Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 35.603 başlık/FaRk ile birlikte,
35.603 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(119/144)


- SU ve/||/<> KARBONDİOKSİT ve/||/<> AZOT

( Oksijenin, hidrokarbonlarla yaptığı tepkime sonucunda, karbondioksit ve su oluşur. VE/||/<> Sudan sonra, yeryüzünün üst katmanlarında en çok bulunan uçucu bileşenlerden öteki ise karbondioksittir. [Bu gaz, Mars'ın ve Venüs'ün atmosferlerindeki baskın gazdır.][Jeolojik süreçler, dünyanın, atmosferindeki karbondioksitin neredeyse tümünün atmosferden çıkarak katı durumdaki yeryüzüne, kabuktaki karbona minerallerinin bileşeni olarak girmesine neden olmuştur.][Kabuktaki karbondioksit kütlesi, okyanustaki su kütlesinin, yaklaşık üçte biri kadar büyüklüğe sahiptir.][Göktaşlarında, karbonat minearallerine son derece ender rastlanmakta olup bunların, güneş nebulasında oluştukları düşünülmemektedir.][Yerin, karbondioksiti, karbon mineralleri durumunda biriktirmediği açıkça anlaşılmaktadır. Karbon, belirli bir olasılıkla hidrokarbon olarak hidrojenle birlikte birikmiştir.] VE/||/<> Dünya atmosferinin baskın bileşenidir. Kabuktaki karbonat göz önünde bulundurulduğunda, karbondioksitten yaklaşık yüz kat daha az oranda bulunur. Dünyadaki azotun hemen hemen hepsi atmosferde bulunur. Azotun, güneş nebulasında katı bileşikler oluşturduğu düşünülmemekte, ayrıca, göktaşlarında da azota hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Azotun, yerin üst katmanlarını oluşturan katı nesnenin küçük bir kirleticisi olarak biriktiği anlaşılmaktadır. Dünyada, azotun varoluşunun güneş nebulasında meydana gelen kimyasal süreçteki ve yoğunlaşma sürecindeki kusurlardan kaynaklanmış olması olasıdır. Bir azot ve hidrojen bileşiği olan amonyak, bir amonyak molekülünün ve bir potasyum atomunun neredeyse aynı büyüklükte olması nedeniyle zaman zaman silikat minerallerinin kristal dokularındaki potasyumun yerine geçer. )


- SU ve/||/<>/> KASİDESİ

( 1 Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
   Kim bu denlû dutuşan odlare kılmaz çâre su

Az su, çok tutuşan ateşin yanmasını kolaylaştırır. Fuzûlî, Peygamber (s.a.) Efendimiz'e karşı duyduğu özleyiş ateşini gözyaşları halinde su ile söndürmenin mümkün olamayacağını göze anlatmaya çalışıyor. Gönlüm bu ayrılık ateşiyle öyle yanmaktadır ki, gözlerim istediği kadar gözyaşı dökerek bu ateşi söndürmek istese, bu îman ve sevgiden doğan ateşin sönmesine imkân yoktur.

Gözyaşı insanı teskin eden, ıstırap ve sıkıntılarını bir nebze de olsa dindiren bir vâsıtadır. Şâir buna râzı değildir. O bir yandan ağlamanın, bir yandan da ayrılık ateşinin gönlünü yaklmasının devam etmesini istiyor.

"Ey göz! Gönlümde yanan ateşe, gözyaşından su saçma. Zîrâ bu kadar fazla tutuşmuş ateşlere suyun faydası olamaz."

 

2 Âb-gûndur günbed-i devvâr rengin bilmezem
   Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

Bu beyti iki türlü açıklamak mümkündür:
a) O kadar çok ağladım ki, gözyaşlarım dönen gök kubbeyi doldurmuş. Bu yüzden renginin mâvi olduğunu bilemiyorum. Yâni gerçek rengini seçemiyorum, her tarafı su renginde görüyorum.
b) Ağlayan yaşlı gözlerle etrâfa bakmaktan dolayı, gökyüzünün rengini bilemiyorum. Gökyüzü gözlük camının rengini aldığı gibi, yaşlı gözlerle de bakıldığında su rengini almış olur.

 

3 Zevk-ı tîğinden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
   Kim mürûr ile bırâgur rahneler dîvâre su

"Senin kılıç gibi keskin ve delici bakışların, gönlümü delik deşik etse de, ben bundan zevk alırsam, bunda şaşılacak birşey yoktur. Çünkü akar sular geçtiği taşlık yerlerde (zevkli) oyuklar meydana getirirler."

 

4 Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün
   İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su

"Yaralı gönül, senin ok gibi delici bakışlarının sözünü korkuyla söyler. Çünkü yaralı bir insan da suyu ihtiyâtlı içer! (Fazla su yaranın kanamasına neden olur)"

Peykân, okun ucundaki sivri demirin ismidir. Bu kelime de tîğ kelimesi gibi dîvan şiirinde "keskin bakış" mânâsında kullanılmıştır.

 

5 Suya versün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
   Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâre su

"Bahçıvan gül bahçesine su vermekten vazgeçsin. Onu sele versin. Tüm gül fidanlarını su alıp götürsün. O boşuna zahmet çekmesin. Çünkü değil bir bahçesine, bin gülzâra da su verse, yine senin yüzün gibi bir gül yetiştiremez."

 

6 Ohşadâbilmez gubârını muharrir hattına
   Hâme tek bakmadan inse gözlerine kare su

"Muharrin (Senin vasıflarını anlatmaya çalışan kimsenin) kalem gibi, bakmaktan gözlerine kara su inse, yine de hattını senin gubarına benzetemez."

Burada "gözlerine kara su inmek" iki mânâda kullanılmıştır:
a) Kalemden damlayan mürekkeb,
b) Çok bakmaktan gözlerin kararması.

"Kalemler ne kadar yazsa, muharrirler ne derece kalem oynatsa, yine de senin özelliklerini ve esrârını anlatmaya muktedir olamazlar."

Fuzûlî başka bir manzûmesinde bu fikri şu beyitle de anlatmıştır:
      Yâr içün ağyâre minnet ettiğim aybeyleme
      Bâğban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur

 

7 Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n'ola
   Zâyi' olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su

Fuzûlî bu beyitinde kirpiklerini dikene benzetiyor. Ağlayınca kirpikleri ıslanıyor. Bu sûretle sevgilisinin güzel yanağı gözünün önüne geliyor. Gül yetiştirmek için dikene su vermek boşuna değilse, sevgiliyi görmek arzûsuyla ağlamak da boşa gitmez.

 

8 Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğin diriğ
   Hayrdır vermek karangû gîcede bîmâre su

"Gam günü hasta gönülden, bakışlarını esirgeme. Çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırdır."

 

9 İste peykânın gönül hecrinde şevkım sâkin et
   Sûsuzam bir kez bu sahrâda menimçün âre su

"Ey gönül! (Sevgilinin) ok gibi delici bakışlarını (teveccühünü) iste, ondan ayrı olmanın gönlümce hissettirdiği susuzluğu gider. Zîrâ ben susuzum. Ne olur bu kavurucu aşk çölünde benim için de su ara."

 

10 Men lebin müştâkıyem zühhâd kevser tâlibi
     Nitekim meste mey içmek hoş gelür hüşyâre su

"Ben senin insanlara İlâhî aşk şarabı sunan dudağının susuzuyum. Zâhidlerin murâdı kevserdir. Çünkü sarhoş olana şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir."

 

11 Ravza-i kûyına her dem durmayub eyler güzâr
     Âşık olmuş gâliba ol serv-i hoş reftâre su

"Servi boylu güzel yürüyüşlü olan sana, herhalde sular da âşık olmalılar ki, hiç durmadan sana doğru akıyorlar." (Şâirin Ravza-i Mutahhara'ya doğru aktığını söylediği su, Fırat ve Dicle nehirleridir.)

 

12 Sû yolun ol kûydan toprağ olub dutsam gerek
     Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su

"Su yolunu, sevgilinin köyüne sokmamak için önüne toprak olup, onu tutmak istiyorum. Çünkü o benim rakîbimdir. O yüzden suyun o semte ulaşmasına mâni' olmak lâzımdır."

Seven kimse, sevgilisini başkasıyla paylaşmak istemez. Şâir bu beytinde suyu kendisine rakib kabûl etmiştir. Fuzûlî, bir gazelinde âşıkları rakib kabûl ettiği için, şu temennîde bulunuyor:

      Benim tek hîç kim zâr u perîşan olmasun yâ Rab!
      Esîr-i derd-i aşk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab!

 

13 Dest bûsı ârzûsuyla ölürsem dôstlar
     Kûze eylen toprağın sunun anınla yâre su

Fuzûlî bir önceki beyitte, suyun akmasına mâni' olmak için toprak olmak, yânî bu uğurda ölmek istiyordu. Bu beyitte de aynı istek devam ediyor:

"Şâyet ben sevgilinin elini öpmek arzusuyla ölecek olursam. Toprağımdan bir desti(kâse) yapıp, onunla yâre su sunun."

Şâirin kabir toprağından kâse yapılıp sevgilisine su ikram edilince, sevgili mecbûren dudaklarını su kabına değdirecek, elini öpme arzusuyla ölen şâir bu sûretle onun dudaklarını öpmüş olacaktır. Bu bir şefâat arzûsudur.

 

14 Serv serkeşlik ider kumrı niyâzından meğer
     Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su

"Su, servinin eteğini tutup, ayağına düşüp, yalvarıncaya kadar, O kumrunun niyâzını kabûl etmez."

Fuzûlî bir önceki beyitte şefâat dilemişti. Bu beyitinde de Allah Teâlâ katında niyâzın makbul olması için Peygamber (s.a.) Efendimiz'inm şefâatinin şart olduğunu ileri sürüyor. Bu beyitte Servi, Allah Teâlâ; kumru, kul, su da Peygamber (s.a.) Efendimiz'dir.

 

15 İçmek ister bülbülün kanın meğer bu reng ile
     Gül budâğının mizâcına gire kurtâra su

"Su, gül budağının mizâcına girerek, gülün, bülbülün kanını hîle ile içmesine mâni' olur ve bülbülü, gülün elinden kurtarır."

Bu beyitte de anlatılmak istenen şudur:

Mâsivâ, çeşitli hîle ve desîselerle insanı aldatır ve onun kendine âşık etmek ister. Nefsinin sesine kulak veren kimse dünyâya kul olur. Peygamber (s.a.) Efendimiz insanları mâsivânın esiri olmaktan kurtarır. Dünyâ sevgisi yerine gerçek sevgiyi, yâni muhabbetullâhı yerleştirir.

 

16 Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
     İktidâ kılmış tarîk-ı Ahmed-i Muhtâr'e su

Bu beyitte su ile müslümanlık arasında bir benzetiş göze çarpıyor. İslâm bir müslümanda tezâhür edince, onda maddî ve mânevî bir berraklık meydana getirir. Coşkun akan suyun tabiatında da böyle bir billûrluk mevcûddur. Şâir ayrıca Bağdad'ın içinde güneye (Medîne'ye) doğru akmakta olan Dicle'nin Peygamber'e doğru aktığı için berrak olduğunu da hüsn-i ta'lil ile anlatmaktadır.

"Senin tertemiz yaradılışını (Cenâb-ı Hak) dünyâ ehline nasip etmiş. İnsanlar bu sâyede zulmetten nûra çıkmışlardır. Su da Ahmed-i Muhtâr'ın yoluna (Kur'ân yolu) uymuştur."

 

17 Seyyid-i nev'-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ
     Kim sepüpdür mu'cizâtı âteş-i eşrâre su

"İnsanların efendis, kıymetli inci deryâsı (insanlara kıymetli inciler değerinde sözler söyleyen) Yüce Peygamber'in mu'cizesi, edebsizlerin ateşine su serpmektedir."

      Azcin ki ezilmekti bütün hakkı dirildi,
      Zulmün ki zevâl aklına gelmezdi geberdi!
            -- Mehmed Âkif --

 

18 Kılmağîçün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnakın
     Mu'cizinden eylemiş ızhâr seng ü hâre su

"Nübüvvet bahçesinin tâzeliğini muhâfaza etmek için Peygamber (s.a.) Efendimiz mu'cizesiyle taş ve dikende su meydana çıkarmıştır."

Peygamber (s.a.) Efendimiz mânevî susuzluktan taş gibi kesilmiş kalblere ve diken gibi başkalarına eziyet eden kimselere verdiği su (İslâm) ile onları mükemmel bir hâle getirmiştir.

 

19 Mu'cizî bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
     Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâre su

"O'nun âlemde, ucsuz bucaksız bir deniz gibi olan mu'cizesinden kâfirlerin binlerce ateş-hânesine su ulaşmış. (Küfür ateşinin sönmesine vesile olmuştur.)"

Bu beyit ayrıca Peygamber (s.a.) Efendimiz'in dünyâyı teşrif buyurduğu zaman ateşe tapanların ateş-gedelerinde yanmakta olan ateşin söndüğüne işâret ediyor.

 

20 Hayret îlen barmağın dişler kim etse istimâ
     Barmağından verdiği şiddet günü ensâre su

"Şiddet günü, Ensâr'ın susuzluk çektiği gün, parmağından su verdiğini kim duysa, hayretinden parmağını ısırır."

Peygamber (s.a.) Zevrâ'da ashâbıyla birlikte bulunurken ikindi vakti yaklaştı. Ashâb sağa sola başvurarak su aradı, fakat bulamadı. Peygamber (s.a.) su kabına elini koydu. Parmakları arasından su fışkırmaya başladı. Rivâyete göre üçyüz kişi bu sudan abdest almıştır. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Mu'cizeler bahsi.)

 

21 Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayat
     Hasmı su içse döner elbetde zehr-i mâre su

"Dostu şâyet yılan zehiri içmiş olsa o, hayat suyu olur. Hasmı da âb-ı hayat içse hiç şüphesiz yılan zehirine döner."

 

22 Eylemiş her katradan min bahr-ı rahmet mevc-hîz
     El sunub urgaç vudû' içün gül-i ruhsâre su

"Peygamber (s.a.) Efendimiz abdest alırken, gül yüzüne su vurunca, onun her bir damlasından binlerce coşkun ve dalgalı rahmet denizi meydana gelmiştir."

 

23 Hâki-pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
     Bâşını daşdan daşa urub gezer âvâre su

"O'nun ayak bastığı toprağa yetişmek için, bin arzuyla ömür boyu devamlı ve başıboş akıp, aşk ile kendinden geçen su, başını taşa vurarak akıp gitmektedir."

 

24 Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sâla nûr
     Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

"Su, senin dergâhının toprağına zerre zerre nûr salmak ister. Şâyet su parça parça da olsa yine o dergâhtan dönmek istemez."

 

25 Zikr-i na'tin virdini derman billür ehl-i hatâ
     Eyle kim def-i humâr içün içer meyhâre su

"Günahkâr kimseler, Senin na'tını devamlı olarak söylemeyi derman bilirler. Nitekim içki içenler de serhoşluklarının gitmesi için su içerler."

Peygamber (s.a.) Efendimiz'i unutmamak, devamlı hatırlamak, kulun ginah işlemesine mâni' olur.

 

26 Ya Habîballah yâ hayre'l-beşer müştâkınem
     Eyle kim leb-teşneler yânub diler hem-vâre su

"Ey Allah Teâlâ'nın sevgilisi ve ey insanların hayırlısı! Sana müştâkım. Nasıl dudağı kurumuşlar bir yandan yanıp, bir yandan da su ararlarsa; ben de bu hâl ile seni arıyorum."

 

27 Sensin ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mi'râcda
     Şebnem-i feyzin yetürmüş sâbit ü seyyâre su

"Sen öyle bir kerâmet denizisin ki, mi'rac gecesinde, feyzinin şebnemi (çiy dânesi) sâbit ve seyyâr olan tüm varlıklara su ulaştırmıştır."

 

28 Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
     Hâcet olsa merkadin tecdîd iden mi'mâre su

"Güneş çeşmesinden her zaman tatlı bir su inmektedir. Senin kabrini yenilemek isteyen mîmâra su ihtiyâcı (bu sûretle) te'min edilmiş olur."

Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler kıyâmete kadar beşeriyetin karanlık dünyâsını aydınlatacaktır. Yeter ki insanlar bu iki kaynaktan isti-fâde edebilsinler.

 

29 Bîm-i duzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma
     Var ümîdim ebr-i ihsânın sepe ol nâre su

"Cehennem korkusu, benim yanan gönlüme tasa ateşi salmıştır. Senin ihsan bulutunun o ateşe su serpip söndüreceğine ümîdim tamdır."

Bu beyitteki cehennem korkusunu Allah ve Peygamberinden uzak kalma ve Allah Teâlâ'nın istediği kul olamama endîşesi biçiminde değerlendirmeliyiz.

 

30 Yümn-i na'tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
     Ebr-i nîsandan dönen tek lü'lü-i şehvâre su

"Nisan bulutundan dökülen suyun inciye dönmesi gibi; senin uğurlu na'tından dolayı, Fuzûlî'nin sözleri cevher olmuştur."

İstiridyeler nisan yağmurları yağmaya başladığı zaman kabuklarını açarlar, bu sırada yabancı bir madde içeriye girerse, inci meydana gelir.

Bu beyitte Fuzûlî kelimesi iki mânâya gelmektedir: Birincisi şâirin ismi olarak düşünülmeli, diğeri ise "değersiz" biçiminde anlaşılmalıdır.

 

31 Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-i haşr
     Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâre su

"Gaflet uykusunda olan bir kimse ancak haşır günü uyanır. Hasret gözyaşının uyanık gözlere döktüğü su (sâyesinde insanlar gaflet uykusundan ölmeden önce uyanırlar)."

 

32 Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayam
     Çeşme-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su

"Senin ilâhî güzelliğine alışmış ve senin dîdârına susamış olan bana su vereceğini, bu sâyede kıyâmet gününde seni görmekten mahrum olmayacağını ümit ediyorum."

Çeşme müslümanlar arasında câmi yaptırmak kadar mukaddes sayılmıştır. )


- SU ile ÖZSU/USÂRE[Ar.]

( ... İLE Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad. | Salgı ile oluşan ve içinde enzimler bulunan organik sıvı. )


- SU ile/ve SICAK SU

( SICAK SU

 

İkinci dünya savaşı yıllarında yıl boyu soğuk suyla yıkanırdım. Soğuk suyla yıkanınca temizlenebilmek için küçük bir sabuna gerek var. Ama bol miktarda sıcak su olunca sabun hemen hemen tümüyle gereksiz. Atalarımız binlerce yıl sabundan habersiz yaşamışlar. Benim canımı sıkan sabun için harcanacak para değil ama onun derimize, ırmaklara ve göllerimize verdiği zarar. Çok önemli olduğu için bilimsel bulgulardan söz etmek istiyorum;

Birkaç yıldan beri bedenin deri üzerine çıkardığı yağın bitkisel yağların bileşimindeki başlıca öğe olan doyurulmamış yağ asitleri olduğu biliniyor. Bu yağ asitleri de birçok bakterinin ya da mantarın neden olduğu deri hastalıklarının oluşumunu engellemektedir.
( Mary J. Marples, "Life on the Human Skin" Scientific American, Ocak 1969 )

 

Hemen hemen tüm sabunlar alkali`dir ve derinin koruyucu yağ asitlerini nötr duruma getirir. Günümüzün insanları çok fazla sabun kulanıyorlar, bunu yalnız beden temizliği için de yapmıyorlar. Her türlü temizlik tozu ya da suyunu gereğinden çok kullanıyorlar. Tüm bu temizlik maddeleri de nehirlerimizi ve göllerimizi kirletiyor.

 

Ben onbeş-onaltı yaşlarındayken bilmediğim için çok fazla sabun kullanırdım. Bu yüzden de derim bugünküne oranla daha kolay iltihaplanıyordu. Şimdi zorda kalmadıkça, örneğin bir tarafıma gres yağı bulaşmadıkça sabun kullanmıyorum. Hergün!!! sabunsuz sıcak suyla yıkanarak ya da duş yaparak son derece temiz kalabileceğimi keşfettim. Bu nedenle de yıllardan beri derimle ilgili hiçbir sorunum olmadı. Hatta şampuanların çoğu alkali ya da asit olma açısından nötr oldukları halde omuzlarıma kadar inen uzun saçlarıma şampuan değdirmeden yirmi seneden beri onları temiz ve sağlıklı tuttum. Bunu da sıcak duşun altında ellerimle iyice ovuşturarak yaptım.

 

Yatak çarşaflarını ve çamaşırlarımı yıkamakta da ekoloji açısından doğru olan bir yöntem buldum. Ancak çamaşırlarım ya da çarşaflarım lekelendiği ve o lekeleri çıkarmak için deterjan kullanmaya gerek olduğu zaman az miktarda toz çamaşır sabunu kullanıyorum. Genelde tüm çarşafları, havluları ve iç çamaşılarımı büyük bir kaba koyup ocağın üstünde kaynatıyorum. Sonra hepsini güzelce sıkıp asıyorum. Bu yöntem çamaşırları mikroplardan arındırmakla kalmıyor çamaşırları kirlerinden de arındırıyor. Büyük annelerimizin sabunlar ve deterjanlar bu kadar yaygınlaşmadan önce çamaşır yıkama yöntemleri de böyle değil miydi?

 

Kaynatma yöntemi bekar, yardımcısı olmayan insanlar için en iyi yöntemdir. Yemek pişirirken ve yemek yerken bir yandan da gömleklerimi kaynatırım. Böylece de çamaşırların yanmaması için bir gözüm de ocakta olur. Bu yolla hem zaman kazanıyorum hem de herkesin kullandığına oranla çok az deterjan kullanmış oluyorum. Hem de çamaşır makinesi almam ya da çamaşırlarımı yıkamak için otomatik çamaşır makineleriyle, herkesin çamaşır yıkadığı çamaşırhanelere gitmem gerekmiyor.

Jolan Chang`ın
SEVİŞEN ÇİFTLERE TAOCU SEVİŞME
adlı kitabından
(Çeviri: İlhan Güngören)

)


- SU ile/değil ŞU


- SU ve/||/<>/> SU DEYİMLERİ

( Su almak

Su altı

Su aşağa

Su ayağa

Su ayağı

Su aygırı

Su balesi

Su bardağı

Su baskını

Su başından kesilir

Su başından kesmek

Su baştan aşmak

Su baştan aşmak

Su biberi

Su bidonu

Su birikintisi

Su borusu

Su botu

Su böreği

Su buharı

Su bulanmayınca durulmaz

Su çamuru

Su çaputu

Su çekirgesi

Su çekmek

Su çevleği (girdap)

Su değirmeni

Su deposu

Su dibeği

Su dökmek

Su dökünmek

Su evi

Su faturası

Su geçirmez

Su geldi teyemmüm bozuldu

Su gibi

Su gibi akmak

Su gibi aziz olmak

Su götürmek

Su götürmemek

Su götüründüsi

Su hizası

Su ibriği

Su içene yılan bile dokunmaz

Su içinde

Su içinde kalmak

Su içmek

Su inmek

Su issi (timsah)

Su iti

Su kabağı

Su kabı

Su kaçırmak

Su kaldırmaz

Su kamışı

Su kanalı

Su kaplumbağası

Su kapmak

Su kasidesi

Su katılmadık

Su kavletmek

Su kayağı

Su kaynağı

Su keleri

Su kemeri

Su kerdemesi

Su kesetek

Su kesilmek

Su kesimi

Su kesüği (Su nöbeti)

Su kırağı

Su kireci

Su koyunu

Su koyuvermek

Su köpeği

Su kulesi

Su kuşu

Su kuyusu

Su, küçüğün; sofra, büyüğün

Su, küçüğün; söz, büyüğün

Su matarası

Su mermeri

Su nigendeli

Su perisi

Su pınarı

Su piresi

Su pompası

Su püskürtmek

Su rezenesi

Su saati

Su sağan

Su savağı

Su savaşı

Su sempozyumu

Su serpecek (süzgeçli kova)

Su sesi

Su sporu

Su süzme

Su tabancası

Su tandırı

Su tankeri

Su tası

Su taşı

Su tedavisi

Su terazisi

Su tereği

Su termosu

Su testisi

Su testisi su yolunda kırılır

Su tuluğu

Su tüfeği

Su uçan

Su uçduğu

Su uyur düşman uyumaz

Su üstüne çıkmak

Su üstüne yazı yazmak

Su vurmak

Su yağı

Su yalağı

Su yarığı

Su yarıntısı

Su yatağı

Su yeşili

Su yılanı

Su yirimi

Su yolcu

Su yolu

Su yutmak

Su yüzünden

Su yüzüne çıkmak

Subağası

Subaşı

Sucu

Sucuğaz

Suçiçeği

Sudan

Sudan bahane

Sudan ucuz

Sukkam

Sulak

Sulak arazi

Sulak avı

Sulak buğdayı

Sulamak

Sulan

Sulandırmak

Sulanlık

Sulanmak

Sular alçaktan akar

Sular gibi akmak

Sular kararmak

Sular seller gibi aktı

Sulayın

Sulaz olmak

Sulu çayır

Sulu göz

Sulu kar

Sulu kılıç

Sulu köfte

Sulu sepken

Suluca

Suluca armut

Sulugaylan (Nargile)

Sulugumbat

Suluk

Sulukta

Sul ukule

Sulukule

Sululuk

Sulungur

Sulusepkin

Sulusıklam Sulusıklam

Sulusinek

Sulusirke

Suluzırtlak

Sumak

Suna (göl ördeği)

Sunak

Susak

Susakkabuğu

Susalık

Susalmak

Susam susam

Susamış it kerize bakar

Susayan kanmam sanır

Susayanla susak aksayanla aksak

Susulamak

Susulamak

Susurluk

Susuz ağaç meyve vermez

Susuz bağ ağaçsız dağ

Susuz çaylarda boğulayım

Susuz yaban

Susuz yaz

Susuzluktan dili dışarı düşmüş

Suşehri

Suv

Suvacık

Suvak

Suvarıcı

Su varıcı

Suvarılmak

Suvarınılmak

Suvarmak

Suv at

Suvat

Suya bakan (falcı)

Suya bakıcı

Suya doymak

Suya düşen yılana sarılır

Suya düşmek

Suya ermek

Suya gelmek

Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği

Suya girinmek

Suya götürüp susuz getirmek

Suya ıslamak

Suya ıslanmak

Suya kaçan

Suya kanmak

Suya pala sallamak

Suya sabuna dokunmak

Suya salmak

Suya seccade serenlerden olmak

Suya varmadan çemrenmek

Suya varmadan paçaları sıvamak

Suya vermek

Suya yunmak

Suylamak

Suylarınca

Suylatmak

Suylayı gitmek

Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmeli

Suyu başından içmek gerek

Suyu başından tutmak gerek

Suyu baştan ulamalı balığı baştan avlamalı

Suyu bulandırmak

Suyu çekilmek

Suyu çekilmiş değirmene döndü

Suyu düşük

Suyu getiren de bir testiyi kıran da bir

Suyu görmeden çemrenir

Suyu gözesinden içmek

Suyu ısınmak

Suyu kesik değirmene dönmek

Suyu nereden geliyor

Suyu samık

Suyu sili galmamak

Suyu toprağı çekmek

Suyu yokuşa akıtmak

Suyu yumuşak

Suyu yumuşak huyu yalpak

Suyun akıntısına gider

Suyun akıntısına gitmeyen yorulur

Suyun başı

Suyun çağlamazı, insanın söylemezi

Suyun gözesi

Suyun kaynaması

Suyun otoyu

Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kor... Suyun yüzü yerde

Suyuna gider

Suyuna pirinç salınmaz

Suyuna sabun dokunmaz

Suyuna tirit

Suyunca

Suyunca gitmek

Suyunca olmak

Suyundan içmek

Suyunközü

Suyunu almak

Suyunu buldu

Suyunu buldurmak

Suyunu çekmek

Suyunu çıkarmak

Suyunun suyu )

( Bir Afrika sözü der ki...

Afrika'nın ucsuz-bucaksız topraklarında ilkbahar yağışlarıyla oluşup yaz sıcağında yok olan geçici çöller vardır.

İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan yerlilerin bir sözü:

Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları. Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor ya da tam tersi.

Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğini gerçekte suyun hareketi belirliyor.

BESLENMEYE VE KENDİNİZE VERDİĞİNİZ ÖNEMİN DAHA DA YERİNDE OLMASI
İÇİN SİGARA İÇMEMEYİ YEĞLEMENİZİ SALIK VERİRİZ. )


- SU ve/||/<>/> SU TERİMLERİ

( âb: su, (mâ': su)

âb-ı âbistenî:
1.) gebeliğe sebebiyet veren su, menî.
2.) nebatların yetişip büyümesine sebep olan su ve yağmur.

âb-ı adâlet:
doğruluğun feyz ve bereketi.

âb-ı ahmer:
kırmızı su.

âb-ı âteşîn:
ateşli su.

âb-ı âteş-mizâc:
ateş mizaçlı su.

âb-ı âteş-nâk:
ateşli su.

âb-ı âteş-nümâ:
ateş gösteren su.

âb-ı âteş-reng:
ateş renkli su.

âb-ı âteş-zây:
ateş doğuran su.

âb-ı âteş-zede:
ateş vurmuş su.

âb-ı âzer-âsâ:
ateş gibi su.

âb-ı âzer-sâ:
ateş gibi su.

âb-ı ergavânî:
erguvan rengindeki su.
2.) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.

âb-ı Âmû:
Amuderyâ suyu.

âb-ı âşâmî:
içilir su.

âb-ı bâde-reng:
kanlı göz yaşı.

âb-ı bârân:
1.) yağan su, yağmur;
2.) yağmur suyu.

âb-ı beka, âb-ı câvid, âb-ı câvidân, âb-ı cevânî, âb-ı hayât, âb-ı hayvân, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî, âb-ı zindegî:
nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su.

âb-ı beste:
1.) donmuş su, buz, dolu, çiy.
2.) (mecaz) billûr, sirça; şişe.

âb-ı bün:
çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.

âb-ı ciğer:
1.) ciğer suyu.
2.) göz yaşı.

âb-ı ciğer-hûn:
ciğeri kanayanın suyu, kederden dökülen göz yaşı.

âb-ı çeşm:
göz yaşı.

âb-ı dehân, âb-ı dehen:
ağız suyu, salya.

âb-ı dendân:
1.) diş suyu, salya, tükürük;
2.) tükürülüp atılmış şey;
3.) dişin güzelliği.

âb-ı dîde:
1.) göz suyu, göz yaşı;
2.) mütevâzıyâne bakış.

âb-ı engûr:
üzüm suyu, şıra.

âb-ı eyyâm:
(günlerin suyu=güzelliği)
1.) güneş ışığı;
2.) ay ışığı.

âb-ı füsürde:
1.) donmuş su, buz, dolu; kar;
2.) pelte;
3.) (mecaz) kılıç, hançer;
4.) billûr, şişe.

âb-ı gerdende:
dönen billûr, gök kubbesi.

âb-ı güvârâ:
hazmı kolay, içimi güzel su.

âb-ı haclet:
utanma teri.

âb-ı hasret:
kederden dökülen göz yaşı.

âb-ı hâtır:
hatırın suyu=güzelliği. güzel muhayyile.

âb-ı hayât (hayat suyu):
1.) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su;
2.) (mecaz) çok tatlı ve hafif su.

âb-ı hayât-ı la'l:
dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı haşası.

âb-ı hayât-ı tesliyet:
tesellî âb-ı hayâtı.

âb-ı hazân:
sonbahar suyu, sonbahar yağmuru.(bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır.)

âb-ı hufte:
uyuyan su.
1.) durgun su;
2.) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem;
3.) billûr;
4.) cam;
5.) bardak; şişe;
6.) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.

âb-ı hurdeni:
içilir su, içme suyu.

âb-ı hûrşîd:
güneşin suyu.
1.) güneş ışığı;
2.) ebedî hayat veren su.(âb-ı beka vb.)

âb-ı huşk:
kuru su.
1.) billûr;
2.) cam;
3.) cam veya billûr bardak;
4.) şişe.

âb-ı iskender:
âb-ı hayât.

âb-ı kâr:
işin suyu. işin parlak gidişi, başarı, refah.

âb-ı kebûd:
mâvi su. CCin denizi.

âb-ı kevser:
1.) Cennetteki sulardan biri.
2.) (müzik) adına anomim bir edvâr-ı ilm-i mûsikide rastlanan makam.

âb-ı la'lî:
1.) lâl renkli su;
2.) göz yaşı.

âb-ı lûtf:
lûtfun suyu, yağmuru, lûtufkârlık.

âb-ı meleh:
çekirge suyu. (âb-ı mürgan)

âb-ı Meryem:
1.) Meryem suyu, çeşmesi.

âb-ı muallâk:
1.) gök;
2.) güzellerin çenesi.

âb-ı musaffâ:
tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.

âb-ı mün'akid:
donmuş su.
1.) buz;
2.) kılıç, hançer;
3.) şişe, billûr. (âb-ı müncemid)

âb-ı müncemid:
1.) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy;
2.) billûr;
3.) cam;4.) billûr veyâ cam bardak veyâ şişe;
5.) kılıç, hançer, kama.

âb-ı mürde:
donuk, akmayan su.

âb-ı mürgan:
1.) kuşların suyu.
2.) (Y.W. Redhouse'a göre) Şiraz civârında bir suyun adı.
3.) efsanevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. (Ferheng-i Ziyâ'ya göre:
1) Şiraz civârında bir gezinti yeridir ki, halk Recep ayında her Salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler).

âb-ı mürvârîd:
1.) inci suyu(aydınlıktan kinâye olarak);
2.) göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.

âb-ı nâr:
ateşin suyu.

âb-ı nârdân:
1.) yabâni nar suyu;
2.) kan;
3.) göz yaşı.

âb-ı neşât:
neşe suyu. menî, mezî.

âb-ı puhte:
1.) kaynamış su,
2.) pelte.

âb-ı püşt:
belsuyu.
1.) menî, nutfe;
2.) murdar ilik.

âb-ı rengîn:
renkli su; göz yaşı.

âb-ı revân:
1.) akar su,
2.) (mecaz) hayat.

âb-ı rû(y):
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet. (tezellül).

âb-ı rûşen:
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet.

âb-ı sebük:
hafif su. kolay hazmedilir şey.

âb-ı siyâh:
1.) siyah su.
2.) tûfân;
3.) karasu illeti, glokom.

âb-ı sükûn:
Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.

âb-ı şeng:
(âbzen) 1.) küçük havuz.
2.) banyo.

âb-ı şengerfî:
1.) al renkli su,
2.) göz yaşı.

âb-ı sîrîn:
tatlı su, şerbet.

âb-ı şor:
1.) acı su, tuzlu su(ücâc);
2.) göz yaşı.

âb-ı tarab:
1.) inşirâh suyu.

âb-ı Teberistan:
Taberistan veyâ Mazenderan denilen bir dağ tepesindeki pınar. (bir kimse o suya "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış).

âb-ı Teberiyye:
Suriye'nin Teberiyye kasabasında, suyu yedi sene akan ve yedi sene kesilen bir pınar imiş.

âb-ı tîg:
kılıcın suyu.

âb-ı yeh:
eriyen buzun suyu;
2.) buzlu su.

âb-ı zehre:
safra suyu, safra;
2.) şafak ışığı.

âb-ı zer:
altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak;
2.) safran suyu.

âb-ı zerd:
1.) sarı su;
2.) kederden dökülen gözyaşı.

âb-ı zindegânî:
(âb-ı hayât).

âb-ı zindegî:
(âb-ı hayât).

âb-ı zîr-i kah:
1.) farkına varılmadan sızan su;
2.) gizli veyâ tanınmayan kabiliyet;
3.) entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten;
4.) dolap, desise, entrika.

âb-ı zülâl:
1.) berrak su;
2.) billûr;
3.) cam.

âb ü dâne:
su ve ekmek. (kısmet, rızk).

âb ü kil:
1.) su ve kil (= arz);
2.) fânî vücut.

âb ü tâb:
1.) güzellik, parlaklık, tazelik;
2.) tarz, âdet, yol.
3.) Ağustos ayı.

 

 

Havz-i mâ':
Su havuzu.

Kibrit-i mâ':
(kimya) hidrosülfirik.

Klor mâ':
(kimya) hidroklorik.

Mikyâs-ı mâ':
(fizik) hidrometre.

Müvellid-ül-mâ':
(kimya) hidrojen. (fr.) hidrogène.

Müvellid-ül-humûza:
(kimya) oksijen. (fr.) oxygène.

Tedâvî bi-l-mâ':
su tedâvisi.

mâ'-i cârî:
(coğrafya) akar su.

mâ'-i billûrî:
billûrlaşma suyu.

mâ'-i câmid:
donmuş su.

mâ'-i dâhilî:
(coğrafya) gün değmemiş su.

mâ'-i ebyaz:
(hekimlik) bir perdeden dolayı görüş kuvvetinin kaybolması.

mâ'-i hamîm:
sıcak su.

mâ'-i harâciyye:
Arap toprakları dışındaki sular.(Dicle, Fırat gibi büyük nehirler).

mâ'-i kils:
(kimya) kireç taşı.

mâ'-i lezîz:
tatlı su.

mâ'-i mukattar:
damıtık su.

mâ'-i râkid:
durgun su.

mâ'-i verd/mâ-verd/mâ-ül-verd:
gülsuyu.

mâ'-i zerrîn:
altın suyu.

mâ'-ül-bahr:
deniz suyu.

mâ'-ül-hayât/âb-ı hayât:
hayat suyu.

İSTİSKA'(< SAKY): SUYUN GEREKLİLİĞİNİ DUYMA; YAĞMUR DUASI
JîK: YAĞMUR DAMLASI
JîR: GÖL; HAVUZ
JEY: GÖL, IRMAK
KATRE: DAMLA, DAMLAYAN ŞEY
KATRE-İ BÂRÂN: YAĞMUR DAMLASI )


- SU ile/ve ZEMZEM

( ... İLE/VE Kâbe yakınında bulunan kuyunun suyu. )

( ZEVRAK: Zemzem konulan kap. )

( Bir gram suyun buharlaşması, 273 kalorilik ısıyı yok eder. )


- SUAL ETMEK ile SORU TEVCİH ETMEK

( Soru, soruna dönüşmezse/dönüşmemişse yola giremezsin. )


- SUAL[Ar.] değil/yerine/= SORU


- SUAL ile/ve SUAL

( Sormak. İLE/VE İstemek. )


- SUALTI ile/ve SU ÜSTÜ(GAZ YUVARI/BUĞU YUVAR/HAVA KÜRE/ATMOSFER)

( Taştan kaynayan su daha iyidir. )


- SUÂT[çoğ. ES'İLE, SUÂLÂT] ile SUÂT[Ar.]/SÜRFE[Fars.]

( Sorma, sorulma, soruşturma, soru/sual. İLE Öksürük. )


- SUAYDIN, SEHER (BEYOĞLU, 1972) :

( Yönetici, siyasetçi. İşletme Fakültesi mezunudur. Anadolu Üniversitesi Seramik, Halkla İlişkiler ve Sermaye Piyasaları Bölümlerinde lisans eğitimini tamamladı. Erciyas A.Ş. de üst düzeyde yönetici olarak görev yaptı. CHP den Sarıyer Belediye Meclisine Üye seçildi (2009). )


- SUBAŞI ile/||/<> SİLAHDAR/SİLAHTAR

( Kent güvenlik yöneticisi. | Osmanlı'da kentlerin güvenlik işlerinden sorumlu kişi. İLE/||/<> Osmanlı'da Sultan, Sadrazam, Vezir gibi devlet büyüklerinin silahlarına bakan ve koruyan kişi. [Enderun'un en güçlü/nüfûzlu yüzü ve yöneticisi.]
[Saray gelenek ve düzenine göre Has Oda ağalarının en kıdemlisi olan Sultan silahtarı olurdu fakat yüzyıllar boyunca sürekli Sultanlar, silahtarlarını Has Odalılar arasından, sevdiği ve güvendiği bir yüz olarak kendi seçmişti. Silahtar yapmak istedikleri zülüflü ağayı, aşağı koğuşlardan birinde de olsa önce bir fermanla has odaya aldırtmış ve sonra da silahtar tayin etmişlerdir. Silahtar ağa olmak, bir Enderûn'lu için en büyük amaçtı. Silahtar ağa, Sultan, sabah namazı vaktinde Harem'den çıkıp Enderûn'a geldiği andan, bazen yatsı namazından sonra Harem'e döneceği ana kadar sürekli hükümdarın yanında bulunurdu. Sultan ile devleti bilfiil yöneten sadrazam arasında haberleşme aracısı silahtar ağaydı. Bir sadrazam için silahtar ağa ile bağdaşmamak, en ufak bir bahane ile sadrazamın azline neden olurdu. Bir silahtarın düşmanlığına uğramak ise çoğunlukla vezirin idam edilmesine kadar giderdi. Saraydaki tüm silahlardan ve sultanın silahlarından sorumlu olurlardı. Altı bölük halkı da denen Kapıkulu Süvarileri'nden silahtar bölüğünün başında bulunur ve savaşta merkezde Sultan'ın yanında yer alırlardı. Silahtar ağalar saraydan bir devlet göreviyle çıkacağı zaman, yanına en az Beylerbeyi rütbesiyle Paşalık verilirdi. Son derece nüfuz sahibi gözde silahtarlar da vezir ya da Kaptan-ı Derya gibi önemli konuma getirilirlerdi. Pek azı daha sonra sadrazamlığa getirilirdi ve çoğunlukla da sultanın ya kızını ya da kız kardeşini alarak hanedana damat olurdu.] )


- ŞUBE = ŞU'BE = BRANCHE

( Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri. | Okullarda aynı düzeydeki sınıflardan her biri. | [dirimb.] Dal. )


- SUBJECT/TOPIC vs. AIM


- SUBJECT/TOPIC vs. PROBLEM


- SÜBLİMLEŞME ile/||/<> ERİME

( Süblimleşme katıdan gaza direkt geçiş İLE erime katıdan sıvıya geçiştir. )


- SUBSCRIPT ile ...

( SİMGELERİN SAĞINA YA DA ALTINA YAZILAN İŞARET )


- SUBSTRAT DÜZEY ile/||/<> OKSİDATİF FOSFORİLASYON

( Substrat direkt ADP→ATP, oksidatif ETC gradyan. )

( Formül: PEP→piruvat İLE H⁺ gradyan )


- SUBSTRAT İLE KOMPETİTİF İLE NON-KOMPETİTİF ile/||/<> ENZİM İNHİBİSYONU

( Enzimlerin engellenme mekanizmaları. )

( Formül: v = Vmax[S]/(Km + [S]) )


- SUBYE[Fr. SOUS-PIED] ile SUBYE[Ar. < SABİ] ile SÜBYE[Yun.] ile SÜBYE[İt.]

( Ayağın altından geçen, tozluğa ya da pantolon paçalarına bağlanan şerit. İLE Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. İLE Mürekkep balığı. | Badem içi, kavun çekirdeği gibi şeylerden yapılan, boza koyuluğundaki şerbet. | Pirincin, boza haline gelene kadar koyulaştırılarak pişirilmesi. İLE ... )


- SUÇ ORTAKLIĞI ile/ve/||/<>/< SIÇ ORTAKLIĞI


- SUÇ VE CEZÂ ile/ne yazık ki/>< "GÜÇ VE CEZÂ"


- [ne yazık ki]
!SUÇ ve/||/<>/> CEZA


- SUÇ ile CÜNHA

( ... İLE Cürüm derecesindeki suçlara, yani kabahatten ağır ve cinayetten hafif olan suçlara verilen ad. )


- SUÇ ile/ve/değil/||/<>/< KIRIK CAMLAR KURAMI

( "Suçlarla mücadeleyi nasıl başardınız?" sorusuna,
New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin yanıtı şöyle olmuştu.

Metruk bir bina düşünün, binanın camlarından biri kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey, ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.

Çünkü siz bunu yapmadığınızda kişiler, o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, öteki camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.

Kırık Cam Kuramı, ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.

Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.

Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı.

Olup bitenleri gizli kamerayla izledi.

Bronx'taki otomobil, üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı.

Ötekine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.

Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki, çevredeki kişiler(zengin beyazlar) da olaya katıldılar. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi.

Demek ki, diyordu Zimbardo,
"İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz!"



SUÇ CENNETİ NASIL OLUŞUR?

Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara engel olamazsınız.

Küçük suçlara engel olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz..

Sonuç itibariyle ülkeniz sanıkların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.

Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım...

Sürekli HAGB (Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma) kararları verdiğimiz sanıkların birçoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu?

Hatta bu olay yargıçların bilinçaltındaki Adli dejenerasyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanır ve onuncu kez HAGB kararı vermek alışkanlık durumunu alır.

Buna karşın mağdur ise adâlete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır, ya intikamını kendi almalı ya da ateşi içine gömmelidir.

Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur.

İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır...

Mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.

Bu yüzden diyoruz ki, devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır. Bundan daha önemlisi, devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır.

Takibin takibini yapmazsınız, Devlet, muz cumhuriyetine döner.
Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda ya da deniz kenarında...

Kişiler, kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu bilinçaltına adeta kazımalıdır.

Bilinçaltına yerleşen bu algı, kişilerin karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir. Olması gereken de budur.

Bu sayede kişiler, en küçük sorunlarda bile yasaları ihlâl etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinir.

Ancak uygulanana cezaların, mağdurlar için tatmin edici bir nitelik sunması koşuluyla...

Unutmayalım...

Küçük hataları görmemezlikten gelmişseniz, bilin ki, daha büyükleri yoldadır. )

( )


- SUÇ ile PAY


- SUÇ ile/değil/<> SAPMA


- SUÇ ile UFAK SUÇ/ZELLE[Ar.]

( ... İLE Sürçüp kayma. | Yanılma, yanlış. | Ufak suç. )


- SUÇ ile YANLIŞ(HATÂ) ile KABAHAT/KUSUR ile AYIP

( CRIME vs. MISTAKE )


- SUCCESSİON ile/||/<> KLİMAKS TOPLUM

( Succession ekolojik değişim süreciyken İLE klimaks toplum stabil son durumdur )

( Formül: Birincil/ikincil )


- SUÇLAMA ile/ve/değil/||/<> AYIPLAMA


- [ne yazık ki]
SUÇLAMA ile/ve/<> DIŞLAMA


- [ne yazık ki]
!SUÇLAMA ile !KARALAMA


- [ne yazık ki]
"SUÇLAMA" ile/ve/||/<> "KÖTÜLEME"


- SUÇLAMA ile/değil/yerine TESPİT

( [not] ACCUSATION/BLAME vs./but TO DETERMINE
TO DETERMINE instead of ACCUSATION/BLAME )


- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine YÜKLEME


- SUÇLAMAK ile/değil/yerine SORUMLU OLMAK


- SUÇLULUK:
TÜRLERİ ve/ya da/||/<>/> SINIFLANDIRMALARI

( - Gerçek Suçluluk: Bu tür suçluluk, bir kişinin gerçekten suç işlediğini kabul ettiği ve suçun doğrudan sorumlusu olduğu durumları tanımlar.

- Yanlış Suçluluk: Bu, kişinin suçsuz olduğu halde kendini suçlu olarak "görmesidir". Yanlış suçluluk, genellikle toplumsal baskı, başkalarının suçlamaları ya da aşırı öz eleştiri nedeniyle ortaya çıkabilir.

- Toplumsal Suçluluk: Birey, toplumun genel değerlerine ya da ölçütlerine uymadığından, suçluluk düşünce ve duygusu yaşar. Bu tür suçluluk, bireyin toplum tarafından kabul gören bir davranışı "bozduğu düşüncesiyle[varsayarak]" ortaya çıkar.

- Hukukî Suçluluk: Birey, yasalara uygun olmayan bir şey yaptığı ya da yasalara uygun bir şey yapmadığından, kendini suçlu görür.

- Vicdanî Suçluluk: Bu, bir kişinin vicdanında karşılık bulur. Birinin içsel ahlâkî değerleriyle çeliştiği zaman ya da başkalarına zarar verdiği düşüncesiyle oluşabilir.

- İçsel Suçluluk: Birey, içindeki düşünsel ve duygusal ya da çeşitli psikolojik sorunlar nedeniyle kendini suçlu görür. Örneğin, bunaltı, kaygı ya da travma sonrası stres bozukluğu yaşayan biri, kendini sürekli olarak suçlu "görebilir".

- Dışsal Suçluluk: Bu tür suçluluk, başkalarının kişiyi suçlu görmesi ya da göstermesiyle ilişkilidir. Örneğin, aile ya da toplumun sürekli eleştirisi ve suçlama tutumu, kişiyi dışsal suçluluğa sokabilir.

- Özür Düşünce, Duygu ve Davranışı: Suç işleyen kişi, başkalarına ya da topluma karşı bir hata yaptığının farkında olur ve bu nedenle içten bir biçimde özür diler.

VE/||/<>

- Doğmuş Suçlular: Suç işlemeye eğilimli doğan, fiziksel ve zihinsel özellikleriyle ötekilerden ayrılan suçlular.

- Anormal suçlular: Zekâ geriliği, ruhsal bozukluk, alkolizm, sara(epilepsi) gibi anormalliklerden etkilenen suçlular.

- Ara sıra suçlular: Sahte suçlular, alışkanlıklar dışındaki suçlular gibi suç işlemeye eğilimli olmayan ancak çeşitli nedenlerle suç işleyen suçlular, kriminaloidler.

- Soğukkanlılıkla hareket eden suçlular: Suç işlemek için hesap ya da plan yapan ve mantıklı davranan suçlular.

- İhtirasî suçlular: Duygusal, tutkusal, öfke, kıskançlık, intikam gibi bazı düşünce ve duygularla hareket eden suçlular.

- Patolojik olmayan akıl hastalığı ve anormallikle bir arada suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ancak bunların patolojik olmadığı tespit edilen suçlular.

- Patolojik akıl hastalığı ile birlikte ya da akıl hastası olan suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ve bunların patolojik olduğu tespit edilen suçlular. )

( "Suçluların Sınıflandırılması - Sulhi Dönmezer" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )


- SUÇLU/LUK / SUÇLU/SU / SUÇLU/LARI ile/ve/değil/||/<>/< SORUMLU/LUK / SORUMLU/SU / SORUMLU/LARI

( Sorumlu olmak, suçlulukla bağdaştırılmamalıdır. )

( RESPONSIBILITY vs./and TO INTERROGATE )


- SUÇLULUK ile/değil/yerine SUSLULUK


- ...'NIN:
"SUÇLUSU" ile/ve/değil/yerine/<>/< SORUMLUSU


- SUÇSUZLUĞUNU İDDİA ETMEK ile/ve/||/<> SUÇU/NU İNKÂR ETMEK


- ŞUDUR" Kİ ile/değil ŞU Kİ


- SUDUR[AR.] ile/||/<> SUDUR[TR.]

( Taşma. İLE/||/<> Su olduğu öngörüsü. )


- SUDUR[Ar.] değil/yerine/= TÜRÜM

( Varolanların oluşumu. )


- ŞUFA[Ar.] değil/yerine/= ÖN ALIM


- SÛFÎ ile ÂRİF

( Her ârif, sûfî fakat her sûfî, ârif değildir. )

( Kendi zevkini bulabilmiş kişi. İLE ... )


- SÛFİLER ve ŞİİR ve/||/<> ORDU ve/||/<> BÜROKRASİ

( Türkçe'mizin yaygınlaşmasında öncelikli ve ağırlıklı etkisi olanlar... )


- SUFLE[Fr.] ile SUFLE[Fr.]

( Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmuş bir sözü ya da tümceyi anımsatma. İLE Un, şeker vb. maddelerin yoğun sıvı kıvama gelinceye kadar çırpılıp pişirilmesiyle yapılan bir tatlı türü. )


- SUGENO ile/||/<> İNTEGRAL

( Sugeno integrali İLE bulanık ölçü kuramı )

( Michio Sugeno tarafından 1974 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1940-) (Ülke: Japonya) (Alan: Kontrol Teorisi) (Önemli katkıları: Sugeno bulanık kontrol sistemi) )


- SUĞRÂ ile KÜBRÂ ile MATLÛB/MÜDDEA

( Küçük öncül. İLE Büyük öncül. İLE Sonuç. )

( HADD-İ ASĞAR(KONU/KÜÇÜK TERİM) ile HADD-İ EVSAT(YÜKLEM/ORTA TERİM) )

( HADD-İ EVSAT(KONU/ORTA TERİM) ile HADD-İ EKBER(YÜKLEM/BÜYÜK TERİM) )

( HADD-İ ASĞAR(KONU/KÜÇÜK TERİM) ile HADD-İ EKBER(YÜKLEM/BÜYÜK TERİM) )


- SÜHÛLET ile SUHÛNET

( Kolaylık. | Yumuşaklık, naziklik. | Uygun ortam. İLE Sıcaklık. )


- SÜHÛLETLE[Ar.] değil/yerine/= KOLAYLIKLA


- SUÎ MİSÂL, MİSÂL DEĞİLDİR! ile/ve/||/<> KEM ÂLETLE, KEMÂLÂT OLMAZ!

( Âlât ile hâsıl olur insâna kemâlât
Ermedi kemâlâta şu kim oldı kem-âlât )


- SÛ-İ TEDBÎR ile/değil/yerine/>< HÜSN-ÜTEDBÎR

( Yanlış tutulan yol, yanlış tutum. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İyi düşünülerek tutulan yol, doğru tutum. )


- [ne yazık ki]
SUİKAST ile/ve/||/<> GASP


- SUİSTİMAL ile SÖMÜRÜ


- SUIT[İng.] ile SUITE[Fr., İng.]

( Takım giysi. İLE Aynı tonda yazılmış, şarkı biçimindeki dans müziği. | Otellerde, değişik amaçlar için kullanılmak üzere donatılmış ve birden çok odaya sahip olan özel bölüm. )


- SUJE/SUBJECT[İng.] değil/yerine/= ÖZNE/KİŞİ/ŞAHIS | DENEK


- SUJE[Fr.]/KOBAY[Fr. < COBAYE] değil/yerine/= KONU | ÖZNE | DENEK

( Kobaygillerden, bilimsel araştırmalarda kullanılan bir deney hayvanı. Hint domuzu[Lat. CAVIA PORCELLUS] | Deney konusu. )


- SUKCESYON ile/||/<> KLİMAKS

( Sukcesyon değişim süreci İLE klimaks denge durumudur )

( Formül: Süreç İLE son aşama )


- ŞÜKRAN ÜLGEZEN MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ :

( İstinye'de muhtarlık binasının arkasında ve halı sahanın yanında, İbrahim Efendi Köşkünün yanındadır. 1992/1993 ders yılında Büyükdere'deki Sarıyer Kız Meslek Lisesi bünyesinde eğitime başladı. 1993/1994 ders yılında Hayırsever Naci Ülgezen'in yaptırdığı okula eşinin ismi Şükran Ülgezen ismini vererek İstinye'deki yeni binasına taşındı. 1995'te okul bünyesinde ana sınıfı, 1996'da da meslek lisesi açıldı. Tekstil tasarımı, moda tasarımı ve grafik ölümlerinde uygulamalı öğretim vermektedir. Öğrenciler bilgi ve beceri kazanmanın yanında tasarımlarını bilgisayarda uygulayabilen teknik eleman olarak yetiştirilirler. )


- ŞÜKRÜ NAİLE PAŞA İLKÖĞRETİM OKULU :

( Kireçburnu'nda ilkokul 36. Kireçburnu Mektebi adı ile açıldı ve ilk mezununu 1929 - 1930 döneminde verdi. 1960'da yeni yapılan binaya taşınan okulun adı Şükrü Naili Paşa İlkokulu oldu. 1997'de İlköğretim Okuluna dönüştürüldü. )


- SÜKSE[Fr.]/SUCCESS[İng.] değil/yerine/= BAŞARI | GÖSTERİŞ, İLGİ ÇEKECEK DURUM


- SUKUB[Ar. < SUKBE] ile SUKUB[Ar. < SAKB/SUKB]["ka" uzun okunur]

( Delikler. İLE Delmeler, delinmeler. | Bir taraftan öteki tarafa kadar açık olan delikler. )


- ŞÜKUK ile/ve/||/<> OLASILIK


- SÜKÛN:
HUSÛL ile/ve/||/<> ZEVÂL ile/ve/||/<> ZUBUT

( LA PRODUCTION avec/et/||/<> L'ACHEVEMENT avec/et/||/<> LA FERMETE )


- SÜKÛN/SÜKÛNET değil/yerine/= DİNGİNLİK/DURGUNLUK/SESSİZLİK


- SÜKÛN SÜKÛT


- SÜKÛN ve/<> UYUM, BÜTÜNLÜK

( UYUM: Hareketin dinginliği. )

( QUIETNESS and/<> HARMONY, INTEGRITY )


- SÜKÛN ile/ve YOKLUK

( QUIETNESS vs./and NON-BEING )


- Sükûn/et için DİNLE!!!


- Sükûn/et için SUS!!!


- SÜKÛNET ile ...

( ZİHNİN HUZURU | DURGUNLUK, DİNGİNLİK | RAHAT )


- SÜKÛNET ile/ve/||/<> HAKİMİYET


- SÜKÛNET ve/<>/= MUTLULUK

( Evrensel bir nimet olan sessizlikten zevk alabilenler dünyanın en mutlu kişileridir. )

( QUIETNESS and/<>/= HAPPINESS )


- SÜKÛN/ET[Ar.] / SAMA[Sansk.] ile/ve/> SEKÎN/E(T)/ŞEKİNAH[İbr.]

( Zihnin sessizliği, gürültüden/düşünceden arınmışlığı. İLE/VE/> Kalbin sessizliği. )

( Simge bulunmayan bilinç. İLE/VE/> İmge bile bulunmayan bilinç. )

( Sükûnet ve durağanlık, yarar sağlar. )

( Kişi, güvenle içinden gelen sese kulak vermelidir. )

( Dik arka, derin iç sükûnetin simgesidir. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( Zevk, sükût etmeyi öğrendikten sonra başlar. )

( Sekine'nin yaşama geçirilmesi, zaman-mekân-imkân ile olanaklıdır. Bengidir(ebedi). Belirli zaman, belirli mekân ve belirli imkânların elverdiği ölçüde yaşama geçirilir. )

( QUIETNESS vs./and/> PEACE )


- SÜKÛNET ile SÜKÛT

( Durum. İLE Tutum. )

( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )

( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )

( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )

( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )


- ŞÜKÜR:
DİL İLE ile/ve KALP İLE ile/ve EYLEM İLE


- ŞÜKÜR NEDENİNİ ARTIRMAK ...
PENCEREDEN DIŞARI BAKMAK ZORUNDA DEĞİLSEK-KENDİ BAŞINA TUVALETE GİDEBİLİYORSAK-YEDİĞİMİZ/İÇTİĞİMİZ HER LOKMAYI/YUDUMU SORUNSUZ YUTABİLİYORSAK -ile/||/<>


- ŞÜK(Ü)R ile ...

( GÖRÜLEN İYİLİĞE GÖSTERİLEN MEMNUNLUK, MİNNETTARLIK (ŞÜKR LİSÂNEN, ŞÜKR KALBEN, ŞÜKR FİİLEN) )


- ŞÜKÜR ve/=/> ÇALIŞMA


- ŞÜKÜR ve/> NİMETİN ARTIŞI


- Sükût için DİNLE!!!


- Sükût için SUS!!!


- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]

( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )


- SÜKÛT[Ar.] değil/yerine/= SUSKU


- SÜKÛT ile UZLET


- SUKÛT-U HAYAL/HÜSRAN değil/yerine/= DÜŞ KIRIKLIĞI/DÜŞ YIKIMI


- SULAMA ile SUVARIM

( ... İLE Bir suvarmada ya da sulamada verilen su miktarı. )


- SULANDIRICI ile/ve/değil/||/<>/< İNCELTİCİ


- SÜLÂSİ(ÜÇLÜ/K) ile/ve/||/<>/> RUBAİ(DÖRTLÜ/K)

( Üçlü, üç şeyden oluşan. İLE/VE/||/<>/> Dörtlü, dörtle ilgili. )

( ZEVÂTÜS-SELÂSE: Üç yazaca sahip olan [ortası illetli] sözcükler.
ZEVÂTÜL-ERBAA: Dört yazaca sahip olan [sonu illetli] sözcükler. )


- SULB/SULP[Ar.] değil/yerine/= OMURGA


- SÜLELTÜRK, MÜHİP (SİVAS/SUŞEHRİ - 1959) :

( Sarıyerlidir. Sivas Eğitim Enstitüsünden 1979'da mezun oldu. 25 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Kuşlar Desen Atölyesi ve Çerçi Sanatevi'ni kurdu. Atölye etkinliklerine devam etti. Avrupa Asya Haber Ajansında İç hizmetler şefliği yaptı. Validebağ Öğretmenler Tiyatro Topluluğunda çalıştı. Çeşitli tiyatro oyunlarında oynadı ve tiyatro eseri yazıp yönetti. Sarıyer Belediyesi'nin tertiplediği Edebiyat Günlerine katılan Mühip Süeltürk şiir, öykü ve denemeler kitapları bulunuyor. "Evi Yıkılacak Sarmaşığın (Şiir), "Beyaz Gömleğinde Beyaz Çizgileri Olan Adam (Öykü)", İki Uzak Arası (Şiir) ve "Ekose Çekişmeler (Deneme)" kitapları yayınlanmış bulunuyor. Resimle de ilgilenen Mühip Süeltürk 12 kişisel ve 4 karma sergi ile sevenlerinin karşısına çıktı. )


- SÜLEYMAN'IN:
MÜHRÜ ile/ve/<> SİMGESİ

( Beşgen. İLE Altıgen. )

( Kendi. İLE 6 ilke. [Eline, diline ve beline sahip ol! | İşine, aşına ve eşine sahip çık!] )


- SÜLEYMANİYE CAMİİ ile/ve SELİMİYE CAMİİ

( İstanbul. İLE/VE Edirne. )

( Teknik yapıt.(Hendesetü'l-İslâm). İLE/VE Toplumsal yapıt.(Camiatü'l-İslâm). )

( Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1550-1557 yılları arasında inşa edilmiştir. İLE/VE Selimiye Camii, yanlış bilindiği üzere Yavuz Sultan Selim (I. Selim) zamanında değil; onun torunu olan Sultan II. Selim zamanında ve Süleymaniye'den sonra; 1568-1575 yılları arasında inşa edilmiştir. ( Kubbe çapı Ø26.50 metredir. İLE/VE Kubbe çapı Ø31.30 metredir. )

( Kubbe içinden 4 fil ayak üzerine oturur. İLE/VE Kubbe çevresinden 8 fil ayak üzerine oturur. )

( Süleymaniye'deki "teknik merkez" Selimiye'de yoktur. Süleymaniye'de uygulanan iki teknik merkez; taç kapı ve şadırvan Selimiye'de tekrar etmemiştir. )

( Başkent Külliyesi'dir. İLE/VE Serhad Külliyesi'dir. )

( Kalfalık-Ustalık yapıtı diye ayırmamak ve iki yapıtın da ayrı boyutlarda hakkını teslim etmek gerekir. )

( İstanbul'da sayfamızdaki "MUCİZEVİ SANAT" açıklamasını da okuyunuz! )

( Son derece teknik ve gelişmiş is odası bulunur. İLE/VE Çift pencereli sistem uygulanmıştır. )


- SÜLEYMANİYE CAMİSİ ile/ve SELİMİYE CAMİSİ

( İstanbul. İLE/VE Edirne. )

( Teknik eser.[Hendesetü'l-İslâm]. İLE/VE Sosyal eser.[Camiatü'l-İslâm]. )

( Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1550-1557 yılları arasında inşa edilmiştir. İLE/VE Selimiye Camii, yanlış bilindiği üzere Yavuz Sultan Selim[I. Selim] zamanında değil; onun torunu olan Sultan II. Selim zamanında ve Süleymaniye'den sonra; 1568-1575 yılları arasında inşa edilmiştir. )

( Kubbe çapı Ø26.50 metredir. İLE/VE Kubbe çapı Ø31.30 metredir. )

( Kubbe içinden 4 fil ayak üzerine oturur. İLE/VE Kubbe çevresinden 8 fil ayak üzerine oturur. )

( Süleymaniye'deki "teknik merkez" Selimiye'de yoktur. Süleymaniye'de uygulanan iki teknik merkez; taç kapı ve şadırvan Selimiye'de tekrar etmemiştir. )

( Başkent Külliyesi'dir. İLE/VE Serhad Külliyesi'dir. )

( Süleymaniye Camii'nde, 470 kubbe bulunmaktadır. )

( Çekmece Köprüsü, tek, imzasının bulunduğu yapıtıdır. )

( Kalfalık-Ustalık yapıtı diye ayırmamak ve iki yapıtın da ayrı boyutlarda hakkını teslim etmek gerekir. )

( Son derece teknik ve gelişmiş is odası bulunur. İLE/VE Çift pencereli sistem uygulanmıştır. )


- SÜLFATLAMA ile SÜLFATLANMA ile SÜLFATLAŞMA

( Mantar hastalıklarına karşı bitkilere bakır sülfat, demir sülfat püskürtme ya da bitkileri bu maddelere bulama işlemi. İLE Bir akümülatörün levhaları üzerinde kurşun sülfat tabakasının oluşması. İLE Doğal maden sülfürlerinin, hava ve su etkisiyle yavaş yavaş sülfat durumuna dönüşmesi. )


- SÜLFÜR ile PİRİT[Fr. < Yun.]

( ... İLE Pırıltılı kristallerden oluşan, doğal demir sülfürü[FeS2] ya da doğal bakır sültürü.[CuS2] )


- SÜLFÜRİK ile/||/<> ASİT

( Sülfürik asit üretimi )

( Razi tarafından 880 yılında keşfedildi/formüle edildi. (854-925) (Ülke: Rey) (Alan: kimya) (Önemli katkıları: Alkol damıtması, sülfürik asit, tıp ve kimya) )


- MÜREKKEB ile SÜLH MÜREKKEB

( ... İLE Kırmızı mürekkeb. )


- SULH[Ar.] değil/yerine/= BARIŞ

( Barış, barışma, barışıklık. | Rahatlık. | Uyuşma, uzlaşma. )


- SULH ve/<> SALÂH

( Barış. VE/<> Kurtarıcı eylem. )


- SULH ve/||/<> SÜKÛN


- SULHPERVER/SULHÇU[Ar., Fars.] değil/yerine/= BARIŞSEVER/BARIŞÇIL


- SULTAN ABDÜLMECİD ile HALİFE ABDÜLMECİD

( 1839-1861 ile 1922-1924 )


- SULTAN MAHMUT II BENDİ ÇEŞMESİ :

( Bahçeköy'de Belgrad Ormanları içindeki Sultan Mahmut Bendi yanında olup çok güzel bir duvar çeşmesi örneğidir. İkinci Sultan Mahmut Bendi 1839 yılında inşâ edildiğine göre, çeşmenin de bu yıllarda yapıldığı kabul edilebilir. )


- SULTAN SUYU MESİRESİ :

( PTT Mahallesi sınırları içinde, Bahçeköy Caddesi üzerinde ve tarihte Büyükdere Çayırı/mesiresi olarak bilinen büyük çayırlık alan üzerindedir. Çok ağaçlık bir bölgede olup, memba kaynak suyu vardır. Mesire içinde Gazino, çay bahçesi, çocuk parkı gibi çeşitli etkinliklerin yapılabileceği mekânlar mevcuttur. Tarihi çok eskilere dayanan bir dinlence yeridir. )


- SULTAN SUYU :

( Bahçeköy Caddesi üzerinde ve Sultan Suyu mesiresi içindedir. Suyun sertlik dereci 4'dür. )


- SULTÂN ile ...

( SULTAN, HÜKÜMDAR | HÜKÜMDAR AİLESİNDEN OLAN (ANNE, KIZ KARDEŞ, KIZ ÇOCUK GİBİ) KADINLARDAN HER BİRİ | BÂZI BEKTÂŞÎ BÜYÜKLERİNE VERİLEN AD )


- SULTÂN[Ar.] ile/ve/||/<> MELİK[Ar.]

( Yönetimi/hükmü/sultayı elinde tutan. İLE/VE/||/<> Araziyi elinde tutan, toprak/ülke sahibi. )


- SULTANIN:
GEREKLİLİĞİ ile/ve/||/<> ÜSTÜNLÜĞÜ ile/ve/||/<> TEKLİĞİ ile/ve/||/<> KUTSALLIĞI


- SULTANLARIN BİLDİĞİ DİL SAYISI:
8 || 7 || 6 || 5

( Fatih Sultan Mehmet || Kanunî Sultan Süleyman || Yavuz Sultan Selim || I. Murad, II. Bayezid, II. Selim, IIII. Mustafa, III. Selim, I. Abdülaziz, II. Abdülhamid )


- SULTANLARIN/PADİŞAHLARIN SIFATLARI ile ...

( * Yönetilenlerin hakkını gözetir, onlardan hak talep etmez; bu fazilettir(fadl) ve en yüksek(ulyâ) derecedir.
( * Ya da haklarını gözetir ve karşılığında hak talep eder, bu adâlettir(adl) ve orta(vustâ) derecedir.
( * Ya da hak talep eder haklarını gözetmez; bu da aşağı(süflî) derecedir. )


- SÜLÛK DERECELERİ

( * MECZÛB-I GAYRI SÂLİK
* MECZÛB-I SÂLİK
* SÂLİK-İ GAYR-I MECZUP
* SÂLİK-İ MECZUP )


- SULULUK ile "SULULUK"

( Sulu olma durumu. İLE Yersiz şakalar yapma ya da kadınlara tatsız iltifatlarda bulunma durumu. )


- SÜLÜN, MEHMET (RUMELİKAVAK, 1949) :

( Rumelikavaklı, profesyonel futbolcu ve antrenör. Futbola Büyükdere'de başladı. Askerlik görevini yaparken Balıkesir Karagücünde oynadı. Transfeir olduğu İstanbulspor'da 1971'den 1985 yılına kadar 14 yıl oynadı, 13 yıl süre ile takım kaptanlığı görevini yaptı, Katıldığı kursları tamamlayarak A lisansını alarak antenöjrlüğe başladı. İstanbulspor profesyonel takımını bir süre çalıştırdı, bilahare altyapıda görev aldı ve uzun yıllardan beri altyapıda görev yapmaktadır. )


- SÜLÜN, YASİN (İST. 1977) :

( Rumelikavaklıdır. Beşiktaş Alt yapısından yetişti ve profesyonel takım kadrosuna yükseldi. Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra Diyarbakırspor, Bursaspor, Altay, Kasımpaşa, Adana Demirspor ve Sarıyer'de oynadı. Sarıyer forması altında 6 lig ve 7 özel maç olmak üzere 13 maçta forma giydi, takım kaptanı olarak sahaya çıktı. Bbeşiktaş da oynarken 10 kez U - 21 milli takım formasını giydi. Futbolu bıraktıktan sonra antrenör kurslarını tamamlayarak Beşiktaş altyapısında görev aldı, pek çok genç futbolcunun yetişmesine katkı verdi. Zaman zamanda Beşiktaş Profesyonel takımı teknik heyetinde bulundu. )


- SÜLÜS[Ar.] ile SÜLÜS[Ar.] ile SÜLÜS[Ar.]

( Üçte bir. İLE Arap abecesiyle yazılan bir tür süslü yazı. İLE Erlere, yolculuklarda indirim sağlayan belge. )


- SÜMBÜL EFENDİ CAMİİ ve/< KIZLAR MANASTIRI


- SÜMBÜL/SÜNBÜL[Fars.] ile YABANSÜMBÜLÜ/KEDİNANESİ

( Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 santimetre yüksekliğinde, çiçekleri keskin kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi. İLE Ballıbabagillerden, kırlarda yetişen, kedilerin kokusundan çok hoşlandığı bir bitki. )

( HYACINTHUS ORIENTALIS cum NEPETA CATARIA )


- SÜMBÜL/SÜNBÜL[Fars.] ile SÜMBÜLTEBER[Fars.]

( Zambakgillerden, güzel kokulu, beyaz renkli bir çiçek. İLE Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 santimetre yüksekliğinde, çiçekleri keskin kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi. )

( HYACINTHUS ORIENTALIS cum POLIANTHES )


- SÜMELA MANASTIRI ile/ve/<> VAZELON MANASTIRI

( İkisi de Trabzon'dadır. )


- SUMM/ASAMM ile/||/>< MUNTAK

( Asal sayı. | İki tam sayının oranı ile ifade edilemeyen sayı. İLE/||/>< Asal olmayan sayı. | İki tam sayının oranı ile ifade edilebilen sayı. )


- SUMMER PALAS OTELİ :

( Tarabya'da deniz sahilinde inşâ edilen Boğaziçi'nin en iyi otellerinden biriydi. 19. yy. da yapılan otel Alman Büyükelçiliğinin yazlık binalarının yanındaki koruluğun içindeydi. 1915'teki Tarabya yangınında yandı, 1950 yılında da kalıntıları ortadan kaldırıldı. )


- SÜMÜK[Azr.] = KEMİK[Tr.]

( SÜMÜK = BONE )


- SÜMÜK ile/ve SÜMÜK DOKU/MUKOZA[Lat.]

( Sümük doku hücrelerinin ve üzerinde bulunan bezlerin, doku yüzünde, nemli, akıcı, kaygan bir tabaka oluşturan salgısı. İLE/VE Üzerinde çok sayıda ince memecik ve salgı bezi delikleri bulunan, iç örgenleri kaplayan koruyucu doku. )


- SUNAY AKIN ve/||/<> OYUNCAK MÜZESİ

( Sunay Akın VE/||/<> Oyuncak Müzesi )


- SÜNDÜRMEK ile/değil/yerine/>< SÜRDÜRMEK

( Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak: )


- SÜNEPE/LİK ile/değil/yerine ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK


- SÜNGER ile/değil/yerine KABAK LİFİ


- SÜNGER ile SÜNGERLER

( ... İLE Gövdeleri, içten dar ve uzun kanalcıklardan oluşan, dıştan bu kanalcıklara açılan deliklerle kaplı, çoğu, kayalara tutunmuş olarak öbek olarak yaşayan hayvanlar takımı. )

( SÜNMEK: Esnekliğini yitirerek gevşemek. | Kopmadan uzamak, gerilmek. )


- SÜNGER ile/ve/değil/||/<> VATKA


- SÜNGER/KÖPÜK/PLASTİK ile/ve/değil/yerine/||/> D30


- ŞUNLAR-BUNLAR


- SÜNNET -=

( Çocuklara uygulanan "Sünnet"in çeşitli tarihsel ve kültürel nedenleri olmakla birlikte uygulamanın kendi adı yoktur ya da kullanılan bu terim, uygulamanın adı değildir.
[ İyi ahlâk, doğallık. | Hz. Muhammed'in sözleri, işleri ve onayladıkları. ] )


- SÜNNÎ ile SUN(N)Î

( Mezhep. İLE Yapay. )


- SUNTER, MUHTEŞEM (İST. 1928 - 1985) :

( Sarıyer Orta Okulunu ve Kabataş Erkek lisesini bitirdi. Memuriyet hayatını Sümerbank'ta devam ettirdi ve buradan emekli oldu. Edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi ve şiirleri Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Kaynak ve Yenilik dergilerinde yayımlandı. Gerilere Bakmak (1980), Sen ile Sen (1981), Polonya'dan Kadınlar (1983) ve Omcalar (1985) adlı yayımlanmış şiir kitapları var. YASKO kurucularındandır. Sarıyer Spor Kulübü'nde üç dönem yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. )


- SUNTURLU KÜFÜR ile SİNKAF'LI KÜFÜR

( Çok kötü, berbat, ağza alınmaz küfür. İLE S.k/me sözcüğünün geçtiği küfürlerin, "S" ve "K" harflerinin Arapça okunuşuyla ifade edilmesi. )

( SUNTURLU: Yaman, adamakıllı, dehşetli. | Gösterişli, görkemli. )


- ŞUNU ...:
"KONUŞACAĞIM" değil ANLATACAĞIM


- ŞUNU ...:
SÖYLER ile/ve/değil/||/<>/< SÖYLEMİŞ OLUR


- SÜNÛH[Ar. çoğ. SÜNÛHÂT] ile SÜNÛH[Ar. çoğ. SÜNÛHÂT]

( Sağlam ve emin olma. | İyi bilme. | Diş yuvaları/çukurları. İLE Akla/hatıra gelme, içe doğma. | Çıkma, zuhûr etme. )


- SUNUM ile/ve DEĞER


- SUNUŞ ile/ve ANLATMAK

( PRESENTATION vs./and TO TELL/TO EXPLAIN/TO DESCRIBE )


- SUPAP/SUBAP[Fr.] ile SUPAP/SUBAP[Fr.]

( Bir yay yardımıyla gergin tutulan ve yatağın düzlemine dik olarak yaptığı gidip gelme hareketiyle bir akışkanın geçişini ayarlamaya yarayan kapak, sibop. İLE Bir devreye yerleştirildiğinde belirli koşullar altında, akımın yalnız bir yönde geçmesini sağlayan ve böylece, dalgalı akımları doğrultmaya yarayan düzenek. )

( SOUPAPE )


- SÜPER EGO ile/değil ÜST BEN


- SUPER EXCHANGE ile/||/<> DİRECT EXCHANGE

( Super köprü ligand üzerinden, direct metal-metal. )

( Formül: M-L-M İLE M-M )


- SUPERCONDUCTİVİTY ile/||/<> SUPERFLUİDİTY

( Superconductivity sıfır elektrik direnciyken İLE superfluidity sıfır viskozite akışkanlıktır )

( Formül: Cooper pairs )


- SÜPERİLETKEN İLE SÜPERAKIŞKAN İLE BEC ile/||/<> KUANTUM FAZLAR

( Makroskopik kuantum fenomenler. )

( Formül: Tc(YBCO) = 93K )


- SÜPERİLETKEN ile/||/<> MÜKEMMEL İLETKEN

( Süperiletken R=0 ve Meissner etkisi, mükemmel sadece R=0. )

( Formül: Cooper çiftleri İLE serbest e )


- SÜPERİLETKEN ile/||/<> NORMAL İLETKEN

( Süperiletken sıfır direnç, normal iletken sonlu direnç )

( Formül: R = 0 (T < Tc) İLE R > 0 (normal) )


- SÜPERİLETKENLİK ile/||/<> SÜPERAKIŞKANLIK (İKİLİ KARŞILAŞTIRMA)

( Süperiletkenlik sıfır direnç, süperakışkanlık sıfır viskozitedir )

( Formül: R=0 İLE η=0 )


- SÜPERKAPASİTÖR ile/||/<> BATARYA

( Süperkapasitör hızlı şarj fiziksel İLE batarya yüksek enerji kimyasal. )

( Formül: EDLC İLE Li-ion )


- SÜPERKRİTİK AKİŞKAN ile/||/<> PLAZMA

( )

( Langmuir tarafından 1928 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1881-1957) (Ülke: ABD) (Alan: Kimya, Fizik) (Önemli katkıları: Plazma terimi, yüzey kimyası) (Nobel: 1932) )


- SÜPERNOVA GÖZLEMİ (ÇİN) ile/||/<> MODERN SÜPERNOVA KURAMSİ

( Çin astronomları 1054te süpernova gözlemledi (Yengeç Bulutsusu) İLE modern kuram 20. yüzyılda gelişti. )

( Song Hanedanlığı Astronomları tarafından 1054 yılında keşfedildi/formüle edildi. )


- SÜPERNOVA TİP IA ile/||/<> SÜPERNOVA TİP II

( Tip Ia beyaz cüce patlaması standart mum, Tip II masif yıldız çökmesi. )

( Formül: Termonükleer İLE çekirdek çökmesi )


- SÜPERPARAMANYETİK ile/||/<> FERROMANYETİK NP

( Süper <20nm tek domain, ferro çok domain kalıcı. )

( Formül: Blok sıcaklığı )


- SÜPERPOZİSYON İLE DOLANIKLIK İLE TÜNELLEME ile/||/<> KUANTUM FENOMENLER

( Klasik fizikte olmayan kuantum etkileri. )

( Formül: |ψ⟩ = α|0⟩ + β|1⟩ )


- SÜPERPOZİSYON ile/||/<> KARIŞIK DURUM

( Süperpozisyon saf durum İLE karışık durum istatistiksel karışımdır )

( Formül: |ψ⟩ = α|0⟩ + β|1⟩ İLE ρ = Σpi|ψi⟩⟨ψi| )


- SUPERVİSED İLE UNSUPERVİSED İLE REİNFORCEMENT ile/||/<> ML PARADİGMALARI

( Üç temel makine öğrenmesi yaklaşımı. )

( Formül: L = Σ(y - ŷ)² )


- SUPERVİSED LEARNİNG ile/||/<> UNSUPERVİSED LEARNİNG

( Supervised etiketli veri, unsupervised etiketsiz. )

( Formül: Labeled İLE unlabeled data )


- SÜPERVİZÖR/"SÜPERVAYZIR"[İng. < SUPERVISOR] değil/yerine/= GÖZETMEN


- SÜPERVİZÖR değil/yerine/= ÜST DENETÇİ


- ŞÜPHE ile KÖTÜ/LÜK


- ŞÜPHE/ŞÜBHE[Ar.] değil/yerine/= KUŞKU


- ŞÜPHE[< TEŞBİH] ile/ve/||/<> REYB

( ... İLE/VE/||/<> Bilimsel, yöntemli kuşku. )


- ŞÜPHE[Ar. < TEŞBİH] ile/ve/||/<> ŞAİBE[Ar. < ŞEVB | çoğ. ŞEVÂİB]

( Kuşku. İLE Leke, kusur, ayıp; noksan, nakîsa. | Art düşünce. | Hile. | Kir, leke | Kötü eser, iz. )


- ŞÜPHE ile/ve/değil/yerine TERK


- ŞÜPHELENDİRMEMEK ile/ve/<>/değil/yerine KARIŞMAMAK


- SUPRAMOLECULAR CATALYSİS ile/||/<> MOLECULAR CATALYSİS

( Supramolecular catalysis zayıf etkileşimlerle katalitik sistem oluştururken İLE molecular catalysis kovalent bağlı katalizör kullanır )

( Formül: Host-guest catalysis )


- SUPRAMOLECULAR KİMYA ile/||/<> KOORDİNASYON KİMYASI

( Supramolecular kimya zayıf etkileşimlerle büyük yapılar oluştururken İLE koordinasyon kimyası güçlü kovalent bağlar kurar )

( Formül: K_association )


- SUR[Ar.] ile SUR ile Sur

( Kale duvarı. İLE Uğur, alınyazısı. İLE Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri. )


- ŞURA ile ŞÛRA

( Şu yer. İLE Danışma kurulu. )


- SUR'A[Ar.] ile SURÂH[Ar.] ile SURÂH[Ar.]

( Güreşte, çoğunlukla ters dönmüş olan. İLE Çığlık, feryad. İLE Delik, gedik. )


- SÜRAHİ ile İBRİK

( ... İLE Su ve sulu şeyler koymaya yarayan, kulplu, emzikli kap. )


- SÜRALGA/PİYASA[İt. < PIAZZA:Meydan.] ile KARABORSA[Tr.(KARA) + İt. < BORSA]

( Satıcıların mal satmak için bir araya geldiği yer, pazar. | Bir yol üzerinde gidip gelerek gezinme. | Alışveriş fiyatı, geçerli fiyat. | Arz ve talebin karşılaştığı alan. | Ortalık. İLE Piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi. )


- SÜRAT[Ar.] değil/yerine/= HIZ

( Alınan yolun, harcanan zamana oranı. | Çabukluk. | Bir hareketten doğan güç, şiddet. )


- SURATSIZ ile "MEYMENETSİZ"


- SÜRDÜRMEK ile/ve/değil/||/<> YÜRÜTMEK


- SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ ile BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI

( 2030 yılına kadar ulaşılması gereken 17 küresel kalkınma hedefini içerir. İLE Bu hedeflerden biridir ve biyolojik çeşitliliğin kaybının önlenmesi için acil adımlar atılması gerektiğini vurgulamakta. )


- SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMALI!


- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ve/||/<> AKILLANDIRMA ve/||/<> SÜRTÜNMESİZLİK


- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ile/ve/< GELENEK


- SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YENİLENEBİLİR/LİK

( [not] SUSTAINABILITY vs./and/but/||/<>/> REGENERABILITY
REGENERABILITY instead of SUSTAINABILITY )


- SÜREÇ İŞÇİLİĞİ ve/||/<> SÜREKLİLİK


- SÜREÇ ile SONUÇ (Merkezlilik)

( Ağaç, meyvesinden tanınır. )


- SÜREÇ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SÜREÇ/YOL:
SABIR İLE ve/||/<>/> NİYAZ İLE


- SÜREÇ ile/ve AKIŞ

( PROCESS vs./and FLOW )


- SÜREÇ ile/ve AŞAMA

( PROCESS vs./and PHASE/GRADE )


- SÜREÇ ile/ve/<> AŞAMALI BİRLİK


- SÜREÇ ile/ve/||/<>/< DAYANÇ/ÇIDAM/SABIR

( Ancak, anlayış, aydınlatır. )

( PROCESS vs./and PATIENCE )


- SÜREÇ ile/ve/||/<> DENEYİM ile/ve/||/<> DUYGU


- SÜREÇ ile/ve/<>/değil DÖNGÜ

( PROCESS vs./and/<> CYCLE )


- SÜREÇ ile/ve DÖNÜŞÜM

( Belirli bir seviyeye (olgunluğa/kemâle) ulaşmadan dönüşüm gerçekleşemez fakat dönüştürücü öğe/ler içeridedir. )

( PROCESS vs./and TRANSFORMATION )


- SÜREÇ ve/||/<> EYTİŞİM/DİYALEKTİK


- SÜREÇ ile/ve/<> GELİŞİM


- SÜREÇ ile/ve İÇERİK

( PROCESS vs./and CONTENT )


- SÜREÇ ile/ve İZ

( PROCESS vs./and TRACK )


- SÜREÇ ile/ve OLUŞUM

( Taşı delen, suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir. )

( PROCESS vs./and FORMATION/CONSTITUTION )


- SÜREÇ ile/ve/<> ÖZELLİK


- SÜREÇ ile PROSEDÜR

( PROCESS vs./and PROCEDURE )


- SÜREÇ ile/ve/||/<>/> SERENCÂM[Fars.] ile/ve/||/<>/> İNSİCÂM[Ar.]

( Aralarında birlik olan, belirli bir düzen ya da zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi. İLE/VE/||/<>/> Bir işin sonu. | Başına gelen. | Olay/vak'a. İLE/VE/||/<>/> Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım. )


- SÜREÇ ile/ve/||/<> SİLSİLE


- SÜREÇ ile/ve SÖYLEYİŞ/BİÇEM/ÜSLÛP

( ... İLE/VE Konuşmacının, duygu, düşünce ve bilgilerini, ötekine iletme biçimi ya da yolu/yöntemi. )

( Yanlış üslûp, doğru sözün cellâdıdır. )


- SÜREÇ ile/ve SÜREÇ İÇİNDEKİ BAĞLAM

( PROCESS vs./and THE CONTEXT IN PROCESS )


- SÜREÇ ile/ve SÜREKLİLİK

( PROCESS vs./and CONTINUITY )


- SÜREÇ ile/ve/değil TANIM

( [not] PROCESS vs./and/but DEFINITION )


- SÜREÇ ile/ve/<> TARİHSELLİK


- SÜREÇ ile/ve/||/<> TÜRÜM

( ... İLE/VE/||/<> Varolanların oluşumu. )


- SÜREÇ = VETİRE = PROCESS[İng.] = PROCESSUS[Fr.] = PROZESS[Alm.] = PROCESSUS[Lat.] = PROCESO[İsp.]


- SÜRECE ile/ve/||/<>/> SÜRECE

( Sonuca değil "Süreç"e. İLE/ve/||/<>/> Belirli bir süre boyunca. )


- SÜREÇTE (OLMAK) ve/||/<> AKIŞTA (OLMAK)


- SÜREK:
NEŞE ve/<> MİZAC ve/<> MEŞREB


- SÜREKLİ EMEK ve/||/<>/= İNSANLIK


- SÜREKLİ FONKSİYON ile/||/<> HOMEOMORFİZM

( Sürekli açık küme ters görüntüsü açık, homeo bijektif sürekli. )

( Formül: One-way İLE two-way continuity )


- SÜREKLİ KAZANMAK ile/ve/||/<> HİÇ KAYBETMEMEK

( İkisi de olanaklı değildir! )


- SÜREKLİ KESİR ile/||/<> DECİMAL AÇILIM

( Sürekli kesir [a₀;a₁,a₂,...], decimal 0.abc... formunda. )

( Formül: Kesirli zincir İLE decimal )


- SÜREKLİ NİCELİK ile/ve SÜREKSİZ NİCELİK

( Adet. İLE/VE Miktar. )

( Niceliğin parçaları/bölümleri arasında "birbirine değen ortak bir sınır" varsa. İLE Niceliğin parçaları/bölümleri arasında "birbirine değen ortak bir sınır" yoksa. )

( Sürekli olan deneyimlenemez, çünkü onun sınırları yoktur. )

( Çizgi. İLE/VE Nokta. )

( İndirgenemezlik ilişkisi vardır. )

( META BASES )

( Parçalararası komşuluk varsa. İLE/VE Parçalararası komşuluk yoksa. )

( Unit. VS./AND Quantity. )

( CONTINUAL QUANTITY vs./and DISCONTINUOUS/TRANSIENT QUANTITY )


- SÜREKLİ OLAMAYACAK OLANI, SÜREKLİ KILMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine SÜREKLİ OLABİLİR OLANI, SÜREKLİ KILMAYA ÇALIŞMAK

( Gövdesel. İLE/DEĞİL/YERİNE Zihinsel. )


- SÜREKLİ "TESPİT" ile/||/<>/> YAKINMA


- SÜREKLİ:
"TOPLARSAK" ile/değil/yerine/>< PAYLAŞIRSAK

( Hiçkimseye yetmez. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Herkese yeter. )


- SÜREKLİ/DAİMA ile/ve/||/<> AŞIRI/LIK


- SÜREKLİ/LİK ile/ve GELENEK/SEL

( CONTINUOUS vs./and TRADITIONAL )


- SÜREKLİ ile/||/<> KESİKLİ

( Sürekli fonksiyonlar kesintisizken İLE kesikli fonksiyonlar süreksizlik noktalarına sahiptir )

( Augustin-Louis Cauchy tarafından 1821 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1789-1857) (Ülke: Fransa) (Alan: Matematik) (Önemli katkıları: Limit teorisi, analiz) )


- SÜREKLİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIK SIK


- SÜREKLİ ile/||/<> SÜREKSİZ

( Sürekli kesintisiz İLE süreksiz kesintilidir )

( Formül: lim f(x)=f(a) İLE lim≠f(a) )


- SÜREKLİLİĞİN:
"BOZULMASI" ile/ve/değil/||/<> KESİLMESİ


- SÜREKLİLİK DENKLEMİ ile/||/<> MOMENTUM DENKLEMİ

( Süreklilik kütle korunumu ∇·v=0, momentum Newton 2. yasasıdır. )

( Formül: ∂ρ/∂t + ∇·(ρv) = 0 )

( Isaac Newton tarafından 1687 yılında keşfedildi/formüle edildi. )


- SÜREKLİ/LİK, DEVAM ile/ve TEKRAR

( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )

( Tekrara neden olan arzudur. )

( Arzunun olmadığı yerde tekrarlamalar da olmaz. )

( Repetition will stabilise your breath.
It is desire that causes repetition.
There is no recurrence where desire is not. )

( CONTINUAL/CONTINUITY vs./and REPETITION )


- SÜREKLİLİK:
KÜTLENİN KORUNUMU ve/||/<> MOMENTUMUN KORUNUMU ve/||/<> ENERJİNİN KORUNUMU


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> AKTARIM


- SÜREKLİLİK ile BAĞIMLILIK

( CONTINUITY vs. DEPENDENCE )


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> DUYARLILIK(HASSASİYET)


- SÜREKLİLİK ile/ve/değil/||/<> İLERLEME


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> ÖLÜMSÜZLÜK


- SÜREKLİ/LİK ile SONSUZ/LUK

( Süreklilik sadece duyulardadır, gerçeklikte değildir. )

( CONTINUITY vs. ETERNITY )

( İSTİMRÂR ile ... )


- SÜREKLİ/LİK ile/ve SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK[SÜRDÜREBİLİR/LİK]

( CONTINUAL/CONTINUITY vs./and SUSTAINABILITY )


- SÜREKLİLİK ile/ve/||/<> TANELİLİK


- SÜREKLİLİK ile/||/<> TÜREVLENEBİLİRLİK

( Sürekli her işlev türevlenemez, türevlenebilir her işlev süreklidir )

( Formül: lim f(x) = f(a) İLE lim [f(x)-f(a)]/(x-a) var )


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> YAYGINLIK


- SÜREKLİLİK ile/ve ZORUNLULUK ile/ve KESİNLİK

( CONTINUITY vs./and COMPULSORY vs./and CERTAINTY )


- SÜRELİ İCAP değil/yerine/= SÜRELİ ÖNERİ


- SÜRESİNCE ile/ve/||/<>/> SÜRECİNCE


- SÜRESİZ İCAP değil/yerine/= SÜRESİZ ÖNERİ


- SURET ile GEOMETRİK BİÇİM


- SÛRET ile/ve/||/<> RUH

( Nesnede. İLE/VE/||/<> Organizmada. )

Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 35.603 başlık/FaRk ile birlikte,
35.603 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(119/144)