANAHTAR KAVRAM/LAR
( [not] "BASIC PRINCIPLE/S" vs./and/but "SWITCH/KEY CONCEPT/S"
"SWITCH/KEY CONCEPT/S" instead of "BASIC PRINCIPLE/S" )
- TEMEL KABULLER/AKSİYOMLAR:
VAR OLUŞ ile/ve/||/<> BAĞIMSIZLIK ile/ve/||/<> DEĞİŞMEZLİK/BENZERLİK ile/ve/||/<> BİLİNEBİLİRLİK ile/ve/||/<> SÜREKLİLİK ile/ve/||/<> PAYLAŞILABİLİRLİK/ANLATILABİLİRLİK
- TEMEL SORUN ile/ve YAYGIN TEMEL SORUN
( BASIC PROBLEM vs./and COMMON BASIC PROBLEM )
- TEMEL ile/ve/||/<> ALTYAPI
- TEMEL ile/= "BAZ"(< BASE[İng.])
- TEMEL ile/ve/<>/değil/yerine BELİRLEYİCİ
- TEMEL ve ÇÖZÜM/LEME
( BASE and ANALYSE )
- TEMEL ile EGEMEN
- TEMEL = ESAS = GROUND, BASIS, FOUNDATION[İng.] = FONDEMENT, PRINCIPE[Fr.] = GRUND, GRUNDLAGE, FUNDAMENT[Alm.] = FUNDAMENTUM[Lat.] = FUNDACIÓN[İsp.]
- TEMEL ile KAYNAK
( BASE vs. SOURCE )
- TEMEL ile KLASİK
( BASE vs. CLASSIC )
- TEMEL ile/||/<> KOŞUT(PARALEL)
- TEMEL ile NİYET
- TEMEL ile ÖNCÜ
( BASE vs. PIONEER )
- TEMEL ile/ve/||/<>/> TAMAMLAYICI
- TEMEL ve TEEMMÜL
- TEMEL ile/ve/||/<> TÖZ
- TEMEL ile/ve ZEMİN
- TEMELE ALMA" ve/<> AMAÇ
- TEMELLENDİRME ile/ve/<> DAYANDIRMA
- TEMELLENDİRME ile GEREKÇELENDİRME
( WELL-FOUNDING vs. JUSTIFING )
- TEMELLENDİRMEK ile/ve/||/<>/> DEĞERLENDİRMEK
- TEMELLENDİRMEK ile NEDENSELLEŞTİRMEK
( WELL-FOUNDING vs. CAUSALING )
- TEMELLENME ile/ve/||/<>/> AÇIĞA ÇIKMAK
- ... TEMEL/Lİ ile ... DAYANAK/LI
- TEMELLİ ... ile/ve/değil/||/<> KALICI OLARAK
- TEMELLUK[Ar. < MELK] ile TEMELLÜK[Ar. < MELK/MÜLK]
( Yaltaklanma, dalkavukluk. İLE Mülk edinme, kendine mâl etme, sahip olma. )
- TEMENNÂ ile KANDİLLİ TEMENNÂ/SELÂM
( Öne doğru eğildikten sonra doğrulurken eli başa götürerek verilen selam. İLE El etek öperek, yerlere kadar eğilerek verilen selam. )
- TEMENNÎ[Ar.] değil/yerine/= DİLEME, DİLEK, İSTEK
- TEMENNÎ[Ar.] ile İRÂDE[Ar.]
- TEMENNÎ[Ar.] ile ŞEHVET[Ar.]
- TEMENNİ[Ar.] ile/ve/||/<> TERECCİ[Ar. < RİCÂ]
( Dilek, istek. İLE/VE/||/<> Rica etmek, yalvarmak. | Ummak, umut etmek. )
- TEMERKÜZ[Ar. < MERKEZ] değil/yerine/= MERKEZ TUTMA | TOPLANMA | BİRİKME, YIĞILMA | [kimya] DERİŞME, KOYULAŞMA
- TEMERRÜD değil/yerine/= DİRENİM
- TEMERRÜT[Ar.] değil/yerine/= DİRENME | EK FAİZ
( Dikkafalılık, kafa tutma, direnme. Herhangi bir sebebe dayanmaksızın borcu ödememekte direnme, direnim. | Ek faiz ödememe durumu. )
- TEMESSÜK[< MESK] ile ...
( TUTUNMA, SARILMA | BORÇ SENEDİ )
- TEMESSÜK ile/||/<> VAKIF TEMESSÜKÜ ile/||/<> TAPU TEMESSÜKÜ ile/||/<> TEFVÎZ ile/||/<> CİHET-İ İTÂ-YI SENET ile/||/<> VAKF-I MÜSTESNÂ ile/||/<> MAZBÛT VAKIFLAR ile/||/<> MÜLHAK VAKIFLAR ile/||/<> TEVLİYET ile/||/<> MÜTEVELLİ ile/||/<> ile/||/<> MÜSTEGAL[ÇOĞ. MÜSTEGALLÂT] ile/||/<> MECLİS-İ İDÂRE
( Eski hukukta borç senedi. | Has, timar ve zeamet sahipleri ile mütevelliler tarafından verilen, miri ve vakıf arazide tasarruf yetkisini bildiren belge. İLE/||/<> Vakıf memurları tarafından eski tarihlerde verilen senet. İLE/||/<> Tapu memurları tarafından eski tarihlerde verilen senet. İLE/||/<> Para mukabilinde ya da satılan bir hak mukabilinde hükümet tarafından verilen. . İLE/||/<> Senetin veriliş nedeni, iktisâb. İLE/||/<> Vakıflar idaresinin müdahale ve mürakabesi olmaksızın, doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıflar. İLE/||/<> Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıflar; bir vakıf iki biçimde mazbut vakıf olur; ya tüm vakıf yöneticileri ölmüştür ya da vakfeden kişi yönetici göstermemiştir. Bu durumda bu vakıfların yönetimi devlet tarafından ele alınır; devlet bu yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü eli ile kullanır. İLE/||/<> Vakfın vakfiyesindeki şartlara göre vakfın işlerini gören (mütevellileri) tarafından yönetilen vakıflar. Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimine tâbidir. İLE/||/<> Vakıf malları üzerinde kullanma yetkisi, vakıf işine bakma görevi. Bu görev sahiplerine mütevelli denir. İLE/||/<> Bir vakfın idaresine memur edilen kişi. İLE/||/<> Vakfa gelir getirmesi için tavanlı, damlı ve damsız vakfedilmiş olan mallar anlamına gelen müstegal kelimesinin çoğuludur. Çatısı bulunmayan arsa bağ bahçe gibi yerler. İLE/||/<> Yönetim kurulu, idare meclisi. )
- TEMESSÜL[Ar. < MİSL] ile/değil/yerine/= BENZEŞME | ÖZÜMLEME
( Bir şekil ve sûrete girme. | İnsan biçiminde görünme. | Benzeşme. İLE/DEĞİL/YERİNE/= [biyoloji] Özümleme. )
( [not] ... vs./but/= ASSIMILATION )
- TEMETTÜ değil/yerine/= KAZANÇ
- TEMEVVÜC[Ar. < MEVC] değil/yerine/= DALGA/LANMA
- TEMEYYÜ'[Ar. < MEY | çoğ. TEMEYYÜÂT] ile TEMEYYÜH[Ar.]
( Sıvı/mâyi durumuna gelme/geçme, cıvıklaşma. İLE Sulanma. )
- TEMEYYÜZ[Ar.] değil/yerine/= KENDİNİ GÖSTERME, SİVRİLME, BENZERLERİNDEN FARKLI OLMA
- TEMEZZÜC ile ...
( UYUM )
- TEMHÎL[Ar. < MEHL | çoğ. TEMHÎLÂT] ile TEMHÎR[Ar. < MÜHR]
( Zaman ve fırsat verme, sonraya bırakma, mühlet, mehil verme, erteleme. İLE Mühürleme. )
- TEMHÎR[Ar. < MÜHR] ile TE'MÎR[Ar. < EMR]
( Mühürleme. İLE Vali olarak atama. )
- TEMİN ETMEK değil/yerine/= SAĞLAMAK
- TEMİNAT AKÇESİ değil/yerine/= GÜVENCE PARASI
- TEMİNAT MEKTUBU değil/yerine/= GÜVENCE BELGESİ
- TEMÎNÂT[Ar.] değil/yerine/= GÜVENCE
- TEMİN/TEDARİK[Ar.] değil/yerine/= SAĞLAMA/ELDE ETME
( Araştırıp bulma, sağlama, elde etme. | Hazırlık. )
- TEMİN/TEMİNKİ değil DEMİN/DEMİNKİ
- TEMİZ HAVA ve/<> BİSİKLET
- TEMİZ HAVADA YAŞAMALI!
- TEMİZ NİYET ve TEVEKKÜL
- TEMİZ OLMALI!
- TEMİZ-PAK/PİR Ü PAK[Fars.]
- TEMİZ TEMİZ
- TEMİZ ZİHİN ile/ve/<> TEMİZ GÖNÜL
- TEMİZ değil/yerine/= SİLİĞ
- TEMİZ ve/<> TEMİZLEYİCİ
( Toprak, su, oksijen, gülümseme, [doğru] bilgi. )
- TEMİZE ÇIKARMAK ile/değil/yerine/>< TEMİZLENMEK
- TEMİZLEME ile SOYUTLAMA
- TEMİZLEMEK ile/ve/<> GİDERMEK
( TATHÎR ile/ve/<> ... )
- TEMİZLEMEK ile/ve/değil/||/<>/< YALITMAK
- TEMİZLENME ile/ve EVRİM
- TEMİZLİK ile/ve/<> DÜZEN/DÜZENLEME/TERTİP
- TEMİZ/LİK ve/<> GÜZEL/LİK
- TEMİZ/LİK ile/ve/<> PARLAK/LIK
- TEMKÎN[Ar.] ile İKDÂR[Ar.]
- TEMKÎN[Ar.] ile TEMLÎK[Ar.]
- TEMKİN/Lİ değil/yerine/= SAKINI/K
- TEMLİK[Ar.] değil/yerine/= MÜLK OLARAK VERME | BİR HAKKIN, BAŞKA BİRİNE GEÇİRİLMESİ
- TEMMUZ ile ...
( Bitki/ağaç tanrısı. | Güneş tanrısı. | Orakayı. )
- TEMMUZ ile/ve/||/<>/> KIZIL ISI
( Yılın yedinci ayı. İLE/VE/||/<>/> Temmuz'un çok sıcak olan ikinci yarısı. )
- TEMPLUM[Lat.] ile MÂBED[Ar.]
( Kesmek. İLE Küp. )
- TEMPO vs. RHYTHM
- TEMPO[İt.] ile DİZEM/RİTİM[Fr. < Yun.]
( ARSIS ve THESIS: Ritim tutulurken elin ya da ayağın kalkıp inmesi. )
( TEMPO vs. RHYTHM )
- TEMPO değil/yerine/= YÜRÜŞ
- TEMPORALİTE değil GEÇİCİLİK
- TEMPORARY vs. PERMANENT
- TEMREN/PEYKÂN[Fars.] değil/yerine/= CİRİT UCU
( Okun ucundaki sivri demir. Başak. | [Divan şiirinde] Sevgili'nin kirpiği. )
- TEMRÎ[Ar.] ile TEMRÎH[Ar.] ile TEMRÎR[Ar. < MÜRR]
( Hurma seven. İLE Hafifçe sürme, uğuşturma. İLE Acılık verme/verilme. )
- TEMSİL ETME ile/ve BİLDİRME
( TO REPRESENT vs./and TO NOTIFY )
- TEMSİL (ETMEK) değil/yerine/= ÖZDEYİ/LEMEK
- TEMSİL ETMEK ile/ve/değil VAROLUŞ
( [not] TO REPRESENT vs./and/but EXISTENCE )
- TEMSİL/TEMESSÜL/ANABOLİZMA/ASİMİLASYON değil/yerine/= ÖZÜMLEME/YAPIM
- TEMSİL ile İFADE
( REPRESENTING vs. EXPRESSION )
- TEMSİL ile/ve/||/<> OLUMSUZ TEMSİL
- TEMSİL ile TAKLİT
- TEMSİL ile/değil TEBLİĞ
- TEMSİL ile/ve/||/<>/> TERSİM
- TEMSİL/İYET ile TESLİM/İYET
- TEMSİLCİ DEMOKRASİ ile/yerine KATILIMCI DEMOKRASİ
( REPRESENTATIVE DEMOCRACY vs. PARTICIPATIVE DEMOCRACY
PARTICIPATIVE DEMOCRACY instead of REPRESENTATIVE DEMOCRACY )
- TEMSİLEN değil/yerine/= ÖZDEYİCE/ADINA
- TEMSİLİ GİBİ değil [sadece] TEMSİLİ ya da GİBİ
- TEMSİLÎ değil/yerine/= ÖZDEYİLİ
- TEMSİLLER ile/ve/||/<> TEMSİL ÇOKLUSU
- TEMYİZ KUDRETİ/HUKUKİ EHLİYET/CIVIL RESPONSIBILITY[İng.] değil/yerine/= AYIRTIM GÜCÜ
- YARGITAY/TEMYÎZ[< MEYZ] ile İSTÎNÂF
( Ayırma, ayrılma, seçme, seçilme. | İyiyi, kötüden ayırt etme. İLE Yeniden başlama. | Bidâyet mahkemesi tarafından verilen kararın, bir üst mahkemeye başvurarak kaldırılmasını isteme. | Sözün başlangıcı, söz başı. )
( Yasa yolunda, üst mahkeme, hukuka aykırı olan kararı, sadece bozar, kendi yeniden yargılama yaparak karar veremez. İLE Yasa yolu incelemesi sonunda, hukuka aykırı bulunan yerel mahkeme kararı yerine üst mahkemece, yeniden yargılama yapılarak yeni bir karar verilir. )
- TEN GİYSİSİ ile/ve/değil/yerine/<> CAN GİYSİSİ
- TENÂFÎ[Ar.] ile TEZÂD[Ar.]
( Aykırılık. İLE Zıtlık. )
- TENÂFÜR-İ HURÛF[Ar.] ile TENÂFÜR-İ KELİMÂT[Ar.]
( Kulağa hoş gelmeyen harflerin birarada bulunması.[nesterenlenmiş vb.] İLE Kulağa hoş gelmeyen sözcüklerin birarada bulunması.[uyumuşmuş vb.] )
- TENÂFÜS[Ar. çoğ. TENÂFÜSÂT] ile TENEFFÜS[Ar. < NEFES]
( Kıskanma, haset etme, çekememe. İLE Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- TENÂKUS[Ar. < NAKS | TENÂKUSÂT] ile TENÂKUZ[Ar. < NAKZ]
( Azalma, eksilme. İLE Çelişme, kişinin bir sözünün öteki sözünü çürütmesi, öteki sözüne uymaması. Karşıtlık, zıddiyet. [bkz. MÜBÂYENET] )
- TENÂKUS[< NAKS] ile TENÂKUZ[< NAKZ]
( Azalma, eksilme. İLE Çelişme, karşıtlık. )
- TENÂKUZ ile TUTARSIZLIK
- TENÂKUZ ile ZIT
( 3. şıkkın olanaksızlığı vardır. İLE 3. şıkkın olanaksızlığı yoktur. )
- TENÂSSUH[Ar.] ile TENÂSÜH[Ar. < NESH]
( Aklı başına gelme. Öğüt alma/dinleme. İLE Canlılığın sürekliliği inancı. Ölümden sonra yaşamın insandan insana, hayvandan insana ya da insandan hayvana geçmesi inancı. | Mirasçının, mirası almadan önce ölümüyle, miras malın onun mirasçılarına kalması. | Bazı hayvanların kurttan kelebek durumuna dönüşmesi. )
- TENÂSSUR[Ar. < NASRÂN] ile TENÂSUR[Ar. < NASR]
( Hıristiyan olma. İLE Yardımlaşma. )
- TENÂSÜB >< TENÂFÜR[< NEFRET]
- TENÂSUH[< NESH] ile İTTİHAD[< VAHDET] ile HULÛL
( ... İLE Bir olma, birleşme, aynı düşüncede olma, birlik. İLE Gelip çatma. | Girme. )
- TENÂSÜL ile/değil TENÂSÜH
- TENÂSÜL[Ar. < NESL] ile TENÂSÜR[Ar.]
( Birbirinden doğup üreme, türeme. İLE Saçılma, serpilme. | Püskürme. )
- TENÂSÜL-İ BİKRÎ[Ar.], PARTENOJENEZ/PARTHÉNOGÉNÈSHE[Fr.] ile URANISME ile ...
( Eşeysel ilişki olmaksızın gerçekleşen doğum. İLE Eşeysel ilişkiye varmayacak biçimde eril ile erilin sevişmesi. )
- TENASÜP[Ar.] değil/yerine/= ORANLIK, ORAN/TI, UYMA, YAKIŞMA
( Aralarında uygunluk bulunma. | Birbiriyle ilgili söz ya da kavramların dizelerde toplanması sanatı. )
- TENÂTUH[Ar.] değil/yerine/= SÜSMEK
( Hayvanların boynuzlaşması. )
- TENÂVÜL[< NEVL] ile ...
( Alıp yeme. )
- TENÂVÜL[Ar. < NEVL] ile TENÂVÜR[Ar.]
( Alıp yeme. İLE İri gövdeli kişi. )
- TENÂZUR[Ar. < NAZAR]/SİMETRİ[Fr./İng.] değil/yerine/= BAKIŞIM
- TENBÂL[Ar.] ile TENBEL[Ar.]
( Kısa boylu, bodur. İLE Tembel, üşengeç, ağır davranan. )
- TENBEL değil TEMBEL
- TENBİH ile/ve İKAZ
- TENCERE ile HARANA
( ... İLE Büyük tencere. )
- TENCERE ile HELVAHANE[Ar. Fars.]
( ... İLE Genellikle helva pişirmekte kullanılmış olan, geniş ve az derin tencere. )
- YEMEK:
TENCEREDEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TABAKTAN
- TENCÎS[Ar. < NECÂSET] ile TENCİZ[Ar.]
( Kirletme, pisletme. İLE Sona erdirme; sonuçlandırma. )
- TENDE OLMA(MA)K/KALMA(MA)K ile BEN'DE/BENDE OLMA(MA)K/KALMA(MA)K
- TENDENCY vs. INCLINATION
- TENDENCY vs. INTEREST
- TENDİNİT ile/||/<> BURSİT
( Tendonların yangılanması. İLE/||/<> Eklem çevresindeki bursa adı verilen keselerin yangılanması. )
- TENDÜRÜST[Fars.] değil/yerine/= DİNÇ, SAĞLAM
- TENEBBÜ'[Ar. < NÜBÜVVET] ile TENEBBÜ'[Ar. < NEBEÂN] ile TENEBBÜH[Ar. < NEBÂHAT]
( Peygamberlik iddiasına kalkışma. İLE Yerden kaynama. İLE Uyanma, uykudan kalkma. | Gafletten kurtulma, kendine gelme, aklını başına toplama. | Uyarım.[Fr. EXCITATION] )
- TENEDDÜB[< NEDBE] ile ...
( Yaranın kapanması. )
- TENEFFU'[Ar. < NEF | çoğ. TENEFFUÂT] ile TENEFFUH[Ar. < NEFH] ile TENEFFUH[Ar.]
( Yararlanma. İLE Şişme, kabarma. | Urlanma. İLE Boş laflarla gururlanma. )
- TENEFFÜL[Ar.] ile TENEFFÜR[Ar. < NEFRET]
( Nâfile namaz kılma ya da oruç tutma. İLE İğrenme, tiksinme. | [mecaz] Soğuma. )
- TENEFFÜS[Ar. < NEFES] ile TENEFFÜZ[Ar. < NEFZ]
( Soluk/nefes alma. | Yorgunluğu gidermek üzere dinlenme. | Okulda ders araları verilen dinlenme. | Tan yerinin ağarması. | Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. İLE Nüfuzlu, sözü geçer olma. )
- TENEFFÜS değil/yerine/= DİNLENİ/TINIŞ
- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE Trake solunumu. [biyolojide] İLE Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )
- TENEKE ile/ve KİLE
( Yumuşak çelikten yapılmış üzeri kalay kaplı ince sac. | Bu sacdan yapılmış olan. | Bu sacdan yapılan, yaklaşık yirmi litre hacmindeki kap. | Bu kabın aldığı miktarda olan.[13-14 kilo alır.]
İLE/VE
Tahıl ölçümlerinde kullanılır. Tenekeden 5 cm. daha kısadır. [10-12 kilo alır.] )
( KEYL[çoğ. EKYÂL]: Ölçme. | Kile ile ölçmek. | Tahıl, hubûbat ölçüsü, ölçek. | KEYLÎ: Kile ile ölçülen. | TEKYÎL[Ar. < KİLE]: Kile ile ölçme. )
( ... ile/ve YÜ [bir kile], FU [kilenin dörtte biri] )
- TENEMMÜL[Ar. < NEML] ile TENEMMÜR[Ar. < NİMR | çoğ. TENEMMÜRÂT]
( Karınca gibi kaynama. | Gövdenin bir tarafının/örgeninin karıncalanması. İLE Kaplanlaşma, kaplan huylu olma. | Birini korkutmak için gümbürtülü ses çıkarma. | Korkutma. )
- TENEŞİR[Fars. < TENŞÜR] ile/ve/||/<> MUSALLA[Ar.] ile/ve/||/<> KATAFALK[Fr. < CATAFALQUE]
( Kırkından sonra azanı, teneşir paklar. )
( Üstünde ölü yıkanılan mermer/kerevet. İLE Namaz kılmaya yarayan, açık yer. | Camilerde, cenaze konulup önünde namaz kılınan yer. İLE Önünden geçilerek kendine saygı gösterilmek istenen ölünün tabutunun konulması için yapılmış yüksek yer. )
- TENEŞİR[Fars. < TENŞÜR] değil/yerine/= SALACAK
( Üstünde ölü yıkanılan mermer/kerevet. )
- TENESSÜH[Ar.] ile TENEZZÜH[Ar. < NÜZHET]
( Pek güzel, eşsiz, çok az bulunur olma. İLE Gezinti. )
- TENESSÜR[Ar. < NESR] ile TENEŞŞÜR[Ar. < İNTİŞÂR < NEŞR]
( Açılma, serpilme, yayılma. İLE Yayılma, dağıtma. | Üreme. | Gizli bir şeyin, ağızdan ağıza yayılması. | Genelleşme. | [fizik] Ayrılma,[Fr. DISPERSION]. | [kimya] Dağılım, yayınma, difüzyon. )
- TENEVVÜ'[Ar. < NEV | çoğ. TENEVVÜÂT] ile TENEVVÜR[Ar. < NÛR]
( Çeşitlenme, çeşitlilik. İLE Nurlanma, parlama, ışıldama. )
- TENEZZÜH[< NÜZHET] ve/||/<>/> ARABA
( Eskiden, arabalara, tenezzüh denilirdi. Sadece hekimler kullanırdı. Hekim dışındakilerin araba kullanması ayıptı ve görgüsüzlüktü. )
- TENEZZÜH[< NÜZHET] ile TENEZZÜL[< NÜZÛL]
( Gezinti. İLE Kendine aykırı düşen bir işi ya da durumu kabul etme, alçalma, inma. | Alçakgönüllülük, kibirsizlik. | Fiyatta düşme/inme, indirim. )
- TENEZZÜL ETMEK ile/ve/değil/yerine/||/<> TEVECCÜH ETMEK
- TENEZZÜL ETME(ME)K ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İTİBAR ETME(ME)K
- TENEZZÜL ve KERÂMET
- TENEZZÜL değil/yerine/= ÖZİNDİRME
- TENEZZÜL ile/ve/değil/<> TEŞEBBÜS
- TENFÎS[Ar. < NEFES | çoğ. TENFÎSÂT] ile TENFÎŞ[Ar. çoğ. TENFÎŞÂT] ile TENFÎZ[Ar. < NÜFUZ | çoğ. TENFÎZÂT]
( Soluklandırma/nefeslendirme, soluklandırılma. İLE Pamuk atma, yün ditme. İLE Hükmünü yürütme, nâfiz kılma. )
- TENGÂY[Fars.] ile TENGNÂ[Fars.]
( Boğaz, vadi. İLE Dar yer, geçit, boğaz. | Mezar. )
- TENGİS[Ar. < NAGS] ile TENGÎZ[Ar.]
( Hayatını kederli, tasalı kılma. İLE Zindeliğini sarsma, zindeliği sarsılma. )
- TENHA[Fars. :Yalnız.] değil/yerine/= ISSIZ/ÜCRA[< UCRA], KALABALIK OLMAYAN | YALNIZ, TEK
- TENHEL ile ...
( Defne ağacı. )
- TENHİYE[Ar.] ile İZÂLE[Ar.]
- TENİN:
"BESLENMESİ" ile/ve/<> DESTEKLENMESİ
( İçeriden. İLE/VE/<> Dışarıdan. )
- TE'NÎS[Ar. < ÜNÛSET] ile TE'NÎS[Ar. < ÜNS] ile TEN'ÎŞ[Ar.]
( Bir sözcüğü, dişil kılma. İLE Alıştırma/alıştırılma, mûnis kılma. İLE Yukarı kaldırma. | Sürçüp düşen kişiye kalkması için dua etme. )
- TENKİDİ[Ar.] değil/yerine/= ELEŞTİRİLİ, ELEŞTİRMELİ
- TENKÎH[Ar. < NİKÂH çoğ. TENKÎHÂT] ile TENKİH[Ar. çoğ. TENKİHÂT]
( Nikâh etme/edilme, nikâh kıyma/kıyılma, evlendirme, evlendirilme. İLE Bir şeyin fazla ve gereksiz bölümlerini çıkartıp düzeltme, ayıklama, arıtma. | Hububatın taşını, toprağını ayıklama. | Me'mur maaşlarından indirme. )
- TENKİH ile TAHRİR
- TENKÎL[Ar. çoğ. TENKÎLÂT] ile TENKÎR[Ar. < NEKR | çoğ. TENKÎRÂT]
( Uzaklaştırma. | Örnek olacak bir ceza verme. | [birini] Tepeleme. İLE Bilinmeyecek, tanınmayacak duruma getirme. | Bir adı, nekre yapma.[Harf-i tarifsiz, elif-lâm'sız kullanma.] )
- TENKİS[Ar. < NÜKS] ile TENKÎS[Ar. < NOKSAN | çoğ. TENKÎSÂT] ile TENKİZ[Ar.]
( Başaşağı etme/edilme. | Boşaltma. İLE Azaltma, kısma, indirme, eksiltme/eksiltilme. İLE Kurtarma. )
- TENKİT[Ar. < NAKT] ile TENKİT[Ar.] ile TENKİD[Ar. < NAKD | çoğ. TENKİDÂT]
( Noktalama. | Tümce içinde, noktalamaları kullanma. İLE Temizleme, fenâsını atma. İLE Bir konuya özgü yazıyı ya da yapıtı, değer bakımından gözden geçirme, eleştirme. )
( ... vs. ... vs. CRITIQUE )
( ... avec ... avec CRITIQUE )
- TENKİT(MUAHEZE) ile ELEŞTİRİ
( Olumsuz eleştiri. İLE Hem olumlu, hem olumsuz olabilir. )
- TENKİT ile SAPTAMA/BELİRTME
- TENKİT ile/ve/<> ŞİKÂYET
- TENKİT[Ar.] ile/değil/yerine/>< TAKDİR[Ar.]
- TENKİT ile/ve/<> TENKIYE[< NAKY]
( Temizleme, fenâsını atma. İLE/VE/<> Ayıklayıp temizleme. | Kalın bağırsağa su verme ve bu iş için kullanılan araç.[HUKNE: Şırınga.][İHTİKAN | Fr. LAVMAN] )
- TENKİT ile VERYANSIN
- TENOR[İt.] değil/yerine/= İNCE SES
- TEN-PEREST[Fars.] ile TEN-PERVER[Fars.]
( Gövdesini, kendini seven. Gövdesine çok dikkat eden. İLE Kendini beslemeye, rahatına düşkünlük. )
- TENREK ile ...
( Memeli bir hayvan. )
- TENS/TRANSKÜTANÖZ ELEKTRİKSEL SİNİR STIMÜLASYONU TRANSCUTANEOUS ELECTRICAL NERVE STIMULATION[İng.] değil/yerine/= DERIDEN ELEKTRİKSEL SİNİR UYARIMI
- TEN[Fars.]/SEL ile/ve/<> TİN/SEL ile/ve/<> TİN
( Ten, tinin zemini olamaz. )
( Giysi tenden, ten de candan habersiz! )
( Nedeni dışarıda olan. İLE Nedeni ve ereği/amacı kendinde olan. )
( Gövdenin dış yüzü, deri, cilt. | Gövde, vucut, beden. İLE/VE/<> İnsanın ve insanlığın toplam değeri, birikimi. )
- TEN/SEL ile/ve/değil/<> TİN/SEL
- TENSÎK[Ar. < NESAK] değil/yerine/= DÜZENLEME, DÜZELTME, YOLUNA KOYMA
- TENSILE STRENGTH[İng.] değil/yerine/= GERILIM GÜCÜ
- TENSILE STRES/TENSILE STRESS[İng.] değil/yerine/= GERILIM DİRENCİ
- TENSILE[İng.] değil/yerine/= GERILIM
- TENSION vs. STRECH
- TENSİP[Ar.] değil/yerine/= UYGUN BULMA, YARAŞTIRMA
- TENSÎR[Ar. < NESR] ile TENSÎR[Ar. < NASRÂN]
( Saçma, serpme. | Nazmı, nesre dönüştürme. İLE Birini Hristiyan yapma. )
- TENTE[İt. < TENDA] değil/yerine/= GÖLGELİK
- TENTENE[yerel]/DANTEL[Fr. < DENTELLE] ile KOPANAKİ[Yun.]
( Her türlü iplikle örülen ya da bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince ve ağ görünümünde örgü. İLE El ile bir tür dantel örmek için kullanılan silindir biçimli araç. | Bu araç üstünde örülen bir dantel türü. )
- TENTENE/DANTEL[Fr. < DENTELLE] ile SUTAŞI
- TENTÜR[Fr.] ile/ve/||/<> TENTÜRDİYOT[Fr.]
( Alkolün bir ya da birden çok bitki üstündeki eritici etkisi sonucu elde edilen sıvı ilâç. İLE/VE/||/<> Mikrop kapmasını önlemek için bir kesik ya da sıyrığa sürülen iyot tentürü. )
( TINCTURE OF IODINE )
- TENVİR[Ar.] değil/yerine/= AYDINLATMA | BİLGİ VERME
- TENYA ile/ve EKİNOKOK
( ... İLE/VE Etoburların gelişmiş dönemlerinde bağırsaklarında yaşayan tenya türü. )
- TENYA ile/ve ZÂT-ÜL-HUFEYRE-İ RE'S[Ar.]
( ... İLE/VE Uzunluğu 20 m. kadar olan bir çşit tenya, şerit. )
- TENZİH/TEŞBİH ile BERZAH
- TENZİH <> BERZAH <> TEŞBİH
( HEM, HEM DE | NE, NE DE )
- TENZİH ile TAKDİS
( Soyutlayarak yüceltme. İLE Somutlaştırarak yüceltme. )
- TENZİH ile/ve TAKYİD/TAKYİT
( Arılama, kusur kondurmama. | Allah'ın tüm kusurlardan uzak olduğuna inanma. İLE Bağlı kılma, kısıtlama, kayıtlama. )
- TENZİH ile TATİL
- TENZİH ile/ve/||/<> TEŞBİH[< SÜBUH]
( [BATI PARADİGMASIYLA] FELSEFE ile BİLİM )
( TEVHİD: SANAT )
( Görünmezlik âlemi. Saflık âlemi. Nezahet, temizlik, paklık. Ayrılama, uzak tutma. İLE/VE/||/<> Görünürlük âlemi. Mânâyı maddede görmek. Asıl değil ama asıl gibi. Benzetme, benzetilme, benzeti. )
( Sırf tenzîhte kalanlar, Küfür'de, sırf teşbîhte kalanlar ise Şirk 'tedir. Tenzîh ile teşbîh arası, yâni "berzah", insânın kendidir. )
( Hz. Musa. İLE/VE/||/<> Hz. İsa. )
- TENZİH ile/ve/> TEŞBİH ile/ve/> TECRİT ile/ve/> TESBİH ile/ve/> TEFRİK
- TENZİH ve/> TE'VİL
- TEŞBİH:
TENZİHSİZ ile/değil/yerine/>< TENZİHLİ
( Şizofrenik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sanat. )
- TENZİHTE, TEŞBİHİ GÖRMEK ile/ve/<> TEŞBİHİ, TENZİHTE GÖRMEK
( İkisi de, birliğe/tevhide getirir. )
- [TENZİH-TEŞBİH ile/ve/> TENZİHTE TEŞBİH, TEŞBİHTE TENZİH] ile/ve/değil/yerine/> HEM TENZİH, HEM DE TEŞBİH | NE TENZİH, NE DE TEŞBİH
- TENZİL[Ar.] ile TENZİH[Ar.]
( İndirme. İLE İndirgeme/benzetme. )
- TENZÎL[Ar. < NÜZÛL | çoğ. TENZİLÂT] ile TENZÎR[Ar.]
( İndirme, azaltma, aşağı düşürme. | Kur'ân-ı Kerîm. İLE Kötü bir haber vererek korkutma. )
- MERKEZCİLİK:
TEO ile/ve/<>/> HOMO ile/ve/<>/> ETNO ile/ve/<>/> GEO ile/ve/<>/> EGO ile/ve/<>/> ECO
- TEOGONİ ile/ve KOZMOGONİ ile/ve ANTROPOGONİ ile/ve ESKATOLOJİ(MEAD)
- TEOKRASİ ile/ve/||/<> ARİSTOKRASİ ile/ve/||/<> MONARŞİ ile/ve/||/<> ANARŞİ
- TEOLOJİ:
ATLAS FELEĞİNİN İÇ BÜKEYİ ile/ve AY FELEĞİNİN DIŞ BÜKEYİNİN ARASI/NDAKİ/LER
- TEOLOJİ/İLÂHİYAT ile METAFİZİK
- TEOLOJİ:
TANRIBİLİM değil DİN BİLİMİ
- TEOLOJİ ile/ve/< KOZMOLOJİ
( Fiziği atlayarak felsefe, kozmolojiyi atlayarak ilâhiyat olmaz! )
- TEOLOJİ ile/ve/||/<>/> METAFİZİK ile/ve/||/<>/> POZİTİVİZM
- TEOLOJİ ile TEOZOFİ ile TEOGONİ
( Tanrıbilim. İLE Tanrı Bilgeliği. )
- TEOLOJİK GÜVENLİK ALANI ile/ve EPİSTEMOLOJİK GÜVENLİK ALANI ile/ve ETİK GÜVENLİK ALANI ile/ve ESTETİK GÜVENLİK ALANI
- TEOREM[Fr.] ile/ve/değil/||/<>/< TEORİ[Fr.]
( Kanıtlanabilen bilimsel önerme. | Mantıksal usa vurma ile kanıtlanan önermenin ya da özelliğin bildirimi. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Kuram. )
( Matematik ya da mantıkta, aksiyomlara ve önceki teoremlere dayanarak kesin olarak kanıtlanmış bir önerme.[Mutlak doğruluğu kanıtlandığından tartışmaya açık değildir.] İLE Bilimsel yöntemle kanıtlanmış, gözlemlerle desteklenen ve geniş bir olgular bütününü açıklayan genel bir çerçeve.[Hipotezden gelişir ve yanlışlanabilir nitelikte olmasına karşın genellikle geniş kabul görür.] )
- TEORİ ile THEORIA
( Varsayımın bir iddia biçimine getirilmesi. İLE Şeyin özünü yakalayacak biçimde bütüne bakmak. )
- KURAM/TEORİ ile/ve ÜTOPYA
( ... İLE/VE Hayalini şekillendirmek/eğitmek. )
( THEORY vs./and UTOPIA )
- TEORİK/NAZARİ değil/yerine/= KURAMSAL
- TEORİSYEN değil/yerine/= KURAMCI
- TEPE TAKLAK (OLMAK)
- TEPE ile ARAFAT
( ... İLE Hacıların, Yakınlık/Yakınlaşma[Kurbiyet] Bayramı'nın arife günü toplandıkları, Mekke'nin doğusundaki tepe. )
- TEPE ile BECRÂ'[Ar.]
( ... İLE Yüksek yer. )
- TEPE ile BUZLUĞAN
( ... İLE Üzerinde buz eksik olmayan, yüksek dağ tepesi. )
- TEPE ile DİKMEN
( ... İLE Koni biçiminde tepe. )
- TEPE ile DORUK/ZİRVE
( HILL vs. PEAK/SUMMIT )
- TEPE ile GERİŞ
( ... İLE Dağların üst bölümü. )
- TEPE ile HÖYÜK
( ... İLE Tarih boyunca türlü nedenlerle, yıkılan yerleşim bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapıt kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe. | Yayvan toprak tepe. )
- TEPE ile KAÛR/KUMUL/ERG/EKSİBE
( ... İLE Çölde, rüzgârın yığdığı kum tepeleri. )
- TEPE ile KURGAN
( ... İLE İlk Çağ'da, mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe. | Tepe biçiminde mezar. )
- TEPE ile TEPELİK
( Bir şeyin en üstteki bölümü. | Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası. | Birinin yanı başı, baş ucu. | Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü. | Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi. | Çokgende ya da çok yüzlüde köşelerden her biri. | İkizkenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası. | Bakışım ekseni bulunan bir eğrinin ya da yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri. İLE Tepesi çok olan (yer). | Bir yapının ya da bir mobilyanın en yukarısına süs olarak yapılan bölüm. | Anadolu'da köylü kadınların kullandıkları, altın ve gümüş paralarla, bazı değerli taşlarla süslü başlık. | Sorguç. )
- TEPE ile/ve YAMAÇ
( ... İLE Dağ ya da tepenin herhangi bir yanı. )
- TEPECİK, STIGMA = İSTİGMA = STIGMATE
- TEPEDEN İNME ile/ve/||/<> SONRADAN GÖRME
- TEPEDEN TIRNAĞA (BOYANMAK)
- TEPEGÖZ ile TEPEGÖZ ile TEPEGÖZ
( Dar alınlı, gözleri saçlarının bittiği yere çok yakın görünen kişi. İLE Dikkatsizce, sağa sola çarparak yürüyen kişi. İLE Medine kurdunun ara konakçısı, tepegözlerin örnek türü olan küçük kabuklu. )
- TEPELEMEK yerine ANLAŞMAK VE/> ANTLAŞMAK
- TEPELEMEK ile TEPELEME
( Ayakları altında ezmek. | Bozguna uğratmak, hırpalamak, yakalamak, basmak, enselemek. | Kıyasıya dövmek. | Öldürmek. İLE Tepe biçimi verecek ya da kenarlarından taşacak kadar olan, taşacak kadar yığmak/dizmek. )
- TEPELİ DALGIÇ = ELMABAŞ
( Dalgıç kuşlarından, başında kara tüylerden bir tepelik bulunan, sazlık göllerde yaşayan bir kuş. )
( PODICEPS CRISTATUS )
- TEPESİ ATMAK değil TAPASI ATMAK
- TEPHİR[Ar.] değil/yerine/= BUHARLAŞ(TIR)MA | BUĞULAMA
- TEPİ = İÇTEPİ
( Bir işi yapmak, harekete geçmek için duyulan ve bireyin engelleyemeyeceği kadar güçlü istek, itki. )
- TEPİK = !TEKME
- TEPİNMEK ile/ve/<> DİDİNMEK
( Ayaklarını hızla yere ya da bir şeye üst üste vurmak. | Öfke ve sevincini açığa vuracak davranışlarda bulunmak. | Gürültü etmek. | Direnmek. İLE/VE/||/<> Çok güçlük çekerek sürekli çalışmak. )
- TEPKİ GÖSTERMEK ile/ve POSTA KOYMAK
- TEPKİ (OLARAK) ile/değil/yerine KATKI (OLARAK)
- TEPKİ:
"ÖZGÜRLÜĞE KARŞI" değil ÖLÇÜSÜZLÜK/KEYFİYET PROPAGANDASINA KARŞI
- TEPKİ (VERMEK) ile/ve/değil/yerine GERİBİLDİRİM
( AKS-ÜL-AMEL ile/ve/değil/yerine ... )
( [not] REACTION vs./and/but FEEDBACK
FEEDBACK instead of REACTION )
- TEPKİ VERMEK ile TEPKİ GÖSTERMEK
( RESPOND vs. REACT )
- TEPKİ ile/ve/değil DEĞERLENDİRME
( [not] REACTION vs./and/but EVALUATION )
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DIŞAVURUM
- TEPKİ ile "KARŞI DURMAK"
- TEPKİ ile/ve/değil TEDİRGİNLİK
- TEPKİ ile/>< TEPKİ BOZUKLUĞU SENDROMU
( ... İLE/>< Beyin rahatsızlıklarıyla birlikte oluşan, tepki ve yanıt verme gibi yetileri aşırı derecede etkileyen bir sendrom. )
( REACTION vs./>< SPATIAL NEGLECT )
- TEPKİ ile TEPKİME
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine TESPİT
( [not] REACTION vs./and/but TO DETERMINE
TO DETERMINE instead of REACTION )
- TEPKİ ile TETİKLENME
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] REACTION vs./and/but ATTITUDE
ATTITUDE instead of REACTION )
- TEPKİ ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] REACTION vs./and/but ATTITUDE
ATTITUDE instead of REACTION )
- TEPKİ ile/değil/yerine/>< YANIT
( "Tepki" mi, yanıt mı?
Restoranın birinde, bir gün, aniden bir hamamböceği belirdi ve orada bulunan bir kadının üzerine çıktı.
Kadın, korkudan çığlık atmaya başladı.
Titreyen seleniyle ve panikle hamam böceğini üzerinden elleriyle atmaya çalışırken zıplamaya başladı.
Onun bu tepkisi bulaşıcı olmuştu, bulunduğu yerdeki kişiler de paniklemişti.
Kadın, sonunda hamam böceğini üzerinden atmayı başardı derken... Başka bir kadının üzerine düştü hamam böceği.
Şimdi aynı şeyleri yaşamak için sıra başka bir kadındaydı.
Garson, hemen imdatlarına koştu.
Bu nöbet değişiminde, bu sefer de hamam böceği garsonun üzerine düştü.
Garson, dimdik durdu, kendini toparladı ve gömleğindeki hamam böceğinin davranışlarını gözlemledi.
Kendine yeterince güvendiğini gördüğünde, hamam böceğini parmaklarıyla tutarak, restorandan dışarı çıkardı.
Curcunayı izlerken, zihnimde birkaç düşünce oluştu ve merak etmeye başladım. Kadınların bu tiyatral, abartılı hareketlerinden hamam böceği mi sorumluydu?
Eğer öyleyse neden garson rahatsız olmadı?
Durumu, mükemmele yakın bir biçimde, hiçbir kargaşa çıkarmadan çözümledi ve çözdü.
Buna neden olan, hamam böceği değildi. Hamam böceğinin neden olduğu rahatsızlığı o kadınların giderebilecek beceriyi göstermemesiydi. Onları bu denli rahatsız eden buydu.
Fark ettim ki, babamın, karımın/kocamın ya da patronumun bağırması değildi beni rahatsız eden. Bana bağırmalarıyla başlayan rahatsızlığımla başa çıkamamam ya da başa çıkmaya çalışmamamdı.
Yoldaki trafik değildi beni rahatsız eden. Trafik sıkışıklığıyla oluşan sıkıntılı durumu çözemeyecek olmamdı.
Yaşamımdaki kargaşayı yaratan neden, sorunun kendinden çok benim ona verdiğim tepkiydi.
Öyküden çıkarılabilecek bazı dersler:
Anladım ki, yaşamdaki olaylara doğrudan ve ani tepki vermemeliyim. Onun yerine, olaylara ve durumlara yanıt vermeliyim.
Kadınlar, hamam böceğine tepki verirken, garson ise yanıt verdi.
Tepkiler, içgüdüsel olarak gösterilen "davranışlarken", yanıtlar ise etraflıca düşünülerek oluşturulmuş tutumlardır.
YAŞAMI anlamanın çok daha iyi ve kolay yolu.
MUTLU olan biri, yaşamındaki her şeyin yolunda olmasından dolayı mutlu değildir.
MUTLU olmasının nedeni, yaşamındaki olaylara karşı tutumunun gereken ve isabetli olmasıdır. )
( [not] REACTION vs./but/>< RESPONSE
RESPONSE instead of REACTION )
- [ne yazık ki]
"TEPKİ" ile/değil/></< YANIT VEREMEMEK
( Yanıt veremeyen, tepki verir. )
- TEPKİME/REAKSİYON HIZI ile TEPKİME/REAKSİYON MEKANİZMASI
( Kimyasal tepkimenin gerçekleşme hızı. İLE Kimyasal tepkimenin adım adım gerçekleşme yolu. )
- TEPKİSELLİK ile/değil/yerine İKNÂ
- TEPKİSELLİK ile/ve/değil/yerine İNANDIKLARINDAN VAZGEÇMEMEK
- TEPKİSELLİK ile/ve/değil/yerine SICAĞI SICAĞINA
- TEPKİSİZLİK ile/ve/<> HAZIR-YANITLI OLAMAMA KAYGISI
- TEPKİSİZLİK ile/ve/değil/||/<>/< SİLAHSIZLANMA
- TEPSERMEK = KURUYUP ÇATLAMAK
- TEPSİ ile/değil EVSECEK
( Fincan, tabak, bardak vb. şeyleri taşımaya yarayan, derinliği olmayan, türlü büyüklükte düz kap. | İçinde börek, tatlı vb. pişirmeye yarayan, az derin, geniş, düz kap. | Bu kap biçiminde olan. | Bir kabın alabileceği miktarda olan. İLE/DEĞİL Tahılın taşlarını ayıklamakta kullanılan, budaksız ağaçtan yapılmış az kenarlı tepsi. )
- TEPSİ ile SİNİ
- TER KOKUSU ile KOLTUKALTI KOKUSU
( Koku koltukaltından geliyorsa, "koltukaltın kokuyor" ya da "koltukaltından koku geliyor" demek gerekir. "Kokuyosun!" ya da "Ter kokuyosun! / Terlemişsin sen!" denilmez! )
( PERSPIRATION SMELL/STINK vs. ARMPIT SMELL/STINK )
- TER KOKUSU ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TEN KOKUSU
- TER TER (TEPİNMEK)
( "Direnmek, istememek, inat etmek, sinirlenmek" )
- ter.[Lat. < TERE] değil/yerine/= SÜR, OV
- -TER[Fars.] ile TER[Fars.]
( Üstünlük[Tafdîl] ve abartı[mübalaga] ilgeci[edatı] olarak sözcüklerin sonuna gelir. [MÜŞKÜL-TER: (en/pek/çok) Müşkül. | NAZİK-TER: (Daha/en/pek/çok) Nazik.] İLE Yaş, ıslak, nemli. | Taze. )
- TERK ile/ve/> HAYIR
( Güç ve hayırlar herkes içindir ve isteyen herkese hazırdır. )
( Dıştaki hiçbir şey bir değer ifade etmediği ve gönül her şeyi terk etmeye hazır olduğu zaman, zihinsel olgunluk düzeyine ulaşılmış demektir. )
( Power and grace are for all and for the asking.
A level of mental maturity is reached when nothing external is of any value and the heart is ready to relinquish all. )
( ABANDONMENT/FORSAKE/RENOUNCE/LEAVE vs./and/> NO )
- TERÂHÎ[Ar. < RAHVET] ile TERÂ'İ[Ar.]
( Gevşetme. Bir işte gevşeklik gösterme. | Geri çekilme, geri durma. | Gecikme. İLE Otlama, çayıra çıkma. )
- TERAKKİ[< RAKY] ile ...
( YUKARI KALKMA, YÜKSELME | İLERLEME | HALLERDE, MAKAMLARDA, BİLGİLERDE İLERLEME )
- TERAKKİPERVER[Ar. + Fars.] değil/yerine/= İLERİCİ
- TERÂKKUS[Ar. < RAKS] ile TERÂKUS[Ar. < RAKS]
( Durmadan, aşağı inip yukarı çıkma. | Dans etme. İLE Dans etme. [bkz. TELÂUB] )
- TERÂKÜM[Ar. < RÜKM] değil/yerine/= BİRİKME, YIĞILMA, TOPLANMA
- TERAPİ/THERAPY[İng.] değil/yerine/= SAĞALTIM
- SAĞALTIMLAR'I/TERAPİLER('İ)
- TERAS/LAMA[Fr.] değil/yerine/= SEKİ/LEME
- TERATOLOJİ ile ...
( Ucubeleri inceleyen bilim dalı. )
- TERAZİ ile KABBÂN[Ar.] (KEPAN[Fars.])
( ... İLE Büyük terazi. )
- Terazi ile TERAZİ
( Burç. İLE Ölçme/tartma aleti. Bir kolun iki ucuna asılı iki kefeden oluşan tartı, mizan. | İp cambazlarının dengeyi sağlamak için kullandıkları uzun sırık. | Gövdenin, asılarak ya da dayanarak yere paralel bulunduğu denge duruşu. )
- TERAZİ ile TÎR-İ TERÂZÛ
( ... İLE Terazi kolu. )
- TERBİYE(EĞİTİM) ile/ve/> TÂLİM(ÖĞRETİM/ALIŞTIRMA) ile/ve/> TE'DİB(EDEB)(DAVRANIŞ/TUTUM)
( Davranış-eylem. İLE/VE Düşünce-bilgi. VE/> Terkib. )
( Göze dayanır. İLE/VE Kulağa dayanır. VE/> Davranıştır. )
( İyi-kötü. İLE/VE Doğru-yanlış. VE/> Güzel. )
( Örnek gerektirir. İLE/VE Bilen/hoca gerektirir. VE/> "Kişi kendin bilmek", haddini bilmek gerektirir. )
( Her yerdedir. İLE/VE Belirli bir yerdedir. VE/> Her yer ve zamandadır. )
( Bütüncüldür. İLE/VE Sıradüzenseldir. VE/> Estetiktir. )
( Kalb-i selîm. İLE/VE Akl-ı selîm VE/> Zevk-i selîm. )
( TO TRAIN vs./and PRACTICE/EXERCISE/DRILL and/> MANNER
Behaviour-action. VS./AND Idea-knowledge. AND/> Compound.
Base on eye. VS./AND Base on ear. AND/> Behaviour.
Good-bad. VS./AND Right-wrong. AND/> Beautiful.
Needed example. VS./AND Needed teacher. AND/> To know the self.
Everywhere. VS./AND Define place. AND/> Everywhere and anytime.
Integral. VS./AND Hierarchical. AND/> Aesthetical. )
- TERBİYE ETMEK:
ÇOCUKLARIMIZI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİMİZİ
- TERBİYE ETMEK değil/yerine/= EĞİTMEK
- TERBİYE[< RÜBÜV, RUBUBİYET/RAB] ile ...
( BESLEYİP BÜYÜTME | EĞİTİM | GÖRGÜ | ALIŞTIRMA | HAFİF CEZALANDIRMA | TAVSİYE; KAYIRMA, KORUMA | Bazı yemeklere konulan limon, sirke, salça gibi şeyler. )
- TERBİYE[< RÜBÜV] ile TELBİYE
( Besleyip büyütme, beslenip büyütülme. | Eğitim. | Görgü. | Alıştırma. | Hafif cezalandırma. | Bazı yemeklere konulan limon, sirke, salça gibi şeyler. | Alıştırma.[hayvan] | Tavsiye, kayırma, koruma. İLE Hac sırasında hacıların "lebbeyk Allahümme lebbeyk" demesi. )
- TERBİYE[< RÜBÜV) ile TA'LÎM[< İLM]
( Besleyip, bütütme; Eğitim; Görgü; Alıştırma; Bedeni eğitmek. İLE Aklı eğitmek, öğrenme, öğretim. )
- TERBİYE ile/ve/||/<> TASFİYE ile/ve/||/<> TEZKİYE
- TERBİYE ile TERBİYE
( Besleyip büyütme. | Beslenip büyütülme. | Eğitim. | Görgü. | Alıştırma. | Hafif cezalandırma. | Tavsiye. | Kayırma, koruma. İLE Bazı yiyecekleri pişirmeden önce limon, salça gibi soslarda bekletme. )
- TERBİYE ve/<> TEZKİYE
( Aklı. VE/<> Kalbi. )