Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(50/61)


- SÖZÜNÜ BİLMEYEN ÇAVUŞLAR ile/ve/||/<>/> BOKU/NU AVUÇLAR


- SÖZÜNÜN ARDINDA DURAN ile/ve/değil SÖZÜNÜ, KENDİ TAKİP EDEN


- SPECIAL vs. PECULIAR


- SPECIAL/PRIVATE/CONFIDENTIAL vs. SECRET/HIDDEN


- SPEKÜLASYON[Fr., İng.] değil/yerine/= KURGU


- SPEKÜLATİF[Fr., İng. SPECULATIVE] değil/yerine/= KURGUSAL | SAPTIRICI


- SPEKÜLATİF[İng.] değil/yerine/= TARTIŞILIR


- SPESİFİK[İng. < SPECIFIC] değil/yerine/= ÖZGÜL


- STATE vs. GOVERNMENT


- STATIONERY vs. STATIONARY


- STATISTICS


- STATÜ[Fr. < STATUT] değil/yerine/= KONUM/DURUM/KOŞUL


- STATÜ[Fr.] değil/yerine/= TÜZÜK


- STATÜKO[Lat.] değil/yerine/= SÜRERDURUM/SÜREGİDEN DURUM SÜRERDURUM


- STAY vs. REMAIN


- STEAL vs. STEEL

( Çalmak. İLE Çelik. )


- STIMULANT vs. STIMULUS


- STOPPER vs./and SANCTER


- STRAIN ile ...

( Soy, ırk, nesil. )


- STRANGE vs. WILD


- STRANGER vs. FOREIGNER


- STRATEJİK "ORTAKLIK" ile/ve/||/<>/< SİYASAL ORTAKLIK" ile/ve/||/<>/< ÇÖZÜM ORTAKLIĞI"


- STRICT LIABILITY vs. MATERIAL MISTAKE vs. TORT

( Kusursuz sorumluluk. İLE Esaslı hata. İLE Haksız fiil. )


- STRICT(NESS) vs. STERN(NESS)


- STRÜKTÜREL[Fr.] değil/yerine/= YAPISAL


- STUDY vs. WORK


- ŞU ANDA VE BURADA, ...:
NE OLUYOR? ve/||/<>/> DUYULARIM NELER? ve/||/<>/> NASIL DAVRANIYORUM/DAVRANABİLİRİM? ve/||/<>/> YARARLI/YARARIMA OLAN NEDİR? ve/||/<>/> NE/LER YAPABİLİRİM?


- ŞU/BU "OLMAK" ile/ve/<>/değil/yerine İNSAN OLMAK


- SU [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- SU [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- SU KAÇIRMAK ile KANTARIN TOPUZUNUN KAÇMASI


- ŞU KADARI:
"YETER" ile/ve/değil (YETMİYORSA DA/YETMEYECEKSE DE) YETSİN!


- ŞU/O KİTABI:
"OKUMANIZI, TAVSİYE EDERİM"
ile/ve/||/<>
"OKUMAYANI, TASFİYE EDERİM"


- ŞU KONU(LAR)DA:
"BEN BİLE" HATA/YANLIŞ YAPIYORUM değil BEN DE HATA/YANLIŞ YAPABİLİYORUM


- ŞU ÖZELLİKTEN ile/ve/<> ŞU YÜZDEN ile/ve/<> ŞU YÖNDEN

( MİN-HAYS ile/ve/<> MİN-VECH ile/ve/<> MİN-CİHET )


- ŞU, ŞUNA/ŞUNUNLA:
"TERS ORANTILI" ile/değil "TERS"


- SU TESTİSİ ile/ve/||/<>/> SU YOLU


- SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ değil SÜ(SUBAY/ASKER) UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ


- SU ÜZERİNE ile/ve/<> BUZ ÜZERİNE

( Yazı yazılmaz! İLE/VE/<> Mühür kazınmaz! )


- SU ile/ve/||/<> BARAJ[Fr. < BARRAGE]

( ... İLE/VE/||/<> Suyu toplama, sulama ve elektrik üretme amacıyla akarsu üzerine yapılan bent. | Futbol ya da hentbolda serbest atışı yapacak oyuncunun önünde karşı takım oyuncularının yan yana dizilip oluşturdukları engel. | Herhangi bir alanda başarıyı tespit etmek için gerekli olan koşul. )


- SU ile/ve/değil/||/<>/>/ne yazık ki "İNAT"

( Doğada. İLE/DEĞİL/||/<>/>/NE YAZIK Kİ İnsanlaşamamış olanda. )

( İkisinin de önünde hiçbir şey duramaz! )


- SU ile/değil ŞU


- SUAL ETMEK ile SORU TEVCİH ETMEK

( Soru, soruna dönüşmezse/dönüşmemişse yola giremezsin. )


- SUAL[Ar.] değil/yerine/= SORU


- SUAL ile/ve SUAL

( Sormak. İLE/VE İstemek. )


- SUÂT[çoğ. ES'İLE, SUÂLÂT] ile SUÂT[Ar.]/SÜRFE[Fars.]

( Sorma, sorulma, soruşturma, soru/sual. İLE Öksürük. )


- SUBAŞI ile/||/<> SİLAHDAR/SİLAHTAR

( Kent güvenlik yöneticisi. | Osmanlı'da kentlerin güvenlik işlerinden sorumlu kişi. İLE/||/<> Osmanlı'da Sultan, Sadrazam, Vezir gibi devlet büyüklerinin silahlarına bakan ve koruyan kişi. [Enderun'un en güçlü/nüfûzlu yüzü ve yöneticisi.]
[Saray gelenek ve düzenine göre Has Oda ağalarının en kıdemlisi olan Sultan silahtarı olurdu fakat yüzyıllar boyunca sürekli Sultanlar, silahtarlarını Has Odalılar arasından, sevdiği ve güvendiği bir yüz olarak kendi seçmişti. Silahtar yapmak istedikleri zülüflü ağayı, aşağı koğuşlardan birinde de olsa önce bir fermanla has odaya aldırtmış ve sonra da silahtar tayin etmişlerdir. Silahtar ağa olmak, bir Enderûn'lu için en büyük amaçtı. Silahtar ağa, Sultan, sabah namazı vaktinde Harem'den çıkıp Enderûn'a geldiği andan, bazen yatsı namazından sonra Harem'e döneceği ana kadar sürekli hükümdarın yanında bulunurdu. Sultan ile devleti bilfiil yöneten sadrazam arasında haberleşme aracısı silahtar ağaydı. Bir sadrazam için silahtar ağa ile bağdaşmamak, en ufak bir bahane ile sadrazamın azline neden olurdu. Bir silahtarın düşmanlığına uğramak ise çoğunlukla vezirin idam edilmesine kadar giderdi. Saraydaki tüm silahlardan ve sultanın silahlarından sorumlu olurlardı. Altı bölük halkı da denen Kapıkulu Süvarileri'nden silahtar bölüğünün başında bulunur ve savaşta merkezde Sultan'ın yanında yer alırlardı. Silahtar ağalar saraydan bir devlet göreviyle çıkacağı zaman, yanına en az Beylerbeyi rütbesiyle Paşalık verilirdi. Son derece nüfuz sahibi gözde silahtarlar da vezir ya da Kaptan-ı Derya gibi önemli konuma getirilirlerdi. Pek azı daha sonra sadrazamlığa getirilirdi ve çoğunlukla da sultanın ya kızını ya da kız kardeşini alarak hanedana damat olurdu.] )


- SUBJECT vs. CONCEPT


- SUBJECT vs. EVENT vs. FACT


- SUBJECT/TOPIC vs. AIM


- SUBJECT/TOPIC vs. FORM


- SUBJECT/TOPIC vs. PROBLEM


- SUBJECT/TOPIC vs. SITUATION


- SUÇ "ATFETMEK" değil SUÇ İSNÂD ETMEK


- SUÇ ORTAKLIĞI ile/ve/||/<>/< SIÇ ORTAKLIĞI


- SUÇ VE CEZÂ ile/ne yazık ki/>< "GÜÇ VE CEZÂ"


- [ne yazık ki]
!SUÇ ve/||/<>/> CEZA


- SUÇ ile CÜNHA

( ... İLE Cürüm derecesindeki suçlara, yani kabahatten ağır ve cinayetten hafif olan suçlara verilen ad. )


- SUÇ ile/ve İHLÂL


- SUÇ ile KAZÂ

( CRIME vs. ACCIDENT )


- SUÇ ile/ve/değil/||/<>/< KIRIK CAMLAR KURAMI

( "Suçlarla mücadeleyi nasıl başardınız?" sorusuna,
New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin yanıtı şöyle olmuştu.

Metruk bir bina düşünün, binanın camlarından biri kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey, ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.

Çünkü siz bunu yapmadığınızda kişiler, o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, öteki camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.

Kırık Cam Kuramı, ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.

Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.

Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı.

Olup bitenleri gizli kamerayla izledi.

Bronx'taki otomobil, üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı.

Ötekine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.

Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki, çevredeki kişiler(zengin beyazlar) da olaya katıldılar. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi.

Demek ki, diyordu Zimbardo,
"İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz!"



SUÇ CENNETİ NASIL OLUŞUR?

Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara engel olamazsınız.

Küçük suçlara engel olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz..

Sonuç itibariyle ülkeniz sanıkların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.

Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım...

Sürekli HAGB (Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma) kararları verdiğimiz sanıkların birçoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu?

Hatta bu olay yargıçların bilinçaltındaki Adli dejenerasyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanır ve onuncu kez HAGB kararı vermek alışkanlık durumunu alır.

Buna karşın mağdur ise adâlete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır, ya intikamını kendi almalı ya da ateşi içine gömmelidir.

Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur.

İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır...

Mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.

Bu yüzden diyoruz ki, devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır. Bundan daha önemlisi, devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır.

Takibin takibini yapmazsınız, Devlet, muz cumhuriyetine döner.
Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda ya da deniz kenarında...

Kişiler, kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu bilinçaltına adeta kazımalıdır.

Bilinçaltına yerleşen bu algı, kişilerin karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir. Olması gereken de budur.

Bu sayede kişiler, en küçük sorunlarda bile yasaları ihlâl etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinir.

Ancak uygulanana cezaların, mağdurlar için tatmin edici bir nitelik sunması koşuluyla...

Unutmayalım...

Küçük hataları görmemezlikten gelmişseniz, bilin ki, daha büyükleri yoldadır. )

( )


- SUÇ ile PAY


- SUÇ ile/değil/<> SAPMA


- SUÇ ile UFAK SUÇ/ZELLE[Ar.]

( ... İLE Sürçüp kayma. | Yanılma, yanlış. | Ufak suç. )


- SUÇ ile YANLIŞ(HATÂ) ile KABAHAT/KUSUR ile AYIP

( CRIME vs. MISTAKE )


- SUCCESS vs. SUCCESSION


- SUÇLAMA ile/ve/değil/||/<> AYIPLAMA


- [ne yazık ki]
SUÇLAMA ile/ve/<> DIŞLAMA


- [ne yazık ki]
!SUÇLAMA ile !KARALAMA


- [ne yazık ki]
"SUÇLAMA" ile/ve/||/<> "KÖTÜLEME"


- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine NİTELEME


- SUÇLAMA ile/değil/yerine TESPİT

( [not] ACCUSATION/BLAME vs./but TO DETERMINE
TO DETERMINE instead of ACCUSATION/BLAME )


- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine YÜKLEME


- SUÇLAMAK ile/değil/yerine DEĞERLENDİRMEK


- SUÇLAMA/K ile/değil/yerine ELEŞTİRİ/ELEŞTİRMEK

( [not] TO BLAME vs./but TO CRITICIZE
TO CRITICIZE instead of TO BLAME )


- SUÇLAMAK ile/değil/yerine ELEŞTİRMEK


- SUÇLAMAK ile/değil/yerine SORUMLU OLMAK


- SUÇLAMAYI/İTHAMI:
DEF ETMEK ile/ve/||/<> İNKÂR ETMEK


- SUÇ/LAR ile/ve/||/<>/> ORGANİZE SUÇ/LAR


- SUÇLU ATFETMEK değil SUÇLU ADDETMEK


- SUÇLULUK:
TÜRLERİ ve/ya da/||/<>/> SINIFLANDIRMALARI

( - Gerçek Suçluluk: Bu tür suçluluk, bir kişinin gerçekten suç işlediğini kabul ettiği ve suçun doğrudan sorumlusu olduğu durumları tanımlar.

- Yanlış Suçluluk: Bu, kişinin suçsuz olduğu halde kendini suçlu olarak "görmesidir". Yanlış suçluluk, genellikle toplumsal baskı, başkalarının suçlamaları ya da aşırı öz eleştiri nedeniyle ortaya çıkabilir.

- Toplumsal Suçluluk: Birey, toplumun genel değerlerine ya da ölçütlerine uymadığından, suçluluk düşünce ve duygusu yaşar. Bu tür suçluluk, bireyin toplum tarafından kabul gören bir davranışı "bozduğu düşüncesiyle[varsayarak]" ortaya çıkar.

- Hukukî Suçluluk: Birey, yasalara uygun olmayan bir şey yaptığı ya da yasalara uygun bir şey yapmadığından, kendini suçlu görür.

- Vicdanî Suçluluk: Bu, bir kişinin vicdanında karşılık bulur. Birinin içsel ahlâkî değerleriyle çeliştiği zaman ya da başkalarına zarar verdiği düşüncesiyle oluşabilir.

- İçsel Suçluluk: Birey, içindeki düşünsel ve duygusal ya da çeşitli psikolojik sorunlar nedeniyle kendini suçlu görür. Örneğin, bunaltı, kaygı ya da travma sonrası stres bozukluğu yaşayan biri, kendini sürekli olarak suçlu "görebilir".

- Dışsal Suçluluk: Bu tür suçluluk, başkalarının kişiyi suçlu görmesi ya da göstermesiyle ilişkilidir. Örneğin, aile ya da toplumun sürekli eleştirisi ve suçlama tutumu, kişiyi dışsal suçluluğa sokabilir.

- Özür Düşünce, Duygu ve Davranışı: Suç işleyen kişi, başkalarına ya da topluma karşı bir hata yaptığının farkında olur ve bu nedenle içten bir biçimde özür diler.

VE/||/<>

- Doğmuş Suçlular: Suç işlemeye eğilimli doğan, fiziksel ve zihinsel özellikleriyle ötekilerden ayrılan suçlular.

- Anormal suçlular: Zekâ geriliği, ruhsal bozukluk, alkolizm, sara(epilepsi) gibi anormalliklerden etkilenen suçlular.

- Ara sıra suçlular: Sahte suçlular, alışkanlıklar dışındaki suçlular gibi suç işlemeye eğilimli olmayan ancak çeşitli nedenlerle suç işleyen suçlular, kriminaloidler.

- Soğukkanlılıkla hareket eden suçlular: Suç işlemek için hesap ya da plan yapan ve mantıklı davranan suçlular.

- İhtirasî suçlular: Duygusal, tutkusal, öfke, kıskançlık, intikam gibi bazı düşünce ve duygularla hareket eden suçlular.

- Patolojik olmayan akıl hastalığı ve anormallikle bir arada suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ancak bunların patolojik olmadığı tespit edilen suçlular.

- Patolojik akıl hastalığı ile birlikte ya da akıl hastası olan suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ve bunların patolojik olduğu tespit edilen suçlular. )

( "Suçluların Sınıflandırılması - Sulhi Dönmezer" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )


- SUÇLU/LUK / SUÇLU/SU / SUÇLU/LARI ile/ve/değil/||/<>/< SORUMLU/LUK / SORUMLU/SU / SORUMLU/LARI

( Sorumlu olmak, suçlulukla bağdaştırılmamalıdır. )

( RESPONSIBILITY vs./and TO INTERROGATE )


- SUÇLULUK ile/değil/yerine SUSLULUK


- ...'NIN:
"SUÇLUSU" ile/ve/değil/yerine/<>/< SORUMLUSU


- SUÇSUZLUĞUNU İDDİA ETMEK ile/ve/||/<> SUÇU/NU İNKÂR ETMEK


- SUÇUN KİŞİSELLİĞİ/ŞAHSİLİĞİ ve/||/<> MASUMİYET KARİNESİ


- ŞUDUR" Kİ ile/değil ŞU Kİ


- SUE vs. CASE


- ŞUFA[Ar.] (HAKKI) değil/yerine/= ÖNALIM (ÜLEVİ)


- ŞÜF'A[Ar.] ile ...

( Bir mülk kaça satın alınmışsa, o mülke o para ile sahip olma. )


- ŞUFA[Ar.] değil/yerine/= ÖN ALIM


- SÛFİLER ve ŞİİR ve/||/<> ORDU ve/||/<> BÜROKRASİ

( Türkçe'mizin yaygınlaşmasında öncelikli ve ağırlıklı etkisi olanlar... )


- SÜHÛLETLE[Ar.] değil/yerine/= KOLAYLIKLA


- SUİ NİYET değil/yerine/= KÖTÜ AMAÇ


- [ne yazık ki]
SUİKAST ile/ve/||/<> GASP


- SUİSTİMAL ile SÖMÜRÜ


- SUJE[Fr.]/KOBAY[Fr. < COBAYE] değil/yerine/= KONU | ÖZNE | DENEK

( Kobaygillerden, bilimsel araştırmalarda kullanılan bir deney hayvanı. Hint domuzu[Lat. CAVIA PORCELLUS] | Deney konusu. )


- ŞÜKUK ile/ve/||/<> OLASILIK


- SÜKÛN SÜKÛT


- SÜKÛN ve/<> UYUM, BÜTÜNLÜK

( UYUM: Hareketin dinginliği. )

( QUIETNESS and/<> HARMONY, INTEGRITY )


- SÜKÛN ile/ve YOKLUK

( QUIETNESS vs./and NON-BEING )


- Sükûn/et için DİNLE!!!


- Sükûn/et için SUS!!!


- SÜKÛNET ile ...

( ZİHNİN HUZURU | DURGUNLUK, DİNGİNLİK | RAHAT )


- SÜKÛNET ile/ve/||/<> HAKİMİYET


- SÜKÛNET ve/<>/= MUTLULUK

( Evrensel bir nimet olan sessizlikten zevk alabilenler dünyanın en mutlu kişileridir. )

( QUIETNESS and/<>/= HAPPINESS )


- SÜKÛN/ET[Ar.] / SAMA[Sansk.] ile/ve/> SEKÎN/E(T)/ŞEKİNAH[İbr.]

( Zihnin sessizliği, gürültüden/düşünceden arınmışlığı. İLE/VE/> Kalbin sessizliği. )

( Simge bulunmayan bilinç. İLE/VE/> İmge bile bulunmayan bilinç. )

( Sükûnet ve durağanlık, yarar sağlar. )

( Kişi, güvenle içinden gelen sese kulak vermelidir. )

( Dik arka, derin iç sükûnetin simgesidir. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( Zevk, sükût etmeyi öğrendikten sonra başlar. )

( Sekine'nin yaşama geçirilmesi, zaman-mekân-imkân ile olanaklıdır. Bengidir(ebedi). Belirli zaman, belirli mekân ve belirli imkânların elverdiği ölçüde yaşama geçirilir. )

( QUIETNESS vs./and/> PEACE )


- SÜKÛNET ile SÜKÛT

( Durum. İLE Tutum. )

( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )

( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )

( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )

( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )


- Sükût için DİNLE!!!


- Sükût için SUS!!!


- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]

( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )


- SÜKÛT[Ar.] değil/yerine/= SUSKU


- SÜKÛT ile UZLET


- SULAR SELLER (GİBİ EZBERLEMEK)


- SÜLEYMAN ile ...

( Barışın hikmetini bilen. )


- SÜLEYMAN'IN:
MÜHRÜ ile/ve/<> SİMGESİ

( Beşgen. İLE Altıgen. )

( Kendi. İLE 6 ilke. [Eline, diline ve beline sahip ol! | İşine, aşına ve eşine sahip çık!] )


- SULH[Ar.] değil/yerine/= BARIŞ

( Barış, barışma, barışıklık. | Rahatlık. | Uyuşma, uzlaşma. )


- SULH ile/ve/<> İSLÂM

( Barış. [Ötekindeki kaynakla buluşma.] İLE/VE/<> Barış. [Kendinde/ki, kaynakla buluşma.] )


- SULH ve/<> SALÂH

( Barış. VE/<> Kurtarıcı eylem. )


- SULH +/= SALÂH +/= SÂLİH


- SULH ve/||/<> SÜKÛN


- SULHPERVER/SULHÇU[Ar., Fars.] değil/yerine/= BARIŞSEVER/BARIŞÇIL


- SULTA[Ar.]/OTORİTE/AUTORITE[Fr.]/AUTHORITY[İng.] ile BASKI | YETKE

( Baskı. | Yetke. [Fr. AUTORITE] )


- SULTANIN:
GEREKLİLİĞİ ile/ve/||/<> ÜSTÜNLÜĞÜ ile/ve/||/<> TEKLİĞİ ile/ve/||/<> KUTSALLIĞI


- SULTANLARIN/PADİŞAHLARIN SIFATLARI ile ...

( * Yönetilenlerin hakkını gözetir, onlardan hak talep etmez; bu fazilettir(fadl) ve en yüksek(ulyâ) derecedir.
( * Ya da haklarını gözetir ve karşılığında hak talep eder, bu adâlettir(adl) ve orta(vustâ) derecedir.
( * Ya da hak talep eder haklarını gözetmez; bu da aşağı(süflî) derecedir. )


- SÜNDÜRMEK ile/değil/yerine/>< SÜRDÜRMEK

( Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak: )


- SÜNEPE ile DALKAVUK/YALAKA

( BASBASA: Köpeğin, kuyruğunu sallayarak sokulması. | Dalkavukların hali. )


- SÜNNÎ ile SUN(N)Î

( Mezhep. İLE Yapay. )


- ŞUNU ...:
"KONUŞACAĞIM" değil ANLATACAĞIM


- ŞUNU ...:
SÖYLER ile/ve/değil/||/<>/< SÖYLEMİŞ OLUR


- SUNUM ile/ve DEĞER


- SUPERFICIAL (/EFFECT) vs. DEEP (/EFFECT)


- SUPERIOR vs. BEYOND


- SÜPERVİZÖR/"SÜPERVAYZIR"[İng. < SUPERVISOR] değil/yerine/= GÖZETMEN


- SÜPERVİZÖR değil/yerine/= ÜST DENETÇİ


- ŞÜPHE ile KÖTÜ/LÜK


- ŞÜPHE/ŞÜBHE[Ar.] değil/yerine/= KUŞKU


- ŞÜPHE[< TEŞBİH] ile/ve/||/<> REYB

( ... İLE/VE/||/<> Bilimsel, yöntemli kuşku. )


- ŞÜPHE[Ar. < TEŞBİH] ile/ve/||/<> ŞAİBE[Ar. < ŞEVB | çoğ. ŞEVÂİB]

( Kuşku. İLE Leke, kusur, ayıp; noksan, nakîsa. | Art düşünce. | Hile. | Kir, leke | Kötü eser, iz. )


- ŞÜPHE ve/< TASAVVUR

( Tasavvur olmadan şüphe oluşmaz/edilmez. )

( Kuşku söz konusu olduğunda sanığın lehine kullanılır. )


- ŞÜPHE ile/ve/değil/yerine TERK


- ŞÜPHELENDİRMEMEK ile/ve/<>/değil/yerine KARIŞMAMAK


- ŞÜPHELİ ile SANIK


- ŞÜPHELİNİN:
TAHLİYE TALEBİ ile/ve/değil/||/<>/< SERBEST BIRAKILMA TALEBİ

( Mahkeme aşamasında.[Koğuşturmanın mahkemece kabulünden sonra.] İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Soruşturma aşamasında. )


- SÜRALGA/PİYASA[İt. < PIAZZA:Meydan.] ile KARABORSA[Tr.(KARA) + İt. < BORSA]

( Satıcıların mal satmak için bir araya geldiği yer, pazar. | Bir yol üzerinde gidip gelerek gezinme. | Alışveriş fiyatı, geçerli fiyat. | Arz ve talebin karşılaştığı alan. | Ortalık. İLE Piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi. )


- SÜRAT[Ar.] değil/yerine/= HIZ

( Alınan yolun, harcanan zamana oranı. | Çabukluk. | Bir hareketten doğan güç, şiddet. )


- ŞÛRA-YI DEVLET değil/yerine/= DANIŞTAY


- SÜRDÜRMEK ile/ve YAŞAMAK

( TO CONTINUE vs./and TO LIVE )


- SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ ile BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI

( 2030 yılına kadar ulaşılması gereken 17 küresel kalkınma hedefini içerir. İLE Bu hedeflerden biridir ve biyolojik çeşitliliğin kaybının önlenmesi için acil adımlar atılması gerektiğini vurgulamakta. )


- SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMALI!


- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ile/ve/< GELENEK


- SURE vs. YES


- SÜRE = MÜDDET, SAYRURE = DURATION[İng.] = DURÉE[Fr.] = DAUER[Alm.] = DURATIO[Lat.] = DURACIÓN[İsp.]


- SÜREÇ İŞÇİLİĞİ ve/||/<> SÜREKLİLİK


- SÜREÇ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SÜREÇ/YOL:
SABIR İLE ve/||/<>/> NİYAZ İLE


- SÜREÇ ile/ve/<> AŞAMALI BİRLİK


- SÜREÇ ile/ve/||/<>/< DAYANÇ/ÇIDAM/SABIR

( Ancak, anlayış, aydınlatır. )

( PROCESS vs./and PATIENCE )


- SÜREÇ ve/||/<> EYTİŞİM/DİYALEKTİK


- SÜREÇ ile/ve/<> ÖZELLİK


- SÜREÇ ile PROSEDÜR

( PROCESS vs./and PROCEDURE )


- SÜREÇ ile/ve/||/<>/> SERENCÂM[Fars.] ile/ve/||/<>/> İNSİCÂM[Ar.]

( Aralarında birlik olan, belirli bir düzen ya da zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi. İLE/VE/||/<>/> Bir işin sonu. | Başına gelen. | Olay/vak'a. İLE/VE/||/<>/> Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım. )


- SÜREÇ ile/ve SÜREÇ İÇİNDEKİ BAĞLAM

( PROCESS vs./and THE CONTEXT IN PROCESS )


- SÜREÇ = VETİRE = PROCESS[İng.] = PROCESSUS[Fr.] = PROZESS[Alm.] = PROCESSUS[Lat.] = PROCESO[İsp.]


- SÜREKLİ EMEK ve/||/<>/= İNSANLIK


- SÜREKLİ İLİŞKİ ile/ve/değil/en azından DÜZENLİ İLİŞKİ

( Kur(a)mayabilirsin. İLE Kurabilirsin. )

( Düzen/siz. İLE Düzen-siz. )


- SÜREKLİ KAZANMAK ile/ve/||/<> HİÇ KAYBETMEMEK

( İkisi de olanaklı değildir! )


- SÜREKLİ:
"TOPLARSAK" ile/değil/yerine/>< PAYLAŞIRSAK

( Hiçkimseye yetmez. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Herkese yeter. )


- SÜREKLİ/LİK ile/ve GELENEK/SEL

( CONTINUOUS vs./and TRADITIONAL )


- SÜREKLİ = MÜTEMADİ = CONTINUOUS[İng.] = CONTINU[Fr.] = KONTINUIERLICH[Alm.] = CONTINUUM[Lat.]


- SÜREKLİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIK SIK


- SÜREKLİLİĞİN:
"BOZULMASI" ile/ve/değil/||/<> KESİLMESİ


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> AKTARIM


- SÜREKLİ/LİK ile/ve DÜZENLİ/LİK

( İTTIRAT[Ar.]: Tekdüze olma durumu, düzenlilik. )

( CONTINUAL/CONTINUITY vs./and REGULAR/ORDERLINESS )


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> ÖLÜMSÜZLÜK


- SÜREKLİ/LİK ile/ve SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK[SÜRDÜREBİLİR/LİK]

( CONTINUAL/CONTINUITY vs./and SUSTAINABILITY )


- SÜREKLİLİK = TEMADİ = CONTINUITY[İng.] = CONTINUITÉ[Fr.] = KONTINUITÄT[Alm.] = CONTINUITAS[Lat.]


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> YAYGINLIK


- SÜREKLİLİK ile/ve ZORUNLULUK ile/ve KESİNLİK

( CONTINUITY vs./and COMPULSORY vs./and CERTAINTY )


- SÛRETLERİ KAVRAMADA:
ZİHİN/AKIL değil HAYAL


- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE


- SÜRMEK ile SÜRDÜRMEK


- SURMISE vs./and ACCEPTANCE


- SURMISE vs./and CONDITIONING


- SURPRISE vs. UNEXPECTED PROGRESS


- SÜRPRİZ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- SURRENDER vs. GIVEUP


- ŞURTA ile SAHİBÜ'Ş-ŞURTA

( Önde gidip düşmanla savaşan asker. | Yelkene uygun rüzgâr. İLE Başkent ve öteki büyük merkezlerde, asayiş, şurta teşkilâtı tarafından sağlanırdı. Başlangıçta kadılık makamına bağlı olarak çalışan ve kadıların verdiği cezaları uygulayan bu teşkilât, bir süre sonra müstakil hale getirilmiştir. Görevi, suçluları takip ederek yakalamak olan şurta teşkilâtının başında, merkezde, genellikle nüfûzlu ailelerden seçilen bir görevli bulunurdu. Kentlerde, valilerin emrinde çalışan şurtanın görevi de asayişi korumak ve suçluların yakalanmasını sağlamaktı. )


- SÜRTÜŞME ile/değil/yerine SÜRTÜNME


- SÜRÜ ile/ve/değil/||/<> KİTLE

( Hayvan için. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İnsan için. )


- [ne yazık ki]
SÜRÜ ile/ve/değil/||/<>/> SÖMÜRÜ


- SÜRÜDEN:
AYRILAN ile/değil/yerine/>< AYRI OLAN

( Kurt kapar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kurtulur. )


- SURVIVAL vs. CHALLENGE


- SUS!!!:
HAKARET değil UYARI/DESTEK


- SUSABİLMEK/SÜKÛT ve/||/<> PERHİZ/REJİM ve/||/<> NEŞE ve/||/<> COŞKU


- SUSABİLMEK ile/ve/||/<> ANLAŞMAK

( Susmak, anlaşmak değildir. Ancak, [gerektiğinde/gerektiği kadar] susabiliyor olmak, anlaşmayı sağla(tı)r. )


- SUSKUN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSABİLEN


- SUSKUN/LUK ile/fakat/ne yazık ki "GEVEZE/LİK"

( [Her zaman] Bilgeliğin belirtisi değildir. İLE/FAKAT/NE YAZIK Kİ Aptallığın belirtisidir. )


- SÜSLEMEK ve/> TAÇLANDIRMAK


- SUSMA HAKKI ve/||/<> ÂDİL YARGILANMA HAKKI ve/||/<> KENDİNE YÜKLENİLEN SUÇU ÖĞRENME HAKKI ve/||/<> SAVUNMA HAKKI ve/||/<> İFADE SERBESTLİĞİ ve/||/<> MASUMİYET GÖSTERGESİ ve/||/<> SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ ve/||/<> AVUKAT YARDIMI ve/||/<> AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve/||/<> HUKUK DEVLETİ İLKESİ


- SUSMA HAKKI ve/||/<>/< ALEYHİNE KULLANMAMA

( Suç kuşkusu altında bulunan kişinin, hem soruşturma, hem de yargılama sırasında işlediği iddia edilen suçla ilgili olarak, kendine sorulan sorulara yanıt vermeye, bu yolda kanıt göstermeye zorlanamaması ve bu durumun, kişi aleyhine yorumlanamaması olarak ifade edilebilir. VE/||/<>/< ... )


- SUSMA HAKKI ile/ve/||/<> BAĞIŞIKLIK HAKKI


- SUSMA HAKKI ile/ve/||/<> SAVUNMA HAKKI


- SUSMA HAKKININ İSTİSNALARI:
KİMLİK BİLGİLERİNİ (DOĞRU) YANITLAMA ve/||/<> KENDİLİĞİNDEN YAPILAN AÇIKLAMALAR/İTİRAFLAR

( Ceza davası, ancak suçlu olduğundan şüphe edilen kişinin, belirli olması durumunda açılabilir. CMK'nın 170. maddesinde, iddianamede gösterilmesi gereken konular arasında, şüphelinin kimliği de sayılmıştır. CMK'nın 147. maddesinin, 1. fıkrasının, a bendinde, şüpheli ya da sanığın kimliğinin saptanacağını ve şüpheli ya da sanığın kimliğine ilişkin soruları doğru yanıtlandırmakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Şüphelinin, kimlik ve adresi ile ilgili bilgi vermekten kaçınması ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliğinin belirlenememesi durumunda, bu belirleme yapılıncaya kadar gözaltına alınması ve tutuklanması olanaklıdır. VE/||/<> Susma hakkının kapsamına girmeyen başka bir istisna, kendiliğinden yapılan açıklamalarla/itiraflarla ilgilidir. Örneğin, ... nedeni ile eşini öldürdükten sonra karakola giderek teslim olan kişinin, kendiliğinden yaptığı açıklamalardan önce susturulması, avukatın getirtilmesi söz konusu olamaz. Ayrıca, meşhut suç sırasında takip edilen kişinin söylediği sözler bakımından hukuka aykırı kanıt var sayılamaz. )


- SUSMA HAKKININ TARİHÇESİNDE, DÖNÜM NOKTALARI:
JOHN LILBURNE'NİN TUTUMU ve/||/<>/>/< MIRANDA UYARILARI

( 1637 yılında, İngiliz tarihinin en renkli, en dramatik kişilerinden biri olan John Lilburne’un, halkı yönetime karşı kışkırtan bir kitap yayımladığından dolayı tutuklanıp bu mahkeme önüne çıkarılması, susma hakkı konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Lilburne, mahkemede, açıkça neyle suçlandığı hakkında bilgilendirilene kadar, sorulan sorulara yanıt vermeyi reddetti. Bu durum, ceza yargılaması açısından, tarihin bize taşıdığı, susma hakkının kullanılması ile ilgili ilk durumdur.

VE/||/<>/>/<

1. Sessiz kalma hakkınız vardır.
2. Söyleyeceğiniz her şey, mahkemede, aleyhinize kullanılabilir.
3. Herhangi bir soruya yanıt vermeden önce, avukat ile konuşma hakkınız vardır ve soruları yanıtlarken, avukatınız, yanınızda bulunabilir.
4. Eğer bir avukat tutamıyorsanız ve dilerseniz, size bir avukat belirlenecektir.
5. İfade sırasında, herhangi bir anda, soruların öncesinde ya da sonrasında, susma hakkınızı ve avukattan yararlanma hakkını kullanabilirsiniz. [1966 Arizona - ABD] )

( 1- You have the right to remain silent.
2- Anything you say can and will be used against you in a court of law.
3- You have the right to an attorney.
4- If you cannot afford an attorney, one will be appointed for you. )

( RIGHT TO REMAIN SILENT and/||/<>/>/< MIRANDA WARNING )


- SUSMA (OLANAĞI/HAKKI):
SORUŞTURMADA ile/ve/||/<>/> KOĞUŞTURMADA


- SUSMA:
TAM ile/ve/||/<> KISMÎ ile/ve/||/<> GEÇİCİ

( Şüpheli ya da sanığın, muhakemenin tüm aşamalarında, suçlamanın tümü bakımından susmasıdır. Tam susma, uygulamada çok sık rastlanılan bir susma çeşidi değildir. Şüpheli ya da sanığın, kendine yüklenen suç hakkında, hiçbir şey açıklamaması biçiminde ortaya çıkar. Ancak, şüpheli ya da sanığın, failliği hakkında tam bir inkârda bulunması, örneğin; "suçsuz olduğu"nu açıklaması ya da "olay yerinde bulunmadığı"nı söylemesi de, tam susma kapsamında değerlendirilmelidir. Şüpheli ya da sanığın, olaya ilişki herhangi bir açıklamada bulunmaksızın, kimliğine ve kişisel durumlarına ilişkin bilgileri vermesi durumunda da tam susma söz konusudur.

İLE/VE/||/<>

Şüpheli ya da sanığın, muhakemenin hangi aşamasında olursa olsun, kendine sorulan sorulardan bir kısmını yanıtlayıp, bir kısmını yanıtsız bırakması, kısmî susmadır. Örneğin; şüpheli ya da sanığın, cinayeti işlediğini kabul edip, neden işlediği ya da cinayet aracını nereye sakladığı konusundaki soruları yanıtsız bırakması gibi.

İLE/VE/||/<>

Şüpheli ya sanığın, muhakemenin bir aşamasında, olay hakkında konuşup, başka bir aşamasında susması, geçici susmadır. Örneğin, şüpheli ya da sanık, soruşturma evresinde konuşmuş fakat kovuşturma evresinde susmuşsa ya da soruşturma evresinde susup, kovuşturma evresinde konuşmuşsa, bu, geçici susmadır. )


- SUSMAK:
"STRATEJİ" ile/ve/değil/||/<>/< HAK


- SUSMAK ile/ve/<>/değil/yerine DÜŞÜNMEKTE OLDUĞUNU BELİRTMEK


- SUSMAK ile/ve TEFEKKÜR

( ... İLE/VE Gördüğü şey üzerinden fikrini derinleştirmek. )


- Susmaya niyetin varsa SUS!!!


- Susmaya niyetin yoksa SUS!!!


- SUSMAYALIM! ve/||/<> BEKLEMEYELİM!

( Konuşabilme olanağımız varken. VE/||/<> Değiştirme olanağımız varken. )


- SUSPICION vs. INTERROGATE

( INTERROGATE instead of SUSPICION )


- SÛVER-İ MÜSADDAKA değil/yerine/= ONAYLI/ONANMIŞ ÖRNEK


- SUYA-SABUNA (DOKUNMA[MA]K)


- ŞÜYÛ'[Ar.] ile ŞÜYÛH[Ar. < ŞEYH]

( Herkesçe duyulma, bilinme, yayılma, dağılma. | Ortaklardan birinin, aralarındaki ortak malların her bir parçasının üzerine hisselerinin yayılmış olması. İLE Şeyhler. | Yaşlılar. )


- SYMBOL vs. CONCEPT


- SYMPATHIZE vs. LIKE


- SYNCHRONICITY ile SIMULTANEISM


- SYSTEM vs./and CONCEPT


- T ile Tb ile Tc ile TC

( Trityum'un simgesi. İLE Terbiyum'un simgesi. İLE Teknetyum'un simgesi. İLE Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması. )


- TAAFFÜN[< UFÛNET] değil/yerine/= ÇÜRÜYÜP KOKMA, KOKUŞMA | YANGI/İLTİHAP


- TAAHHÜT ile/ve/||/<>/> TEMÎNÂT


- TAAHHÜT değil/yerine/= ÜSTENME


- TAAM" değil TAMAM


- TAAMMÜDEN[Ar.] değil/yerine/= KASTEN


- TAAMMÜT[Ar.] ile/<> TAAMMÜDEN

( Bir işi ya da suçu bile bile, tasarlayarak yapma. | İşlenecek bir suçun, daha önceden tasarlanması. İLE/<> Kasten. )


- TAANNÜT[Ar.] değil/yerine/= DİRENME, DİRENİM


- TAARRUZ ile/ve/<>/değil/yerine TEYAKKUZ


- TAASSUB ile/değil/yerine GELENEKSEL DEĞER/LER


- TAASSUB[Ar.] ile/değil/yerine ÖNCELİK


- TAASSUB ile TASALLUT

( Taassub, tasalluta dönüşmemelidir! )


- TAASSUB ile TUTUCULUK


- TABAN TABANA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TAMAMEN


- TAB'AN[Ar. < TAB] ile TÂBÂN[Fars.] ile TABAN[Tr.][>< TAVAN}[Ar.]

( Doğal/tabiî olarak, kendiliğinden. İLE Işıklı, parlak. İLE Ayağın alt yüzü, aya. | Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. | Ayakkabının alt bölümü. | Kaide. | Bir şeyin en alt bölümü. | Değerlendirmede en alt derece. | Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle. | Temel. | Bir ırmağın en derin olan orta yeri. | Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. | Bir cismin ya da bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey ya da çizgi, kaide. | Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı. | Tarlanın düz ve verimli kesimi. | Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir. )

( AS NATURE vs. BRIGHT vs. BASE )


- TAB-I MÜSTAKÎM ve/||/<> AKL-I SELÎM


- TÂBİ ile MAHKUM


- TÂBİ ile SEVMEK

( İkisinin de, "Nasıl?"ı olmaz/sorulmaz. )

( Tâbi olan ve seven, herşeyini sunar, hiçbir şey beklemez/sakınmaz. )


- TÂBİ ile/değil TABİÎ


- TABİÎ Kİ DE" ile "TABİÎ Kİ" DE ...

( Buradaki "de", fazla/yanlış. İLE Buradaki "de", bağlaç olarak başka bir konuya geçiş olarak kullanılmaktadır. )


- TABİÎ Kİ DE/İYİ Kİ DE değil TABİÎ Kİ/İYİ Kİ


- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDEN


- TABİÎ Kİ ile/ve/<> KESİNLİKLE


- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/||/<>/< MUHAKKAK


- TABİP[Ar.] = HEKİM/DOKTOR


- TABU ile/değil GELENEK


- TÂCİL ile TÂCİR

( Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme. İLE Ticaretle uğraşan kişi. )


- TÂCİR[Ar. < TCR] ile TÜCCAR[Ar.]

( TAKÎ + CESUR + RAUF )


- TÂCİZ ile/değil TAVIR