Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

TÜZE'de

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[07 May 2025]
itibariyle 14099 başlık/FaRk ile birlikte,
16315 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(12/15)


- PAYLAŞIM ile/ve DAYANIŞMA

( SHARING vs./and SOLIDARITY )


- PAYLAŞIM ve/> DÖNÜŞÜM

( SHARING and/> TRANSFORMATION )


- PAYLAŞIM ile/ve/||/<> İŞLEM ile/ve/||/<> ARŞİV

( Verilerin ve özellikle de e-postaların düzenlenmesinde gerekli olan, öncelikli ve işlevsel en üst üç bölüm/leme. )


- PAYLAŞIM ile/ve/değil PAYLAŞIMI YAŞAMAK

( [not] SHARING vs./and TO LIVE/FEEL THE SHARING )


- PAYLAŞIM ile/ve/<> SAYGINLIK


- PAYLAŞIM ile/ve YAKLAŞIM

( SHARING vs./and APPROACHING )


- [ne yazık ki]
PAYLAŞIMSIZ/LIK ile/değil/< "DOYUMSUZ/LUK"


- Paylaşım için DİNLE!!!


- Paylaşım için SUS!!!


- PAYLAŞMAK ile/ve BÖLÜŞMEK


- PAYLAŞMAK ile KIRIŞMAK


- PAYLAŞMAK ile/ve PASLAŞMAK

( TO SHARE vs./and TO PASS EACHOTHER )


- PAYLAŞMAK ile/ve "YÜKLENME(ME)K"


- PAYLAŞMALI!


- PAZARLAMA ile HİLE

( MARKETING vs. TRICK )


- PAZARLAMA ile/ve "KAKALAMA"


- PAZARLIK ile/değil/yerine TARTIŞMA

( [not] NEGOTIATION vs./but ARGUE
ARGUE instead of NEGOTIATION )


- PAZU GÖSTERMEK" ile/değil/yerine/||/<>/>&lt;/&lt; GÖNLÜNÜN GENİŞLİĞİ


- PAZVANT/PÂSBÂN/PÂSDÂR/PÂSVÂN[Fars.] değil/yerine/= BEKÇİ

( Osmanlı döneminde, Rumeli'de, gece bekçilerine verilen ad. )


- PEDER ile/||/<> PEDEREŞ

( Baba. İLE/||/<> (Onun) babası. )


- PEDERŞAHİ[Fars.] değil/yerine/= ATAERKİL

( Soyda babayı esas alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden toplum düzeni. )


- PEK KONUŞMAMAK ile/değil/yerine/>/< (DAHA) AZ KONUŞMAK


- PEKİŞ(TİR)MEK ile/ve/<> OLGUNLAŞ(TIR)MAK

( TO CONSOLIDATE vs./and/<> TO RIPEN )


- PENÂH[Fars.] ile -PENÂH[Fars.]

( Sığınma, sığınılacak yer. İLE Bir şeyin sığınağı, koruyucusu, dayanağı anlamlarıyla bileşik sözcükler yapar.[ADÂLET-PENÂH: Adâletin sığındığı yer.] )


- PERCEPTION vs. FEELING


- PERCEPTION OF SERIAL TIME vs. PERCEPTION OF CONTINUAL TIME


- PERDE ile PERDELEME


- PERDEDÂR ile ...

( Protokol müdürü. | Özel kalem. | PERDECİ, ÖNDER BİR KİŞİNİN KAPISINDA BEKLEYİP İÇERİ GİRECEKLERE KAPI PERDESİNİ AÇMAKLA GÖREVLİ KİŞİ )


- PERDENİN KALKMASI ve/< HAKK'I ZİKRETMEK


- PERİŞAN OLMAK ile/ve/||/<> TELEF OLMAK


- PERÎŞAN ile/ve PERÎ-ŞÂN

( Âşık. İLE/VE Sevgili/mâşuk. )


- PERMANENCE vs. CONTINUOUSNESS


- PERMISSION vs./and APPROVE


- PERMISSION/MAY vs. PROBABILITY/MIGHT


- PERSECUTE vs. PROSECUTE


- PERŞEMBE'NİN GELİŞİ, ÇARŞAMBA'DAN, BELİRLİ OLUR ile/<> ADAM OLACAK ÇOCUK, BOKUNDAN BELİRLİ OLUR


- PERSON vs. CONCEPT/EVENT


- PERSONAL vs. PERSONNEL


- [not] PERSONAL REQUEST vs./and GOOD REQUEST


- PERSONAL vs. SELF


- PERSONEL ile MÜRETTEBAT


- PERSPEKTİF değil/yerine/= GÖRÜNGE/BAKIŞ AÇISI


- PERSUASION vs./and JUSTICE/MERCY


- PERVÂ[Fars.] değil/yerine/= ÇEKİNME/SAKINMA/KORKU


- PES ETMEK ile KAÇMAK


- PES ETMEK ile/değil/yerine OLGUNLAŞMAK


- PESİMİST/PESSIMIST[İng.]/BEDBİN[Fars.] değil/yerine/= KARAMSAR/KÖTÜMSER


- PEŞİNDE KOŞMAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> VAZGEÇMEK


- ... PEŞİNDE ile/ve/değil/<> ... DERDİNDE


- PES Ü DÎVÂR[Fars.] ile/ve/değil/||/<>/< PES Ü PERDE[Fars.]

( Duvarın arkası. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Perdenin arkası. )


- PEYGAMBERDE:
HATA/GÜNAH değil ZELLE

( ... DEĞİL İyilerden en iyiyi seçememe. )

( Peygamberin hatası olmaz! Sadece iyilerden en iyiyi seçememe olabilir belki. )


- [ne yazık ki]
PEZEVENK/TERES/KAVAT[Ar. < KAVVÂD]/GODOŞ[Erm. < KODOŞ]/PIMP/COCKOLD[İng.] ile/değil PUZEVENK


- PEZEVENK[Erm.] ile/ve/||/<> GAVAT/KAVAT[Ar. < KAVVÂD]


- PHENOMENON vs. FACT


- PHENOMENON vs. REALITY


- PİÇ/FIR/KOPİL[Yun.] ile PUŞT[Fars.]


- PIECE vs. ENTIRE/WHOLE


- PİRİNÇ:
PİLAV ile/ve/değil/||/<>/> ÇORBA

( Suyunu çekerse. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Çekmezse. )


- PİS ile/değil BİZ


- PİSİ PİSİNE ("GİTMEK")

( Öldürülmek. )


- PİŞKİN/LİK ile/ve/değil/yerine EMİN/LİK


- PİŞKİN/LİK ile/ve/||/<> YÜZSÜZ/LÜK


- PİŞMAN OLMAK değil/yerine/= ÖKÜNMEK


- PİŞMAN ile/ve/||/<> PERİŞAN

( Alan. İLE/VE/||/<> Almayan. )


- PİŞMANLIĞIN SONA ERMESİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> AYDINLANMA


- PİŞMANLIK:
YAPTIKLARIMIZDAN ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/> YAPMADIKLARIMIZDAN

( Zamanla geçer. İLE Çözümü yoktur. )


- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÇARESİZ/LİK


- PİŞMAN/LIK değil/yerine/>< DAYANÇ/LI / SABIR/LI

( Uzun süreli. DEĞİL/YERİNE/>< Kısa süreli.
[Kısa süreli dayanç, uzun süreli pişmanlıktan korur.] )


- PİŞMANLIK / OKSINMAK/OXSINMAK[dvnlgttrk] ile/ve/yerine (İÇ) HESAPLAŞMA


- PİŞMANLIK = REPENTANCE[İng.] = REPENTIR[Fr.] = REUE[Alm.] = POENITENTIA[Lat.]


- PİŞMANLIK ile/ve/||/<> SON PİŞMANLIK

( Yarar getirir/getirebilir. İLE/VE/||/<> Yarar getirmez. )


- PİŞMANLIK[Fars. < PEŞÎMAN] ile/ve TÖVBE

( Pişmanlık, tövbedir. )

( Tövbede niyet, pişmanlıktır. )

( PİŞMAN < PEŞÎMÂN )

( PENITENCE/REGRET vs./and REPENTANCE )

( PAENITENTIA cum/et ... )


- PİŞMANLIK değil/yerine ÜMİT


- PİŞMANLIK ile/ve/<> UTANÇ

( PENITENCE/REGRET vs./and/<> SHAME )


- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÜZGÜN/LÜK


- PİŞMANLIK ile/ve/> ÜZÜLMEK

( Son pişmanlık işe yaramaz. )

( Yaptığımız şeyler için.["Keşke yapmasaydım."] İLE/VE/> Yapmayı isteyip henüz yapamadıklarımızdan dolayı.["Keşke yapabilsem."] )

( KOUKAI ile/ve/> KUYASHI )


- PİŞMAN/LIK ile/ve/||/<>/> VİCDAN AZABI

( REGRET vs./and/||/<>/> REMORSE )


- PİŞMİŞ ile/ve/değil/||/<>/> PİŞKİN


- PLANLANMIŞ/LIK ile SINIRLANDIRILMIŞ/LIK


- PLAN/LAR ile/ve/değil/||/<>/>/>< OLAN/LAR


- PLASEBO (ETKİSİ) ile/ve/<>/>< NOSEBO (ETKİSİ)

( "Memnun edeceğim." İLE/VE/<>/>< "Zarar vereceğim." )


- PLASTİKLER'DE:
PETE[1] ile HDPE[2] ile V[3] ile LDPE[4] ile PP[5] ile PS[6] ile ÖTEKİLER[7]

( )


- PLEASURE vs./and JUDGEMENT


- POLARİZASYON/POLARISATION değil/yerine/= UCLAŞMA/KUTUPLAŞMA


- POLİÇE[< İt. < Yun.] ile BOLİÇE

( Belirli bir sürenin sonunda, belirli bir parayı, kendi adına ya da bir başkasının buyruğuna ödemesi için alacaklının, borçluya yazdığı bildiri. | Sigorta senedi. İLE Yahudi kadını. )


- POLICE vs. POLICEMAN


- POLİÇE[İt. < POLIZZA] ile/ve/||/<>/> KLOZ[Fr. < CLAUSE]

( Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına ya da bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri. | Sigorta senedi. İLE/VE/||/<>/> Sigorta poliçelerinde özel koşulları bildiren ek başlıklar. )


- POLİÇE[İt. < BOLIZZA] ile BOLİÇE[İbr.]

( Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına ya da bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri. | Sigorta senedi. İLE Yahudi kadını. )


- POLİÇE[< İt. < Yun.] değil/yerine/= SİGORTA BELGİTİ


- POLİGİNİ/POLİJİNİ ile/ve POLİANDRİ ile/ve POLİGAMİ

( Erilin çok eşliliği. İLE/VE Dişilin çok eşliliği. İLE/VE Çok eşlilik. )


- POLİS


- POLİS[İng./Fr. POLICE < Yun. POLIS(ἡ πόλις)] ile/ve/||/<>/> KOMİSER[Fr. < COMMISSAIRE]["komser" değil!]

( ... İLE/VE/||/<>/> Güvenlik teşkilatının meslek aşamaları içinde yer alan, il, ilçe ya da bucaklarda bulundukları yerin emniyet ve asayişine ait işleri yöneten, üniformalı ya da sivil memur. | Hükûmet komiseri. | Saha komiseri. )


- POLITICAL/DIPLOMATIC/MILITARY HISTORY vs. HISTORY


- POLİTİK ERDEMLER ile/ve/||/<> BİLGELİK[DİANOETİK] ERDEMLERİ

( Tedbir, itidal ve cesâret. İLE/VE/||/<> Adâlet, bilim ve aşk. )


- POLİTİKA ile/ve/||/<>/>/< JEOPOLİTİKA ile/ve/||/<>/>/< EKONOMİ

( ... İLE/VE/||/<>/>/< Coğrafya, ekonomi, nüfus vb.nin devletin ve yönetimi üzerindeki ülkeler arasındaki koşulları, değişkenleri ve etkisi. İLE/VE/||/<>/>/< ... )

( POLITICS vs./and/||/<>/>/< GEOPOLITICS vs./and/||/<>/>/< ECONOMICS )


- POLİTİKA ile/ve/<> POLİTİK OLAN


- POLİTİKACI değil/yerine DEVLET ADAMI

( Seçimleri düşünür. DEĞİL/YERİNE Gelecek kuşakları düşünür. )


- POLYBIUS ve/||/<> MONTESQUIEU

( Hiçbir şey insan kalbindeki vicdandan daha korkunç bir tanık ya da daha dehşet verici bir suçlayıcı olamaz. İLE " 'Önyargı' dediğimiz, bazı şeylerin bilinmemesi değil kişinin, kendini tanımamasıdır." )


- PORNOGRAFİK:
APAÇIK ile/ve/<> ÖZSÜZ GÖRÜNÜŞ


- PORSELEN ile MERTEBANİ/SELADON TABAK

( ... İLE İçine konulan yiyeceğin zehirli olup olmamasına göre renk değiştiren tabak. )


- POSSIBILITY vs. OPPORTUNITY


- POSSITIVE RESPOND vs. RESPONSE


- POSTURE/POSITION vs./and ATTITUDE


- POVERTY vs. "STRAIT"


- POWER OF ATTORNEY ile/ve/||/<> GENERAL POWER OF ATTORNEY ile/ve/||/<> SPECIAL/EXCLUSIVE POWER OF ATTORNEY

( Vekâletnâme. İLE/VE/||/<> Genel vekâletnâme. İLE/VE/||/<> Özel vekâletnâme. )


- POWER vs. ORGANIZED POWER


- POWER vs. STRENGTH


- POWER vs./and RESISTANCE


- POWER vs./and TO RULE/DOMINATE


- [not] POWERFUL/STRONG vs. DIFFERENT


- POWERFUL/STRONG vs. FACILITATED


- POZ ile/değil/yerine KOZ


- POZİTİF/LİK ile/ve UYUMLU/LUK

( POSITIVE/NESS vs./and HARMONIOUS/HARMONY )


- PRATİK/TATBİK/AT ile UYGULAMA


- PRECAUTION vs. FORBIDDEN


- PRECAUTION vs. PARANOIA


- PRECEDE vs. PROCEED


- PRECISE(NESS) vs. DEFINITE vs. ABSOLUTE


- PREFER vs. CHOOSE


- UMDE[Ar.]/PRENSİP[İng. < PRINCIPLE] değil/yerine/= İLKE


- PRENSİP ile YASAK

( PRINCIPLE vs. FORBIDDEN )


- PRENSİP/Lİ/PRINCIPLE[İng.] değil/yerine İLKE/Lİ


- PRESENTLY vs. JUST NOW


- PRES(S)[İng.] değil/yerine/= BASIN


- PRETENTIOUS vs. ENOUGH


- PRIDE vs. HONOUR


- PRIMARY vs. SECONDARY


- PRINCIPLE vs. FORBIDDEN


- PRINCIPLE OF THE REASON vs./and REASON


- PRINCIPLE vs. PREACCEPTANCE


- PRINCIPLE vs. PRINCIPAL


- PRINCIPLE vs./and HYPOTHESIS


- PRINCIPLE vs./and INTEGRITY


- PRINCIPLE vs./and REGULARITY


- PRINCIPLE vs./and TRANSFORMATION


- PRIVATE vs. PERSONAL


- PROBLEM vs. DEFICIENCY


- PROBLEM vs. RISKY


- PROBLEM" değil AYRIM


- PROBLEM/Lİ yerine SORUN/LU


- PROBLEM/ISSUE vs. DISTRESS


- PROCEDURAL PROVISION and/||/> SUBSTANTIAL PROVISION

( Yönteme/usûle ilişkin kararlar/hükümler. VE/||/> Esasa ilişkin kararlar/hükümler. )


- PROCESS vs. CONTENT


- PROCESS vs. DURABLE


- PROCESS vs. PHASE


- PROCESS vs. TRACK


- PROCESS vs./and STRUCTURE


- PROCESS vs./ <> OUTCOME

( proses vit autkam )

( SÜREÇ ile SONUÇ )


- PROFIT vs. BENEFIT/ADVANTAGE


- PROGNOZ/PROGNOSIS[İng.]/AKIBET[Ar.] değil/yerine/= SONLANIM


- PROGRESS vs. TRANSFORMATION


- PROJE[İng. PROJECT] değil/yerine/= TASARI/İŞ


- PROMISSORY NOTE and BILL OF EXCHANGE

( Bono. VE Poliçe. )


- PROPORTION vs. BALANCE/PROPORTION


- PROPOSAL vs. INVITATION


- PROPOSAL vs. SUGGESTION


- PROTEST (TUTUM/TAVIR) değil/yerine TEPKİCİ/TEPKİSEL (TUTUM/TAVIR)


- PROTESTO[İt.] ile MANİFESTO[İt. < Lat.]

( Bir davranışı, bir düşünceyi, bir uygulamayı, haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, kabul etmeme. | Herhangi bir davranışın, haksız, yersiz, gereksiz görülerek onanmadığını bildiren resmi açıklama. | Değerli evrak niteliğindeki borç senedinin ödenmemesi durumunda, özel bir biçime bağlı ve belirli hukuksal sonuçlar doğuran bildirim. İLE Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen dizin. | Bildiri. )


- PROTOKOL ile FORMALİTE

( PROTOCOL vs. FORMALITY )


- PROTOKOL değil/yerine/= SÖZLEŞME/ANTLAŞMA, SÖZ BELGE/TUTANAK | SEÇKİN, SEÇKİNLER

( Bir toplantı sonunda imzalanan belge. | Diplomaside uyulması gereken kurallar. )


- PROVIDE vs. SUPPLY


- PROVING vs./and PLAUSIBILITY/PERSUASIVENESS


- PROVOKASYON/PROVOCATION[İng.] değil/yerine/= KIŞKIRTMA


- PROVOKATÖR değil/yerine/= KIŞKIRTMACI


- PSİKOLOG ile PSİKİYATRİST

( PSYCHOLOGIST vs. PSYCHIATRIST )


- PSİKOLOJİDE/TÜZEDE KORUMA:
KENDİ İÇİN ve/||/<>/> YAKIN ÇEVRE İÇİN ve/||/<>/> TOPLUM İÇİN


- PSİKOLOJİK VE TOPLUMSAL SORUNLARIN KÖKENİNDE:
[ya] COŞKUNUN ile/ve/ya da/||/<> ÖFKENİN ile/ve/ya da/||/<> KORKUNUN DÜZENLENEMEMESİ


- PSİKOPAT ile/ve/değil/< CAHİL


- PSİKOPAT ile/değil/yerine SOSYOPAT


- [ne yazık ki]
PSİKOPAT/LIK ile/ve/||/<> İNSAFSIZ/LIK


- PSİKOZ/PSYCHOSIS[İng.] ile/||/<> DEREALİZASYON ile/||/<> DEDİFERANSİYASYON

( Gerçeklik yitimi. İLE/||/<> Gerçeklik yitimi. İLE/||/<> Ayrıştırma/ayrımlaşma yitimi. )


- PSYCHOLOGY vs. PSYCHIATRY


- PUNCTUATIONS


- PUNISHMENT vs. SANCTION


- PURE vs. SIMPLE


- PURE vs. UNADULTERATED


- PURIFICATION vs./and ENLIGHTENMENT


- PURIFIED REASON vs./and INTENTION = HEART

( SAF(LAŞTIRILMIŞ) AKIL ile/ve NİYET = KALP )


- PURIFY vs. TO BE REFINED


- PUŞKİN ve/||/<> GOGOL ve/||/<> GONÇAROV ve/||/<> DOSTOYEVSKİ ve/||/<> TURGENYEV ve/||/<> TOLSTOY ve/||/<> ÇEHOV ve/||/<> GORKİ ve/||/<> ZAMYATİN ve/||/<> BULGAKOV ve/||/<> PASTERNAK

( 1799 - 1837 ve/||/<> 1809 - 1852 ve/||/<> 1812 - 1891 ve/||/<> 1821 - 1881 ve/||/<> 1818 - 1883 ve/||/<> 1828 - 1910 ve/||/<> 1860 - 1904 ve/||/<> 1868 - 1936 ve/||/<> 1884 - 1937 ve/||/<> 1891 - 1940 ve/||/<> 1890 - 1960 )

( )


- PUT IN SIDE BY SIDE vs. TO BRING TOGETHER


- PUT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KUT


- [ne yazık ki]
PUTUNU, KENDİ YAPAR, KENDİ TAPAR" ve/||/<> KÖLELEŞTİRİRSİN ALDIRMAZ; "KÖLE" DERSİN, KALDIRMAZ


- QUALITY vs. BOUNDARY


- QUALITY vs. DOSE


- QUESTION-COMMENT vs. COMMENT-QUESTION


- QUESTION vs. DOUBT


- QUESTION IN DOUBT vs. COMPREHENSION QUESTION

( COMPREHENSION QUESTION instead of QUESTION IN DOUBT )


- [not] QUESTION vs. INSULT


- QUESTION vs. INTERPRETATION/COMMENT


- QUESTION vs. PERSON


- RA'D[Ar.] ile RÂD[Ar.] ile RÂDD[Ar.] ile RADH[Ar.]

( Gök gürlemesi. İLE Cömert ve eliaçık. | Erdemli/faziletli, üstün, değerli. İLE Reddeden, geri döndüren/çeviren/bırakan. İLE Az bir şey verme, az verilen şey. | [eskiden] Savaşa katılan kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere, ganîmetten verilen bir orandaki mal. )


- RADİKAL değil/yerine/= KÖKTENCİ


- RÂDÎ/RÂDÎYYE[Ar.] ile RÂDİYE[Ar. < RIZÂ] ile RA'DİYYE[Ar.]

( Rıza gösteren, kabul eden, boyun eğen. İLE Râzı olsun! İLE Torpil. )


- RAHAT-HUZUR (VERMEMEK)


- RAHAT ile ÇOLPA/MELEME

( Rahatına düşkün. )


- RAHATINA GELME(ME)K ile/ve/değil İŞİNE GELME(ME)K


- [ne yazık ki]
!"RAHAT"/LIK ve/||/<>/>/< !KAYITSIZ/LIK


- RAHAT/LIK ile/ve ÖZGÜR/LÜK

( ÖZGÜR: Varoluş ve etkinliği öz belirlenimli. )

( COMFORT vs./and FREEDOM )


- RAHAT/LIK ile YAVŞAK/LIK


- RAHATSIZ ETMEK ile/ve RENCİDE[Fars.] ETMEK

( ... İLE/VE Kalbi kırılma, incinme. )


- RAHATSIZLIK ile ŞİKÂYET


- RAHİM ile/ve VİCDAN

( Kişinin/insanlığın oluştuğu yerler. )


- RAHMET ile/ve/<> ELİ AÇIKLIK, CÖMERTLİK

( Allah'ın vermesi. İLE/VE/<> Kişinin yeterince, zamanında, zemininde ve/ya da bol bol vermesi/paylaşması. )


- RÂİB[Ar. < RU'B] ile RAÎB[Ar.]

( Büyücü, göz bağlayıcı. İLE Korkmuş. )


- RAISE vs. RISE


- RAKABE ile/||/<> RAKABE ETMEK ile/||/<> MÜLK ARÂZİ

( Kuru mülkiyet, çıplak mülkiyet. | Bir arazinin asıl mülkiyeti. İLE/||/<> Vakfın gelirini aslına eklemek. İLE/||/<> Hem tasarruf hakkı, hem de geliri[rakabesi] kişilere ait olan her tür emlak. )


- RAKAMSAL ile/yerine İSTATİSTİKSEL


- RAKİP ile/ve/< KURBAN

( (gerektiğinde) Rakip olabilmek/olmak için kurban da olabilmelisindir. )


- RANDOM vs. COINCIDENCE


- RANT ve/ne yazık ki/> "RAHAT"/LIK


- RAPOR[İng.] değil/yerine/= YAZANAK

( Herhangi bir işte, bir konuda yapılan inceleme, araştırma sonucunu, düşünceleri ya da saptamaları bildiren yazı. )


- RAPOR/DA:
BAĞLAYICI/LIK ile/değil/yerine YOL GÖSTERİCİ/LİK


- RAPORTÖR değil/yerine/= DEĞERLENDİRME YAZAN/YAZICI


- RARELY vs. SCARCELY


- RÂST[Fars.] ile RÂST[Fars.]

( Doğru. | Tesadüf. | Hedefi vurma. İLE Türk müziğinde bir makam adı. )


- YÜRÜMEK:
RASTGELE ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DENGİMİZLE

( Yaşam olur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Şiir olur. )


- RASTGELE/LALETTAYİN değil/yerine/= GELİŞİGÜZEL


- RASTLANTI["RASLANTI" değil!] = TESADÜF = CHANCE, HAZARD[İng.] = HASARD[Fr.] = ZUFALL[Alm.]


- RASTLANTI değil/yerine TÜZE


- RASTLANTI/SALLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAĞLANTI/SALLIK


- RASYONEL[İng. < RATIONAL] değil/yerine/= AKILCI, USSAL


- RATIO vs. ACCORDING TO


- RATIO vs. CONSIDERATION


- RATIO vs. TO COMPARE


- RATIO ile REASON ile INTELLECT

( Oran, karşılaştırma. Mevcut olanların karşılaştırma bilgisi. İLE/VE Nedenleri el/dikkate almak. İlliyet. İLE/VE Erekbilimsel akıl tipi. Olmayanın/Olmamış olanın aklı/bilgisi. )

( ... ile ... ile LIZHI )


- RAUF ile ÇOK ACIYAN, ESİRGEYEN, MERHAMET SAHİBİ


- RAYİÇ[Ar.] değil/yerine/= DEĞER

( Bir malın, satış ve sürüm değeri. )


- RÂZI OLUNAN ÖFKE ile RÂZI OLUNMAYAN ÖFKE

( Bizi mahkum eden şey, huylarımız, ahlâkımızdır. )


- RÂZÎ/RAZİYYE[Ar. < RIZÂ] ile RAZÎ/RADÎ[Ar. çoğ. RUZAÂ] ile Râzî[Ar.]

( Kabul eden, boyun eğen, rıza gösteren. İLE Süt kardeş. | Süt emen çocuk. İLE Rey şehrine bağlı/mensup, bu şehirle ilgili olan. | İran'ın "Rey" şehrinden olan. | Sırra/râza bağlı/mensup. )


- [not] REACH/CLAIM TO THE FREEDOM - OBLIGATORY OF THE FREEDOM (AND CONSEQUENTLY TO GET RESPONSIBILITY OF THE FREEDOM


- REACTION vs. FEEDBACK


- REACTION vs./and RESPONSE


- REAL vs. LIKE


- REAL vs. RESULT BY APPROACH


- REALITY vs. MEASUREMENT


- REALITY vs. TRUTH


- REALIZATION vs./and PRINCIPLE


- REALİZM ile İDEALİZM

( Modernitedeki çelişkilerin billurlaştırılması. İLE/VE/DEĞİL Modernizmi forma sokmak. )

( Kayıp. İLE/VE/DEĞİL Kazanç/kazanım. )

( Fransız protestanlığını anlamadan Modernizm'i anlamak olanaksızdır. )

( Değerli maden stoklarının artırılmasını öngören ekonomik düzen. | Avrupa pazarında doğulu tüccar. [Merkantilistlere göre, devlet ancak altın stoğunun artırılmasıyla zengin olabilir] [1500-1600 yılları arasında geçerlilik/değer bulmuştur] İLE Fransız merkantilizmi. )

( Altın ve gümüş madenlerinin ülkeden çıkmasının önlenmesini ister. İLE Sanayi sayesinde altın ve gümüş stoğunun artırılmasını ister. İLE Ticaret sayesinde altın ve gümüş stoğunun artırılmasını ister ve ihracatın ithalattan çok olmasıyla artacağını iddia eder. )

( AGNOSTİK: Bilinemez; Sınırlarını çizmek. )

( FARÂBÎ )

( Bkz. İSLÂM DÜŞÜNCESİ - H. ZİYA ÜLKEN )

( BİLİNEMEZCİLİK ile/ve/değil/yerine BİLGELİKLE BİLİNEMEZCİLİK )

( IGNORAMUS ET IGNORABIMUS: Bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz. )

( QUIETISM vs./and AGNOSTICISM
QUIETISM vs./and EXISTENTIALISM )


- REALİZM ile İDEALİZM/LİBERALİZM ile MARKSİZM


- REASON vs. CONNECTION


- REASON vs. INTELLIGENCE


- REASON vs. MIND


- REASON vs. PROOF


- REASON vs. REASON IN FORCE


- REASON vs. STRATEGY


- REASON vs. TRIGGER


- REASON vs./and NATURE


- RECEIPT vs. INVOICE


- RECOGNIZE THE SELF vs. SELF REALIZATION


- REDÂ'[Ar. < RED] ile REDÂ'[Ar.]

( Önleme, yasak etme. İLE Süt emme. )


- REDÂAT[Ar.] ile REDÂET[Ar.]

( Süt emme. İLE Kötülük, fenalık, bayağılık. [REZÂLET: Niceliksel. | REDÂET: Niteliksel.] | Hastalık ve yara azgınlığı. )


- REDDEDİLDİ ile/ve/||/<> KABUL EDİLMEDİ

( DENIED vs/and/||/<> OVERRULED )


- REDDETME ile/ve/değil/yerine/<>/> YADSIMA


- REDDETMEK ile AŞAĞILAMAK

( REJECT vs. TO DESPISE )


- REDDETMEK ile/değil BOYUN EĞMEMEK

( [not] TO DENY vs./but NOT TO SUBMIT )


- REDDETMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DIŞARIDA BIRAKMAK


- [ne yazık ki]
REDDETMEK ile/ve/||/<>/> YASAKLAMAK


- REDDETMEK ile/ve/değil/yerine YÜZ ÇEVİRMEK

( [not] TO DENY vs./and/but TO TURN AWAY FROM
TO TURN AWAY FROM instead of TO DENY )


- REDDİYE ile/ve/değil/||/<>/< GÖNDERME


- REDUCE vs. DECREASE


- REAL[İng.]/REEL[Fr.] değil/yerine/= GERÇEK


- REFAH[Ar.] yerine GÖNENÇ

( Bolluk, rahatlık ve varlık içinde, iyi olanaklarda yaşama. )


- REFERANDUM[Lat.]/PLEBİSİT[Fr.] değil/yerine/= HALK OYLAMASI

( Biri ya da bir sorun için halkın olumlu ya da olumsuz kanısının belirmesi amacıyla yapılan oylama. )

( PLEBİSİT: Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağı ile ilgili eylem. )


- REFERANS DEĞER/REFERENCE VALUE[İng.] değil/yerine/= DAYANAK DEĞER


- REFERANS[İng./Fr. < REFERENCE] ile/ve/||/<> BONSERVİS[Fr. < BON SERVICE]

( Öneri belgesi. | Kaynak. | Öneri. İLE/VE/||/<> Çalıştığı yerden ayrılırken görevini iyi yaptığını belirtmek amacıyla birine verilen belge. )


- REFÎ'[Ar. < RİF'AT] ile REFÎH[Ar. < REFAH]

( Yüksek, yüce. İLE Refah ve rahat içinde yaşayan. )


- REFİK[< RIFK]/ZEVC[Ar.] ile/ve/||/<> REFİKA/ZEVCE[Ar.]

( Eril olan eş. Koca. İLE/VE/||/<> Dişil olan eş. Karı. )


- REFLECTION vs. ECHO


- REFLEKS/REFLEX[İng.] değil/yerine/= TEPKE

( Dıştan gelen bir uyarım sonucu doğan hareket, salgı gibi iç tepkilere yol açan irade dışı sinir etkinliği, yansı. | Dıştan ya da içten gelen bir uyarım sonucunda organizmada tepkilere yol açan istemsiz sinir etkinliği. )


- REFLEKSİYON/REFLECTION[İng.] değil/yerine/= YANSIMA | DERİN DÜŞÜNME


- REFRACTION vs. TO PERISH


- REFS[Ar.] ile REFŞ[Ar.]

( Edep dışı söz söyleme. | Hanımlara söz atma. İLE Çapa, küçük kazma. | Bir tür ırmak kaplumbağası.[Fırat ve Dicle'de bulunur.] | Kulağı büyük olma. )


- REFT[Ar.] ile REFT[Ar.]

( Bir şeyi ufalama, kırıntı durumuna getirme. İLE Gitme, gidiş. | Yeniçeri ocağıyla sonraları askerlik dairelerinde kişiler için tutulan künye defterlerinde "ayrıldı" anlamına kullanılan bir sözcük. )


- REGRETTABLE vs. REGRETFUL


- REGULAR VERBS vs. IRREGULAR VERBS


- REGÜLASYON[Fr./İng. < REGULATION]/REGÜLE ETMEK değil/yerine/= DÜZENLEMEK


- REGÜLASYON değil/yerine/= YÖNERGE | AYARLAMA, DÜZENLEME


- REHÂVET değil/yerine/>< CESÂRET


- REHBER[Fars.] ile REHDÂN[Fars.] ile REHZEN[Fars.]

( Yol gösterici/gösteren, kılavuz. | Derviş olanı, şeyh huzuruna götüren. | Hz. Cebrail. İLE Yol bilen. İLE Yol kesici. )


- REHİN[Ar. < REHN]/İPOTEK[Fr. < HYPOTHEQUE] değil/yerine/= TUTU

( Borcun ödeneceğine ilişkin borçlunun alacaklıya bir taşınmazı güvence olarak göstermesi. )


- REÎS[Ar.] ile/değil/yerine/= BAŞKAN

( KIYÂMÎ TEKKELERİNDE KIYÂMEN EDİLEN ZİKİRLERDE ZİKRİ İDARE EDEN )


- REJECT vs. REFUSE/TURN DOWN vs. REVERSE vs. REVOKE vs. RESCIND vs. REPEAL vs. ANNUL vs. VOID vs. RECONSIDER

( Reddetmek.[konuşma dilinde] İLE Reddetmek. İLE Kararı feshetmek, iptal etmek. İLE Geri almak.[özel hukukta kullanılır][REVOCABLE >< IRREVOCABLE] İLE Yürürlükten kaldırma, iptal etmek, feshetmek. İLE Yürürlükten kaldırma.[Anayasa ve İdare Hukuku'nda] İLE Bozmak, iptal etmek, feshetmek. İLE Geçersiz. İLE Tekrar gözden geçirme, tekrar düşünme. )


- REKABET ile/ve/değil/yerine/||/>< DAYANIŞMA


- REKLÂM VE GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ ve GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ ve SİGARA SORUNU

( )


- RELATED vs. IDENTICAL


- RELATION vs. PROCESS


- RELATION vs. RELATIONSHIP


- RELATION vs. TO BE IN COMPANY


- RELATION vs. TRANSITION


- RELATION vs./and CLOSENESS/SYMPATHY


- RELATION vs./and CONNECTION


- RELATION vs./and DISCRIMINATION(-/)UNION


- RELEVANT vs. RELATED


- RENKLİ GÖZ/LÜ ile GÜZELLİK


- REQUEST SO MUCH vs. REALLY REQUEST/WANT

( REALLY REQUEST/WANT instead of REQUEST SO MUCH )


- (not RESEMBLANCE) RESEMBLANCE TO


- (not RESEMBLE TO) RESEMBLE


- RE'SEN[Ar.] ile RESEN[Fars.]
[ikisi de "REYSEN" değil!]

( Kendi kendine, kendi başına, kimseye danışmadan. İLE İp, urgan, halat. )


- REŞİD ve/||/<>/> MÜRŞİD


- REŞİT/RÜŞT[Ar.] değil/yerine/= ERGİN

( Kendini, kendine teslim ve emânet eden. )


- RESMEN ile KESİN


- RESMEN ile/değil RE'SEN

( Devlet adına, devletçe, resmî olarak. | Yasaya, yönteme uygun olarak, yöntemince. | Kesinlikle, açıkça, kesin olarak. İLE/DEĞİL Kendi başına, kendiliğinden. | Bağımsız olarak, kimseye bağlı olmaksızın. )


- RESMÎ GEÇİT değil RESM-İ GEÇİT


- RESONANCE vs. VIBRATION


- RESPOND vs. REACT


- RESPONSIBILITY vs. OBLIGATION


- RESPONSIBILITY vs./and DECISION


- (not RESPONSIBLE TO) RESPONSIBLE FOR


- RESÛL ve MESÛL

( Resul ile mesul birdir. Resul olan mesuldür. Mesul olan resuldür. )


- RESULT vs. JUDGE


- RETREAD vs. RETREAT

( Lastik kaplamak, kaplanmış lastik. İLE Geri çekilmek, ricat. )


- REZÂ'/RIZÂ'[Ar.] ile RIZÂ'[Ar.]

( Süt emme. İLE Hoşnutluk, memnun olma. | "Peki" deme. | İstek, kişinin kendi isteği. )


- REZİL-KEPÂZE (OLMAK/EDİLMEK)


- REZİL-RÜSVÂ (OLMAK/EDİLMEK)


- REZİL[Ar.] ile/ve/||/<> RÜSVÂ(Y)[Fars.]

( Alçak, adi, utanmaz, hayâsız. İLE/VE/||/<> İtibarsız, ayıpları ortaya çıkarılmış, onursuz, rezil. )


- REZİL değil/yerine/>< ZEVİL


- REZİL/LİK(/REZÂLET) ile SEFİL/LİK(/SEFÂLET)

( VILENESS vs. MISERY )


- REZİL/LİK ile/ve/||/<> KEPAZE/LİK[Fars.]

( Utanılacak, ayıp şeyler yapan kişi. İLE/VE/||/<> Niteliksiz olan, değersiz olan. | Utanmaz, rezil olan. | Gülünç olan. | Tâlim yaparken kullanılan gevşek ok yayı. )


- REZİL/LİK ile/ve/||/<> SEFİL/LİK

( )


- | "REZİL" ve/ya da "SEFİL" |
değil/yerine/><
ASİL

( [ayrılıktan hemen sonra ...]
| Başkasının kollarına bırakana "denilen". VE/YA DA Alkole bırakana "denilen". |
DEĞİL/YERİNE/><
Zamana bırakana denilen. )


- REZZÂK[< RIZK] ile ...

( TÜM CANLILARIN RIZKINI VEREN ALLAH )


- RİÂYET değil/yerine/= GÜTME, GÖZETME | UYMAK, SAYGI, SAYMA | AĞIRLAMA

( GÜTME, GÖZETME | UYMAK, SAYGI, SAYMA | AĞIRLAMA )


- RİÂYETLÜ ile RÜTBETLÜ

( Saygılı anlamına bir Müslüman'ın bir Hristiyan'a yazdığı mektupta kullanılırdı. İLE Hristiyanlara, ruhani önderlere ve patriklere verilen unvan. )


- RİBÂ[Ar.] ile RİBÂ'[Ar. < REB]

( Bir şeyin artması/çoğalması. | Tartısı ve ölçüsü olan bir malı, aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak ya da veresiye değiştirmek. | Tefecilikle alınan fâhiş faiz. İLE Evler[bahçeleriyle birlikte], bahar evleri. | Barınılan yerler. | Araziler. | Yaz yağmurları. )


- RİBÂ ile RİBÂ-YI FAZL

( Bir şeyin artması/çoğalması. | Tefecilikle alınan fâhiş faiz. İLE Tartısı ve ölçüsü olan bir malı, aynı cinsten daha fazla olan bir mal ile bir karşılığı olmaksızın, peşin olarak ya da veresiye değiştirmek. )


- RİCÂ/RECÂ[Ar.] ile RİC'Â[Ar.]

( Ümit, umma. | Yalvarma. | İstek, dilek. İLE Bir ya da iki kez boşanan erkeğin tekrar eşine dönmesi. )


- RİCÂ[Ar.] ile/ve/||/<> İSTİRHÂM[Ar. < RUHM]

( Ümit, umma. | Yalvarma. | İstek, dilek. İLE/VE/||/<> Merhamet dileme, yalvarma, yalvarış. )


- RIGHT vs. APPROPRIATE


- [not] RIGHT vs. CONSTANT


- RIGHT vs. GOOD vs. BEAUTIFUL vs. MERIT [IN RELIGION]

( Rational. vs. Ethic. vs. Aesthetics. vs. Religious. )


- RIGHT vs. LEFT


- RIGHT vs. PRIVILIGE


- RIGHT vs. RIGHT


- RIGHT/TRUE vs./and WRONG/FALSE


- RIGHT/TRUE(HONESTY) vs. APPROPRIATE(NESS)


- RIGHT/TRUE(HONESTY) vs. WRONG/FALSE


- RIGHT-WRONG vs. TRUE-FALSE


- RİSK ALMAK ile/değil/yerine/>< ÖNLEM ALMAK


- RİSK ile/ve/değil/yerine/<>/>< RIZK


- RİSKLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- RİTÜEL ve TÖRE[ÖRF] )
ile/ve/değil/yerine/<>/>
TÜZE(HUKUK)

( Köyde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> Kentte. )

( [ Bilinçaltı. VE Bilinç dışı. ] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> Bilinç. )

( Bir kültürün, ortalama kamusal bilgisinin belleği. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> ... )


- RİTÜEL ile PROTOKOL[Fr. < Yun.]

( ... İLE Bir toplantı, oturum, soruşturma sonunda imzalanan belge. | Diplomatlar arasında yapılan antlaşma tutanağı. | Diplomatlıkta, devletler arasındaki ilişkilerde geçen yazışmalarda, resmi törenlerde, devlet başkanları ile onları temsilcileri arasındaki görüşmelerde uyulan kurallar. )


- RİVÂYET KAYDI ile/ve TEMELLÜK KAYDI

( Nüshanın ya da bilgi’nin zinciri. İLE/VE Nüshanın, sahip olunma tarihçesini gösterir. )


- RİVÂYET ile/ve/<> İŞÂRET

( Büyüklerden. İLE/VE/<> Âlimlerden. )


- RİYÂ ile NİFÂK

( Kendini "kandırma". İLE Başkalarını "kandırma". )


- RİYÂ'[Ar.] ile RİYÂH[Ar. < RÎH]

( Özü, sözü bir olmama, ikiyüzlülük. İLE Rüzgârlar. | Yeller, ağrılar, romatizmalar. )


- RİYA(KÂR) değil/yerine/= İKİYÜZLÜLÜK/(İKİYÜZLÜ)


- RİYÂSET[Ar.] ile BAŞKANLIK

( REİSLİK, BAŞ OLMA, BAŞKANLIK )


- RİYÂSET ile/ve/değil/yerine RİYÂET


- RIZÂ:
SATILAMAZ ve/||/<> SATIN ALINAMAZ


- RIZÂ ile AÇIK RIZÂ


- RIZÂ ve/<> BÜTÜNCÜL(KÜLLÎ) BENLİK


- RIZÂ ile/ve/değil EŞİK


- RIZÂ ile/ve HAKK

( Evrensel/ortak yasa. İLE/VE ... )

( Candır Hakk'ın bedeli. )

( Amaç bir rızâ! Allah'ı râzı edeceksin. Ondan sonra bak ki, o rızanın altında ne ilimler var. )

( Ek olma, Hakk ol! )

( Kul, Allah'tan razı olmadıkça, Allah, Kul'dan razı olmaz. )

( Hakk, bir yetimin gözündedir. )


- RIZÂ ve/< İKNÂ


- RIZÂ >< MÜLKİYET

( [her yer] Cennet. >< Cehennem. )

( Nesnesini tüketmek ister. >< Mülkiyet ister. )


- RIZÂ ile/ve TESLİMİYET

( Teslim ol(a)mayan, teslim edemez. )


- RIZÂ ve ZİYÂDELİK


- RIZK >/<> KAZÛRAT >/<> RIZK

( RZK > KZR <> RZK [~] )

( Doğadan kişiye/hayvana. > Kişide/hayvanda. <> Doğaya. )

( Gıda. > Besin-posa. <> Gübre-toprak-gıda. )

( Tohum/fidan/ağaç. > Yaprak/çiçek/meyve. <> Çürük yaprak/meyve-gübre-toprak-fidan/ağaç. )

( Mürşid. > Mürid. > Mürşid. )


- RIZK ile/ve/||/<> NASİB ile/ve/||/<> KISMET


- ROL ile TASLAMAK


- ROMAN ve/||/<> FELSEFE


- ROOT vs. DERIVE


- ROOT vs. USING FURTHER


- RÜÇHAN HAKKI ile YASAL ÖNCELİK HAKKI


- RÜCÛA KEFİL değil/yerine/= DÖNÜŞE YÜKÜMCÜ


- RUHANİYET ile ...

( Kendine ve başkalarına iyilik yapma. )


- RUHSAT[Ar.] değil/yerine/= YETKİLİK


- RUK'A[Ar. < RAKABE] ile RUKA'/RIKA'[Ar. < RUK'A]

( Üzerine yazı yazılan kâğıt parçası. | Kısa mektup.[ŞUKKA] | Yama. | Dilekçe. İLE Üzerine yazı yazılan kâğıt parçaları. | Kısa mektuplar. | Yamalar. | Dilekçeler. )


- RÜKN ile ...

( BİR ŞEYİN EN SAĞLAM TARAFI, TEMEL DİREĞİ | KOLON, DİREK | NÜFUZLU, ÖNEMLİ, KUVVETLİ KİŞİ | İSLÂM HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN KURULMUŞ SAYILMASI İÇİN BULUNMASI GEREKLİ ŞARTLAR )


- RÜKÛN:
ASLÎ ile/ve/||/<> ZAİT


- RÜKÛN[Ar. < REMS] ile RÜKN[Ar. çoğ. ERKÂN] ile RÜKÛNET[Ar.]

( Can ve gönülden eğilim/meyil. İLE Bir şeyin en sağlam tarafı, temel direği. | Kolon, direk. | Güçlü, nüfuzlu, önemli kişi. | İslâm tüzesinde/hukukunda sözleşmenin kurulmuş sayılması için bulunması gerekli şartlar. İLE Ağırbaşlılık, gururluluk. )


- RÜKÛN ile/ve/||/<> ŞART ile/ve/||/<> HÜKÜM ile/ve/||/<> SENET

( SUPPORT avec/et/||/<> CONDITION avec/et/||/<> CONSEQUENCE LEGALE avec/et/||/<> PREUVES A L'APPUI )


- RULE vs. LAW


- RUMİNE ile/||/<> VERSAILLES

( Lozan Antlaşması'nın yapıldığı saray. İLE/||/<> I. Dünya Savaşı sonunda İtilâf Devletlerinin 28 Haziran 1919'da Almanya ile imzaladığı antlaşmanın yapıldığı yer. )


- RÜŞD ile ...

( AŞKTA KEMALİNE ERMEK | DOĞRU YOLU BULUP GİTME, DOĞRU YOLDA GİTME | DOĞRU DÜŞÜNME, AKIL SAHİBİ OLMA | BÂLİĞ OLMA, BÜLÛĞA ERME, ERGİNLİK | HAYRA İSABET | TEVAZÛ )


- RÜŞVET[Ar.] değil/yerine/= ORUNÇ/URUNÇ, ETTİREÇ


- RÜÛS[Ar. < RE'S] ile RÜZZ[Ar.]

( Başlar. | Sadrazam'ın verebileceği küçük rütbeler için verilen resmî yazı. | İlmiye, âlimler/ulemâ derecelerinden biri.[Medrese öğrenimini tamamlayıp mülâzim olanlar, yedi yıllık mülâzemet süresini de tamamladıktan sonra Şeyhülislâm'ın bulunduğu yeterlik/rüûs sınavına girerken, kazananlar müderris tayin olunurdu.] İLE Pirinç.[ERZ] )


- RÜYÂ ile/<> RİYÂ

( Olmadığı gibi görmek. İLE/<> Olmadığı/n gibi görünmek. )


- RUZNAME[Fars.] değil/yerine/= GÜNLÜK/GÜNCE

( Günlük olayların yazıldığı defter. | Gündem. | Olayların zaman sırasına göre yazılmış bulunduğu defter. )


- SAATİ SAATİNE (TAKİP ETMEK)


- SÂBIK[Ar.] ile SÂDIK[Ar.]

( Önceki. İLE Sadakatli. | Doğru, gerçek. )


- SABIR:
"BEKLEME BECERİSİ" değil BEKLERKEN, DOĞRU DAVRANIŞ SERGİLEME


- SABIR ile/ve/değil/<>/ne yazık ki ÇIKAR


- SABİT ile/ve/değil/yerine/||/<> SÂDIK


- SABİT ile ZÂBİT

( Sabitleyen kişi/şey. İLE Tutan, saklayan, zabteden kişi/şey. | Rütbesi, teğmenden, binbaşıya kadar olan asker, subay. | Yönetme gücü olan, dediğini yaptıran. )


- SABİTLEME ile/ve/<> İSTİKRAR


- SABİT/LİK ile/ve/||/<>/> SAĞLAM/LIK / BERK/LİK


- ŞABLON ile/ve/||/<> HARİTA


- SABOTAGE vs. CONSPIRACY


- [ne yazık ki]
!SABOTAJ[Fr.] ile !KOMPLO[Fr. COMPLOT] ile !KUMPAS/KOMPAS[Fr. COMPAS] ile !MANİPLE[Fr.]

( Baltalama. [Fransa'daki işçilerin, haklarını almak/savunmak üzere tepki olarak ayaklarındaki saboları[tahta ayakkabı], makinelerin içine atmasıyla] İLE Birine, bir kuruluşa karşı, toplu olarak alınan, gizli karar. | Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir tasar. İLE Dizicilerin, harfleri, satır durumuna getirirken, içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva. | Gizli bir iş, düzen hazırlamak. İLE Telgraf imlerini göndermek için bir devredeki akımı kesmekte ya da yeniden vermekte kullanılan aygıt. | Roma ordusunda, 60 ya da 120 erden ibaret bölük. | Bazı papazların ayinlerde sol kolun bileğine yakın taktığı süslü şerit. )

( !SABOTAGE vs. !CONSPIRACY vs. !PLOT vs. !MANIPLE )


- SABRETMEK ile/değil/yerine UZAKLAŞMAK


- SABRI OLMAYAN ile/ve/değil/yerine/&gt;/<>/>< RÂZI OLAN

( İntizar eden. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>/<>/>< Zevk eden. )


- SABRI SINAMAK ile/ve/ne yazık ki/||/<> SABRI ZORLAMAK


- SABUN [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SAÇILIM ile/değil/yerine/>< AÇILIM


- [ne yazık ki]
SAÇMA ile/ve/değil/||/<> BAĞLANTISIZ


- SAÇMA ile "SAKAT"


- SAÇMA/LIK:
KİŞİNİN ÇIĞLIĞI ile/ve/ne yazık ki/||/<> DÜNYANIN SESSİZLİĞİ/SUSKUNLUĞU


- SAÇMA"LIK ile/ve/<>/değil/yerine ANLAŞILAMAZLIK


- SAÇMALIK" ile/ve/değil/yerine/<> ÇELİŞKİ


- SAÇMALIK ile/ve/değil/||/<>/> KISIR DÖNGÜ


- SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR:
BİÇİMSİZ ile/ve/||/<> BELİRSİZLİK ile/ve/||/<> SALDIRI ile/ve/||/<> KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA ile/ve/||/<> TARTIŞMALI NEDEN ile/ve/||/<> İSTATİSTİKSEL HATA ile/ve/||/<> ŞAŞIRTMA ile/ve/||/<> YETKEYE BAŞVURMA ile/ve/||/<> DUYGULARA BAŞVURMA ile/ve/||/<> KIYASLAMA HATALARI ile/ve/||/<> SINIFLANDIRMA HATALARI

( BİÇİMSİZ SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR
( INFORMAL FALLACIES vs./and/||/<> FALLACIES )

BELİRSİZLİK SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: GÖNDERMELİ ile/ve/||/<> VURGULAMA ile/ve/||/<> ÇOK ANLAMLILIK
( FALLACY OF: EQUIVOCATION vs./and/||/<> ACCENT vs./and/||/<> AMPHIBOLY )

SALDIRI SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KARALAMA ile/ve/||/<> NİTELİKSEL ile/ve/||/<> "SEN / SEN DE ..." ile/ve/||/<> DOLDURUŞA GETİRME
( ARGUMENT AGAINST THE MAN vs./and/||/<> CIRCUMSTANTIAL AD HOMINEM vs./and/||/<> FALLACY OF "YOU / YOU ALSO" vs./and/||/<> POISONING THE WELL )

KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: KISIR DÖNGÜ ile/ve/||/<> İLGİSİZ AMAÇ ile/ve/||/<> İLGİSİZ SONUÇ ile/ve/||/<> İDDİAYI ZAYIFLATMA ile/ve/||/<> KONUYU SAPTIRMA
( BEGGING THE QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF IRRELEVANT PURPOSE vs./and/||/<> IRRELEVANT CONCLUSION vs./and/||/<> FALLACY OF STRAW-MAN vs./and/||/<> FALLACY OF RED HERRING )

TARTIŞMALI NEDEN SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YANLIŞ NEDEN ile/ve/||/<> ÖNCESİNDE ile/ve/||/<> ORTAK ETKİ ile/ve/||/<> GÖZDEN KAÇIRILABİLİR NEDEN ile/ve/||/<> YANLIŞ YÖN ile/ve/||/<> KARMAŞIK NEDENLER
( FALLACY OF FALSE CAUSE vs./and/||/<> FALLACY OF "PREVIOUS THIS" vs./and/||/<> JOINT EFFECT vs./and/||/<> GENUINE BUT INSIGNIFICANT CAUSE vs./and/||/<> WRONG DIRECTION vs./and/||/<> COMPLEX CAUSE )

İSTATİSTİKSEL HATA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: YETERSİZ ÖRNEK ile/ve/||/<> TEMSİL ETMEYEN ÖRNEK ile/ve/||/<> YANLIŞ BENZETME ile/ve/||/<> YOK SAYMA ile/ve/||/<> SÜMEN ALTI ile/ve/||/<> KUMARBAZ
( FALLACY OF INSUFFICIENT SAMPLE vs./and/||/<> UNREPRESENTATIVE SAMPLE vs./and/||/<> FALSE ANALOGY vs./and/||/<> SLOTHFUL INDUCTION vs./and/||/<> FALLACY OF SLANTING vs./and/||/<> GAMBLER'S FALLACY )

ŞAŞIRTMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: DEVEDE KULAK ile/ve/||/<> YA SİYAH, YA BEYAZ ile/ve/||/<> KANITLAMA ZORUNLULUĞU ile/ve/||/<> FELÂKET ÇIĞIRTKANLIĞI ile/ve/||/<> İMÂLI SORU ile/ve/||/<> ÇOK SORULU ile/ve/||/<> SINIRLI SEÇENEK
( FALLACY OF THE BEARD vs./and/||/<> BLACK OR WHITE FALLACY vs./and/||/<> ARGUMENT FROM IGNORANCE vs./and/||/<> FALLACY OF SLIPPERY SLOPE vs./and/||/<> COMPLEX QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF MANY QUESTIONS vs./and/||/<> FALLACY OF LIMITED CHOICES )

YETKEYE BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: BİR BİLENE SORMA ile/ve/||/<> YETERSİZ KAYNAK ile/ve/||/<> İNANCA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ORTAK TUTUMA BAŞVURMA ile/ve/||/<> ÖBEK BASKISI ile/ve/||/<> YARARCI ile/ve/||/<> BEĞENDİRME ile/ve/||/<> DAYATMA ile/ve/||/<> İÇİNDEKİ DEĞİL DIŞINDAKİ(ZARF-MAZRUF) ile/ve/||/<> GENETİK
( ARGUMENT TO AUTHORITY vs./and/||/<> FALLACY OF UNQUALIFIED SOURCE vs./and/||/<> APPEAL TO BELIEF vs./and/||/<> APPEAL TO COMMON PRACTICE vs./and/||/<> BANDWAGON, PEER PRESSURE vs./and/||/<> PRAGMATIC FALLACY vs./and/||/<> APPEAL TO PERSONAL INTERESTS vs./and/||/<> FALLACY OF "IS" TO "OUGHT" vs./and/||/<> STYLE OVER SUBSTANCE vs./and/||/<> GENETIC FALLACY )

DUYGULARA BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI: TEHDİT ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> ÖNYARGILI DİL ile/ve/||/<> MAZERET
( ARGUMENT FROM FORCE vs./and/||/<> ARGUMENT TO PITY vs./and/||/<> PREJUDICIAL LANGUAGE vs./and/||/<> FALLACY OF SPECIAL PLEADING )

SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> HATALAR
( FALLACIES vs./and/||/<> MISTAKES/WRONGS )

KIYASLAMA HATALARI: GENELLEŞTİRME ile/ve/||/<> ÖZELLEŞTİRME
( FALLACY OF CONVERSE ACCIDENT vs./and/||/<> FALLACY OF ACCIDENT )

SINIFLANDIRMA HATALARI: BÜTÜNLEME ile/ve/||/<> İNDİRGEME
( FALLACY OF COMPOSITION vs./and/||/<> FALLACY OF DIVISION ) )


- SAÇMA(LIK)LAR / SAFSATALAR ile/değil/yerine FaRkLaR

( Sözcükler: "SEN ..." / "SEN DE ..." ile başlatılan/saldırılan "tanımlar".
* Tanım/açıklama: Tartışmada, öteki kişinin söz ve hareketlerini, kendi görüşünü savunmada kanıt olarak kullanma. | "Bir savın doğruluğunun, savı geliştiren kişinin, kişiliği ile ilgisi olduğu" "savı". | Bir kişinin önerileri yerine, önerinin reddedilmesini sağlamak üzere, kişiye sövülerek yapılan saldırı.
Örnek: - "Senin müdür hakkında söylediklerini duydum. Nankör adam! Sen müdürün o kadar ekmeğini yedin!"
- "...yı şu yaptıysa doğrudur/yanlıştır."
- "...yı savunuyorsa ahlâksızın tekiymiş."
Lat./İng.: ARGUMENTUM AD HOMINEM

* Tanım/açıklama: Tepkisel indirgemecilik.
Örnek:
- ... sorununun bu hâle gelmesinin toplumsal, ekonomik, politik bir sürü nedeni var.
- "Terör örgütünü mü savunuyorsun bana?!..."
İng.: STRAW MAN

Sözcük: "ONA BAKARSAN ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Ortak özellik gösteren iki önermenin birbiriyle aynı olması ya da birbirine çok benzemesi gerektiği" "savı". ZAYIF BENZETME
Örnek: "Osmanlı İmparatorluğu da tıpkı Roma İmparatorluğu gibi parçalanmıştır."
İng.: WEAK ANALOGY

Sözcük: "HERKES ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Çoğunluğun benimsediğinin doğru olduğu" "savı".
Örnek: " 'Herkes' ona oy verdiğine göre yaptıkları da doğrudur."
Lat.: ARGUMENTUM AD POPULUM

Sözcük: "DEMEK Kİ ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Zaman içinde, önce gerçekleşen bir olgunun, onu izleyen başka bir olgunun nedeni olması gerektiği" "savı".
Örnek: "Güneş tutulmasından sonra deprem oldu. Demek ki depremin nedeni güneş tutulmasıdır."
Lat.: POST HOC ERGO PROPTER HOC

Sözcükler: "DEMEK Kİ ..." / "SONUÇTA ..." / "TEMELDE ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Tersi kanıtlanamayanın doğru olduğu" "savı".
Örnek: "UFO'ların dünyayı ziyaret etmediği yolunda hiçbir kanıt yoktur. Demek ki ediyorlar."
Lat.: ARGUMENTUM AD IGNORANTIAM

Sözcükler: "DEMEK Kİ ..." / "ZATEN ..." ile başlayan "tanımlar".
* Tanım/açıklama: "Bağlantı, ilişki ya da ortak özelliklerin, mutlaka neden-sonuç ilişkisi içinde olduğu" "savı".
Örnek: "Genç kızlar, çok çikolata yiyor. Genç kızlarda sivilce çok görülüyor. Demek ki, sivilcenin nedeni çikolatadır."
Lat.: CUM HOC ERGO PROPTER HOC

* Tanım/açıklama: "Geleneksel olanın doğru olduğu" "savı".
Örnek 1: "...'yı öldürmemiz gerekiyor. Çünkü töre böyle."
Örnek 2: "Bunca yıldır böyle yapılıyor. Demek ki doğrudur."
Lat.: ARGUMENTUM AD TRADITIO / ANTIQUITATEM

* Tanım/açıklama: "Bir tartışmanın taraflarından birinin sessiz kalmasının, sessiz kalan tarafın tartışılan konuda bilgisi olmadığını, haksız olduğunu ya da yanıldığını kabullenmesi anlamına geldiği" "savı".
Örnek: "Sükût, ikrardan gelir! Türk atasözü."
Örnek:
- Sanık, sorguda susma hakkını kullanmıştır!
- "Suçsuzsa neden sussun ki?! Kalkıp açık açık, 'Ben suçsuzum!' derdi suçlu olmasaydı!"
Lat.: ARGUMENTUM EX SILENTIO

Sözcükler: "DEMEK Kİ ..." / "BELKİ DE ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Sorunun ardında yatan varsayımların doğru olduğu" "savı". YÜKLÜ SORU
Örnek:
- Uyuşturucu kullanmaktan ne zaman vazgeçtin?
- Vazgeçmedim!
- Demek ki hâlâ kullanıyorsun?!...
- Hayır, hiç kullanmadım!
- "Ama vazgeçmediğini itiraf ettin!"
İng.: LOADED QUESTION

Sözcükler: "TEMELDE ..." / "HİÇ" / "HEP" ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: Döngüsel nedensellik. Kendi kendini "kanıtlayan" önerme.
Örnek: "O, tembeldir. Çünkü çalışmayı hiç sevmez."
Örnek: "Yalancı değilim. O nedenle, tüm söylediklerim doğrudur."
Örnek: "Sudan hafif maddeler yüzerler. Çünkü batmazlar."
Lat.: PETITIO PRINCIPII
İng.: BEGGING THE QUESTION

Sözcükler: "NASILSA ..." ile başlayan "tanımlar".
* Tanım/açıklama: "Ünlülerin/güçlülerin/zenginlerin söylediklerinin doğru ya da yoksulların söylediklerinin yanlış olduğu" "savı".
Örnek 1: "... bunu söylüyorsa doğrudur."
Örnek 2: "O beş parasızın teki! Söylediklerine kim inanır!?..."
Lat.: ARGUMENTUM AD CRUMENAM

* Tanım/açıklama: "Yoksulların söylediklerinin doğru ya da zenginlerin söylediklerinin yanlış olduğu" "savı".
Örnek: "Adamın beş parası yok ki çapkınlık yapabilsin!"
Örnek: "Adamın milyonları var. Güya eşini hiç aldatmamış!"
Lat.: ARGUMENTUM AD LAZARUM

* Tanım/açıklama: "Acınacak durumda olmanın ya da çaresizliğin, söylenilen ya da yapılanların yanlışlığına ağır bastığı" "savı".
Örnek: "Adam ayakta duramayacak denli yaşlı ve hasta. Bence geçmişte yaptıklarından sorumlu tutulmasına artık gerek kalmamalı."
Lat.: ARGUMENTUM AD MISERICORIDIAM

Sözcükler: "İLLE DE" / "TEMELDE ..." ile başlayan "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Yalnızca iki seçeneğin var olduğu savı." YANLIŞ İKİLEM.
Örnek: "Ya çözümün bir parçasısındır ya da sorunun!"
İng.: BIFURCATION

Sözcükler: "ELİMDE DEĞİL ..." / "NE BİLEYİM ..." sözlerinin eklendiği "tanımlar".
Tanım/açıklama: "Güç"/"zayıflık" kullanımı.
Örnek: "Ders kitaplarında yazılanlar doğrudur. Eğer yanlış dersem öğretmen beni sınıfta bırakır."
Lat.: ARGUMENTUM AD BACULUM


Az kullanılması gerekenleri ve kullanırken çok dikkat edilecekleri bil de KONUŞ!!! )

( http://www.nku.edu/~garns/165/ppt3_2.html

http://courses.washington.edu/spcmu/334/fallacies.html )

( Safsata Türleri )

( [not] FALLACY vs./but DiFfeReNCeS
DiFfeReNCeS instead of FALLACY )

( KIYÂS-I BÂTIL ile/değil/yerine FURKAN )

( SAFSATA ile/değil FURKAN )


- SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> HATALAR

( FALLACIES vs./and/||/<> MISTAKES/WRONGS )


- SADAKA DAĞITMAK ile/ve/||/değil/yerine/< HAKSIZLIKLARI ORTADAN KALDIRMAK


- SADAKA ile ISKAT[Ar.]

( ... İLE Düşürme, aşağı atma. | Düşürülme. | Ölenlerin, kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka. )


- SADÂKAT VE BAĞLILIK ve/||/<> FARKINDALIK VE ADÂLET ve/||/<> EDEB VE HAYÂ ve/||/<> FETA VE GÖNÜL

( HZ. EBÛ-BEKİR SIDDÎK ve/||/<> HZ. ÖMER el-FÂRUK/HATTÂB ve/||/<> HZ. OSMAN ZİNNUREYN ve/||/<> HZ. İMÂM-I ALİ )

( Çocukluk. VE/||/<> Gençlik. VE/||/<> Yetişkinlik. VE/||/<> Olgunluk. )


- SADÂKAT ile/ve/<> BAĞLILIK


- SADAKAT[Ar. < SADAKA]["ka" uzun okunur] ile SADÂKAT[Ar. < SIDK]

( Sadakalar. | Müslümanların ellerinde bulunan ve fakirlere/düşkünlere verilen üç maldan biri. İLE Dostluk, içten bağlılık, vefâlılık. Doğruluk, yürek doğruluğu. )


- Sadece) kişi/kul hakkı için SUSMA!


- SADECE ile ANCAK VE ANCAK

( MAHZÂ: Ancak, yalnız, tek, sade. | Hâlis, katkısız, tam. )


- SADED[Ar.] değil/yerine/= ASIL

( Asıl konu. | Yakınlık, civar. | Düşünce, niyet, kasıt; girişim/teşebbüs. )


- SADED[Ar.] ile ÖZET

( Asıl konu. | Yakınlık, civar. | Düşünce, niyet, kasıt; girişim/teşebbüs. İLE ... )


- SADED[Ar.] ile SONUÇ

( Asıl konu. | Yakınlık, civar. | Düşünce, niyet, kasıt; girişim/teşebbüs. İLE ... )


- SADEDE GELMEK değil/yerine/= KONUYA DÖNMEK


- SADELİK ve/||/<> DAYANÇ(SABIR) ve/||/<> ŞEFKÂT ve/||/<> MERHAMET

( SIMPLICITY and/||/<> PATIENCE and/||/<> COMPASSION and/||/<> MERCY )


- ŞÂDÎ[Ar. < ŞEDÂ] ile ŞÂDÎ[Fars.]

( Mahkeme hademesi, mübaşir. | Zamanında, sultan sarayına odun götüren yeniçeri, odun ambarı memuru. | Nağme ile şiir okuyan. | İlimden, edebiyattan payı olan. | Torba oğlanı, Acemi Ocağı neferi. İLE Memnuniyet, sevinçlilik, gönül ferahlığı. )


- SADRAZAM ile SERASKER

( ... İLE Sadrazamlık göreviyle yükümlü olmayan ve Osmanlı ordusunun komutanlığını yapan vezirin sanı. )


- SAF HAKİKAT ile/ve/<> EBEDÎ ÖZ


- SAF ile SÂF


- SAF ile/ve/değil/||/<> SAFA YATAN


- SAFDİL[Fars.] ile/= SAFDERUN[Fars.]

( Kolayca aldatılan. )


- SAFİYE ve/||/<>/> TASFİYE


- SAFİYET ve/||/<> SAMİMİYET


- SAF/LAŞTIRILMIŞ AKIL ile/ve/= NİYET ile/ve/= KALP

( PURIFIED REASON vs./and INTENTION = HEART )


- SAF/LIK ile/ve/değil İYİ NİYETLİ/LİK


- SAFLIK" ile/ve/değil/yerine/||/<> TESLİMİYET


- SAFSATA ile HURÂFE


- SAFSATA ile TOTOLOJİ

( Belirli bir niyet üzere uyarlanmışlık da vardır. İLE ... )


- Safsatasız KONUŞ!!!


- SAĞ SALİM değil/yerine/= SAĞ SAĞLAM/SAĞ ESEN/ESENLİKLE


- SAĞ ile ...

( ULVİYYET | YEMÎN )


- SAĞ ile/ve/||/<>/> SELÂMET

( Sen. İLE/VE/||/<>/> Ben. )


- SAĞA SOLA (SORMAK, BAKMAK)


- SAĞDUYU ve/<> DENGE


- SAĞDUYU ile DUYARLILIK

( AKL-I/HİSS-İ SELÎM ile HASSASİYET )


- SAĞDUYU = HASSE-İ SELİME = GOOD SENSE[İng.] = BON SENS[Fr.] = GESUNDER VERSTAND[Alm.]


- SAĞDUYU ile/ve/||/<> SAĞGÖRÜ

( Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği. | Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü. İLE/VE/||/<> Gerçekleri, yanılmadan görebilme yeteneği. )


- SAĞIN = SAHİH = EXACT[İng., Fr.] = EXAKT[Alm.] = EXIGERE[Lat.] = EXACTO/TA[İsp.]

( Doğruluk kuralına uygun olan. | Sözün, anlatılmak istenilene tam karşılık olması, tam uygun düşmesi niteliği. )


- SAĞIR/İŞİTMEZ ile/ve/ya da DİLSİZ ile/ve/ya da SAĞIR VE DİLSİZ

( Kimse duymak istemeyenler kadar sağır olamaz. )

( EBSEM[Ar.]: Dilsiz, susmuş. )

( SAMEM[Ar.]: Sağırlık. )

( Telefonu ilk bulan Alexander Graham Bell, eşi ve annesiyle -ikisinin de sağır olmasından dolayı- hiçbir zaman telefonda konuşamadı. )

( ATREŞ ile/ve AHRAS )

( KÜND-GÜŞ: Sağır. [ KERİ: Sağırlık.] ile/ve ... )

( DEAF vs. DUMB or DEAF-MUTE )


- SAĞÎR/SAGİR[Ar.] ile/değil/||/<>/> SAĞIR[Ar.]

( Küçük, ufak. | Ergenlik çağına gelmemiş, bülûğa ermemiş, velî ya da vasîye muhtaç çocuk. | Ayırt edemeyen. | Zelil ve aşağılık kişi. İLE/DEĞİL/||/<>/> Duymayan. )


- SAĞÎR ile/||/<> SAĞİRE

( Küçük yaşta erkek. İLE/||/<> Küçük yaşta kadın. )


- SAĞLAM ZİHİN ve/||/<>/>/< SAĞLAM GÖVDE

( Sağlam anlık[zihin], sağlam gövdede bulunur. VE/||/<>/>/< Sağlam gövde, sağlam anlıkta[zihinde] bulunur. )


- SAĞLAMA ile/ve/||/<> UYGULAMA


- SAĞLIK:
"HİZMET" ile/ve/değil/||/<>/< HAK


- SAĞLIKLI/SAĞLIKSIZ ... değil/yerine ORANTILI/ORANTISIZ ...


- ŞAH değil/yerine/&gt;&lt;/< AH

( Mazlumun "AH"ı; indirir, "ŞAH"ı. )


- ŞAHANE değil/yerine/= ÇOK GÜZEL, EŞSİZ, GÖRKEMLİ


- SAHİBİ OLMAK ile/değil/yerine PARÇASI OLMAK


- SAHİBİNE SORULMADAN/İZİN ALINMADAN KİŞİLERİN (ÖZEL) EŞYALARINA DOKUNULMAZ!


- SAHİBİSİ" değil SAHİBİ


- SAHİCİ ile/ve/||/<>/< SAHİH[Ar. < SIHHAT]

( Sahte olmayan, gerçek, yapma karşıtı. İLE/VE/||/<>/< Sağlıklı olmak, gerçek olmak. )


- SAHİCİ/LİK ile/ve/||/<>/> SAMİMİ/LİK


- ŞÂHİD[Ar.] ile HÂZIR[Ar.]


- ŞÂHİD[Ar.] ile MÜŞÂHİD[Ar.]


- ŞÂHİD[Ar. < ŞEHÂDET | çoğ. ŞEVÂHİD] ile ŞÂHİD[Fars.]

( Tanık. | Senet yerine geçecek biçimde büyük bir yapıttan ya da kişiden alınan örnek. İLE Sevgili. | Güzel. )


- SAHİH (OLAN) ile/ve SALİH (OLAN)

( Bilinmeli. İLE/VE Uygulanmalı. )


- SAHİH[Ar.]["SAİH" değil!] değil/yerine/= DOĞRU


- SAHİH ile SAKÎM


- SAHİH ile/ve SARİH

( Bahs'te. İLE/VE Keşf'te. )


- SAHÎK[Ar.] ile SÂHİK[Ar.]

( Uzak. | Çok karışık anlaşılmaz söz. İLE Ezip döven. )


- ŞÂHİKA[Ar.] ile FERİŞTAH[Fars. FİRİŞTE]

( Doruk, zirve. | En üst derece. İLE En iyi, en üstün. )


- SAHİP ÇIKMAK ile/ve/değil PAYLAŞAMAMAK


- SAHİP/MÂLİK[Ar.] değil/yerine/= İYE


- SAHİP OLMADIĞIN ŞEY/DEĞER/OLANAK/KOŞUL ve BULUNMADIĞIN YER

( Vazgeçemeyiz. VE Terk edemeyiz. )


- SAHİP OLMAK ve/||/<>/< AİT OLMAK


- SAHİP OLMAK ile/ve/<> HAKİM OLMAK

( OWNERSHIP vs./and/<> ABLE TO DOMINATE )


- SAHİP OLMAK ile/yerine KURUCU(SU) OLMAK

( OWNER vs. FOUNDER
FOUNDER instead of OWNER )


- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< LÂYIK OLMAK


- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> SAHİP ÇIKMAK


- SAHİP OLMAK ile/değil/yerine ŞAHİT OLMAK


- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/||/<>/< SATIN ALMAK


- ŞAHIS ŞİRKETİ ile/ve LİMİTED ŞİRKET


- ŞAHIS[Ar.] değil/yerine/= KİŞİ/BİREY


- ŞAHIS ile/ve/||/<>/> TEŞAHHUS

( Kimse, kişi. | Bir insanın görünen biçimi. İLE/VE/||/<>/> Şahıs biçimine girme, cisimlenme. | Kendini belirli etme, ayrılarak belirme, ortaya çıkma. )


- TANIK/ŞAHİT ile/ve/değil GÖZLEMCİ


- ŞÂHİT ile/ve/||/<> NOTER


- ŞAHİT ile/değil ŞAYET


- ŞÂHİT/ŞÂHİD[Ar.]["ŞAİT" değil!] değil/yerine/= TANIK


- SAHNE ile/değil/yerine ESAS


- ŞAHS/ŞAHIS/FERT/FERD/INDIVIDU değil/yerine/= BİREY


- ŞAHSEN[Ar.] değil/yerine/= KİŞİSEL OLARAK


- ŞAHSİ (HAKLAR) değil/yerine/= KİŞİSEL (ÜLEVLER)


- ŞAHSÎ[Ar.] değil/yerine/= KİŞİSEL


- ŞAHSİLEŞTİRMEK ile ŞAHSİ-LEŞ-TİRMEK


- ŞAHSİYET (HAKLARI) değil/yerine/= KİŞİLİK (ÜLEVLERİ)


- SAHTE PARA ile/değil/yerine/>< GERÇEK PARA


- SAHTE ile/değil/yerine GEÇİCİ


- SAHTE ile KURGU

( FAKE vs. FICTION )


- SAHTE ile/değil SANKİ


- SAHTE ile/ve/||/<> TAKLİT


- SAHTE ile/ve YANILSAMA

( FAKE vs./and ILLUSION )


- [ne yazık ki]
SAHTE[Fars.] değil/yerine/= YAPAY/YAPMA, DÜZMECE

( Sahte olan, zaman ve uzay ile sınırlıdır ve koşulların ürettiğidir. )

( Bir an gerçek gibi görünmek, sahte olanın doğasıdır. )

( Sahte olanı yıkamazsınız, çünkü onu durmadan yaratıyorsunuz. )

( Sahtenin sahteliği anlaşıldığında, o, kendi kendine erir gider. )

( Sahte olanı sahte olarak görmek ve sahte olanı terk etmek, gerçeği getirecektir. )

( Sahte olduğunu gördüğünüz her ne ise o eriyip kaybolur. )

( Sahte olandan vazgeçin, doğru olan kendi yerini bulacaktır. )

( Sahte olanın zamana gereksinimi olduğunu ve zamana gereksinimi olanın sahte olduğunu bir kez anlarsanız, zaman ötesi ve hep şimdi'de olan Gerçek'e yakınlaşmış olursunuz. )

( Gerçeğin görülmesini o kadar zorlaştıran, sahte olana tutunup ondan kopamamaktır. )

( Gerçek, sahtenin reddi ve inkârı ile ifade edilebilir -eylemle. )

( Gerçek, herkes için birdir, ancak sahte olan kişiseldir. )

( Sahte olanı fark edip onu reddetmek, gerçeğe giden yolu açar. )

( Sahte olanlar gittiğinde, geride kalan, gerçek olandır. )

( Doğru kendini öne sürmez, o sahtenin sahte olarak görülmesi ve reddedilmesinde yatar. Zihin, sahte olan tarafından kör edilmişken, doğruyu aramak yararsızdır. Doğru olanın sezilebilmesi için önce sahtenin tamamen temizlenip yok edilmesi gerekir. )

( Sahte olanın keşfedilip terk edilmesi, gerçek olanın zihne girişini sağlar. )

( Sahte olanın yıkımı, şiddet değildir. )

( Sahte olanın reddi, özgürleştirici ve enerji vericidir. )

( Sahte olan "Ben-im" duygusu değil, fakat kendinizi ne sandığınızdır. )

( The false is limited in time and space and is produced by circumstances.
It is the nature of the false that it appears real for a moment.
You cannot destroy the false, for you are creating it all the time.
To see the false as false and abandon the false brings reality into being.
It is the discarding the false that opens the way to the true.
What you see as false, dissolves.
Once you understand that the false needs time and what needs time is false, you are nearer the Reality, which is timeless, ever in the now.
It is the clinging to the false that makes the true so difficult to see.
Reality is common to all. Only the false is personal.
The false dissolves when it is discovered.
The discovery and abandonment of the false remove what prevents the real entering the mind.
The destruction of the false is not violence.
Renunciation of the false is liberating and energizing.
It is not the "I am" that is false, but what you take yourself to be. )

( KALP )

( ARTIFICIAL vs. FAKE )


- SAHTE ile/ve/<> "YARIM"


- SAHTEKÂR ile HİLEKÂR

( Sahtekâr kişi, sahici kişinin gözüne bakamaz. )


- SAHTE/LİK ile/değil/yerine/>< İÇTEN/LİK


- SAİKA[Ar.] değil/yerine/= YILDIRIM | NEDEN


- SAİKLER/LE değil SAİK/LE

( "Saik", sevk sözcüğünün çoğulu olduğundan, çoğul olana bir "-ler" eki daha olmaz/kullanılamaz. )


- ŞAİR ve/||/<> SARAYBOSNA'LI ŞAİR

( )


- SÂK[Ar. çoğ. SİKAN, SÛK] ile SAK/SAKK[Ar. çoğ. SİKÂK, SUKÛK]

( Baldır, incik. | [botanikte] Sap. | [geom.] Kenar. İLE Şer'î mahkemeden verilen îlâm, berat, kadı hücceti ve bunun gibi yazılardaki tabirler, deyimler. | Vesîkalar. )


- SAK ile SAK[Ar.]

( Uyanık, gözü açık. | Uykusu hafif. İLE Sap. )


- ŞAKA YAPMAK ile LAUBALİLİK


- ŞAKA ile/ve/||/<>/> İNTİKAM


- SAKATLANMAK[Ar.] değil/yerine/= ÇOLMAK


- ŞÂKÎ[Ar. < ŞİKÂYET] ile ŞAKÎ[Ar. < ŞEKÂVET]

( Şikâyetçi, şikâyet eden. İLE Bahtsız, kötü hareketli, haylaz, habîs. | Yol kesen, haydut. )


- SAKÎM[Ar. < SAKAMET] değil/yerine/= BOZUK/YANLIŞ/EKSİK

( Hasta, hastalıklı. | Yanlış. | Rivâyeti doğru, sağlam olmayan hadîs. )


- SAKIN!:
ADAMIN, YERE BAKANINDAN
ve/||/<>
SUYUN, YAVAŞ AKANINDAN


- SAKİN OLMAK ile/ve/<> (KENDİNE) HÂKİM OLMAK


- SAKİN OLMAK ile/ve/||/<> SESSİZ OLMAK ile/ve/||/<> KENDİN OLMAK

( Huzur arıyorsak. İLE/VE/||/<> Bilgelik arıyorsak. İLE/VE/||/<> Aşk arıyorsak. )


- SÂKİN[< SÜKÛN] / MUKÎM[< KIYAM] ile/ve ŞÂGİL[< ŞUGL]

( Konutta/meskende yaşayan/oturan, ikâmet eden. İLE/VE Meşgul eden, edici. | Meşgul olmayı gerektiren. | İşgâl eden, tutan. | Bir mülkte oturan. )


- SAKİNLEŞME:
AKILDA ve/||/<> GÖNÜLDE

( Bilgi ile. VE/||/<> Sevgi ile. )

( Elinde getiren, karnında götürür; aklında getiren, gönlünde götürür. )


- SAKİNLİK ile/ve DAYANÇ/SABIR

( Belirli bir bilgi ve bilinç/tutum gerektirir! )

( CALMNESS vs./and PATIENCE )


- SAKİN/LİK ile/değil KAYITSIZ/LIK

( Her sakin/lik görüntüsü sakinlik olmayabilir hatta kayıtsızlıktan/ilgisizlikten/içekapanıklıktan kaynaklanıyor olabilir! )


- SAKİNLİK ile/ve SAKİNLİK(YUMUŞAKBAŞLILIK)

( Yumuşaklık ve iyilik, kişiye anneannesinden mirastır. )

( QUIETNESS vs./and CALMNESS )


- SAKİN/LİK ile/ve/<> SESSİZ/LİK, SÜKÛNET

( CALM/NESS vs./and/<> QUIET/NESS )


- SAKİN/LİK ile SOĞUK/LUK

( Her sakin/lik görüntüsü sakinlik olmayabilir hatta anlamamasından/uzak kalmasından kaynaklanıyor olabilir! )


- SAKINMAK ile/ve/değil/yerine KORUMAK


- SAKLAMAK ile KORUMAK

( TO HIDE vs. TO SAVE )


- SAKLAMAK ile/ve/değil PAYLAŞMAMAK

( [not] TO CONCEAL vs./and/but NOT TO SHARE )


- SAKLAMA(MA)K ile/ve/<> ESİRGEME(ME)K


- SAKLI GİZLİ (İŞLER YAPMAK)


- SAKLI ile/ve/değil GİZLİ


- [ne yazık ki]
ŞAKŞAKÇI/LIK ile YALAKA/LIK


- SALÂH ile/ve/||/<>/> FELÂH


- SALÂHİYET ve/||/<> EHLİYET ve/||/<> KUDRET

( APTIDUTE et/||/<> CAPACITE et/||/<> PUISSANCE )


- SALÂHİYET[Ar.] değil/yerine/= YETKİ

( YETKİ, BİR İŞE KARIŞMAYA YA DA GÖREV GEREĞİ BİR İŞ YAPMAYA, BİR HAREKETTE BULUNMAYA HAKLI OLMA | BİR DÂVÂYA BAKABİLME )


- SALÂHİYETNÂME değil/yerine/= YETKİBELGE


- SALAK ile/değil ASALAK

( "Asalak" sözcüğünün salak ile hiçbir ilişkisi yoktur. )


- SALAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAF


- [ne yazık ki]
SALDIRGAN/LIK ile/ve "AZGIN/LIK"

( Psişik. İLE/VE Ahlâkî. )


- SALDIRI SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
KARALAMA ile/ve/||/<> NİTELİKSEL ile/ve/||/<> "SEN / SEN DE ..." ile/ve/||/<> DOLDURUŞA GETİRME

( ARGUMENT AGAINST THE MAN vs./and/||/<> CIRCUMSTANTIAL AD HOMINEM vs./and/||/<> FALLACY OF "YOU / YOU ALSO" vs./and/||/<> POISONING THE WELL )


- SALDIRI ile/ve/değil/yerine/<> EYLEMSİZLİK/KAYITSIZLIK


- SALDIRI ile/değil/>< HAKKINI SAVUNMAK

( Etkin olmaya alışık olmayana, hakkını savunmak, "saldırı" gibi gelebilir. )


- SALDIRI ile/değil SAPTAMA/TESPİT/BEYAN

( [not] ATTACK vs./but TO DETERMINE/ESTABLISHING/TO DECLARE )


- [ne yazık ki]
!SALDIRI ile/ve/||/<>/>/< !ŞİDDET

( Şiddet, saldırganlığın da ötesinde onun, nefret, düşmanlık gibi duygu ve etkinlik kazandığı biçimi ya da çeşit ve derecesidir. )


- [NE YAZIK Kİ]
SALDIRI ile/ve/değil/yerine TEPKİ


- SALDIRMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SATAŞMAK


- SALDIRMAK ile/ve/<>/> "SAYDIRMAK"


- SALDIRMAK ile/ve/değil YÜKLENMEK


- SALES vs./and MARKETING )

( To serve the ready product. vs./AND To prepare the unprepared product to sale. )


- SÂLİH ve/||/<> ZÂHİD

( ... VE/||/<> Dinin şekil yönüne fazla önem veren, aşırı, çok sofu. | Kendini, sadece dine veren. | Masiva'ya itibar etmeyen. )


- SÂLİS ile/||/<> SÂLİSEN

( Üçüncü. İLE/||/<> Üçüncü olarak. )


- SALLANTI ile ÇALKANTI


- SALLANTI ile SARSINTI


- SALLAPATİ (İŞ YAPMAK)

( Düşünmeden ve saygısızca davranan. | Düşüncesizce, saygısızca ve patavatsız bir biçimde. )


- SALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SAÇMAK


- SALT ile SALTIK

( Yalnız, tek, sırf. | İçinde yabancı bir öğe bulunmayan. | İçinde, kendine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. İLE Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, koşulsuz. | Koşulsuz, bağımsız, göreli olmayan ve kendi başına, tam sayılan bir olgunun niteliği. )


- SALTIK GÖRÜNÜŞLER ile/değil GÖRÜNÜŞLERİN SALTIK İLKESİ

( [not] ABSOLUTE APPEARANCES vs./but ABSOLUTE PRINCIPLE OF THE APPEARANCES )


- SALYA-SÜMÜK (AĞLAMAK)


- [ne yazık ki]
ŞAMAR OĞLANI (NA DÖN[DÜR/ÜL]MEK) ile/ve/||/<> GÜNAH KEÇİSİ (İLÂN ETMEK/EDİLMEK)


- SAME vs. COMMON


- [not] SAME vs. SIMILAR


- SAMENESS vs. ANALOGY


- ŞÂMİL[< ŞEML < ŞÜMÛL] ile/ve/<> KÂMİL[< KEMÂL]

( Topluma. İLE/VE/<> Kişiye/sana! )

( Genele. İLE/VE/<> Özele. )

( İçine alan, kaplayan, çevreleyen. İLE/VE/<> Tam, eksiksiz, bütün. | Olgun. | Bilgin, âlim. )


- SAMİMİYET ile AÇIKLIK ile SAYDAMLIK/ŞEFFAFLIK

( Açıklığı ve iyilikseverliği sayesinde hem çevresine, hem de sonuç olarak kendine yararlı olan biri simgelenir. )

( SINCERE | INTIMACY vs. OPENNESS vs. TRANSPARENCY )


- SAMİMİYET >< ERKÂN

( Samimiyet oluşunca, erkân kalkar. )


- SAMİMİYET ve/||/<> SAMİMİ NİYET


- SAMİMİYET >< SAVUNMA

( "Savunmalarını" bırakmıyorsun ki, samimi olmasını istediğin kişi/ler bunu yapsın. )

( INTIMACY >< DEFENSE )


- SAMİMİYETİN BELİRTİSİ ve/||/<> DÜRÜSTLÜĞÜN İFADESİ

( Gözler. VE/||/<> Sözler. )


- SANA SÖVÜYORUM değil/yerine/>< SENİ SEVİYORUM

( DEĞİL/YERİNE/>< )


- SANA YAPILAN "KÖTÜLÜK" ile/değil/yerine/ne yazık ki/>< SENİN YAPTIĞIN KÖTÜLÜK/YANLIŞ/HATA

( Unut/abil! İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Unutma! )


- SANAL ile UYDURMA


- SANAT, GELENEKSEL UYGULAMANIN(RİTÜEL):
İÇİNDE değil DIŞINDA


- SANAT [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SANAT:
"PROPAGANDA" değil/yerine ÖĞRETİM


- SANAT ve/||/<>/>/< BİREY OLMAK


- SANAT ile/ve/||/<>/>/< HAKİKAT


- SANAT ile/ve/||/<> İNCELİK/RİKKAT[Ar.]


- SANAT ve/||/<> SEVGİ ve/||/<> FELSEFE

( Kişileri sevmekten daha sanatsal ve bilgece bir şey yoktur. )


- SANCTION and/||/<> INTERNATIONAL SANCTION

( Yaptırım. VE/||/<> Uluslararası yaptırım. )


- SANDIĞA GÖMMEK ile/ve/||/<>/> SANDIĞA GÖMÜLMEK


- SANÎ'[Ar. < SUN] ile SÂNÎ[Ar. < SENY] ile SÂNİ'[Ar. < SUN] ile SÂNİH/A[Ar. < SÜNÛH]

( Görülen iş. İLE İkinci. İLE Yapan/yapıcı, işleyen. | Yaradan, sanat yapıtı olarak meydana getiren. | Allah. | [tüzel] İstisna akdinin borçlusu. İLE Zihin ve düşüncede oluşan, zihne/düşünceye doğan. )


- SANI/ZAN/ZEHAB[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<> KANI/KANAAT

( Sahibi olunan düşüncenin/yorumun üzerine yargıda bulunum ve bu sürecin ilk durumu/sonucu. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Bir durum/olgu üzerine düşünce/yorum sahibi olmak. )

( Gerçeği bulmak istiyorsak, kanılarımıza asılmamalıyız. )

( To find truth, we must not cling to our convictions. )

( [not] SURMISE vs./and/but/||/<> OPINION
OPINION instead of SURMISE )


- SANIKTAN, KANITA GİTMEK" değil KANITTAN, SANIĞA GİTMEK


- SANIRIM ile/ve/||/<> ANLADIĞIM KADARIYLA


- SANIYORUM ile/ve/||/<> SAYIYORUM


- ŞANS (VERMEK) ile/ve/değil/||/<>/< KOZ (VERMEK)


- SANSASYON[Fr./İng. < SENSATION] ile/ve/||/<> SKANDAL[Fr. < SCANDALE]

( Dalgalanma. | Çok sayıda kişiyi ilgilendiren, etkileyen, heyecan verici olay. İLE Büyük yankı uyandıran, utanç verici ya da küçük düşürücü olay. )


- ŞANSÖLYE[Fr. CHANCELIER]:
BAŞBAKAN ile/ve MALİYE BAKANI

( Almanya ve Avusturya'da. İLE/VE İngiltere'de. )


- SANSÜR[Fr.] değil/yerine/= DENETLEME/DENETKİ/SIKIDENETİM

( Her türlü yayının, sinema ve tiyatro yapıtlarının, hükümetçe, önceden denetlenmesi. Yayın ve gösterilmesinin, izne bağlı olması, sıkıdenetim. | Denetleme işini yapan kurul. )


- SANSÜR[Fr. < CENSURE] ile/ve/||/<> KAMUFLAJ[Fr. < CAMOUFLAGE]

( Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim. | Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim. İLE/VE/||/<> Gizleme. )


- SANSÜRLEME ile/değil/yerine DÜZENLEME


- SAP, DÖNER; KESER, DÖNER ve/||/<>/> GÜN GELİR, HESAP DÖNER


- SAPIK/LIK" ile SAPKIN/LIK | ile/değil/yerine/||/<>/< SAPMA

( "Yükleme". İLE Tespit. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Durum. )


- SAPITMA ile/değil/||/< SAPTIRMA ile/değil/||/< SAPMA


- SAPKIN" ile/değil/yerine ÇAPKIN


- SAPLAMA ile/değil SAPTAMA

( Hızla batırmak. İLE/DEĞİL Bir şeyi belirgin kılma, tespit. | Yıkanmış gümüş bromürlü tabakanın, gümüş bromür kalıntılarını eritmek için filmin kimyasal bir eriyikten geçirilmesi. )


- SAPMA ile/değil KAYMA


- SAPMA ile/ve/<> SAPLANMA


- SAPTAMA ile/ve YAKALAMA

( TO FIX/DETERMINE vs./and TO CATCH )


- SAPTIRMA ile/değil/yerine SAPTAMA


- SARAN ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> SAĞAN


- ŞARAP ile/ve/değil/> SERAP


- SARHOŞ ile BEKRİ/AYYAŞ

( ... İLE İçkiye düşkün, içkici. )


- SARHOŞ[Fars. SER:Baş. + HOŞ] değil/yerine/= ESRİK/ESRÜK[dvnlgttrk]


- SARIGÜZEL CADDESİ değil/< SARIGÖREZ CADDESİ


- SARILMAK ve/<> SIRTLAŞMAK

( İlişkiler, yüz yüze başlar, yan yana gelerek pekiştirilir, sırt sırta vererek devam ettirilir. )


- ŞARLATAN ile/değil/yerine/>< BİLGİN

( Aldatır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Aydınlatır. )


- ŞARLATAN değil/yerine/>< FİLOZOF

( Filozofların aydınlatmadığı bir toplumu, şarlatanlar aldatır. )


- ŞARLATAN[İt./Fr.] ile/ve/<> ŞAKLABAN

( Kendi bilgi ve niteliklerini ya da mallarını överek, çevresindekileri kandıran, dolandıran kişi. | Bilir geçinen kişi. İLE Şen, şakacı ve güldürücü kişi. | Dalkavuk. )


- ŞART ile FARZ


- ŞART ile/ve/||/<>/> SIHHA ŞART


- ŞART ile/değil SÜS


- ŞART-I A'ZAM ile/ve ŞART-I BÂTIL ile/ve ŞART-I CÂİZ ile/ve ŞART-I LAĞV ile/ve ŞART-I MÜFSİD ile/ve ŞART-I MÜTEAHHİR ile/ve ŞART-I MÜTEÂRIZ ile/ve ŞART-I MÜTEKADDİM/EVVEL ile/ve ŞART-I NÂSİH ile/ve ŞART-I SÂNİ ile/ve ŞART-I SARÎH ile/ve ŞART-I TAKYÎDÎ ile/ve ŞART-I VÂKIF


- ŞART-I İNFİSÂHÎ ile/ve ŞART-TÂLİKÎ

( Bozucu şart. [Evimi eşime bağışlarım fakat benden önce ölürse ev benimdir.] İLE/VE Belirli bir zamana/koşula bağlı şart. [Eğer sınıfı geçersen bisiklet alırım.] )


- KOŞULLARDA:
HAKİKÎ ile/ve/||/<> CALÎ ile/ve/||/<> İLLET HÜKMÜNDE ile/ve/||/<> SEBEP HÜKMÜNDE


- ŞARTLI TAHLİYE/SALIVERME ile/ve/<> DENETİMLİ SERBESTLİK


- ŞARTNAME/BAYLAVBETİ değil/yerine/= KOŞULLUK


- ŞAŞAR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< AŞAR

( Torun. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Dede. )

( İstenç[irâde]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Direnç[ihtiyâr]. )

( Aynı dönemde ve birlikte yaşarlar. )


- ŞAŞIRTMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
DEVEDE KULAK ile/ve/||/<> YA SİYAH, YA BEYAZ ile/ve/||/<> KANITLAMA ZORUNLULUĞU ile/ve/||/<> FELÂKET ÇIĞIRTKANLIĞI ile/ve/||/<> İMÂLI SORU ile/ve/||/<> ÇOK SORULU ile/ve/||/<> SINIRLI SEÇENEK

( FALLACY OF THE BEARD vs./and/||/<> BLACK OR WHITE FALLACY vs./and/||/<> ARGUMENT FROM IGNORANCE vs./and/||/<> FALLACY OF SLIPPERY SLOPE vs./and/||/<> COMPLEX QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF MANY QUESTIONS vs./and/||/<> FALLACY OF LIMITED CHOICES )


- ŞAŞIRTMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EZBER BOZMAK


- ŞAŞKINLIK(/HAYRET) ile/ve/||/<>/> KUŞKU

( Zihinde. İLE/VE/||/<>/> Felsefede. )


- ŞAŞKIN/LIK ile/değil/yerine AŞKIN/LIK


- ŞAŞKIN/LIK ve PANİK


- ŞAŞMAZ/LIK ile/ve/||/<>/> SAPMAZ/LIK


- SAT ile SAT-SANG

( Etkin durumdaki Sonsal İlke'nin, aşkın[transandantal] yüzü. İLE Doğru ve bilge kişilerle beraberlik. )


- SATAŞMAK ile/ve/||/<> DALAŞMAK


- SATAŞMAK ile/ve/||/<>/> SÜRTÜŞMEK


- SATHÎ[Ar.] değil/yerine/= YÜZEYSEL/GELİŞİGÜZEL/ÜSTÜNKÖRÜ


- SATILABİLİRLİK ile/ve/değil/<> DEĞİŞİM DEĞERLİLİK


- SATILAMAZ ile/ve/||/<> DEVREDİLEMEZ


- SATIP SAVMAK


- SATIR ARASI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAĞLAM


- SATİR[Fr.] değil/yerine/= YERGİ


- SATIŞ VAADİ değil/yerine/= SATIŞ ÜSTLENİMİ


- [not] SATISFACTION vs./and TO (GET) IMPRESS


- SATISFACTORY vs. SATISFYING


- (not SATISFIED FROM) SATISFIED WITH


- SATIŞTA:
N ile/ve/||/<> A ile/ve/||/<> I ile/ve/||/<> D ile/ve/||/<> A ile/ve/||/<> S

( Gereksinim. İLE/VE/||/<> Dikkat. İLE/VE/||/<> İlgi. İLE/VE/||/<> İstek. İLE/VE/||/<> Eylem. İLE/VE/||/<> Tatmin. )

( Need. VS./AND/||/<> Attention. VS./AND/||/<> Interest. VS./AND/||/<> Desire. VS./AND/||/<> Action. VS./AND/||/<> Satisfaction. )


- SATMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> VERMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DAĞITMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BAĞIŞLAMAK


- SATRANÇ TAŞLARININ DEĞERLERİNDE:
1 ile/ve/||/<>/< 3 ile/ve/||/<>/< 5 ile/ve/||/<>/< 9 ile/ve/||/<>/< SONSUZ

( Piyon. İLE/VE/||/<>/< Filler. İLE/VE/||/<>/< Atlar ve kaleler. İLE/VE/||/<>/< Vezir. İLE/VE/||/<>/< Şah. )


- SATRANÇTA:
AÇILIŞ ve/||/<> YAPILMAMASI GEREKENLER

( * At ile başlanmaz!
* Kalelerin önündeki piyonlarla başlanmaz! [Yandan değil ortadan başlanır!]
* Vezir'in önündeki piyonla başlanmaz! )


- SATVET[Ar.] değil/yerine/= (ZORLU/SİNDİRİCİ) GÜÇ


- SAV ile İLERİ SÜRÜŞ | DENETLENEBİLİR İDDİA


- SAV ile/||/<> SAVA

( Haber. İLE/||/<> Havadis. )


- SAV/İDDİAYA KARŞI, KANIT ORTAYA KOYMA SORUMLULUĞU:
GÜMRÜKTE ve/||/<> KİŞİ(İNSAN) HAKLARINDA ve/||/<> KİŞİSEL VERİ İŞLEMEDE

( Kişiye aittir.[Bunların dışındakilerde, "sav/iddia" sahibinindir.] )


- SAVAB - HATA ile SEVAP - GÜNAH


- [ne yazık ki]
!SAVAŞ ile ASKERİCİLİK/MİLİTARİZM


- SAVAŞ değil/yerine/>< BARIŞ

( İyisi yoktur. DEĞİL/YERİNE/>< Kötüsü yoktur. )


- SAVAŞ ile/değil FETİH

( [not] WAR vs./but CONQUEST )


- [ne yazık ki]
!SAVAŞ ile/ve/değil/||/<> !İÇ SAVAŞ/AYAKLANMA

( POLEMOS ile STAZIS )


- SAVAŞ yerine MÜCADELE


- SAVAŞ ile/ve/değil/yerine/< SALDIRI/Ş


- SAVAŞ değil/yerine/>< SANAT


- SAVAŞ ile/ve/değil/yerine SAVAŞIM


- [ne yazık ki]
!SAVAŞ ve/||/<>/>/< !YILDIRMA/TERÖR[Fr.]


- SAVAŞ ya da KORSANLIK değil/yerine/>< TİCARET


- [ne yazık ki]
SAVAŞ DÖNEMLERİNDE:
RİTÜELLEŞMİŞ ile SINIRLAMACI OLAN ile FETİH ile MUTLAK AMACI OLAN ile SINIRI OLMAYAN


- [ne yazık ki]
SAVAŞLARDA:
PARTİZAN ile/<> GERİLLA ile/<> TERÖR


- [ne yazık ki]
!SAVAŞLAR:
RASYONEL ile/ve/<> KİTLELERİN SEFERBER EDİLDİĞİ ile/ve/<> ASİMETRİK


- SAVAŞMA değil/yerine/<>/> TANIŞMA


- [ne yazık ki]
SAVAŞTAN GERİYE KALANLAR:
ÖLÜLER "ORDUSU" ile/ve/||/<>/> YAS TUTANLAR "ORDUSU" ile/ve/||/<>/> HIRSIZLAR "ORDUSU"


- SAVCI/LIK ile GENEL SORGU SAVCI/LIĞI


- SAVCININ/POLİSİN İŞİ(/GÖREVİ/SORUMLULUĞU):
"(HERHANGİ) (BİR) ZANLI YAKALAMAK" değil (İLGİLİ/KANITLI) ZANLIYI YAKALAMAK


- SAVCININ/POLİSİN İŞİ(/GÖREVİ/SORUMLULUĞU):
"ALEYHTE KANIT TOPLAMAK" değil HEM LEHTE, HEM DE ALEYHTE; NE LEHTE, NE DE ALEYHTE KANIT TOPLAMAK


- SAVE vs. CARE


- SAVLET/HAMLE[Ar.] değil/yerine/= ATILIM


- SAVRULMAK ile/değil/yerine/>< SALINMAK


- [ne yazık ki]
SAVSAKLAMA ile/ve/||/<> BOŞVERME


- SAVSAKLAMA ile/ve/<> SALLAMA


- SAVUNDUĞUNDAN DOLAYI BİLMEK ile/değil/yerine/>< BİLDİĞİNDEN DOLAYI SAVUNMAK


- SAVUNMA HAKKI ile/ve/||/<> KENDİNİ İFADE ETME HAKKI


- SAVUNMA MEKANİZMASI ile/ve/||/<> AVUNTU


- SAVUNMA ile CAHİLLERİN "SAVUNMASI"

( Konu/olgu çerçevesinde kalarak geçerli dayanakçaları öne sürme çabası ve hakkı. İLE Konuyu/olguyu değerlendirmek yerine ya kendilerini savunurlar ya da kişileri örnek gösterir ve saldırırlar. )

( Duygular, bilgilerle ters orantılıdır. Ne kadar az biliş varsa o kadar savunuş vardır. )

( DEFENCE vs. DEFENCE OF IGNORANTS )


- SAVUNMA ile DESTEKLEME

( TO DEFENCE vs. TO SUPPORT )


- SAVUNMA ile ÖNCELLEME

( TO DEFENCE vs. TO PRECEDE )


- SAVUNMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAVUŞTURMA


- SAVUNMA ile/değil/yerine SERİMLEME


- SAVUNMAK ile KORU(N)MAK

( TO DEFEND vs. TO (GET) SAVE )


- SAVUNUCU YAKLAŞIM/AÇIKLAMA ile/değil/yerine İKİNCİL/ALTERNATİF YAKLAŞIM/AÇIKLAMA


- SAVUNULMASI BİZE DÜŞMEZ değil SAVUNULMASINA GEREK KALMAZ/YOKTUR


- SAVURGAN/LIK >< CİMRİ/LİK


- SAVURMA ile/değil/yerine/>< SAVUNMA


- SAVUŞMA/CIZLAM[argo] ile SIVIŞMA

( Kaçma. İLE Ortadan kaybolma. )


- ŞÂYÂN[Fars.] değil/yerine/= UYGUN, YAKIŞIR, YARAŞIR, DEĞER


- SAYDAM ile YARI SAYDAM

( TRANSPARENT vs. TRANSLUCENT )


- SAYDAMLIK/ŞEFFAFLIK ile/ve/||/<> ÖZDENETİM


- SÂYE[Fars.] ile SÂYEBÂN[Fars.]

( Gölge. | Koruma, sahip çıkma. | Yardım. İLE Gölgelik. )


- SAYGI GÖSTERMEK ve/<> SAYGI AŞILAMAK


- SAYGI ile/ve/<> BAĞ


- SAYGI ile/ve/||/<> ÇEKİNMEK


- SAYGI ve/||/<>/< CİDDİYET


- SAYGI ile/ve/<> DEĞER VERMEK

( RESPECT vs./and/<> TO ESTEEM/APPRECIATE )


- SAYGI ile/ve/||/> DÜRÜSTLÜK ile/ve/||/> GÜVEN ile/ve/||/> BAĞLILIK/SADÂKAT

( Gösterilir(se). İLE/VE/||/> Değerlenir. İLE/VE/||/> Kazanılır. İLE/VE/||/> Sağlanır. )

( Earned. vs./AND/||/> Appreciated. vs./AND/||/> Gained. vs./AND/||/> Returned. )

( Yükün dürüstlükse, gücün düşer belki fakat "başın düşmez". )

( RESPECT vs./and//||/> HONESTY vs./and/||/> TRUST vs./and/||/> LOYALTY )


- SAYGI = HÜRMET = RESPECT[İng., Fr.] = ACHTUNG[Alm.] = RESPECTO[İsp.]


- SAYGI ve/||/<>/> ONURLANDIRMAK


- SAYGI/İHTİRAM[Ar.] ile OTORİTE

( Özsaygı ile. İLE Bilgi ile. )


- SAYGI ve/||/<>/> SEVGİ ve/||/<>/> SELÂM

( Üçü de koşulsuzdur, koşulsuz olmalıdır! )


- SAYGI ile/ve/||/<>/> YÜKSEK SAYGI/TAZİMAT[Ar.]


- SAYGIN/LIK ile/ve TAKİP EDİLEBİLİR/LİK


- SAYGINLIK/İTİBAR ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< BEKLENTİ


- SAYGINLIK/İTİBAR ve/||/<>/>/< KÖPRÜ KURMAK


- SAYGISIZ/LIK:
ÇEKİNMEMEK(TEN) ile/ve/değil/||/<>/< YETERİNCE ÇEKİNMEMEK(TEN)


- SAYGISIZLIK ile/ve/değil DÜŞÜNCESİZLİK

( [not] DISRESPECTFULNESS vs./and/but THOUGHTLESSNESS )


- SAYGISIZLIK ile/değil/yerine/>< ELEŞTİRİ


- SAYGISIZLIK ile/değil/yerine (FAZLA/AŞIRI/AYKIRI) RAHATLIK


- ŞÂYİ'[< ŞÜYÛ] ile ŞÂYİA

( Duyulmuş, herkesçe bilinmiş. Belirli olan, duyulan. | Bölüşülmemiş ortak hisse. | Bir şeyin her noktasıyla ilgili bulunan. İLE Yayılmış haber, yaygın söylenti, duyultu. )


- SAYI/LABİLEN ile/ve/||/<> ÖLÇÜ/LEBİLEN


- SAYILABİLİRLİK ile/ve/||/<>/> BİREYLEŞİM


- SAYIM/TÂDÂT[Ar.] ile SAYIMLAMA/SAYIMBİLİM/İSTATİSTİK ile SAYIŞ ile SAYIŞMA

( Sayma eylemi. İLE Bir dizi olayın ya da sayı ile gösterilen olguların, yöntemli öbekleştirilmesine dayanan ve ilkelerini, olasılık kuramlarından alan, matematiğin uygulamalı dalı. İLE Sayma eylemi ya da biçimi. İLE Takas. | Çocuk oyunlarında, sayı sayarak, ebeyi belirleme. )


- SAYING vs. EXPLAINING


- SAYISIZ:
KONUŞMALAR değil KONUŞMA


- SAYMAK ile/ve/=/||/<> İNDİRGEMEK


- SAYMAK ile/ve ÖLÇMEK

( Matematik/aritmetik. İLE/VE Geometrik. )

( İSTİMARA[İt.]: Ölçme, değerlendirme. | Bir kabın, oylumunu ya da alabileceği miktarı hesaplama. )


- ŞÂZZ[Ar.] değil/yerine/= AYRIK, KURALDIŞI


- SDK değil STK

( "Sivil Devlet Kuruluşu" DEĞİL Sivil Toplum Kuruluşu )


- ŞEBEKE[Ar.]/NETWORK/WEB[İng.] değil/yerine/= AĞ

( Ülke çapında yaygınlaştırılmış ulaşım ve iletişim örgüsü, ağ. | Üniversite öğrencilerinin kimlik kartı. | Birbiriyle bağlantılı ve gizli çalışan kişilerin tümü. )


- ŞEBEKE[Ar.] değil/yerine/= ÖRÜKE


- SEBEPLER:
HAKİKATEN ile/ve/||/<> İLLET HÜKMÜNDE ile/ve/||/<> MAHİYETİNDE İLLET OLMA ŞÜPHESİ BULUNAN ile/ve/||/<> MECÂZEN

( LA CAUSE VRAIE avec/et/||/<> LA CAUSE QUI A FORCE DE RAISON avec/et/||/<> LA CAUSE DANS LAQUELLE EXISTE UN SIMULACRE DE RAISON avec/et/||/<> LA CAUSE PAR EXTENSION DE SON SENS )


- SEBZELERDE:
EN DAYANIKLILAR ile EN DAYANAKSIZLAR, EN KOLAY/HIZLI ÇÜRÜYENLER

( Pancar, havuç, soğan. İLE Kuşkonmaz, Brokoli, Mısır. )


- ŞEC ile ŞECC

( ... İLE Geminin, denizi yararak yol alması. )


- ŞECAAT ve/||/<>/> İFFET ve/||/<>/> FELSEFE ve/||/<>/> ADÂLET

( Öfke yerine. VE/||/<>/> Şehvet yerine. VE/||/<>/> Bilgisizlik/erdemsizlik yerine. VE/||/<>/> Ölçüsüzlük/dayatma yerine. )


- ŞECÂAT[Ar.] ile ŞECCÂT[Ar. < ŞECCE]

( Haksızlığa karşı olan öfke. | Yiğitlik, yüreklilik. İLE Başta ve yüzde oluşturulan yaralar. )


- SEÇEMEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<>/> YEĞLEYEBİLECEKLERİMİZ

( Doğum yerimiz. | Ten rengimiz. | Anne ve babamız. | Cinsiyetimiz. | "Adımız." | "Kökenimiz."

İLE/VE/||/<>

Adâletli olmak. | Ahlâklı olmak. | İyi kalpli olmak. | Dürüst olmak. | Saygılı olmak. | Öğrenmeye açık olmak. | Kendini geliştiren olmak. | Önyargısız olmak. )


- SEÇENEKLERDEKİ/OLASILIKLARDAKİ EŞİK VE OLANAKSIZ(LIK)LAR:
3. ve/=/||/<> 4. ve/=/||/<> 5. ve/=/||/<> 6. ve/=/||/<> 7.

( Fizikte.[3] VE/=/||/<> Kesinlikte/ölümde.[4] VE/=/||/<> Dilde.[5] VE/=/||/<> Yörüngede.[6] VE/=/||/<> Karşılaşmada.[7] )

( Var oluş ve aklın ilkelerinde ...

ya çelişmezlik,
ya özdeşlik

ya da bunların dışındaki üçüncü olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Ölüm/de ...

ya o/sen, benden önce,
ya ben, ondan/senden önce,
ya da ikimiz aynı anda.

Dolayısıyla da dördüncü olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Herhangi bir yerde/koşulda ...

ya geçmiş,
ya şimdi,
ya gelecek ve
ya da bu üçünden "oluşturulmuş" geniş zaman
[bunların alt çeşitlemeleri de bunların içinde]
olmak üzere başka hiçbir "zaman"ın ol(a)mayışı...



Varlığın[vucud] ...

ya kendi[vucud-u aynî]
ya düşüncesi/imgesi[vucud-u zihnî]
ya dilde/selende[vucud-u lisânî]
ya simgede/yazıda/resimde/çizimde/biçimde/sanatta[vucud-u hatti]

Dolayısıyla da beşinci olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Dünya'nın yörüngesinde/n ...

ya doğru ilerlemesi,
ya geriye dönmesi,
ya sapması[başka bir yörüngeye geçmesi],
ya dönüşünün tamamen durması,
ya da yörüngesinin yok olması[güneş tarafından çekilmesi]...

Dolayısıyla da altıncı olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Bir karşılaşma/da ...

ya ev sahibi takım kazanır,
ya karşı takım kazanır.
ya berabere biter,
ya yarıda kesilir [hava koşulları, izleyci olayları vb.]
ya çok önemli (/belirleyici/engelleyici) bir durumla/kararla(hükmen) sonuçlanır [bir takım, eksik oyuncuyla maça çıkamaz],
ya iptal edilir [başlamadan önce karar alınır].

Dolayısıyla da yedinci olasılığın olanaksızlığı...
)

( image )


- SEÇİLMEK ile/ve/değil/||/<>/> GÖREVE GELMEK


- SEÇİM/SAYLAMA ile/ve/değil/yerine/<>/> YEĞLEME/TERCİH

( Üç ya da üzeri seçenek içinde varılan karar verme eylemi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> İki ayrı seçeneğe indirdikten sonra varılan karar verme eylemi. )

( İçten ve hassas kişilerce değeri bilinen alçakgönüllü/mütevazı armağanlar gibi, kişinin seçimleri de içinden gelen sesin çizdiği yol doğrultusunda olacaktır. )

( ŞIKK[Ar.]: İkiye bölünmüş şeyin her parçası. | Bir işin iki yönünden her biri. )

( PRODUCTUM: Yeğlenilen, tercih edilen. )

( Hayvanlarda ve insanda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> İnsanda. )

( [not] TO CHOOSE vs./and/but/<>/> TO PREFER
TO PREFER instead of TO CHOOSE )

( ... ile/ve/değil/yerine/<>/> PROTIMO )


- SECRET/HIDDEN vs. COVERED


- SECURITY vs./and DEPOSIT/ENTRUST

( EMNİYET ile/ve EMÂNET )


- SECURİTY[İng.] değil/yerine/= GÜVENLİK


- SEDÎD[Ar. < SEDÂD] ile SEDÎD[Ar.] ile ŞEDÎD[Ar.]

( Doğru, hak. İLE [anatomide] Kapak. İLE Yeğin, şiddetli. )


- SEE vs. LOOK


- SEEK vs. LOOK FOR


- ŞEF[İng./Fr.] ile/ve/||/<>/> YÖNETİCİ/MÜDÜR[Ar.]

( CHIEF vs./and/||/<>/> MANAGER )

( DUÇE con ... )


- SEFÂ ve/||/<>/> SEFÂLET


- ŞEFÂAT[Ar.] değil/yerine/= BAĞIŞLAMA


- ŞEFFAF[Ar.]/TRANSPARAN[İng.] yerine SAYDAM


- ŞEFFAFLIK ile REKLÂM


- SEFÎH[Ar.] değil/yerine/= UÇARI

( Zevk ve eğlenceye düşkün, parasını israf eden. | Ele, avuca sığmaz. | İrâdesine hâkim olamayan, ihtiyârını devrede tutamayan. )


- SEFİL ile SEFÎH


- SEFİL ile SEFİR


- ŞEFKÂT ve NEZÂKET :
SAĞIRIN DA DUYABİLDİĞİ ve/||/<> KÖRÜN DE GÖREBİLDİĞİ


- ŞEFKÂT VE NEZÂKET:
GÜÇSÜZLÜK VE ÜMİTSİZLİK değil KUVVET VE METÂNET


- ŞEFKÂT ve/> KEMÂL

( Şefkatimiz tüm âlemi kaplamadıkça olgunluğa/kemâle eremeyiz. )


- ŞEFKÂT ile MERHAMET

( COMPASSION vs. MERCY )

( CHARITÉ avec ... )

( CARITAS cum ... )


- ŞEFKÂTLİ/MÜŞFİK[Ar.] değil/yerine/= SEVECEN


- ŞEFKÂTLÜ ile ...

( Babalar hakkında kullanılan unvan. )


- ŞEHÂDET["ŞAADET" değil!] ile ŞAHÂDET

( Tanıklık etmek, şahitlik etmek. | Bir şeyin doğruluğuna inanmak. | Delâlet, alâmet, işaret. | Gözle görülen şeyler. İLE Sevgili. | Güzel. )


- SEHİM/SEHM[Ar.] değil/yerine/= PAY

( Pay/hisse karşılığı/bedeli. | Pay. | Yüksek çelik binaların tepesinin sürekli olarak sağa sola yaylanması. )


- SEHİM/SEHM ile/||/<> TEZYÎD

( Hisse, pay. İLE/||/<> Artırma. )


- ŞEHİR [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- ŞEHİR [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- ŞEHİR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- ŞEHİR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- ŞEHİR ve/> ARTI DEĞER


- ŞEHİR ve/<> MEDENİYET


- ŞEHİT ile/ve/||/<>/< GAZİ

( Nurlu. İLE/VE/||/<>/< Onurlu. )

( Toplum ve hizmet için canından vazgeçen. İLE/VE/||/<>/< Toplum ve hizmet için yola çıkan. )


- SEHİV[Ar.] değil/yerine/= HATA

( Unutma nedeniyle yapılan hata ve sonucu bakımından, çok önemli olmayan yanlışlık.[Akla geldiğinde telâfisi de yapılmak üzere.] )

( Bizden hatâ, Hakk'tan atâ'. )


- ŞEHREMİNİ ile ŞEHREMÂNETİ

( Belediye başkanı. İLE Belediye, yerel yönetim. | Belediyeciliğin, ilk biçimi. )


- SEHV değil/yerine/= YANLIŞ, HATA | YANILMA


- SEHVEN[Ar.] değil/yerine/= YANLIŞLIK/LA

( YANLIŞLIKLA, BİLMEYEREK )


- ŞEHVET ile ...

( AŞIRI İSTEK | MADDEYE OLAN BAĞIMLILIK | NEFİS )


- ŞEHVET ile/ve/||/<>/> GULMET

( Maddeye olan bağımlılık. | Anımsamak - imgelemek - ummak/beklentide olmak. İLE/VE/||/<>/> Şehvet fazlalığı. )


- ŞEHVET ve/> İFFET/UT


- ŞEHVET ve ŞİDDET


- ŞEHVET ile/ve/<>/>/>< ŞEFKÂT

( [ile] Doğarız. İLE/VE/||/<>/>/>< Büyütülürüz. )


- ŞEK/ŞEKK ile/ve/||/<> ŞIK/ŞIKK

( İkircik. %50-50. İLE/VE/||/<> İkiye bölünmüş şeyin bir parçası. | Bir işin, iki yönünden her biri. | Seçenek. )


- ŞEKİL ve/<> KANIT


- ŞEKİL ile/> KAVRAM/MEFHUM ile/> BURHAN

( Gözün ikna olmasını sağlar. İLE Zihnin ikna olmasını sağlar. > İkisinin birlikteliğiyle burhan oluşur. )


- ŞEKİLLENDİRMEK ile/ve/||/<>/> "YEŞİLLENDİRMEK"


- ŞEKK ile/ve OLASILIKLI


- ŞEKK ile/||/<>/< ZANN ile/||/<>/< ZAN-I GALİP ile/||/<>/< VEHİM ile/||/<>/< ŞÜPHE[< TEŞBİH]

( Birbirine muhalif iki şeyden birini, ötekine yeğleme sırasında kişide ortaya çıkan ikircik. Bir yargıda herhangi birini yeğlemeksizin "...dır" ile "...değildir" arasında yaşanan ikircik(tereddüt).
İLE/||/<>/<
Birinin yeğlenip ötekinin terk edilememesi.
İLE/||/<>/<
Birinin yeğlenip ötekinin terk edilebilmesi. [Yakîn(kesinlik) derecesindedir.]
İLE/||/<>/<
Yargının yeğlenen tarafı.
İLE/||/<>/<
Kavramın/olgunun gizliliği, karmaşıklığı ve kapalılığı. )


- ŞEKK/SİZ-ŞÜPHE/SİZ


- SEKMEK ile/ve/||/<> TEPMEK


- SEKTE[Ar.]/KRİZ[İng. < CRISIS] ile/||/<>/> BUNALIM/BUHRAN[Ar.]

( Tıpta. [kalp sektesi(nden ölmek/gitmek) /kalp krizi(nden ölmek/gitmek).] İLE/||/<>/> Toplumsal. [büyük buhran (1929)] )


- SEKTER[Fr.] değil/yerine/= HOŞGÖRÜSÜZ


- ŞEKVÂ değil/yerine/= ŞİKÂYET, HOŞNUTSUZLUK

( ŞİKÂYET, HOŞNUTSUZLUK )


- SELÂHİYET ile/ve İCÂZET


- SELÂMET/LE[Ar.] değil/yerine/= ESENLİK/LE


- SELECTION vs./and TO IGNORE


- SELEM[Ar.] ile SELEM[Ar.]

( Diş gediği. İLE Peşin para ile veresiye mal alma. )


- SELF-CRITICISM vs. CONFESSION


- SELF-INTEREST vs. BENEFIT

( BENEFIT instead of SELF-INTEREST )


- SELF-SATISFIED(/SELF-SATISFACTION) vs. EGOIST(/EGOISM)


- ŞEMAL" değil ŞEMAİL


- ÂFETLER:
SEMÂVÎ ile/ve/||/<> MÜKTESEP

( ÂFÂT-I SEMÂVİYE ile/ve/||/<> ÂFÂT-I MÜKTESEBE )


- SEMEN ile/||/<> SEMEN

( Satışlarda verilen para, değer, tutar. İLE/||/<> Atmık, belsuyu. )


- SEMEN-İ HÂL ile/ve/||/<> SEMEN-İ MİSL ile/ve/||/<> SEMEN-İ MÜSEMMÂ ile/ve/||/<> SEMEN-İ RÂİYE

( Peşin olan değer. İLE/VE/||/<> Bilirkişi tarafından, gerçek değerini belirleme. İLE/VE/||/<> İki tarafın isteğiyle verilen değer. İLE/VE/||/<> Geçer değer, sürümü olan değer. )


- SEMİRMEK ile/ve/<>/< SÖMÜRMEK


- SEMPATİK ile/değil/yerine/<> YAKIŞIKLI/GÜZEL

( LIKABLE vs./and/<> HANDSOME/BEAUTIFUL )


- ŞEMSİYE ile/ve/||/<> YELPAZE


- SEN BİLİRSİN ile SEN, BİLİRSİN

( Kişide ya da kişiye yönelik. [Bilinenin ya da verilecek kararın, öteki tekil kişi("senin") tarafından sağlanabileceğini belirtmek üzere.] İLE Bilgi ve bilinen üzerine. [Kendimizin ve başkalarının bildiği/bilmediği bir durum ya da ayrıntının (tekil kişi["senin"]) tarafından bilindiği (bilgi/haber/ayrıntı) üzerine.] )


- SEN DİLİ KULLANMAMA GEREĞİ:
TANIMADIĞIN KİŞİ değil (YETERİNCE) SAMİMİ/YAKIN OLMADIĞIN(/DAN DOLAYI)

( Tanımadığınız ve/ya da yeterince samimi/yakın olmadığınız kişilere, "SİZ" diye hitap ediniz/edilir! )


- SEN Mİ ÇOK "AKILLISIN"? ile BEN/BİZ Mİ, ÇOK "APTAL GÖRÜNÜYORUM/Z"?


- SEN ve/||/<>/> BEN

( Sar! VE/||/<>/> Hoş olurum. )


- SENDEN/BENDEN FARKLI DÜŞÜNEN(E TAHAMMÜL) ile SENDEN/BENDEN FARKLI İNANAN(A TAHAMMÜL)


- SENDİK[Fr. < Yun.] ile SENDİKA[Fr. < Yun.]

( Bir birliğin, ortaklığın ya da alacaklılar grubunun haklarını korumakla görevli kişi. İLE İşçilerin ya da işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik. )


- SENED-İ HÂKANÎ ile ...

( Tapu senedi. )


- SENET-SEBET[< Sabit, Delil]


- SENİ, SENDEN EDEN ile/değil/yerine SENİ, SEN EDEN


- (SENİN) DEDİĞİN (GİBİ) OLSUN (DİYE) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖNLÜN OLSUN (DİYE)


- SENİN, İÇİN FESAT değil/yerine ÖKÜZ ALTINDA, BUZAĞI ARAMAMAK GEREK


- ŞENLENME ve/||/<>/> BEREKETLENME


- [not] SENSES vs. AWARENESS


- SENSITIVE vs. SENSIBLE


- SENSITIVENESS vs. AWARENESS


- SENSITIVENESS vs./and POWER


- SEPARATE vs. ANOTHER


- SEPARATE vs. QUITE SEPARATE


- SEPARATENESS vs./and THE LAST/FINAL/END/RESULT


- SEPARATENESS vs./and FIELD SEPARATION


- SEPPUKU ile/ve/||/<>/> JIGAI


- ŞER:
METAFİZİK ile/ve/||/<> TABİÎ ile/ve/||/<> AHLÂKÎ

( Olgunluğun[kemâlin] bulunmaması. İLE/VE/||/<> Elem. İLE/VE/||/<> Günah. )


- ŞERAİT ile/ve/<> ŞERİAT

( Koşullar. İLE/VE/<> Yasalar. )

( Koşullar, yasaları harekete geçirir. )


- SERAP ile GERÇEK

( MIRAGE vs. REALITY )


- ŞERAT[Ar. çoğ. EŞRÂT] ile ŞERÂİT[Ar. < ŞART/ŞARÎTA] ile ŞERÎAT[Ar. < ŞER | çoğ. ŞERÂİ]

( Nişan, iz, alâmet. | Bir şeyin bayağısı, en aşağısı. İLE Şartlar, koşullar. İLE Doğru yol. | Allah'ın emri. | Âyet, hadîs ve icmâ-i ümmet esaslarına dayanan din kaideleri. )


- SERBEST ÇAĞRIŞIM ile/ve/değil SALLAMAK


- SER-BEST ile/ve SER-ÂZÂD

( Başı[ser] bağlı[best], sorumluluğunu alan/üstlenen, bağlamını ve çevresini dikkate alan. | Engelsiz. | "Başıboş, kayıtsız." | "İstediği gibi hareket eden." | "Sıkılmayan." İLE/VE Serbest, hür, başıboş. | Rahat, dertsiz. )


- SER-BEST[Ar.] ile/ve SER-BESTE[Ar.]

( Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. İLE/VE Başı bağlı. | Başı toplu, aklını başına toplamış. | Örtülü, gizli, kapalı. )


- SERBEST(İ) değil/yerine/= ÖZGÜR/LÜK


- SERBEST/LİK ile BAŞIBOŞ/LUK

( FREE/DOM vs. UNTAMED/NESS | BUM )


- SERBEST/LİK ile DAĞINIK/LIK

( FREEDOM vs. UNTIDINESS )


- SERBEST/LİK değil/yerine/= ERKİN/LİK


- SERBEST/LİK ile/ve ÖZGÜR/LÜK, HÜR/LÜK

( Fizik. İLE/VE Metafizik. )

( Her zaman bulunamayabilir. Kişinin hareketlerinin sınırlanması. İLE/VE Kendinin bilincinde olmak. )

( Kişi, farkındalıkta olduğu/kaldığı sürece özgürdür. )

( Kişinin özgür olduğunu bilmesi, kendini bilmesidir. )

( FREE/NESS vs./and FREEDOM
Physics. WITH/AND Metaphysics. )


- SERDAR[Fars.] değil/yerine/= BAŞKOMUTAN


- SERDETMEK[Ar.] değil/yerine/= İLERİ SÜRMEK


- ŞEREF ve/||/<> ŞEREFYÂB[Ar., Fars.]

( ... VE/||/<> Şeref kazanan kişi. )


- SERGERDE[Fars.] değil/yerine/= ELEBAŞI


- ŞERGİL değil/yerine/= ASKINTI, BAŞ BELÂSI


- SERGİLEMEK ile PAYLAŞMAK

( TO EXHIBIT/DISPLAY vs. TO SHARE )


- SERHOŞ değil SARHOŞ


- (ŞER'Î) ADLÎ DELİL:
MADDENİN VUCUDA GETİRDİĞİ ile/ve/||/<> KANUN TESİS ETMİŞ BULUNAN ile/ve/||/<> ŞEHADET ile/ve/||/<> KARİNE ile/ve/||/<> YEMİN

( PREUVES JUDICIAIRES )


- ŞER'Î HÜKÜMLERDE:
HÜSN >< KUBUH


- SİYASET:
ŞER'Î ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLÎ


- ŞERÎ ile ŞER'AN

( İslâm hukukuyla ilgili. İLE İslâm hukuku açısından. )


- ŞERİA ile/ve/||/<> TARİKA ile/ve/||/<>/> MEZHEB ile/ve/||/<> CADDE ile/ve/||/<> NEHEC

( İnanç yolu.[< ŞERİA: Hayvanların suya gidip geldiği geniş yol. > Büyük kalabalıkların yürüdüğü inanç yolu.] İLE/VE/||/<> Doğal olarak oluşmuş ya da ölçülü biçimde oluşturulmuş geniş yol. )


- ŞERİA(T):
ANA IRMAK ve TÜZE(HUKUK)


- ŞERİAT EHLİ ile/ve TARİKAT EHLİ ile/ve/değil/yerine HAKİKAT EHLİ

( Sürekli, varlıktan bahseder. İLE/VE Sürekli, benlikten bahseder. İLE/DEĞİL/YERİNE Hiçliktedir. )


- ŞERİAT ile/ve DEMİR


- ŞERİAT ile/ve/||/<>/> FIKIH


- ŞERİAT ile/ve/||/<> HAKİKAT

( Gündüz. İLE/VE/||/<> Gece. )


- ŞERİAT ile/ve HİKMET-İ TEŞRÎ

( Şeriat şeraite[koşullara] göredir. )


- ŞERİAT ve/<> İTAAT


- ŞERİAT ile/değil "KÖKTEN DİNCİLİK"


- ŞERİAT ile/ve/değil ŞERİAT-I/ŞER-İ ŞERÎF


- ŞERİAT ile/ve/<>/> TARİKAT ile/ve/<>/> HAKİKAT ile/ve/<>/> MÂRİFET

( Mal/mülk. İLE/VE/<>/> Ben/Benim. İLE/VE/<>/> Ahlâk. İLE/VE/<>/> Gönüllülük. )

( Fedâ. İLE/VE/<>/> Ferâgat. İLE/VE/<>/> Aşk. İLE/VE/<>/> Hizmet. )

( Kişinin elindedir. İLE/VE/<>/> Kişinin elindedir. İLE/VE/<>/> Kişinin elinde değildir. Ancak kişiye iner/nüzûl eder. İLE/VE/<>/> Kişinin gönlünde ve gönüllülüktedir. )

( Hz. Mûsa. İLE/VE/<>/> Hz. Davud. İLE/VE/<>/> Hz. Îsâ. İLE/VE/<>/> Hz. Muhammed. )

( Varoluş/varolanlar. İLE/VE/<>/> Benlik. İLE/VE/<>/> Varlık. İLE/VE/<>/> Oluş. )

( Sabır. İLE/VE/<>/> Rızâ. İLE/VE/<>/> Aşk. İLE/VE/<>/> Hizmet. )

( Şeriatı tut, hakikati yut! )

( Korur. İLE/VE/<>/> Yürütür, ulaştırır. İLE/VE/<>/> Öldürür. İLE/VE/<>/> Diriltir. )


- ŞERİAT ve/değil/=/<> TÜZE(HUKUK)/HAK/ADÂLET


- ŞERİATI TAMAMLAMAK/TAMAMLAYAN ile/ve AHLÂKI TAMAMLAMAK/TAMAMLAYAN


- ŞERİF MUHİDDİN TARGAN ve/||/<> MEHMET ÂKİF ERSOY

( )


- ŞERÎF[Ar.] ile ŞERİF[İng. SHERIFF]

( Kutsal, şerefli. | Temiz. | Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in soyundan olan kişi. İLE Büyük Britanya'da, kendi bölgesi içinde kralı temsil eden, yasalara saygı gösterilmesini sağlamakla görevli yönetici. | Amerika Birleşik Devletleri'nde, seçimle iş başına gelen, tüzel yetkisi sınırlı olan yönetici. )


- SERIOUS/BIG MISTAKE vs. MISTAKE/HAPPEN/BEHAVE IN REGRET


- SERMAYE[Fars.]/KAPİTAL/İZM[Fr./İng. < CAPITALISM] değil/yerine/= ANAMAL/CILIK


- SERMED ile/ve DEHR ile/ve ZAMAN

( Sabitin, sabite orantılandırılması/nispeti. İLE/VE Sabitin, değişene/mütegayire orantılandırılması/nispeti. İLE/VE Değişenin/ütegayirin, değişene/mütegayire orantılandırılması/nispeti. )


- SERSERİ ile BER-DÛŞ[Fars.]

( ... İLE Omuz üzerinde, omuzda. [HÂNE BER-DÛŞ: Evi omuzunda] )


- SERSERİ[Fars.] ile/ve/||/<> HERCÂÎ[Fars.]

( Başı boş.[baş başa][kendi kendine] İLE/VE/||/<> İsteğinde kararlı olmayan ya da konudan konuya geçiveren. | Aşkta, değişken, vefâsız. )


- SERSERİ ile HIRSIZ/UĞRU


- SER-SER-Î ile/>/değil/yerine SER-BEST

( Başıboş. Kendi kendine/kendiyle. İLE/>/DEĞİL/YERİNE Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. )


- SERSERİ[Fars.]
ile/değil/yerine/><
SERBEST[Fars.] ile/ve/||/<>/> SERMEST[Fars.]

( Çırak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Kalfa. İLE/VE/||/<>/> Usta. )

( Başı boş.[baş başa][kendi kendine] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Başı bağlı/düğümlü, sorumluluk almış olan.[boş değil!] İLE/VE/||/<>/> Başı hoş, yetkin, deneyimli. | )


- SÖZ:
SERT ile/ve/||/<> TERS ile/ve/||/<> KİTABIN ORTASINDAN


- SERTLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< REDDETMEK


- SERVET ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİMET


- SERVET[Ar.] değil/yerine/= VARLIK


- SES ile/ve/değil/yerine SESSİZLİK(SÜKÛNET)

( Sessizlik, baş etmendir. )

( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )

( Sessizlik ve sükûn - öte yol budur. )

( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce, zihnin doğal hali olamaz. )

( Sessizliğe ulaştığınızda, herşey doğal biçimde, sizin tarafınızdan bir girişim olmaksızın kendiliğinden oluşacaktır. )

( Aklın, davranışlardaki en açık belirtisi sükûnet ile zarâfettir. )

( Sessizlik ve sükûnet içinde, gelişirsiniz. )

( Sükûnet ve sessizlik içinde, büyürsünüz. )

( Size yardım edecek olan, sessizliktir. )

( Sükûnet ve sessizlik içinde "Ben" kabuğu erir ve iç ile dış bir olur. )

( Umudunuz, zihninizde sessiz ve gönlünüzde sakin kalmakta yatar. )

( Öteye varabilmek için sessizliğe râzı olmalısınız. )

( Tüm gereksinimim(iz), SESSİZLİK. )

( Kendinize tam bir sessizlik içinde bakın, kendinizi tanımlamayın/tarif etmeyin. )

( Sessiz ve sakin kalın. )

( Gerçeğe varmış olan kişiler çok sessizlerdir. )

( İlim, hâle inkılâp edince ses çıkmaz. )

( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )

( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendi etkilenmeden kalarak. )

( Sessizlik hakkındaki tüm konuşmalar, gürültüden ibarettir. )

( YAZIT

Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde, huzur bulunduğunu unutma! Başka türlü davranmak, açıkça gerekmedikçe, herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun. Bağışla ve unut! Fakat kimseye teslim olma! İçten ol; telâşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada, herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; yaşamdaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların, gövdeni ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni yaşamlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene, önerilerde bulun fakat hükmetme. Kişileri yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın, yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o, çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye uygun bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma gereksinimi olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlâksız kazanca yeğle. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azâbı, yaşam boyu sürer. Bazı idealler, o kadar değerlidir ki, o yolda yenilmen bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras, dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini, rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil gemiyi, limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da anımsa ki, evreni yargılamak olanaksızdır. Ondan dolayı, kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.

Anımsar mısın doğduğun zamanları: Sen ağlarken, herkes, sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir yaşam geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. :) Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda, tüm servetin, sensin. Görmeye çalış ki, tüm pisliğine ve kalleşliğine karşın, dünya, yine de kişinin biricik güzel mekânıdır.

Eski Bir Tapınak Yazıtı (Xsenius İ.Ö. IX. yy.) )

( HÂMÛŞÂN[Fars.]: Sessizler, susmuşlar. | Mevlevî mezarlıkları. )

( SAVT ile/ve/değil/yerine SAMT )

( [not] SOUND vs./and/but QUITENESS
QUITENESS instead of SOUND
Silence is the main factor.
Wisdom in Silence, Kingdom in Behaviour.
Silence and peace - this is the way beyond.
In peace and silence, you grow.
In peace and silence the skin of the 'I' dissolves and the inner and the outer become one.
What helps is silence.
No particular thought can be mind's natural state, only silence.
Your hope lies in keeping silent in your mind and quiet in your heart.
To go beyond, you must consent to silence.
ALL I/WE NEED IS SILENCE!
Look at yourself in total silence, do not describe yourself.
Keep quiet.
Realised people are very quiet.
There is peace only in the essential.
Once you are quiet, things will begin to happen spontaneously and quite naturally without any interference on your part.
All talk about silence is mere noise. )

( SABDA ile/ve/değil/yerine ... )


- SESİMİZİ YÜKSELTMEK ile/değil/yerine/>< SÖZÜMÜZÜ YÜKSELTMEK


- YÜKSELTMEK:
SESİNİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SÖZÜNÜ


- SESLİ DÜŞÜNME ile/<>/ne yazık ki SÖYLENME


- SESSION/UNION vs. TO UNITE


- SESSİZ ADÂLET ile/ve SESLİ ADÂLET

( Para. İLE/VE Yöneticiler. )

( QUIET JUSTICE vs./and VOICED JUSTICE
Money. WITH/AND Directors. )


- SESSİZLİK [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SEVAP/"SEVABIYLA" ile/ve/değil SAVAB(DOĞRU)/SAVABIYLA(DOĞRUSUYLA)


- SEVDİĞİN ile/değil/yerine GÜVENDİĞİN


- SEVECENLİK = ŞEFKÂT = COMPASSION[İng.] = MISÉRICORDE[Fr.] = BARMHERZIGKEIT, MITGEFÜHL[Alm.] = MISERICORDIA[Lat.]


- SEVENE ile/ve/||/<> SEVMEYENE

( Hay hay. İLE/VE/||/<> Bay bay[İng. < bye bye] )


- SEVGİ:/=/<
"ANTLAŞMAK" değil/yerine NEDENSİZ DE

( Sevgi, antlaşmak değildir,
Nedensiz de sevilir.
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir. )


- SEVGİ:
"İNANMA" değil EDİM


- SEVGİ > İTİDAL ve/||/<>/< ADÂLET

( Kişide/Kişiye. VE/||/<>/< Toplumda. )


- SEVGİ:
İYİLİK ve/||/<> MERHAMET ve/||/<> NEŞE ve/||/<> SAKİNLİK


- SEVGİ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SEVGİ:
YANLIŞLARI ÖRTMEK İÇİN değil ZORLUKLARI AŞMAK İÇİN


- SEVGİ ve/<> AHLÂK

( Sevgini ahlâka bağla, sevgi seni bulsun! )


- SEVGİ ile/ve/değil/||/<> BİR BAŞKASINDA, KENDİ


- SEVGİ ile/ve/<> DAYANIŞMA

( LOVE vs./and/<> SOLIDARITY )


- SEVGİ ve/<> DÜZEN ve/<> İLERLEME

( İlkemiz. VE/<> Temelimiz. VE/<> Amacımız. )


- SEVGİ ile/ve/<> GÜZELLİK

( Sevdiğinden dolayı güzel bulmak, güzel olduğundan dolayı sevmek. )


- SEVGİ ve/||/<>/> HAK

( Ailede. VE/||/<>/> Toplumda. )


- SEVGİ ile/ve/||/<> KAYRA/LÜTÛF/İHSAN

( ... İLE/VE/||/<> Tanrısal. )


- SEVGİ ile/ve/değil/yerine KOŞULSUZ SEVGİ

( Sevgi, ayırmanın, ayrımların reddidir. )

( Dünyanın eylem durumundaki sevgi olduğunu bir kez anlarsak, ona tamamen farklı bir gözle bakarız. )

( Sevgide, belirli bir düşünce kaynaklı ve/ya da dayanaklı, beklentili bir duygulanım durumu var olabilir fakat koşulsuz sevgide hiçbir düşünce, beklenti olmaksızın, olumlu ya da olumsuz, her koşulda sevmek vardır. )

( KOŞULSUZ SEVGİ, "EĞER"siz, "ÇÜNKÜ"süz, "AMA"sız; "KARŞIN'LI/RAĞMEN"li SEVGİ'dir! )

( Ayırd etme, ayrılık "düşünce ve duygusu" olmadığında, buna SEVGİ diyebiliriz. )

( Eğer, ne bir gövde, ne bir zihin, hatta ne de tanık, fakat bunlardan tümüyle öte olduğumuz düşüncesini sürekli taşırsak, zihnimizin berraklığı artacak, isteklerimiz saflık kazanacak; eylemlerimiz, merhametli ve sevecen olacaktır. Bu iç arınması, bizi başka bir dünyaya, gerçek ve korkusuz sevgi dünyasına götürecektir. )

( Sevgide yabancılar yoktur. )

( Sevgide "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )

( Sevgi, yaradılışın önünde gelir. )

( Gerçek ve sevgi, kişinin asıl doğasıdır. Akıl ve gönül, onun paylaşım araçlarıdır. )

( Sevgi, mutluluktan çok, gelişmeyi; bilincin ve var oluşun genişleyip derinleşmesini ister. Bunu her ne engellerse acıya neden olur. Sevgi, acıdan çekinmez. )

( Anlayabiliriz ki bilmek, sevmektir. Sevmek de bilmektir. )

( Kendini ifade etmek, teyit etmek, zorlukları yenmek, sevginin doğasıdır. )

( Sevgi ve sevginin ilham ettiği yapma gücü[irâde] olmadıkça, hiçbir şey yapılamaz. )

( Sevginin doğal sonucu, itaattir. )

( Sever de dinlersek, o da bizi kendine alır. )

( Kişi, sevdiğini omzuna alır da yine de yorulmaz. )

( Sevgi, tutkunluk ve düşkünlük göstermez. Düşkünlük ise sevgi değildir. )

( Sevgi, tembel değildir ve berraklık da yönetir. )

( Aşırı "sevgi", boşlama/ihmal doğurur. )

( Sözleri ve davranışları doğru, erdem ve görüş sahibi kişiyi tüm dünya sever. )

( In love there are no strangers. )

( Love is the refusal to separate, to make distinctions.
Once you have understood that the world is love in action, you will look at it quite differently.
Unconditional love is, unless "IF", "BECAUSE", "BUT". ( If you stay vs. the idea that you are not the body nor the mind, not even their witness, but altogether beyond, your mind will grow in clarity, your desires - in purity, your actions - in charity and that inner distillation will take you to another world, a world of truth and fearless love.
Truth and love are man's real nature and mind and heart are the means of its expression.
More than happiness, love wants growth, the widening and deepening of consciousness and being. Whatever prevents becomes a cause of pain, and love does not shirk from pain.
When the sense of distinction and separation is absent, you may call it love.
To know is to love and to love is to know.
Love does not cling; clinging is not love.
Without love, and will inspired by love, nothing can be done.
It is in the nature of love to express itself, to affirm itself, to overcome difficulties.
Love is not lazy and clarity directs. )

( [not] LOVE vs./and/but UNCONDITIONAL LOVE
UNCONDITIONAL LOVE instead of UNCONDITIONAL LOVE )


- SEVGİ ve/||/<>/>/< ÖZÜNE YOLCULUK


- SEVGİ ve/||/<>/< RIZÂ


- SEVGİ ve/||/<> SIĞINMA


- SEVGİ ve/||/<> SÜCÛD


- SEVGİDE:
"İSPAT" değil İKNÂ


- SEVGİDE:
KOŞULSUZLUK ve/||/<> HESAPSIZLIK ve/||/<>
SÜREKLİLİK ve/||/<> VEREREK BAŞLAMAK(< ALMA DÜŞÜNCESİNİN/BEKLENTİSİNİN OLMAMASI)


- SEVGİNİ PAYLAŞMAK değil SEVGİNİ DIŞLAŞTIRMAK/YANSITMAK

( İçindeki sevgiyi paylaşamazsın fakat karşılığını/yansımasını çeşitli (doğru/uygun) araçlarla/yöntemlerle gösterebilirsin. )


- SEVGİNİN:
"AŞIRISI" değil/olmaz BİLİNÇSİZİ


- [ne yazık ki]
SEVGİSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLETİŞİMSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLGİSİZ/LİK

( [kişileri] Geçimsiz yapar. İLE/VE/||/<> Birbirine düşman eder. İLE/VE/||/<> Güzellikleri yok eder. )

( [ne yazık ki] Bireyleri sevemeyenler, "insanlık" kavramına sığınır... )


- [ne yazık ki]
SEVGİSİZLİK ve/||/<>/> KAYITSIZLIK


- SEVİLMEK ile/ve/değil/<> ANLAŞILMAK


- SEVİNÇ:
İYİ ŞEYLER OLDUĞUNDA ve/||/<> KÖTÜ ŞEYLER OLMADIĞINDA

( Her zaman. VE/||/<> Çoğunlukla ve/ya da bazen. )


- SEVİYE[Ar.] değil/yerine/= DÜZEY


- SEVİYESİZ/KARŞILIKSIZ/TUTARSIZ İDDİA ile/yerine/değil SEVİYELİ İDDİA

( [not] INCONSISTENT ASSERTION vs./but ASSERTION IN OUTSTANDING
ASSERTION IN OUTSTANDING instead of INCONSISTENT ASSERTION )


- SEVİYESİZLEŞME ile/ve/||/<>/> YOZLAŞMA


- ŞEVK ve/||/<> ŞEHVET


- SEVMEK:
SIRADIŞI ŞEYLER YAPMAK değil SIRADAN ŞEYLERİ, ÖZENLE YAPMAK


- SEVMEK ile/ve/+/||/<>/>/< (DAHA ÇOK) SEVMEYİ İSTEMEK/YEĞLEMEK


- SEVMEK ile/ve/<> DEĞER VERMEK

( TO LOVE vs./and/<> TO APPRECIATE )


- SEVMEK ve/=/||/<>/< GÜVENMEK

( Sevmek, güvenmektir. )


- SEVMEK ile/ve KORUMAK

( TO LOVE vs./and PROTECTION )


- SEVMEK ve/||/<>/> SEVDİRMEK ve/||/<>/> SEVİNDİRMEK


- SEVMEMEK ile/değil/yerine/>< SEVMEK

( Ölmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< ("Istırap") Yaşamak. )


- SEVME/SEVGİ ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< İŞİNE YARAMA

( Çoğunlukla, kişilerin ne kadar işine yarıyor/yaramıyorsak, bizi o kadar çok/az "severler". )


- SEVR "ANTLAŞMASI" değil/yerine LOZAN ANTLAŞMASI

( 1920 değil/yerine 1923 )

( )


- ŞEYHÜLİSLÂM (OLABİLMEK)

( [HİZMET-İ/MAKAM-I/MANSIB-I/MESNED-İ İFTÂ'] )

( 131 Şeyhülislâm'ın 21'i şairdi. Ancak beşinin Divân'ı elimizdedir. )

( Bu makam, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, saltanattan sonra gelen yer olarak sayılmıştır. )

( En uzun süre Şeyhülislâm'lık görevi yürütenler: Ebû Suud [29 yıl], Molla Fenârî [24 yıl], Zembilli Ali Efendi [23 yıl], Yahya Efendi [18,5 yıl]. )

( İlk Şeyhülislâm, Celâlzade Hızır Bey'dir. [Fatih Sultan Mehmet döneminde] )

( Medreseyi tamamladıktan sonra...
Kasabada/Şehirde Kadı Yardımcılığı > Küçük Şehir Kadılığı > Büyük Şehir Kadılığı > Üsküdar Kadılığı > Eyüp Sultan Kadılığı > Galata Kadılığı > İstanbul Kadılığı görevlerinden sonra Rumeli Kazaskeri olunur ve en son Anadolu Kazaskeri olduktan sonra ancak Şeyhülislâm olunurdu. )

( En az 35 yıl hizmet ve ilmî çalışma gerektirir. )


- SEYİR[Ar.] ile/değil/yerine GİDİŞAT


- ŞEYLERİ:
HAYAL ETTİĞİMİZ GİBİ GÖRMEK yerine (ONLARI) OLDUKLARI GİBİ GÖRMEK

( Hayal ettiklerinizin varlığını reddetmeniz daha akıllıca olurdu. )

( Eğer kendinizi her zaman sınamazsanız, gerçek ile hayali ayırt edemezsiniz. )

( Sizi kendinize karşı kör eden, sizin davranışlarınızdır. )

( Düşüncelerinizi ve duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi yakından izlemedikçe ve nedenini ve nasılını bilmeden sizde meydana gelen değişimlere hayretle bakmadıkça, gerçeğe vardığınızı nasıl söyleyebileceksiniz? )

( Düşünülüp hayal edilebilen hiçbir şeyin kendiniz olamayacağını bir kez anladığınızda, imgelemelerinizden kurtulmuş olursunuz. )

( You would be wiser to deny the existence of what you imagine.
If you do not test yourself all the time, you will not be able to distinguish between reality and fancy.
It is your behaviour that blinds you to yourself.
How do you know that you have realised unless you watch your thoughts and feelings, words and actions and wonder at the changes occurring in you without your knowing why and how?
Once you have understood that nothing perceivable, or conceivable can be yourself, you are free of your imaginations. )

( THE THINGS: TO SEE WHAT EVER THEY ARE, AS BEING instead of TO SEE HOW YOU IMAGINE/DREAM )


- SEYYANEN[Ar.] değil/yerine/= EŞİT OLARAK


- SEYYANEN[Ar. + Fars.] değil/yerine/= EŞİTÇE


- SEYYİÂT[< SEYYİE] değil/yerine/= KÖTÜLÜKLER | SUÇLAR, GÜNAHLAR | KÖTÜLÜĞE KARŞILIK ÇEKİLEN SIKINTILAR


- SEYYİAT ile/değil/yerine/>< HASENAT


- SEYYİD BEY ve/||/<> ADÂLET

( Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın 1., 2., 3. Dönem İzmir ve 22 Ekim 1916'da Ayan Âzâsı, II. Dönem İzmir Milletvekili ve V. İcra Vekilleri Heyeti ile I. TC Hükûmeti'nde Adâlet Bakanı.[1873 - 08 Mart 1925] )


- SEYYİE[Ar.] değil/yerine/= KÖTÜLÜK


- SEZGİ ile/ve APAÇIK GÖRMEK

( INTUITION vs./and TO SEE OBVIOUS )


- SEZGİYİ HAREKETE GEÇİRMEK ile/ve SEZGİYİ OLGUNLAŞTIRMAK

( ACTING THE INTUITION vs. RIPENING THE INTUITION )


- SGK'DA:
4A ile 4B ile 4C


- SHAME vs. ABSTAIN


- SHAPE/FORM vs./and CONTENT


- SHAPE/MORPH and ORDER/REGULARITY


- SHARING vs./and APPROACHING


- SHARING vs./and SOLIDARITY


- [not] SHARING vs./and TO LIVE/FEEL THE SHARING


- SHOCK vs. BEING SHOCKED


- SHOOT vs./and SPARK


- ŞİÂ'[Ar. < ŞUÂ] ile ŞÎA/ŞİYA/EŞYÂ[Ar.]

( Işın, güneşten ya da başka bir ışık kaynağından uzanan tel ışıklar. | Vektör. İLE Taraflılar, yardımcılar (topluluğu). | Hz. Ali taraflısı. | Şiîlik. )


- SICAĞI SICAĞINA (HALLETMEK)


- SICAK SAVAŞ" ile SOĞUK SAVAŞ

(

Sıcak Savaş ile Soğuk Savaş Arasındaki Farklar

Özellik Sıcak Savaş Soğuk Savaş
Tanım Doğrudan askeri çatışmaların yaşandığı savaş türüdür. Doğrudan askeri çatışma olmadan siyasi, ekonomik ve teknolojik mücadelelerin yaşandığı çatışma durumudur.
Koşullar
  • Açık düşmanlık ve çatışma durumu.
  • Askeri birlikler ve silahlar etkin olarak kullanılır.
  • Sivil toplum, doğrudan etkilenir.
  • Doğrudan, askeri çatışma yoktur.
  • Propaganda, casusluk, ekonomik yaptırımlar ve vekâlet savaşları yaygındır.
  • Taraflar, dolaylı yollarla mücadele eder.
Çatışma Türü Doğrudan askeri çatışmalar. Dolaylı mücadeleler (siyasi, ekonomik, teknolojik).
Askeri Operasyonlar Etkin ve yaygın. Sınırlı ya da dolaylı (vekâlet savaşları).
Can Kaybı Yüksek. Düşük ya da dolaylı.
Fiziksel Tahribat Yaygın ve doğrudan. Sınırlı ya da yok.
Araçlar Silahlar, askeri birlikler. Propaganda, casusluk, ekonomik yaptırımlar.
Örnekler I. ve II. Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı. ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş. [1947-1991]
)


- SİCİL[Ar.] değil/yerine/= KÜTÜK


- SİCİL ile SİLSİLE


- ŞİDDET" &gt;&lt;/< "İKTİDAR"

( "iktidarın bitmeye başladığı yerde, şiddet başlar." )


- ŞİDDET ve/||/<> KÜFÜR

( [ne yazık ki] Kalbinde, muhabbet olmayanın (b)elinde. VE/||/<> Aklında, düşünce olmayanın dilinde. )


- ŞİDDET değil/yerine/>< ÖZEN


- ŞİDDET =/||/<>/>/< ÖZENSİZLİK


- [ne yazık ki]
ŞİDDET ve/||/<> TERBİYESİZLİK


- ŞİDDET[Ar. < ŞEDD] değil/yerine/= YEĞİNLİK

( Yeğin olma durumu. | Bir etkinliğin ya da bir gücün derecesi. | Bir ses çıkarılırken algılanan ve titreşimlerin genliğinden kaynaklanan özellik. )


- [ne yazık ki]
ŞİDDETİN MEŞRÛLAŞTIRILMASI ile/ve/<> ÖTEKİLEŞTİRME


- ŞİDDETLE değil/yerine HARARETLE


- [ne yazık ki]
ŞİDDETTE:
"YASA" ile "SUÇ"

( "Devlet uygularsa". İLE Kişi işlerse. )


- [ne yazık ki]
ŞİDDETTEN DOLAYI ... ile/ve/değil/ne yazık ki/<> "BİZİM/SEN"İN "SESSİZLİĞİNDEN/TEPKİSİZLİĞİNDEN DOLAYI ..."


- SIDK ile/ve HAK

( Önermenin gerçekliğe uygunluğu. İLE/VE Gerçekliğin önermeye uygunluğu. )


- ŞİFÂ ile/ve/||/<>/> SADRA ŞİFÂ


- ŞİFÂHÎ BEYAN değil/yerine/= SÖZLÜ AÇIKLAMA


- SIFAT ile NİTELİK

( CAPACITY vs. QUALITY )


- SIFAT-I NOKSAN ile/değil/yerine/||/<>/>< SIFAT-I KEMÂL

( Bilgisizlik/cehalet. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Bilgililik/bilgelik. )

( Cehl. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< İlim. )


- SIFFEYN/SIFFİN SAVAŞI:
KARDEŞ KAVGASI ile/ve/değil/||/<>/>/< DEVRİM KARŞITLARIYLA DEVRİM ÇATIŞMASI ve/sonra tekrar/||/<>/> KARŞI DEVRİM


- 0[SIFIR]:
"YUTAN" ile/ve/değil/||/<>/< DURAN/DURDURAN / ARA


- SIFIR ile/ve/değil/yerine/||/<> SINIR


- ŞİFRE OLARAK KALMASI GEREKEN ile/ve DEŞİFRE EDİLMESİ GEREKEN

( HAS TO BE CIPHER/CODE vs./and HAS TO BE DECIPHERED )


- [hem] ŞİFRELEME ile/ve/değil/yerine/hem de/<>/>/< VERİYİ/BİLGİYİ GİZLEME

( [not] CODING vs./and/but/also/<>/>/< STEGANOGRAPHY
STEGANOGRAPHY instead of CODING )


- SİGARA İÇEN ile/ve/değil/<> İÇİREN/İÇTİREN/İÇTİRTEN

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Etkin/Edilgin/Ettirgen. )

( [ne yazık ki] İçmeyenler. İLE/VE/DEĞİL/<> İçenler ve içmeyenler. )


- (SİGARA) "YASAĞI" değil SINIRLAMASI/KISITLAMA/SI

( Yürürlüğe giren yasa, bir "YASAK" koyma değildir! Toplum yaşamında ve kişiler arasında düzenin sağlanması, hakların korunması için ortak kullanım alanı kuralları uygulanmak zorundadır. Sigarayla ilgili düzenleme, kişilerin bulunmak zorunda/durumunda olduğu -kapalı ya da açık- ortamlarda sigara kullanıcılarının keyfî uygulamalarına izin vermemek üzerinedir. Bu durumdan rahatsız olan/olabilecek kişilerin haklarının korunması üzerine de bu tür kısıtlamalar getirilmesi gerekmiştir. "YASAK" olarak ifade edilen durum, "sigara içme yasağı" değil belirli ortak kullanım alanlarında keyfî tutumda bulunulmasına engel olabilmek üzere ve çevrenin rahatsız edilmemesine yöneliktir. Doğrudan, genel bir "içmeme yasağı" getirilmemiştir. "YASAK"[< YASA][yasaya/kanuna bağlı olan] sözcüğü ve kullanımının da, kişiler [içen-içmeyen, rahatsız olan/lar] arasında anlaşamamazlık/ihtilâf [ya da olası çatışma durumunda] toplum ve devlet tarafından kabul ve onay görmüş, uyumlu bir düzen sağlanabilmesi üzerine, gereken koşulların, yazılı ve tüzel(hukukî) bir karşılığının bulunması üzerinedir. Birlik ve bütünlüğü, sürdürülebilirliği sağlayabilmenin göstergesi ve dayanakçası olarak, "YASA" ve yasal gereklilik, işlevini yerine getirmek üzere uygulanmaktadır. Kişi, kendi evinde istediği gibi [çırılçıplak] dolaşabileceği halde dışarıda/sokakta, ortak alanlarda dolaşamayacağı gibi. Bu durumu anlayan ve kabul edebilen tütün kullanıcıları, tütün ürünleri kısıtlamasının da bir uzlaşım ve çözüm gerektirdiğini rahatlıkla anlayacak ve kabul ediyor olacaklardır. )


- SİGARAYLA MÜCADELEDE:
"ZORLAMA" değil/yerine MERAK ETMESİNİ SAĞLAMA

( Burayı tıklayarak izleyiniz... )


- SIĞINMA ya da BUNALIM


- SIĞINMACI ile/ve/||/<> GÖÇMEN ile/ve/||/<> MÜLTECİ

( ASYLUM SEEKER vs./and/||/<> MIGRANT vs./and/||/<> REFUGEE )


- SIĞINTI ve/||/<>/> SIKINTI


- SİGORTA[İt.]/ASFALYA[Yun.] değil/yerine/= KORUNÇ


- SİGORTA[İt.] ile REASÜRANS[Fr.]

( Bir şeyin ya da birinin, herhangi bir yönden, ileride karşılaşabileceği zararı gidermek için, önceden ödenen önödeme karşılığında, bu işle uğraşan kuruluşla yapılan bağlnatı sözleşmesi. | Bu tür sözleşmeleri yapan şirket. | Özellikle elektrik devresinde, akım çok güçlü olduğunda, eriyerek, güvenliği sağlayan, kazayı önleyen nesne ya da düzenek. İLE Bir sigorta ortaklığının, sigorta ettiği paranın bir bölümünü, olabilecek zarara karşı, başka bir ortaklığa yeniden sigorta ettirmesi işi. )

( INSURANCE vs. REINSURANCE )


- SİGORTA ile/ve/<> TEDBİR


- SİGORTALAYAN SİGORTALANAN


- ŞIK[Ar. < ŞIKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]

( İkiye bölünmüş şeyin bir parçası. | Bir işin, iki yönünden her biri. | Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )


- ŞIK[Ar. < ŞİKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]

( Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )


- ŞİKÂYÂT ile/değil HİKÂYÂT

( Bizimki şikâyât değil, hikâyât. )


- ŞİKÂYET ETMEK/SÖYLENMEK değil/yerine NE YAPABİLECEĞİNİ VE NASIL YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK VE EYLEME GEÇMEK


- [ne yazık ki]
ŞİKÂYET ile İSRAF ile SIRADÜZENSİZLİK[ANARŞİ] ile BASKI/İSTİBDÂD ile İFRÂD-TEFRÎT
değil/yerine/><
KANAAT ile İNFAK ile HUZUR/SELÂMET ile ADÂLET ile İSTİKÂMET

( [ne yazık ki]
Bilgisizlik + Yoksulluk >= Şikâyet İLE
Bilgisizlik + Varsıllık >= İsraf İLE
Bilgisizlik + Özgürlük >= Anarşi İLE
Bilgisizlik + Güç >= Baskı/İstibdâd İLE
Bilgisizlik + Din >= İfrâd - Tefrit İLE

DEĞİL/YERİNE/><

Bilgi/(b)ilim + Yoksulluk >= Kanaat İLE
Bilgi/(b)ilim + Varsıllık >= İnfâk İLE
Bilgi/(b)ilim + Özgürlük >= Huzur, Barış/Selâmet İLE
Bilgi/(b)ilim + Güç >= Adâlet İLE
Bilgi/(b)ilim + Din >= Yön/İstikâmet )


- ŞİKÂYET ile GAMMAZLAMA

( TO COMPLAIN vs. TO SQUEAL/SNITCH )


- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine HAYRET

( COMPLAINT vs./and ASTONISHMENT/AMAZEMENT
ASTONISHMENT/AMAZEMENT instead of COMPLAINT )


- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine/||/=/<>/&gt;&lt;/>/< HİKÂYET

( Yaşanılmış bir sorun üzerine konuşulduğunda, o konuya değinmenin gereği, sorunun kendini değil daha sonraki durum ve/ya da süreçlerde, kişinin, davranış-tutumlarını ve dilini düzeltmesine, gelişerek değişmesine katkıda bulunulacak biçimde düşünülmeye/konuşulmaya çalışılmasıdır. Biri, bir sorundan konu açıyorsa, bunu, o sorundan "şikâyet ediyor" olarak değil daha sonrası için bir çözüm arıyor ve/ya da sunuyor olarak düşünmek/konuşmak ve algılamaya çabalamak gerekir. Bir serzeniş ya da isyan olarak algılanmamalıdır.

Bu tür durumlarda, ötekine bilgi vererek, değinilecek konu/sorun için, "Benimki/bizimki*, bir şikâyât değil hikâyât![olan-bitenin öyküsü/hikâyesi]" şeklinde, öncelikle, kişinin kendinde ve daha sonra çevresinde, adâleti ve dengeyi sağlamasına destek vermek üzere, çevresiyle olan iletişimini ve ilişkisini sürekli kılmak üzere, bir bilgi verilir ve/ya da açıklama/anımsatma/uyarı yapılır.

[ * "Bizimki" sözü/sözcüğü, "bu konuda/alanda, bu ayrıntılarda, ben ve benim gibi düşünenler" olarak/anlamında ve bencilliğe/tekbenciliğe düşülmemesi için kullanılır. ] )


- ŞİKÂYET ile/ve/<> İHBAR


- ŞİKÂYET ile İSPİYON


- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine RİCÂ

( [not] COMPLAINT vs./and/but REQUEST
REQUEST instead of COMPLAINT )


- ŞİKÂYET[Ar.] ile SERZENİŞ[Fars.]/TAKAZA[Ar.]

( Hoşnutsuzluk belirten söz ya da yazı, sızlanma, yakınma. İLE Başa kakma, sitem etme. )


- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine/||/<> TESPİT


- ŞİKÂYET[Ar.] ile/değil YAKINMA

( You create disharmony and then complain! )

( Uyumsuzluk yaratıyor, sonra da yakınıyorsunuz. )

( [not] TO COMPLAIN vs./but COMPLAINING )


- ŞİKÂYETÇİ/MÜŞTEKÎ[Ar.] değil/yerine/= YAKINAN


- ŞİKESTE[Fars.] değil/yerine/= DARGIN, KIRILMIŞ/KIRGIN

( Kırılmış, kırık. | Yenilmiş, yenik düşmüş. | Gücenmiş, kırgın, kederli. )


- SİKİK ile "SİKİNDİRİK"


- SIKINTI ile/> BUNALTI


- SIKINTI ile/ve/> ÇÖZÜMLER / ÇARE/LER

( DERMAN ARAR İDİM, DERDİME
DERDİM, BANA DERMAN İMİŞ

BURHAN ARARDIM, ASLIMA
ASLIM, BANA BURHAN İMİŞ )

( "Çare/ler" yazısı için burayı tıklayınız... )

( I was seeking the recipe to my trouble...
I saw that, my trouble was the recipe...

I was seeking the evidence to my essense...
I saw that, my essense was the evidence... )

( DISTRESS/BOREDOM vs./and/> REMEDY )


- SIKINTI ile/ve/değil/<> SAKINCA


- SIKINTI ile/ve/> SIRADANLAŞTIRMA


- SIKIŞTIRMAK ile KISTIRMAK


- [ne yazık ki]
SIKIYA ile/ve/||/<> SIKILMAYA GELEMEMEK


- SIKLAŞTIRMA ile SIKILAŞTIRMA


- ŞIK/LIK ile GÜZEL/LİK

( SMARTNESS vs. BEAUTINESS )


- SİLA ile SILA[Ar. < VASL]

( Safiyet, ahlâklılık, erdem. Normlar. İLE Bir süre ayrı kaldığı bir yere ya da yakınlarına kavuşma. Memleketine gitme, yakınlarına ulaşma. | Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer. | Bahşiş, hediye. | Rabıt sigâsı.[ulaç, bağ-fiil][Fr. GERONDIF] )


- SİLDİRME HAKKI ile/ve/||/<> ÇEVRİMİÇİ UNUTULMA HAKKI


- SILENCE vs. QUIETNESS


- SİLİ ile SİLİ

( Arı, temiz. İLE İffetli. )


- SİLİP ATMAK ile SİKİP ATMAK


- SİLLE-TOKAT


- ŞIMARMAK ve/<> SÖMÜRMEK


- ŞİMDİ YAPACAĞIMIZ GİBİ değil BİRAZDAN YAPACAĞIMIZ GİBİ


- SİMGE:
CANLI ve/||/<>/> CANLANDIRICI


- SİMGE ile/ve/<> KAVRAM

( SYMBOL vs./and/<> CONCEPT )


- SİMGE ile KAVRAM

( SYMBOL vs. CONCEPT )


- SİMGE ile/ve/||/<>/> MAZMUN


- SİMGEBİLİM = SYMBOLICS[İng.] = SYMBOLIQUE[Fr.] = SYMBOLIK[Alm.]


- SİMGESEL DÜŞÜNME ile/ve/> DÜŞÜNCENİN, KENDİNİ ÖRMESİ


- SİMGESEL YAPI(/BİLİNÇ) ile/ve/<> KAVRAMSAL YAPI(/BİLİNÇ)

( Mahal. İLE/VE/<> Mekân. )

( Yaşanır. İLE/VE/<> Kuşatır. )

( Açıklanamaz.[Anlamlandırılır.] İLE/VE/<> Açıklanabilir. )



(12/15)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 1470 kez incelenmiş/okunmuştur.