
Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
SA... ~ SU...
İLE BAŞLAYAN SÖZCÜKLERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
- s.a.[Lat. < SECUNDUM ARTEM] değil/yerine/= SANATIN GEREKTİRDİĞİ BİÇİMDE, SANATINIZA GÖRE
- SÂ' ile SÂ' ile SAA/SİA[Ar. < VÜS'AT] ile -SÂ[Fars.] ile -SÂ/Y[Fars.]
( S harfinin Arapça adı. İLE Bin dirhemlik bir hubûbat ölçeği. İLE Genişlik, bolluk. | Güç, takat. İLE Benzetme edatı olan "âsâ"nın hafifletilmişi.[ANBER-SÂ: Anber gibi. | GAYR-SÂ: Gayır gibi.] İLE "süren/sürücü" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[CEBHE-SÂ: Yüz süren. | CEBÎN-SÂ/Y: Alın süren.] )
- ŞAAŞA/LI ile ŞAH ŞAHA/LI
- SÂAT[Ar. çoğ. SÂÂT] ile SÂÂT[Ar. < SÂAT]
( Saat. | Zaman, vakit. | Belirli/muayyen vakit. | Kıyâmet. İLE Saatler. )
- ŞA'B[çoğ. ŞUÛB] ile ŞÂB/ŞÂBB[Ar. < ŞEBÂB | çoğ. ŞÜBBÂN] ile ŞÂB[Fars.]
( Cemaat, taife, kabile. | Kızıldeniz'den çıkarılan dallı budaklı taşlar. | Bölünmüş, parçalanmış şey. | Kafatasındaki çatlaklık. İLE Genç, delikanlı; yiğit. İLE Şap. )
- SABA[Ar.] ile SABA
( Türk müziğinde, bir bileşik makam. İLE Kaba-saba. )
- SABAH RÜZGÂRI değil SABÂ RÜZGÂRI
- SABAHA KARŞI değil SABAHA DOĞRU
- SABAHÎ değil SABÂ MAKAMI
- SABAHTAN/DEMİNDEN ...):
"... BELLİ" değil ... BERİ
- SABAN/PULLUK[Rusça PLOUG] ile SAPAN
( Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı. İLE ... )
( NEVCER ile ... )
( GIBÂZ ile ... )
( PLOUGH ile ... )
( ARATRUM ile ... )
( ARATRO con ... )
( AROTRON ile ... )
( PELEUGH ile ... )
- SABBÂR[Ar. < SABR] ile SABBÂR[Ar.]
( Atlas çiçeği, kaktüs. | Mısır/Frenk inciri. İLE Çok sabırlı, sabrı çok olan. )
- SABG[Ar.] ile SÂBİG/A[Ar.] ile SÂBIK[Ar. < SEBK]
( Boyama/boyanma. | Bazı bitki köklerine ispirto, eter gibi şeyler karıştırılarak yapılan ilâç. İLE Tam, uzun, ayrıntılı/tafsilâtlı. İLE Geçici, geçen, geçmiş. | Şimdikinden bir önce memurlukta bulunmuş olan. | İleride bulunan, zamanca/rütbece önde bulunan. )
- SÂBİ' ile SABÎ
( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. )
- SÂBİ'[Ar.] ile SÂBİ'/SÂBİA[Ar.] ile SABÎ[Ar. çoğ. ASBİYE, SIBYÂN, SIBVÂN, SABYE, SIBYE, SUBYE] ile SABÎH[Ar.]
( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Yedinci. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE ... )
- SABÎH[Ar. < SUBH] ile SÂBİH[Ar. < SİBÂHAT]
( Güzel, şirin, lâtif. İLE Yüzen, yüzücü. )
- SÂBÎHA[Ar. < SİBÂHAT] ile SÂBİHÂT[Ar. < SÂBÎHA]
( Gemi. İLE Gemiler. | Yıldızlar. | İmanlıların ruhları. )
- SÂBIK[Ar.] ile SÂDIK[Ar.]
( Önceki. İLE Sadakatli. | Doğru, gerçek. )
- SÂBIKAN[Ar.] ile SÂBIKÎN[Ar. < SÂBIK]
( Daha önce, bundan önce. İLE Geçmişler, önce gelmiş olanlar. )
- SABİM/HEALTH INFORMATION COMMUNICATION CENTER[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK BİLGİ İLETİŞİM MERKEZİ
- SABIN değil SABUN
- SABIR ile SABR-I ANİLLAH
- SÂBİT[Ar. < SEBÂT, SÜBÛT] ile Sâbit[Ar.]
( Hareketsiz, kımıldamayan, yerinde duran. | İspat edilmiş, anlaşılmış. İLE Ünlü Türk şairlerindendir.[ö. 1716, h. 1124] )
- SABİT ile/ve/değil/yerine/||/<> SÂDIK
- SABİT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SADIK
- SABİT/LİK ile/ve/||/<>/> SAĞLAM/LIK / BERK/LİK
- SABRI SINAMAK ile/ve/ne yazık ki/||/<> SABRI ZORLAMAK
- SABUN ile/değil SABUNTAŞI
( ... İLE/DEĞİL Terzilerin, kumaşı işaretlemek için kullandıkları, yeşilimsi ya da beyaz renkli, sertliği 1° olan magnezyum silikat. )
- SABUN ile/ve ŞAMPUAN
( Sabun ile ilgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
( )
( BERHÛH ile/ve ... )
( SOAP vs./and SHAMPOO )
- SAÇ ile/değil SAC ile/değil SAÇ
( Baş derisini kaplayan kıllar. İLE Yassı demir çelik ürünü. | Bu nesneden yapılmış dışbükey pişirme aracı. | Sactan yapılmış olan. İLE Kuyrukluyıldız çekirdeğini saran, ışıklı gazyuvarı. )
- SAÇAK ile SAÇAK
( Bazı giyim eşyalarında ya da döşemeliklerde, kumaş kenarlarına dikilen, süslü iplikten püskül. | Kenarlardaki iplik püskülü. İLE Bir yapının herhangi bir bölümünü, güneş ve yağmurdan koruması için, o bölümden dışa taşkın ve altı boşta olarak yapılan örtü. İLE Bir gaz ortama yerleştirilen ve yüksek bir gizilgüç verilen bir nesnenin yüzeyinde oluşan ışık olayı. )
- SAÇAK ile SAYVAN[Fars.]
( ... İLE Güneşten, yağmurdan korunmak için ya da süs olarak, bir şeyin üzerine çekilen, dam saçağı gibi düz ya da eğilimli örtü. | Evlere bitişik, önü açık, direkler üzerine oturtulmuş, üzeri örtülü yer. | Kulak kepçesi. )
- SAÇMA-SALAK değil SAÇMA-SAPAN
- SAÇMA ile "SAKAT"
- SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR:
BİÇİMSİZ ile/ve/||/<> BELİRSİZLİK ile/ve/||/<> SALDIRI ile/ve/||/<> KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA ile/ve/||/<> TARTIŞMALI NEDEN ile/ve/||/<> İSTATİSTİKSEL HATA ile/ve/||/<> ŞAŞIRTMA ile/ve/||/<> YETKEYE BAŞVURMA ile/ve/||/<> DUYGULARA BAŞVURMA ile/ve/||/<> KIYASLAMA HATALARI ile/ve/||/<> SINIFLANDIRMA HATALARI
( BİÇİMSİZ SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR
( INFORMAL FALLACIES vs./and/||/<> FALLACIES )
BELİRSİZLİK SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: GÖNDERMELİ ile/ve/||/<> VURGULAMA ile/ve/||/<> ÇOK ANLAMLILIK
( FALLACY OF: EQUIVOCATION vs./and/||/<> ACCENT vs./and/||/<> AMPHIBOLY )
SALDIRI SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KARALAMA ile/ve/||/<> NİTELİKSEL ile/ve/||/<> "SEN / SEN DE ..." ile/ve/||/<> DOLDURUŞA GETİRME
( ARGUMENT AGAINST THE MAN vs./and/||/<> CIRCUMSTANTIAL AD HOMINEM vs./and/||/<> FALLACY OF "YOU / YOU ALSO" vs./and/||/<> POISONING THE WELL )
KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KISIR DÖNGÜ ile/ve/||/<> İLGİSİZ AMAÇ ile/ve/||/<> İLGİSİZ SONUÇ ile/ve/||/<> İDDİAYI ZAYIFLATMA ile/ve/||/<> KONUYU SAPTIRMA
( BEGGING THE QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF IRRELEVANT PURPOSE vs./and/||/<> IRRELEVANT CONCLUSION vs./and/||/<> FALLACY OF STRAW-MAN vs./and/||/<> FALLACY OF RED HERRING )
TARTIŞMALI NEDEN SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YANLIŞ NEDEN ile/ve/||/<> ÖNCESİNDE ile/ve/||/<> ORTAK ETKİ ile/ve/||/<> GÖZDEN KAÇIRILABİLİR NEDEN ile/ve/||/<> YANLIŞ YÖN ile/ve/||/<> KARMAŞIK NEDENLER
( FALLACY OF FALSE CAUSE vs./and/||/<> FALLACY OF "PREVIOUS THIS" vs./and/||/<> JOINT EFFECT vs./and/||/<> GENUINE BUT INSIGNIFICANT CAUSE vs./and/||/<> WRONG DIRECTION vs./and/||/<> COMPLEX CAUSE )
İSTATİSTİKSEL HATA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YETERSİZ ÖRNEK ile/ve/||/<> TEMSİL ETMEYEN ÖRNEK ile/ve/||/<> YANLIŞ BENZETME ile/ve/||/<> YOK SAYMA ile/ve/||/<> SÜMEN ALTI ile/ve/||/<> KUMARBAZ
( FALLACY OF INSUFFICIENT SAMPLE vs./and/||/<> UNREPRESENTATIVE SAMPLE vs./and/||/<> FALSE ANALOGY vs./and/||/<> SLOTHFUL INDUCTION vs./and/||/<> FALLACY OF SLANTING vs./and/||/<> GAMBLER'S FALLACY )
ŞAŞIRTMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: DEVEDE KULAK ile/ve/||/<> YA SİYAH, YA BEYAZ ile/ve/||/<> KANITLAMA ZORUNLULUĞU ile/ve/||/<> FELÂKET ÇIĞIRTKANLIĞI ile/ve/||/<> İMÂLI SORU ile/ve/||/<> ÇOK SORULU ile/ve/||/<> SINIRLI SEÇENEK
( FALLACY OF THE BEARD vs./and/||/<> BLACK OR WHITE FALLACY vs./and/||/<> ARGUMENT FROM IGNORANCE vs./and/||/<> FALLACY OF SLIPPERY SLOPE vs./and/||/<> COMPLEX QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF MANY QUESTIONS vs./and/||/<> FALLACY OF LIMITED CHOICES )
YETKEYE BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: BİR BİLENE SORMA ile/ve/||/<> YETERSİZ KAYNAK ile/ve/||/<> İNANCA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ORTAK TUTUMA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ÖBEK BASKISI ile/ve/||/<> YARARCI ile/ve/||/<> BEĞENDİRME ile/ve/||/<> DAYATMA ile/ve/||/<> İÇİNDEKİ DEĞİL DIŞINDAKİ(ZARF-MAZRUF) ile/ve/||/<> GENETİK
( ARGUMENT TO AUTHORITY vs./and/||/<> FALLACY OF UNQUALIFIED SOURCE vs./and/||/<> APPEAL TO BELIEF vs./and/||/<> APPEAL TO COMMON PRACTICE vs./and/||/<> BANDWAGON, PEER PRESSURE vs./and/||/<> PRAGMATIC FALLACY vs./and/||/<> APPEAL TO PERSONAL INTERESTS vs./and/||/<> FALLACY OF "IS" TO "OUGHT" vs./and/||/<> STYLE OVER SUBSTANCE vs./and/||/<> GENETIC FALLACY )
DUYGULARA BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: TEHDİT ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> ÖNYARGILI DİL ile/ve/||/<> MAZERET
( ARGUMENT FROM FORCE vs./and/||/<> ARGUMENT TO PITY vs./and/||/<> PREJUDICIAL LANGUAGE vs./and/||/<> FALLACY OF SPECIAL PLEADING )
SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> HATALAR
( FALLACIES vs./and/||/<> MISTAKES/WRONGS )
KIYASLAMA HATALARI: GENELLEŞTİRME ile/ve/||/<> ÖZELLEŞTİRME
( FALLACY OF CONVERSE ACCIDENT vs./and/||/<> FALLACY OF ACCIDENT )
SINIFLANDIRMA HATALARI: BÜTÜNLEME ile/ve/||/<> İNDİRGEME
( FALLACY OF COMPOSITION vs./and/||/<> FALLACY OF DIVISION ) )
- SÂD/SÂDD[Ar. < SEDD] ile SÂD ile SA'D ile SAD ile SAD[Fars.]
( Kapayan, örten. | Aksu, göz perdesi. İLE Göz ağrısı/hastalığı. İLE Kutluluk. | Uğur. | Kutlu, uğurlu.[SA'D-ÜD-DÎN/SÂDETTİN: Dini uğurlu, kutlu kılan.] İLE Osmanlı ve Arap abecesinin onyedinci harfidir.[ebced hesabında 90 sayısının karşılığıdır] İLE Yüz/100. )
- SADAKALLÂHU[Ar.] ile SADAKA BİHİ[Ar.]
- SADAKAT[Ar. < SADAKA]["ka" uzun okunur] ile SADÂKAT[Ar. < SIDK]
( Sadakalar. | Müslümanların ellerinde bulunan ve fakirlere/düşkünlere verilen üç maldan biri. İLE Dostluk, içten bağlılık, vefâlılık. Doğruluk, yürek doğruluğu. )
- SADÂKAT ile/değil/yerine SAF BAKIŞ
- SADÂRET ile/||/<> SADRAZAM
( Başbakanlık. İLE/VE/||/<> Başbakan. )
- SÂDE[Ar. < SEYYİD] ile SÂDE[Ar. < SÂDEC/SÂZEC]/YALIN[Ar.]
( Seyyidler. İLE Düz, basit, yalın, gösterişsiz. | Süssüz. | Karışıksız, katkısız. | Derin düşünemeyen, bön, saf adam. | Yalnız, ancak. | Arasına, içine peynir vb. konulmamış hamur. )
- SADE ile/ve/değil/yerine/||/<> SADECE
- SADECE ..." ile "SALT ..."
- ŞÂDÎ[Ar. < ŞEDÂ] ile ŞÂDÎ[Fars.]
( Mahkeme hademesi, mübaşir. | Zamanında, sultan sarayına odun götüren yeniçeri, odun ambarı memuru. | Nağme ile şiir okuyan. | İlimden, edebiyattan payı olan. | Torba oğlanı, Acemi Ocağı neferi. İLE Memnuniyet, sevinçlilik, gönül ferahlığı. )
- SADIR ile SÂDIR
( Göğüs/sine. | Yürek/kalp. | Kazaskerlere verilen san. | Sadrazam sözcüğünün, kısa söylenişi. İLE Çıkan, görünen. )
- SADRAZAM TORUNU değil SADRAZAM'IN SOL TAŞAĞI
- SAF ile/ve/< SADE[Fars. < SÂZEC]
( Bir maddenin, kavramın ve/ya da ...'nın kendi özünden/doğasından uzaklaşmadığı kadar ve dışarıdan etkilenmediği derecede bulunduğu hal. İLE/VE Bir maddenin ve/ya da kavramın etkilendiği dış faktörlerin olabildiğince alt seviyede/kıvamda tutulup, fazlalılığa/aşırılığa/lükse gitmeme/kaçmama hali. )
( Sadelikten şaşmamak doğrudur. )
( Saflaşın, dikkatli ve uyanık olun, hazır bulunun. )
( Be pure, be alert, keep ready. )
( PURE vs./and SIMPLE )
- SAF ..." ile/ve/<> "SADECE ..."
- SAF ile SÂF
- SAF ile/ve/değil/||/<> SAFA YATAN
- SAF ... değil SALT ...
- SAFARİ ile SAFARİ
( Afrika'da yapılan doğal yaşam ve hayvanlar gezisi. İLE Kedi. )
- SAFDİL[Fars.] ile/= SAFDERUN[Fars.]
( Kolayca aldatılan. )
- SAFF[Ar. çoğ. SUFÛF] ile SÂF[Ar.]
( Dizi, sıra. İLE Sade, arı, katıksız. | Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen. )
- SAFHINI BELİRLEMEK/BİLMEK ile/ve SAF OLMAK/KALMAK
- ŞÂFİ'[Ar. < ŞEFÂAT] ile ŞÂFÎ[Ar. < ŞİFÂ] ile ŞÂFİÎ[Ar.] ile ŞÂFİÎ[Ar.]
( Şefaat eden, hatalı kişinin affı için araya girip yalvaran. İLE Hastayı iyi eden, şifa veren. | Yeter görünen, kifâyet eden. İLE İmam-ı Şâfiî mezhebinden olan kişi. İLE Dört mezhepten birinin imamı olan kişi. [İdris][Hicrî: 150 - 204] )
- SÂFİL[Ar.] ile SÂFİL[Ar.]
( Aşağı, alçak. İLE Çökelek, tortu. )
- SÂFİR[Ar. < SEFER | çoğ. SÜFFÂR] ile SAFÎR[Ar.]
( Yola çıkmaya hazır, yolcu. | Yazıcı, kâtip. İLE Islık. | İnce, güzel ses. | Islığımsı ses. | Gök yakut. )
- SAFİYET ve/||/<> SAMİMİYET
- SAFRA[İt.] ile SAFRA
( Gemileri ve her boyda deniz aracını, dengede tutmak istenilen su düzeyine kadar batırabilmek için, dip bölümlerine konulan ağırlık. | Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek ya da inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık. | Sıkıntı, tedirginlik, rahatsızlık veren kişi. İLE Öd. )
- SÂF/SAFF[Ar. çoğ. SUFÛF] ile SÂF/SÂFÎ[Ar. < SAFÂ, SAFVET] ile SAFH[Ar.]
( Dizi, sıra, camide cemaatin sırası. İLE Temiz, katkısız, karışık olmayan, halis. | Bön, kolay aldanabilen, kurnazlığa aklı ermeyen. İLE Yüz çevirme. | Affetme, suç bağışlama.[AFV] )
- ŞAFT[İng. SHAFT] ile ŞAFT
( Bir makinenin dönme hareketini, öteki parçalara aktaran ve ucuna dişli çarklar, tekerlekler ya da pervane bağlanan demir mil. İLE Bilardoda, ıstaka çeşidi. )
- SAFV[Ar.] ile SAFVET[Ar.]
- SAĞ/SOL BEYİN değil SAĞ/SOL YARIMKÜRE
- SAĞ SALİM değil/yerine/= SAĞ SAĞLAM/SAĞ ESEN/ESENLİKLE
devamı için burayı tıklayınız...
- ŞE / BİŞEY/BİŞE/BİŞİ/BİŞİY değil ŞEY / BİR ŞEY
- SE[Ar.] ile SE[Ar.]
( Osmanlı abecesinin beşinci harfi. | Ebced hesabında 500 sayısının karşılığıdır. İLE Üç. | Tavla zarının üzerindeki üç nokta [PENC Ü SE: Beş ve üç.]. )
- SEÂBÎB[Ar.] ile SEÂBÎB[Ar. < SU'BÛB]
( Salya. İLE Saf su akan yerler. )
- SEARCH ENGINE OPTIMIZATION(SEO) ile/ve/||/<> SEARCH ENGINE MARKETING(SEM)
- SEB/SEBB[Ar.] ile SEB'[Ar.]
( Sövme, sövüp sayma. İLE Yedi/7. )
- SEB'A[Ar.] ile Sebâ[Ar.] ile SEBBÂH[Ar. < SİBÂHAT]
( Yedi/7. İLE Hz. Süleyman'ın eşi/zevcesi Belkîs'in, Yemen'de, hükmü altında bulundurduğu mâmur olan şehri. İLE Suda yüzen, yüzücü. | Yüzgeç. )
- ŞEB'ÂN[Ar. < ŞİB | çoğ. ŞİBÂ'] ile ŞEBÂN[Fars.]
( Tok, doymuş. [Fars. SÎR] İLE Geceler. )
- ŞEBB[Ar.] ile ŞEB[Ar.]
( Şap. İLE Gece. )
- SEBB[Ar.] ile ŞETM[Ar.]
- SEBEP ile SEBEB-İ HİKMET
- SEBÎ[Ar. çoğ. SEBÂYÂ] ile SEB'Î[Ar.]
( Savaşta esir düşen. İLE Yedi sayısıyla ilgili olan. | Yedi günde bir gelen sıtma. )
- SEBİL ile/ve SERSEBİL
( ... İLE/VE Sadece su akıtılır. [Sadece suyun sesini dinlemek ve konuşulanların duyulmamasını sağlamak için] )
( Kutsal günlerde, karşılık beklemeden, hayır için dağıtılan içme suyu. | Genellikle camilere bitişik, özel bir biçimde yapılmış, karşılık beklemeden, hayır için içme suyu dağıtılan taş yapı. | Meyankökü şerbetini, bir hayır için dağıtma. | Büyük cadde. İLE Tatlı ve hafif su. | Cennette, bir çeşmenin adı. )
- SEBK[Ar.] ile SEBK[Ar.]
( İleri geçme, ilerleme, vâki olma. | Koşuda kazanan hayvan. İLE Bir şeyi eritme, kalıba dökme. | İbârenin tarz ve tertîbi. | Yargılama sonucunda edinilen kanaatin karara yazılması. )
- SEBT[Ar.] ile SEBT[Ar.]
( Yazma, kaydetme, deftere geçirme. İLE Cumartesi. )
- SEBÛ'[çoğ. SİBÂ'] ile SEBÛ[Fars.] ile SEBÛH[Ar. < SİBH]
( Yırtıcı hayvan. İLE Testi. | Şarap kabı. İLE Yüzgeç. )
- ŞEC ile ŞECC
( ... İLE Geminin, denizi yararak yol alması. )
- ŞECÂAT[Ar.] ile ŞECCÂT[Ar. < ŞECCE]
( Haksızlığa karşı olan öfke. | Yiğitlik, yüreklilik. İLE Başta ve yüzde oluşturulan yaralar. )
- ŞECERE[Ar. çoğ. ŞECERÂT] ile ŞECÎR[Ar.]
( Soyağacı. | Atların soyunun yazılı olduğu çizelge. | Küçük ağaç, tek bir ağaç. | Olgun insan./İnsan-ı Kâmil. İLE Kısa, küçük ağaç. )
- ŞECERE-İ TÛBA/İLLİYÎN ile ŞECERE-İ ZAKKUM/SİCCÎN
- SEÇME ... ile/değil SEÇMELİ ...
- SEDÂ ile/ve/||/<>/> SEDÂ-Yİ PESÎN
( İnsan sesi. İLE/VE/||/<>/> En son sedâ/selen. )
- SEDEF KABUKLULAR ile SERT KABUKLULAR
( Salyangoz, istiridye gibi. İLE Kitin kaplı böcekler. [Hamam böceği, bok böceği gibi.] )
- SEDÎD[Ar. < SEDÂD] ile SEDÎD[Ar.] ile ŞEDÎD[Ar.]
( Doğru, hak. İLE [anatomide] Kapak. İLE Yeğin, şiddetli. )
- SEDÎL[Ar. çoğ. SEDÂİL] ile SEDÎR[Ar. < SADR]
( Askı, perde, zar, örtü. İLE Odanın baş tarafına konulan döşenmiş kerevet. | Karyola. )
- SEDİR[Ar. < ŞADR] ile SEDİR/DAĞSERVİSİ
( Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan. İLE Kozalaklılardan, boyu 40 m. kadar olabilen ve kerestesi, yapı işlerinde kullanılan bir orman ağacı. )
- SEDİR ile SEKİ
- SEDN[Ar. çoğ. SEDÂİL] ile SEDN[Ar.]
( Puthane. | Tapınak. İLE Gövde örgenlerinin anormal biçimde gelişmesi. )
- SEFÂ ve/||/<>/> SEFÂLET
- SEFER[Ar. çoğ. ESFÂR] ile SEFER[Ar. çoğ. ESFÂR]
( Arabî ayların ikincisi.[yılbaşının Muharrem olması itibariyle] İLE Yolculuk. | Savaşa gitme. | Savaş. | Askerin savaş durumunda ya da savaşa hazır bulunması durumu. | Kere, kez, defa. | Üç gün, üç gece süren yolculuk. | En az üç gün ve üç gecelik bir yere gitmek üzere, bulunulan yer sınırından çıkmak. | Kalbiyle hak rızasına yürüyen. | Gönlün, Allah'a yönelişi. )
- SEFER ile/ve SEFERÂN
( Arabî ayların ikincisi.[yılbaşının Muharrem olması itibariyle] İLE Muharrem ve Sefer ayları. )
- ŞEFİK[Ar.] değil/yerine/= SEVECEN
- SEFİL ile SEFÎH
- SEFİL ile SEFİR
- ŞEFKÂT >< ŞEHVET
- ŞEFKÂT değil/yerine/= SEVECENLİK
- ŞEFKÂTLİ/MÜŞFİK[Ar.] değil/yerine/= SEVECEN
- ŞEGAF["ga" uzun okunur] ile ŞEGAF[Ar.]
( Kalp zarı. İLE Delicesine sevme. )
- SEĞİRDİM ile SEĞİRME
( Yaya koşusu. | Top atıldığında, kundağın geri tepmesi. | Değirmene su veren oluğun eğimi. İLE Hafif kımıldama ve daha çok, gövdenin bir yerinde, deri ile birlikte derinin hemen altındaki kasların hafifçe oynaması. )
- PARÇA/SEGMENT[İng.] ile/ve/değil/||/<> SEKME/TAB[İng.]
( Bölüm. | Kesit. | Parça. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bölüm. )
- ŞEHÂDET ile/ve ŞEFAAT
- SEHER[Ar. çoğ. ESHÂR] ile SEHER[Ar.]
( Tan yeri ağarmadan biraz önceki zaman. İLE Uykusuzluk, gece uyumama hastalığı. )
- SEHER ile SEHER-İ ÂMME
- SEHM[Ar. çoğ. SİHÂM] ile SEHM[Ar.]
( Ok. | Yay. | Aksiyon, hisse bedeli. | Pay, hisse, kısım. | [tomruklarda] Eğrilik payı. İLE Korku, dehşet. )
- ŞEHNÂZ[Fars.] ile ŞEHNÂZ[Fars.]
( Makam. İLE Kişi/ye. )
- ŞEHR[çoğ. EŞHÜR, ŞÜHÛR] ile ŞEHÎR[Ar. < ŞÖHRET] ile ŞEHİR/ŞEHR[Fars.]
( Yeni ay, hilâl. | Otuz günlük zaman. İLE Ünlü, namlı, şöhret. İLE Kent, il, büyük belde. )
- ŞEHREMİNİ ile ŞEHREMÂNETİ
( Belediye başkanı. İLE Belediye, yerel yönetim. | Belediyeciliğin, ilk biçimi. )
- ŞEHRÎ/ŞEHRİYYE[Ar.] ile ŞEHRÎ[Ar.]
( Aylık, ayla ilgili. İLE Şehirli. | İstanbul'lu, İstanbul'da doğup büyüme. | İnce, kibar. )
- ŞEHVET ile/ve/<>/>/>< ŞEFKÂT
( [ile] Doğarız. İLE/VE/||/<>/>/>< Büyütülürüz. )
- ŞEHZÂDEBAŞI CAMİİ değil ŞEHZÂDE CAMİİ
- ŞEİME/ŞEYİME değil ŞEHÎME
- ŞEKER SUYU ile ŞEKER SUYU
( Çamlıca'da çıkan iyi bir su. İLE Yakacık'ta çıkan iyi bir su. )
- SEKİ ile SEKİ/L
( Evlerin önüne, oturmak için taş ve çamurdan yapılan yer. | Oturulacak sedir biçiminde taş ya da set. | Toprak üstündeki yükseklik, doğal set. | Akarsuların iki yakasındaki yamaçlarda, bazı deniz ve göl kıyılarında görülen basamak biçiminde yeryüzü şekli, set, taraça, teras. İLE Atın ayağında, genellikle bileğe ya da dize kadar çıkan beyazlık. )
- ŞEKİL ile/değil SEKL
- ŞEKİL ve/< SEVGİ
- ŞEKLEN[Ar.] ile ŞEKLÎ[Ar.]
( Biçim bakımından, biçim yönünden. İLE Biçimle ilgili, biçimsel. )
- SEL[Ar. < SEYL] ile/ve/<>/> SELİNTİ
( ... İLE/VE/<>/> Yağış nedeniyle oluşan ufak sel. | Selin bıraktığı artık. )
- SEL[Ar.] ile SEYLÂP(/B)[Fars.]/FEYEZAN[Ar.] ile TUFAN[Ar.]
( Sürekli yağmurlardan ya da eriyen karlardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su. | Hareket durumundaki büyük kalabalık. İLE Su baskını, taşma, taşkın. / Bereket. İLE Zorlu yağmur. )
( FLOOD vs. INUNDATION vs. DELUGE/TORRENTIAL RAIN )
- SEL'A[Ar. çoğ. SELEÂT, SİLA'] ile SELÂ'[Ar.]
( Hıyarcık. | Ur. | Başta olan yarık. İLE Cenin torbası, son. )
- SELÂM ile/ve/<> SEVGİ
( SALUTATION/GREETING vs./and/<> LOVE )
- SELÂMI VERMEK ile/ve/> SELÂMI ÇOĞALTMAK
- SELÂMİÇEŞME ile SELÂMİ ÇEŞME
( Kadıköy'de, Kızıltoprak - Çiftehavuzlar arasında bulunan bir semt. İLE Selâmiçeşme'de bulunan küçük bir çeşme. )
( Adını, eskiden kervan yolunun ilk durağına selâmetle geliş nedeniyle "Saadet" sözcüğünden almıştır. İLE 1800'de, Kethüdâ (Kâhya) Şuhi Kadın tarafından. [1966 yılında onarılmıştır.] )
- SELÂSÎN[Ar.] ile SELÂSÎN[Ar.]
( Otuz. İLE Yaprakları çok küçük bir ağaççık. )
- ŞELATÖR/CHELATOR[İng.] değil/yerine/= ŞELATLAYICI
- ŞELAZYON/CHELATION[İng.] değil/yerine/= ŞELATLAMA, KISKAÇLAMA, METAL İYON-ORGANİK MOLEKÜL BAĞLANMASI
- SELBEN[Ar.] ile SELBÎ[Ar.]
( Kaldırarak, yok ederek, gidererek. | İnkâr yoluyla. İLE Olumsuzlukla ilgili. )
- SELE ile SELE[Lat.] ile SELE/SERE
( Yayvan sepet. İLE Çifttekerin, oturulacak yeri. İLE Açık duran başparmağın ucundan, göstermeparmağının ucuna kadar olan uzaklık. )
- ŞELEK ile ŞELEK
( Sırtta taşınan yük. İLE Boynuzunun biri kırık hayvan. )
devamı için burayı tıklayınız...
- si ile Si
( Gam dizisinde, la ile do arasındaki ses. | Bu sesi gösteren nota imi. İLE Silisyum'un simgesi. )
- ŞİÂ'[Ar. < ŞUÂ] ile ŞÎA/ŞİYA/EŞYÂ[Ar.]
( Işın, güneşten ya da başka bir ışık kaynağından uzanan tel ışıklar. | Vektör. İLE Taraflılar, yardımcılar (topluluğu). | Hz. Ali taraflısı. | Şiîlik. )
- ŞİA = ŞİİLİK
( İslâmiyet'te, Hz. Ali'ye yandaş olan kişiler. )
- ŞİÂB[Ar. < Şİ'B] ile ŞİÂB/ŞUÂB/ŞUÂBÂT[Ar. < ŞUBE]
( Dar yollar, dağ yolları, patikalar, keçiyolları. İLE Şubeler, bölükler, kısımlar, takımlar. | Dallar, budaklar. )
- ŞİÂR[Ar. < ŞA'R] ile ŞİÂR[Ar. çoğ. ŞAÂYİR] ile -ŞİÂR[Ar.]
( Kıllar. İLE İşaret, iz, alâmet. | Ayırıcı işâret, ayırdedici âdet. | Hacı olmak için Mekke'de yapılann tören/ler. İLE "İyi, üstünlük veren işâret, âdet" anlamlarında gelerek birleşik sözcükler meydana getirir.[MERHAMET-ŞİÂR: Merhametli. | ŞÖHRET-ŞİÂR: Ünlü.] )
- ŞİB[Ar.] ile ŞİB'/ŞİBA'[Ar.] ile Şİ'B[Ar. çoğ. ŞİÂB]
( İniş, aşağı doğru eğiklik. İLE Doyma, tokluk. İLE Dar yol, keçiyolu, dağ yolu. | Oymak, kabile. | Küçük akarsu yatağı. )
- ŞİBA'[Ar.] ile ŞİBÂ'[Ar. < ŞEB'ÂN]
( Doyma, tokluk. İLE Toklar, karnı doymuşlar. )
- SİBİRYA'DAKİ TÜRK BOYLARI ile/ve SİBİRYA DIŞINDAKİ TÜRK HALKLARI
( Çok uzakta kalmalarından dolayı, atalarının dini olan Şamanlığı devam ettirmişler. İLE/VE İslâm'ı kabul ederek, eski Şaman din anlayış ve uygulamalarından uzaklaşmışlardır. )
- SICACIK ile SICAKÇA
( Yeterli derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan. İLE Biraz sıcak, sıcağa yakın. )
- SICAK YEREL YELLERDE:
FÖHN ile SİROKKO
( Bitkilere kurutucu etki yapan rüzgârlar. [Bir dağ yamacını aşarak başka bir yamaçtan aşağı doğru esen rüzgârın sıcaklığı artar, çevrede nem açığı oluşur.] [Türkiye'de Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar'da etkilidir.] İLE Büyük Sahra'dan, İtalya'nın güneyine doğru esen sıcak ve kuru rüzgâr. [Akdeniz'den geçerken nem aldığından İtalya'nın güney kıyılarına yağış bırakır.] )
- SICAK YİYECEĞİ/İÇECEĞİ:
ÜFLEMEK değil/yerine SOĞUMASINI BEKLEMEK
- SIÇAN ile SIÇAN
( Fare türü. İLE Dışkılama eylemi içinde olan. )
- SIÇANKULAĞI/FAREKULAĞI ile SIÇANKUYRUĞU
( Çuhaçiçeğigillerden, tohumu, kuşyemi olarak kullanılan bitkilerin cins adı. | Yabanimercanköşk. İLE Delikleri genişletmek için kullanılan, konik ve uzun bir tür törpü. )
( ANAGALLIS | ... cum ... )
- SİCİL ile SİLSİLE
- SİDERİT[Fr. < Lat. < Yun.] ile SİDEROZ[Fr.]
( İçinde, sadece demir ve nikel bulunan göktaşı. İLE Çoğunlukla kahverengi demir karbonat bileşimli, demir cevheri. )
- SİDİK RENKLERİNDE:
MAVİ/YEŞİL ile KOYU SARI ile TURUNCU ile KAHVERENGİ ile SİYAH ile ŞEFFAF
( Kolera ya da tifüse yakalanılmıştır.[İkisi de ölümcüldür.] İLE Çok fazla protein alınmıştır. İLE Ateşlenilmiş ve terleyerek çok fazla su kaybediliyorsa. İLE Kötü bir tropikal hastalığa yakalanılmışsa. İLE Bir hayvandan kan nakli yapılmışsa. İLE Çok fazla sıvı alınmışsa. )
- ŞİFÂ[çoğ. EŞFİYET] ile ŞİFÂH[< ŞEFE]
( İyileşme, iyi olma, hastalıktan kurtulma, sağalma. İLE Dudaklar. )
- ŞİFÂHEN ile/ve/||/<> ŞİFÂHÎ[>< TAHRİRÎ]
( Ağızdan, sözle söyleyerek. İLE Sözlü. )
- SIFAT ile SIFAT TÜMCECİĞİ
( ADJECTIVE vs. RELATIVE CLAUSE )
- SIFAT-I NOKSAN ile/değil/yerine/||/<>/>< SIFAT-I KEMÂL
( Bilgisizlik/cehalet. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Bilgililik/bilgelik. )
( Cehl. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< İlim. )
- SIFÂT-I ZÂTİYE ile SIFÂT-I SÜBÛTİYE
( Sadece Allah'a mahsustur. İLE *Asli, *Selbî. )
- SIFATIN, ...:
SÖZCÜKTEN ÖNCE KULLANILMASI ile SÖZCÜKTEN SONRA KULLANILMASI
- SIFIR BİÇİM ile SIFIR TÜRETİM
( ZERO MORPH vs. ZERO DERIVATION )
- SIFIR ile/ve/değil/yerine/||/<> SINIR
- SİGAR[Ar. < SAGÎR]["ga" uzun okunur] ile SİGAR ile SİGÂL[Fars.]
( Küçükler. İLE Küçüklük, ufaklık. İLE Düşünce/fikir. | Kuruntu. )
- SİGARA İÇEN ile/ve/değil/<> İÇİREN/İÇTİREN/İÇTİRTEN
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Etkin/Edilgin/Ettirgen. )
( [ne yazık ki] İçmeyenler. İLE/VE/DEĞİL/<> İçenler ve içmeyenler. )
- SİGARA İÇİLMEYEN BÖLÜM yerine SİGARA İÇİLEN BÖLÜM
( NONSMOKING AREA instead of SMOKING AREA )
- (SİGARA) "YASAĞI" değil SINIRLAMASI/KISITLAMA/SI
( Yürürlüğe giren yasa, bir "YASAK" koyma değildir! Toplum yaşamında ve kişiler arasında düzenin sağlanması, hakların korunması için ortak kullanım alanı kuralları uygulanmak zorundadır. Sigarayla ilgili düzenleme, kişilerin bulunmak zorunda/durumunda olduğu -kapalı ya da açık- ortamlarda sigara kullanıcılarının keyfî uygulamalarına izin vermemek üzerinedir. Bu durumdan rahatsız olan/olabilecek kişilerin haklarının korunması üzerine de bu tür kısıtlamalar getirilmesi gerekmiştir. "YASAK" olarak ifade edilen durum, "sigara içme yasağı" değil belirli ortak kullanım alanlarında keyfî tutumda bulunulmasına engel olabilmek üzere ve çevrenin rahatsız edilmemesine yöneliktir. Doğrudan, genel bir "içmeme yasağı" getirilmemiştir. "YASAK"[< YASA][yasaya/kanuna bağlı olan] sözcüğü ve kullanımının da, kişiler [içen-içmeyen, rahatsız olan/lar] arasında anlaşamamazlık/ihtilâf [ya da olası çatışma durumunda] toplum ve devlet tarafından kabul ve onay görmüş, uyumlu bir düzen sağlanabilmesi üzerine, gereken koşulların, yazılı ve tüzel(hukukî) bir karşılığının bulunması üzerinedir. Birlik ve bütünlüğü, sürdürülebilirliği sağlayabilmenin göstergesi ve dayanakçası olarak, "YASA" ve yasal gereklilik, işlevini yerine getirmek üzere uygulanmaktadır. Kişi, kendi evinde istediği gibi [çırılçıplak] dolaşabileceği halde dışarıda/sokakta, ortak alanlarda dolaşamayacağı gibi. Bu durumu anlayan ve kabul edebilen tütün kullanıcıları, tütün ürünleri kısıtlamasının da bir uzlaşım ve çözüm gerektirdiğini rahatlıkla anlayacak ve kabul ediyor olacaklardır. )
- SIĞINIK ile SIĞINTI
( Başka bir ülkeye ya da yere sığınmış olan kişi. İLE Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varoluşu gereksiz görülen kişi. )
- SIĞIN/MUS:
AVRUPA ile DOĞU ile BATI ile ALASKA ile SHIRAS ile SİBİRYA
( Finlandiya, İsveç ve Norveç'te. İLE Kanada'nın doğusunda ve ABD'nin kuzeydoğusunda. İLE Kanada'nın Batı'sında. İLE Alaska ve Yukon'da. İLE Wyoming ve Utah'ta[ABD]. İLE Sibirya ve Moğolistan'ın Doğu'sunda. )
- SIĞINTI ve/||/<>/> SIKINTI
- SİGORTALAYAN SİGORTALANAN
- SİHÂ'[Ar. çoğ. ESHİYE] ile SİHÂH/SIHÂH[Ar. < SAHÎH]
( İnce deri. | Beyin zarı. İLE Doğrular, gerçekler. )
- ŞİİR "DİLİ" değil ŞİİR BİÇİMİNDE
- ŞİİR:
HAKİKATTEN DEĞİLSE ile/değil/yerine HAKİKATTEN İSE
( "Baykuşun sesi". İLE/DEĞİL/YERİNE "Bülbülün sesi". )
- ŞİİR OKUMAK ile/ve/değil/yerine ŞİİR YAZMAK
- ŞİİR ile ŞİTAİYE[Ar.]
( Divan edebiyatında, kış mevsimini konu olarak işleyen şiir. | Bir kasidenin, kışı anlatan giriş bölümü. )
- ŞİİRSEL/LİK ile/ve/değil/yerine SİMGESEL/LİK
- ŞIK[Fr. CHIC] ile ŞIK[Ar. ŞİKK]
( Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. İLE Seçenek. )
- ŞIK[Ar. < ŞIKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]
( İkiye bölünmüş şeyin bir parçası. | Bir işin, iki yönünden her biri. | Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )
- ŞIK[Ar. < ŞİKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]
( Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )
- SİKA'["ka" uzun okunur] ile SİKA[Ar. < VÜSÛK | çoğ. SİKAT]
( Kırba, sakaların içine su koydukları köseleden yapılmış kab. İLE Güven, emniyet. | İnanılır, güvenilir kişi. )
- ŞİKÂF[Fars.] ile -ŞİKÂF[Fars.]
( Yarık, yırtık, çatlak. | Boya ile yaldızın birlikte kullanılması suretiyle yapılan süslemeler. İLE "yırtan, yaran" anlamına gelerek birleşik sözcükler yapar.[MÛ-ŞİKÂF: Kıl yaran, kılı kırk yaran.] )
- ŞİKÂL[Ar.] ile ŞİKÂR[Ar.]
( Üç ayağı beyaz[sekili] olan at. İLE Avlanan hayvan. | Ganimet, düşmandan ele geçirilen mal. | Ender bulunan şey. )
- SİKE SİKE ile/ve/değil/||/<> SİKKE SİKKE (ÖDEMEK)
- ŞİKEN[Fars.] ile ŞİKEN[Fars.]
( Büklüm, kıvrım. İLE "kıran, kırıcı" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[DİL-ŞİKEN: Gönül kıran/kırıcı.] )
- SİKİK ile "SİKİNDİRİK"
- SIKINTI/KAHIR[Ar.] ile SIKINÇ/KASVET[Ar.]
( ... İLE İç sıkıntısı, gönül darlığı. | Katılık, sertlik. | Merhametsizlik, acımasızlık. )
( BANYO YAP, SPOR YAP, GIDANA DİKKAT ET, [zayıfsan] KİLO AL / [şişmansan] KİLO VER )
- SIKINTI ile/ve/> SIRADANLAŞTIRMA
- SIKINTILI ile/değil SIKINTIDA
- ŞIKIRTI ile/değil ŞIRILTI
( Nesnelerde, katılarda. İLE/DEĞİL Sıvılarda, akışkanlarda. )
- SIKIŞMIŞLIK ile/ve/||/<>/> SIKILMIŞLIK
- SIKIT/KOMPRİME[Fr.] ile SIKIT
( Çoğu kez yassı ya da silindir biçiminde katı ilaç. | Bir konuyla ilgili olarak, derinliği olmayan kalıplaşmış bilgi. İLE Düşük. )
- [ne yazık ki]
SIKIYA ile/ve/||/<> SIKILMAYA GELEMEMEK
- SİKKE[Ar.] ile SİKKE
( Madeni para. | Madeni paralara vurulan damga. | Ağırlık, yük. İLE Mevlevi dervişlerinin giydikleri, yüksek ve tepesi düz, keçe külah. )
- ŞIKK-I:
EVVEL ile/ve/||/<>/> SÂNÎ ile/ve/||/<>/> SÂLİS
( [Mâliye teşkilâtının ayrıldığı, ...] birinci mâlî bölge. İLE/VE/||/<> İkinci mâlî bölge. İLE/VE/||/<> Üçüncü mâlî bölge. )
- SİKLAMEN[Fr. < Yun.] ile SİKLAMEN[Fr. < Yun.]
( Tavşankulağı, buhurumeryem. İLE Kırmızıya çalar, eflatun renk. | Bu renkte olan. )
- SIKLAŞTIRMA ile SIKILAŞTIRMA
- SİKLET değil SIKLET[Ar.]
( Ağırlık, yük. | Sıkıntı. )
- SIK/LIK ile/ve/||/<> SIKI/LIK ile/ve/||/<> YOĞUN/LUK
- SİKMEK ile/değil SİLKMEK
- SİLÂ'[Ar. çoğ. SELEÂT] ile SİL'A[Ar.]
( Hıyarcıklar, urlar. İLE Ticaret malı. | Gövdede olan ur. | Sülük. )
- SİLECEK ile SİLGİ
( Taşıtlarda, ön cama düşen yağmur damlalarını silmeye, gidermeye yarayan aygıt. İLE Kalem ya da daktiloyla yazılmış ya da çizilmiş şeyleri sürterek yok etmeye yarayan, bileşiminde kauçuk olan madde. | Hamam takımı, havlu. )
- SİLİ ile SİLİ
( Arı, temiz. İLE İffetli. )
- SİLİKAT ile BRANİT ile OMFAZİT ile SİLİKON
( Bir anyonda, temel atomun/atomların silisyum olduğunu belirten terim. | Yapı malzemesi olarak kullanılan cam, çimento, tuğla vb. maddelerin birleşiminde bulunan, silisik asidin bazlarla birleşerek oluşturduğu tuz. İLE Formülü, MnSiO3,.3Mn2O3 olan, doğal mangan silikat. İLE Piroksen grubundan, yeşil renkli, doğal silikat. İLE Karbon yerine silisyumun geçtiği, organik cisimlere benzer maddelerin genel adı.[Isı ve suya karşı dayanıklı olduğundan dolayı, yağ, plastik, merhem gibi maddelerin yapımında kullanılır.] )
- SİLİKULA = SİMÂR-I HUREYBÎYE = SILICULE
devamı için burayı tıklayınız...
- SOBA[Macarca SZOBA] ile ŞÖMİNE[Fr. CHEMINEE]
( İçinde, kömür, odun ya da gaz yakılan, elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı. İLE Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla ya da taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak. )
- SOBA[Macarca < SZOBA] ile SOPA
( İçinde kömür, odun, gaz yakılan ya da elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı. İLE Kalın değnek. | Dayak. )
- SOFİST ile/değil/yerine/>< SOFOS/SOPHOS
( Kuşkuya sokar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuşkudan çıkarır. )
( Utanmayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Utanan. )
( Kurt.[vahşi] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Köpek.[evcilleşmiş] )
( Taklitçiler oluşturur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kendini buldurur. )
- SOFRANIN BEREKETİ :/=/||/<>/< KALABALIĞI
- SOFULAR MESCİDİ ile SOFULAR TEKKESİ
( bkz. MOLLA HÜSREV MESCİDİ İLE Aksaray, Sofular Caddesi'ndedir. [Halveti Tekkesi'dir] )
- SOĞUK KUYU MESCİDİ ile SOĞUK KUYU MEDRESESİ
( KANLI MEDRESE MESCİDİ / PİRÎ PAŞA MEDRESESİ MESCİDİ ile CAFER AĞA MEDRESESİ )
( Zeyrek'te, Pirî Paşa Sokağı'ndadır. İLE Sultanahmet'te, Ayasofya Camisi - Alemdar Caddesi arasındadır. )
( 1543'te, Pirî Paşa tarafından. İLE 1560'da, Kapı Ağası Cafer Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. )
- SOĞUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SOLUK
- SOĞULMA ile/<> SOĞURMA
( Suyu ya da sütü çekilerek pörsüme. | Irmak, kuyu, pınar gibi yerlerde, suyun çekilip yok olması. İLE Bir madde, bir sıvıyı içine çekmek. | Katı ya da sıvı bir maddeyi, soğurma yoluyla bir gazı içine almak, emmek, massetmek, absorbe etmek. | Bir ortamın, ışık enerjisini belirli nicelikte emmesi. )
- SOĞURMA ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> SÖMÜRME
- SÖĞÜT ile SORGUN/SORKUN
( ... İLE Sepetçi söğüdü. )
( SALIX cum ... )
- SOĞUT(UL)MA ile/ve/<> SOYUTLANDIR(IL)MA
- SOHBET["SOHPET" değil!] ile SÖYLEŞİ
- SOHBET'İN:
KÂL'İ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HÂL'İ
- ŞOK OLMAK değil ŞOKE OLMAK
- ŞOK ile ŞOKE OLMAK
( SHOCK vs. BEING SHOCKED )
- SOKRATES:
ÖNCESİ ile/ve/<>/> SONRASI
( THALES: [yaklaşık][M.Ö.] 625 - 546
ANAKSİMANDROS: [yaklaşık][M.Ö.] 610 - 546
ANAKSİMENES: [yaklaşık][M.Ö.] 585 - 525
PYTHAGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 570 - 496
HERAKLEITOS: [yaklaşık][M.Ö.] 540 - 480
PARMENİDES: [yaklaşık][M.Ö.] 515 - 450
EMPEDOKLES: [yaklaşık][M.Ö.] 494 - 434
ANAXAGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 500 - 428
PROTOGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 481 - 420
DEMOKRİTOS: [yaklaşık][M.Ö.] 460 - 360
ile/ve/<>/>
SOKRATES: [yaklaşık][M.Ö.] 470 - 399
PLATON: [yaklaşık][M.Ö.] 427 - 347
ARİSTOTELES: [yaklaşık][M.Ö.] 384 - 322 )
( Sokrates öncesi düşünce, Thales ile başlıyor.
Anaksimandros, Anaksimenes tarafından devam ettiriliyor.
Pythagoras, mistik ve matematiksel yaklaşımı geliştiriyor.
Herakleitos, değişim ve oluşa işaret ediyor.
Parmenides, değişim ve varlık'a işaret ediyor.
Empedokles, dört unsur, iki karşıt kuvvet[sevgi ve nefret]'e işaret ediyor.
Anaxagoras, "şey" sayısı kadar unsur, akıl[nous] olduğuna işaret ediyor.
Protogoras, kişinin, herşeyin ölçüsü olduğuna işaret ediyor.
Atomcular, Leucippus ve Demokritos, niteliğin nicelik ile yer değiştirmesi.
İLE/VE/<>/>
Sokrates ile antik yunan doğa anlayışı, doğadan, insana yöneliyor.
Plato ve Aristotles, bu iki anlayışı, evreni anlamak için genişletiyor ve derinleştiriyorlar. )
( SOKRATES: Sağlam güç sahibi. )
( )
- SOKRATES'İN DEDİKLERİ ile/ve/ya da SOKRATES ÜZERİNDEN SÖYLENİLENLER/"SOKRATES'E SÖYLETTİRİLENLER"
- SOKUR ile SOKUR
( Bir gözü görmeyen hayvan. İLE Köstebek. )
- SOKUŞ ile/||/<> SÖGÜŞ/SÖVÜŞ
( Lâf sokmak, birbirini suçlamak. İLE/||/<> Sövmek, küfür etmek. )
- SOL ile SOL
( Yüreğin bulunduğu tarafta olan. İLE Gam dizisinde, fa ile la arasındaki ses. | Bu sesi gösteren, nota imi. )
- SÖLEDİMİ" ile/değil SÖYLEDİĞİMİ
- SÖLPÜK ile SÖLPÜMEK
( Gevşeyip kendini koyuvermiş. İLE Şişmanken zayıflamak. | Gevşemek, pörsümek. )
- SOLUĞAN ile SOLUĞAN
( Soluk darlığına tutulmuş olan. | Sık soluyan hayvan. İLE Uzaklarda esen rüzgârdan sonra başlayan dalga hareketi. )
- SOLUK ALMA/İNHALASYON[İng. < INHALATION] ile/ve/değil/< SOLUK VERME/EKSHALASYON[İng. < EXHALATION]
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
( ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/değil/< ZEFÎR )
- SOLUK ÇEŞİTLERİ ve SOLUK EGZERSİZLERİ!!!
- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )
- SOLUK = NEFES = BREATH[İng.] = SOUFFLE[Fr.] = ATEM[Alm.] = RESPIRO[İt.] = ALIENTO[İsp.]
- SOLUK ile SOLUK
( [Ten için] Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş. | [Işık için] Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan. | [Nesneler için] Rengi atmış olan. İLE Akciğerlere çekilen ve atılan hava ya da ciğerlere hava alıp verme. )
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin biçimde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation.
Repetition will stabilise your breath. )
( NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE vs. EXPIRATION/EXHALE )
- SOLUNUM DÜZENİNİN YAPISI ile SOLUNUM DÜZENİNİN İŞLEVLERİ
( Burun, boğaz, göğüs kafesi, akciğerler ve bronşlar gibi çeşitli organlardan oluşur. İLE Oksijeni akciğerlere almak ve karbondioksiti dışarı atmaktır. )
- SOLVENT[İng.] ile/ve/||/<> SOLÜSYON
( Çözücü. İLE/VE/||/<> Çözelti. | Eriyik. | Çözüm. )
- SOM ile SOM ile SOM
( İçi dolu olan ve dışı kaplama olmayan. | Katışıksız. İLE Rıhtımın, su üstünde kalan bölümü. İLE Hem denizde, hem de tatlı sularda yaşayan, irice bir balık. )
( ... cum ... cum SALMO SALAR )
- SOMA ile SOMA[Yun.]
( ... İLE Eşeysellik gözeleri dışında, gövde gözelerinin tümü. )
- SOMAK/SUMAK[Ar.] ile SOMAK
( Antepfıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu tıpta kullanılan bir ağaç. | Bu ağacın, ekşilik vermek için dövülerek yemeklere katılan, mercimeğe benzeyen meyvesi. İLE Hayvanlarda, yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü. )
( RHUS CORIAFIA cum ... )
- SOMUN[Yun.] ile SOMUN[Fr.]
( Yuvarlak ve şişkin ekmek. İLE Cıvatanın ucuna geçirilen, içi yivli demir başlık. )
- SÖMÜRGE ile/değil SÖMÜRÜLGE
( Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik ya da siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke. İLE/DEĞİL Diline, değerlerine, gelişimine ve üretime katılmayan toplumların geldiği/geleceği nokta. )
- SOMURMAK/SOĞURMAK ile/||/<> SÖMÜRMEK
( Emmek, ağza çekmek. İLE/||/<> Bir şey bırakmamak üzere yemek ya da içmek, iştahlı iştahlı yemek, hepsini birden bitirmek, silip süpürmek. )
- SÖMÜRME ile/ve/<> "SÖĞÜŞLEME"
- SOMUT EMEK ile/ve/||/<> SOYUT EMEK
( Kullanım değeri. İLE/VE/||/<> Değişim değeri. )
- GELENEK:
SOMUT ile/ve/||/<>/< SOYUT
( İçi boş. İLE/VE/||/<>/< Evrensel. )
- SOMUT GERÇEKLİK ile/ve SOYUT GERÇEKLİK
( Batı'nın yaklaşımı. İLE/VE Doğu'nun yaklaşımı. )
- SOMUTU AÇIKLAMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine SOYUTU ANLATIP SOMUTTAN ÖRNEK VERMEK
- SON AKŞAM YEMEĞİ ile/ve "SON AKŞAM YEMEĞİ"
( 1495 - 1498 arasında. İLE/VE 1662[Çuhacılar Loncası] )
( Tabloda 26 el bulunur. İLE/VE 5 el bulunur. )
( Leonardo da Vinci.[15 Nisan 1452 - 02 Mayıs 1519] İLE/VE Rembrandt Harmenszoon van Rijn.[15 Temmuz 1606 ? 04 Ekim 1669] )
( ile/ve
)
- SON ile/değil SONSUZLUĞA AÇILAN KAPI
- SONA değil SONRA
- SONDA[Fr.] ile SONDA[Fr.]
( Suyun, herhangi bir noktadaki derinliğini ölçmek, dip tabakaların yapısını incelemek için kullanılan araç. | Bir boşluğun içini yoklamaya yarayan, uzunca ve ucu küt demir araç. İLE Gövde içinde, herhangi bir boşluk ya da mesaneye sokulan, tanı, inceleme, sağaltım ve dışarı sıvı atmada kullanılan araç. )
- SONDAN değil SONRADAN
- SÖNDÜRMEK ile SÖNDÜRMEK
( Ateş ve ışığın yanmasına, aydınlatmasına son vermek. | Hava ya da gaz ile şişirilmiş bir şeyin havasını ya da gazını boşaltmak. İLE Tutku ve duyguları yatıştırmak, etkisiz duruma getirmek. )
- SONEK ile SONEKLEME
( SUFFIX )
- SONLU KÜMELERİN BİRARADALIĞINDA ile/ve/||/<> SONSUZLUĞUN OLANAKSIZLIĞI
- SONLU SONSUZ ile/ve/||/<> SONSUZ SONLU
( İçerik, biçim/şekil/morf. İLE/VE/||/<> Yapı, sûret/form. )
- SONLULUĞUN(ÖLÜMÜN) SONRASI ile/ve/||/<> SONSUZLUK
- SONLULUK ile/ve/||/<>/> SONLULUĞUN SONSUZLUĞU
- SONSUZ ile SONSUZ / SONSUZ
- SONSUZLUĞUN:
"VAROLUŞU" ile/değil ADI/ETİKETİ
- SONUÇ ile/ve/değil SON/ÂKIBET
( [not] RESULT vs./and/but CONSEQUENCE )
- SONUÇLANDIRMA ile/ve/değil/||/<>/> SONLANDIRMA
devamı için burayı tıklayınız...
- ŞU AN, İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL değil ŞU AN İÇİN İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL
- ŞU ANLAMDA ile/ve/değil/yerine ŞU BAĞLAMDA
- SU AYGIRI ile SU AYISI(TARDIGRAD)
( )
- SU:
ÇARKI ile/ve/||/<> DEĞİRMENİ ile/ve/||/<> BURGUSU
- SU:
[hem] ÇÜRÜTÜR ve/||/<>/hem de CANLANDIRIR
- SU KAMIŞI/HASIROTU/KİLİZ ile SU ŞERİDİ
( Hasırotugillerden, düz, ince, uzun ve dayanıklı olan yaprakları, kıtık yapmaya, hasır örmeye yarayan, bataklıklarda yetişen bir saz, kofa, kiliz. İLE Su kamışıgillerden, şeridi andıran, 1 metreye kadar uzayabilen, yaprakları açık yeşil renkte sucul bir bitki. )
( BUTOMUS cum SPARMANAUM )
- ŞU/O KİTABI:
"OKUMANIZI, TAVSİYE EDERİM"
ile/ve/||/<>
"OKUMAYANI, TASFİYE EDERİM"
- SU KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN değil SUS KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN
- ŞU ÖZELLİKTEN ile/ve/<> ŞU YÜZDEN ile/ve/<> ŞU YÖNDEN
( MİN-HAYS ile/ve/<> MİN-VECH ile/ve/<> MİN-CİHET )
- SU REZENESİ = SU BALDIRANI
( Maydanozgillerden, su kıyılarında ve bataklıklarda yetişen, zehirli, otsu bir bitki. )
( CICUTA VIROSA )
- ŞÛ/ŞÛY[Fars.] ile -ŞÛ/-ŞÛY[Fars.]
( Yıkama. İLE "yıkayan, temizleyen" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[CÂME-ŞÛY: Çamaşır yıkayan.] )
- SU TAVUĞU ile SU YELVESİ
( Su tavuğugillerden, gri, kızıl karışımı tonda, benekli ya da çizgili tüyleri olan bir kuş. İLE Su tavuğugillerden, sırtı yeşil kahverengi, karnı kara-beyaz çizgili bir kuş. )
( FULICA ATRA cum RALLUS AQUATICUS )
- SU TERAZİSİ ile SU TERAZİSİ/TESVİYERUHU
( Basıncı çok olan suyun, basıncını azaltarak künklerin patlamasını önleyen, belirli aralıklarla yapılmış, depo görevindeki kule. İLE İçinde hava kabarcığı bırakılmış su dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan oluşan, düzlem ya da doğruların yataylığını belirleyen alet, kabarcıklı düzeç, terazi. Türk İşaret Dili )
- SU TESTİSİ ile/ve/||/<>/> SU YOLU
- SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLARI(ŞELÂLESİ) ile/ve SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLAR
( Bursa'da. İLE/VE Bilecik'te.[Bahar döneminde gitmek gerekiyor.] )
- SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ değil SÜ(SUBAY/ASKER) UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ
- SU YOSUNU/ALG ile SU ASKILARI
( Yeryüzündeki oksijenin çoğunu üretendir. Fotosentezin atık maddesi olarak oksijen açığa çıkarırlar. Çıkardıkları net oksijen miktarı, tüm ağaçların ve kara bitkilerinin birlikte çıkardıklarından daha fazladır. İLE ... )
- SU ile/değil ŞU
- SU ve/||/<>/> SU DEYİMLERİ
( Su almak
Su altı
Su aşağa
Su ayağa
Su ayağı
Su aygırı
Su balesi
Su bardağı
Su baskını
Su başından kesilir
Su başından kesmek
Su baştan aşmak
Su baştan aşmak
Su biberi
Su bidonu
Su birikintisi
Su borusu
Su botu
Su böreği
Su buharı
Su bulanmayınca durulmaz
Su çamuru
Su çaputu
Su çekirgesi
Su çekmek
Su çevleği (girdap)
Su değirmeni
Su deposu
Su dibeği
Su dökmek
Su dökünmek
Su evi
Su faturası
Su geçirmez
Su geldi teyemmüm bozuldu
Su gibi
Su gibi akmak
Su gibi aziz olmak
Su götürmek
Su götürmemek
Su götüründüsi
Su hizası
Su ibriği
Su içene yılan bile dokunmaz
Su içinde
Su içinde kalmak
Su içmek
Su inmek
Su issi (timsah)
Su iti
Su kabağı
Su kabı
Su kaçırmak
Su kaldırmaz
Su kamışı
Su kanalı
Su kaplumbağası
Su kapmak
Su kasidesi
Su katılmadık
Su kavletmek
Su kayağı
Su kaynağı
Su keleri
Su kemeri
Su kerdemesi
Su kesetek
Su kesilmek
Su kesimi
Su kesüği (Su nöbeti)
Su kırağı
Su kireci
Su koyunu
Su koyuvermek
Su köpeği
Su kulesi
Su kuşu
Su kuyusu
Su, küçüğün; sofra, büyüğün
Su, küçüğün; söz, büyüğün
Su matarası
Su mermeri
Su nigendeli
Su perisi
Su pınarı
Su piresi
Su pompası
Su püskürtmek
Su rezenesi
Su saati
Su sağan
Su savağı
Su savaşı
Su sempozyumu
Su serpecek (süzgeçli kova)
Su sesi
Su sporu
Su süzme
Su tabancası
Su tandırı
Su tankeri
Su tası
Su taşı
Su tedavisi
Su terazisi
Su tereği
Su termosu
Su testisi
Su testisi su yolunda kırılır
Su tuluğu
Su tüfeği
Su uçan
Su uçduğu
Su uyur düşman uyumaz
Su üstüne çıkmak
Su üstüne yazı yazmak
Su vurmak
Su yağı
Su yalağı
Su yarığı
Su yarıntısı
Su yatağı
Su yeşili
Su yılanı
Su yirimi
Su yolcu
Su yolu
Su yutmak
Su yüzünden
Su yüzüne çıkmak
Subağası
Subaşı
Sucu
Sucuğaz
Suçiçeği
Sudan
Sudan bahane
Sudan ucuz
Sukkam
Sulak
Sulak arazi
Sulak avı
Sulak buğdayı
Sulamak
Sulan
Sulandırmak
Sulanlık
Sulanmak
Sular alçaktan akar
Sular gibi akmak
Sular kararmak
Sular seller gibi aktı
Sulayın
Sulaz olmak
Sulu çayır
Sulu göz
Sulu kar
Sulu kılıç
Sulu köfte
Sulu sepken
Suluca
Suluca armut
Sulugaylan (Nargile)
Sulugumbat
Suluk
Sulukta
Sul ukule
Sulukule
Sululuk
Sulungur
Sulusepkin
Sulusıklam
Sulusıklam
Sulusinek
Sulusirke
Suluzırtlak
Sumak
Suna (göl ördeği)
Sunak
Susak
Susakkabuğu
Susalık
Susalmak
Susam susam
Susamış it kerize bakar
Susayan kanmam sanır
Susayanla susak aksayanla aksak
Susulamak
Susulamak
Susurluk
Susuz ağaç meyve vermez
Susuz bağ ağaçsız dağ
Susuz çaylarda boğulayım
Susuz yaban
Susuz yaz
Susuzluktan dili dışarı düşmüş
Suşehri
Suv
Suvacık
Suvak
Suvarıcı
Su varıcı
Suvarılmak
Suvarınılmak
Suvarmak
Suv at
Suvat
Suya bakan (falcı)
Suya bakıcı
Suya doymak
Suya düşen yılana sarılır
Suya düşmek
Suya ermek
Suya gelmek
Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği
Suya girinmek
Suya götürüp susuz getirmek
Suya ıslamak
Suya ıslanmak
Suya kaçan
Suya kanmak
Suya pala sallamak
Suya sabuna dokunmak
Suya salmak
Suya seccade serenlerden olmak
Suya varmadan çemrenmek
Suya varmadan paçaları sıvamak
Suya vermek
Suya yunmak
Suylamak
Suylarınca
Suylatmak
Suylayı gitmek
Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmeli
Suyu başından içmek gerek
Suyu başından tutmak gerek
Suyu baştan ulamalı balığı baştan avlamalı
Suyu bulandırmak
Suyu çekilmek
Suyu çekilmiş değirmene döndü
Suyu düşük
Suyu getiren de bir testiyi kıran da bir
Suyu görmeden çemrenir
Suyu gözesinden içmek
Suyu ısınmak
Suyu kesik değirmene dönmek
Suyu nereden geliyor
Suyu samık
Suyu sili galmamak
Suyu toprağı çekmek
Suyu yokuşa akıtmak
Suyu yumuşak
Suyu yumuşak huyu yalpak
Suyun akıntısına gider
Suyun akıntısına gitmeyen yorulur
Suyun başı
Suyun çağlamazı, insanın söylemezi
Suyun gözesi
Suyun kaynaması
Suyun otoyu
Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kor...
Suyun yüzü yerde
Suyuna gider
Suyuna pirinç salınmaz
Suyuna sabun dokunmaz
Suyuna tirit
Suyunca
Suyunca gitmek
Suyunca olmak
Suyundan içmek
Suyunközü
Suyunu almak
Suyunu buldu
Suyunu buldurmak
Suyunu çekmek
Suyunu çıkarmak
Suyunun suyu )
- SU ve/||/<>/> SU TERİMLERİ
( âb: su, (mâ': su)
âb-ı âbistenî:
1.) gebeliğe sebebiyet veren su, menî.
2.) nebatların yetişip büyümesine sebep olan su ve yağmur.
âb-ı adâlet:
doğruluğun feyz ve bereketi.
âb-ı ahmer:
kırmızı su.
âb-ı âteşîn:
ateşli su.
âb-ı âteş-mizâc:
ateş mizaçlı su.
âb-ı âteş-nâk:
ateşli su.
âb-ı âteş-nümâ:
ateş gösteren su.
âb-ı âteş-reng:
ateş renkli su.
âb-ı âteş-zây:
ateş doğuran su.
âb-ı âteş-zede:
ateş vurmuş su.
âb-ı âzer-âsâ:
ateş gibi su.
âb-ı âzer-sâ:
ateş gibi su.
âb-ı ergavânî:
erguvan rengindeki su.
2.) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.
âb-ı Âmû:
Amuderyâ suyu.
âb-ı âşâmî:
içilir su.
âb-ı bâde-reng:
kanlı göz yaşı.
âb-ı bârân:
1.) yağan su, yağmur;
2.) yağmur suyu.
âb-ı beka, âb-ı câvid, âb-ı câvidân, âb-ı cevânî, âb-ı hayât, âb-ı hayvân, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî, âb-ı zindegî:
nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su.
âb-ı beste:
1.) donmuş su, buz, dolu, çiy.
2.) (mecaz) billûr, sirça; şişe.
âb-ı bün:
çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.
âb-ı ciğer:
1.) ciğer suyu.
2.) göz yaşı.
âb-ı ciğer-hûn:
ciğeri kanayanın suyu, kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı çeşm:
göz yaşı.
âb-ı dehân, âb-ı dehen:
ağız suyu, salya.
âb-ı dendân:
1.) diş suyu, salya, tükürük;
2.) tükürülüp atılmış şey;
3.) dişin güzelliği.
âb-ı dîde:
1.) göz suyu, göz yaşı;
2.) mütevâzıyâne bakış.
âb-ı engûr:
üzüm suyu, şıra.
âb-ı eyyâm:
(günlerin suyu=güzelliği)
1.) güneş ışığı;
2.) ay ışığı.
âb-ı füsürde:
1.) donmuş su, buz, dolu; kar;
2.) pelte;
3.) (mecaz) kılıç, hançer;
4.) billûr, şişe.
âb-ı gerdende:
dönen billûr, gök kubbesi.
âb-ı güvârâ:
hazmı kolay, içimi güzel su.
âb-ı haclet:
utanma teri.
âb-ı hasret:
kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı hâtır:
hatırın suyu=güzelliği. güzel muhayyile.
âb-ı hayât (hayat suyu):
1.) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su;
2.) (mecaz) çok tatlı ve hafif su.
âb-ı hayât-ı la'l:
dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı haşası.
âb-ı hayât-ı tesliyet:
tesellî âb-ı hayâtı.
âb-ı hazân:
sonbahar suyu, sonbahar yağmuru.(bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır.)
âb-ı hufte:
uyuyan su.
1.) durgun su;
2.) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem;
3.) billûr;
4.) cam;
5.) bardak; şişe;
6.) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.
âb-ı hurdeni:
içilir su, içme suyu.
âb-ı hûrşîd:
güneşin suyu.
1.) güneş ışığı;
2.) ebedî hayat veren su.(âb-ı beka vb.)
âb-ı huşk:
kuru su.
1.) billûr;
2.) cam;
3.) cam veya billûr bardak;
4.) şişe.
âb-ı iskender:
âb-ı hayât.
âb-ı kâr:
işin suyu. işin parlak gidişi, başarı, refah.
âb-ı kebûd:
mâvi su. CCin denizi.
âb-ı kevser:
1.) Cennetteki sulardan biri.
2.) (müzik) adına anomim bir edvâr-ı ilm-i mûsikide rastlanan makam.
âb-ı la'lî:
1.) lâl renkli su;
2.) göz yaşı.
âb-ı lûtf:
lûtfun suyu, yağmuru, lûtufkârlık.
âb-ı meleh:
çekirge suyu. (âb-ı mürgan)
âb-ı Meryem:
1.) Meryem suyu, çeşmesi.
âb-ı muallâk:
1.) gök;
2.) güzellerin çenesi.
âb-ı musaffâ:
tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.
âb-ı mün'akid:
donmuş su.
1.) buz;
2.) kılıç, hançer;
3.) şişe, billûr. (âb-ı müncemid)
âb-ı müncemid:
1.) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy;
2.) billûr;
3.) cam;4.) billûr veyâ cam bardak veyâ şişe;
5.) kılıç, hançer, kama.
âb-ı mürde:
donuk, akmayan su.
âb-ı mürgan:
1.) kuşların suyu.
2.) (Y.W. Redhouse'a göre) Şiraz civârında bir suyun adı.
3.) efsanevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. (Ferheng-i Ziyâ'ya göre:
1) Şiraz civârında bir gezinti yeridir ki, halk Recep ayında her Salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler).
âb-ı mürvârîd:
1.) inci suyu(aydınlıktan kinâye olarak);
2.) göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.
âb-ı nâr:
ateşin suyu.
âb-ı nârdân:
1.) yabâni nar suyu;
2.) kan;
3.) göz yaşı.
âb-ı neşât:
neşe suyu. menî, mezî.
âb-ı puhte:
1.) kaynamış su,
2.) pelte.
âb-ı püşt:
belsuyu.
1.) menî, nutfe;
2.) murdar ilik.
âb-ı rengîn:
renkli su; göz yaşı.
âb-ı revân:
1.) akar su,
2.) (mecaz) hayat.
âb-ı rû(y):
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet. (tezellül).
âb-ı rûşen:
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet.
âb-ı sebük:
hafif su. kolay hazmedilir şey.
âb-ı siyâh:
1.) siyah su.
2.) tûfân;
3.) karasu illeti, glokom.
âb-ı sükûn:
Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.
âb-ı şeng:
(âbzen) 1.) küçük havuz.
2.) banyo.
âb-ı şengerfî:
1.) al renkli su,
2.) göz yaşı.
âb-ı sîrîn:
tatlı su, şerbet.
âb-ı şor:
1.) acı su, tuzlu su(ücâc);
2.) göz yaşı.
âb-ı tarab:
1.) inşirâh suyu.
âb-ı Teberistan:
Taberistan veyâ Mazenderan denilen bir dağ tepesindeki pınar. (bir kimse o suya "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış).
âb-ı Teberiyye:
Suriye'nin Teberiyye kasabasında, suyu yedi sene akan ve yedi sene kesilen bir pınar imiş.
âb-ı tîg:
kılıcın suyu.
âb-ı yeh:
eriyen buzun suyu;
2.) buzlu su.
âb-ı zehre:
safra suyu, safra;
2.) şafak ışığı.
âb-ı zer:
altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak;
2.) safran suyu.
âb-ı zerd:
1.) sarı su;
2.) kederden dökülen gözyaşı.
âb-ı zindegânî:
(âb-ı hayât).
âb-ı zindegî:
(âb-ı hayât).
âb-ı zîr-i kah:
1.) farkına varılmadan sızan su;
2.) gizli veyâ tanınmayan kabiliyet;
3.) entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten;
4.) dolap, desise, entrika.
âb-ı zülâl:
1.) berrak su;
2.) billûr;
3.) cam.
âb ü dâne:
su ve ekmek. (kısmet, rızk).
âb ü kil:
1.) su ve kil (= arz);
2.) fânî vücut.
âb ü tâb:
1.) güzellik, parlaklık, tazelik;
2.) tarz, âdet, yol.
3.) Ağustos ayı.
Havz-i mâ':
Su havuzu.
Kibrit-i mâ':
(kimya) hidrosülfirik.
Klor mâ':
(kimya) hidroklorik.
Mikyâs-ı mâ':
(fizik) hidrometre.
Müvellid-ül-mâ':
(kimya) hidrojen. (fr.) hidrogène.
Müvellid-ül-humûza:
(kimya) oksijen. (fr.) oxygène.
Tedâvî bi-l-mâ':
su tedâvisi.
mâ'-i cârî:
(coğrafya) akar su.
mâ'-i billûrî:
billûrlaşma suyu.
mâ'-i câmid:
donmuş su.
mâ'-i dâhilî:
(coğrafya) gün değmemiş su.
mâ'-i ebyaz:
(hekimlik) bir perdeden dolayı görüş kuvvetinin kaybolması.
mâ'-i hamîm:
sıcak su.
mâ'-i harâciyye:
Arap toprakları dışındaki sular.(Dicle, Fırat gibi büyük nehirler).
mâ'-i kils:
(kimya) kireç taşı.
mâ'-i lezîz:
tatlı su.
mâ'-i mukattar:
damıtık su.
mâ'-i râkid:
durgun su.
mâ'-i verd/mâ-verd/mâ-ül-verd:
gülsuyu.
mâ'-i zerrîn:
altın suyu.
mâ'-ül-bahr:
deniz suyu.
mâ'-ül-hayât/âb-ı hayât:
hayat suyu.
İSTİSKA'(< SAKY): SUYUN GEREKLİLİĞİNİ DUYMA; YAĞMUR DUASI
JîK: YAĞMUR DAMLASI
JîR: GÖL; HAVUZ
JEY: GÖL, IRMAK
KATRE: DAMLA, DAMLAYAN ŞEY
KATRE-İ BÂRÂN: YAĞMUR DAMLASI )
- SU ile/ve/<> SÜT
( İlim. İLE/VE/<> İlm-i ledün. )
- SÛ'[Ar.] ile SÛ/Y[Ar.]
( Kötülük, fenalık. | Kötü, fena. İLE Yan, taraf, cihet. )
- SUAL ile/ve SUAL
( Sormak. İLE/VE İstemek. )
- SUÂL[Ar.] ile SUÂL[Ar.] ile ŞUAL[Ar. < ŞU'LE]
( Sorma/sorulma, soruşturma, soru. | Sorulan şey. | Dilenme, dilencilik. İLE Öksürük. İLE Alevler, ateş alevleri. )
- SUALTI ile/ve SU ÜSTÜ(GAZ YUVARI/BUĞU YUVAR/HAVA KÜRE/ATMOSFER)
( Taştan kaynayan su daha iyidir. )
( UNDERWATER vs. ATMOSPHERE )
- SUÂT[çoğ. ES'İLE, SUÂLÂT] ile SUÂT[Ar.]/SÜRFE[Fars.]
( Sorma, sorulma, soruşturma, soru/sual. İLE Öksürük. )
- SUÂT-İ DÎKÎ ile SUÂT-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- ŞUBE = ŞU'BE = BRANCHE
( Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri. | Okullarda aynı düzeydeki sınıflardan her biri. | [dirimb.] Dal. )
- SUBHA/SÜBHA[Ar.] ile SUBHA[Ar.]
( Çekilen tespih. | Tespih danesi. İLE [tasavvufta] Binefsihi âşikâr varolmayan fakat eşyanın sureti ile açıklık kazandığı için heyula denilen [hebâ] güneşin ışığında görülen ince toz. )
- SUBLİME[Fr.] değil/yerine/= SÜLÜMEN/AK SÜLÜMEN
( Süblimleştirme yoluyla elde edilen ürün. | Cıva ile klorun birleşimi olan, çok zehirli, beyaz bir toz. )
- SÜBÛL/SÜBÜL[Ar. < SEBÎL] ile SÜBÛR[Ar.]
( Sebiller, yollar, caddeler. İLE Sıkıntı, azap; mahvolma. )
- SÜBÛT[Ar.] ile SÜBÛR[Ar. < SEBT]
( Gerçekleşme, sabit olma, meydana çıkma. İLE Cumartesi günleri. )
- SUBYE[Fr. SOUS-PIED] ile SUBYE[Ar. < SABİ] ile SÜBYE[Yun.] ile SÜBYE[İt.]
( Ayağın altından geçen, tozluğa ya da pantolon paçalarına bağlanan şerit. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE Mürekkep balığı. | Badem içi, kavun çekirdeği gibi şeylerden yapılan, boza koyuluğundaki şerbet. | Pirincin, boza haline gelene kadar koyulaştırılarak pişirilmesi. İLE ... )
- SUÇ "ATFETMEK" değil SUÇ İSNÂD ETMEK
- SUÇLU ATFETMEK değil SUÇLU ADDETMEK
- SUÇLULUK ile/değil/yerine SUSLULUK
- SUÇSUZLUĞUNU İDDİA ETMEK ile/ve/||/<> SUÇU/NU İNKÂR ETMEK
- SÜCÛD[Ar.] ile SÜCÛD[Ar. < SÂCİD]
( Secde etme. İLE Secde edenler. )
- SÛD[Ar.] ile SÛD[Ar.]
( Sevdâlar. İLE Yarar, kâr, kazanç. )
- SUDAN ile SUDAN
( Yapısında su bulunan. İLE Ülke. )
- SÜFELÂ'[Ar. < SEFÎL] ile SÜFERÂ[Ar. < SEFÎR]
( Sefiller. İLE Elçiler. )
- SUFLE[Fr.] ile SUFLE[Fr.]
( Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmuş bir sözü ya da tümceyi anımsatma. İLE Un, şeker vb. maddelerin yoğun sıvı kıvama gelinceye kadar çırpılıp pişirilmesiyle yapılan bir tatlı türü. )
- SÜFLÎ[Ar.] ile SÜFERÂ[Ar.]
( Aşağıda bulunan. | Alçak, bayağı. | Kılıksız, kıyafetsiz. | Utarit[Merkür] ile Venüs[Zühre] gezegenleri. İLE Tortuya, döküntüye ait. | Çıkartı, dışkı. )
- SUHAN[Fars.] ile SÛHÂN[Fars.]
( Söz, lakırdı. İLE Törpü. )
- SU/HAVA GEÇİRMEZ ile SU/HAVA ETKİ ETMEZ
( IMPERMEABLE vs. IMPERVIOUS )
- SÜHÛLET ile SUHÛNET
( Kolaylık. | Yumuşaklık, naziklik. | Uygun ortam. İLE Sıcaklık. )
- SUHÛN[Ar. < SAHNE] ile SUHUN/SUHAN[Fars.]
( Sahneler. İLE Söz, lakırdı. )
- SÜHÛNET[Ar.] ile SÜHÛNET[Ar.]
( Sıcaklık, kızgınlık. İLE Katılık, peklik. )
- ŞÜHÛR-İ KAMERİYYE ile ŞÜHÛR-İ SELÂSE
( Kamer ayları, arabî aylar. İLE Üç aylar.[Recep, Şaban, Ramazan] )
- SUIT[İng.] ile SUITE[Fr., İng.]
( Takım giysi. İLE Aynı tonda yazılmış, şarkı biçimindeki dans müziği. | Otellerde, değişik amaçlar için kullanılmak üzere donatılmış ve birden çok odaya sahip olan özel bölüm. )
- SÛK[Ar. < SÂK] ile SÛK[Ar. çoğ. ESVÂK]
( Ballardır, incikler. | [botanikte] Saplar. | [geom.] Kenarlar. İLE Çarşı, pazar, alım-satım yeri. )
- SÜKALÂ'[Ar. < SAKÎL] ile SÜKÂRÂ[Ar. < SEKRÂN]
( Ağırlar, çirkinler; kabalar; sözü sohbeti çekilmeyen kişiler. İLE Sarhoşlar. )
- SUKUB[Ar. < SUKBE] ile SUKUB[Ar. < SAKB/SUKB]["ka" uzun okunur]
( Delikler. İLE Delmeler, delinmeler. | Bir taraftan öteki tarafa kadar açık olan delikler. )
- SÜKÛN SÜKÛT
- SÜKÛNET ile SÜKÛT
( Durum. İLE Tutum. )
( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )
( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )
( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )
( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )
- SÜKÛT ile SUKUT
- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]
( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )
- SÜKÛT[Ar.] değil/yerine/= SUSKU
- SULAK ile SULAK
( Suyu olan, suyu bol (yer). İLE Kuşlar için su konulan küçük kap. )
- SULAMA ile SUVARIM
( ... İLE Bir suvarmada ya da sulamada verilen su miktarı. )
- SÜLÂSİ MÜCERRED ile/ve SÜLÂSİ MEZİD
( 6 BAB ile/ve 3 BAB[1 harf] | 5 BAB[2 harf] | 4 BAB[3 harf] )
- SÜLEYMAN ve/<> SUNULLAH ve/<> FEYZULLAH ve/<> ÂLÎ ve/<> PÎRÎ ve/<> NEV'Î
( Kanûni Sultan Süleyman. VE/<> Sunullah Efendi. VE Feyzullah Efendi. VE Gelibolu'lu Âlî. VE Piri Reis. VE Yahya Efendi. )
( Sultan. VE/<> Şeyhülislâm. VE Muhaddis. VE Tarihçi. VE Denizci. VE Şair. )
( Kanûni Sultan Süleyman ve/<> sınıf arkadaşları. )
- SÜLEYMAN'IN:
MÜHRÜ ile/ve/<> SİMGESİ
( Beşgen. İLE Altıgen. )
( Kendi. İLE 6 ilke. [Eline, diline ve beline sahip ol! | İşine, aşına ve eşine sahip çık!] )
devamı için burayı tıklayınız...
- s.a.[Lat. < SECUNDUM ARTEM] değil/yerine/= SANATIN GEREKTİRDİĞİ BİÇİMDE, SANATINIZA GÖRE
- SÂ' ile SÂ' ile SAA/SİA[Ar. < VÜS'AT] ile -SÂ[Fars.] ile -SÂ/Y[Fars.]
( S harfinin Arapça adı. İLE Bin dirhemlik bir hubûbat ölçeği. İLE Genişlik, bolluk. | Güç, takat. İLE Benzetme edatı olan "âsâ"nın hafifletilmişi.[ANBER-SÂ: Anber gibi. | GAYR-SÂ: Gayır gibi.] İLE "süren/sürücü" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[CEBHE-SÂ: Yüz süren. | CEBÎN-SÂ/Y: Alın süren.] )
- ŞAAŞA/LI ile ŞAH ŞAHA/LI
- SÂAT[Ar. çoğ. SÂÂT] ile SÂÂT[Ar. < SÂAT]
( Saat. | Zaman, vakit. | Belirli/muayyen vakit. | Kıyâmet. İLE Saatler. )
- ŞA'B[çoğ. ŞUÛB] ile ŞÂB/ŞÂBB[Ar. < ŞEBÂB | çoğ. ŞÜBBÂN] ile ŞÂB[Fars.]
( Cemaat, taife, kabile. | Kızıldeniz'den çıkarılan dallı budaklı taşlar. | Bölünmüş, parçalanmış şey. | Kafatasındaki çatlaklık. İLE Genç, delikanlı; yiğit. İLE Şap. )
- SABA[Ar.] ile SABA
( Türk müziğinde, bir bileşik makam. İLE Kaba-saba. )
- SABAH RÜZGÂRI değil SABÂ RÜZGÂRI
- SABAHA KARŞI değil SABAHA DOĞRU
- SABAHÎ değil SABÂ MAKAMI
- SABAHTAN/DEMİNDEN ...):
"... BELLİ" değil ... BERİ
- SABAN/PULLUK[Rusça PLOUG] ile SAPAN
( Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı. İLE ... )
( NEVCER ile ... )
( GIBÂZ ile ... )
( PLOUGH ile ... )
( ARATRUM ile ... )
( ARATRO con ... )
( AROTRON ile ... )
( PELEUGH ile ... )
- SABBÂR[Ar. < SABR] ile SABBÂR[Ar.]
( Atlas çiçeği, kaktüs. | Mısır/Frenk inciri. İLE Çok sabırlı, sabrı çok olan. )
- SABG[Ar.] ile SÂBİG/A[Ar.] ile SÂBIK[Ar. < SEBK]
( Boyama/boyanma. | Bazı bitki köklerine ispirto, eter gibi şeyler karıştırılarak yapılan ilâç. İLE Tam, uzun, ayrıntılı/tafsilâtlı. İLE Geçici, geçen, geçmiş. | Şimdikinden bir önce memurlukta bulunmuş olan. | İleride bulunan, zamanca/rütbece önde bulunan. )
- SÂBİ' ile SABÎ
( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. )
- SÂBİ'[Ar.] ile SÂBİ'/SÂBİA[Ar.] ile SABÎ[Ar. çoğ. ASBİYE, SIBYÂN, SIBVÂN, SABYE, SIBYE, SUBYE] ile SABÎH[Ar.]
( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE Yedinci. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE ... )
- SABÎH[Ar. < SUBH] ile SÂBİH[Ar. < SİBÂHAT]
( Güzel, şirin, lâtif. İLE Yüzen, yüzücü. )
- SÂBÎHA[Ar. < SİBÂHAT] ile SÂBİHÂT[Ar. < SÂBÎHA]
( Gemi. İLE Gemiler. | Yıldızlar. | İmanlıların ruhları. )
- SÂBIK[Ar.] ile SÂDIK[Ar.]
( Önceki. İLE Sadakatli. | Doğru, gerçek. )
- SÂBIKAN[Ar.] ile SÂBIKÎN[Ar. < SÂBIK]
( Daha önce, bundan önce. İLE Geçmişler, önce gelmiş olanlar. )
- SABİM/HEALTH INFORMATION COMMUNICATION CENTER[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK BİLGİ İLETİŞİM MERKEZİ
- SABIN değil SABUN
- SABIR ile SABR-I ANİLLAH
- SÂBİT[Ar. < SEBÂT, SÜBÛT] ile Sâbit[Ar.]
( Hareketsiz, kımıldamayan, yerinde duran. | İspat edilmiş, anlaşılmış. İLE Ünlü Türk şairlerindendir.[ö. 1716, h. 1124] )
- SABİT ile/ve/değil/yerine/||/<> SÂDIK
- SABİT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SADIK
- SABİT/LİK ile/ve/||/<>/> SAĞLAM/LIK / BERK/LİK
- SABRI SINAMAK ile/ve/ne yazık ki/||/<> SABRI ZORLAMAK
- SABUN ile/değil SABUNTAŞI
( ... İLE/DEĞİL Terzilerin, kumaşı işaretlemek için kullandıkları, yeşilimsi ya da beyaz renkli, sertliği 1° olan magnezyum silikat. )
- SABUN ile/ve ŞAMPUAN
( Sabun ile ilgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
( )
( BERHÛH ile/ve ... )
( SOAP vs./and SHAMPOO )
- SAÇ ile/değil SAC ile/değil SAÇ
( Baş derisini kaplayan kıllar. İLE Yassı demir çelik ürünü. | Bu nesneden yapılmış dışbükey pişirme aracı. | Sactan yapılmış olan. İLE Kuyrukluyıldız çekirdeğini saran, ışıklı gazyuvarı. )
- SAÇAK ile SAÇAK
( Bazı giyim eşyalarında ya da döşemeliklerde, kumaş kenarlarına dikilen, süslü iplikten püskül. | Kenarlardaki iplik püskülü. İLE Bir yapının herhangi bir bölümünü, güneş ve yağmurdan koruması için, o bölümden dışa taşkın ve altı boşta olarak yapılan örtü. İLE Bir gaz ortama yerleştirilen ve yüksek bir gizilgüç verilen bir nesnenin yüzeyinde oluşan ışık olayı. )
- SAÇAK ile SAYVAN[Fars.]
( ... İLE Güneşten, yağmurdan korunmak için ya da süs olarak, bir şeyin üzerine çekilen, dam saçağı gibi düz ya da eğilimli örtü. | Evlere bitişik, önü açık, direkler üzerine oturtulmuş, üzeri örtülü yer. | Kulak kepçesi. )
- SAÇMA-SALAK değil SAÇMA-SAPAN
- SAÇMA ile "SAKAT"
- SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR:
BİÇİMSİZ ile/ve/||/<> BELİRSİZLİK ile/ve/||/<> SALDIRI ile/ve/||/<> KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA ile/ve/||/<> TARTIŞMALI NEDEN ile/ve/||/<> İSTATİSTİKSEL HATA ile/ve/||/<> ŞAŞIRTMA ile/ve/||/<> YETKEYE BAŞVURMA ile/ve/||/<> DUYGULARA BAŞVURMA ile/ve/||/<> KIYASLAMA HATALARI ile/ve/||/<> SINIFLANDIRMA HATALARI
( BİÇİMSİZ SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR
( INFORMAL FALLACIES vs./and/||/<> FALLACIES )
BELİRSİZLİK SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: GÖNDERMELİ ile/ve/||/<> VURGULAMA ile/ve/||/<> ÇOK ANLAMLILIK
( FALLACY OF: EQUIVOCATION vs./and/||/<> ACCENT vs./and/||/<> AMPHIBOLY )
SALDIRI SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KARALAMA ile/ve/||/<> NİTELİKSEL ile/ve/||/<> "SEN / SEN DE ..." ile/ve/||/<> DOLDURUŞA GETİRME
( ARGUMENT AGAINST THE MAN vs./and/||/<> CIRCUMSTANTIAL AD HOMINEM vs./and/||/<> FALLACY OF "YOU / YOU ALSO" vs./and/||/<> POISONING THE WELL )
KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KISIR DÖNGÜ ile/ve/||/<> İLGİSİZ AMAÇ ile/ve/||/<> İLGİSİZ SONUÇ ile/ve/||/<> İDDİAYI ZAYIFLATMA ile/ve/||/<> KONUYU SAPTIRMA
( BEGGING THE QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF IRRELEVANT PURPOSE vs./and/||/<> IRRELEVANT CONCLUSION vs./and/||/<> FALLACY OF STRAW-MAN vs./and/||/<> FALLACY OF RED HERRING )
TARTIŞMALI NEDEN SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YANLIŞ NEDEN ile/ve/||/<> ÖNCESİNDE ile/ve/||/<> ORTAK ETKİ ile/ve/||/<> GÖZDEN KAÇIRILABİLİR NEDEN ile/ve/||/<> YANLIŞ YÖN ile/ve/||/<> KARMAŞIK NEDENLER
( FALLACY OF FALSE CAUSE vs./and/||/<> FALLACY OF "PREVIOUS THIS" vs./and/||/<> JOINT EFFECT vs./and/||/<> GENUINE BUT INSIGNIFICANT CAUSE vs./and/||/<> WRONG DIRECTION vs./and/||/<> COMPLEX CAUSE )
İSTATİSTİKSEL HATA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YETERSİZ ÖRNEK ile/ve/||/<> TEMSİL ETMEYEN ÖRNEK ile/ve/||/<> YANLIŞ BENZETME ile/ve/||/<> YOK SAYMA ile/ve/||/<> SÜMEN ALTI ile/ve/||/<> KUMARBAZ
( FALLACY OF INSUFFICIENT SAMPLE vs./and/||/<> UNREPRESENTATIVE SAMPLE vs./and/||/<> FALSE ANALOGY vs./and/||/<> SLOTHFUL INDUCTION vs./and/||/<> FALLACY OF SLANTING vs./and/||/<> GAMBLER'S FALLACY )
ŞAŞIRTMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: DEVEDE KULAK ile/ve/||/<> YA SİYAH, YA BEYAZ ile/ve/||/<> KANITLAMA ZORUNLULUĞU ile/ve/||/<> FELÂKET ÇIĞIRTKANLIĞI ile/ve/||/<> İMÂLI SORU ile/ve/||/<> ÇOK SORULU ile/ve/||/<> SINIRLI SEÇENEK
( FALLACY OF THE BEARD vs./and/||/<> BLACK OR WHITE FALLACY vs./and/||/<> ARGUMENT FROM IGNORANCE vs./and/||/<> FALLACY OF SLIPPERY SLOPE vs./and/||/<> COMPLEX QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF MANY QUESTIONS vs./and/||/<> FALLACY OF LIMITED CHOICES )
YETKEYE BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: BİR BİLENE SORMA ile/ve/||/<> YETERSİZ KAYNAK ile/ve/||/<> İNANCA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ORTAK TUTUMA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ÖBEK BASKISI ile/ve/||/<> YARARCI ile/ve/||/<> BEĞENDİRME ile/ve/||/<> DAYATMA ile/ve/||/<> İÇİNDEKİ DEĞİL DIŞINDAKİ(ZARF-MAZRUF) ile/ve/||/<> GENETİK
( ARGUMENT TO AUTHORITY vs./and/||/<> FALLACY OF UNQUALIFIED SOURCE vs./and/||/<> APPEAL TO BELIEF vs./and/||/<> APPEAL TO COMMON PRACTICE vs./and/||/<> BANDWAGON, PEER PRESSURE vs./and/||/<> PRAGMATIC FALLACY vs./and/||/<> APPEAL TO PERSONAL INTERESTS vs./and/||/<> FALLACY OF "IS" TO "OUGHT" vs./and/||/<> STYLE OVER SUBSTANCE vs./and/||/<> GENETIC FALLACY )
DUYGULARA BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: TEHDİT ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> ÖNYARGILI DİL ile/ve/||/<> MAZERET
( ARGUMENT FROM FORCE vs./and/||/<> ARGUMENT TO PITY vs./and/||/<> PREJUDICIAL LANGUAGE vs./and/||/<> FALLACY OF SPECIAL PLEADING )
SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> HATALAR
( FALLACIES vs./and/||/<> MISTAKES/WRONGS )
KIYASLAMA HATALARI: GENELLEŞTİRME ile/ve/||/<> ÖZELLEŞTİRME
( FALLACY OF CONVERSE ACCIDENT vs./and/||/<> FALLACY OF ACCIDENT )
SINIFLANDIRMA HATALARI: BÜTÜNLEME ile/ve/||/<> İNDİRGEME
( FALLACY OF COMPOSITION vs./and/||/<> FALLACY OF DIVISION ) )
- SÂD/SÂDD[Ar. < SEDD] ile SÂD ile SA'D ile SAD ile SAD[Fars.]
( Kapayan, örten. | Aksu, göz perdesi. İLE Göz ağrısı/hastalığı. İLE Kutluluk. | Uğur. | Kutlu, uğurlu.[SA'D-ÜD-DÎN/SÂDETTİN: Dini uğurlu, kutlu kılan.] İLE Osmanlı ve Arap abecesinin onyedinci harfidir.[ebced hesabında 90 sayısının karşılığıdır] İLE Yüz/100. )
- SADAKALLÂHU[Ar.] ile SADAKA BİHİ[Ar.]
- SADAKAT[Ar. < SADAKA]["ka" uzun okunur] ile SADÂKAT[Ar. < SIDK]
( Sadakalar. | Müslümanların ellerinde bulunan ve fakirlere/düşkünlere verilen üç maldan biri. İLE Dostluk, içten bağlılık, vefâlılık. Doğruluk, yürek doğruluğu. )
- SADÂKAT ile/değil/yerine SAF BAKIŞ
- SADÂRET ile/||/<> SADRAZAM
( Başbakanlık. İLE/VE/||/<> Başbakan. )
- SÂDE[Ar. < SEYYİD] ile SÂDE[Ar. < SÂDEC/SÂZEC]/YALIN[Ar.]
( Seyyidler. İLE Düz, basit, yalın, gösterişsiz. | Süssüz. | Karışıksız, katkısız. | Derin düşünemeyen, bön, saf adam. | Yalnız, ancak. | Arasına, içine peynir vb. konulmamış hamur. )
- SADE ile/ve/değil/yerine/||/<> SADECE
- SADECE ..." ile "SALT ..."
- ŞÂDÎ[Ar. < ŞEDÂ] ile ŞÂDÎ[Fars.]
( Mahkeme hademesi, mübaşir. | Zamanında, sultan sarayına odun götüren yeniçeri, odun ambarı memuru. | Nağme ile şiir okuyan. | İlimden, edebiyattan payı olan. | Torba oğlanı, Acemi Ocağı neferi. İLE Memnuniyet, sevinçlilik, gönül ferahlığı. )
- SADIR ile SÂDIR
( Göğüs/sine. | Yürek/kalp. | Kazaskerlere verilen san. | Sadrazam sözcüğünün, kısa söylenişi. İLE Çıkan, görünen. )
- SADRAZAM TORUNU değil SADRAZAM'IN SOL TAŞAĞI
- SAF ile/ve/< SADE[Fars. < SÂZEC]
( Bir maddenin, kavramın ve/ya da ...'nın kendi özünden/doğasından uzaklaşmadığı kadar ve dışarıdan etkilenmediği derecede bulunduğu hal. İLE/VE Bir maddenin ve/ya da kavramın etkilendiği dış faktörlerin olabildiğince alt seviyede/kıvamda tutulup, fazlalılığa/aşırılığa/lükse gitmeme/kaçmama hali. )
( Sadelikten şaşmamak doğrudur. )
( Saflaşın, dikkatli ve uyanık olun, hazır bulunun. )
( Be pure, be alert, keep ready. )
( PURE vs./and SIMPLE )
- SAF ..." ile/ve/<> "SADECE ..."
- SAF ile SÂF
- SAF ile/ve/değil/||/<> SAFA YATAN
- SAF ... değil SALT ...
- SAFARİ ile SAFARİ
( Afrika'da yapılan doğal yaşam ve hayvanlar gezisi. İLE Kedi. )
- SAFDİL[Fars.] ile/= SAFDERUN[Fars.]
( Kolayca aldatılan. )
- SAFF[Ar. çoğ. SUFÛF] ile SÂF[Ar.]
( Dizi, sıra. İLE Sade, arı, katıksız. | Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen. )
- SAFHINI BELİRLEMEK/BİLMEK ile/ve SAF OLMAK/KALMAK
- ŞÂFİ'[Ar. < ŞEFÂAT] ile ŞÂFÎ[Ar. < ŞİFÂ] ile ŞÂFİÎ[Ar.] ile ŞÂFİÎ[Ar.]
( Şefaat eden, hatalı kişinin affı için araya girip yalvaran. İLE Hastayı iyi eden, şifa veren. | Yeter görünen, kifâyet eden. İLE İmam-ı Şâfiî mezhebinden olan kişi. İLE Dört mezhepten birinin imamı olan kişi. [İdris][Hicrî: 150 - 204] )
- SÂFİL[Ar.] ile SÂFİL[Ar.]
( Aşağı, alçak. İLE Çökelek, tortu. )
- SÂFİR[Ar. < SEFER | çoğ. SÜFFÂR] ile SAFÎR[Ar.]
( Yola çıkmaya hazır, yolcu. | Yazıcı, kâtip. İLE Islık. | İnce, güzel ses. | Islığımsı ses. | Gök yakut. )
- SAFİYET ve/||/<> SAMİMİYET
- SAFRA[İt.] ile SAFRA
( Gemileri ve her boyda deniz aracını, dengede tutmak istenilen su düzeyine kadar batırabilmek için, dip bölümlerine konulan ağırlık. | Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek ya da inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık. | Sıkıntı, tedirginlik, rahatsızlık veren kişi. İLE Öd. )
- SÂF/SAFF[Ar. çoğ. SUFÛF] ile SÂF/SÂFÎ[Ar. < SAFÂ, SAFVET] ile SAFH[Ar.]
( Dizi, sıra, camide cemaatin sırası. İLE Temiz, katkısız, karışık olmayan, halis. | Bön, kolay aldanabilen, kurnazlığa aklı ermeyen. İLE Yüz çevirme. | Affetme, suç bağışlama.[AFV] )
- ŞAFT[İng. SHAFT] ile ŞAFT
( Bir makinenin dönme hareketini, öteki parçalara aktaran ve ucuna dişli çarklar, tekerlekler ya da pervane bağlanan demir mil. İLE Bilardoda, ıstaka çeşidi. )
- SAFV[Ar.] ile SAFVET[Ar.]
- SAĞ/SOL BEYİN değil SAĞ/SOL YARIMKÜRE
- SAĞ SALİM değil/yerine/= SAĞ SAĞLAM/SAĞ ESEN/ESENLİKLE
devamı için burayı tıklayınız...
- ŞE / BİŞEY/BİŞE/BİŞİ/BİŞİY değil ŞEY / BİR ŞEY
- SE[Ar.] ile SE[Ar.]
( Osmanlı abecesinin beşinci harfi. | Ebced hesabında 500 sayısının karşılığıdır. İLE Üç. | Tavla zarının üzerindeki üç nokta [PENC Ü SE: Beş ve üç.]. )
- SEÂBÎB[Ar.] ile SEÂBÎB[Ar. < SU'BÛB]
( Salya. İLE Saf su akan yerler. )
- SEARCH ENGINE OPTIMIZATION(SEO) ile/ve/||/<> SEARCH ENGINE MARKETING(SEM)
- SEB/SEBB[Ar.] ile SEB'[Ar.]
( Sövme, sövüp sayma. İLE Yedi/7. )
- SEB'A[Ar.] ile Sebâ[Ar.] ile SEBBÂH[Ar. < SİBÂHAT]
( Yedi/7. İLE Hz. Süleyman'ın eşi/zevcesi Belkîs'in, Yemen'de, hükmü altında bulundurduğu mâmur olan şehri. İLE Suda yüzen, yüzücü. | Yüzgeç. )
- ŞEB'ÂN[Ar. < ŞİB | çoğ. ŞİBÂ'] ile ŞEBÂN[Fars.]
( Tok, doymuş. [Fars. SÎR] İLE Geceler. )
- ŞEBB[Ar.] ile ŞEB[Ar.]
( Şap. İLE Gece. )
- SEBB[Ar.] ile ŞETM[Ar.]
- SEBEP ile SEBEB-İ HİKMET
- SEBÎ[Ar. çoğ. SEBÂYÂ] ile SEB'Î[Ar.]
( Savaşta esir düşen. İLE Yedi sayısıyla ilgili olan. | Yedi günde bir gelen sıtma. )
- SEBİL ile/ve SERSEBİL
( ... İLE/VE Sadece su akıtılır. [Sadece suyun sesini dinlemek ve konuşulanların duyulmamasını sağlamak için] )
( Kutsal günlerde, karşılık beklemeden, hayır için dağıtılan içme suyu. | Genellikle camilere bitişik, özel bir biçimde yapılmış, karşılık beklemeden, hayır için içme suyu dağıtılan taş yapı. | Meyankökü şerbetini, bir hayır için dağıtma. | Büyük cadde. İLE Tatlı ve hafif su. | Cennette, bir çeşmenin adı. )
- SEBK[Ar.] ile SEBK[Ar.]
( İleri geçme, ilerleme, vâki olma. | Koşuda kazanan hayvan. İLE Bir şeyi eritme, kalıba dökme. | İbârenin tarz ve tertîbi. | Yargılama sonucunda edinilen kanaatin karara yazılması. )
- SEBT[Ar.] ile SEBT[Ar.]
( Yazma, kaydetme, deftere geçirme. İLE Cumartesi. )
- SEBÛ'[çoğ. SİBÂ'] ile SEBÛ[Fars.] ile SEBÛH[Ar. < SİBH]
( Yırtıcı hayvan. İLE Testi. | Şarap kabı. İLE Yüzgeç. )
- ŞEC ile ŞECC
( ... İLE Geminin, denizi yararak yol alması. )
- ŞECÂAT[Ar.] ile ŞECCÂT[Ar. < ŞECCE]
( Haksızlığa karşı olan öfke. | Yiğitlik, yüreklilik. İLE Başta ve yüzde oluşturulan yaralar. )
- ŞECERE[Ar. çoğ. ŞECERÂT] ile ŞECÎR[Ar.]
( Soyağacı. | Atların soyunun yazılı olduğu çizelge. | Küçük ağaç, tek bir ağaç. | Olgun insan./İnsan-ı Kâmil. İLE Kısa, küçük ağaç. )
- ŞECERE-İ TÛBA/İLLİYÎN ile ŞECERE-İ ZAKKUM/SİCCÎN
- SEÇME ... ile/değil SEÇMELİ ...
- SEDÂ ile/ve/||/<>/> SEDÂ-Yİ PESÎN
( İnsan sesi. İLE/VE/||/<>/> En son sedâ/selen. )
- SEDEF KABUKLULAR ile SERT KABUKLULAR
( Salyangoz, istiridye gibi. İLE Kitin kaplı böcekler. [Hamam böceği, bok böceği gibi.] )
- SEDÎD[Ar. < SEDÂD] ile SEDÎD[Ar.] ile ŞEDÎD[Ar.]
( Doğru, hak. İLE [anatomide] Kapak. İLE Yeğin, şiddetli. )
- SEDÎL[Ar. çoğ. SEDÂİL] ile SEDÎR[Ar. < SADR]
( Askı, perde, zar, örtü. İLE Odanın baş tarafına konulan döşenmiş kerevet. | Karyola. )
- SEDİR[Ar. < ŞADR] ile SEDİR/DAĞSERVİSİ
( Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan. İLE Kozalaklılardan, boyu 40 m. kadar olabilen ve kerestesi, yapı işlerinde kullanılan bir orman ağacı. )
- SEDİR ile SEKİ
- SEDN[Ar. çoğ. SEDÂİL] ile SEDN[Ar.]
( Puthane. | Tapınak. İLE Gövde örgenlerinin anormal biçimde gelişmesi. )
- SEFÂ ve/||/<>/> SEFÂLET
- SEFER[Ar. çoğ. ESFÂR] ile SEFER[Ar. çoğ. ESFÂR]
( Arabî ayların ikincisi.[yılbaşının Muharrem olması itibariyle] İLE Yolculuk. | Savaşa gitme. | Savaş. | Askerin savaş durumunda ya da savaşa hazır bulunması durumu. | Kere, kez, defa. | Üç gün, üç gece süren yolculuk. | En az üç gün ve üç gecelik bir yere gitmek üzere, bulunulan yer sınırından çıkmak. | Kalbiyle hak rızasına yürüyen. | Gönlün, Allah'a yönelişi. )
- SEFER ile/ve SEFERÂN
( Arabî ayların ikincisi.[yılbaşının Muharrem olması itibariyle] İLE Muharrem ve Sefer ayları. )
- ŞEFİK[Ar.] değil/yerine/= SEVECEN
- SEFİL ile SEFÎH
- SEFİL ile SEFİR
- ŞEFKÂT >< ŞEHVET
- ŞEFKÂT değil/yerine/= SEVECENLİK
- ŞEFKÂTLİ/MÜŞFİK[Ar.] değil/yerine/= SEVECEN
- ŞEGAF["ga" uzun okunur] ile ŞEGAF[Ar.]
( Kalp zarı. İLE Delicesine sevme. )
- SEĞİRDİM ile SEĞİRME
( Yaya koşusu. | Top atıldığında, kundağın geri tepmesi. | Değirmene su veren oluğun eğimi. İLE Hafif kımıldama ve daha çok, gövdenin bir yerinde, deri ile birlikte derinin hemen altındaki kasların hafifçe oynaması. )
- PARÇA/SEGMENT[İng.] ile/ve/değil/||/<> SEKME/TAB[İng.]
( Bölüm. | Kesit. | Parça. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bölüm. )
- ŞEHÂDET ile/ve ŞEFAAT
- SEHER[Ar. çoğ. ESHÂR] ile SEHER[Ar.]
( Tan yeri ağarmadan biraz önceki zaman. İLE Uykusuzluk, gece uyumama hastalığı. )
- SEHER ile SEHER-İ ÂMME
- SEHM[Ar. çoğ. SİHÂM] ile SEHM[Ar.]
( Ok. | Yay. | Aksiyon, hisse bedeli. | Pay, hisse, kısım. | [tomruklarda] Eğrilik payı. İLE Korku, dehşet. )
- ŞEHNÂZ[Fars.] ile ŞEHNÂZ[Fars.]
( Makam. İLE Kişi/ye. )
- ŞEHR[çoğ. EŞHÜR, ŞÜHÛR] ile ŞEHÎR[Ar. < ŞÖHRET] ile ŞEHİR/ŞEHR[Fars.]
( Yeni ay, hilâl. | Otuz günlük zaman. İLE Ünlü, namlı, şöhret. İLE Kent, il, büyük belde. )
- ŞEHREMİNİ ile ŞEHREMÂNETİ
( Belediye başkanı. İLE Belediye, yerel yönetim. | Belediyeciliğin, ilk biçimi. )
- ŞEHRÎ/ŞEHRİYYE[Ar.] ile ŞEHRÎ[Ar.]
( Aylık, ayla ilgili. İLE Şehirli. | İstanbul'lu, İstanbul'da doğup büyüme. | İnce, kibar. )
- ŞEHVET ile/ve/<>/>/>< ŞEFKÂT
( [ile] Doğarız. İLE/VE/||/<>/>/>< Büyütülürüz. )
- ŞEHZÂDEBAŞI CAMİİ değil ŞEHZÂDE CAMİİ
- ŞEİME/ŞEYİME değil ŞEHÎME
- ŞEKER SUYU ile ŞEKER SUYU
( Çamlıca'da çıkan iyi bir su. İLE Yakacık'ta çıkan iyi bir su. )
- SEKİ ile SEKİ/L
( Evlerin önüne, oturmak için taş ve çamurdan yapılan yer. | Oturulacak sedir biçiminde taş ya da set. | Toprak üstündeki yükseklik, doğal set. | Akarsuların iki yakasındaki yamaçlarda, bazı deniz ve göl kıyılarında görülen basamak biçiminde yeryüzü şekli, set, taraça, teras. İLE Atın ayağında, genellikle bileğe ya da dize kadar çıkan beyazlık. )
- ŞEKİL ile/değil SEKL
- ŞEKİL ve/< SEVGİ
- ŞEKLEN[Ar.] ile ŞEKLÎ[Ar.]
( Biçim bakımından, biçim yönünden. İLE Biçimle ilgili, biçimsel. )
- SEL[Ar. < SEYL] ile/ve/<>/> SELİNTİ
( ... İLE/VE/<>/> Yağış nedeniyle oluşan ufak sel. | Selin bıraktığı artık. )
- SEL[Ar.] ile SEYLÂP(/B)[Fars.]/FEYEZAN[Ar.] ile TUFAN[Ar.]
( Sürekli yağmurlardan ya da eriyen karlardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su. | Hareket durumundaki büyük kalabalık. İLE Su baskını, taşma, taşkın. / Bereket. İLE Zorlu yağmur. )
( FLOOD vs. INUNDATION vs. DELUGE/TORRENTIAL RAIN )
- SEL'A[Ar. çoğ. SELEÂT, SİLA'] ile SELÂ'[Ar.]
( Hıyarcık. | Ur. | Başta olan yarık. İLE Cenin torbası, son. )
- SELÂM ile/ve/<> SEVGİ
( SALUTATION/GREETING vs./and/<> LOVE )
- SELÂMI VERMEK ile/ve/> SELÂMI ÇOĞALTMAK
- SELÂMİÇEŞME ile SELÂMİ ÇEŞME
( Kadıköy'de, Kızıltoprak - Çiftehavuzlar arasında bulunan bir semt. İLE Selâmiçeşme'de bulunan küçük bir çeşme. )
( Adını, eskiden kervan yolunun ilk durağına selâmetle geliş nedeniyle "Saadet" sözcüğünden almıştır. İLE 1800'de, Kethüdâ (Kâhya) Şuhi Kadın tarafından. [1966 yılında onarılmıştır.] )
- SELÂSÎN[Ar.] ile SELÂSÎN[Ar.]
( Otuz. İLE Yaprakları çok küçük bir ağaççık. )
- ŞELATÖR/CHELATOR[İng.] değil/yerine/= ŞELATLAYICI
- ŞELAZYON/CHELATION[İng.] değil/yerine/= ŞELATLAMA, KISKAÇLAMA, METAL İYON-ORGANİK MOLEKÜL BAĞLANMASI
- SELBEN[Ar.] ile SELBÎ[Ar.]
( Kaldırarak, yok ederek, gidererek. | İnkâr yoluyla. İLE Olumsuzlukla ilgili. )
- SELE ile SELE[Lat.] ile SELE/SERE
( Yayvan sepet. İLE Çifttekerin, oturulacak yeri. İLE Açık duran başparmağın ucundan, göstermeparmağının ucuna kadar olan uzaklık. )
- ŞELEK ile ŞELEK
( Sırtta taşınan yük. İLE Boynuzunun biri kırık hayvan. )
devamı için burayı tıklayınız...
- si ile Si
( Gam dizisinde, la ile do arasındaki ses. | Bu sesi gösteren nota imi. İLE Silisyum'un simgesi. )
- ŞİÂ'[Ar. < ŞUÂ] ile ŞÎA/ŞİYA/EŞYÂ[Ar.]
( Işın, güneşten ya da başka bir ışık kaynağından uzanan tel ışıklar. | Vektör. İLE Taraflılar, yardımcılar (topluluğu). | Hz. Ali taraflısı. | Şiîlik. )
- ŞİA = ŞİİLİK
( İslâmiyet'te, Hz. Ali'ye yandaş olan kişiler. )
- ŞİÂB[Ar. < Şİ'B] ile ŞİÂB/ŞUÂB/ŞUÂBÂT[Ar. < ŞUBE]
( Dar yollar, dağ yolları, patikalar, keçiyolları. İLE Şubeler, bölükler, kısımlar, takımlar. | Dallar, budaklar. )
- ŞİÂR[Ar. < ŞA'R] ile ŞİÂR[Ar. çoğ. ŞAÂYİR] ile -ŞİÂR[Ar.]
( Kıllar. İLE İşaret, iz, alâmet. | Ayırıcı işâret, ayırdedici âdet. | Hacı olmak için Mekke'de yapılann tören/ler. İLE "İyi, üstünlük veren işâret, âdet" anlamlarında gelerek birleşik sözcükler meydana getirir.[MERHAMET-ŞİÂR: Merhametli. | ŞÖHRET-ŞİÂR: Ünlü.] )
- ŞİB[Ar.] ile ŞİB'/ŞİBA'[Ar.] ile Şİ'B[Ar. çoğ. ŞİÂB]
( İniş, aşağı doğru eğiklik. İLE Doyma, tokluk. İLE Dar yol, keçiyolu, dağ yolu. | Oymak, kabile. | Küçük akarsu yatağı. )
- ŞİBA'[Ar.] ile ŞİBÂ'[Ar. < ŞEB'ÂN]
( Doyma, tokluk. İLE Toklar, karnı doymuşlar. )
- SİBİRYA'DAKİ TÜRK BOYLARI ile/ve SİBİRYA DIŞINDAKİ TÜRK HALKLARI
( Çok uzakta kalmalarından dolayı, atalarının dini olan Şamanlığı devam ettirmişler. İLE/VE İslâm'ı kabul ederek, eski Şaman din anlayış ve uygulamalarından uzaklaşmışlardır. )
- SICACIK ile SICAKÇA
( Yeterli derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan. İLE Biraz sıcak, sıcağa yakın. )
- SICAK YEREL YELLERDE:
FÖHN ile SİROKKO
( Bitkilere kurutucu etki yapan rüzgârlar. [Bir dağ yamacını aşarak başka bir yamaçtan aşağı doğru esen rüzgârın sıcaklığı artar, çevrede nem açığı oluşur.] [Türkiye'de Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar'da etkilidir.] İLE Büyük Sahra'dan, İtalya'nın güneyine doğru esen sıcak ve kuru rüzgâr. [Akdeniz'den geçerken nem aldığından İtalya'nın güney kıyılarına yağış bırakır.] )
- SICAK YİYECEĞİ/İÇECEĞİ:
ÜFLEMEK değil/yerine SOĞUMASINI BEKLEMEK
- SIÇAN ile SIÇAN
( Fare türü. İLE Dışkılama eylemi içinde olan. )
- SIÇANKULAĞI/FAREKULAĞI ile SIÇANKUYRUĞU
( Çuhaçiçeğigillerden, tohumu, kuşyemi olarak kullanılan bitkilerin cins adı. | Yabanimercanköşk. İLE Delikleri genişletmek için kullanılan, konik ve uzun bir tür törpü. )
( ANAGALLIS | ... cum ... )
- SİCİL ile SİLSİLE
- SİDERİT[Fr. < Lat. < Yun.] ile SİDEROZ[Fr.]
( İçinde, sadece demir ve nikel bulunan göktaşı. İLE Çoğunlukla kahverengi demir karbonat bileşimli, demir cevheri. )
- SİDİK RENKLERİNDE:
MAVİ/YEŞİL ile KOYU SARI ile TURUNCU ile KAHVERENGİ ile SİYAH ile ŞEFFAF
( Kolera ya da tifüse yakalanılmıştır.[İkisi de ölümcüldür.] İLE Çok fazla protein alınmıştır. İLE Ateşlenilmiş ve terleyerek çok fazla su kaybediliyorsa. İLE Kötü bir tropikal hastalığa yakalanılmışsa. İLE Bir hayvandan kan nakli yapılmışsa. İLE Çok fazla sıvı alınmışsa. )
- ŞİFÂ[çoğ. EŞFİYET] ile ŞİFÂH[< ŞEFE]
( İyileşme, iyi olma, hastalıktan kurtulma, sağalma. İLE Dudaklar. )
- ŞİFÂHEN ile/ve/||/<> ŞİFÂHÎ[>< TAHRİRÎ]
( Ağızdan, sözle söyleyerek. İLE Sözlü. )
- SIFAT ile SIFAT TÜMCECİĞİ
( ADJECTIVE vs. RELATIVE CLAUSE )
- SIFAT-I NOKSAN ile/değil/yerine/||/<>/>< SIFAT-I KEMÂL
( Bilgisizlik/cehalet. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Bilgililik/bilgelik. )
( Cehl. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< İlim. )
- SIFÂT-I ZÂTİYE ile SIFÂT-I SÜBÛTİYE
( Sadece Allah'a mahsustur. İLE *Asli, *Selbî. )
- SIFATIN, ...:
SÖZCÜKTEN ÖNCE KULLANILMASI ile SÖZCÜKTEN SONRA KULLANILMASI
- SIFIR BİÇİM ile SIFIR TÜRETİM
( ZERO MORPH vs. ZERO DERIVATION )
- SIFIR ile/ve/değil/yerine/||/<> SINIR
- SİGAR[Ar. < SAGÎR]["ga" uzun okunur] ile SİGAR ile SİGÂL[Fars.]
( Küçükler. İLE Küçüklük, ufaklık. İLE Düşünce/fikir. | Kuruntu. )
- SİGARA İÇEN ile/ve/değil/<> İÇİREN/İÇTİREN/İÇTİRTEN
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Etkin/Edilgin/Ettirgen. )
( [ne yazık ki] İçmeyenler. İLE/VE/DEĞİL/<> İçenler ve içmeyenler. )
- SİGARA İÇİLMEYEN BÖLÜM yerine SİGARA İÇİLEN BÖLÜM
( NONSMOKING AREA instead of SMOKING AREA )
- (SİGARA) "YASAĞI" değil SINIRLAMASI/KISITLAMA/SI
( Yürürlüğe giren yasa, bir "YASAK" koyma değildir! Toplum yaşamında ve kişiler arasında düzenin sağlanması, hakların korunması için ortak kullanım alanı kuralları uygulanmak zorundadır. Sigarayla ilgili düzenleme, kişilerin bulunmak zorunda/durumunda olduğu -kapalı ya da açık- ortamlarda sigara kullanıcılarının keyfî uygulamalarına izin vermemek üzerinedir. Bu durumdan rahatsız olan/olabilecek kişilerin haklarının korunması üzerine de bu tür kısıtlamalar getirilmesi gerekmiştir. "YASAK" olarak ifade edilen durum, "sigara içme yasağı" değil belirli ortak kullanım alanlarında keyfî tutumda bulunulmasına engel olabilmek üzere ve çevrenin rahatsız edilmemesine yöneliktir. Doğrudan, genel bir "içmeme yasağı" getirilmemiştir. "YASAK"[< YASA][yasaya/kanuna bağlı olan] sözcüğü ve kullanımının da, kişiler [içen-içmeyen, rahatsız olan/lar] arasında anlaşamamazlık/ihtilâf [ya da olası çatışma durumunda] toplum ve devlet tarafından kabul ve onay görmüş, uyumlu bir düzen sağlanabilmesi üzerine, gereken koşulların, yazılı ve tüzel(hukukî) bir karşılığının bulunması üzerinedir. Birlik ve bütünlüğü, sürdürülebilirliği sağlayabilmenin göstergesi ve dayanakçası olarak, "YASA" ve yasal gereklilik, işlevini yerine getirmek üzere uygulanmaktadır. Kişi, kendi evinde istediği gibi [çırılçıplak] dolaşabileceği halde dışarıda/sokakta, ortak alanlarda dolaşamayacağı gibi. Bu durumu anlayan ve kabul edebilen tütün kullanıcıları, tütün ürünleri kısıtlamasının da bir uzlaşım ve çözüm gerektirdiğini rahatlıkla anlayacak ve kabul ediyor olacaklardır. )
- SIĞINIK ile SIĞINTI
( Başka bir ülkeye ya da yere sığınmış olan kişi. İLE Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varoluşu gereksiz görülen kişi. )
- SIĞIN/MUS:
AVRUPA ile DOĞU ile BATI ile ALASKA ile SHIRAS ile SİBİRYA
( Finlandiya, İsveç ve Norveç'te. İLE Kanada'nın doğusunda ve ABD'nin kuzeydoğusunda. İLE Kanada'nın Batı'sında. İLE Alaska ve Yukon'da. İLE Wyoming ve Utah'ta[ABD]. İLE Sibirya ve Moğolistan'ın Doğu'sunda. )
- SIĞINTI ve/||/<>/> SIKINTI
- SİGORTALAYAN SİGORTALANAN
- SİHÂ'[Ar. çoğ. ESHİYE] ile SİHÂH/SIHÂH[Ar. < SAHÎH]
( İnce deri. | Beyin zarı. İLE Doğrular, gerçekler. )
- ŞİİR "DİLİ" değil ŞİİR BİÇİMİNDE
- ŞİİR:
HAKİKATTEN DEĞİLSE ile/değil/yerine HAKİKATTEN İSE
( "Baykuşun sesi". İLE/DEĞİL/YERİNE "Bülbülün sesi". )
- ŞİİR OKUMAK ile/ve/değil/yerine ŞİİR YAZMAK
- ŞİİR ile ŞİTAİYE[Ar.]
( Divan edebiyatında, kış mevsimini konu olarak işleyen şiir. | Bir kasidenin, kışı anlatan giriş bölümü. )
- ŞİİRSEL/LİK ile/ve/değil/yerine SİMGESEL/LİK
- ŞIK[Fr. CHIC] ile ŞIK[Ar. ŞİKK]
( Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. İLE Seçenek. )
- ŞIK[Ar. < ŞIKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]
( İkiye bölünmüş şeyin bir parçası. | Bir işin, iki yönünden her biri. | Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )
- ŞIK[Ar. < ŞİKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]
( Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )
- SİKA'["ka" uzun okunur] ile SİKA[Ar. < VÜSÛK | çoğ. SİKAT]
( Kırba, sakaların içine su koydukları köseleden yapılmış kab. İLE Güven, emniyet. | İnanılır, güvenilir kişi. )
- ŞİKÂF[Fars.] ile -ŞİKÂF[Fars.]
( Yarık, yırtık, çatlak. | Boya ile yaldızın birlikte kullanılması suretiyle yapılan süslemeler. İLE "yırtan, yaran" anlamına gelerek birleşik sözcükler yapar.[MÛ-ŞİKÂF: Kıl yaran, kılı kırk yaran.] )
- ŞİKÂL[Ar.] ile ŞİKÂR[Ar.]
( Üç ayağı beyaz[sekili] olan at. İLE Avlanan hayvan. | Ganimet, düşmandan ele geçirilen mal. | Ender bulunan şey. )
- SİKE SİKE ile/ve/değil/||/<> SİKKE SİKKE (ÖDEMEK)
- ŞİKEN[Fars.] ile ŞİKEN[Fars.]
( Büklüm, kıvrım. İLE "kıran, kırıcı" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[DİL-ŞİKEN: Gönül kıran/kırıcı.] )
- SİKİK ile "SİKİNDİRİK"
- SIKINTI/KAHIR[Ar.] ile SIKINÇ/KASVET[Ar.]
( ... İLE İç sıkıntısı, gönül darlığı. | Katılık, sertlik. | Merhametsizlik, acımasızlık. )
( BANYO YAP, SPOR YAP, GIDANA DİKKAT ET, [zayıfsan] KİLO AL / [şişmansan] KİLO VER )
- SIKINTI ile/ve/> SIRADANLAŞTIRMA
- SIKINTILI ile/değil SIKINTIDA
- ŞIKIRTI ile/değil ŞIRILTI
( Nesnelerde, katılarda. İLE/DEĞİL Sıvılarda, akışkanlarda. )
- SIKIŞMIŞLIK ile/ve/||/<>/> SIKILMIŞLIK
- SIKIT/KOMPRİME[Fr.] ile SIKIT
( Çoğu kez yassı ya da silindir biçiminde katı ilaç. | Bir konuyla ilgili olarak, derinliği olmayan kalıplaşmış bilgi. İLE Düşük. )
- [ne yazık ki]
SIKIYA ile/ve/||/<> SIKILMAYA GELEMEMEK
- SİKKE[Ar.] ile SİKKE
( Madeni para. | Madeni paralara vurulan damga. | Ağırlık, yük. İLE Mevlevi dervişlerinin giydikleri, yüksek ve tepesi düz, keçe külah. )
- ŞIKK-I:
EVVEL ile/ve/||/<>/> SÂNÎ ile/ve/||/<>/> SÂLİS
( [Mâliye teşkilâtının ayrıldığı, ...] birinci mâlî bölge. İLE/VE/||/<> İkinci mâlî bölge. İLE/VE/||/<> Üçüncü mâlî bölge. )
- SİKLAMEN[Fr. < Yun.] ile SİKLAMEN[Fr. < Yun.]
( Tavşankulağı, buhurumeryem. İLE Kırmızıya çalar, eflatun renk. | Bu renkte olan. )
- SIKLAŞTIRMA ile SIKILAŞTIRMA
- SİKLET değil SIKLET[Ar.]
( Ağırlık, yük. | Sıkıntı. )
- SIK/LIK ile/ve/||/<> SIKI/LIK ile/ve/||/<> YOĞUN/LUK
- SİKMEK ile/değil SİLKMEK
- SİLÂ'[Ar. çoğ. SELEÂT] ile SİL'A[Ar.]
( Hıyarcıklar, urlar. İLE Ticaret malı. | Gövdede olan ur. | Sülük. )
- SİLECEK ile SİLGİ
( Taşıtlarda, ön cama düşen yağmur damlalarını silmeye, gidermeye yarayan aygıt. İLE Kalem ya da daktiloyla yazılmış ya da çizilmiş şeyleri sürterek yok etmeye yarayan, bileşiminde kauçuk olan madde. | Hamam takımı, havlu. )
- SİLİ ile SİLİ
( Arı, temiz. İLE İffetli. )
- SİLİKAT ile BRANİT ile OMFAZİT ile SİLİKON
( Bir anyonda, temel atomun/atomların silisyum olduğunu belirten terim. | Yapı malzemesi olarak kullanılan cam, çimento, tuğla vb. maddelerin birleşiminde bulunan, silisik asidin bazlarla birleşerek oluşturduğu tuz. İLE Formülü, MnSiO3,.3Mn2O3 olan, doğal mangan silikat. İLE Piroksen grubundan, yeşil renkli, doğal silikat. İLE Karbon yerine silisyumun geçtiği, organik cisimlere benzer maddelerin genel adı.[Isı ve suya karşı dayanıklı olduğundan dolayı, yağ, plastik, merhem gibi maddelerin yapımında kullanılır.] )
- SİLİKULA = SİMÂR-I HUREYBÎYE = SILICULE
devamı için burayı tıklayınız...
- SOBA[Macarca SZOBA] ile ŞÖMİNE[Fr. CHEMINEE]
( İçinde, kömür, odun ya da gaz yakılan, elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı. İLE Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla ya da taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak. )
- SOBA[Macarca < SZOBA] ile SOPA
( İçinde kömür, odun, gaz yakılan ya da elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı. İLE Kalın değnek. | Dayak. )
- SOFİST ile/değil/yerine/>< SOFOS/SOPHOS
( Kuşkuya sokar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuşkudan çıkarır. )
( Utanmayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Utanan. )
( Kurt.[vahşi] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Köpek.[evcilleşmiş] )
( Taklitçiler oluşturur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kendini buldurur. )
- SOFRANIN BEREKETİ :/=/||/<>/< KALABALIĞI
- SOFULAR MESCİDİ ile SOFULAR TEKKESİ
( bkz. MOLLA HÜSREV MESCİDİ İLE Aksaray, Sofular Caddesi'ndedir. [Halveti Tekkesi'dir] )
- SOĞUK KUYU MESCİDİ ile SOĞUK KUYU MEDRESESİ
( KANLI MEDRESE MESCİDİ / PİRÎ PAŞA MEDRESESİ MESCİDİ ile CAFER AĞA MEDRESESİ )
( Zeyrek'te, Pirî Paşa Sokağı'ndadır. İLE Sultanahmet'te, Ayasofya Camisi - Alemdar Caddesi arasındadır. )
( 1543'te, Pirî Paşa tarafından. İLE 1560'da, Kapı Ağası Cafer Ağa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. )
- SOĞUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SOLUK
- SOĞULMA ile/<> SOĞURMA
( Suyu ya da sütü çekilerek pörsüme. | Irmak, kuyu, pınar gibi yerlerde, suyun çekilip yok olması. İLE Bir madde, bir sıvıyı içine çekmek. | Katı ya da sıvı bir maddeyi, soğurma yoluyla bir gazı içine almak, emmek, massetmek, absorbe etmek. | Bir ortamın, ışık enerjisini belirli nicelikte emmesi. )
- SOĞURMA ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> SÖMÜRME
- SÖĞÜT ile SORGUN/SORKUN
( ... İLE Sepetçi söğüdü. )
( SALIX cum ... )
- SOĞUT(UL)MA ile/ve/<> SOYUTLANDIR(IL)MA
- SOHBET["SOHPET" değil!] ile SÖYLEŞİ
- SOHBET'İN:
KÂL'İ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HÂL'İ
- ŞOK OLMAK değil ŞOKE OLMAK
- ŞOK ile ŞOKE OLMAK
( SHOCK vs. BEING SHOCKED )
- SOKRATES:
ÖNCESİ ile/ve/<>/> SONRASI
( THALES: [yaklaşık][M.Ö.] 625 - 546
ANAKSİMANDROS: [yaklaşık][M.Ö.] 610 - 546
ANAKSİMENES: [yaklaşık][M.Ö.] 585 - 525
PYTHAGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 570 - 496
HERAKLEITOS: [yaklaşık][M.Ö.] 540 - 480
PARMENİDES: [yaklaşık][M.Ö.] 515 - 450
EMPEDOKLES: [yaklaşık][M.Ö.] 494 - 434
ANAXAGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 500 - 428
PROTOGORAS: [yaklaşık][M.Ö.] 481 - 420
DEMOKRİTOS: [yaklaşık][M.Ö.] 460 - 360
ile/ve/<>/>
SOKRATES: [yaklaşık][M.Ö.] 470 - 399
PLATON: [yaklaşık][M.Ö.] 427 - 347
ARİSTOTELES: [yaklaşık][M.Ö.] 384 - 322 )
( Sokrates öncesi düşünce, Thales ile başlıyor.
Anaksimandros, Anaksimenes tarafından devam ettiriliyor.
Pythagoras, mistik ve matematiksel yaklaşımı geliştiriyor.
Herakleitos, değişim ve oluşa işaret ediyor.
Parmenides, değişim ve varlık'a işaret ediyor.
Empedokles, dört unsur, iki karşıt kuvvet[sevgi ve nefret]'e işaret ediyor.
Anaxagoras, "şey" sayısı kadar unsur, akıl[nous] olduğuna işaret ediyor.
Protogoras, kişinin, herşeyin ölçüsü olduğuna işaret ediyor.
Atomcular, Leucippus ve Demokritos, niteliğin nicelik ile yer değiştirmesi.
İLE/VE/<>/>
Sokrates ile antik yunan doğa anlayışı, doğadan, insana yöneliyor.
Plato ve Aristotles, bu iki anlayışı, evreni anlamak için genişletiyor ve derinleştiriyorlar. )
( SOKRATES: Sağlam güç sahibi. )
( )
- SOKRATES'İN DEDİKLERİ ile/ve/ya da SOKRATES ÜZERİNDEN SÖYLENİLENLER/"SOKRATES'E SÖYLETTİRİLENLER"
- SOKUR ile SOKUR
( Bir gözü görmeyen hayvan. İLE Köstebek. )
- SOKUŞ ile/||/<> SÖGÜŞ/SÖVÜŞ
( Lâf sokmak, birbirini suçlamak. İLE/||/<> Sövmek, küfür etmek. )
- SOL ile SOL
( Yüreğin bulunduğu tarafta olan. İLE Gam dizisinde, fa ile la arasındaki ses. | Bu sesi gösteren, nota imi. )
- SÖLEDİMİ" ile/değil SÖYLEDİĞİMİ
- SÖLPÜK ile SÖLPÜMEK
( Gevşeyip kendini koyuvermiş. İLE Şişmanken zayıflamak. | Gevşemek, pörsümek. )
- SOLUĞAN ile SOLUĞAN
( Soluk darlığına tutulmuş olan. | Sık soluyan hayvan. İLE Uzaklarda esen rüzgârdan sonra başlayan dalga hareketi. )
- SOLUK ALMA/İNHALASYON[İng. < INHALATION] ile/ve/değil/< SOLUK VERME/EKSHALASYON[İng. < EXHALATION]
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )
( ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/değil/< ZEFÎR )
- SOLUK ÇEŞİTLERİ ve SOLUK EGZERSİZLERİ!!!
- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )
- SOLUK = NEFES = BREATH[İng.] = SOUFFLE[Fr.] = ATEM[Alm.] = RESPIRO[İt.] = ALIENTO[İsp.]
- SOLUK ile SOLUK
( [Ten için] Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş. | [Işık için] Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan. | [Nesneler için] Rengi atmış olan. İLE Akciğerlere çekilen ve atılan hava ya da ciğerlere hava alıp verme. )
- SOLUK ile SOLUK VERMEK
( Derin ve sakin biçimde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation.
Repetition will stabilise your breath. )
( NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE vs. EXPIRATION/EXHALE )
- SOLUNUM DÜZENİNİN YAPISI ile SOLUNUM DÜZENİNİN İŞLEVLERİ
( Burun, boğaz, göğüs kafesi, akciğerler ve bronşlar gibi çeşitli organlardan oluşur. İLE Oksijeni akciğerlere almak ve karbondioksiti dışarı atmaktır. )
- SOLVENT[İng.] ile/ve/||/<> SOLÜSYON
( Çözücü. İLE/VE/||/<> Çözelti. | Eriyik. | Çözüm. )
- SOM ile SOM ile SOM
( İçi dolu olan ve dışı kaplama olmayan. | Katışıksız. İLE Rıhtımın, su üstünde kalan bölümü. İLE Hem denizde, hem de tatlı sularda yaşayan, irice bir balık. )
( ... cum ... cum SALMO SALAR )
- SOMA ile SOMA[Yun.]
( ... İLE Eşeysellik gözeleri dışında, gövde gözelerinin tümü. )
- SOMAK/SUMAK[Ar.] ile SOMAK
( Antepfıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu tıpta kullanılan bir ağaç. | Bu ağacın, ekşilik vermek için dövülerek yemeklere katılan, mercimeğe benzeyen meyvesi. İLE Hayvanlarda, yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü. )
( RHUS CORIAFIA cum ... )
- SOMUN[Yun.] ile SOMUN[Fr.]
( Yuvarlak ve şişkin ekmek. İLE Cıvatanın ucuna geçirilen, içi yivli demir başlık. )
- SÖMÜRGE ile/değil SÖMÜRÜLGE
( Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik ya da siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke. İLE/DEĞİL Diline, değerlerine, gelişimine ve üretime katılmayan toplumların geldiği/geleceği nokta. )
- SOMURMAK/SOĞURMAK ile/||/<> SÖMÜRMEK
( Emmek, ağza çekmek. İLE/||/<> Bir şey bırakmamak üzere yemek ya da içmek, iştahlı iştahlı yemek, hepsini birden bitirmek, silip süpürmek. )
- SÖMÜRME ile/ve/<> "SÖĞÜŞLEME"
- SOMUT EMEK ile/ve/||/<> SOYUT EMEK
( Kullanım değeri. İLE/VE/||/<> Değişim değeri. )
- GELENEK:
SOMUT ile/ve/||/<>/< SOYUT
( İçi boş. İLE/VE/||/<>/< Evrensel. )
- SOMUT GERÇEKLİK ile/ve SOYUT GERÇEKLİK
( Batı'nın yaklaşımı. İLE/VE Doğu'nun yaklaşımı. )
- SOMUTU AÇIKLAMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine SOYUTU ANLATIP SOMUTTAN ÖRNEK VERMEK
- SON AKŞAM YEMEĞİ ile/ve "SON AKŞAM YEMEĞİ"
( 1495 - 1498 arasında. İLE/VE 1662[Çuhacılar Loncası] )
( Tabloda 26 el bulunur. İLE/VE 5 el bulunur. )
( Leonardo da Vinci.[15 Nisan 1452 - 02 Mayıs 1519] İLE/VE Rembrandt Harmenszoon van Rijn.[15 Temmuz 1606 ? 04 Ekim 1669] )
( ile/ve
)
- SON ile/değil SONSUZLUĞA AÇILAN KAPI
- SONA değil SONRA
- SONDA[Fr.] ile SONDA[Fr.]
( Suyun, herhangi bir noktadaki derinliğini ölçmek, dip tabakaların yapısını incelemek için kullanılan araç. | Bir boşluğun içini yoklamaya yarayan, uzunca ve ucu küt demir araç. İLE Gövde içinde, herhangi bir boşluk ya da mesaneye sokulan, tanı, inceleme, sağaltım ve dışarı sıvı atmada kullanılan araç. )
- SONDAN değil SONRADAN
- SÖNDÜRMEK ile SÖNDÜRMEK
( Ateş ve ışığın yanmasına, aydınlatmasına son vermek. | Hava ya da gaz ile şişirilmiş bir şeyin havasını ya da gazını boşaltmak. İLE Tutku ve duyguları yatıştırmak, etkisiz duruma getirmek. )
- SONEK ile SONEKLEME
( SUFFIX )
- SONLU KÜMELERİN BİRARADALIĞINDA ile/ve/||/<> SONSUZLUĞUN OLANAKSIZLIĞI
- SONLU SONSUZ ile/ve/||/<> SONSUZ SONLU
( İçerik, biçim/şekil/morf. İLE/VE/||/<> Yapı, sûret/form. )
- SONLULUĞUN(ÖLÜMÜN) SONRASI ile/ve/||/<> SONSUZLUK
- SONLULUK ile/ve/||/<>/> SONLULUĞUN SONSUZLUĞU
- SONSUZ ile SONSUZ / SONSUZ
- SONSUZLUĞUN:
"VAROLUŞU" ile/değil ADI/ETİKETİ
- SONUÇ ile/ve/değil SON/ÂKIBET
( [not] RESULT vs./and/but CONSEQUENCE )
- SONUÇLANDIRMA ile/ve/değil/||/<>/> SONLANDIRMA
devamı için burayı tıklayınız...
- ŞU AN, İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL değil ŞU AN İÇİN İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL
- ŞU ANLAMDA ile/ve/değil/yerine ŞU BAĞLAMDA
- SU AYGIRI ile SU AYISI(TARDIGRAD)
( )
- SU:
ÇARKI ile/ve/||/<> DEĞİRMENİ ile/ve/||/<> BURGUSU
- SU:
[hem] ÇÜRÜTÜR ve/||/<>/hem de CANLANDIRIR
- SU KAMIŞI/HASIROTU/KİLİZ ile SU ŞERİDİ
( Hasırotugillerden, düz, ince, uzun ve dayanıklı olan yaprakları, kıtık yapmaya, hasır örmeye yarayan, bataklıklarda yetişen bir saz, kofa, kiliz. İLE Su kamışıgillerden, şeridi andıran, 1 metreye kadar uzayabilen, yaprakları açık yeşil renkte sucul bir bitki. )
( BUTOMUS cum SPARMANAUM )
- ŞU/O KİTABI:
"OKUMANIZI, TAVSİYE EDERİM"
ile/ve/||/<>
"OKUMAYANI, TASFİYE EDERİM"
- SU KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN değil SUS KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN
- ŞU ÖZELLİKTEN ile/ve/<> ŞU YÜZDEN ile/ve/<> ŞU YÖNDEN
( MİN-HAYS ile/ve/<> MİN-VECH ile/ve/<> MİN-CİHET )
- SU REZENESİ = SU BALDIRANI
( Maydanozgillerden, su kıyılarında ve bataklıklarda yetişen, zehirli, otsu bir bitki. )
( CICUTA VIROSA )
- ŞÛ/ŞÛY[Fars.] ile -ŞÛ/-ŞÛY[Fars.]
( Yıkama. İLE "yıkayan, temizleyen" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[CÂME-ŞÛY: Çamaşır yıkayan.] )
- SU TAVUĞU ile SU YELVESİ
( Su tavuğugillerden, gri, kızıl karışımı tonda, benekli ya da çizgili tüyleri olan bir kuş. İLE Su tavuğugillerden, sırtı yeşil kahverengi, karnı kara-beyaz çizgili bir kuş. )
( FULICA ATRA cum RALLUS AQUATICUS )
- SU TERAZİSİ ile SU TERAZİSİ/TESVİYERUHU
( Basıncı çok olan suyun, basıncını azaltarak künklerin patlamasını önleyen, belirli aralıklarla yapılmış, depo görevindeki kule. İLE İçinde hava kabarcığı bırakılmış su dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan oluşan, düzlem ya da doğruların yataylığını belirleyen alet, kabarcıklı düzeç, terazi. Türk İşaret Dili )
- SU TESTİSİ ile/ve/||/<>/> SU YOLU
- SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLARI(ŞELÂLESİ) ile/ve SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLAR
( Bursa'da. İLE/VE Bilecik'te.[Bahar döneminde gitmek gerekiyor.] )
- SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ değil SÜ(SUBAY/ASKER) UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ
- SU YOSUNU/ALG ile SU ASKILARI
( Yeryüzündeki oksijenin çoğunu üretendir. Fotosentezin atık maddesi olarak oksijen açığa çıkarırlar. Çıkardıkları net oksijen miktarı, tüm ağaçların ve kara bitkilerinin birlikte çıkardıklarından daha fazladır. İLE ... )
- SU ile/değil ŞU
- SU ve/||/<>/> SU DEYİMLERİ
( Su almak
Su altı
Su aşağa
Su ayağa
Su ayağı
Su aygırı
Su balesi
Su bardağı
Su baskını
Su başından kesilir
Su başından kesmek
Su baştan aşmak
Su baştan aşmak
Su biberi
Su bidonu
Su birikintisi
Su borusu
Su botu
Su böreği
Su buharı
Su bulanmayınca durulmaz
Su çamuru
Su çaputu
Su çekirgesi
Su çekmek
Su çevleği (girdap)
Su değirmeni
Su deposu
Su dibeği
Su dökmek
Su dökünmek
Su evi
Su faturası
Su geçirmez
Su geldi teyemmüm bozuldu
Su gibi
Su gibi akmak
Su gibi aziz olmak
Su götürmek
Su götürmemek
Su götüründüsi
Su hizası
Su ibriği
Su içene yılan bile dokunmaz
Su içinde
Su içinde kalmak
Su içmek
Su inmek
Su issi (timsah)
Su iti
Su kabağı
Su kabı
Su kaçırmak
Su kaldırmaz
Su kamışı
Su kanalı
Su kaplumbağası
Su kapmak
Su kasidesi
Su katılmadık
Su kavletmek
Su kayağı
Su kaynağı
Su keleri
Su kemeri
Su kerdemesi
Su kesetek
Su kesilmek
Su kesimi
Su kesüği (Su nöbeti)
Su kırağı
Su kireci
Su koyunu
Su koyuvermek
Su köpeği
Su kulesi
Su kuşu
Su kuyusu
Su, küçüğün; sofra, büyüğün
Su, küçüğün; söz, büyüğün
Su matarası
Su mermeri
Su nigendeli
Su perisi
Su pınarı
Su piresi
Su pompası
Su püskürtmek
Su rezenesi
Su saati
Su sağan
Su savağı
Su savaşı
Su sempozyumu
Su serpecek (süzgeçli kova)
Su sesi
Su sporu
Su süzme
Su tabancası
Su tandırı
Su tankeri
Su tası
Su taşı
Su tedavisi
Su terazisi
Su tereği
Su termosu
Su testisi
Su testisi su yolunda kırılır
Su tuluğu
Su tüfeği
Su uçan
Su uçduğu
Su uyur düşman uyumaz
Su üstüne çıkmak
Su üstüne yazı yazmak
Su vurmak
Su yağı
Su yalağı
Su yarığı
Su yarıntısı
Su yatağı
Su yeşili
Su yılanı
Su yirimi
Su yolcu
Su yolu
Su yutmak
Su yüzünden
Su yüzüne çıkmak
Subağası
Subaşı
Sucu
Sucuğaz
Suçiçeği
Sudan
Sudan bahane
Sudan ucuz
Sukkam
Sulak
Sulak arazi
Sulak avı
Sulak buğdayı
Sulamak
Sulan
Sulandırmak
Sulanlık
Sulanmak
Sular alçaktan akar
Sular gibi akmak
Sular kararmak
Sular seller gibi aktı
Sulayın
Sulaz olmak
Sulu çayır
Sulu göz
Sulu kar
Sulu kılıç
Sulu köfte
Sulu sepken
Suluca
Suluca armut
Sulugaylan (Nargile)
Sulugumbat
Suluk
Sulukta
Sul ukule
Sulukule
Sululuk
Sulungur
Sulusepkin
Sulusıklam
Sulusıklam
Sulusinek
Sulusirke
Suluzırtlak
Sumak
Suna (göl ördeği)
Sunak
Susak
Susakkabuğu
Susalık
Susalmak
Susam susam
Susamış it kerize bakar
Susayan kanmam sanır
Susayanla susak aksayanla aksak
Susulamak
Susulamak
Susurluk
Susuz ağaç meyve vermez
Susuz bağ ağaçsız dağ
Susuz çaylarda boğulayım
Susuz yaban
Susuz yaz
Susuzluktan dili dışarı düşmüş
Suşehri
Suv
Suvacık
Suvak
Suvarıcı
Su varıcı
Suvarılmak
Suvarınılmak
Suvarmak
Suv at
Suvat
Suya bakan (falcı)
Suya bakıcı
Suya doymak
Suya düşen yılana sarılır
Suya düşmek
Suya ermek
Suya gelmek
Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği
Suya girinmek
Suya götürüp susuz getirmek
Suya ıslamak
Suya ıslanmak
Suya kaçan
Suya kanmak
Suya pala sallamak
Suya sabuna dokunmak
Suya salmak
Suya seccade serenlerden olmak
Suya varmadan çemrenmek
Suya varmadan paçaları sıvamak
Suya vermek
Suya yunmak
Suylamak
Suylarınca
Suylatmak
Suylayı gitmek
Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmeli
Suyu başından içmek gerek
Suyu başından tutmak gerek
Suyu baştan ulamalı balığı baştan avlamalı
Suyu bulandırmak
Suyu çekilmek
Suyu çekilmiş değirmene döndü
Suyu düşük
Suyu getiren de bir testiyi kıran da bir
Suyu görmeden çemrenir
Suyu gözesinden içmek
Suyu ısınmak
Suyu kesik değirmene dönmek
Suyu nereden geliyor
Suyu samık
Suyu sili galmamak
Suyu toprağı çekmek
Suyu yokuşa akıtmak
Suyu yumuşak
Suyu yumuşak huyu yalpak
Suyun akıntısına gider
Suyun akıntısına gitmeyen yorulur
Suyun başı
Suyun çağlamazı, insanın söylemezi
Suyun gözesi
Suyun kaynaması
Suyun otoyu
Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kor...
Suyun yüzü yerde
Suyuna gider
Suyuna pirinç salınmaz
Suyuna sabun dokunmaz
Suyuna tirit
Suyunca
Suyunca gitmek
Suyunca olmak
Suyundan içmek
Suyunközü
Suyunu almak
Suyunu buldu
Suyunu buldurmak
Suyunu çekmek
Suyunu çıkarmak
Suyunun suyu )
- SU ve/||/<>/> SU TERİMLERİ
( âb: su, (mâ': su)
âb-ı âbistenî:
1.) gebeliğe sebebiyet veren su, menî.
2.) nebatların yetişip büyümesine sebep olan su ve yağmur.
âb-ı adâlet:
doğruluğun feyz ve bereketi.
âb-ı ahmer:
kırmızı su.
âb-ı âteşîn:
ateşli su.
âb-ı âteş-mizâc:
ateş mizaçlı su.
âb-ı âteş-nâk:
ateşli su.
âb-ı âteş-nümâ:
ateş gösteren su.
âb-ı âteş-reng:
ateş renkli su.
âb-ı âteş-zây:
ateş doğuran su.
âb-ı âteş-zede:
ateş vurmuş su.
âb-ı âzer-âsâ:
ateş gibi su.
âb-ı âzer-sâ:
ateş gibi su.
âb-ı ergavânî:
erguvan rengindeki su.
2.) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.
âb-ı Âmû:
Amuderyâ suyu.
âb-ı âşâmî:
içilir su.
âb-ı bâde-reng:
kanlı göz yaşı.
âb-ı bârân:
1.) yağan su, yağmur;
2.) yağmur suyu.
âb-ı beka, âb-ı câvid, âb-ı câvidân, âb-ı cevânî, âb-ı hayât, âb-ı hayvân, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî, âb-ı zindegî:
nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su.
âb-ı beste:
1.) donmuş su, buz, dolu, çiy.
2.) (mecaz) billûr, sirça; şişe.
âb-ı bün:
çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.
âb-ı ciğer:
1.) ciğer suyu.
2.) göz yaşı.
âb-ı ciğer-hûn:
ciğeri kanayanın suyu, kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı çeşm:
göz yaşı.
âb-ı dehân, âb-ı dehen:
ağız suyu, salya.
âb-ı dendân:
1.) diş suyu, salya, tükürük;
2.) tükürülüp atılmış şey;
3.) dişin güzelliği.
âb-ı dîde:
1.) göz suyu, göz yaşı;
2.) mütevâzıyâne bakış.
âb-ı engûr:
üzüm suyu, şıra.
âb-ı eyyâm:
(günlerin suyu=güzelliği)
1.) güneş ışığı;
2.) ay ışığı.
âb-ı füsürde:
1.) donmuş su, buz, dolu; kar;
2.) pelte;
3.) (mecaz) kılıç, hançer;
4.) billûr, şişe.
âb-ı gerdende:
dönen billûr, gök kubbesi.
âb-ı güvârâ:
hazmı kolay, içimi güzel su.
âb-ı haclet:
utanma teri.
âb-ı hasret:
kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı hâtır:
hatırın suyu=güzelliği. güzel muhayyile.
âb-ı hayât (hayat suyu):
1.) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su;
2.) (mecaz) çok tatlı ve hafif su.
âb-ı hayât-ı la'l:
dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı haşası.
âb-ı hayât-ı tesliyet:
tesellî âb-ı hayâtı.
âb-ı hazân:
sonbahar suyu, sonbahar yağmuru.(bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır.)
âb-ı hufte:
uyuyan su.
1.) durgun su;
2.) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem;
3.) billûr;
4.) cam;
5.) bardak; şişe;
6.) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.
âb-ı hurdeni:
içilir su, içme suyu.
âb-ı hûrşîd:
güneşin suyu.
1.) güneş ışığı;
2.) ebedî hayat veren su.(âb-ı beka vb.)
âb-ı huşk:
kuru su.
1.) billûr;
2.) cam;
3.) cam veya billûr bardak;
4.) şişe.
âb-ı iskender:
âb-ı hayât.
âb-ı kâr:
işin suyu. işin parlak gidişi, başarı, refah.
âb-ı kebûd:
mâvi su. CCin denizi.
âb-ı kevser:
1.) Cennetteki sulardan biri.
2.) (müzik) adına anomim bir edvâr-ı ilm-i mûsikide rastlanan makam.
âb-ı la'lî:
1.) lâl renkli su;
2.) göz yaşı.
âb-ı lûtf:
lûtfun suyu, yağmuru, lûtufkârlık.
âb-ı meleh:
çekirge suyu. (âb-ı mürgan)
âb-ı Meryem:
1.) Meryem suyu, çeşmesi.
âb-ı muallâk:
1.) gök;
2.) güzellerin çenesi.
âb-ı musaffâ:
tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.
âb-ı mün'akid:
donmuş su.
1.) buz;
2.) kılıç, hançer;
3.) şişe, billûr. (âb-ı müncemid)
âb-ı müncemid:
1.) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy;
2.) billûr;
3.) cam;4.) billûr veyâ cam bardak veyâ şişe;
5.) kılıç, hançer, kama.
âb-ı mürde:
donuk, akmayan su.
âb-ı mürgan:
1.) kuşların suyu.
2.) (Y.W. Redhouse'a göre) Şiraz civârında bir suyun adı.
3.) efsanevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. (Ferheng-i Ziyâ'ya göre:
1) Şiraz civârında bir gezinti yeridir ki, halk Recep ayında her Salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler).
âb-ı mürvârîd:
1.) inci suyu(aydınlıktan kinâye olarak);
2.) göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.
âb-ı nâr:
ateşin suyu.
âb-ı nârdân:
1.) yabâni nar suyu;
2.) kan;
3.) göz yaşı.
âb-ı neşât:
neşe suyu. menî, mezî.
âb-ı puhte:
1.) kaynamış su,
2.) pelte.
âb-ı püşt:
belsuyu.
1.) menî, nutfe;
2.) murdar ilik.
âb-ı rengîn:
renkli su; göz yaşı.
âb-ı revân:
1.) akar su,
2.) (mecaz) hayat.
âb-ı rû(y):
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet. (tezellül).
âb-ı rûşen:
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet.
âb-ı sebük:
hafif su. kolay hazmedilir şey.
âb-ı siyâh:
1.) siyah su.
2.) tûfân;
3.) karasu illeti, glokom.
âb-ı sükûn:
Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.
âb-ı şeng:
(âbzen) 1.) küçük havuz.
2.) banyo.
âb-ı şengerfî:
1.) al renkli su,
2.) göz yaşı.
âb-ı sîrîn:
tatlı su, şerbet.
âb-ı şor:
1.) acı su, tuzlu su(ücâc);
2.) göz yaşı.
âb-ı tarab:
1.) inşirâh suyu.
âb-ı Teberistan:
Taberistan veyâ Mazenderan denilen bir dağ tepesindeki pınar. (bir kimse o suya "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış).
âb-ı Teberiyye:
Suriye'nin Teberiyye kasabasında, suyu yedi sene akan ve yedi sene kesilen bir pınar imiş.
âb-ı tîg:
kılıcın suyu.
âb-ı yeh:
eriyen buzun suyu;
2.) buzlu su.
âb-ı zehre:
safra suyu, safra;
2.) şafak ışığı.
âb-ı zer:
altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak;
2.) safran suyu.
âb-ı zerd:
1.) sarı su;
2.) kederden dökülen gözyaşı.
âb-ı zindegânî:
(âb-ı hayât).
âb-ı zindegî:
(âb-ı hayât).
âb-ı zîr-i kah:
1.) farkına varılmadan sızan su;
2.) gizli veyâ tanınmayan kabiliyet;
3.) entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten;
4.) dolap, desise, entrika.
âb-ı zülâl:
1.) berrak su;
2.) billûr;
3.) cam.
âb ü dâne:
su ve ekmek. (kısmet, rızk).
âb ü kil:
1.) su ve kil (= arz);
2.) fânî vücut.
âb ü tâb:
1.) güzellik, parlaklık, tazelik;
2.) tarz, âdet, yol.
3.) Ağustos ayı.
Havz-i mâ':
Su havuzu.
Kibrit-i mâ':
(kimya) hidrosülfirik.
Klor mâ':
(kimya) hidroklorik.
Mikyâs-ı mâ':
(fizik) hidrometre.
Müvellid-ül-mâ':
(kimya) hidrojen. (fr.) hidrogène.
Müvellid-ül-humûza:
(kimya) oksijen. (fr.) oxygène.
Tedâvî bi-l-mâ':
su tedâvisi.
mâ'-i cârî:
(coğrafya) akar su.
mâ'-i billûrî:
billûrlaşma suyu.
mâ'-i câmid:
donmuş su.
mâ'-i dâhilî:
(coğrafya) gün değmemiş su.
mâ'-i ebyaz:
(hekimlik) bir perdeden dolayı görüş kuvvetinin kaybolması.
mâ'-i hamîm:
sıcak su.
mâ'-i harâciyye:
Arap toprakları dışındaki sular.(Dicle, Fırat gibi büyük nehirler).
mâ'-i kils:
(kimya) kireç taşı.
mâ'-i lezîz:
tatlı su.
mâ'-i mukattar:
damıtık su.
mâ'-i râkid:
durgun su.
mâ'-i verd/mâ-verd/mâ-ül-verd:
gülsuyu.
mâ'-i zerrîn:
altın suyu.
mâ'-ül-bahr:
deniz suyu.
mâ'-ül-hayât/âb-ı hayât:
hayat suyu.
İSTİSKA'(< SAKY): SUYUN GEREKLİLİĞİNİ DUYMA; YAĞMUR DUASI
JîK: YAĞMUR DAMLASI
JîR: GÖL; HAVUZ
JEY: GÖL, IRMAK
KATRE: DAMLA, DAMLAYAN ŞEY
KATRE-İ BÂRÂN: YAĞMUR DAMLASI )
- SU ile/ve/<> SÜT
( İlim. İLE/VE/<> İlm-i ledün. )
- SÛ'[Ar.] ile SÛ/Y[Ar.]
( Kötülük, fenalık. | Kötü, fena. İLE Yan, taraf, cihet. )
- SUAL ile/ve SUAL
( Sormak. İLE/VE İstemek. )
- SUÂL[Ar.] ile SUÂL[Ar.] ile ŞUAL[Ar. < ŞU'LE]
( Sorma/sorulma, soruşturma, soru. | Sorulan şey. | Dilenme, dilencilik. İLE Öksürük. İLE Alevler, ateş alevleri. )
- SUALTI ile/ve SU ÜSTÜ(GAZ YUVARI/BUĞU YUVAR/HAVA KÜRE/ATMOSFER)
( Taştan kaynayan su daha iyidir. )
( UNDERWATER vs. ATMOSPHERE )
- SUÂT[çoğ. ES'İLE, SUÂLÂT] ile SUÂT[Ar.]/SÜRFE[Fars.]
( Sorma, sorulma, soruşturma, soru/sual. İLE Öksürük. )
- SUÂT-İ DÎKÎ ile SUÂT-İ KELBÎ
( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )
- ŞUBE = ŞU'BE = BRANCHE
( Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri. | Okullarda aynı düzeydeki sınıflardan her biri. | [dirimb.] Dal. )
- SUBHA/SÜBHA[Ar.] ile SUBHA[Ar.]
( Çekilen tespih. | Tespih danesi. İLE [tasavvufta] Binefsihi âşikâr varolmayan fakat eşyanın sureti ile açıklık kazandığı için heyula denilen [hebâ] güneşin ışığında görülen ince toz. )
- SUBLİME[Fr.] değil/yerine/= SÜLÜMEN/AK SÜLÜMEN
( Süblimleştirme yoluyla elde edilen ürün. | Cıva ile klorun birleşimi olan, çok zehirli, beyaz bir toz. )
- SÜBÛL/SÜBÜL[Ar. < SEBÎL] ile SÜBÛR[Ar.]
( Sebiller, yollar, caddeler. İLE Sıkıntı, azap; mahvolma. )
- SÜBÛT[Ar.] ile SÜBÛR[Ar. < SEBT]
( Gerçekleşme, sabit olma, meydana çıkma. İLE Cumartesi günleri. )
- SUBYE[Fr. SOUS-PIED] ile SUBYE[Ar. < SABİ] ile SÜBYE[Yun.] ile SÜBYE[İt.]
( Ayağın altından geçen, tozluğa ya da pantolon paçalarına bağlanan şerit. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE Mürekkep balığı. | Badem içi, kavun çekirdeği gibi şeylerden yapılan, boza koyuluğundaki şerbet. | Pirincin, boza haline gelene kadar koyulaştırılarak pişirilmesi. İLE ... )
- SUÇ "ATFETMEK" değil SUÇ İSNÂD ETMEK
- SUÇLU ATFETMEK değil SUÇLU ADDETMEK
- SUÇLULUK ile/değil/yerine SUSLULUK
- SUÇSUZLUĞUNU İDDİA ETMEK ile/ve/||/<> SUÇU/NU İNKÂR ETMEK
- SÜCÛD[Ar.] ile SÜCÛD[Ar. < SÂCİD]
( Secde etme. İLE Secde edenler. )
- SÛD[Ar.] ile SÛD[Ar.]
( Sevdâlar. İLE Yarar, kâr, kazanç. )
- SUDAN ile SUDAN
( Yapısında su bulunan. İLE Ülke. )
- SÜFELÂ'[Ar. < SEFÎL] ile SÜFERÂ[Ar. < SEFÎR]
( Sefiller. İLE Elçiler. )
- SUFLE[Fr.] ile SUFLE[Fr.]
( Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmuş bir sözü ya da tümceyi anımsatma. İLE Un, şeker vb. maddelerin yoğun sıvı kıvama gelinceye kadar çırpılıp pişirilmesiyle yapılan bir tatlı türü. )
- SÜFLÎ[Ar.] ile SÜFERÂ[Ar.]
( Aşağıda bulunan. | Alçak, bayağı. | Kılıksız, kıyafetsiz. | Utarit[Merkür] ile Venüs[Zühre] gezegenleri. İLE Tortuya, döküntüye ait. | Çıkartı, dışkı. )
- SUHAN[Fars.] ile SÛHÂN[Fars.]
( Söz, lakırdı. İLE Törpü. )
- SU/HAVA GEÇİRMEZ ile SU/HAVA ETKİ ETMEZ
( IMPERMEABLE vs. IMPERVIOUS )
- SÜHÛLET ile SUHÛNET
( Kolaylık. | Yumuşaklık, naziklik. | Uygun ortam. İLE Sıcaklık. )
- SUHÛN[Ar. < SAHNE] ile SUHUN/SUHAN[Fars.]
( Sahneler. İLE Söz, lakırdı. )
- SÜHÛNET[Ar.] ile SÜHÛNET[Ar.]
( Sıcaklık, kızgınlık. İLE Katılık, peklik. )
- ŞÜHÛR-İ KAMERİYYE ile ŞÜHÛR-İ SELÂSE
( Kamer ayları, arabî aylar. İLE Üç aylar.[Recep, Şaban, Ramazan] )
- SUIT[İng.] ile SUITE[Fr., İng.]
( Takım giysi. İLE Aynı tonda yazılmış, şarkı biçimindeki dans müziği. | Otellerde, değişik amaçlar için kullanılmak üzere donatılmış ve birden çok odaya sahip olan özel bölüm. )
- SÛK[Ar. < SÂK] ile SÛK[Ar. çoğ. ESVÂK]
( Ballardır, incikler. | [botanikte] Saplar. | [geom.] Kenarlar. İLE Çarşı, pazar, alım-satım yeri. )
- SÜKALÂ'[Ar. < SAKÎL] ile SÜKÂRÂ[Ar. < SEKRÂN]
( Ağırlar, çirkinler; kabalar; sözü sohbeti çekilmeyen kişiler. İLE Sarhoşlar. )
- SUKUB[Ar. < SUKBE] ile SUKUB[Ar. < SAKB/SUKB]["ka" uzun okunur]
( Delikler. İLE Delmeler, delinmeler. | Bir taraftan öteki tarafa kadar açık olan delikler. )
- SÜKÛN SÜKÛT
- SÜKÛNET ile SÜKÛT
( Durum. İLE Tutum. )
( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )
( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )
( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )
( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )
- SÜKÛT ile SUKUT
- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]
( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )
- SÜKÛT[Ar.] değil/yerine/= SUSKU
- SULAK ile SULAK
( Suyu olan, suyu bol (yer). İLE Kuşlar için su konulan küçük kap. )
- SULAMA ile SUVARIM
( ... İLE Bir suvarmada ya da sulamada verilen su miktarı. )
- SÜLÂSİ MÜCERRED ile/ve SÜLÂSİ MEZİD
( 6 BAB ile/ve 3 BAB[1 harf] | 5 BAB[2 harf] | 4 BAB[3 harf] )
- SÜLEYMAN ve/<> SUNULLAH ve/<> FEYZULLAH ve/<> ÂLÎ ve/<> PÎRÎ ve/<> NEV'Î
( Kanûni Sultan Süleyman. VE/<> Sunullah Efendi. VE Feyzullah Efendi. VE Gelibolu'lu Âlî. VE Piri Reis. VE Yahya Efendi. )
( Sultan. VE/<> Şeyhülislâm. VE Muhaddis. VE Tarihçi. VE Denizci. VE Şair. )
( Kanûni Sultan Süleyman ve/<> sınıf arkadaşları. )
- SÜLEYMAN'IN:
MÜHRÜ ile/ve/<> SİMGESİ
( Beşgen. İLE Altıgen. )
( Kendi. İLE 6 ilke. [Eline, diline ve beline sahip ol! | İşine, aşına ve eşine sahip çık!] )
devamı için burayı tıklayınız...