C ve Ç ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 19.617 başlık/FaRk ile birlikte,
19.617 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(79/80)
- YUMUŞAK/NERM[Fars.] ile İNCE
- YUMUŞAK ODUN, GÖVDE ODUNUNUN DIŞ TABAKASI = HAŞEB-İ KÂZİB = AUBIER
- YUMUŞAKÇA ile BALIK
( MOLLUSC vs. FISH )
- YUMUŞAKÇA ile ERATO
- YUMUŞAKÇA ile EŞİTÇENETLİ
( ... İLE İki çeneti birbirine eşit olan yumuşakçalar. )
- YUMUŞAMA ile/ve/değil/yerine/||/<> GERİ ADIM
- YUMUŞAMA ile YAVŞAMA
- YUMUŞATMA ile/ve/<> DENGELEME
- YUNAN ile/ve/değil RUM
- YUNANCA ile/ve LATİNCE
(
ile/ve ... )
- YUNİT[İng. < UNIT] değil/yerine/= BİRİM
- YUNUS EMRE RİVÂYETLERİNDE:
KÂDI ile/ve/<> ÇİFTÇİ
- YÜREKTEN ile/ve/||/<> YALIN
- YURTTAŞ ile/ve/||/<> BİREY
- YÜRÜTME ile/ve/||/<>/> SÜRDÜRME
- YÜRÜTME ile/ne yazık ki "YÜRÜTME"
( Sürdürme. İLE/NE YAZIK Kİ Çalma. )
- YÜRÜTMEK ile/ve/||/<> TAKİP ETMEK
- YÜRÜTMEK ile/değil/yerine/>< YÜRÜMEK
( Bir şeyleri, parçaları. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yaşamı, yolu ve bütünü. )
- YUTTURMA ile/değil/yerine/>< TUTTURMA
- YUVA ile KÖRE[Fars < KÛRE]
( ... İLE Karınca yuvası. | Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği. )
- YUVARÖLÇER
( Özellikle optik camların küresel eğriliğini ölçmeye yarayan aygıt. )
- 100 KERE SÖYLEDİM değil (EN FAZLA) 2 YA DA 3 KEZ SÖYLEDİN!
- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ MORARMASI
( Utanma. İLE Bozulma. )
- YÜZ YÜZE (GÖRÜŞMEK)
- YÜZ ile/ve/<> GÖVDE(BEDEN)
( FACE vs./and/<> BODY )
- YÜZ ile/ve/||/<> YÜREK
( Yüzümüz kime ve kiminle gülüyorsa yüreğimiz de onunladır. )
- YÜZÇEÇ ile GÖĞÜS YÜZGECİ ile SIRT YÜZGECİ ile KARIN YÜZGECİ ile KUYRUK YÜZGECİ ile ANAL YÜZGEÇ
( FIN vs. PECTORAL FIN vs. DORSAL FIN vs. PELVIC FIN vs. CAUDAL/TAIL FIN vs. ANAL FIN vs. )
- YÜZERGEZER/SUCULKARACIL/AMFİBİ[Fr. < AMPHIBIE] ile/ve/||/<> AMFİBYUMLAR
( İki yaşamlılar. | Yüzergezer. İLE/VE/|/<> Kurbağa ve semenderleri içine alan iki yaşamlı omurgalılar sınıfı. )
- YÜZEY GERİLİMİ İLE ARA YÜZEY İLE TEMAS AÇISI ile/||/<> YÜZEY ÖZELLİKLERİ
( Faz sınırlarındaki özellikler. )
( Formül: γ_SV = γ_SL + γ_LV cosθ )
- YÜZEYEL değil YÜZEYSEL
- YÜZGEÇ ile SOLUNGAÇ
( SEBÛH[< SİBH] ile GALSAMA/GALSAME )
( FIN vs. GILL )
- YÜZGEÇ ile YÜZGEÇ
( Balıklarda ve yüzen memelilerde, karın ve göğüste çift, sırt ve kuyrukta tek olarak bulunan, hareketi ve dengeyi sağlayan örgenler. İLE Suda iyi yüzen kişi ya da hayvan. )
- YÜZLEŞMEK ile/ve/||/<>/> GERİDE BIRAKMAK
- YÜZSÜZ/LÜK ile/||/<> YÜZSÜZ/LÜK
- YÜZÜK ile YÜKSÜK
( Parmağa geçirilen, genellikle metal halka. | Yüzük oyunu. İLE Dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak. | Köklerin ucunda bulunan ve kökün üretken dokusunu korumaya yarayan oluşum. KALENSÖVE )
( RING vs. THIMBLE )
- YÜZÜSTÜ ile YÜZÜSTÜ
( Yüzü yere gelecek biçimde. İLE Başlanmış fakat tamamlanmamış bir durumda. )
- Z: YAŞAM/HAYAT ve/||/<> ZÕIO[< ZÕION]: CANLI
- ZÂ[Ar.] ile -ZÂ[Ar.] ile ZÂ[Ar.] ile ZÂ[Ar.] ile -ZÂ/ZÂY[Ar.] ile ZEL/ZELL[Ar.] ile ZI[Ar.]
( "Ze" harfinin adı. İLE "Bu, şu" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler oluşturur.[BA-DE-ZÂ: Bundan sonra. | HÂ-KE-ZÂ: İşte bunun gibi.] İLE "Sahip, mâlik" anlamlarına gelerek, Eski Türkçe'de zî/zû biçimleriyle kullanılır. İLE "Zı" harfinin bir adı. İLE "Doğuran" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[NÂDİRE-ZÂ: Nadir, bulunmaz şey oluşturan. | SUHAN-ZÂ: Söz doğuran, icad eden.] İLE Osmanlı abecesinin 11. harfidir.[Ebced hesabında 700 sayısının karşılığıdır.] İLE Osmanlı abecesinin 20. harfidir.[Ebced hesabında 900 sayısının karşılığıdır.] )
- ZAAF ve/||/<> SAVUNMA
- ZABIT/ZAPT/ZABT[Ar.] değil/yerine/= TUTANAK
- ZABT-U-RABT[Ar.]/DİSİPLİN[İng.] değil/yerine/= SIKIDÜZEN
- ZÂD[çoğ. EZVÂD/EZVİDE/ZEVÂD] ile ZÂD[Ar. < ZİYÂDET] ile ZÂT ile ZÂT ile -ZÂD[Fars.]
( Azık, yiyinti. İLE Çoğalsın, artsın. İLE Kendi. | Asıl, öz, cevher. | Saygıya değer kişi. İLE Sahip, mâlik[hanım][<(dişil/müennes) ZÛ]. | Hekimlik terimlerinde hastalık [ZÂT-ÜD-DİMÂĞ: Beyin dokusunun/nescinin yangısı/iltihabı.], bitkibilim[botanik] ve hayvanbilim[zooloji] terimlerinde "-li, -giller" gibi anlamlarıla sınıflamalar oluşturur.[ZÂT-ÜL-İBRE: İğneli böcekler.] İLE "Doğma, doğuş" anlamına gelerek birleşik sözcükler yapar.[MÂDER-ZÂD: Anadan doğup büyüme. | NEV-ZÂD: Yeni doğmuş.] )
- ZÂDE[Ar.] ile ZÂDE[Fars. | çoğ. ZÂDEGÂN] ile -ZEDE[Ar.] ile ZEDE[Ar.]
( "Çok olsun!", "Artsın!" anlamlarında iyi bir dilek sözü. İLE Evlât, oğul. | Doğru, insaniyetli kişi. | "Doğmuş, meydana gelmiş" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[MERDÜM-ZÂDE: İnsan.] İLE ... kişi. İLE Vurma, çarpma, düşme sonunda oluşan yara ya da ezilme. )
- ZA'F[Ar.] ile ZA'F[Ar.] ile ZAHF[Ar.]
( ... İLE Zayıflık, güçsüzlük, arıklık. | Gönül akışı, meyil, bir şeye yönelik duyulan aşırı istek. İLE Sürünerek yürüme, ayaklarını sürüyerek yürüme. | Emekleme. | Düşman üzerine gönderilen asker; askerin düşmana karşı yürümesi. )
- ZAFER ile/ve/değil/<>/< ÇABA
( Süreçsiz, sonuç olmaz! )
( Tatmin, elde edilende değil çabada yatar. Zafer de, tüm çabayı ortaya koymaktır. )
- ZAFER ile KAZANMAK
( )
- ZÂFİR[Ar. < ZAFER] ile ZAFÎR[Ar. < ZAFER] ile ZAFÎR[Ar.]
( Zafer kazanan. İLE Zafer bulan, zafere erişen. İLE Sinir demeti.[İng., Fr. PLEXUS] )
- ZAGAN[Ar. < ZÂG]["ga" uzun okunur] ile ZAGAN[Ar.]
( Kargalar. İLE Çaylak. )
- ZÂHİF[Ar. çoğ. ZÂHİFÂT] ile ZÂHİF[Ar.]
( Sürüngen, yılan gibi karnı üzerinde sürünerek ilerleyen. İLE Kibirli, övüngen.[MAĞRUR, MÜTEKEBBİR] )
- ZÂHİL[Ar.] ile ZÂHİL[Ar.] ile ZÂHİL[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.]
( Zakkum ağacı. İLE Sağlığı düzelen ya da sıkıntıdan sonra gönlü ferahlayan. | Unutan. İLE İhmal eden, unutan. İLE ... )
- ZÂHİR[Ar. < ZUHÛR] ile ZAHÎR[Ar. < ZAHR] ile ZAHÎR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZAHR[Ar.]
( Görünen, görünücü, açık, belirli, meydanda. | Elbette, şüphesiz, öyledir ya. | Galiba, zannederim, umulur ki. | Görünüşe göre, anlaşılan, meğer. | Dış yüz, görünüş. İLE Arka çıkan, yardımcı. İLE İç ağrısı. | Bâsur ve mesâne yangısında olan ağrılı ıkıntı. İLE Parlak.[daha çok, yıldızlar için] İLE Taşkın, coşkun. İLE Semiz, tavlı, bol. İLE Arka, sırt. | Kâğıt vs.'nin arka tarafı, gerisi. )
- ZÂHİR ve/<> ÂHİR
- ZÂHİR ve/<> EDEB
- ZÂHİRE[Ar.] ile ZÂHİRE[Ar. < ZEVÂHİR] ile ZAHÎRE[Ar. < ZAHÂİR]
( Dışarı fırlamış göz, lokma göz. İLE Parlak. İLE Gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat, yiyecek. )
- ZÂHİREN[Ar.] ile ZÂHİRÎ[Ar.]
( Görünüşte, görünüşe göre, göründüğü gibi, meydanda olarak. İLE Görünen, görünürdeki. | Ebû Dâvûd-ı Zâhirî'nin kurduğu mezhebe ait/mensup. )
- ZAHİT[Ar.] ile ZAİT[Ar.]
( ... İLE Çoğaltan, artıran. | Gereksiz. | Artı[+]. )
- ZAHMET OLMAZSA ile/değil SAKINCASI YOKSA
- ZAHMET ve/||/<> HİKMET ve/||/<> İBRET
- ZAHMET[Ar.] ile ZAMET[< SAMET < SAMED]
- ZAHMET/Lİ ile/ve/değil/||/<>/> RAHMET/Lİ
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> "Zahmet"i, zevk edinmek. )
( Zahmet ile Rahmet arasında, sadece bir nokta fark vardır. )
- ZÂİM[Ar.] ile ZAÎM[Ar.]
( Zeâmeti olan. İLE Zeâmet sahibi. | Kefil. | Prens, şef. )
- ZÂKİ[Ar.] ile ZAKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZAKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZÂKİR[Ar.]
( Saf, halis, temiz, pak. İLE Keskin/güzel kokulu. İLE Saf, temiz, doğru hareketli. İLE Anan, zikreden/zikredici. | Tekkelerde zikir sırasında dervişleri teşvik için ilâhiler okuyan kişi. )
- ZÂLİM <>/>< ÂLİM
( Zâlim olan, âlim olabilir fakat zâlim olan, ârif ol(a)maz. )
( Yol sırasında, süreçte, kimin zâlim, kimin âlim olduğu/olacağı bilinmez. )
- ZÂLİM[Ar.] değil/yerine/= KIYINÇÇI
- ZÂLİM ile/değil/yerine LEVVÂM
( Başkasına kötülük. İLE/DEĞİL/YERİNE Kendine, [kendini geliştirmek üzere] "yüklenme". | Özeleştiri. )
( Zâlime uyan ve/ya da susan, zâlimden beterdir. )
- ZÂLİMCE değil/yerine/= KIYINÇLA
- ZAMAN GEÇİRMEK ile/değil/yerine ZAMANI DOLDURMAK
- ZAMAN GEÇTİKÇE:
YÜZSÜZLEŞEN değil HATALARIYLA YÜZLEŞEN
- ZAMAN:
UD ve ÖD
( Sümerce'si. VE Türkçe'si. )
- ZAMAN VE ENERJİ TÜKETİMİMİZ:
"NASIL GÖRÜNDÜĞÜMÜZ" ile/değil/yerine NASIL GÖRDÜĞÜMÜZ
- ZAMAN VE KOŞULLARIN DEĞİŞİMİ ve/<> YASALARIN DEĞİŞİMİ
( Zamanın ve koşulların değişmesiyle birlikte yasaların da değişikliğe uğraması kaçınılmazdır.
Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz! )
- ZAMAN YÖNETİMİNDE:
ACİL ve ÖNEMLİ ile/ve/||/<> ÖNEMLİ ve ACİL DEĞİL
ile/ve/||/<>
ACİL DEĞİL ve ÖNEMSİZ ile/ve/||/<> ÖNEMSİZ ve ACİL
( Hemen yap/alım! İLE/VE/||/<> Yapacağımız zamanı belirle/yelim!
İLE/VE/||/<>
İşi yapabilecek biri(leri)ne yönlendir/elim! İLE/VE/||/<> Yapma/yalım! )
- ZAMAN/OĞUR/ÖYLEK ile/ve/||/<>/değil/yerine AN/KIPI
( Zamlanmış AN. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE ÂN'ın ÂN'a geçtiği AN'daki AN! )
( "Anlamlı" bir yaşam sunar. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Mutlu bir yaşam sunar. )
( Dirimlilik içinde. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Sürekli dirimlilik ile. )
( [kökeni/etimolojisi] ZEMAN[Ar.]: Eskime, bir nesne üzerinde sürenin geçmesi. > ZAMAN: Süre, eskiye, geçmişe karışan süre. [Ar.] Somut bir anlamı varken, gerçek bir nesneyi yansıtırken soyutlaştı. İki nesne arasında, birinden ötekine giderken geçen süreye, eskiye karışan süreye zeman denirken sonraları vakt anlamında soyut bir varlığı yansıtır oldu. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Göktanrı dili.(N) )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Bilginin kaynağı. (N) | [Özdek/Madde'nin kaynağı (H).] (HN) )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Akıllı enerji. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Dişil ve eril enerji olarak ikili sistemi yansıtır. )
( [Sümer Türkçesi'nde]... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Gök Tanrı. )
( ... İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Evrenin başlangıcının simgesi. )
( Zaman, AN'ların birbirini izlemesidir. )
( Zaman sonsuzdur, ama sınırlıdır; ebediyet ise şimdi'nin zerresindedir. )
( Zaman içindeki ebediyet sadece tekrarlanıştır. )
( Zaman, yalnızca, bilinçte varolur. )
( Zaman, bizi zamanın dışına götüremez. )
( Zamanın getirmiş olduğunu, yine zaman götürecektir. )
( Zaman, içindeki bir deneyimdir ama deneyimleyen zaman-ötesinde. )
( Zamansızlık içinde, "ebediyen" sözcüğünün bir anlamı yoktur. )
( Batmayan güneşi bulanlar için zaman diye bir şey yoktur. )
( Zamansız olan, zamanı bilir; zaman ise zamansız olanı bilmez. )
( Zaman-ötesi olana ancak zaman-ötesi olanla erişilebilir. )
( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )
( Nasıl, okyanusun her bir damlası okyanusun tuzunu taşırsa, öylece her AN da ebediyetin lezzetini taşır. )
( Bir kez, Şimdi'de iyice yerleşirseniz, gideceğiniz başka yer olmaz. )
( Anımsanan ile yaşanan an arasında, bir an'dan bir an'a gözlemlenebilen bir temel fark vardır. Yaşanan an, zamanın hiçbir noktasında, anımsanan olamaz. İkisi arasında, sadece yoğunluk değil çeşit farklılığı vardır. Yaşanan an, hiçbir yanılgıya yer vermeyecek biçimde öyledir. )
( Yaşanan an gerçektir, halbuki anımsananda bir hayli kararsızlık ve belirsizlik vardır. )
( Yaşanan anı eşsiz kılan nedir? Apaçıktır ki, sizin mevcut olduğunuz duygusu. Bellekte ve beklentide, bunun gözlem altındaki bir zihinsel hal olduğu hakkında açık ve belirgin bir duygu vardır; yaşanan anda ise bu duygu en başta, bir hazır bulunuş ve farkında oluş duygusudur. )
( ÂN-I GAYRI MUNKASİM: BÖLÜNEMEYECEK OLAN AN! )
( Mutlak, zamandan öncedir. )
( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )
( El'in sermayesi. [Kendinin olmayan] ["Allah'a ait olan"] )
( Ne içindeyim zamanın
Ne de tümüyle dışında
Yekpâre, geniş bir ÂN'ın
Parçalanmaz akışında )
( Yüzünü toprağa indir dem-be-dem Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem )
( Dem, bu demdir, dem, bu dem! Dem, bu demdir, dem, bu dem! )
( An, bu andır, an, bu an! An, bu andır, an, bu an! )
( BÎ HENGÂM[Fars.]: Vakitsiz. )
( CARPE DIEM: GÜNÜ/ÂNI/YAŞANANI YAŞA/YAKALA! [Lat.] [günlük yaşa değil!] )
( HAKUNA MATATA: AN'I YAŞA! [Kenya dilinde] )
( CHRONOS ile/ve/||/<>/değil/yerine CAIROS )
( Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Ahmet Hamdi TANPINAR )
( ZAMAN'ı...
Durdurmak istiyorsan... ÖPÜŞ!
Duyumsamak istiyorsan... YAZ!
Bırakmak istiyorsan... SOLUK AL!
ZAMAN'da...
Yolculuk yapmak istiyorsan... OKU!
ZAMAN'dan...
Kaçmak istiyorsan... MÜZİK DİNLE! )
( Zaman, herşeyin aynı anda olmasını engellemek için doğanın kullandığı araçtır. )
( Time is endless, though limited, eternity is in the split moment of the now.
Time exists in consciousness only.
Time is a succession of moments.
Time is an inner experience but the experiencer is timeless.
The absolute precedes time.
What time has brought about, time will take away.
The timeless can be reached only by the timeless.
Time cannot take us out of time.
Just as every drop of the ocean carries the taste of the ocean, so does every moment carry the taste of eternity.
The timeless knows the time, the time does not know the timeless.
Eternity in time is mere repetitiveness.
In the timeless the words 'for ever' have no meaning.
Without memory and expectation there can be no time.
Once you are well-established in the now, you have nowhere else to go.
Do what you believe in and believe in what you do. All else is a waste of energy and time.
Between the remembered and the actual there is a basic difference which can be observed from moment to moment. At no point of time is the actual the remembered. Between the two there is a difference in kind, not merely in intensity. The actual is unmistakably so.
The actual is real, while there is a good deal of uncertainty about the remembered.
What makes the actual unique? Obviously, it is your sense of being present. In memory and anticipation there is a clear feeling that it is a mental state under observation, while in the actual the feeling is primarily of being present and aware. )
( An olmadan, zaman olmaz; ancak, sonsuz zaman olmadan da ân'a ilişkin düşünüş olmaz. )
( ZAMAN ve/değil/yerine/||/<>/< AN
Kaygının neden oldukları, olabilecekleri ve ortadan kaldırılmasındaki araç ve çözümlerin merkezinde, zaman ve algı yönetimi bulunur.
Geleceğin olumsuzu olan ve "Ya ..." ile başlayan düşünce, söz ve kaygıların yanlışlığı ve yanıltıcılığını da ancak yoğunlaşılması gereken iki düşünce üzerinde/n aşabiliriz. Birincisi, en az %51 olmak üzere, ŞU AN'da ve BURADA bilincinin yanı sıra, ikinci olarak, %46-48 oranında da geleceğin belirgin ve olumlu bakışı olan "... İSTİYORUM." düşüncesi ve sözüyledir. Tabii, tortuları, bahaneleri, mazeretleri, yani "... da"/"... ama" sözlerinin tamamen devre dışı tutulmasıyla.
Geçmişin olumsuzu olan "Keşke ..." düşünce ve sözü, hiçbir zaman düşünülmeyeceği gibi, geçmiş ve değişmezliğini ancak geçmişin olumlu deneyimlerini, "İyi ki ..." düşünce ve sözüyle, isabet kaydedilmiş, olumlu durumlar, kayıtlar, süreç ve sonuçlarla dengeleyebiliriz.
"Belirsiz" olan geleceğin belirli kılınmasını da, "Değişmez" olan geçmişin tatminkârlığını da şu anda ve buradaki bilincimiz belirlemektedir. Yaşanmış ve "değişmez" olanların pişmanlığı ya da yaşanmamış ve "belirsiz" olan belirginliğini, ancak ve ancak şu anda ve buradaki %99'lara çıkarılabilecek düşünce, eylem ve tutumlarımızla, direncimizle[ihtiyârımızla] belirleyip, geri kalan sürecin de isteklerimizle/istencimizle[irâde] doldurulması, anlamsız ve değersiz kaygıların ortadan kalkması, daha verimli bir yaşam ve kendilik deneyiminin verimliliğiyle taçlanacaktır.
Kaygının ortadan kalkmasındaki en önemli yani öncelikli bilgi ve uygulama, pek alışık olmasak bile mutlaka sürekli anımsanması ve devrede tutulması gereken, bilinemeyecek olanların varolduğu ve bilinemeyecekleri yönündeki teslimiyet ve tevekkülümüzdür. Bu, ilk başta ve çoğumuz için pek geçerli ve olanaklı "görülmese" bile hep birlikte yaşıyor olduğumuz halde, her birimizin, "kendini öncelikli ve ayrıcalıklı görerek", "sürekli ve tek kazananın kendimiz olması gerektiği" "düşüncesi/zannı", tavrı ve tutumu kadar yanlış ve yanıltıcı, bir başka ötekileştirici ve birbirimizden uzak düşürücü büyüklükte bir tutum olamaz.
Bir başka kaygı verici ve büyük yanlışlardan biri de, hepimizin, kendi ve yakınları için, aynı anda, "en"leri istemesi, dilemesi ve dile getirmesidir. Herşeyin "en güzeli"ni, "en baştakini/tepedeki"ni, "en değerlisi"ni, "en başarılısı"nı, "en güçlüsü"nü, "en büyüğü"nü, sürekli diline dolamış bir birey ve toplum için de refah ve ferah söz konusu değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır.
Olan biten herşeyin uclarında ve uçurumlarında dolaşmanın, iddia sahibi olmanın, bir anlamının, bir değerinin olmayacağını, teknolojinin hızlı gelişimi ve konforun artmasındaki yanılgının taşıdığı, ne ve "ne kadar" yaşanılacak olursa olsun, her şeyi ve herkesi, sonuç odaklılıkla, süreci, bir şeyleri, başlamadan bitirmenin peşinde koşulduğu, yaşamın, tavında, kıvamında, hızlı gitmek yerine yavaş yaşamanın değeri bilinmediği, önceliği yaşanmadığı sürece daha da anlamsız bir kartopu-çığ ilişkisine döneceğini görememenin bedelleri, her ne kadar istenilmese de ne yazık ki, gerçek anlamda "kaygılanmamızı" gerektirecek çok büyük sorunların oluşacağına ve çığ altında kalarak, ezilerek yok olunacağına bir kanıttır.
"En büyük" ya da tek kaynağı "merak" olan, ancak sonuçların değer gördüğü niteliksiz "sorgulamaların" da ne içeriği, ne süreci, ne de sonucu, kişileri ve toplumları hiçbir nitelikli sonuca götürmeyeceği gibi, kendi, yakınları, vatanı, toprağı, bayrağı, sancağı, dili ve geleceği için "kaygılanılması" gereken bir durumu da ortaya sermektedir.
"Geleceği/ni merak eden/ler,
fallara değil mezarlıklara baksın!"
Bireysel ve toplumsal olarak "kaygılanmak" durumunda kalacağımız olumsuz durumları, zihnimizin üst köşelerinde, kenarda tutmak üzere, tekrar kaygının çözümlerine yönelik kişisel yönetim bilgilerimize geri dönelim...

Kaygı DEĞİL/YERİNE Saygı - B (bile değil) )
( [daha iyi olabilmek için zihnin yönlendirilmesi gereken] Olumsuz/sorunlu/yetersiz/hasta(lıklı) vb. durumlarda. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Olumlu/mutlu/yeterli durumlarda. )
( [Odaklanılması gereken] Daha az. İLE/VE/||/<>/DEĞİL/YERİNE Daha çok. )
( )
( En mutsuz kişi, geçmiş ve/ya da geleceğe (fazla) odaklı olandır. )
(
ZAMAN
Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah $ 86.400 para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabi ki hepsini harcamaya çalışırsın. Hepimiz Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz. Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz, her akşam gün boyunca kullanmadığımız saniyelerimiz kadar zarara girmiş oluyoruz, yarına transfer edilemez. Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini ŞU AN`ı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap. Sağlık, mutluluk ve başarı için! Zaman kaçıyor. Her gün işinin en iyisini yap.Bir senenin değerini anlamak için,
sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini anlamak için,
8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
Bir haftanın değerini anlamak için,
haftalık dergi çıkaran bir editöre sor.
Bir saatin değerini anlamak için,
kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
Bir dakikanın değerini anlamak için,
trenini kaçıran yolcuya sor.
Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş.
Zamanında ortak edebileceğin kadar özel biri. Unutma zaman hiç kimse için durmaz.
Geçmiş zaman Tarih,
Gelecek zaman Gizemli,
ŞU AN ise
sana verilen gerçek bir armağandır.
------------------------------
1000 yılın değerini anlamak için sene değerini iki hane olarak programlamış olan bir programcıya sorun.
100 yılın değerini anlamak için El değiştirmeye (Handover) tanık olmuş bir Hong Kong vatandaşına sorun.
70 yılın değerini anlamak için ölmekte olan bir insana sorun.
40 yılın değerini anlamak için çölde dolaşmış (traveled in the wilderness) bir Yahudi'ye sorun.
7 yılın değerini anlamak için 7 yıllık iznini (sabbatical leave) alamamış bir profesöre sorun.
5 yılın değerini anlamak için bir daha seçilememiş bir milletvekiline sorun.
Bir milisaniyenin değerini anlamak için şehri karanlığa gömen bir elektrik (power) mühendisine sorun.
Bir mikrosaniyenin değerini anlamak için pentium makine almış olan birine sorun.
Bir nanosaniyenin değerini anlamak için yeni terfi etmiş bir dijital devreler tasarımcısına sorun.
Bir pikosaniyenin değerini anlamak için birçok patentin sahibi olan analog devreler tasarımcısına sorun.
Bir femtosaniyenin değerini anlamak için Nobel Ödülü kazanmış fizikçiye sorun.
)
( TARFET-ÜL-AYN: Bir kere göz açıp kapayıncaya kadar olan AN.
ÂNÂT, LÂHZE: An. Göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman.
VEHLE: Dakika, An. ["O günün vehrinde" DEĞİL "O günün vehlinde"] )
( RÛZİGÂR/ZAMAN ile/ve/<>/değil/yerine DEM )
( [not] TIME vs./and/<>/but MOMENT )
( TEMPS avec/et/<> MOMENT, NUANCES )
( ZEIT mit/und/<> MOMENT )
( TEMPUS cum/et/<> ... )
( TIEMPO con/y/<> MOMENTO/RATO )
( TEMPO con/e/<> ATTIMO/MOMENTO )
( KALA ile/ve/<>/değil/yerine ZEN )
( ... ile/ve/<>/değil/yerine LAN )
- ZAMAN ile/ve/değil/||/<>/< ÖNCELİK-SONRALIK
- ZAMAN ile SAMAN
( Evvel. İLE/VE/||/<> Kalbur.
[Evvel, zaman içinde. İLE/VE/||/<> Kalbur, saman içinde.] )
- ZAMAN ve ZAMANE'DEN ŞİKÂYET
- ZAMAN ve/<> ZEMİN/MEKÂN/YER
( İnsan, mekândan, zamana geçiştir. )
( Terazi var, tartı var, herşeyin bir zamanı var. )
( Bazı işlerde/hizmetlerde de zaman ve zemin gözetmek olmaz. )
( Varolanlar'ı birbirine göre belirleyen koordinatlar. )
( İrfân'ın göstergesi, doğru/uygun zaman ve zemine göre konuşmak ve hareket etmektir. )
( İşitme. VE/<> Görme. )
( Nesnelerin ard ardalığı. VE/||/<> Nesnelerin yan yanalığı. [GERÇEK/LİK] )
( TIME and/<> PLACE )
- ZAMANDA OLUR değil ZAMANLA OLUR
- ZAMANI ARTIRMAK ile/ve/<>/değil ETKİ ALANINI GENİŞLETMEK
- ZAMAN(IM) YOK ile/değil ÖNEM VERMİYORUM
- ZAMANIN EL VERDİĞİNCE değil ZAMAN EL VERDİĞİNCE
( "ZAMANIN EL VERDİĞİ KADAR" demek üzereyken "ZAMANIN" diye başlayıp bu sözü kullandıktan sonra bir anda zihne başka bir sözün gelmesiyle hızla yön değiştirerek ifadenin bozulmasıyla oluşur. [Dli yanlış kullanmaktan değil bazen konuşma koşullarının çoklu etkileri altında sözcükler arasında karmaşalar yaşanabilir.] )
- ZAMANINDA YA DA ZAMANSIZ SÖYLENMİŞ SÖZLER ile/ve GERÇEK YA DA YANLIŞ SÖZLER ile/ve HOŞ YA DA ACI SÖZLER ile/ve YARARLI YA DA YARARSIZ SÖZLER ile/ve NAZİK VE GÜCENDİRİCİ SÖZLER
( WORDS AT THE RIGHT TIME OR UNTIMELY vs./and TRUE OR FALSE WORDS vs./and NICE/SWEET OR GRIEF WORDS vs./and BENEFICIAL OR USELESS WORDS vs./and POLITE AND OFFEND WORDS )
- ZAMANINI:
"ÇALMAK" ile/değil ALMAK
- ZAMÂN/ZEMÂN[Ar. çoğ. EZMİNE] ile ZAMÂN[Ar.]
( Zaman, vakti, çağ, devir. | Süre, mehil. | Mevsim. | Fiillerde, geçmiş, şimdiki, gelecek ve geniş zamanlardan her biri. İLE Kefil olma, kefillik. | Bir şeyin mislini ya da değerini vermek üzere zarara karşı kefil olma, garanti. )
- ZÂMİN[Ar.] ile ZAMÎN[Ar.]
( Tazmine zorunlu olan, kefil. İLE Tazmîn eden, kefil olan. )
- ZÂMİR[Ar.] ile ZAMÎR[Ar. çoğ. ZAMÂİR]
( Neyzen, düdük çalan. İLE İç, içyüz. | Kalp, vicdan. | Gönülde gizli olan sır. | [dilbilgisinde] Adın yerini tutan sözcük. )
- ZAMK ile LAK/LAKA[İt. < Fars.]
( Akasya, kitre, süsleğen gibi bazı ağaçların kabuklarından sızarak donan, renksiz ya da sarı kırmızımtırak renkte, biçimsiz nesne. İLE Uzakdoğu'da yetişen amerikaelmasından çıkan yapıştırıcı. )
( LAKE: Laka ile cilâlanmış eşya. )
- ZAMK[Ar. < ŞAMG] değil/yerine/= TUTKAL/YAPIŞTIRICI
- ZAN (ETMEK) ile/ve/||/<>/> İDDİA (ETMEK)
- ZAN:
"ÖNE SÜRÜLEBİLECEK BİR ŞEY"
değil
ANCAK, KABUL EDİLECEK BİR ŞEY
- ZAN ile BÂTIL İNANÇ
( GÜMÂN ile ... )
( SURMISE vs. SUPERSTITION )
- [ne yazık ki]
ZAN ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> İFTİRA
- ZAN değil/yerine/= SANI
- ZAN ile/ve/değil/yerine/<>/>< SEN
( [not] SUPPOSITION vs./and/but/<>/>< YOU
YOU instead of SUPPOSITION )
- ZAN değil/yerine/>< ZEN
- ZANBAK değil ZAMBAK
( Doğruları aşağıdaki biçimdedir! "..." bulunan yerlerde ayrık(yanlış) halini düşününüz! )
( YAZIM(İMLÂ) KILAVUZU! | KÖKENBİLİM/ETİMOLOJİ )
( Masumiyeti simgeler. )
( LILIUM )
- ZANGIR ZANGIR / ZINGIL ZINGIL / ZINGIR ZINGIR (TİTREMEK)
- ZANLI ile SANIK
( Bir suç dolayısıyla sorguya çekilen. İLE Aleyhine ceza davası açılan. )
( MAZNÛN[< ZANN] ile ... )
( SUSPECT vs. ACCUSED )
- ZAN(N) ile/değil/yerine/>< İLM/İLİM
- ZÂNN[Ar.] ile ZANN/ZAN[Ar. çoğ. ZUNÛN]
( Zannedici, sanan. İLE Sanma, sanı, sezme. | Şüphe, işkil. )
- ZANNETMEDEN ÖNCE ve/<> YARGILAMADAN ÖNCE ve/<> YARALAMADAN ÖNCE ve/<> KONUŞMADAN ÖNCE
( Öğren! VE/<> Anla! VE/<> Hisset! VE/<> Düşün! )
- ZANNETMEK/ZEHAP[Ar.] ile ZAMMETMEK[Ar.]
( Sanı, kuşku/şüphe. İLE Katmak. )
- ZAP ZAP ile RAP RAP
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Adımların hızlı atılmasına ilişkin yansıma bir ilgeç. İLE Adımların atılmasına ilişkin yansıma bir ilgeç. )
- ZAR-ZOR (HALLETMEK)
- ZAR ile ZAR[Ar. çoğ. ZURÛ']
( İnce deri. İLE İnek vb. hayvanların memesi. )
- ZAR' ile -ZÂR[Fars.] ile -ZÂR[Fars.]
( Meme. | Süt veren hayvan memesi. İLE Ağlayan, inleyen. | Zayıf, dermansız. | İnleme, ağlayış. İLE Adlara eklenerek yer adı bildirir.[ÇEMEN-ZÂR: Çimenlik. | GÜL-ZÂR: Güllük. | LÂLE-ZÂR: Lâle bahçesi.] )
- ZARÂFET ile/ve/<> LETÂFET
- ZARÂFET ve/||/<> ONUR
( Güzel bir ruhun anlatımı. VE/||/<> Yüce bir zihniyetin anlatımı. )
( Erdemden beklenilen, zarâfet değil onurdur. )
- ZARÂFET ile/ve/||/<>/> ZİYÂFET ile/ve/||/<>/> ZİYÂRET
- ZARAR ile HASAR
( Her mazarrata, mazeret bulmanın sonu yoktur. )
( DAMAGE/HARM vs. HAVOC )
- ZARAR ile/değil/yerine KARAR
( Çoğu. İLE/DEĞİL/YERİNE Azı. )
- ZARAR ile/değil/yerine SAKINCA
- ZARAR ile ZIRAR
( ... İLE Zarara zararla karşılık verme. )
- ZARARLI SABİT GELENEĞE SAPLANMA değil/yerine/>< YARARLI SABİTİN TAKLİDİ
- ZARARSIZ OLMAK ile/ve/||/<>/> YARARLI OLMAK
- ZARÎ[Ar.] ile ZARÎ[Ar.] ile ZÂRİ'[Ar.] ile ZÂRÎ[Ar.]
( Kanı durmayan damar. İLE Memesi büyük olan. İLE Ekin eken, çiftçi. İLE Ağlayıp sızlama. )
- ZARÎFE[Ar.] ile ZÂRİFE[Ar.]
( Zarif şey. İLE Fazla, gereksiz söz. )
- ZARLA-ZORLA
- ZARR[Ar.] ile ZÂRR[Ar.] ile ZARR[Ar.] ile ZAR[Ar.]
( Zarar. İLE Zararlı. İLE Zarara neden olan. İLE İnce perde ya da örtü. | İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar ya da örgen bölümleri, çeper. | Birbirine sımsıkı yapışık hücre ya da moleküllerden oluşan ve bitkilerin çeşitli bölümlerini bir kın gibi saran ince tabaka, cidar, çeper. | Tavla ve başka oyunlarda kullanılan nesnelerden küp olarak yapılan ve altı yüzünde, birden altıya kadar benekler bulunan oyun aracı. )
- ZARUNLU:
ZARURÎ ile/ve/değil ZORUNLU
( Bazı/çoğu sözler hatalı seslendirildikleri için değil konuşurken, birbirine yakın ya da eş iki sözcüğü bir anda söyleme ya da birini söyleyecekken ani bir karar ve hızla ötekine geçme sonucu çıkan söz(cük)lerdir. )
- ZÂT ile/ve/<> MEVCUD
- ZÂT ile/ve/||/<>/> SIFAT ile/ve/||/<>/> EFAL ile/ve/||/<>/> ESÂR[< ESER]
( Öz/İnsan. VE/||/<>/> Bilgi. VE/||/<>/> Eylem. VE/||/<>/> Yapıt/eser. )
- ZÂT[Ar.]-EN[Fars.][<>/||/>< SIFAT-EN] değil/yerine/=/: ÖZCE, ÖZ OLARAK, ÖZÜ İTİBARİYLE["doğrusu" değil!]
[<>/||/>< SIFATEN: görünüşçe, görünüş olarak, görünüşü itibariyle]
( NOUMENON vs./||/<>/>< PHENOMENON )
( I vs./||/<>/>< ME )
- ZATİ[Ar.] ile ZATÎ[Ar.] ile ZÂTÎ[Ar.] ile Zâtî[Ar.]
( Zâten. İLE Kendine özgü. İLE Kendiyle ilgili, kendine ait, kişilik, özlük, özel. İLE Ünlü Türk şairi. [1471 - 1546] )
- ZÂVİYE ile/||/<> ZÂVİYE MUSATTAHA
( Açı. İLE/||/<> Düzlemsel açı. )
- ZAY'A[Ar. < ZIYÂ/ZIYA'] ile ZAYÂ'[Ar.]
( Binasız arsa. | Geliri olan bina. | Tarla, çiftlik. İLE Elden çıkma, yok olma, kaybolma. )
- ZAYIF/GÜÇSÜZ OLANI:
"CEZALANDIRMAK" değil KAYITSIZLIK
- ZAYIF[Ar. < ZA'ÎF] ile/ve/||/<> KADİT[Ar. KADÎD]
( Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan ya da hayvan). | Görevini yapacak kadar yeterli gücü olmayan. | Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan. | Önemli, güvenilir olmayan. | Çok az. | Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan. | Başarısızlığı gösteren not. | Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz. | Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan. İLE/VE/||/<> Çok zayıf. | İskelet. )
- KAYGI:
ZAYIFLAŞTIRICI ile/ve/değil/yerine/||/<> KOLAYLAŞTIRICI
( ANXIETY:
DEBILITATIVE vs. FACILITATIVE )
- ZEBÂNÎ[Ar. çoğ. ZEBÂNİYÂN] ile ZEBÂNÎ[Ar.]
( Cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek. İLE Dile ait, dil ile ilgili. )
- ZEBÎL[Ar.] ile ZEBÎR[Ar.] ile ZEBL / ZEBR[Ar.]
( Gübre, fışkı. | Pislik. İLE Mihnet, sıkıntı. | Mektup, yazılmış şey. İLE ... )
- ZEBL[Ar.] ile ZEBR[Ar.]
( Deniz kaplumbağasının kabuğu. İLE Kitap, cüz. | Kitap yaprağı. | Yazı yazma. | Söz. | Yazı. | Zekâ. | Güçlü, sağlam kişi. )
( ... İLE "Vuran/vurucu" anlamına gelerek birleşik sözcükler yapar.[GÛŞ-ZED: Kulağa çalınan. | ZEBÂN-ZED: Yayılmış söz, dil persengi(gereksiz sözcük/ifade tekrarları).] )
- ZEBSE değil SEBZE
- ZECREN[Ar.] ile ZECRİ[Ar.]
( Yasaklayarak. | Zorlayarak. | Eziyet ederek. İLE Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan. )
- ZEDELEME ile/ve/||/<> RENCİDE[Fars.] (ETMEK)
( Vurma, çarpma sonucunda hafifçe yaralamak. | Zarar vermek, zarara uğratmak. İLE/VE/||/<> İncitmek, kalbini kırmak. )
- ZEDELEME ile/ve/<> SARSMA
- ZEDELE(N)ME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇEŞİTLE(N)ME
- ZEHİR/AĞI/SEM[Ar.] ile/ve/||/<>/>< PANZEHİR[Fars. < PÂD-İ ZEHR(PÂD: Saklayan. | Koruyan, bekleyen. | Büyük, ulu.)]
( SEMM ile ... )
( ZEHR ile BÂD-ZEHR )
( POISON vs. ANTIDOTE )
( VENOM vs./and/< ANTI-VENOM )
- ZEHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< İLÂÇ
( Kullanım/uygulama/katkı oranındadır. )
( Zehiri [ya da ilâcı], zehir/ilâç yapan, dozudur.
DOSIS FACIT VENOMIUM[Lat.] )
- ZEHİR ile/ve/||/<> ZEHİRLEYİCİ/ZEHİRLİ ile/ve/||/<> ZEHİRCİ
(
)
( Ayrıntılarını okumak için burayı tıklayınız... )
( )
( "Arasındaki FaRkLaR neler?" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )
- ZEHL[Ar.] ile ZEHR[Ar. çoğ. EZHÂR] ile ZEHR[Ar.] ile ZEİR/ZE'R / ZEÎR[Ar.]
( Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu yüzünden geciktirme. İLE Çiçek. İLE Zehir, ağu. İLE ... )
- ZEİR/ZE'R[Ar.] ile ZEÎR[Ar. çoğ. ZEÎRÂT]
( Aslan kükremesi. İLE Gövdenin içinden duyulan doğal ya da hastalıklı ince ses. )
- ZEKÂ:
SOYUT ile/ve/||/<> MEKANİK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL
( )
- ANLAK/ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< US/AKIL/TAPINDIRAK
( Birleştirme/bağlantılandırma üzerine ve becerisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ayırabilme, dışarıda bırakabilme üzerine ve becerisi. )
( Kendini düşünür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< [Önce kendiyle birlikte] Başkalarını da düşünür. )
( Sunulmuş/bahşedilmiş olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kişinin kuracağı. )
( Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum. )
( "Savaşta". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Barış için! )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bağ. | Eskiden, develerin ayağına bağladıkları bağ. | Kendini, gereksinimi duyulan şeyi, kendi aracılığıyla elde edilen özel bir sıfatla kayıtlandırmış zât. )
( )
( Sözel/yazınsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Matematik. )
( Dilin becerisi/hüneri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Dilin freni. )
( Yakını gösteren ışık/huzme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uzağı gösteren ışık/huzme. )
( Ne yapacağını "bilmek", istenç/irâde[yapma bilgisi/gücü/isteği]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ne yapmayabileceğini bilme[bilgisi/gücü/isteği], direnç/ihtiyâr. )
( Kısa sürede [kazanırsa/belki/kısmen] "kazan[dır]ır". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Orta ve uzun sürede kazan[dır]ır. )
( )
( [Kişileri ...] Ayrıştırır, uzaklaştırır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Birleştirir, buluşturur. )
( [öteki ucu] Asalaklık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aptallık. )
( Keskinleştirmek üzere. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yetkinleştirmek üzere. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Hind felsefesindeki temel kavram RTA, Yol (Rota, route, road) anlamına gelmektedir. Ratio'nun kaynağı olan Ratis ise, Lâtince'de, bağ çubuklarını boylarına göre düzlemektir, denk etmektir. Eski Yunan'da, muntazam dizilmiş kolye anlamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") ile, akıl, dil, "Logos (uyumlu dil ve Akıl)", "Nomos", "Ethos" [yüce değerlere yönelme] arasındaki eşdeğerlik demektir. Japonların "Kannagara no michi"si, Arapların "Şeria"sı da aynı, doğru yol, anlamındadır. )
( INTELLIGENCE vs./and/but/||/<>/< REASON/RATIO
REASON/RATIO instead of INTELLIGENCE )
( [nicht] INTELLIGENZ mit/und/||/<>/< VERNUNFT )
- ZEKÂ değil/ne yazık ki BOŞLAMA(İHMAL)
( Çocukların, telefonda/tablette oyun bulup oynaması, zeki olduğunu değil ne yazık ki, boşlandığını gösterir. )
- ZEKÂ ile/ve/<>/değil EDEP/EDEB
- ZEKÂ ve/<>/>< EYLEM
( INTELLIGENCE and ACTION )
- ZEKÂ ile/ve/||/<>/>/< GÖZLEM GÜCÜ
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NAMUS
- ZEKÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ŞEFKÂT
( [karşısında] Eğiliriz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Diz çökeriz. )
- ZEKÂ ve/<> SORUMSUZLUK
- ZEKÂT ile/ve/||/<> SADAKA ile/ve/||/<> İNFÂK
( Maddî olarak vermek. İLE/VE/||/<> Manevi olarak vermek. İLE/VE/||/<> Geciktirmeden vermek. )
- ZEKÂT ve/||/<>/>/< ZEKÂ
- ZEKİ KİŞİLERİN, İŞE ALINMA AMACI:
NE YAPACAKLARINI SÖYLEMEK ile/değil/yerine İŞVERENLERİN, NE/LER YAPACAĞINI/YAPABİLECEĞİNİ SÖYLEMELERİ
- ZEKÎ[< ZEKÂ), ZEKİYYE değil/yerine/= TEMİZ, HÂLİS, HÂLİ TEMİZ OLAN KİMSE | AKLINI SAFLAŞTIRMIŞ, ARI, DURU HALE GETİRMİŞ KİŞİ
- ZEKİ ile/ve/değil/yerine/<>/< BİLGE
( [Sorunu] Çözümleyen/çözen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Önleyen. )
( Nerede aptal olacağını biliyorsan, yeterince zekisin demektir. )
- ZEKİ ile/ve/değil/||/<> PİSLİK
- ZEKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZEKÎ[Ar. çoğ. EZKİYÂ] ile ZEKÎR[Ar.]
( Temiz, halis, hali temiz olan kişi. İLE Zeyrek, zekâ sahibi, çabuk anlayışlı. İLE Unutmayan, belleği güçlü. )
- ZELÎL[Ar. < ZİLLET] değil/yerine/= AŞAĞILANAN/HOR GÖRÜLEN
( HOR, HAKİR, ALÇAK, AŞAĞI TUTULAN, AŞAĞILANAN )
- ZELÎL[Ar.] ile ZELÎL[Ar. < ZİLLET | çoğ. EZİLLÂ, EZİLLE, ZİLÂL, ZULLÂN]
( Sürçüp düşen, yanılan. İLE Hor, hakir, alçak, aşağı tutulan, aşağılanan. )
- ZELLE(T) ile ZULÜM
( Sürçüp kayma. İLE Güçlü birinin yasaya ya da vicdana aykırı olarak başkalarına yaptığı her türlü kötülük, haksızlık. )
- DEPREM / ZELZELE/ZİLZÂL/ZELZAL/ZÜLZAL[Ar.] değil/yerine/= YER SARSINTISI/YER SARSAN
- ZEL/ZELL[Ar.] ile ZELL[Ar.]
( Osmanlı abecesinin 11. harfidir.[Ebced hesabında 700 sayısının karşılığıdır.] İLE Kayma, ayağı sürçme. | Yanılma, yanlış yapma. )
- ZEMBİL[Ar. < ZİNBİL] = ZENBİL[Fars. < ZENBİL]
( Hasırdan ya da hurma liflerinden örülmüş kulplu torba. | Öteberi taşımakta, koymakta kullanılan örme, yassı sepet. )
- ZEMİN ile/ve TAŞIYICI
- ZENAAT değil ZANAAT
- ZENÂBÎL[Ar. < ZENBÎL/ZİNBÎL] ile ZENÂBÎR[Ar. < ZÜNBÛR]
( Zenbiller. İLE Eşek arıları. )
( Kadınlar. | Vurucular, dövücüler. İLE "Vurarak" anlamıyla birleşik sözcükler oluşturur. [TA'NE-ZENÂN: Söverek, küfür ederek.] )
- ZENB - YANLIŞ(HATÂ)
- ZENCEBÎL[Ar.] ile ZENCEFÎL[Ar.]
( Zencefil. | Şarap. İLE Hindistan ve Malezya'da kalın ve yumuşak köksaplı bir bitki. )
- ZENCİ/FELLAH[Ar.] değil/yerine/= SİYAH/KARA TENLİ
- ZEND[Ar. çoğ. EZNÂD, ZİNÂD] ile ZEND[Ar. çoğ. ZİNÂD] ile ZEND[Ar.]
( Çakmak demiri. İLE Dirsek ile bilek arasındaki iki kemikten iç tarafta bulunanı, dirsek kemiği. [KÛ'BERE: Dış taraftaki kemik.] İLE Zerdüşt'ün, kendine indiğini ileri sürdüğü kitap. | Eski Farsça'nın bir lehçesi. )
- ZENDAKA/ZINDIKLIK ile/ve/||/<> İLHÂD
- ZENGİN[Fars. :Ağır.] ile KALANTOR[İt.]
( ... İLE Gösterişi seven varlıklı kişi. )
- ZENGİNLİK:
[ya] ÇOK PARA ile/değil/yerine/ya da/>< ÇOK DOST
( Belki ikisinden biri olur fakat ikisi birden olmaz! )
( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )
- ZENGİN/LİK ile/ve/değil/yerine/||/< ENGİN/LİK
- ZER'[çoğ. ZÜRÛ] ile ZER[Fars.] ile ZER[Fars.]
( Ekme, tohum saçma. | Ekilmiş ekin. İLE Altın. | Akçe, para. | Nevbet, oruç, çile. İLE Sarı. )
- ZERD/ZERED[Ar. çoğ. ZÜRÛD] ile ZERD[Ar.]
( Halka halka örülmüş savaşçı zırhı. İLE Sarı. | Solgun, soluk. )
- ZER-İ DEH-PENCÎ[Fars.] ile ZER-İ KAMER-TÂB[Fars.] ile ZER-İ KÂMİL[Fars.] ile ZER-İ MAHBÛB[Fars.] ile ZER-İ MAKLÛB[Fars.] ile ZER-İ SÂV/SÂVE[Fars.] ile ZER-İ ŞEŞ-SERÎ/VÎJE[Fars.]
( Yarısı bakır olan altın.[onda beşi] İLE Üzerinde ay simgesi bulunan bir altın para. İLE Tam, hâlis, ayarı tamam altın. İLE Yirmibeş kuruş değerinde bir altın para.[1787'de 3,5 kuruş değer konulmuş ve II. Mustafa devrinde çıkarılmıştı.] İLE Kalıp altın. İLE Ayarı tam altın ya da kırıntısı. İLE Hâlis altın. )
- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZERÎ'[Ar.] ile ZER'Î[Ar. çoğ. ZER'İYYÂT] ile ZERİ'[Ar.]
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZERO-KNOWLEDGE İLE MPC İLE FHE ile/||/<> GİZLİLİK KORUMALI HESAPLAMA
( Veri ifşa etmeden hesaplama. )
( Formül: Prover→Verifier )
- ZERO-KNOWLEDGE İLE MPC İLE FHE ile/||/<> İLERİ KRİPTOGRAFİ
( Modern kriptografik protokoller. )
( Formül: ZKP: P kanıtlar İLE V doğrular )
- ZERRÂ'[Ar. < ZER'Î]/ZÜRRÂ[Ar.] ile ZERRÂH/ZÜRRÂH[Ar. çoğ. ZERÂRÎH]
( Ekinci, çiftçi. İLE Kuduz böceği. )
- ZERRE MİSKAL (İLGİSİ BULUNMAMAK) -ile
- ZERRE ile/ve/||/<> KÜRRE[Ar. < KURE]
( Çok küçük parçacık. | 0,00156 gram olan ağırlık ölçü birimi. İLE/VE/||/<> Tüm noktaları merkezden aynı uzaklıkta bulunan bir yüzeyle sınırlı nesne. | Yeryüzü, acun/dünya. )
- ZERRE ile MONAD
- ZERZEVÂT değil SEBZEVÂT
- ZERZEVÂT/SEBZEVÂT[Fars.] değil/yerine/= GÖVERİ/GÖVERTİ
- ZEVÂD[Ar. < ZÂD] ile ZEVÂT[Ar. < ZÂT] ile ZEVÂD[Fars.]
( Azıklar, yiyintiler. İLE Kişiler/şahıslar, kimseler. İLE Azık, erzak stoku. )
- ZEVK ile BEĞENİ/İÇ TAT
( ENJOYMENT vs. LIKE )
- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD
- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]
( ENJOYMENT vs./and TO ENJOY )
( SUKHA )
- ZEVK ile/ve/<> SEVİNÇ
- ZEVK ile/ve/||/<>/>/< ŞEVK
- ZEVK ile/ve TEVHİD
( Tevhidin tadı, onu kullananındır. )
( Ham tevhidden yararlanılmaz. )
( Her boyaya boyanmak tevhid değildir. )
( Tevhidin hali, kullanandan sarf olunur. )
( Zevk, deryada kaybolmaktır. )
( Tevhidin tadını, aletleri kullanarak dolabı yapanlar bilirler. )
( Birinci tevhid, ağacı kesenin tevhididir. İkincisi mobilyacının, üçüncüsü de o mobilyayı kullananın tevhididir. Tahtacı kestiği ağaca, mobilyacı dolaba imrenmiştir. O tevhid dolabını taşıyan hamalın ise ambalajın içindeki eşyadan haberi yoktur. )
- ZEVKİNE ERMEK ile/ve/||/<>/< ZEVK VERMEK
- ZEVRÂK[Ar.] ile/değil/yerine/= KAYIK
( Suya en dayanaklı olan sandal ağacından, hiç çivi kullanmadan yapılır. [Atatürk'ün kullandığı -fotoğraftaki- kayık.] İLE ... )
- ZEYL[Ar.] ile ZEYL[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]
( Ayırma, tefrik. | Betiğin başı ya da sonundaki ek. İLE Etek. )
- ZEYNEB ile/ve FÂTIMA
( Salih'lerin annesi. İLE Muhammed'lerin annesi. )
( ZEYNEP[ZEYN - EB: Babasının süsü/güzelliği.] )
- ZEYNEL ABİDİN ve/<> ZEYNEB
- ZEYTİN "ÇEKİRDEĞİ" ile "İNCİR ÇEKİRDEĞİ"
- ZEYTİNLER'DE:
ÇOLUR ile/ve HAL ile/ve KALİ ile/ve KALAMATA ile/ve KALEMBEZİ ile/ve MEMECİK ile/ve MEMİLİK ile/ve SARIULAK ile/ve SELE ile/ve USLU ile/ve YOĞULIĞ
- ZEYTİNYAĞINDA:
ACILIK ile/ve/||/<> YAKICILIK
( Bir yemek kaşığı zeytinyağı ağızda yaydıktan sonra yavaşça yutulduğunda, 16. - 20. saniyeler arasında dilin yanlarında ve arka tarafında acılık duyumsanır.[Acılık duyumu uzun sürmez.] İLE/VE/||/<> Gerçek zeytinyağının yakıcılığı, 26. - 29. saniyelerde ortaya çıkar. Yakıcılık, biraz kalıcıdır.[Yakıcılığa neden olan oleocanthal olarak adlandırılan yağa antioksidan özelliği veren, polifenol bileşenidir.] )
( )
- ZEYTİNYAĞI'NDA:
RİVİERA ile/ve/değil/yerine SIZMA
( )
- ZFC İLE NBG İLE MK ile/||/<> KÜME KURAMSİ AKSİYOMLARI
( Farklı aksiyomatik küme kuramları. )
( Formül: AC: Seçim Aksiyomu )
- ZÎ-[Ar.] ile Zİ[Ar.]
( "sahip" anlamına gelmek üzere, sözcüklerin başına getirilerek birleşik sözcükler yapar. [ZÎ-NÜFÛZ: Sözü geçer, nüfuzlu. | ZÎ-KIYMET: Değerli. | ZÎ-ŞAN: Şanlı, şerefli.] İLE Giysi/elbise, kılık, kıyâfet, heyet. )
- ZÎB[Ar.] ile Zİ'B[Ar. çoğ. ZİÂB, ZU'BÂN]
( Süz, bezek. İLE Kurd, canavar. )
- ZİBİDİ[Fars.] ile ZÜPPE/DANDİ[Fr. DANDY]/DIDON[Fr. < DIS DONC]
( Gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan. | Yersiz ve zamansız davranışları olan kişi. | Süslü ve yakışıklı. İLE Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte, toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan. )
- ZİBL[Ar.] ile ZİBR[Ar. çoğ. ZÜBÛR]
( Süprüntü, gübre. İLE Mektup. | Kitap. | Yazı. )
- DÖL GÖZE/ZİGOT[Fr. < Yun. ZYGOTE] ile/ve/> ÖNDÖLÜT/EMBRİYON[İng. < EMBRYO] ile/ve/> DÖLÜT/CENİN/FETÜS
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( ZYGOTE vs./and/> EMBRYO vs./and/> FETUS/FOETUS )
- ZIH[Fars.] değil/yerine/= KAYTAN/YAKA
( Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit ya da kaytan. | Pamuk sicim. | Marangoz işlerinde, ince kenar pervazı. | Sayfa çevresine çekilen çizgi. | Yelkeni yarı kapatmak için kullanılan örgü halat. )
- ZİHİ[Ar.] ile ZİHÎ[Ar.]
( Arapça'da, "şu, bu" anlamına gelen işaret sözü. İLE Ne güzel, ne hoş. | Aferin, bravo. )
- ZİHİN FELSEFESİ ile/ve YORUM FELSEFESİ
- ZİHİN ile/ve/||/<>/< BEYİN
( Örümcek ağı. İLE/VE/||/<>/< Örümcek. )
( MIND vs./and/||/<>/< BRAIN )
- ZİHİN(/DÜŞÜNCE) ve/||/<> DİL ve/||/<> YAŞAM(/UZAY)
( Ne ki, dilinde, aynı zihninde; ne ki, zihninde, aynı dilinde! )
( Dil, ne kadar zengin; zihin, o kadar engin. )
( "Dilin, Zihin Yapısı ve Kültür Üzerindeki Etkileri" başlıklı yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
- ZİHİN ve/||/<> KALP/GÖNÜL
( Eril. VE/||/<> Dişil. )
( Dışa açıktır. VE/||/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )
( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/||/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )
( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )
( Kendimizi yönetmek üzere... VE/||/<> Başkalarını yönetmek üzere... )
( ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )
- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK
( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )
( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )
- ZİHNEN[Ar.] ile ZİHNÎ[Ar.]
( Zihince, zihinde, zihinle, zihinden. İLE Zihne özgü, zihinle ilgili. )
- ZİHN-İ DAKÎK ile/ve/||/<>/>/< ZİHN-İ RAKÎK
- ZİHNİ ve GÖNLÜ:
DAR OLAN ile/değil/yerine/>< ZENGİN OLAN
( Dünyayı da sunsan, "Daha yok mu?" der. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kuru ekmek de versen, şükreder. :) )
( Yüzünü asar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüzü güler. :) )
- ZİHNİ YORMAK ile/değil/yerine ZİHNİ ZORLAMAK
( Körü körüne zorlukların üstüne gitmek şanssızlığa yol açar. Uyumlu zaman koşullarını beklerken gelişmelerle mutlu olun. )
- ZİHNİN ALTINDA EZİLİRSEK ile/değil/yerine/>< ZİHNİ AŞABİLİRSEK
( Deli oluruz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Veli oluruz. )
- ZİHNİN BURUŞMASI ile/değil/>< TENİN BURUŞMASI
( "Heyecanımızdan vazgeçmemizle".[Olmamalı!] İLE/DEĞİL/>< Yıllarla.[Olabilir.] )
- ZİHNİN/AKLIN, ONA ...:
KAYMASI/KAYAR ile/ve/||/<>/> KAÇMASI/KAÇAR
- ZİL'DE:
PARMAK ZİLİ ile/ve ZİLLİ MAŞA (ARAP)[Çankırı sohbet toplantılarında elden ele özel ezgisi ve gezdirme uygulamalarından.]
- ZILF[Ar. çoğ. EZLÂF, ZULÛF] ile ...
( İnek, koyun, keçi gibi hayvanların çatal tırnağı. )
- ZİLLET ile/değil/yerine/>< MİLLET
- ZİLLET ile TENEZZÜL
- ZİLYET[Ar.] değil/yerine/= ELDECİ
( İyesi kendi olsun ya da olmasın, bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kişi. )
- ZİMÂM-DÂR[Ar., Fars.] ile ZİLYED[Ar.]
( Bir işi elinde tutan, yöneten, yürüten. İLE Bir malı/gayrımenkulü elinde tutan, malı -sahibi olsun ya da olmasın kullanmakta bulunan kişi. )
- ZIMAR ile ZIMÂR
- ZİMMET ile KABZ
- ZIMNEN[Ar.] ile ZIMNÎ[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]
( Açıktan olmayarak, dolayısıyla, kapalıca, üstü kapalı olarak. İLE Üstü kapalı, örtülü, açıktan olmayarak, dolayısıyla anlatılan. | Kendiliğinden. )
- ZİMOJEN/ZYMOGEN[İng.] değil/yerine/= ÖN ENZİM
- ZİNCİR ile APİKO[İt. < A PICCO]
( ... İLE Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır olması. | Hazır, tetik. | Derli toplu, süslü, şık. )
- ZİNCİR ile/ve/<> ÇİPO
( ... İLE/VE/<> Gemiyi, istenilen yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki ya da daha çok kolu bulunan gemi demiri. )
- ZİNCİR ile/<> ISPARMAÇA[İt.]
( ... İLE/<> Deniz içinde, birkaç zincirin birbirine dolanması. )
- ZİNCİR ile ISTRUMAÇA
( ... İLE Birbirine takılmış zincir. )
- ZİNCİR ile/ve/||/<> KARAMUSAL[İt. < PARAMUSSELLI]
( ... İLE/VE/||/<> Çifte demir atıldığında, geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan, fırdöndüye bağlı zincir düzeni. )
- ZİNCİR ile KORZA[İt. < CROSE]
( ... İLE Denizin içinde iki zincirin birbirine dolaşması. )
- ZİNDE[Fars.] ile/ve/||/<>/> İZİNDE
- ZİR ZİR/ZİV ZİV (GEZMEK)
- ZIRR[Ar. çoğ. ZURÛR] değil/yerine/= DÖĞME | TOMURCUK
- ZİRÂ'[Ar.] ile ZÎRÂ[Ar.]
( Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü.[75-90 cm. arasındadır.] | Ay menzillerinden biri. İLE Çünkü, şundan dolayı ki. )
- ZİRÂÂT[Ar. < ZİRÂ] ile ZİRÂÂT[Ar.] ile ZİRÂÂT[Ar. < ZİRÂAT]
( Uzunluk ölçüleri. İLE Ekincilikler, çiftçiler, tarımlar. İLE Ekincilik, çiftçilik, tarım. )
- ZIR/DELİ ile/değil DÂHİ
( Kişilerin/toplumun anlayamadıkları ve/ya da kabul edemedikleri. İLE/DEĞİL Deliliğini, topluma kabul ettire(bile)n. )
( 
Özellikle sözlük çalışması, dilin önemi, bireyin farkı ve değeri, yaşam hakkı, aşk, dostluk, psikoloji, ümit, hizmet, hukuksal süreç bağlamında ve daha çoğu bireysel (||/<>) toplumsal düşünce, duygu ve değerler açısından izlenilmesi gerekli olan, gerçek bir yaşam öyküsünün işlenilmiş olduğu
etkileyici, ilginç ve harika bir film. )
- ZIRNIK/ZIRNÎH[Fars.] ile ...
( Sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışımı bir madde. | Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası. )
- ZIRT ile/değil/yerine/>< SIRT
- ZIRT-FIRT ile ZIRT-PIRT ile ZIRT-ZIRT
- ZIRVA ile ZIRVA[Fars. < ZİRE-BÂ] ile/değil/yerine/>< ZİRVE/DORUK
( Zirvelerin, zırvalar ile işi olmaz. )
( Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız söz. İLE Nohut ve çeşitli meyveler yapılan bir tür yemek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dağın/tepenin en üst noktası. | Bir işte ulaşılan en üst aşama. )
itibarı ile 19.617 başlık/FaRk ile birlikte,
19.617 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(79/80)
(1996'dan beri)