
Yerine bağlaçlı FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 16.892 başlık/FaRk ile birlikte,
16.892 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(19/69)
- EN (")ÜSTÜNLER/BÜYÜKLER("):
AHMAKLIK/HAMÂKAT ve KENDİNİ BEĞENMEK değil/yerine AKIL ve İYİ HUY
( Yoksulluğun. VE Korkulacakların. DEĞİL/YERİNE Zenginliğin. VE Beğenileceklerin. )
- EN ... değil/yerine DAHA ...
( "Ya, ya da" düşüncesi/zannı/yüklemesi. DEĞİL/YERİNE "Hem, hem de | Ne, ne de" düşüncesiyle/mantığıyla. )
( Durağan. DEĞİL/YERİNE Hareketli. )
( Yapay. DEĞİL/YERİNE Doğal. )
( Sahte. DEĞİL/YERİNE Gerçek. )
( Konfor temelli/odaklı. DEĞİL/YERİNE Yaşam temelli/odaklı. )
( İnorganik. DEĞİL/YERİNE Organik. )
- EN ... değil/yerine YETERİNCE ...
- ENABLE :/yerine OLANAK SAĞLAMAK
- ENÂNİYET ile/yerine HALVET
- ENAYİLİK ile/değil/yerine DAYANÇ/SABIR
( [not] DUPERY vs./but PATIENCE
PATIENCE instead of DUPERY )
- ENCOUNTER :/yerine KARŞILAŞMAK
- ENCOURAGE :/yerine CESARETLENDİRMEK
- HEYET[Ar.]/ENCÜMEN/KOMİTE[Fr. < COMITE]/KOMİSYON değil/yerine/= YARKURUL/ALT KURUL
( Meclis ya da herhangi bir kurultayda, bazı konuları inceleyerek, varılan sonuçları tartışılmak için genel kurula getirmekle görevli, üyeler arasından oluşturulan altkurul. )
- END :/yerine SON, BİTİRMEK
- ENDEMI/ENDEMIA[İng.] değil/yerine/= YÖRESEL SAYRILIK
- ENDEMİK/ENDEMIC[İng.] değil/yerine/= YÖRESEL
( Belirli bir bölgeye özgü, belirli bir bölgede yetişen. )
- ENDİKASYON/INDICATION[İng.] değil/yerine/= KULLANIM ALANI | GEREKLİLİK
- ENDİKATÖR/İNDİKATÖR/INDICATOR[İng.] değil/yerine/= GÖSTERGE, BELİRTEÇ,
- ENDOCENTRIC COMPOUND[İng.] değil/yerine/= İÇMERKEZLİ BİLEŞİK
- ENDOJEN/ENDOGENOUS[İng.] değil/yerine/= İÇ KAYNAKLI
- ENDOKRİN değil/yerine/= İÇSALGI
( Gövdedeki salgıbezlerinin, doğrudan doğruya kana karışacak yolda çıkardıkları salgı. )
- ENDOKRİNOLOG değil/yerine/= İÇSALGIBİLİMCİ
- ENDOKRİNOLOJİ/K değil/yerine/= İÇSALGIBİLİM/SEL
- ENDOPLAZMİK RETİKULUM değil/yerine/= İÇ KANSIVISI AĞI/TOPAĞI
- ENDOSITOZ/ENDOCYTOSIS[İng.] değil/yerine/= GÖZEİÇİ ALIM
- ENDOSKOP/ENDOSCOPE[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇ
- ENDOSKOPİ/ENDOSCOPY[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇLEME
- ENDOSKOPİK ULTRASONOGRAFİ/ENDOSCOPIC ULTRASONOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇLEMEYLE ULTRASONOGRAFİ
- ENDPOİNT[İng.] değil/yerine/= SON NOKTA
- ENDÛH[Fars.] değil/yerine/= TASA, KAYGI, SIKINTI
- ENDÜKSİYON İNDUCTION[İng.] değil/yerine/= BAŞLATMA
- ENDÜRANS/ENDURANCE[İng.] değil/yerine/= DAYANIKLILIK
- ENDÜRASYON/İNDURATION[İng.] değil/yerine/= SERTLİK
- ENDÜSTRİYEL[İng. INDUSTRIAL]/SINAİ[Ar.] değil/yerine/= URANSAL/İŞLEYİMSEL
- ENE ile/ve/değil/yerine/||/<>/> İNNÂ
- ENE ile/yerine NAHNÜ
( Ben. İLE/YERİNE Biz. )
- ENEMY :/yerine DÜŞMAN
- ENERGY :/yerine ENERJİ
- ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR değil/yerine/= GÜRE VE DOĞAL KAYNAKLAR
- ENERJİ ile/ve/değil/yerine KENDİNİ DENETLEYEBİLEN(KONTROL EDEBİLEN) ENERJİ
- ENERJİ/K değil/yerine/= ERKE/ERKİN, GÜRE/CİL / GÜREL/İ
- ENERJİ/K değil/yerine/= GÜRE/CİL / GÜREL/İ
- ENFARKT/ÜS INFARCTION[İng.] değil/yerine/= İSKEMIK DOKU ÖLÜMÜ
- ENFARKTÜS[Fr. < INFARCTUS] değil/yerine/= TIKANCA
- ENFEKSİYON[İng. < INFECTION] değil/yerine/= BULAŞ/İÇBULAŞIM
- ENFEKSİYÖZ/INFECTIOUS[İng.] değil/yerine/= BULAŞKAN
- ENFEKTE ETMEK değil/yerine/= İÇBULAŞIMLAMAK
- ENFEKTE/INFECTED[İng.] değil/yerine/= BULAŞMIŞ
- ENFEKTE OLMAK değil/yerine/= İÇBULAŞIMLANMAK
- ENFEKTİF/INFECTIVE[İng.] değil/yerine/= BULAŞICI
- ENFESTASYON/INFESTATION[İng.] değil/yerine/= ASALAK BULAŞI
- ENFLAMASYON/INFLAMMATION[İng.] değil/yerine/= YANGI, YANGILANMA
- ENFLAMATUVAR/INFLAMMATORY[İng.] değil/yerine/= YANGILI
- ENFORCEMENT :/yerine YÜRÜTME, UYGULAMA
- ENFORMASYON[İng. < INFORMATION] değil/yerine/= BİLGİLENDİRME
- ENFORMASYON SİSTEMİ/INFORMATION SYSTEM[İng.] değil/yerine/= BİLİ DÜZENİ
- ENFORMATİK/INFORMATICS[İng.] değil/yerine/= BİLİŞİM
- ENFRARUJ[Fr. < INFRAROUGE] değil/yerine/= KIZILÖTESİ
( Işık tayfında kırmızı alanın ötesindeki alanda yayılmış ısı ışınlarından oluşan, gözle görülmeyen ışınım. )
- ENFRARUJ/INFRARED[İng.] değil/yerine/= KIZILÖTESİ
- ENFÜSÎ[Ar.]/SÜBJEKTİF[Fr./İng.] değil/yerine/= ÖZNEL
- ENGAGE :/yerine MEŞGUL OLMAK, KATILMAK
- ENGEISTON değil/yerine/= SANATÇI
- ENGEL OLMAK değil/yerine TEŞVİK ETMEK
- ENGEL/SORUN ile/değil/yerine ARA/DİNLENME NOKTASI/VESİLESİ
- ENGEL değil/yerine/>< DEVRİM
( Boş konuşan kişiler arasında, dilsizlik(susmak), engel değil devrimdir. )
- ENGEL(") ile/ve/değil/yerine/||/<> ENGEBE
( Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen neden. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Deprem, yel, sel vb. iç ve dış etmenlerin etkisiyle oluşan yayla, ova, koyak, çukur, dağ vb. biçimlerin bütünü, yüzey biçimleri. )
- [hem, ne] ENGEL ile/ve/değil/yerine/hem de/ne de/||/<>/> KAYNAK
( [hem, ne] Kendimizden başka yoktur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/HEM DE/NE DE/||/<>/> Kendimizden başka yoktur. )
- ENGEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OLANAK
- ENGELLEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ENGELLEMEYİ ENGELLEMEK
- ENGELLEMEK ile/değil/yerine SINIRINI/HADDİNİ BİLDİRMEK
- ENGELLEYİCİ ile/değil/yerine DENGELEYİCİ
- ENGELLEYİCİ ile/ve/değil/yerine/<> ÖNLEYİCİ
- ENGELLİLERE:
"ACIMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DESTEK/YARDIM
- ENGELLİYE:
ACIMAK ile/değil/yerine SAYGI GÖSTERMEK
- ENGINE :/yerine MOTOR
- ENGINEER :/yerine MÜHENDİS
- ENGINEERING :/yerine MÜHENDİSLİK
- ENGLISH :/yerine İNGİLİZCE
- ENGRAFTMAN/ENGRAFTMENT[İng.] değil/yerine/= YAMA TUTMA | YAMALA(N)MA
- ENHANCE :/yerine ARTIRMAK
- ENJEKSİYON/İNJECTION[İng.] değil/yerine/= İĞNE YAPMA
- ENJEKTE/ZERK ETMEK değil/yerine/= İÇİTMEK
- ENJOY :/yerine ZEVK ALMAK
- ENKAZ[Ar.] değil/yerine/= YIKINTI/ÇÖKÜNTÜ/KALINTI
- ENORMOUS :/yerine MUAZZAM
- ENOUGH :/yerine YETERLİ
- ENSTALASYON[Fr., İng. < INSTALLATION] değil/yerine/= YERLEŞTİRME
- ENSTANTANE değil/yerine/= KIPILIK
- ENSTİTÜ[Fr. INSTITUT / İng. INSTITUTE] değil/yerine/= EĞİTEY/ARAŞTIRAY
- ENSTRÜMAN değil/yerine/= ÇALGI
- ENSTRÜMAN[Fr.] değil/yerine/= ÇALGI/MÜZİK ARACI
- ENSTRÜMANTAL değil/yerine/= ÇALGISAL
- ENSTRÜMANTASYON/INSTRUMENTATION[İng.] değil/yerine/= ÂLETLİ ÇALIŞMA
- ENSURE :/yerine SAĞLAMAK
- ENT/EAR-NOSE-THROAT[İng.] değil/yerine/= KULAK-BURUN-BOĞAZ
- ENTEGRASYON/İNTEGRATION[İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME
- ENTEGRASYON[Fr./İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME
- ENTEGRE DEVRE değil/yerine/= YONGA
- ENTEGRE OLMAK/ETMEK değil/yerine/= BÜTÜNLEŞ(TİR)MEK / KAYNAŞ(TIR)MAK
- ENTELLEKTÜALİZM/İNTELLECTUALISM[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELCİLİK
- ENTELLEKTÜALİZASYON/İNTELLECTUALIZATION[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELLEŞTİRME
- ENTELEKTÜEL ile/ve/değil/yerine AYDIN
( [Bilgiyi/düşünceyi] Tüketen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Üreten. )
- ENTER :/yerine GİRMEK
- ENTERESAN[Fr. INTÉRESSANT / İng. < INTERESTING] değil/yerine/= İLGİNÇ
- ENTERNASYONAL ÜNİTE/INTERNATIONAL UNİT[İng.] değil/yerine/= ULUSLARARASI BİRİM
- ENTERNASYONAL değil/yerine/= ULUSLARARASI
- ENTERPRISE :/yerine GİRİŞİM
- ENTERTAINMENT :/yerine EĞLENCE
- ENTIRE :/yerine BÜTÜN
- ENTIRELY :/yerine TAMAMEN
- ENTOKSİKASYON/İNTOXICATION[İng.] değil/yerine/= ZEHİRLENME
- ENTOLERANS/İNTOLERANCE[İng.] değil/yerine/= DAYANAMAMAZLIK, TAHAMÜLSÜZLÜK
- ENTRANCE :/yerine GİRİŞ
- ENTRENSEK/İNTRENSEK/İNTRINSİC[İng.] değil/yerine/= İÇSEL
- ENTRY :/yerine GİRİŞ
- ENTÜBASYON/INTUBATION[İng.] değil/yerine/= BORU YERLEŞTİRME
- ENVIRONMENT :/yerine ÇEVRE
- ENVIRONMENTAL[İng.] değil/yerine/= ÇEVRESEL
- ENVIRONMENTAL :/yerine ÇEVRESEL
- ENZİM/ENTZİM/ENZYME[İng.] değil/yerine/= ÖZGEN | DİRİMSEL/BİYOLOJİK TEPKİLEYİCİ
- EOG/ELECTROOCULOGRAM[İng.] değil/yerine/= ELEKTROOKÜLOGRAM, GÖZ ELEKTRİK ÇİZGESİ
- EPA ya da DHA ile/değil/yerine/>< ALA
( )
- EPDS/ELECTRONIC PERFORMANCE SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK PERFORMANS DESTEK DÜZENİ
- EPİDEMİYOLOJİ/EPIDEMIOLOGY[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK ARAŞTIRMA BİLİMİ / TOPLUM SAĞLIĞI/HALK SAĞLIĞI
- EPİGRAF değil/yerine/= TANIMLIK
- EPİKRİZ/EPICRISIS[İng.] değil/yerine/= ÇIKIŞ ÖZETİ
- EPİKRİZ değil/yerine/= ÇIKIŞ ÖZETİ
- EPİLOG değil/yerine/= SONDEYİŞ
- EPİLOG/HATİME değil/yerine/= SONDEYİŞ/SONSÖZ
- EPISODE :/yerine BÖLÜM
- EPİTOP/EPITOPE[İng.] değil/yerine/= ANTİJEN BELİRTECİ
- EPİZOT/EPISODE[İng.] değil/yerine/= DÖNEM
- EPR/ELECTRONIC PATIENT RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAYRI KAYDI
- EPS/ELECTRONIC PATIENT SYSTEM | ELECTROPHYSIOLOGY STUDY[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK HASTA DÜZENİ | ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMA
- EQUAL :/yerine EŞİT
- EQUALLY :/yerine EŞİT ŞEKİLDE
- EQUIPMENT :/yerine EKİPMAN
- EQUIPOTENTIAL değil/yerine/= EŞGİZİLGÜÇ
- ER değil/yerine NÜFUS
- ERA :/yerine ÇAĞ, DÖNEM
- ERADİKASYON/ERADICATION[İng.] değil/yerine/= KÖKÜNÜ KAZIMA
- ERDEM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEĞER
( [not] VIRTUE vs./and/but/||/<>/< VALUE
VALUE instead of VIRTUE )
- EREKSİYON[İng. ERECTION] değil/yerine/= SERTLEŞME
- ERGEN(İN) ELEŞTİRİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> ERGİNİN(/YETKİN) ELEŞTİRİSİ
- ERGOMANİ/ERGOMANIA[İng.] değil/yerine/= İŞKOLİKLİK
- ERGOMETRE/ERGOMETER[İng.] değil/yerine/= İŞÖLÇER
- ERGOMETRİ/ERGOMETRY[İng.] değil/yerine/= İŞ ÖLÇÜMÜ
- ERGONOMİ değil/yerine/= İŞBİLİMİ
- ERGONOMİ değil/yerine/= İŞBİLİMİ
( Kişinin, işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen, inceleme ve araştırmaların tümü. )
- ERGON/OMİK değil/yerine/= İŞLEV/SEL
- ERGONOMİK değil/yerine/= KULLANIŞLI, ELVERİŞLİ
- ERİL EĞRELTİOTU ile/yerine DİŞİL EĞRELTİOTU
- ERITROSIT SEDİMANTASYON HIZI/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ALYUVAR ÇÖKME HIZI
- ERKEK (MİLLETİ)/KADIN (KISMI) DEĞİL Mİ, HEPSİ AYNI!(BÖYLE/ŞÖYLE) / ŞÖYLE/ŞUNU İSTER/YAPAR değil/yerine HER BİRİ AYRIDIR!
( Genellememek gerekir! Büyük yanlıştır! )
- ERKEK OLMAK değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK, SONRA ERKEK OLMAK
( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )
- ERKEK değil/yerine ERİL
- ERKEN BAHAR/EVVEL BAHAR/İLKBAHAR değil/yerine/= DOĞ/İLKYAZ/KÖKLEM
- ERKEN DAVRANMAK yerine DÜŞÜNMEK/FELSEFE YAPMAK
- ERKEN SAMİMİYET ile/değil/yerine SAMİMİYET
( Erken samimiyet, pişmanlık doğurur. )
- ERKEN TANI/TEŞHİS ile/ve/yerine BAŞINDAN/ÖNCEDEN TANI/TEŞHİS
- ERKEN ile/ve/<>/değil/yerine ZAMANSIZ
- ERKENDEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> GENÇ YAŞTA
- ERKEN/DEN ... ile/değil/yerine ZAMANINDA/SAATİNDE ...
- EROR[İng. < ERROR] değil/yerine/= HATA
- EROZİV/EROSIVE[İng.] değil/yerine/= AŞINDIRICI
- EROZYON["EREZYON" değil!]//EROSION[İng.]/EROSİYON[Fr.]/İTİKAL[Ar.] değil/yerine/= AŞINMA
- ERRATUM[İng.] değil/yerine/= DÜZELTİ (YAZI)
- ERROR :/yerine HATA
- ERTELEME değil/yerine/>< ONUR
- ES VERMEK ile/değil/yerine VİRGÜL KOYMAK
- ES değil/yerine/= DURAKLAMA
- ESANSİYEL/ESSENTIAL[İng.] değil/yerine/= TEMEL | NEDENİ BİLİNMEYEN
- EŞANTİYON/PROMOTIONAL MATERIAL[İng.] değil/yerine/= TANITMALIK
- EŞANTİYON değil/yerine/= ÖRNEKLİK
- ESÂRET değil/yerine CESÂRET
( Cesâret yoksa esâret vardır/oluşur. )
( [not] CAPTIVITY but COURAGE
COURAGE instead of CAPTIVITY )
- ESÂRET[Ar.]/YÛG[Fars.] değil/yerine/= TUTSAKLIK/BOYUNDURUK(/YÜK)
- ESAS değil/yerine/= DOĞRU/GERÇEK
- ESAS değil/yerine/= ÖZÜL
- ESASEN değil/yerine/= GERÇEKTE
- ESASINDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ESNASINDA
- ESCAPE :/yerine KAÇMAK
- EŞEK BAŞI (DEĞİLIM/Z) ile/ve/değil/yerine/||/<> BOSTAN KORKULUĞU (DEĞİLIM/Z)
- ... EŞEK DEĞİLSİN YA ... ile/yerine İSTER İSTEMEZ
- EŞEK ile/değil/yerine/>< EŞİK
( Eşiğe yatmayan, eşektir. )
- EŞEKKULAĞI değil/yerine KARAKAFES
- EŞEKOTU değil/yerine EVLİYAOTU
- ESER değil/yerine/= YAPIT; İZ
- EŞEYSELLİK/SEKS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARILMAK
( ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KOÇA )
- EŞEYSELLİK/SEKS:
"GÜÇ KAYBETMEK" ile/değil/yerine DENGELENMEK/UYUMLANMAK/FABRİKA AYARLARINA GERİ DÖN(DÜR)MEK
- EŞEYSELLİK/"SEKS YAPMAK" ile/ve/değil/yerine EŞEYSELLİĞİN HAKKINI TESLİM ETMEK
- EŞEYSELLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARKADAŞLIK/DOSTLUK
( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )
(
ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK
Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkarıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha duyarlılaşıyor. En küçük davranışa bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor. Tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan sıkılmış oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.
Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor. Hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.
DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!
Kırlangıç, birine âşık olmuş.Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık...tık...tık...
Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam, birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?
Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:
- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam kararlı ve ısrarlı:
- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:
- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:
- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.
- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:
- "Hay benim akılsız başım!" demiş.
- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- Kırlangıçların ömrü altı aydır...
* * * * *
Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.
Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez. )
( [not] SEXUALITY vs./and/but/||/<>/< FRIENDSHIP
FRIENDSHIP instead of SEXUALITY )
- EŞİĞİNİ YÜKSELTMEK ile/yerine KENDİNİ GELİŞTİRMEK
- ESÎR[Ar.] değil/yerine/= TUTSAK
- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )
( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )
( )
( )
( [CHAT GPT >]
Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.
Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.
Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.
[English]
Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.
Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.
While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )
( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )
- ESK/ELECTRONIC HEALTH RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDI
- EŞKAL/SURET/FİZİK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞ/BİÇİM
- ESKALASYON değil/yerine/= ARTIŞ/TIRMANIŞ
( İhalelerde sözleşme fiyatının maliyetlerdeki artışa göre güncellenmesi. )
- EŞKALİNİ TARİF ETMEK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜNÜ TANIMLAMAK
- ESKİ KÖYE, YENİ ÂDET GETİRMEK ve/değil/yerine/||/<> EZBER BOZMAK
- ESKİ ile/değil/yerine ANTİK
- ESKİ ile/ve/değil/yerine BİR ÖNCEKİ
- ESKİ ile/değil/yerine ESKİL/BAYRI/KADÎM
- ESKİ ile/ve/değil/yerine ÖNCEKİ
- ESKİCİ ile/değil/yerine/>< KUYUMCU
( [İş/alıcı/satıcı (bulmak) için...] Bağırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bağırmaz. )
- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT
( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )
( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )
( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyar. )
( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbiriyle akrabadır. )
( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )
( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )
( Kendi aralarında da birbirini İnuit olarak tanımlarlar. )
- EŞKIYÂ ile/değil/yerine/>< EVLİYÂ
( Eşkıyâ, bizi yolda görse, vicdâna gelmekten korkar. )
- ESKİYLE "SAVAŞMAK" ile/değil/yerine YENİSİNİ YARATMAK
- ESKİZ değil/yerine/= TASLAK
- ESKİZ değil/yerine/= TASLAK
- ESKS/ELECTRONIC HEALTH RECORD SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYIT DÜZENİ
- ESL/EXTRACORPOREAL SHOCKWAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI
- EŞLEŞTİRİLMİŞ OLAN/LAR ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRİLMİŞ OLAN/LAR
- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRME
- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine KIYASLAMA
- ESNAF[Ar.] değil/yerine/= İŞMEN
- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ
( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )
- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ
( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )
- ESPECIALLY :/yerine ÖZELLİKLE
- ESPİYONAJ değil/yerine/= CASUSLUK
- ESR/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ERİTROSIT SEDİMANTASYON HIZI, ALYUVAR ÇÖKME HIZI
- ESRARENGİZ değil/yerine/= GİZEMLİ
- ESSAY :/yerine DENEME
- ESSAY[İng.] değil/yerine/= DENEME
- ESSENTIAL :/yerine GEREKLİ, ESAS
- ESSENTIALLY :/yerine ESASEN
- ESTABLISH :/yerine KURMAK
- ESTABLISHMENT :/yerine KURULUŞ
- ESTATE :/yerine MÜLK
- ESTETİK değil/yerine/= GÖRKEYSEL
- ESTETİK değil/yerine/= GÜZELDUYU
- ESTIMATE :/yerine TAHMİN ETMEK
- ESWL/EXTRACORPOREAL SHOCK WAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI
- EŞYA[çoğ. < ŞEY] ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< KİŞİLER
( Kullanılması için. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Sevilmesi için.
[fakat ne yazık ki...] "Dünyadaki kargaşanın nedeni, eşyaların sevilmesi, insanın kullanılmasıdır." )
- EŞYA[Ar.] değil/yerine/= BUYUM, TÜYEK, ARIBERİ
- EŞYALARI:
VİTRİNDE/SANDIKTA/... TUTMAK/SAKLAMAK ile/yerine/değil KULLANMAK
( "Bir gün kullanılır", "Misafir için" vb. düşünceler/tutumlar yerine kullanalım onları! )
- EŞYALARI/ÇANTAYI:
BIRAKMAK, ORTAMA GÜVENMEK yerine/değil YANINDA TUTMAK, SAHİP ÇIKMAK
( Eşyanın/çantanın yanınızda tutulmasının gerekliliği, çalınmaması için değil/yanısıra, bir hasar/kayıp ya da hırsızlık durumunda orada bulunan herkesi zan altında bırakmaması içindir. )
- EŞYANIN TABİATI değil/yerine/= NESNELERİN DOĞASI
- et al.[Lat. < ET ALII] değil/yerine/= VE ÖTEKİLERİ
- ET "UYGARLIĞI" ile/değil/yerine ANLAM/MÂNÂ UYGARLIĞI
- et[Lat.] değil/yerine/= VE
- ETA/EVENT TREE ANALYSIS[İng.] değil/yerine/= OLAY AĞACI ÇÖZÜMLEMESİ/ANALİZİ
- ETC :/yerine VS., VE BENZERİ
- ETHICS :/yerine ETİK
- ETHNIC :/yerine ETNİK
- ETİKET[Fr. < ÉTIQUETTE] değil/yerine/= EDERCE
- ETİKET değil/yerine/= YARLIK
- ETİYOLOJİ/ETIOLOGY[İng.] değil/yerine/= NEDEN | NEDEN BİLGİSİ
- ETİYOLOJİK/ETIOLOGICAL[İng.] değil/yerine/= NEDENSEL
- ETK/ELECTRONIC MEDICAL RECORDING[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ KAYIT
- ETKEN ile/ve/değil/yerine/||/<> BİLEŞEN
- ETKİ > TEPKİ ile/değil/yerine/> ETKİ > ANLAM > TEPKİ
- ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (SADECE) KENDİNİ ANLATMAK/TANIMLAMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK
- ETKİLEŞİM ile/ve/değil/yerine ETKİNLEŞMEK
( Duygusallık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşulsuz sevgi. )
( Alışveriş. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Veriş. )
( [not] REACTIVE vs./and/but ACTIVE
ACTIVE instead of REACTIVE
[not] Emotional. WITH/AND/BUT Unconditional love. )
- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM
( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )
itibarı ile 16.892 başlık/FaRk ile birlikte,
16.892 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(19/69)