Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

H'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 02 May 2025 ]
itibariyle 4710 başlık/FaRk ile birlikte,
5341 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(3/6)


- HAK ile/ve HAD


- HAK[Ar.] ile HAK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar.]

( Tüze. | Türenin[tüzeye/hukuka uygunluk] gerektirdiği ya da birine ayırdığı şey, kazanım. | Dava ya da savda gerçeğe uygunluk, doğruluk. | Geçmiş ve harcanmış emek. | Emek karşılığı ücret. | Doğru, gerçek. İLE Maden, ağaç, taş üzerine, elle yazı ya da şekil oyma. İLE Toprak. İLE Allah. )


- HÂK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar. çoğ. HUKUK] ile HAKK[Ar.]

( Orta, vasat. | İnsaniyetli, mert ve yiğit adam. İLE Toprak. İLE Allah, tanrı. | Doğruluk ve insaf. | Bir kişiye ait olan şey. | Dava ve iddiada hakikate uygunluk, doğruluk. | Geçmiş/harcanmış emek. | Pay, hisse. | Doğru, gerçek. | Lâyık, münâsip. İLE Kazıma, kazınma, bir şeyin üstünü çelik kalemle yazı ya da resim olarak oyma. | Yazıyı, yanlışı kazıma. )


- HAK ile/ve HAKİKAT


- HAK ile/ve/||/<> HAKK

( Adâlet. İLE/VE/||/<> Allâh. )

( Her disiplinin kendi ve belirleyicileri. İLE/VE/||/<> Disiplinleri aşkın. )

( Aklın birliği. İLE/VE/||/<> Doğa ve tarihin birliği. )

( Tikel/cüzzî. İLE/VE/||/<> Tümel/küllî. )


- HAK ile/ve/||/<>/< HAKLARA SAHİP OLMA HAKKI


- HAK ile/değil HAZ/HAD

( Birçok şeyin, hakkınız olduğuna inanabilirsiniz fakat bir düşünün bakalım! Sadece hazzınız [için] olmasın? )


- HAK ve/<> HİKMET


- HAK ile/ve/<> HİZMET


- HAK ile/ve/||/<> NASİP


- HAK ile/ve/||/<> ÖDEV


- HAK ile/ve/değil/yerine OLANAK

( [not] RIGHT vs./and/but POSSIBILITY
POSSIBILITY instead of RIGHT )


- HAK = RIGHT[İng.] = DROIT[Fr.] = RECHT[Alm.] = JUS[Lat.]


- HAK ile/ve RIZÂ


- HAK ve/||/<> TAŞ

( Yerini bulur. VE/||/<> Gediğini bulur. )


- HAK ile/ve YERİNDE HAK

( RIGHT vs./and RIGHT IN RIGHT PLACE )

( QUAN ile/ve ... )


- HAK ile/ve/||/<>/>/< ZORUNLULUK

( RIGHT vs./and/||/<>/>/< OBLIGATION )


- HÂKA BİHİ[Ar.] ile NEZELE BİHİ[Ar.]


- HAKAN ile HAN


- HAKARET ile AŞAĞILAMA


- HAKARET ile/değil/yerine/||/>< ELEŞTİRİ


- [ne yazık ki]
HAKARET ile KAZF/KAZİF

( ... İLE Nitelikli hakaret. | Atma. | Namuslu bir kadına, zinâ suçunu isnâd etme. )

( HADD-İ KAZF: Namuslu kadınlara iftira edenlere verilen ceza. )


- HAKARET ile/ve SÖZLÜ SALDIRI


- HAKARET ile/değil TESPİT


- [ne yazık ki]
!HAKARET ETMEK ve/=/||/<>/> !YOK ETMEK


- HAK-HUKUK (SAHİBİ OLMAK, PEŞİNDE KOŞMAK)


- HAK-HUKUK ile GAK-GUGUK

( Her zaman için. İLE Bazen/bugün. )


- HAKİKAT:
ACITSA DA ile/ve/||/<>/> ACI DEĞİLDİR


- HAKİKAT AHLÂKI ve ÖZGÜRLÜK AHLÂKI

( MORALS OF TRUTH and MORALS OF FREEDOM )


- HAKİKAT BİLGİSİ ile/ve/||/=/<>/>/< KENDİNİN BİLGİSİ


- HAKİKAT = GERÇEKLİK ve/+ ÇEŞİTLİLLİK(OLGUSALLIKLAR)

( TRUTH = REALITY and/+ VARIETY )


- HAKİKAT >< HURÂFE ile/ve/<> TARİHÇİ

( Hakikat gibi, hurâfelerin de, tarihçinin işine geleni vardır, gelmeyeni de. )


- HAKİKAT:
ÖĞRENİLEBİLİR fakat ÖĞRETİLEMEZ

( Belki. FAKAT Asla! )


- HAKİKAT [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- HAKİKAT ile/ve/||/<>/&gt;&lt;/< "BENLİK"

( "Konuşursa". İLE/VE/||/<>/>


- HAKİKAT ve DİZGE

( TRUTH and SYSTEM )


- HAKİKAT ile/ve/||/<> EVRENSEL/LİK


- HAKİKAT GERÇEKLİK


- HAKÎKAT[Ar.] ile HADD[Ar.]


- Hakikat ile hakikat


- Hakikat ile hakikat


- Hakikat ile/ve hakikat


- HAKİKAT ile HAKİKAT

( Temel. İLE Ayrım. )

( HAKİKAT: İlkesel tutum/bakış. )


- HAKİKAT ile HAKİKAT-ÜL-HAKAİK

( Doğa. İLE Tin. )


- HAKÎKAT[Ar.] ile HAKK[Ar.]


- HAKİKAT ve/<> HAYR/HAYIR


- HAKİKAT ile/ve/||/<>/< İTİBAR


- HAKİKAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAVRAM


- HAKİKAT ile/ve KEMÂLÂT

( İzi yoktur ki izinden biline, Dahi tozmaz ki tozundan biline, Sen anı sanma sözünden biline, Hakikat ehlinin olmaz nişanı. )

( GÜZELLİK/KEMÂL: * TENASÜB-Ü ÂZÂ(ÖRGENLERİN UYUMU) * AKIL * AHLÂK * ÇÖZÜM ÜRETEBİLMEK )

( Kemâlâtın en büyüğü, kişinin kendini herkesten küçük görmesidir. )

( Hakikat, tüm âleme değil ancak ehline gösterilir. )

( Hakikat karşılığında ne para alınır, ne de bir şey. )

( Hakikati biliyorsan ölümü iste! )

( Kelâmı, hakikati zamanından önce kulağımıza çalsalar, zeytinyağıyla şişirilen ve çürüyen incire benzeriz. )


- HAKİKAT ile/ve MAHİYET

( Her hakikatin mahiyeti olur ama her mahiyetin hakikati olmayabilir. )

( TRUE NATURE/ESSENTIAL CHARACTER vs./and TRUTH )


- HAKÎKAT[Ar.] ile MA'NÂ[Ar.]


- HAKİKAT ile MECÂZ ile KİNÂYE

( Kök.(Mutabakat). İLE İkinci anlam yüklemek.(Tazammun/Akıl). İLE Hakikat ile mecâz arasında bırakmak.(İltizam). )


- HAKİKAT ile/ve/değil MUTÂBAKAT

( HAKİKAT: Düşünce dünyası ile dış dünya arasındaki uyuşma/mutâbakat. )

( [not] TRUTH vs./and/but FACT | HARMONY )


- HAKİKAT ve/||/<>/> ÖZGÜRLÜK ve/||/<>/> DOYUM


- HAKİKAT ile/ve/<> ÖZNİTELİK

( HAKİKAT: KENDİYLE ÖZDEŞ OLAN )


- HAKİKAT ile/ve/değil SIDKİYET


- HAKİKAT ile/ve/değil SIDKİYET


- HAKİKAT ve/||/<>/= TAŞ/BİTKİ/HAYVAN


- HAKİKAT ile/<> UPUYGUNLUK


- HAKİKAT ile/ve/değil VAK'A

( [not] TRUTH vs./and/but FACT )


- HAKİKAT ile/ve VAKIA ile/ve SIDKİYET


- HAKİKAT ile/<>/>< YANILSAMA


- HAKİKAT ile YORUMLAR

( Vardır/yoktur. İLE Vardır. )


- HAKÎKAT[Ar.] ile ZÂT[Ar.]


- HAKİKATA OLAN BAĞLILIK ile/ve/<> KİŞİYE/İNSANLIĞA YAPILAN HİZMET

( Bir'e hizmet, bin'e hizmet; bin'e hizmet, bir'e hizmet. )

( DEVOTION TO TRUTH vs./and/<> SERVICE/ATTENTION TO HUMAN/ITY )


- HAKİKATE "SAHİP OLMAK" değil HAKİKATTEN HABERDAR OLMAK


- HAKİKATE YAKLAŞMAK ile/ve HAKİKATTEN UZAKLAŞMAK

( İki uc da çıldırmaya/delirmeye neden olur. )


- HAKİKATE YAKLAŞMAK ile/ve HAKİKATTEN UZAKLAŞMAK

( İki uc da çıldırmaya/delirmeye neden olur. )


- HAKİKATE YOL ile/ve/<> HAKİKATTE YOL

( Vardır. İLE/VE/<> Yoktur. )


- HAKİKA-TEN değil/< HAKİKATEN


- HAKİKATEN[Ar. + Fars.] ile HAKİKATTEN[Ar. + Tr.]

( Arapça olan Hakikat sözcüğünün, Farsça olan -en eki kullanılarak hakikate ilişkin/ait olarak. İLE Hakikat sözcüğüne, Türkçe "-den" eki kullanılarak temel/esas/öz ile ilgili, oradan[hakikatten] olan[bilgi/haber/durum/(")deneyim(")]. )


- HAKİKATEN/SAHİDEN değil/yerine/= GERÇEKTEN


- HAKİKATİ İFADE EDEN ile HERŞEYİ/HERKESİ BAĞLAYICI


- HAKİKAT-İ KÂBE ve HAKİKAT-İ KIBLE


- HAKİKAT-İ MUHAMMED ve/=/<> ÖVÜLEN AHLÂK


- HAKİKAT'İ ZİKR ETMEK ile/ve HAKİKAT'İN ŞÜKRÜ


- HAKİKAT/İ ile/ve/değil/<> OLGUSALLIK/I


- HAKİKATİ:
[ya] ARAMA! ve/ya da/<> HERKESE VE HER YERDE/ZAMAN AÇIKLAMA!

( [Kişiyi] Yalnız kılar. VE/YA DA/<> Maskara eder. )


- HAKİKÂTİNİ DAĞITMAK ile/ve HAKİKÂTİNDEN VAZGEÇMEK


- HAKİKATLERİN SANATI ile SANATIN HAKİKATLERİ


- HAKİKAT/REALİTE değil/yerine/= GERÇEKLİK


- HAKİKATTE:
[ne] ŞAH ne de PADİŞAH


- HAKİKATTE:
YALAN ile/ve/||/<> YANLIŞ


- HAKİKAT'TEN ÖĞRENMEK ile/ve/<> HAKİKATEN ÖĞRENMEK


- HAKİKÎ:
AYNÎ/HARİCÎ ile/ve/<> ZİHNÎ

( NEFS EL-EMR )


- HAKİKİ CEVHER ile/ve GÖRELİ CEVHER

( Tanrı. İLE/VE Yaratılanlar. )

( Descartes! )


- MEVCUD:
HAKİKÎ ile/ve FARAZÎ/İHTİRAÎ

( Kişiyi/zihni gerektirmez. İLE/VE Kişiyi/zihni gerektirir. )

( Muhalif değil ve fakat mutabık da değildir. İLE/VE ... )


- HAKİKİ OLMAYAN ile/değil/yerine/>< HAKİKİ

( Yinelemesinde yiten. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yinelemesinde yitmeyen. )


- HAKİKÎ değil/yerine/= ÖZUYGUN


- HAKİM ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GALİP ...


- HAKİM BAKIŞ ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/< YAYGIN BAKIŞ


- HAKİM OLMAK" ile/ve "SAHİP ÇIKMAK"


- HÂKİM OLMAK ile/ve/<> VÂKIF OLMAK


- HAKİM YEL YÖNÜ

( Herhangi bir yerde, rüzgârın yıl içinde en fazla estiği yön. )


- HAKİM ... ile BASKIN ...


- HÂKİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİLİRKİŞİ

( Yöntemi/usûlü bilir ve süreci takip etmekle görevli ve yetkilidir. Esasa dayalı bilgi, belge ve kanıtlara dayanarak son kararı belirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Esası, içeriği[konuyu, alanı ve terimlerini] (daha) iyi/geniş/derin bilir ve/ya da belirler.[Bazı/çoğu davada, hâkimin değil/yerine bilirkişilerin ortak görüşleri ve uzlaşımsal kararı önceliklidir ya da dikkate alınmalıdır.] )


- HÂKİM ile/ve/değil/yerine/||/<> HÂDİM

( Ancak, hizmet eden [hâdim], [duruma/olguya] hâkim olur. )


- HÂKİM[Ar.] ile HAKEM[Ar.]


- HAKİM ile HÂKİM

( Hikmet sahibi. İLE Yargıç. )


- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM

( Bilge, hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )

( BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )

( ... ile PULENU ile ... ile ... )


- HAKİM ile/ve/<> MUHTESİB


- HÂKİM ile/<> (SULH/CEZA) SORGU HAKİMİ


- HÂKİM değil/yerine/= YARGIÇ


- Hâkim'e KONUŞ!!!


- HAKİM/HÜKÜMRAN değil/yerine/= EGEMEN


- HAKİMİYET değil/yerine/= EGEMENLİK


- HAKİMİYET ile/yerine UYUM


- HAKİR

( DEĞERSİZ, AŞAĞI, BAYAĞI [HAKÎR değil!] )


- HAKÎR ile/değil HAKİR


- HAKÎR[Ar.] ile SAGÎR[Ar.]


- HAKK BİLMEK ile/ve HAKK'TAN BİLMEK

( Vahdet-i Hakk'ı bilenin, dili lâldir, aklı mat. )

( Allah, Hakk'ın küllî mertebesidir. )

( Allah bilence olsun. )

( HAKK: Kendiyle kaim olan varolan. )

( İNSAN HAKK'TA, HAKK İNSAN'DA; HAK EDENE! )


- HAKK:
DOĞA ve/<> TARİH

( HAKK: Doğa ile tarihin birliği. )


- HAKK:
GÖRDÜĞÜMÜZ değil GÖRDÜKLERİMİZDE YANSIR(TECELLÎ EDER)


- HAKK ve/<> HADD


- HAKK ile/ve/<> HÂK

( ... İLE/VE/<> Kendine varlık vermeyen. )

( Bizzâtihî varlık. İLE/VE/<> Toprak. )


- HAKK ile/ve/> HALK

( Hakk'ın zuhuru halktır. )

( Kendimiz/de/n. İLE/VE/> Başkası/nda/n. )

( Allah. İLE/VE/> Hakk'ın sıfatları. Hakk'ın perdesi. )

( Derdimiz. İLE/VE/> Kendi dertleri, kendilerine yeter. )


- HAKK ve/||/=/<> HAREKET[BİZÂTİHÎ]


- HAKK ve SABIR


- HAKK ve/||/=/<> VARLIK ve/||/=/<> İNSAN

( Varlıkbilimsel. VE/||/=/<> Bilgibilimsel. )

( Kişinin sırrı. VE/||/=/<> Hakk'ın zâhiri. )


- HAKK ile/ve/<> VUCUD

( Varlık.[verili olarak] | SAMED İLE/VE/<> Varlık.[kazanılmış olarak] )

( Görünmüyor. İLE/VE/<> Görünüyor. )

( İlk doğuş. İLE/VE/<> Hakk'tan oluşan. )


- HAKK'A KAVUŞMAK ile/ve/<> HAK ETTİĞİNE KAVUŞMAK


- HAKK'A RAZI OLMAK ile/ve HAKKINA RAZI OLMAK

( İltifatına aldanma, hakaretine yerinme! )

( Allah'a en yakın olduğun an, en küçük göründüğün andır. )

( HAK: Rabbin sana tahsis ettiği. )


- HAK(K)'A TESLİM OLMAK ve/||/<>/>/< KENDİNLE BARIŞIK OLMAK


- HÂKKA[Ar.] ile HAKKA["ka" uzun okunur]

( Sürekli musîbet, âfet, keder. | Kıyâmet günü. İLE Doğrusu.[el-HAKK, HAKKAN, HAKİKATEN] )


- HAKKAK["ka" uzun okunur] ile HAKKÂK[Ar. < HAKK]

( Kutucu, hokkacı. İLE Hak eden. | Mühür vs. kazıyan kişi. )


- HAKKÂK değil/yerine/= OYMACI

( Oyma/hak işleri yapan zanaatkâr. )


- Hakkaniyet için DİNLE!!!


- HAKKARİ ile HAKKARİ

( Güç, güçlü, savaşçı.[Soğukla ve doğa koşullarıyla mücadele eden.] İLE Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi ili. )


- HAKKATEN" değil HAKİKATEN


- HAKKETMEK değil/yerine/= KAZIMAK


- HAKK-I KARÂR ile/||/<> HAKK-I ŞURB

( Arazi yasasının 78. maddesinde belirtilen nizâsız, on yıllık zilyetlik. İLE/||/<> Su hakkı. )


- HAKK'I, KİŞİYLE TANIMAK ile/ve/||/<> KİŞİ'Yİ, HAKK'LA TANIMAK


- HAKK-I MESİL değil/yerine/= SU YOLU ÜLEVİ


- HAKK-I MÜRUR değil/yerine/= GEÇİT ÜLEVİ


- HAKK-I ŞÜRB değil/yerine/= İÇME ÜLEVİ


- ... HAKKI İÇİN değil HAKKI BÂKÎ OLSUN/KALSIN


- HAKKIN, SENİN YANINDA OLDUĞUNA İNANMAK ile/ve/değil/yerine/<> KENDİNİN, HAKKIN YANINDA OLDUĞUNA İNANMAK


- HAKKINDA KİTAP YAZILAN İLK SULTAN

( I. AHMED )


- HAKKINDA KONUŞMAK ile DEDİKODU

( Çocukların ağzı fakat "büyüklerin" içi konuşur. )

( Konuştuğunda hayır söyle ya da sus! )

( "Bir Dedikodu Ne Kadar Hızlı Yayılabilir?" yazısı için burayı tıklayınız... )

( TO TALK ABOUT vs. GOSSIP )


- ... HAKKINDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ... ÜZERİNE


- [ne yazık ki]
HAKKINI ARAMAK ve/||/<>/&gt;&lt;/> ZULÜM/ZALİM

( Bazı "kişilerin" nasıl zâlimleştiğini görmek istiyorsak, hakkımızı aramayı denemek yeterli olacaktır. )


- HAKKINI İADE ETMEK ve/<> HAKKINI TESLİM ETMEK


- HAKKINI TESLİM ETMELİ!


- HAKKINI VERMEK değil HAKKINI TESLİM ETMEK


- ... HAKKI ("VERMEK") ile/ve/değil/||/<>/< ... FIRSATI (TANIMAK)


- HAKKIYLA değil/yerine/= GEREĞİYLE


- Hakkını teslim etmek için DİNLE!!!


- HAKK'LA İSTEMEK ve/<> HALK'LA İSTEMEK


- HAKK'TAN "SIKILMAK" ile HALK'TAN SIKILMAK


- HAK'LA İSTEMEK ve/<> HAKK'LA İSTEMEK


- HAK/LAR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- HAKLAR:
SINIRLANDIRILAMAZ OLANLAR ile/ve/||/<> SINIRLANDIRILABİLİR OLANLAR


- HAKLAR ve/||/<>/< HAKLARIN HAKLARI


- HAKLARI:
TESİS ETMEK ve/||/<>/>/< TESLİM ETMEK


- HAKLARIMIZIN ANIMSATILMASINDA:
"SARKITMA" değil/>< ANINDA/DERHAL


- Hakların için KONUŞ!!!


- HAKLI BULMAK ile/ve/değil/yerine SAVUNMAK

( [not] TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT vs./and/but DEFENCE
DEFENCE instead of TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT )


- HAKLI ÇIK(AR)MA ÇABASI ile/ve KÂRLI ÇIK(AR)MA ÇABASI


- HAKLI ÇIKMAK ile/değil/yerine/>< HAKLI OLMAK


- HAKLI/HAKSIZ ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine ANLAMAYA ÇALIŞMAK


- HAKLI OLAN ile/değil/yerine AKLI OLAN


- HAKLI OLAN ile/ve/değil/yerine/||/<> HAKÇA OLAN


- HAKLI OLANI, GÜÇLÜ KILAMAMAK ve/ne yazık ki/> GÜÇLÜ OLANI, "HAKLI KILMAK"


- HAKLI OLARAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HALİYLE


- HAKLI OLARAK ile/ve/değil/||/<>/< YERİNDE/GEREKLİ/İSABETLİ OLARAK


- HAKLI OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLI OLMAK


- HAKLI ile HAKİKİ


- HAKLI ..." ile/değil/yerine YERİNDE
(BİR KARAR/SONUÇ/TUTUM)


- HAKLILIK/HAKSIZLIK:
MECAZ değil HUKUK


- HAKLILIK/HAKSIZLIK ile/ve/değil/||/<> İSABETLİLİK/İSABETSİZLİK


- HAKLI/LIK ve/değil/||/+/<>/< AKILLI/LIK


- [ne/hem] "HAKLI/LIK" ile/ve/ya da/ne de/hem de/<>/>< KIZGIN/LIK

( Ne kadar (")haklı(") olduğumuzu zannetsek de, ne kadar kızgın olsak da,
bazı/çoğu durumu, sakinlikle ve akılla[/tüzeyle] çözerek -ve de en azından çözümleyerek- ilerlemek gerekir. )


- HAKLI/LIK ile/ve VERİCİ/LİK


- HAKLILIK/HAKSIZLIK" ile/değil ABARTI


- HAKLISIN yerine DOĞRU


- HAKLISIN ile/değil O KONUDA HAKLISIN


- HAKLISIN!/YANLIŞSIN! değil DOĞRU!/YANLIŞ!


- HAKSIZ "GÜÇ" ile GÜÇSÜZ HAK

( Zulüm oluşturur. İLE Çözümsüzlük/çaresizlik oluşturur. )


- HAK-SIZ ile HAKK-SIZ


- HAKSIZLIĞA/YANLIŞ ANLAŞILMAYA:
MÂRUZ KALMAK ile/ve/+/değil/yerine/> MAĞDUR OLMAK ile/ve/+/değil/yerine/> MÜŞTEKÎ OLMAK


- HAKSIZLIK ile/değil BİLİNÇ FARKLILIKLARI


- HAKSIZLIK ve/||/<> İYİLİK

( Toza yaz. VE/||/<> Mermere yaz. )


- [ne yazık ki]
HAKSIZLIK ve/||/<>/>/< ÖFKE

( Haksızlık etme. öfkenle hareket etme! )


- HAL ÇARESİ değil/yerine/= ÇÖZÜM YOLU


- HAL EHLİ ile/ve/<> AŞK EHLİ

( Sükût kıvâmındaki çığlığı, ne kardaş, ne de arkadaş; sadece hâldaş olanlar duyar. )

( Gayretlerinden doğan. İLE/VE/<> Aşkından doğan. )


- Hâl ehline zâten SUS!!!


- Hâl ehliyle hem sus, hem KONUŞ!!!


- HAL-HATIR (SORMAK)


- Hâl için DİNLE!!!


- HAL-YOL (ETMEK)


- HAL ile/ve AN


- HAL ile/ve AN


- HAL ve/< ÂSÂN[Fars.]

( Durum. VE/< Kolaylık. )


- HAL ile/ve/< DİL

( Her dille karışıktır hal dili. )

( Herkes kendi halini iyi bilir ve kendi halini söyler. )

( Tasavvuf ve hâl, kelâmın bittiği yerde başlar. )

( Tasavvuf âlemi, ilme değil, hâle sığar. )

( Yerini beğenen hapı yutmuştur. Sürekli düşer. )

( Dilden sonra hâl başlar. )


- HAL değil/yerine/= DURUM


- HAL ile/ve HAKK

( Peygamber ve büyük kişilerin halleri, ardından gelenlere yardımda bulunabilmelidir. )


- HÂL ile HAL

( Durum. İLE Sebze-Meyve toptan satış yeri. )


- KİŞİ/İNSAN:
HAL ve/<> HAL


- HAL ile HÂL/GÖVEÇLİK ile HAL[Fr. < Cerm.] ile HAL

( Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların ya da taşıdığı niteliklerin tümü, durum. | Davranış. | Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman. | Güç, kuvvet, takat. | Kötü durum, sıkıntı, dert. İLE Genellikle üstü kapalı pazaryeri. İLE Çözme, çözülme eritme, karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma. İLE Tahttan indirme. )


- HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HAL[Ar.] ile HAL'[Ar.] ile HÂL[Fars., Ar.]

( Annenin eril kardeşi, dayı. İLE Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmayan zaman. | Oluş, bulunuş, sûret, keyfiyet, durum, vaziyet. İLE Pazar yeri; Çözme. İLE Soyma. | Boşanma. | Tahttan indirme. Sultanın makamını terk etmek zorunda bırakılması. İLE Gövdede oluşan ben, nokta. )


- HAL ile/ve HAVA


- HAL ile/ve HAVA


- HAL <> HULÛL <> MAHAL


- HAL ve/> MAHAL ve/> TAHALLÜL


- HAL ile MAKAM

( ... ile/ve CÂH/E )


- HÂL ile MAKAM

( Geçici. İLE Kalıcı. )

( Her bireye bakma, kişilerin hallerine bak. Hangisinin hâli kâmilse ona bak. )

( Seni kaldır, beni kaldır! O hali yakalayalım! )

( Bizim için ne din, ne mezhep, ne millet var, yekpâre bir hâl. )


- HAL ile MECAL

( CONDITION vs. POWER )


- HAL ile/ve/||/<>/> MELEKE

( Geçici. İLE/VE/||/<>/> Kalıcı. )


- HAL ile/ve/||/<> TAKAT


- HÂL ve/> TEMKİN ve/> SÜKÛN


- HÂLÂ ile/ve/||/<> DAİMA/SÜREKLİ


- HALA değil HÂLÂ


- HALA/HÂLA[Ar. çoğ. HÂLÂT]/EME/BİBİ ile HÂLÂ[Ar.]["HAYLA" değil!] ile HALÂ'[Ar.]

( Babanın kızkardeşi/ablası. İLE Şimdi, henüz, süregiden. İLE Boşluk. | Ayakyolu, helâ. )


- HÂLÂ ile HÂLEN


- HALÂ ile HAYYİZ


- HÂLÂ ile/ve/değil/||/<> HENÜZ


- HÂLÂ ile/ve/değil/||/<> HER ZAMAN


- HALÂ ile/ve MELÂ

( Fârâbî'nin, HALÂ risâlesinin okunmasını salık veririz. )


- HÂLÂ değil/yerine/= ŞİMDİYE DEK


- HALA ile/ve TEYZE

( Babayla kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. )

( BÎBÎ[: Sayın bayan, hanım, ev hanımı. | Hala.] ile/ve ... )

( AUNT[Father's sister]. vs./and AUNT[Mother's sister]. )


- HALÂK[Ar.] ile HALAK[Ar.] ile HALAK[Ar. < HALKA]

( Pay, hisse, nasip. İLE Paçavra, yıpranmış eski şey. İLE Halkalar. )


- HALÂK[Ar.] ile NASÎB[Ar.]


- HALAKA/HALKA[Ar.] ile HALAKA[Ar. < HÂLİK]

( Ortası boş, yuvarlak şekil, daire biçiminde olan şey. | Bir çeşit ufak, yağlı ve tuzlu simit. İLE Berberler. )


- HALÂKA ile/ve/||/<> İBDÂ'

( Bir şey aracılığıyla yaratmak. İLE/VE Örneksiz, malzemesiz yaratmak. )

( Gelenek. İLE/VE/||/<> Örneksiz olarak bir şey meydana getirme, yaratma. | Yeni ve güzel bir yapıt oluşturma. | Yoktan ortaya koyma, icâd. )


- HALAKAT[Ar. < HALKA | "ka" uzun okunur] ile HALÂKAT[Ar.]

( Halkalar. İLE Halukluk, iyi ahlâklılık. | Dümdüzlük, düzlük. )


- HALÂS[Ar.] ile KURTULMA, KURTULUŞ

( KURTULMA, KURTULUŞ )


- HÂLÂT[Ar. < HALET] ile HÂLÂT[Ar. < HALA] ile HALAT[Yun.]

( Durumlar, haller, suretler, keyfiyetler, nitelikler. | Meyl, muhabbet, aşk, visal. İLE Halalar. İLE Kenevirden yapılmış çok kalın ip. )


- HALAT ile BORİNA[< İt.]

( ... İLE Dört köşe yelkenlerin, yan yakalarına, alt tarafa doğru bağlanan halat. )


- HALAT ile/ve/<> ÇIMA

( ... İLE/VE/<> Halat ucu. )


- HALAT ile GOMBA

( Hasır halat. )


- HALAT ile İSTİNGA[İt.]

( ... İLE Yelkenleri toplamak için kullanılan halat. )


- HALAT ile İSTRALYA[İt.]

( ... İLE Gemide, direk ve çubukları baş tarafından, burundan tutan halat. | Geminin kaburgalarını birbirine bağlayan demir kuşak. )


- HALAT ile KALÇETE[İt. < CALCETTA]

( ... İLE Elle örülerek yapılan yassı halat. )


- HALAT ile RODA[İt.]

( ...İLE Düzgün sarılmış halat yumağı. )


- HALAT ile SALMASTRA[İt.]

( ... İLE Halat tellerinden, saç gibi örülmüş olan ip. | Özellikle makinelerde birbirine sıkıca değen iki yüzey arasına yerleştirilerek, bu yüzeyler arasına, su, buhar ya da yağların sızmasını önleyen urgan. )


- HALAT ile SARDUN[Yun.]


- HALAT ile/ve SART

( ... İLE/VE Hasır halat. )


- HALAT ile SELVİÇE[İt.]

( ... İLE Gemi armasında bulunan, oynak halat. )


- HALAT ile ŞIPKA

( ... İLE Torpillere karşı ve daha başka işler için gemilerde kullanılan, halattan örülmüş ağ. )


- HALAT ile VARAGELE

( ... İLE Bir şeyi bir yerden başka bir yere çekmek için kullanılan halat. )


- HALAT'LARDA:
BRAGA/MARSPET/PATRISA ile/ve GOMANA ile/ve KANDİLİSA ile/ve İSTRUMAÇA ile/ve VARAGELE ile/ve YOMA

( Gemilerde kullanılan halat. İLE/VE Gemi demirinin bağlı olduğu halat. İLE/VE Gemideki serenleri kaldırmaya yarayan halat. İLE/VE Birbirine takılmış halat. İLE/VE Bir şeyi bir yerden başka bir yere çekmek için kullanılan halat. İLE/VE 3-4 kat kol bükülmüş halat. )


- HALAT/ZİNCİR ile/ve/||/<> AGANTA[İt. < AGGUANTA]

( ... İLE/VE/||/<> Yısa ya da laçka edilmekte olan bir halatın ve zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emir. )


- HALÂVET değil/yerine SEVİMLİLİK/ŞİRİNLİK/TATLILIK


- HALÂVET[Ar.] ile TATLILIK, ŞİRİNLİK | ZEVK

( TATLILIK, ŞİRİNLİK | ZEVK )


- HALAY ile HORON

( Doğu'da. İLE Karadeniz'de. )


- HALB[Ar.] ile HALB[Ar.]

( Süt sağma. İLE Pençeleme, parçalama. | Birinin aklını başından alma. )


- HÂLBUKİ değil/yerine/= OYSA


- HALBUKİSİ" değil HALBUKİ


- HALDIR HALDIR (ÇALIŞMAK)


- HALDUR HULDUR (HAREKET ETMEK)


- HALE/HEALTHY LIFE EXPECTANCY[İng.] değil/yerine/= SAĞLIKLI YAŞAM BEKLENTISİ


- HÂLE[Ar.] değil/yerine/= AYLA

( Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker. | Hristiyanlıkta aziz sayılanların resimlerinde başları çevresinde çizilen daire. | Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi. )


- HÂLE[Ar.] ile HÂLE[Ar. çoğ. HÂLÂT]

( Bazen ay ve güneşin etrafında görülen parlak daire, ay ağılı. İLE Annenin kızkardeşi, teyze. | Meme çevresinde bulunan koyu renkli daire. )


- HALEF değil/yerine/= ARDIL


- HALEF ile SELEF[çoğ. ESLÂF]

( Bir makamın devredildiği kişi. İLE Bir makamın devralındığı kişi. )

( Sonraki, ardıl. İLE Önceki, öncel. )


- HALEL ile/değil/yerine/>< HELÂL


- HÂLEN değil/yerine/= ŞİMDİ/ŞİMDİLİK


- HALEP ve/> ARŞIN

( Orada. VE/> Burada. )


- HÂLET değil/yerine DURUM


- HALF/HALFE[Ar.] ile HALF[Ar.]

( Yemin etme. | Yemin. İLE Art, arka. | Kötü evlât. )


- HALF[Ar.] ile HALEF[Ar.]


- HALF[Ar.] ile KASEM[Ar.]


- HÂLÎ

( HÂL'E MENSUP, ŞİMDİKİ )


- HALI FABRİKASI ile/değil HALI İPİ FABRİKASI


- HÂL-İ HAZIRDA ... ile HÂLEN ...


- HALİ SABIKA İRCA değil/yerine/= ESKİSİNE DÖNDÜRME


- HALİ-VAKTİ (YERİNDE OLMAK)


- HALİ[Ar.] değil/yerine BOŞ/ISSIZ


- HÂLÎ[Ar.] ile HÂLÎ[Ar.] ile HÂLİ'[Ar.] ile HALÎ'[Ar.] ile HALÎ[Fars., Ar.]

( Tenha, boş, sahipsiz yer. | Açık yer. İLE Hâle/duruma mensup. Şimdiki. İLE Boşanmış adam.[HÂLİA: Boşanmış bayan.] İLE Soyulmuş. | Kovulmuş. İLE Gamsız, uğraşsız/gailesiz, kayıtsız. | Evlenmemiş adam. )


- HALI ile KELLE[Fars.]

( ... İLE 3x4 m² olan halı. )


- HALI ile/ve KİLİM ile/ve SUMAK


- HALÎ[Ar.] ile MÂZÎ[Ar.]


- HALI ile NAH[Fars.]

( ... İLE Değerli kumaşlardan yapılan bir çeşit halı, kilim. )


- HALI ile PAZIRIK HALISI

( ... İLE Tarihte bilinen ilk halıdır. )


- HALI ile PAZIRIK HALISI


- HÂLİB[Ar.] ile HÂLİB[Ar. çoğ. HALEBE/HÂLİBE(dişil)] ile HALÎB[Ar.]

( Sütçü. | Sidik borusu, üretra. İLE Aldatıcı, hilekâr. İLE Süt, taze süt. )


- HALİÇ[< KERAS, KEROESSA] ile HALİÇ

( Eminönü - Eyüp arası. İLE Moda, Kalamış koyu. )


- HÂLİC[Ar.] ile HÂLİB[Ar.] ile HALÎC[Ar.]

( Pamuk eğiren. İLE Yerinden oynatma, sarsma, hareket ettirme. İLE Denizin büyük ırmak şeklinde, iki kara arasında uzayıp gitmiş olan bölümü. Doğal liman, boğaz, kanal.[HALÎC-İ İSTANBUL/DERSAADET: İstanbul Halici. | HALÎC-İ BAHR-İ SİYAH: Boğaziçi.] )


- HÂLİD/E[Ar.] ile HALÎDE[Ar.]

( Sonsuz, ebedî, daim. | Bir yıldan çok yaşayan ot/ağaç. İLE Dürterek bastırılmış, saplanmış. )


- HÂLİF[Ar.] ile HALÎF[Ar.] ile HALÎF[Ar. çoğ. HULEFÂ]

( Peşinden gelen. | Birinin yerine geçen. | Çürümüş, bozulmuş. İLE Yemin ederek birbiriyle sözleşen kişilerden her biri. İLE Arkadan/sonradan gelen, birinin yerine geçen. )


- HALİFE ve/<> HANİFE


- HALİFE ile/ve KUL


- HALİHAZIR HARİTA değil/yerine/= GÜNCEL-DURUM ÇİZİNCİ


- HÂLİK ile HALÎK


- Hâlik[Ar.] ile HÂLİK[Ar. < HELÂK] ile HÂLİK[Ar. çoğ. HALAKA] ile HALÎK[Ar.]

( Yaratan, yoktan var eden, yaratıcı, Allah. İLE Helâk olan, miskinlik içinde ölen. İLE Berber. İLE Traş edilmiş. )


- HALI/KİLİM ile/ve BERCED[Ar.]

( ... İLE/VE Kalın kilim. | Türk halısı. )


- HÂLİKIYET değil/yerine/= YARATICILIK

( HÂLİKLİK, YARATICILIK )


- HALİL İBRAHİM SOFRASI ile ZEKERİYÂ SOFRASI


- HALİL ve DUHÛL


- HALÎL[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HABİB[Ar.]

( Kendini sevdiren. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kendi sevilen. )


- HALÎL[Ar.] ile HALÎL[Ar. çoğ. AHİLLÂ, HULLÂN]

( Koca, zevç. İLE Samimi.[dost] | Hz. İbrahim. )


- HALİL < TAHALLÜL


- HALİLE/ÇALPARA/ÇÂR-PÂRE[Fars.]/CASTANET[İng.] ile HALİLE[Fars. < HELİLE]

( Oyun havalarında kullanılan, dört küçük parça sert tahtadan yapılmış bir vurmalı çalgı. İLE Doğu Hindistan'da yetişen bir bitki. )


- HALÎM-SELÎM (BİR KİŞİ)


- HÂL/İM ile/ve/değil/||/<>/< HALÎM[Ar.]

( Durumum. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yumuşak huylu olan. )


- HÂLİS[Ar.] ile MAHZ[Ar.]


- HALİS ile/ve/||/<> MUHLİS

( Katışık olmayan, katışıksız, saf. İLE/VE/||/<> Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" şeklinde kullanılırdı] )


- HALİSÂNE değil/yerine/= İÇTENLİKLE


- HALİTA değil/yerine/= KARIŞIM


- HALİTA[Ar.] değil/yerine KARMA/ALAŞIM[kimya]

( Birkaç şeyin karışımından oluşan. )


- HÂLİYÂT


- HÂLİYEN[Ar.] ile HÂLİYEN[Ar. < HÂLÎ]

( Şimdiki zamanda/halde. İLE Boş olduğu halde, boş olarak. )


- HALİYYE[Ar. çoğ. HALİYYÂT] ile HÂLİYYE[Ar.]

( Bekâr bayan. İLE İbâdet sırasında raks etme, el şaklatma gibi durumları helâl sayan bir tarikat. )


- HALK (ETMEK) ile/ve SEVK (ETMEK)

( Sevgi. )


- HALK MECLİSİ ile/ve BULE


- HALK MÛSİKÎSİ'NDE:
UZUN HAVA/LAR ile/ve KIRIK HAVA/LAR

( BU TOPRAĞIN SESİ [Halk Mûsikîmiz] - ADNAN ATAMAN - TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI kitabını okumanızı salık veririz. )


- HALK MÜZİĞİ'NDE:
YAYLI SAZLAR ile/ve NEFESLİ SAZLAR ile/ve VURMALI SAZLAR

( Kabak kemane, Karadeniz kemençesi, Tırnak kemençe, Iklığ/Iklık. İLE/VE Kaval, Zurna, Mey, Tulum, Sipsi, Çifte, Argun, Zimbon[Buğday sapından çocuk çalgısı]. İLE/VE Davul, Tef, Darbuka, Kaşık, Çalpara, Zil, Çifte nara, Balaban, Tepsi, Dümbelek. )


- HALK OYLAMALARINDA:
1961 ile 1982 ile 1987 ile 1988 ile 2007 ile 2010

( )


- HALK ŞAİRİ ile HAKK ŞAİRİ


- HALK YÖNETİMİ ile/ve/||/<> ÜNİVERSİTE ile/ve/||/<> TİYATRO ile/ve/||/<> SPOR

( İyonya'lıların, insanlığın gelişimindeki önemli katkı eşikleri. )


- HALK ile AHÂLİ


- HALK ile/ve/değil/yerine ÂRİF

( Zanlarıyla hareket eder. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE İrfan sahibidir. )


- HALK[Ar.] değil/yerine/= AYMAK, TOPLUM

( Toplum olabilmek, ancak, ortak bir düzen sağlayarak olanaklıdır. )


- HALK[Ar.] ile BER'[Ar.]


- HALK[Ar.] ile HALK[Ar. < HÂLÎ]

( Yaratma, yaratılma. | İcat. | Bireyler. | Kişilerden bir bölük. İLE Boğaz. | Traş etme. )


- HALK ve/<>/>< HAŞR


- HALK ile İBDÂ


- HALK[Ar.] ile İHTİLÂK[Ar.]


- HALK[Ar.] ile/ve/değil KAMU


- HALK[Ar.] ile KESB[Ar.]


- HALK[Ar.] ile NÂS[Ar.]


- HALK ile/değil/yerine/= TOPLUM/KAMU


- HALK[Ar.] değil/yerine/= TUY


- HALK ile/değil ZUHUR

( Yaratılma. İLE/DEĞİL Dışlaşma. )


- HALKA ile BALIKGÖZÜ

( ... İLE Ayakkabıların bağ geçirilen deliklerine ve kemer deliklerine takılan maden, kemik vb.nden yapılmış halka. )


- HALKA[Ar.] değil/yerine/= DEĞREK/DOLANGI


- HALKA ile "HALK"A


- HALKALI ODUN BORULARI = EV'İYE-İ HALKAVÎYE = VAISSEAUX ANNULAIRES, VAISSEAUX ANNELÉS


- HALKERKİ = HÜKÜMET-İ AMME = DEMOCRACY[İng.] = DÉMOCRATIE[Fr.] = DEMOKRATIE[Alm.] = DEMOKRATIA, DEMOS:HALK, KRATOS:ERK, EGEMENLİK[Yun.] = DEMOCRACIA[İsp.]


- HALK-İ ZAMANÎ ile HALK-İ MEKÂNÎ


- HALKIN İRFANI ile/değil İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK


- [ne yazık ki]
HALKIN PARASINI, KENDİ ÇOCUKLARINA AYIRMAK değil/>< KENDİ PARANI, HALKIN ÇOCUKLARINA BIRAKMAK


- Halkı DİNLE!!!


- HALL[Ar.] ile HALL[Ar.]

( Çözme, çözülme, karışık bir sorunun içinden çıkma, karar verip sonuca varma. | Eritme. | Çözümleme/tahlil/analiz. İLE Sirke. )


- HÂLLÂK

( HER TÜRLÜ YARATMAYI, HER TÜRLÜ YAPAN, ALLAH )


- HALLÂK/HÂLIK[Ar.] ile HALLÂK[Ar.]

( Berber. İLE Halk edici, hâlik. )


- HALLÂL[Ar.] ile HALLÂL[Ar.]

( Çözen, çâre bulan, halleden. İLE Sirke yapan kişi. )


- HALLENMEK ile/değil HEMHAL OLMAK


- HALLER('İ)


- HALLETMEK ile BAĞLAMAK


- HALLETMEK değil/yerine/= ÇÖZMEK/ÇÖZÜME KAVUŞTURMAK/YOLUNA KOYMAK


- HALLETMEK ile OTURTMAK


- HALLÎ[Ar.] ile HALLÎ[Ar.] ile HÂLLİ[Ar.]

( Çözümleyerek, çözümleme ile ilgili. İLE Sirke ile ilgili. İLE Kuvvetli. | Zengin. )


- HALLUCINATION vs. SIMULATION


- HAL(L)ÜSİNASYON ile HAL(L)ÜSİNOJEN

( varsanı, sanrı. İLE Varsanıya yol açan, sanrıya yol açan. )


- HALOJENLER ile AMETAL

( Flor, klor gibi ögeler. İLE Metal olmayan ögeler. )


- HALSİZLİK ile REHÂVET


- HALT (ETMEK) ile/değil/yerine/>< HÂL (ETMEK)


- HALT (ETMEK) ile/değil/yerine/||/>< HALK (ETMEK)

( Uygunsuz söz söyleme, uygunsuz iş yapma. | Uygun olmayan, beğenilmeyen. | Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Oluşturma, "yaratma". )


- HALT[< HALATA]:
KARIŞTIRMAK


- HALT[Ar.] ile LÜBS[Ar.]


- HALTER'DE:
SİLKME ile/ve KOPARMA


- HÂLÛK[Ar.] ile/değil HALÛK[Ar.]

( Sıçan otu. | Mercimek ocağı. İLE İyi huylu, ahlâklı, insaniyetli, geçim ehli olan. )


- HALUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/= MEVCUD


- HALÜSİNASYON/HALLUCINATION[İng.]/BİRSAM değil/yerine/= VARSANI


- HALÜSİNASYON ile SİMÜLASYON

( HALLUCINATION vs. SIMULATION )


- HALÜSİNASYON değil/yerine/= VARSANI


- HALVET

( YALNIZ, TENHA KALMA, TENHAYA ÇEKİLME | HALK'TAN AYRILIP HAKK İLE TENHA KALMAK )


- HALVET ile/ve/değil/> CELVET


- HALVET ile ERBAİN

( Müridlere uygulanan. İLE Mürşidlerin, kâmillerin uyguladığı. )


- HALVET ile/ve İTİKÂF

( İkisinde de, beş vakit namaz kılınan yerde olma koşulu vardır.[Bayanlar için ibâdet yeri belirlenmiş/aynı olarak evde de itikâfe girme olanağı/hakkı saklıdır.] )


- HALVET'E GİRMEK ile/ve/yerine YAPILMAYACAKLARIN YAPILMAMASI


- HAM ile/ve/değil/||/<> BİÇİMSİZ


- HAM ile ÇİĞ


- HÂM değil/yerine/= ÇİĞ/OLMAMIŞ/OLGUNLAŞMAMIŞ


- HAM ile GÖK


- HÂM[Fars.] ile HAM[Fars.]

( Pişmemiş, olmamış, çiğ. | İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. | Boş, nâfile, beyhûde. | Terbiye, deneyim görmemiş, acemi. İLE Eğri, bükülmüş. )


- HÂM[Fars.] ile HAMM ile AM

( Pişmemiş, olmamış, çiğ. | İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. | Boş, nâfile, beyhûde. | Terbiye, deneyim görmemiş, acemi. İLE Sevgi. | İstenilen. | Dişilik örgeni, vajina. )


- HAM ile/ve/||/<> KEKRE

( ... İLE/VE/||/<> Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan. )


- HAMAK[Fr. HAMAC] ile ŞEZLONG[Fr. CHAISELONGUE]

( İki ağaç ya da direk arasına asılarak kurulan, içine yatılarak sallanılabilen, ağ, bez vb.nden yapılmış yatak, ağ yatak. İLE Üzerine uzanılabilecek biçimde ayarlanan, döşeme yerine bez gerilen bir tür taşınabilir koltuk. )


- HAMÂKÂT ile/ve AHMAKLIK

( Aptallık. İLE/VE Aptallığın da ötesinde aptallık. )


- HAMÂKÂT[Ar.] ile HAMÂSET[Ar.]

( Ahmaklık. İLE Yiğitlik, kahramanlık, cesaret. | Dinleyenleri etkilemek ya da heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım. )


- [ne yazık ki]
HAMAKÂT ile/<> İNAT

( Ahmaklık, "beyinsizlik", bönlük(HALÂFET, HUMK, HÜTR) İLE/<> Ne yapmayacağını bilmemek. )


- HAMÂKAT[Ar.] ile RAKÂ'AT[Ar.]


- [ne yazık ki]
HAMAKAT/AHMAK ile/ve/||/<> İHANET/HAİN


- HAMAL[Ar.] değil/yerine/= YÜKÇÜ


- HAMAL/LIK" ve AHMAK/LIK


- HAMAL/LIK ile/ve/||/<> HAİN/LİK

( (")Düşmanından("), bir şey almayanların durumu. İLE/VE/||/<> (")Düşmanından("), yanlış şeyler alanların durumu. )


- HAMAM[Ar.] ile/ve KAPLICA[< KAPALI ILICA]

( ... İLE/VE Suyu sıcak olarak yerden çıkan hamam. )

( KAPLI: Kaplanmış olan. | Altındakini göstermeyecek kadar çok olan. | Kabı olan. )

( ... ile ÇERMİK )


- HAMAM ile SAUNA[Fince] ile FURO

( ... İLE Fin hamamı. İLE Japon hamamı. )


- HAMAM[Ar.] değil/yerine/= YUNAK


- HAMAMBÖCEĞİ ile AMERİKA HAMAMBÖCEĞİ

( ... cum PERIPLANETA AMERICANA )


- HAMAMBÖCEĞİ ile TISLAYAN HAMAMBÖCEĞİ


- HAMAYLI/HAMAİL[Ar.] değil/yerine KUŞAK

( Omuzdan, çapraz olarak bele inen bağ. | Muska. )


- HAMD ve/<>/>/< AHAD


- HAMD:
HAMÎD ile/ve/||/<>/> AHMED ile/ve/||/<>/> MUHAMMED

( Tevrat. İLE/VE/||/<>/> İncil. İLE/VE/||/<>/> Kur'ân-ı Kerîm. )


- HAMD İLE AMD

( Yüceltme. İLE Niyet, kast, karar. )


- HAMD[Ar.] ile İHMÂD[Ar.]


- HAMD ve/<> MEDH


- HAMD ile/ve/<> ŞÜKÜR/ŞÜKR

( Allah'a. İLE/VE/<> Nimete. )

( Bil(e)mediğin tüm (olası) nimetler/olanaklar için. İLE/VE/<> Bildiğin/gördüğün nimetler/olanaklar için. )

( Kendi varoluşunun değerini bilmek/bilen. İLE/VE/<> Varolanların değerini bilmek. )

( Yüceltme. İLE/VE/<> ... )

( Allah'ı, cemâl ve celâl sıfatlarına uyar biçimde övmek. | İyi ki varım. )


- HAMD/MEDED ile/ve ŞÜKÜR ile/ve MEDİH ile/ve HİMMET

( Genel. İLE/VE Özel. İLE/VE ... )

( Gövdemin her zerresi gelse de dile şükrünün binde birini yapamaz bile )


- HAMD ile/ve ŞÜKÜR ile/ve ŞÜKÜR


- HÂME[Ar.] ile HÂME[Ar.]

( Başın üst bölümü, tepesi. Kafatası. İLE Kalem. )


- HÂMÎ[Ar. < HUMAT] ile HÂMÎ[Fars.]

( Koruyan, koruyucu, sahip çıkan, gözeten, himâye eden. İLE Hamlık, gevşeklik. )


- HAMİ[Ar.] değil/yerine/= KORUYUCU


- HÂMÎ ile/ve/||/<>/> MAHMÎ

( Koruyan, kollayan/kollayıcı, sahip çıkan. İLE/VE/||/<>/> Korunulan. )


- HAMÎD[< HAMD]

( ÖVGÜ ANCAK ALLAH'A | ŞÜKREDEN )


- HÂMİD[Ar.] ile HÂMİD[Ar. < HAMD | çoğ. HÂMİDÎN, HÂMİDÛN, HUMMÂD] ile HAMÎD[Ar. < HAMD]

( Koru sönmediği halde alevi sönen ateş. İLE Hamdeden, şükreden. İLE Allah'ın adlarından. | Övülmeye değer. )


- HAMÎD ve MECÎD


- HAMİD-İ EVVEL (I. ABDÜLHAMİD) SEBİLİ) ile MAHMUD II SEBİLİ ile MAHMUD II SEBİLİ

( Gülhane Parkı girişinin karşısındaki sebil. İLE Fatih'te, Zincirlikuyu Caddesi'nde, Şekerciler Çarşısı'nda, Efdalzâde Medresesi yanındadır. [Türk Rokokosu üslûbundadır] İLE Sultanahmet - Divanyolu'nda, II. Mahmud Türbesi yanındadır. )

( 1829'da. İLE 1840'ta, Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilmiştir. [Ampir üslûbundadır.] )


- HAMİDİ VELİ

( SOMUNCU BABA )


- HAMİDİYE ÇEŞMESİ ile/ve HAMİDİYE ÇEŞMESİ

( Yıldız Sarayı bahçesinde. [II. Abdülhamid] [1888] İLE/VE Galatasaray Lisesi bahçesinde. [II. Abdülhamid] [1902] [Tahttaki 25. yılının anısına] )


- HAMÎL[Ar.] ile DAMÎN[Ar.]


- HÂMİL[Ar.] değil/yerine/= TAŞIYAN


- HAMİLE[Ar. çoğ. HAVÂMİL] ile HAMÎLE[Ar. çoğ. HAMÂİL]

( Gebe. İLE Kılıç bağı, kılıç kayışı. | Nusha, muska, tılsım. )


- HAMİLE değil/yerine/= GEBE


- HAMİLE[Ar.] değil/yerine/= GEBE/YÜKLÜ


- HAMİLİNE MUHARRER SENET değil/yerine/= TAŞIYANA YAZILI BELGİT


- HAMILTON ve/||/<> LAGRANGE ÇÖZÜMLEMELERİ


- HAMILTON ve/||/<>/> MAXWELL


- HÂMİŞ ile

( Sayfa kenarları. )


- HAMÎS[Ar.] ile HÂMİS[Ar.] ile HÂMİŞ[Ar.]

( Beşinci. | Öncü, artcı ve öteki merkezlerden oluşan büyük ordu. İLE Beşinci, dördüncüden sonra gelen sayı. İLE Mektubun altına eklenen yazı. | Yazmalarda, sayfaların kenarında/etrafında bulunan boşluk/lar. )


- HAMİYET ile HAMİYYET

( Kişinin yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası. İLE Millî onur ve haysiyet. )


- HAMİYET[Ar.] değil/yerine/= KORUMA

( Bir kişinin, yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası. )


- HAMİYYETİN GEREKTİRDİĞİ GAZAB[Ar.] ile HİKMETİN GEREKTİRDİĞİ GAZAB[Ar.]


- HAMIZ[Ar.] = ASİT


- HAM/KÜRE TAŞ ile/ve/||/<>/> KÜP TAŞ


- HAMLAÇ[Ar.] değil/yerine ÜFLEÇ

( ... İLE Kaynak yapımında, metalleri kesme ve eritme işlemlerinde kullanılan, alev püskürten araç. | Laboratuvarlarda, yüksek ısı elde edilen araç. | Kirli havayı dışarı atan ya da temiz hava veren aygıt, aspiratör, vantilatör. )


- HAMLÂC[Ar.] değil/yerine/= ÜFLEÇ/KAMIŞÇIK

( Kuyumcuların, bir ucunu aleve yakın tutup öbür ucunu üfleyerek alevi, altın ve gümüşün yumuşatmak istedikleri noktasına yönelttikleri eğri boru. )


- HAMLE[Ar.] değil/yerine/= ATILIM/ATAK

( İleri atılma, atılım. | Saldırış, savlet. | Satrançta ve damada, taş sürme eylemi. | Atak. )


- HAMLE değil/yerine/= SÜRME


- HAMLİYYE ile ŞARTIYYE

( Yüklemli[sözcük, ya edat, ya isim, ya fiil.].(Basîta). İLE Koşullu[şartlı]. )


- HAMMADDE değil/yerine/= ÇİĞÖZDEK


- HAMMADDE ile SERMAYE


- HAMMADDE ile ÜRÜN


- HAMMAL değil HAMAL


- HÂMME[Ar. çoğ. HEVÂMM]

( Zararlı böcekler/haşerât. )


- HAMR/ŞARAP ile NEBÎZ

( Aynıyla haramdır. İLE Sarhoş ediciliğiyle orantılı olarak haramdır. )

( ... İLE Hurma ya da arpadan yapılan bir çeşit içki. | Şarap. )


- HAMSİ ile ÇAÇABALIĞI

( ... İLE Hamsigillerden, küçük bir balık. )

( ... cum CLUPEA SPRATTUS )


- HAMSİ ile ÇERUKA

( Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve Batı Avrupa kıyılarında yaşayan, 10-12 cm. boyunda, ince uzun bir balık. İLE/VE Göl hamsisi. )

( ENGRAULIS ENCRASICHOLUS cum ... )


- HAMSİ ile/ve/değil/||/<>/< HAMSE


- HAMSİ ile TİRSİ[Yun.]

( Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve Batı Avrupa kıyılarında yaşayan, 10-12 santimetre boyunda, ince uzun bir balık. İLE Hamsigillerden, yumurtalarını tatlı sulara bırakan bir tür balık. )

( ENGRAULIS ENCRASICHOLUS cum ALOSA ALOSA )


- HAMSİN[Ar. (Elli-50)]

( Erbain'den sonra gelen, 31 Ocak'ta başlayan elli günlük kış dönemi. )


- HAMUR KABARTMADA:
KARBONAT ile/<> KABARTMA TOZU ile/<> MADEN SUYU


- HAMUR ile BULAMAÇ

( ... İLE Sulu, cıvık hamur. | Bu koyulukta yapılan, türlü hamur yemekleri. )


- HAMUR ile/ve/<> ÇAMUR


- HAMUR[Ar. < HAMİR] değil/yerine/= SUVUN/YOĞRUM


- HAMUR[Ar. < HAMİR] ile YUFKA

( Unun su ya da başka sıvılarla yoğrulmuş durumu. | Kâğıtta tür, nitelik. | İyi pişmemiş [ekmek ve hamur işleri]. | Öz, asıl, maya. İLE Oklava ile açılan, ince, yuvarlak hamur yaprağı. | Sacta pişen bir ekmek türü. | İnce ve çabuk kırılır, dayanıksız. )


- HÂMÛŞ/SÂKİT[Ar. < SÜKÛT]/SAMUT[Fars.] ile HAMÛŞ/HAMUŞ/HÂMUŞ/HÂMÜŞ[Fars.]

( Susmuş, sessiz. | Mevlânâ'nın bazı gazellerinde kullandığı takma adı/mahlası. İLE "HÂMÛŞ" sözü/sözcüğünün hafifletilmiş ve çeşitli kullanımları. [çoğ. HÂMÛŞÂN: Mevlevi mezarlıklarına verilen ad] )


- HÂN

( Yemek, yemek sofrası. )


- HAN-HAMAM (SAHİBİ OLMAK/BİR)


- HÂN[Fars.] ile HÂN[Fars.] ile HÂN[Fars.] ile -HÂN[Fars.]

( Hükümdar, hakan. İLE Kervansaray, otel. | Büyük kentlerde, serbest mesleklerde çalışanların, oda ya da daire tutup çalıştıkları birkaç katlı yapı. | Dükkân, meyhane. İLE Yemek sofrası, üstüne yemek konulan tepsi, sini. | Aşçı dükkânı. | Yemek. İLE Okuyan, okuyucu, çağıran. )


- HANA ile HATA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ana. İLE Ata. )


- HANÂN[Ar.] ile HÂNÂN[Fars. < HÂN]

( Yürek yufkalığı, acıma, merhamet. İLE Hükümdarlar, hanlar. )


- HANÇER ile CENBİYE/CEMBİYE

( ... İLE Yemenli'lerin, genç yaşlarından ölünceye kadar bellerinde taşıdıkları bir hançer. )


- HANDÂN[Fars.] ile HÂNDE-KÂR[Fars.] ile HANDE-RÎZ[Fars.] ile HANDE-RÛY[Fars.] ile HANDE-ZEN[Fars.]

( Gülen, gülücü, güler, sevinçli. | Sürekli gülen. İLE Gülen, gülücü. İLE Gülüp duran. İLE Güleryüzlü. İLE Gülen. )


- HANDERÎS[Ar.] ile HANDE-RÎZ[Ar.]

( Şarap, yıllanmış şarap. İLE Gülüp duran. )


- HANDİKAP"[İng. < HANDICAP] değil/yerine/= ENGEL


- HANDSOME/BEAUTIFUL vs. LIKABLE


- HÂNE[Ar. < HÂNÂT] ile HÂNE[Fars.]

( Meyhane. İLE Ev. | Bir şeyin bölündüğü, ayrıldığı kısımlardan her biri. | Basamak.[matematik] | Hayâlî me'vâ. | Türk müziğinde bir müzik parçasının oluşturulduğu lâhnî topluluklara verilen bir ad. | Halk şairlerinin beyte verdikleri ad. )


- HÂNE[Fars.] ile/değil/yerine/||/<>/< BASAMAK


- HANE[Ar.] ve/> KÖY[Fars. < KÛY] ve/> NÂHİYE[Ar.] ve/> KAZÂ[Ar.]

( Ev/ocak. VE/> Yerleşim birimi. VE/> Bucak, bölge. VE/> İlçe. )


- HÂNE ile/||/<> MENZİL ile/||/<> RAB ile/||/<> MÜSTEGAL[ÇOĞ. MÜSTEGALLÂT] ile/||/<> TARÎK-İ HÂS


- HANEDÂN ile HANEDÂN ile HANEDÂN

( KÖKTEN ASÎL VE BÜYÜK AİLE, OCAK ile CÖMERT ile KAPISI AÇIK )


- HANEDÂN değil/yerine/= SOY


- HANEDANLIK değil HANEDAN


- HANEF[Ar.] ile HAYF[Ar.]


- HÂNE-İ HAMMAR

( MÜRŞİT )


- HANEK[Ar. :
Damak.] değil/yerine SÖZ/KONUŞMA


- [HANGİ]
(")HAKLA?(") (HİZMET)
ile/ve/değil/yerine/||/<>
AKLA? (HİZMET)


- HANGİLERİNLE/N değil HANGİLERİYLE


- HANGİMİZ ...? ile/ve/değil KAÇIMIZ ...?


- HANİ ile BARİ


- HANİ[Ar.] ile HANİ[Yun.] ile HÂNİ'[Ar.] ile HANİ[Ar.]

( Nerede, ne oldu, nerede kaldı? | Ötekinin daha önceden bildiği bir şey kendine anımsatılmak istendiğinde kullanılır. | Verilen sözü anımsatan sözün başına getirildiğinde sitem anlatır. | Kimi zaman "bari" anlamında kullanılır. | "Doğrusunu söylemek gerekirse", "Kaldı ki, üstelik" anlamlarında kullanılır. İLE Hanigillerden, Akdeniz'de yaşayan, alaca kırmızı renkli orta büyüklükte bir balık.[Lat. SERRANUS CABRILLA] İLE Boşanmış.[ikisi için de] İLE Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri. )


- HÂNİF ile/değil HANÎF

( Dargın, küskün. İLE/DEĞİL İslâm dinine sımsıkı bağlı bulunan kişi. )


- HÂNİF[Ar.] ile HANÎF[Ar. çoğ. HUNEFÂ]

( Küskün, dargın. | Gururlu. İLE İslâm dinine sımsıkı bağlı bulunan kişi. )


- HANIM HANIMCIK


- HANIMBÖCEĞİ = GELİNBÖCEĞİ


- HANIMELİ ile TÜRÜZ OTU

( Hanımeligillerden, tırmanıcı, korularda, çalılıklarda yetişen bir bitki. | Bu bitkinin güzel kokulu çiçeği. İLE Hanımeligillerden, sarı, kırmızı çiçekli, güzel kokulu ve tırmanıcı bir süs bitkisi. )

( Yaklaşık 180 türü vardır. 100 kadarı, Çin'dedir. Avrupa ve Kuzey Amerika'da 20'şer türü vardır. İLE ... )

( LONICERA CAPRIFOLIUM cum LEONICERA JAPONICA )


- HANIM-HANIMCIK (OTURMAK, HAREKET ETMEK)


- HANÎS[Ar.] ile HÂNİS[Ar.]

( Yemini bozup altından çıkmayan. İLE Ettiği yemini yerine getirmeyen. )


- Hanisiz KONUŞ!!!


- HÂN-KAH

( TEKKE, MERKEZ DERGÂH, PÎR EVİ, KÂBETÜ'L-UŞŞÂK )


- HAN/KERVANSARAY ile/||/<> SULTANHANI ile/||/<> RİBAT

( Kervan yolları üstünde belirli aralıklarla yapılmış olan konaklama yapılarıdır. Genel adı "Han"dır. (Bkz. Ribat, Sultanhanı) Ticari ve yarı askeri sivil mimarlık örnekler olan bu yapılar, kent içlerinde de bulunabiliyordu. İLE/||/<> Anadolu Selçuklu döneminde çoğu sultanlar tarafından yaptırılan han ve kervansaraylar için kullanılan sanat tarihi deyimi. Genellikle biri kapalı, öteki açık avludan oluşan iki bölümlü bir şema gösterirler. Açık avlu ortasında "köşk mescit" bulunur. Taş süslemeler özellikle girişlerde yoğunlaşır. Her türlü konaklama gereksinimini karşılayan vakıf kuruluşlardı. İLE/||/<> Kaynağı ileri karakol anlamında olan yarı askerî yapılar. Sonradan, han ve kervansaraylar için geç döneme kadar kullanılan yerleşik bir terim. )


- HÂNMÂN

( EV BARK, OCAK )


- HANNÂN

( ÇOK ACIYAN, ÇOK ACIYICI [ALLAH'IN ADLARINDAN] )


- HANNÂN ile/ve/+ MENNÂN ile/ve/+ DEYYÂN ile/ve/+ SÜBHÂN

( Hakk yönünden. İLE/VE/+ Halk yüzünden. İLE/VE/+ ... İLE/VE/+ Hakikatte. )

( FİRAVUN ile/ve/+ KÂRUN ile/ve/+ BELÂM ile/değil/yerine KENDİN )


- HANOI

( İki ırmak arasındaki kent.[Vietnam'da] )


- HÂN/SÎNÎ[Fars.]

( Yemek sofrası. | Üstüne yemek konulan tepsi. )


- HANTALLIK ile/ve/> ATÂLET

( Hantallık, atâlete ve sonrasında da gittikçe kişinin kendini tüketmesine yöneltir/neden olur. )


- HANÜMAN[Fars.] değil/yerine EV/BARK/OCAK


- HANÛT[Ar.] ile HÂNÛT[Ar.]

( Ölüyü ilâçlamakta/tahnît etmekte kullanılan ilâç. İLE Dükkân. | Meyhane. )


- ANYAYI KONYAYI ('YI GÖRMEK/GÖRÜRSÜN!) değil HANYA-KONYA ('YI GÖRMEK/GÖRÜRSÜN!)

( Neyin ne olduğunu ve nasıl olduğunu/olmadığını görmek/anlamak. )

( Hanya: Girit adasında bir kent. [ANYA değil HANYA!] )


- HANYA'YI-KONYA'YI GÖRMEK ile "EBESİNİN ÖREKESİNİ/AMINI/NİKAHINI" GÖRMEK


- HAPI YUTTUK" ile/ve/||/<> "AYVAYI YEDİK"


- HAPİS değil/yerine/= KISINGI


- HAPİSHANE değil/yerine/= KISINGIDAM


- HAPLOİD ile DİPLOİD

( Tek takım kromozomlu gözeler. İLE Çift takım kromozomlu gözeler. )


- HAPLOİT/HAPLOID[İng.] değil/yerine/= YARI KROMOZOMLU


- HAPLOLOJİ[Fr.]

( Orta hece yutumu. )


- HAPPENNED WHAT vs. NOT HAPPENNED WHAT


- HAPPY vs. PLEASED/GLAD


- HAPPYNESS vs./and PEACE


- HAPSETMEK değil/yerine/= KISINGILAMAK


- HAPŞIRIRKEN:
AÇIĞA/HAVAYA DOĞRU değil/yerine/>< ELİMİZLE/KOLUMUZLA AĞZIMIZI KAPATARAK


- HAPŞIRMA ile AKSIRMA

( MÜTEATTIS: Aksıran. )


- HAPŞIRMA ile IŞINSAL HAPŞIRMA YANSIMASI

( )

( SNEEZING/STERNUTATION vs. PHOTIC SNEEZE REFLEX(AUTOSOMAL-DOMINANT) COMPELLIN HELIO OPHTALMIC OUTBURSTS) )


- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK

( NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )

( TO SNEEZE/STERNUTATION vs. TO COUGH )


- HAPSOLMAK değil/yerine/= KISINGILANMAK


- HAPTİK DISKRİMINASYON/HAPTIC DISCRIMINATION[İng.] değil/yerine/= DOKUNSAL AYIRT ETME


- HAPTİK/HAPTIC[İng.] değil/yerine/= DOKUNSAL


- HAPUR-HUPUR (YEMEK)


- HAPUR HUPUR/HAPPURU HUPPURU (YEMEK, "GÖTÜRMEK")


- HAR HAR (YAKMAK)


- HAR VURUP HARMAN SAVURMAK ile BOL KESEDEN HARCAMAK/SAVURMAK


- HÂR ile GÜLİZAR


- HAR ile HÂR

( Eşek. İLE Diken. )


- HAR[Fars.] ile HÂR[Fars.] ile HÂR[Fars.] ile HÂR[Ar.][Fars.]

( Eşek. İLE Diken. İLE Hor, hakir, aşağı, bayağı. | Yiyici, yiyen. İLE Yıkılmış. )


- HARÂBÂT[çoğ.][< HARÂBE]

( DERGÂH )


- HARAÇ ile/değil/yerine/>< ARAÇ


- HARAÇ[Ar. < HARÂC] ile/ve/||/<> BAÇ[Fars. < BÂC] ile/ve/||/<> BÂD-I HAVA

( Bir yerden, bir kimseden zorbalıkla alınan para. | Osmanlı Devleti'nde Müslüman olmayanların devlete ödemekle yükümlü oldukları vergi. | Osmanlı Türklerinde genellikle toprak sahiplerinden devletçe alınan vergi. İLE/VE/||/<> Osmanlı Devleti'nde gümrük vergisi. | Zorla alınan para. İLE/VE/||/<> Topraksız köylüden alınan kazanç vergisi. )


- HARAKET değil HAREKET


- HARAKİRİ ile/ve/||/<> SEPPUKU


- HARALA-GÜRELE (YAŞAMAK, UĞRAŞMAK)


- HARAM Lİ AYNİHÎ ile/ve HARAM Lİ GAYRIHÎ


- HARAM ve HADD

( Haram nedir? Kendi nefsine revâ görmediğini başkasına yapmaktır. )

( Bir kiloluk demirden havayı çekseler, bir tondan ağır gelir. )


- HARAM ile HARAM

( Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan yasak olan, helal karşıtı. Caiz olmayana davet eden. İLE Yasak. )


- HARAM ile/ve HARAMA YAKIN MEKRUH


- [ne yazık ki]
HARAM ile/ve/değil/yerine/>< HELÂL

( Helâl damlar, haram akar. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>< Dinin hükümleri bakımından kullanılabilen. | Haram olmayan. )


- HARAM ve/>/hem de HÜRMET


- HARAM ile/değil/yerine/>< HUZUR

( Haramda huzur ararsan, huzur sana haram olur. )


- HARÂM[Ar.] ile MAHZÛR[Ar.]


- HARAM ile MEKRUH


- HARÂM[Ar.] ile SUHT[Ar.]


- HARÂMÎ/KORSAN[İt./Lat. < KORSO] ile/ve IZBANDUT[İt. SBANDATO < Cerm.] ile/ve EŞKIYÂ/PİRAT

( Bir devletin koruması altında ve uluslararası kurallara göre tâbi olarak hareket eder/di. İLE/VE Görünüşü ve davranışı ile korku veren, iriyarı adam. | Rum korsanlarına verilen ad. İLE/VE Deniz haydutu. )

( Haksız saldırıları dava etme olanağı/hakkı söz konusudur. İLE/VE ... İLE/VE Hiçbir hak söz konusu değildir. )


- HARAP[Ar.]/VİRÂN[Fars.] değil/yerine/= YIKKIN/YIKIK


- HARARET[Ar.] değil/yerine/= COŞKUNLUK


- HARÂRET[Ar.] değil/yerine/= ISI


- HARÂRET değil/yerine/= SICAKLIK; ISI; SUSUZLUK


- HARARET değil/yerine/= SICAKLIK/KIZINÇ


- HARARET-İ GARÎZİYYE değil/yerine/= DOĞAL ISI


- HARARETLİ değil/yerine/= COŞKUN/COŞKULU


- HARAZA ile HARAZA

( Kavga, gürültü, karışıklık. | Öfke, sinir. İLE Sığırın öd kesesinden çıkan taş. )


- HARBİ ile HARBİ

( Ateşli silahların içini temizlemekte kullanılan çubuk, harbe. | Doğru, hilesiz, temiz, mert. İLE Savaşla ilgili. Osmanlı Devleti'yle henüz barış durumunda bulunmayan, bir antlaşma yapmamış devletler ve bu devletlerin uyrukları. | Osmanlı ülkelerinde ticaretle uğraşan yabancı uyruklulara verilen ad. )


- HARBİDEN yerine GERÇEKTEN


- HARBİYE ile Harbiye ile Harbiye

( Savaş işleri. İLE Subay yetiştiren yüksekokul, Harp Okulu. İLE Elmadağ - Taksim ile Pangaltı - Nişantaşı arasındaki bölgenin adı. )


- HARBOUR vs. JETTY vs. PIER vs. PORT vs. QUAY vs. WHARF


- HARÇ[Ar. < HARC] ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< HARAÇ[Ar. < HARÂC]/BAÇ[Fars. < BÂC]

( Harcanan para. | Yükseköğrenim öğrencilerinin ödemek zorunda olduğu katkı payı. İLE Bir yerden, birinden zorbalıkla alınan para. )


- HARÇ ile !HARAÇ

( Ne yazık ki, üniversiteler, harç değil haraç topluyor! En kısa sürede düzeltilmesi ümidiyle... )


- HARC ile/ve/> MECZ


- HARC ile SARF


- HARÇ ile/ve/||/<> SIVA

( Harcanan para, masraf. | Yükseköğrenim öğrencilerinin ödemek zorunda olduğu katkı payı. | Giysiler dikilirken kullanılan tamamlayıcı ya da süsleyici şeyler. | Bahçıvanlıkta, değişik nitelikteki toprak vb. maddelerin karıştırılmasıyla hazırlanmış toprak. | Bir yemeğin yapılmasında kullanılan ve tat veren maddelerin tümü. | Resmî işlerde, devlet veznesine yatırılan para. | Yapıda tuğla ya da taşların örgüsünü sağlamlaştırmak, duvarları sıvamak için kullanılan, toprak, saman, kum, kireç, çimento vb. şeyleri su ile kararak yapılan karışım. İLE/VE/||/<> Herhangi bir yapıdaki yüzeyleri düzgünleştirmek için kullanılan, yarı akışkan, kum, kireç, çimento karışımı ya da toprak harç. | Bir yapının, duvarlarına sürülen, ince harç tabakası. )


- HARCADIKLARINDAN KALANI BİRİKTİRMEK değil/yerine/>< BİRİKTİRDİKTEN SONRA, KALANI HARCAMAK


- Harcadıklarını/tükenenleri unut ve SUS!!!


- HARCAMA değil/yerine/= GİDER


- HARCAMA ile/değil/yerine KULLANMA

( [not] TO SPEND vs./but TO USE
TO USE instead of TO SPEND )


- HARCAMA ile/ve/<>/> YALNIZLIK

( Kazanmak için etrafındakileri harcayanların elde edeceği şey "galibiyet" değil yalnızlıktır. )


- HARCAMAK ile TÜKETMEK

( TO SPEND vs. TO CONSUME )


- HARCAMALARINDAN KALANI TASARRUF ETMEK değil/yerine TASARRUFLARINDAN KALANI HARCAMAK


- HARCANILACAK PARA ile/ve BİRİKTİRİLECEK/SAKLANILACAK PARA

( THE MONEY TO SPEND vs./and THE MONEY TO SAVE )


- HARCIRAH[Ar., Fars.] değil/yerine YOLLUK


- HARCIRAH[Ar.] değil/yerine/= YOLLUK


- HARD vs. TIGHT


- HARD[Ar.] ile KASD[Ar.]


- HARDAL ile AKHARDAL

( Turpgillerden, deriyi yakıcı nitelikte olan ve tohumu, tıpta kullanılan, tadı acı bir bitki. | Bu tohumun toz durumuna getirilmiş ya da sirke ile karıştırarak yapılmış macunu. İLE Hekimlikte, iç sürdürücü olarak kullanılan hardal türlerinden biri. )

( BARASSICA ALBA cum SINAPIS ALBA )


- HARDAL[Ar.] ile HARDALA[Ar.]

( Sofrada kullanılan. İLE Hardal tanesi. )


- HARE[Ar.]/MENEVİŞ[Fars.] değil/yerine/= DALGIR

( Bir yüzeyde, renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık. | Terementi ağacının tohumu. )


- HAREKAT değil/yerine/= EYLEMGE


- HAREKET/AKSİYON değil/yerine/= DEVİM/DEVİNİM


- HAREKET:
CEVHER'DE ile NİCELİK'TE ile NİTELİK'TE ile MEKÂN'DA


- HAREKET DURUMUNDAKİ TEK BUZUL:
PERITO MORENO

( Dünyanın, hareket halindeki tek buzulu olan bu buzul, adını, Patagonya'da uzun süre bilimsel çalışmalar yapan, Şili-Arjantin sınırının da çizilmesine yardımcı olan, ancak bu buzulu hiç görememiş olan Francisio Moreno'dan almıştır. [Buzullar, genellikle yükseklerde (Tibet, Himalaya gibi) ya da Kutup'a çok yakın enlemlerde (Grönland, Alaska, Antartika gibi) oluşur. Bu durumda, iki etmen de bulunmamaktadır. Bu buzulu, bol kar, rüzgâr ve nem ortaya çıkarmıştır.] )

( 257 km² yüzeye, 34 km. uzunluğa ve 4 km. genişliğe sahiptir. Gölle buluştuğu noktada yüksekliği 60 m.[su altında 100 m. daha | gölden 6 km. geride ise 400 m.] )

( Her gün 1-2 cm. ilerleyen buzulun hacminde pek bir azalma olmadığı belirtiliyor. )


- HAREKET DÜZENİ/SİSTEMİ ile/ve/||/<> DOLAŞIM DÜZENİ/SİSTEMİ ile/ve/||/<> SOLUNUM DÜZENİ/SİSTEMİ ile/ve/||/<> SİNİR DÜZENİ/SİSTEMİ ile/ve/||/<> SİNDİRİM DÜZENİ/SİSTEMİ ile/ve/||/<> BOŞALTIM DÜZENİ/SİSTEMİ

( Kemikler, eklemler ve kaslar. İLE/VE/||/<> Kalp, damar, kan. İLE/VE/||/<> Solunum yolu ve akciğerler. İLE/VE/||/<>. İLE/VE/||/<> Beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanı. İLE/VE/||/<> Dil ve dişler, yemek borusu, mide, karaciğer, safra kesesi, pankreas, bağırsaklar. İLE/VE/||/<> Böbrek, sidik/idrar kesesi, sidik/idrar kanalları. )

( Zehirlenmelerde genel belirtiler:
Sindirim sistemi bozuklukları: Bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal.
Sinir sistemi bozuklukları: Bilinç kaybı, havale, rahatsızlık hissi, hareketlerde uyumsuzluk.
Solunum sistemi bozuklukları: Soluk darlığı, morarma, solunum durması.
Dolaşım sistemi bozuklukları: Nabız bozukluğu, kalp durması. )


- HAREKET EDEN/ETTİREN ile/ve DEĞİŞEN

( Bir cismin belirli konumlarda belirli aralıklarda bulunması. İLE/VE ... )

( * Hareket nedir? * Şey nedir? * İlke nedir? * Aralarındaki ilişki nedir? İLE/VE Değişenin bilgisi elde edilebilen şey değildir, kesin olarak elde edilemez. )

( ACTIVATOR vs./and ALTERATION )


- HAREKET EDEN ŞEY ile HAREKET ETMESİ BAKIMINDAN ŞEY


- HAREKET ETMEK değil/yerine/= DAVRANMAK


- HAREKET ETMEK değil/yerine/= DEVİNMEK/KIMILDA(N)MAK/KIPIRDA(N)MAK


- HAREKET ETMEK değil/yerine/= YOLA GİTMEK/YOLA ÇIKMAK


- HAREKET ETTİRİLMEK değil/yerine/= DEVİNDİRİLMEK/KIMILDATILMAK/KIPIRDATILMAK


- HAREKET ETTİRMEK değil/yerine/= DEVİNDİRMEK/KIMILDATMAK/KIPIRDATMAK


- HAREKET:
GÖRELİ ile/ve/<> BAĞIL


- HAREKET:
NESNENİN/DURANIN, KENDİNİ BULUNDUĞU DURUMDAN/NOKTADAN OLUMSUZLAMASI/DIŞARI ÇIKARMASI ile/ve/||/<>/> YENİDEN OLUMLAMASI/YAPILANMASI


- HAREKET:
NOKTA ve/<> HAT ve/<> SATIH/YÜZEY ve/<> HACİM/CİSİM


- HAREKET:
SABİT HIZLA DÜZ ÇİZGİDE ile DAİRESEL


- HAREKET ile/ve ARDIŞIKLIK


- HAREKET ile/ve/||/<> BAĞIL HAREKET/HIZ


- HAREKET ile/ve BELİRLEYİCİLİK

( MOVEMENT vs./and DETERMINATION )


- HAREKET ile/ve BELİRSİZLİK

( MOVEMENT vs./and INDEFINITENESS )


- HAREKET ve/<> BEREKET

( Varoluşu sağlar. VE/<> Varoluşun sürekliliğini sağlar. )


- HAREKET ve/<> BİÇİM ve/<> UZAM


- DEVİNİM/HAREKET[Ar.] ile/ve/değil/||/<>/> DAVRANIŞ

( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bilinçsiz/bilinçli hareket. )

( [not] MOVEMENT vs./and/but/||/<>/> BEHAVIOUR )


- HAREKET ile/ve/değil DEĞİŞİM

( [not] MOVEMENT vs./and/but ALTERATION )

( GAMANA ile/ve/yok/değil VIPARINAMA )


- HAREKET ve/<> DİNGİNLİK


- HAREKET ile/ve DİRİLİK


- HAREKET ile/ve/||/<> DUYGU

( MOTION vs./and/||/<> EMOTION )


- HAREKET ve/||/<> DUYGULANIM ve/||/<> BENZETME

( İki kişi arasındaki tüm ilişkilerde ve temelinde, anne ile çocuğun ilişkisinde, yerli yerinde ve yeterince bulunması gerekenler... )


- HAREKET ile/ve ETKİLEŞİM


- HAREKET ile/ve ETKİNLİK

( Hareket, tamamlanmamış etkinlik; etkinlik ise tamamlanmış harekettir. )

( Geçmiş-Şimdi-Gelecek'in bütünlüğü. )

( MOVEMENT vs./and ACTIVITY )


- HAREKET ile EYLEM

( MOVEMENT vs. ACTION )


- HAREKET ile EYLEM

( MOVEMENT vs. ACTION )


- HAREKET ve/> EYLEM ve/> YAŞAM ve/> BİLİNÇ

( HAREKET: Bil-kuvve olanın, bil-fiil olması için gerekli çaba. )

( MOVEMENT and/> ACTION and/> LIFE and/> CONSCIOUSNESS )


- HAREKET ile/ve FİİL


- HAREKET ve/||/<>/>/< HAKİKAT


- HAREKET ve/= HAKK


- HAREKET ile/ve/değil/||/<>/> HARARET


- HAREKET ile HAREKÂT


- HAREKET ile/ve HAREKETİN AMACI

( MOVEMENT vs./and THE AIM OF THE MOVEMENT )


- HAREKET ile/ve/||/<>/>< (HAREKETİN) TERS YÖN(ÜN)DE(Kİ) HAREKET


- HAREKET ve/<> HAREKETTE DİNGİNLİK


- HAREKET ile/ve HİKMET


- HAREKET ile/ve İMAR

( MOVEMENT vs./and TO IMPROVE )


- HAREKET ile İNTİKAL


- HAREKET[Ar.] ile IZDIRÂB[Ar.]


- HAREKET ve KEMÂL/SINIR

( Her hareket, kemâline erer/sonlanır. )


- HAREKET ile/ve/değil KESİNTİSİZLİK


- HAREKET ile/ve KIMILDAMA


- HAREKET ile KIPIRTI


- HAREKET ile/ve KUVVET

( MOVEMENT vs./and POWER )


- HAREKET ve NESNE

( MOVEMENT and MATTER )


- HAREKET[Ar.] ile NUKLE[Ar.]


- HAREKET" ile/ve "NUMARA"


- HAREKET ve OLUŞ ve YOKOLUŞ


- HAREKET ve SABİTLİK

( MOVEMENT and CONSTANCY )


- HAREKET ile SES ile KONUŞMA

( MOVEMENT vs. VOICE vs. SPEECH/TO TALK )


- HAREKET ile/ve ŞEY

( Çırpıntı ve su ayrı değildir. Bizi suyun var oluşundan haberdar eden de o çırpıntıdır. )

( MOVEMENT vs./and THING
The commotion and the water are not separate. )


- HAREKET ile/ve SINIRLILIK


- HAREKET ve/<> SÜKÛN

( Kendi halini/yerini bulmak/bulmaya çalışmak. VE/<> Tamamlanma. )

( Hareket, sükûn ister. VE/<> Sükûn/et, hareketin ademidir/yokluğudur. )

( Kasların, harekete; zihnin, sükûna gereksinimi vardır. )

( Özde, hareket aranmaz/"bulunmaz". )

( DOĞA: Hareketin yasalarının bilimi. )

( HAREKET: Doğal yerinde bulunmama. )


- HAREKET ve/> SÜREKLİLİK


- HAREKET ile/ve SÜRÜKLENME

( MOVEMENT vs./and TO DRAG )


- HAREKET ile/ve/<> TELÂŞ


- HAREKET ve/> TİN/PSİŞE ve/> ZEKÂ

( Değiştirir. VE/> Birleştirir. VE/> Dönüştürür. )

( Alterates. AND/> Combines. AND/> Tranforms. )

( MOVEMENT and/> PSYCHE and/> INTELLIGENCE )


- HAREKET ve/> ÜMİT/UMUT

( MOVEMENT and/> HOPE )


- HAREKET ile/ve/||/<> UYUMLULAŞTIRILMIŞ HAREKET


- HAREKET ile/ve/değil YER DEĞİŞTİRME(İNTİKAL)

( Basit düzeydeki zihinlerde, hareket, yer değiştirme olarak yorumlanır. )


- HAREKET ve/> YÖN

( Hareketin başladığı andan itibaren yön oluşmaya başlar. )

( Hareketin, yöne gereksinimi vardır. )

( Yön, İbni Sinâ'nın tüm kitapları, ayrı ayrı ve başlı başına bir bölümdür. )

( MOVEMENT and/> DIRECTION )


- HAREKET/DEVİM ile/ve ETKİNLİK/DEVİNİM

( MOVEMENT vs./and ACTION )


- HAREKET-İ MÜSTAKÎME ile HAREKET-İ UFKİYE ile HAREKET-İ MENKÛSE


- HAREKETİ-İ İRÂDİYE ile İRÂDE-İ AKLİYE

( Hayvan/da. İLE İnsan'da. )


- HAREKETİN KAYNAĞI ile BİLGİNİN KAYNAĞI


- HAREKETİN:
KAYNAĞI ile/ve/||/<>/> SÜREKLİLİĞİ


- HAREKET'İN:
NEDEN'İ ile/ve NASIL'I


- HAREKETİN SÜREKLİLİĞİ:
DOĞADA ile/ve/<> YAŞAMDA

( Sürekli oluşum. İLE/VE/<> Sürekli insanlaşma. )

( Yaşamdaki temeddün, doğadaki tekevvün'ün devamıdır. [ve bunun da sonsal amacı, kişinin, daha da insanlaşarak, olgunluğa/kemâle ermesidir.] )

( DOĞA: Hareket ile sükûnun ilkesi. )

( TEKEVVÜN ile/ve/<> TEMEDDÜN )


- HAREKETLİ/LİK ile/ve/<> ETKİN/LİK


- HAREKETSİZ DİRENİŞ ile/ve/||/<> SESSİZ ÇIĞLIK


- HAREKETSİZLİK ve/||/<>/> ÇÜRÜME


- HAREKET'TE:
İŞÂRÂT-I HİSSİYE ile/ve MAKSADÜ'L HAREKET


- HAREKET'TE:
YER DEĞİŞTİRMEK değil KENDİ İÇİNDE DEĞİŞMEK


- HAREKETTE YETENEK:
ÖNGÖRÜLEBİLİR ile/ve/||/<> ÖNGÖRÜLEMEYEN


- HAREM DAİRESİ ile/ve HAREM DAİRESİ

( HAREM-İ HÜMÂYÛN: Sultan'ın Harem'i. )

( Topkapı Sarayı'nda. İLE/VE Dolmabahçe Sarayı'nda. )

( İkinci ve üçüncü bahçelerin solunda. [1588] İLE/VE Pembe Salon. )

( 259 oda, 46 tuvalet, 12 sandık odası, 8 hamam, 4 mutfak, 6 kiler bulunmaktadır. [6720 m2] İLE/VE ... )


- HAREM[Ar.] ile HAREM[Ar.]

( Herkesin girmesine izin verilmeyen, saygıdeğer ve kutsal yer. | Hac zamanında ihrâma girilen yerden itibaren Kâbe'ye doğru olan bölüm. | Önceleri, saraylarda ve büyük konaklarda bulunan hanımlar dairesi. | Nikâhlı hanım, zevce. İLE "mefâilün"den "me"yi atarak "fâilün" sözcüğünü "mef'ûlün"e çevirme. )


- HAREM ile/ve/<> HAREMEYN

( EHLİ DIŞINDA GİRMESİ YASAK OLAN YER ile/ve/<> MEKKE İLE MEDÎNE-İ MÜNEVVERE [MÜSLÜMAN OLMAYANLAR GİREMEZ )


- HAREM ile/||/<> HAREM-İ HÜMÂYUN ile/||/<> HATUN ile/||/<> MELİKA ile/||/<> KARİN ile/||/<> KURENA ile/||/<> VALİDE SULTAN

( Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan yer. İLE/||/<> Topkapı Sarayı'nın harem dairesine verilen ad. İLE/||/<> Yüksek makamdaki kadınlara ve hakan eşlerine verilen ad. İLE/||/<> Padişah karısı. İLE/||/<> Padişah yakınlarına ve emrinde bulunanlara verilen ad. İLE/||/<> Padişaha yakın olan görevliler, mabeyinciler. İLE/||/<> Padişahın annesine verilen ad. )


- HAREM ile MAKSÛRE

( Herkesin girmesine izin verilmeyen, saygıdeğer ve kutsal yer. | Hac zamanında ihrâma girilen yerden itibaren Kâbe'ye doğru olan bölüm. | Önceleri, saraylarda ve büyük konaklarda bulunan hanımlar dairesi. | Nikâhlı hanım, zevce. İLE Camilerde, parmaklıklarla çevrilmiş yer. | Bir evin, yabancıların girmesine izin verilmeyen bölümü. )


- HAREMLİK-SELÂMLIK değil HAREM-SELÂMLIK

( SELÂMLIK: Saray, köşk ya da konkalarda, erkeklerin bulunduğu ve erkek konukların alındığı bölüm. | Osmanlı sultanlarının, Cuma namazını kılmaları için camiye giderken yapılan tören. )


- HARF ABECESİ ile/ve/||/<>/< HECE ABECESİ


- HARF (KULLANIMI) ile/ve RAKAM (KULLANIMI)

( Sürekli nicelik ve süreksiz nicelik farkını karşılayabilmeye yarar. )

( Rakamların, değerlerle karışmamasını da sağlar. )

( NAKŞ ETMEK )

( Türk abecesinde en yüksek dereceye sahip olan yani en sık kullanılan yazaçlar, A, E, İ, N, R, L; üst-orta derecede olanlar, I, D, K, M; alt-orta derecede olanlar, U, Y, T, S, B, O; düşük dereceli olanlar, Ü, Ş, Z, G, Ç, H, Ğ, V, C, Ö, P, F, J'dir.

Gazete köşe yazıları ve 9 yazara ait 37 kitaptan elde edilmiş, 11 milyon karakterden oluşan 13.4 MB boyutundaki metin seti üzerinden elde edilmiş Türkçe yazaçlara ait kullanım sıklıkları aşağıdaki adreste belirtilmiştir. Türk abecesindeki yazaçların kullanım sıklıkları )

( İngilizce'de:
E T A O I N S H R D L C U M W F G Y P B V K J X Q Z

Almanca'da:
E N I S R A T D H U L G C O M W B F K Z Ü V P Ö Ä ß J Y X Q

İspanyolca'da:
E A O S R N I D L C T U M P B G V Y Q H F Z J X W K

Fransızca'da:
E S A I T N R U L O D C P M É V Q F B G H J À X Y È Ê Z W Ç Ù K Î Œ Ï Ë

Çekçe'de:
O E A N T I V L S R D K U P Í M C H Á Z Y J B Ř Ě É Č Ž Ý Š Ů G F Ú Ň W Ď Ó X Ť (Q) (časopis, 2500 besed)

Lehçe'de:
A I E O N Z W S C R Y T K D P M J U L Ł G B H Ą Ę Ó Ź Ś Ć Ń F Ż X V (Q) (časopis, 11.000 besed)

Rusça'da:
О Е А И Н Т С В Л Р К Д М П У Ы Я Г Б З Ч Й Х Ж Ш Ю Ц Щ Э Ф Ё (Solženicin, 86.000 besed)
О Е А И Н Т С Р В Л К М Д П У Ы Я Г З Б Ч Й Ж Х Ю Ш Ц Щ Э Ф Ё (časopis 25.000 besed) )

( FaRkLaR Kılavuzu'ndaki sözcüklerin yazaçlara göre kayıt oranı )


- HARF ile/ve/<> ANTROPOMORF HARF

( ... İLE/VE/<> İnsan yüzü şeklinde büyük harf. [Bu harfleri, özellikle VIII. - XI. yy.lar arasında, minyatürcüler kullanmışlardır.] )


- HARF ile/ve/<>/> HECE ile/ve/<>/> CÜZ ile/ve/<>/> TEFİLE ile/ve/<>/> VEZİN ile/ve/<>/> BAHRİ


- HARF değil/yerine/= İMCE


- HARF[Ar.] yerine KIMSA/YAZAÇ/İMCE


- HARF ile/ve/<>/> SESLEM/HECE

( HARF ile/ve el-MAKTA )


- HARF[Ar.] değil/yerine/= TANIK, KIMSA


- HARF-İ MUKATTA

( AYN SİN KAF )


- HARFİYAT değil HAFRİYAT

( ... DEĞİL Toprağı kazma, kazı. )


- HARF-KEŞ[Ar.] ile HARF-ZEN[Ar.]

( Yazı yazan, çizgi çeken. | Saçmasapan konuşup can sıkan. İLE Çalçene, geveze. )


- HARFLER

( Rüyada görülenin Arapça'daki kelime karşılığının ilk harfine göre )
( Elif: Mertebesi yüce olan kişiye delâlet eder.
Be: Rahat ve mutlu olan kişiye delâlet eder.
Te: İstediğini elde etmeye delâlet eder.
Se: Yardım göreceğine delâlet eder.
Cim: Düşmana galip gelmeye delâlet eder.
Ha: Ululuğa yetişmeye delâlet eder.
Hı: Murâdına erişmeye delâlet eder.
Dâl: İsteklerine kolayca erişmeye delâlet eder.
Zel: Çok mal kazanmaya delâlet eder.
Rı: Mal ve ünvan kazanmaya delâlet eder.
Ze: Dininin ve inancının kuvvetli olduğuna delâlet eder.
Sin: Korkudan emin olmaya delâlet eder.
Şın: Yaptığına pişmân olmaya delâlet eder.
Sad: İlminin çoğalmasına delâlet eder.
Dâd: Çok mal elde etmeye delâlet eder.
Tı: Düşmanlarına galip olmaya delâlet eder.
Zı: Gariplere acımaya delâlet eder.
Ayn: Gönlün karışık bir halde olmasına delâlet eder.
Gayn: Kendine zulmettiğine delâlet eder.
Fe: Düşmana karşı yardımcı bulmaya delâlet eder.
Kaf: Ünvan sahibi ve zengin olmaya, isteklerine kavuşmaya delâlet eder.
Kef: Bir haber almaya delâlet eder.
Lâm: Korktuğundan emin olmaya delâlet eder.
Mim: Muradına erişmeye delâlet eder.
Nûn: Üzülmeye delâlet eder.
Vâv: Gereksinimini elde etmeye delâlet eder.
He: Her yerde üzüntü içinde olmaya delâlet eder.
Lâmelif Ye: Namazı ve itâatı çok olmaya delâlet eder. )


- HARFLER'DE:
ARAP ile/ve İBRÂNÎ

( Ayn, Ba, Cim, Dad, Dal, Elif, Fa, Gayın, Ha, Kaf, Kha, Lam, Mim, Nun, Ra, Sat, Sin, Şın, Ta, Tha, Vav, Ya, Za, Zay İLE/VE He, Kapt, Koph, Lamedh, Mem, Neth, Nun, Pe, Resh, Sadhe, Shin, Sin, Tav, Teth, Vav, Yodh, Zayın )


- HARFLERİN BİT DEĞERİ:
8 ile/ve/||/<>/> 16

( A/a, B/b, C/c, D/d, E/e, F/f, G/g, H/h, I/i, J/j, K/k, L/l, M/m, N/n, O/o, P/p, R/r, S/s, T/t, U/u, V/v, Y/y, Z/z

İLE/VE/||/<>/>

Ç/ç, Ğ/ğ, İ/ı, Ö/ö, Ş/ş, Ü/ü )


- HARİ ile/ve/||/<> HAR

( Dişil. İLE/VE/||/<> Eril. )


- HARÎ[Ar.] ile HÂRÎ[Ar.]

( Lâyık, müstahak. İLE Horluk, hakirlik. )


- HÂRİB[Ar.] ile HARÎB[Ar.] ile HÂRİB[Ar. < HARÂB]

( Kaçan, firar eden. İLE Yağma olunmuş, soyulmuş, talan edilmiş. İLE Yıkan, harâb eden. | Haydut, yol kesen. )


- HARİÇ:
FARAZÎ ile AYNÎ


- HARİÇ:
FARAZÎ ile ZİHNÎ


- HARİÇ değil/yerine/= DIŞINDA


- HÂRİC[Ar.] ile HÂRİC[Ar.] ile HARÎC[Ar.]

( Dış, dışarı. | Dışarı çıkan, dışarıda, dışta. | Hiç ilgisi olmayan kişi. İLE Suçlu, günah işlemiş. İLE Dar, ensiz. | Kuşatılmış. )


- HARICEN/EXTERNAL[İng.] değil/yerine/= DIŞTAN


- HARİCEN[Ar.] değil/yerine/= DIŞARIDAN/DIŞTAN


- HÂRİC-İ KISMET değil/yerine/= BÖLÜM


- HARİCÎ ile/ve AYNÎ

( EXTERNAL vs./and ... )


- HARİCİ değil/yerine/= DIŞ


- HARİCİ ile/||/<> HARİCİYE

( Dış, dışarıdaki. | İslâm tarihinde, ne Hz. Ali'nin, ne de Muaviye'nin tarafında olanlara verilen ad. İLE Dışişleri (Bakanlığı). )


- HÂRİCÎ ile/ve ZİHNÎ ile/ve LİSÂNÎ ile/ve LUGÂVÎ/KİTÂBÎ


- HARICİYE/GENERAL SURGERY[İng.] değil/yerine/= GENEL CERRAHİ


- HARİÇ/MÜSTESNA değil/yerine/= DIŞINDA/-DEN BAŞKA


- HÂRİD[Ar.] ile HARÎD[Ar.] ile HARÎD[Ar.]

( Öfkeli, hiddetli, kızgın. İLE Tek, ayrı. İLE Satın alma. )


- HARIDVAR ve/> GANGAMAYA ve/> GANJ


- HÂRİF[Ar.] ile HARÎF[Ar. < HİRFET] ile HARÎF

( Yemiş toplayan. İLE Meslektaş, sanat arkadaşı. | Herif, adi ve bayağı adam.| Teklifsiz dost. İLE Sonbahar, güz. )


- HARÎK[Ar.] ile CAHÎM[Ar.] ile NÂR[Ar.] ile SA'ÎR[Ar.]


- HÂRIK[Ar.] ile HÂRIK[Ar.]

( Yırtıcı, yırtan. İLE Yakan, yakıcı. | Yanan, tutuşmuş. )


- HARÎK[Ar.] ile HARÎK[Ar.]

( Yangın, ateş. İLE Hadım. )


- HARÎKA[Ar.] ile HÂRİKA[Ar. < HAVÂRIK] ile HÂRİKA[Ar.]

( Bulamaç, yulaf vs. lapası. | Acı, sızı. İLE Olanakların üstünde olup kişide hayret uyandıran. İLE Ateş, od. )


- HARİKA değil/yerine/= OLAĞANÜSTÜLÜK


- HARİKA ile/ve/||/<> ŞAHİKA


- HARİKULÂDE ve/<> MÛCİZE


- HARİKULADE/HARİKA değil/yerine/= OLAĞANÜSTÜ/EŞİ GÖRÜLMEMİŞ


- HARIL HARIL ile HALDIR HALDIR (ÇALIŞMAK)


- HARÎM[Ar.] ile HARÎM[Ar.]

( Saygısız, çekinmez, kayıtsız. İLE Biri için kutsal olan şeyler. | Harem dairesi, harem. | Evin içi gibi başkasına kapalı olan yer. | Bir evin civârı. | Avlu. | Ortak, şerîk. | Hacıların, hac zamanında büründükleri örtü. )


- HARİM[Ar.] değil/yerine KUTSAL

( Girilmesi, yabancıya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer. )


- HARIN ile KULAN/TARPAN

( Huysuz at. İLE Yabani at. )

( HERGELE: Yabani at sürüsü. )

( ... cum EQUUS GMELINI )


- HARÎRÎ/HARÎRİYYE[Ar.] ile Harîriyye[Ar.]

( İpekle ilgili, ipekten yapılmış. İpek gibi yumuşak. | Güzel sanatlarda kullanılan ve Semerkand'da ipekten yapılan bir kâğıt cinsi. İLE Seyyit Ahmet-ür-Rufâî tarafından kurulan Rufâiyye tarikatının şubelerinden biri.[kurucusu: Ebü-l-Hasan Aliy-ül-Harîrî'dir.] )


- HÂRİS ile HÂRİS[< HİRÂSET] ile HARÎS[< HIRS]


- HÂRİS[Ar. < HARS] ile HÂRİS[Ar. < HİRÂSET] ile HÂRİS ile HARÎS[Ar. < HIRS] ile HÂRİŞ[Fars.]

( Çiftçi, ekinci, harâset eden. İLE Bekçi, gözcü, koruyan, koruyucu, muhâfız. İLE Son derece hırslı olan. İLE Hırslı, tamahkâr, bir şeye çok düşkün, gereğinden fazla istekli. İLE Kaşıma, kaşınma. )


- HÂR-İSTÂN[-ZÂR]

( DİKENLİK, ÇALILIK )


- HARİTA[Ar.] ÇİZMEK değil/yerine/= ÇİZİNÇ ÇIKARMAK


- HARİTA[Ar.] değil/yerine/= ÇİZİNÇ


- HARİTA/CILIK ile HALÎTA/CILIK / ALAŞIM/CILIK

( )


- HARİTALAR ile/ve KROKİ

( ... İLE/VE/||/<> Bir konu ya da nesnenin başlıca özelliklerini yansıtacak biçimde hazırlanmış taslağı. )

( ATLAS: Haritaları birarada bulunduran. [XVII. yüzyıldan beri bu tanım kullanılmaktadır] | Yunan mitolojisinde dünyayı omuzları üzerinde taşıyan Tanrı. )

( MAP vs./and SKETCH )


- HARİTA ile/ve/<> PLANÇETE[Fr. < Yun.]

( ... İLE/VE/<> Harita çıkarmaya yarayan bir aygıt. )


- HARÎZ[Ar.] ile HARÎZ[Ar.]

( Güçsüz, tâkatsiz. İLE Saklanmış, hıfzolunmuş. )


- HARK[Ar.] ile HARK[Ar.]

( Yarıp yırtma, yırtılma. | Su akacak yarık, ark. İLE Yakma. )


- HARMAN[Fars.] ile/ve/<>/> BADAS

( Tahıl demetlerinin üzerinden döven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi. | Bu işin yapıldığı yer ya da mevsim. | Birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir bileşim oluşturma işi. İLE/VE/<>/> Harman kaldırıldıktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve samanla karışık tahıl taneleri, harman döküntüsü. )


- HARMANİ(YE)/PELERİN[Fr.] ile/değil/<> PARKA[İng.]

( Omuzlardan aşağı dökülen, geniş, kolsuz bir çeşit üstlük. İLE/DEĞİL/<> Genellikle, askerin, açık hava eğitimi ve manevra sırasında, kaput yerine giydiği, soğuğa karşı koruyucu bir çeşit üstlük. )


- HARMANİ/YE, PELERİN değil/yerine ÜST GİYSİSİ

( Gövdeyi saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir çeşit üst giysisi. )


- (not HARMFUL FOR) HARMFUL TO


- HARMONY vs. APPROPRIATENESS


- HARMONY vs. BEAUTY


- HARMONY vs./and RESONANCE


- HARMONY vs./and SYNCHRONIZATION


- KEÇİBOYNUZU / HARNUP/HARRUP[Ar.] ile KEÇİ BOYNUZU

( Bitki. İLE Keçinin boynuzu. )


- HARP/CENK değil/yerine/= SAVAŞ


- HARP ile/ve/değil MUHAREBE

( Bütünü. İLE/VE/DEĞİL Çarpışma. )


- HARR[Ar. çoğ. HARÛR] ile HÂRR/E[Ar.]

( Sıcaklık, sıcak, harâret. İLE Kızgın, sıcak, yakıcı, harâretli. )


- HARS[Ar.] ile KEZİB[Ar.]


- HARTAMA değil/yerine/= PEDAVRA


- Hârûn[Ar.] ile HARÛN[Ar.]

( Musa peygamberin büyük kardeşi.[AARON] | Bağdad halifelerinden Hârûn-ür-Reşîd. İLE Harın, ilerleyecek yerde duran ya da geri giden hayvan. | Sokak kedilerinin en büyüğü. )


- HARVESTING[İng.] değil/yerine/= ELDE EDİM


- HAS GOT QUESTION vs. HAS GOT ANSWER

( Child. vs. Adult. )


- HAS/MAHSUS/TİPİK değil/yerine/= ÖZGÜ


- HAS/MAHSUS[Ar.] değil/yerine/= ÖZE/ÖZGÜ

( Bir cinste ya da bireyde bulunan, aynı cinsten başka hiçbir türde ya da bireyde rastlanılmayan. )


- HAS değil/yerine/= SOM


- HAŞA ile HÂŞÂ

( Kalın kumaş parçası. İLE Asla. )


- HAŞÂHİŞ[Ar. < HAŞHÂŞ] ile HAŞÂİŞ/HAŞÂYİŞ[Ar. < HAŞÎŞ]

( Haşhaşlar. | Gelincikgillerden, kapsüllerinden, afyon, tohumlarından da yağ çıkarılan bitki. İLE Kuru otlar. )

( PAPAVER SOMNIFERUM cum ... )


- HASÂİS[Ar. < HÂSSİYYET] ile HASÂİS[Ar. < HASÎSE]

( Bir şeye, birine özgü/has olan nitelikler/keyfiyetler. İLE Kötü, fenâ, alçak huylar/tabiatlar. )


- [ne yazık ki]
HASAN FEHMİ ile/ve/||/<> ABDİ İPEKÇİ ile/ve/||/<> ÇETİN EMEÇ ile/ve/||/<> UĞUR MUMCU ile/ve/||/<> ÖTEKİLER

( 06 Nisan 1909 tarihinde, Serbesti gazetesinin yazarı Hasan Fehmi, Galata Köprüsü'nde öldürülür... Hasan Fehmi, düşüncelerinden dolayı katledilen ilk gazetecidir. Bu nedenle, 06 Nisan, "Öldürülen Gazeteciler Günü" olarak anılır... )

( Öldürülen Gazeteciler... )


- HASAN-I FERÂGÂT ile/ve/||/<> HÜSEYİN-İ ŞAHÂDET


- HASAN-ül BASRİ ile/ve/<>/< VÂSIL b. ATA


- HASAR[Ar.]/DAMAGE[İng.] değil/yerine/= ZEDELENME


- HASAR[Ar.] değil/yerine/= ÇIĞIM


- HASAR[Azr.] = ÇİT[Tr.]


- HASÂRET[Ar.] ile HASÂRET[Ar. çoğ. HASÂRÂT]

( Zarar, ziyan. İLE Sıvık, sulu şey. Koyulaşıp katılaşma. )


- HAŞARI değil/yerine YARAMAZ

( Çok yaramaz çocuk. | Huysuz, azgın hayvan. )


- HASAT/HASAD ile/ve/||/<>/> SON HASAT/AFARA

( Ürün kaldırma, ekin biçme işi. | Bu yolla elde edilen ürün. İLE/VE/||/<>/> Son hasat.[3. hasat] )


- HASAT ile TAHSİLAT

( Ürün kaldırma, ekin biçme işi. | Bu yolla elde edilen ürün. İLE Alacakların toplanması ya da süresi içinde ödenmeyenlerin yasal yollarla alınması. )


- HASBEL MEMURİYE değil/yerine/= İŞYARLIK GEREĞİ


- HASBELKADER ile/ve/<> TESADÜFEN

( Rastlantı sonucu olarak. )


- HASBETEN[Ar.] ile HASBÎ[Ar.]

( Karşılıksız, parasız, bedava. İLE Karşılıksız, parasız, bedelsiz, bedava. | Gönlüllülükle, beklentisiz, Allah rızâsı için yapılan iş, hizmet, emek, katkı. )


- HASBÜN-ALLAH VE Nİ-MEL-VEKÎL

( BİZE ALLAH YETER, O HER İŞİMİZİ GÜZEL YAPAR )


- HASEBİYLE/SEBEBİYLE/HAYSİYETİYLE değil/yerine/= NEDENİYLE/-DEN ÖTÜRÜ/DOLAYI, DOLAYISIYLA


- HASED ile BUHUL ile ŞUH ile GIPTA
ile/değil/yerine/&gt;&lt;/>/<
SEHÂVET ile İSÂR ile CÛD ile FAKR ile MAHV

( | "Bende yok, onda da olmasın." İLE "Bende var ama onda olmasın". İLE "Onunki, benim olsun". İLE "Onda var, bende de olsun". |

İLE/DEĞİL/YERİNE/>/<

| "Bende var ama onda da olsun". İLE "Benim değil onun olsun". İLE "Benim yok ama onun, olsun". İLE "Onda yok, bende de olmasın". İLE "[Paylaştığı/bölüştüğü halde ...] Bir şey mi vermişim/z?". | )


- HASED/HASET değil/yerine/= KISKANÇLIK, ÇEKEMEMEZLİK | HAKKI ÖRTMEK [KÖKÜ KÜFÜRDÜR]


- HAŞEFE[Ar.]/GLANS[İng.] ile/ve/=/<>/hem de/ne de BIZIR/KLİTORİS[Yun.]

( GULFE[Ar.]: Haşefenin etrafında bulunan deri. )


- HASEKİKÜPESİ

( Düğün çiçeğigillerden bir süs bitkisi. )

( AQUILEGIA )


- HASEN[Ar.] ile 'ADL[Ar.]


- HASEN[Ar.] değil/yerine/= GÜZEL


- HASEN[Ar.] ile HASENE[Ar.]


- HASEN[Ar.] ile MUBÂH/MÜBÂH[Ar.]


- HASENÂT[< HASENE] ile İNFÂK

( İYİLİKLER, HAYIRLI İŞLER, GÜZELLİKLER )


- HASENE(İYİ) ile SEYYİE(KÖTÜ)

( İyiyi murad edenler memnun olacaktır, kötüyü murad edenler lâyıkını bulacaktır. )

( Allah yoluna giden kişiler, kendilerine yapılan kötülüğü ve kötülük yapanları, bir de kendilerinin başkalarına yaptıkları iyilikleri unuturlar. Fakat kendilerinin yaptığı kötülükleri ve kendilerine yapılan iyilikleri unutmazlar. )


- HASEP <> HASSA/HASİYET

( Kişisel özellikler, nitelikler. <> Özgülük, hassa. | Yarar, etki. )


- HAŞERE[Ar. çoğ. HAŞERÂT]

( Küçük böcekler. | Arı, karınca, örümcek, akrep, fare, yılan ve benzerleri gibi küçük hayvanlar, böcekler. )


- HAŞERE değil/yerine/= BÖCEK


- HASET ETMEK değil/yerine/= KISKANMAK/ÇEKEMEMEK/KISKANÇLIK ETMEK


- HASET ve KİBİR

( Haset, kibirin çocuğudur. )

( Kibirlinin/mağrurun düşmanı, Allah'tır! )


- HASET değil/yerine/= KISKANÇLIK/ÇEKEMEMEZLİK/GÜNÜ


- HASET/HASUT değil/yerine/= KISKANÇ/GÜNÜCÜ


- HASH FUNCTION[İng.] değil/yerine/= ÖZETLEME İŞLEVİ


- HASH[İng.] değil/yerine/= ÖZET DEĞER


- HASÎB[Ar.] ile HASÎB[Ar.] ile HÂSİB[Ar.]

( Ucuzluk, bolluk yer. | Hayır sahibi, eli açık, cömert. İLE Değerli, itibarlı, saygın/muhterem, yetenek sahibi. | Sayman, muhasebeci. | Allah'ın sıfatlarından. İLE Hesap eden/edici. )


- HÂSİF[Ar. < HUSÛF] ile HASÎF[Ar.]

( Sararmış, rengi, parlaklığı kalmamış. İLE Aklı başında, olgun, hasâfetli. )


- HAŞIL

( Dokumacılıkta kullanılan, unlu ya da çirişli sıvı. [ÇİRİŞ: Çirişotunun kökünün öğütülmesiyle yapılan ve su ile karıştırılarak tutkal gibi kullanılan, esmer, sarı bir toz.] )


- HÂSIL OLMAK değil/yerine/= OLUŞMAK/ORTAYA ÇIKMAK/TÜREMEK


- HASIL ile HÂSIL[Ar.]

( Yeni başak tutmaya başlamış ekin. İLE Olan, ortaya çıkan, görünen. )


- HÂSILA[Ar.] ile/ve/<> HÂSILAT[Ar.]

( Bir işten elde edilen sonuç. Elde edilen kazanç. | Sonuç, netice. İLE/VE/<> Herhangi bir işten husûle gelen şeyler, temettü', yarar/fayda, îrât, vâridat, gelir, kazanç. | Ürün. )


- HÂSILAT[Ar.] ile PARSA[Fars.]

( Ürün. | Gelir, kazanç. İLE Bir izleyici topluluğu önünde yapılan gösteriden sonra toplanan para. )


- HASILAT değil/yerine/= TÜM GELİR


- HAŞÎM[Ar.] ile HÂŞİM[Ar.]

( Gösterişli, haşmetli. | Ezen, yaran, kıran, parçalayan. İLE [Çorba vb. şeylere] Kuru ekmek kırıntısı doğrayan. )


- HASIM ile/değil/yerine HISIM

( Yağı, düşman. İLE/DEĞİL/YERİNE Akraba, yakın. )


- HAŞİN[Ar.] değil/yerine/= KATI, KESKİN, SERT, KIRICI


- HAŞIR-NEŞİR


- HAŞ(I)R-NEŞ(İ)R OLMAK ile YAKINLIK


- HAŞIR-NEŞİR ile/ve MED-CEZİR


- HASÎR[Ar.] ile HÂSİR[Ar. < HASRET] ile HÂSİR[Ar. < HASÂR | çoğ. HÂSİRÂN, HÂSİRÎN, HÂSİRÛN] ile HÂSÎR[Ar.]

( Feri gitmiş, donuklaşmış göz. | Hasret çeken. İLE Hasret çeken, merâmına nail olmayan. | Çıplak, silahsız, eliboş, savunmadan âciz. İLE Zarara, ziyana uğrayan. İLE Hasır. | Söyler ya da okurken dili tutulan. )


- HAŞIR ile/ve NEŞİR


- HASIRALTI değil HASIR ALTI


- HAŞİV[Ar.] değil/yerine DOLDURMA

( Doldurma. | Yazıyı ya da konuşmayı gereksiz ayrıntılarla uzatma. )


- HÂŞİYE ile/ve HÂŞİYETÜ'L-HÂŞİYE ile/ve HÂŞİYETÜ'L-HÂŞİYETÜ'L-HÂŞİYE


- HASL ETMEK ile/ve/değil/yerine VASL ETMEK


- HASLET ile HASLET-İ CEMÎLE

( Huy. İLE İyi huy. )


- HASM[Ar.] ile HASM[Ar. çoğ. HUSÛM]

( Kesme, kesip atma, kesin olarak hal ve fasletme. İLE Düşman. | Karşı taraf, muhâlif. )


- HAŞMET[Ar.] yerine GÖRKEM


- HAŞMET ile HEYBET

( MAJESTY vs. GRANDEUR )


- HASNÂ[Ar.] ile HASNÂ'[Ar.]

( Namuslu bayan. İLE Güzel bayan. )


- HAŞR Ü NEŞR[Ar.] değil/yerine/= TOPLANMA VE DAĞILMA


- HASR[Ar.] ile HASR[Ar.]

( Sıkıştırma, dar bir yerin içine alma. | Hereketten men etme, etrafını çevirme. | Mahsus kılma/kılınma. | Vakfetme, tahsîs etme. | Zaman ayırma. | Konuşurken ya da okurken tutulup kalma. İLE Böğür. | Bel. )

( HÂSIRA: Boş bögür. )


- HASR[Ar.] ile İHSÂR[Ar.]


- HAŞR değil/yerine/= TOPLA(N)MA


- HASRET ve/<> GURBET


- HASRET[Ar.] ile/değil HASLET[Ar.]

( Özlem. İLE Huy, doğa, mizac. )


- HASRET ile/ve HAYAL

( "Öldürür." İLE/VE "Diriltir." )


- HASRET ve/<> HÜZÜN


- HASRET değil/yerine/= ÖZLEM

( (")İnsan("), (")bireyler(") içinde, birey'e özlem duyarak yaşar. )


- HASRET ve/> SANAT

( Hasret ortadan kalktığında, sanat ortaya çıkar. )


- HASRET ve/<> SILA[Ar.]

( ... VE/<> Bir süre ayrı kaldığı bir yere ya da yakınlarına kavuşma. | Doğup büyüdüğü ve özlediği yer. )


- HASRETMEK[Ar.] değil/yerine/= ÖZGÜLEMEK


- HAŞR[Ar.]-KALKMAK/KOPMAK

( Gizlendiği yerden ortaya çıkmak.[HA-ŞA-RA > HA-ŞA-RE: Açıkta olmayan. Gizlendiği yerden çıkan.] İLE/VE/||/<> Oturduğu/görüldüğü yerden kalkmak.[Kıyam, kıyamet.] )


- HÂSS ile HÂSS

( Özel. İLE Saf, hâlis. )


- HÂSS[Ar. çoğ. HAVÂS] ile HÂSS[Ar. < HİSS] ile HASS[Ar.] ile HASS[Ar.]

( Özel, mahsus. | Hükümdarın kendine özgü olan. | Saf, hâlis. | Osmanlı döneminde, devletin büyüklerine ayrılan ve yıllık geliri yüzbin akçadan yukarı olan arazi. İLE Hisseden, duyan. İLE Birini bir işe teşvik etme, kandırıp ayartma. İLE Alçak, adi. | Marul. )


- HÂSS[Ar.] ile HUSÛS[Ar.]


- HASSA ile HASSAS

( Özgülük, özellik. İLE Duyum ve duyguları algılayan. | Çabuk duygulanan, duygun, duyar, duyarlı, içli, alıngan. | Çabuk etkilenen. | Yapımı ve bakımı özen isteyen, aksamadan, çok doğru çalışan, kesin ölçüler gerektiren işlerde kullanılan araç. )


- HASSAS (KONU) ile ÖZEL (KONU)


- HASSAS YAN" ile "YUMUŞAK KARIN"


- HASSAS değil/yerine/= DUYARLI


- HASSAS değil/yerine/= DUYARLI


- HASSAS değil/yerine/= DUYARLI


- HASSAS[Ar.]/SANTİMANTAL[Fr.] değil/yerine/= DUYARLI


- HASSAS değil/yerine/= DUYGAN


- HASSASİYET değil/yerine/= DUYARLILIK


- HASSASİYET değil/yerine/= DUYARLILIK/DUYGUNLUK


- HASSASİYET ile/ve GÜÇ

( SENSITIVENESS vs./and POWER )


- HASSASİYET ve/<>/>/< HAYSİYET


- HASSAS/LIK ile DUYARLI/LIK

( SENSITIVE/NESS vs. AWARE/NESS )


- HASSAS/LIK ile/ve/<> PAYLAŞIM

( SENSITIVENESS vs./and/<> SHARING )


- HASSATEN[Ar.] değil/yerine AYRICA, ÖZELLİKLE


- HASTA NAKİL AMBULANSI değil SAYRI TAŞIMA ARACI, CANKURTARAN


- SAYRI/HASTA SAHİBİ ile/değil SAYRI/HASTA YAKINI


- HASTA ile/değil DANIŞAN


- HASTA ile/ve/değil/<> FARKLI


- HASTA ile/değil/yerine HAYRAN/LIK

( SNOBİZM: Moda olan herşeye, yapmacıklı ve budalaca hayranlık. )


- HASTA değil PARASIZLIK


- HASTA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIKINTILI


- HASTA ile/ve/değil/||/<>/< YASTA


- HASTAHANE ve OKUL

( BÎMÂR-HÂNE, MÂR-İSTÂN[BÎMÂR-İSTÂN'dan bozmadır] ve ... )

( XENODOCHIUM )


- HASTAHANE değil/yerine ŞİFÂHANE


- Hastahanede SUS!!!


- Hastalarla KONUŞ!!!


- HASTALIĞI, ZİHİN/DÜŞÜNCE GÜCÜYLE:
"İYİLEŞTİRMEK" ile/ve/<>/değil/yerine İLERLEMESİNİ ENGELLEMEK


- HASTALIK GECİKTİRME ile/ve HASTALIK ÖNLEME


- HASTALIK:
KİŞİLERDE ile/ve/değil/||/<>/< İLİŞKİLERDE


- HASTALIK SONRASI SÜMÜK (TADI) ile BALGAM (TADI)


- HASTALIK TIBBI ile/ve/||/<>/< SAĞLIK TIBBI


- HASTALIK ile/ve/||/<> EN AĞIR HASTALIK

( Akılda ya da mantıkta/algıda/yorumda ise. [Çözüm/ü yoktur!] İLE/VE/||/<> Bunları hafife almaktır. )


- HASTA/LIK ile/değil FARKLI/LIK

( Özellikle Down Sendromu'nda. )


- HASTALIK ile/ve/değil/yerine HAL


- HASTALIK ile/ve/<> HASAR

( Daha çok, geçicidir. İLE/VE/<> Daha çok, kalıcıdır. )


- HASTALIK ile/ve/değil HASTA

( Hastalık yoktur, hasta vardır! [Her hastanın kendi özel/"karmaşık" durumu ve hastalığı vardır.] )


- HASTALIK ile KALITSAL/IRSÎ HASTALIK

( DISEASE vs. HEREDITARY DISEASE )


- HASTA/LIK değil/yerine/= SAYRI/LIK


- HASTALIKLARDA:
GEÇTİ ile DÜZELDİ ile İYİLEŞTİ


- HASTALIKLARI TEDAVİDE:
DURDURMA ile/ve/||/<>/>/< GERİLETME


- HASTALIKLI BAĞIMLILIK ile/değil/yerine/||/<>/< SAĞLIKLI BAĞIMLILIK

( )


- HASTAHANE[Fars.] değil/yerine/= SAĞALTAY


- HASTE[Fars.] ile HÂSTE[Fars.] ile HÂSTE[Fars.]

( Hasta, rahatsız, sayrı. İLE Ayağa kalkmış. | Uzanmış. İLE İstenilmiş, istenilen. )


- HAŞV değil/yerine SÖZ

( Uzun ve yararsız, dolma/doldurma söz. DEĞİL/YERİNE ... )


- HAŞYET[Ar.] ile İTTİKÂ[Ar.]


- HAT

( 2 EYE BROW, 2 BOTTOM EYE LASH, 2 UPPER EYE LASH AND HAIR )


- HAT(HÜSN-İ HAT) ile/||/<> HATTAT

( Arap harfleriyle güzel yazı yazma sanatı. İLE/||/<> Güzel yazı yazan sanatçı. )


- HAT SÂHİBİ ile/ve/değil/<> HAL SÂHİBİ


- HAT ile HAD


- HÂT ile/değil HATT


- HAT ile/||/<> HATT MÜSTAKÎM

( Çizgi. İLE/||/<> Doğru. | Varsayılan iki nokta arasını bağlayan en kısa çizgi. )


- HAT yerine/değil HÜSN-İ HAT


- HAT değil/yerine/= İLETİR


- HAT ile/ve/> SATH ile/ve/> ŞEKİL

( Tek boyut. İLE/VE/> İki boyutlu. İLE/VE/> Üç boyutlu. )


- HATA/KUSUR ARAMAK/BULMAK (İÇİN/ÜZERE) ile/değil/yerine BİR EKSİĞİNİ/HATASINI (DAHA) DÜZELTTİRMEYE ARACI OLMAK


- HATA PAYI ile/ve/<> HATA OLASILIĞI


- HATA-SEVAP değil HATA-SAVAB


- HATA ile AÇIK, HESAP AÇIĞI

( MISTAKE vs. BLANK/DEFICIT )


- HATA ile/ve/değil/yerine/||/<> AĞMAN

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Eksiklik, kusur, ayıp. )


- HATA ile/ve/değil/yerine/||/<> APTALLIK (ETMEK)


- HATÂ ile ATÂ

( Kuldan. İLE Allah'tan. )


- HATA ile/ve/değil/<> ATÂLET


- HATA ve/<> CİDDİYE ALINMAMA


- HATA ile/ve/değil/||/<>/< ÇIKMAZ "SOKAK"

( İnsanda/kişide[kişinin emeğinde, üretiminde, davranış ve tutumunda, sözünde/yazısında/çiziminde, yeğlemesinde ve seçiminde] İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Doğada/fizikte/kimyada, dirimbilimde. )


- HATA ve/||/<>/< DENEME

( Hata yapmış olman, denediğin anlamına gelir. Denemeden, vazgeçme! )


- HATA ile/ve/||/<> DENEYİM

( Hatalarımız, deneyimimizi artırır; deneyimlerimiz de hatalarımızı azaltır. )


- HATA ile/değil FARK

( Kişiler arasında ve kişisel özelliklerde/"eksikliklerde", hata değil, ancak fark olabilir. )


- HATA ile/ve/||/<>/< GURUR


- HATA ile/ve/||/<>/> HASAR


- HATÂ'[Ar.] ile Hatâ[Ar.]

( Yanlış, yanlışlık, yanılma. | Günah. | Kusur, kabahat. İLE Kuzey Çin. )


- HATÂ[Ar.] ile HATA'[Ar.]


- HATÂ[Ar.] ile/değil HATTÂ[Ar.]/DAHASI ile/değil HATTA

( Yanlış. İLE Dahası. İLE Sınırda[hat üzerinde]. )


- HATA ile HELÂK

( MISTAKE vs. DESTRUCTION )


- HATA ile/ve/||/<>/> İHLÂL ile/ve/||/<>/> İKRAR


- HATA ile/ve/değil İHMAL

( [not] MISTAKE vs./and/but NEGLIGENCE )


- HATA ile/ve/<>/değil/yerine İSABETSİZLİK


- HATA ile/ve KAZÂ


- HATA'[Ar.] ile LAHN[Ar.]


- HATA ile/ve/değil/< NİYET BOZUKLUĞU


- HATA ile/ve SONUÇ

( MISTAKE vs./and RESULT/CONSEQUENCE )


- HATA ile TUTUM

( Aynı hatayı, iki kez yapamayız. Birincisi hataydı belki fakat ikincisi, artık bir yeğlemedir, yanlış bir tutumdur. )

( MISTAKE vs. ATTITUDE )


- HATÂ değil/yerine/= YANLIŞ


- HATA ile/ve/değil/yerine/||/<> YETERSİZLİK


- HATA ile/ve/değil/||/<>/> (YÜKSEK) BEDEL


- HATADAN:
ÇEKİNMEK ile/değil KAÇINMAK


- HATAİ/HATAYİ ile/||/<> ALTILI ÇİÇEK

( Doğu Asya kökenli süsleme motifleri öbeği. Stilize edilmiş şakayık, nar, iri gonca ve sapları başlıca ögeleridir. İLE/||/<> Enine kesitli altı yapraklı hatayi. )


- HATALARI/NI ...:
KABUL ET! ve/||/<>/> DERS AL! ve/||/<>/> TEKRARLAMA!


- HATALARINLA:
[ya] YÜZSÜZLEŞMEK ya da/değil/yerine YÜZLEŞMEK

( Kişinin, kendiyle yüzleşmeye yüzü yoksa, başkalarının hatalarıyla oynar durur. )


- HATALU'L-LİSÂN[Ar.] ile ZELEKU'L-LİSÂN[Ar.]


- HATÂR[Ar.] ile HATAR[Ar. çoğ. HATARÂT]

( Çadır eteklerine bağlanan parça. | Bir şeyin etrafını çevreleyen pervaz, çember gibi şeyler. İLE Tehlike. )


- HATAR ile/ve/> HAVF

( Tehlike. İLE/VE/> Korku. )


- HATÂT[Ar.] ile HATÂT[Ar.] ile HATTÂT[Ar.]

( Cilt yangısından/iltihabından meydana gelen kabukların soyularak iyi olanları. İLE Bağırma, çığırma. İLE El yazısı çok güzel olan sanatkâr. Hatt[güzel yazı] sanatçısı. )


- HATAYA ŞANS VERMEK değil HATA(YA) (YAPMAYA DA) FIRSAT VERMEK


- HATAY/ANTAKYA ile HATAY

( İl. İLE İlçe[İzmir'de] )


- HATÂYÎ[Ar.] ile Hatâyî[Ar.]

( Hatay kumaşı. | Süslemede/tezhipte açılmış nilüferi andıran bir çiçek motifi. | Tezhipte, merkezini hatâyî denilen çiçek motifi işgal etmek üzere birbirine geçmiş spiral dallardaki çiçek motiflerinden oluşan süsleme tarzı. | Güzel sanatlarda kullanılan ve Çin'de pirinçten yapılan bir kâğıt cinsi. İLE Hatay'a ait, Hatay ile ilgili. )


- HATEM:
"SONLANMA" değil BÜTÜNLEŞME/OLGUNLAŞMA


- HÂTEM[Ar.] ile Hâtem[Ar.]

( Mühür, üstü mühürlü yüzük. İLE Arap kabîleleri arasında tanınmış "Tayyi" kabîlesine mensup ve cömertliğiyle ünlü olan "İbnü Abd-illâh Bin Sa'd"ın takma adı. | Çok cömert. )


- HÂTEM ile HÂTEM

( MÜHÜR, ÜSTÜ MÜHÜRLÜ YÜZÜK | EN SON, NİHAYETE ERDİREN ile HITAM )


- HÂTEMÎ[Ar.] ile HÂTEMÎ[Ar.]

( Hâtem'e mensup. İLE Mühürle ilgili. | Mühür yapan. )


- HÂTEM'ÜL ENBİYÂ ile HÂTEM'ÜL EVLİYÂ


- HATF[Ar.] ile HATF[Ar.]

( Ölüm, ölme. İLE Kapma, aşırma, çalma. | Şimşeğin göz kamaştırması, gözü alması. )


- HÂTİB[Ar.] ile HATÎB[Ar. çoğ. HUTEBÂ]

( Hitâbeden, söz söyleyen. İLE Camide hutbe okuyan. | Düzgün konuşan. )


- HATİCE SULTAN ve/<> MERLING (ve YAZIŞMALARI)


- HATÎ'E[Ar.] ile İSM[Ar.]


- HATİP değil/yerine/= SÖZEN


- HATIR HATIR (KAŞINMAK)


- HÂTIR[< HUTÛR] ile HAVÂTIR[< HÂTIRA]

( Zihin, fikir. | Keyif, hâl. | Gönül. (FÜTÛHÂT[< FETH]-SÜNÛHÂT[< SÜNÛH]-ZUHÛRÂT[< ZUHÛR]-İLHÂMÂT[< İLHAM])(HÂTIR~İLM-İ LEDÜN) İLE Hâtıralar, düşünceler/fikirler. )


- HATIR SORMALI!


- HATIR ile DEĞER

( INFLUENCE/CONSIDERATION vs./and WORTH )


- HATÎR/HATTÂR/HATÛR[Ar.] ile HATÎR[Ar.]

( Hilekâr. İLE Şan ve şeref sahibi. | Yüce, ulu. | Tehlikeli, muhataralı. )


- HÂTIR > İLM-İ LEDÜN

( Fütûhât, Sünûhât, Zuhûrât, İlhâmât İLE ... )


- HÂTIR[Ar.] ile NAZAR[Ar.]


- HATIRA[Ar.]/BERGÜZAR[Fars.]/YÂDİGÂR[Fars.] değil/yerine/= ANMALIK, ARMAĞAN


- HATIRA[Ar.] ile ANI


- HÂTIRÂ değil HÂTIRA


- HATIRLADIM/ANIMSADIM yerine HATIRLATILDI/ANIMSATILDI


- HATIRLAMAK[Ar.] ile/değil/yerine/= ANIMSAMAK


- HATM ETMEK ile/ve/<> HAZM ETMEK


- HATM[Ar.] ile HATM[Ar.]

( Hâlis. | Hüküm ve kaza gerektirme, icab ettirme. | Sağlamlaştırma. İLE Kuş gagası. | Burun.[insanda ve hayvanda] )


- HATM[Ar.] ile RESM[Ar.]


- HATM[Ar.] ile TAB'[Ar.]


- HATM-İ HÂCEGÂN

( NAKŞÎ TARİKATİ MÜRİTLERİNİN, ŞEYH HUZURUNDA DİZ ÇÖKÜP, FİKRÎ VE NAZARÎ MÂSİVÂDAN TECERRÜD EDEREK ŞEYHE VE DOLAYISIYLA HAKK'A VASL İLE YÖNELİP, ŞEYHİN İŞARETLERİYLE "FÂTİHA, İHLÂS, İNŞİRAH" SÛRELERİNİ BELİRLİ SAYIDA OKUMASI )


- HATT:
CUMARTESİ GÜNÜ YAZILANLAR ile/değil/yerine ÖTEKİ GÜNLERDE YAZILANLAR

( Satılmazdı ve alınmazdı. İLE/DEĞİL/YERİNE Satılırdı ve alınırdı. )

( Hattatlar, her gün yazdıkları fakat Cuma günleri izin yaptığından, Cumartesi günleri yazdıkları hatlar, bir günlük aranın girerek ellerinin "soğuması"/uzaklaşmış olması nedeniyle Cumartesi günkü yazdıkları, alıştırma yazısı/günü olarak kabul edilir ve değer görülmezdi. )


- HATT:
TERKİB ve/||/<> SEYYALLİK ve/||/<> İBDÂ ve/||/<> MEVZUN(ÖLÇÜLÜLÜK)


- HATT ile HATT

( Çizgi. | Satır. | Yol. | Yazı. | Parmağın onikide biri olan bir ölçü. İLE Sevgilinin yüzündeki ayva tüyleri. | Gençlerin yüzünde yeni çıkan sakal ve bıyık, sarı tüyler. )

( Yazı/hatt, üstâdın öğretisinde gizlidir. Kıvamı, çok yazmaktadır; devamı, İslâm dini üzere olmaktır. )


- HATT[Ar. çoğ. HUTÛT] ile HATT[Ar.]

( Çizgi. | Satır. | Yol. | Yazı. | Buyruk/ferman, sultan yazısı. | Sıra, saf. | Gemiler için hareket istikameti olarak belirtilen taraf. | Yalnız uzunluğu olan boyut/buut. | Gençlerde terleyen bıyık/sakal. | Parmağın onikide biri olan bir ölçü. İLE Aşağı inme/indirme. | Oyunda taş çıkarma. )


- HATT ile/ve/||/<> ÖTEKİ SANATLAR


- HATT ile ŞEYH HAMDULLAH KARAHİSAR HATTI


- HATT ile/||/<> TAHCÎR

( Çizgi, sınır çizgisi. İLE/||/<> Arazinin çevresinde başkaları tarafından el konulmaması için taş ve benzeri şeyler koymak. )


- HATTA[Ar.]["HATA" değil!] değil/yerine/= DAHASI


- HATTÂT

( EL YAZISI ÇOK GÜZEL OLAN | SANATKÂR )


- HATTAT HÂMİD


- HATTAT["HATAT" değil!] ile KÂTİP

( ... ile TUSSİ-TUSSİ: Mektup yazıcısı. [TUSSİ: Mektup] )


- HATTAT'IN/"USTA"NIN YAZDIKLARININ, ...:
HEM KENDİNİN, HEM DE HERKES TARAFINDAN OKUNABİLENLERİ ile/ve/||/<> SADECE KENDİNİN OKUYABİLDİKLERİ ile/ve/||/<> NE KENDİNİN, NE DE BAŞKASININ OKUYABİLDİKLERİ


- HATT-I MÜBAS değil/yerine/= TEĞET


- MÜDAFAA:
HATTI ile/ve/değil/||/<>/< SATHI


- HAT/YÜZ ile/ve/||/<>/> SÜSLEME/BEZEME/TEZYÎN

( LINEAMENT vs./and/||/<>/> ORNAMENT )


- HÂV[Ar.] ile PÜRZ[Ar.]

( Şeftalide olduğu gibi bazı meyvelerin üstündeki ince tüy. | Çuha ve benzeri kumaşların ters yüzünde bulunan tüy. İLE Kumaş tüyü/hâvı. )


- HAVA ATMAK ile/ve/değil/yerine/||/</>< HAVA KATMAK


- HAVA "ATMAK" ile/değil/yerine PAYLAŞMAK


- HAVA ATMAK" ile "SİDİK YARIŞTIRMAK" ile "KÖR DÖVÜŞÜ"


- HAVA CIVA" ile HAVACIVA

( Değer ve önemi olmayan, boş, etkisiz. İLE Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen bir bitki. )

( ... cum ALKANNA TINCTORIA )


- HAVA (DURUMU) ile/ve/<>/değil İKLİM

( 21 - 22 derecenin altında ve üstünde olan ortamlarda, kişilerin, konu ne kadar önemli olursa olsun toplantılarda konuşmacıya beş dakikadan fazla odaklanamadıkları araştırmalar sonucu tespit edilmiştir. )

( Günümüz belediye yönetmeliklerinde, apartmanlardaki kalorifer kazanları ve ısılar için şu yönerge vardır: "Dışarıda havanın ısısı 17 derecenin altına düştüğünde kalorifer yakılmak zorundadır. Oda sıcaklıkları ortalama 21 - 22 derece dolayında olmalıdır." )

( Hayvanların iklimin genel gidişine göre doğurdukları ve doğacak yavru sayısını ayarladıkları tespit edilmiştir. )

( Bitki tohumlarının belirli bir ısı ve nem olmadıkça filizlenmediği bilinmektedir. )

( Ağustos böcekleri, 17 yıl toprak altında yetişir. Havanın 17 C olduğu günün gecesi dışarı/yüzeye çıkar. İki günde ağaçların tepesine ulaşmaya çalışırlar. )

( ERZE[Fars.]: Eski yönteme göre yeryüzünün bölündüğü yedi iklim.[yedi parçadan birinci iklim, ekvatora yakın olan bölge. )

( ... ile/ve/<>/değil MERZÜBÛM )

( [not] WEATHER vs./and/<>/but CLIMATE )

( VAYU ile/ve/<>/değil ... )


- HAVA KESESİ ile AKCİĞERDEKİ HAVA KESECİĞİ

( AIR BLADDER vs. ALVEOLUS )


- HAVA KİRLİLİĞİ ile/ve/değil/||/<> İÇ ORTAM/MEKÂN HAVA KİRLİLİĞİ


- HAVA MUHALEFETİ değil/yerine/= KALIK ELVERİŞSİZLİĞİ


- HAVA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- HAVA TAHMİNİ ile/ve/||/<>/> SEL UYARISI

( Bölgesel. İLE/VE/||/<>/> Noktasal. )

( )


- HAVA[Ar.] değil/yerine/= GÜNZEL | EZGİ | KALIK


- HAVA ile HAVVA


- HAVA/AMBİYENS[Fr.]["AMBİYANS" değil!] değil/yerine/= ORTAM


- HAVA ile/ve SOLUK/NEFES


- HAVA ile/ve/||/<>/> YEL/RÜZGÂR


- HAVA/CI/LIK değil/yerine/= GÖĞEY/Cİ/LİK


- HAVADAN-CIVADAN (KONUŞMAK)


- HAVADAN EN İYİ FARK EDİLEN RENK

( FOSFOR )


- HAVADAR[Ar., Fars.] değil/yerine/= YELEÇ/YELEKEN

( Yüksek ve çevresi açık yer. )


- HAVAÎ değil/yerine/= GÖĞELİ


- HAVAİ değil/yerine/= YELEME

( Ciddi olmayan, ciddi işlerle uğraşmayan, ciddi işler yapmayan. )


- HAVALANDIRMA ile ISITMA


- HAVALANDIRMAK değil/yerine/= GÖĞELTMEK


- HAVALANMAK değil/yerine/= GÖĞELMEK


- HAVALE ile/<> EFT ile/<> SWIFT ile/<> FAST

( Hesaplararası para/fon aktarımı. İLE/<> Bankalararası, elektronik para/fon aktarımı[Electronic Funds Transfer]. İLE/<> Uluslararası Bankaların Finansal Haberleşme Kurumu[İng. Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication] )

( Banka içinde. İLE/<> Bankalar arasında. İLE/<> Uluslararası bankalar arasında. )

( [ne yazık ki] Pahalı. İLE/<> Daha pahalı. İLE/<> Çok (daha) pahalı. )

( Hiçbirindeki ücretlendirme, uygun oranda ve âdil değil! Devletler, vatandaşlarının hakkına sahip çıkmadığı ve bireyler, sustuğu, bilinçlenip ortak tepki göstermediği sürece de bu fırsatçılar, sömürülerine ve gasplarına devam edeceklerdir ne yazık ki. Bu konuda, en sesi çıkmayıp rahatı, kârı/primleri ve çıkarları yerinde olanlar ise bilinçli ya da bilinçsiz, bankaların yönetici ve çalışanlarıdır. Bu tıkanık ve yanlış düzenin, elbet ve umarız yakın bir gelecekte düzeleceğini ümit ediyoruz ve ilgilileri, "yetkilileri" uyarıyoruz. Her birimizin tepkisiyle, katılımı ve desteğiyle tabii! )

( [onaylanma süresi] Çok kısa sürededir. İLE/<> Daha uzun sürer. İLE/<> Daha uzun sürer. )

( [kişisel bilgi] Daha çok. İLE/<> Daha az. İLE/<> ... )

( 7/24 gerçekleştirilebilir. İLE/<> Sadece hata içi ve mesai saatleri içinde yapılabilir. İLE/<> ... )


- HAVALE ile İHÂLE


- HAVALE ile SARA

( Gövdenin kas yapısında kontrol edilemeyen kasılmalarıdır. Sinir merkezindeki bir tahriş yüzünden beyinde gerçekleşen elektriksel boşalmalar sonucu oluşur. İLE Herhangi bir hastalık sonucu gövde sıcaklığının 38 °C'nin üzerine çıkmasıyla oluşur. Genellikle 6 ay ve 6 yaş arasındaki çocuklarda rastlanır. )

( Beyinde yaralanma/enfeksiyon, yüksek ateş nedeniyle oluşan ve sara[epilepsi] olmak üzere ikiye ayrılır. )

( [Ateş nedeniyle oluşan havalelerde İlk Yardım]
- Öncelikle hasta ıslak havlu yada çarşafa sarılır.
- Ateş, bu yöntemle düşmüyorsa oda sıcaklığında bir küvete sokulur.
- Tıbbî yardım istenir[112].

[Sara krizinde İlk Yardım]
- Öncelikle, olayla ilgili güvenlik önlemleri alınır.
[Örneğin kişi yol ortasında kriz geçiriyorsa olay yerindeki trafik akışı kesilmelidir].
- Kriz, kendi sürecini tamamlamaya bırakılır.
- Hasta bağlanmaz, kilitlenmiş çene açılmaya çalışılmaz.
- Yabancı madde koklatılmaz, ağızdan yiyecek içecek verilmez.
- Başın altına, yumuşak bir malzeme konulur.
- Etrafın güvenliği sağlanır.
- Sıkan giysiler gevşetilir, kusmaya karşı tedbirli olunur.
- Yaralanma varsa gerekli işlemler yapılır.
- Tıbbî yardım istenir[112]. )


- HAVALI ile ALIMLI


- HAVALI ile/ve/<>/değil/yerine GÖSTERİŞLİ


- HAVALİMANI değil HAVAALANI

( ... değil PERVÂZ-GÂH )


- HAVAN ile DÖVEÇ

( ... İLE Ağaçtan yapılmış havan. )

( PILON )


- HAVARİ ile/||/<> PATRİK ile/||/<> PİSKOPOS ile/||/<> VOYVODA ile/||/<> MİSYONER

( Bir öndere bağlı, onun düşünce ya da inançlarını yayan kişi. İLE/||/<> Ortodoks ve Doğu kiliselerinin başkanlarına verilen ad. İLE/||/<> Katoliklerde bir bölgenin din işlerine başkanlık eden, papalığın en yüksek aşamasında olan din görevlisi. İLE/||/<> Anadolu ve Rumeli'deki resmî Hıristiyan yöneticiler. [Slav dillerinde kumandan ya da prens anlamına gelir. Osmanlı'da, Eflak ve Boğdan'ı topraklarına katmadan önce bu ülkelerin kralları voyvoda adıyla anılmaktaydı. Osmanlı zamanında aynı terim, Eflak ve Boğdan vilayetlerine Sultan tarafından tayin edilen valiler için kullanılmaya devam etti. Voyvodalar Osmanlı'nın kadrolarında sancak beylerine eşit konumdaydı.] İLE/||/<> Bir dini, özellik Hıristiyanlığı yaymakla görevli kişi. )


- HAVAS ile HAVÂS

( Nitelikler. İLE Duygular. )


- HAVAS ile/ve/||/<> LEVÂZIM


- HAVÂSS[Ar. < HÂSSE] ile HAVÂSS[Ar. < HASS/HASSA]

( Duygular, hasseler. İLE Hassalar, keyfiyetler. | Saygın/muhterem olanlar. | Bazı manevi etkiler için okunan dualar. )


- HAVAYA GİRMEK ve BUNALIMA GİRMEK


- HAVAYI[Azr.] = BEDAVA[Tr.]


- [not] HAVE AN EVIL INTENTION vs. LACK OF INTENTION


- HAVEN'T THOUGHT ABOUT vs./not INSUFFICIENCY/WEAKNESS/BACKWARD


- HAVF[Ar.]/FOBİ[İng.] değil/yerine/= YILGI, KORKU, KORKMA

( Belirli nesneler ya da durumlar karşısında duyulan, olağandışı güçlü korku, dehşet. )


- HAVF[Ar.] ile/ve/||/<> HAŞYET[Ar.]

( Bilmediğinden korkmak. İLE/VE/||/<> Bildiğinden korkmak. )

( Gayb olan Allah'tan "korkmak". İLE/VE/||/<> Hâzır olan Allah'tan "korkmak". )


- HAVF ile HAVF Ü RECÂ

( Sevgdiğini gücendirme korkusu. İLE [örnek] İki aslan'ın görüş mesafesinin arasında olmak. )


- HAVF[Ar.] ile HEL'A'[Ar.] ile FEZ'A[Ar.]


- HAVF[Ar.] ile HEVL[Ar.]


- HAVF >< RECÂ


- HAVF[Ar.] ile REHBE[Ar.]


- HAVF ile/ve/|| ÜMİT

( BÎM Ü ÜMÎD )


- HAVF[Ar.] ile VECEL[Ar.]


- HÂVÎ[Ar.] değil/yerine/= İÇİNE ALAN, İÇERME, KAPSAYAN


- HAVL = TÂKAT


- HAVLU [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- HAVLU KULLANIMINDA ...

( "Sudan(banyodan/duştan/denizden vs.) çıktıktan sonra, doğrudan havluyla kurulanmak." İLE/YERİNE Elimizle gövdedeki ve saçlardaki suyu sıyırdıktan sonra havluyla kurulanmak. )


- HAVLU [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- HAVLU ile/değil AVLU[Yun.]/HANAY/SAHN[Ar.]/HAYAT[Ar. < HIYÂT]

( Gövdenin çeşitli yerlerinin kurulanmasına yarayan dokuma bez. İLE Bir yapının ya da yapı öbeğinin ortasında kalan, üstü açık, duvarla çevrili alan. )


- HAVLU ile/ve/<> DİVİTİN

( ... İLE/VE/<> Bir yüzü havlı, pamuklu kumaş. )


- HAVLU ile/ve/değil PEŞKİR[Fars. PÎŞ-GÎR]

( ... İLE/VE/DEĞİL Havlu olarak kullanılmasının yanısıra, elbezi ya da peçete olarak da kullanılabilmektedir. | İnce havlu. )


- HAVLU ile/değil PEŞTAMÂL[< Fars. PÜŞT-MÂL), MİZER/NİTÂK[Ar.]

( ... İLE/DEĞİL Hamamda, örtünmek ve kurulanmak için kullanılan ince dokuma. | İş yaparken, bele bağlanan, uzun, geniş dokuma. | Başa örtülen dokuma. )

( PÎŞ-GÎR[PEŞKİR şeklinde galat olarak kullanılmıştır.] ile PÜŞT-MÂL[: Arka örten/silen şey.] )


- HAVRÂ[Ar. çoğ. HÛR] ile HAVRA[İbr.]

( Âhû gözlü. İLE Yahudilik tapınağı, sinagog. | Çok gürültülü yer. )


- HAVUÇ/PÜRÇÜKLÜ ile YABANHAVUCU/KARAKAVZA

( Maydanozgillerden, koni biçimindeki etli kökü için sebze olarak yetiştirilen bitki. İLE Maydanozgillerden, kökleri yenilebilen, yıllık ya da çok yıllık otsu bitki. )

( CEZER ile CEZER-üt-TÜRÂB )

( DAUCUS CAROTA cum PASTINACA SATIVA )

( SARI OT ile ... )


- HAVUÇ ile KUM HAVUCU


- HAVUÇ/PÜRÇÜKLÜ ve/<>/|| ŞALGAM

( ... VE/<>/|| Kırmızı havuç. )


- HAVUZ KÖŞKÜ ile/ve HAVUZ KÖŞKÜ

( Topkapı Sarayı, 3. bahçesinde, Arz Odası yanındadır. [Sultan II. Selim, Mimar Sinan'a yaptırtmıştır.] [Şu anda yerinde III. Ahmed Kütüphanesi bulunmaktadır.] İLE/VE Ayazağa Kasrı, Çinili Av Köşkü adları ile de tanınır. [Sultan Abdülaziz, Mimar Sergis Balyan Efendi'ye yaptırtmıştır] )


- HAVUZ ile BİRKE[Ar.]

( ... İLE Büyük havuz, küçük göl, gölcük. | Göğüs. )



(3/6)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 193 kez incelenmiş/okunmuştur.