Tüze(Hukuk) ve Türe/Adâlet'teki
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(15/61)
- DİN:
SAMİMİYET ve/||/<> YALANSIZLIK
- DİN ile/ve ASKERİYE
- DİN ile/ve/= DÜZEN
- DİN ile/ve GELENEK
( DİN: İnançlar ağı. )
( RELIGION vs./and TRADITION )
- DİN ile/ve/<> İNSAF
( İnsaf, dinin yarısıdır. )
( To be fair is the half of religion. )
( DİN: Kalpsiz dünyanın kalbi. )
( RELIGION vs./and/<> TO BE FAIR/REASONABLE, TO BEHAVE FAIRLY )
- DİN ile/ve KÜLTÜREL DEĞER(LER)
- DİN ile/ve ŞERİAT
- DİNDE:
ZORUNLULUK ile/ve/<> SORUMLULUK
( [var ise] Sorumluluk yoktur. İLE/VE/<> Zorunluluk yoktur. )
- DİNDE:
FEDÂKÂRLIK ile/ve/||/<>/> ÖLÇÜLÜLÜK ile/ve/||/<>/> ÜMİTVÂRLIK
- DİNDİRMEK ile GİDERMEK
( TO QUENCH vs. TO CEASE/STOP )
- DİN-İ İSLÂM ile/ve/<> DİN-İ FITRAT ile/ve/<> HAKK DİN
( Hz. Muhammed. İLE/VE/<> Hz. İbrahim. İLE/VE/<> Hz. Musa. )
- [ne yazık ki]
DİNİN, ...:
"EMİRLERİ" ile/değil/yerine/>< KAVRAMLARI
- DİNLE! ve/||/<> YÜZLEŞ! ve/||/<> ANLA!
( [yoksa] Dilin, seni sağır eder. VE/||/<> Kalbin, seni esir eder. VE/||/<> Zihnin, seni deli eder. )
- DİNLEMEK/DİNLER GİBİ GÖRÜNMEK ile İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK
( TO LISTEN/PRETEND TO LISTEN vs. INDIFFERENCE/UNCONCERN/NEGLIGENCE )
- DİNLEMEK ile/ve/<> İZLEMEK
- DİNLEMEK ile "KULAK KABARTMAK"
( Kulağı ve dili olana söylüyorum, kulaksız ve dilsiz olan işitiyor. )
- DİNLEMEK ile/ve "TAKİP ETMEK"
( TO LISTEN vs./and "TO FOLLOW UP" )
- DİNLEMEK ve/+/||/<>/>/< YAZMAK(NOT ALMAK)
- DİNLEMEME/... "ÖZGÜRLÜĞÜ" değil DİNLEMEME/... OLANAĞI
- DİNLEMEMEK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/>/< NANKÖRLÜK
( Bir tek, nankörler dinlemez! )
- DİNLEMİŞ/DİNLİYOR GİBİ GÖRÜNMEK ile/değil/yerine DİNLEMEK
- DİNLEYEN ile/ve/||/<> OKUYAN
( Ne düşüneceğini öğrenir. İLE/VE/||/<> Nasıl düşüneceğini öğrenir. )
- DİPLEJİ ile HEMİPLEJİ ile KUADRİPLEJİ
( Bacakların, kollardan daha fazla etkilenmesidir. İLE Gövdenin aynı tarafındaki kol ve bacak etkilenmeleridir. [Kol tutulumu, genelde daha fazla olur.] İLE Tüm kol ve bacak etkilenmeleridir. )
- DİPLOMASİ ile/ve STRATEJİ
- DİPLOMAT ile BÜROKRAT
( Uluslararası konularda ülkesini temsil etmekle görevlendirilen kişi. İLE Devlet dairesinde çalışan kişi. )
( Türkiye'de Bürokrat: "Devletin her türlü nimetine tâlip, her türlü külfetinden uzak kişi." )
- DİPLOMATİK[Fr. < DIPLOMATIQUE] ile/ve/||/<> KORDİPLOMATİK[Fr. < CORPS DIPLOMATIQUE]
( Diplomasi ile ilgili: İLE Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu. )
- DIRAFT[İng. < DRAFT] değil/yerine/= TASLAK
- DIRECT vs. INDIRECT
- DIRECTION vs. DESTINATION
- DIRECTION/S and ORDER/S
( Talimatlar. VE Emirler. )
- DİREK ile/ve/<> DAYANAK
- DİREKTİF/TÂLİMAT değil/yerine/= YÖNERGE/BUYURU
- DİRENÇ ile DİRENİŞ
- DİRENG[Fars.] ve/||/<> ÂRÂM[Fars.]
( Dayanç/sabır. | Bekleme, gecikme, tutma, dinlenme. VE/||/<> Rahat/yerinde durma. | Eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, karar kılma. )
( BÎ-ÂRÂM: Rahat durmayan. | Sürekli dönen gezegenler. )
- DİRENİŞ ile/ve/||/<> BAŞKALDIRI
- DİRENİŞ değil/yerine DİRİLİŞ
- DİRETME ile/ne yazık ki DAYATMA
- DİRETMEK ile/ve/değil/yerine/önce/+/||/<>/></>/< DİRENMEK
( "İrâde"[yapma bilgisi/"isteği"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< İhtiyâr[yapma bilgisi/"isteği"]. )
( [not] TO INSIST vs./and/but/+/||/<>/>>/< TO RESIST
TO RESIST instead of TO INSIST )
- DİRETMEK ile/değil/yerine/>< DİRİLTMEK
- DİRİĞ/ESİRGEME ile KAYIRMA
( Anneler/babalar, tüm çocukları esirger ve fakat kendi çocuklarını (çoğunlukla/bazen) kayırır. )
( Herkesi esirger ve fakat bazı kişileri, bazı durum ve koşullarda kayırır.[o kişiyi korumak ve o durumun/koşulun genelleşmemesini sağlamış olmak, sürdürmek üzere/için!] )
- GEREKSİNİM/LER:
DİRİMSEL ile/ve/||/<>/> ZİHİNSEL
( Sınırlı. İLE/VE/||/<>/> Sınırsız. )
- DİRLİK ve/||/<>/> DÜZEN
- DIŞ BARIŞ ve/<>/< İÇ BARIŞ
( İç barışı sağlayamayan, dış barışı gerçekleştiremez.
Dış barışa hizmet etmeyen, iç barışa ulaşamaz! )
- DIŞ GÖÇ ile/ve/||/<> İÇ GÖÇ
- DIŞ "GÜZELLİK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇ GÜZELLİK
- DIŞ SINIRLAR ile/ve/||/<>/>/< İÇ KOŞULLAR
- DIŞ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< İÇ
( İçinize, derine dalın ve sizde neyin gerçek olduğunu bulun. )
( İç ile dış arasındaki uyum, mutluluktur. )
( Dışa yöneltmekte olduğunuz aynı dikkati içe çevirin. )
( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )
( Dive deep within and find what is real in you.
Harmony between the inner and the outer is happiness.
The same attention that you give to the outer, you turn to the inner.
When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid. )
( Bilincin içerikleri. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Bilince dışsal olan her şey. )
( Kişinin içi[zihni] ne kadar boşsa, "dışa" o kadar önem verir. )
( Mahrem. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Namahmrem. )
( Seni/onu yakar. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Beni/kişiyi yakar. )
( [not] OUTSIDE vs./and/but/||/<>/>< INSIDE
INSIDE instead of OUTSIDE )
- DIŞA BAKIŞ ile/ve/||/<>/> İÇE BAKIŞ
( Düş kurdurur. İLE/VE/||/<>/> Uyanış yaşatır. )
- DISAPPOINTED vs. FRUSTRATION
- DIŞARIDA BIRAK(IL)MAK ve/=/||/<> İÇERİ KAPAT(IL)MAK
- DIŞAVURUM ile PAYLAŞIM
( EXPRESSION vs. SHARING )
- DIŞAVURUM ile/ve/||/<> UZANTI
- DISBELIEF vs. DOUBT/SUSPICION
- DISCIPLINE vs. STERNNESS
- DISCIPLINE vs. SYSTEM
- DISCUSS vs. ARGUE
- [not] DISHONOR but/>< ENDORSE/INDORSE
( Çekin arkasını yaz(dır)mak. DEĞİL/YERİNE/>< Ciro etme. )
- DİŞİLİK ile/yerine KİŞİLİK
( "Dişi-kişi" "olmak" değil, kişi-dişi olmaktır aslolan. )
- DIŞINDA/GAYRI ile/değil/yerine RIZÂ
- DISINTERESTED vs. UNINTERESTED
- DİSİPLİN -ile
( Ana ilke altındaki ayrımlar. )
- DİSİPLİN ile KONTROL
- DİSİPLİN ile/ve SORUMLULUK
( DISCIPLINE vs./and RESPONSIBILITY )
- DİSİPLİN ile TİTİZLİK
( DISCIPLINE vs. FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS )
- DİSİPLİN(LER):
INTER ile/ve/||/<>/> MULTI ile/ve/||/<>/> TRANS ile/ve/||/<>/> OMNI ile/ve/||/<>/> HOLİSTİK
( İkili. İLE/VE/||/<>/> Çoklu. İLE/VE/||/<>/> Çeşitli. İLE/VE/||/<>/> Karışık. İLE/VE/||/<>/> Bütüncül. )
- DİSİPLİNLERARASILIK ile/ve/<> SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
( INTERDISCIPLINARY vs./and/<> SUSTAINABILITY )
- DIŞLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DIŞARIDA BIRAKMA
- DIŞLAMA! ve/||/<> YARGILAMA!
- DIŞLAMAK ile ARKADA BIRAKMAK
- DIŞLA(N)MAK ile AŞAĞILA(N)MAK
( TO EXCLUDE vs./and TO DESPISE )
- DIŞLAMAK ile/ve/değil/yerine DIŞARIDA BIRAKMAK
( [not] TO EXCLUDE vs./and/but TO LEAVE OUT
TO LEAVE OUT instead of TO EXCLUDE )
- DIŞLAMAK ile GÖRMEMEZLİKTEN GELMEK
( TO EXCLUDE vs. TO PRETEND NOT TO SEE/TO TURN A BLIND EYE )
- DIŞLAMAK ile ÖTEKİLEŞTİRMEK
- DIŞLAMAK ile REDDETMEK
( TO EXCLUDE vs./and TO REJECT/DECLINE )
- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/<> HOR GÖRME(ME)K
- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/||/<> KÜÇÜMSE(ME)MEK
- DIŞLAŞIM ile DIŞAVURUM
- DIŞLAŞMAK ve/||/<>/> AÇIĞA ÇIKMAK
- DIŞLAŞ(TIR)MAK ile/ve/||/<> KABALAŞ(TIR)MAK
- DIŞLAŞ(TIR)MAK ile SOMUTLAŞ(TIR)MAK
( EXTERNALIZE vs. TO CONCRETIZE )
- DIŞLAŞ(TIR)MAK ile YOĞUNLAŞMAK
( EXTERNALIZE vs. TO INTENSIFY )
- DIŞLAYICI -ile
( EXCLUSIVE )
- DIŞLAYICI ile/değil/yerine KAPSAYICI
- DISPERSE vs. SCATTER vs. SPREAD vs. STREW
- DIŞSAL ile/ve/||/=/<>/> DÜŞÜNCENİN YANSIMALARI/NESNELER
- DIŞSALLAYICI/LIK ile/değil/yerine/>< KAPSAYICI/LIK
- DISTINCT vs. SPECIAL
- DISTINCTIVE vs. DISTINCT
- DISTINGUISHNESS vs. AWARENESS
- DISTRESS/BOREDOM vs./and REMEDY
- DISTRUSTFULNESS/LACK OF CONFIDENCE vs. LACK OF SURE
- DISUSE vs. MISUSE
- DİVAN DÜZYAZILARINDA:
TEZKİRE ile/ve TARİH ile/ve SEFARETNAME ile/ve SEYAHATNAME ile/ve SİYASETNAME ile/ve MÜNAZARA ile/ve MÜNŞEAT ile/ve EVLİYÂ TEZKİRESİ ile/ve KISAS-I ENBİYÂ
- DİVAN ile/ve/||/<> TAŞRA DİVANLARI
- DİVÂN-I MUHASEBAT[Ar.] değil/yerine/= SAYIŞTAY
- DIVISION vs. UNIT
- DİYÂNET >< HIYÂNET/İHÂNET
- DİYE BİLİYOR/UM ile/ve/||/<> DİYEBİLİYOR/UM
- ... DİYE BİLDİĞİ/M/İZ ile ... DİYEBİLDİĞİ/M/İZ
- DİYEBİLİYORUZ ile DİYE BİLİYORUZ
- DİYİNCE değil DEYİNCE
- DİYOR Kİ ..." ile/ve/değil/||/<>/< DEMİŞ OLUYOR Kİ ...
- DİZE GELMEK" ile/ve/||/<> DİZ ÇÖKMEK
( Bilgi ve zekâ karşısında. İLE Sevgide. )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
( Aslında her biri öbürüdür. )
( SYSTEM vs./and/<> INTEGRITY
Each is the other, in truth. )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE
( SYSTEM vs./and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )
- DİZGE ile/yerine/değil DÜZEN
( Küçük zihinliler, kişileri; orta zihinliler, olayları; ileri zihinliler; düzenleri/sistemleri konuşurlar/tartışırlar. )
( Olgun kişi, kurulu düzene karşı çıkmaz. )
( Başkalarıyla iyi ilişkileri koruyup, düzensizliğin içinde düzen arayın. )
( [not] SYSTEM vs./but REGULARITY
REGULARITY instead of SYSTEM )
- DİZGEYE SIĞMAMA ile/ve/||/<> DENKLEME GELMEME
- DİZGİN ile/ve/||/<>/> DİNGİN
- DİZMEK ile KURGULAMAK
- DOĞA ARAŞTIRMALARI ile/ve DOĞA FELSEFESİ ile/ve DOĞA BİLİMİ ile/ve DOĞAL TÜZE(HUKUK)
( Doğadaki olguları toplama. İLE/VE Bu olguların nedensel bağlarını tespit etme. İLE/VE Bu olguların "nasıl"lıklarını tespit etme. )
( Tekilleri araştırmak. İLE/VE/||/<> Hareket ve sükûn nedenlerini araştırmak. İLE/VE/||/<> Deneysel verileri, matematikselleştirerek araştırma. )
- DOĞA (DÜZENİ) ile/ve TOPLUM (DÜZENİ)
( Madenler, bitkiler ve hayvanlar.[MEVÂLİD-İ SELÂSE] İLE/VE İnsan. )
( Olan. İLE/VE Oldurulan/olmayan. )
- DOĞA:
"MİRAS" (ATALARDAN) değil ÖDÜNÇ (ÇOCUKLARIMIZDAN)
- DOĞA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- DOĞA ile/ve/||/<>/> EKİN
( Uzam/mekân. Döngüseldir.[zaman yoktur] İLE/VE/||/<>/> Süreç ve zaman üzerinedir. )
( Uzam. İLE/VE/||/<>/> Dönüştürülmüş doğa. )
( NATURE vs./and/||/<>/> CULTURE )
- DOĞA ile/ve/||/<>/> EYLEM
( Koşullu. İLE/VE/||/<>/> Koşulsuz. )
( NATURE vs./and/||/<>/> ACTION )
- DOĞA ve/=/<> HAREKET VE SÜKÛNUN İLKESİ
(
HAREKET ve İLKESİ | TEK YÖNLÜ | ÇOK YÖNLÜ
İrâdesiz | Unsur(Doğa) | Bitki(Bitkisel Nefs)
İrâdeli | Felek[Felekî Nefs] | Canlı[Hayvanî Nefs] )
- DOĞA ile/ve/= TÜMEL AHLÂK
- DOĞA ile/ve YASA
( DOĞA: Hareketin yasalarının bilimi. )
- DOĞA ile/ve ZORUNLULUK
( vs./and/||/<> NECESSITY )
- DOĞAÇLAMA ve/=/<> MANEVİ BAĞ
( Doğaçlama, kişinin kendi manevi bağıdır. )
- OLASILIK:
DOĞADA/DEVİMDE/NESNELERDE ile/ve/||/<>/> DAVRANIŞTA/EYLEMDE(KİŞİDE) ile/ve/||/<>/> ZİHİNDE/DÜŞÜNCEDE/SÖZDE
- DOĞADA:
"YASA" değil GÜÇ
- DOĞADA:
YASA değil KUVVET
- DOĞADA ile/ve/<> İNSANDA
( İnsan yoktur. İLE/VE/<> Doğa vardır. )
- AHLÂK:
DOĞAL ile/ve/||/<>/> EKİNSEL ile/ve/||/<>/> TARİHSEL
- DOĞAL BİLİNÇ ile/ve/<> EYTİŞİMSEL BİLİNÇ
- DOĞAL BİLİNÇ ve/||/<> ÖZ BİLİNÇ
- DOĞAL GÖSTERGE/LER ile/ve/||/<>/> YAPAY GÖSTERGE/LER
- DOĞAL OLANI O/ŞU/BU ile/ve/değil/yerine DENGELİ/UYUMLU OLANI O/ŞU/BU
- DOĞAL SEMERE ile UYGAR/MEDENÎ SEMERE
( Doğal. İLE Antlaşma ya da yasalar ile belirlenmiş. )
( SEMERE: Meyve. | Yarar, verim. | Sonuç. | Bir şeyden elde edilen gelir. )
- DOĞAL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞAYA UYUMLU
- DOĞAL ile MEŞRÛ
( NATURAL vs. LEGAL )
- DOĞAL ile/ve/değil/||/<>/>/< OLMASI GEREKEN
- DOĞAL ile/ve/||/<>/> TİNSEL ve TOPLUMSAL
- DOĞAL/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDEN/LİK
- DOGMA vs. JUDGEMENT
- DOGMA vs. VERDICT
- DOGMA ile/ve/||/<>/> DONMA
- DOGMA ile YARGI
( DOGMA vs. JUDGEMENT )
- DOGMA vs./and DETERMINATION
- DÖĞME ile/değil DÖVME
( Döğülüp kabuğu çıkartılmış buğday, yarma. | Kepeği alınan buğdaydan yapılan pilav. | Ahlat, armut gibi yemişlerin tokmakla ezilerek kurutulmuşu. | Ceviz, dut kurusu, fındık, pestil, şekeri birlikte döğerek yapılan yiyecek. | Kadınların yüzünün iki yanına takılan altın süs. | Buğdayın ıslatılarak taş altında kabuklarından ayırt edilen biçimi. | Dayanıklı odun, kaim odun. | Bakır ya da sarı levhaları çekiçle biçimlendirme işi. [Alm. getriebene Arbeit] İLE [ne yazık ki] Dövme durumu, vurma, "pataklama, sopalama". | Isıtılarak dövülerek biçim verilmiş metal nesne. | Dövülerek yapılan. | Yarma. )
- DÖĞMEZ ile DAYANMAK/TAHAMMÜL (ETMEK)
( Tahammül etmek, dayanmak. )
- DOĞRU BİLDİĞİNİ YAPMAK ile/değil CANININ İSTEDİĞİNİ YAPMAK [değil/yerine/daha iyisi YAPMAMAK]
- DOĞRU-DÜRÜST[Fars.] ile/değil/yerine/||/<> DOĞRU-DÜZGÜN
- DOĞRU DÜŞÜNME ile/ve/<> DOĞRU İSTEME
( Kazandığın zaman pişman olacağın, kaybettiğin zaman üzüleceğin şeyleri isterken dikkatli olmak gerek. )
( Bir şey iyi olduğu için istenmez, istendiği için iyidir. )
( RIGHT THINKING vs./and/<> RIGHT REQUESTING )
- DOĞRU İŞ"İ YAPMAK ile/ve/||/<>/< İŞİ DOĞRU YAPMAK
( Us. İLE/VE/||/<>/< Anlık/bilgi. )
- DOĞRU OLAN ile/ve OLMASI GEREKEN
( WHICH IS RIGHT vs./and HAS TO BE )
- DOĞRU OLMAYAN ile YALAN
( NOT TRUE vs. LIE )
- DOĞRU ORANTILI/LIK ile/ve/değil/||/<>/< PARALEL/LİK
- DOĞRU SORULARIN YANITLARI ile/ve/||/<> DOĞRU YANITLARIN SORULARI
- DOĞRU SÖYLEYEN ile/değil/yerine/ya da/>< "ÇOK İYİ YALAN SÖYLEYEBİLEN"
- DOĞRU/YANLIŞ! SÖYLÜYORSUN! değil DOĞRU!/YANLIŞ!
- DOĞRU SÖZ ile/ve YEMİN
( Doğru söz, yeminden ileri! )
( RIGHT WORD vs./and OATH )
- DOĞRU-YANLIŞ YOK/TUR! ile/değil/ya da [BAĞLAMINDA ve GÖRELİ OLARAK] DOĞRU-YANLIŞ OLMAZ/OLMAYABİLİR
( Doğru-yanlış, bir şeyin ne olmadığı ve olmayacağı üzerine buluşmak olduğundan, olan/lar, olabilecek/ler üzerine kullanıl(a)maz/değildir! )
- DOĞRU-YANLIŞ ile DOĞRU-YALAN
( RIGHT-WRONG vs. TRUE-FALSE )
- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil/yerine EN AZ YANLIŞ
( Bazen/bazı durum/konu/olaylarda, doğru ya da yanlış üzerinden değil, en az yanlışı düşünerek[hesaplayarak, göze alarak] hareket etmek, karar almak durumunda/zorunda kalabilir/olabilirsiniz. )
- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil GEÇERLİ/GEÇERSİZ
( [not] TRUE/FALSE vs./and/but VALID/INVALID )
- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil İDEOLOJİK TUTUM
( [not] TRUE/FALSE vs./and/but IDEOLOGICAL ATTITUDE )
- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE
( Genelde kötü ve iyi, bir âdet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldığına göre, ya sakınılır ya da hoş karşılanır. )
( Mükemmel olmayanı, mükemmel olan uğruna seve seve fedâ edersek, iyi ve kötü "tartışmaları" artık olmayacaktır. )
( Kötülük, hiçbir zaman hem iyiliği, hem de kendini tanıyamaz; iyilikse eğitildikçe zamanla hem kendine, hem de kötülüğe ilişkin bilgilerle donanır. )
( YÜCE: Fizik ya da metafizik güçlerden koruyan. )
( Usually the bad and the good are a matter of convention and custom and are shunned or welcomed, according to how the words are used. )
( RIGHT/WORNG vs. GOOD/BAD vs. NICE[/BEAUTIFUL]/UGLY )
- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE
- DOĞRU ile/ve ÇİZGİ
- DOĞRU ile HAYIRLI
- DOĞRU ile/ve/<> İSPATLANAMAYAN
- DOĞRU ile/ve/değil/yerine/||/<> KISMEN DOĞRU
- DOĞRU ile/ve ÖZGÜN
( Her zaman geçerli. İLE/VE Modern çağda geçerli. )
( RIGHT vs./and ORIGINAL/AUTHENTIC )
- DOĞRU ile/değil SABİT(E)
( [not] RIGHT vs./but CONSTANT )
- DOĞRU = TRUE[İng.] = VRAI[Fr.] = WAHR, RICHTIG[Alm.] = VERUS[Lat.] = VERDADERO[İsp.]
- DOĞRU ile/ve/<> TÜMEL
- DOĞRU ile UYGUN
( [Ar..] SÂDIK ile MÜNÂSİB[< NİSBET] )
( ... ile ŞÂYESTE, ÇESPÂN )
( RIGHT vs. APPROPRIATE )
- DOĞRU ile/ve YANLIŞ
( Amacına yakınlaş(tır)mak. İLE/VE Amacından uzaklaş(tır)mak. )
( RIGHT/TRUE vs./and WRONG/FALSE )
- DOĞRU ile YANLIŞ
( Doğru/nun kullanım/ı ile. İLE Yanlış/ın kullanım/ı ile. )
( Ne doğrular var, adamı, yoldan eder;
Ne yanlışlar var, insanı, adam eder. )
- DOĞRUDAN >< DOLAYLI ile/ve/||/<> KOŞULLU >< KOŞULSUZ
- DOĞRUDAN KAYIP ile DOLAYLI KAYIP
( Herşeyi kaybetmekle, gerçekten herşeyi kazanmış olursunuz. )
( Asla kaybedilmemiş olan asla bulunamaz. )
( DIRECT LOSS vs. INDIRECT LOSS
By losing all you gain all.
What was never lost can never be found. )
- DOĞRUDAN SEN ile/ve/<> DOLAYLI SEN
( Kendin. İLE/VE/<> Çocuğun. )
- DOĞRUDAN YARDIM ile/değil/yerine DOLAYLI YARDIM
( Politikacıdan gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgelerden gelir. )
- DOĞRUDAN ile DOLAYLI
( DIRECT vs. INDIRECT )
- DOĞRUDAN ile SONRADAN
- DOĞRUDANLIK ile/ve/<> BİRE BİR
- DOĞRUDUR YA DA YANLIŞTIR ile/değil/yerine ÖYLEDİR YA DA DEĞİLDİR
- DOĞRUDUR ile DOĞRU DUR!
- DOĞRULAMA, OLUMLAMA = TAHKİK = VERIFICATION[İng.] = VÉRIFICATION[Fr.] = VERIFIKATION[Alm.] = VERIFICACION[İsp.]
- DOĞRULAMAK ile/ve/<> DOLDURMAK
- DOĞRULAMAK ile/ve/değil KANITLAMAK
( [not] TO VERIFY vs./and/but TO PROVE )
- DOĞRULAMAK = VERIFY[İng.] = VÉRIFIER[Fr.] = VERIFIZIEREN[Alm.]
- DOĞRU-LAMAK ile YANLIŞ-LAMAK
( TO VERIFY vs. ... )
- DOĞRULUK:
TUTARLILIK ile/ve/değil/||/<>/< UYGUNLUK
- DOĞRULUK ve/||/<>/>/< AŞK
( Kalemimiz olsun. VE/||/<>/>/< Mürekkebimiz olsun. )
- DOĞRU/LUK ile/ve BAĞLI/LIK
- DOĞRU/LUK ile/ve GEÇİCİ/LİK
- DOĞRU/LUK ve/> GÜVENİLİR/LİK
- DOĞRULUK = HAKİKAT = TRUTH[İng.] = VÉRITÉ[Fr.] = WAHRHEIT, RICHIGKEIT[Alm.] = VERITAS[Lat.] = ALÉTHEIA[Yun.] = VERDAD[İsp.]
- DOĞRULUK ve/||/<> İYİLİK ve/||/<> YÖN(ELİM)/İSTİKÂMET
( Hak ve hakikatte. VE/||/<> Eylemde. VE/||/<> Davranışta. )
( el-SIDK fi'l-HAKK ve/||/<> el-HAYR fi'l-AMEL ve/||/<> el-İSTİKAMET fi'l-AHVAL )
- DOĞRU/LUK ile/ve KESİN/LİK
( STRAIGHT/NESS vs./and DEFINITE/NESS )
- DOĞRU/LUK ile/ve/değil/yerine OLANAKLI/LIK
- DOĞRU/LUK ile/ve TATMİN EDİCİ/LİK
- DOĞRU/LUK ile/ve/> UYGULANABİLİR/LİK
- DOĞRU/LUK ile/ve/değil/yerine UYGUN/LUK
- DOĞRU/LUK ile YANLIŞ/LIK
( Yanlış, "gücünün artmasıyla" hiçbir zaman doğru duruma geçmez/geçir(t)ilemez. )
( RIGHT/TRUE (HONESTY) vs. WRONG/FALSE )
- DOĞRULUK ile/ve/||/<>/>/< YARDIM
- [ne yazık ki]
DOĞRU OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE, YAPMAMAK ile/ve/<> YANLIŞ/HATALI/EKSİK OLANI, BİLMENE KARŞIN, YAPMAK
- DOĞRUSUN!/YANLIŞSIN! değil DOĞRU!/YANLIŞ!
- DOĞRUYA EN YAKIN ile/ve YANLIŞTAN EN UZAK
( THE CLOSEST TO THE STRAIGHT vs./and THE FAREST FROM THE FALSE )
- DOĞRUYSA ile/ve/değil/yerine NE KADAR DOĞRUYSA
- DOĞRUYU SÖYLEME ZORUNLULUĞU ile/ve/değil/||/<> GÜVENİLİRLİK
( Hukukçular, güvenilir kişilerdir; ancak, doğruyu söylemek zorunda değillerdir. )
- DOĞRUYU SÖYLEMEK, HER ZAMAN DOĞRU DEĞİLDİR değil HER DOĞRUYU, HER ZAMAN VE HER YERDE SÖYLEMEMEK GEREK
( "Doğruyu söylemek, her zaman doğru değildir" diyenler, kendileri için "en yararlı olabilecek" yanlışı söylemek için en uygun zamanı bekleyenlerdir... )
- DOĞRUYU/YANLIŞI KONUŞMUYORUZ ile/değil DOĞRU/YANLIŞ DİYE KONUŞMUYORUZ
- DOĞUCU ile/ve/değil/yerine/||/>< DOĞULU
- DOĞUM/ÖLÜM TARİHİ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ
- DOĞUM ORANI ile NÜFUS/DEMOGRAFİ
( NATALITY vs. DEMOGRAPHY )
- DOĞUŞTAN/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİLİĞİNDEN/LİK
- %99,73 (ve üzeri):
DNA babalık tayini eşiği. -ve
- DOKÜMAN[Fr., İng. < DOCUMENT]["DÖKÜMAN" da değil!] değil/yerine/= BELGE
- DOKUNAKLI ile/ve/||/<>/< DÜŞÜNDÜRÜCÜ/DUYGUSAL
- DOKUNMA ile/ve EŞEYSELLİK/SEKS
( TO TOUCH vs./and SEX )
- DOKUNMA ve/||/<>/> YOĞRULMA
- DOKUNMAK ile/ve/||/=/<> ANMAK
- DOKUNMUŞLUK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLMEK (VE UYGULAMAK)
- DOKUNULMAZ/LIK ile/değil/yerine AYRICALIK/LI
- DOKUNULMAZLIK ile/ve/değil/yerine KORUMA
- DOLANDIRICI ile/değil KALPAZAN
( ... İLE/DEĞİL Sahte para basan ya da piyasaya süren kişi. | Yalan ve hile ile iş gören kişi. )
- DOLANDIRICI ile TAVCI
( ... İLE Birini kandırarak, yüze gülerek aldatan kişi. | Yurt dışından geldiğini söyleyerek üzerindeki değeri düşük altın ya da mücevherleri çok değerli gösterip dolandırıcılık yapan kişi. )
- DOLANDIRMAK ile DOLANDIRMAK
( Üçkağıt. İLE Uzatmak. )
- DOLANDIRMAK ile DOLAŞTIRMAK
- DOLANDIRMAMALI!
- DOLAYI ile ÖTÜRÜ
- DOLAYIM(LI/SIZ) ile DÜŞÜNÜLMÜŞ
- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK
( STUFFED vs. RIPENESS
RIPENESS instead of STUFFED )
- DÖLLENME ile MAYALANMA
( ZYGOSIS vs. ZYMOSIS )
- DÖLLEYİCİ KELÂM yoksa ŞERİAT
- DOLMAK ile/ve/||/<> ŞİŞMEK
- DOMİNE ETMEK değil/yerine/= YÖNLENDİRMEK
- DOMİNO ETKİSİ ile/ve/||/<> ZİNCİRLEME ETKİ
- DONAKALMAK değil/yerine/>< ODAKLANMAK
- DONANIMLI OLMAK ile/ve HAZIRLIKLI OLMAK
( İlerleme, ancak hazırlık [sadhana] aşamasında olur. )
( MÜCEHHEZ[< CİHAZ] ile/ve ... )
( TO BE RIGGED vs./and TO BE READY
There can be progress only in the preparation [sadhana]. )
- DONANMAK ile/ve/değil/||/<> KUŞANMAK
- DÖNE[Tr.] ile/ve/||/<> DONE[Fr.]
( Ad. İLE )
- DONE[Fr.] değil/yerine/= VERİ
- DÖNEK ile DÖNME
- DÖNEMEÇ NOKTASI değil DÖNÜM NOKTASI
- DÖNGÜ ile DÜZEN/DİZGE
( CYCLE/CYCLONE vs. SYSTEM )
- DONUKLUK ile/değil BULANIKLIK
- DÖNÜŞTÜRME ve/||/<>/< DÜŞÜNME
- DÖNÜŞTÜRÜCÜ ile/ve/değil/yerine UZLAŞTIRICI
- DÖNÜŞÜM ile/ve/||/<>/> "SIÇRAMA"
- DOORU/DORU ile/değil DOĞRU
( Çeşitli tonları bulunan kızıl kahve at rengi. YAĞIZ | Bu renkte olan at. | Bu renkte olan. İLE/DEĞİL Kavram ile nesnenin/durumun uyumluluğu. )
- DOPİNG değil/yerine/= GÜÇKATIM
- DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK ile/ve KALIBININ ADAMI OLMAK
( Dört unsur ve dört hıltın [bkz. İnsan'da!] en uyumlu ve dengeli bir biçimde biraradalığı. İLE/VE Sözleri ve yaptıklarında tutarlı ve bütünlüklü olmak/davranmak. )
- DORUKLARI/NI... -ile/ve/<>
( DORUKLARI/NI
[NE YAZIK Kİ]
ŞEFKÂTSİZLİĞİ/MİZİ, ANNEDE/N ÖĞREN/DİK
ANLAYIŞSIZLIĞI/MIZI, BABADA/N ÖĞREN/DİK
ÖTEKİLEŞTİRME/MİZİ, KARDEŞLERDE/N ÖĞREN/DİK
UZAKLIĞI/MIZI, YAKINLARIMIZDA/N ÖĞREN/DİK
ACIMASIZLIĞI/MIZI, KADINLARDA/N ÖĞREN/DİK
TAKINTILARI/MIZI, ERKEKLERDE/N ÖĞREN/DİK
KEYFİYETİ/MİZİ, EŞEŞEYSELLERDE/N ÖĞREN/DİK
SEFİLLİĞİ/MİZİ, ZENGİNLERDE/N ÖĞREN/DİK
KAYITSIZLIĞI/MIZI, ÜNLÜLERDE/N ÖĞREN/DİK
İKİYÜZLÜLÜĞÜ/MÜZÜ, POLİTİKACILARDA/N ÖĞREN/DİK
SAPLANTILARI/MIZI, BAŞ(BA)KANLARDA/N ÖĞREN/DİK
DİNSİZLİĞİ/MİZİ, DİN(İ)DARLARDA/N ÖĞREN/DİK
TUTARSIZLIĞI/MIZI, HOCALARDA/N ÖĞREN/DİK
ZEVZEKLİĞİ/MİZİ, AYDINLARDA/N ÖĞREN/DİK
SİNSİLİĞİ/MİZİ, TÜCCARLARDA/N ÖĞREN/DİK
DEDİKODUCULUĞU/MUZU, ESNAFTA/N ÖĞREN/DİK
İLGİSİZLİĞİ/MİZİ, BİLGİSAYARCILARDA/N ÖĞREN/DİK
DEĞERSİZLEŞTİRMEYİ/MİZİ, GAZETECİLERDE/N ÖĞREN/DİK
AKILSIZLIĞI/MIZI, BİLİMKİŞİLERİNDE/N ÖĞREN/DİK
YÜZEYSELLİĞİ/MİZİ, FELSEFECİLERDE/N ÖĞREN/DİK
DUYARSIZLIĞI/MIZI, SANATÇILARDA/N ÖĞREN/DİK
SAYGISIZLIĞI/MIZI, YAYADAN ÖĞREN/DİK
DİKKATSİZLİĞİ/MİZİ, ONDAN ÖĞREN/DİK
ÖZENSİZLİĞİ/MİZİ İSE SENDEN ÖĞREN/DİK
DİDİŞME/MİZİ, KOMŞUDAN ÖĞREN/DİK
SATAŞMA/MIZI, ARKADAŞTAN ÖĞREN/DİK
KAVGAYI DA, TARAFTARLARDA/N ÖĞREN/DİK
[FAKAT/YERİNE]
BARIŞI, HALKTA/N ÖĞREN/DİK
BAYRAMI, ÇOCUKLARDA/N ÖĞREN/DİK
DENGEYİ, DOĞADA/N ÖĞREN/DİK
KENDİMİZİ, EVRENDE/N ÖĞREN/DİK
[ Sürekli/doğrudan erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/32793 ] )
( THEIR SUMMITS
[UNFORTUNATELY]
(WE) LEARN/ED (OUR) COMPASSION FROM/AT (OUR) MOTHER
(WE) LEARN/ED (OUR) INCOMPREHENSION FROM/AT (OUR) FATHER
(WE) LEARN/ED (OUR) FROM/AT (OUR) BROTHERS/SISTERS
(WE) LEARN/ED (OUR) OTHERING FROM/AT (OUR) RELATIVES
(WE) LEARN/ED (OUR) RELENTLESS FROM/AT WOMEN
(WE) LEARN/ED (OUR) OBSSESSIONS FROM/AT MEN
(WE) LEARN/ED (OUR) MODALITIES FROM/AT HOMOSEXUALS
(WE) LEARN/ED (OUR) POVERTY FROM/AT RICHS
(WE) LEARN/ED (OUR) DETACHMENT FROM/AT CELEBRITIES
(WE) LEARN/ED (OUR) HYPOCRISY FROM/AT POLITICIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) FIXATIONS FROM/AT PRESIDENTS/MINISTERS
(WE) LEARN/ED (OUR) IRRELIGION FROM/AT RELIGIOUS'
(WE) LEARN/ED (OUR) INCONSISTENCE FROM/AT TEACHERS
(WE) LEARN/ED (OUR) FLIPPANCY FROM/AT INTELLECTUALS
(WE) LEARN/ED (OUR) SLYNESS FROM/AT TRADERS
(WE) LEARN/ED (OUR) GOSSIPY FROM/AT DEALERS
(WE) LEARN/ED (OUR) IRRELEVANCE FROM/AT COMPUTER NERDS
(WE) LEARN/ED (OUR) DEBASEMENT FROM/AT JOURNALISTS
(WE) LEARN/ED (OUR) INSANITY FROM/AT SCIENTICIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) SUPERFICIALITY FROM/AT PHILOSOPHERS
(WE) LEARN/ED (OUR) INSENSITIVITY FROM/AT ARTISTS
(WE) LEARN/ED (OUR) INDIGNITY FROM/AT PEDESTRIANS
(WE) LEARN/ED (OUR) NEGLIGENCE FROM/AT HIM/HER
(WE) LEARN/ED (OUR) SLIPSHOD FROM/AT YOU
(WE) LEARN/ED (OUR) SCUFFLE FROM/AT NEIGHBOR
(WE) LEARN/ED (OUR) PROVOCATION FROM/AT FRIEND
(WE) LEARN/ED (OUR) SCRAP FROM/AT FANS
[BUT/INSTEAD OF "THESE"]
(WE) LEARN/ED (OUR) PEACE FROM/AT PUBLIC
(WE) LEARN/ED (OUR) MERRINESS FROM/AT KIDS
(WE) LEARN/ED (OUR) BALANCE FROM/AT NATURE
(WE) LEARN/ED (OUR) SELF/SELVES FROM/AT UNIVERSE
[ Direct reach address...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/32793 ] )
(1996'dan beri)