Bağlaçlar ve İlişkiler
Hızlı Erişim
İlgilendiğiniz konulara göre FaRkLaR'ı keşfedebilirsiniz. Bağlaçlar ile sözcükler arasındaki ilişkileri inceleyebilirsiniz...

el-Kânûn fi't-Tıbb  ve/||/<>/<  İbni Sinâ  

Bölüm: TIP

( Su, yiyecek ve içeceklerin bir kısmı olarak alınan yegâne doğa elementidir. O, besin olarak alınmaz, fakat besin maddesine özel yapı kazandırır ve onun emilmesinde yardımcı olur. O, besleyici değildir; gövde örgenlerinin değil, ancak kanın şekillenebilmesine yardımcı olan bir maddedir.

Bir bileşik içinde şekillenmediği takdirde, su gibi bir cevherin kan gibi bir şey yapması olanaklı değildir. Şüphesiz ki su, besini sıvı hale getirmek ve onu kan damarları ve gövdenin öbür dar kanallarının emmesi ve onu nakletmesine uygun inceliği ona vermekle kendi görevini yapar. Suyun bu rolü, beslenme rolünden hiçbir şekilde daha az önemli değildir. Suyun çeşitli tipleri vardır. Bununla birlikte, bu çeşitli suların kendine özgü doğası farklıdır demek değildir. Onların karışımlarının tipleri ve kendi özel niteliklerinin fazlalığında fark vardır. En iyi su tipi saf ve anormal durum ve niteliklerden arınmış olan toprak üzerine yerleşmiş kaynaklardan gelen ve kayalık yerlerden çıkan ve böylece, saf topraktan gelen su kadar kolayca kokuşmayan sudur.

Ancak, saf topraktan kaynaklanan su, kayalık yerden gelen sudan daha iyidir. Sadece Güneş ve havaya maruz kalmış olan kaynaklar ve özellikle akan sular gerçekten en iyisidir. Durgun kaynaklardan gelen su havayla temas edince bozulur. Bundan dolayı, böyle kaynakların derinde ve kapalı kuyularda olması daha iyi olur. Alelâde toprak üzerinde akan su, kayalık yerlerden akan sudan iyi ve daha temizdir. Çünkü alelâde toprak, pislikleri kayalık yerlerden daha iyi süzer. Bu toprak şüphesiz gerçekten temiz olmalıdır ve de azotlu ve çamurlu olmamalıdır. İyi suyun öteki karakteristikleri, derinden alınması, çıkışının hızlı olması ve onun akış yönünün Güneş'e doğru, yani doğuya doğru olması ve özellikle de yaz-doğusuna doğru olması gerekir. Böyle suların kaynağın biraz uzağında alınması gerekir. Öteki en iyi su, kuzeye doğru akan sudur. Güneye ve doğuya doğru akan su, iyi nitelikte değildir ve özellikle, o güney rüzgârlarına açıksa, iyi nitelikte değildir. Sağlıklı olmayan su, eğer belli bir yükseklikten damlarsa, nispeten su daha iyi hale gelir.

 

İyi Suyun Özellikleri

İyi su, şu niteliklere sahiptir:
1. Onun karakteristik bir "tatlı" lezzeti vardır;
2. Hatta biraz alkolün zehirleyici etkisini azaltma özelliği taşır;
3. Hafiftir;
4. Nadir bulunur ve kolayca ısınır, kolayca soğur;
5. Kışın kolayca serinler, soğur; yazın kolayca ısınır;
6. Başkaca hiç bir lezzeti yoktur ve kokusuzdur;
7. Midede uzun süre kalmaz;
8. Pişirmesi kolay ve çabuk olur.

 

Suyun İncelenmesi

Suyun niteliğini tayin eden mükemmel bir yöntem onun ağırlığını ölçmektir. Hafif olan su, genellikle mükemmel bir sudur. Bundan dolayı, su şöyle incelenebilir:
a. Mikyal: Mahiyeti bilinmeyen suyun aynı miktarda bilinen suyun ağırlığı ile ölçülmesi. İki sudan daha hafif olanı, o sulardan daha iyi olanıdır.

b. Bilinen ve bilinmeyen suyun içine aynı miktarda keten ya da pamuklu parçası sokup, onları ıslatmak. Sonradan, iki sudan çıkarılan kumaş parçaları tamamen kurutulur ve birbirine nispetle ağırlıkları tespit edilir. Daha ağır olan, iki sudan daha iyi olandır.

 

Suyun Temizlenmesi

Su distilasyonla ya da tortusundan ayırmak için süzülerek saflaştırılır. Bu yöntemler, uygun değilse, uygulanamıyorsa, kaynatma yoluyla su saflaştırılabilir. Bu konuya daha iyi bilenlere göre, kaynamış su daha az şişkinlik yapar ve gövdeden daha çabuk geçip, dışarı atılır. Bazı cahil hekimler, kaynamış su içmenin hiç bir yararı olmadığını düşünürler ve kaynatmanın suyun daha hafif kısmını buharlaştırdığını ve arkada daha ağır olan kısmın kaldığını iddia ederler. Suyun bir element olduğu ve bir bileşik olmadığı akıldan çıkarılmamalıdır. O, aynı doğada ve eşit ağırlık ve yoğunluktaki parçacıklardan meydana gelir. Eğer su yoğun hale gelirse, bu ya fazla soğuktan ya da suyun yoğunluğuyla gösterdiği direnci yenmekle başarılı olmayan az miktarda fevkalâde küçük toprak parçacıklarının ona karışması ve böylece bir tortu olarak aşağıya inmemesinden dolayıdır.

Bu açıklamadan anlaşılacağı gibi, kaynama;
a. Aşağı derecelere göre yoğunluğu azaltarak,
b. Karışmış parçacıklarının çökelmesiyle, suyu hafifletir.

Bu tümcenin doğru olduğunu gösteren delil, uzun zaman için bile olsa, kendi haline bırakılan bulanık suyun, pek önemli tortu vermemesidir fakat o kaynağında çok miktarda tortu verir ve hafif ve içindeki partiküllerden arınmıştır. Ceyhun gibi nehirler ve maalesef onun kaynağından alınan su, bulanık ve çamurludur, fakat bir kuyuda bekletilirse, o temiz hale gelir; herhangi bir tortu bırakmaz. Bazı insanlar, Nil Nehri'ne dua ederler, çünkü;

a. Onun uzun yolu vardır;
b. O nispeten daha temiz topraklara doğru seyreder;
c. Onu hafif yapan akışının kuzeye doğru akışıdır;
d. Ancak, birçok nehir gibi o da çok derin olma özelliğine de sahiptir.

Eğer kirli su, yeni bir kap içinde sürekli bırakılırsa, muntazam bir şekilde taze bir tortu bırakır. Bununla birlikte, bu suyun uzun zaman bırakıldığında bile tamamen temizlenmez. Bunun nedeni, parçacıklarının ince, hafif ve yoğunluktan yoksul olan sıvıdan ve yoğun olan sıvıdan zorlukla ayrılmasıdır. Şüphesiz, kaynatma, suyu her durumda hafifletir; çalkalama ve sallama suyu arıtmanın başka bir yöntemidir.

 

Kar ve Buz

Eğer, onlar saf ve kirden yoksunsa, eritilebilir ve su eklenebilir ya da kalıplarla soğutmakta kullanılır. Bu su, genellikle yoğundur ve böylece baş ağrısından mustarip olanlar zararlıdır. Aslında kaynatma bu kusuru ortadan kaldırır. Kirli sudan yapılmış buz ve yerden toplanmış kar, soğutma kalıpları olarak kullanılabilir.

 

Soğuk Su

Kararınca içilen soğuk su, sağlıklı kişiler için iyidir. Ancak, o sinirleri harap eder ve karnın iltihaplı durumlarında köyü etki yaratır.

 

Sıcak Su

Sindirimi bozar; iştihayı keser ve susuzluğu gidermez; sık sık içildiğinde, o ascites phthisis'e zemin hazırlar ve gövdenin harap olmasına neden olur. Sıcak su bulantı yapar, fakat boş mideyle yudumlanan sıcak su mideyi temizler ve laksatif gibi hareket eder. Eğer sıcak su çok sık kullanılırsa, sindirimi zayıflatır. Bazen sıcak su kolikteki yeli dağıttığından çok yararlıdır. Ilık su, sarada, melankolide, soğuktan ortaya çıkan baş ağrısında ve göğüs hastalıkları ve incinmelerinde yararlıdır. O, diuretiktir ve mensturasyonu kolaylaştırır. O, aynı zamanda ağrı gidericidir.

 

Tuzlu Su

Deriyi inceltir ve kurutur. Rahatsız edici olarak diyareye neden olur, fakat kalıtsal kuruluğundan dolayı daha sonra peklik yapar; kanı rahatsız ederek, kaşıntı ve uyuza neden olur.

 

Bulanık Su

Taş gelişmesini teşvik eder, tıkanıklığın olası bir nedenidir. Böylece, sistemi temizlemek için, daha sonra bir diuretik alınmalıdır. Diyareden mustarip olanlar, ancak, aşağı doğru inişi yavaş olan ve alıkoymaya uygun yoğun ve ağır olan öteki sularla birlikte bulanık sulardan da yararlanırlar. Bulanık suları özellikle yağlar ve tatlılarla iyileştirmek olanaklıdır.

 

Amonyaklı Tuz İçeren Sular

Ağızdan alınsın ya da oturarak yapılan banyolarda ya da şırıngalarda kullanılsın, amonyak tuzu içeren tuzlar laksatif olarak hareket ederler. Şap içeren sular memorrhagi(normalden fazla adet kanaması), haematemesis(kan kusma) ve kanayan basurlara yararlıdır, fakat hummalara uygun zemin hazırlar. Demir içeren sular dalağın büyümesini yavaşlatır, eşeysel tonik olarak hareket eder. Bakır içeren sular, mizaç düzensizliklerinde yararlı bir etkiye sahiptir.

Suların iyi ve kötü tipleri birbirine karıştırılırsa, daha çok miktarda olan en etkilidir.


 

Gövdedeki su oranı yaşa, cinsiyete, şişmanlık ve zayıflık gibi çeşitli durumlara göre değişir. Yetişkinlerin gövde ağırlığının %50-65 kadarı sudur. Bebeklerde su oranı çok daha yüksektir; büyüdükçe bu oran düşer. Su oranı; şişman kimselerde yağ oranı yüksek olduğundan düşük; zayıf ve kasları gelişmiş kimselerde ise yüksektir. Gövde suyu sürekli yenilenir. Fazla su kaybına dayanılamaz. Gövdeden su kaybının karşılanması yaşam için bir zorunluluktur.

Suyun Gövdede Dağılımı

Su, canlıların yaşamının sürmesi için alınması zorunlu olan bir maddedir. Her canlının yapısında su bulunur. Canlıdaki su miktarı, canlının çeşidine, yapısına ve kısımlarına göre değişir.

İnsan gövdesinde en çok miktarda bulunan madde sudur. Su, gövdenin her yanına dağılmıştır. Organ ve dokuya göre su miktarı değişir. Su oranı; kas, karaciğer ve böbrek gibi organlarda yüksek, kemik ve dişlerde ise düşüktür. Gövdedeki suyun içinde çok çeşitli maddeler bulunur. Gerekli maddelerin taşınması, kullanılması ve gövdeden atılması gibi çok yönlü yaşamsal olay, suyun yardımıyla gerçekleşir. Gövdedeki suyu belirtmek için, gövde suyu yerine gövde sıvıları demek daha uygundur.

Gövde sıvısının %55-65'i hücre içinde, %35-45'i de hücre dışındadır. Hücredışı sıvılarının başlıcalarını kanın plazması, hücrelerarası boşlukları dolduran sıvı ve lenf oluşturur. Tükürük bezlerinin salgısı; safra, pankreas özsuyu, sindirim sistemindeki bezlerin salgıları da hücre dışı sıvısı sayılır. Hücre içi ve hücre dışı sıvıları hacim, yoğunluk ve başka yönlerden dengede tutulur. Bu dengenin sağlanmasında değişik sistemler ve organlar görev alır.


 

SU GEREKSİNİMİ

Suyun Gövdedeki Görevleri

Su iyi bir eritkendir. İçinde çok sayıda madde eriyebilir. Hücrenin sitoplazmasında hemen hemen tüm maddeler değişik derecelerde suda erimiş olarak bulunur. Hücre dıı sıvılarında da çok çeşitli maddeler su içinde erimiş durumdadır. Bu ve başka özellikleri nedeniyle su; besinlerin gövdeye alınması, sindirilmesi, besin öğelerinin emilmesi, hücrelere taşınması ve metabolizmasında görev yapar. Su, tepkimelerin oluşabileceği sıvı bir ortam hazırlar. Hücre çalışması su ve içinde çözünmüş maddelerle sürdürülür.

Metabolizma sonucu oluşan artık ürünlerin, zararlı maddelerin akciğerlere be böbreklere taşınarak gövdeden atılmasını da su sağlar.

Su, gövde sıcaklığının normal düzeyde ve iç sıcaklığının da dengelenmesinde görev yapar. Suyun buharlaşması için önemli miktarda ısı harcandığından, su buharlaşınca gövdeden ısı kaybı olur. Böylece gövde sıcaklığı normal derecede tutulmaya çalışılır. Su; akciğer ve deri yoluyla buharlaşır, terle de su kaybı olur.

Gövdeden Su Kaybı

Gövdeden sürekli su kaybı olur; bu kaybın karşılanarak su dengesinin sağlanması yaşamın sürmesi için zorunludur. Gövdeden su kaybı böbrek, deri, ter, dışkı ve akciğer yoluyla olur. Tükürük, gözyaşı, sümük ve üreme yollarıyla, emziklilikte sütle de su kaybedilir. Günlük su kayıp miktarı, yaşa, çevre sıcaklığına, hastalıklara ve bireyin başka özelliklerine göre değişir.

1. Böbreklerle Su Kaybı: Normal durumda en çok su kaybı böbreklerle olur. İdrarın %95 kadarı sudur. Yetişkinlerde, idrarla günde 40 gr. dolayında artık madde dışarı atılır. İdrarla atılan maddeler; üre, ürik asit, amonyak gibi azotlu metabolik artıklar, potasyum, klor ve başka metabolizma artık ürüleridir. Bu ve benzeri maddelerden gövdenin kurtulması için böbreklerle zorunlu olarak 500-900 ml. kadar su atılır. Ancak, normal durumda idrarla su kaybı yetişkinlerde günde 1200-1500 ml. dolayındadır.

Böbrekler; öteki düzenleyici ve koruyucu sistemlerin yardımıyla, gövde sıvılarının bileşimini, hacimini normal sınırlarda tutar; zararlı, gereksiz ve fazla maddeleri dışarı atar, gerekli maddeleri de geri emer. Böbreklere günde 150 litre dolayında kan gelir. Bunun içindeki gerekli maddeler ve suyun büyük bir bölümü geri emilir. Böbrekler saklayıcı, düzenleyici ve yönetici görev yapar. Artık maddelerin dışarı atılmasını sağlayacak kadar su, bu maddelerle birlikte dışarı atılır. Bunu karşılayacak miktarde su alınmazsa, artık maddelerin atımı için gerekli olan su, gövde suyundan karşılanır. Bu durum gövde sıvılarının dengesini, dolayısıyla gövde çalışmasını bozar, hayatı tehlikeye sokar.

Fazla protein ve tuz böbreklerden su kaybını artırıcı etki gösterir. Çeşitli hastalıklarda idrar artabilir ya da azalabilir. Bu durum böbreklerin çalışmasıyla ilgilidir.

2. Bağırsakların Su Kaybı: Tükürük, mide özsuyu, safra, pankreas ve incebağırsak özsuyu ile sindirim kanalına salgılanan sıvı miktarı günde 5-8 litre kadar tutar. Bunun büyük bir bölümü geri emilir. Günde 100-300 ml. kadarı da dışkıyla dışarı atılır. İshal, bağırsak yoluyla su kaybını artırır.

3. Solunumla ve Deri Yoluyla Su Kaybı: Akciğerlerde ve deriden günlük su kaybı 600-1000 ml. arasında değişir. Bunun 300-400 ml. kadarı soluk verilen hava içindedir. Kalanı, deriden gözle görülmeyen buharlaşma şeklinde ve terle olur. Sıcak, soğuk, fiziksel etkinlik derecesi bu yolla su kaybını artırır. Çevrenin sıcak olması, ağır fiziksel etkinlikler ve ateşki hastalıklarda terle fazla su kaybedilir. Çok sıcakta ağır iş yapan kişilerde terle günde 5-12 litreye varan miktarda su kaybı olduğu bildirilmiştir.

Normal koşullarda, yetişkinlerin günlük toplam su kaybı 2500-2750 ml. dolayındadır. Bu miktar, aşırı terleme, kusma, sürgün, emziklilik ve hastalık gibi durumlarda çoğalır. Kaybı karşılayacak miktarde su alınırsa gövdede su dengesi sağlanır.

Su Gereksiniminin Karşılanması

Günde ortalama 2500 ml. kadar su kaybı olduğuna göre su dengesinin sağlanması için bu miktarda suyun gövdeye alınması gerekir. Suya gereksinim olduğunda, sağlıklı bireyler susarlar ve su alarak yetersizliği karşılarlar. Bebekler ve hastalar, suya gereksinim olsa bile susuzluk duymayabilirler. O nedenle, bu durumlarda ve su kaybının çok olduğu bozukluklarda bu kaybın karşılanması zorunludur.

Su gereksinimi; içeceklerle, suyla, sulu-katı besinlerle ve metabolizma sonucu oluşan suyla karşılanır. Besinlerin ve yemeklerin türüne göre içerdiği su miktarı değişiktir. Karpuz, protakal gibi meyvelerde, taze sebzelerde su oranı çok yüksektir. Taze sebze ve meyve, sulu yemekler yendiğinde, su gereksiniminin çoğu karşılanır. Koyu ve katı besinler yenildiğinde ise su çok içilir. Normal durumda, gereksinim kolayca karşılanır ve yetersizlik görülmez.

Besin öğelerinin hücrelerde oksitlenmesi sonucu gövdede az miktarda su oluşur. Bu iç kaynaklı suya metabolik su ya da metabolizma suyu denir. Metabolik su miktarı; diyette enerji veren besin öğelerinin çeşit ve miktarlarına, dolayısıyla gövdede oluşan enerji miktarına göre değişir. Yağ asitlerinin yapısında çok hidrojen bulunduğu için, su en çok bunların oksitlenmesiyle oluşur. 100 gr. yağ gövdede oksitlenince 107 gr. su oluşur. Bu değerle karbonhidratlar için 56-60 gr., proteinler için ise 34-40 gramdır. Gövdede üretilen 100 kalorilik (0,418 MJ.) enerji karşılığında 10-15 ml. dolayında su oluşur.

Gövdeye alınan suyun çoğu incebağırsakta, az olarak da kalınbağırsakta emilir ve gövde sıvılarına katılır. Hücre içinde oluşan metabolik su da gövde sıvılarına geçer. Gövdedeki su sürekli olarak yenilenir. Toplam gövde suyunun yaklaşık yarısının ortalama 10 gün içinde dışarıdan alınan suyla değiştiği ortaya konmuştur. Suyun gövdedeki devir hızı günde yetişkinlerde yaklaşık %6, bebek ve çocuklarda ise %15'e yakındır. Bu yüzden gövde büyüklüğüne göre, bebek ve çocukların su gereksinimleri yetişkinlerden daha fazladır. Enerji harcamasına göre, her kalori için yetişkinlerin ortalama 1.0 ml., bebeklerin ise 1.5 ml. kadar su alması gerekir.

Fazla protein, tuz, kusma, ishal, terleme, ateşli hastalıklar, sıcak çevrede çalışmak gibi durumlar su gereksinimini artırır. Sağlıklı kimselerin su gereksinimini karşılaması kolaydır. Bunu karşılarken, besin değeri olmayan kolalı içecekler, çay ve benzerleri yerine; taze meyve suları içmek daha besleyicidir. İçilen suyun temiz ve mikropsuz olmasına özen gösterilmelidir. Su temiz görünse ve berrak olsa bile mikroplu olabilir. Mikroplu sularla çok çeşitli hastalıklar bulaşır. Bunun için, şehir suları klorlanarak güvenilir duruma getirilir. Şehirde su şebekesine bağlı olmayan, klorlanmayan, kırsal bölgelerdeki suların mikroplu olabileceği unulmamalıdır. "Akan su kir tutmaz" sözüne inanılmamalıdır. Akan su da hastalık yapıcı organizmaları taşır. Ülkemizde ishal ve bağırsak asalakları gibi çeşitli hastalıkların çok yaygın oluşunun en önemli nedenlerinden biri, su ve çevre kirliliğidir. Kirli çevrede temiz su bulmak zordur. Uygar insan çevresini evi gibi temiz tutar. Mikroplu olduğundan kuşku duyulan ve klorlanmamış sular 10-15 dakika kaynatıldıktan ya da klorlandıktan sonra kullanılmalıdır.

Evlerde suyu klorlamak için kireç kaymağı kullanılabilir. Kireç kaymağından 2.5 yemek kaşığı kadar alınıp bir litre suda (4.5 su bardağı) eritilip iyice dinlendirilir. Üstte kalan klorlu sıvı kısım renkli şişeye konup ağzı kapatılır ve 10 gün süreyle kullanılır. Kirlilik derecesine göre suyun bir litesine 5-10 damla damlatılır, 30-40 dakika bekletildikten sonra içilebilir.

Gövde su yetersizliğine çok dayanıksızdır. Hastalıklar ve su kaybının çok olduğu durumlarda, zamanında su verilmezse hayat tehlikeye girer. Su eksikliği ya da gövde suyunun azalması durumunda(dehidratasyon), su ve elektrolitler gerektiği gibi karşılanmazsa gövde çalışması bozulur. Gövde suyunun %5 kadarının kaybına dayanılabilir, bu kayıp %10-15'e çıkınca, yaşamsal olaylarda ciddi bozukluklar başgösterir. Durum sürerse ölümle sonuçlanır. Bebekler, küçük çocuklar ve yaşlılar susuzluğa çok duyarlıdır. Sürgün ve kusma gibi su kaybının arttığı durumlarda gövde suyunun azalmaması için su, tuzlu ayran ve sulu besinler verilmelidir. Şiddetli sürgünde ise su ve elektrolit dengesi tehlikeli olarak bozulabilir. Bu durumdaki hastanın hekim denetimine alınması gerekir.

Su ve besin kaynaklaırnın kısıtlı olduğu kaza ve doğal afet gibi tehlikeli durumlarda suya öncelik verilmelidir. Su kıtsa; fiziksel etkinlik azaltılmalı, terleme önlenmeli, enerji orta derecede karşılanmalı, idrarla su kaybını azaltmak için protein ve tuz az alınmalıdır. Fazla tuzlu su ya da deniz suyu içilmesi de susuzluğu artırır; su ve elektrolit dengesini bozar ve öldürücü olur. Deniz kazalarında deniz suyu ile susuzluğu gidermeye çalışanların daha da susayarak susuzluktan öldükleri bilinmektedir.

Suya göre sodyumun çok alınarak gövde sıvılarında çok tutulması ödem(şişlik) denilen duruma yol açar. Hücre dışı sıvısında sodyum yoğunluğu ile geçişme basıncı artar, dengenin sağlanması için, hücre içi sıvısı hücre dışına geçmeye başlar. Bunun sonucu, hücre içi sıvısı azalırken hücre dışı sıvısı artar ve ödem oluşur. Bu tür ödem çeşitli hastalıklarda ve deniz suyu içilmesi gibi durumlarda, su ile elektrolit dengesinin bozulması sonucu oluşur.

Plazma proteinlerinin, özellikle albümin düzeyinin düşmesi de ödeme yol açar. Plazmada protein düzeyi düşünce ya da kılcal damarların geçirgenliği artınca, plazmanın hücrelerarası sıvıya geçişi de hızlanır. Bunun sonucu, plazmanın geçişme basıncı düşer, hücrelerarası sıvıya süzülen plazma tekrar geri dönemez ve yavaş yavaş hücreler arasında birikmeye başlar. Hücrelerarası sıvı haciminin artması sonucu, gövdenin her yerinde ya da yüz ve bacak gibi kısımlarında daha belirgin olan ödem oluşur. Ödemli yere parmakla basınca hemen düzelmeyen çukur iz bırakır.

Su Kaynakları

Toprağa yağmur yağınca su nehirlerde, göllerde, rezervuarlarda toplanır, bir kısmı da toprağa nüfus eder, öbür kısmı da bitkiler tarafından emilir ya da buhar olur. Su nehirlerden, göllerden ya da rezervuarlardan sağlandığında "yüzeyden sağlama" diye tanımlanır.

Genellikle büyük şehirler bu yüzey kaynaklardan yararlanırlar. Ufak kasabalar ve endüstri kuruluşları ise yeraltı kaynaklarından yararlanırlar.

Kamu tarafından kullanılacak suda şu karakteristikler önemle aranır:

- Hastalığa neden olabilecek hiçbir organizma bulunmamalıdır.
- Renksiz ve parlak bir görünümü olmalıdır.
- Tadının iyi, kokulardan yoksun ve tercihen serin olması gereklidir.
- Çürütücü ve yüzeyde tabakalar oluşturan nitelikte olmalıdır.
- Mantıklı bir yumuşaklığı olmalıdır.
- Demir ve manganez gibi minarellerden ve hidrojen sulfat gibi istenmeyen gazlardan arınmış olmalıdır.
- Bol olması ve sağlanma maliyetinin düşük olması gereklidir.

 

Suyun Gıda Endüstrisinde Kullanılma Amaçları

Suyun gıda endüstrisinde kullanılma nedenleri şöyle gruplanabilir.

- Yiyecek maddelerinin yıkanması, temizlenmesi için gereklidir.
- Yiyeceğin beyazlatma işleminde yiyecek maddesinin sıcak suya ya da buhara batırılması. Ayrıca yiyeceğin pastörize edilmesinden de su aracı olarak kullanılır.
- Çeşitli maddelerin pişirilmesinde aracı olarak kullanılır.
- Yiyeceğin üretilmesinde kullanılan materyalin temizlenmesinde deterjanla ya da başka karışımlarla birlikte kullanılır.

 

Suyun Temizlenmesi

Su bulutları terk ettiği zaman damıtılmış su kadar temizdir. Fakat toprağa erişene kadar havadaki yabancı materyali bünyesine alır ve mikroorganizmaların gelişmesi için yararlı ortamı yaratır.

Şiddetli bir yağmurdan sonra nehir suları çok çamurlu bir hal alır. Çünkü mikro-biol. yapısı yüksek olan erimemiş topraklar nehire karışır.

Bu suyun bir kısmı da toprağa nüfus eder ve toprak tabakalarından geçerken erimemiş toprak maddeleri ile organizmalardan arınır. Dolayısıyla toprak filtrasyon görevini görmüş olur. Öbür taraftan topraktan, suda eriyen minerallerden, kalsiyum manganez ve demir tuzlarını da bünyesine alır. Kimyevi maddeler suya sert bir nitelik kazandırır. Su toprağın altında çürümüş ve kokmuş organik maddelerle de temas eder ve hoş olmayan tad ve kokuları da yapısına katar.

Suyu doğanın kirletmesinin yanısıra bir de insanlar kirletir. Endüstri artıkları ve kanalizasyonun yüzeydeki sulara akıtılması ve suyun her türlü mikro-organizma ile kirlenmesini sağlar.

 

Yeraltı Su Kaynakları

Yeraltı su kaynağı genellikle kuyu suyu olarak düşünülür. Bu kaynaktan sağlanan suların yüzey kaynaklarından elde edilen sulara oranla şu avantajları vardır:

- Genellikle daha temiz olur.
- Daha az bakteri bulunur.
- Hep aynı kuyudan sağlanan suyun mineral yapısı değişmez.
- Yaz aylarında sürekli ve düşük ısı derecesine sahip olurlar.

25 metreden alınan su, alındığı bölgenin ısısından çok farklı olmaz. Eğer 25 metreden daha yüksekten su sağlanırsa ısı derecesi alındığı bölgenin ısısından yaz aylarında biraz daha sıcak ve kış aylarında da biraz daha soğuk olur. 25 metreden daha derinden elde edilen suyun ısı derecesi bölgenin ısısından çok daha yüksek olur. Isı her 30 metrede ortalama olarak 1 derece yükselir.

Yeraltı su kaynaklarının bazı olumsuz yönleri şöyle özetlenebilir:

- Geniş tüketici kitleleri için yetersizdir.
- Emniyetli ve sürekli bir kaynak olarak benimsenmiştir.
- Aynı bölgede bulunan yüzey sulardan daha fazla kalsiyum ve manganez karışımları bulunur.
- Hidrojen sulfat genellikle mevcuttur.
- Kuyu suyunun pompa ile yer yüzeyine çıkartma maliyeti yüzey kaynaklardan su pompalamaktan daha pahalıya mal olur.
- Aynı bölgede bulunan iki kuyudan elde edilen suyun mineral terkibi tamamen birbirinden ayrı olabilir. )
FaRkLaR Kılavuzu 07.07.2025 [05:12]


Yorumlar (0)

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!

Beğen/Katıl/Takip Et...
Instagram sayfamız... Whatsapp... Twitter sayfamız... Facebook Beğen sayfamız...
[ Okuyucu/Araştırmacı ... ]
Şu an: 100 | Bugün: 4326
imece