Toplam 714 FaRk bulunmaktadır

Sayfa 2 / 4


- ACEMÎ[Ar.] ile A'CEMÎ[Ar.]

( Tecrübesiz, toy. | İran'lı. İLE Arap olmayan, İran'lı. | Acemce. | Beceriksiz. | Dilsiz. )


- AÇIK SAÇIK[ARÂBE çoğ. ARABÂT] ile AÇIK SEÇİK


- AÇILIM ile AÇILIŞ/KÜŞAT[Fars. < GUŞÂD]

( Açılma eylemi. | Bir yıldızla, gök eşleği arasındaki uzaklık. [Kuzey'e doğru olanı, eksi imiyle ölçülür.][Güneşin, bir yıldaki açılımı, -23 derece, 27 dakikadan; +23 derece, 27 dakikaya kadar değişir.] İLE Açılma eylemi ya da biçimi. | Yeni bir yapının, yerin ya da yeni bir kurumun çalışmaya başlaması. | Tavlada bir tür oyun. | Güzellik, hoşluk. )


- ÂCİN[Ar.] ile ACÎN[Ar.]

( Rengi ve tadı değişmiş, bozulmuş pis su. İLE Yoğurulmuş şey, hamur, mâcun. )


- ACİZ ile ÂCİZ

( Gücü, bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük. | Beceriksizlik. | Birinin, borcunu, zamanında ödeyememesi durumu. İLE Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz. | Beceriksiz. )


- A'DÂD[Ar. < ADED] ile A'DÂD[Ar. < ADAD, ADUD] ile A'DAD[Ar.]

( Sayılar. İLE Sâidler, bâzular, kollar. | Havuz kenarındaki büyük ve düş taşlar, duvarlar. İLE Kolu ince, kısa kollu kişi. )


- ADALET değil ADÂLET


- ADAM[Ar. < ÂDEM] ile HERİF[Ar. < HARİF]


- ADEM ile/ve ÂDEM

( Yokluk. İLE/VE Yokluğun varlığı ve darlığı. )

( Yokluğun varlığı, bir kâmil insan! )

( Kişi, sevdiğinde yok olmalı. )

( ... ile TIFL- CİHEL-RÛZE: Hz. Âdem. )

( Yokluk, hiçlik, ölüm. | Osmanlı Türkçesi sözcüklerle birleşerek, "-siz, -lik" anlamında kullanılır. [ADEM-İ MERKEZİYET: Yerinden yönetim.] İLE/VE Dinsel inançlara göre, ilk yaratılan insan ve ilk peygamber. | Kişi, adam. | İnsanda bulunması gereken olumlu özelliklere sahip olan. )

( Nonexistence. vs./AND Existence of the nonexistence. )

( Varlık. | İlk yaratılan insan ve peygamber. İLE Yokluk. )

( NONEXISTENCE vs./and ADAM )


- A-DEM değil ÂDEM


- ADET ile ÂDET

( Sayı. | Herhangi bir sayıda olan şey, tane. İLE Birinin, yapmaya alışmış olduğu şey, alışkı. | Topluluk içinde, eskiden beri uyulan kural, töre. Gelenek, alışkanlık. | Aybaşı, âdet kanaması. )


- A'FET[Ar.] ile ÂFET[Ar.]

( Solak. | Pek akılsız kişi. | En güç şey. İLE Büyük felâket, belâ. | [mec.] Çok güzel insan. )


- AH[Ar.] ile ÂH[Ar.] ile ÂH[Ar.]

( Ah, yazık. İLE Kardeş. | Dost. İLE Âferin, bravo anlamına kullanılır. )


- AHFÂ[Ar. < HAFÎ] ile/ve/||/<> AHFİYE[Ar. < HIFÂ]

( [daha/pek/çok] Gizli, en gizli. İLE/VE/||/<> Gizli olanlar. | Ağaç çiçeğinin tomurcuğunu örten dış kabuklar. )


- ÂHİR[Ar.] ile ÂHAR[Ar.]


- ÂHİZE ile AVİZE

( Telefon alıcısı. İLE Tavana asılan süslü aydınlatıcı. )


- AHMÂ[Ar. < HAMÂ] ile AHMÂ[Ar. < HAMİYYET] HAMİYET

( Kayınbirâderler. İLE [daha/çok/pek] Hamiyetli. )


- AHŞÂ[Ar.] ile AHŞÂ'[Ar. < HAŞÂ]

( [daha/çok/pek] Korkunç. İLE Gövdede bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. | Cihetler, mahaller, bölgeler. )


- AHÛ[Ar.] ile ÂHÛ[Ar.]

( Kardeş. | Dost. İLE Ceylan, karaca. | Güzellerin gözü. )


- AHZ[Ar.] ile İTTİHÂZ[Ar.]


- AHZÂR[Ar. < HAZER] ile AHZAR[Ar.]

( Endişeler, ihtiyatlar. İLE Yeşil. )


- A'KAL[Ar. < AKIL ] ile ÂKAL[Fars.]

( [daha/çok/pek] Akıllı. İLE Çer-çöp. )


- AKİBET değil ÂKIBET


- AKIL-BALİĞ değil ÂKİL-BALİĞ


- AKIL ile/ve/> ÂKİL

( Us. İLE/VE/> Yiyen. | Aklı başında. )

( ... İLE/VE/> Kendi "aklını", evrenin aklıyla birleştirmiş/bütünleştirmiş kişi. )


- ÂKIL <> AK(I)L <> MAKÛL


- AKİT ile ÂKİT

( Sözleşme, bağıt, mukavele. | Nikah. İLE Bir işi, karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri, bağıtçı. )


- AKNÂ[Ar.] ile AKNA'[Ar.]

( İnce, yumru burunlu. İLE En çok kanaat eden. )


- AKRÂ[Ar.] ile AKRA'[Ar.]

( Arkalar, sırt. İLE Başındaki saçlar dökülmüş, dazlak. | Çıplak dağ. )


- AKSAT[Ar.] ile AKSÂT[Ar. < KIST]

( Kuru ayaklı hayvan. İLE Hisseler, nasipler, paylar. )


- AKTA[Ar.] ile AKTÂ'[Ar.]

( Eli kesik. İLE Kesmeler, kırılmalar. | İlgiyi kesmeler. | Beylik arâziler. )


- ÂL ile/||/<> ÂL ile/||/<> ÂL ile/||/<> AL
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Hanların sancağını yapmak için kullanılan turuncu renkte, süslü bir kumaş.[Turuncu renge de âl denir.] İLE Hile, dalavere. İLE Alin arslân. İLE Al çüvit. | Parlak ve kırmızımsı turuncu renk. )


- ALA ile ALÂ ile ÂLÂ

( Karışık renkli. | Alabalık. | Açık kestane renginde olan, ela göz. | Kekliğin boynundaki siyah halka. İLE Üstün. İLE İhsanlar, bahşişler. | Kirleten. | Pekiyi. )


- ALÂ[Ar.] ile/ve/=/||/<> BÂLÂ[Ar.]

( Rütbece yükseklik, büyüklük, şeref, şan. | Üst, üzere. İLE/VE/=/||/<> Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. )


- A'LÂF[Ar. < ALEF] ile ÂLÂF[Ar. < ELF]

( Hayvan yemleri. | Otlar, samanlar. İLE Binler. )


- ALAK[Ar.] ile ÂLÂK[Ar.]

( Pıhtılaşmış kan. | Sülük. İLE Sakız. )


- ALEM ile ÂLEM

( Bayrak. | Minare, kubbe, sancak direği gibi yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız ya da lâle biçiminde süs. İLE Yeryüzü ve gökteki nesnelerin tümü, evren. | Dünya, acun, cihan. | Aynı konu ile ilgili kişiler ya da bu kişilerin uğraşlarının tümü. | Durum ve koşullar. | Herkes, başkaları. | Ortam, çevre. | Eğlence. | Kendine özgü, birçok nitelikleri bulunan şey ya da kişi. | Duygu, düşünce, düş gücü. )


- ALEMCİ ile "ÂLEMCİ"

( Camilerin kubbelerine, minarelerine alem yapan ya da takan kişi. İLE Eğlenceyi seven, her fırsatta "eğlenen", [eğlendiğini varsayan/zanneden] kişi. )


- ALİM ile ÂLİM

( Her şeyi bilen. İLE Bilgin. )


- ALÎM[Ar.] ile ÂLİM[Ar.]

( Önceden bilmeme olasılığı olmayan. İLE Sonradan bilen. )

( Âlim denilebilir ama ALÎM denmez. Allah'ın adıdır.[El-Alîm] "Abdul Alîm" olabilir ama sadece "Alîm" olmaz/denmez. )


- ÂLİMLER/ÂRİFLER/ZARİFLER/ÂŞIKLAR ile/>< CAHİLLER

( Birbirini bilirler/tanırlar. İLE/>< Birbirini bilmezler ve tanımazlar. )


- AMÂ[Ar.] ile A'MÂ[Ar.] ile AMA[Ar.]

( Körlük, görmezlik, manevi körlük, bilgisizlik. | Yağmur bulutları. | Altında ve üstünde hava bulun(may)an bulut. İLE Kör. | Bilgisiz/cahil. İLE Bağlaç, fakat. )


- ÂMÂK[Ar. < MAAK/MAUK] ile A'MÂK[Ar. < UMK]

( Göz pınarları. İLE Derinlikler. )

( A'MÂK-I HAYAL adlı kitabı okumanızı salık veririz... )


- AMELE[Ar. < ÂMİL] ile HAMELE[Ar. < HÂMİL]

( İşçi, emekçi, ırgat, amel eden. İLE Taşıyanlar, kaldıranlar. )


- AMİN ile ÂMİN

( Kimya terimi. İLE Dua. )


- AMİN[Fr. < AMONYAK] ile ÂMİN[Ar. < İbr.]

( Amonyaktaki hidrojen yerine tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı. İLE "Allah kabul etsin" anlamında, duaların arasında ve sonunda kullanılır. )


- ÂMM[Ar.] ile AMR[Ar.]


- ÂMÛT[Fars.] ile AMUT[Ar.]

( Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde bulunan kuş yuvası. İLE Dikme, direk, sütun. )


- AN[Ar.] ile ÂN[Ar.]

( -dan, -den. [ANH, ANHÂ] İLE En kısa süre. )


- ÂNÂN[Fars. < ÂN] ile ANÂN[Ar. < ANÂNE] ile A'NÂN[Ar. < UNK]

( Onlar. İLE Bulutlar. İLE Ağacın ucu. | Ufuklar. )


- ANÂNE[Ar.] ile AN'ANE[Ar. çoğ. AN'ANÂT]

( Bir bulut. İLE Gelenek, rivâyet. | Açıklamalar, tafsîlât. )


- ANDÂG[Çigil] ile/||/<> ANDAN[Oğuz]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Öyle. İLE Ondan sonra. )


- ANI ile ... ÂNI


- ÂNÎ[Ar.] ile ÂNÎ[Ar.] ile ÂNÎ[Ar.] ile A'NÎ[Ar.]

( Alçakgönüllü. | Köle. | Meşgul. | Mustarib. | İşçi. | Müfettiş. | Tahsildar. [dişil ÂNİYE] İLE Bir an içinde, hemen, o anda, derhal. İLE Olmuş, kemâle ermiş. İLE Yâni. )


- ANÎF[Ar. < UNF] ile ÂNİF[Ar.]

( Sert, şiddetli. | Kaba/kötü tutumda bulunan. İLE Pek yakında geçen. )


- [Ar.] ANÎK, ATAL[çoğ. A'TÂL] ile/ve/<> NUKRE, NUKRE-İ KAFÂ

( Ense. İLE/VE/<> Ense çukuru. )


- ANLAMAYA/ÖĞRENMEYE:
AÇIK ile/ve/||/<>/> ÂŞIK


- ARABÎ[Ar.] ile A'RÂBÎ[Ar. çoğ. EÂRÎB]/[Fars. BÂDİYE-NİŞÎN]

( Arap budununa/kavmine ait olan/lar. | Arapça, Arap dili. İLE Çölde yaşayan Arap. )


- ARÂMÎ ile/ve ARABÎ


- ARÂZİ ile ARAZÎ


- ARÂZİ[Ar. < ARZ] ile A'RÂZÎ[Ar.]

( Yerler, topraklar. İLE Ârızî, tesâdüfî, rastgele. )


- ARAZİ ile BOSTAN[Fars. < BÛSTÂN]

( ... İLE Sebze bahçesi. | Kavun, karpuz tarlası. | Kavun ve karpuza verilen ortak ad. )


- ÂREC[Fars.] ile AREC ile A'REC[Ar.] / LENG[Fars.]

( Dirsek. İLE Topallık. İLE Topal, aksak. )


- ARİF ile ÂRİF[Ar. < İRFAN | çoğ. UREFÂ]

( Ünlü, çok tanınmış. | Bilgi sahibi. İLE Bilen, bilgili, irfan sahibi.[(Bildiğinin, yapacağının ve söyleyeceğinin) Zamanını ve zeminini] )


- ÂRİM[Ar.] ile ARİM[Ar.]

( Uygunsuz, hoşa gitmez, ters. İLE İnatçı, kafa tutan. )


- ÂRİŞ[Ar.] ile ARÎŞ[Ar.]

( Anlam/mânâ, kavram/mefhum. İLE Asma çardağı. | Samandan yapılmış bir çeşit ev. | Sundurma. )


- ÂRIZA[Ar.] ile ARÎZA[Ar. < ÂRIZ]

( Engebe. | Aksama, aksaklık. | Bir notanın sesini yarım ton yükseltmek, alçaltmak ya da eski durumuna getirmek için notanın soluna konulan diyez, bemol ve bekar belirteçlerinin ortak adı. İLE Küçüğün büyüğe yazdığı yazı. )


- ARZ[Ar.] ile ARZ[Ar.] ile ÂRZ[Ar.] ile ARZ[Ar.]

( Bir büyüğe sunma, gösterme, önüne koyma. İLE Dünya. | Toprak. İLE Ardıç ağacı. İLE En, genişlik. | Enlem. )


- AŞÂ'[Ar.] ile A'ŞÂ[Ar.]

( Geçimi/maişeti için çok çalışan. İLE Gözleri "dumanlı" kişi. | Çeşitli yüzyıllarda yaşamış birkaç Arap şairinin adı. )


- ASÂ[Ar.] ile ÂSÂ[Ar.] ile -ÂSÂ, ÂSÂY[Ar.] ile A'SÂ[Ar.]

( Değnek, sopa. | Dervişlerin taşıdıkları sopa. İLE Esneme. | Ciddilik, vakar. | Süs, bezek. İLE ... gibi. İLE Değnekler, sopalar. )


- ASALE[Ar.] ile ASÂLÉ[Ar.]

( Çok zehirli bir yılan. İLE Bal peteği. )


- ÂSÂR[Ar. < ESER] ile ASAR[Ar.] ile ÂSÂR[Ar. < ISR] ile ASÂR[Ar.] ile A'SÂR[Ar. < ASR] ile AS'AR[Ar.]

( İzler, nişâneler, alâmetler. | Âbideler. | Gelenekler, öyküler. İLE Toz. [GUBÂR] | Sığınak, sığınılacak yer. [MELCE'] İLE Görevler. | Yükler. | Kabahatler, cürümler. İLE Fakirlik. İLE Yüzyıllar. İLE Pek kibirli. | Çarpık yüzlü. )


- ASER[Ar.] ile A'SER[Ar.]

( Solaklık. İLE Pek zor ve çetin, dayanılması çok güç. | Solak. )


- ASHAR[Ar.] ile ASHÂR[Ar. < SIHR]

( Saçı kızıl olan. | Kırmızı tüylü. İLE Evlenme dolayısıyla erkek tarafı akrabalar, güveyler. )


- ÂSÎ[Ar. < ESER] ile ASÎ ile ASÎ, ASİYE ile ÂSÎ[< İSYÂN, çoğ. USÂT] ile ÂSÎ ile ÂSÎ[Fars.]

( Ahlâkı bozuk, ahlâksız, çapkın. İLE Uygun, elverişli. İLE Çok isyancı. İLE Karşı gelen. | Haydut, şakî. | Günahkâr. İLE Hekim, cerrah. İLE Kederli, mahzûn. )


- ÂŞÎ[Ar.] ile ÂŞÎ[Ar.] ile AŞÎ[Ar.]

( Aşçı. İLE Akşam yemeği yiyen. | Gidip, uzaklaşan. İLE Tavuk karasına tutulmuş. | Akşam. | Akşam yemeği. )


- ÂŞIK OLMAK ile AŞK/I YAŞAMAK


- AŞIK ile/değil ÂŞIK

( Baldır kemiği ile eklemleşerek, bileğin belirli başlı oynak merkezini oluşturan, ayak bileğinde bulunan, küçük kemiklerden biri. | Yapı çatılarında, uzun mertek, aşırma. | AŞIK ATMAK: Yarışmak. İLE/DEĞİL Vurgun, tutkun. )


- ASIK ile ÂŞIK

( Asılmış olan. İLE Çok seven. )


- AŞÎR[Ar.] ile ÂŞİR[Ar.]

( Onda bir [1/10]. | Samimi dost ve arkadaş. | Koca. İLE Onuncu. | Öşür toplayan. )


- ÂSİRE[Ar.] ile ASÎRE, SECÎR[Ar.]

( ... İLE Posa, cibre. )


- AŞK ile/ve ÂŞIK["AŞIK" değil!]

( Çaresizlik yoktur. İLE/VE Çaresizlik çoktur/yaşayabilir. )

( Birçok şeye [herşeye/herkese] yönelik olabilir. İLE/VE Tek bir şeye/kişiye yönelmiştir. )

( Aşk, daha çok, tek taraflıdır. )

( Aşk ehline, sultanların tahtı, tahta parçasından başka bir şey değildir. )

( AŞK :/= Yasaksa!... [Aşk, ancak yasak aşk ise süreklidir/sürdürülebilirdir.] )

( Mutlu aşk/âşık yoktur.(yoktur) )

( "Kör-kütük âşık olmak" değil bir "kütüğe" âşık olup kör olmak. )

( AŞK'I, ÂŞIKLAR BİLİR
[Başka da, hiçkimse bilemez.] )

( Âşık, türkü yakmazsa, aşka katlanamaz. )

( KENDİNDE VÜCÛD OLMAYAN ZÂT )

( I love my love, but my love doesn't love me as I love my love. )

( )

( "Çıkıktır o. Âşık olsan, duramazdın." )

( )

( Aşk ile yürüyen, sırtında, dünyayı taşır...
Aşksız yürüyen, "beden" diye bir ceset taşır. )

( LOVE vs./and LOVER )


- AŞKÂR[/Â/E], ÂŞİKÂR/E[Ar.] ile AŞKAR[Ar.]

( Belirli, açık, meydanda. İLE Koyu al. | Kızıl saçlı adam. | Doru[gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara] at. )


- ÂSUMAN[Fars. < ÂSMÂN] değil/yerine/= GÖKYÜZÜ


- ATA[Türkçe] ile ATÂ'[Ar.]

( Baba. | Dedelerden/büyükbabalardan her biri. | ATATÜRK sözcüğünün kısaltılmış biçimi. İLE Bağışlama, bahşiş. [> TEÂTÎ] )


- A'TAF[Ar. < ATF] ile A'TÂF[Ar. < ATF]

( En âtıfetli, pek şefkatli, çok merhametli. İLE Merhametler, şefkatler. | Meyiller, atmalar. )


- ATAL[Ar. çoğ. A'TÂL] ile ÂTÂL[Ar. < ITL]

( Gövdenin örtülü olmayan bir yeri. [özellikle ense] | Tüm gövde. | Bir kişinin güzelliği. İLE Koltuk altları. | Böğürler. | Yanlar, kenarlar. )


- ATEŞ ile/değil ÂTAŞ[Ar.]

( ... İLE/DEĞİL Susuzluk. )


- ATHÂR[Ar. < TÂHİR] ile ATHAR[Ar.]

( Hanımların, âdet ve doğumdan kurtuldukları zamanlar. İLE Çok temiz olan. )


- ATIL ile/değil ÂTIL


- ATLAS[Yun.] ile ATLÂS[Ar. < TALAS]

( Düz, havsız, tüysüz. | Büyük harita. | Atlas Denizi. | Dünyanın, bir ülkenin/bölgenin, fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih gibi konularda, toplu, tutarlı bilgi vermek için biraraya getirilmiş coğrafya haritaları derlemesi. | Bir kitabın sonuna eklenen ya da bir konuyu açıklamak için hazırlanmış resim ya da levhaların tümü. | Boyun omurlarının, üstten birincisi. İLE Eskitmeler. | Eski, aşındırılmış. )


- ATVÂD, CEBEL[Ar. < TAVD] ile/ve/&lt; A'LÂM[Ar. < ALEM]

( Dağlar. İLE/VE Yüksek dağlar. )


- AVÂM[Ar. < ÂMM] ile A'VÂM[Ar. < ÂM]

( Herkes, kaba ve cahil halk, ayak takımı. İLE Yıllar, seneler. )


- -ÂVER[Ar.] ile A'VER[Ar.]

( Getiren, taşıyan. [PEYÂM-ÂVER > PEYGAMBER] İLE Bir gözü kör, tek gözlü. | Körbağırsak. )


- AVEZ[Ar.] ile A'VEZ[Ar.]

( Fakirlik, sıkıntı. İLE Anlaşılması güç şiir. | Anlamı anlaşılmaz şey. )


- AYÂ[Ar.] ile ÂYÂ[Fars.], ACABA[Ar.] ile A'YÂ[Ar.] ile AYA[Ar.]

( Yeteneksiz/kabiliyetsiz, kudretsiz. | Tedavi edilemez, iyileştirilemez. İLE Şüphe ve tereddüt bildiren edat. İLE Daha ya da en kudretsiz, hiç iktidarı olmayan. İLE El/avuç içi, ayak tabanı. | Yaprakların düz ve parlak bölümü. )


- AYAN/AYÂN[Ar. < İYÂN] ile ÂYAN/Â'YÂN[Ar. < AYN]

( Belirli, açık. İLE Gözler. | İleri gelenler. | Meşrûtiyet dönemlerinde danışma meclisi niteliğindeki Âyan Meclisi üyeliği yapmış kişilerin her biri. )


- ÂYAR değil AYAR


- A'YEN[Ar.] ile ÂYEN, ÂHEN[Ar.]

( Büyük, iri gözlü. | Bakılan yer. | Çok açık, pek belirli. İLE Demir. )


- AZERİ değil AZERBAYCAN["AZERBEYCAN" değil!] TÜRKÜ/TÜRKÇE'Sİ


- AZÎM/E[Ar. < AZAMET] ile ÂZİM[Ar. < AZM]

( Büyük, ulu, iri. İLE Niyetli, kesin karar veren. )


- BÂBET[Ar.] ile BABET[Fr.]

( Dizinde "kezâlik". | Uygun bir şey. | Bent, fıkra. | Taallûk, münâsebet. | Elmas dal. [süs] İLE Bayan [bale] ayakkabısı. )


- BA'DE[Ar.] ile BÂDE[Ar.]

( Sonra. İLE Şarap, içki. | Aşk, Allah sevgisi. | Halk öykülerinde Hızır'ın kahramanlara ve bazı saz şairlerine rüyalarında sunduğu içki. )


- BÂDI ile/||/<> BADIÇLIK/BADIÇLIQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir iple bağlanan ya da tutturulan herhangi bir şey. İLE BADIÇLIK/BADIÇLIQ YIGAÇ: Üzüm asmalarına çardak yapmak için kullanılan tahta ve agacı. )


- BAGIRLADI ile/||/<> BAGIRLANDI
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( O, onun bağrına vurdu. İLE Kan aktı ve pıhtılaştı. )


- BAHÂ[Ar.] ile BAHÂ'[Ar.] ile BÂHÂ/BÂHA[Ar.]

( Güzellik, zariflik. | Parıltı. | Alışma, dadanma. İLE Değer, kıymet, bedel. İLE Bir evin etrafiındaki kapalı avlu ya da bahçe. | Açık meydan, alan. | Suyun derin yeri. )


- BAHÂ[Ar.] ile VÂHA[Ar.]

( ... İLE Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer. )


- BAHÂÎ[Ar.] ile BAHAÎ/LİK[Ar.]

( Alışkın. İLE Din. )


- BAHAR[Fars. çoğ. BAHÂRÂN] ile BAHAR[Ar. çoğ. BAHARAT]

( [Kuzey yarımküre için] 21 Mart'ta, gündüz-gece eşitliğiyle başlayarak, 22 Haziran'da, gündönümü ile biten, kış ve yaz arasındaki mevsim, ilkyaz. | Bu mevsimde ağaçlarda açan çiçekler ve yapraklar. | Gençlik çağı. İLE Yiyecek ve içeceklere, hoş koku ve tad vermek için kullanılan kurutulmuş ve öğütülmüş bitkiler. )

( BAHARİYE: Divan Edebiyatı'nda, bahar betimlemesi ile başlayan kaside. )

( BİBERİYE: Ballıbabagillerden, Akdeniz çevresinde çok yetişen, yaprakları hoş kokulu bir bitki. [Lat. ROSMARINUS OFFICINALIS] )


- BAHÂRÂT[Ar. < BAHÂR] ile BAHÂRET[Fars.]

( ... İLE Üstünlük, seçkinlik. )


- BAHÇIVAN[Fars.] < BÂĞÇEVÂN

( Bir bahçenin düzenlenmesi ve bakımıyla görevli kişi. | Geçimini bahçe ürünlerini yetiştirip satmakla sağlayan kişi. )


- BAHÎL[Ar. < BUHL çoğ. BUHALÂ] ile BÂHİL[Ar.]

( Cimri, hasîs, tamahkâr. İLE Serseri, başıboş. | Eli değneksiz çoban. | Yularsız deve. )


- BAHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.] ile BÂHİR[Ar.]

( Deniz. İLE Yalancı, ahmak, alık. İLE Ekin sulayıcı, sulayan. İLE Belirli, açık, apaçık. | Işıklı, parlak, güzel. )


- BAHİS[Ar. < BAHS] ile BÂHİS[Ar.]

( Konuşulan şey, söz. | İddialaşma. İLE Bahseden, araştıran. )


- BAHŞ[Fars.] ile BAHŞ(Â)[Fars.]

( Bağış, ihsan. İLE Bahşeden, bağışlayan, veren, affeden. | )


- BÂHTE[Ar. < BÂHTEN][Fars.] ile BAHTE[Fars.]

( Oynamış, oyunda yutulmuş/ütülmüş kişi. İLE Besili, semiz koyun. | Burulmuş, üç yaşında koç. )


- BÂHÛR[Ar.] ile BAHÛR[Ar.]

( Çok sıcak/lık. İLE Ödağacı, misk, lâden gibi maddelerden meydana gelen ve yakılırsa güzel bir koku veren ot, tütsü, günlük. )


- BAÎM[Ar.] ile BÂİN[Ar.]

( Put, heykel. İLE Dibi geniş kuyu, bostan kuyusu. )


- BAÎR[Ar.] ile BÂİR[Ar.]

( Eril deve. İLE Şaşkın, perişan durumda olan. )


- BAKL/A[Ar. çoğ. BUKUL] ile ÇİN/HİNT BAKLASI

( [Ar. (botanikte)] BÂKILÂ )

( BROAD/FAVA/HORSE BEAN vs. TONKA BEAN )

( VICIA FABA cum DIPTERYX ODORATA )


- BA'L[Ar.] ile BÂL[Ar.] ile BÂL[Ar.] ile BAL[Ar.]

( Karı-koca'dan her biri. | Güneş tanrısı. [İslâm öncesi] İLE Kanat. | Kol. | Boypos. | Üst, yukarı. İLE Kalp, yürek, gönül, hatır. | Kızıldeniz'in Habeş sahillerinde bulunduğu söylencesiyle gayet büyük ve pullu bir balık. İLE Arıların, beslenmek için [insan için değildir!] çiçeklerden topladığı ve peteklere doldurdukları sıvı. )


- BALA ile BÂLÂ[Fars.] ile Balâ

( Çocuk, yavru. İLE Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- BAR ile BÂR

( Sayrılık(hastalık) sırasında dil üzerinde görülen beyaz renkli tabaka, pas. İLE Ağırlık, sıkıntı vermek. | Tanrı, Allah. )


- BAŞTACI değil BAŞ TÂCI


- BATHÂ'[Ar. çoğ. BİTÂH] ile BATÎHA[Ar.]

( Çakıl taşlı büyük dere. | Mekke'de dağ arasında bulunan bir dere. | Dağ arasındaki dere. | Mekke-i Mükerreme. İLE Sazlı, kamışlı dere. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın[bağırsak bölgesi]. İLE İç; gizli. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın. | Soy, kuşak, nesil. İLE İç. | Gizli. | Gözle görülmeyen. )


- BATI-NIN ile BÂTIN-IN


- BÂZ[Ar.] ile BÂZ[Ar.] ile BA'Z[Ar.]

( Geri, gerisin geriye. | Tekrar, yeniden. İLE Doğan, şahin, şeh-bâz. | Açık. | Oynatıcı, oynayan. | Tekrar, geri, yine. | Bir kulaç boyu. | İniş. | Fark etme, ayırma. | Sel uğrağı. | Yan taraf. | Karış. | Dönük. | Şarap. | Haraç. İLE Bir şeyin küçük parçası. | Birkaç, bir miktar, bir kısım, bir takım. )


- BEDÂN[Ar.] ile BED'AN[Ar.]

( Fenâlar, yaramazlar, çirkinler. | Onunla. İLE Başlangıçta, ilk önce. )


- BERMUTAT[Fars. BER + Ar. MUTÂD] değil/yerine/= ALIŞILAGELEN BİÇİMDE, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ


- BE-YANI değil/< BEYÂN'I


- BEYÂT[Ar.] ile BEY'AT/BÎAT[Ar.]

( Gece uyuma, gece iş görme, geceyi işle geçirme. İLE Kabul ve onay/tasdik uygulaması. )


- BID'/BID'A[Ar.] ile BIDÂA/T[Ar.]

( Geceden bir bölüm. İLE Anapara, sermaya. | Bilgi. )


- BİHÂR[Ar. < BAHR] ile BÎ-HÂR[Fars.]

( Denizler. İLE Dikensiz. )


- BİLÂVÂSITA ile BİLVÂSITA

( Vasıtasız. İLE Vasıtalı. )


- Bİ-L-Fİ'L[Ar.] ile Bİ-L-HÂSSA[Ar.]

( Gerçekten, hakîki olarak. İLE Özellikle, mahsus, hususî olarak, hele. )


- BİTA'[Ar.] ile BÎ-TÂ[Ar.]

( Baldan ve hurmadan yapılan bir çeşit şarap, koyu şıra. | Uzun boylu [adam]. İLE Buruşuksuz. )


- CÂBE[Ar.] ile CA'BE[Ar. < BEYT]

( İLE )


- CA'D[Ar.] ile CÂDD/E[Ar.]

( İLE )


- CÂHİZ[Ar.] ile CAHİZ/CAFİZ[Ar.]

( Cesaretli, gözüpek. İLE Katılar için kullanılan hacim ölçüsü. )


- CA'L[Ar.] ile CÂL/Î[Ar.]

( Yapma, meydana getirme. | Sabır, tahammül. | İşe başlama, alma. İLE Tuzak. | Misvak ağacı. )


- CÂLÎ[Ar.] ile CÂLİ'[Ar.] ile CA'LÎ[Ar.] ile CÂL/CÂLÎ[Ar.]

( Parlayan, cilâlı. | Cilâlayan, parlatan, temizleyen. | Sürgün eden. İLE Açık-saçık hanım. | Utanması kıt adam. İLE Sahte, yapmacıklı, düzme. | [Felsefe'de] Yapma. [ARTIFICE(Fr.)] İLE Tuzak. | Misvak ağacı. )


- ÇARŞI[Fars. < ÇÂR/ÇEHÂR:Dört. + SU: Yol. ]/SUK[Arapça] ile PAZAR[Fars. < BAZAR]

( Dükkânların bulunduğu alışveriş yeri. İLE Satıcıların belirli günlerde mallarını sattığı geçici yer. | Belirli bir şeyin satıldığı yer, piyasa. | Alışveriş. | Cumartesi ile pazartesi arasındaki gün. )


- ÇUVAL ile/değil GIRAR/GIRÂRE/GARÂR/GARÂRE[Ar. çoğ. GARÂYİR]

( ... İLE/DEĞİL Büyük, kıl çuval. )


- DABB[Ar.] ile DÂB[Ar.]

( Kertenkele. İLE Şan ve şeref. )


- DAD[Ar.] ile DÂD[Ar.]

( Osmanlı abecesinin onyedinci harfidir.[ebced değeri 800'dür.] İLE Adâlet, doğruluk. | İhsan, vergi. | Veriş, satış. | Sızlanma, yanıp yakılma. | Feryâd, figan. | Kısmet, nasip. | Tuzlu balgam denilen bir cilt hastalığı. )


- DAHA ile/değil/yerine HÂLÂ


- DAHİ ile DÂHİ

( Bile. İLE Yaratıcı gücü olan kişi. )

( ... İLE Bir Milletin Bekâsı - Teoman Duralı... )


- DAHİL[Ar.] ile DÂHİL[Ar.] ile DAHÎL[Ar. < DÜHÛL]

( Karışma. İLE İç, içeri, içeride, içeri girmiş. İLE Yabancı, sığıntı, sığınan, sığınmış. )


- DAHÎM[Ar. < DAHÂMET] ile DÂHİM[Ar.] ile DÂHÎM[Fars.]

( Fazla kalın olan, yoğun. İLE Nasip ve rızk. İLE Taç. )


- DAKKA[Ar. > DAKKÂK] ile/ve/||/<>/> DUKKA

( Kapı çalıcı. | Kapı kapı dolaşan, eşik aşındıran.[daḳḳa: Bir şeyi kırıp ufalamak. | Kapıyı çalmak.] İLE/VE/||/<>/> Birinin kapısını çalanın kapısı çalınır.[Men dakka dukka] )


- DÂMİA[Ar.] ile DAMİYE[Ar.]

( Damla damla kan sızdıran yara. İLE Kanı akan yara. )


- DANA[Ar. IJL] ile DANA ile DÂNÂ[Fars.]

( İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu. İLE Vakıf ve hayır için yapılan sadaka ya da benzerleri. | Terketme, bırakma. İLE Bilen. )


- DAR ile DÂR[Ar.] ile DÂR[Fars.]

( Ensiz. İLE Ev, yurt. İLE İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk. )


- DÂR[Fars.] ile -DÂR[Fars.] ile DÂR[Fars.] ile DAR/DARR[Ar.][Fars.]

( Darağacı. | Ağaç. | Direk. İLE Tutan.[DEFTER-DÂR: Defter tutan.] | Sahip, malik.[ALÂKA-DÂR: İlgili. | HİSSE-DÂR: Hisseli. | HÜKÜM-DÂR: Hükme sahip.] İLE Savaş.[DÂR Ü GÎR: Kavga, savaş.] İLE Sıkıntı, belâ. | Zarar. )


- DARR[Ar.] ile DARR[Ar.] ile DÂRR[Ar.]

( Sıkıntı, belâ. İLE Zarar. İLE Zararlı. )


- DARR[Ar.] ile DARRÂ'[Ar.]


- DARRÂ ile DARRE

( Mihnet, keder. Şiddet. Belâ. İLE Kuma. )


- DA'VÂ[Ar.] ile DÂV[Ar.]

( Şikâyetçi olarak mahkemeye başvurma. | Sorun, mesele. | Bir konu/sorun üzerinde özel bir düşünce sahibi olma, iddia. İLE Satranç, dama, tavla gibi oyunlarda tutulan sıra, nöbet. | Oyunda sürülen para. | Sövme. | Dâvâ. | Duvar sırası. )


- DEM'ÂN[Ar.] ile DEMÂN[Ar.]

( İçi pek dolu, ağzına kadar dolu kap. İLE Heyecanlı, hiddetli. | Kükremiş. | Bağırıp çığırma. | Heybetli, zorlu. | Vakit, zaman. )


- DIHK - > DÂHIK - > DAHHAK


- DOKUMACI ile ÇULHA[Fars. < CÜLÂH]

( ... İLE El tezgâhında bez dokuyan kişi. )


- EB'AD[Ar. < BA'D] ile EB'ÂD[Ar. < BU'D]

( Daha uzak. İLE Uzaklıklar, uzunluklar. )


- EBTAL[Ar. çoğ. EBÂTIL] ile EBTÂL[Ar. < BATTÂL]

( En boş, beyhûde. İLE Yiğitler, dövüşken erler. )


- ECLA'[Ar.] ile ECLÂ[Ar. < CELÎ]

( Kısa dudaklı ve miskin adam. İLE Pek belirli, çok âşikâr. )


- EDEB ile/ve ÂDÂB

( Elif, Dal, Be. Edebli olmak, eline, diline, beline sahip olmak anlamını taşır. İLE/VE Edeb'in çoğulu. )

( Âdap eksikliği, öze dair bilginin eksikliğindendir. )

( EDEB YÂ HÛ )


- EFDAL[Ar. < FÂDIL/FÂZIL] ile EFDÂL[Ar. < FAZL]

( Daha erdemli/fazîletli. | En üstün/âlâ. İLE Fazlalar/ziyâdeler. | İyilikler, ihsanlar, meziyetler, lütûflar. )


- EFFAK[Ar.] ile EFFÂK[Ar. < İFK]

( Ticaret için tüm dünyayı gezen. İLE Fazla iftirâ eden. )


- EGVÂL[Ar. < GUL] ile EGVÂR[Ar. < GAVR]

( Büyük kazalar, felâketler. | Şeytanlar, türlü şekil alan periler. | Gulyabaniler, gövdesi olmayan hayvanlar. İLE Dipler, çukurlar. Sonlar. )


- EHASS[Ar. < HASİS] ile EHASS[Ar. < HÂSS]

( Daha cimri, çok pinti. | Çok/en bayağı. İLE En özel. | Başlıca. )


- EKRAN ile/değil ERKÂN


- ELÂ[Ar.] ile ELA[Ar.]

( Başlama ve tenbih edatı.[Nazımda ve sözün başında kullanılır.][ELÂ'dan sonra EY nidâsı gelir.] İLE Sarıya çalar kestanerengi.[göz] )


- ELEK ile/değil GIRBÂL[Ar. çoğ. GARÂBİL]

( ... İLE/DEĞİL İri delikli elek. )


- ELTAF[Ar. < LATÎF] ile ELTÂF[Ar. < LÛTF]

( Daha/pek lâtif, güzel, hoş. İLE İyilikler, iyilikseverlikler, nezâketler. )


- ENSÂF[Ar. < NISF] ile ENSAF[Ar. < İNSÂF]

( Yarımlar, yarılar. İLE Daha/pek insaflı. )


- ENZÂL[Ar. < NEZL/NEZÎL] ile ENZÂR[Ar. < NAZAR]

( Soysuzlar, alçaklar, aşağılıklar. İLE Bakışlar, bakmalar. )


- ERÂZÎ/ARÂZÎ[Ar.] ile ERÂZİL[Ar. < ERZEL]

( Yerler, topraklar. İLE Reziller, namussuzlar, yüzsüzler. )


- ERBAÂ'[Ar.] ile ERBAA[Ar.]

( Çarşamba günü. İLE Dört. )


- EŞFAK[Ar. < ŞEFÎK] ile EŞFÂK[Ar. < ŞAFAK]

( Daha şefkatli, çok merhametli. İLE Şefkatler, merhametler, acımalar. )


- GAL ile EŞL


- EŞNÂ[Ar. < ŞENÎ] ile EŞNA'[Fars.]

( Daha/pek şenî, fenâ, kötü ve çirkin. İLE Çok değerli mücevher. | Yüzgeç, yüzücü. )


- ESTÂR[Ar. < SİTR] ile ESTÂR[Ar. < SATR]

( Örtüler, perdeler. İLE Yazı sıraları, dizileri. )


- ETRA'[Ar.] ile ETRÂH[Ar. < TERAH]

( Dere gibi akan su. İLE/VE Kaygılar, tasalar, gamlar, kederler. )


- EVSÂM[Ar. < VESM/VEŞM] ile EVSÂM[Ar. < VASM]

( Gövde üzerine bir iğne ile kara bir tozdan yapılan resimler, şekiller ya da yazılan yazılar, döğmeler. İLE Ayıplar, utanmalar, arlar, hayâlar. )


- EVSÂT[Ar. < VASAT] ile EVSAT[Ar. çoğ. EVÂSİT]

( Ortalar. İLE Bir şeyin ortası. | Ortadaki. | Orta, orta halli. | Yüksek ile alçak arası. | Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )


- EZRA'[Ar.] ile EZRÂ'[Ar.]

( Pek düzgün/fasih. Sözü düzgün kişi. İLE Beyaz kulaklı siyah at. )


- FAKİR ile/ve/||/<> BÂKİR


- FÂNİ[Ar.] ile FANİ[Yun.]

( Ölümlü, gelip geçici, kalımsız. İLE İnsan gözünün algıladığı ışık şiddeti. )


- FARK ile/ve/||/<> MÜBÎN[Ar. BEYN/BEYÂN]

( ... İLE/VE/||/<> İyiyi, kötüyü [hayr'ı, şer'i] ayıran/ayırabilen. | Açık, apaçık, belirli. )


- FÂSİH[Ar. < FESH] ile FASÎH[Ar. çoğ. FUSAHÂ]

( İptal eden, bozan, çürüten, fesheden. İLE Güzel, düzgün ve açık konuşan, iyi söz söyleme becerisi olan. | Açık, âşikâr, sarih. )


- FASIL[Ar. çoğ. FUSÛL] ile FÂSIL[Ar. < FASL]

( Fasl. | Bir bestekârın aynı makamdan bestelediği iki beste. | Türk müziğinde klasik bir konser programı. İLE Ayıran, bölen, fasleden. )


- FATÎN/E[Ar. < FITNAT] ile FÂTİN[Ar. < FİTNE]

( Zeki, akıllı, uyanık, anlayışlı, kavrayışlı. İLE Fitneci. )


- FERAH[Ar.] ile FERÂH[Ar.]

( Gönül açıklığı, sevinç, sevinme. İLE Bol, geniş, yayvan, açık. )


- FERHAT[Ar.] ile FERHÂD[Ar.]

( Sevinç, neşe. İLE Ferhâd ve Şîrîn adıyla ünlü olan eski bir öykünün erkek kahramanı olup Şîrîn'in âşıkıdır. )


- FIRÂK[Ar. < FIRKA] ile FİRÂK[Ar.]

( Tümenler, alaylar, bölükler. | Partiler. | Cennetler, takımlar, kalabalıklar, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılan mezhepler. İLE Ayrılık, ayrılma. | Hüzün, keder, sıkıntı. )


- GADÂT[Ar. çoğ. GADAVÂT] ile GADÂT[Ar. < GUDVE]

( Sabahın erken zamanı. | Kuşluk yemeği. İLE Sabahla güneş doğması arasındaki zaman. )


- GADİR["ga" uzun okunur] ile GADÎR[Ar. çoğ. GUDERÂ', GUDÜRÂN]

( Gadreden, ihanet eden, fenalık eden. İLE Sel ile oluşan birikinti su, durgun su, göl. | Küçük ırmak. )


- GAR["ga" uzun okunur] ile -GÂR[Ar.]

( Mağara, in. | Defne ağacı. İLE Fâillik ve nispet anlamlarıyla adlara sonek olarak katılır.[YÂD-GÂR, BESTE-GÂR] )


- GARS ile/||/<> KAL ile/||/<> KÂL

( Ağaç, fidan dikmek. İLE/||/<> Ağaç sökme, çıkarmak. İLE/||/<> Söz, konuşmak. )


- GAVS[Ar. çoğ. AGVÂS] ile GAVS[Ar.]

( Yardım, muâvenet. | Yardım istemek için bağırma, medet. | Yardımcı, imdada yetişen.[GAVS-I A'ZAM: Abdülkadir-i Geylânî] İLE Suya dalma, dalgıçlık. | İçine girmek için bir şeyi derinleştirme, iyice anlama. )


- GAZE["ga" uzun okunur][Fars.] ile GÂZE[Fars.]

( Allık. İLE Çocuk salıncağı. )


- GÂZİ ile GÂZİ ile GAZÎ

( Savaştan, sağlam ya da (az/çok) yaralı çıkan. İLE Mustafa Kemal ATATÜRK İLE "Gezi" için gaz yiyen. )


- HABAK[Ar.] ile HABÂK[Ar.]

( Yarpuz ya da narpuz da denilen ve nane cinsinden olan güzel kokulu, iştah açıcı bir ot.[Lat. MENTHA PULEGIUM] İLE Dört yanı çevrilmiş olan yer, avlu. | Ağıl, mandra. )


- HABER ile İŞÂA/T[< ŞÜYÛ]

( Bir haberi herkese duyurma. )


- HACC[Ar.] ile HÂCC[Ar. çoğ. HÜCCÂC]

( İslâm'ın beş koşulundan biri olan ve belirli zamanda Mekke'deki Kâbe-i Şerîfe'yi ziyaret etmek üzere yola çıkma farîzası. İLE Hacca giden, Kâbe'yi ziyaret eden, hacı. )


- HACI ile/ve/değil HÂCE

( HACE BEKTÂŞÎ VELÎ )


- HÂDD ile HADD[çoğ. HUDÛD] ile HADD ile HADD ile HADD ile HÂD[Fars.]

( Keskin. | Sivri. | Dar. | Sert, etkili, tesirli. | Ekşi. | Azgın ve iltihaplı çıban/yara/hastalık. | Gergin. İLE Sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. | Derece. | Gerçek değer. | Şeriatçe verilen ceza. | Bir önermede konu ile yüklemden her biri, terim. | Cebirde oran/tenasüp ya da denklem/muadeleyi oluşturan bölümlerden her biri. | Bir şeyin sonu. İLE Tümel/küllî var oluşun tanıklığına/müşâhedesine erdiren bir yol. İLE Denizden gelen gürültülü ses. | Gürültü ile yıkılan. | Gürültülü bir sesle çağıran. İLE Yanak. | Yeri yarma, yeri kazma. İLE Çaylak. )


- HÂDİ'[Ar. < HADÎA] ile HÂDÎ[Ar.] ile HÂDÎ[Ar. < HİDÂYET | çoğ. HEVÂDÎ, HÜDÂT] ile HAYDİ![Ar.]

( Hileci, dolapçı. | Fena, bozuk. İLE Sırada ilk, birinci. | Yenilene yardım eden, yardımcı. İLE Doğru yolu gösteren, hidâyet eden. | Kılavuz, rehber. | Önde giden. | Mızrak ucu. İLE "Hareket geç!" )


- HADÎS[Ar. < EHÂDÎS] ile HÂDİS[Ar. < HUDÛS]

( Hz. Muhammed'in kutsal sözü/sözleri. | Hadisten bahseden ilim. | Yeni, taze. | Haber, kıssa, söz, söylenti. İLE Çıkan, meydana gelen, hudûs eden. | Yeni, yeni çıkan. )


- HADİS ile HÂDİS(E)

( Peygamber sözü. İLE Meydana gelen. )


- HADİS ile HÂDİS(E)

( Peygamber sözü. İLE Meydana gelen. )


- HÂFÎ[Ar.] ile HAFÎ[Ar. < HAFÂ | çoğ. HAFİYYÂT]

( Çok ikrâm eden, güleryüzle karşılayan. | Yalınayak yürüyen/koşan. İLE Gizli, saklı. )


- HÂFİR[Ar. < HAVÂFİR] ile HAFÎR[Ar. çoğ. HAFÂİR]

( Kazan/kazıcı, hafreden. | At gibi hayvanların tırnağı. İLE Derince kazılmış yer, yer çukuru. | Mezar, kabir. )


- HÂFİYEN ile HAFİYYEN

( YALINAYAK OLARAK | İKRÂM EDEREK ile GİZLİDEN, GİZLİCE, SAKLI OLARAK )


- HÂİB[Ar. < HEYBET] ile HÂİB[Ar. < HAYBET | çoğ. HÂİBÎN]

( Korkan, korkak. | Utangaç. İLE Mahrum. | Ümitsiz, me'yûs, dederli. | Zarara uğrayan. )


- HÂİF[Ar. < HAVF] ile HÂİF[Ar.]

( Korkan, korkak, ödlek. İLE Sitem ve gadir eden, zulmeden. )


- HAK[Ar.] ile HAK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar.]

( Tüze. | Türenin[tüzeye/hukuka uygunluk] gerektirdiği ya da birine ayırdığı şey, kazanım. | Dava ya da savda gerçeğe uygunluk, doğruluk. | Geçmiş ve harcanmış emek. | Emek karşılığı ücret. | Doğru, gerçek. İLE Maden, ağaç, taş üzerine, elle yazı ya da şekil oyma. İLE Toprak. İLE Allah. )


- HÂKİM[Ar.] ile HAKEM[Ar.]


- HAKİM ile HÂKİM

( Hikmet sahibi. İLE Yargıç. )


- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM

( Bilge, hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )

( BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )

( ... ile PULENU ile ... ile ... )


- HÂKKA[Ar.] ile HAKKA["ka" uzun okunur]

( Sürekli musîbet, âfet, keder. | Kıyâmet günü. İLE Doğrusu.[el-HAKK, HAKKAN, HAKİKATEN] )