Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

FARSÇA'da

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



[ 27 Nisan 2024 ]
Bugün itibariyle 1760 başlık/FaRk yer almaktadır.

- AHÇI değil AŞÇI

( ... değil ÂŞ-PEZ )


- ÂHEK-İ[Fars.: Kireç.]:
SİYAH ile TEFTE

( Neme dayanıklı bir çeşit çimento. İLE Sönmemiş kireç. )


- ÂHİYÂNE[Fars.]

( Beyin kemiği, kıhıf. )


- ÂHİYÂNE[Fars.] değil/yerine/= BOĞAZ


- ÂHŞÜME[Fars.] değil/yerine/= BOZA


- AHTAPOT[Yun.] ile ARGONOT[Yun.]

( Sekiz dokunacında/kolunda yaklaşık 1000 duyarga bulunur. Üç kalbi, dokuz da beyni vardır. İLE Deniz dibinde, kayalara tutunarak yaşayan bir türdür. [Deniz anemonu gibi bitkiye benzer.] )

( Dokunaçlarının herhangi bir parçası koptuğunda/kesildiğinde kopan parça 3 saat canlılığını ve hareketini devam ettirir. İLE ... )

( Eril ahtapotların kollarından biri çiftleşmek içindir ve bu kol altındaki oluk ve kavramaya yarayan ligula adında bir burunla ötekilerden ayrılır. [Bazı ahtapot türlerinde, öteki memelilerin penisinde olduğu gibi kanla dolar.] İLE Erilin eşeysel örgeni(penisi), çiftleşme zamanında, gövdesinden ayrılır, gider başka bir kayada yaşayan dişil argonotu bulur, döller ve sahibine geri döner. [Çok eşli olma çabasındaki baylara da bu "Argonot" adı takılmıştır.] )

( Çiftleşme kolları, bir paket spermi dikkatli bir biçimde dişinin hazne [kafa/gövde] içine yerleştirir. Ardından ligula kırılır ve dişilin içinde yapışık kalır. [Eriller çiftleştikten birkaç ay sonra ölür.] [Ahtapotlar öteki kollarını yenileyebilseler de yeni bir çiftleşme kolu (lingula) üretemezler.] İLE ... )

( Kavanozları açabilir, taşları istiridyeleri açmak için araç olarak kullanabilir ya da kopmuş denizanası dokunaçlarını silah olarak kullanabilirler. [Bazıları sanki iki ayaklı hayvanlar gibi iki kolunun üzerinde yürüyebilir.] İLE ... )

( Kaslarını, kendilerini ileri atmak üzere kullanır ve saatte 40 km. hıza ulaşabilirler. [Bu yöntem ile "uçabilirler" de.(yırtıcılardan kaçmak için kendilerini suyun dışına fırlatmak üzere)] İLE ... )

( İskeletleri olmadığı için gözbebekleri kadar küçük yerlerden bile geçebilirler. [tek sert parçaları papağanınkine benzeyen gagasıdır] İLE ... )

( Ahtapot ile Argonot )

( HEŞT-PÂ ile ... )


- AKAK ile/ve ŞEV[Fars.]

( Eğimi ve inişi fazla olan yer. İLE/VE Yokuş, bayır, meyilli yer. )


- AKCİĞER(ÖRGEN) ile/ve KARACİĞER

( ESNÂH-I RİEVİYE: Akciğer petekleri. )

( ŞÜS ile/ve ŞÜŞ )


- AKDOĞAN ile ŞÂHBÂZ[Fars.]

( ... İLE İri bir tür akdoğan. | Çevik ve becerikli. | Yiğit, kahraman, mert kişi. )


- AKREP ile GEJDÜM[Fars.]

( ... İLE Eğri kuyruklu akrep. )

( Yılan, düşmanlığı simgeler. )

( Türkiye'de 52 yılan türü bulunmaktadır. [Sadece 15'i zehirlidir.] )

( MÂR-I SERMÂ-DÎDE: Kış geçirmiş yılan. )


- ALÂ[Ar.] ile ALÂ, ALE[Ar.] ile A'LÂ ile ÂLÂ[Ar. < EYL] ile ÂLÂ[Fars.]

( Rütbece yükseklik, büyüklük, şeref, şan. İLE Üst, üzere. İLE [daha/çok/pek] Yüksek. İLE İhsanlar. İLE Kirleten. )


- ÂLÂYİŞ[Fars.] değil/yerine/= DEPDEBE, TANTANA, GÖSTERİŞ[bu anlamı, uydurma olmakla birlikte yaygındır]


- ALÇI PENCERE/REVZEN[Fars.] ile KAFA PENCERESİ/REVZEN-İ MENKUŞ[Fars., Ar.]

( Camilerde, genellikle açıtların iç ve dış yüzlerine, birer revzen yerleştirilir. Bunlardan, nakışlı camlarla süslü olan içtekine, içlik; adi camlı olan dıştakine, dışlık adı verilir. İLE Nakışlı camlarla yapılmış alçı pencere, nakışlı revzen, vitray. )


- ÂLET = TOOL[İng.] = OUTIL[Fr.] = WERKZEUG[Alm.] = ARNESE[İt.] = HERRAMIENTA[İsp.] = ARNESE[Lat.] = TO ORGANON[Yun.] = ÂLET[Ar., Fars.] = WERKTUIG[Felm.]


- ALEV/ŞÛLE[Ar.]/ZEBÂNE[Fars.] değil/yerine/= ALAZ/YALAZ(A)/YALIM


- ALGI = İDRAK = PERCEPTION[İng., Fr.] = WAHRNEHMUNG[Alm.] = PERCEPCION[İsp.] = PERCEPTIONIS[Lat.] = HE KATALEPSIS[Yun.] = el-İDRÂK el-HİSSÎ[Ar.] = İDRÂK-İ CUZ'Î[Fars.] = GEWAARWORDING, WAARNEMING[Felm.]


- ALIŞ ile/ve/değil/yerine VERİŞ

( Aslolan, alış-veriş değil, VERİŞ-ALIŞ'tır. )

( Kendilerinde olanlar, verebilir. )

( Nasıl ilerlemeli? İki kâse pirinç fedâ edilerek. )

( DÂD Ü SİTED )


- ALIŞIK/ALIŞKIN ile/ve/<>/değil/yerine BİLİNDİK/TANIDIK/ÂŞİNÂ[Fars.]


- ÂLÎZ/Î[Fars.]

( Çifte. )


- ALLAH ile/ve PEYGAMBER

( Neyin/nelerin yapılmayacağını ve yapılacağını bildiren. İLE/VE Neyin/nelerin, nasıl yapılacağını ve yapılmayacağını bildiren. )

( Görünmez fakat bilinir. İLE/VE Görünür fakat bilinmez. )

( ... ile/ve VAHŞÛR )


- ALLAK BULLAK (OLMAK/ETMEK)

( HERC Ü MERC )


- ALT ÇENE ve ÜST ÇENE

( CÂM-I SÎM[gümüş kadeh][mecaz]: Sevgilinin çenesi. )

( )

( ZENAH/DÂN )


- ALTIN ZEHİRLİ OK KURBAĞASI ile SEMENDER[Fars. < Yun.]/SALAMANDRA[Fr.]

( ... İLE Kurbağagillerin kuyruklu takımından bir hayvan. | Ateşte yaşar [ateşte yanmadığına hatta ateşi söndürdüğüne inanılan] bir masal hayvanı. )


- ALTIN ile BUNDUKÎ[Fars.]

( ... İLE Bir altın para. [Türkçe'de "Fındık altını" denilen Bundukî adı, Venedik şehrinin Arapça adı olan Bundukiyye'den gelmiştir.] )


- ALTIN ve GÜMÜŞ/FIDDA/SÎM/NUKRA

( Atom numarası 79, atomik kütlesi 196.97, ergime noktası 1064,76 ºC, kaynama noktası 2807 ºC, yoğunluğu 19.32 g/cm³, doğal olarak %100 bollukla 197 kütle numaralı [Au¹97;] kararlı izotopu biçiminde bulunan, 1.38MeV, ߯ ve 412keV gama ışınları yayınlayan, 2.7 gün yarılanma süreli 198 kütle numaralı radyoaktif izotopu [Au¹98;], tıpta, karaciğer sintigrafisinde kullanılan, havadan etkilenmeyen, sadece klor ve brom ile tepkimeye giren, dövülüp haddelenmesi kolay olduğundan dolayı kolay işlenebilen ve 10¯4 mm. kalınlığında yaprak haline getirilebilen, bazlarda ve hiçbir asitin tek başına etkileyemediği/çözündüremediği ancak hidroklorik ve nitrik asitlerin kral suyu denilen karışımında çözünen, yüksek değerli [1 ve 3 değerlikler alan], paslanmaz, parlak sarı renkli soy metal. [Au] VE Atom numarası 47, atomik kütlesi 107.88, yoğunluğu 10.5 g/cm³, ergime sıcaklığı 960ºC, kaynama sıcaklığı 1950ºC, kütle numarası 99-122 arasında yapay radyoaktif izotopları olan, ancak Ag¹07;[%51.35] ve Ag¹09;[%48.65] bolluk oranlarıyla doğal olarak bulunan, 107 ve 109 kütle numaralı kararlı izotopları, sırasıyla 30b ve 84b etki kesitleriyle nötron yakalayarak, kısa yarı ömürlü, ikisi de gama ve beta yayınlayarak bozunan Ag¹08; ve Ag¹10; radyoizotoplarına dönüştüğünden, nötron ölçümünde kullanılan fosfat camların etkinleştirilmesinde kullanılan, parlak, paslanmaz beyaz bir metal öğe. | En iyi iletkendir. )

( HACEREYN: İki taş. )

( ZER ve SÎM )


- ALTIN ile TİLLE[Fars.]

( ... İLE İşlenmemiş altın. )


- ALTIN ile ZER-İ MAGRİBÎ[Fars.]

( ... İLE Saf/hâlis ve iyi altın. )


- ALTIN ile/ve/||/<>/> ZERRİN[Fars.]

( ... İLE/VE/||/<>/> Altından yapılmış olan. | Altın gibi sarı olan. | Parlak. | Fulya. )


- AMERİKAN TİMSAHI ile TİMSAH[Ar.]

( Tatlı suda yaşarlar. İLE Bazıları tuzlu suda yaşarlar. )

( Karada saldırgan değildir. İLE Büyük ve saldırgandır. )

( Tek çenelerini kullanırlar. İLE İki çenelerini de kullanırlar. )

( ... İLE Daha uzun ve daha dar burunları vardır. Gözleri daha öndedir. Dördüncü dişleri alt çeneden dışarı taşar. )

( Mide özsularında, demir ve çeliği eritmeye yetecek kadar hidroklorik asit vardır. )

( ARCHOSAURIA: Timsahları, dinozorları ve kuşları içeren sürüngen öbeği. )

( CAYMAN[Amazonlar'da] ile ... )

( [kökeni/etimolojisi] EL LAGARTO DAS INDIAS[İsp. Hint kertenkelesi] ile KROKODEILOS[Yun.]: Kertenkele. [İlk kez Heredot kullanmıştır.] )

( Timsah | Timsah | Timsah )

(
Tarihin en büyük timsahı. [Avustralya, 1957. boyu 8,6 m.] )

( Yaşamları boyunca, 2000 civarında diş değiştirirler. İLE ... )

( Anne timsahlar, yuvalarındaki yumurtaların üstünde yatma olanağı bulamazlarsa yumurtaların serin ortamda büyümesiyle dişi timsahlar çıkıyor. Üzerlerinde yatma olanağı bulurlarsa yumurtaların sıcak ortamda büyümeleri sonucunda eril timsahlar çıkıyor. )

( 68 dişleri vardır. )

( Timsahlar, terlemez. )

( ... ile NEHENG/NİHENG[çoğ. NEHENGÂN] )


- AMONYAK/NIŞADIRRUHU ile/ve/<> NIŞADIR[Fars.] ile/ve/<> NIŞADIRKAYMAĞI

( ... İLE/VE/<> Amonyak tuzu. İLE/VE/<> Amonyum karbonat. )


- ÂMÛT[Fars.] ile AMUT[Ar.]

( Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde bulunan kuş yuvası. İLE Dikme, direk, sütun. )


- ÂMÛT[Fars.] değil/yerine/= KUŞ YUVASI

( Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde bulunan kuş yuvası. )


- ÂN[Fars.] ile -ÂN[Fars.]

( Güzellik çekimi/câzibesi, alım. | Şu, bu. İLE Çoğul edatı. [ŞÂH-AN: Şahlar] | Sıfat edatı. [HİRAS-ÂN: Şahlar] | Sözcüğü zarf yapan. [GÛY-AN: Söyleyerek] )


- ÂNÂN[Fars. < ÂN] ile ANÂN[Ar. < ANÂNE] ile A'NÂN[Ar. < UNK]

( Onlar. İLE Bulutlar. İLE Ağacın ucu. | Ufuklar. )


- ANATOMİ = ANATOMY[İng.] = ANATOMIE[Fr., Alm.] = ANATOMIA[İt., İsp., Lat., Yun.] = 'İLM el-TEŞRİH[Ar.] = KÂLBUDŞENÂSÎ[Fars.] = ONTLEEDKUNDE[Felm.]


- ANBAR[Fars.] değil/yerine/= AMBAR


- ANIMSAMA ile/ve/değil ÇAĞRIŞIM

( Şimdi'ye getirme. İLE/VE/DEĞİL Şimdi'yi, geçmişe/geçmiştekine taşıma/bağlama. )

( LETHOLOGICA: "Dilimin ucunda fakat söyleyemiyorum" durumu. )

( BERGÜZÂR: Andaç, hatıra, hediye. )


- ANKÂ (KUŞU) ile KAKNÛS (KUŞU)

( Kaf Dağı'nda yaşadığı varsayılan, tüyleri renkli, yüzü insana benzer, asla yere konmayıp sürekli yükseklerde uçan ve kendinde her kuştan bir alâmet bulunduran, adı var kendi yok bir kuştur. Boynu uzun olduğu için Ankâ adıyla anılır. Efsaneye göre dişil bir kuşmuş. Başka bir söylentiye göre, cennet kuşuna benzer yeşil bir kuşmuş. Bu yüzden ona "Zümrüd-ü Ankâ" denilirmiş. İran'lıların Ankâ'ya üzerinde oturan otuz kuştan birer renk ve alâmet bulundurduğu için "Sîmurg" ya da "Sîreng" dedikleri ankâ sözcüğünün eski Oğuzca'da anmak (an-) kökünden "birşey anımsatan resim" anlamına geldiği düşünülürse, Zümrüd-ü Ankâ'nın "Simurg'a benzeyen, Simurg'u andıran" anlamında Simurg-ı Ankâ tamlamasından bozularak dilimize yerleştiği düşünülür. | Kuşları ve çocukları yuttuğu için bu kuşa, yutan, yok eden anlamda "Mugrib" sıfatı verilerek "Anka-i Magrib" de denilir. | Bir söylenceye göre, Ankâ Kuşu, Musa Peygamber zamanında tek ve dişil olarak dünyada yer almış. Sonra Tanrı ona bir eril eş yaratmış. Zamanla bunlar çoğalmışlar. Musa öldükten sonra Necd ve Hicaz'ı kaplamış ve o çevrede bulunan çocuklara musallat olmuşlar. Bunun üzerine zamanın peygamberi Halid b. Sinan el-Absî'nin bedduası ile yok olmuşlar.

İLE

Hümâ ve musikî kuşu. | Kemik yiyerek yaşayan, bilinmeyen bir kuş. Eskiler bu kuşun tercihen sürekli karlarla örtülü bulunan bir bölgede yaşadığına ve yırtıcı bir kuş olduğuna inanırlarmış. Başka bir söylenceye göre, bu kuş Bahr-i Muhit adalarında yaşarmış ve güvercin büyüklüğünde, gagası sarı, kanadı zümrüt yeşilli ve beyazlı bir kuşmuş. | Bazı Türk kabîleleri arasında çocukları koruyan bir meleğe ve can alan Azrail'e de Hümâ adı verilmiştir. )

( ... ile MÜRG-İ ÂZER-EFRÛZ [ateş gibi parlak kuş] )


- ANKARA KEÇİSİ ile/ve YABAN KEÇİSİ(NÄFE[Fars.]) ile/ve AKDAĞ KEÇİSİ ile/ve MARKOR ile/ve ŞAMİ ile/ve ŞAMUA ile/ve TAR ile/ve TİFTİK


- ANLAM/LI = MEAN/ING[İng.] = SIGNIFICATION[Fr.] = BEDEUTUNG[Alm.] = SIGNIFICATO[İt.] = SIGNIFICACION[İsp.] = SIGNIFICATIO[Lat.] = HE DIANOIA, HE DÜNAMIS[Yun.] = MEDLÛL, DELÂLET[Ar., Fars.] = BETEKENIS[Felm.]


- ANLAMA = FEHM, İDRAK = UNDERSTANDING, COMPREHENSION[İng.] = COMPRENDRE[Fr.] = DAS VERSTEHEN, HET VERSTAAN[Alm.] = ENTENDER, COMPRENDER[İsp.] = COMPREHENSIO[Lat.] = HE DIANOIA[Yun.] = MEFHUM[Ar.] = DARK[Fars.]


- ANLAMBİLİM = SEMANTICS[İng.] = SÉMANTIQUE[Fr.] = WORTBEDEUTUNGSLEHRE, SEMANTIK[Alm.] = SEMANTICO[İt., İsp.] = İLM el-DELÂLET[Ar.] = NAMÛGÂRŞİNASÎ[Fars.] = SEMANTIEK[Felm.]


- ANMA ile/ve TEKRAR

( YÂD ile/yerine/değil ... )


- ANNE/BABA ile ÜVEY ANNE/BABA

( MÂDER ile MÂDER-ENDER )


- ANNE ile/ve/<>/< ANNEANNE

( MÂDER ile/ve/<>/< ... )


- APAÇIK/LIK = SELFEVIDENCE/SELFEVIDENT[İng.] = ÉVIDENCE/ÉVIDENT[Fr.] = OFFENKUNDIG/OFENKUNDIGKEIT[Alm.] = EVIDENZA[İt.] = EVIDENCIA[İsp.] = EVIDENTA, PERSPICUITAS[Lat.] = ANERGEIA[Yun.] = BEDEHA(T)/BEDİHÎ, BEYYİN[Ar.] = HODPEYDÂ[Fars.] = KLAARBLIJKELIJK/HEID[Felm.]


- ARÂ'[Ar.] ile ÂRÂ'[Ar. < RE'Y] ile -ÂRÂ[Fars.]

( Bölge, mıntıka/mıntaka. İLE Oylar. İLE Süsleyen, bezeyen. [Dil-ârâ] )


- ARABÎ[Ar.] ile A'RÂBÎ[Ar. çoğ. EÂRÎB]/[Fars. BÂDİYE-NİŞÎN]

( Arap budununa/kavmine ait olan/lar. | Arapça, Arap dili. İLE Çölde yaşayan Arap. )


- ARAÇ = VASITA = MEANS, VEHICLE[İng.] = MOYEN[Fr.] = MITTEL[Alm.] = MEZZO[İt.] = MEDIO[İsp.] = VIA, RATIO[Lat.] = (HO) POROS[Yun.] = VESÎLE, VÂSİTA[Ar.] = VESÎLE[Fars.] = MIDDELEN[Felm.]


- ÂRÂM[Ar. < İREM] ile ÂRÂM[Fars.]

( Çölde, özellikle konulan belirteç/nişan. İLE Durma, eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, dinlenme, karar kılma. )


- ÂRÂMÎ[Fars.] ile ÂRÂMÎ[Fars.]

( Dinlenme, rahatlık. | Ârâmca [semitik dillerden]. İLE İstanbul'da doğmuş ve vefât etmiş bir Mevlevî şairi. [ö. 1630] )


- ARAPÇA ile FARSÇA

( SİBEVEYN: Arapça dilbilgisini oluşturan kişi. )


- ARAPÇA ile/ve/||/<> FARSÇA ile/ve/||/<> TÜRKÇE

( Felsefe/bilim dili. İLE/VE/||/<> Sanat dili. İLE/VE/||/<> Eylem dili. )

( Fasîh. İLE/VE/||/<> Lâtif. İLE/VE/||/<> Zarif. )


- ARAS[yerel < Isparta bölgesi] ile/ve/<> ARASTA[Fars. ARASTE: Süslenmiş.] ile/ve/<> ARASTAK[Fars.]

( Çarşı. İLE/VE/<> Eskiden, çarşılarda aynı çeşit mal satan esnafın bulunduğu bölüm. | Üstü örtülü ya da dükkânlarının önü saçaklı çarşı. [Eskiden, arasta, külliyelerin bir bölümünü meydana getirirdi.] | Ordu çarşısı. [Eskiden, ordugâhta kurulan seyyar çarşı.] İLE/VE/<> Yapıların üzerine gelen süslü saçak. | Tavan. | Yatak sayvanı. )


- ARAZİ ile BOSTAN[Fars. < BÛSTÂN]

( ... İLE Sebze bahçesi. | Kavun, karpuz tarlası. | Kavun ve karpuza verilen ortak ad. )


- ARAZİ ile/ve TOPRAK

( TOPRAK

Tarlam, sana üçyüz fidan aşılasam
Tarla coşar, fidan coşar, el coşar
Gücüm yetse, hemen işe başlasam
Kazma coşar, kürek coşar, bel coşar

Muhidime örnek olmak maksadım
Sevinir evlâdım, söylenir adım
Hız ile yürür idim olsa kanadım
Yolcu coşar, ayak coşar, yol coşar

Çalışırsan toprak verir cömerttir
Emeksiz istemek, dermansız derttir
Çalışmak, insana büyük servettir
Kese coşar, gönül coşar, el coşar

Yılda bir kez, çiçek açan ağaçlar
Hayatta insana ömür bağışlar
Her taraftan cıvıldaşır o kuşlar
Seher coşar, bülbül coşar, gül coşar

Güzelin kulağı, küpeyi saklar
Ağacın yaprağı, meyveyi koklar
Mehtap ile birleşince yapraklar
Gölge coşar, mehtap coşar, dal coşar

Yel, dala değdikçe, sor ki, dallar ne çeker
Durmaz inler, ırgalanır, Hû çeker
Demişler ki, bu derdi bu çeker
Veysel ağlar, sazı ile tez coşar

 

[ Veysel (Âşık) 'ın yazdığı ilk şiirdir. ]

[ Sürekli erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/12792 ]

)

( ... ile/ve HÂK, ÂCÂK )


- ÂRD[Fars.]

( Buğday ve benzerlerinden öğütülen un. | Değirmen taşına buğdayı akıtan oluk. )


- ÂRDEN[Fars.]

( Süzgü. | Kevgir. )


- ÂREC[Fars.] ile AREC ile A'REC[Ar.] / LENG[Fars.]

( Dirsek. İLE Topallık. İLE Topal, aksak. )


- ARGO ile ADİCE/BAYAĞI/ÂMİYÂNE[Ar., Fars.]


- ARSLÂNÎ[Fars.]

( Arslanlı. [eski kuruş para] )


- ARTIK ile FAZLALIK

( BÎŞ ile BÎŞÎ )


- ÂŞ[Fars.] değil/yerine/= YEMEK

( Muharrem ayında pişirilen aşure. )

( Yemek, öyle yenilmeli ki, biz onu yemeliyiz. O, bizi yememeli. | Lokma. )


- ÂSÂ ile ÇÖVEN/ÇEVGEN[< Fars.]/HELVACIKÖKÜ/SABUNOTU

( ... İLE Kökü ve dalları, suyu sabun katılmış gibi köpürten, kir temizleyici bir bitki, sabunotu, helvacıkökü. | Çevgen. )


- ÂSÂL ile ÂSÂL[Fars.] ile ÂSÂL[Ar. < ASÎL]

( Ahlâk. İLE Temel, kök. İLE İkindi ile akşam ya da yatsı arasındaki zamanlar. [Bİ-L-GUDÜV-Vİ VE-L-ÂSÂL: Sabah-akşam.] )


- ASÂLET[Ar.]/EN[Fars.] değil/yerine/= ÖZYETKİLİK / ÖZYETKİLİCE/ÖZYETKİLİ OLARAK


- ÂŞÂM[Fars.] ile ÂŞÂM[Fars.]

( Yiyecek ve içecek. İLE İçen, içici. )


- ÂSÂYİŞ[Fars.] değil/yerine/= DÜZENLİLİK | GÜVENLİK

( Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu. )


- ASELBENT[Ar. ASEL + Fars. BEND] ile/ve/||/<>

( Hekimlikte ve koku yapımında kullanılan aselbent ağacından gövdesi çizilerek elde edilen bir reçine türü. )


- AŞEVİ/AŞHANE[Fars.]/LOKANTA[İt.]/RESTORAN[Fr./İng. < RESTAURANT] = YEMEK (PİŞİRME/YEME) YERİ

( Yoksullara parasız yemek yedirilen ya da dağıtılan yer, aşhane. | Düğün, nişan vb. toplantılarda, verilecek yemekleri hazırlamak için geçici olarak mutfak gibi kullanılan yer. | Tekkelerde yemek pişirilen yer. )


- ÂSÎ[Ar. < ESER] ile ASÎ ile ASÎ, ASİYE ile ÂSÎ[< İSYÂN, çoğ. USÂT] ile ÂSÎ ile ÂSÎ[Fars.]

( Ahlâkı bozuk, ahlâksız, çapkın. İLE Uygun, elverişli. İLE Çok isyancı. İLE Karşı gelen. | Haydut, şakî. | Günahkâr. İLE Hekim, cerrah. İLE Kederli, mahzûn. )


- ÂSİTÂN[Fars.] ile ÂSİTÂN[Fars.]

( Eşik. İLE Müneccimlerin hesaplarına göre insan hayatının uğursuz dakikaları. )


- ÂSİTÂN[Fars.] ile ÂSTÂN[Fars.]

( Eşik. İLE Eşik, ayakkabılık. | Dergâh, tekke/tekye. )


- AŞK = (FALL IN) LOVE[İng.] = AMOUR[Fr.] = LIEBE[Alm.] = AMORE[İt.] = AMOR[İsp., Lat.] = HO ER.S, HE FILIA, HE AGAPE[Yun.] = İŞK[Ar., Fars.] = MIN[Felm.]


- AŞK ile/ve/> EŞK[Fars.]

( ... İLE/VE/> Gözyaşı. )


- ASKER[Fars.] ile ASKER, CÜND[Ar.], LEŞKER[Fars.]

( Devredici, seyyar. İLE Er. )


- ASKER ile PENCİK[Fars.]

( ... İLE Asker yetiştirilmek üzere, savaş tutsaklarından, beşte bir oranında ayrılan acemioğlan adaylarına verilen ad. )


- ASKER ile SEKBAN[Fars.]

( ... İLE Osmanlılar'da, sınır boylarında görev yapan bir sınıf asker. | Eyalet paşaları ve sancak beylerine bağlı olarak görev yapan bir sınıf asker. )


- AŞKIN/LIK = MÜTEAL = TRANSCENDENT, BEYOND[İng.] = TRANSCENDANT, AU DELÀ DE[Fr.] = TRANSZENDENT, JENSEITS/DAS JENSEITIGE[Alm.] = OLTRE[İt.] = MAS ALLA DE[İsp.] = TRANS, TRANSCENDENS, ULTRA[Lat.] = PERA(N)[Yun.] = MÂVERA/Î[Ar.] = MÂFEVK[Fars.] = BOVENGAAND[Felm.]


- ASLAN ile KAPLAN

( Yemek için avlanır. Toksa saldırmaz. İLE Aç ya da tok olsa da saldırır. )

( Afrika'da yaşar. İLE Asya'da yaşar. )

( Dişilleri, hem daha hızlı, hem de daha çeviktir. İLE ... )

( Yüksek kolesterol hastalarıdır. İLE ... )

( Kükremeleri, birbiriyle iletişim kurmak içindir. [avını yıldırmak için değil!] İLE ... )

( Kükreyebilirler fakat mırıldanamazlar. [Boğaz kemikleri kedilerinki gibi katı değildir. Esnek bir kirişle bağlanmıştır. Böylece gırtlakları genişleyebilmekte ve titreşmektedir] İLE ... )

( En çok kaplan, Amerika'da yaşar. )

( 300 kadar vahşi Asya Aslanı, Hindistan'ın kuzeyindeki Gujarat'ta bulunan Gir Ormanı'nda yaşamaktadır. İLE Güney Çin Kaplanı'ndan sadece 30 tane kalmıştır. )

( Dünyada 5100 ile 7500 vahşi kaplan kaldığı tahmin edilmektedir. )

( ... İLE Hindistan kaplanları 3000 ila 4700 arasındadır. [100 yıl önce 40.000 kadardı] )

( ... İLE 3 m. ve 300 kg. kadar olanları vardır. )

( ... İLE 35 kg. kadar et yiyebilirler. )

( ... İLE Yalnız yaşar ve avlanırlar. )

( ... İLE Kendi bölgelerini oluşturmak üzere 200 km. kadar yol alabilirler. )

( ... İLE Yalnızca tüyleri değil, derileri de çizgilidir. )

( ... İLE Ayakları perdeli olduğundan çok iyi bir yüzücülerdir. 15 mil kadar yüzebilirler. )

( ... İLE Alkol kokusuna dayanamazlar. İçkili herkese saldırırlar. )

( Yavruların sadece %10'u 2 yaşını geçebilir. [ve de sadece şanslı olanlar 10 yaş ve üzerine ulaşabilir] İLE ... )

( Bir dişil aslan, kızıştığında, eril aslan dört gün boyunca sürekli ve belirli aralıklarla çiftleşir. [Günde 50 keze kadar çıkabilir] [Hayatta kalan her bir yavru için yaklaşık 3000 kez ilişkiye girmektelerdir] İLE ... )

( Gebelik süreleri 105-112 gündür. İLE Gebelik süreleri 155 gündür. )

( Güneşi simgeler. İLE [şiirlerde, Dîvân Edebiyatı'nda] "Leyla" sözü geçen/görülen yerde kaplan, karanlık ve yıldız vardır/aramak gerekir. )

( Saldırmayı simgeler. İLE Kibiri simgeler. )

( VERD[Ar.]: Rengi doru olan aslan. )

( EKLEF: Koyu renkli aslan. )

( ŞİBL: Aslan yavrusu. )

( YAGUS[Ar.]["gu" uzun okunur]: Aslan şeklinde olan eski bir putun adı. )

( Aslan ile Kaplan Aslan ile Kaplan
Kaplan
Kaplan )

( Bir günde, 50 kez çiftleşebilirler. İLE ... )

( ŞÎR/NERRE-ŞÎR[: Eril aslan.] | ŞÎR-İ MÂDE: Dişil aslan. | ŞÎR-İ YELE: Güçlü, saldırıcı aslan. )


- ÂSÛDE[Fars.] değil/yerine/= RAHAT, DİNÇ OLAN | SUSKUN


- ÂSUMAN[Fars. < ÂSMÂN] değil/yerine/= GÖKYÜZÜ


- AT[Fars.] ile EŞEK/AFRİKA EŞEĞİ ile KATIR

( At ve eşek kendi neslinin devamı olan hayvanlardır. Hem kendi içlerinde, hem de at ile eşek arasındaki farkları bilmek gerekir. Katır ise, at ile eşeğin çiftleştirilmesi ile oluşan bir hayvandır. Üçü de geviş getirmeyenler[non rumminants] sınıfındadır. )

( Gebelik süreleri 330-335 gündür. İLE Gebelik süreleri 348-377 gündür. İLE ... )

( Atlarda safra kesesi yoktur. )

( Eşeklerin kulakları, atlarınkinden çok daha uzundur. )

( FERESİYYE: Atgiller. )

( AKRAH: Alnı beyaz at. )

( BELAK: Ayakları alacalı at. )

( BÛR[Fars.]/KÜMEYT[Ar..]: Doru, kızıla çalar at. [KÜRÂN, KÜREND, KÜRENG[Fars.]: Kırmızı/al renkli at.] )

( EBREŞ: Sisli, alaca benekli at. )

( GARRÂ': Alnında beyaz bir lekesi, akıtması olan at vs. )

( SABÂH-ÜL-HAYR: Bazı atların alnında bulunan beyaz leke. [beyazlık alnından burnunun üstüne kadar uzarsa buna "akıtma" denilir.] )

( HACÎL[Ar.]/ŞİKÂL[Fars.]: Üç ayağı beyaz[sekili] olan at. )

( HANEB[Ar.]: Atın arka ayaklarının ortasında bulunan dirsek gibi dışarı çıkık bölümü. )

( İŞKİL/İŞKÎL[Fars.]: Önden sağ ve arkadan sol ayağı beyaz olan at.[Araplarca hiç makbul sayılmaz] )

( KARAKUŞ: Atların ayağında görülen bir hastalık. )

( MEŞBÛB[Ar. çoğ. MEŞÂBÎB]: İki ayağı beyaz olan at. )

( MEŞKÛL[Ar.]: Bileklerine kadar üç ayağı beyaz olan at. )

( NEVEND/E[Fars.]: Hızlı giden at. )

( ESB-İ YELE[Fars.]: Koşucu at. )

( PÂLÂ/PÂLÂD/PÂLÂDE/PÂLÂY[Fars.]: Yedek at. )

( PULÂD-REG[Fars.]: Sert damarlı, dayanıklı at. )

( PÂY-İ SEMEND: At ayağı. )

( RÜMMÂNÎ[Ar.]: Kır ile doru arasında bir donu olan at. )

( SABÂ-REFTÂR[Ar., Fars.]: Rüzgâr gibi hafif ve çabuk giden. )

( SARÎH[Ar. çoğ. SARÂİH]: Safkan Arap atı. )

( SEBBAK[Ar.]: Yüğrük[İyi yürüyen/koşan. | Çalışkan. | Çevik, güçlü.] at. )

( SEMEND[Fars.]: Kula[: al ile kır arası] at. | Çevik ve güzel at. )

( ŞU'LE[Fars. çoğ. ŞUAL]: Atlarda beyaz tüylerden oluşan benekler. )

( TAHCÎL[< Ar. HACLE]: Atların ayağında beyaz siğil bulunması. )

( TEKÂVER[Fars.]: Koşucu, seğirtici at. | ESB-İ TEKÂVER: Koşu atı. )

( URNE[Ar.]: Bıcılgan hastalığı.[atların topuklarına yakın yerlerin iltihaplanması] )

( ÜSTÛR[Fars.]: Davar, at ve katır gibi dört ayaklı hayvan. )

( VERD, VERD-İ AĞBES[Ar.]: Doru at. | Hz. Muhammed'in yedi atından birinin adı. )

( YA'FUR[Ar. | çoğ. YAÂFİR]: Hz. Muhammed'in Hayber Vak'ası'nda ganîmet olarak aldığı bir eşeğin adı. )

( HEDÎR[Ar.] / ŞÎHE[Fars.]: At kişnemesi. )

( NEHÂK/NEHÎK/NÜHÂK[< NEHK]: Eşek anırtısı. )

( 6000 - 8000 yıl önce, Türkistan'da evcileştirilmişlerdir. İLE 6000 yıl önce, Etiyopya ve Somali'de evcileştirilmişlerdir. İLE ... )

( Eşek, şehveti simgeler. )

( HERGELE[Fars. | çoğ. HERÂGİ]: Eşek sürüsü. | Binek ve taşıta alışmamış huysuz hayvan. )

( PÂDE[Fars.]: Eşek ve sığır sürüsü. )

( [Ermenice] ... ile AVANAK ile ... )

( At ile Eşek ile Katır )

( Süleymaniye Kütüphanesi'nde, incelenmeyi bekleyen 57 adet yazma bulunmaktadır. )

( * SAKARYA: ATATÜRK'ün atı/nın adı.
* HAYYAM: Halife Abdülmecid'in atı/nın adı.
* DERVİŞ: Enver Paşa'nın atı/nın adı.
* MARENGO: Napolyon'un atı/nın adı.
* BUKEFALOS / ÖKÜZ KAFA: İskender'in atı/nın adı.
* İNKİTATUS(SENATÖ): Kaligu'nın atı/nın adı. )

( Tarih Konuşmaları - NTV )

( RAHVAN: Koşarken bir yandaki iki bacağını aynı anda atan at. )

( ÇAVAA[Batı Moğolistan Tsengel Tuvaları'nda]: 1 yaşındaki at. )

( ESB, FERES, RAHŞ[: Gösterişli, yürük ve güzel.], BÂRE, BÂR-GÎR ile HAR/MARSIVAN ile ESTER )


- AT ile BEYDÂH/BİDAH[Fars.]

( ... İLE Sert başlı, haşarı at. )


- AT ile TEVSEN[Fars.]

( ... İLE Başı sert at. )


- ATEŞ[Fars.] ile/ve ALEV

( Zihinde. İLE/VE Gözde. )

( Kavram. İLE/VE Nesne. )

( Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr. | Tutuşmuş olan nesne. | Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer ya da araç. | Patlayıcı silahların atılması. | Genellikle hastalık etkisiyle artan gövde sıcaklığı, kızdırma. | Öfke, hırs, hınç. | Coşkunluk. | Tehlike, felaket. | Büyük üzüntü, ıstırap. İLE Yanan maddelerin ya da gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule. | Sıcaklık. | Kıvılcım. | Mızrak uçlarına takılan küçük bayrak, flama. | Aşk ateşi. )

( ÂDÎŞ ile/ve ... )


- ATMACA ile ŞAHİN ile DOĞAN

( En küçük tür avcı. Cepten çıkarılıp avın üzerine fırlatılmasından dolayı atmaca adını almıştır. İLE Kartalgillerden, Avrupa ve Asya'nın dağ, orman ve çalılıklarında yaşayan, 50-55 santimetre uzunluğunda yırtıcı bir kuş. [Atmacadan biraz daha büyük.][En hızlı yırtıcı kuş.]]Çok kısa sürede 120 km. hıza ulaşabilir.] İLE En gösterişli avcı kuş. )

( BAVLI: Doğan yavrusu. )

( ŞEVÂHÎN[Ar.]: Şahinler/doğanlar. )

( Atmaca ile Şahin ile Doğan )

( ... İLE Sahibi için avlanır. İLE Kendi için avlanır. )

( ... İLE Avının bir parçasını, sahibinin pişirip vermesiyle yer. İLE Avını, doğrudan çiğ olarak yer. )

( [ağzında] ... İLE Kan yoktur. İLE Kan vardır. )

( Daha fazla ayrıntılı bilgi için burayı tıklayınız... )

( İCÎ, BÂŞE/BEŞE ile ŞÂHÎN, ŞEHBÂZ ile BÂZ )


- ATOM(BÖLÜNEMEZLİK) = ATOME[İng.] = ATOME[Fr.] = ATAMUS, INDIVIDIUM CORPUS[Lat.] = (HE) ATOMOS[Yun.] = CUZ'UN LA-YETECEZZA, ZERRE[Ar.] = ATOM, ZERRE[Fars.] = PARAMANU, TANMATRA, ANU[Sans.] = YUANZI[Çince] = GENŞİ[Jap.] = NGUYÊN TU'[Vietnamca] = PARÁNY[Macarca]


- ÂTÛN, BEÇEDÂN, ZÂK, ZÂK-DÂN[Fars.], MEŞÎME[Ar.], RAHİM[Ar.] değil/yerine/= DÖLYATAĞI


- AVÂZ ile ÂVÂZ[Fars.] ile A'VÂZ[Ar. < İVAZ]

( Nefret. İLE Ses, sedâ. İLE Bedeller, karşılıklar. )


- AYÂ[Ar.] ile ÂYÂ[Fars.], ACABA[Ar.] ile A'YÂ[Ar.] ile AYA[Ar.]

( Yeteneksiz/kabiliyetsiz, kudretsiz. | Tedavi edilemez, iyileştirilemez. İLE Şüphe ve tereddüt bildiren edat. İLE Daha ya da en kudretsiz, hiç iktidarı olmayan. İLE El/avuç içi, ayak tabanı. | Yaprakların düz ve parlak bölümü. )


- AYA ile/ve APAZ

( Avuç içi. İLE/VE Kapalı avuç. )

( KEF ile/ve ... )


- AYAK/PA[Fars.]:
PATİ ile/||/<> PATİK ile/||/<> PATİKA ile/||/<> PABUÇ ile/||/<> PAYTAK ile/||/<> PAYİDAR ile/||/<> PİYADE[< PAYADAK] ile/||/<> PİYON[< PEDON]

( Kedi, köpek için ön ayak. İLE/||/<> Küçük çocuk ayakkabısı. İLE/||/<> Keçi yolu. İLE/||/<> Ayakkabı. İLE/||/<> Eğri bacak. İLE/||/<> Ayakta durmak. İLE/||/<> Yaya. İLE/||/<> Yaya. )


- AYAKKABI ile POSTAL[Fars.]

( ... İLE Konçlu ve kaba potin. | [mecaz] Düşkün, eski değer ve onurunu yitirmiş kadın. )

( PAPUÇ ile PÂLENG )


- AYDIN = MÜNEVVER = INTELLECTUAL[İng.] = INTELLECTUEL[Fr.] = INTELLEKTUELL[Alm.] = INTELLETTUALE[İt.] = INTELECTUAL[İsp.] = PAIDEUMENOS[Yun.] = MUFEKKİR[Ar.] = RÛŞENFİKR[Fars.] = INTELLEKTUEEL[Felm.] = ZİYÂLİ[Azarbaycan = Özbek Tr.] = BİLİKTİ[Kazak Tr.] = BİLİMDÜ[Kırgız Tr.] = DIANOOUMENOS[Yun.] = PROSVEŞÇONNIY[Rusça]


- AYGIR ile BEYGİR[Fars.]

( Eril at.[Damızlık] İLE Arabaya koşulan. Erildir fakat enenmiştir/kısırlaştırılmıştır. )

( EFRÂS[Ar. < FERES]: Atlar, beygirler, kısraklar. )

( ESB-İ LÂGAR[Fars.]: Zayıf beygir. )

( YÂM[Fars.]: Posta[menzil] beygiri. )


- AYGIR ile KISRAK

( Eril at. İLE Dişil at. )

( ... vs. MARE, MÂDİYÂN )


- AYI ile KUTUPAYISI

( Bozayılar, simsiyah renkte de olabilmektedir. İLE Kutupayıları, beyaz değildir. Derileri siyah renktedir, kürkleri yarı saydamdır. [Beyaz görünümleri, ışığın saydam yüzeylerden kırılarak yansımasının bir sonucudur] )

( EBÛ-HAMÎD / EBÛ-HÛMİD: Ayı. )

( Ayı ile Kutup Ayısı )

( What to do if you see a bear? )

( How To Be Safe Around Bears )

( ... İLE 160 km. yüzebilirler. )

( What To Do If You See A Bear (And Why) )

( HIRS ile ...
HIRS-BEÇE: Ayı yavrusu. )


- ÂYİN[Fars.] değil/yerine/= DİNSEL TÖREN

( Dinî tören, ritüel. | Mevlevi tekkelerinde okunan bestelerin tamamı. )


- AYKIRI/LIK / KARŞITLAMLI = MUFÂRIK[Ar.] = TENÂKUZ[Fars.] = PARADOX[İng.] = PARADOXE[Fr.] = WIDERSINNING/KEIT, PARADOX/IE[Alm.] = PARADOSSO[İt.] = PARADOX[İsp.] = PARADOXON[Lat.] = PARADOKSOS[Yun.] = PARADOX[Felm.]


- AYNÂ[Ar. < ÎYN] ile AYNA[Fars.] ile AYNA[Ar.]

( İri ve güzel gözlü. İLE Işığı yansıtan, varolanların görüntüsünü veren, cilâlı ve sırlı cam. İLE Atların diz kapağı. )


- AYRILMIŞ ile DUL

( ... ile BÎVEGÎ [BÎVE-ZEN: Dul hanım.] )


- AYVA ile JAPON AYVASI

( CYDONIA OBLONGA cum CHAENOMELES SPECIOSA )

( ÂBÎ, BİH/Î ile ... )


- ÂZÂDE[Fars.] ve ÂMÂDE[Fars.]

( Başıboş, erkin, serbest olarak. İLE Hazır. )


- AZAR AZAR

( CESTE CESTE, REFTE REFTE )


- AZAR[Fars.] değil/yerine/= PAYLAMA


- AZOT = NITROGENE[İng.] = AZOTE[Fr.] = STICKSTOFF[Alm.] = AZOTO[İt.] = NITROGENO[İsp.] = NİRÛCÎN, AZÛT[Ar.] = NÎTRÛJEN, AZOT[Fars.] = STIKSTOF[Felm.]


- BÂD[Fars.] ile BÂD[Fars.]

( Olsun, ola, olaydı. İLE Yel, rüzgâr. | Soluk, nefes. | Ah sesi, ah çekme. | [tas.] Allah'ın yardımı. | Övme, söz. | Büyüklük taslama, kibir. | Şarap. )


- BÂDÂM[Fars.] ile BÂDÂME[Fars.]

( Bâdem. | Sevgilinin güzel gözü. İLE İpek kurdu. | Nazarlık, nazar boncuğu. | Et beni. | Zincir halkası. | Eski püskü hırka. | Süslü nesne. )


- BADEM[Fars.] ile PAYAM/ACIPAYAM

( SOMATA: Badem şerbeti. )


- BÂDÎ[Ar. < BED] ile BÂDE[Fars.]

( Neden, mûcib. | Neden olan. | İlk, başlangıç. | [Fels.] Sonsal, aposteriori. İLE Rüzgâra ya a havaya özgü. | Geçici. )


- BÂFTE[Fars.] ile BÂFTE[Fars.]

( Sıfat. İLE Ad. )

( Dokunmuş. İLE Büyük renkli leke. | Oyma levha. | Parça. | Büyük bir haritayı oluşturan parçalardan her biri, pafta. )


- BAĞ[Azr.] = BAHÇE[Tr. < Fars. BAĞÇE]


- BAĞ ile BAĞ[Fars.]

( Bir şeyi başka bir şeye ya da çok sayıda olanı topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenebilir nesne. | Sargı. | Bağlam, deste, demet. | İlgi, ilişki, rabıta. | Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti. | Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm. | Nota yazarken yan yana gelen aynı ya da farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. İLE Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası. | Meyve bahçesi. )


- BAĞ ile/ve/||/<> HEVENK[Fars.]

( ... İLE/VE/||/<> Bir ipe geçirilmiş ya da birbirine bağlanmış yaş yemiş ya da sebze bağı. )


- BAGALEK[Fars.]

( Koltukaltından çıkan yumruca, köpek memesi. )


- BAĞDAŞIK = MÜTECÂNİS = HOMOGENEOUS[İng.] = HOMOGÈNE[Fr.] = GLEICHARTIG[Alm.] = OMOGENO[İt.] = HOMOGÉNEO[İsp.] = EIUSDEM GENERIS[Lat.] = HOMOGENES, HOMOIOMERES[Yun.] = MUTECÂNİS[Ar.] = MOTECÂNES[Fars.] = GELIJKSOORTIG[Felm.]


- BAĞIMLILIK = DEPENDENCE[İng.] = DÉPENDANCE[Fr.] = ANHÄNGIGKEIT, DEPENDENZ[Alm.] = DIPENDENZA[İt.] = DEPENDENCIA[İsp.] = CONIUNCTIO[Lat.] = TO KATANTES, SÜNDESMOS[Yun.] = TAVAKKUF[Ar.] = BASTEGÎ[Fars.] = AFHANKELIJKHEID[Felm.]


- BAĞIRMA ile ÇIĞLIK

( ... ile FİGAN[çoğ. EFGAN] )


- BAĞIRMA ile HAYKIRMA

( ... ile BÂNG )


- BAĞLAMAK ile/ve DÜĞÜM

( ... ile/ve BEST )


- BAĞRİ/BAHRİ değil BARİ[Fars.]

( Öyleyse, hiç olmazsa, hiç değilse, o hâlde. | Keşke. )


- BAHADIR[Fars. < BAHADUR] değil/yerine/= BATUR

( Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan ya da yiğitlik gösteren kişi. )


- BAHAR[Fars. çoğ. BAHÂRÂN] ile BAHAR[Ar. çoğ. BAHARAT]

( [Kuzey yarımküre için] 21 Mart'ta, gündüz-gece eşitliğiyle başlayarak, 22 Haziran'da, gündönümü ile biten, kış ve yaz arasındaki mevsim, ilkyaz. | Bu mevsimde ağaçlarda açan çiçekler ve yapraklar. | Gençlik çağı. İLE Yiyecek ve içeceklere, hoş koku ve tad vermek için kullanılan kurutulmuş ve öğütülmüş bitkiler. )

( BAHARİYE: Divan Edebiyatı'nda, bahar betimlemesi ile başlayan kaside. )

( BİBERİYE: Ballıbabagillerden, Akdeniz çevresinde çok yetişen, yaprakları hoş kokulu bir bitki. [Lat. ROSMARINUS OFFICINALIS] )


- BAHÂR[Fars. çoğ. BAHÂRÂN] ile BAHÂR ile BAHHÂR[Ar. < BAHR]

( Kışla yaz arasındaki mevsim. İlkyaz. [22 Mart - 21 Haziran arasıdır] İLE Güzellik. | Güzel. | Sığırgözü, papatya, sığır papatyası, sarı papatya. | Put, sanme, çelîpa. | Atılmış pamuk. | Ölçek. | Karanfil, tarçın, karabiber gibi kokulu şeyler. İLE Denizci, gemici. )


- BAHAR[Fars.] ile MÜNİB[Ar. < NEVB]

( ... İLE İnâbe eden, azgınlıktan sakınarak Allah'a yönelen. | Güçlü yağan, yararlı yağmur. | Taze ve verimli bahar. )


- BAHÂRÂT[Ar. < BAHÂR] ile BAHÂRET[Fars.]

( ... İLE Üstünlük, seçkinlik. )


- BAHARATLI ile/ve/değil ACI

( ... ile/ve/değil TELH )


- BAHÇE[< Fars. BAĞ-ÇE: Küçük bağ.] ile/ve BAĞ/BOSTAN[Fars.]

( ... İLE/VE Büyük bahçe. | Sebze bahçesi. | Kavun/karpuz tarlası. )


- BAHÇIVAN[Fars.] < BÂĞÇEVÂN

( Bir bahçenin düzenlenmesi ve bakımıyla görevli kişi. | Geçimini bahçe ürünlerini yetiştirip satmakla sağlayan kişi. )


- BAHŞ[Fars.] ile BAHŞ(Â)[Fars.]

( Bağış, ihsan. İLE Bahşeden, bağışlayan, veren, affeden. | )


- BAHSET[Fars.] ile BAHTEK[Fars.]

( Horultu. | Uykuda ağırlık basma. (KÂBUS) İLE Uykuda ağırlık basma. (KÂBUS) | Küçük baht, kötü şans. )


- BAHŞİŞ ile ARMAĞAN

( DÂD ile PÎŞ-KEŞ[Türkçe'de PEŞKEŞ şeklinde galat olarak kullanılmıştır.] )


- BÂHTE[Ar. < BÂHTEN][Fars.] ile BAHTE[Fars.]

( Oynamış, oyunda yutulmuş/ütülmüş kişi. İLE Besili, semiz koyun. | Burulmuş, üç yaşında koç. )


- BAHTİYÂR[Fars.] ile BAHTİYÂR[Fars.]

( Mutlu kişi. İLE Güneydoğu Anadolu, Musul ve Bağdat'ta kullanılan bir makam. )


- BAKICI ile DADI

( ... ile TAYA, DÂYE )


- BAKIŞIK = SYMMETRICAL[İng.] = SYMÉTRFIQUE[Fr.] = EBENMÄßIG, SPIEGELGLEICH[Alm.] = SIM(M)ETRICO[İt., İsp.] = ÆQUALIS ET CONGRUENS, CONVENIENTER COMPOSITUS[Lat.] = SÜMMETROS, EMMETROS, EURÜTHMOS[Yun.] = MAVÂZİ, MUTEVÂZİ[Ar.] = MUTEKÂRON[Fars.] = SYMMETRISCH[Felm.]


- BAKIŞIM = SYMMETRY[İng.] = SYMÉTRIE[Fr.] = EBENMAß, SPIEGELGLEICHHEIT, SYMMETRIE[Alm.] = SIMMETRIA[İt.] = SIMETRIA[İsp.] = CONVENIENTIA PARTIUM[Lat.] = SÜMMETRIA, EMMETRIA, EURÜTHMIA[Yun.] = el-TENÂSUK, el-TAMÂSUL, TAVÂZİ, MAVÂZÂT[Ar.] = TEKÂRON, SÂZOVÂRÎ[Fars.] = SYMMETRIE[Felm.]


- BAKLAVA ile SAMSA[Fars.]

( ... İLE Baklavaya benzeyen, bir tür hamur tatlısı. )


- BAL ARISI ile/ve EŞEK ARISI/ZENBUR ile/ve YABAN ARISI/SARICA ile/ve ERİL ARI

( Bal yapan arı. İLE/VE Et yiyen arı. | Sarı eşek arısı, vesveseyi simgeler. İLE/VE ... İLE/VE Bal yapmayan iğnesiz arı. )

( Bal arıları, en uzun süre yaşayan böceklerdir. )

( Bal arısının iğnesinin ucu kıvrıktır, sokunca çıkaramaz. Yavaş çekse çıkarır ama öfkeli ve sinirli olduğu için, yavaş çekmek elinden gelmez. Birdenbire çekince de, iğnesi kopar ve soktuğu yerde kalır. )

( Arı, karnındaki boğum köklerden soluk alır. [Boğumlu, halkalı hayvanlar ciğersizdir.] )

( Arı kovanının ısısı insan gövdesiyle aynıdır. )

( Antenleriyle koku alırlar. )

( Balarıları, karmaşık bir dizi hareket ve sallanmadan oluşan "salınma danslarıyla" birbirlerine yiyeceğin niteliğini, uzaklığını ve tam konumunu anlatabilirler. [Bu iletişimlerini bizler de anlayabiliyoruz. Her salınım, kovandan 45 metre uzakta anlamına gelir. (Karl von Frisch 1945 [Bu keşfiyle, hayvan davranışları çalışmalarında verilen tek Nobel ödülünü kazanmıştır.]) ] )

( Bir turları yaklaşık 12 km.dir. )

( Saatte 30 km. hızla uçabilmektelerdir. )

( Dümdüz hatlar üzerinde gidip gelmektelerdir. )

( Tek kalan bir arı, ne kadar zeki olursa olsun, kovandan ayrı kaldığında tamamen savunmasızdır. )

( Beyinlerinde 950.000 sinir hücresi vardır. )

( Morötesi aralıkta görebilmektelerdir. [İnsan yüzlerini dahi tanırlar] )

( Arı kafalarının fotoğrafları... )

( MEGES-İ ENGÜBÎN, KİBT ile/ve TÜNTE, BEVZ ile/ve ... ile/ve ... )


- BÂL[Fars.] değil/yerine/= KUŞ KANADI


- BALA ile BÂLÂ[Fars.] ile BALÂ

( Çocuk, yavru. İLE Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- BALAK ile KÖS[Fars. < KÛS]

( ... İLE Savaşlarda, alaylarda, işaret vermek için kullanılan büyük davul. )


- BÂLÎN[Fars.] ile BÂLİŞ[Fars.]

( Yastık. | Koltuk. İLE Yastık, yüz yastığı. )


- BALKIR/ŞİMŞEK ile/ve YILDIRIM

( Bir bulutun tabanı ile yer arasında, iki bulut arasında ya da bir bulut içinde elektrik boşalırken oluşan kırık çizgi biçimindeki geçici ışık, balkır, çakım, çakın, yalabık, yıldırak. | Parıltı. İLE/VE 30 milyon volt gücündeki elektriktir. 30.000°C'lık bir sıcaklığa ulaşır. Saatte 115.000 km.'nin üzerinde bir hızla gider. Tek bir yıldırım çarpması 100.000 amperlik elektrik akımı taşır, bu mikdar 200.000 nüfuslu bir şehri 1 dakika boyunca aydınlatabilir. )

( ... İLE/VE Dünyada her gün 17 milyondan fazla ya da saniyede 200'ün üzerinde yıldırım düşer. )

( ... İLE/VE Baylara, bayanlardan 6 kat daha fazla yıldırım çarpar. )

( Açık havada şimşekli ve gökgürültülü bir fırtınaya yakalanırsanız, en güvenli konum, ağaçlardan uzak durup yüzükoyun yere yatmaktır. )

( Her yıl 3-6 Britanya'lı ve 100 Amerika'lı yıldırım çarpması sonucu ölür. Ölüm nedenleri daha çok gövdelerine yakın bir yerde seyyar paratonerler (golf sopaları, karbon kamışlı olta ve balenli sutyen) taşımalarıdır. )

( Yıldırım çarpmalarının en çok görüldüğü yerler kıyı bölgeleridir.[Kilometrekare başına yılda yaklaşık 2 kez!] )

( Bulutlar arasındadır. Elektrik yüklü bir bulut ile başka bir bulut arasındaki elektrik boşalmasıdır. [Önceden tahmin edilmesi oldukça zordur.] [Belirli hava koşullarında oluşur.] İLE/VE Bulut ile yeryüzü arasındadır. Bulut ile yeryüzü arasındaki elektrik boşalmaları olarak tanımlanır. [Zikzaklı bir yol takip ederek kollar olarak aşağı doğru iner.] [Gök gürültüsü ve şimşekten oluşan, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki elektrik boşalmasıdır.] [Genellikle şiddetli bir yağmurla birlikte görülür.] )

( ÂSMÂN-DIRAHŞ, ÂDRAHŞ, ÂZERAHŞ: Şimşek. | Yıldırım. | Gökgürültüsü. )


- BALKON ile/ve/değil CUMBA/ŞÂH-NİŞÎN[Fars.]


- BÂLVER[Fars.] ile BÂLZEN[Fars.]

( Kanatlı, uçabilen. İLE Uçan. )


- BÂM[Fars.]/KÜMBET[Fars. < GUNBED]/SAKAF[Ar.]/KUBBE[Ar.] değil/yerine/= ÇATI, DAM


- BAMBU ile HEZAREN[Fars.: HEZAR[BİN] RENK]

( ... İLE Düğünçiçeğigillerden, hekimlikte kullanılan zehirli bir bitki. | Bambu. [Fars. HİZRAN] | Bambu saplarından yapılmış eşya. )


- BANGIR BANGIR (BAĞIRMAK)

( AVAZ AVAZ )


- BÂR[Fars.] ile -BÂR[Fars.]

( Tanrı, Allah. | Yük. | Defa, kere. | Meyve, yemiş. | İzin, müsâade. İLE Yağdıran, serpen, saçan, döken. [ŞÛLE-BÂR: Işık saçan] )


- BARAKA ile/ve SIĞINAK/PENÂH[Fars.]/MELCE'[Ar. < MELÂCİ]

( ... İLE/VE Sığınılacak, iltica edilecek yer. | Hâmî. )


- BARAKA ile TAVHÂNE[Fars.]

( ... İLE Limonluk. | Yoksulların sığındığı sıcak yer. )


- BÂRİ[Fars.] değil/yerine/= EN AZINDAN / HİÇ OLMAZSA


- BÂRÎ ile BÂRÎ[Fars.] ile BÂRİ'/BÂRİA[Ar. < BERÂAT]

( Yaratan, yaratıcı. İLE Hiç olmazsa, bir kere, hâsılı. İLE Mükemmel, güzel, üstün. )


- BARIŞ = SULH = PEACE[İng.] = LA PAIX[Fr.] = DER FRIEDEN[Alm.] = LA PACE[İt.] = LA PAZ[İsp.] = PAX[Lat.] = HE EIRENE[Yun.] = SELÂM, SULH[Ar.] = ÂŞTÎ[Fars.] = VREDE[Felm.]


- BAŞ = HEAD[İng.] = TÊTE[Fr.] = HAUPT[Alm.] = TESTA[İt.] = CABEZA[İsp.] = CAPUT[Lat.] = HE KEFALE[Yun.] = REİS[Ar.] = SER[Fars.] = HOOFD[Felm.]


- BÂŞÂM[Fars.] ile BÂŞÂME/BÂŞÛME[Fars.]

( Perde, örtü. İLE Hanımların örtündükleri yaşmak, bürümcük, tülbent, başörtüsü, namaz bezi. )


- BASINÇ(LI) = PRESSURE[İng.] = PRESSION[Fr.] = DRUCK[Alm.] = PRESSIONE[İt.] = PRESIÓN[İsp.] = PRESSUS[Lat.] = HO PIESMOS[Yun.] = ZAĞD[Ar.] = FEŞÂR[Fars.] = DRUK[Felm.]


- BAŞKAN/SERVER[Fars.] ile PATRON


- BAŞTAN BAŞA (SARMAK, DOLAŞMAK)

( SER-Â-PÂ, SER-TE-SER )


- BATI/LI(coğrafya) = KEDİN, KURIYAKI = WEST/ERN[İng.] = OUEST, OCCIDENT/AL[Fr.] = DER WESTEN/WESTLICH[Alm.] = OCCIDENTE/OCCIDENTAL(E)[İt., İsp.] = OCCIDENS/OCCIDENTEM[Lat.] = HE DÜZIS/PROS HELION DÜZIN[Yun.] = el-ĞARB/ĞARBÎ[Ar.] = BÂKHTER/Î[Fars.] = HET WESTEN/WESTELIJK[Felm.]


- BATI/LI(uygarlık) = GARB/Î = OCCIDENT/AL[İng., Fr.] = DAS ABENDLAND/ABENDLÄNDISCH[Alm.] = OCCIDENTE/OCCIDENTAL(E)[İt., İsp.] = VESPER, OCCIDENS, TERRÆ OCCIDENTEM VERSUS SITÆ[Lat.] = HE PROS HELIOU DÜSMAS[Yun.] = el-MAĞRİB[Ar.] = GARBÎ[Fars.] = HET AVONDLAND/S[Felm.]


- BÂTINÎ/LİK = ESOTERIC/ISM[İng.] = ÉSOTÉRIQUE/ÉSOTÉRISME[Fr.] = ESOTERISCH/ESOTERISMUS[Alm.] = ESOTERISMO[İt., İsp.] = ESOTERICUS[Lat.] = ESOTERIKOS[Yun.] = BÂTİNİ/YYE, SİRRİ/YYE[Ar.] = BÂTİNÎ/GERÎ[Fars.] = ESOTERISCH/ESOTERISME[Felm.]


- BATKI/SİTEM[Fars.] ile YAKINMA/SERZENİŞ[Fars.]


- BATTANİYE ile PİKE[Fars.]

( ... İLE Kabartmalı pamuklu kumaş. | Bu kumaştan yapılan yatak örtüsü. | Bu kumaştan yapılan eşya. | Yüksekten, hedef üzerine büyük bir açı ile inme, yüksekten, hederin üzerine dik olarak saldırma. )


- BAYKUŞ (PUHU KUŞU) ile ARUSEK

( Eril baykuş. İLE Dişil baykuş. )

( Baykuşların 14 boyun omurları vardır. [Memelilerin iki katı.] )

( Kafalarını 360 derece çeviremezler fakat 270 dereceye kadar çevirebilirler. )

( Bilgeliğin ve güzel sanatların simgesi. | Sanatın yaratıcısı. İLE/VE ... )

( Baykuş ile ... )

( Orman, dağ ve kayalıklarda yaşarlar. İLE ... )

( Uzunluğu 65 cm. olan ve sırtı koyu kahverengi bir kuş. İLE ... )

( )

( KÛF, ÂKÛ, BÛM ile ... )


- BÂZ[Fars.] ile BÂZ[Fars.]

( Bir kulaç boyu. İLE Karış. )


- BÂZÎÇE[Fars.] ile ...

( Oyun, eğlence, oyuncak. )


- BE-HEME[Fars.]-HÂL[Ar.] değil/yerine/= MUTLAKA, ELBETTE

( MUTLAKA, ELBETTE )


- BEBEK ile/ve/değil YENİ DOĞAN

( Yeni doğan bebekler, 440 hz yüksekliğinde ve la notasıyla ağlar. )

( ... ile/ve/değil NEVZAT )


- BEÇÇE/BEÇE[Fars.] ile ENİK, ENCİK ile CERV[Ar.]

( İnsan ya da hayvan yavrusuna verilen genel ad. İLE Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu. | [Ar. ENÎK] Güzel, sevimli, şirin şey. İLE Yırtıcı hayvan yavrusu. )


- BECİT ile BECİDD[Fars.]

( Gerekli/lüzumlu. | Acele/ivedi. İLE Ciddi, gerçek. | Cidden, gerçekten. )


- BED-RÂM[Fars.] ile BED-RÂN[Fars.]

( Sert başlı at. | Sürekli/dâima. | Hoş, lâtif, yakışıklı, süslü. İLE İşleri kötü yöneten. | Çapkın. [kadın] | Orospu. )


- BEDAVA[Fars.] değil/yerine/= ÜCRETSİZ/EDERSİZ/CABA

( MÜFT yerine ... )


- BEDBAHT[Fars.] >< BAHTİYÂR[Fars.]

( Mutsuz. >< Mutlu. )


- BEDBAHT[Fars.] değil/yerine/= MUTSUZ


- BEHMEN[Fars.] ile Behmen[Fars.]

( Zekî, anlayışlı. | Tedbirli. | Turpa benzeyen ve "kavza kökü" denilen bir ot. İLE İran hükümdarlarından İsfendiyâr'ın oğlu Erdşîr'in lâkabı. )


- BEKÂR[Azr.]/Bİ-KÂR[Fars.] = İŞSİZ GÜÇSÜZ[Tr.]


- BEKAR[Fr. < BÉCARRE] ile BEKÂR[Ar.] ile BÎ-KÂR[Fars.]

( Diyez'li ya da bemol'lü bir sesin eski durumuna getirilmesini gösteren nota imi. İLE Evlenmemiş/evli olmayan kişi. İLE İşsiz, güçsüz.["BEKÂR" değil BÎ-KÂR'lar evi] )


- BEKÇİ ile DİZDAR[Fars.]

( ... İLE Kale bekçisi. )


- BEKÇİ ile/ve/<> POLİS

( ... İLE/VE/<> Şehir. [Şehirleşmiş yaşamı, şehirde yaşama kurallarını takip eden.] )

( image )

( Silah kullanabilir, kimlik sorabilir, parmak izi ve fotoğraf alabilir. İLE/VE/||/<> Polisin yetkisinin olup da bekçilerin olmadığı durumlar...

* Önleme arama
* Denetim yapma
* İstihbarat toplama, iletişimin tespiti, teknik araçla izleme
* Suça el koyma
* İfade alma
* Olay yeri inceleme
* Adlî arama ve el koyma
* Gözaltına alma
* Kişilerin ikametgah ve ev adreslerinden ayrılmamalarını isteme
* Teşhis yaptırma
* Yer gösterme yaptırma )

( ... ile/ve/<> ÂCÂN )


- BELİ[Fars.] ile BELİĞ

( Evet. İLE Belagati olan, belagatli. )


- BELİRLE/N/ME, BELİRLENİM = DETERMINATION[İng.] = DÉTERMINATION[Fr.] = DAS BESTIMMEN[Alm.] = DETERMINAZIONE[İt.] = DETERMINACION[İsp.] = CONSTITUTIO, DEFINITIO, DETERMINATIO[Lat.] = HO HORISMOS, HE TAKSIS[Yun.] = VUCHA(T), MÂL[Ar.] = TAYÎN[Fars.] = BEPALING[Felm.]


- BELİT/AKSİYOM(ATİK) = AXIOM[İng.] = AXIOME/AXIOMATIQUE[Fr.] = AXIOM, GRUNDWAHRHEIT[Alm.] = ASSIOMA[İt.] = AXIOMA[İsp.] = PRONUNTIATUM[Lat.] = AKS.OMA[Yun.] = BEDÎHİYYE, MÜSELLEM[Ar.] = ASLÎ MUTEÂREF[Fars.] = AXIOMA[Felm.]


- BELLEMEK ile/ve/yerine EZBERLEMEK[Fars.]

( ... İLE/VE/YERİNE Kalbe yazmak. )


- BELSUYU/ERSUYU ile/ve/<> COWPER BEZİ SIVISI

( SEMİNAL VEZİKÜL: Spermleri besleyen ve üreme kanallarını kayganlaştıran, meni içindeki sıvıyı salgılayan bez. )

( MENÎ, SÂİL-İ MENEVÎ, HUVEYNÂT-I/HÜCEYRÂT-I MENEVİYYE ile/ve MEZİ/MEZİYY )

( Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın, içinde sperm/ata bulunan sıvı/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. İLE/VE/<> Sevişme/düzüşme esnasında, boşalma öncesi penisten akan/akmaya devam eden şeffaf sıvı, Cowper Bezi ve birçok bileşimden gelen kaydırıcılığa/ıslaklığa yarayan/sağlayan sıvıdır. )

( MAĞZ-I PÜŞT ile/ve/<> ... )


- BELVÂZ[Fars.]

( Çıkıntı, duvardan dışarı çıkan direk ucu. )


- BEN[Fars.] ile BENG[Fars.]

( Harman, ekin. | Bağ. | Çitlenbik. İLE Küçük çitlenbik. )


- BEN ile/ve ET BENİ

( [Ar..] ŞÂME[çoğ. ŞÂM, ŞÂMÂT] ile/ve SÜÛL )

( HİND/HİNDÛ: Siyah ben. )

( HÂL, ŞÂM ile/ve BÂDÂME )


- ben = me[İng.] = JE[Fr.] = ICH[Alm.] = IO[İt.] = YO[İsp.] = EGO[Lat., Yun.] = ANÂ[Ar.] = MÄN[Fars.] = IK[Felm.]


- BENDE[Fars.] ile KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD(Ar.)]

( KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD] )


- BENDENE[Fars.] ile/ve BENDÎME/BENDÎNE[Fars.]

( Giysinin bazı yerlerine dikilen düğme, kopça. İLE/VE Düğme, ilik. | Giysi yakasına ve kollarına açılan ufak delik. )


- BENDİŞ[Fars.]

( Altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış, savat. )


- BENÛ/H[Fars.] ile BENÛ/N[Ar. < İBN]

( Yığın, küme. İLE Oğullar. )


- BER-BÂD[Ar.] ile BER-BATT[Ar., Fars.]

( Perîşan, harap, viran. | Pis, fenâ, kirli. İLE Kaz göğüslü. | Lavuta/lavta adlı bir çalgı.[LYRE(Fr.)] )


- BER-EFŞÂN[Fars.]

( Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )


- BER-HURDÂR[Fars. < BERHÛR] ile MUTLU

( Hisse, nasip, pay.)] )


- BER-TENG[Fars.]

( At koşumunun sırt kayışı. | Cübbe ya da ferâce kuşağı. | Küçük çocuğu annesinin sırtına bağlamaya yarayan göğüs kuşağı. )


- BERBÂR/E[Fars.] ile CİHÂN-NÜMÂ[Fars.]

( Çardak, sundurma. | Tahtaboş. | Kameriye. | Evin damında bulunan oda. İLE Çatının üstünde her yanı gören taraça. | Dünyayı gösteren harita. | Kâtip Çelebi'nin kaleme aldığı Asya coğrafyası.[1654] [basım 1732, İbrahim Müteferrika] )


- BERBER[Fars.] ile BERBER[Fars.]

( Saç/sakal kesen usta/esnaf. İLE Afrika'nın kuzeyinde bulunan bir budun/kavim[Ar.]. )


- BERE ile BERE[Fars.] ile BERE[Fr. < BERET]

( Vurma ve incitme sonucunda, gövdenin herhangi bir yerinde oluşan çürük. | Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. İLE Kuzu. İLE Yuvarlak, yassı ve sipersiz başlık. )


- BEREM[Fars.]

( Üzüm çubuklarının altına konulan çatal ağaç, herek. | Asma ve kabak çardağı. )


- BERG[Fars.] ile BERG[Fars.]

( Bent, set. İLE Yaprak. )


- BERG[Fars.] ile BERK[Ar.]

( Yaprak. İLE Şimşek. )


- BERHAVA[Fars. + Ar.] değil/yerine/= YARARSIZ, BOŞ

( Havaya atılmış, uçurulmuş. | Yararsız, boş. )


- BERHÛD[Fars.] ile/değil/yerine/>< BERFEND[Fars.]

( Saçmasapan söz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güzel söz. | Derin yer. )


- BERÎCEN/BERÎZEN[Fars.]

( İçinde ekmek pişirilen ocak, fırın. )


- BERMUTAT[Fars. BER + Ar. MUTÂD] değil/yerine/= ALIŞILAGELEN BİÇİMDE, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ


- BERNİŞ[Fars.]

( Karın ağrısı/sancısı. | Eklem/mafsal ağrısı, romatizma sancısı. )


- BERRÜSTE[Fars.]

( Kavun, karpuz, çayır, çimen gibi dal budak salıp yükselmeyen bitkiler. )


- BERS[Ar.] ile BERŞ[Ar., Fars.]

( Çukur, yumuşak yer. İLE Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir çeşit yatıştırıcı/müsekkin mâcun. | Arzu, gönül isteği. )


- BERVÂZE[Fars.] ile BESÎM[Fars.]

( Gezinti için tertiplenen yemek. İLE Hazırlık, yol/sefer hazırlığı. | Yol azığı. )


- BEŞEN[Fars.]

( Cisim, gövde/beden. )

( Uzun boy. )

( Taraf, kenar, uc. )


- BESTE-NİGÂR[Fars.]

( En eski mürekkep Türk makamlarındandır. )


- BEYÂTÎ-ARABÂN[Fars.]

( Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. )


- BEYÂTÎ-PÛSELİK[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK[Fars.]

( Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. )


- BEYÂTÎ[Fars.]

( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. )


- BEYÂTÎ[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK ile BEYÂTÎ-PÛSELİK

( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. İLE Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. İLE Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. İLE Zekâi Dede'nin düzenlediği bir mürekkep makamdır. )


- BEYİN = BRAIN[İng.] = CERVEAU[Fr.] = DAS GEHIRN[Alm.] = CERVELLO[İt.] = CEREBRO[İsp.] = CEREBRUM[Lat.] = HO EGKEFALOS[Yun.] = MUKH[Ar.] = MAĞZ[Fars.] = HET HERSENEN[Felm.]


- BEYİN ve/<> KARACİĞER

( Duyu ve hareket merkezi. VE/<> Fiziksel işlev ve beslenme merkezi. )

( Yaşam süresince, oksijenli taze kan ile pembe renktedir. [Öldükten sonra ya da çıkarıldığında, griye döner.] VE/<> ... )

( 1 litre su, 150 gram yağ, 15 gram şeker, 110 gram protein ve 10 gram tuzdan oluşur. VE/<> ... )

( ... ve/<> ŞÜŞ )


- BEYÛZ[Ar. < BEYZÂ] ile BEYÛS[Fars.]

( Çok yumurtlayan. İLE İstek. | Ümit. | Tamah. | Yaltaklanma. | Alçakgönüllülük. )


- BEZÎM[Ar.] ile BEZÎN[Fars. < BEZÎDEN]

( Kuvvetli, zorlu kişi. İLE Esici, esen, esnek. )


- BEZİRGÂN[Fars. < BAZERGÂN]/TÜCCAR[Ar.] değil/yerine/= TECİMEN

( Tüccar. | Alışverişte çok kâr amacı güden kişi. | Yahudiler için kullanılan bir adlandırma. | Mesleğini sadece kazanç için kullanan kişi. )


- BEZK[Fars.] değil/yerine/= TESPİHBÖCEĞİ


- BEZMELELİK[< Fars. BEZM]:
İçkili, eğlenceli meclis.


- BEZR[Ar.] ile BEZR[Ar. < BÜZÛR] ile BEZR[Fars.]

( Tohum, ekilecek tâne. İLE Çiçek ve sebze tanesi İLE Ekim, ziraat. )


- Bİ-NİŞAN[Fars.] değil/yerine/= NİŞANSIZ


- BÎ-RÛ[Fars.] ile BÎ-RÛH[Fars.]

( Yüzsüz, arsız. İLE Cansız. )


- BIÇAK ile JİLET

( KÂRD ile ... )


- BIÇAK ile/ve/<> PIRAZVANA[Fars.]

( ... İLE/VE/<> Kılıç, bıçak gibi saplı şeylerin, sap içinde kalan bölümü. )


- BIÇKI ile HIZAR[Fars. < HARAS]

( ... İLE Tahta ve kereste biçmeye yarayan, çoğu su gücüyle çalışan, büyük bıçkı. )


- BİDA' ile BİD'AT[Ar. < BİDA'] ile BİDÂD ile BÎ-DÂD/GÜRDÂS[Fars.]

( Sonradan meydana çıkan şeyler. İLE Sonradan meydana çıkan şey. | Peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkarılan şey. İLE Hisse, bedel verme. | Arkadaşlar arasında nöbetle satın alma. İLE Zulüm, işkence. | Zâlim.[Ar. GAŞÛM] )


- BİDAK[Fars.]

( Don, pantolon gibi ayaktan giyilenlerin paçası. )


- BİH ile BÎH[Fars.] ile BÎD[Fars.]

( O, onu, ona, ondan, onunla. İLE İyi, yeğ. | Ayva. İLE Kök, asıl, temel. | Kaynak. )


- BİHÂR[Ar. < BAHR] ile BÎ-HÂR[Fars.]

( Denizler. İLE Dikensiz. )


- BİHTER/EK[Fars.] ile/değil BİHTEREK[Fars.]

( Daha, en, pek iyi. İLE/DEĞİL Farslılarca 120 yılda bir kere onüç ay olarak sayılan yılın adı. [sonraları, dört yılda bir gün fazlası olan SENE-İ KEBÎSE şekline konulmuştur.] )


- BİHTER/EK[Fars.] ile BİHTERÎ[Fars.] ile BİHTERÎN[Fars.]

( Daha, en, pek iyi. İLE En iyi olma, üstünlük. İLE En iyi, pek iyi. )


- BİJEN[Fars.] ile BİJENG[Fars.]

( İran söylencesinde(mitolojisinde] kahraman ünlü Rüstem'in kızkardeşinin oğlu. [Efrâsyab'ın kızı Münije'ye âşık olmasından dolayı Efrâsyab tarafından bir kuyuya hapsedilmişse de Münije'nin yardımıyla Rüstem tarafından kurtarılmıştır.] İLE Kapı anahtarı. )


- BILDIRCIN ile KEKLİK

( FERİK: Keklik, bıldırcın gibi kuşların yumurtadan yeni çıkmış yavruları. )

( Tavukgillerden, boz renkli, benekli, göçebe kuş. İLE Sülüngillerden, güvercin büyüklüğünde, tüyü boz, ayakları ve gagası kırmızı renkte bir kuş. )

( BÛDENE, SEMÂNE ile KEBK/KEBG
KEBG-İ DERÎ: Bir tür keklik. )


- BÎNÎ[Fars.] ile BÎNÎ[Fars.]

( Burun. | Uc. | Dağ tepesi. | Yayın ele alındığı kısmının ucu. İLE Görürlük. )


- BÎREG[Fars.] ile BÎ-RENG[Fars.]

( Damarsız, soysuz, arsız. İLE Renksiz. | Renksiz, taslak durumunda bulunan resim. | İlâhî cevher. )


- BİRİG[Fars.] değil/yerine/= ÜZÜM SALKIMI


- BÎŞ[Fars.]

( Bıldırcın otu dnilen zehirli bir ot. [Çin'de bulunur] )


- BÎŞ[Fars.] ile BÎŞÎ[Fars.]

( Artık, fazla. | Bıldırcın otu dnilen zehirli bir ot. [Çin'de bulunur] İLE Fazlalık. )


- BİŞNEV[Fars.] değil/yerine/= DİNLE!


- BİT ile KENE/SAKIRGA/SAKARGA ile MAYT ile GÜVE

( Bilinen, 866 tür kene vardır. )

( ... ile KENE ile ... ile BÎV, PÎVE, SÛS )


- BİTAP[Fars. < Bİ-TÂB] ile BİTKİN, DOĞASINDAN/GÜCÜNDEN/BULUNDUĞU YERDEN UZAK KALAN/DÜŞEN


- BOĞAZ ile ARGIT/DAĞ BOĞAZI/DERBENT[Fars.]


- BOĞUM ile ENDAZE[Fars.] ile İPLİK ile ÖRÜMCEKTELİ ile PARMAK

( Çubuk şeklinde bir şeyin üzerinde, çepeçevre sıkılmış ya da şişmiş gibi bir durumda bulunan yer. | İki boğum arasındaki bölüm. | Arşının 1/60'ı olan eski parmağın 2.5 katına eşit uzunluk ölçüsü. | Yağmur borusunun, bileziğe oturduğu noktadaki şişkin bölümü. İLE Ölçü. | Eskiden, değerli kumaşları ölçmekte yararlanılan, 0,6575 m. uzunluğunda bir Türk uzunluk ölçü birimi. İLE Arşının 1/60'ı olan parmağın, 1/10'una eşit bir uzunluk ölçüsü. İLE İpliğin, 1/100'ü eşit bir uzunluk ölçüsü. İLE Eskiden, Türk mimarlarının kullandıkları, 75,774 cm.lik arşın. )


- BÖLÜM ile BENT[Fars.]

( ... İLE Bağ, râbıta. | Yasa maddesi. | Kitaplarda, kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm. | Suyu biriktirmek için önüne yapılan set, büğet. | Gazete yazısı. | Yaz. )


- BOŞ KONUŞMA(MA)K ile BOŞUNA/BEYHÛDE[Fars.] KONUŞMA(MA)K

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( HERZE[Fars.]: Boş lakırdı, saçma. )


- BOT ile ÇİZME

( ... ile MÛZE )


- BOYUN ile BOĞAZ

( GERDÂN/GERDEN: Dönücü, dönen. | Gövdenin baş ile omuzlar arasındaki bölümü. | Şişmanlarda, çenenin altındaki tombulluk.] ile GÜLÛ )


- BÜC[Fars.] ile BÜCC[Ar.] ile BÜÇ[Ar.]

( Keçi. İLE Kuş yavrusu, palazı. İLE Ağzın iç tarafı, avurt. )


- BUHTE ile HECÎN

( Çift hörgüçlü deve. İLE Çift hörgüçlü ve çok hızlı koşan cins deve. | Tek hörgüçlü deve. )

( Develer hörgüçlerinde su değil, yağ depolar. Suyun depolandığı yer gövdeleridir, özellikle de kan dolaşım sistemleridir. )

( Develer, gövde ağırlıklarının %40'ını kaybedene kadar su kaybından zarar görmezler ve su içmeden 7 gün boyunca yaşayabilirler. İçtiklerinde bir kerede 225 litre kadar içerler. )

( Develer kızdıklarında, deve bakıcısı deveyi sakinleştirmek için ceketini deveye verir. Deve, elbisenin üzerinde tepinir, ısırır, parçalara ayırır. Kızgınlığı geçtiğinde bakıcısı ile tekrar uyum içinde yaşayabilirler. )

( Gebelik süreleri 345-375 gündür. İLE ... )

( Deve, kini simgeler. )

( Develerin gözlerini kuma karşı koruyan tam üç katlı bir göz kapakları vardır. )

( Çok hızlı giden atı, deve geçer. )

( VESÎC[Ar.]: Hızlı yürüyen deve. )

( MENHÛS[Ar.]: Kuyruğunun yanları uyuz olan deve. )

( BAHBAHA[Ar.]: Develerin çıkardığı ses, kükreme. )

( NEHEM[Ar.]: Deve homurtusu. )

( BEVÂNÎ[Ar.]: Deve ayakları. )

( İBLÂN[Ar.]: İki sürü deve. )

( EBÛ EYYÛB: Deve. )

( KUSVÂ/KASVÂ: Hz. Muhammed'i taşıyan deve. )

( ŞİKÂL[Ar.]: Devenin ayağının bağlandığı ip, bukağı, köstek; el ve ayak zinciri. | Devenin palanını bağlayan ip. )

( Deve ile Hecin )

( ŞÜTÜR, ÜŞTÜR ile ...
ŞÜTÜREK: Küçük deve, devecik. | ŞÜTÜR-KÜRRE/ŞÜTÜR-PEÇE: Deve yavrusu. ile ... )


- BUHUR[Ar. < BAHR] ile BUHÛR[Fars.]

( Denizler. İLE Tütsü. )


- BUKLE(T)[Fr.] değil/yerine/= LÜLE[Fars.]

( ... YERİNE Bükülmüş, dürülmüş şey. | Bir akarsu ölçü birimi. | Saç kıvrımı. | Su akan, musluksuz boru. )


- BÜLBÜL[< Fars., Ar. | çoğ. BELÂBİL, ANDELÎB] ile/ve ÖTLEĞEN/ÇALIBÜLBÜLÜ

( ... İLE/VE Çalıbülbülü. )

( MÜRG-İ BÂG/BÂM/ÇEMEN/HEZÂR/HOŞ-HÂN/SEHER/SEHER-HÂN/SUBH/ŞEB-ÂHENG/ŞEBHÂN/ŞEB-HÎZ/TARAB, HÂKİSTER[mecaz] ile/ve ... )


- BÜLBÜL ile ŞEB-HÂN[Fars.]

( ... İLE Gece öten bir cins bülbül. )


- BULUT ile NİSAN BULUTU/EBR-İ NÎSÂN[Fars.]

( Nisan bulutu. )


- BULUT ile YAĞMUR/KAR GETİREN BULUT

( Bulutlar, atmosferde asılı kalan minik su damlacıkları ya da buz kristalleri yığınlarıdır. Bu damlacık ya da kristaller su buharının duman ya da tuz gibi daha da küçük parçacıklar etrafında yoğunlaşmasıyla oluşur.[Yoğunlaşma çekirdekleri olarak adlandırılırlar.] )

( CEHÂM: Yağmur vermeyen bulut. )

( EBR/EBİR/EBRÛ[< EBRÎ: Bulutumsu. | ÂB-RÛ: Su yüzü. | Kaş.] ile ... )


- BÛM/E[Ar., Fars.] ile BÛM[Ar.]

( Baykuş. İLE Yer, toprak, yurt. | Sürülmemiş tarla. | Tabiat, huy. )


- BUMERANG ile/ve BURGAÇ/EĞRİM/GİRDAP[Fars.]/ANAFOR[Yun.]

( ... İLE/VE Bir engelle karşılaşan su ya da hava akımının, dönerek ve çukurlaşarak yaptığı çevrinti, ters akıntıların oluşturduğu dönme, eğrim, çevri. )


- BUNDUK[Fars.] ile BUNDUKÎ[Fars.]

( Fındık. İLE Bir altın para. [Türkçe'de "Fındık altını" denilen Bundukî adı, Venedik şehrinin Arapça adı olan Bundukiyye'den gelmiştir.] )


- BÜRGU[Fars.]

( Boru denilen bir çalgı. )


- BÛS/E[Fars.] ile -BÛS[Fars.]

( Öpme, öpücük, öpüş. İLE Öpen. [DÂMEN-BÛS: Etek öpen.] )


- BÜSÛL[Ar. < BESR] ile BÜSÛL/BÜSÛR[Fars.]

( Gövdede çıkan sivilce, ufak çıban. İLE Lânet, beddua, ilenme, ilenç. )


- BÜTÜN ile/ve/değil/<> PARÇA

( Bir kavramın, bireylerinin toplamı, bütünü vermez. )

( Bütün, parçaların toplamından daha fazla birşeydir. )

( ZIRNIK[Fars. < ZIRNÎH]: Sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışığı bir madde. | Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası. )

( ... ile/ve/değil/<> BERH: Parça, az şey, hisse, nasip. | Su birikintisi. | Şimşek. | Yaş odunun yanarken çıkardığı yaşlık. | Balık. )


- BUY-I GÜL[Fars.] değil/yerine/= GÜL YAĞI


- BÜYÜKELÇİ(SEFİR[Ar.]/SEFÂRET)/LİK ile/ve/||/<> KONSOLOS[Yun.]/LUK / ŞEHBENDER[Fars.]

( VİSKONSÜL: Konsolos yardımcısı. )

( Ülkesinin, öteki ülkelerin başkentinde sadece bir tane olan, temsil etmekte olduğu ülkenin en büyük yetkisine sahip diplomatik kurumudur.[Çoğunlukla ve olağan koşullarda vize ve pasaport işlemleri yapılmaz.] İLE/VE/||/<> Ülkesinin, öteki ülkelerdeki ticari çıkarlarını korumakla sorumlu, diplomatik olmayan resmi kurumlardır.[Diplomatik özelliği bulunmayan resmi görevlerin yapıldığı, resmi kurumdur. Genellikle, pasaport, evlilik, doğum ve ölüm gibi işlemler yapılmaktadır.][Konsolosluk arşivleri ile binalarının dokunulmaz hakları vardır.] )

( Kendi ülkesini başka ülkede temsil eden en üst düzeydeki devlet görevlisidir, diplomattır.[Görevli oldukları ülkelerde, vatandaşı oldukları ülkenin devlet başkanının temsilcisidir. Ülkesiyle görevli oldukları ülkeler arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri ilişkileri geliştirmeyi hedefler.] İLE/VE/||/<> Konsolosluk yöneticisinin unvanı, ülkelere göre farklılık gösterir.[Bulundukları kentin yetkili yöneticisiyle ilişki durumundadır. Konsolosluktaki görevlilerin diplomatik temsil hakkı yoktur.] )


- BÜYÜLTEÇ/AGRANDİSÖR[< Fr.] ile BÜYÜTEÇ/PERTAVSIZ[Fars.]

( Fotoğraf ve resim büyültmeye, büyültüp basmaya yarayan alet. İLE Odak boyutu birkaç santimetre olan, yaklaştırıcı mercek. )


- BÜZ-BÂN[Fars.] değil/yerine/= KEÇİ ÇOBANI


- BÜZ[< Fr.] = KÜNK[< Fars.]

( Pişmiş toprak ya da çimentodan yapılmış kalın su borusu. )


- ÇADIR(ÇETR[Fars.]) ile/ve OTAĞ/OTAK

( Gölgelik. İLE/VE Büyük ve süslü çadır. | Padişah ve vezirlere ait çalardıra verilen addır. Bu çalardıra otağ denmesinin nedeni, içinde "od" yani ateş yakılabilmesidir. )

( [Yun. (Türkçe'den)] ÇADÍRİ [Dağınık ev ya da oda.] ile/ve ... )

( [Çince (Türkçe'den)] CHÁDIÉ'ÉR ile/ve ... )

( [Urduca (Türkçe'den)] ÇATR [Padişah için kullanılan büyük şemsiye.] ile/ve ... )


- ÇADIR ile/ve SÂYE-BÂN[Fars.]

( ... İLE/VE Büyük çadır. | Gölgelik, tente, sayvan. )


- CÂGER[Fars.]/HAVSALA[Ar.]

( Kuş kursağı/midesi. )


- CAHİL ile NÂDÂN[Fars.]


- ÇALI DİKENİ ile DEMİR DİKENİ ile DEVE DİKENİ ile EŞEK DİKENİ ile GEYİK DİKENİ

( MÜŞVİKE: Dikenli ağaç. )

( HÂR )


- CÂLİS[Ar. < CÜLÛS] ile CÂLİŞ[Fars.]

( Oturan, oturucu, tahta çıkan, cülûs eden. İLE Çiftleşme. | Naz ve gamze ile salınan. )


- ÇAM AĞACI/KÖKNAR ile/ve SÖĞÜT AĞACI ile/ve KAVAK AĞACI

( Sağlığı simgeler. İLE/VE ... İLE/VE ... )

( ... ile/ve BÎD ile/ve ... )


- CAMADAN[Fars.] ile CAMADAN[Fars.]

( Çapraz düğmeli, işlemeli, bir tür kısa yelek. İLE Dört köşe yelkenleri, boğarak, yüzeylerini küçültme. )


- ÇAMAŞIR SUYU ile KEZZAP[< Fars. TÎZ-ÂB(TÎZ: Tez, çabuk. | Keskin. | Sık.)]

( Sodyum hipoklorit. [NaClO] İLE Nitrik asit. [HNO3] )


- CAMBAZ değil CÂN-BÂZ[Fars.]


- CÂMİ'[Ar. < CEM çoğ. CEVÂMİ'] ile CÂMİ'[Ar. < CEM çoğ. CEVÂMİ'] ile Câmî[Fars.]

( CÂMİ: CEBRAİL + AZRÂİL + MİKÂİL + İSRÂFİL
( Beyin. + Göz. + Kulak. + Ağız. )


- CAMİA[Ar., Fars.] = COMMUNITY[İng.] = COMMUNAUTÉ[Fr.] = COMMUNITAS[Lat.] = GEMEINSCHAFT[Alm.] = HË METUZIA[Yun.] = COMUNITA[İt.] = COMUNIDAD[İsp.] = GEMEENSCHAP[Fel.] = FÆLLESSKAB[Dan.] = OBŞÇESTVO[Rus.]


- CAN ERİK ile PAPAZ ERİK

( ÂLÛ-GÜRDE ile ... )


- CÂNÎ[Ar. < CİNÂYET] ile CÂNÎ[Fars.]

( Cinâyet işleyen. İLE Candan sevilen, azîz. )


- CANCILIK = CÂNEGERÂYÎ[Fars.] = ERVÂHİYYE/T[Ar.] = ANIMISM[İng.] = ANIMISME[Fr.] = ANIMISMUS[Alm.] = ANIMISMO[İt., İsp.]


- CANHIRAŞ[< Fars.] ile CANSİPERÂNE[< Fars.]

( Yürek paralayan, kulak tırmalayan, acı, tüyler ürpertici (durum/ses). İLE Canını verircesine, özveriyle. )


- CANLI OLAN = ÂLÎ[Fars.] = 'UZVİYYE[Ar.] = ORGANIC[İng.] = ORGANIQUE[Fr.] = ANIMALIS[Lat.] = BELEBT, ORGANISCH[Alm.] = ORGANA EKHÕN, EMPSÜKHOS[Yun.] = ORGANICO[İt., İsp.] = ORGANISCH[Fel.] = ORGANISK[Dan.]


- CANLI = TİRİG = ZENDE, CÂNAVAR(CÂNOMANDÂN: CANLILAR)[Fars.] = HAYY[Ar.] = LIVING THING[İng.] = ÊTRE VIVANT[Fr.] = VIVO, ANIMAL[Lat.] = DAS BESEELTE, DAS LEBEWSESEN, DAS LEBENDIGE, DAS BELEBTE[Alm.] = TO ZÕN[Yun.] = VIVENTE[İt.] = LO VIVO[İsp.] = LEVEND WEZEN[Fel.] = LEVENDE VÆSEN[Dan.] = JIVAYO SUŞŞESTVO[Rus.]


- CANLILIK = TİRİGLİG = SERZENDEGÎ[Fars.] = el-HAYAVİYE/T[Ar.] = LIVELINESS[İng.] = VITALITÉ[Fr.] = VITALITAS[Lat.] = DIE BELEBUNG, DIE BELEBHEIT, DIE LEBENDIGKEIT, DAS LEBENDIGSEIN[Alm.] = HË EMPSÜKHË[Yun.] = VITALITA[İt.] = VIDALIDAD[İsp.] = LEVENDIGHEID[Fel.] = LIVLIGHED[Dan.] = JIVAYO SUŞŞESTVO[Rus.]


- ÇAP ile ÇAP ile ÇAP[Fars.]

( Nesnelerin genişliği, kutur. | Büyüklük. | Ölçü, ölçek. | Yapının ya da arsanın boyutlarını ve sınırlarını gösteren harita. | Bilgi, deneyim ve yeteneklerin tümü, kalibre. | Uc noktaları dairenin çevresi üzerinde bulunan ve çemberin merkezinden geçen doğru parçası. İLE Bozuk, eğri, dolaşık, aykırı [/bir biçimde]. İLE Sol. [RAST: Sağ. > ÇAP-RAZ: Sol-sağ. Zıt yönlerde gidip gelen, karşılıklı.] )


- ÇARGÂH[< Fars.]

( Türk müziğinde, "do" perdesinin adı. | Bu perdede karar kılan makam. )


- ÇARŞAF[Fars.] ile/ve/değil/||/<> NEVRESİM[Fars., Ar.]

( Yatağın üzerine serilen ya da yorgana kaplanan bez örtü. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Torba biçiminde, yorgan çarşafı. )


- ÇARŞI[Fars. < ÇÂR/ÇEHÂR-SU]/SUK[Arapça] ile PAZAR[Fars. < BAZAR]

( Dükkânların bulunduğu alışveriş yeri. İLE Satıcıların belirli günlerde mallarını sattığı geçici yer. | Belirli bir şeyin satıldığı yer, piyasa. | Alışveriş. | Cumartesi ile pazartesi arasındaki gün. )


- CÂRÛ/CÂRUB[Fars.] değil/yerine/= SÜPÜRGE


- CÂVİDÂN-NÂME[Fars.] ile CÂVİDÂN-NÂME[Fars.]

( Kur'an'ın, Esterâbâd'lı Fazlullah tarafından, Hurûfiye tarikatının inancına göre yapılmış tefsiri. İLE Baba Efdâl-i Kâşânî tarafından yazılmış ahlâk ve felsefe kurallarını derleyen Farsça eser. )


- CEBE[< Fars.] değil/yerine/= ZIRH, SİLAH


- CEBİR = CEBR[Fars., Ar.] = ALGEBRA[İng., İt., İsp., Dan., Rus.] = ALGÈBRE[Fr.] = ARS RATIOCINANDI PER LITTERAS, ARS PER LITTERAS[Orta Lat.] = ALGEBRA, BUCHSTABENRECHNUNG[Alm.] = ALGEBRA, STELKUNDE[Fel.]


- ÇEH[Fars.] ile ÇEH[Fars.]

( Kılıç ve hançer gibi şeylerin kını/kılıfı. İLE Kuyu. )


- CEHRE[< Fars.] ile ÇEHRE[< Fars.]

( Pamuk, yün gibi şeyleri eğirip iplik durumuna getirmeye yarayan araç, iğ. İLE Yüz. | Görünüş. | Somurtkanlık. )


- ÇEKİÇ ile ŞAHMERDÂN[Fars.]

( ... İLE Vurucu ağırlığın, mekanik olarak yükselmesi ve düşmesi sonucu dövme işlemi yapan makine. | Bir yapının, temel kazıklarını çakmakta kullanılan bir çeşit araç. | Çok ağır bir çeşit tokmak ya da çekiç. )


- ÇEKİRGE ile CIRCIR BÖCEĞİ / CIRLAK

( Çekirgenin kulakları, dizlerinde bulunmaktadır. )

( MELÂH ile ... )


- ÇEKMECE ile PEŞTAHTA[Fars.]

( ... İLE İş masası gibi kullanılan çekmece. | Sarrafların, üzerinde para saydıkları tahta. )


- ÇELEBİ ile/> ŞEHZÂDE[Fars.]

( Görgülü, terbiyeli ve olgun. | Bay. | Bektâşî ve Mevlevî Pîr'lerinin, en büyüklerine verilen san. İLE Sultanların ve oğullarının erkek çocuklarına verilen san. )


- ÇELİK ile ÇELİK

( Su verilerek çok sert ve esnek bir duruma getirilebilen, bileşiminde az miktarda karbon bulunan demir ve karbon alaşımı. | Çelikten yapılmış. İLE Kısa kesilmiş dal. | Kök salmak amacıyla yere dikilen dal. | Çocukların çelikçomak oyununda, ucuna çomakla vurarak havaya kaldırdıkları, iki tarafı sivri, kısa değnek. | Gemilerde, üzerine halat ya da ip geçirip tutturmaya yarayan ağaç ya da metalden yapılmış kısa değnek. )

( PULAT ile ... )


- ÇEMBER/ÇENBER[Fars.] değil/yerine/= DÖNGE


- ÇENE ile ÇÂH-I ZENAHDÂN[Fars.]

( Çene çukuru. )


- CENNET ile/ve CEHENNEM/TAMU[< Soğdca]

( İyilerin, iyiliklerin, hayrın tekâbül ettiği yer. İLE/VE/>< Şerlerin, şerlilerin tekabül ettiği yer. )

( CENNET: Kuyu. )

( CENNET: Uçmak[Eski Türkçe]. )

( Cennet, kişinin kendini bu âlemde, herkesten, herşeyden küçük görmesidir. )

( Nefis ölmeden, benlik ve gurur gitmeden, gönül cennet olamaz. )

( Cennet'le Cehennem'in kapıları birdir, aynıdır. Kalbimizi temizlersek o kalp cennet olur, temizlemezsek cehennem kapısı. )

( Cennet kapıcısının adı Rıdvan, yani Allah'ın her yaptığına râzı olmaktır. )

( Cehennem kapıcısının adı ise Malim'dir. Yani herhangi bir şeye sahip çıkmak, "Bu benimdir!" demek. )

( Cennetin ebedî zevk olduğu anlaşılınca o da kalmaz. )

( Cehennemin, cehil olduğunu bilip hazmettikten sonra, cehennem kalmaz. )

( Yusuf makamı, kuyudan, Cehennem'den kurtulma makamıdır. )

( En büyük cehennem cehalet, en büyük cennet de İlâhî zevktir. )

( Bu âlemde kimi haksız görüyorsak, başladı içimizde cehennem. )

( [İbr.] GEHENNA: Çöp yakılan yer. )

( Sevdiklerinin biraradalığı. İLE/VE/>< Vicdan azâbı. )

( ... İLE/VE/>< En "lezzetli." )

( ... İLE/VE/>< Dumansız ateş. )

( ... İLE/VE/>< Saygı ve sevginin bittiği yer. )

( CENNET: Bugünkü "hırslarının", geleceğe yansıtılması. )

( Dünyayı cehenneme çeviren, birilerinin, dünyayı cennete çevirmeye çalışmasıdır. )

( ... ile/ve DÛZAH )


- ÇERAG/Ğ[Fars.]/ÇIRA değil/yerine/= KANDİL, MUM, IŞIK | OTLAMA, OTLAK


- ÇERÇEVE ile GERGEF[Fars.]

( ... İLE Üzerine kumaş gerilerek, nakış işlemeye yarayan, çoğunlukla dikdörtgen biçiminde olan çerçeve. )


- ÇERÇEVE ile KASNAK

( ÇÂR-ÇÛBE [ÇÂR: Dört. | ÇÛBE: Oklava.] ile ... )


- CESÂRET ile/ve ATILGANLIK

( BAHÂDIR: Yiğit, cesur. )


- CESÂRET = ŞECÂ'AT, CESÂRET[Fars., Ar.] = COURAGE[İng., Fr.] = FORTITUDO[Lat.] = MUT[Alm.] = HË ANDREIA[Yun.] = CORRAGIO[İt.] = VALOR[İsp.] = MOED[Fel.] = MOD[Dan.] = MUJYESTVO[Rus.]


- CESET[Ar.] ile MUMYA[Fars.]

( ... İLE Bazı özel ilaçlar kullanılarak bozulmayacak duruma gelmiş olan ve bugün kazılarla ortaya çıkarılan ceset. | [mecaz] Çok zayıf kişi. )


- CESET = CESED[Ar., Fars.] = CETHE/T, NAŞ/NAAŞ[Ar.] = CORPSE[İng., Fr.] = CADAVRE[Fr.] = CADAVER[Lat., İsp.] = LEICHE[Alm.] = HO NEKROS[Yun.] = CADAVERE[İt.] = LIJK[Fel.] = LIGET[Dan.] = TRUP[Rus.]


- ÇEŞME ile/değil/< ŞADIRVAN/ŞÂDURVÂN[< Fars. ŞÂDÂB-I REVÂN: Akıcı, çok su. (REVÂN: Akıcı.)]

( ... İLE/DEĞİL Daha çok cami avlularında bulunan, etrafı çok musluklu duvarla çevrili su haznesi. )


- ÇETREFİLLİ ile NETAMELİ ile TUMTURAKLI[Fars.]

( Karışıklığı dolayısıyla anlaşılması ya da sonuca bağlanması güç. | Yapı ve ses kurallarına aykırı kullanılan dil. | Sarp, engelli ve engebeli yer. İLE Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan. | Başına sık sık kaza gelen. İLE Gösterişli. | Anlama bir şey katmayan, bir anlam bildirmeyen ancak kulağa hoş gelen. )


- CEVÎ[Fars.]

( Bir arpa ölçüsündeki ağırlık. )


- CEVİZ ile/ve HİNDİSTAN CEVİZİ/NARCIL[Ar.]

( GÖVEK/TETİR/BEZBÂZ[Fars.]: Cevizin yeşil kabuğu. )

( GİRDGÂN ile/ve NÂRÇÎL, BÂDİNC )


- CEVİZ ile/ve PEKAN CEVİZİ

( KOZ ile/ve ... )

( GİRDGÂN ile/ve ... )


- ÇEVRİŞ[Fars.] = ÇERVİŞ[Fars.]

( Yemeğin sulu bölümü. )


- CEYLAN/ÂHÛ ile DİBAGAT/ANTİLOP[Fr.] ile GEYİK

( ... İLE ... İLE Gebelik süreleri, 160-200 gündür. )

( MARAL: Dişil geyik. )

( Ceylan ile Antilop ile Geyik )

( ÂHÛ-BERE: Ceylan yavrusu.
ÂHÛ-MÂDE: Dişil ceylan. )


- CEZ'[Ar.] ile CEZ'[Ar.] ile CEZ[Fars.]/CEZÎRE[Ar.]

( Göz boncuğu denilen, kara alaca ve değerli bir süs taşı, damarlı akik. İLE Ağaç kökü. İLE Ada. )


- ÇIBAN/APSE[Fr. < ABCES] ile SULUK

( Gövdenin herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrı ve ateş ile kendini gösteren irin birikimi. İLE Küçük çocukların başlarında, yer yer saç dökülmesi ve kabartılarla beliren bir deri hastalığı. )

( ÇİRKÎN, ÂBİLE ile ... )


- ÇIBAN ile/ve/||/<> İRİ ÇIBAN/KAN ÇIBANI

( ... ile/ve/||/<> BENÂVER )


- ÇİÇEK ile TOMURCUK/BÛJENE[Fars.]

( ... İLE Henüz açılmamış çiçek. )


- ÇİFTÇİ ile/ve/değil KÖYLÜ

( FELLAH[Ar.]: Çiftçi. | Mısır köylüsü. | Siyahi, arap. )

( ... ile/ve/değil RUSTAYİ )


- ÇİĞ ile/değil ÇİY/JALE[Fars.]


- CİLBAN ile ÇALI FASULYESİ ile MÂŞ FASULYESİ[Fars., Sans.] ile MEKSİKA FASULYESİ ile SIRIK FASULYESİ ile SOYA[Mançuca] FASULYESİ

( Küçük taneli fasulye. İLE ... İLE Börülceye benzeyen fasulyenin iki türü. İLE ... İLE ... )


- ÇİLEK ile BÖĞÜRTLEN/DİKENDUTU/İT ÜZÜMÜ ile DUT ile AHUDUDU(AĞAÇÇİLEĞİ)/FRAMBUAZ[Fr. < FRAMBOISE]

( BÜK, DİKENDUTU: Böğürtlen. )

( AGREGAT MEYVELER: Birkaç karpeli olan, tek bir çiçekten gelişen meyve. )

( Gülgillerden, sapları sürüngen, çiçekleri beyaz bir bitki. | Bu bitkinin güzel kokulu, pembe, kırmızı renkli meyvesi. İLE Gülgillerden, bahçe çitlerinde, yol kenarlarında kendiliğinden yetişen dikenli ve çok yıllık bir çalı, diken dutu. | Bu bitkinin önce kırmızı, olgunlaştığında kararan mayhoş yemişi. İLE Gülgillerden, böğürtleni andıran, çalı görünümünde, dikenli bir bitki. | Bu bitkinin duta benzeyen, kırmızı renkli, sulu ve kokulu yemişi. )

( ... ile TÛT-İ ŞEVKÎ ile TÛT ile ... )


- CİMRİ/NEKES[Fars. < NÂ+KES]/PİNTİ/MIHSIÇTI[argo] değil/yerine/= KISMIK

( Aşırı derecede tutumlu. )


- ÇÎN[Fars.] ile -ÇÎN[Fars.]

( Kıvrım, büklüm, çatıklık, buruşukluk. İLE "toplayan, derleyen" anlamlarıyla bileşik sözcükler oluşturur.[HÛŞE-ÇÎN: Başak toplayan.] )


- CİNS = CİNS[Fars., Ar.] = GENUS[İng., Lat.] = GENRE[Fr.] = GATTUNG[Alm.] = T0 GENOS[Yun.] = GENERE[İt.] = GENERO[İsp.] = SOORT[Fel.] = SLAGS[Dan.] = ROD[Rus.]


- ÇIPLAK ile KEL

( BÜREHNE/BEREHNE ile ... )


- ÇİRÂ[Fars.] ile ÇİRÂĞ[Fars.]

( Nasıl? İLE Fitil, kandil, mum. | Çırak. | Emekli, tekaüt. | Öğrenci, talebe. )


- ÇIRAK ve/<> ÇERAĞ[Fars.]


- ÇİVİ/MIH[Fars.] ile KARFİÇE[Yun.]

( İki şeyi birbirine tutturmak, bir nesneyi bir yere sabitlemek için çakılan, ucu sivri, başlı, metal ya da ağaçtan yapılmış ufak çubuk. | Kalkan balığının üzerindeki düğmeye benzer kemiksi oluşum. İLE Orta boy demir çivi. )


- ÇİVİ ile/ve EKSER/ENSER/MIH[Fars.]/MİSMÂR[Ar.]

( ... İLE Büyük çivi. )


- ÇOCUK/LUK ile GENÇ/LİK

( ... ile CİVÂN/CEVÂN/CÜVÂN )


- ÇOK ile BOL

( ... ile VÜS'AT[: Genişlik, bolluk. | Para durumu. | Boş meydan, fırsat. | Genlik.] )

( BİSYÂR ile GÜMRÂH )


- ÇORAP[Fars. < CURAB] ile PATİK


- ÇÖZÜM ile ÇARE

( Genel ya da kavramsal bir olguya işaret eder. İLE Belirli bir olgu ya da soruna işaret eder. )

( Çare/ler...
Bbiledegil.blogspot.com.tr/2015/02/careler.html )

( ... ile BEYÂRİŞ )


- CÛ[Fars.] ile CÛ/CÛY[Fars.] ile -CÛ[Fars.] ile CÛ'[Ar.][Fars.]

( Arama, araştırma. İLE Akarsu, ırmak, çay. İLE "arayan, araştıran, arayıcı" anlamalarına gelen sıfatlar oluşturur. İLE Aclık, ac kalma. )


- ÇÛBÎN/E[Fars.] ile ÇÛBÎN[Fars.]

( Ağaçtan yapılan şey. Değnek gibi kuru nesne. İLE Nûşirevân'a karşı ayaklanmış olan, Hürmüz'ün seraskeri Behrâm'ın takma adı. )


- CÜCE[Fars.] ve/< DEV[Fars. < DÎV]


- ÇUKUR ile HENDEK[Ar. < HANDAK]

( Eski astronomi âlimleri gök cisimlerini gözlemek için kuyular kazıp bunların içinde çalışırlardı. )

( Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer. | Çene ve yanaktaki gamze. | Mezar. İLE Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur. )

( ÇÂH/ÇEH: Kuyu, çukur. İLE ... )


- CUMBA[İt.] ile ŞAHNİŞİN[Fars.]

( Yapıların üst katlarında, sokağa doğru çıkıntı yapmış balkon. | Sokağa doğru çıkıntısı olan kafesli bölüm. İLE Odaların dışarıya doğru çıkmış kapalı balkon durumundaki yeri. Eski Türk mimarisinde, odanın karşı ön cephesinde yer alan üç yanı pencereli çıkma. )


- CÜNBÂN[Fars.] ile -CÜNBÂN[Fars.]

( Sallayan, kımıldayan, hareket eden. İLE Kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan anlamlarına sıfatlar oluşturur.[DÜNBÂLE-CÜNBÂN: Kuyruk sallayan.] )


- CÛY[Fars.] ile/ve CÛY-BÂR[Fars.]

( Nehir, akarsu, ırmak. İLE/VE Dere, ırmak, çay. )


- DÂDER[Fars.] ile DÂDENDER[Fars.] ile DÂDER-ENDER[Fars.]

( Kardeş. İLE Üvey kardeş. İLE Üvey kardeş. )


- DADI/TAYA[Fars. < DÂYE] ile/ve DÂDÛ/LÂLÂ[Fars.]

( Bayan çocuk bakıcısı. | Süt annesi. İLE/VE Bay çocuk bakıcısı. | Şehzâdelerin özel eğitmenleri. | Sultanların, vezirlerine seslenirken kullandıkları bir söz. )


- DAĞ, KÛH[Fars.] ile/ve RÂG[Fars.]

( ... İLE/VE Dağ eteği. | Çayırlık, çimenlik, bağlık, bahçelik. )


- DÂG[Fars.] değil/yerine/= YANIK YARASI


- DAĞ ile/ve BERDENG[Fars.]

( ... İLE/VE Çöl ortasında bulunan küçük dağ ve tepe. )


- DAĞ ile TEPE

( ŞİMRÂH: Dağ tepesi. )

( BÎSÜTÛN: Âşık Ferhad'ın, sevgilisi Şîrîn'in emriyle Kermanşah civarında deldiği dağ. | Gökyüzü. )

( Sevgili Ersin Alok'un çektiği dağ fotoğraflarını görmek için burayı tıklayınız... )

( )

( En yüksek dağlar:
Mauna Kea (Hawaii) 10.200 m.
Everest (Nepal) 8848 m.
K2 (Kaşmir) 8611 m.
Kangchenjunga (Nepal) 8600 m.
Makalu (Nepal) 8481 m.
Dhaulagiri (Nepal) 8172 m.
Nanga Parbat (Kaşmir) 8126 m.
Annapurna (Nepal) 8078 m.
Gasherbrum (Kaşmir) 8068 m.
Gosainthan (Tibet) 8013 m. )

( KÛH ile ... )


- DAĞ ile/ve YAYLA

( ... İLE/VE Akarsularla derin bir biçimde yarılmış, parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası. PLATO | Dağlık, yüksek bölgelerde, kışın, yaşam koşulları güç olduğundan dolayı boş bırakılan, yazınsa havası iyi ve serin olan dinlenme yeri. )

( KÛH ile/ve ... )


- DAHHÂK[Ar. < DIHK] ile Dahhâk[Fars.]

( Çok gülen/gülücü. İLE Çemşîd'in yerini almış olan Îran'ın zâlim ve gaddar bir hükümdarıydı. )


- DAHÎM[Ar. < DAHÂMET] ile DÂHİM[Ar.] ile DÂHÎM[Fars.]

( Fazla kalın olan, yoğun. İLE Nasip ve rızk. İLE Taç. )


- DAL-BUDAK

( BERG Ü ŞÂH )


- DALGIR[Fars. MENEVŞE | Ar. HARE]

( Bir yüzeyde, renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık. )


- DAMAT[Fars. < DAMAD] değil/yerine/= GÜVEY


- DANA ile DANA ile DÂNÂ[Fars.]

( İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu. İLE Vakıf ve hayır için yapılan sadaka ya da benzerleri. | Terketme, bırakma. İLE Bilen. )


- DÂNİK[Ar.] ile DÂNG[Fars.]

( Mangır, para. | Bir dirhemin dörtte biri. İLE Bir dirhemin altıda biri. )


- DÂR[Fars.] ile -DÂR[Fars.] ile DÂR[Fars.] ile DAR/DARR[Ar.][Fars.]

( Darağacı. | Ağaç. | Direk. İLE Tutan.[DEFTER-DÂR: Defter tutan.] | Sahip, malik.[ALÂKA-DÂR: İlgili. | HİSSE-DÂR: Hisseli. | HÜKÜM-DÂR: Hükme sahip.] İLE Savaş.[DÂR Ü GÎR: Kavga, savaş.] İLE Sıkıntı, belâ. | Zarar. )


- DAR ile DÂR[Ar.] ile DÂR[Fars.]

( Ensiz. İLE Ev, yurt. İLE İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk. )


- DÂS[Fars.] ile DÂSE[Fars.]

( Orak. İLE Orak. )


- DAV/GÛR[Fars.] ile/ve ÂNE[Ar.]

( Yabani eşek. Zebra. İLE/VE Yabani dişil eşek. | Yabani eşek sürüsü. )


- DAVAR[Ar.] ile GELE[Fars.]

( Keçi/koyun sürüsü. )


- DAVUL'DA:
MEYDAN DAVULU ile/ve KOLTUK DAVULU ile/ve NAĞARA

( DÜHÜL )


- DEBDEBE[Fars.] değil/yerine/= GÜRÜLTÜ/PATIRTI/TANTANA

( Ululuk, haşmet, büyük bir gösteriş. | Gürültü, tantana. )


- DEF'[Ar.] ile DEFF[Ar.]/DEF[Fars.]/[Ar.]

( Öteye itme, savma, savulma. | Verme, ortadan kaldırma. | Giderme. | Bir dâvâyı savunmak üzere açılan başka bir dâvâ. İLE Tef. Zilli ve pullu bir çembere gerilmiş deriden oluşturulan çalgı, daire. )


- DEFTER-DÂR[Ar./Fars.]

( İl'de Maliye Bakanlığı'nın en yüksek memuru. )


- DEH[Fars.] ile DEH/DÂH[Fars.]

( İyi, güzel. | Saf, sıra. İLE On[10]. [Ar. AŞR] )


- DEHÂN[Fars.] ile DEHEN[Fars.]

( Ağız. İLE Ağız. )


- DEHLİZ[Fars.]/KORİDOR[Fr. < CORRIDOR] değil/yerine/= GEÇENEK


- DEHÛN[Fars.] ile DEH-ÜM[Fars.]

( Ezber okuma, anımsama. İLE Onuncu. )


- DEK ile DEK[Fars.] ile DEK/TEK

( "...ya kadar" gibi, bir eylemin sona erdiği noktayı ya da zamanı anlatır. Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı ya da yeri gösteren bir söz; kadar, değin. | Belirtilen zamanı, yeri vb.ni içine almayacak bir biçimde; kadar, değin. İLE Düzen, hile, desise, entrika. | Dilenci. | Tokuşma, çatışma. | Sağlam. İLE Tek. )


- DELHİZ değil DEHLİZ[Fars.]

( ... DEĞİL Üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor. )


- DELİK ile/ve/değil/< GEDİK/RAHNE[Fars.]


- DEM[Ar.] ile DEM[Fars.]

( Kan. İLE An. | Zaman, çağ. | Soluk/nefes. | İçki. | Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından, istenilen durumu. | Koku. | Pişirilen yemeklerin, yenilecek kıvama gelmesi. )


- DEM ve/||/<> GAM ve/||/<> SERENCÂM[Fars.]

( Olsun! VE/||/<> Olmasın! VE/||/<> Hayrolsun! )


- DEMİR ile ÇELİK

( ... İLE Demire, %2 karbon katılarak. / Karbon oranının azaltılmasıyla. )

( HESPAIDOS: Demir tanrısı. )

( LAHOR ÇELİĞİ )

( ... ile PULAT )


- DEMİR ile/ve/<> NALÇA[Ar., Fars.]

( ... İLE/VE/<> Ayakkabıların altına çakılan demir. )


- DER-MİYÂN[Fars.] ile DER-NİYÂM[Fars.]

( Ortada, arada. İLE Kında, kılıfta, kına sokulmuş. )


- DER-UHDE[Fars.] değil/yerine/= ÜSTÜNE ALMA, YÜKLENME


- DER[Fars.] ile -DER[Fars.] ile DERR[Ar.]

( -de, içinde.[DER-ANBAR: Anbarda. | DER-HÂTIR: Hatırda.] | Kapı.[DER-SAADET: İstanbul.] | Mağara. | Kere, defâ. | Cins, çeşit, kısım, nevi. İLE "Yırtan, yırtıcı, yaran, delen" anlamlarına sözcükleri sıfatlaştırır.[PERDE-DER: Perde yırtıcı, edepsiz.] İLE Kimse, kişi. | Güzel iş/eser. )


- DERÂ[Fars.] ile -DERÂ/DERÂY[Fars.]

( Çan, çıngırak. İLE "Durmadan söylenen" anlamına sıfat yapar.[HERZE-DERÂY/YÂVE-DERÂY: Saçma sapan şeyler söyleyen.] )


- DERBENT[Fars. < DERBEND] ile DERBENT

( Geçit. | Sınırda bulunan küçük kale. İLE Konya iline bağlı ilçelerden biri. )


- DERDEST[Fars.] (ETMEK) ile BERTARAF[Fars. BER + Ar. TARAF] (ETMEK)

( Tutma, elde etme. | Elde olan, yapılmakta olan. İLE Kaldırılmış, giderilmiş. )


- DERHÛR[Fars.] ile DER-HÛR[Fars.]

( Uygun, lâyık, münasip. İLE Lâyık. )


- DERİ ile/değil !KÖSELE[Fars. < GOSÂLE]


- DERT[Fars. < DERD] ile TASA

( Dert icat etmek zorunda değiliz! )

( Üzüntü. | Hastalık. | Ağrı. | Sorun, kaygı. | Ur. İLE Üzüntülü düşünce durumu, kaygı, endişe, gam. | Tatmin edici olmayan ya da tedirgin eden durumların ortaya çıkmasını önleyebilmede, güvensizlik içinde bulunulduğunda duyulan tedirgin edici düşünce ve duygu. )

( ... ile TÂSE )


- DERVÂ/DERVÂH[Fars.] ile DERVÂ[Fars.]

( Şaşkın, hayran. | Başaşağı asılmış, ters. | Gerekli/lâzım, zorunlu/zarûrî. İLE Hastalıktan yeni kurtulup yeterince kendine gelemeyen. | Sağlam, muhkem. | Doğru, gerçek. | Ayıp, utanma. | Cesâret, şecâat. | Sertlik, kabalık. )


- DESTÂN[Fars.] ile DESTÂN[Fars.]

( Eller. İLE Öykü/hikâye, kıssa. | Hîle, mekr, tezvîr. [Fr. ÉPOPÉE] )


- DEVE ile BERCÎS[Ar./Fars.]/BİRCÎS[Ar.]

( ... İLE Sütü çok olan deve. | Müşterî[Sakıt, Erendiz, Jüpiter, Mars] denilen yıldız. )


- DEVE ile LÛK[Fars.]

( ... İLE Kısa tüylü, yük devesi. )


- DEVEDİKENİ / KARAYANDIK / MUGAYLÂN[Fars.] ile DEVETABANI

( Bileşikgillerden, yaprakları dikenli, çeşitli türleri içine alan bir kır bitkisi. İLE Bileşikgillerden, geniş yapraklı bir süs bitkisi. )


- DEVEKUŞU ile EMU

( Dünyadaki en büyük kuştur. Erilleri, 2,7 metreye kadar ulaşabilir. İLE ... )

( Ceviz büyüklüğünde olan beyinleri, göz yuvalarından küçüktür. İLE ... )

( Saatte, 65 km.'ye kadar, 30 dakika boyunca koşabilirler. İLE ... )

( Devekuşları, kafalarını kuma gömmezler! [Yuvaları, genelde yere kazılmış sığ bir delik şeklindedir.] ["Kafalarını kuma gömmeleri" yanlış/kötü örneği, boyunlarını, yere dümdüz uzatıp görüş alanında bir tehlike olup olmadığını yokladıkları için ortaya çıkmış olabilir.] )

( Sindirime yardımcı olması için yuttukları taşın yanısıra demir, bakır, tuğla ve cam da yiyebilirler. )

( Namibya'daki devekuşları, elmas yemeleriyle ünlüdür. )

( Devekuşu, en küçük yumurtayı yumurtlar. )

( ... İLE Günde 6 lt. su içmeleri gerekmektedir. )

( ŞÜTÜR-MÜRG/ÜŞTÜR-MÜRG ile ... )


- DÎDE[Fars.] ile -DÎDE[Fars.]

( Göz. | Gözcü. | Gözbebeği. | Gözucu. | Gözün nuru. İLE Görmüş, görülmüş.[LÜTUF-DÎDE: Lütuf/incelik görmüş.] )


- DİH[Fars.] ile -DİH[Fars.] ile DÎH[Fars.]

( Köy, karye. | Tek renkli, kenarları gümüş ya da altın motifli kumaş. İLE Veren, verici.[ÂRÂM-DİH: Rahatlık veren. | HACLET-DİH: Utanç verici.] İLE Köy, karye. )


- DİKİŞ ile TEYEL

( ... İLE Seyrek ve eğreti dikiş. )

( BAHYE [BAHYE-ZEN: Terzi.] )


- DİL-HÛN[Fars.] değil/yerine/= İÇİ KAN AĞLAYAN


- DİL[Fars.] ile DÎL[Fars.] ile | [Tr.] DİL[Fars.] ile DİL[Fars.]

( Gönül, yürek/kalb. İLE Nokta. | Gönül, kalb. | Mandıra, ağıl. İLE | Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan, etli, uzun, hareketli örgen. Tat alma örgeni. İLE Kişilerin, düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma. Lisan. )


- DİL[Fars.] ve/= GÖNÜL


- DİL ile/ve/<> DİL ile/ve/<> DİL[Fars.]

( Ağızdaki, tad alma örgeni/aracı. İLE/VE/<> Konuşma(sesli aktarım/paylaşım) aracı. İLE/VE/<> Gönül/kalp. )


- DİL ile/ve/<> SÖZ

( ... ile/ve/<> SEHUN/SÜHÂN/SUHAN )


- DİLÂRÂ[Fars.] ile/ve/||/<>/> DİLBER[Fars.]

( Gönül alan/kapan/okşayan/dinlendiren, güzel genç kız. İLE/VE/||/<>/> Gönlü alıp götüren, çok güzel/alımlı yetişkin/olgun güzel kadın. )

( Hakkı, hakikati[dolunay] temsil eden. İLE/VE/||/<>/> Hakikate[dolunaya] benzetilen. )

( Hakikat. İLE/VE/||/<>/> Mârifet. )


- DİLBAZ[Fars.] ile/ve/||/<> DİLBER[Fars.] ile/ve/||/<> DİLRUBA[Fars.]

( Güzel söz söyleyen, konuşkan. | Konuşmasıyla kandıran. İLE/VE/||/<> Alımlı, güzel kadın. İLE/VE/||/<> Gönül çalan, gönül hırsızı. )


- DİLEK/TEMENNİ[Ar.] ile KAYGI/ENDİŞE[Fars.]

( Özellikle, "İnşaallah" dendiğinde. )


- DİLENCİ ile CERRAR

( .. İLE Çekici, sürükleyici. | Zorla para alan. | Savaş araçlarıyla donatılmış, kalabalık ordu. | Dilenci. )

( GEDA ile ... )


- DİLİM DİLİM (KESMEK)

( ŞERHA ŞERHA )


- DİNÇ/LİK ile/ve/<>/ya da DİNGİN/LİK

( TENDÜRÜST/TÜVANA/ZİNDE ile/ve/<>/ya da ... )


- DİRENG[Fars.] ve/||/<> ÂRÂM[Fars.]

( Dayanç/sabır. | Bekleme, gecikme, tutma, dinlenme. VE/||/<> Rahat/yerinde durma. | Eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, karar kılma. )

( BÎ-ÂRÂM: Rahat durmayan. | Sürekli dönen gezegenler. )


- DİRSEK ile DİZ

( Kolların eklem yeri. İLE Bacakların eklem yeri. )

( ÂRÂN, ÂREC, ÂRENC, ÂRENG, ÂRET ile ... )


- DİŞ/LER ile/ve/<> DİŞETİ

( Dişler, tüm örgenlerin aynasıdır. )

( CEZR-ÜS-SİNN: Diş kökleri. İNFİCÂR-I SİNN: Ağızda ilk dişlerin çıkışı. LEBB-ÜS-SİNN: Dişin hassas olan kısmı. TÂC-ÜS-SİNN: Dişin etten dışarı çıkmış bölümü. UNK-ÜS-SİNN: Dişin kökü ile etten dışarı çıkan bölümü arasındaki yer. SİNN-İ NÂBÎ: Köpek dişi. SİNN-İ TUFÛLİYYET: Süt dişlerinin düşmesiyle onların yerine sabit dişlerin çıkmaya başladığı zaman. )

( DENDÂN-I SAÂDET: Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Uhud gazasında kırılan dişi. )

( [Divan edebiyatında] Dişler, inciye benzetilir. )

( GÂZ, DENDÂN[ağızda bulunan] ile/ve/<> ... )


- DİŞETİ ile/ve DAMAK

( ... ile/ve ÂHİYÂNE )


- DÎVÂN[çoğ. DEVÂVÎN] ile DÎVÂN[Fars. < DÎV: Dev. | Şeytan. | Cin.]

( Büyük meclis. İLE Devler. )


- DİYAFRAM ile KULAK ZARI, TABL, TİMPANİK ZAR KULAKDAVULU

( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE Kulakta sesi yankılayan zar. )

( ÂB-GÂH: Karnın, kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan bölümü, boş böğür. İLE ... )


- DİYET ile/ve/değil REJİM[Fr.]/PERHİZ[Fars.]

( ... İLE/VE/DEĞİL Yönetme, düzenleme biçimi, düzen. | Perhiz. | Bir devletin yönetim biçimi. | Akarsu debisinin, yıl boyunca gösterdiği değişikliklerin tümü. )


- DİZ DİZE (OTURMAK)

( ZÂNÛ-BE-ZÂNÛ / ZÂNÛ-BER-ZÂNÛ )


- DİZ ile/ve DİZ KAPAĞI

( AĞIRŞAĞI: Dizkapağı kemiği. )

( ZÂNÛ ile/ve ... )


- DOĞAN/ATMACA/SAKR[Ar.] ile ZAĞANOS/BÎSER/BÎSERE[Fars.]


- DOĞAN ile BÂZEK[Fars.]

( ... İLE Küçük doğan. )


- DOĞRU ile UYGUN

( [Ar..] SÂDIK ile MÜNÂSİB[< NİSBET] )

( ... ile ŞÂYESTE, ÇESPÂN )


- DOKTOR ile/ve ÖĞRENCİ

( Öğrencilik, doktoradan sonra başlar. )

( ... ile/ve ŞÂKİRD )


- DOKUMACI ile ÇULHA[Fars. < CÜLÂH]

( ... İLE El tezgâhında bez dokuyan kişi. )


- DOMUZ ile BAĞRÂ[Fars.]

( ... İLE Eril domuz. )


- DOMUZ ile FESEK

( ... İLE Yabani domuz. )

( Gebelik süreleri 119-130 gündür. İLE ... )

( Çin, yaban domuzlarının ilk olarak evcilleştirildiği yerdir. [9000 yıl önce] )

( Dünyada bir milyardan fazla domuz vardır. )

( Domuzlar, ter bezleri olmadığından dolayı terlemezler. [Güneş yanığına karşı zayıflardır, buna karşın yalıtıcı kalın bir yağ tabakasına sahiplerdir.] [Serin kalmak ve korunmak için gövdelerini saran çamurdan bir tabakaya gereksinim duyarlar.] )

( DOKS[Tuna Bulgarları'na ait kitâbelerde] ile ... )

( Domuz ile Yaban Domuzu )

( BOCUK ile ... )

( BAĞRÂ[Eril], GÜRÂZ[: Azgın eril domuz.], HÛK ile ... )


- DÖRT UNSUR/ANASIR-I ERBAA[Ar.]/ÇÂR-RÜKN[Fars.]:
TOPRAK VE SU ve HAVA VE ATEŞ ve BOŞLUK

( Hafiflerdir ve yukarı doğru hareket ederler. VE Ağırlardır ve aşağı doğru hareket ederler. )

( Ateşe bakanın ömrü az, suya bakanınsa uzun olur. )

( Ateş, Celâl; su, Cemâl'dir. )


- DORUK/ZİRVE[Ar.] ile TEPE

( Dorukta, tüm yollar, aşağı doğru götürür. )

( From the summit all roads lead downwards. )

( BERMÂL ile ... )


- DUA ile/ve NİYZ[Fars.]

( İsteyeceksin, sürekli niyaz edeceksin! )


- DÛÇÂR[Fars.] ile TUTULMUŞ, UĞRAMIŞ, YAKALANMIŞ

( TUTULMUŞ, UĞRAMIŞ, YAKALANMIŞ )


- DUDAK ile/ve/değil YANAK ile/ve/değil YAKA

( LEB, LA'L ile/ve/değil BÎLE, KELE )


- DUDU KUŞU/PAPAĞAN[İt. < Ar.] ile MUHABBET KUŞU

( Deli İbrahim'in, Papağan'dan bahsettiği öyküyü okumanızı salık veririz. )

( Ulviye Sultan'ın Papağan öyküsünü okumanızı salık veririz. )

( ... İLE Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan bir kuş. )

( BEPGA, TÛTÎ/TUTU, MÜRG-İ DÂNÂ[akıllı kuş] ile ... )


- DÜDÜK ile/ve/değil KAVAL

( ... ile/ve/değil PİŞE )


- DÜĞME ile/ve BENDENE[Fars.]


- DUH[Fars.] ile DÛH[Fars.]

( Kız. | Hasır otu, hasır sazı. | Havâi fişek. İLE Otsuz, çıplak arazi, yer. Yapraksız ve meyvesiz ağaç. | Tüysüz, çıplak baş ve yüz. | Hasırotu. )


- DUMAN ile TUMAN, TENBÂN[Fars.]

( Yanan ya da buharlaşan bir nesneden göğe doğru yükselen yoğunluk. İLE Don, içe giyilen don, şalvar. )


- DÜMBÂL/E[Fars.] ile DÜNB/E[Fars.]

( Kuyruk. İLE Kuyruk. )


- DÛR-BÎN[Fars.] ile DÛR-NÜMÂ/Y[Fars.]

( Uzağı/ileriyi/geleceği gören. İLE Uzağı gösteren. )


- DÛR[Ar. < DÂR] ile DÛR[Fars.]

( Evler. | Bölgeler. İLE Uzak. [DÛR-BÎN: Uzağı gören. | Dürbün.] )


- DÜRBÜN[Fars. < DÜRBÎN] değil/yerine/= BAKAÇ

( Uzaktaki nesnelerin görüntülerini büyütmeye ya da yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik araç. | Gözetleme deliği. )


- DURENDİŞ[Fars.]

( Uzağı görür, ileriyi düşünür, öngörülü. )


- DÜRÜŞT[Fars.] ile/değil/yerine/>< DÜRÜST[Fars.]

( Sert; gücendirici, kırıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sözünde ve davranışlarında, doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu. | Doğru, yanlışsız. )


- DÜŞE-KALKA/ÜFTÂN Ü HİZÂN[Fars.] (BÜYÜMEK)

( ÜFTÂN Ü HÎZÂN )


- DÜVE ile GEVSÂLE[Fars.]

( Bir yaşını geçmiş, doğurmamış dana[dişi inek yavrusu]. İLE Bir yaşını geçmiş dana. )


- EBDÂN[Ar. < BEDEN] ile EBDÂN[Fars.]

( Gövdeler, tenler, cisimler. İLE Kavim, kabile. | Lâyık. )


- EBLEH[Ar. < BELÂHET] ile EBLEK[Fars.]

( Pek akılsız, ahmak, bön, alık. İLE Alacalı. )


- EDEYÂN[Fars.]

( Çok koşan hayvan. )


- EFRÂS[Ar. < FERES] ile -EFRÂZ/FİRÂZ[Fars.]

( Atlar, beygirler, kısraklar. İLE Kaldıran, yükselten. )


- EFRÛZ[Fars.] ile -EFRÛZ[Fars.]

( Parıltı, şûle. İLE Aydınlatan, parlatan. | Tutuşturan, yakan. )


- EFSÂNE CÛ/Y[Fars.] ile EFSÂNE GÛ/Y[Fars.]

( Efsâne arayan/arayıcı. Boş vakit geçirmek isteyen. İLE Masal söyleyen, saçmasapan söyleyen. )


- EFSÛN[Fars.] ile EFZÛN[Fars.]

( Gözbağcılık, "büyü", "sihir", arpağ. İLE Fazla, çok, yukarı, aşkın. )


- EFŞÜRDE[Fars.] ile EFŞÜRE[Fars.]

( Sıkılmış, posası çıkarılmış şey. İLE Öz, uşâre. )


- EFZÂ'[Ar. < FEZÂ] ile -EFZÂ/-FEZÂ[Fars.] ile EFZAH/EFDAH[Ar. < FAZÎH] ile EFZÂR[Fars.]

( Korku ile bağırmalar. İLE Artıran, çoğaltan. İLE Daha/pek rezil. İLE Ayakkabı, kundura. | Gemi yelkeni. | Sanatçıların kullandıkları aletler. | Yemeğe konulan baharat. )


- EGOİST/HODKÂM/HODBİN[Fars.] değil/yerine/= BENCİL/LİK


- EHVÂ'[Ar. < HEVÂ'] ile EHVÂL[Ar. < HEVL] ile EHVÂR[Fars.]

( İstekler, arzular, şehvetler, hevesler, meyiller. İLE Korkular, dehşetler. İLE Şaşkın, sersem, alık. )


- EJDERHA (DRAGON) ile YAPRAKSI DENİZ EJDERİ

( BÜRSÂN, BERGAMÂN ile ... )


- EJDERHÂ/EJDEHÂ[Fars.]

( Büyük yılan. )


- EKREM[Ar.]/CÖMERT[Fars. CEVÂN+MERD] ile (EN) ELİAÇIK

( EN KERÎM, EN CÖMERT )


- EL/LER ile/ve AYAK/LAR

( ... İLE/VE Tarsus, metatarsus ve ayak flanksları dahil olmak üzere, 26 kemikten meydana gelir. )

( Sert eller için: Lahlaha macunu. )

( Divân şiirinde sevgilinin ayağı bir güzellik unsuru olarak ele alınmaz. Bazı deyimler ile sevgilinin yüceliğini anlatmada kullanılır. )

( DEST ile/ve PÂY, PÂ )


- ELÎZ[Fars.]

( Çifte. )


- ELMA ile ARMUT[Fars. < EMRUD]

( Elmayı soy da ye, armudu say da ye.
[Elma, kabuğu soyularak, armut da aşırı gidilmeyerek, sayı ile yenilmelidir.] )

( Armudun önü, kirazın sonu. Armudu ilk çıktığı zaman, kirazı da biteceği zaman yemeli. )

( Her gün bir elma, doktor uzakta! )

( Elma, birçok uyarandan daha etkili bir uyku açıcıdır. )

( SİG: ELMA [Sevgilinin çenesi ve gabgabı sürekli elmayla betimlenir.] )

( Elmayı, ayışığı kızartır. )

( Gülgillerden, çiçekleri pembe ya da beyaz bir ağaç. | Bu ağacın kabuğu parlak, sert, kırmızı, sarı ve yeşil renkte, kokusu hoş, tadı ekşi ya da tatlı, dokusu gevrek, ufak çekirdekli meyvesi. İLE Gülgillerden, çiçekleri beyaz, Türkiye'nin her yerinde yetişen bir ağaç. | Bu ağacın tatlı ve sulu, yumuşak, ufak çekirdekli meyvesi. | Çok bön, çok aptal. )


- ELMACIK KEMİĞİ ile/ve YANAK

( Yanak, gül ile betimlenir. )

( Yanak, vahdeti simgeler. )

( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )

( YÂSEMEN: Divân şiirinde daha çok rengi, kokusu ve yaprağı dolayısıyla anılır. Sevgilinin yanağıyla ilgili olarak gösterilir. )

( ... ile/ve DULUK )

( ... ile/ve RUH/RUHSAR, NİGÂRİSTAN )


- ELMAS[Ar., Fars. < Yun.] ve PLATİN[İsp.]

( Billurlaşmış arı karbon. | Mücevher olarak kullanılan, saydam, değerli taş. İLE Atom numarası 78, atom ağırlığı 195.23 olan, 21,4 yoğunluğunda, 1755 °C'de ergiyen, kolay işlenen, çok dayanıklı, değerli bir öğe. [Simgesi: Pt] )

( ÂB-GÎNE ve ... )


- EMYÂH[Ar. < MÂ] ile EMYÂ/EMYÂN[Fars.]

( Sular. İLE Para kesesi/çantası. )


- EN

( SER-İ ENGÜŞT/SER-ENGÜŞT ile ... )


- EN KISA GECE ile EN UZUN GECE

( 21 - 22 Haziran İLE 21 - 22 Aralık )

( Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilür
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat

Sâbit

En uzun geceyi, gökyüzüyle, yıldızlarla uğraşan, ne bilsin
Sen aşk derdine bağımlı olmuş kavuşamayan âşığa sor ki geceler, kim bilir kaç saat


)

( Şeb-i yeldâda uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnûn bitirir nutkunu Leylâ söyler

Yahya Kemal Beyatlı )

( ... ile ŞEB-İ YELDÂ )


- EN ŞEH-PER[Fars.] Kuş kanadının en uzun tüyü.


- ENBÂR[Ar. < NİBR] ile ENBÂR[Fars.]

( Anbarlar. İLE Dolu, yığın, küme. | Güç vermek üzere ekinlere dökülen çer-çöp, gübre. )


- ENBÂZ[Ar. < NEBEZ] ile ENBÂZ[Fars.]

( Takma adlar, lâkaplar. İLE Ortak, eş. )


- ENCÂM[Ar.] ile/ve/<>/> SERENCÂM[Fars.]

( Son, nihayet. İLE/VE/<>/> Bir işin sonu. | Başına gelen. | Olay/vak'a. )


- ENDÂD[Ar. < NİDD] ile ENDÂD/ENZÂD[Ar. < NADAD/NAZAD] ile ENDÂHT[Fars.]

( Benzeyenler, eşler, misiller, nazîrler. İLE Onurlu ve düzenli kişiler. | Toprak tabakaları. İLE Atma, atış, atılma. | Silah atma, boşaltma. )


- ENDERÛN[Fars.] ile/ve MÂBEYN[Ar.] ile/ve BİRÛN[Fars.]

( Saray mensubu. İLE/VE Arada olanlar. İLE/VE Taşra. )

( Demokrasi, yürütücü tetikçilerin gürültüsü [BİRÛN]; yönetici elitlerin derin sessizliğidir.[ENDERÛN] )

( Saraylarda, harem ve hazine dairelerinin bulunduğu yer. | Büyük sarayların iç bölümü. | Devlet görevlilerini yetiştiren okul. İLE/VE Ara. | Eski konaklarda, Harem ile Selâmlık arasındaki daire. | Sultan sarayında, mabeyncilerin bulunduğu daire. | Sultan sarayı. | İki kişi arasındaki soğukluk. İLE/VE Dışarı. | Dış, harici. | Fazla, dışarıda, hariçte. )


- ENDÛH[Fars.] değil/yerine/= TASA, KAYGI, SIKINTI


- ENİK/ENCİK[Ar.] ile SEG-PEÇE[Fars.]

( Kedi, köpek yavrusu. İLE Köpek yavrusu. )


- ENÎSE ile ENÎSE[Fars.] ile ENÎŞE[Fars.]

( Ateş, od. İLE Donmuş, pekişmiş nesne. İLE Hafiye. | Câsus. | Dalkavuk. )


- ER ile SİLAHENDAZ[Ar., Fars.]

( ... İLE Gereğinde karaya çıkarılan, özellikle tüfeklerle donatılmış, deniz eri. )


- ERBÂB[Ar. < RABB] ile ERBÂB[Fars.]

( Sahipler, mâlikler. | Becerikli, ehil, muktedir. İLE Ulu, başkan, reis. )


- ERDEN/DÛŞÎZE[Fars.]

( Bakir. | Kız. )


- ERENDİZ/JÜPİTER/MÜŞTERİ ile/ve/<> SEKENDİZ/SATÜRN/ZÜHAL/PÂSBÂN-I FELEK/TÂRÜM[Fars.]

( 30 yıllık. İLE/VE/<> 12 yıllık. )

( [Güneşe uzaklığı] 778.500.000 km. İLE/VE/<> ... )

( Güneş sistemindeki en büyük gezegendir. Güneş'ten uzaklığa göre beşinci sırada yer alır. Büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devleri sınıfına girmektedir. İLE/VE/<> Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegenidir. Büyüklük açısından Jüpiter'den sonra ikinci sırada gelir. Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden biridir. )

( Adını, Roma mitolojisindeki tanrıların en büyüğü olan Jüpiter'den alır. İLE/VE/<> Adını, Yunan mitolojisindeki Kronos'tan alır. )

( Yarı çapı, 69.911 km. İLE/VE/<> Ekvator çapı, 120.536 km. )

( [ayları] Europa, Ganymede, İo, Callisto, Valetudo, Amalthea, Himalia. İLE/VE/<> Enseladus, Titan, Mimas, Dione, Tethys, İapetus, Rhea. )

( ... İLE/VE/<> Satürn'ün halkalarını oluşturan toz ve kayaçların, gezegenin manyetik alanının etkisiyle hızla yüzeye doğru çekildiğini ve bu yüzden halkaların 100 milyon yıldan daha az sürede yok olması bekleniyor. )

( Büyük Kırmızı Leke, Jüpiter gezegeninde yer alan antisiklonik bir fırtınadır. Gezegenin ekvatorunun 22° güneyinde bulunur ve en az 340 yıldan beri sürmektedir. Jüpiter'in Büyük Kırmızı Leke'si, 40 bin km'ye ulaşan çapıyla o kadar büyüktür ki, üç Dünya'yı içine alabilir. İLE/VE/<> ... )

( AHVER, BİRCÎS, MÜŞTERÎ ile/ve/<> TÂRÜM )


- ERÎS ile ERÎS[Fars.] ile ERİŞ[Fars.]

( Çiftçi, ekinci. İLE Zeki, uyanık, akıllı, uslu. İLE Bilek. | Endâze, arşın. )


- ERS[Fars.] ile ERZ/ERZİŞ[Fars.] ile ERZ/ERÜZ[Ar.][Fars.]

( Gözyaşı. İLE Değer, kıymet, kadir ve îtibar. İLE Pirinç.[hubûbat] )


- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ

( Tümüyle övgüye değer, yüce biri ile karşılaştığınız zaman, sevginiz ve hayranlığınız, doğru davranma dürtüsü sağlar. )

( İş ve özel ilişkilerde, âdil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )

( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )

( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )


- ESÂRET[Ar.]/YÛG[Fars.] değil/yerine/= TUTSAKLIK/BOYUNDURUK(/YÜK)


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞEK ile AHDERİY/YAHMÛR[Ar.]/GÛR[Fars.]

( ... İLE Yaban eşeği. [ÂNE: Dişil ve yabanî eşek. | Yabanî eşek sürüsü.] [BEYDÂNE: Yabani dişil eşek.] )


- EŞHÂ[Ar. < ŞEHÎ] ile EŞHÂR[Fars.]

( En çok sevilen, sevilerek/istekle yenilen şey. İLE Kalye taşı denilen radyom hamızı. | Nişadır. )


- EŞİT ile "BİR"

( ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )


- EŞK-BÂR[Fars.] ile EŞK-RÎZ[Fars.] ile EŞK-VER[Fars.]

( Çok gözyaşı döken, ağlayan. İLE Gözyaşı döken, ağlayan. İLE Gözyaşı döken, ağlayıcı. )


- ESMÂR[Ar. < SEMER] ile ESMÂR[Ar. < SİMER] ile ESMÂR[Fars.]

( Meyveler. İLE Gece masalları, kıssalar, öyküler. İLE Mersin ağacı. )


- EŞNÂ[Ar. < ŞENÎ] ile EŞNA'[Fars.]

( Daha/pek şenî, fenâ, kötü ve çirkin. İLE Çok değerli mücevher. | Yüzgeç, yüzücü. )


- ESNEMEK ile/ve HAPŞIRMAK

( BESEK/BESDEK, FÂJ/FÂJE, PÂSEK ile/ve ... )


- ESPRİ ve ŞAKA

( LÂG )


- EŞTÂT[Ar. < ŞETÎT] ile EŞTÂD[Fars.]

( Takımlar, sınıflar, fırkalar, çeşitler, nevîler. İLE Güneş ayının 26. günü. | O güne memur sayılan melek. | Zend'de bir sûrenin adı.[Zerdüşt] )


- ETİKET[Fr. < Alm.] ile/= YAFTA[Fars. < YAFTE]

( Bir malın, tür, miktar vb. niteliklerini ya da kitap, defter vb. şeylerin, kime ait olduğunu belirtmek, belirli kılmak için üzerlerine konulan küçük kâğıt. | Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol.TEŞRİFAT İLE/= Üzerine asıldığı ya da yapıştırıldığı şeylerle ilgili herhangi bir bilgi veren, yazılı kâğıt parçası. )


- EVC[Fars.] ile EVC[Ar. | çoğ. EVCÂT]

( Makam. İLE Yüce, yüksek, bir şeyin en yüksek noktası, doruk. )


- EVZÂR[Ar. < VEZER] ile EVZÂR/EFZÂR[Fars.]

( Kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. | Galebeler, üstünlükler. | Dağlar. İLE Sanat/zanaat sahiplerinin kullandıkları aletler. )


- EZ-BER[Fars.] ile EZ-DİL[Fars.]

( Zihinde tutma, unutmamaya çalışma. [EZ: -den. | BER: Göğüs. EZ-BER: Göğüsten.(Kalpten/kalbe anlamına!)]["ezberden" değildir/yanlıştır!] İLE Gönülden. )


- EZAN ile SALÂ

( Ezan, günde beş vakit olarak kılınan namaza davet içindir. Sabah ezanı Sabâ Dilkeşhâverân, öğle ve ikindi namazı Hicaz/Hüseynî, akşam namazı Rast, yatsı namazı ise Nevâ, Beyâti, Rast ya da Hicaz makamlarından biriyle okunur. )

( BÂNG-İ NEMÂZ ile ... )


- FAHİŞ[Ar.] değil/>< NARH[Fars.]

( Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. | Ahlâka ve törelere uygun olmayan. DEĞİL/>< Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle zorunlu gereksinme maddeleri için devletçe saptanan fiyat. )


- FAHTE[Fars.] ile FAHTE[Fars.]

( Makam. İLE Güvercin/üveyik. )


- FÂLİC[Ar. < FELC] ile FÂLİC[Fars.]

( Yarım inme, gövdenin yarısına inen inme. İLE Baskın, galip, muzaffer. )


- FARE ile/ve BİŞ-MÛŞ[Fars.]

( ... İLE/VE Bıldırcın otu ile beslenen bir fare. | Bıldırcın otu ile birlikte yetişen safran kökü.[bıldırcın otunun panzehiri] )


- FARE ile SIÇAN

( Fareler, tüm kıtalarda yaşar. [5200 metreye kadar] )

( Gebelik süreleri 22-24 gündür. [Doğumdan 24 saat sonra gebeliğe uygun duruma gelir.][Yılda 60 kadar yavru doğurabilmektelerdir.] İLE ... )

( [Sans.] MUSH[< MUSHKA: Küçük fare. | Haya/testis. > MUSK (Misk geyiğinin erbezi benzeri salgı bezinden) > MUSCLE(< derinin altında fare/sperm gibi hareket etmekten)]: Fare. | Çalmak. [Fare için 40 ayrı sözcük kullanılır.] )

( Fare ile ... )

( FAR/MÛŞ, BİBR ile ...
MÛŞEK: Fare yavrusu. )


- FARE ile YABAN FARESİ

( [Fars.]
MÛŞEK: Fare yavrusu.
MÛŞ-İ DESTÎ / MÛŞ-İ DESTÎ-İ SAHRÂ: Tarla faresi, köstebek.
MÛŞ-İ DÜ-PÂ[Fars.]: Kuzey Afrika'da yaşayan ve uzun iki arka ayağı üstünde sıçrayan bir kır faresi.
MÛŞ-İ HURMÂ[Fars.]: Hurma sıçanı.[kediden biraz daha küçüktür]
MÛŞ-İ KÛR[Fars.]: Körsıçan, köstebek.
MÛŞ-İ PERENDE[Fars.]: Yarasa. | Sincap. | Avustralya'da bulunan, keseli bir hayvan.
MÛŞ-İ SULTÂNİYE[Fars.]: Sincaba benzeyen, küçük bir fare.
MÛŞ-GÎR[Fars.]: Sıçan tutan çaylak kuş.
MÛŞ-HÂR[Fars.]: Sıçan yiyen çaylak kuş. )

( MÛŞ ile ... )


- FARS ABECESİ ile/ve ARAP ABECESİ

( BÜYÜK KAPI ile/ve KÜÇÜK KAPI )


- Fars ile FARS[Fr.]

( İran'ın güneybatısında oturan halk ya da bu halktan olan kişi. İLE İlkel, yalın güldürme öğelerinden yararlanan, kimi kez inanılırlığın sınırını aşan, güldürmeyi amaç edinen oyun. )


- FAŞÂFEŞ[Fars.] ile FEŞFEŞE[Fars.]

( Atılan okun havada çıkardığı ses. İLE Hışırtı. )


- FEDÂÎ/SERDENGEÇTİ[Ar.] ile FEDÂKÂR/FİDÂ-KÂR[Ar., Fars.]

( Evre, safha. İLE Kendini ya da kişisel çıkarlarını esirgemeyen, fedâ eden, cömert, eli açık. )


- FER[Fars.] ile FER'[Ar.](çoğ. FÜRÛ, FÜRÛAT)

( Parlaklık, aydınlık. | Zînet, süs, bezek. | Kuvvet, nüfuz, iktidar. İLE Dal, budak. | Tomurcuk. | Bir aslın sonucu. | İkinci derecede önemi olan şey. | Şûbe. )


- FERAHFEZA[Ar. + Fars.] ile FERAHNAK[Ar. + Fars.]

( Türk müziğinde, yegâh perdesinde karar kılan makamlardan biri. İLE Türk müziğinde, bir birleşik makam. )


- FERAHLATMA ve/<> KOLAY(LIK)(ÂSÂN[Fars.])


- FERÂMÛŞ[Fars.] ile FERÂMÜŞ[Fars.]

( Unutma, hatırdan çıkma. İLE Ferâmûş'un hafifletilmişi. )


- FERÂSE ile FERÂŞE/PERVÂNE[Fars.]/USKUR[< İng.]

( Kısrak. İLE Geceleri, ışığın etrafında dönen küçük kelebek. Fırıldak. | Çark. | Haberci, kılavuz. | Şems-i Tebrizi. )


- FERDÂ[Fars.] ile FERDÂSI[Fars.]


- FERDA[Fars.] ile FERDE

( Gelecek zaman, yarın. İLE Küçük denk, top. )


- FERHÂL[Fars.]

( Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç. )


- FERÎD[Ar. < FERD] ile FERÎD[Fars.]

( Tek, eşsiz, eşi olmayan. Tasım/kıyas kabul etmez, ölçüsüz. Üstün. İLE Avcı kuş. | Donmuş, katılaşmış şey. )


- FERİK[Fars.] ile FERİK[Ar.]

( Hayvanların, civcivlikten çıkmış yavruları. | Gevrek bir elma türü. İLE Tümgeneral ya da Korgeneral. )


- FERİK[Fars.] ile PALAZ

( Hayvanların, civcivlikten çıkmış yavruları. İLE Kaz, ördek, güvercin gibi bazı kuş yavrularının, civcivlikten sonraki durumu. )


- FERİŞTAH[Fars. < FİRİŞTE] değil/yerine/= UZMAN / EN YETKİLİ


- FERMÂ[Fars.] ile FERMÂN[Fars.]

( Buyuran, emreden, âmir. | Süren. İLE Buyruk, emir. | Padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu. )


- FERMAN[Fars.] ile/ve/||/<> TEVKİ[Ar.]

( ... İLE/VE/||/<> Sultan fermanlarına çekilen tuğra. | Bu tuğrayı taşıyan ferman. )


- FERMAN[Fars.] değil/yerine/= YARLIK/BUYRUK


- FERSAH[Ar.]/FERSENG[Fars.] ile -FERSÂ[Fars.]

( Çeşitli mesafelere karşılık gelen değerde bulunan bir uzunluk ölçüsü. | Üç millik bir deniz mesafesi. İLE İki askerî fırka, iki taraf. )


- FERSUDE[Fars.] değil/yerine/= ESKİMİŞ, YIPRANMIŞ, AŞINMIŞ


- FERYAT[Fars.]/SAYHA[Ar.]/VAVEYLA[Ar.] değil/yerine/= ÇIĞLIK/HAYKIRMA


- FERZ[Fars.]:
Vezir'in yerine geçen taş.


- FEVERÂN[Fars.] ile KAYNAMA | FIŞKIRMA

( KAYNAMA, GALEYAN ETME | FIŞKIRMA )


- FİDAN, SÜRGÜN ile/ve AĞAÇ

( ... Ağaç rakım sınırı 1800 m.dir. [Deniz seviyesinden 1800 m.nin üzerinde ağaç olmaz] )

( Sürgün, taze ve düzgün fidan. )

( Divan şiirinde sevgilinin boyu ve endamı, ince ve düzgün oluşu nedeniyle nihâle benzetilir. )

( [Sümerce] ... ile/ve GİŞ )

( NİHÂL ile/ve BÎŞE )


- FİGAN[Fars.] değil/yerine/= ÇIĞLIK/HAYKIRIŞ; İNLEME


- FİL ile KİNCER[Fars.]

( ... İLE Büyük fil. )

( EFYÂL/FÜYÛL[Ar. < FÎL]: Filler. [bilinen büyük hayvanlar] )


- FIRSÂD[Ar., Fars.] ile FIRSAT/FURSAT[Ar. çoğ. FIRAK] ile FISÂD/FASD[Ar.]

( Karadut. İLE Uygun zaman, elverişli durum, yararlanma sırası, elden kaçırılmayacak yararlı zaman, hal ve ilişki. | Nöbet. İLE Kan alma, damardan kan çıkarma. )


- FIRTINA[İt. < FORTUNALE] ile KASIRGA

( Rüzgâr çizelgesinde hızı 34-40 deniz mili olan ve kuvveti 8 ile gösterilen, yağmur ve kasırga getiren çok güçlü rüzgâr. | Bu rüzgârın denizde ya da kum çöllerinde yarattığı dalgalanma. | Güç atlatılan kötü durum. | Karşıt düşünce ya da durumların yarattığı karışıklık, sıkıntı. İLE Rüzgâr çizelgesinde hızı 64 ya da daha fazla deniz mili olan ve kuvveti 12 ile gösterilen rüzgâr. | Duyguların patlak verişi, büyük heyecan, coşku. )

( ... ile BÂD-GERD )


- FİRÛZE[Ar.]/PİRÛZE[Fars.]

( Nişabur'da çıkarılan açık mavi renkli bir mücevher. )


- FISTIK/PİSTE[Fars.] ile/ve/< YERFISTIĞI/ARAŞİT[Fr.(< Yun.)]


- FITIK/DEBE/KAVLIÇ[yerel]/ÜDRE[Ar.]/HERNIE[Fars.] değil/yerine/= KASIK YARIĞI/ÇATLAĞI


- FULAR[Fr.] ile ŞAL[Fars.]

( Genellikle boyna bağlanan, bir tür ince kumaş. İLE Genellikle Hindistan'da dokunan, özel motifleri olan değerli bir tür kumaş. | Kadınların, omuzlarını örtmek için kullandıkları, geniş atkı. )


- FÜRÛ'[Ar. < FER] ile FÜRÛ[Fars.]

( Dal, budak. | Tomurcuk. | Bir aslın sonucu. | İkinci derecede önemli olan. İLE Aşağı. )


- FÜRÛŞ[Ar. < FERŞ] ile -FÜRÛŞ[Fars.] ile -FÜRÛZ[Fars. < EFRÛZ]

( Döşemeler. İLE Satan, satıcı. İLE Parlatan, parlak. )


- GAZE["ga" uzun okunur][Fars.] ile GÂZE[Fars.]

( Allık. İLE Çocuk salıncağı. )


- GEBERMEK/MÜRT[Fars.]/CIZLAMI ÇEKMEK[argo] ile ÖLMEK

( Hayvanlar üzerine/için. İLE Kişiler üzerine/için. )


- GECE/TÜN ile/ve/değil/yerine/<>/>< GÜN/DÜZ

( Birlik/Vahdet. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Çokluk/Kesret. )

( Gece/karanlık önceliklidir. )

( [Fars., Ar.] ŞEB-TÂ-BE-SEHER: Geceden sabaha kadar. )

( ŞEB Ü RÛZ: Gece gündüz. | RÛZ Ü ŞEB: Gündüz gece. )

( MELEVÂN: Gece ile gündüz.[MÂ-DÂM-EL-MELEVÂN: Gece ve gündüz devam ettikçe. | MÂ-TEÂKAB-EL-MELEVÂN: Gece ile gündüz birbiri ardı sıra geldikçe.] YA'FUR[çoğ. YAÂFÎR]: Gecenin beşte/altıda bir gibi bölümü. )

( Hakikat. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Şeriat. )

( TÜNMEK: Havanın kararıp gece olması. )

( DÜN, ŞEV, ŞEB[çoğ. ŞEBÂN], TAHT-I ABNÛSÎ ile/ve/değil/yerine/<>/>< NEHÂR, RÛZ, TAHT-I ÂC )


- GECE ile/ve KARANLIK GECE

( ŞEB-İ YELDÂ: En uzun gece/ler. [20. ve 26. günleri arasındaki 1 haftalık süre.] | 22 Aralık'taki en uzun gece. )


- GEĞİRMEK ile/ve OSURMAK

( Kültürlere göre ikisi de çok büyük ayıp/yanlış/hata olarak da, sıradan bir durum olarak da algılanabilmekte/değerlendirilebilmektedir. )

( Bazı kültürlerde, yemek sırasında yellenme bile sıradan bir durum olarak karşılanabilmektedir. )

( FLATUS VOCES )

( Üstten. İLE/VE Alltan. )

( Ağızdan. İLE/VE Anüsten. )

( ÂRÛG, ÂCÜL ile/ve ... )


- GELECEK ile FERDÂ[Fars.]

( ... İLE Yarın, yarınki, gün, günün ertesi, ertesi gün, öbür gün. | Âtî, gelecek zaman. | Âhiret, öbür dünya, kıyamet. )


- GELİN ve/<> DAMAT

( İ'SÂR[Ar.]: Gelin olma çağına gelme. )

( BEYÛ/BEYÛG ve/<> ARÎS )


- GER[Fars.] ile -GER[Fars.] ile GER[Fars.]

( "Eğer" sözcüğünün kısaltılmışı. İLE Adların sonuna eklenen ve yapıcılık bildiren bir edat.[ZER-GER: Kuyumcu.] İLE Uyuz hastalığı. )


- GERD[Fars.] ile -GERD[Fars.]

( Toz, toprak. | Tasa, gam, keder. İLE Sözcüklere eklenerek "dönen", "dolaşan" anlamını verir.[TÎZ-GERD: Çabuk dönen.] )


- GERDEK/GİRDEK[Fars.]/ZİFÂF, ARÎS[Ar.] ile/ve/> TÜM GÜN VE GECELER

( TAHCÎL[Ar. < HACLE]: Gerdeğe sokma. | HACLE: Gelin odası. )


- GEREN ile KEPİR/ŞÛRE[Fars.]

( Kuruyunca çatlayan toprak. İLE Çorak toprak. )


- GERK[Fars.]

( Uyuz. )


- GEŞ[Fars.] ile GEŞT[Fars.]

( Güzel, hoş. | Naz ve edâ ile yürüme. İLE Gezme, seyretme, dolaşma. )


- GEVEZE/YANŞAK ile/ve KAVVAL[Ar. KAVL]

( Çenesi düşük, çok ve gereksiz konuşan. İLE/VE Sözü yerinde söyleyen. | Geveze. | Şarkıcı. )

( BÂZENDE-ZEBÂN, BESGÛY )


- GEVHER[Fars. > GÜHER] ile/=/> CEVHER

( Elmas, cevher, mücevher. | İnci. | Değerli taş. | Bir şeyin aslı, esası. )


- GEZEGEN ile/ve ACUN/DÜNYA

( Dünyanın 360 derecelik yapısı, her derecenin yeryüzündeki mesafe karşılığı 25 fersahtır. Her fersah 12.000 zira(arşın)(5.685 m.)dir. Bir zira 25 parmaktır. Bir parmak, bitişik ve dışı içine gelecek biçimde dizilmiş altı arpa tanesi uzunluğunda bir mesafedir. )

( ... İLE/VE Yüzölçümü: 509.600.000 km2 | Kara: 148.326.000 km2 )

( ... İLE/VE Asya: %30, Afrika: %20.3, Kuzey Amerika: %16.3, Güney Amerika: %11.9, Antartika: %8.9, Avrupa: %6.6, Okyanusya/Avustralya: %6.0 )

( ... İLE/VE Kara: %27, Buz: %2, Su: %71[%97 Tuzlu, %3 Tatlı] )

( Dünyanın (ekvator) çapı 12.756,28 km.dir. )

( Dünyanın yaşı 13.7 milyar yıl olarak kabul edilmektedir. )

( TÜRKÂN-İ ÇERH/SEB'A-İ SEYYÂRE: Yedi gezegen. [UTÂRİD: Merkür. | ZÜHRE: Venüs. | MİRRİH: Mars. | MÜŞTERİ: Jüpiter. | ZÜHAL: Satürn. | NEPTÜN | PLÜTON] )

( Eratosthenes [M.Ö. 276 - 194], dünyanın çevresini hesapladığı bilinen ilk kişidir. )

( ... ile/ve CİHÂN )


- GÎR[Fars.] ile GÎR[Fars.]

( Tutma, tutuş. İLE Tutan, tutucu.[CİHÂN-GÎR: Cihanı tutan.] | Dağılan, yayılan. | Kavga, savaş/harp. )


- GİRİFT[Fars.] değil/yerine/= GİRİŞİK/ÇAPRAŞIK


- GİRİFTÂR[Fars.] ile TUTKUN


- GİRYÂN[Fars.] ile/değil/yerine/= AĞLAYAN


- GİTGİDE

( REFTE REFTE )


- Z ile/ve GÖZ KÜRESİ ile/ve GÖZBEBEĞİ ile/ve GÖZ ÇUKURU ile/ve GÖZ KAPAĞI

( Göz açık olmalı, aklını bulunduğu yere almalı. )

( "Suyun akmaya başladığı kaynak." )

( Göz, Zât'ı; geri kalanı, sıfatı simgeler. )

( Gözlerimiz hayatımız boyunca doğduğumuz andaki boyutlarında kalıyor. Burnumuz ve kulaklarımızın ise büyümesi hiç sona ermiyor. )

( Bir gözün, 1.800.000 damarı vardır. )

( EŞFÂR[Ar. < ŞÜFR]: Gözkapağının kenarları, kirpik yerleri. )

( Her bir göz, 130 milyon görme siniri hücresinden oluşmaktadır. )

( ... İLE ... İLE Gözbebeği, ilgi çekici bir nesneye baktığımızda ya da bir olaya şahit olduğumuzda, %45 oranında büyür. İLE ... İLE ... )

( Bazı örgenimizde, işlevlerinin tamamına ulaşması zaman alırken, gözlerimiz, sürekli olarak etkindir. )

( Gözler, saatte 36.000 bit bilgiyi işleyebiliyor. )

( Gözlerimiz, tüm öteki örgenlerimizden daha fazla olarak, beyin gücünün %65'inden yararlanıyor. )

( Neredeyse herkesin bir gözü, ötekinden az da olsa daha güçlüdür. )

( DÎDE, ÇEŞM ile/ve ... ile/ve MERDÜM, MERDÜME, BÎNEK, DÎDE ile/ve ... ile/ve BÂM-I ÇEŞM[üstteki], BERG-İ ÇEŞM[BERG: Yaprak.]

BÂDÂM: Sevgilinin bademi andıran gözü. | Badem. )


- GÖBEK ile GEBELİK/BEBEK

( İRTİKÂZ[Ar.]: Gebelikte çocuğun karında hareket etmesi. )

( ... ile ÂBİSTENÎ )


- GÖĞÜS ile GÖĞÜS BOŞLUĞUNA AİT OLAN

( SÎNE ile ... )


- GÖK ile GÖK

( İlâhi. İLE Atmosfer. )

( ARUBA: Göğün yedinci katı. )

( ... ile ÂSÜMÂN/ÂSMÂN )


- GÖK ve/<> YER ve/<> YERALTI

( [Ar..] SEMÂ ve/<> .... ve/<> ... )

( ÂSMÂN ve/<> .... ve/<> ... )


- GÖKYÜZÜ ile GÖKYÜZÜ İLE İLGİLİ

( ÂSMÂN/ÂSÜMÂN, TAHT-I FÎRÛZE ile ... )


- GÖMLEK ile BLUZ

( CHEMISE[< KÂMİS(Ar.)] ile ... )

( [Divân şiirinde] Âşığın bağrındaki ve gövdesindeki yaralar ile kendi teni bir pîrâhen olarak düşünülür. Ayrıca sevgilinin pîrâheni aşık tarafından kıskanılır. Çünkü o, sevgiliyi sarıp kucaklamıştır. )

( PÎRÂHEN ile ... )


- GONCA[Fars. < GONÇE] ile YONCA/TRIFOLIUM[Lat.]

( Açılmamış çiçek. İLE Baklagillerden, başak durumundaki çiçekleri kırmızı ya da mor renkli, hayvanlara yem olarak yetiştirilen çayır bitkilerinin genel adı. )


- GÖRMEK ile/ve/||/<>/> BAKMAK

( İşlevsel/lik. İLE/VE/||/<>/> Niyetli, bilinçli, amaçlı. )

( GÖRMEK: Can kulağıyla dinlemek. )

( Görmek, dinlemek ile başlar. )

( image )

( İnsanın her bir gözü, doğrudan doğruya karşıya baktığı zaman, burundan dışarı doğru 95 derecelik bir görüş alanına sahiptir.

Ayrıca, gözlerimiz sayesinde burundan aşağıya doğru 75 derece, burna doğruysa 60 derecelik bir açıyı görebiliriz.

İki gözün görüş açısının, yani sol gözümüzün burna ve sağa doğru 60 derecelik görüş alanıyla, sağ gözümüzün burna ve sola doğru 60 derecelik görüş alanının çakıştığı bölge, kabaca 3 boyutlu görüş alanımızdır.

Bu 3 boyutlu görüş alanı, sadece 114 derecelik bir alanı kapsar. Bu iki alanın çakışması sayesinde derinlik algılanabilir. 114 derecenin geri kalan alanında teknik olarak 2 boyutlu görebiliriz ve derinlik algısı yok denecek kadar azdır.

İki göz hesaba katıldığında, insanın yatayda (göz ekseninde) 180 dereceden birazcık büyük bir görüş alanı vardır. Bunun üzerine göz hareketleri de görüş alanını değiştirir. Her bir gözümüz, yuvası içinde 90 dereceye yakın bir açıyla sola veya sağa dönebilir. Bu sayede, kafamızı hareket ettirmeksizin, görüş alanımız göz ekseninde 270 dereceye kadar ulaşabilir. Kafamız da 100-130 dereceye kadar sağa veya sola dönebilir. Bu sayede görüş alanımızı toplamda 340-350 dereceye kadar çıkarmamız mümkündür. Kafa ve boyun hareketine, göğüs ve bel dönüşü (rotasyonu) da eklenirse, bacakları hareket ettirmeksizin 360 dereceyi görmemiz olanaklıdır.

Her bir gözümüzde, dimdik ileri baktığımızda 12-15 derece dışa, 1.5 derece aşağıya denk gelecek biçimde optik sinirin retinayı yararak girdiği kör nokta bulunur. Bu kör nokta, görüş alanını gövde eksenimizde 7.5 derece, göz eksenimizde 5.5 derece kısıtlayan bir evrimsel kusurdur. )

( DÎDÂR: Görme, görüş gücü. İLE/VE/||/<>/> ... )


- GÖRMÜŞ-GEÇİRMİŞ (OLMAK)

( BÂRÂN-DÎDE )


- GÖVDE = BEDEN = BODY[İng.] = CORPS[Fr.] = DAS LEIB, DER KÖRPER[Alm.] = IL CORPO[İt.] = EL CUERPO[İsp.] = CORPUS[Lat.] = TO SOMA, HO KHROS[Yun.] = CİSM, CESED, CURM[Ar.] = BEDEN[Fars.] = HET LICHAAM[Felm.] = DEHA[Sansk.]


- GÖVEM ERİĞİ/GEYİK DİKENİ/AKDİKEN ALIÇ[Fars. < ALUÇA] ile ALIÇ[Fars. < ALUÇA]

( Hünnapgillerden, kırlarda kendiliğinden yetişen, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, sert odunlu bir ağaç. İLE Bu ağacın mayhoş yemişi. )


- GÖZ ile/ve/<> YÜZ(SURAT, VECİH, ÇEHRE, SİMA[Fars.], DİDAR)

( http://faceresearch.org )

( )


- GÜBRE[Yun.]/KEMRE ile/ve FIŞKI

( Tarımda kullanılılabilen hayvan dışkısı. | Verimini artırmak için toprağa dökülen her türlü hayvan dışkısı, kimyasal ya da bitkisel nesne. İLE/VE Taze gübre. )

( SERGÎN )


- GUDVE[Ar.] / BÂMDÂD/ÂN, BÂMDÂDÎ, BÂM-GÂH/GEH[Fars.] değil/yerine/= SABAH, SEHER


- GÜFTÂR-I ŞİRİN[Fars.] değil/yerine/= "TATLI" SÖZ


- GÜFTÂR[Fars.] ile/ve/+/değil/yerine/||/<>/> KÂR[Fars.]

( Söz. İLE/VE/+/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı. | İş. | Yarar, fayda. | Üretim etmenlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay. | Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark. )


- GÜFTÂR[Fars.] ile SÖZ

( SÖZ )


- GÜFTE[Fars. < GOFTE] ile ŞİİR

( Söylenilmiş söz. | Şarkı sözü. İLE Sözün, en nitelikli/üst biçimi. )


- GÜL-ZÂR/GÜL-ŞEN[Fars.]

( Gül bahçesi, gülistân. )


- GÜL[Fars.] ile/ve KAMELYA/ÇİNGÜLÜ/JAPONGÜLÜ

( Arı her çiçeğe konar. Güle konmaz ki, incinmesin diye. Bülbül hem kokusuna, hem rengine aşıktır gülün. )

( ... İLE/VE Çaygillerden, büyük, beyaz, pembe ya da kırmızı renkte çiçekler açan, dayanıklı yapraklı bir bitki. )

( İLE/VE/<> ... )

( ... VS./AND Chinese/Japanese rose. )


- GÜL[Fars.] ile MENEKŞEGÜLÜ

( Gülgillerin örnek bitkisi. | Bu bitkinin, katmerli, genellikle kokulu olan çiçeği. İLE Tırmanıcı, küçük çiçekli bir gül. )


- GÜLDESTE[Fars.]/ANTOLOJİ[Fr. < Yun. ANTHOS: Çiçek. | LEGEIN: Seçmek.] değil/yerine/= SEÇKİ


- GÜLMEK ile/ve/<> GÜLÜMSEME :)

( ... İLE/VE/<> En etkili/kolay/hızlı yapıt/eylem/ibâdet. )

( Sen gül ki, biz de gülelim! )

( Bir iyi hareket, bin iyi düşünceden
Bir gülüş de bin hareketten daha güçlüdür. )

( Gül ki, gül yüzünde güller açsın! )

( Gülmesini bilmeyen, dükkân açmasın! )

( Paranız yoksa, gülümsemeniz de mi yok? )

( Bir kişinin nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarsın! )

( TEBEŞBÜŞ: Güleryüz gösterme. [küçükten büyüğe] )

( Gülün de, isterseniz beni paçamdan sürükleyin. )

( MÜBTESİM[< TEBESSÜM]: Gülümseyen, tebessüm eden. )

( Haydi! Bırak zihnindeki olumsuz kayıtları ve şu AN'a dön biraz! Ve bunu, sık sık tekralamaya çalışarak olan bitenlere, kişilere/çevrene/yaşama gülümse!... :) Sadece gülümse! :) (Herhangi bir nedeni/kaynağı olmaksızın, aklına geldikçe/getirerek gülümse!) :) Yaşam, vererek başlar ve sürdürülür. Verebilecek hiçbir şeyin olmasa/kalmasa bile, boşver sıkıntıları/saçmalıkları ve hiçbir zaman elinden alınamayacak olanı vererek, o, dünyanın en güzel manzarası olan gülümsemeni paylaşarak yaşa ve yaşat! Haydi! Tekrar tekrar gülümse!... :) )

( Seni güldürmeyen "şeye/duruma/soruna" gülüp geç. :) )

( Ne haliniz varsa gülün! )

( HANDE )


- GÜMRAH[Fars. < GUMRAH] değil/yerine/= BÜYÜMÜŞ, YÜKSEK, GÜÇLÜ


- GÜN ile BEHRÂM[Fars.]

( ... İLE Her ayın 20. günü. )


- GÜN ile GÜN[Fars.] ile GÛN[Fars.]

( Güneş. | Güneş ışığı. | Gündüz. | Yeryuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre. | İçinde bulunulan zaman. | Zaman, sıra. | Tarih. İLE Erbezi, haya, husye, testis. İLE Renk. )


- GÜNEŞ/ŞEMS[Ar.] ile ŞÎD/HÛRŞÎD[Fars.]


- GÜNEŞ ile/ve/<>/> AY

( Arı bilinç. İLE/VE/<>/> Süreçteki bilinç. )

( Özbilinç. İLE/VE/||/<>/> Nefs/ego. )

( Tümel, kavramsal. İLE/VE/<>/> Kavramsal. )

( Ziyâ saçar. İLE/VE/<>/> Nur saçar. )

( [görselde/çizimde] "Okları"[ışınım gösterimi] olan. İLE/VE/<>/> "Okları" olmayan. )

( AHÛ-Yİ FELEK/HÂVERİ/ZERÎN ile/ve/<>/> MÂH )


- GÜREŞ ve/||/<> KÜNDE[Fars. < KUNDE]

( ... VE/||/<> Güreşçinin, rakibini altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi. | Düzen, tuzak, oyun, hile. | Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek. )


- GÜRS[Fars.] ile GÜRZ[Fars.]

( Açlık. | Kir, pas, leke. | Kâhkül. İLE Uzun saplı, büyük demir topuz. )


- GÜRÛH[Fars.] ile GÜRÛH-I NÂCİ

( Cemaat, bölük, takım. | Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, derinti, sürü. İLE Kurtulmuş topluluk. )


- GÜRUH[Fars.] değil/yerine/= SÜRÜ/DERİNTİ

( Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk. )


- GÜVERCİN ile KUMRU/HAKURAN

( Cebrail[RUH'ÜL KUDÜS]'i simgeler. İLE ... )

( YEMÂME[Ar.]: Ehlî güvercin. )

( PALAZ: Güvercin yavrusu. )

( KEBÛTER, KEFTER, MÜRG-İ NÂME-BER ile ... )


- GÛYENDE[Fars.]

( Saz çalan ve şarkı söyleyen. | Öykü anlatan. )


- GÜZÂRİŞ[Fars.] ile GÛRÂB[Fars.]

( Düş yorma, rüya tâbir etme. İLE Geçme, geçiş. )


- GÜZERGÂH/[Fars.]/ROTA[İt.]/DESTİNASYON[İng. < DESTINATION] değil/yerine GEÇEKYOL, İZLENİLEN YOL


- GÜZİDE[Fars.]/MÜMTAZ[Ar.]/ELİT[Fr./İng. < ELITE] değil/yerine/= AYRI/ÜSTÜN | SEÇKİN


- HABER ile/ve/<>/hem de/değil/yerine BİLGİ

( PEYÂM ile/ve/<>/hem de/değil/yerine ... )


- HABERDÂR[Ar. + Fars.] ile ALEMDÂR[Ar. + Fars.] ile FEHİMDÂR[Ar. + Fars.]

( Haberli, bilgili. İLE Bayrağı ya da sancağı taşıyan kişi. | Önder. İLE Anlayan, kavrayan. )


- HÂC[Ar. < HÂCET] ile HÂC/ÇELÎPÂ[Fars.]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. | [bitki] Deve dikenleri, akdikenler. İLE Haç, put.[SALÎB(Ar.), CROISADES(Fr.), CROSS(İng.)] )


- HÂCE[Ar. < HÂCET] ile HÂCE[Fars. | çoğ. HÂCEGÂN]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. İLE Hoca, efendi, ağa, çelebi, sahip, muallim, öğretmen, müderris. | Tüccar. )


- HÂDD ile HADD[çoğ. HUDÛD] ile HADD ile HADD ile HADD ile HÂD[Fars.]

( Keskin. | Sivri. | Dar. | Sert, etkili, tesirli. | Ekşi. | Azgın ve iltihaplı çıban/yara/hastalık. | Gergin. İLE Sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. | Derece. | Gerçek değer. | Şeriatçe verilen ceza. | Bir önermede konu ile yüklemden her biri, terim. | Cebirde oran/tenasüp ya da denklem/muadeleyi oluşturan bölümlerden her biri. | Bir şeyin sonu. İLE Tümel/küllî var oluşun tanıklığına/müşâhedesine erdiren bir yol. İLE Denizden gelen gürültülü ses. | Gürültü ile yıkılan. | Gürültülü bir sesle çağıran. İLE Yanak. | Yeri yarma, yeri kazma. İLE Çaylak. )


- HAFİT/HAFÎD[Ar. çoğ. AHFÂD]/NEVE[Fars.] değil/yerine/= TORUN

( Eril torun. DEĞİL/YERİNE/= ... )


- HAIR STYLER[İng.]/KUAFÖR[Fr. < COIFFEUR]/BERBER[Fars.]/PERUKAR[İt. < PARRUCCHIERE] değil/yerine/= SAÇ BAKIMCISI

( Saç ve sakalın kesilmesi, taranması ve yapılması işiyle uğraşan ya bunu meslek edinen kişi. | Bu işin yapıldığı dükkân, güzellik salonu. )


- HAKİKATEN[Ar. + Fars.] ile HAKİKATTEN[Ar. + Tr.]

( Arapça olan Hakikat sözcüğünün, Farsça olan -en eki kullanılarak hakikate ilişkin/ait olarak. İLE Hakikat sözcüğüne, Türkçe "-den" eki kullanılarak temel/esas/öz ile ilgili, oradan[hakikatten] olan[bilgi/haber/durum/(")deneyim(")]. )


- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM

( Bilge, hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )

( BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )


- HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HAL[Ar.] ile HAL'[Ar.] ile HÂL[Fars., Ar.]

( Annenin eril kardeşi, dayı. İLE Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmayan zaman. | Oluş, bulunuş, sûret, keyfiyet, durum, vaziyet. İLE Pazar yeri; Çözme. İLE Soyma. | Boşanma. | Tahttan indirme. İLE Gövdede oluşan ben, nokta. )


- HAL ve/< ÂSÂN[Fars.]

( Durum. VE/< Kolaylık. )


- HALA ile/ve TEYZE

( Babayla kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. )

( BÎBÎ[: Sayın bayan, hanım, ev hanımı. | Hala.] ile/ve ... )


- HÂLÎ[Ar.] ile HÂLÎ[Ar.] ile HÂLİ'[Ar.] ile HALÎ'[Ar.] ile HALÎ[Fars., Ar.]

( Tenha, boş, sahipsiz yer. | Açık yer. İLE Hâle/duruma mensup. Şimdiki. İLE Boşanmış adam.[HÂLİA: Boşanmış bayan.] İLE Soyulmuş. | Kovulmuş. İLE Gamsız, uğraşsız/gailesiz, kayıtsız. | Evlenmemiş adam. )


- HALI ile KELLE[Fars.]

( ... İLE 3x4 m² olan halı. )


- HALI ile NAH[Fars.]

( ... İLE Değerli kumaşlardan yapılan bir çeşit halı, kilim. )


- HALİLE/ÇALPARA/ÇÂR-PÂRE[Fars.]/CASTANET[İng.] ile HALİLE[Fars. < HELİLE]

( Oyun havalarında kullanılan, dört küçük parça sert tahtadan yapılmış bir vurmalı çalgı. İLE Doğu Hindistan'da yetişen bir bitki. )


- HÂM[Fars.] ile HAM[Fars.]

( Pişmemiş, olmamış, çiğ. | İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. | Boş, nâfile, beyhûde. | Terbiye, tecrübe görmemiş, acemi. İLE Eğri, bükülmüş. )


- HAMAM[Ar.] ile/ve KAPLICA[< KAPALI ILICA]

( ... İLE/VE Suyu sıcak olarak yerden çıkan hamam. )

( KAPLI: Kaplanmış olan. | Altındakini göstermeyecek kadar çok olan. | Kabı olan. )

( ... ile ÇERMİK )


- HÂMÎ[Ar. < HUMAT] ile HÂMÎ[Fars.]

( Koruyan, koruyucu, sahip çıkan, gözeten, himâye eden. İLE Hamlık, gevşeklik. )


- HÂMÛŞ/SÂKİT[Ar. < SÜKÛT]/SAMUT[Fars.] ile HAMÛŞ/HAMUŞ/HÂMUŞ/HÂMÜŞ[Fars.]

( Susmuş, sessiz. | Mevlânâ'nın bazı gazellerinde kullandığı takma adı/mahlası. İLE "HÂMÛŞ" sözü/sözcüğünün hafifletilmiş ve çeşitli kullanımları. [çoğ. HÂMÛŞÂN: Mevlevi mezarlıklarına verilen ad] )


- HÂN[Fars.] ile HÂN[Fars.] ile HÂN[Fars.] ile -HÂN[Fars.]

( Hükümdar, hakan. İLE Kervansaray, otel. | Büyük kentlerde, serbest mesleklerde çalışanların, oda ya da daire tutup çalıştıkları birkaç katlı yapı. | Dükkân, meyhane. İLE Yemek sofrası, üstüne yemek konulan tepsi, sini. | Aşçı dükkânı. | Yemek. İLE Okuyan, okuyucu, çağıran. )


- HÂN/SÎNÎ[Fars.]

( Yemek sofrası. | Üstüne yemek konulan tepsi. )


- HANÂN[Ar.] ile HÂNÂN[Fars. < HÂN]

( Yürek yufkalığı, acıma, merhamet. İLE Hükümdarlar, hanlar. )


- HANDÂN[Fars.] ile HÂNDE-KÂR[Fars.] ile HANDE-RÎZ[Fars.] ile HANDE-RÛY[Fars.] ile HANDE-ZEN[Fars.]

( Gülen, gülücü, güler, sevinçli. | Sürekli gülen. İLE Gülen, gülücü. İLE Gülüp duran. İLE Güleryüzlü. İLE Gülen. )


- HÂNE[Ar. < HÂNÂT] ile HÂNE[Fars.]

( Meyhane. İLE Ev. | Bir şeyin bölündüğü, ayrıldığı kısımlardan her biri. | Basamak.[matematik] | Hayâlî me'vâ. | Türk müziğinde bir müzik parçasının oluşturulduğu lâhnî topluluklara verilen bir ad. | Halk şairlerinin beyte verdikleri ad. )


- HANE[Ar.] ve/> KÖY[Fars. < KÛY] ve/> NÂHİYE[Ar.] ve/> KAZÂ[Ar.]

( Ev/ocak. VE/> Yerleşim birimi. VE/> Bucak, bölge. VE/> İlçe. )


- HANÜMAN[Fars.] değil/yerine EV/BARK/OCAK


- HAR[Fars.] ile HÂR[Fars.] ile HÂR[Fars.] ile HÂR[Ar.][Fars.]

( Eşek. İLE Diken. İLE Hor, hakir, aşağı, bayağı. | Yiyici, yiyen. İLE Yıkılmış. )


- HARAÇ[Ar. < HARÂC] ile/ve/||/<> BAÇ[Fars. < BÂC]

( Bir yerden, bir kimseden zorbalıkla alınan para. | Osmanlı Devleti'nde Müslüman olmayanların devlete ödemekle yükümlü oldukları vergi. | Osmanlı Türklerinde genellikle toprak sahiplerinden devletçe alınan vergi. İLE/VE/||/<> Osmanlı Devleti'nde gümrük vergisi. | Zorla alınan para. )


- HARCIRAH[Ar., Fars.] değil/yerine YOLLUK


- HARE[Ar.]/MENEVİŞ[Fars.] değil/yerine/= DALGIR

( Bir yüzeyde, renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık. | Terementi ağacının tohumu. )


- HÂRİS[Ar. < HARS] ile HÂRİS[Ar. < HİRÂSET] ile HÂRİS ile HARÎS[Ar. < HIRS] ile HÂRİŞ[Fars.]

( Çiftçi, ekinci, harâset eden. İLE Bekçi, gözcü, koruyan, koruyucu, muhâfız. İLE Son derece hırslı olan. İLE Hırslı, tamahkâr, bir şeye çok düşkün, gereğinden fazla istekli. İLE Kaşıma, kaşınma. )


- HARMAN[Fars.] ile/ve/<>/> BADAS

( Tahıl demetlerinin üzerinden döven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi. | Bu işin yapıldığı yer ya da mevsim. | Birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir bileşim oluşturma işi. İLE/VE/<>/> Harman kaldırıldıktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve samanla karışık tahıl taneleri, harman döküntüsü. )


- HÂSILAT[Ar.] ile PARSA[Fars.]

( Ürün. | Gelir, kazanç. İLE Bir izleyici topluluğu önünde yapılan gösteriden sonra toplanan para. )


- HASTAHANE ve OKUL

( BÎMÂR-HÂNE, MÂR-İSTÂN[BÎMÂR-İSTÂN'dan bozmadır] ve ... )


- HASTE[Fars.] ile HÂSTE[Fars.] ile HÂSTE[Fars.]

( Hasta, rahatsız, sayrı. İLE Ayağa kalkmış. | Uzanmış. İLE İstenilmiş, istenilen. )


- HATIRA[Ar.]/BERGÜZAR[Fars.]/YÂDİGÂR[Fars.] değil/yerine/= ANMALIK, ARMAĞAN


- HAVA (DURUMU) ile/ve/<>/değil İKLİM

( 21 - 22 derecenin altında ve üstünde olan ortamlarda, kişilerin, konu ne kadar önemli olursa olsun toplantılarda konuşmacıya beş dakikadan fazla odaklanamadıkları araştırmalar sonucu tespit edilmiştir. )

( Günümüz belediye yönetmeliklerinde, apartmanlardaki kalorifer kazanları ve ısılar için şu yönerge vardır: "Dışarıda havanın ısısı 17 derecenin altına düştüğünde kalorifer yakılmak zorundadır. Oda sıcaklıkları ortalama 21 - 22 derece dolayında olmalıdır." )

( Hayvanların iklimin genel gidişine göre doğurdukları ve doğacak yavru sayısını ayarladıkları tespit edilmiştir. )

( Bitki tohumlarının belirli bir ısı ve nem olmadıkça filizlenmediği bilinmektedir. )

( Ağustos böcekleri, 17 yıl toprak altında yetişir. Havanın 17 C olduğu günün gecesi dışarı/yüzeye çıkar. İki günde ağaçların tepesine ulaşmaya çalışırlar. )

( ERZE[Fars.]: Eski yönteme göre yeryüzünün bölündüğü yedi iklim.[yedi parçadan birinci iklim, ekvatora yakın olan bölge. )

( ... ile/ve/<>/değil MERZÜBÛM )


- HAVADAR[Ar., Fars.] değil/yerine/= YELEÇ/YELEKEN

( Yüksek ve çevresi açık yer. )


- HAVALİMANI değil HAVAALANI

( ... değil PERVÂZ-GÂH )


- HAVF ile/ve/|| ÜMİT

( BÎM Ü ÜMÎD )


- HAVLU ile/ve/değil PEŞKİR[Fars. PÎŞ-GÎR]

( ... İLE/VE/DEĞİL Havlu olarak kullanılmasının yanısıra, elbezi ya da peçete olarak da kullanılabilmektedir. | İnce havlu. )


- HAVLU ile/değil PEŞTAMÂL[< Fars. PÜŞT-MÂL), MİZER/NİTÂK[Ar.]

( ... İLE/DEĞİL Hamamda, örtünmek ve kurulanmak için kullanılan ince dokuma. | İş yaparken, bele bağlanan, uzun, geniş dokuma. | Başa örtülen dokuma. )

( PÎŞ-GÎR[PEŞKİR şeklinde galat olarak kullanılmıştır.] ile PÜŞT-MÂL[: Arka örten/silen şey.] )


- HAYA[Fars.] ile HAYÂ'[Ar.] ile AYA

( Erbezi, husye/husâ, testis. İLE Utanma, utanç. | Namus, edep. | Günahtan kaçınma. İLE Avuç içi. )


- HAYIRSEVER/HAYIRPERVER = HAYIRHAH[Ar., Fars.]

( Yoksullara, düşkünlere, yardıma gereksinimi olanlara, iyilik ve yardım etmeyi seven, iyiliksever, yardımsever. | İyilik dileyen/isteyen, iyicil. )


- HAYVAN ile AYVAN/EYVÂN[Fars.]

( Canlı. İLE Ev bahçesi, avlu, taşlık. | Mısır, fındık vb. kurutmaya mahsus zeminden yüksek yer. | Üstü kesik, koni şeklinde zahire ambarı. | Balkon, hayat, salon, teras, sundurma, saya. | Çok pencereli ya da bir tarafı açık üst kat odası. | Damda düzlük, düz dam. )


- HAZİNE ile DEFİNE

( Divan şiirinde birçok güzellik unsuru hazineye benzetilmiştir. )

( GENC )


- HEDİYE[Ar.]/PEŞKEŞ[Fars.] değil/yerine/= ARMAĞAN


- HEFT-HÂN[Fars.] ile HEFT-HÂN[Fars.]

( "Yedi konaklık yol": Rüstem ile İsfendiyar'ın geçtikleri yol. İLE "Yedi sofra": Nev'î Zâde Atâî'nin tasavvuf niteliğinde olan bir mesnevîsi.[1627] )


- HELÂ/HALÂ[Ar.]/KENEF[Ar. < KENİF]/KERİZ[Fars. < KARIZ]/AYAKYOLU/WC/TOILET[İng.]/00[Fr.]/TUVALET[Fr.] ile TUVALET

( Ayakyolu. İLE Gece giysisi. )


- HELÂHİL-NİSÂR[Ar.] ile HELÂHİL-RÎZ[Ar., Fars.]

( Öldürücü zehir saçan. İLE Öldürücü zehir saçan. )


- HEM KARADA, HEM SUDA YAŞAYABİLEN CANLILAR ile/ve SÜRÜNGENLER ile/ve BALIKLAR

( Türkiye Kurbağa ve Sürüngenleri )

( FERZEND-İ ÂB: Suda yaşayan hayvanlar. )


- HENDEK ile KUYU/TUYNUK

( Kuyu görüntüsü, bir kaynağı ya da bir kazanç kapısını simgeleyebilir. )

( ... ile ÇÂH, ÇEH )


- HENGÂME[Fars.][HANGAME değil!] ile İZDİHÂM[Ar. < ZAHAM]

( Kavga, patırtı, gürültü. İLE Kalabalık, yığılma, kalabalıktan sıkışma. )


- HEP[Fars. < HEB] ile/değil 2 (KEZ)


- HER BİR/BEHER[Fars.] ile BEHER/BEHERGLAS[Alm. < BECHER/GLAS]

( Her bir. İLE Silindir biçiminde cam deney çubuğu. )


- HERCÂÎ[Fars.] değil/yerine/= YELTEK/GELGEÇ

( İsteğinde kararlı olmayan ya da konudan konuya geçiveren. | Aşkta, değişken, vefâsız. )


- HEVENK[< Fars.]

( Bir ipe geçirilmiş ya da birbirine bağlanmış, yaş yemiş ya da sebze bağı. )


- HİCRÎ ile/ve İSKENDERÎ ile/ve MİLÂDÎ ile/ve TÜRKÎ ile/ve FARSÎ/YEZDİGER ile/ve RAKAMLA ile/ve EBCED ile/ve LUĞAZ


- HİLE[Ar.]/DESİSE[Ar.]/DEK[Fars.]/ENTRİKA[Fr. < INTRIGUE] değil/yerine/= DOLAN/AYAK OYUNU/DALAVERE


- HİLE[Ar.] ile/ve/<> DESİSE[Ar.]

( ... İLE/VE/<> Hile, oyun, el altından yapılan iş. )

( FENT )


- HİLEKÂR[Ar. HİLE | Fars. -KÂR]/AFERİST[Fr.] değil/yerine/= VURGUNCU, ÇIKARCI, DOLANCI, DALAVERECİ


- HİNDİ/GÜLÜK ile GURK | BABA HİNDİ

( ... İLE Eril hindi. )

( Kökenleri Meksika ve Kuzey Amerika'dır. )

( "Hindi" adı, İspanyol'ların Amerika'ya "Indies" demesinden dolayıdır. )

( Amerika yerlilerinin kullandıkları ad "FURKEE"dir. [Pilgrim Fathers] )

( İngilizce'de "turkey"[Baş harfi(t) küçük olarak!] olarak geçmesinin nedeni, hindinin ticaretini İspanya'dan tüm Avrupa'ya yapanların Türk tüccarlar olmasıdır. [Avrupa'ya hindinin gelişi 1520'lerdir.] )

( "TÜRKİYE HOROZU" [Eskiden İngiltere'de hindileri satanlardan dolayı] )

( Portekiz'liler, hindi için "PERU" adını kullanır. )

( [İbranice] MEKARKERİM )

( Hindi sesi çoğu dilde "GLU GLU" ya da "KRUK KRUK" olarak yazılır. )

( Hindi ile ... )

( HURÛS-İ HİNDÎ ile ... )


- HİRÂM[Ar. < HEREM] ile HİRÂM[Fars.]

( Piramitler, ihramlar. İLE Salınma, salınarak edâlı yürüme. )


- HIRDAVAT[Fars. HURDE + Ar. -ÂT] ile/ve/||/<> AVADAN[Fars. < ÂBÂDÂN]

( Kilit, tel, çivi vb. metal nesne. | Önemsiz, ufak tefek nesne, gereksiz nesne. İLE/VE/||/<> Araç[âlet edevât] takımı. )


- HIRKA/BÜRDE[Fars.] ile/ve LİBÂDE

( ... İLE/VE Kısa hırka. )


- HİSÂR[Ar. < HASR] ile HİSÂR[Fars.]

( Kuşatma, etrafını alma. | Kale, etrafı güçlü korumalı[istihkâmlı] kale, bent. İLE Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır. )


- HOR[Fars.] ile HOR[Fars.] ile -HÔR[Fars.]

( Önemsiz, değersiz, bayağı, adi kişi. İLE Güneş. | Işık, aydınlık. İLE Yiyen, yiyici. )


- Horâsân[Fars.] ile HORÂSÂN[Fars.]

( İrân'ın doğusunda bulunan geniş arazi. İLE Türk müziğinin en az iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup örneği kalmamıştır. )


- HOROZ ile/ve/<> TAVUK

( Şehveti simgeler. İLE/VE/<> ... )

( ... ile/ve/<> TOK[Tuna Bulgarları'na ait kitâbelerde] )

( Horoz ile/ve/<> Tavuk )

( image )

( HURÛS ile/ve/<> MÂKİYÂN
HÛD-İ/HÛC-İ HURÛS, LÂLEK/Â: Horoz ibiği. )


- HORTUM[Ar.]/GİRDAP[Fars.] değil/yerine/= BURGAÇ


- HOŞAF[Fars.]/SÖZ KESEN ile KİFÂYE/KOMPOSTO

( Kurudan yapılır. İLE Tazeden yapılır. )

( Sıvı yoğundur. İLE Ürün yoğundur. )

( Yemek sırasında/yanında içilir. İLE Yemek sonrasında içilir/yenir. )

( Şekerli de şekersiz de olabilir. İLE Şekerlidir. )


- HOŞAF < HOŞ AB[Fars.]


- HOVARDA/LIK ile ÇAPKIN/LIK

( Zevki için para harcamaktan kaçınmayan/kaçınmama. | Çapkın/lık. İLE Geçiçi, kısa süreli aşklar peşinde koşan/koşmak. )

( ... İLE Her ne kadar erillere atfedilse de karar verenler ve/ya da kabul edenler dişiller olduğundan dolayı erillerin çok fazla belirleyicilikleri yoktur. )

( ... ile ZAMPARA/CEMMÂŞ )


- HÜDHÜD[çoğ. HEDÂHÎD/İBİBİK/MÜRG-İ SÜLEYMÂN[Fars.] değil/yerine/= ÇAVUŞKUŞU

( Çok renkli, çizgili ve kötü kokan bir kuş. )

( Mezbelede açtığı bir çukur içinde yumurtlar. Yer altında bulunan suları, sanki bir cam içindeymiş gibi gördüğü söylenir. | SÜLEYMAN PEYGAMBER İLE SEBÂ MELÎKESİ BELKİS ARASINDA HABER GETİRİP GÖTÜREN KUŞ | TASARRUF-I İLÂHÎ [bkz. EBÜRREBİ'] )


- HÜKÜMDAR[Ar. + Fars.] ile HAKAN[< KAĞAN]

( Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı. İLE Türk, Moğol ve Tatar hanları için "hükümdarlar hükümdarı" anlamında kullanılan bir san. | Osmanlı sultanlarına verilen san. )


- HÜKÜMRAN[Fars.] değil/yerine/= EGEMEN


- HULUS[Ar.] ile HULUSKÂR[Ar., Fars.]

( Gönül temizliği. İLE Temiz duygulu, içten. | Dalkavuk, şakşakçı. )


- HUMBARA/HUMBERE[Fars.] ile HUMBARA/KUMBARA[Fars. < HUMBERE]

( Havan topu. İLE Para biriktirmek için kullanılan, bozuk ya da kâğıt para atılan deliği olan, metal, toprak ya da plastikten yapılmış küçük kap. | Humbara. )


- HÛN[Fars.]

( Kan. | Kan ağlamak. | Öldürme, öc. )


- HUN ile HUN ile HUN ile HUN[Fars.]

( Küçük parça, bölüm. İLE Hazine. İLE Ottan, çalı-çırpıdan yapılan kulübe. İLE Kan. )


- HUNHAR(/CA)[Fars. < HUNHVÂR] değil/yerine/= KAN DÖKÜCÜ, KANA SUSAMIŞ(/ÇA/SINA)


- HÜNKÂR[Fars.]

( Gönüller sultanı. )


- HÛR/HUR[Fars.] ile HÛR[Fars.] ile HÛR[Ar. < AHVER, HAVRA][Fars.]

( Güneş. İLE Güneş. | Yiyecek. İLE Âhû gözlüler, gözlerinin akı karasından çok olanlar. | Cennetteki hûriler. )


- HÛRDE[Fars.] ile HÛRDE[Fars.]

( Yemiş, yenilmiş. İLE Ufak, değersiz şey, kırıntı. | Nükte, dakika. | Yazıya ayrıntı/nüans veren bir tarz. )


- HURMA[Fars.]/TEMR/NAHL[Ar.] ile ÖTEKİ MEYVELER

( Birlik'in/Tevhid'in meyvesi. [Bulunmadığında erik!] İLE ... )

( Dünyada 600 çeşit hurma vardır. 150 çeşidi Medine'de bulunmaktadır. )

( Bitki ile hayvan arasındaki eşik.[Çekirdeği, hem dişil, hem eril, ne dişil, ne erildir.] )


- HURMA[Fars.] ile TRABZON HURMASI/ASYA/JAPON HURMASI/TAZE HURMA/CENNET ELMASI

( Hurma ağacı. | Palmiyegillerin eski çağlardan beri Kuzey Afrika'da kültürü yapılan, yemişlerinden yararlanılan, gövdesi uzun, yaprakları büyük ve dikenli bir ağaç. | Bu ağacın tatlı meyvesi. İLE Abanozgillerden, 15 metre kadar yükselebilen büyük bir ağaç. | Bu ağacın elma büyüklüğünde, turuncu renkte, hamken kekre olan, olgunlaştığında tatlılaşan meyvesi. )


- HÛŞENK[Fars.] ile Hûşenk[Fars.]

( Akıl, idrak, iz'an. İLE Siyam bin Kiyumerz'in oğlu ve Câvidân Hurd'un yazarı/müellifi. )


- Hüsrev[Fars.] ile HÜSREV[Fars.]

( Eserlerini Farsça yazmış bir Türk şairi ve edîbi.[1253-1325, Hindistan] | Hüsrev ü Şîrîn masalının eril kahramanı. İLE Sultan, padişah, hükümdar. )


- HÜZZAM[Fars.]

( Türk müziğinde, segâh perdesinde bir makam. )


- İBÂDET YERLERİ'NDE:
CAMİ/MESCİD ile/ve CEMEVİ ile/ve KİLİSE(< EKLESIA | BÎA[Ar. çoğ. BİYÂ'], DEYR[Fars.] ) ile/ve HAVRA[İbr.]/SİNAGOG[Yun.]/TABERNACLE ile/ve BURKAN EVİ/PAGODA[< OHATAGORBA/DATUGARBA (< GORBA/GARBA[< RAHİM/UTERUS])], VİHARA ile/ve ŞRAYN/SHRINE ile/ve PRASADA ile/ve ZİGURAT ile/ve (DOĞA) ile/ve FU YUN-SE ile/ve GÜNEŞ MÂBEDİ

( İslâm'da. İLE/VE Alevilik'te. İLE/VE Hristiyanlık'ta. İLE/VE Yahudilik'te/Kabala'da. İLE/VE Burkancılık'ta/Budizm'de. İLE/VE Şintoculuk'ta. [Buda heykeli bulunmaz] Mezopotamya'da, Sümerler'de ilk tapınaklardır. İLE/VE Hind mâbedi. İLE/VE Şamanlık'ta. İLE/VE Şamanlık'ta.[Çinlilerin verdiği addır.] İLE/VE Dünyadaki 7 güneş mâbedinden 4'ü Türkiye'de, Fırat'tadır. )

( HOCA/DRUİT/MAKA[Tatarca] ile/ve DEDE/DEDE-BABA ile/ve PAPAZ ile/ve HAHAM ile/ve GURU, LAMA ile/ve ... ile/ve ... ile/ve "BÜYÜCÜ/ARRÂFE" ile/ve ... ile/ve KAM ile/ve ... )

( SANAL CAMİLER )

( GELENEKTEN GELECEĞE CAMİLER - SÜLEYMAN FARUK GÖNCÜOĞLU, ZELİHA KUMBASAR )

( Hünkâr(Padişah) Mahvil'lerinin girişi Kıble'dedir. )

( Yüreğinde bir tapınağı olmayan, hiçbir tapınakta bulamaz yüreğini! )

( CAMİLERİN İLGİNÇ ÖYKÜLERİ... )


- İCRACI ile BESTELEYEN/BESTECİ/BESTE-KÂR[Fars.]/KOMPOZİTÖR/COMPOSITEUR[Fr.]


- İDDİA ile YÂDES/T[< Fars. YÂD DÂŞ][LÂDES değil!]

( ... İLE Bellekte/hatırda tutulan şey. )


- İDOLA = SANEM[Ar.] = PUT[Fars.] = IDOL[İng.] = IDOLE[Fr.] = IDOL[Alm.] = EIDOLON[Yun.] = ÍDOLO[İsp.]


- İĞNE ile/değil/< ÇUVALDIZ[< Fars. CÜVÂL-DÛZ, BENDERZ]

( Dikim sağlayan alet. İLE/DEĞİL Çuval gibi şeyleri dikmekte kullanılan büyük iğne. )

( İğneyi, başkasına; çuvaldızı, kendimize batırmalıyız! )


- İĞNE ile TOPLU İĞNE

( SÛZEN ile ... )


- İKTİYÂD[Ar.] ile İKTİYÂD[Ar., Fars.]

( Tutup götürme/götürülme. İLE Hile, dalavere yapma. )


- İLÂHÎ ile/ve METAFİZİK

( İlâh. İLE/VE Felek. )

( Sınırsız. İLE/VE Sınırsıza yakın fakat sınırlı. )

( KÜRSÎ: ATLAS FELEĞİ )

( SİPİHR, GERDÛN: FELEK )


- İLBAY/VALİ[Ar.]/SATRAP[Fars.] ile/ve İLÇEBAY/İLÇEBAŞ/KAYMAKAM[Ar.]

( VALİ[< VELİ: Koruyup kollayan.] ile/ve ... )

( TEKFUR[Bizans döneminde] ile/ve ... )

( [Slav] VOYVODA ile/ve ... )

( ÂRENG ile/ve ... )


- İLENÇ/BED-DUA[Fars.]

( Başkasına yönelik olumsuz/kötü söz, inkisar. )


- ILGIM/SERAP[Fars. < SERÂB] ile YANILSAMA

( Yanılsamalar dünyasında yaşadığımızı anlamaya çalışalım, onları inceleyelim ve köklerini açığa çıkaralım. )

( Burnumuza sarımsak tıkamışız, gül kokusu arıyoruz. )

( Hiçbir şey, apaçık ortada olan kadar aldatıcı değildir. )

( Bir şeyi saklamak istiyorsan, ortalıkta bırak. )

( YANILSAMA NEDENLERİ:
* ARAÇLAR
* İLİŞKİLENDİRME
* "AKIL YÜRÜTME" )

( Try to understand that we live in a world of illusions, examine them and uncover their roots.
We plugged the garlic to our nose but we are seeking the smell of the rose. )


- ILGIM/YALGIN ile/ve/değil/<> DALGIR

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Bir yüzeyde, renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık. )

( SERAP ile/ve/değil/<> MENEVİŞ/HARE )


- ÎN[Ar. < AYNÂ] ile ÎN[Fars.]

( İri ve güzel gözlüler. İLE Bu. )


- İNEK ile MANDA/DOMBAY/SU SIĞIRI/CAMIŞ/KÖMÜŞ[Fars. < GAVMİŞ]

( Genç inek: DÜVE ile Yavrusu: MALAK )

( Gebelik süreleri: 275 - 285 gündür. İLE 308 - 320 gündür. )

( [zool.] ... ile BUBALUS )

( ... ile GÂMÛS )


- İNGİLİZ ATI ile ARAP ATI

( Kısa mesafe koşucusu. İLE Uzun mesafe koşucusu. )

( ... İLE/< Lumbar vertebrasında bir kemik eksiktir. Diş yapısı farklıdır. )

( ... ile ESB-İ TÂZÎ )


- İNTİSÂB ile/ve İMTİSAL

( İntisâb/inisiyasyon, içsel mâbedin oluşturulmasını başlatır/sağlar. )

( VÂ-BESTE ile/ve ... )


- İP ile BENE[Fars.]

( İnce urgan, palamar, ip. )


- İP ile/ve/< İPLİK

( Divân şiirinde sevgilinin saçı ve canı iplik gibi düşünülür. )

( Dokuma maddelerinin, bükülmüş liflerinden yapılmış bağ. | [yerel/bölgesel dilde] İplik. | Asarak öldürme cezası. İLE Pamuk, keten, naylon vb. dokuma maddelerinin, uzun, ince liflerinden her biri. | Bu liflerin, birlikte bükülmüş ve çekilmiş durumu. | Fasulye gibi sebzelerin ya da bazı meyvelerin lifi. )

( ÂVEND ile/ve/< RİŞTE )


- İP ile/ve ŞİRÂZE[Fars.]

( ... İLE/VE Kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakları düzenli tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. | Pehlivan kispetinin paçası. )


- İPE-SAPA (GELMEZ İŞ/SÖZ/HAREKET/DAVRANIŞ)

( BÎ-SER Ü BÛN )


- İPEK/İBRİŞİM[Fars. < EBRİŞUM] ile/ve KEMHA


- İPEK ile LÂS[Fars.]

( ... İLE Âdî ipek. )


- İPLİK ile KILAPTAN[Ar. KULLÂB + Fars. -dān]

( Pirinç, bakır, kalay vb. madenlerden çekilerek gümüş ve altın yaldız vurulmuş ince metal iplik. | Pamuk ipliğine sırma katılarak eğrilmiş iplik. | Bu tür iplikten yapılmış olan. )

( KULLAP/KULLAB: İplik üzerine sırma sarmaya yarar bir dolap. | Bir tür menteşe. )


- İRİN ile YANGI/İLTİHAP

( Tutankamon, dizinin iltihap kapması nedeniyle ölmüştür. [Kardeşi tarafından değil!] )

( ÇİRK, RÎM ile ... )


- IRMAK ile/ve GÖL ile/ve DENİZ ile/ve ANADENİZ/OKYANUS

( OKYANUS: BAHR-İ MUHİT/LEBLÂYE[KARA VE YEŞİL DENİZ] )

( ÂB-I REVÂN: Akarsu, ırmak. )

( KOKYTOS ve STYKS, yeraltı ırmaklarıdır. )

( En uzun ırmaklar:
Nil (Afrika) - 6,690
Amazon (Güney/South Amerika) - 6,570
Mississippi (Missouri) (ABD/US) - 6,212
Yangtze (Çin/China) - 5,520
Irtysh (Rusya/Russia) - 5,410
Hwang Ho (Çin/China) - 4,672
Congo (Afrika) - 4,667
Amur (Asya/Asia) - 4,509
Lena (Rusya/Russia) - 4,296
Mackenzie (Kanada/Canada) - 4,241 )

( ŞEH-RÛD ile/ve İSTEL ile/ve DERYÂ ile/ve ... )


- İRMÂN[Fars.] ile ÎRMÂN[Fars.]

( Eğreti. İLE Dalkavuk. | Davetsiz olarak bir yere giren kişi. | Eğreti. | İstek, arzu. | Pişmanlık. )


- İŞ-GÜÇ

( HERC Ü MERC
SER-Â-PÂ, SER-TE-SER
BERG Ü ŞÂH
ZÂNÛ-BE-ZÂNÛ / ZÂNÛ-BER-ZÂNÛ
ÜFTÂN Ü HÎZÂN
REFTE REFTE
BÂRÂN-DÎDE
BÎ-SER Ü BÛN
ÇÂR-NÂ-ÇÂR, HÂH NÂ HÂH, KÂM-U NÂ-KÂM )


- IŞIK ile/ve/<> GÜNEŞ IŞIĞI

( ... ile/ve/<> FÜRÛG-İ ÂFTÂB )


- İSKELE ile BENDER[Fars. çoğ. BENÂDİR]

( ... İLE Ticaret yeri, işlek ticaret iskelesi. )


- İŞKEMBE[Fars. < ŞIKENBE] ile/ve/> BÖRKENEK ile/ve/> KIRKBAYIR ile/ve/> ŞİRDEN/ŞÎRDÂN[Fars.]/KUTNE

( Geviş getirenlerin, ilk ve en büyük mide bölümü. İLE/VE/> Geviş getiren hayvanlarda ikinci mide. İLE/VE/> Geviş getiren hayvanlarda üçüncü mide. İLE/VE/> Geviş getiren hayvanlarda dördüncü mide. )


- İŞKİL/İŞKÎL[Ar. < ŞEKL] ile İŞKİL/İŞKÎL[Fars.]

( Güçlük, zorluk. İLE Şüphe, hile. | Kötü bir durumla karşılaşma sanısı, kuruntu, vesvese. | Önden sağ ve arkadan sol ayağı beyaz olan at.[Araplarca hiç makbul sayılmaz] )


- İSLÂM'IN 5 ŞARTI ve "İSLÂM'IN 6. ŞARTI"

( Zorunluluk/Cebrî. Dışsal. VE İrâdî. İçsel. )

( İslâm'ın birinci şartı, iman olup, kalp ile inanmak ve dil ile de söylemektir. Öteki dört şart ise, gövde ile yapılacak ve kalp ile niyet edilecek ibâdetlerdir. )

( İslâm'ın şartı beştir, altıncısı Haddini Bilmek'tir. [7. şartı da haddini bilmeyene haddini bildirmek!] )

( PENC-ERKÂN )


- İSTEK ile/ve ŞEHVET

( HÂHİŞ ile/ve ... )


- İSTER İSTEMEZ (DÜŞÜNMEK)

( ÇÂR-NÂ-ÇÂR, HÂH NÂ HÂH, KÂM-U NÂ-KÂM )


- İYİMSER/LİK ile İYİLİKSEVER/LİK

( İyiliksever kişi, kendini yetiştirirken başkalarını da yetiştirmek ister. Kendi bilgisini genişletirken başkalarının bilgisini de geliştirmeye çalışır. )

( İyiliğe iyiliği her kişi yapar, Kötülüğe iyiliği er kişi yapar. )

( NİKBÎN ile ... )


- JENGELE[Fars.]

( Çatal tırnaklı hayvan. )


- KABUKLULAR:
İSTİRİDYE(SELCE[Ar.], SADEF[Fars.], OYSTER[İng.], OSTREA EDULIS[Lat.]) ile MİDYE/BELEHU'L-BAHR[Ar.]/MUSSEL[İng.] ile SHELL ile KTENIA ile LANGUST(İN)[Lat. PALINURUS VULGARIS] ile KARAVİDES(/KEREVİT) ile KRILL ile PAVURYA ile KARİDES[Yun.](SHRIMP) ile KREOPEK

( MISRÂ': İstiridye gibi deniz kabuklularından kabuklarının her biri. )

( İstiridyeler, doğal ortamlarında 80 yıla kadar yaşayabilirler. )

( İstiridyelerin bir inciyi tamamlamaları 15 - 20 yıllarını alır. [1 ton istiridyeden ancak 3 inci çıkar. Mükemmel küre şeklinde olma olasılıkları ise milyonda birdir.] )

( İstiridye )


- KABUL ile/ve EZBER

( Dönüştürücü. [Kalb/tekallüb] İLE/VE Kalbe yazmak. )

( ... ile/ve BERM[: Ezberleme, hatırda tutma.] )


- KABZIMAL[Ar.] ile MADRABAZ[Fars.]

( Meyve sebze üreticileri ile satıcılar arasında, aracılık eden kişi. İLE Sebze, meyve gibi yiyecekleri, yerinden getirterek, toptan satan kişi. | Hile yapan, hileci. )


- KADİRŞİNAS[Ar. + Fars.] değil/yerine/= DEĞERBİLİR


- KAF[Ar.] ile KÂF[Ar., Fars.] ile Kaf[Ar.] ile KÂF[Ar.]

( Osmanlı abecesinin yirmidördüncü harfidir.[ebced hesabında 100 sayısının karşılığıdır.] İLE kef harfinin başka bir okunuşu. İLE Masallarda, zümrüd-i anka kuşunun yaşadığı söylenilegelen dağ. | [Doğu budunları/kavimleri kozmolojisinde] Arz'ın etrafını çepeçevre kuşatan dağın adı. İLE Yaran/yarıcı. )


- KAFA/KELLE[Fars.] değil/yerine/= BAŞ


- KAFADÂR[Ar. + Fars.] değil/yerine/= İYİ/YAKIN ARKADAŞ

( Görüş ve anlayışları birbirine uyan kişilerden her biri, kafadaş, kafa dengi. )


- KAFATASI = SCULL, CRANIUM[İng.] = LE CRÂNE[Fr.] = SCHÄDEL[Alm.] = TESCHIO[İt.] = CRANEO[İsp.] = CALVA[Lat.] = TO KRANION[Yun.] = CUMCUME(T)[Ar.] = KÂSEH-İ SER[Fars.] = SCHEDEL[Felm.]


- KÂGİR/KÂRGİR[Fars.] değil/yerine/= TAŞ YA DA TUĞLADAN YAPILAN YAPI


- KÂĞIT ile ABADİ[Fars.]

( ... İLE Kalınca ve açık saman renginde, yarı mat bir kâğıt türü. )


- KÂH[Fars.] ile KÂH[Fars.]

( Saman, saman çöpü. İLE Köşk, kasr | Yüksek bina. | Bir göz/tek oda. )


- KÂKÜL[Fars.] ile PERÇEM[Fars.]

( Alna düşen, kısa kesilmiş saç. İLE Başlarını traş edenlerin, tepede bıraktıkları saç tutamı. | Yele. | Kâkül. )


- KÂLÂ[Fars.] ile KÂLE[Fars.] ile KAL'A[Ar. çoğ. KILÂ'][Fars.]

( Kumaş. | Anamal, sermaye. | Ev eşyası. İLE Kumaş. | Kelek, ham kavun. İLE Kale, hisar. | Bir şeyin aslının, temelinin, güvenliğinin sürdürüldüğü nesne.[O eser, ilmin kal'asıdır.] )

( SUIDAS[Σοῦδα]/SOUDA(SUDA):

10. yüzyılda Bizans'ta yazılmış Antik Akdeniz dünyası ile ilgili bilgi veren dev ansiklopedidir. 30.000 tanım içerip, ansiklopedik sözlük biçiminde yazılmıştır; pek çok eskiz kaybolmasına rağmen kimi kısımlar Ortaçağ Hristiyan derleyicileri tarafından muhafaza edilmiştir. Suda isminin kökeninin muhtemelen[1] Bizans Yunancasında "kale", "hisar" manasına gelen souda kelimesinden geldiği düşünülmektedir. )


- KALANTOR[İt.] / KELÂNTER[Fars.]


- KALEM ile/ve DOLMA KALEM

( HÂME ile/ve ... )


- KALTABAN[Fars.] değil/yerine/= NAMUSSUZ | ŞARLATAN, YALANCI, HİLECİ


- KÂM[Fars.] ile/ve/değil/yerine/||/<> RÂM[Fars.]

( Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan. )


- KAM ile KÂM[Fars.]

( Şaman. İLE Zevk, mutluluk, tat. )


- KAN ile PIHTI/PIHTILAŞMA

( ... ile PUHTÎ )


- KAN ile/ve/<> PLAZMA[Yun.]

( ... İLE/VE/<> Kanda alyuvarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı. | Elektrik yükü yansız olan gaz moleküllerinden, pozitif iyonlardan ve negatif elektronlardan oluşan akışkan. )

( HÛN ile/ve/<> ... )


- KANAL ile LAĞIM[Yun.]/GERİZ/KERİZ/KEHRİZ/KARIZ[Fars.]

( ... İLE Bir yerleşim merkezinde, kirli suların akıp gitmesi için yeraltında açılmış ark. | Düşmanın kale duvarlarını yıkmak ya da düşmesi ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman siperlerine doğru yer altından açılan yol. )

( TURFAN KARIZLARI: Yeraltı su kanalları.
Lağım ya da yer altından giden su kanalı anlamındadır. Burada kullanılan lağım sözcüğü ilk anda bugün büyük şehirlerde kullanılan atık su yollarını çağrıştırsa da asıl anlamı yer altına açılan tünel, kanaldır. Osmanlı ordusunda, fethedilmek istenen kalelerin etrafı sarıldığında, yer altından tüneller açarak kale duvarı altına ve girişine patlayıcı yerleştirip, kale duvarlarının ya da kapısının yıkılmasını sağlayan asker grubuna "lağımcı" denirdi. "Karız" sözcüğü; kehriz, lağım ve yeraltı su yolu demektir. Suyun aktığı yeraltı kanalı anlamına gelen "teşme" olarak da geçmektedir. )

( [argo] KARIZ/KEHRİZ: Bugün Anadolu'da "keriz" olarak kullanılan bu sözcük, sebil, herkesin kullanımına açık çeşme anlamındadır. Malını mülkünü herkesin kullanmasında sakınca görmeyen, malını sebil gibi dağıtan kişiler için kullanılmaktadır. )

( KARİZÇİ: Kuyu kazan kişi. )


- KANDELA[İt. < CANDELA] = MUM[Fars.]


- KANUN[Ar.] ile/ve/< SANTUR[Fars. < SENTÛR < Yun.]

( Parmaklarla. İLE/VE Kanun biçiminde fakat tokmaklarla çalınan bir çalgı. )

( YATUK: Kanun, santur gibi sazların ortak adı. )


- KAP-KACAK

( ÂVEND )


- KAP ile GÜLABDAN[Fars.]

( ... İLE Gülsuyu serpmek/dökmek için kullanılan, ağzı emzikli, armut biçiminde küçük kap. )


- KAPARO[İt. < CAPARRA]/BESMÂN[Fars.] ile/ve PEY/PEH[Fars.]


- KAPICI ile ÇUHADAR[Fars.]

( ... İLE Dışarıdaki ayak işlerine bakan kişi. )


- KAPLAN ile BEBR/BEBİR[Fars.]

( ... İLE Hindistan'da kaplana benzeyen, kedi yapılı, gayet büyük, üstü yol yok tüylü bir hayvanmış. Saldırdığı zaman tüyleri öyle bir kabarırmış ki gören ürkermiş. Böbürlenmek sözcüğünün bebr'den geldiği sanılmaktadır. Efsaneye göre bu hayvanın derisine ok, kılıç, mızrak gibi savaş aletleri işlemezmiş. )


- KAPLUMBAĞA/TOSBAĞA ile TATLI SU KAPLUMBAĞASI

( REFŞ: Bir tür ırmak kaplumbağası.[Fırat ve Dicle'de bulunur.] )

( SÜLHAFİYYE[Ar.] | CHÉLONIENS[Fr.]: Kaplumbağalar. )

( Kaplumbağa ile ... )

( KEŞEF, BÂHE, SENG-PUŞT ile ... )


- KÂR-ÂGÂH[Ar.] ile KARÂR-GÂH[Ar., Fars.]

( İş bilir, uyanık. İLE Bir yerde oturup karar kılınacak, dinlenilecek yer. | Bir ordu kurmay kurulunun bulunduğu yer/merkez. )


- KÂR-GİL[Fars.] ile KÂR-GÎR[Fars.]

( Kerpiç bina. İLE İş tutan/tutucu. | Taştan ya da tuğladan yapılmış bina. )


- KAR' ile KAR' ile KA'R[çoğ. KUÛR] ile KÂR[Fars.] ile -KÂR[Fars.]

( Kapıyı çalma. İLE Hekimin, hastayı muayene ederken, ses almak üzere, bir örgene/uzva parmakla vurması. | Kapı çalma. | Su kabağı. İLE Çukur şeyin dibi, dip, son/nihayet. | Derinlik. İLE İş güç, iş. | Kazanç, temettü. | Meşguliyet; sanat. | İşleme, etki/te'sir. | Savaş. İLE "-li, -ci, eden, -edici" eklerinin karşılığıdır. Adları sıfat yapar.[HİLE-KÂR, İSYAN-KÂR, KANAAT-KÂR vb.] )


- KAR[< Ar. Soğuk.] ile/ve/değil DOLU/GIRCI/KIRCI

( BERF ile/ve/değil BEŞG, TEGERG[yağan dolu]
BÂRÂN Ü TEGERG: Yağmur ve dolu.
BERF-ÂB: Karsuyu, karlı soğuk su. | BERFÎN: Kardan, karla ilgili. | BERF-NÂK: Kış-yaz karlı olan, karı eksik olmayan. | BERF-PÂRE: Kar parçası. )


- KÂR[Fars.] ile/ve/||/<> KÂM[Fars.]

( Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı. | İş. | Yarar, fayda. | Üretim etmenlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay. | Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark. İLE/VE/||/<> Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. )


- KARA KARA (DÜŞÜNMEK)

( AVAZ AVAZ )


- KARABİBER ile DÂR-İ FÜLFÜL[Fars., Ar.]

( ... İLE Karabibere benzer, uzun dâneli baharat. )


- KARAKULAK ile VAŞAK

( Asya ve Afrika'da yaşayan vahşi bir kedi türüdür. Anadolu'yu da yaşam alanı olarak seçen Karakulağın soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır ve avlanması yasaktır. Latince adı Caracal Caracal olan bu kedinin adı, Türkçe'den gelmektedir. Kulaklarının üstündeki uzun siyah tüyler yüzünden, uzun süre, bir çeşit vaşak olduğu düşünülse de yapılan araştırmalar sonucu ayrı bir tür olduğu ortaya konulmuştur. Hatta vaşak türünün ortaya çıkmasından da önce var olduğu bilinmektedir. İLE ... )

( )

( SİYÂH-GÛŞ ile ... )


- KARAMSAR/LIK ile/ve KÖTÜMSER/LİK ile/ve OLUMSUZ/LUK (NEGATİF/LİK)

( BEDBÎN )


- KARANFİL[Ar. < KARANFUL] ile TARÇIN[Fars. < DÂRÇÎN < DÂRÛ-Yİ ÇİN/DÂR-I ÇİN: Çin darısı/ağacı.]

( ... İLE Tarçın bitkisinin kökeninin, Sri Lanka olarak da bilinen Seylan Adası olduğu söylenir. Ne var ki, biz bu bitkiyi Uzakdoğu'dan, Çin ve Malezya gibi ülkelerden almışız. Aslında, bitkinin dilimizdeki adı da, tarihi bu bağa ilişkin bir ipucu verir gibi. Farsça, "dâr" sözcüğü, ağaç anlamına geliyor.[Arapça'da ev anlamına gelen "dâr" sözcüğüyle karıştırılmamalı!] "Dâr-ı Çin" yani "Çin ağacı" sözcüğü, Farsça'dan dilimize girmiş ve başındaki sessiz harf sertleşerek tarçın biçiminde söylenir olmuş.

İngilizce gibi Batı dillerinde, tarçın sözcüğünün karşılığı, "cinnamon". Bu sözcük, Latince, tarçın demek olan "cinnamomum" sözcüğünden kaynaklanıyor. Ama sözcük, Latince'ye gelinceye kadar dilden dile dolaşmış. Tıpkı, İpek Yolu tüccarlarının, mallarını taşımaları gibi, sözcük de dilden dile taşınmış. Sözcük, Latince'ye, eski Yunanca "kinnamomon"dan geçmiş. Yunanlar'sa, bu sözcüğü, İbraniler'in, "kinamom" dedikleri sözcükten alıp dillerine uyarlamışlar. Aramca, "qunimun" olarak söylenilen sözcüğün kökeniyse, Malezya'da ve Endonezya'da konuşulan Malay dili. Bu dilde, "kayu manis" sözcüğü, "tatlı odun" anlamına geliyor. )


- KARANLIK ile ALACAKARANLIK

( TÂRÂN, TÂRÎK ile ... )


- KARDEŞ ile/ve ÜVEY KARDEŞ

( Anne-baba bir olan/lar. İLE/VE Ayrı anne ya da babadan olan/lar. )

( AH Lİ-ÜMM: Baba ayrı, anne bir kardeş. )

( BÂLÛ, DÂDER ile/ve DÂDENDER, DÂDER-ENDER )


- KARGA ile BÜYÜK KARGA

( Tûle emeli simgeler. )

( Karga Mitleri'ni okumak için burayı tıklayınız... [İng.] )

( Bazı karga türleri:
Avustralya Kuzgunu [Corvus Coronoides]
Alacalı Karga [C. Albus]
Amerika Kargası [C. Brachyrhynchos]
Balık Kargası [C. Ossifragus]
Banggai Kargası [C. Unicolor]
Başlıklı Karga [C. Cornix]
Bayağı Karga [C. Monedula] [Türkiye'de]
Bayağı Kuzgun [C. Corax] [Türkiye'de]
Beyaz Boyunlu Karga [C. Leucognaphalus]
Beyaz Gagalı Karga [C. Woodfordi]
Beyaz Yakalı Kuzgun [C. Albicollis]
Boz Karga [C. Tristis]
Bugenvillea Kargası [C. Meeki]
Büyük Gagalı Karga [C. Macrorhynchos]
Chatham Adaları Kuzgunu [C. Moriorum]
Chihuahua Kuzgunu [C. Cryptoleucus]
Çöl Kuzgunu [C. Ruficollis] [Türkiye'de]
Dauria Kargası [Alaca Küçük Karga] [C. Dauuricus]
Ekin Kargası [C. Frugilegus] [Türkiye'de]
Ev Kargası [C. Splendens]
Flores Kargası [C. Florensis]
Hawai Kargası [C. Hawaiiensis]
İnce Gagalı Karga [C. Enca]
Jamaika Kargası [C. Jamaicensis]
Kahverengi Başlı Karga [C. Fuscicapillus]
Kalın Gagalı Kuzgun [C. Crassirostris]
Kap Kargası [C. Capensis]
Kuzeybatı Kargası [C. Caurinus]
Küba Kargası [C. Nasicus]
Küçük Karga [C. Bennetti]
Küçük Kuzgun [C. Mellori]
Leş Kargası [C. Corone] [Türkiye'de]
Mariana Adaları Kargası [C. Kubaryi]
Meksika Kargası [C. Sinaloae]
Orman Kuzgunu [C. Tasmanicus]
Palmiye Kargası [C. Palmarum]
Somali Kargası [C. Edithae]
Şeritli Karga [C. Typicus]
Tamaulipas Kargası [C. Imparatus]
Torres Kargası [C. Orru]
Uzun Gagalı Karga [C. Validus]
Yakalı Karga [C. Torquatus]
Yelpaze Kuyruklu Kuzgun [C. Rhipidurus]
Yeni Kaledonya Kargası [C. Moneduloides]
Yeni Zelanda Kuzgunu [C. Antipodum] )

( ZÂG-BEÇE[Fars.]: Karga yavrusu. )

( NEÂB[Ar.]: Karga yavrusu. )

( ZÂG[çoğ. ZAGAN(ga uzun okunur)] ile ... )


- KARGAŞA ile/değil KARMAŞA

( Kişiler arasında. İLE/DEĞİL Kavram ve/ya da olgularda. )

( Karmaşa, görünüşte ve sözlerdedir. Var olan, vardır. O, ne nesnel, ne de özneldir. Madde ve zihin, ayrı değillerdir, onlar, tek enerjinin yüzleridir. Zihne, maddenin işlevi olarak bakın, işte size bilim; maddeye, zihnin ürünü diye bakın, işte size din. )

( Between people.
The confusion is apparent and purely verbal. What is, is. It is neither subjective nor objective. Matter and mind are not separate, they are aspects of one energy. Look at the mind as a function of matter and you have science; look at matter as the product of the mind and you have religion. Vs. About concepts and/or facts. )

( ŞÛRİŞ ile/değil ... )


- KARİDES ile ÇEKİRGE

( Denizde. İLE Karada. )

( ... ile MELÂH )


- KARIN ile GÖBEK

( BECRÂ'[Ar.]: Göbeği çıkık [kadın]. | Yüksek [yer, tepe]. )

( ... ile NÂH, NÂF )


- KARIN ile MİDE[Ar.]

( ... ile KURSAK[Halk dilinde] )

( KURSAK: Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin örgen. | Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı. )

( İnsan ve hayvanlarda, gövdenin, kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi. | Dölyatağı. | Bazı şeylerde, şiş ve iç bölüm. | Mide. | [mecaz] İç, gönül, akıl, kafa. | Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda, en büyük genlikle titreşen noktalar. İLE Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağı arasında, besinlerin, sindirime hazır duruma getirildiği, omurgasız hayvanlarda, sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan bölgesi. | [mecaz] Karın, karın bölgesi. | [mecaz] Yemek yeme isteği. )

( ... ile RÂC )


- KARINCA ile/ve AKKARINCA/DİVİK/TERMİT ile/ve ÖTEKİ KÜÇÜK CANLILAR

( Karıncaların bilinen 8000 türü vardır. 130 milyon yıldır yaşıyorlar. İLE 2600 termit türü vardır. )

( Dünyadaki toplam böceklerin %1'ini karıncalar oluşturur. [1 kentilyon olarak hesaplanmıştır.] )

( Günde ancak birkaç dakika uyurlar. )

( Sualtında 19 gün yaşayabilirler. )

( Ağaç karıncası kafası kopuk olarak 24 saat yaşayabilir fakat kolonisi dışında tek başına yaşayamaz. )

( Toplam kütleleri, insanın toplam kütlesinden daha fazladır. )

( Karınca, açgözlülüğü simgeler. )

( KARINCA[< KARNI İNCE]'den geldiği söylenir. )

( KÖRE: Karınca yuvası. )

( NEMLİYYE[Ar.]/FORMICIDÉES[Fr.]: Karıncalar. )

( ŞÜTÜR-MUR[Fars.]: Mitolojik, büyük bir karınca. )

( MÛR[çoğ. MÛRÂN] ile ... ve ...

MÛR[Fars.]: Karınca. | Yoksulluk simgesi. | Pas hastalığı.
MÛRÇE[Fars.]: Küçük karınca. | Metal, maden pası. | Alçak, rezil, değersiz kişi. )


- KARIŞ ile/ve KULAÇ

( Parmaklar birbirinden uzak ve açık duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmağın ucları arasındaki açıklık/mesafe. İLE/VE Gerilerek açılmış iki kolun parmak ucları arasındaki uzaklık/mesafe. )

( ... İLE/VE İki buçuk mimari arşın.[Hafriyatta, kuyu açanlar arasında ve suların derinliğini belirtmekte kullanılan bir ölçüdür] )

( [Yunan çağında, Anadolu'da] ... İLE/VE 6 ayak ya da 4 dirsek, 1,776 metre. )

( BİDİST, BEDEST ile/ve ... )


- KARMAKARIŞIK

( ŞÛLÎDE )


- KARPOZ[Yun.] ile KARPUZİ[Yun.]/KARPUZ[Fars. < HARPUZ]

( Her tür meyvenin genel adı. İLE Karpuz. )


- KARPUZ[Fars. < HARBÛZ] ile ŞALAK

( Kabakgillerden, sürüngen gövdeli parçalı sert yapraklı, sarı çiçekler açan bir bitki. | Bu bitkinin dışı yeşil kabuklu, içi kırmızı ve sulu, iri meyvesi. | Lamba karpuzu. | Kadın memesi. İLE Ham, büyümemiş karpuz. )

( BOSTAN: Sebze bahçesi. | Kavun, karpuz tarlası. | Kavun ve karpuza verilen ortak ad. )


- KAŞ ile/ve KİRPİK

( Alın ile göz çukurunun arasında bulunan yoğun kıllar. İLE Göz kapaklarının ucunda bulunan seyrek kıllar. )

( Kaş ile göz, gerisi (kalanı, artanı, dahası) söz. )

( TAKATTUB[Ar.]: Buruşma. | Kaşların çatılması. )

( TAKTÎB[Ar.]: Kaş çatıp yüz ekşitme. )

( NEVK[Fars.]: Sivri uc. | Kuş gagası. | Kirpiğin ucu. )

( [Divân edebiyatında] Yay. İLE/VE Ok. )

( EBRÛ ile/ve MÜJGÂN, MÜJE )


- KÂSE[Fars.] değil/yerine/= TAS

( Cam, çini, toprak vb.nden yapılmış derince çanak. | Kalp. )


- KASIM[< KISMET]["ka" uzun okunur] ile KASIM[çoğ. KAVÂSIM]["ka" uzun okunur] ile KASIM[Fars.] ile Kasım[Ar. < KÂSİM] ile KASIM[Ar. < KÂSİM]

( Taksim eden, ayıran, bölen. | [matematik] Bölen. İLE Kırıcı, ezici, ufaltıcı. İLE İnce, narin, çabuk kırılabilen. İLE Yılın on birinci ayı, son teşrin, teşrin-i sâni. İLE Kışın başlangıcı sayılan 08 Kasım günü başlayıp Hıdırellez'in ilk günü olan 06 Mayıs'a kadar altı ay süren dönem. )

( Yüz elli, yaz belli. )

( Kasım'ın 150. günü (08 Nisan) olunca, kötü havalar geçer, yazın ucu görünür. )

( Kasım'dan on gün evvel ek, on gün sonra ekme. )


- KASIRGA ile TAYFUN[İng. TYPHOON][ŞİDDETLİ KASIRGA]

( Atlantik Okyanusu'nda ve dünyanın dönüş [saat] yönündedir. İLE Okyanuslarda, Çin Denizi ile Hint Denizi'nde görülen, dünyanın dönüş [saat] yönüne zıt olarak, Doğu'dan, Batı'ya doğru oluşan, güçlü kasırga. )

( BÂD-GERD ile BERJ/BEVJ )


- KASIRN ile ZEMHERÎR[ZÂM(Fars.): Kış. + HARÎR(Ar.): Uğuldayan.]/KARAKIŞ

( Kışın başlangıcı sayılan 08 Kasım günü başlayıp yazın başlangıcı sayılan 06 Mayıs'a [Hıdrellez'e] kadar süren zaman. İLE Aralık'ın 20'si ile Şubat'ın 01'i arasındaki ilk 40 günlük en etkili, soğuk/kara kış. )


- KATALOG[Fr./İng. CATALOGUE] ile/ve/=/||/<> FİHRİST[Fars.]

( Kitaplıktaki kitapları ya da belirli bir daldaki gereçleri, nitelikleri bakımından tanıtmak, arandıklarında bulunmalarını sağlamak amacıyla, yer numaraları belirtilerek hazırlanmış kitap, defter ya da fişten oluşan bütün. | Kitabevi, yayınevi, kurum vb. kuruluşların yayınlarını, ürettikleri malları, nesneleri tanıtan, gösteren dizin ya da kitap. İLE/VE/=/||/<> İçindekiler. | Abecesel sıralamalar için kullanılan, kenarında tüm harflerin yer aldığı not defteri. )


- KATILAR'DA:
KRİSTAL ile/ve AMORF/AMORPHE[Fr.]/BÎ-ŞEKL[Fars.]

( Cam, amorf bir katıdır. )


- KÂTİP ile/ve TERZİ/HAYYAT/BAHYEZEN[Fars.]


- KAVAK ile/değil ÇINAR[Fars. < ÇENÂR]

( Anadolu Kavağı'ndakiler, çınardır. )

( Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazı türlerinde 30-40 metreye değin çıkan, kerestesinden yararlanılan uzun boylu bir ağaç. İLE İki çeneklilerden, otuz metreye kadar uzayabilen, gövdesi kalın, uzun ömürlü, geniş yapraklı bir ağaç. )


- KAVUKLU ile PİŞEKÂR[Fars.]

( ... İLE Ortaoyununda, kavuklu ile konuşarak oyunu açan kişi. )


- KAVUN ile ŞAMAMA[Ar.]

( ... İLE Güzel kokulu bir tür kavun. | Kavuna benzer bir yıllık otsu ve sürüngen bir bitki. )

( ... ile KÂLE )


- KAYA KELERİ ile KERTENKELE/KELER

( Bulunduğu yerin rengine girme özelliğiyle bilinir. İLE ... )

( ... İLE Türkiye'de 64 kertenkele türü bulunmaktadır. [Hiçbiri zehirli değildir.] )

( Dünyada, 150 kadar türü bulunmaktadır. Yalnızca Madagaskar'da, 75 kadar tür bulunmaktadır. İLE ... )

( ÂFTÂB-GERDEK ile SÛSMÂR, BEZAGA, BÜJMEJE )


- KAYA ile ZIMPARA[Fars.]

( ... İLE Çok sert alümin billurlar kapsayan ve aşındırıcı olarak kullanılan doğal kaya. | Mane, tahta ve daha başka şeylerin yüzünü aşındırıp düzeltmeye ve parlatmaya yarayan, üstüne zımpara tozu yapıştırılan kalın kâğıt. )


- KAYGI/ENDİŞE[Fars.] ile ÇEKİNME/ÇEKİNCE


- KAYISI[Fars. KAYSİ]/MIŞMIŞ[Ar.] ile ŞEKERPARE[Fars.]

( Gülgillerden, sıcak ya da ılık iklimlerde yetişen, çiçekleri pembemsi beyaz bir ağaç. | Bu ağacın, açık turuncu renkte, eti sulu, güzel kokulu, tek ve sert çekirdekli tatlı meyvesi. İLE Çok tatlı bir tür kayısı. | Bir tür hamur tatlısı. )

( KAYISI: KAJSZIJA[Bulgarca]
CAIS/CAISI/CASIA[Romence]
KAJSIJA[Hırvatça]
KAJSI[Arnavutça]
KAJSZI[Macarca, Tatarca] )


- KAYISI ile/||/<>/< ZERDÂLİ[Fars.]

( ... İLE Kayısı ağacının, küçük meyveli bir türü. | Bu ağacın, acı çekirdekli meyvesi. )

( Aşılı. İLE/||/<>/< Aşısız. )


- KAYITSIZLIK ile/ve/değil/yerine İLGİLENMEMEK

( BÎ-GÂNE: Kayıtsız, ilgisiz. )


- KAZ ile LÖKEŞE

( ... İLE Yaban kazı. Kazların en büyük türü. )

( Kazın yediği otlar insan için şifalıdır. )

( Hırsı simgeler. )

( ... ile HARBAT )


- KE'S[çoğ. KÂSÂT, KÜÛS] ile KES[Fars. | çoğ. KESÂN]

( İçi dolu kap/çanak. | Bardak, kadeh. | Şarap dolu bardak/kadeh. | Çanak. Çiçeğin en dışında bulunan yeşil yaprakların hepsi. İLE Kişi, kimse.[HER-KES: Her bir kişi, her kim olursa olsun] )


- KE'SÎ[Ar. < KE'S] ile KESÎ[Fars.]

( Kadehle, bardakla, çanakla ilgili, onlara benzer. | [botanik] Çanaksı. İLE Bir kişi. | İnsanlık, mertlik. )


- KEBİKEÇ/DÜĞÜNÇİÇEĞİ[Fars.] = TURNAAYAĞI

( Düğünçiçeğigillerin örnek bitkisi. )


- KEBİKEÇ = DÜĞÜNÇİÇEĞİ[Fars.]

( "Tılsımlı söz". Yazma kitapları güve yememesi için yazılan tılsım. )


- KEÇİ ile/ve DAĞ KEÇİSİ / YAĞMURCA / ELİK

( ... İLE/VE Boynuzlugillerden, ufak sürüler halinde yaşayan, çok çevik bir antilop türü. )

( BÜZ ile/ve BÜZ-İ KÛHÎ )


- KEÇİ ile/ve OĞLAK/DÖRÜKLÜ

( ... İLE/VE Keçi yavrusu, genç/küçük keçi. )

( BÜZ ile/ve BÜZÎÇE, BÜZBEÇE, BÜZGALE[ga uzun okunur] )


- KEÇİ ile/ve TEKE[Fars.]

( ... İLE/VE Eril keçi. )


- KEDİ ile PARS (KEDİSİ)

( ... ile YÛZ )


- KEDİ ile VAHŞİ SERVAL KEDİSİ

( GÜRBE ile ... )


- KEDİ ile/değil/<>/< VAŞAK

( Gebelik süreleri, 56-63 gündür. İLE ... )

( Kedilerin her bir kulağında, 32 adele/kas vardır. İLE ... )

( Kedi ile ... )

( Kediler, geceleri daha iyi görürler. İLE/DEĞİL/<>/< ... )

( Limon ve portakal kokusunu pek sevmezler. İLE/DEĞİL/<>/< ... )

( Siyah kediler, beyaz kedilere göre daha sakindir. İLE/DEĞİL/<>/< ... )

( Dişil kediler, erillerden daha iyi görme özelliğine sahiptir. İLE/DEĞİL/<>/< ... )

( GÜRBE ile VEŞAK )


- KEF[Ar.] ile KEF[Ar., Fars.] ile KEFF[Ar. çoğ. KÜFÛF]

( Köpük. | Sünger taşı. İLE Eski Türkçe abecesinin yirmibeşinci harfidir.[ebced hesabında yirmi sayısının karşılığıdır] İLE Eliçi, aya, avuç. RÂHE[Ar.] | Ayağın altı, taban. | El çekme, vazgeçme. | [edebiyatta] Arûz'un yedinci sâkin harfini çıkarma. )


- KELEPÇE[Fars. < KELEBÇE] ile/ve/||/<>/> PRANGA[İt. < BRANCA]

( El bileklerine takılan. İLE/VE/||/<>/> Ayak bileklerine takılan. )


- KENDİLİĞİNDEN/LİK ile İSTER-İSTEMEZ

( ... ile ÇARNAÇAR )


- KENGEL/KENGER[Fars.] = EŞEK DİKENİ

( Birleşikgillerden, yaprakları dikenli yaban bir bitki. )


- KEPÇE[Fars. < KEFÇE] ile ÇEMÇE/ÇÖMÇE

( ... İLE Tahta kepçe. )


- KERESTE[Fars. < KERASTE] ile/= KALAS[< Romanya'da Galati kenti]

( Tomrukların boyuna biçilmesiyle elde edilen ve marangozlukla inşaatta kullanılan nitelikli ağaç. | Ayakkabı yapımında kullanılan gereç. | Kaba saba kişi, "kalas". İLE/= Kalın biçilmiş uzun tahta. | Ahşap yapılarda kiriş olarak kullanılan kalın biçilmiş uzun tahta. | Kaba, anlayışsız kişi, "kereste". )


- KEREVİZ ile TURP

( Yüksek tansiyon sorunu olanların pek kullanmaması salık verilmektedir. İLE ... )

( KEREFS ile ...
ECMÛD[bot.] ile ... )


- KERÎ ile KERÎ[Fars.] ile KERÎH[Ar. < KERH]

( Kazmak. İLE Örümcek ağı. | Sağırlık. İLE İğrenç, çirkin. | Pis kokan. )


- KERİZ[argo. < KERES] ile KERİZ[Fars. < KARIZ]

( Kumar. | Kolayca kandırılabilen kişi; aptal. | Bir çeşit sazlı sözlü oyun. | Bu oyunun havası. İLE Lağım. | Çirkef.[Fars. < ÇİRK+AB: Pis/bulanık su.] )


- KERPİÇ/HIŞT[Fars.] EV ile TORLUK

( ... İLE Toprak kulübe. )


- KEŞÂN KEŞÂN[Fars.]

( Zorla, sürükleye sürükleye, çeke çeke götürerek. )


- KEŞÂN[Ar. < KEŞ][Fars.] ile KEŞÂN[Fars.]

( Çekenler, çekiciler. İLE Çeken, çekerek. )


- KESE[Fars. < KÎSE] ile KESE ile HAVA KESESİ

( Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan ya da örgüden küçük torba. | Bu küçük torba miktarında olan. | Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap. | Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, gövdeyi ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde bez. | Birinin mal varlığı. | Organizmanın bazı boşlukları. | Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik. | Beş yüz kuruşluk para birimi. İLE Kısa, kestirme yol. İLE ... )


- KESE[Fars. < KÎSE] ile TULUMCUK

( Organizmanın bazı boşlukları. İLE İç kulakta, yarım daire kanallarına bağlı küçük kese. | Bitkilerde yüzmeyi kolaylaştıran, tulum biçiminde küçük kese. )


- KEŞİDE[Fars.] değil/yerine/= ÇEKİLİŞ

( Banka ve her tür piyango ikramiyesinde çekme. | Arap harfli yazıda bazı harflerin baş tarafı yazıldıktan sonra süs için çekilen uzatma. )


- KEŞKE ile EN AZINDAN/BARİ[Fars.]


- KEVGİR[Fars. < KEFGÎR] değil/yerine/= SÜZGEÇ


- KEZBAN(")[Ar.] ile/değil/>< KEZBAN[Fars.]

( Kötü kadın. | (")Deneyimsiz, beceriksiz, bilgisiz, görgüsüz kadınlara yakıştırılan söz("). İLE/DEĞİL/>< Becerikli, hamarat kadın. )


- KEZZAP[Fars. < TİZ+AB] ile TUZRUHU

( Nitrik asit. Organik nesneler üzerinde yakıcı ve sarartıcı bir etki gösteren, birleşiminde bir azot, üç oksijen ve bir hidrojen bulunan, yoğunluğu 1,52 olan, 86 °C'de kaynayan, sanayide kullanılan asit. İLE Hidroklorik asit. Hidrojen ve klordan oluşan, renksiz, havada beyaz dumanlar saçan, suda kolayca eriyen ve fosfor elde edilmesinde, çeliğin pasını gidermede kullanılan keskin kokulu bir gaz. )


- Kİ[Fars.] ile -Kİ

( Anlam bakımından birbirleriyle ilgili tümceleri birbirine bağlayan bir sözcük. | Özneyi, tümleci güçlendirerek tümcenin temel bölümüne bağlayan bir sözcük. | "Öyle, o kadar, o denli" vb.nden sonra, kullanıldığı tümceye güç katan bir sözcük. | İkinci tümcedeki yargının birincideki hareketin yapılışı sırasında görülerek şaşıldığını bildiren bir sözcük. | İki tümcede anlatılan durumların uyuşmazlığını bildiren bir sözcük. | Yakınma, kınama vb. duyguları anlatmak için bir tümcenin sonuna getirilen bir sözcük. | Bir soru tümcesinin sonuna getirildiğinde kuşku ya da kaygı anlatan bir sözcük. | Bazı sözcüklerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtakım zarf, yeni edatlar oluşturan bir sözcük.[Belki, çünkü, hâlbuki, mademki, sanki] İLE Zaman, yer/konum ya da koşul belirten sözcük eki.[önceki, buradaki, sıcaklıktaki] )

( Ayrı yazılır. İLE Bitişik yazılır. )


- KÎH[Ar.] ile KİH[Fars. çoğ. KİHÂN]

( İrin, cerahat. İLE Küçük. )


- KIKIRDAK/KAKIRDAK ile/ve KEMİK

( EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]: Kemiklerin uzaması. )

( Kemik kadar sert olmayan, dayanıklı, esnek, bükülgen, damarsız bağ dokusu. | Sığır ve danada, hayvanın göğüs boşluğunun arka tarafının alt bölümünde bulunan parça. İLE/VE İnsanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan türlü biçimdeki sert örgenlerin genel adı. | Kemikten yapılmış olan. )

( )

( KÖZ ile/ve ESTEH, ÜSTÜHÂN/İSTİHÂN )


- KIL-TÜY

( HERC Ü MERC
SER-Â-PÂ, SER-TE-SER
BERG Ü ŞÂH
ZÂNÛ-BE-ZÂNÛ / ZÂNÛ-BER-ZÂNÛ
ÜFTÂN Ü HÎZÂN
REFTE REFTE
BÂRÂN-DÎDE
BÎ-SER Ü BÛN
ÇÂR-NÂ-ÇÂR, HÂH NÂ HÂH, KÂM-U NÂ-KÂM
ÂVEND )


- KİL[Fars. < GİL] ile KİLERMENİ[Fars. GİL + ERMENİ]

( Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen, yumuşak ve yağlı toprak. İLE Eczacılıkta kullanılmış olan kırmızı renkli kil. )


- KILÇIK ile AHGÜL[Fars.]

( ... İLE Başak kılçığı, sakal. )


- KILÇIK ile GELMİÇ[Fars.]

( Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik. | Fasulye, bakla vb. sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif. | Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmış olan güreşçinin dengesini bozup onu ön ya da yan tarafına aşırıp atması. İLE İri balıklarda, kılçık durumunda olan kemik. )


- KİLİT[Fars. < KELİD/KİLİD] ile/ve/||/<> PERİCİK

( Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aracı. | Bir yanı değirmi, öbür yanına demir çubuk geçirilmiş olan yarım halka. | Atların alnından alt çenesine uzanan beyazlık. İLE/VE/||/<> Kilit dili. | Perihastalığı.[Sara ve isteri gibi bazı hastalıklar için kullanılır.] )


- KILKAPAN/SAMANKAPAN/KEHRİBAR[Fars. < KEHRUBÂ ] ile KARAKEHRİBAR/OLTU TAŞI

( Süs eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla kadar türlü renklerde, yarı saydam, kolay kırılan ve bir yere hızlıca sürtüldüğünde hafif nesneleri kendine çeken, fosilleşmiş reçine. İLE Bu reçineden yapılmış: )


- KİMSESİZ ile ANNESİZ-BABASIZ

( BÎ-KES ile ... )


- KIR YEMEĞİ ile BERVÂZE[Fars.]


- KIRAN ile KIRAN ile KIRAN/ÂFET ile KIRÂN[Ar. < KIRÂNÂT] ile KIRÂN[Fars.]

( Kırma işini yapan kişi. İLE Kıyı, kenar, çevre, uç. | Dağ sırtı, tepe, bayır. | Kıraç toprak. | Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı. İLE Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık ya da başka neden. İLE Yakınlık. | İki şeyin birleşmesi. | Gezegenlerden ikisinin bir burçta birleşmesi. İLE 1848'den 1927'ye kadar İran'da kullanılan bir gümüş para.[1.25 Dolar değerindeydi. 10 kıran, 1 toman ederdi.] )


- KİRAZ[Yun.] ile VİŞNE[Slavca]

( Gülgillerden bir meyve ağacı. İLE Gülgillerden, dalları kırmızımtrak, çiçekleri beyaz renkte, kiraza benzer bir ağaç. | Bu ağacın meyvesi. )

( ... ile ÂLÛ-BÂLÛ/ÂLBÂLÛ )


- KIRKAYAK ile TIRTIL

( Taşların altında yaşar. | Kasıkbiti. İLE Kelebek kurtçuğunun yumurtadan çıktıktan sonra krizalit oluncaya kadarki durumu. )

( Tek sayılı ayak çiftine sahiptir. Ayak sayıları 15 - 191 çift arasında değişir. İLE ... )

( DIPLOPODA: Kırkayakları [binayakları] içeren hayvan sınıfı. )

( UNIRAMIA: Kırkayakların, çiyanların ve böceklerin yer aldığı şube. )

( HEZÂR-PÂ, PÜR-PÂYE ile ... )


- KIRLANGIÇ ile DAĞ KIRLANGICI/ÇOBANALDATAN

( ... ile PÂLVÂNE, PÂLVÂYE )


- KIRLANGIÇ ile KEÇİSAĞAN/ÇOBANALDATAN/EBÂBÎL[Ar.] ile AKKARINLI EBÂBÎL[Ar.] ile KARASAĞAN EBÂBÎL[Ar.]

( ... İLE Dağ kırlangıcı. | Çobanaldatangillerden, kahverengimsi gri zemin üzerine benekli ve çizgili tüyleri olan, kanatları sivri, kuyruğu uzun, boynu kısa, başı iri ve enli, gagası ufak, kısa ve kancalı bir tür kuş. )

( ... İLE Kahverengilerdir fakat gökyüzünde uçarlarken siyah görünürler.
* Uzun, bumeranga benzer kanatları, kısa ve çatallı kuyrukları vardır.
* Kırlangıçlar gibi uçarken kanatlarını kırmazlar.
* Kırsal bir alanda görmek olanaksızdır.
* Yuvalarını çatıların gizli yerlerinde yaparlar ve yuvalarına çok hızlı girip çıkarlar.
* Bazı ebabillerin 21 yıl yaşadığı gözlenmiştir.
* Ebabil görmek için yaz aylarında gökyüzünün çok yükseklerine bakmak gerekir.
* Kırlangıçlar gibi, teller vb. yerlere tünemezler.
* Sadece üremek için bir yere konarlar.[Türkiye'nin bir çok yerinde ürerler.]
* Özellikle akşam üstü çatıların ve evlerin üzerinde çılgınca çığlıklar atarak hızla uçarken görebilirsiniz.
* Yaşamlarının büyük bir kısmını uçarak geçirirler. [Uçarken uyurlar.]
* Şehirde, binaların arasında görebilirsiniz.
* Yuvalarını binalardaki çatlaklarına, havalandırma boşluklarına, çatı aralarına yaparlar. Yuva yapmak için uçarken rastgele topladıkları tüy, ot ve tohumları kullanırlar.
* Avrupa'ya Mayıs'ın başında gelir ve genellikle iki hafta içinde, oldukça hızlı bir biçimde tüm kıtaya yayılırlar. [Kışı geçirmek için Afrika'nın güneyine geri dönerler.]
* Mardin'de çok sayıda görmeniz olanaklıdır. )

( image )

( BELVÂYE, PİRİSTÛ/K, PİRİSTÜK PÎLVÂYE ile EBREHE, BÂLVÂNE, YALVÂNE )


- KİRM[Fars.] ile/ve GÜRG-ZÂDE[Fars.]

( Kurt. İLE/VE Kurt yavrusu. )


- KİRPİ ile DİKENLİ OKLU KİRPİ

( Kirpi ile ... )

( Kirpiler, suda batmazlar. )

( JÎK, JÎKÂSE HÂR-PÜŞT[mecaz], ÜSKÜR ile SENGER, ÜŞGUR )


- KİŞ[Fars.] ile KÎŞ[Fars.]

( [satrançta] Bir taşı zorlama. İLE Din, mezhep. | Ok kuburu. | Keten kumaş. | Kuş yeleği. | Şimşir. | Âdet, huy, töre. )


- KIŞ ile/ve/||/<>/< UĞULDAYAN KIŞ

( 21 Aralık - 21 Mart arası. İLE/VE/||/<>/< 21 Aralık - 31 Ocak arası. )

( ZÂM ile/ve/||/<>/< ... )


- KİŞİ/İNSAN ve/||/=/<>/< DİL

( Kişi, dilinin ardında gizlidir. )

( TALÂKAT: Dil açıklığı, düzgün sözlülük. | Güleryüzlülük. )

( Kişinin içi neyse, dili de odur. )

( Kişinin, dile; dilin, yola; yolun, ereğe gereksinimi vardır. )

( İnsan/kişi, dil varolanıdır; kelâmla terbiye olunur/edilir. )

( Hakikatin üzerindeki perdelerden biri dildir. )

( SELÂSET: Sözün akıcı olma, kolay anlaşılma hali. )

( AĞZI TATLI: Hoş konuşan. )

( Üslûb-u lîsân, aynıyla insan. )

( Kişi, kendini, yazı aynasında görür/gösterir ve gerçekleştirir. )

( ... ve/||/=/<>/< ZEBÂN )


- KISKANÇLIK ile/değil/yerine GIPTA

( İlgili olanağın o kişinin elinden çıkmasını istemek. [ve gerçekleşmesi için anlamsız sorunlar çıkarmaya çabalamak.] İLE/DEĞİL/YERİNE Kendi elinde de bulunmasını istemek [ve gereklerini yerine getirmeye çabalamak.] )

( Kişi, başkalarını kıskanarak, pek çok şanssızlığı üzerine çeker. )

( REŞK ile/değil/yerine BÜJHÂN )


- KİTAP ile SUPARA[Fars. SÎ+PÂRE]

( ... İLE Osmanlı Devleti'nde, okul kitaplarının genel adı. )


- KIVÂM[Ar.] ile/<> TAV[Fars.]

( Koyuluk. | Bir şeyin, en uygun zaman ya da durumu. | Spor çalışmalarında başarılı olabilmek için, fizik ve moral yönünden istenilen iyi durum. İLE/<> İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının, nemin yeterli olması durumu. | [hayvanlarda] Semizlik. | [mecaz] En uygun durum ve zaman. )


- KIYI ile/ve/<> RIHTIM[Fars. < RİHTIM: Kumsal]

( ... İLE/VE/<> Bir akarsu ya da deniz kıyısında doldurularak yapılmış, gemilerin indirme-bindirme ya da yükleme-boşaltma yapabileceği yer. )


- KIZMAK ile/ve/değil/yerine SİTEM[Fars.] (ETMEK)

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Birine, yaptığı bir hareketin ya da söylediği sözün, üzüntü, alınganlık, kırgınlık vb. duygular uyandırdığını, öfkelenmeden belirtme. )


- KOÇ ile BAHTE[Fars.]

( ... İLE Besili, semiz koyun. | Burulmuş, üç yaşında koç. )


- KOÇ ile/ve/<> KOYUN/MARYA[Yun.]

( Eril. İLE/VE/<> Dişil. )

( ... İLE/VE/<> Dişil koyun. | Dişil hayvan. | Bir tür küçük balık. )

( KUÇİ[Tuna Bulgarları'na ait kitâbelerde] ile/ve/<> ... )

( ... İLE/VE/<> Gebelik süreleri 147-154 gündür. )

( HÛC ile/ve/<> ... )


- KÖFTEHOR[Fars. < KUFTE HAR] değil/yerine/= ÇENESİ DÜŞÜK | ŞARLATAN | ÇAPKIN


- KÖHNE[Fars. < KOHNE] ile/ve/||/<> METRUK[Ar.]

( Eskiyip yıpranmış, bakımsız kalmış. | İçinde yaşanılan zamana göre geride kalmış, eskimiş, çağ dışı. İLE/VE/||/<> Bırakılmış, terk edilmiş. | Kullanılmayan. )


- KÖK ile KÖK[Fars. < KÛK] ile TOHUM[Fars. < TUHM]

( Bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm. | Kök sap, kök. | Bazı şeylerde dip bölüm. | Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane. | Dip, temel, esas. | Kaynak, köken. | Birini bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü. | Sözcüğün her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü. | Olağan koşullarda çevresinden yalıtılamayan ancak çok çeşitli tepkimeyi nitelik değiştirmeden kalabilen atom kümesi. | Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek ya da birleşik değer.
İLE
Sazı kurmaya yarayan burgu. | Sap.
İLE
Bitkilerde döllenme sonunda yumurtacıktan oluşan ve yeni bir bitki oluşmasını sağlayan tane. | Soy sop, döl, nesil, sülale. | Ortaya bir sonuç çıkaran, bir sonucun oluşmasına sebep olan şey. | Spermatozoit. )


- KOMUTAN ile MİR[Fars.]

( ... İLE Baş, kumandan, amir. | Bey. )


- KÖPEK ile YABAN KÖPEĞİ/KIRMIZI KÖPEK

( ... İLE Büyük Sahra'nın güney ve doğu kesimlerinde yaşarlar. )

( 400'den fazla köpek türü vardır. )

( Tüm köpek türlerinin kökeni gri kurtlardan gelmektedir. )

( Dünyadaki hiçbir canlı şekil ve boyut olarak bu kadar çeşitlilik göstermez. )

( Köpeklerin burnunda 220 milyon koku alma hücresi bulunur. [İnsanda 5 milyon] )

( Köpeklerin burnu, insandaki parmakizi gibi her biri kendine özgüdür. )

( Köpeklerin burnuna hava tutulur -ya da bir biçimde üflenirse- kaçarlar. )

( Neşeli köpekler kuyruklarını, daha çok gövdelerinin sağ tarafına doğru sallarlar. [Üzgünlerse sola] )

( Köpekler, mavi ile sarıyı ayırabilirler fakat yeşille kırmızıyı ayıramazlar. )

( Herhangi bir tür köpek herhangi bir türle çiftleştirilebilir. )

( Bilinmeyen bir nedenle, köpekler melez bir tür meydana getirmek için çiftleştirildiklerinde, çiftleşen iki tür arasında ortalama bir sonuç almak yerine çoğu zaman hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaşılır. Bu yeni tür yine başka türlerle çiftleşerek üreme yetisini sürdürür. )

( DÜĞÜMLENME: Köpekler arkadan birleşerek çiftleşirler fakat daha sonra bacaklarından birini eşlerinin üzerinden geçirerek arka arkaya gelmiş olurlar. Bu olunca eril köpeğin penis ucu[bulbus glandis] kan pompalanarak şişer ve bu da geri çekilmeyi olanaksızlaştırır. Bu durum sperm sızmasını engellemeye yarar. Boşalma olana kadar bir iteleme süreci yaşanır ve sonucunda penis küçülerek köpekler birbirinden ayrılabilir. )

( Parmakizi gibi, köpekler de burun izleriyle tanınabilirler. )

( Gebelik süreleri 63-70 gündür. İLE ... )

( Köpek, öfkeyi[gazabı] simgeler. )

( CANIS MAJOR: GECE GÖRÜNEN ile/ve GÜNDÜZ GÖRÜNEN )

( BASBASA: Köpeğin, kuyruğunu sallayarak sokulması. | Dalkavukların hali. )

( LÂHİS[Ar.]: Sıcaktan ya da susuzluktan dilini çıkararak soluyan köpek. )

( TAHALLÜB-İ RİEVÎ[Ar.]: Köpeğin, dilini çıkararak soluması. )

( TEHÂRÜŞ-İ KİLÂB[Ar.]: Köpeklerin hırıldaşarak dalaşması. )

( VÜLÛG[Ar.]: Köpeğin su içmesi. )

( PUPPY: Köpek ve köpekbalığı yavrusu. )

( Öteki dillerde HAV HAV[Türkçe'de] tanımları/seslendirmeleri:
* HEM HEM[Arnavutluk'ta]
* VENG VENG[Çin'de]
* GONG GONG[Endonezya'da]
* BAU BAU[İtalya'da]
* VOFF[İzlanda'da]
* BAP BAP[Katalan'da]
* HOV HOV[Slovenya'da]
* HAF HAF[Ukrayna'da]
* GAV GAV[Yunanistan'da] )

( Bazı köpek cinsleri:
Affenpinscher (Affenpinscher)
Afgan Tazısı (Afgan Hound)
Aidi (Aidi)
Airedale Teriyeri (Airedale Terrier)
Akbaş (Akbash Dog)
Akita (Akita Inu)
Alabay (Alabay)
Alaska Malamutu (Alaskan Malamute)
Alman Çoban Köpeği (German Shepherd Dog)
Alman Kısa Tüylü Puanteri (German Shorthaired Pointer)
Alman Pinscher
Alman Telsi Tüylü Puanteri (German Wirehaired Pointer)
Amerikan Cocker Spaniel (American Cocker Spaniel)
Amerikan Eskimo Köpeği (American Eskimo Dog)
Amerikan Fokshaundu (American Foxhound)
Amerikan Pit Bull Terrier (Pitbull)
Amerikan Staffordshire teryesi (American Staffordshire Terrier)
Amerikan Su Spanyeli (American Water Spaniel)
Australian Cattle Dog
Australian Shepherd
Australian Terrier
Bandog
Base (Basset Hound)
Basenji (Basenji)
Batı Highland beyaz teryesi (West Highland White Terrier)
Beagle (Beagle)
Bearded Collie
Bedlington Terrier
Belgian Malinois
Belçika Çoban Köpeği (Belgian Sheepdog)
Belgian Tervuren
Bernese Mountain Dog
Bichon Bolognese
Bichon Frise
Black and Tan Coonhound
Black Russian Terrier
Bloodhound (Bloodhound)
Border Collie
Border Terrier
Borzoy (Borzoi)
Boston Terrier
Bouvier des Flandres
Boxer
Bretagne Epanyölü (Brittany)
Brie Çoban Köpeği (Briard)
Brüksel Griffonu (Brussels Griffon)
Bull Terrier
Buldok (Bulldog) Boğa Köpeği
Bulmastif (Bullmastiff)
Cairn Terrier
Canaan Dog
Cardigan Welsh Corgi
Cavalier King Charles Spaniel (Cavalier King Charles Spaniel)
Chesapeake Bay Retriever
Chihuahua (Chihuahua)
Chinese Crested
Chow Chow (Chow Chow)
Clumber Spaniel
Cocker Spaniel
Collie (Collie)
Curly-Coated Retriever
Dakhund (Dachshund)
Dalmaçyalı (Dalmatian)
Dandie Dinmont Terrier
Danua (Great Dane)
Doberman (Doberman Pinscher)
Dogo (Argentine Dogo)
English Cocker Spaniel
English Foxhound English Springer Spaniel
English Toy Spaniel
Field Spaniel
Finnish Spitz
Fin Tazısı Flat-Coated Retriever
Foksterye (Fox Terrier)
Fransız Buldoğu (French Bulldog)
Gazel Tazısı (Saluki)
Giant Schnauzer
Glen of Imaal Terrier
Golden Retriever (Golden Retriever)
Gordon Seter (Gordon Setter)
Great Pyrenees
Greater Swiss Mountain Dog
Greyhound (Greyhound)
Harrier
Havanese
Ibizan Hound
İngiliz Buldoğu (Bulldog)
İngiliz Fokshaundu (English Foxhound)
İngiliz Seteri (English Setter)
İrlanda Seteri (Irish Setter)
İrlanda Teriyesi (Irish Terrier)
İrlanda Su Spanyölü (Irish Water Spaniel)
İrlanda Kurt Köpeği (Irish Wolfhound)
İskoç Teriyeri
Italian Greyhound
Japon Köpeği (Japanese Chin)
Kangal (Kangal Dog) Sivas Kangal
Keeshond
Kerry Blue Terrier
Komondor
Kuvasz
King Charles Spaniel
Labrador Retriever (Labrador Retriever)
Lakeland Terrier
Landseer (Landseer)
Lhasa Apso
Löwchen
Labradoodle
Macar Vizsla (Hungarian Vizsla)
Maltese
Manchester Terrier
Mastiff
Miniature Bull Terrier
Miniature Pinscher
Miniature Schnauzer
Neapolitan Mastiff
Newfoundland (Newfoundland)
Norfolk Terrier
Norwegian Elkhound
Norwich Terrier
Nova Scotia Duck Tolling Retriever
Old English Sheepdog
Otterhound
Pap Rusel (Papillon) Terriyer
Parson Russell Terrier
Pekinez (Pekingese)
Pembroke Welsh Corgi
Petit Basset Griffon Vendéen
Pharaoh Hound
Plott Pointer (Pointer)
Polish Lowland Sheepdog
Pomeranian
Poodle
Portekiz Su Köpeği (Portuguese Water Dog)
Pug (Pug)
Puli (Puli)
Papplion
Rhodesian Ridgeback
Rottweiler (Rottweiler)
Saint Bernard (Saint Bernard)
Samoyed
Saluki (Saluki)
Schipperke
Scottish Deerhound
Sealyham Terrier
Shar-Pei (Shar Pei)
Shetland Sheepdog
Shiba Inu
Shih Tzu
Sibirya Kurdu (Haski)
Silky Terrier
Skye Terrier
Smooth Fox Terrier
Soft Coated Wheaten Terrier
Spinone Italiano
Staffordshire Bull Terrier
Standard Schnauzer
Sussex Spaniel
Tibetli Mastiff
Tibetli Spaniel
Tibetli Terrier
Toy Fox Terrier
Vizsla (Vizsla)
Yorkshire Teriyeri (Yorkshire Terrier)
Weimaraner
Welsh Springer Spaniel
Welsh Terrier
Whippet (Whippet)
Wire Fox Terrier
Wirehaired Pointing Griffon )

( HOŞHOŞ: Çocuk dilinde. )

( Köpekler, ağızlarından hızlı hızlı soluk alıp vererek gövde sıcaklıklarını düzenlerler. Terlemeyi ayaklardan yaparlar. )

( Köpeklerde 2-6 ay arası çocukluk, 6 ay - 2 yıl arası ergenlik, 2-7 yaş arası yetişkinlik ve 12 yaşa kadar olan süreç yaşlılık olarak sınıflandırılabilir.[Genel olarak yeğlenen ve yanlış yapılan "hesaplama", köpeğin yaşını yedi ile çarpmaktı.] )

( SEG, LÂS ile ... )


- KORKU ile/ve/değil/||/<>/> KAYGI

( KAYNAK: Korkunun kaynağını biliriz, ancak kaygının kaynağı belirsizdir.
SÜRE: Korku, daha kısa sürelidir, kaygı ise uzun süre devam eder.
ŞİDDET: Korku, kaygıdan daha şiddetlidir. )

( Beyinde. [amigdala'da]. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Zihinde.["bağlarda"] )

( [kaynağı] Dışarıda. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeride. )

( Dışarıdan içeriye. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeriden dışarıya. )

( Varoluşsal, zorunlu, geçerli, gerekli, etkili ve yetkin. İLE Anlamsız, değersiz, geçersiz, gereksiz, etkisiz ve yetkisiz. )

( Köpek/arı korkusu (yakındaysa/yakınlaşıyorsa)
"Köpek/arı kaygısı" (uzaktaysa/yakınlaşmasa da)

Uçak korkusu (binmeye yaklaştıkça)
"Uçak kaygısı" (binmeden ve düşmesi "düşüncesiyle")

Terk edilme korkusu (ondan daha önce terk edememe düşüncesiyle)
"Terk edilme kaygısı" (bitmeye yaklaştıkça)

[Deneyimleneceklerde, elde etmede, sınırlarda ve sınavlarda...]
Başaramama korkusu (zihnindeki ve "kendince" sınırsız "çözümleriyle")
"Başaramama kaygısı" (çıkarlarının kaybedilecek olması ya da çatışmasıyla)

[Varoluş sürecinde ve gereksiniminde...]
"Ben olamama" korkusu (ötekilerin "gücü" ya da "üstünlüğüyle")
"Ben olamama" kaygısı (aidiyet sağlayamamayla) )

( "KAYGI değil/yerine SAYGI" yazısı için burayı tıklayınız... )

( Korkunun bir bölümü, varolanlara bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )

( İhanetten uzak kaldığın kadar korkmazsın. )

( Zan gitmedikçe, korkudan ve kaygıdan kurtulamayız. )

( Gövde ve zihin sınırlılardır, onun için de incinmeye açıklardır, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )

( Gelecek için antrenman, tutumlar geliştirme; bunlar korku işaretidir. )

( Acı çekmemiş olan, korkmaz. )

( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )

( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )

( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )

( Arzudan ve korkudan kurtulmak sizi öyle korkutmasın. Bu hepinizin bildiğinden öylesine farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir hayat yaşayabilmenizi sağlayacaktır; öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. )

( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end.
You are love itself - when you are not afraid.
An understanding mind is free of desires and fears.
The more you know yourself the less you are afraid.
Discover your mistake and be free of fear.
The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear.
Training for the future, developing attitudes is a sign of fear.
Who has not suffered is not afraid.
When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid.
Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are.
You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear.
Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )

( FEAR: [not] Forget Everything And Run VS./AND/||/<>/>/BUT Face Everything And Rise
Face Everything And Rise INSTEAD OF Forget Everything And Run )

( Korku, bilmemekten ileri gelir. )

( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan yansıtıldığını idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )

( Siz aslında sevgisiniz - korkmadığınız zaman. )

( Anlayan bir zihin, arzulardan ve korkulardan azâdedir. )

( Kendinizi ne kadar daha çok bilirseniz, o kadar daha az korkarsınız. )

( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )

( Gövdemizin sahibi olursak, korkuyu atarız. )

( Varolan bir şeyden çekinme. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Henüz gerçekleşmemiş bir şeyden çekinme. )

( )

( [CHAT GPT >]

Korku ve kaygı, genellikle birbiriyle karıştırılan, yakından ilişkili duygulardır ancak bunlar farklı deneyimlerdir.

Korku, algılanan bir tehdide tepki olarak yaşanan doğal, sağlıklı bir duygudur. Bizi zarardan korumaya yardımcı olan tehlikeye karşı doğal bir tepkidir. Korku, genellikle kısa ömürlüdür ve bulunduğunuz koşullarda belirli bir uyarana tepki olarak ortaya çıkar.

Kaygı ise sinirlilik ve huzursuzluk ile tanımlanan daha uzun süreli bir düşünce zinciridir. Kaygı, genellikle şu andaki belirli bir uyaran yerine gelecekteki olayların ya da kaygıların beklentisiyle tetiklenir. Acil bir tehlike olmadığında bile zamanla devam eden kronik bir durum olabilir.

Genel olarak korku, belirli bir tehdide ya da tehlikeye verilen bir yanıtken; kaygı, gelecekteki tehdit ya da tehlike olasılığına bir yanıttır. İki duygu da bizi harekete geçmeye ve kendimizi korumaya güdüleyebildiğinden ancak belirli durumlarda yardımcı olabilir. Ancak korku ya da kaygı kronikleştiğinde ya da aşırı duruma geldiğinde, zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olabilir.



[English]

Fear and anxiety are closely related emotions that are often confused with one another, but they are distinct experiences.

Fear is a natural, healthy emotion that is experienced in response to a perceived threat. It is a natural response to danger that helps to protect us from harm. Fear is generally short-lived and occurs in the present moment, in response to a specific stimulus.

Anxiety, on the other hand, is a more prolonged emotion that is characterized by feelings of worry, nervousness, and unease. Anxiety is often triggered by anticipation of future events or concerns, rather than by a specific stimulus in the present moment. It can be a chronic condition that persists over time, even when there is no immediate danger present.

In general, fear is a response to a specific threat or danger, while anxiety is a response to the possibility of future threats or dangers. Both emotions can be helpful in certain situations, as they can motivate us to take action and protect ourselves. However, when fear or anxiety becomes chronic or excessive, it can have negative effects on our mental and physical health. )

( BÂK, PERVÂ ile/ve/değil/||/<>/> ENDİŞE[< Pehlevice/Farsça]: Düşünüyorum] )


- KORKULUK ile BOSTAN KORKULUĞU/MİCDÂR[Ar.]/ÜFÇE[Fars.]


- KÖŞEBEND[Fars. < GÛŞE + BEND] = SALVEK

( XV. yy.'a kadar yoktur. )

( Bir yere fotoğraf yapıştırmaya yarayan, üçgen biçiminde arkası zamklı küçük kâğıt. | Birleşen iki kereste vb.ni tutturmaya yarayan, dik açı biçiminde bükülmüş demir, L demiri. )


- KÖŞK ile BEYKEM[Fars.]

( ... İLE Yazlık köşk. | Sofa ve salon. )


- KÖTEK[Fars.] ile KÖTEK

( Baston, sopa. | Sopayla atılan dayak, patak. İLE Gölge balığı. )


- KÖY[Fars. < KÛY] ile KÖYLÜK

( Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri ya da nüfus yoğunluğu yönünden kentten ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu yaşama uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeri. | Köy halkı. İLE Köy bulunan yer. )


- KOZ[Fars. < GAVZ, GOZ] ile KOZ

( Ceviz. İLE İskambil oyunlarında öteki kâğıtları alabilen, onlara üstün tutulan belirli renk ve işaretteki kâğıt. | Başarı fırsatı olan elverişli durum, saldırış ve savunma fırsatı. | Karşısındakini alt edecek etkili şey. )


- KREM ile İLÂÇ

( ... İLE DÂRÛ )


- KÜF ile PAS

( ... ile ÂJÎH )


- KÜFÜRBAZ[Ar. + Fars.(-bâz)] değil/yerine/= AĞZI KARA


- KUĞU ile/ve/değil TURNA

( Anadolu'da, kuğuya turna denilir. )

( ... ile/ve/değil KÜLENG )


- KUMAŞ ile BENG[Fars.]

( Atlas zemin üzerine işlenmiş sırma çiçekli bir tür kumaş. )


- KUMAŞ ile CANFES[< Fars.]

( ... İLE Üzerinde desen bulunmayan, ince dokunmuş, parlak, tok kumaş. | Bu kumaştan yapılmış olan. )


- KUMAŞ = KÂLÂ, BÂFT[Fars. BÂFTE: Dokunmuş.]


- KUMAŞ ile MERMERŞAHİ[Fars. < Yun.]

( ... İLE Tülbent ile patiska arasında, ince bir tür pamuklu kumaş. )


- KÜME ile KÜLÇE[Fars. < KÜLİÇE]

( Birbirine benzer ya da aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu bütün. | Tümsek biçimindeki yığın. | Tomar. | | Bir sınıfta öğrencilerin, belirli bir eğitim ve öğretim amacıyla bir süre için oluşturdukları takım ya da öbek. | Durum ve nitelikleri göz önünde bulundurularak belirli sayıdaki takımdan oluşturulan alt öbek. | Koşularda, kendiliğinden oluşan yarışçı öbeklerinden her biri. İLE Eritilerek kalıba dökülmüş maden ya da alaşım, külte. | Yığın durumundaki nesnelerin oluşturduğu küme. )


- KÜNÂM[Fars.] ile ...

( Kuş yuvası. | Vahşi hayvan ini. )


- KUNDUZ/SUİTİ/KASTOR[< Fr. < CASTOR] ile DUCKBILL

( Yorkshire'da bulunan Beverly kasabası [< Beaver], adını kunduzlardan almıştır. [Bazı biliminsanları Pennine ormanlarının yok olarak yerini Fens ormanlarına bırakmasını, XIII. yüzyılın başına kadar İngiltere'de yaşayan kunduzların varoluşuna bağlar.] )

( BÎDESTER/BÂDESTER, SEG-ÂBÎ ile ... )


- KUNT/KUND[Fars.] değil/yerine/= DAYANIKLI, SAĞLAM, KALIN, AĞIR


- KÜP:
KÖP ETMEK[Eski Türkçe]/KOP[Kofti] ile HUMBARA/HUM-PÂRE[Fars.]

( Ayrıca "Copy"[İng.] sözcüğünün de köp ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. İLE Küçük küp. Kumbara. )

( Hititler döneminde kapalı bir alanda büyük küpler yere gömülürdü. Yiyeceklerin aynı ısı ortamında uzun zaman, bozulmadan kalmasını sağlayan bu yöntemde ne kadar çok küpünüz varsa o kadar zenginsinizdir. Baysınız, beysinizdir. En çok küpü olan yani köpetli/kuvvatlı olan şüphesiz ki devletin başı, aynı zamanda Tanrı vekili olan kraldır. )


- KUR'ÂN-I KERÎM:
BAŞAT TAVIR ile/ve/<> REVNAK[Fars.][: Parlaklık, güzellik, tazelik, süs.]


- Kur'ân[Ar.] ile KÛRÂN[Fars. < KÛR] ile KÜRÂN[Ar.]

( Kur'ân-ı Kerîm. [FURKAN] İLE Körler. İLE Kırmızı/al renkli at. )


- KURBAĞA ile KARA KURBAĞA/OTLUBAĞA

( 5000'in üzerinde kurbağa türü vardır. [Sri Lanka'da, 2002 yılında, 100 yeni tür daha bulunmuştur] )

( 2.600 değişik cins kurbağa vardır. Türkiye'de ise 29 kurbağa türü bulunmaktadır. )

( Ne yazık ki, kurbağaların nesli, hızla tükenmektedir. :( [Kurbağalar, derileri aracılığıyla soluk alan canlılar olduklarından, tüm türlerin üçte biri tehlike altındadır.][Zehirleri, bizim için tehlikeli olabilir fakat kişilerin etrafa saçtığı zehirler, onlar için çok daha öldürücüdür.] )

( Kurbağa ile Kara Kurbağası Kurbağa )

( MUKNİA: Kurbağa yavrusunun, yumurtadan çıktığı ilk durumu.
VAKVAKA: Kurbağa sesi. )

( GÛK ile ... )


- KURNA[Ar. < KURNE] ile/ve/||/<> ZURNA[Fars. < SURNÂY]

( Hamama gidildiğinde/gidip beğenilmeyen/beğenmeyen. İLE/VE/||/<> Düğüne gidildiğinde/gidip beğenilmeyen/beğenmeyen. )

( Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan, içinde su biriktirilen, yuvarlak, mermer, taş ya da plastik tekne. İLE/VE/||/<> Ağaçtan yapılan, iki karış boyunda, ağız bölümü yayvan, keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla ya da dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı. )


- KURT ile KIZIL KURT

( ... İLE Amerika'da yaşarlar. )

( Gebelik süreleri 63-70 gündür. İLE ... )

( GÜRG ile ... )


- KUŞ TÜYÜ ile/ve ŞEH-PER[Fars.]

( ... İLE Kuş kanadının en uzun tüyü. )


- KÛS[Fars.] ile KÜS[Fars.]

( Savaşlarda, alaylarda deve ya da araba üstünde taşınarak çalınan büyük davul. Kös. İLE Dişillik örgeni, vajina. )


- KUŞ ile ÇAVUŞKUŞU/İBİBİK

( ... İLE Çavuşkuşugillerden, uzun yay biçimli gagalı, güvercinden küçük, başı sorguçlu, kısa kanatlı bir kuş. )

( ... ile BÜDBÜDEK )


- KUŞ ile FAREKUŞU

( ... İLE Afrika'ya özgü bir kuş. )

( MÜRG ile ... )


- KUŞ ile FERÎD[Fars.]

( ... İLE Avcı kuş. )


- KÜŞADE[Fars. < GUŞÂDE] değil/yerine/= AÇIK, AÇILMIŞ


- KUŞEVLERİNDE:
CAMİ BİÇİMİNDE OLANLAR ile/ve MEDRESE BİÇİMİNDE OLANLAR ile/ve KERVANSARAY BİÇİMİNDE OLANLAR

( Camilerde, köprülerde ve çeşitli eski mimari yapılarda yer verilmiştir. )

( Ayazma Camisi örnekleri birarada görebilmek açısından önerilir. )

( Özellikle Kayseri'de geniş alanlarda ve çokça ayrılmış alanlar vardır. )

( ÂŞİYÂN/E, LÂNE/LÂNE-İ MÜRG: Kuş yuvası. | Mesken, ev. )


- KUŞKULANMA ile İŞKİLLENME[Fars.]


- KUSMAK ile/ve SIÇMAK/YESTEHLEMEK

( Fiziksel ve psikolojik hastalıklarda/uyumsuzluklarda. İLE/VE Doğal ve zorunlu. )

( BİŞKÛFE ile/ve ... )


- KÜSPE[Fars. < KUSBE] ile KÖFTÜN

( Hayvan yemi, yakacak ve gübre olarak kullanılan, yağı ya da suyu çıkarılmış her türlü yağlı tohum ve bitki artığı. İLE Sığırlara yedirilen susam ya da keten küspesi. )


- KÜSTAH ile HARFENDAZ[Ar., Fars.]

( ... İLE Onur kırıcı söz söyleyen. )


- KUYUMCU ile SARRÂF

( ... İLE Mesleği, kâğıt ve metal paraları birbiriyle değiştirmek, tahvil alışverişi yapmak olan kişi. )

( ZERGER ile ... )


- KUZEY YARIMKÜREDE GECELERİ GÖKYÜZÜNDE GÖRÜLEN RENKLİ IŞIKLAR GÜNEY YARIMKÜREDE GECELERİ GÖKYÜZÜNDE GÖRÜLEN RENKLİ IŞIKLAR

( PERTEV: Işık, parlaklık, yalım. )


- KUZU KESTANESİ ile AT KESTANESİ ile HİNT KESTANESİ

( TOPUR: Kestanenin dikenli dış kabuğu. )

( ... ile BİRNÎS ile ... )


- LADEN[Fars.] ile LADİN

( Ladengillerden, beyaz, kırmızı, pembe çiçekli, reçinesi tıpta kullanılan bir ağaççık. | Bu ağaççıktan elde edilen sürme, rastık. İLE Çamgillerden, 50-60 m. kadar yüksekliği olan, düz gövdeli, kozalağı aşağıya doğru sarkık, kerestesi ve reçinesi çok beğenilen, çam türüne çok yakın bir orman ağacı. )


- LÂGAR[Fars.] ile ...

( Arık, zayıf, cılız hayvan. )


- LÂLE[Fars.] ile GELİNCİK


- LÂLE[Fars.] ile/ve/<> LALEZÂR[Fars.]

( ... İLE/VE/<> Lâle yetiştirilen yer, lâle bahçesi. )


- LÂLE ile ACEMLÂLESİ[Ar., Fars.]/GÜNEŞTOPU

( ... İLE Taşkırangillerden, turuncu ve sarı renkte çiçekli, yıllık ve çok yıllık türleri olan, tohumla saksıda ve tarlada üretilebilen bir süs bitkisi. )



(2/4)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 222 kez incelenmiş/okunmuştur.