Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

E'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 02 May 2025 ]
itibariyle 4711 başlık/FaRk ile birlikte,
5363 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(4/6)


- ENES[< ÜNS >< VAHŞET] ile ENEZ(/E)

( Bağlantı/yakınlık kuran, bağlantıda olan. İLE Edirne'nin bir ilçesi. | Cılız, zayıf, güçsüz. )


- ENFÂL[Ar. < NEFEL] ile ENFÂR[Ar. < NEFÎR]

( Ganimetler, düşmandan alınan mallar, emeksiz kazançlar. İLE Kalabalıklar, halk, cemâatler. )


- ENFARKT/ÜS INFARCTION[İng.] değil/yerine/= İSKEMIK DOKU ÖLÜMÜ


- ENFARKTÜS[Fr. < INFARCTUS] değil/yerine/= TIKANCA


- ENFEKSİYON ile ENFEKSİYÖZ ile ENFEKTE ile ENFEKTE OLMAK

( Bulaş, bulaşım. İLE Bulaşıcı, bulaşlı. İLE Bulaşlı, bulaşmış. İLE [enfeksiyon etkeni] Bulaşmak. )


- ENFEKSİYON[İng. < INFECTION] değil/yerine/= BULAŞ/İÇBULAŞIM


- ENFEKSİYÖZ/INFECTIOUS[İng.] değil/yerine/= BULAŞKAN


- ENFEKTE ETMEK değil/yerine/= İÇBULAŞIMLAMAK


- ENFEKTE/INFECTED[İng.] değil/yerine/= BULAŞMIŞ


- ENFEKTE OLMAK değil/yerine/= İÇBULAŞIMLANMAK


- ENFEKTİF/INFECTIVE[İng.] değil/yerine/= BULAŞICI


- ENFESTASYON/INFESTATION[İng.] değil/yerine/= ASALAK BULAŞI


- ENFLAMASYON/INFLAMMATION[İng.] değil/yerine/= YANGI, YANGILANMA


- ENFLAMASYON ile ENFLAMATUVAR

( Yangı. İLE Yangılı. )


- ENFLAMATUVAR/INFLAMMATORY[İng.] değil/yerine/= YANGILI


- ENFLASYON ile/ve STAGFLASYON

( ... İLE/VE Ekonominin, durgunluk zamanındaki enflasyon. )


- ENFORMASYON[İng. < INFORMATION] değil/yerine/= BİLGİLENDİRME


- ENFORMASYON SİSTEMİ/INFORMATION SYSTEM[İng.] değil/yerine/= BİLİ DÜZENİ


- ENFORMATİK/INFORMATICS[İng.] değil/yerine/= BİLİŞİM


- ENFRARUJ[Fr. < INFRAROUGE] değil/yerine/= KIZILÖTESİ

( Işık tayfında kırmızı alanın ötesindeki alanda yayılmış ısı ışınlarından oluşan, gözle görülmeyen ışınım. )


- ENFRARUJ/INFRARED[İng.] değil/yerine/= KIZILÖTESİ


- ENFÜS[< NEFS]

( CANLAR, YAŞAYANLAR )


- ENFÜSÎ[Ar.]/SÜBJEKTİF[Fr./İng.] değil/yerine/= ÖZNEL


- ENG = YANAK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- (not ENGAGED WITH) ENGAGED TO


- ENGEISTON değil/yerine/= SANATÇI


- ENGEK ile ENGEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ağzın iki yanında bulunan çene kemikleri. İLE Peçeyi bağlamakta kullanılan ip. )


- ENGEL

( HANDICAP/BARRIER )


- ENGEL/EMİR değil (KAVRAMSAL) OLUMSUZLUK BELİRTİMİ


- ENGEL OLMAK ile ARAYA GİRMEK


- ENGEL OLMAK değil/yerine TEŞVİK ETMEK


- ENGEL/SORUN ile/değil/yerine ARA/DİNLENME NOKTASI/VESİLESİ


- ENGEL ile BESLENME


- ENGEL ile/ve ÇENGEL


- ENGEL değil/yerine/>< DEVRİM

( Boş konuşan kişiler arasında, dilsizlik(susmak), engel değil devrimdir. )


- [hem, ne] ENGEL ile/ve/değil/yerine/hem de/ne de/||/<>/> KAYNAK

( [hem, ne] Kendimizden başka yoktur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/HEM DE/NE DE/||/<>/> Kendimizden başka yoktur. )


- ENGEL ile/ve KESİNTİ

( OBSTACLE vs./and INTERRUPTION )


- ENGEL ile/ve MÜHÜR

( OBSTACLE vs./and SEAL )


- ENGEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OLANAK


- ENGEL ile/ve PEKENT

( ... İLE/VE Geçit vermeyen doğal engel. )


- ENGEL ile PEKENT

( ... İLE Kolayca geçit vermeyen, aşılması çok güç doğal engel. )


- ENGEL ile PERDE

( Engeller yaratmayabilirsiniz. )

( Engeller aşılabilir. )

( Engellerin en yıldırıcısı kişinin kendidir. )

( Engeller bir ölçüde kalktığında, O, bir anda içinize doğar. )

( Onu tümüyle alın! Buradadır, istemeniz yeter. Fakat istemezsiniz. İsteseniz bile almazsınız. Almanızı engelleyen nedir, onu bulun. )

( Obstacles can be overcome. )

( You can avoid creating obstacles.
It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent.
Take the whole of it! It is here for the asking. But you do not ask. Even when you ask, you do not take. Find out what prevents you from taking. )

( OBSTACLE vs. VEIL/CURTAIN )


- ENGEL ile SANSÜR


- ENGEL ile/ve TUZAK

( BARRIER vs./and TRAP )


- ENGEL ile/ve ZAHMET

( OBSTACLE vs./and BOTHER )


- ENGELLEME/ENGELLENME ile/ve/||/<> DAĞITMA/DAĞILMA


- ENGELLEME ile/değil ÖTELEME


- ENGELLEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ENGELLEMEYİ ENGELLEMEK


- ENGELLEMEK ile/değil/yerine SINIRINI/HADDİNİ BİLDİRMEK


- ENGELLEMEMELİ!


- ENGELLERDE/MÂNİ:
ŞER'Î MÂNİ ile/ve/||/<> TABİÎ'Î MÂNİ ile/ve/||/<> ÖRFE DAYANAN MANİÎ ŞER'Î


- ENGELLERE TAKILMAMALI!


- ENGELLERİ AŞMALI!


- Engelleyen, durduran(Tamas),


- ENGELLEYİCİ ile/değil/yerine DENGELEYİCİ


- ENGELLEYİCİ ile/ve/değil/yerine/<> ÖNLEYİCİ


- ENGELLİ (mi?) ile/değil ENGELLENEN (mi?) ile/değil ENGELLENMİŞ (mi?)

( BOLLUK-KITLIK )


- ENGELLİLERE:
"ACIMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DESTEK/YARDIM


- ENGELLİYE:
ACIMAK ile/değil/yerine SAYGI GÖSTERMEK


- Engelli'yi DİNLE!!!


- [ne yazık ki]
ENGEL OLMAYA ÇALIŞANLAR ve/||/<>/>/< BAŞARACAĞIMIZA EN ÇOK İNANANLAR


- Engelsizi DİNLE!!!


- ENGEREK YILANI ile MIZRAKBAŞLI ENGEREK YILANI

( ... İLE Dünyanın en zehirli yılanlarındandır. Ilha da Queimada Grande[Brezilya] adasında yaşarlar.[4 bin civarında bulunuyor. Yerleşim bulunmayan adayı, sadece cesâret edebilen bilimkişileri ziyaret ediyor.] )

( )


- ENGEREK ile BATI AFRİKA GABON ENGEREĞİ

( ... İLE En uzun dişe sahip yılanlardır. )


- ENGEREK ile BOYNUZLU ENGEREK

( ... İLE Türkiye'de, Batı Karadeniz sahil bölgesinde yaşarlar. )

( ... İLE Avrupa'nın en zehirli yılanlarından biridir. )

( ... İLE Haftada bir ya da iki av yakalaması onun için yeterlidir. )


- ENGEREK ile KAFKAS/HOPA ENGEREĞİ

( ... vs. CAUCASIAN VIPER )

( ... cum VIPERA KAZNAKOVI )


- ENGEREK ile KATIRYILANI

( Başı üç köşeli, rengi siyah ya da siyaha yakın, taşlık ve güneşli yerlerde yaşayan zehirli bir yılan. İLE Zehirli bir engerek. )


- ENGEREK ile MOĞOL ENGEREĞİ


- ENGEREK ile ŞİŞEN ENGEREK


- ENGEREKOTU

( Hodangillerden, türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, yaprakları sert tüylü bir ot. [Akdeniz Havzası kaynaklı, ilkbaharda çiçek açan, yoğun tüylü, kireçli topraklarda ve güneşli ortamlarda yetişen, sahil bahçelerinde yeğlenilen, tek yıllık, tohumla çoğalan tür.] )

( ECHIUM VULGARE )

( BLUEWEED | VIPER'S BUGLOSS )

( VIPÉRINE COMMUNE | VIPÉRINE VULGAIRE )

( NATTERNKOPF )


- ENGES ile ...
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yabancıymış gibi sağına soluna bakınan kişi. İLE ... )


- ENGİN ile ENGİN

( Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş. | Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, açık deniz. İLE Değer ve fiyatı düşük olan. | Yüksekte olmayan, alçak yer. )


- ENGİNAR[Yun.] ile/ve/<> KUŞKONMAZ/ASPARAGUS[Lat.]

( Bileşikgillerden, çok yıllık, dikenli bitki. | Bu bitkinin, çiçekliği, sebze olarak yenilen iri, topuz biçimindeki yeşil ürünü. İLE/VE/<> Zambakgillerden, uc dalları yapraksı görünüşte, toprakaltı köksaplarından çıkan taze sürgünleri yenilen bir bitki. | Aynı aileden, saksılarda yetiştirilen, uzun saplı, ince ve küçük yapraklı bir süs bitkisi. )

( CYNARA SCOLYMUS cum/et/<> ASPARAGUS OFFICINALIS | ASPARAGUS PLUMOSUS )


- ENGİNAR ile SAKIZ ENGİNAR


- ENGINEER vs. ARCHITECT


- ENGLİK ile ALLIK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yanağa sürülen kırmızı boya. )


- ENGRAFTMAN/ENGRAFTMENT[İng.] değil/yerine/= YAMA TUTMA | YAMALA(N)MA


- ENHÂ'[Ar. < NAHV] ile ENHÂR[Ar. < NEHR]

( Taraflar, yanlar, cihetler. | Yollar. İLE Irmaklar, çaylar. )


- ENİK/ENCİK[Ar.] ile SEG-PEÇE[Fars.]

( Kedi, köpek yavrusu. İLE Köpek yavrusu. )


- ENİNDE-SONUNDA[değil ÖNÜNDE-SONUNDA] ile ENİNE BOYUNA


- ENİNDE SONUNDA değil ÖNÜNDE SONUNDA


- ENİNE BOYUNA (DÜŞÜNMEK, DEĞERLENDİRMEK)


- ENİS ile/ve/||/<> KURBİYET


- ENÎSE ile ENÎSE[Fars.] ile ENÎŞE[Fars.]

( Ateş, od. İLE Donmuş, pekişmiş nesne. İLE Hafiye. | Câsus. | Dalkavuk. )


- ENİŞTE[Fars. < ANGUŞTE] ile GÖRÜMCE[Fars. < KÖRÜMÇİ < KÖRÜM[:Görmek, bakmak.]

( Varsıl çiftçi, kodaman. | Ablanın/kız kardeşin kocası. İLE Gelin bakmaya giden kadın. )


- ENJEKSİYON/İNJECTION[İng.] değil/yerine/= İĞNE YAPMA


- ENJEKSİYON ile ENJEKTABL/E ile ENJEKTE ETMEK ile ENJEKTÖR

( İğne yapma. İLE İğneyle verilmeye elverişli. İLE İğneyle vermek. İLE İğne, şırınga. )


- ENJEKTE/ZERK ETMEK değil/yerine/= İÇİTMEK


- ENJOYMENT vs. LIKE


- ENJOYMENT vs. PLEASURE


- ENJOYMENT vs./and TO ENJOY


- ENKARNASYON(GÖVDELENME) ile DOĞUM

( Gövdelenme. İLE Gövdelenme kavramının/olgusunun öncelikle ve sadece anne karnından çıkış ile sınırlandırılması. )


- ENKAS[Ar.] ile ENKAZ[ka uzun okunur!][Ar. < NUKZ]

( Daha/pek/çok eksik. İLE Binâ yıkıntıları, moloz. | Eski hayvanların artıkları. )


- ENKAZ ile/değil/||/<> METRUK


- ENKAZ[Ar.] değil/yerine/= YIKINTI/ÇÖKÜNTÜ/KALINTI


- ENKERE MİN-HU KEZÂ[Ar.] ile NEKAME MİN-HU KEZÂ[Ar.]


- ENKERE[Ar.] ile NAKAME[Ar.]


- ENLEM ile/ve BOYLAM/TUL[Ar.]

( )

( Enlem Farkı[111 km.] ile Uzaklık Hesaplama

Enlem farkı bulunurken verilen merkezler aynı yarımkürede ise büyük olan enlem derecesinden küçük olan çıkarılır. İLE/VE/>< Farklı yarımkürede olurlarsa enlem dereceleri toplanır.

A - B = ?
50 - 20 = 30 [enlem farkı]
30 x 111 = 3330 km.

İLE/VE/><

B + D = ?
20 + 15 = 35 [enlem farkı]
35 x 111 = 3885 km.

)

( LATITUDE vs./and LONGITUDE )


- ENLIGHTENMENT vs. RIPEN


- ENO[Jap.]

( Çin'li Zen ustalarından 6. Pîr Hui-neng'e (637-713) Japonya'da verilen ad. )


- ENS A SE


- ENSÂB

( Logaritma cetvellerinin sayıları. [CEYB(SINUS), TECEYB(COSINUS), MÜMÂS(TANGENT), TAMAM MÜMÂS(COTANGENT), KATI'(SÉQUENCE), TAMAM KATI'(COSÉQUENCE) )


- ENSÂB[Ar. < NESEB] ile ENSÂB[Ar. < NUSUB]

( Soylar, baba tarafından akrabalar/hısımlar. | Logaritma cetvellerinin sayıları. [CEYB(SINUS), TECEYB(COSINUS), MÜMÂS(TANGENT), TAMAM MÜMÂS(COTANGENT), KATI'(SÉQUENCE), TAMAM KATI'(COSÉQUENCE)] İLE Belâlar, şerler. | Putlar, heykeller. )


- ENSÂF[Ar. < NISF] ile ENSAF[Ar. < İNSÂF]

( Yarımlar, yarılar. İLE Daha/pek insaflı. )


- ENSÂL[Ar. < NESL] ile ENSÂR[Ar. < NÂSIR]

( Soylar, evlâtlar, sülâleler. İLE Yardımcılar/muavinler, koruyucular/müdâfîler. )


- ENSÂL[Ar. < NESL] ile ENZÂL[Ar. < NEZL/NEZÎL]

( Soylar, evlâtlar, sülâleler. İLE Soysuzlar, alçaklar, aşağılıklar. )


- ENSÂR[< NÂSIR]

( YARDIM EDENLER, KORUYANLAR )


- ENSÂR[Ar. < NÂSIR] ile ENZÂR[Ar. < NAZAR]

( Yardımcılar/muavinler, koruyucular/müdâfîler. İLE Bakışlar, bakmalar. )


- ENSE YAPMAK ile ENSELENMEK


- ENSELEMEK" ile "TEPELEMEK"


- ENSTALASYON[Fr., İng. < INSTALLATION] değil/yerine/= YERLEŞTİRME


- ENSTANTANE değil/yerine/= KIPILIK


- ENSTİTÜ[Fr. INSTITUT / İng. INSTITUTE] değil/yerine/= EĞİTEY/ARAŞTIRAY


- ENSTRÜMAN değil/yerine/= ÇALGI


- ENSTRÜMAN[Fr.] değil/yerine/= ÇALGI/MÜZİK ARACI


- ENSTRÜMANTAL değil/yerine/= ÇALGISAL


- ENSTRÜMANTASYON/INSTRUMENTATION[İng.] değil/yerine/= ÂLETLİ ÇALIŞMA


- ENT/EAR-NOSE-THROAT[İng.] değil/yerine/= KULAK-BURUN-BOĞAZ


- ENTARİ ile/değil BABU/DERRA

( ... İLE/DEĞİL Moritanya'da kullanılan açık renkli entari. )


- ENTARİ ile/ve/||/<> KEFİYE

( [Arap ülkelerinde] Erkeklerin ya da kadınların giydiği uzun ve düz üstlük/giysi. İLE/VE/||/<> Omuzları da örten, kenarları püsküllü bir erkek başörtüsü. )


- ENTEGRASYON/İNTEGRATION[İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTEGRASYON[Fr./İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTEGRE DEVRE değil/yerine/= YONGA


- ENTEGRE OLMAK/ETMEK değil/yerine/= BÜTÜNLEŞ(TİR)MEK / KAYNAŞ(TIR)MAK


- ENTEL ile ENTELEKTÜEL


- ENTELEKHEIA = KEMÂL-İ EVVEL = ENTELECHY[İng.] = ENTÉLÉCHIE[Fr.] = ENTELECHIE[Alm.] = ENTELEKHEIA[Yun.]


- ENTELLEKTÜALİZM/İNTELLECTUALISM[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELCİLİK


- ENTELLEKTÜALİZASYON/İNTELLECTUALIZATION[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELLEŞTİRME


- ENTELEKTÜEL ile/ve/değil/yerine AYDIN

( [Bilgiyi/düşünceyi] Tüketen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Üreten. )


- ENTENTION vs. AIM/PURPOSE/GOAL


- ENTER-/ENTERO- ile/||/<> COL-/COLİ-/COLO- ile/||/<> İLE-/İLEO-

( Bağırsak. İLE/||/<> Kalın bağırsak/kolon (ile ilgili), kolonik. İLE/||/<> İnce bağırsağın son bölümü ile ilgili. )


- ENTERESAN[Fr. INTÉRESSANT / İng. < INTERESTING] değil/yerine/= İLGİNÇ


- ALAKADAR/ENTERESE ETMEK/EDEN/ETMEZ değil İLGİLENDİRMEK/İLGİLENDİREN/İLGİLENDİRMEZ


- ENTERNASYONAL ÜNİTE/INTERNATIONAL UNİT[İng.] değil/yerine/= ULUSLARARASI BİRİM


- ENTERNASYONAL değil/yerine/= ULUSLARARASI


- ENTER/O- ile END-

( Bağırsak-, bağırsak [ile ilgili], -arası. İLE Son-, uc[end[-] point], son nokta. )


- ENTER/O- ile ENTERAL/ENTERİK

( Bağırsak-, bağırsak [ile ilgili], -arası. İLE Bağırsak yoluyla, bağırsak [ile ilgili]. )


- ENTERPRISE vs./and TO SHINE/BRIGHTEN UP


- ENTİVİ değil NE-TE-VE NTV


- ENTOKSİKASYON/İNTOXICATION[İng.] değil/yerine/= ZEHİRLENME


- ENTOLERANS/İNTOLERANCE[İng.] değil/yerine/= DAYANAMAMAZLIK, TAHAMÜLSÜZLÜK


- ENTRENSEK/İNTRENSEK/İNTRINSİC[İng.] değil/yerine/= İÇSEL


- ENTROPİ ile/ve/||/<> ENTALPİ

( Düzensizlik ölçüsü. [Bir yapının/sürecin düzensizliğini ölçer.] İLE/VE/||/<> Isı enerjisi değişimi. Bir yapının/sürecin toplam enerji içeriği. [Bir yapının/süreçteki toplam enerji miktarını tanımlar.] )


- ENTÜBASYON/INTUBATION[İng.] değil/yerine/= BORU YERLEŞTİRME


- ENTÜBASYON ile ENTÜBE ile ENTÜBE ETMEK

( Borulama. İLE Borulanmış, boru takılmış. İLE Boru takmak. )


- ENÜK ile ENÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Aslan, sırtlan, kurt ve köpek yavrusu. İLE Dişlilerin dişi. )


- ENÜREZ/İS ile ENÜREZİS NOKTÜRNA

( Sidik kaçırma. İLE Gece işemesi, yatak ıslatma. )


- ENÜREZİS ile/||/<> İNKONTİNANS

( Sidik kaçırma ya da yatağı ıslatma. İLE/||/<> Sidik ya da dışkı denetiminin kaybı. )


- ENÜREZİS ile/||/<> İNKONTİNANS

( Sidik kaçırma.[Genellikle çocuklarda görülür.] İLE/||/<> Sidik ya da dışkı denetiminin kaybı. )


- ENVÂ'[< NEV]:
ÇEŞİTLER, TÜRLER


- ENVÂR


- ENVIRONMENTAL[İng.] değil/yerine/= ÇEVRESEL


- ENZÂL[Ar. < NEZL/NEZÎL] ile ENZÂR[Ar. < NAZAR]

( Soysuzlar, alçaklar, aşağılıklar. İLE Bakışlar, bakmalar. )


- ENZİM KİNETİĞİ ile ENZİM ENGELLEYİCİLERİ/İNHİBİTÖRLERİ

( Enzimlerin kataliz ettiği tepkimelerin hızını inceleyen bilim dalı. İLE Enzimlerin aktivitesini engelleyen moleküller. )


- ENZİM ile/||/<> ETKİN/AKTİF BÖLGE

( ... İLE/||/<> Bir enzimin kendisine ait substratına özel olarak bağlanmasını sağlayan bölge. )


- ENZİM ile HORMON

( Biyokimyasal tepkimeleri hızlandıran protein molekülü. İLE Gövdede belirli işlevleri düzenleyen kimyasallar. )


- ENZİM ile KATALİZÖR

( Biyolojik tepkimeleri hızlandıran proteinler. İLE Kimyasal tepkimeleri hızlandıran nesneler. )


- ENZİM/ENTZİM/ENZYME[İng.] değil/yerine/= ÖZGEN | DİRİMSEL/BİYOLOJİK TEPKİLEYİCİ


- ENZİMATİK ETKİNLİK ile SUBSTRAT

( Enzimlerin katalizleme yeteneği. İLE Enzimlerin etkileşimde bulunduğu molekül. )


- EOG/ELECTROOCULOGRAM[İng.] değil/yerine/= ELEKTROOKÜLOGRAM, GÖZ ELEKTRİK ÇİZGESİ


- EOZİNOFİLİ ile/||/<> BASOFİLİ

( Kanda eozinofil adı verilen beyaz kan gözelerinin artışı. İLE/||/<> Kanda bazofil adı verilen beyaz kan gözelerinin artışı. )


- EOZİNOFİLİ ile/||/<> NÖTROFİLİ

( Kanda beyaz kan gözelerinin[eozinofil] artışı. İLE/||/<> Kanda beyaz kan gözelerinin[nötrofil] artışı. )


- EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ile/||/<> GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ (GERD)

( Özofagusta eozinofil birikimi ile yutma güçlüğü ve ağrı. İLE/||/<> Mide asidinin yemek borusuna geri kaçması ile yanma ve ağrı. )


- EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ile/||/<> GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ SAYRILIĞI (GERD)

( Yemek borusunda eozinofil birikimi. İLE/||/<> Mide asidinin yemek borusuna geri kaçması. )


- EPA ya da DHA ile/değil/yerine/>< ALA

( )


- EPDS/ELECTRONIC PERFORMANCE SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK PERFORMANS DESTEK DÜZENİ


- EPHEMERAL vs. PERISHABLE vs. PROVISIONAL vs. TOPICAL vs. TRANSIENT vs. TRANSITIONAL


- EPİ- ile EPİZYO-

( Üst-, üzerinde, üstünde. İLE Vulva [ile ilgili]. )


- EPİDEMİ ile EPİDEMİK ile EPİDEMİYOLOJİ

( Salgın. İLE Salgın [ile ilgili]. İLE Sağlık araştırma yöntembilim. )


- EPİDEMİYOLOJİ/EPIDEMIOLOGY[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK ARAŞTIRMA BİLİMİ / TOPLUM SAĞLIĞI/HALK SAĞLIĞI


- EPİDERMİS ile/ve/||/<>/< DERMİS

( Derinin dış tabakası, üst deri. İLE/VE/||/<>/< Derinin alt tabakası, alt deri. )


- EPİDERM/İS ile EPİDERMAL

( Üst deri. İLE Deriden. )


- EPİDURAL HEMATOM ile/||/<> SUBDURAL HEMATOM

( Kafatası ile dura mater arasında kan birikmesi. İLE/||/<> Dura mater ile beyin arasında kan birikmesi. )


- ANESTEZİ[Fr. < ANESTHESIE]:
EPİDURAL ile SPİNAL

( )

( Canlı gövdesinin tümünde ya da bir bölgesinde ağrı, ısı, ışık ve dokunma gibi tüm duyuların ortadan kaldırılması, duyu yitimi. | Belirli bir sinirin hasarına bağlı olarak gövdedeki ilgili bölgesinde ortaya çıkan duyu olmaması. )


- EPİFANİ ile EPİFANİ

( Aniden bir şeyin özünü anlama ya da anlamını bulma coşkusu, düşünce, duygu ve davranışı. İLE On ikinci gün bayramı. [İsa'nın doğumundan oniki gün sonra kutlanması] [İsa'nın, Üç Müneccim tarafından ziyaretini kutlayan bir Hristiyan bayramı] )


- EPİFİZ BEZİNDE:
MELATONİN ile/ve/||/<> SEROTONİN["SERATONİN" değil!] ile/ve/||/<> DMT

( )


- EPİFİZ ile OM/OMA

( Kemik ucu. İLE Kemiklerin toparlak ucu. )


- EPİGRAF değil/yerine/= TANIMLIK


- EPİGRAFİ

( Yazıtbilim. )


- EPİKARP = HARİCEN KIŞR-I SEMERE = ÉPICARPE


- EPİKONDİLİT ile/||/<> KARPAL TÜNEL BELİRGESİ/SENDROMU

( Dirsek ekleminde tendon yangısı. İLE/||/<> El bileğinde sinir sıkışması. )


- EPİKRİZ/EPICRISIS[İng.] değil/yerine/= ÇIKIŞ ÖZETİ


- EPİKRİZ değil/yerine/= ÇIKIŞ ÖZETİ


- EPİLEPSİ ile/||/<> KATAPLEKSİ

( Beyinde olağandışı elektriksel etkinlik nedeniyle nöbetlerle ilişkili bir durum. İLE/||/<> Ani kas tonusu kaybı. )


- EPİLEPSİ ile/||/<> MİGREN

( Beyinde olağandışı elektriksel etkinlik ile nöbetlerle ilişkili bir sayrılık. | Yineleyen nöbetlerle ilişkili bir nörolojik sayrılık. İLE/||/<> Şiddetli baş ağrıları, bulantı, ışığa duyarlılık ve öteki belirtilerle ilişkili bir nörolojik sayrılık. )


- EPİLEPSİ ile/||/<> NARKOLEPSİ

( Beyinde olağandışı elektriksel etkinlik ile nöbetler. İLE/||/<> Aşırı gündüz uykululuğu ve ani uyku atakları ile ilişkili bir uyku bozukluğu. )


- EPİLOG değil/yerine/= SONDEYİŞ


- EPİLOG/HATİME değil/yerine/= SONDEYİŞ/SONSÖZ


- EPİNASTİ ile/>< HİPONASTİ

( Bitki örgenlerinin üst bölümünün daha hızlı büyüyerek aşağı doğru kıvrılması. İLE/>< Bitki örgenlerinin alt bölümünün daha hızlı büyüyerek yukarı doğru kıvrılması. )


- EPİSTAKSİS ile/||/<> HEMOPTİZİ

( Burun kanaması. İLE/||/<> Ağızdan kan tükürme. )


- EPİSTEME ile SOPHIA


- EPİSTEMOLOJİ = MEBHAS-I MARİFET = EPISTEMOLOGY[İng.] = ÉPISTÉMOLOGIE[Fr.] = EPISTEMOLOGIE[Alm.] = EPISTEMELOGOS[Yun.]


- EPİSTEMOLOJİK İDEALİZM ile METAFİZİK İDEALİZM

( Bilginin zihinsel yapılar tarafından biçimlendiğini savunan görüş. İLE Gerçekliğin temelde zihinsel ya da düşüncelerden oluştuğunu savunan görüş. )


- EPİSTEMOLOJİK İYİMSERLİK/OPTİMİZM ile EPİSTEMOLOJİK KÖTÜMSERLİK/PESİMİZM

( İnsanın gerçeği bilme kapasitesine dair olumlu ve iyimser tutum. İLE İnsanın gerçeği bilme kapasitesine dair kuşkucu ve kötümser tutum. )


- EPİTOP/EPITOPE[İng.] değil/yerine/= ANTİJEN BELİRTECİ


- EPİZOT/EPISODE[İng.] değil/yerine/= DÖNEM


- EPİZYO- ile EPİZYOTOMİ

( vulva [ile ilgili]. İLE Vulva kesisi. )


- EPOCHES/AGES vs. CENTURIES vs. PERIODS


- EPOPE[Fr. < Yun.]

( Destan. Konusu kahramanlık olan uzun manzume. )


- EPR(DOLANIKLIK) AÇMAZI(PARADOKSU):
EINSTEIN ve/+/||/<> POTENSKI ve/+/||/<> ROSEN

( 1935 )

( )


- EPR/ELECTRONIC PATIENT RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAYRI KAYDI


- EPRİMEK : EKŞİYİP BOZULMA

( Ekşiyip bozulmak. | Yemişin dura dura olgunlaşması, yumuşaması. | Erimek. )


- EPS/ELECTRONIC PATIENT SYSTEM | ELECTROPHYSIOLOGY STUDY[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK HASTA DÜZENİ | ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMA


- EQUIPOTENTIAL değil/yerine/= EŞGİZİLGÜÇ


- EQUIVALENT OF INTENTION vs. EQUIVALENT OF IGNORANCE


- EQUUS ile AEQUUS

( At. İLE Düz, yatay, eşit; uygun, elverişli, dost, haklı, haktanır; sakin. )

( Pegaus'a işaret eder. İLE İnsana işaret eder. )


- ER[Ar.] ile ER[Ar.] ile ER[Tr.] ile Er.[kimya]

( Eğer, ise, olsa, olur ise. İLE Erken. İLE Erkek. | Aşamasız asker. | Yiğit, kahraman. | İşini iyi bilen, yetenekli. İLE Erbiyum'un simgesi. )


- ER ile ERGEN ile ERMİŞ


- ER değil/yerine NÜFUS


- ER ile/ve/||/<>/> ONBAŞI ile/ve/||/<>/> ÇAVUŞ ile/ve/||/<>/> YÜZBAŞI ile/ve/||/<>/> BİNBAŞI ile/ve/||/<>/> AĞA ile/ve/||/<>/> BAŞ AĞA[> PAŞA]


- ER ile SİLAHENDAZ[Ar., Fars.]

( ... İLE Gereğinde karaya çıkarılan, özellikle tüfeklerle donatılmış, deniz eri. )


- ERADİKASYON/ERADICATION[İng.] değil/yerine/= KÖKÜNÜ KAZIMA


- ERÂNİB[Ar. < ERNEB] ile ERÂNÎB[Ar. < ERNEBE]

( Tavşanlar. İLE Burun ucları. )


- ERATOSTHENES ve/||/<>/> STRABON

( M.Ö. 276 - 194 ve/||/<>/> M.Ö. 63 - M.S. 23 )

( Ἐρατοσθένης VE/||/<>/> Στράβων )


- ERÂZÎ/ARÂZÎ[Ar.] ile ERÂZİL[Ar. < ERZEL]

( Yerler, topraklar. İLE Reziller, namussuzlar, yüzsüzler. )


- ERBAA

( DÖRT )


- ERBAÂ'[Ar.] ile ERBAA[Ar.]

( Çarşamba günü. İLE Dört. )


- ERBAA ile/||/<> ETRÂF-I ERBAASI

( Dört. İLE/||/<> Dört tarafı. )


- ERBÂB[Ar. < RABB] ile ERBÂB[Fars.]

( Sahipler, mâlikler. | Becerikli, ehil, muktedir. İLE Ulu, başkan, reis. )


- ERBAB ile UZMAN


- Erbâbına konuşulur! SUS!!!


- ERBAÎN

( KIRK | DERVİŞLERİN HALVETHÂNEDE BULUNDUKLARI KIRK GÜN, ÇİLE ÇIKARMAK )


- ERBAİN ve/+/<>/> HAMSİN

( 40 gün.[22 Aralık - 31 Ocak arası] VE/+/<>/> 50 gün.[01 Şubat - 21 Mart arası] )


- ERCÂ[Ar. < RECÂ] ile ERCÂ[Ar.] ile ERCAH[Ar. < RÂCİH]

( Taraflar, yönler. İLE Daha çok istenilen, ricâ edilen. İLE Üstün, uygun, tercihe uygun. )


- DOMATESTE:
ERCİK ile/ve/||/<> YUMURTALIK ile/ve/||/<> STİGMA ile/ve/||/<> DİŞİCİK

( Polen üreten eril üreme örgenidir. Domates çiçeklerinde altı eril örgeni bulunur. İLE/VE/||/<> Yumurta gözesi üreten dişil üreme örgenidir. Domates çiçeklerinde tek bir yumurtalık bulunur. İLE/VE/||/<> Yumurtalığın tepesinde bulunan ve poleni yakalayan yapıştırıcı bir yüzeye sahip bölümüdür. İLE/VE/||/<> Yumurtalığı ve stigmayı içeren dişil üreme örgenidir. )

( Domates çiçeği tozlaştığında, eril örgenlerden gelen polenler, dişil örgenlerdeki stigmaya yapışır. Polen tanesi, stigmaya yapıştıktan sonra polen tanesinden çıkan bir tüp, yumurtalığa kadar uzanır ve yumurta gözesiyle döllenme gerçekleşir. Bu döllenme sonucunda tohumlar oluşur.[Tohumlar, domatesin meyvesinin içinde bulunur. Tohumlar, domatesin yeni kuşağını oluşturmak için kullanılır.] )


- ERDEB/İRDEB[Ar.] ile ERDEB[Ar.]

( Arap şehirlerinde kullanılan ve İstanbul kilesiyle 9 kileyi karşılayan bir ölçek. İLE Savaş. )


- ERDEM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEĞER


- ERDEM = FAZİLET = VIRTUE[İng.] = VERTU[Fr.] = TUGEND[Alm.] = VIRTUS[Lat.] = ARETE[Yun.] = VIRTUD[İsp.]


- ERDEM ile FEDÂKÂRLIK


- ERDEM/FAZİLET ile/ve ARTAM/MEZİYET

( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. )

( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )

( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )

( Erdem, kişinin kendini inşâ edeceği tuğlalardır. )

( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )

( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )

( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktır. )

( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denilir. )

( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )

( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )

( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )

( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )

( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )

( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )

( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )

( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )

( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )

( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )

( Meziyet yalnız kalmaz, sürekli komşu bulur. )

( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )

( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )

( Herkesin iyiliğine sevinmek. )

( Herkesin hatasını affetme ve görmemezlikten gelmek. )

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )

( Bir şeyin, işlevini, yerine getirmesi. İLE/VE ... )

( What you are really is your virtue.
Remembering your self is virtue. )

( Aklını, en yüksek düzeyde kullanmak, tefekkür yaşamı, kuramsal temâşâ. İLE/VE ... )

( Ötekinin haklarını sağlamak, korumak ve savunmak. İLE/VE ... )

( VIRTUE vs./and MERIT )


- ERDEM ve/> ONUR

( Kişi, onuru için erdemli olur. )


- ERDEM ile/ve/||/<> ÖVGÜ


- ERDEM < SEKÎNE


- ERDEM ve/||/<> TÜZE(HUKUK)

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )


- ERDEMLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- ERDEMLER('İ)


- ERDEN/DÛŞÎZE[Fars.]

( Bakir. | Kız. )


- ERDENİ EZU

( Moğolistan'daki ilk ve en büyük Budist manastırı. [İçinde de 100 tapınak kurulmuştur.] )


- EREBOS ile/ve NYKS

( Mutlak karanlık. İLE/ve Gece. )


- EREK(AMAÇ) ile/ve/<> HEDEF

( Amacınızın herhangi bir beklenti taşımayan salt iyi niyet olduğundan emin olun önce. )

( Nesnelerin ve olayların alacağı şekil sizin elinizde değildir; eylemlerinizin ardındaki amacınıza gelince, o sizin elinizdedir. )

( İSTİHDAF: Amaçlama, hedef alma. )

( Be sure your attitude is of pure goodwill, free of expectation of any kind.
The shape things take is not within your power; the motives of your actions are. )

( AIM vs./and TARGET )


- EREK = GAYE = PURPOSE, END[İng.] = FIN[Fr.] = ZWECK[Alm.] = FINIS[Lat.] = TELOS[Yun. < TELEUTE]


- EREK ile/ve/||/<>/> GEREK


- EREK ile/ve "KIBLE"


- EREK ile/ve TAVIR

( AIM vs./and MANNER )


- EREK/AMAÇ ile/değil GARAZ/GAREZ[Ar.]

( ... İLE/DEĞİL Birine karşı güdülen kötülük etme isteği, kin, düşmanlık. )


- EREKBİLİM


- EREKBİLİM = MEBHAS-I GAYAT = TELEOLOGY[İng.] = TÉLÉOLOGIE[Fr.] = TELEOLOGIE[Alm.]


- EREKBİLİM/TELEOLOJİ ile MEKANİZM

( Doğadaki olayların bir amaca yönelik olduğunu savunan görüş. İLE Doğadaki olayların sadece nedensel mekanizmalarla açıklanabileceğini savunan görüş. )


- EREKSİYON ile EREKTÖR

( Dikleşme, sertleşme. İLE Dik tutan, kaldıran. )


- EREKSİYON[İng. ERECTION] değil/yerine/= SERTLEŞME


- ERENDİZ/JÜPİTER/MÜŞTERİ ile/ve/<> SEKENDİZ/SATÜRN/ZÜHAL/PÂSBÂN-I FELEK/TÂRÜM[Fars.]

( 30 yıllık. İLE/VE/<> 12 yıllık. )

( [Güneşe uzaklığı] 778.500.000 km. İLE/VE/<> ... )

( Güneş sistemindeki en büyük gezegendir. Güneş'ten uzaklığa göre beşinci sırada yer alır. Büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devleri sınıfına girmektedir. İLE/VE/<> Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegenidir. Büyüklük açısından Jüpiter'den sonra ikinci sırada gelir. Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden biridir. )

( Adını, Roma mitolojisindeki tanrıların en büyüğü olan Jüpiter'den alır. İLE/VE/<> Adını, Yunan mitolojisindeki Kronos'tan alır. )

( Yarı çapı, 69.911 km. İLE/VE/<> Ekvator çapı, 120.536 km. )

( [ayları] Europa, Ganymede, İo, Callisto, Valetudo, Amalthea, Himalia. İLE/VE/<> Enseladus, Titan, Mimas, Dione, Tethys, İapetus, Rhea. )

( ... İLE/VE/<> Satürn'ün halkalarını oluşturan toz ve kayaçların, gezegenin manyetik alanının etkisiyle hızla yüzeye doğru çekildiğini ve bu yüzden halkaların 100 milyon yıldan daha az sürede yok olması bekleniyor. )

( Büyük Kırmızı Leke, Jüpiter gezegeninde yer alan antisiklonik bir fırtınadır. Gezegenin ekvatorunun 22° güneyinde bulunur ve en az 340 yıldan beri sürmektedir. Jüpiter'in Büyük Kırmızı Leke'si, 40 bin km'ye ulaşan çapıyla o kadar büyüktür ki, üç Dünya'yı içine alabilir. İLE/VE/<> ... )

( AHVER, BİRCÎS, MÜŞTERÎ ile/ve/<> TÂRÜM )


- ERES[Ar.] ile ER'ES[Ar.]

( Çiftçilik, çiftçi olma. İLE Başı büyük, kocakafa. )


- ERGEN/YENİYETME ile/ve/<>/> YETİŞKİN ile/ve/<>/> BİLGE

( Yetişkinlerin, mükemmel olmadığını anladığımız gün. İLE/VE/<>/> Yetişkinleri affettiğimiz gün. İLE/VE/<>/> Kendini affettiğimiz gün. )


- ERGEN ile ERKEN


- ERGEN(İN) ELEŞTİRİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> ERGİNİN(/YETKİN) ELEŞTİRİSİ


- ERGİME ile AŞIRI ERGİME

( Sıcaklığı artırılmak yoluyla bir nesnenin katı durumdan sıvı duruma geçmesi, zeveban etmesi. İLE Erime noktasından daha aşağı bir sıcaklık derecesine düşmesine karşın birtakım koşullar altında bir sıvının katılaşmaması durumu. )


- ERGOMANİ/ERGOMANIA[İng.] değil/yerine/= İŞKOLİKLİK


- ERGOMETRE/ERGOMETER[İng.] değil/yerine/= İŞÖLÇER


- ERGOMETRİ/ERGOMETRY[İng.] değil/yerine/= İŞ ÖLÇÜMÜ


- ERGONOMİ değil/yerine/= İŞBİLİMİ

( Kişinin, işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen, inceleme ve araştırmaların tümü. )


- ERGONOMİ değil/yerine/= İŞBİLİMİ


- ERGON/OMİK değil/yerine/= İŞLEV/SEL


- ERGONOMİK değil/yerine/= KULLANIŞLI, ELVERİŞLİ


- ERGUVAN ile/||/<> JAKARANDA/MAVİ JAKARANDA/SİYAH POUİ/EĞRELTİ AĞACI

( Baklagiller ailesinden, on metreye kadar boylanabilen, tek gövdeli, yaprak döken, çalı görünümünde bir ağaççık. İLE/||/<> Güney-Orta Güney Amerika'ya özgü, çekici ve uzun ömürlü, soluk çivit çiçekleri nedeniyle başka yerlerde yaygın olarak ekilen alt tropikal bir ağaç. )

( image
ile
image )

( CERCIS SILIQUASTRUM cum JACARANDA MIMOSIFOLIA )


- ERHAM[Ar. < RAHÎM] ile ERHÂM[Ar. < RAHM]

( Daha/pek merhametli. İLE Döl yatakları. | Akrabalar, hısımlar. )


- ERİG ile ERİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yağ ya da yağa benzeyen, eriyen herhangi bir şey. | Donduktan sonra eriyen herhangi bir şey. İLE Cevval, etkileyici hayvan. )


- ERİK ile AYNABAKAR

( ... İLE Büyük, yumurtamsı, kırmızımsı mavi renkli bir tür erik. )


- ERİK ile BARDAKERİĞİ

( ... İLE İri ve tatlı bir tür erik. )


- ERİK ile DOMUZ ERİĞİ


- ERİK ile MALTA ERİĞİ/YENİ DÜNYA

( PRUNUS DOMESTICA cum ERIOBOTRYA )


- ERİK ile MOGOLA ERİĞİ


- ERİK ile MÜRDÜMERİĞİ

( ... İLE Bir cins, küçük ve siyah erik. )


- ERİK ile TÜRBE


- ERİK ile/ve/||/<>/> ÜZÜM ile/ve/||/<>/> CEVİZ/KOZ

( [Yenilebilen] Dışı. İLE/VE/||/<>/> Hem dışı, hem de içi. İLE/VE/||/<>/> İçi. )

( Ekşi/tatlı. İLE/VE/||/<>/> Tatlı. İLE/VE/||/<>/> [ince zarı/kabuğu soyulmazsa] hem acı, hem de tatlı | Ne acı[ince zarı/kabuğu soyulursa], ne de tatlı. )

( Şeriat. İLE/VE/||/<>/> Tarikat. İLE/VE/||/<>/> Hakikat. )

( Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu

Yunus Emre )

( Niyâzî Mısrî'nin şerhini (de) okumanızı salık veririz. )


- ERİL

( MASCULINE )


- ERİL EĞRELTİOTU ile/yerine DİŞİL EĞRELTİOTU


- ERİL YALANCI EŞEYSEL BOZUKLUK[Ar.] ile DİŞİL YALANCI EŞEYSEL BOZUKLUK[Ar.] ile ANORMAL EŞEYSEL GELİŞİM[Ar.]

( Erillik göstergesi/örgeni baskın gelen hünsâ. İLE Dişillik göstergesi/örgeni baskın gelen hünsâ. İLE [hukukta] Erillik ya da dişillik örgenlerinden her biri kendinde bulunan fakat bu örgenlerden birinin etkinliği, hareketi ve oluşumu ötekine baskın gelmediği ya da önde olmadığı gözönünde bulundurularak durumu belirgin olmayan hünsâ. )

( HÜNSÂ-Yİ RECÛLÎ ile HÜNSÂ-Yİ NİSÂÎ ile HÜNSÂ-İ MÜŞKÎL )


- ERİL ile/ve DİŞİL

( Yaprağı daha küçük olur. Meyve vermez. İLE/VE Yaprağı erile göre daha büyük olur. Meyve verir. )


- ERİLLİK ile/ve/> İSTİKRAR


- ERİM ile ERİM

( Bir şeyin erebileceği uzaklık, menzil. İLE İyi bir şeye işaret olan durum, beşaret. )


- ERİME ile/ve/||/<>/> BUHARLAŞMA

( Katıdan sıvıya geçiş. İLE/VE/||/<>/> Sıvıdan gaz haline geçiş. )


- ERİME ile ÇÖZÜNME ile YAYILMA


- ERİME ile/ve/değil/<> DAĞILMA


- ERİME ile/ve/değil/||/<> ERGİME

( Katı/sıvı yağda. İLE Buzda. )


- ERİN ve ERİŞKİN ile/ve/||/<>/> ERGİN

( 13-15 yaş civarına gelmiş, bülûğa ermişler. VE 18-21 yaşlarını doldurmuşlar. İLE/VE/||/<>/> İhtiyârını devrede tutanlar, nelere, ne kadar HAYIR! diyeceğini ve istencini/irâdesini neye, ne kadar yönelteceklerini bilenler/uygulayanlar. )


- ERİNÇ, DİNGİNLİK = PEACE, REPOSE[İng.] = TRAQUILLITÉ[Fr.] = BERUHIGUNG[Alm.] = QUIETUS[Lat.]


- ERİNÇ/HUZUR ve/||/<> BARIŞ

( İç/içte. VE/||/<> Dış/dışta. )


- ERİNÇ/ORUNLUK/HUZUR ile/ve DİNGİNLİK

( BAYSAL: Erinç ve dinginlik içinde olan. )


- ERİNÇ ile ERİNÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Belki de. İLE Huzur, rahatlık, mutluluk. )


- ERİNMEK ile UTANMAK


- ERINNERUNG[Alm.] ile/ve/+/||/<>/> ER-INNERUNG[Alm.]

( Anımsama. İLE/VE/+/||/<>/> İçselleştirme. )


- ERÎS ile ERÎS[Fars.] ile ERİŞ[Fars.]

( Çiftçi, ekinci. İLE Zeki, uyanık, akıllı, uslu. İLE Bilek. | Endâze, arşın. )


- ERİŞKİN/LİK ile/ve YETKİN/LİK


- ERİŞTİ ile/ve SOHBETİNDE BULUNDU


- ERISTIC ile PARALOGISTIC


- ERİTEN ile ERİTİCİ ile ERİYİK

( İçinde katı bir madde eriyebilen ya da katı bir maddeyi eritebilen sıvı. İLE Eritme özelliği olan. | Bir başka maddeyi eriten, çözündüren cisim. İLE İçinde katı bir madde erimiş bulunan sıvı, mahlul. )


- ERİTROBLAST/ERYTHROBLAST ile/||/<> ERİTROSİT/ERYTHROCYTE

( Alyuvar öncüsü. İLE/||/<> Alyuvar. )


- ERITROSIT SEDİMANTASYON HIZI/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ALYUVAR ÇÖKME HIZI


- ERİTROSİT ile/||/<> ERİTROPOİETİK

( Alyuvar. İLE/||/<> Alyuvar yapımı. )


- ERK ile/ve EREK

( POWER vs./and PURPOSE )


- ERK ile ERKE


- ERK = İKTİDAR, KUDRET = POWER[İng.] = POUVOIR, PUISSANCE[Fr.] = MACHT[Alm.] = PODER[İsp.]


- ERKÂN[Ar. < RÜKN] ile ANÂSIR[çoğ. UNSUR]

( Tıpta. İLE Fizikte. )


- ERKE = KUDRET = ENERGY[İng.] = ÉNERGIE[Fr.] = ENERGIE[Alm.] = ACTUS[Lat.] = ENERGEIA[Yun.] = ENERGÍA[İsp.]


- ERKEÇ ile ERKEÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Dalga. İLE Eril keçi. )


- ERKEĞİN PC'Sİ ile KADININ PC'Sİ

( Porno Collection. İLE Period Calendar. )


- ERKEK ÇİÇEK = ZEHRE-İ MÜZEKKER = FLEUR MÂLE


- ERKEK (MİLLETİ)/KADIN (KISMI) DEĞİL Mİ, HEPSİ AYNI!(BÖYLE/ŞÖYLE) / ŞÖYLE/ŞUNU İSTER/YAPAR değil/yerine HER BİRİ AYRIDIR!

( Genellememek gerekir! Büyük yanlıştır! )


- ERKEK OLMAK değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK, SONRA ERKEK OLMAK

( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )


- ERKEK ÖRGEN, STAMEN = UZV-I TEZKÎR = ÉTAMINE


- ERKEK ÖRGENLER, STAMENLER = ÂLÂT-I TEZKÎRÎYE/A'ZÂ-İ TEZKÎR = ÉTAMINES


- ERKEK değil/yerine ERİL


- ERKEK ile/ve KADIN

( Coşkusu başta ve fakat nispeten daha güçsüz. İLE/VE Coşkusu sonradan ve de güçlü. )


- ERKEKLERİN, KADINLARA YAPTIĞI ÖVGÜ/İLTİFAT ile KADINLARIN, ERKEKLERE YAPTIĞI ÖVGÜ/İLTİFAT

( Kendine yakınlaş(tır)mak üzere. İLE Kendinden uzaklaştırmak, mesafe koymak üzere. )


- ERKEKLİKİN:
10'DA 9'U değil 10'DA 1'İ

( Kaçmak. DEĞİL 1'i, varolanı/yakınlarını/sevdiklerini/seni sevenleri korumak, onların yanında olabilmek üzere geri durabilmek/çekilebilmek. )


- ERKEN BAHAR/EVVEL BAHAR/İLKBAHAR değil/yerine/= DOĞ/İLKYAZ/KÖKLEM


- ERKEN BAROK ile BAROK


- ERKEN ...:
(")BOŞANMA(")K ile/ve/değil/||/<>/< BOŞALMAK


- ERKEN DAVRANMAK yerine DÜŞÜNMEK/FELSEFE YAPMAK


- ERKEN KALKAN YOL ALIR ile ACELE GİDEN, ECELE GİDER


- ERKEN SAMİMİYET ile/değil/yerine SAMİMİYET

( Erken samimiyet, pişmanlık doğurur. )


- ERKEN TANI/TEŞHİS ile/ve/yerine BAŞINDAN/ÖNCEDEN TANI/TEŞHİS


- ERKEN ile ERKİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ERKEN ile/ve/<>/değil/yerine ZAMANSIZ


- ERKENDEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> GENÇ YAŞTA


- ERKEN/DEN ... ile/değil/yerine ZAMANINDA/SAATİNDE ...


- ERKETE[argo]

( Dikiz. [Erketeye yatmak.] | Gözcü. )


- ERKİN KORAY ve/||/<>/> ZÜLFÜ LİVANELİ ve/||/<>/> HALUK LEVENT |
ve/||/<>/>
YAŞAR

( www.FaRkLaR.net/YASAR | www.yasaronline.net )

( )

( )

( )

( )


- ERKİNCİLİK = SERBESTİYE = LIBERALISM[İng.] = LIBÉRALISME[Fr.] = LIBERALISMUS[Alm.] = LIBERALIS[Lat.] = LIBERACIÓN[İsp.]


- Erleri DİNLE!!!


- ERMÂ'[Ar. < REMH] ile ERMÂH[Ar. < REMH]

( Çok güzel ve cilveli olan.[sevgili] İLE Vuruşlar, darbeler. | Mızraklar, süngüler.[< RUMH] )


- ERMENİCE ile/ve/değil/<> KRAPAR ERMENİCESİ

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Kilise mensuplarının ya da "Aristokrat"ların bildiği/kullandığı Ermenice. )


- ERNEK/ERNGEK ile ERNGEN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Parmak. İLE Bekâr. )


- ERNGEYÜ ile ERNGEYÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Altı parmağı olan adam. İLE Çok kısa boylu kişi.[Neredeyse iki arşın olan.] )


- EROR[İng. < ERROR] değil/yerine/= HATA


- EROS ve/||/<> LİBİDO
ile/ve/||/<>/<
TANATOS ve/||/<> DESTRUDO

( Eşeysel ve varoluş yönünde dürtü ve güdü. İLE/VE/||/<>/< Varoluşsal dürtü ve güdü. )

( SIGMUND FREUD ile/ve/||/<>/< EDOARDO WEISS )


- EROS ile ERIS

( Aşk. İLE Kavga. )


- EROS ile/ve HİMEROS

( Aşk. İLE/ve Arzu. )


- SEVGİDE:
[Yun.] EROS ile/ve/||/<>/> PHILOS ile/ve/||/<>/> STORGE ile/ve/||/<>/> LUGUS ile/ve/||/<>/> MANIA ile/ve/||/<>/> PRAGMA ile/ve/||/<>/> PHILAUTIA ile/ve/||/<>/> AGAPE

( Eşeysellikteki sevgi. İLE/VE/||/<>/> Etkileyici sevgi, dostluk sevgisi. İLE/VE/||/<>/> Aile/akraba sevgisi. İLE/VE/||/<>/> Oyun sevgisi. İLE/VE/||/<>/> Takıntılı sevgi. İLE/VE/||/<>/> Kalıcı sevgi. İLE/VE/||/<>/> ["]Benlik["] sevgisi. İLE/VE/||/<>/> Tanrısal/Aşkın sevgi. )


- EROS ile TANATOS


- EROTIC vs. PORNOGRAPHIC


- EROTİK ile/ve PORNOGRAFİK

( İnsan gövdesinin, sevişmenin, düzüşmenin belirli bir sınır/konu çerçevesinde, çıplaklığını, eşeysel uyarıcılığını yansıtması/taşıması. İLE Sevişme ve düzüşmenin, eşeysel örgenlerin tüm çıplaklığı, yoğunluğu ve yakın çekimiyle sunulması. )

( Zevkli. İLE/VE Heyecanlandırıcı. )


- EROZİV/EROSIVE[İng.] değil/yerine/= AŞINDIRICI


- EROZYON["EREZYON" değil!]//EROSION[İng.]/EROSİYON[Fr.]/İTİKAL[Ar.] değil/yerine/= AŞINMA


- EROZYON ile KISIRLAŞMA


- ERRATUM[İng.] değil/yerine/= DÜZELTİ (YAZI)


- ERROR vs. FALLACY vs. MISTAKE(BY)


- ERŞ-MUKADDER[Ar.] ile ERŞ-İ GAYR-İ MUKADDER[Ar.]

( Ölüme neden olmayarak kesilen ya da kullanılamaz duruma getirilen örgenlere özgü, miktarı belirli olan diyet. İLE Ölüme neden olmayan ve miktarı belirli olmayan örgenler için bilirkişinin takdir ve tayinine bırakılan diyet. )

( ERŞ[Ar. çoğ. URÛŞ]: Sakatlanan bir örgen için neden olan kişiden alınan şerî diyet, kan pahası. | Satılık malın, kusuru dolayısıyla değerinden indirilen para. )


- ERŞ[Ar. çoğ. URÛŞ] ile ERS[Ar.]

( Sakatlanan bir örgen için kesenden alınan diyet, kan pahası. | Satılık malın kusuru dolayısıyla değerinden indirilen para. İLE Gözyaşı. )


- ERS[Fars.] ile ERZ/ERZİŞ[Fars.] ile ERZ/ERÜZ[Ar.][Fars.]

( Gözyaşı. İLE Değer, kıymet, kadir ve îtibar. İLE Pirinç.[hubûbat] )


- ERSÜ[Oğuz] ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Süfli, ahlâksız kişi. İLE ... )


- ERTE ile SABAH
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sabahın körü. )


- ERTELEME ile/ve/||/<>/< ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK


- ERTELEME ile BASKILAMA ile PLÂNLAMA ile İZLEM/STRATEJİ

( TO POSTPONE/DEFER vs. TO OPPRESS vs. PLANNING vs. STRATEGY )


- ERTELEME ile/ve GECİKTİRME

( TE'HÎR[< AHAR] )


- ERTELEME değil/yerine/>< ONUR


- ERTELEME ile/ve/değil ÖTELEME

( [not] TO POSTPONE/DEFER/DELAY vs./and/but TO GET FURTHER/BEYOND )


- ERTİK ile YOL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İşlek yol. İLE ... )


- ERÜK ile ERÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Şeftali, kayısı, erik gibi meyveler. İLE Duvar ya da duvara benzer şeylerin üzerindeki gedik ya da çatlak. )


- ERVA'[Ar.] ile ERVÂH[Ar. < RÛH]

( Çok güzel genç. | Son derece cesur ve yiğit. İLE Canlar, yaşamın cevher"ler"i. )


- ERZE

( Çam ağacı. )


- ERZE[Ar.] ile ERZE[Ar.]

( Çam ağacı. İLE Samanlı sıva çamuru. | Çamdan çıkarılan zift. | Eski yönteme göre yeryüzünün bölündüğü yedi iklim.[yedi parçadan birinci iklim, ekvatora yakın olan bölge.] | Çam. )


- EŞ ANLAMLI ile EŞ KÖK ANLAMLI

( SYNONYM ile PARONYM )

( MÜTERADİF[< RİDF]: Birbirine bağlı olan, birbirinin ardı sıra giden. | Yazılışı ayrı, anlamı bir olan sözcük. İLE ... )


- EŞ ANLAMLI ile/ve/değil YAKIN ANLAMLI


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve ÇİFT ANLAMLI/LIK


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve ÇOK ANLAMLI/LIK


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve EŞ ZAMANLI/LIK

( SYNONYM vs./and SYNCHRONIZE )


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve/değil YAYGIN ANLAMLI/LIK


- EŞ-DOST(LA GÖRÜŞMEK)


- EŞ GÖNDERİM ile EŞ GÖNDERİMSEL

( CO-REFERENCE vs. CO-REFERENTIAL )


- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ

( Tümüyle övgüye değer, yüce biri ile karşılaştığınız zaman, sevginiz ve hayranlığınız, doğru davranma dürtüsü sağlar. )

( İş ve özel ilişkilerde, âdil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )

( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )

( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )

( SPOUSE vs. BUSINESS
When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )


- EŞ ÖZDEŞİM ile TAMAMLAYICI ÖZDEŞİM


- ES-SURET'UL-HÂSILA ile HUSÛL'ÜS-SURET

( Bilgi(sonuç). İLE Bilme(süreç). )


- ES VERMEK ile/değil/yerine VİRGÜL KOYMAK


- EŞ ile/ve ÇİFT

( BA'L )

( SPOUSE vs./and COUPLE )


- ES değil/yerine/= DURAKLAMA


- EŞ ile/ve/<> EHİL

( İyi eş, ötekini, "çantada keklik" görmez. Başkalarıyla birlikteyken, kendine özenen ama eşiyle baş başayken yeterince özenmeyen eş, "ötekini çantada keklik" "görmeye" başlamış demektir. Ötekine karşı (bakımına, görünüşüne, duruşuna) özen göstermemek, ötekini etkilemeye ve ara sıra -yani sık sık- yeniden elde etmeye çalışmamak, ilişkinin zeminini dinamitlemekle birdir. İlişki, sürekli yenilik ve tazelikle beslenmesi gereken canlı bir varlıktır. Onu, kendi haline ya da ötekinin insafına bırakmak, güçsüz düşüp ölmesini seyretmekle birdir.

İyi eş, ilişkisini, yaşamın öteki parçalarından önde tutar. Herkesin işi, gücü, kariyeri, evi, anası, babası, tamir edilecek eşyası, ödenecek faturası var. Bunlar, kimseyi ayrıcalıklı kılmaz. Hayat memat konularını, ilişkisine dayanarak ya da sürekli sırasını kaydırarak halletmeye çalışan eş, ilişkiyi öldürür. İyi eş, yaşam konularından, ilişkisini beslemeye çalışan ve ilişkisinden güç alan eştir.

İyi eş, ötekinin gereksinimlerini anlamaya ve karşılamaya isteklidir. Kediler, çiçekler ve çocuklar gereksinimlerini önceden ifade edemezler. İfade edebildiklerinde, iş işten çoktan geçmiş olur. Bu yüzden, varolanların gereksinimleri, önceden sezilmeli ve zamanında ilgilenilmelidir. Yoksa ölürler. İyi eş; ilgi, özen, şefkat gereksinimlerini önceden sezmeye istekli ve bunların söylenmesine gerek bırakmadan karşılamaya hevesli eştir.

İyi eş, ne zaman hareket etmek, ne zaman durmak gerektiğini bilir. Bazen yaşamda ve ilişkide, bize bırakılsa asla öyle yapmayacağımız işleri yapmakla, bazen de bizim için yapılmasında hiç de sakınca olmayan ama deneyim kabımızda olmayan durumlarla karşı karşıya kalırız. Esneklik gösterip yeni koşullara uyum sağlamayla, olduğu gibi durup etrafı kendine göre şekillendirme arasındaki çizgiyi koruyabilen eş, iyi eştir.

İyi eş, kendine değer verir. Yokluk üzerinden aşk, kendi eksiğini, ötekinin "tamlığından", tamamlamaya çalışmak demektir. Varlık üzerinden aşk ise "olmuş" bir benliği, ötekiyle birlikte daha da zenginleştirmektir. Kendilik değerini, öteki üzerinden tamamlamaya çalışan eş, bunun sonucunda, hayal kırıklığına uğrayacaktır. İlişkideki kişilerin birbirini geliştirip büyütmesi ne kadar zenginleştiriciyse, birinin, öteki üzerinden tamamlanması o kadar fakirleştiricidir. Yokluk üzerinden âşık olandan, iyi eş çıkmaz.

İyi eş, zihnindeki bir ideali değil, olduğu haliyle ötekini sever. Kusursuz âşık arayan, aşksız kalacaktır. Bir süre idare etse bile her türlü idealleştirme, günün birinde hayal kırıklığı olarak dönecektir. Gerçek kişi, kusurlu, mantıksız ve fevri olabilir. Aklıyla değil, duygularıyla karar verebilir. İnatçıdır ve sözünden dönmeyi beceremeyecek kadar boş gururludur. Tıpkı, sizin ve benim gibi.

İyi eş, değiştiremeyeceği şeyleri sevmeyi (ya da vazgeçmeyi) bilir. Pek çok öğretiye göre en büyük bilgelik, kişinin neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğini bilmesidir. Eğer eşinizin boyundan, bazı huyundan, bazı alışkanlıklarından pek de memnun değilseniz, ya bunlarla beraber olmayı öğreneceksiniz ya da bu ilişkiyi sürdürmeyeceksiniz. Buradaki öğrenme, kesinlikle tahammül etmeyle karıştırılmamalı. Tahammül, er ya da geç patlayacak bir bombadır. Eğer farklı bir şeyi sevebilme beceriniz varsa, bu becerinizden bu "değişmeyecek" özellikleri sevmeyi öğrenmekte yararların. Yok eğer bunlara tahammül etmekte olduğunuzu hissederseniz, derhal yolunuzu değiştirin. Ne dikene dokunun, ne de gülü incitin.

İyi eş, ötekine açıktır. Nasıl ki, öteki, "ideal" değil "gerçek" bir insansa, ilişkideki kişi olarak biz de ideal değiliz. Hedef bu olabilir. Çıtayı düşürmek gerekmez. Ama çıtanın bulunduğu yerle olduğumuz yer arasındaki mesafeyi iyi belirlemek ve bunu açıkça ortaya koymak, ilişkinin sürmesi için olmazsa olmaz koşuldur. Yoksa, yaşamımız "-mış gibi" oyunuyla geçer. Bu da çok enerji ve çok tahammül gerektirir. Yani er ya da geç patlar. Açıklık, pek çok stres kaynağının ve iletişim kopukluğunun kökünü kurutan, sağlam bir ilâçtır.

İyi eş, zamanı iyi geçirmek için uğraşır ve kötü zamanlara birlikte direnmeyi bilir. İyi eş, iyi zaman geçirmek ve zamanı iyi geçirmek için fırsatların, ayağına gelmesini beklemez. Fırsat yaratır. Kötü zamanlar ise, iyi eş için, birlikte öğrenme, büyüme ve güçlenme zamanlarıdır. Dahası, yaşamı ve birbirini daha iyi tanıma ve yakınlaşma fırsatlarıdır.

İyi eş, ötekinin, kendine nasıl davranmasını istiyorsa, ona, öyle davranır. Almanın, vermekten çok daha kolay olduğu bir dünyada, ötekine denk ve eşit davranmak, gerçekten ciddi çaba ister. Ama ötekinin yerine kendini koyabilmek, empati yapabilmek, önden sezebilmek; bunları isteyebilmenin, bunları elde edebilmenin -koşulu değil ama- karşılığı. İyi eş, koşul sürmeyen ama karşılığın ne olduğunu bilen eştir. )


- ES ile ESGÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yırtıcı hayvanların avı olan hayvan. İLE Harman savurma işinde kullanılan sepet. )


- EŞ ile/||/<> EŞHÂS

( Onun. İLE/||/<> Şahıslar. )


- EŞ ile/ve/||/<> EŞİT


- EŞ ile EŞLİG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Arkadaş, yoldaş. İLE Samimi tavırları olan kişi. )


- EŞ ile/ve/>/değil KARDEŞ

( Bazı çiftlerin uzun süreli ilişkileri, zamanla daha da yakınlaşarak ve birbiriyle benzeşerek, eş durumundan kardeş durumuna doğru yönelebilmektedir. )


- EŞ ile/ve ORTAK

( Allah'a şirk, eşe şerîk koşulmaz. )

( ZEVC/E ile/ve ŞERÎK[çoğ. ŞÜREKÂ] )

( SPOUSE vs./and PARTNER )


- ESÂBİ'[Ar. < ISBI] ile ESÂBÎ'[Ar. < ÜSBÛ] ile ES'ABÎ[Ar.]

( Parmaklar. İLE Haftalar. İLE Gayet güzel ve beyaz göz. )


- EŞADLI = HOMONYM[İng., Alm.] = HOMONYMIE[Fr.] = HOMONYMIA[Yun.]


- ESÂKIF[Ar. < ÜSKUF] ile ESÂKİF[Ar. < ESKEF]

( Piskoposlar, metropolitler. İLE Eskiciler, kunduracılar, köşkerler. )


- ESÂME ile/||/<> ESÂMİLER ile/||/<> PURUZ

( Yeniçerililer'in kayıtlı olduğu kütük defter. İLE/||/<> Ana kütük defterine adı ve ücreti yazılmış yeniçeriler ve öteki görevlilere verilen ad. İLE/||/<> Rumeli'de tutulan tevzî defterlerine verilen ad. )


- ESÂMİ ile/||/<> MEZKÛR ile/||/<> MUTEBER

( Adlar. İLE/||/<> Zikredilen, sözü edilen. İLE/||/<> İtibar edilen, kabul gören. )


- ESANSİYEL/ESSENTIAL[İng.] değil/yerine/= TEMEL | NEDENİ BİLİNMEYEN


- EŞANTİYON/PROMOTIONAL MATERIAL[İng.] değil/yerine/= TANITMALIK


- EŞANTİYON değil/yerine/= ÖRNEKLİK


- ES'ÂR[Ar. < SI'R] ile ES'ÂR[Ar. < SU'R]

( Satılan şeylerin bilinen fiyatları, narhlar. İLE Yiyecek-içecek artığı. )


- EŞ'ÂR[Ar. < Şİ'R] ile EŞ'AR[Ar. < ŞAİR]

( Ölçülü/vezinli ve uyaklı/kâfiyeli sözler. | Kıllar.[< ŞA'R] İLE En/daha güzel şiir okuyan. )


- ESÂRET değil/yerine CESÂRET

( Cesâret yoksa esâret vardır/oluşur. )

( [not] CAPTIVITY but COURAGE
COURAGE instead of CAPTIVITY )


- ESÂRET[Ar.]/YÛG[Fars.] değil/yerine/= TUTSAKLIK/BOYUNDURUK(/YÜK)


- ESARETİN BEDELİ(SHAWSHANK REDEMPTION) FİLMİ ile ÖTEKİLER


- KELEBEK(PAPILLON)[1973] ve/<>/> ESARETİN BEDELİ(SHAWSHANK REDEMPTION) ve/<>/> OZ ve/<>/> PRISON BREAK ve/<>/> KELEBEK(PAPILLON)[2018]


- ESARETİN BEDELİ(SHAWSHANK REDEMPTION) ile/ve/||/<>/> LA CASA DE PAPEL

( ile/ve/||/<>/> )

( TUTUKEVİ(HAPİSHANE)

ESARETİN BEDELİ (SHAWSHANK REDEMPTION) (1994)

THE OZ (dizi)

PRISON BREAK (dizi)

PAPILLON (1973)

ESCAPE FROM PRETORIA (2020)

TUTUKLULAR (PRISONERS) (2013)

SON KALE (THE LAST CASTLE) (2001)

ALCATRAZ

ZİNDAN ADASI (SHUTTER ISLAND) (2010)

SUÇ ÇIKMAZI (FELON) (2008)

UN PROPHÈTE (2009)

CELDA 211 (2009)

HUNGER (2008)

PRZESLUCHANIE (1989)

BIRDMAN OF ALCATRAZ (1962)

IN THE NAME OF THE FATHER (1993)

LE TROU (1960)

LA CASA DE PAPALLE (dizi) (2017-2020)



BİR TÜR/BÖLÜM TUTUKLULUK/TUTSAKLIK

YEŞİL YOL (GREEN MILE) (1999)

YEDİ (SEVEN) (1995)

12 YILLIK TUTSAKLIK (12 YEARS A SLAVE) (2013)

TİBET'TE YEDİ YIL (SEVEN YEARS IN TIBET) (1997)

YENİ YAŞAM (CAST AWAY) (2000)

TRUMAN SHOW (1998)

HÜCRE NO:7 MUCİZESİ (MIRACLE IN CELL NO:7) (2013)

KÜP (CUBE) I, II, III (1997, 2002, 2004)

DENEY (THE EXPERIMENT) (2010)

OYUN (THE GAME) (1997)

BUGÜN, DÜNDÜ (GROUNDHOG DAY) (1993) :)

SOFİ'NİN SEÇİMİ (SOPHIE'S CHOICE) (1982)

ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK (THE BOY IN THE STRIPED PAJAMAS) (2008)

SCHINDLER'İN DİZİNİ (SCHINDLER'S LIST)(1993)

PİYANİST (2002)

THELMA VE LOUISE (1991)

GİZLİ SAYILAR (HIDDEN FIGURES) (2016)

BİRKAÇ İYİ ADAM (A FEW GOOD MEN) (1992)

TERMINAL (2004)

BİZ MELEK DEĞİLİZ (WE ARE NOT ANGELS) (1989)

ÇAŞIT OYUNU (SPY GAME) (2001)

SÜREKLİ GENÇ (FOREVER YOUNG) (1992)

KIRILMA NOKTASI (POINT BREAK) (1991)

TANGO VE CASH (1989)

DÖVÜŞ KULÜBÜ (FIGHT CLUB) (1999)

127 SAAT (127 HOURS) (2010)

GELECEĞE DÖNÜŞ (BACK TO THE FUTURE) I, II, III (1985)

YAŞLI DELİKANLI (OLDBOY) (2003)

JUMANJİ (1995) )


- ESARETİN BEDELİ(SHAWSHANK REDEMPTION) ile/ve/||/<>/< RASHOMON

( "Rashomon Etkisi"nin, felsefe, bilim, sanat, sinema, psikoloji, tüze(hukuk), adlî tıp ve psikoloji alanlarındaki karşılıklarını daha kapsamlı değerlendirebilmek için Rashomon filmini izleyebilir ve sevgili Sevil Atasoy hocamızın sunumunu dinlemek için burayı tıklayınız... )

( )

( )


- ESAS değil/yerine/= DOĞRU/GERÇEK


- ESAS ile ESANS[İng. < ESSENCE]


- ESÂS[Ar.] ile ESÂS[Ar. çoğ. ESÂSÂT]

( Döşeme, minder gibi ev eşyası. İLE Asıl, temel, dip, kök. | Doğruluk, gerçek. )


- ESAS ile/ve/||/<> İRÂDE ile/ve/||/<> SONUÇ"

( Usûl/yöntem, esastan önce gelir/gelmelidir. İLE/VE/||/<> İhtiyâr[< Hayır!][yapmama bilgisi/isteği], irâdeden[yapma bilgisi/isteği] önce gelir/gelmelidir. İLE/VE/||/<> Süreç, sonuçtan önce gelir/gelmelidir. )


- ESAS ile ÖNCELİKLİ

( BASE vs. PRIMARY )


- ESAS değil/yerine/= ÖZÜL


- ESAS ile TAMAMLAYICI

( BASE vs. COMPLEMENTARY )


- ESAS ile/ve/< USÛL/YÖNTEM

( Temel, öz. İLE/VE/||/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )

( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )

( Anayasa ve bazı/çoğu önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınır. )

( Kızgın tencere, bir kulpundan tutulmaz. )

( [öncelik ve simge/benzetme olarak]
Dere. İLE/VE/||/< Okyanus.
"Okyanus". İLE/VE/||/< "Dere".

[örnek ve deyim olarak]
Okyanus[u geçmek]. İLE/VE/||/FAKAT/NE YAZIK Kİ Dere[de boğulmak][usûlün öncelikli tutulması ve/ya da bulunmaması durumunda]. )

( BASE vs./and/||/< METHOD )


- ESAS/ASIL ile/ve/||/<> DAYANAK


- ESASEN değil/yerine/= GERÇEKTE


- ESASINDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ESNASINDA


- ESBÂB ile/||/<> ERBÂB

( Sebepler. İLE/||/<> Sahipler, malikler. )


- EŞBACAKLILAR

( Denizlerde, karalarda ve tatlı sularda, başka hayvanların asalağı, asalakların arakonakçısı ya da özgür olarak yaşayan kabuklular takımı. )


- EŞBÂH[Ar. < ŞEBÂH] ile EŞBÂH[Ar. < ŞİBH/ŞEBÎH]

( Kişiler, nesneler, gövdeler. | Büyük kapılar. | Uzaktan görünen şeyler, hayaller, karaltılar. İLE Nazîrler, misiller, benzeyenler, eşler. | İbn-i Nüceym ile İbn-i Vekîl'in "Furû"a, Süyûtî'nin "nahv"e ait ünlü eserleri.[el-eşbâh ve-n-nezâir] )


- EŞCA'[Ar. < ŞECÎ] ile EŞCÂR[Ar. < ŞECER]

( Daha şecâatli, en cesur ve yiğit. İLE Ağaçlar. )


- EŞCÂR ile/||/<> EŞCÂR-I MÜSMİRE ile/||/<> EŞCÂR-I GAYR-İ MÜSMİRE

( Ağaçla. İLE/||/<> Meyveli Ağaçlar. İLE/||/<> Meyvesiz ağaçlar. )


- EŞDEĞERLİ ile EŞDEĞERLİLİK ile EŞDEĞERLİLİK İLKESİ

( ... İLE ... İLE Sabit ivmelenen bir düzen(sistem) ile sabit genel çekim alanı, birbirinden ayırt edilemez. )


- EŞDEĞERLİ = MUADİL = EQUIVALENT[İng.] = ÉQUIVALENT[Fr.] = ÄQUÏVALENT[Alm.] = AEQUIVALENS[Lat.] = EQUIVALENTE[İsp.]


- EŞDEĞERLİLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK


- EŞDEĞERLİLİK = MUADELET = EQUIVALENCY[İng.] = ÉQUIVALENCE[Fr.] = AEQUIVALENZ[Alm.]


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞE ve/<> NEŞE


- ESEDÎ ile/||/<> EŞREFÎ ile/||/<> FLORİ ile/||/<> MECİDİYE ile/||/<> LARİN ile/||/<> SULTANÎ ile/||/<> DUKA ALTINI ile/||/<> MANGIR ile/||/<> GANİMET

( Üzerinde aslan görseli bulunan Osmanlı parası. İLE/||/<> XVI. yy.dan sonra çıkartılan para. İLE/||/<> Osmanlı devletinde de kullanılmış Floransa parası. : İLE/||/<> 1840 yılında basılmış 20 kuruş değerinde gümüş sikke. İLE/||/<> Basra'da kullanılan bir gümüş para. İLE/||/<> Mısır Trablus ve Cezayir darphanelerinde basılan Osmanlı altını. İLE/||/<> Venedik altını. İLE/||/<> Bakırdan yapılmış iki buçuk para değerinde sikke. İLE/||/<> Savaşta düşmandan ele geçirilen mal. )


- ESEF[Ar.] ile GAMM[Ar.] ile HASRET[Ar.]


- ESEFOĞLU SANATSAL ÜRÜNLERİ


- EŞEK ARISI ile AFRİKALILAŞTIRILMIŞ ARI

( WASP vs. HAD AFRICAN BEE )

( VESPA cum ... )


- EŞEK ARISI ile AMAZON EŞEK ARISI

( ... vs. CLISTOPYGA CRASSICAUDATA )


- EŞEK ARISI ile BÜYÜK/DEV EŞEK ARISI (YAK KATİLİ)

( ... İLE Çok büyüklerdir ve iğneleri 2.5 cm. uzunluğundadır. )

( ... İLE Yılda elliden fazla kişinin ölümüne neden olurlar. )

( ... İLE Japonya'da yaşarlar. )

( VESPIT vs. (GIANT) HORNET )

( VESPA CRABRO cum VESPA MANDARINA )


- EŞEK ARISI ile ÇÖMLEKÇİ ARISI

( WASP vs. POTTER WASP )


- EŞEK ARISI ile YER EŞEK ARISI (AĞUSTOSBÖCEĞİ KATİLİ)


- EŞEK BAŞI (DEĞİLIM/Z) ile/ve/değil/yerine/||/<> BOSTAN KORKULUĞU (DEĞİLIM/Z)


- ... EŞEK DEĞİLSİN YA ... ile/yerine İSTER İSTEMEZ


- EŞEK HAZZI ile SANATÇI HAZZI

( DONKEY PLEASURE vs. PLEASURE OF ARTIST )


- EŞEK/EŞGEK/EŞYEK[dvnlgttrk] ile AHDERİY/YAHMÛR[Ar.]/GÛR[Fars.]

( ... İLE Yaban eşeği. [ÂNE: Dişil ve yabanî eşek. | Yabanî eşek sürüsü.] [BEYDÂNE: Yabani dişil eşek.] )


- EŞEK ile ASYA YABAN EŞEĞİ

( ... İLE Moğolistan'da. )


- EŞEK ve/<> DEVE

( İkisi de birbirini takip eder/miş. :) )


- EŞEK[Ar.] ile EŞEKK[Ar.]

( Hayvan. İLE Çok şek sahibi, fazla ikircikli, tereddüd eden. [SEPTİK] )


- EŞEK ile/değil/yerine/>< EŞİK

( Eşiğe yatmayan, eşektir. )


- EŞEK ile HİMÂR

( ... İLE Eril eşek. )


- EŞEK ile KARAKAÇAN

( ... İLE Atgillerden, uzun kulaklı hayvan. | Odun kesme, duvar örme, sıva yapma vb. işlerde kullanılan üç ya da dört ayaklı sehpa. )

( ... cum EQUUS ASINUS )


- EŞEK ile YABANEŞEĞİ

( ... İLE Atgillerden, Hazar Denizi dolaylarında yaşayan, eşeğe çok benzeyen yaban hayvanı. )

( ... cum EQUUS ONAGER )


- EŞEKKULAĞI değil/yerine KARAKAFES


- EŞEKOTU değil/yerine EVLİYAOTU


- EŞELEMEK ile DEŞMEK

( TO SCRATCH vs. TO DIG UP )


- EŞELEMEK ile KAZMAK/KAZIMAK


- ESEME/ESTEM/MANTIK ile/ve/<> ALGI DÜZENEĞİ(/"DÜŞÜNCE KALIBI")(/PARADİGMA)


- ESEME/MANTIK ile/ve/<> ANLAMA YÖNTEMİ

( LOGIC vs./and/<> METHOD OF MEANING )


- ESEME/MANTIK ile/ve/> ÇIKARIM

( LOGIC vs./and/> INFERENCE )


- ESEME = MANTIK = LOGIC[İng.] = LOGIQUE[Fr.] = LOGIK[Alm.] = LOGIKE[Yun.] = LÓGICA[İsp.]


- ESEMES değil SEMESE/SMS


- ESEN ile ESEN[Fars.]

( Sağlık/lı. İLE Kolay. )


- ESENTEPE ile ESENTEPE

( Mecidiyeköy - Zincirlikuyu arasında bir semt. İLE Silâhtar - Yıldız Tabya arasında bir semt. )


- ESER ADI ve MÜELLİF ADI ve VAKIF MÜHRÜ


- ESER ÖĞELER(ELEMENTLER) ile/ve ULTRA ESER ÖĞELER(ELEMENTLER)

( Gövdenin günlük gereksiniminin 100 miligramdan az olduğu elementler. İLE/VE Eser elementlerin binde biri kadar yani günde 100 mikrogram gerekli olan elementler. )

( Kritik önemi olan [esansiyel] elementler [Canlılığın devamı için mutlaka alınması gereken olmazsa olmaz elementlerdir.]: Magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, molibden, krom, selenyum, kobalt, flor, iyot, boron, nikel, vanadyum ve silikon. )


- ESER[Ar.] ile ESER[Ar. çoğ. ÂSÂR]

( Serçe kuşu. İLE Nişan, iz, alâmet. | Te'lif. | Basılmış kitap. | Hadîs-i şerîf. | Tarih, vakayi kitabı. | Bir kimsenin meydana getirdiği şey. | Te'sir. )


- ESER ile/ve İŞÂRET


- ESER ile/ve/<>/=/|| ÖĞRENCİ


- ESER ile/ve/<>/|| ŞAH-ESER


- ESER değil/yerine/= YAPIT; İZ


- EŞEŞEYSEL/LİK ile/değil HEMEŞEYSEL/LİK

( Eşeysel işlevler, beyin ve eşeşeysellik - Sinan Canan )

( [not] HOMOSEXUALITY vs./but BISEXUALITY )


- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA

( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım deneyimi. )

( ŞEKKÂZ: İlişki sırasında girişten/duhûlden önce boşalan kişi. )

( SEXUAL EJACULATION vs./and EXCITABLE EJACULATION )


- EŞEYSEL ENGELLENME ile/ve/değil VAROLUŞSAL ENGELLENME


- KARIN/EŞEYSEL ÖRGEN/LER:
ARKA/DA ile/ve/değil/||/<> ÖN/DE

( Dört ayak üstündeyken/üstündeyse. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İki ayak üstündeyken/üstündeyse. )

( Hayvanda ve insan gövdesinde. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İnsan gövdesinde. )


- EŞEYSEL USANDIRI/TÂCİZ ile BEZDİRİ/YILDIRMA/MOBBING


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARILMAK

( ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KOÇA )


- EŞEYSELLİK/SEKS:
"GÜÇ KAYBETMEK" ile/değil/yerine DENGELENMEK/UYUMLANMAK/FABRİKA AYARLARINA GERİ DÖN(DÜR)MEK


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/değil SEVGİNİN (ÇEŞİTLİ) (FİZİKSEL) DIŞAVURUMLARI


- EŞEYSELLİK SORUNU / EŞEYSELLİK UYUMU


- EŞEYSELLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARKADAŞLIK/DOSTLUK

( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )

(

ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK

Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkarıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.

Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha duyarlılaşıyor. En küçük davranışa bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor. Tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan sıkılmış oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.

Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor. Hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.



DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, birine âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....

Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık...tık...tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam, birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?

Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam kararlı ve ısrarlı:

- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- İşim gücüm var, git başımdan!

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:

- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.

- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım!" demiş.

- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- Kırlangıçların ömrü altı aydır...

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez. )

( [not] SEXUALITY vs./and/but/||/<>/< FRIENDSHIP
FRIENDSHIP instead of SEXUALITY )


- EŞEYSELLİK ile EŞEYSEL BİRLEŞME/BİRLİKTELİK


- EŞEYSELLİK/SEKS ve/> (İLK) TÖREN/ŞÖLEN


- EŞEYSELLİK = SEXOLOGY[İng.]


- EŞEYSELLİK/"SEKS YAPMAK" ile/ve/değil/yerine EŞEYSELLİĞİN HAKKINI TESLİM ETMEK


- ESFÂ[Ar.] ile ESFÂR[Ar. < SEFER] ile ESFÂR[Ar. < SİFR]

( En saf/temiz. İLE Yolculuklar, yola gidişler. | Düşmana karşı gidişler. İLE Büyük kitaplar, ciltler. )


- EŞFAK[Ar. < ŞEFÎK] ile EŞFÂK[Ar. < ŞAFAK]

( Daha şefkatli, çok merhametli. İLE Şefkatler, merhametler, acımalar. )


- ESFEL-İ SÂFİLÎN

( EN ALT MERTEBE, CEHENNEM )


- EŞGAL[Ar. < ŞUGL] ile EŞGAL[Ar. < MEŞGUL] ile EŞKÂL[Ar. < ŞEKL]

( İşler. İLE Çok işi olan. İLE Şekiller, biçimler, sûretler, tarzlar. )


- GAL ile EŞL


- EŞGEÇERLİ = MUADİL = EQUIPOLLENT[İng.] = ÉQUIPOLLENT[Fr.] = ÄQUIPOLLENT[Alm.] = AEQUIPOLLENS[Lat.]


- EŞGÜDÜM(KOORDİNASYON) ile/değil EŞZAMANLI/LIK(SENKRON/İZASYON)

( [not] COORDINATION vs./but SYNCHRONIZATION )


- ESHÂ'[Ar.] ile ESHÂ'[Ar. < SAHÎ]

( Rengârenk, türlü türlü. İLE Daha cömert, eli açık, sahî. )


- EŞHÂ[Ar. < ŞEHÎ] ile EŞHÂR[Fars.]

( En çok sevilen, sevilerek/istekle yenilen şey. İLE Kalye taşı denilen radyom hamızı. | Nişadır. )


- ESHÂB[< SÂHİB, SAHB]

( SAHİPLER, DOSTLAR, HALK, MÂLİK VE MUTASARRIF OLANLAR | PEYGAMBERİMİZİ GÖRMEK VE SOHBETİNE ERMEK ŞEREFİNİ KAZANMIŞ KİMSELER )


- ESHÂB-I YEMİN ile MEYMENE


- EŞHEB

( KIR AT | SOĞUK (GÜN) | GÜÇ İŞ | ARSLAN )


- EŞHEL[Ar.] ile EŞHER[Ar. < ŞEHÎR]

( Koyun gözlü, elâ gözlü adam, kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ.[dişili/müennes ŞEHLÂ] İLE En/pek ünlü, çok iyi tanınmış. )


- EŞHÜR-ÜL-HURUM

( İSLÂM'DAN ÖNCE, HARBİN VE ÖLÜMÜN HARAM KABUL EDİLDİĞİ ARABÎ AYLARINDAN "ZİLKA'DE, ZİLHİCCE, MUHARREM VE RECEB" AYLARI )


- EŞİ-BENZERİ (BULUNMAMAK/OLMAMAK)


- EŞİ-MENENDİ/MÂNENDİ (BULUNMAMA/OLMAMA)


- EŞİÇ ile ...
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tencere, güğüm. İLE ... )


- EŞİĞE YATMAK ve/||/<>/>/< YOKLUĞA TALİP OLMAK


- EŞİĞİNİ YÜKSELTMEK ile/yerine KENDİNİ GELİŞTİRMEK


- EŞİK


- EŞİK ÜSTÜ ile EŞİK ALTI


- EŞİK ile/ve/||/<> ARALIK


- EŞİK ile/ve/||/<> AYRIT

( ... İLE/VE/||/<> İki düzlemin arakesiti. )


- EŞİK ile/ve/||/<> BEŞİK


- EŞİK ile/ve/||/<> BEŞİK


- EŞİK ile/ve GÖZERİMİ/UFUK

( THRESHOLD, EDGE vs./and HORIZON )


- EŞİK ile KATMAN


- EŞİK ile/ve/||/<> KIRILMA NOKTASI


- EŞİK ile KIYI


- EŞİK ile/ve/||/<> KURUCU UNSUR


- EŞİKALTI ALGI ile/ve KOLAYLAŞTIRMA(PRIMING)


- ESİK/ISSIK(ISLIK)[180 km./boy - 70 km./en]


- Eşikte kalabilmek için DİNLE!!!


- Eşikte kalabilmek için SUS!!!


- ESÎL[Ar.] ile ESÎL[Ar.]

( Uzun, dolgun ve parlak yüz. | Doğru şey. İLE Şerefli ve otoriter kişi. )


- ESİN ve/||/<>/> BESİN


- ESÎNE[Ar.] ile ESİNNE[Ar. < SİNÂN]

( Kirişin bir katı. | Yalın kat tasma. İLE Kılıçlar. | Süngüler. | Bileği taşları. )


- Eşini/sevgilini iyi DİNLE!!!


- ESİNLENME ile/ve/değil/||/<>/< ÇAĞRIŞIM


- ESİNLENME ile/ve/||/<> ÖYKÜNME


- ESİP GÜRLEMEK


- ESİR DÜŞMEK değil TESLİM OLMAMAK


- ESİR ile ESİR

( Tutsak. | Köle. | [mecaz] Bir düşünceye ya da bir kişiye, körü körüne bağlı olan kişi. İLE Atomlar arasındaki boşluğu ve evrenin tamamını doldurduğu varsayılan, ağırlığı olmayan, ısı ve ışığı ileten töz. | Hava. )


- ESÎR[Ar. < Yun.] ile ESÎR[Ar. çoğ. ÜSERÂ]

( Evreni dolduran ve tüm cisimlere işleyen, fizikçilere ışık, harâret ve elektrik gibi şeylere aktarım aracılığı hizmeti gördüğü varsayılan, tartısız, esnek ve akıcı hafif bir cisim. İLE Savaşta düşman eline düşen kimse, tutsak. | Kul, köle. | Düşkün, vurgun. )


- ESİR ile/ve/>< HEYULA/MEZC

( [Oluş-bozuluşa ...] Uğramayan. İLE/VE/>< Uğrayan.[ilk nesne][bir şeyin, her şey olabilme olanağı] )


- ESİR ile KÖLE


- ESÎR[Ar.] değil/yerine/= TUTSAK


- EŞİT (DEVLET), EŞİTİ YARGILAYAMAZ

( [Lat.] PAR IN PAREM NON HABET IMPERIUM )


- EŞİT HAK ile/ve/||/<>/>/< EŞİT PAYLAŞIM


- EŞİT OLAMAMA ile/ve/||/<> TAYİN EDİLEMEME


- EŞİT OLMA ile/ve/||/<> EŞİT OLMAMA

( Yaşamda. İLE/VE/||/<> Doğa(l)da. )


- EŞİT OLMASINA YAKIN TUTMAYA ...:
ÇALIŞMAK ve/||/<> ÇABALAMAK


- EŞİT OLMAYAN PETALLER = EVRÂK-I TÜVEYCÎYE-İ GAYR-İ MUNTAZAMA = PÉTALES IRRÉGULIERS


- EŞİT ile/ve BENZERLİK ile/ve FARK

( Benzerliklerin en üst olduğu nokta. İLE/VE Benzerliklerin ayrılmaya başladığı nokta/lar. İLE/VE Benzerliklerin en alt olduğu nokta. )


- EŞİT ile "BİR"

( ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )


- EŞİT ile EŞDEĞER


- EŞİT ile/ve/değil EŞİK


- EŞİT ile GİBİ


- EŞİT ile/ve/||/<>/> REŞİT


- EŞİT[ = ] ile YAKLAŞIK OLARAK EŞİT[ = ile ]


- EŞİT/DENK ile/ve/değil/||/<>/> AKRAN


- EŞİTLEME ile EŞDEĞERLİLİK


- EŞİT/LEME ile/değil/||/<>/> EŞ/LEME


- EŞİTLEME ile İNDİRGEME


- EŞİTLİK


- EŞİTLİK ADÂLETİ ve/||/<> ONUR ADÂLETİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ile/ve/<> ORAN ADÂLETİ


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile AYNILAŞMAK


- EŞİT/LİK ile BAĞDAŞIK/LIK


- EŞİTLİK ile/ve/değil BERABERLİK


- EŞİT/LİK ile DENK/LİK

( MÜSÂVÎ[< SEVİYY] ile MÜTEKABİL[< KABL] )

(

Kavram Açıklama Kullanım Alanları Örnek
Eşit / Eşitlik Aynı niceliğe, değere veya ölçüye sahip olma durumudur. Matematik, hukuk, felsefe, sosyal bilimler 2 + 3 = 5 ifadesinde sol ve sağ taraf birbirine eşittir.
Denk / Denklik Aynı etkiye, sonuca ya da işlevselliğe sahip olma durumudur. Matematik, mantık, eğitim, mühendislik Bir dikdörtgen ile aynı alanı kaplayan bir paralelkenar denktir.
)

(

Anlamı Kullanım Alanları Örnek
= (Eşittir) İki tanımın tam olarak aynı değerde olduğunu gösterir. Temel matematik, cebir, denklem çözme 2 + 3 = 5
x=10 (x'in değeri 10'dur.)
≡ (Denk ya da Özdeşlik) İki tanımın belirli bir bağlamda, her zaman eşdeğer olduğunu gösterir. Cebir, modüler aritmetik, mantık Cebirde:
(x + 1)2 ≡ x2 + 2x + 1 (Bu eşitlik, her x için doğrudur.)

Modüler Aritmetikte:
17 ≡ 5 (mod 6) (17 ve 5, 6'ya bölündüğünde aynı kalanı verir.)
)


- EŞİT/LİK ile/ve/değil EŞDEĞER/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/<>/< EŞDEĞERLİ/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/= <> EŞİK/LİK


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<>/< EŞİTLEYEN


- EŞİTLİK ile/ve/||/<>/> FIRSAT EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<> FIRSAT/OLANAK/KOŞULLAR EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile HAKKANİYET

( EQUALITY vs. JUSTICE/EQUITY )


- EŞİTLİK = MÜSÂVÂT = EQUALITY[İng.] = ÉGALITÉ[Fr.] = GLEICHHEIT[Alm.] = AEQUALITAS[Lat.] = IGUALDAD[İsp.]


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/||/<>/< ORTAK/LIK


- EŞİT/LİK ile/ve PARALEL/LİK


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- EŞİTLİK ve/=/||/<>/>/< SAVAŞÇILARI

( Özellikle hukuk mantığı ve tarihi açısından, "Eşitlik Savaşçısı[On The Basis of Sex]"'nı izlemenizi öneririz... )

( image )


- EŞİT/LİK ile/ve/<> UYUMLU/LUK


- EŞİTLİK/TESÂVÎ ile TESÂVUK


- EŞİTSİZLİK ile/ve/||/<>/> BAŞKALDIRI


- EŞİTSİZLİK ile/ve DENGESİZLİK


- ESİZ ile ESİZLİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yaramaz, ele avuca sığmaz çocuk. İLE Kötülük. )


- ESK/ELECTRONIC HEALTH RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDI


- EŞKA["ka" uzun okunur] ile EŞKAH[Ar.]

( Daha/en/pek şakî, haydut. İLE Al renkli at. | Kızıl donlu hayvan. | Kırmızı yüzlü adam. )


- EŞKAL/SURET/FİZİK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞ/BİÇİM


- ESKAL[Ar. < SIKAL]["ka" uzun okunur] ile ESKAL[Ar. < SAKİL]

( Ağır yükler/şeyler. İLE Daha sakil, en ağır. | En çirkin. | Kaba, can sıkıcı. )


- ESKALASYON değil/yerine/= ARTIŞ/TIRMANIŞ

( İhalelerde sözleşme fiyatının maliyetlerdeki artışa göre güncellenmesi. )


- EŞKALİNİ TARİF ETMEK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜNÜ TANIMLAMAK


- ESKATOLOJİ ile/ve FUTUROLOJİ


- ESKATOLOJİK ile/ve/||/<>/> ONTOLOJİK


- EŞK-BÂR[Fars.] ile EŞK-RÎZ[Fars.] ile EŞK-VER[Fars.]

( Çok gözyaşı döken, ağlayan. İLE Gözyaşı döken, ağlayan. İLE Gözyaşı döken, ağlayıcı. )


- ESKEF[Ar. çoğ. ESÂKİF] ile ESKEFE[Ar.]

( Eskici, kunduracı, köşker. İLE Eşik, kapının basamağı. )


- ESKİ ASLI değil ASLI


- ESKİ ASTRONOMİ ile YENİ ASTRONOMİ

( Hey'et-i Kadîme. İLE Hey'et-i Cedîde. )

( OLD ASTRONOMY vs. NEW ASTRONOMY )


- ESKİ ÇAĞ ile/ve/||/<>/> ANTİK ÇAĞ ile/ve/||/<>/> ORTA ÇAĞ ile/ve/||/<>/> YENİ ÇAĞ

( Eski zamanlarda başlayıp yazının bulunuşuna kadar geçen süre. İLE/VE/||/<>/> Eski Yunan ve Roma uygarlıklarının gelişip yayıldığı çağ. İLE/VE/||/<>/> Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden [476] 1453'e ya da 1492'ye kadar süren çağ. İLE/VE/||/<>/> Orta Çağın bitiminden [1453 ya da 1492'den] Fransız İhtilali'ne [1789] kadar süren çağ. )


- ESKİ DİL ile TEMEL DİL


- ESKİ DÖNEM DÜŞÜNCEYE(AKADEMİSYENLERE) GÖRE:
ÖLÇÜLEBİLİRSE ile ÖLÇÜLEMEZSE

( "Bilim." İLE "Şiir." )


- ESKİ DURUMA DÖNME (RADÂ)


- ESKİ EŞYA ve/||/< ESKİ DÜŞÜNCE

( At! VE/||/<> At! )


- ESKİ KÖYE, YENİ ÂDET GETİRMEK ve/değil/yerine/||/<> EZBER BOZMAK


- ESKİ OKKA[< ÜKİYYE / VÜKYE] ile YENİ OKKA

( 1283 gram olan [400 Dirhem] olan ağırlık ölçüsü. İLE 1000 gr. olan ağırlık ölçüsü.[Okka'nın %78'ini karşılar.] )

( KIYYE-İ ATÎKA ile KIYYE-İ CEDÎDE )


- ESKİ PÜSKÜ (GİYİNMEK, EŞYA)


- ESKİ QUITO ile/ve/<> YENİ QUITO

( Yaşayan hazine olarak tanımlanan eski Quito, 1978 yılında, Dünya Miras Dizini'ne giren, dünyadaki ilk kenttir.[İkinci sırada giren ise Polonya'nın Krakov kentidir.] İLE/VE/<> Ekvador'un başkenti. )


- [ne yazık ki]
!SAVAŞLAR:
ESKİ ile/ve/<>/> YENİ

( XVII. yy. İLE/VE/<>/> XX. yy. ve sonrası. )


- ESKİ TABİRLE ... ile/ve/değil ESKİMEYEN TABİRLE


- ESKİ TÜRKÇE ile/ve GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ

( Yakut/Saka Türkçe'si, eski ile günümüz Türkçe'si arasında bir köprüdür. )


- ESKİ YUNAN'DA:
SIVI HACİM ÖLÇÜLERİ ile/ve KATI HACİM ÖLÇÜLERİ

( Katule[0,27 litre] ve amphora[19,44 litre]. İLE/VE Khoniks[1,08 litre] ve Medimnos[51,84 litre] )


- ESKİ ile/değil/yerine ANTİK


- ESKİ ile/ve/değil/yerine BİR ÖNCEKİ


- EŞKİ değil Eİ


- ESKİ ile/değil/yerine ESKİL/BAYRI/KADÎM


- ESKİ ile/ve/||/<>/< ESKİMEYEN ESKİ


- ESKİ ile KLÂSİK

( OLD vs. CLASSICAL )


- ESKİ ile/ve/değil/yerine ÖNCEKİ


- ESKİ ile/ve/||/<> YAŞLI


- ESKİ ile/ve YENİ

( OLD vs./and NEW )


- ESKİ ile YIKKIN/HARAP

( OLD vs. RUINED )


- ESKİ ile YIPRAK

( ... İLE Yıpranmış, aşınmış. )


- ESKİCİ ile/değil/yerine/>< KUYUMCU

( [İş/alıcı/satıcı (bulmak) için...] Bağırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bağırmaz. )


- ESKİME ile YIPRANMA


- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT

( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )

( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )

( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyar. )

( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbiriyle akrabadır. )

( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )

( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )

( Kendi aralarında da birbirini İnuit olarak tanımlarlar. )


- EŞKİN ile EŞKİN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Akıp giden. İLE Dört nala gitmek. )


- EŞKİNCİ ile/||/<> EŞKİNCİ BİRLİKLERİ

( Osmanlı sultanı ya da serdar ile savaşa giden ve ordunun vurucu gücünü oluşturan yeniçeri askerleri. İLE/||/<> II. Mahmut'un gönüllü yeniçerilerden kurduğu, yeni ordu. )


- EŞKIYÂ ile/değil/yerine/>< EVLİYÂ

( Eşkıyâ, bizi yolda görse, vicdâna gelmekten korkar. )


- ESKİYLE "SAVAŞMAK" ile/değil/yerine YENİSİNİ YARATMAK


- ESKİZ değil/yerine/= TASLAK


- ESKİZ değil/yerine/= TASLAK


- ESKS/ELECTRONIC HEALTH RECORD SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYIT DÜZENİ


- ESL/EXTRACORPOREAL SHOCKWAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI


- ESLÂF[< SELEF]

( SELEFLER, ÖNCEKİLER, GEÇMİŞLER )


- ESLAF >< AHLAF

( Bizden öncekiler. >< Bizden sonrakiler. )


- EŞLEK/EKVATOR ile EKVADOR

( Güney ile Kuzey yarım küreyi ayıran enlem. İLE Güney Amerika'daki ülke. )

( EKVATOR: HATT-I İSTİVA )

( Fransız bilimkişilerinin, 8 yıl süren çalışmaları sonucunda, 21 Mart ve 21 Eylül günlerinde, güneş ışınlarının hiç gölge yapmadan, tamamen dik olarak geldiğini tespit ettikleri ve dolayısıyla da dünyanın tam orta noktasında bulunduğunu onayladıkları yer, Ekvador'un başkenti Quito'nun San Fransisco Meydanı'ndaki Ekvator Anıtı'nın bulunduğu yerdir.[Yıllar sonra, daha hassas aletlerle yapılan hesaplarla, Ekvator çizgisi birkaç kilometre kaydırılmıştır. Bu yeni çizgi etrafında ve üzerinde çeşitli deneyler yapılmaktadır. Bir kabın içindeki su, Ekvator çizgisi üzerinde, tam dikey dökülürken, bir cm. ötede, kuzey ve güney yarım kürede, sağa ya da sola doğru girdaplar yaptığı görülmektedir.] )

( Gezimanya - Ekvador Sayfası )

( MITAD DEL MUNDU con ECUADOR )


- EŞLEME ile/ve/||/<> EŞLEŞTİRME ile/ve/||/<> EŞİTLEME


- EŞLEME ile/ve/||/<>/> ROL DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<>/> AYNA ile/ve/||/<>/> YARDIMCI TEKNİKLER


- EŞLERİN ÖRTÜŞMEZLİĞİ AÇMAZI(PARADOKSU)'NDA:
LEIBNIZ ve GEOMETRİ ile/ve/||/<> EŞLER ve ÖRTÜŞMEZLİK ile/ve/||/<> YERLERİN, UZAYDA FARKLILAŞMASI(1768)

( IMMANUEL KANT )


- EŞLEŞTİRİLMİŞ OLAN/LAR ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRİLMİŞ OLAN/LAR


- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRME


- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine KIYASLAMA


- EŞ/LEŞTİRME ile ÖZDEŞ/LEŞTİRME


- EŞLİK ETMEK ile/ve KATILMAK


- ESMA SULTAN KASRI ile ESMA SULTAN YALISI

( Çamlıca'da, Millet Parkı karşısında, Sarıkaya'daydı. İLE Ortaköy'dedir. )

( Sultan II. Mahmud'un kız kardeşi Esma Sultan'a aitti. İLE 1875'te, Sultan Abdülaziz'in kızı Esma Sultan için Mimar Serkis Balyan'a yaptırılmıştır. [1975 yılında yanarak sadece dört duvarı kalmıştır.] )


- ESMÂ'[Ar. < İSM] ile ESMÂ'[Ar. < SEM] ile ESMAH[Ar.]

( Adlar. İLE Kulaklar, kulak işitmeleri. İLE En semahatli, eli açık, pek cömert. )


- ESMÂ ve/<> SIFAT


- ESMÂR[Ar. < SEMER] ile ESMÂR[Ar. < SİMER] ile ESMÂR[Fars.]

( Meyveler. İLE Gece masalları, kıssalar, öyküler. İLE Mersin ağacı. )


- EŞMEK ile EŞELEMEK

( Toprağı ya da toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak. | Araştırmak, incelemek. İLE Dağıtıp karıştırmak. | Bir işin, sorunun aslını anlamaya çalışmak, kurcalamak. )


- ESNÂ'[Ar. < SİNY] ile ESNA'[Ar.] ile ESNÂH[Ar. < SİNH] ile ESNÂN[Ar. < SİNN]

( Ara, aralı, vakit, sıra. İLE "Efdal" gibi "bülent, yüksek". İLE Asıllar, kökler. İLE Dişler. )


- EŞNÂ[Ar. < ŞENÎ] ile EŞNA'[Fars.]

( Daha/pek şenî, fenâ, kötü ve çirkin. İLE Çok değerli mücevher. | Yüzgeç, yüzücü. )


- ESNAF[Ar.]/ARTİZAN[Fr. < ARTISAN] ile/ve/||/<> EŞRAF

( Küçük sermaye ve zanaat sahibi. | Başlıca düşüncesi, mesleğinin tüm inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kişi. İLE/VE/||/<> Bir yerin zenginleri, ileri gelenleri, sözü geçenleri. )


- ESNAF[Ar.] değil/yerine/= İŞMEN


- ESNÂN-I HİLM ile ESNÂN-I KATIA ile ESNÂN-I NÂBİYE

( Akıl dişi, yirmi yaş dişi. İLE Kesici dişler. İLE Küçük azıdişleri. )


- ESNEK ile EVRENSEL


- ESNEK ile/ve GENİŞ


- ESNEK ile HIZLI

( FLEXIBLE vs. FAST )


- ESNEK/ELASTİK ÇARPIŞMA ile/>< ESNEK OLMAYAN ÇARPIŞMA

( Toplam kinetik enerjinin korunduğu çarpışma. İLE/>< Toplam kinetik enerjinin korunmadığı çarpışma. )


- ESNEKLEŞMELİ!


- ESNEK/LİK ile/ve/<> GENİŞ/LİK


- ESNEKLİK ve/||/<>/> SAĞLAMLIK/GÜÇ ve/||/<>/> BİLGELİK/İRFAN/HİKMET

( Çocuk gibi. VE/||/<>/> Demir gibi. VE/||/<>/> Bilge gibi. )


- ESNEME ile/ve/||/<> ESNEME

( Ağızla olan. İLE/VE/||/<> Gövdemizle olan. )


- ESNEME'DE[İng.]:
AÇLIKTAN ile CAN SIKINTISINDAN/MELAL[Ar.] ile SİNİR YORGUNLUĞUNDAN ile OKSİJENSİZLİKTEN


- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ

( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )


- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ

( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )


- ESNEMEK:
"OKSİJEN GEREKSİNİMİMİZDEN DOLAYI" değil BEYNİMİZİ SOĞUTMAK İÇİN


- ESNEMEK ile/ve HAPŞIRMAK

( BESEK/BESDEK, FÂJ/FÂJE, PÂSEK ile/ve ... )

( YAWN vs./and )


- ESNETMEK ile SÜNDÜRMEK

( ... İLE Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek. )


- EŞORTMAN değil EŞOFMAN[Fr. < ÉCHAUFFEMENT]


- ESPERANTO ile/ve POLİGRAFİ

( 1887'de, Polonya'lı Zamenhof (Dr.) tarafından ortaya atılan ve dünyadaki tüm bireylerin anlaşabilmeleri için düzenlenmiş, 16 kurala dayanan, kolay bir yapma dil. İLE/VE ... )


- ESPİYONAJ değil/yerine/= CASUSLUK


- ESPRİ ve ŞAKA

( LÂTÎFE )

( LÂG )

( WIT and JOKE )


- ESR/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ERİTROSIT SEDİMANTASYON HIZI, ALYUVAR ÇÖKME HIZI


- ESRARENGİZ değil/yerine/= GİZEMLİ


- EŞRÂT[< ŞARAT]:
ALÂMETLER, NİŞANLAR


- ESRE[Ar.] ile ESRE[Ar.] ile ÖTRE[Ar.]

( Arap yazısında/harflerinde bir ünsüzün, dar, düz ve kısa okunacağını gösteren im. İLE Eski zamanlardan söylenilegelen bilgi ve haberlerin sonucu. İLE Arap yazısında, bir sesin yuvarlak, dar ve kalın[u], Türkçe'de de yuvarlak[o, ö, u, ü] okunacağını gösteren im. )


- EŞREF[Ar. < ŞERÎF] ile Eşref[Ar.]

( Daha/pek/en şerefli/onurlu. İLE Hicivleriyle tanınmış şair.[Eserleri: Hasbihal, İran'da Yangın Var, İstimdat, Deccâl, Külliyât-ı Eş'âr. 1846 - 1911] )


- EŞREFİYYET ile/ve EFTÂLİYYET


- ESRİME (TUTKU)


- ESRİME = VECİT[Ar.] = ECSTASY[İng.] = EXTASE[Fr.] = EKSTASE[Alm.] = EKSTASIS[Yun.] = ÉXTASIS[İsp.]


- ESSAY[İng.] değil/yerine/= DENEME


- ES-SELÂMÜN ALEYKÜM değil/ya da ES-SELÂM-Ü ALEYKÜM değil/ya da SELÂMÜN ALEYKÜM


- [not] ESSENCE vs. BRIEFLY/SHORTLY


- ESSENCE vs. ESSENCE KINDS


- ESSENCE vs. LATER


- ESSENCE vs. MARKET


- ESSENCE vs./and NATURE


- EŞSESLİ = EQUIVOCAL[İng.] = ÉQUIVOQUE[Fr.] = ÄQUIVOK[Alm.] = AEQUIVOCUS < AEQUUS[Lat.]


- EŞ/SEVGİLİ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- EŞ/SEVGİLİ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- ESSİZ ile ESSİZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yüzsüz, arsız, hain, utanmaz kişi. İLE Bir kaybın arkasından üzülmeyi belirten sözcük. )


- EŞSÖZ


- EŞSÖZ = İADE-İ MÂNÅ = TAUTOLOGY[İng.] = TAUTOLOGIE[Fr., Alm.] = TAUTOLOGIA[Yun.] = COSA FINALIS


- ESTÂR[Ar. < SİTR] ile ESTÂR[Ar. < SATR]

( Örtüler, perdeler. İLE Yazı sıraları, dizileri. )


- EŞTÂT[Ar. < ŞETÎT] ile EŞTÂD[Fars.]

( Takımlar, sınıflar, fırkalar, çeşitler, nevîler. İLE Güneş ayının 26. günü. | O güne memur sayılan melek. | Zend'de bir sûrenin adı.[Zerdüşt] )


- ESTEK-KÖSTEK


- ESTER ile ETER

( Karboksilik asidin alkolle tepkimesi sonucu oluşan bileşik. İLE İki alkolün su kaybederek oluşturduğu bileşik. )

( Karboksil ve alkil öbeği içeren bileşikler. İLE Oksijen atomu aracılığıyla iki alkil ya da aril öbeği bağlı bileşikler. )


- ESTETİK


- ESTETİK ALGI ile ESTETİK DEĞER


- ESTETİK ALGI ile ESTETİK YARGI

( Felsefe. İLE Bilim. )

( Bakışma. İLE Konuşma. )

( Öznel. İLE Toplumsal. )


- ESTETİK CERRAHİ ile/ve/<>/< PLASTİK CERRAHİ


- ESTETİK DEĞER ile/ve SANATSAL DEĞER

( Doğal. İLE/VE Yapay. )


- ESTETİK ELEŞTİRİ ile İZLENİMCİ ELEŞTİRİ


- ESTETİK NESNE ile/ve ESTETİK ÖZNE


- ESTETİK ÖNERME/YARGI ile/ve MANTIKSAL ÖNERME/YARGI


- ESTETİK ÖZNE ile/ve/> ESTETİK NESNE ile/ve/> ESTETİK TAVIR ile/ve/> ESTETİK HAZ ile/ve/> ESTETİK YARGI ile/ve/> DEĞER


- ESTETİK YARGILAR ile/ve ETİK YARGILAR

( ... İLE/VE Kısmen bazı hayvanlarda da görülebilir. )


- ESTETİK ile/ve/||/<> BAKIŞIM(SİMETRİ)


- ESTETİK = BEDİİYAT = AESTHETICS[İng.] = ESTHÉTIQUE[Fr.] = AESTHETIK[Alm.] = AISTHETIKÉ[Yun.] = ESTÉTICO[İsp.]


- ESTETİK ve/||/<>/> ESNEKLİK


- ESTETİK ile ESTETİZE

( AESTHETIC vs. AESTHETISED )


- ESTETİK ile ESTETİZE

( AESTHETIC vs. AESTHETISED )


- ESTETİK değil/yerine/= GÖRKEYSEL


- ESTETİK değil/yerine/= GÜZELDUYU


- ESTETİK ile KİÇ(KITSCH[Alm.])


- ESTETİK ile/ve/<> METAFİZİK

( Kişinin, kendinde duyduğu eksikliğe arayış. İLE/VE/<> Kişinin, varlıkta, evrende ve kendinde aradığı ilkesellik ve anlamlılık. )


- ESTETİK ile/ve/<> SANAT

( Estetik, sanatın ahlâkıdır. )

( Estetik, duyarlılıkta oluşan tikel anlamın şeyleşmesini/nesneleşmesini hem duyarlılık, hem de nesneleşme yönünden inceleyen bilimdir. )

( Sanatın nesneleri, estetiktir fakat estetiğin nesneleri, sorun yaratır. )

( Estetik duygulanım, estetik değildir. )

( Estetik için süreklilik gerekir. )

( Estetik duyuş, kavrama dayanmaz. )

( Estetiği kuran, şiirdir. )

( İLM-İ MAHÂSİN ile/ve/<> FENN )


- ESTETİK ile SANAT

( Estetik sanatın ahlâkıdır. )


- ESTETİK ile/ve SİLÜET

( AESTHETICS vs./and SILHOUETTE )


- ESTETİK ile/ve/||/<> TARİH


- EŞÜK ile EŞÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yatak örtüsü. İLE Bir bey ya da hakan öldüğü zaman, ona gösterilen saygının bir işareti olarak mezarının üzerine örtülmesi için yollanan işlemeli kumaş. )


- [Ar.] ESVÂB[< SEVB] ile/değil ESBÂB[< SEBEB]

( Giyimler, giyilecek şeyler. İLE/DEĞİL Nedenler/sebepler, aracılar/vâsıtalar, lâzımalar. )

( ESBÂB-I MÛCİBE: Gerek(tir)en/icâb eden nedenler/sebepler. )


- EŞVÂK[Ar. < ŞEVK] ile EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]

( Şiddetli istekler/arzular, neşveler. İLE Bitkilerin dikenleri. | Kemiklerin uzamaları. )


- ESWL/EXTRACORPOREAL SHOCK WAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI


- EŞYA[çoğ. < ŞEY] ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< KİŞİLER

( Kullanılması için. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Sevilmesi için.
[fakat ne yazık ki...] "Dünyadaki kargaşanın nedeni, eşyaların sevilmesi, insanın kullanılmasıdır." )


- EŞYA UNUTMAK ile BEBEK/ÇOCUK UNUTMAK


- EŞYA[Ar.] değil/yerine/= BUYUM, TÜYEK, ARIBERİ


- EŞYÂ'[Ar. < ŞEY] ile EŞYÂ'[Ar. < ŞÎA] ile EŞYÂH[Ar. < ŞEYH]

( Nesneler, varolanlar. | Çamaşır, yolcunun sandığı/bavulu/sepeti, evin masası, koltuğu, perdesi vb. nesneler. İLE Bölükler, yardımcılar, cemâatler. İLE Yaşlılar, ihtiyarlar. )


- EŞYA KULLANMAK[VİTRİNDE/SANDIKTA/... TUTMAK/SAKLAMAK değil!]


- EŞYA ile MAL

( FURNITURE vs. PROPERTY )


- EŞYA[Ar.] ile MOBİLYA[İt.]/MÖBLE[Fr.]

( ... İLE Oturulan, yemek yenilen, çalışılan, yatılan yerlerin döşenmesine yarayan, taşınabilir eşyalara verilen genel ad. )


- EŞYA ile ZIMBIRTI/DIMBIRIT


- EŞYALARI VİTRİNDE/SANDIKTA/... TUTMAK/SAKLAMAK değil/>< EŞYALARI KULLANMAK

( Yanlışı. >< Doğrusu. )


- EŞYALARI:
VİTRİNDE/SANDIKTA/... TUTMAK/SAKLAMAK ile/yerine/değil KULLANMAK

( "Bir gün kullanılır", "Misafir için" vb. düşünceler/tutumlar yerine kullanalım onları! )


- EŞYALARI/ÇANTAYI:
BIRAKMAK, ORTAMA GÜVENMEK yerine/değil YANINDA TUTMAK, SAHİP ÇIKMAK

( Eşyanın/çantanın yanınızda tutulmasının gerekliliği, çalınmaması için değil/yanısıra, bir hasar/kayıp ya da hırsızlık durumunda orada bulunan herkesi zan altında bırakmaması içindir. )


- EŞYANIN TABİATI değil/yerine/= NESNELERİN DOĞASI


- EŞZAMAN/SENKRON[Fr. < SYNCHRONE] >< YADINKURUN/ASENKRON[Fr. < ASYNCHRONE]

( Aynı zaman içinde hareket eden. >< Başlama ve bitme anları başka olan (olaylar). )


- et al.[Lat. < ET ALII] değil/yerine/= VE ÖTEKİLERİ


- ET-TIRNAK ile/ve/||/<> "ET-KEMİK"


- ET "UYGARLIĞI" ile/değil/yerine ANLAM/MÂNÂ UYGARLIĞI


- et[Lat.] değil/yerine/= VE


- ET ve/<> KEMİK

( FLESH and/<> BONE )


- ETA/EVENT TREE ANALYSIS[İng.] değil/yerine/= OLAY AĞACI ÇÖZÜMLEMESİ/ANALİZİ


- ETÂ FULÂNUN[Ar.] ile CÂE FULÂNUN[Ar.]


- ETAMİN[Fr. < ÉTAMINE] ile KANAVİÇE[İt. < CANOVACCIO]

( Pamuk ya da ketenden, seyrek dokunmuş, delikli bir tür kumaş. İLE El işleri için kullanılan seyrek dokunmuş keten bezi. | Bu bezin üzerine yapılan işleme. | Çuval olarak kullanılan kendirden ya da kenevirden yapılmış seyrek bez. )


- ETAP ile BASAMAK

( LAP vs. STEP )


- ETEK ile/||/<> ANVELOP[Fr.]

( ... İLE/||/<> Üst üste katlanmış parçalardan oluşan bir etek biçimi. )


- ETEK ile EVAZE[Fr.]

( ... İLE Etek ucuna doğru genişleyen etek. )


- ETEK ile FİSTAN[İsp.]

( ... İLE Giysi. | İskoç, Arnavut ve Yunan'larda, erkeklerin giydikleri, kısa, pilili etek. )


- ETEK ile/ve/<> JÜPON[Fr.]

( ... İLE/VE/<> Giysi altına giyilen etek. )


- ETEK ile KLOŞ[Fr. < CLOCHE]

( ... İLE Alt tarafı çan biçiminde genişleyen etek. )


- ETEK ile LAMPASA

( ... İLE Uzun yırtmaçlı etek. )


- ETEK ile/ve TARLATAN[Fr.]

( ... İLE Kabarık görüntü vermek için değişik malzemelerle yapılan bir tür iç giysisi. )


- ETEK ile TÜTÜ

( ... İLE Balerin eteği. )


- ETEKTE:
[Fr.] MİNİ ile MİDİ ile MAKSİ

( Dizkapağından yukarıda, çeşitli kısalıkta. İLE Orta boy, dizkapağını örten ya da 3-4 cm. kadar aşağı inebilen. İLE Topuklara kadar uzanan. )


- ETEN ile/ve EŞELEK

( Meyvelerin/yemişlerin yenen bölümü. İLE/VE Meyvelerin/yemişlerin yenmeyen iç bölümü. )


- ETHEREUM ile ALGORAND


- ET(H)İK


- ET(H)İK = İLM-İ AHLÂK = ETHICS[İng.] = ÉTHIQUE[Fr.] = ETHIK[Alm.] = ETHICA[Lat.] = ETHIKE[Yun.] = ÉTICA[İsp.]


- ETİ SENİN, KEMİĞİ BENİM! değil ONU, ETİNDEN VE KEMİĞİNDEN (SAPLANTISINDAN) AYIR!


- ETİÇ ile ÇUKUR
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Çocukların ceviz oyununda hedef olarak kullandığı çukur. İLE ... )


- ETİK ile/ve/< ESTETİK

( Birlikte görmek/tutmak gerekiyor. )


- ETİK ile/ve/||/<> ETİĞİN ETİĞİ


- ETİKET[Fr. < ÉTIQUETTE] değil/yerine/= EDERCE


- ETİKET ile PETEKA

( ... İLE Eşya üzerine ve kumaş topları arasına konulan fiyat etiketi. )


- ETİKET[Fr. < Alm.] ile/= YAFTA[Fars. < YAFTE]

( Bir malın, tür, miktar vb. niteliklerini ya da kitap, defter vb. şeylerin, kime ait olduğunu belirtmek, belirli kılmak için üzerlerine konulan küçük kâğıt. | Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol.TEŞRİFAT İLE/= Üzerine asıldığı ya da yapıştırıldığı şeylerle ilgili herhangi bir bilgi veren, yazılı kâğıt parçası. )


- ETİKET değil/yerine/= YARLIK


- ETİKET/LEMEK ile YAFTA/LAMAK


- ETİKETLİ AYRAÇ

( LABELLED BRACKET )


- ETİL = VOLGA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kıfçak ülkesinde akan, Bulgar denizine dökülen bir ırmağın adı. )


- ETİLEN[Fr. < ÉTHYLÈNE] ile ASETİLEN[Fr. < ACÉTYLÈNE]

( Yanıcı, renksiz, az kokulu, 0,97 yoğunluğunda karbon ve hidrojen bileşimi. İLE Renksiz, sarımsak kokulu, güçlü ve beyaz bir ışık vererek yanan hidrokarbonlu bir gaz. )


- ETİLEN ile POLİETİLEN

( ... İLE Etilenin, çeşitli yöntemlerle polimerleştirilmesinden elde edilen, dayanıklı, parlak, birçok kimyasal madde etkisiyle bozulmayan, saydam katı. )


- ETİLER ile ETİLER

( Ankara'da. İLE İstanbul'da )


- ET'İME-İ LEZÎZE[Ar.] ile/ve ET'İME-İ NEFÎSE[Ar.]

( Lezzetli yemekler. İLE/VE Çok hoş yemekler. )


- ETİMOLOJİK MEŞRÛLAŞTIRMA ile MİMOLOJİK MEŞRÛLAŞTIRMA


- ETİO- ile/||/<> RHİZ-/-RHİZA/RHİZO- ile/||/<> CARY-/CARYO-/KARY-/KARYO-

( Neden. İLE/||/<> Kök. İLE/||/<> Tane çekirdek. )


- ETİYOLOJİ/ETIOLOGY[İng.] değil/yerine/= NEDEN | NEDEN BİLGİSİ


- ETİYOLOJİ ile/||/<> PATOJEN/PATOGENEZ

( Sayrılığın nedenlerini inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Sayrılığın gelişim sürecini inceleyen bilim dalı. )


- ETİYOLOJİK/ETIOLOGICAL[İng.] değil/yerine/= NEDENSEL


- ETİYOPYA ile/ve/<> AMAHARİ

( ... İLE/VE/<> 83 farklı dilin konuşulduğu Etiyopya'da, resmî abece olarak kullanılmaktadır. )


- ETK/ELECTRONIC MEDICAL RECORDING[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ KAYIT


- ETKEN

( ACTIVE )


- ETKEN/ETMEN = ÂMİL = FACTOR[İng., İsp.] = FACTEUR[Fr.] = FAKTOR[Alm.]


- ETKEN ile/ve BELİRLEYİCİ

( FACTOR vs./and DETERMINATOR )


- ETKEN ile/ve/değil/||/<> DEĞİŞKEN


- ETKEN ile ETKİN


- ETKEN ile ETMEN


- ETKEN ile NEDEN

( AGENT/FACTOR vs. REASON/CAUSE )


- ETKEN ile VESİLE

( AGENT/FACTOR vs. MEANS )


- ETKER NEDEN = EFFICIENT CAUSE[İng.] = CAUSE EFFICIENTE[Fr.] = WIRKENDE URSACHE[Alm.] = CAUSA EFFICIENS[Lat.]


- ETKİ ALANI ile/ve/<> DENETİM/KONTROL ALANI

( EFFECT FIELD vs./and/<> CONTROL FIELD )


- ETKİ ETMEK ile "KARIŞMAK"

( INFLUENCE/TO EFFECT vs. "TO INVOLVE" )


- ETKİ > TEPKİ ile/değil/yerine/> ETKİ > ANLAM > TEPKİ


- ETKİ <> TEPKİ ile/ve/değil ETKİ <> YORUM <> TEPKİ

( Hayvanlarda. İLE/VE/DEĞİL İnsanda. )


- ETKİ ile/ve/<> BASINÇ


- ETKİ ile/ve BEDEL

( EFFECT vs./and WORTH )


- ETKİ ile/ve/<> DENETİM

( EFFECT vs./and/<> CONTROL )


- ETKİ ve DİRENÇ

( EFFECT and RESISTANCE )


- ETKİ = ESER, TESİR = EFFECT[İng.] = EFFET[Fr.] = WIRKUNG, EFFEKT[Alm.] = EFFECTUS[Lat.] = EFECTO[İsp.]


- ETKİ ile/ve/||/<> GEÇİŞ


- ETKİ ile/ve/||/<> GERÇEKLİK


- ETKİ ile/ve/||/<> İTKİ

( Dışarıda/n. İLE/VE/||/<> Dışarıda/n ve/ya da içeride/n. )

( Nesnelerde/n. İLE/VE/||/<> Hayvan ve insanda/n. )


- ETKİ ile/ve/||/<>/> İZ


- ETKİ ile KATKI

( EFFECT vs. CONTRIBUTION )


- ETKİ ile MANDELA ETKİSİ

( ... İLE Geniş bir kitlenin, gerçekleşmemesine karşın bir olayın yaşandığına inanması durumu. )


- ETKİ ile/ve/> NEDEN

( EFFECT vs./and/> REASON )


- ETKİ ile/ve/<> ÖZELLİK


- ETKİ ile/ve/<> PAY

( EFFECT vs./and/<> PORTION, EQUAL PART )


- ETKİ ile/ve/||/<> REHBİNDER ETKİSİ


- ETKİ ile/ve/<> TEPKİ

( EFFECT vs./and/<> REACTION )


- ETKİ UYGUN/GEREKLİ/YUMUŞAK TEPKİ


- ETKİ ile/ve YANKI


- ETKİ ile/ve/<>/> YANSIMA


- ETKİ ile/ve/||/<> YAPI


- ETKİ/DÖNGÜ:
KUZEY KUTBUNDA ile/ve/||/<>/>< GÜNEY KUTBUNDA

( www.facebook.com/video.php?v=592603574202831 )


- ETKİ/LEME ile ENGEL/LEME

( Engeller bir ölçüde kalktığında, O, bir anda içinize doğar. )

( Sana engel olmaya çalışanlar, başaracağına, en çok inananlardır. )

( It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent. )

( IMPRESS vs. HINDRANCE/OBSTRUCTION )


- ETKİLEMEK ile/ve/<> "TAMAMLAMAK


- ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (SADECE) KENDİNİ ANLATMAK/TANIMLAMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK


- ETKİLENMEK = AFFECT[İng.] = AFFECTER[Fr.] = AFFIZIEREN[Alm.] = AFFICERE[Lat.]


- ETKİLENMEK ile ALIMLAMAK

( TO GET IMPRESS vs. TO TAKE )


- ETKİLENMEK ile/ve/> ESİNLENMEK

( TO GET EFFECTION vs./and/> TO BE INSPIRED )


- ALE ETKİSİ ile/||/<> ALLEE ETKİSİ ile/||/<> BULMER ETKİ ile/||/<> POZİSYON ETKİSİ ile/||/<> TETRİS ETKİSİ ile/||/<> WAHLUND ETKİSİ ile/||/<> YANLIŞ ORTAKLIK ETKİSİ

( Bireylerin kendi türünden bireylerin varoluşundan sağladığı kazancı. İLE/||/<> Tür içindeki bireylerin, aynı türde olanların çevresinde olmasından dolayı kazandığı avantaj.[İlk olarak, 1930 yılında, Warder Clyde Allee tarafından ileri sürülmüştür.] İLE/||/<> Seçilim sürdükçe genetik çeşitlilik azalır, çünkü çeşitlilik doğa tarafından seçilip azaltılır. Bu azalma, ebeveynlerin populasyona göre fenotip çeşitlilik miktarı ile doğru orantılıdır. Çeşitliliğin artışı ise genetik mekanizmalar aracılığıyla sağlanır. İLE/||/<> Genin dışavurumuna [ve fenotipe olan etkisinin] genellikle komşu genlerle olan etkileşiminden etkilendiği ve genlerin mekansal yerleri değiştiğinde (translokasyonda olduğu gibi) ekpresyonunun da değiştiği genetik etki. İLE/||/<> Bireylerin bir etkinliğe çok fazla zaman harcaması sonucu bu etkinliğin düşüncelerini, zihinsel imajını ve düşlerini etkilemesi. İLE/||/<> Bir popülasyon içinde bulunan alt popülasyonlardaki alel frekansının dağılımından ötürü, popülasyon genelinde heterozigotluğun kuşaklar içinde azalması.[1928 - Sten Wahlund] İLE/||/<> Başka kişilerle davranış, tutum, inanç bakımından benzerliklerinin abartılması. )


- ETKİLEŞİM


- ETKİLEŞİM ile/ve DEĞİŞİM

( INTERACTION vs./and ALTERATION )


- ETKİLEŞİM ile/ve DÖNÜŞÜM

( INTERACTION vs./and TRANSFORMATION )


- ETKİLEŞİM ile/ve/değil/yerine ETKİNLEŞMEK

( Duygusallık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşulsuz sevgi. )

( Alışveriş. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Veriş. )

( [not] REACTIVE vs./and/but ACTIVE
ACTIVE instead of REACTIVE
[not] Emotional. WITH/AND/BUT Unconditional love. )


- ETKİLEŞİM ile/ve/||/<>/> EYTİŞİM


- Etkileşimli KONUŞ!!!


- ETKİLEŞİMLİ ve/||/<> DEVİNGEN


- ETKİLEŞME ENERJİSİ ile/ve/||/<> TEPKİME HIZI

( Kimyasal etkileşimin başlaması için gerekli olan enerji miktarı. İLE/VE/||/<> Birim zamanda gerçekleşen kimyasal değişim hızını tanımlar. )


- ETKİLEŞME ile/ve KAYNAŞMA

( INTERACTION vs./and TO COMBINE )


- ETKİLEYİCİ ile/ve BELİRLEYİCİ

( IMPRESSIVE vs./and DETERMINER )


- ETKİLEYİCİ ile/ve/||/<> "ÇARPICI"


- ETKİLEYİCİ ile "DOKUNAKLI"


- ETKİLEYİCİ ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ

( IMPRESSIVE vs./and TRANSFORMER )


- ETKİLEYİŞ ile/değil ETKİLEŞİM


- Etkili KONUŞ!!!


- ETKİLİ UZAKLIK ile UZAK UZAKLIK

( Kısa uzaklıkta sinyal ya da etkilerin iletilmesi. İLE Uzun uzaklıktaki sinyal ya da etkilerin iletilmesi. )


- ETKİLİ ile/ve ETKİLEYİCİ

( EFFECTIVE vs./and IMPRESSIVE )


- ETKİLİLİK ile/ve/<> YERELLİK


- ETKİN/AKTİF İMMÜNİTE ile/||/<> ETKİN/AKTİF İMMÜNİZASYON ile/||/<> ETKİN/AKTİF TRANSPORT ile/||/<> AKTİVASYON ile/||/<> AKTİVATÖR ile/||/<> AKTİVE ETMEK ile/||/<> AKTİVE OLMAK ile/||/<> AKTİVİTE

( Uyarılmış bağışıklık, etkin bağışıklık. İLE/||/<> Uyarılmış bağışıklama, etkin bağışıklama. İLE/||/<> Etkin taşınım. İLE/||/<> Etkinleşme, etkinleştirme, alevlenme. İLE/||/<> Etkinleştirici, tetikleyici. İLE/||/<> Etkinleştirmek. İLE/||/<> Etkinleşmek. İLE/||/<> Etkinlik. )


- ETKİN TAŞIMA ile/ve/||/<>/>< EDİLGEN TAŞIMA

( Enerji tüketerek nesne geçişi. İLE/VE/||/<>/>< Enerji tüketmeden nesne geçişi. )


- ETKİN ile/ve BASKIN

( AFFECTIVE vs./and DOMINANT )


- ETKİN ile/ve EGEMEN

( Egemen de/bile, egemenliğinin egemenliği altındadır. )

( ... ile/ve ALİİ SİLİ )


- ETKİN ile ETKEN


- ETKİN ile/ve/<> ETKİLİ


- ETKİN = FAAL = ACTIVE[İng.] = ACTIF[Fr.] = AKTIV[Alm.] = ACTIVO[İsp.]


- ETKİN ile/ve İŞLEYEN

( FÂİL ile/ve ÂMİL )


- ETKİ/N ile/ve/<> YETKİ/N


- ETKİN/AKTİF METAL ile/||/<>/>< SOY METAL

( Kolay tepkimeye girer. İLE/VE/||/>< Zor tepkimeye girer. )


- ETKİNİN:
BULAŞMAMASI ile/ve/||/<> BOZULMAMASI


- ETKİNLİK/PERFORMANS =/ve İLETİŞİM =/ve GÜDÜLENME =/ve YETKİNLİK/LER

( NE? ve NEDEN? ve NASIL? )


- ETKİNLİK ile EDİLGENLİK

( Tarihte yerini alır. İLE Yazında[edebiyatta] yer bulur. )


- ETKİNLİK = FAALİYET, FAİLİYET = ACTIVITY[İng.] = ACTIVITÉ[Fr.] = AKTIVITÄT, TÄTIGKEIT[Alm.] = ACTIVIDAD[İsp.]


- ETKİNLİK ile/ve/||/<> NESNELERİN BÜTÜNLÜĞÜ


- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM

( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )


- ETKİNLİK ile/ve ÜRETKENLİK

( ACTIVITY vs./and PRODUCTIVITY )


- ETKİNLİK/FİİL ile/ve DAVRANIŞ ile/ve EYLEM

( İş üretir. Durumu değiştirmektir. İLE/VE Psişik durumların dışavurumu. İLE/VE Bilinçli, amaçlı etkinlik. )


- ETKİSİNDE KALMAK ile/ve/||/<>/> YÜCELTMEK


- RUH:
ETKİSİYLE/SONUÇLARIYLA BİLİNEN ile/ve/<> İÇERİĞİYLE/KAPSAMIYLA BİLİN(E)MEYEN


- ETKIYÂ [< TAKÎ]

( ALLAH KORKUSUYLA GÜNAH İŞLEMEKTEN ÇEKİNENLER )


- ETME-BULMA (DÜNYASI)


- ETMEK ile ETREK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ekmek. İLE Görünüşü sağlıklı, al yanaklı kişi. )


- ETMEK ile KILMAK

( TO MAKE/DO vs. TO RENDER )


- ETMEN" ile/değil ETMEYİN


- ETMEN = ÅMİL = AGENT[İng., Fr.] = AGENS, DAS WIRKENDE[Alm.] = AGENS[Lat.] = AGENTE[İsp.]


- ETMEN ile BİLEŞEN


- ETMEN ile/ve/değil EŞİK


- ETNİK/ETHNIC[İng.] değil/yerine/= BUDUNSAL


- ETNİK ile/||/<> ETNOGRAFYA

( Kavimle, ulusla ilgili. İLE/||/<> Kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran bilim, kavmiyat. )


- ETNOGRAFYA MÜZESİ <>/< ANKARA HALK EVİ


- ETOLOJİ

( Hayvan davranışlarını hayvanın doğal çevresi içinde inceleyen bilim dalı. )


- ETOPYA değil ETİYOPYA


- ETOPYA değil ETİYOPYA


- ETRA'[Ar.] ile ETRÂH[Ar. < TERAH]

( Dere gibi akan su. İLE/VE Kaygılar, tasalar, gamlar, kederler. )


- ETRAF[< TARAF] ile UC/LAR


- ETRAF ile/ve/||/<> EŞRAF


- ETRÂF[Ar. < TARAF] ile ETRÂF[Ar. < TÜRFE]

( Yanlar, uclar, kıyılar. İLE Zarif ve nazik şeyler. )


- ETRAFINDA:
"ÇOK KİŞİ" değil/yerine (SADECE) KİŞİ/ADAM


- ETS/EARLY DIAGNOSIS SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ERKEN TANILAMA DÜZENİ


- et-TENÂKUZ ile el-AKS


- ETÜK[dvnlgttrk] = ÇİZME
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- ETÜT/ETÜD[Fr. < ETUDE] değil/yerine/= ÇALIŞMA

( Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma. | Ön çalışma. | Belirli bir konuyu inceleyen, araştıran yapıt ya da yazı. | Öğrencilerin, bir belletmenin gözetimi, denetimi altında ders çalışması, mütalaa, müzakere. )


- ETVÂR[< TAV[I]R]

( HAL VE HAREKETLER )


- ETVÂR-I SEB'A

( NEFSİN YEDİ DERECESİNE GÖRE DEĞİŞEN HALLER )


- [ne yazık ki]
ET YİYENLER ile LEŞ YİYENLER

( [Ar., Fars.] LÂHİME ile CÎFE-HÂR )

( BUGAS[Ar.]: Leş yiyen kuşlar. )

( MEYTE/MEYYİTE/CÎFE[çoğ. CİYEF][Ar.]/LÂŞE[Fars.]/CARCASS[İng.]: Hayvan leşi. )

( DED ile CÎFE-HÂR, LÂŞE-HÂR, MEYTE-HÂR )

( CARNIVOROUS vs. SCAVENGER )


- EU- ile/||/<> COSM-

( İyi, güzel. İLE/||/<> Kozmetik, güzellik, düzenli. )


- EUDOS ile/ve/||/<>/> SCHEMA/FORM ile/ve/||/<>/> MORPHE[/FİGÜR/ŞEKİL/BİÇİM]


- EULER ve LAGRANGE ve KANT

( Klâsik mekaniğin matematiğini üretmiştir. VE Klâsik mekaniğe en mükemmel biçimini vermiştir. VE Klâsik mekaniğin felsefesini yapmıştır. )

( Euler sayısı, topolojik değişmezdir. )

( )


- EUNICH ile/değil UNIQUE

( Hadım.[YU:NİK | U'yu uzatarak] İLE/DEĞİL Tek.[YUNİ:K | İ'yi uzatarak] )


- EUPNE ile APNE

( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )


- EURY- ile/||/<> PLAT-/PLATY-

( Geniş, enli. İLE/||/<> Geniş, enli, yaygın. )


- -EURYSİS ile/||/<> TENS- ile/||/<> TRACT-

( Gerilme, genişletici ameliyat. İLE/||/<> Gerilme. İLE/||/<> Çekme, germe. )


- EUS/ENDOSCOPIC ULTRASOUND[İng.] değil/yerine/= ENDOSKOPİK ULTRASON, İÇ GÖREÇLEMEYLE ULTRASON


- EV-BARK (SAHİBİ OLMAK)


- EV HALKI değil/yerine/= EV TUYU


- EV:
HAZIRYAPIM(PREFABRİK) ile ÇELİK


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV ve/||/<>/> EVRE


- EV ile/ve/<> HANAY

( ... İLE/VE/<> İki ve daha çok katlı ev. | Sofa, hol. | Avlu. )


- EV ile/ve HÂNE


- EV ile/ve/değil/||/<>/< HÜCERÂT


- EV ile/ve/değil/||/<>/< KOMŞU

( Alma. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Al. )


- EV ile/ve/||/<> KONUT

( Öncelikle "ev" ve "konut" sözcükleri ele alınmalı... Türkçe'de konut sözcüğünün kökeni olan "kon", geçici olarak bir yerde bulunmayı tanımlamaktadır. Edim olarak kon-mak biçiminde kullanılır. Eskiden atlarla bir günde alınan yola de "konak" denilirmiş. Örneğin, "buradan orası 10 konak" denildiğinde arası on gün demekmiş. "Gündüzün şer'i, gecenin hayr'ından evlâdır" denilir. Gece yolculuğu yeğlenmez ve bir yerlerde konaklamak gerekirmiş. O yüzden, geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yerlere de konak denilmiş. Zarif, estetik konaklar, kervansaraylar yapmış eskiler...

Ev sözcüğü, konut sözcüğünün tam tersine, kalıcılığı yani yerleşmeyi simgelemektedir. Örnek olarak, Dîvân-ı Lugâti't-Türk'te, "evlenmek" sözcüğünün karşılığı olarak "ev edinmek, yerleşmek" tanımı kullanılır. "Konut ve ev" sözcüğünün kökenlerine baktığımızda ikisinin arasında anlam bakımından çok önemli bir uçurum olduğu rahatlıkla görülebilir. İlk dikkatimizi çekmesi gereken konu şudur. Konut, bir yer üzerinde geçiciliği tanımlar, ev ise yerleşikliği tanımlamaktadır. Konut üzerinde gerçekleşen konmak eylemi herhangi bir yer üzerinde olanaklıyken, evin toprağa oturduğunu (yerleştiğini) fark etmişizdir. Yani "ev" demek, toprakla bağ demektir.

Geçiciliğin simgesi olan konutlarda anılar yoktur, konutlarda anı bulamayız. Anı yoktur, çünkü 40 - 50 yıl içinde yıkılarak yerine yenisi yapılacak beton yapılarca işgal edilmiş topraklardır. Bahçeleri de yoktur... Bağ bahçe olmadığından da çocukluk anılarımız ol(a)maz. Evde ise anılar vardır. Birliktelik vardır, komşuluk vardır, aidiyet vardır. Evde, dedeimiz ninemiz, anne ve babamızla anılarımız yaşar. Üç kuşak bir arada bulunabilir. Huzur ve heyecanımız olur...

Evde, dallarında salıncak yaptığımız ve mevsimi geldiğine meyvelerini yediğimiz doğal ağaçlar vardır. Konutlarda ise GDO'lu ürünler... Uzun bir süre raflarda bozulmadan dursun diye yapay, GDO'lu, hormonlu ve kimyasal katkılı gıdalar ancak konutlarda bulunmaktadır. Evlerin sokakları araba katliamına da uğramaz; çünkü, daracık alanda yirmi ailenin arabası park etmek zorunda değildir. Dolayısıyla evlerin sokakları/mahalleleri çocuklara aittir. Konutların mahallelerinde sokaklar arabalarca işgal edilir, egzoz dumanı da armağanı. Evlerde sadece anne baba ve çocuklar değil dede ve nineler de kendine yer bulabilir. Konutlar ise yaşlıları, dedeleri ve nineleri birlikte barındırmaya yetmez. Onlar, artık "huzur evine gönderilmek zorundadır"...

Evler, nasıl konut oldu?

Diyelim ki, on katlı bir binada 150 m² konut edindik... Bu bina da 500 m² üzerine oturtulan bir alana sahiptir. Binadaki daire sayısı ise yaklaşık yirmi dolayında. Daire başına düşen toprak miktarı en fazla 25 m² gibi görünse de gerçekte toprakla artık bağınız kalmamıştır. Hayali bir topraktır o... Zira hiçbir dairenin topraktan ve onun üzerindeki üretim gücünden, verimliliğinden ve huzurundan yararlanılması olanaklı değildir. Ailelerin toprakla bağı kesilince onları rahatlıkla her şeyi satın alan/almakta zorunda olan tüketim toplulukları durumuna getirilir. Ev üzerinde yerleştiği toprakla bütünleşir ve üretim aracı olur. Konutlar ise birer borç üretimi, yani borçlanma merkezidir. Konutları hem satın alırken, hem de üzerinde yaşamımızı sürdürmeye çalışırken bağımlı, tüketici ve hasta bireyler durumuna düşeriz. Konutlarda doğanın sunduklarından yararlanamayız. Üstelik bu konutların planlı eskitme nedeniyle "bilimsel" süresi 60 - 70 yıl. Kullanım süreleri de 40 - 50 yıldır. 40 - 50 yaş aralığında sahip olduğunuz konutlarda ortalama yirmi yıl yaşamıyoruz bile... Bize üzerinde geçici olarak konulacak kapitalist düzenin dayattığı borç üreten merkezler değil toprak ile bütünleşik gerçek evler gerek. )


- EV ile KORUGAN

( ... İLE Ağaç gövdeleriyle yapılmış ve çevresinde kazılı çukuru bulunan, korunmaya elverişli, kare biçimindeki ev. | Ateş etmeye olanak verecek biçimde hazırlanmış delik ve mazgalları bulunan yer. )


- EV ile LAGINA

( ... İLE Mali'de, menapoza girmiş kadınların yaşadığı evler. )


- EV ile/ve/değil RAB

( ... İLE/VE/DEĞİL Mısır'da. )


- EVAKÜASYON/EVACUATION[İng.] değil/yerine/= BOŞALTMA


- EVALÜASYON/EVALUATION[İng.] değil/yerine/= DEĞERLEME


- EVALUATE vs. ASSESS vs. APPRAISE

( Değerlendirmek, takdir etmek. İLE Değerlendirmek, takdir etmek. İLE Değerlendirmek, değer biçmek. )


- EVÂN[Ar. çoğ. ÂVİNE] ile EVÂM[Ar.]

( Vakit, zaman, çağ. İLE Borç, ödünç. | Renk, boya. )


- EVANTRASYON/EVENTRATION[İng.] değil/yerine/= KARIN DIŞINA ÇIKMA, EVİSERASYON


- EVANTRASYON ile EVİSERASYON ile EVERSİYON

( Karın dışına çıkma, yükselme [diyafram]. İLE İçini boşaltma, dışarı çıkma [iç örgen]. İLE Dışa dönme. )


- EVAPORASYON/EVAPORATION[İng.] değil/yerine/= BUHARLAŞ(TIR)MA


- EVAPORASYON ile EVAPORATÖR

( Buharlaşma. İLE Buharlaştırıcı. )


- EVAR/ENDOVASCULAR AORTIC ANEURYSM REPAIR[İng.] değil/yerine/= ENDOVASKÜLER AORT ANEVRİZMA TAMİRİ, DAMAR İÇİ ANA ATARDAMAR BALONCUĞU ONARIMI


- EVAZE

( Etek ucuna doğru genişleyen giysi. )


- EVC[Fars.] ile EVC[Ar. | çoğ. EVCÂT]

( Makam. İLE Yüce, yüksek, bir şeyin en yüksek noktası, doruk. )


- EVC[Ar. çoğ. EVCÂT] ile EVC[Ar.]

( Yüce, yüksek bir şeyin en yüksek noktası, doruk. İLE Segâh dörtlüsünün ırak perdesindeki şeddi ile uşşak dörtlüsünün karışmasından oluşan eski bir makamdır. )


- EVCÂ'[Ar. < VECÂ] ile EVCÂR[Ar.]

( Ağrılar, sancılar, acılar, sızılar. İLE İçinde gizlenmek üzere oluşturulan çukurlar, siperler. )


- EVCEL[Ar.] ile EVCER[Ar.]

( Çok korkak. İLE Çok çekingen. )


- EVCİL ile EVCİMEN


- EVCİL ile/ve/değil/<> İNSANCIL


- EVCİLİK değil EVLİLİK


- EVCİLLEŞME ile/ve/||/<>/>< YABANİLİK


- EVDE BAKIM ile/ve/||/<> HASTAHANEDE BAKIM


- EVE/EWE/YEVE/YEWE = EVEK/EWEK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Oğuzların bir kolu. İLE Tez canlı, aceleci kişi. )


- EVELEYİP-GEVELEMEK


- EVENT vs. FACT


- EVENT/RECORDER EVENT RECORDER[İng.] değil/yerine/= OLAY KAYDEDER


- EVEREST ile OLYMPUS MONS

( Dünyadaki en yüksek dağ[8848]. İLE Mars'ta. [Everest'in 3 katı yüksekliğinde] )


- EVEREST ile SAGARMATHA/CHOMOLUNGMA

( ANA TANRIÇA/KRALİÇE/SAGARMATHA[Nepal dilinde]
CHOMOLUNGMA[Tibet dilinde] )

( "Bir Dağın Yüksekliği Matematik Yardımı İle Nasıl Ölçülür?" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )


- EVERSİYON/EVERSION[İng.] değil/yerine/= DIŞA DÖNDÜRME


- EVERY THING vs. EVERY THING


- EVERY THING vs. EVERYTHING


- EVERY TIME vs. ALWAYS/FOREVER


- EVERYBODY vs. ALL OF US


- EVERYBODY vs. "EVERYBODY"


- EVERYBODY vs. MANY


- EVERYBODY vs. NOBODY


- EVERYBODY vs. PEOPLE


- EVERYONE vs. "EVERYONE"


- EVERYTHING vs. EVERYTHING


- EVERYTHING vs./and RELIABILITY


- EVERYTIME vs. "EVERYTIME"


- EVET DERİM/DEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HAYIR DİYEMEM(EK)

( Özellikle de sevdiğin birinden alabileceğin "evlilik teklifi"ne... )


- Evet! DİNLE!!!


- EVET EKLEMİ ile/ve/||/<> HAYIR EKLEMİ


- Evet! SUS!!!


- EVET ile/ve/||/<>/> DEVAM ET


- EVET ile HE


- EVET ile MUTLAKA

( YES vs. ABSOLUTELY )


- EVET = YES[İng.] = OUI[Fr.] = JA[Alm.] = SI[İt.] = SÍ[İsp.]


- EVETLEME, OLUMLAMA = İCAP, TASDİK = AFFIRMATION[İng., Fr.] = BEJAHUNG[Alm.] = AFFIRMATIO[Lat.] = AFIRMACIÓN[İsp.]


- EVHÂ[Ar.] ile VEHÂ[Ar.]


- EVHADU ile VÂHİD[< VAHDET]

( YALNIZ, TEK )


- EVHAM ile VESVESE


- EVİÇ ile HADİD


- EVİNDE YEMEK ile BAŞKASINDA YEMEK

( ... İLE Nedense daha tatlı gelir. )

( Buyurun misafirler, davranın bizimkiler. )


- EVİN/EWİN ile TAHIL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Tahıl tanesi, tohum. İLE ... )


- EVİNİ ve/||/<>/< ZİHNİNİ/KALBİNİ

( Konuk gelecekmiş gibi temiz tut! VE/||/<>/< Ölüm gelecekmiş gibi temiz tut! )


- EVİNİ/MUTFAĞINI/BUZDOLABINI, MARKETE ÇEVİRMEK değil/yerine EVİNİ/ZİHNİNİ, MARKETTE TUTMAK

( İstediğimiz zaman/gerektiğinde, gerektiği kadarını marketten almak varken "her an ve hemen istediğim yerine gelsin" diye onlarca gereksiz/gerekli ürünü evimizde bulundurmamız şart değil! )


- EVİRE-ÇEVİRE (DÖVMEK)


- EVİRME/EVİRTİM/YANSIMA = AKİS/İNİKÂS/İFRAĞ = CONVERSION[İng., Fr.] = KONVERSION[Alm.] = CONVERSIO[Lat.]


- EVİSERASYON/EVISCERATION[İng.] değil/yerine/= KARIN DIŞINA ÇIKIM


- EVKAF[< VAKF]

( CÂMİ, MEDRESE, İMÂRET GİBİ HAYRÂTIN İDARESİNE AYRILAN ARAZİ, BİNA VS. | VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ )


- EVKÂF ile/||/<> EVKÂF-I HÜMÂYÛN

( Vakıflar. İLE/||/<> Padişahların ve padişahlara mensup olanların vakıfları. )


- EVKAT[< VAK[İ]T]

( ZAMANLAR, ÇAĞLAR )


- EVLÂ'

( DAHA UYGUN, DAHA İYİ )


- EVLÂD-I BÜTÛN ile/ve EVLÂD-I ZUHÛR

( Kişinin kızının çocukları. İLE/VE Kişinin oğlunun çocukları. )


- EVLÂD-I İNÂS ile/||/<> EVLÂD-I YOL

( Kız çocukları.[vakfiyelerde geçer] İLE/||/<> Çoluk çocuk.[vakfiyelerde geçer] )


- EVLÂD-I SULBİYE/SULBİYYE ile/||/<> EVLÂD-I ÜMM

( Vakıfta birinin çocuklarını anlatan terim.[Birin torunları, onun evlâd-ı sulbiyyesidir.]. İLE/||/<> Ölenin, ana bir oğlan ve kız kardeşleri. )


- EVLÂT[Ar.] değil/yerine/= ÇOCUKLAR


- EVLENECEĞİN KİŞİYİ:
AKŞAM/GECE GÖRMEK ile/ve/yerine SABAH/UYANINCA GÖRMEK


- EVLENMEK ile/ve/||/<>/< EĞLENMEK


- EVLENMEMİŞ ile EVLİ OLMAYAN

( Bekâr(< [Ar. BEKÂRET][Fars. BİKÂR]), evlenmemiş demektir. [Evli olmayan anlamına gelmez!] )


- EVLİ-BARKLI


- EVLİ-DAMLI


- EVLİLİK:
AİLE KARARI(GÖRÜCÜ) ile/ve/<> BEŞİK KERTMESİ ile/ve/<> DEĞİŞ-TOKUŞ

( Sibirya'nın kuzeyinde uygulanan üç çeşit evlilik. Eskiden ve kısmen hâlâ, gençler, 12 - 16 yaş arasında evlendirilirlermiş. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> Bir kızın, bir aileye gelin ve oğlunun da damat olarak gitmesi. )

(

Öteki Evlilik Türleri

Evlilik Türü Tanım Amacı Yaygın Olduğu Bölgeler
Levirat Evlilik Dul kalan kadının, ölen kocasının erkek kardeşiyle evlendirilmesi. Dul kadının korunması, çocukların aile içinde kalması, miras bütünlüğü. Türkler, Yahudiler, bazı Afrika kabileleri, Orta Asya, Güney Asya.
Sororat Evlilik Bir erkeğin, eşi öldüğünde ya da doğurgan olmadığında eşinin kız kardeşiyle evlenmesi. Aile bağlarını koruma, çocukların aynı aile içinde büyümesini sağlama. Kızılderili kabileleri, Afrika kabileleri, Tibet, Nepal.
Zorla Evlilik Bireyin isteği dışında, ailesi ya da toplumu tarafından evlendirilmesi. Aile çıkarlarını koruma, sosyal ya da ekonomik kazanç sağlama. Dünya genelinde bazı geleneksel topluluklar.
Görücü Usulü Evlilik Ailelerin uygun gördüğü kişilerin evlendirilmesi ancak tarafların onayı alınır. Ailelerin söz sahibi olması, uyumlu evliliklerin sağlanması. Türkiye, Hindistan, Orta Doğu, Asya.
Çok Eşli Evlilik (Poligami) Bir bireyin aynı anda birden fazla eşe sahip olması. Soyun devamlılığı, sosyal veya ekonomik avantajlar. Orta Doğu, Afrika, bazı Asya ülkeleri.
Tek Eşlilik (Monogami) Bir bireyin yaşamı boyunca ya da evlilik süresince tek bir eşe sahip olması. Aile yapısının istikrarlı olması, duygusal bağlılık. Batı dünyası, Türkiye, modern hukuk düzenine sahip ülkeler.
)


- EVLİLİK:
GELECEĞİN TAAHHÜDÜ değil İLİŞKİ SÜRESİNCE SÖZLEŞME

( Birlikteliğin toplumsallığı, kurumsallığı ve kuramsallığı olan "evlilik", [dişil ya da eril fark etmeksizin] İNSAN için, koşullara/olanaklara bağlı, itibarî olan ve [doğal koşullarda olmayanlar için ve özellikle kentlerde yaşayanlarda] zorunlu olmayan bir süreç ya da kabul olarak değerlendirilmektedir.

Eşeysel birlikteliğin, kentlerde, eskisi gibi belirleyici/bağlayıcı olması ise pek fazla devrede olmayabilmektedir. )


- EVLİLİK:
SONUÇ değil BAŞLANGIÇ VE SÜREÇ


- EVLİLİK ile/ve/değil/<>/< AŞK

( Tanık, rızâ, onay ister. İLE/VE/<>/< Ahde vefâ edecek bir kalp yeterlidir. )

( Akit ile. İLE/VE/DEĞİL/<>/< Ahit ile. )


- EVLİLİK ile/ve/değil KUTSAL EVLİLİK

( Bir başkasıyla. İLE/VE/DEĞİL Kendinle. )

( Gövdeyle. İLE/VE/DEĞİL Zihninde. )

( MÜTEEHHİL[< EHL]: Evlenmiş, evli, teehhül etmiş. )


- EVLİLİKLERİN SONLANMASI:
"AŞKIN BİTMESİ" değil/ne yazık ki/< ARKADAŞLIĞIN OLMAMASI


- EVLİLİKTE/İLİŞKİDE:
(")KÜSME(") ve/<>/>/< (")BAĞIRMA(")


- EVLİYÂ ile/ve BEŞİK EVLİYÂSI


- EVOK POTANSİYEL/EVOKED POTENTIAL[İng.] değil/yerine/= UYARILMIŞ GİZİL GÜÇ


- EVOLÜSYON/EVOLUTION[İng.] değil/yerine/= EVRİM


- EVOLUTION vs. DEVELOPMENT


- EVOLUTION vs. MUTATION


- EVRÂD[< VİRD]

( OKUNMASI ÂDET OLUNAN DÎNÎ DUALAR, HER ZAMAN DİLDE VE AĞIZDA DOLAŞAN SÖZLER )


- EVRÂD[Ar. < VİRD] ile/ve/||/<> EZKÂR[Ar. < ZİKR]

( Okunması âdet olunan dini dualar. | Her zaman, dilde ve ağızda dolaşan sözler. İLE/VE/||/<> Anmalar, anımsamalar/hatırlamalar, bildirmeler, söylemeler. | Zikirler. )


- EVRAK[Ar. < VARAK] değil/yerine/= DEĞERLİ BELGE / İŞBELGE


- EVRÂK-I MÜSBİTE ile/||/<> ZABIT KAYITLARI ile/||/<> DÂİMİ KAYITLAR ile/||/<> YOKLAMA KAYITLARI ile/||/<> MAZBATA

( Tapu sicilini tamamlayan belgeler. İLE/||/<> Tapulama(kadastro) görmeden önce taşınmazlarla ilgili tutulan tapu kayıtları. İLE/||/<> Tapu Yönetimlerinde iş sahiplerinin başvurusu üzerine tutulan kayıtlar. İLE/||/<> Rumi 1288 - 1325 tarihleri arasında miri arazinin, yetkili memurlar tarafından mahalline gidilerek, yerinde görülüp incelenerek tutulan kayıtlar. İLE/||/<> Tutanak. )


- EVRAKLAR/LA değil EVRAK/LA

( "Evrak", varak[Ar. yaprak, yazılı kâğıt, varaka] sözcüğünün çoğulu olduğundan, çoğul olana bir "-ler" eki daha olmaz/kullanılamaz. )


- EVRE ile/ve/||/<> DEVRE/DÖNEM


- EVRE[Tr.] ile EVRE[Ar.]

( Bir olayda/işte birbiri ardınca görülen/beliren, gelişen değişik durumların her biri. Aşama, safha, merhale, faz. İLE Giysinin/esvabın dış yüzü. )


- EVREN

( Korkunun, fethedilme süreci. )


- EVREN "ANLAYIŞI/KABULÜNDE":
"AÇIK" ile "DÜZ" ile "KAPALI"

( k=-1 İLE k=0 İLE k=1 )

( Ω < 1 İLE Ω = 1 İLE Ω > 1 )


- EVREN:
DÜNYA ile/ve/<>/> MUHÎD(OKYANUS/OCEAN)/ATLAS

( Hareket ve ağırlık merkezi. İLE/VE/<>/> En son felek. )


- EVREN/KAİNAT:
OLUŞ/KEVN ve/||/<> BOZULUŞ/FESAD


- EVREN/KÂİNAT ile DÜNYA

( Varolanların birlik ve bütünlüğü. ( UNIVERSE vs. EARTH )


- EVREN:
"SONLU" değil SINIRSIZ-SONLU


- EVREN:
YAYILIM ve/||/<>/> BÖLÜNEBİLİRLİK


- EVREN ile/ve BEN/KİŞİ

( UNIVERSE vs./and ME/PERSON )


- EVREN ile/ve BEN/KİŞİ

( UNIVERSE vs./and ME/PERSON )


- EVREN ve/<> BEYİN

( Makro beyin. VE/<> Mikro evren. )


- EVREN/EVRAN ile EVRENG[Fars.] ile Evren

( Gök var olanların bütünü. kâinat, cihan, âlem, kozmos. | Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen tüm var olanlar. kâinat. | Büyük yılan. | Kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam. İLE Taht. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- EVREN = KÂİNAT = COSMOS[İng., Fr.] = KOSMOS[Alm.] = KOSMOS[Yun.]

( VAROLANLARIN HEPSİ | OLANLAR | AYALTI DÜNYA [olarak kabul edilirdi] )


- EVRENBİLİM = KEVNİYAT = COSMOLOGY[İng.] = COSMOLOGIE[Fr.] = KOSMOLOGIE[Alm.] = COSMOLOGIA[Lat.] = KOSMOLOGIA[Yun.]


- EVRENBİLİM(KOZMOLOJİ) ve PSİKOLOJİ ve GEOMETRİ/MANTIK


- EVRENDE:
İKİLEM değil/yerine BÜTÜNLÜK


- EVRENDOĞUM = KİYANİYAT, TEŞEKKÜL-İ ÂLEM = COSMOGONY[İng.] = COSMOGONIE[Fr.] = KOSMOGONIE[Alm.] = KOSMO-GONIA[Yun.]


- EVREN/EWREN ile EVREN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. İLE ... )


- EVRENİ ANLAMAK ile/ve YAŞAMAK


- Evreni DİNLE!!!


- ... "EVRENİ" ile/ve/<> ... EVRİMİ


- EVRENİN, BAŞLANGIÇTAKİ ISISI

( 10¯³² )


- EVRENİN:
BÜYÜMESİ ile/ve/değil GENİŞLEMESİ


- EVRENİN:GENİŞLEMESİ ile/ve/||/<>/> KARANLIK ENERJİ

( 1965 ile/ve/||/<>/> 1967 )


- EVREN'İN İÇ YAPISI ve/<> EVREN'DE, İNSAN'IN YERİ



(4/6)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 161 kez incelenmiş/okunmuştur.