ÇAKAL DEĞİL, ASLAN OL!

Kâmilin biri zenginmiş ve bir oğlu varmış. Şeyhin müritlerinden biri de tüccarmış. Ona diyor ki:
"Benim çocuk ticarettn anlamıyor. Onu yanına vereyim, sermaye de vereyim, ortak olun!" Teklif müridin hoşuna gider. Başlarlar, Bağdat'tan Şam'a gidip gelmeye. Birkaç seferden sonra çok para kazanınca, müritte hırs başlar, çocuğu başından savmaya çalışır.

Çocuğa:
"Baban çok zengin fakat o kadar da tamahkâr. Senin böyle güneşler altında yanmana râzı oluyor. Halbuki, babanın parası o kadar çok ki, kaşıkla yesen bitmez. Sonra biliyorsun ki, Allah Rezzâk-ı Âlem'dir, hiçbir kulunu rızıksız bırakmaz."

Böyle konuşurken, yüksek bir ağacın altındaki bir çeşme başındalarmış. O sırada bir arslan, katmış önüne bir tosunu kovalıyor. Hayvancağız çeşmeye doğru koşuyor ki, belki onlar beni kurtarır, diye. Tüccarla çocuk hemen ağaca çıkarlar. Arslan tosunu parçalar, kalbini yer. Daha sonra da çakallar gelip arslanın artıklarını yerler. Adam fırsatı kaçırmaz ve çocuğa:
"Görüyor musun? Allah tosunu parçalattı, şu çakalcağızların rızkını çıkarttı. İşte, Allah böyle bir Rezzâk-ı Âlem'dir."

Çocuk babasının yanına gidince, ticaretten vazgeçer.
Babası:
"Niçin kervanla gitmiyorsun?" diye sorunca, çocuk:
"Baba, sen bu kadar zenginsin, Allah da Rezzâk-ı Âlem. Ben burada otursam bile rızkımı verir benim" der ve yukarıdaki öyküyü anlatır.

Babası:
"Oğlum, ben senin çakal değil arslan olmanı ve avı parçalayıp artıklarını çakallara vermeni istemiştim." der.