BENİM!

Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.

Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, deneyimli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamaz, kendini ona vakfeder. Her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başlar. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider, o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün, genç kız, kendisine dedi ki:

- Yanışın, her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek. Sendeki sermaye, yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdâdan. "Davul, dengi dengine." demişler...

- "Sevgili!" der âşık. Gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda tüketecek. Bari beni sat da elde ettiğinle bir süre daha hoş ol.

- Genç kız, âşığını derhal Mısır'a götürür. Orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler. Satıcı, kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir süre beklerler. Adam, hiç üzüntü göstermez, hiç boynunu bükmez, hatta müşteri çıktığı zaman baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmezdi. Bir adam gelip genç kıza sorar:

- Şu ayakta bekleyen ihtiyâr, senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...

O sırada ihtiyâr, bayılıp düşer. Adam, pazarlık ile onu satın alır ve kendine geldiğinde kentin dışında bir mezarlığa götürür. Meğer, o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, ihtiyârı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyârı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için der ki:

- Diliyorsan ey ihtiyâr, Mısır'da kal. Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendinin sultanısın.

İhtiyâr, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişir ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim eder. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve der ki:

- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka birinde olsun!

Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar
"Benim!"
dediğini duyayım!