Şapkalı/Şapkasız FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 1.776 başlık/FaRk ile birlikte,
1.776 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(8/9)
- SUHÛN[Ar. < SAHNE] ile SUHUN/SUHAN[Fars.]
( Sahneler. İLE Söz, lakırdı. )
- SÜKALÂ'[Ar. < SAKÎL] ile SÜKÂRÂ[Ar. < SEKRÂN]
( Ağırlar, çirkinler; kabalar; sözü sohbeti çekilmeyen kişiler. İLE Sarhoşlar. )
- SÜKÛN/ET[Ar.] / SAMA[Sansk.] ile/ve/> SEKÎN/E(T)/ŞEKİNAH[İbr.]
( Zihnin sessizliği, gürültüden/düşünceden arınmışlığı. İLE/VE/> Kalbin sessizliği. )
( Simge bulunmayan bilinç. İLE/VE/> İmge bile bulunmayan bilinç. )
( Sükûnet ve durağanlık, yarar sağlar. )
( Kişi, güvenle içinden gelen sese kulak vermelidir. )
( Dik arka, derin iç sükûnetin simgesidir. )
( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )
( Zevk, sükût etmeyi öğrendikten sonra başlar. )
( Sekine'nin yaşama geçirilmesi, zaman-mekân-imkân ile olanaklıdır. Bengidir(ebedi). Belirli zaman, belirli mekân ve belirli imkânların elverdiği ölçüde yaşama geçirilir. )
( QUIETNESS vs./and/> PEACE )
- SÜKÛT ile SUKUT
- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]
( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )
- SULH ve/<> SALÂH
( Barış. VE/<> Kurtarıcı eylem. )
- ŞU'M[Ar.] ile ŞU'M[Ar.] ile ŞÛM[Ar.]
( Uğursuzluk, şeâmet. İLE Şom. İLE Uğursuz, şom. )
- SÛM[Ar. < SAHNE] ile SUMM[Ar. < ASAMM]
( Sarmısak. İLE Sağırlar. )
- SÛNÎ değil SUN'Î
- ŞURA ile ŞÛRA
( Şu yer. İLE Danışma kurulu. )
- SUR'A[Ar.] ile SURÂH[Ar.] ile SURÂH[Ar.]
( Güreşte, çoğunlukla ters dönmüş olan. İLE Çığlık, feryad. İLE Delik, gedik. )
- SÜR'AT[Ar.] ile ÂCELE["ACALE" değil!]
- SÜRE ile SÛRE
( Belirli bir zaman aralığı. İLE Kur'ân-ı Kerîm'in, 114 bölümünden her biri. )
- SÜVÂRİ[Fars. SEVÂRÎ] ile SÜVÂRİ[Fars. SEVÂRÎ]
( Atlı. | Atlı asker. İLE Ticaret gemilerinde kaptanlık yapan kişi. )
- SUZİDİL[Fars. SÛZ-DİL] ile SUZİDİLÂRÂ[Fars. SÛZİ-DİLÂRÂ] ile SUZİNAK[Fars. SÛZNÂK]
( Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam. İLE Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam. İLE Klasik Türk müziğinde, basit bir makam. )
- TAALÎ/TEÂLÎ[Ar. < ULÜVV] ile TAALLÎ/TEÂLLÎ[Ar. < ULÜVV | çoğ. TEALLÜYÂT]
( Yükselme, ululanma. İLE Yükselme, yüksek olma. )
- TAARRUS/TAARRÜS[Ar. çoğ. TAARRUSÂT] ile TAARRUZ[Ar. çoğ. TAARRUZÂT] ile TAÂRUZ/TEÂRUZ[Ar. < ARAZ | çoğ. TEÂRUZÂT]
( Kocanın, karısına sevgi göstermesi. İLE İlişme, sataşma, takılma. | Düşmana saldırma. İLE Birbirine zıt olma. )
- TÂAT[Ar.] ile TÂÂT[Ar. < TÂAT]
( Allah'ın emirlerini yerine getirme, ibâdet. İLE İbâdetler. )
- TAB'AN[Ar. < TAB] ile TÂBÂN[Fars.] ile TABAN[Tr.][>< TAVAN}[Ar.]
( Doğal/tabiî olarak, kendiliğinden. İLE Işıklı, parlak. İLE Ayağın alt yüzü, aya. | Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. | Ayakkabının alt bölümü. | Kaide. | Bir şeyin en alt bölümü. | Değerlendirmede en alt derece. | Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle. | Temel. | Bir ırmağın en derin olan orta yeri. | Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. | Bir cismin ya da bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey ya da çizgi, kaide. | Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı. | Tarlanın düz ve verimli kesimi. | Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir. )
( AS NATURE vs. BRIGHT vs. BASE )
- TAB-HÂNE[Ar., Fars.] ile TABH-HÂNE[Ar., Fars.] ile TÂB-HÂNE[Ar.]
( Matbaa. İLE Mutfak. | Lokanta. İLE Ocak ya da soba ile ısıtılan kışlık yer, çiçek sobası. | Nekahethâne.[DÂR-ÜŞ-ŞİFÂ] )
- TÂBİ'[Ar. < TEB | çoğ. TÂBİÎN, TÂBİÛN, TEBEA, TEVÂBİ'] ile TÂBİ'[Ar. < TAB] ile TABÎÎ[Ar.] ile TABHÎ[Ar.]
( Birinin ardı sıra giden, ona uyan. | Boyun eğen, bağlı kalan, birinin emri altında bulunan. | [Ar. dilb.] Kendinden önceki sözcüğe göre hareke alan sözcük. | Hz. Muhammed'i görmüş olanları(eshâbı) görüp kendinden hadîs dinlemiş olan. İLE Kitap basan/bastıran. | Matbaacı, düzenleyici(editör). İLE Doğayla/tabîatle ilgili. | Doğa gereği/îcâbı olan. | Olağan, alışılmış, her zamanki gibi. İLE Pişirmekle/pişirilmekle ilgili. )
- TÂBİ'[< TEB] ile TÂBİ'[< TAB]
( Birinin arkası sıra giden, ona uyan; Boyun eğen, bağlı kalan; birinin emri altında bulunan. İLE Kitap basan/bastıran; Matbaacı. )
- TÂBİ ile/değil TABİÎ
- TABİÎ ile EVET
( SURE vs. YES )
- TABİİ ile TÂBİ
- TABİ(İ) ile TÂBİ ile TÂBİ
( Elbette; Doğal(/doğal olarak). İLE Bağımlı. İLE Basıcı. | Yayımcı. )
- TAÇ[Ar. < TÂC] ile TAÇ[İng. TOUCH]
( Soyluluk, iktidar, güç ya da hükümdarlık simgesi olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık. | Gelinlerin başlarına takılan süs. | Genellikle göz düzeyinden yüksek mobilyaların üstlerindeki kabartmalı, oymalı, süslü bölüm. | Çiçeğin dıştan ikinci halkasında bulunan yaprakların hepsi. | Bazı tarikatlarda, şeyhlerin giydikleri başlık. İLE [futbol] Yan, dokunma. )
- TAÇ[Ar. < TÂC]/EFSER[Fars.] ile TIKSÂR[Ar.]
( ... İLE Halka biçiminde taç. )
- TÂCİR[Ar. < TCR] ile TÜCCAR[Ar.]
( TAKÎ + CESUR + RAUF )
- TA'DÂD[Ar. < ADET] (ETMEK)[Ar.] ile/ve/||/<> İHYÂ'[Ar. < HAYÂT] (ETMEK)[Ar.]
( Sayma, sayı. | Birer birer söyleme, sayıp dökme, sayım. İLE/VE/||/<> Diriltme, diriltilme, canlandırma. | Can verircesine iyilik etme, lütfetme. | Yeniden güçlendirme. | Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. )
- TAGVİYE[<> İGVÂ, çoğ. GAVÂYE] ile/değil TAKVİYE[< KUVVET]
( Baştan çıkarma, azdırma. İLE/DEĞİL Güçlendir(il)me. )
- TAHADDÜS[Ar. < HADS/HUDÛS] ile TAHADDÜŞ[Ar.]
( Sezgi. | Yok iken ortaya/meydana çıkma. İLE Tırmalanma. | Üzüntü duyma. )
- TAHÂDU'[Ar. < HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[Ar. < HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[Ar. < HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[Ar. < HÂZIR] ile TAHADDÜR[Ar. < HADER] ile TAHADDÜR[Ar. < HADR] ile TAHAZZÜR[Ar. < HAZER] ile TAHATTUR[Ar. çoğ. TAHATTURÂT]
( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )
- TAHALLÎ[Ar. < HÂLÂVET/HULVÂN | çoğ. TAHALLİYÂT] ile TAHALLÎ[Ar. < HALÂ]
( Kendi kendini donatma, süsleme. İLE Boşalma, boş kalma. | Tenhaya çekilme, yalnız kalma. )
- TAHÂRET[Ar.]/TAHİR ile/ve/||/<>/>/< NEZÂFET[Ar.]/NAZİF
( Fiziksel/gövdesel temizlik. İLE/VE/||/<>/>/< Davranış ve tutumlardaki temizlik, ahlâkî temizlik. )
- TAHAŞŞU'[Ar. < HUŞÛ] ile TAHAŞŞUB[Ar.]
( Alçakgönüllülük. İLE Odunlaşma. )
- TAHDÎB/TAHZÎB[Ar. < HİDAB] ile TAHDİB[Ar. < HADEB]
( Saç/sakal boyama. İLE Kamburlaştırma, kamburlaştırılma, kubbelendirme. )
- TAHIL[Ar.] ile TÂHIL[Ar.]
( Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat. İLE Bayat su, bekleyerek bozulmuş su. )
- TAHIL[Ar. DAHL] ile TÂHIL
( Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat. İLE Bayat su, bekleyerek bozulmuş su. )
- TAHİN[Ar. < TAHÎN] -<
( TAHN: Öğütme, öğütülme, öğütülmüş tahıl anlamından hareketle, daha çok pekmezle karıştırılarak ya da helvası yapılarak kullanılan "öğütülmüş susam" olarak yerleşmiş gıda ürünü. )
- TAHKİK[< HAKK] ile/ve/<>/> TAHRİR ile/ve/<>/> TAKRİR ile/ve/<>/> TAKRİB ile/ve/<>/> TÂLİM ile/ve/<>/> TEDKİK
( Doğru olup olmadığını araştırma. | Kanıt ile bilmek. [Mantıksal ve felsefi alan.] İLE/VE/<>/> İlgisi olmayanları bilmek. İLE/VE/<>/> Kanıtların iç tutarlılığı araştırma. İLE/VE/<>/> Kanıt ile sonuç arasındaki tutarlılığı araştırma. İLE/VE/<>/> Öğrenme. İLE/VE/<>/> Kanıtlamayı bilmek. )
- TAHKİR ile/ve/||/<> TEZYÎF[< ZEYF]
( Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma. İLE/VE/||/> Değersiz gösterme. | Alay etme. )
- TAHLÎF[< HALEF] ile TAHLÎF[< HALF]
( Birini kendi yerine bırakma. İLE Yemin ettirme. | Yargıcın, taraflardan birine yemin ettirmesi. )
- TAHLİYE[Ar. < HALY] ile TAHLİYE[Ar. < HALÂ, HALVET, HALV]
( Süsleme, donatma, bezeme. | Bir madde içine, özelliğini ya da kokusunu değiştirmek üzere şeker, baharat vb. gibi şeyler katma. İLE Boşaltma, boş bırakma. | Serbest bırakma, salıverme. )
- TAHMÎR[Ar. < HAMR | çoğ. TAHMÎRÂT] ile TAHMÎR[Ar. < HİMÂR | çoğ. TAHMÎRÂT] ile TAMİR[Ar.]
( Yuğurma, yuğrulma. | Mayalandırma. İLE Birine "eşek" deme. İLE Onarım. | Yapılan bir yanlışı, kusuru düzeltmeye çalışma. )
- TAHMÎS[Ar. < HUMS | çoğ. TAHMÎSÂT] ile TAHMÎS[Ar. < HAMS] ile TAHMÎS[Ar.] ile TAHMÎZ[Ar.]
( Bir şeyi beş kat ya da beş köşeli yapma. | Bir şiirin her beytinin üstüne üçer mısrâ katarak her beyti beşer mısrâya çıkarma.[bkz. TEŞTÎR] İLE Ateşte kızdırıp kavurma. İLE Beşte bir cezâ. İLE Humuzlandırma, oksitlendirme. )
- TAHRÎREN[Ar.] ile TAHRÎRÎ[Ar.]
( Yazı ile, yazarak. İLE Yazı ile, yazı ile ilgili. )
- TAHSÎN[< HÜSN] ile TAHSÎN[< HISN]
( Güzel bulup takdir etme, beğenip alkışlama. | Güzelleştirme, güzel kılma. İLE Kale gibi sağlamlaştırma. )
- TAHSÎN[Ar.] ile TASHÎN[Ar. < SAHN]
( ... İLE Sahneye koyma, sahnede oynanacak şekle koyma. )
- TÂİB[Ar. < TEVBE] ile TAYYİB/E[Ar.]
- TÂKA[Ar.] ile TÂKA/TÂKAT[Ar. < TÂK] ile TAKA[Ar.]
( Kubbeli mahfe. | Pencere. İLE Güç, kuvvet. | Taklar. | Güçler, tâkatler. İLE Duvarın içindeki kapaksız dolap. | Doğu Karadeniz bölgesine özgü yelkenli bir tür kıyı teknesi. | Bozuk, zor çalışan ya da eski kara taşıtları için kullanılan bir söz. )
- TÂKAT değil/yerine/= GÜÇ
- TAKATTUR[Ar. < KATR, KUTÛR, KATARAN] ile TAKATUR/TEKATUR[Ar. < KATRE]["ka" uzun okunur]
( Damlama, damla damla akma. İLE ... )
- TAL[Fr. THALLE] ile TÂL[Ar.]
( Kök, sap ve yaprak biçiminde farklılaşmamış bir bitkinin, yaşama ve büyüme örgeni. | Çiçeklerin üreme örgeni olan sarı toz. İLE Zil.[parmaklara takılan] | Gümüş ya da bakır tepsi. )
- TALEB[Ar.] ile TALÂB[Ar.]
( İsteme/istenme, dileme. | İstek. İLE Göl, büyük havuz. )
- TALEP/TÂLİP değil/yerine/= İSTEK/İSTEYEN
- TAL'Î[Ar.] ile/>< TÂLİ'[Ar. < TULÛ] ile/>< TÂLÎ[Ar. < TÜLÜVV] ile/>< TÂLİH[Ar. < SÂLİH]
( Çiçek tozuna ait, çiçektozu ile ilgili. İLE Hedefin arkasına düşen ok. | Doğan, tulû eden. | Tâlih, kısmet, baht. İLE Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. | İkinci derecede olan. | Kur'ân okuyan. | [mantıkta] Sonurtu.[Fr. CONSÉQUENT] İLE Yaramaz, yararsız. )
- TALÎK[Ar.] ile TA'LÎK[Ar. < ALAK | çoğ. TÂ'LÎKAT]
( Güleryüzlü. | Düzgün söz söyleyen. İLE Asma/asılma. | Bir şeye bağlı gösterme. | Geciktirme, askıda bırakma/bırakılma. | Belirli bir zamana bırakma, te'hîr. | Hat sanatında bir yazı biçimi. )
- TÂLİK[Ar. TA'LİK < ALAK] ile TÂLİK[Ar. TA'LİK] ile TALİKA[Bulg. TALİGA < Mac.] ile TÂLİK'UT TÂLİK(ÂT)[Ar.]
( Asma, asılma. | Bir koşul ile bağlama, bir konuyu başka bir konuya bağlı kılma. | Belirli bir zamana bırakma, geciktirme, erteleme. İLE Îran'da XI. ve XII. yüzyılda tevkî ve rikā' yazılarından geliştirilmiş bir yazı çeşidi.[Türkçe'de nestâlik yazıya da tâlik denmiştir.] İLE Dört tekerlekli, üstü kapalı bir çeşit hafif at arabası. İLE Bir kitabın bazı yerlerini açıklamak ve eleştirmek amacıyla sayfa kenarlarına konan ya da ayrıca bir risâle biçiminde yazılan notlar. )
- TALİKAT ile TARİKAT["TA:RİKAT" değil TARİKAT]
- TA'LÎM[Ar. < İLM | çoğ. TA'LÎMÂT] ile TA'LÎN[Ar.]
( Öğrenme, öğretme, öğretim, öğretilme. | Okutma, ders verme/verilme. | Meşk ile yetiştirme. | Askerlik idmanı. | İdman, egzersiz. İLE Açığa vurma/vurulma. )
- TALİS[Lat. < TALIS] değil/yerine/= BÖYLE, BUNUN GİBİ
- TALTİF[Ar. < LÛTF çoğ. TALTÎFÂT] değil/yerine/= ÖDÜLLENDİRME
( LÛTUFLAR, İHSANLAR)] ile ABCDEF ( GÖNÜL OKŞAMA, GÖNLÜ HOŞ ETME ] YUMUŞATMA,YUMUŞATACAK BİR İLÂÇ KULLANMA ] RÜTBE, NİŞAN, MAAŞ ARTIRIMI GİBİ ŞEYLERLE SEVİNDİRME )
- TA'M[Ar. çoğ. TUÛM] ile TAM'[Ar. < TAM]
( Tama eden. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TA'M[Ar. çoğ. TUÛM] ile TAMA'[Ar.]
( Yeme. | Tad, lezzet. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TÂMÂT[Ar.] ile DAMAT[Ar.]
( Uygunsuz, saçmasapan söz. İLE ... )
- TAMBUR[Ar. TANBÛR]/PANTUR[Sümerce] ile/ve YAYLI TAMBUR
( Türk müziğinin piyanosu olarak kabul görür. Havanın sıcak, soğuk ya da nemli oluşuna göre çıkardığı ses değişebilir. İLE/VE ... )
- TAMBURACI ile TAMBURÎ/TANBURÎ[Ar.]
( Tambura çalan ya da yapan kişi. İLE Tambur çalan kişi. )
- TAMMÂ'[Ar. < TAMA] ile TAMA'[Ar.]
( Son derece tamah eden. İLE Doymazlık, çok isteme, açgözlülük. )
- TAMMÂT[Ar.] ile TÂMMÂT[Ar.]
( Anlamsız, uygunsuz, saçma sözler. İLE Kıyâmet. )
- TANE ile/ve/değil/=/||/<>/> DÂNE[Fars.]
( Herhangi bir sayıda olan şey, adet. | Bazı bitkilerin tohumu. | Çekirdekli küçük meyve. )
- TANIM, TARİF = TA'RÎF = DÉFINITION
- TANSÎF[Ar. < NISF] ile TASNÎF[Ar. < SINIF | çoğ. TASNÎFÂT]
( Yarı yarıya bölme, iki eşit bölüme ayırma. İLE Sınıf sınıf, takım takım ayırma, sınıflama, bölümleme. | Eser ve kitap haline getirme. )
- TANTANA[Ar.] ile/ve/||/<> TATAVA
ile/değil/yerine
TERÂNE[Fars.]
( Görkem. | Gürültü patırtı, kuru gürültü. | Gereksiz, boş söz. İLE/VE/||/<> Çok fazla söz. İLE/DEĞİL/YERİNE Ezgi, nağme, uyum, makam. | Dört dizeden oluşan, birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri, birbiriyle uyaklı olan şiir. | Tekrarlana tekrarlana, usanç verici bir durum alan söz. )
- TÂRÎ[Ar. < TARÂVET] ile TÂRÎ[Ar. < TARÂ]
( Taze, tarâvetli. İLE Ansızın çıkan, birdenbire görünen. )
- TÂRİD[Ar. < TARD] ile TARÎD[Ar.]
( Kovan, tardeden. İLE Kovulmuş, çıkartılmış, matrûd. )
- TÂRİF[Ar.] ile TARÎF[Ar. < TURFA] ile TA'RÎF[Ar. < İRFÂN | çoğ. TA'RÎFÂT] ile TAHRÎF[Ar.]
( Yeni. İLE Az bulunan, nadir, zarif şey. | Etraflıca anlatma, bildirme. | Bir maddeyi tüm gerekli noktalarını içine alır biçimde bir ibâre ile anlatma. İLE ... )
- TARÎH[Ar.] ile/değil/< TÂRİH[Ar. < ERH | çoğ. TEVÂRÎH]
( İşe yaramadığından dolayı bir yana atılmış şey. İLE/DEĞİL Tarih. )
- TARÎK[çoğ. TURUK] ile TÂRİK[Ar. < TERK] ile TA'RÎK[Ar. < ARAK] ile TA'RÎK ile TÂRÎK[Fars.] ile TAHRİK[Ar.]
( Yol. | Usûl. | Meslek. | Vasıta, neden. | [tas.] Bir velînin Allah'a ulaşması için tuttuğu yol. İLE Terk eden, bırakan, vazgeçen. İLE Terlet(il)me, tere yatırılma. İLE Uğma. İLE Karanlık. İLE ... )
- TÂRİYE[Ar.] ile TA'RİYE[Ar.] ile TARİYY/TARİYYE[Ar.]
( Ansızın gelen belâ. İLE Soyma, soyulma, çıplaklaştırma. İLE Körpe, yaş, taze. | Yumuşak ekmek. )
- TASHÎH[< SIHHAT] ile ...
( SAĞLIĞINI İADE ETME, İYİLETME | YANLIŞI DOĞRULTMA, DÜZELTME | YANLIŞ DÜZELTİLME )
- TAS'ÎR[Ar.] ile TA'SİR[Ar. < USR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎR[Ar. < ASR | çoğ. TA'SÎRÂT] ile TA'SÎL[Ar. < ASEL]
( Kibirlilik yüzünden konuşurken, yüzünü başka tarafa çevirip karşısındakinin yüzüne bakmama. İLE Güçleştirme/güçleştirilme. İLE Suyunu sıkma. İLE Tadlandırma. )
- TATİL/TÂ'TÎL ile ATÂLET
( ATÂLET )
- TAVÂHİN[Ar. < TÂHİNE] ile TAVÂHÎN[Ar. < TÂHÛN, TÂHÛNE]
( Öğütücü dişler, azı dişleri. İLE Su değirmenleri. | Öğütülmüş şeyler. )
- TAVAZZÛ'[Ar. < VUZÛ] ile TAVAZZUH[Ar. < VUZÛH]
( Abdest alma. İLE Açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma. )
- TAVÎL/TAVÎLE[Ar. < TÛL | çoğ. TIVÂL] ile TAVÎLE[Ar.]
( Uzun. | Çok süren. İLE Hayvan katarı, birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. | At ahırı. | Çayıra koyuverilen hayvanın ayağına bağladıkları ip, tavla ipi. )
- TA'VÎZ[Ar. < İYÂZ] ile TA'VÎZ[Ar. < İVÂZ | çoğ. TA'VÎZÂT]
( Nazara ve başka kötülüklere karşı takılan muska. İLE Bedel verme, karşılık olarak bir şey verme/verilme. | [kimya] Bir cismin, bir başkası yerine geçmesi. )
- TAYIN ile TAYİN
( Asker azığı. | Asker ekmeği. | Savaş ya da seferberlik dönemlerinde, vatandaşlara karneyle dağıtılan ekmek. İLE Ne olduğunu anlama, gösterme, belirtme, kararlaştırma. | Atama. )
- TEAMÜL ÇARKI ile/ve TEKÂMÜL ÇARKI
( [İnsandaki] Uzun Devran. İLE Kısa Devran. )
( Kişinin zuhur âlemine gelişine kadarki süre[ç]. İLE Kişinin mânâya dönüşüne kadarki süre[ç]. )
- TEBA'[Ar.] ile TEBAA[Ar. < TÂBİ]
( Uyma, tâbi olma. İLE Uyruk, bir devletin hükmü altında bulunan kişi/ler. )
- TEBDİL-İ HAVA[Ar. < HEVÂ] değil/yerine/= HAVA DEĞİŞİKLİĞİ
- TEBŞÎR[< BEŞR] değil/yerine/= MÜJDE VERME, MÜJDELEME, MÜJDELENME
- TECZÎ'[Ar.] ile/değil TECZİE[Ar. < CÜZ] ile/değil TECZÎR[Ar. < CEZR]
( ... İLE/DEĞİL Bölüm bölüm ayırma, bölme, doğrama, ufaltma. İLE Karekökünü alma, cezrini bulma. )
- TEDHÎN[Ar. < DUHAN] ile TEDHÎN[Ar. < DÜHN]
( Tütsüleme, dumanlama. İLE Güzel kokulu yağ sürme/sürülme. )
- TEEHHÜL[Ar. < EHL] ile TEEHHÜR[Ar. < TE'HÎR | çoğ. TEEHHÜRÂT]
( Ehlileşme. | Evlenme. İLE Sonraya, geriye kalma. | Gecikme. )
- TEFKÎH[Ar.] ile TEFKİH[Ar. < FIKH]
( Hoşlandırma, hayrete düşürme. | Yemiş yedirme. İLE Fıkıh öğretme. | Öğretme, anlatma. )
- TEFTE[Fars.] ile TEFTÎH[Ar. < FETH | çoğ. TEFTÎHÂT]
( Kızmış, kızgın, hararetli. İLE Açma. | Geğirme. )
- TEKÂMÜL[Ar. < KEMÂL] ile/ve/değil/||/<>/< TEKÂBÜL[Ar. < KABL]
- TEKESSÜF/TEKÂSÜF[Ar. < KESÂFET] ile TEKEŞŞÜF[Ar. < KEŞF]
( Sıklaşma, koyulaşma, yoğunlaşma. İLE Pusuya yatma, gizlenme. )
- TEKİL[Ar.] ile TE'KÎL[Ar.]
( Sözcüklerde bir varolanı ya da çekimli eylemlerde bir kişiyi bildiren biçim. [><ÇOĞUL] İLE Yedirme, yedirilme. )
- TE'KÎL[Ar.] ile TEK/İL
( Birine yedirme, yedirilme. İLE Tek olan, teklik. )
- TEKKE ile/ve HÂN-KAH[Ar.]/HÂNGÂH[Fars.]
( ... İLE/VE Tekkenin büyüğü. )
- TEKKE[Ar. < KESR]["TEKE" değil!] ile/değil/< TEKYE[Ar. < VEKÂ | çoğ. TEKÂYÂ]
( ... İLE Dayanma. | Güvenme. | Tekke, dergâh, hankâh, zâviye. )
- TEKRAR/TEKRÎR[Ar.] (ETMEK) değil/yerine/= YİNELEME
( "Yineleme, istismar edilmiş çocuğun, dilsiz dilidir." - Judith L. HERMAN )
- TELÂKİ[Ar. < LİKA] ile TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT]
( Birbirine karşı gelip buluşma, karşılaşma, birbirine ulaşma, birleşme. İLE Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. )
- TELÂKKİ[Ar. < LİKA | çoğ. TELÂKKIYYÂT] ile TERAKKİ[Ar. < RAKY | çoğ. TERAKKİYÂT]
( Alma, kabul etme. | Kişisel görüş/anlayış. İLE Yukarı kalkma, yükselme. | İlerleme. | Hallerde, makamlarda ilerleme. )
- TELA'SÜM[Ar.] ile TELÂZUM[Ar.]
( Yanıt verilecek yerde veremeyip kekeleme. | Saçmasapan yanıt verme, kemküm etme. | Dil dolaşma. İLE Birbirini gerektirme ilişkisi. )
- TELÂUB[Ar. < LA'B] ile TELÂ'UB[Ar. < LA'B]
( Oynama, oynaşma.[bkz. MÜLÂABE(< LA'B, LU'B')] İLE Oynama, oyunla uğraşma, eğlenme. | Yemeklerin ağızda tükürükle karışması. | Salyanın akması. )
- TELHÎSEN[Ar.] ile TELHÎSÎ/TELHİSÇİ[Ar.]
( Özet olarak, kısaltılarak.[HÜLÂSETEN] İLE Bâbıâlî'den, sultana yazılacak şeylerin özetini çıkaran görevli. )
- TELKÂRÎ ile TELKARİ
( Tel durumundaki gümüşü, altını örerek ya da bir şey üzerine kakarak yapılan iş. | Gümüş ya da altını ince teller durumuna getirip örerek yapılan (takı vb.). | Gümüş ya da altın tellerden yapılmış motiflerle süslü olan. İLE Beypazarı. )
- TELKÎN[Ar.] ile/değil/yerine/= TALKIN
( Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama. İLE/DEĞİL/YERİNE/= Ölü gömüldükten sonra, mezar başında, imamın söylediği (dinî) sözler. )
- TENÂKUS[< NAKS] ile TENÂKUZ[< NAKZ]
( Azalma, eksilme. İLE Çelişme, karşıtlık. )
- TENÂSSUH[Ar.] ile TENÂSÜH[Ar. < NESH]
( Aklı başına gelme. Öğüt alma/dinleme. İLE Canlılığın sürekliliği inancı. Ölümden sonra yaşamın insandan insana, hayvandan insana ya da insandan hayvana geçmesi inancı. | Mirasçının, mirası almadan önce ölümüyle, miras malın onun mirasçılarına kalması. | Bazı hayvanların kurttan kelebek durumuna dönüşmesi. )
- TENÂSSUR[Ar. < NASRÂN] ile TENÂSUR[Ar. < NASR]
( Hıristiyan olma. İLE Yardımlaşma. )
- TENBÂL[Ar.] ile TENBEL[Ar.]
( Kısa boylu, bodur. İLE Tembel, üşengeç, ağır davranan. )
- TENGİS[Ar. < NAGS] ile TENGÎZ[Ar.]
( Hayatını kederli, tasalı kılma. İLE Zindeliğini sarsma, zindeliği sarsılma. )
- TENKÎH[Ar. < NİKÂH çoğ. TENKÎHÂT] ile TENKİH[Ar. çoğ. TENKİHÂT]
( Nikâh etme/edilme, nikâh kıyma/kıyılma, evlendirme, evlendirilme. İLE Bir şeyin fazla ve gereksiz bölümlerini çıkartıp düzeltme, ayıklama, arıtma. | Hububatın taşını, toprağını ayıklama. | Me'mur maaşlarından indirme. )
- TENKİS[Ar. < NÜKS] ile TENKÎS[Ar. < NOKSAN | çoğ. TENKÎSÂT] ile TENKİZ[Ar.]
( Başaşağı etme/edilme. | Boşaltma. İLE Azaltma, kısma, indirme, eksiltme/eksiltilme. İLE Kurtarma. )
- TERÂHÎ[Ar. < RAHVET] ile TERÂ'İ[Ar.]
( Gevşetme. Bir işte gevşeklik gösterme. | Geri çekilme, geri durma. | Gecikme. İLE Otlama, çayıra çıkma. )
- TERAZİ ile KABBÂN[Ar.] (KEPAN[Fars.])
( ... İLE Büyük terazi. )
- TERCÎ'[Ar. < RÜCÛ | çoğ. TERCÎÂT] ile TERCİH[Ar. < RÜCHÂN | çoğ. TERCÎHÂT]
( Geri çevirme, döndürme. | Tekrarlama. İLE Üstün tutma, daha çok beğenme. )
- TERHÎBEN[Ar.] ile TERHÎBÎ[Ar.]
( Korkutarak, korkutma yoluyla. İLE Çok korkmayla ilgili, çok korkutucu. )
- TERÎKE[Ar.] ile TERİKE/TEREKE[Ar. çoğ. TERÎKÂT/TEREKÂT]
( Kalık, evlenme dönemi geçmiş, evde kalmış. | İtfaiye erlerinin başlarına taktığı kask. İLE Ölen kişinin bıraktığı şey. )
- TERKİK[Ar. < RİKKAT] ile TERKÎK[Ar.]
( İnceltme. | Yumuşatma. | Nâzikâne anlatma. İLE Zayıflatma. Dili ya da ifadeyi bozuk/eksik kullanma. )
- TERKİN[Ar.] ile TERKÎN[Ar.]
( Boyama, yazma. İLE Belirli bir yerde ve saatte buluşma sözleşmesi. [MÎKAT: Bir iş için belirtilen zaman ya da yer.] )
- TERKİS[Ar. < RAKS] ile TERKİŞ[Ar. çoğ. TERKİŞÂT] ile TERKÎZ[Ar. < REKZ]
( Dans/raks ettirme, oynatma, oynatılma. İLE Sözcüğü süsleme, güzelleştirme. İLE Dikme, yere saplama, kurma. )
- TERZÎK[Ar. < RIZK] ile BESLE(N)ME
( Besleme, rızık verme. )
- TEŞA'UL[< ŞU'L] ile TEŞA'UR[< ŞA'R] ile TEŞÂUR[< Şİ'R] ile TEŞÂVÜR[< ŞÛRÂ]
( Parlama, tutuşma. İLE Kıllanma, tüylenme. İLE Şâir tavrı takınma, şâirlik taslama. İLE Birbirine danışma. )
- TESHÎL[Ar.] ile TESHÎL[Ar. < SEHL | çoğ. TESHÎLÂT] ile TESHÎR[Ar.]
( Öksürtme. İLE Kolaylaştırma. İLE Ele geçirme, zapt etme. | ... )
- TESHÎR ile TE'SÎR[< İSR]
( Büyüleme, büyü yapma; aldatma, aldatılma. İLE Alâmet/nişan bırakma. | İşleme, dokunma; içe işleme. | Kederlendirme. )
- TE'SÎR[Ar. < İSR | çoğ. TE'SÎRÂT] ile/ve TES'ÎR[Ar. < SA'R] ile/ve TESHÎR[Ar. < SİHRİYY] ile/ve TESHÎR[Ar. < SİHR/SEHHAR | çoğ. TESHÎRÂT]
( Alâmet, nişan bırakma. | İşleme, dokunma, içe işleme. | Kederlendirme. İLE/VE Değer/kıymet/narh koyma. | Ateşi yakıp alevlendirme. İLE/VE Zapt ve istila etme, ele geçirme, elde etme. İLE/VE Büyü yapma, büyüleme, aldatma/aldatılma, kendini bağlama. )
- TEŞKİK[< ŞAKK] ile TEŞKÎK[< ŞEKK | çoğ. TEŞKÎKÂT]
( Yarma, yarılma, ikiye ayırma, parça parça yarma. İLE %50/50 olarak şüpheye düşürme/düşürülme, şüphede bırakma/bırakılma. )
- TESLÎS ile TESDİS
( Üçleme. İLE Altışarlama. )
- TEŞRÎK[Ar. < ŞARK] ile TEŞRÎK[Ar. < ŞİRK]
( Işıklandırıp parlatma. İLE Ortak/şerîk etme. | Allah'a ortak koşma. )
- TEVAFFUK[Ar. < VEFK] ile TEVÂFUK[Ar. < VEFK | çoğ. TEVÂFUKÂT]
( Başarma, muvaffak olma. İLE Uyma, uygun gelme. )
- TEVÂZU'[Ar. < VAZ | çoğ. TEVÂZUÂT] ile TEVAZZU'[Ar.] ile TEVAZZUH/TAVAZZUH[Ar. < VUZÛH | çoğ. TETEBBUÂT]
( Alçakgönüllülük (gösterme). İLE Konulma, konuluş. İLE Açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma. )
- TEVELLU'[Ar.] ile TEVELLÜH[Ar. < VELEH | çoğ. TEVELLÜHÂT]
( Sevme, aşk ve ilginin oluşması. İLE Şaşakalma. )
- TEVKİ'[Ar. < VUKÛ] ile TEVKİÎ[Ar.]
( Sultan buyruklarına çekilen nişan. | Padişahın nişanlı buyruğu. İLE Tevki'ci. Padişah buyruklarına nişan işaretini yapan memur, tuğrakeş. )
- TEVKÎD[Ar. < EKD] ile TEVKİD[Ar. çoğ. TEVKİDÂT] ile TEVKİT[Ar. < VAKT]
( Sağlamlaştırma. İLE Tutuşturup yakma. İLE Vakti, saati belirli kılma. )
- TEVSÎH[Ar. < VESAH] ile TEVŞÎ'[Ar.] ile TEVŞÎH[Ar. < VİŞÂH | çoğ. TEVŞÎHÂT]
( Kirletme. | Paslandırma. İLE Süsleme. İLE Süsleme, süslendirme. Süslü giysi giydirme. | Mukayyed kâfiye ile şiir yazma, çifte kâfiye. | Kur'ân-ı Kerîm'i, usûl, âdâb ve erkânı ile okuma. | Mevlîd bahirleri arasında, dînî ve tasavvufî mahiyette kasîde ve beste okuma. | Türk dînî müziğinde bir biçim.[Na't, tekkelerde ve başka yerlerde okunduğu halde, tevşîh denilenler, mevlîd ve mi'râciyye arasında tegannî edilir.] )
- TIBÂ[Ar. < TAB] ile TIBÂA[Ar.]
( Yaradılışlar, âdetler. İLE Kılıç yapma zanaatı. | Kitap vs. basma işi. )
- TIFIL[Ar. < TIFL | çoğ. ETFÂL] değil/yerine/= KÜÇÜK ÇOCUK
- TİLMÎZ[Ar.]["TIRMİZ" değil!] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TÂLİP[Ar. < TÂLİB]
- TİPOGRAFYA/TİPOGRAFİ[Fr.] değil/yerine/= BASKI YÖNTEMİ | BASIM
( Kabartma biçimlerle ilgili baskı yöntemi. | Basım. )
- TİRB[Ar.] ile/ve/||/<> ZEMÎL[Ar.] ile/ve/||/<> SEMÎR[Ar.] ile/ve/||/<> SAHİB[Ar.] ile/ve/||/<> REFÎK[Ar.] ile/ve/||/<> HİLL[Ar.] ile/ve/||/<> NECİY[Ar.]
( Bizimle aynı yaşta olan. İLE/VE/||/<> İş arkadaşımız. İLE/VE/||/<> Oturduğumuz yerde bize arkadaşlık eden. İLE/VE/||/<> Bizimle geceleri konuşan. İLE/VE/||/<> Uzun süre bizimle arkadaşlık eden. İLE/VE/||/<> Yolculuk arkadaşımız. İLE/VE/||/<> Bizi kalbine yerleştiren. İLE/VE/||/<> Sırdaş. )
- TIRMÎZÎ ile/ve/değil TİLMÎZİ[Ar. | çoğ. TELÂMÎZ/E]
( ... İLE/VE/DEĞİL Öğrencisi/talebesi. | Çırağı. )
- TOPRAK:
ÖŞRÎ ile/||/<> HARACÎ ile/||/<> IKTA/İKTA
( Ya zapt edildiğinde müslümanlara verilmiş ya da müslümanlara ait olan topraklar. İLE/||/<> Devlet tarafından belirlenen, vergi karşılığında gayri müslimlere verilen topraklar. İLE/||/<> Selçuklular'da geliri Tımarlı Sipahilere verilen toprak. | Sultanın bir toprağı birine mülkî olarak ya da gelirinden yararlanmak üzere vermesi. )
- TÖRE = ÖRF/ADÂT = CUSTOMS[İng.] = MOEURS[Fr.] = SITTE[Alm.] = MOS-MORES[Lat.] = ADUANA[İsp.]
- TRİGER[İng. < TRIGGER] (KAYIŞI) değil/yerine/= TETİKLEYİCİ (KAYIŞ)
- TÛLÂ[Ar.] ile TULÂ'[Ar.]
( Daha(pek/çok/en) uzun. İLE Ense kökü. )
- ADEM ile ÂDEM
( ya da "Adem" ile "adem" biçiminde) ( adem=yokluk. İLE Âdem=İnsan. )
- UCBE[Ar.] ile U'CÛBE[Ar. çoğ. EÂCÎB]
( Şaşılacak şey. İLE Pek acayip şey, garip, şaşılacak şey. )
- ÜCÛM[Ar.] ile ÜCÛN[Ar.]
( Kale, palanka. İLE Suyun renginin ve tadının bozulması. )
- UKAB[Ar. çoğ. AKABE, IKBÂN]["ka" uzun okunur] ile UKÂB[Ar.]
( Karakuş, kartal, tavşancıl kuşu. | Hz. Muhammed'in alemlerinden birinin adı. | Nesir burcu, Kartal takımyıldızı. İLE Toz, duman. )
- ÛLÂ[Ar.] ile ULÂ[Ar.]
( Birinci, ilk. İLE Şan ve şeref sahibi. )
- ULÜF[Ar. < ULÛFE] ile ULÛF[Ar. < ELF]
( Yemler, ulûfeler. | Sipahi, yeniçeri maaşları. İLE Binler. )
- UR[Ar.] ile ÛR[Ar. < A'VER, AVRÂ]
( Gözelerin aşırı çoğalmasıyla dokularda oluşan ve büyüme eğilimi gösteren yumru, tümör. İLE Tek gözlüler. | Silahsız, mühimmatsız olanlar. )
- US/AKIL:
HERKESİ AŞKIN ile/ve/||/<> HERKESTE İÇKİN
- ÜSLUB ile/ve USLÛB
- ÜSTÂD ile/||/<> USTA ile/||/<> KALFA ile/||/<> ÇIRAK ile/||/<> YAMAK/ELULAĞI ile/||/<> MİÇO/MUÇO[İt.]
( ... İLE/||/<> Yaşadıklarımızın. İLE/||/<> Yaşamakta olduklarımızın. İLE/||/<> Yaşayacaklarımızın. İLE/||/<> ... İLE/||/<> ... )
( ... ile ... ile ... ile TİLMÎZ ile ... )
- USTALIKLA ile/ve/<> USÛLÜNCE
- USÛL ile USÛL["USÜL" değil!]
( Kökler, asıllar. | Bir kişinin, anne, baba, dede ve nineleri. İLE Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, yöntem. )
- UYİCAM/UYUCAM" değil UYUYACAĞIM
- ÜZÜM ile/> ŞIRA/ŞÎRE[Fars.] ile/> ŞARAP ile/> SİRKE
( CEM ŞÎT: Şarabı bulan. )
( ... İLE Henüz mayalanmamış üzüm suyu. | Bazı meyve ve sebzelerin özü. İLE ... İLE ... )
( Annesi.[helâl] İLE ... İLE Kızı.[haram] İLE ... )
- VA'D[Ar.] ile VÂD[Ar.]
( Söz verme, üstüne alma. | Yapılmasına söz verilen şey. İLE Oğul. )
- VÂH[Ar.] ile VÂH/VÂHA[Ar. çoğ. VÂHÂT]
( Vâh, yazık, ay. İLE Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer. )
- VÂHİD ile/ve ÂHİD/AHÂD
( Bir, ikincisi düşünülemeyen. Sıfat. İLE/VE Tek. Zât. )
- VÂHİD[Ar.] ile VAHÎD[Ar.] ile FERÎD[Ar.]
- VÂHİM[Ar. < VEHM] ile VAHÎM[Ar. çoğ. VİHÂM, VAHÂMÂ]
( Kuran, kuruntulu. İLE Ağır, sonu tehlikeli, çok korkulu. )
- VAHŞ/VAHÎŞ[Ar.] ile VAHŞ[Ar. çoğ. VAHŞÂN, VUHÛŞ]
( Dört ayaklı hayvanlarda görülen bir hastalık. İLE Yabani, ürkek, insandan kaçan hayvan. | Issız, tenha yer. )
- VÂKÎ[Ar.] ile VÂKİ'[Ar. < VUKU'] ile VAKİH[Ar.]
( Koruyan, saklayan. | Önleyici tedbir, ilâç. İLE Olan, düşen, olagelen, rastlayan, vuku' bulan. | Geçen, geçmiş olan. İLE Edepsiz, utanmaz, hayâsız. )
- VÂKIÂ[Ar.] ile VÂKIA[Ar. çoğ. VÂKIÂT] ile VAKİA[Ar. çoğ. VAKAYİ']
( Gerçek, gerçi, her ne kadar. İLE Olmuş bir iş, vuku' bulmuş, gerçek. | Düş, rüya. | Cenk, savaş. İLE Olay, vak'a, hadise. )
- VAKIF ile VÂKIF (/OLMAK)
( Para, mülk. İLE Bilmek. | Vakfeden. Bir şeyi, vakıf haline getiren. )
- VÂLİ ve/||/<> VELÎ ve/||/<> HÂMİ ve/||/<> RÂB
( [Koruyucu] Dışta. VE/||/<> İçte. )
( Maddî koruyucu. VE/||/<> Manevî koruyucu. )
- VARİS[Fr. VARICE] ile VÂRİS[Ar. < VERÂSET]
( Toplardamar genişlemesi. [Daha çok bacaklarda görülür] İLE Kalıt/miras sahibi. )
- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂRİS[< VERÂSET | çoğ. VERESE]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE Kendine kalıt/miras kalan kişi/ler. )
- VASÎ[Ar. < VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂSİ/VÂSİA[Ar. < VÜS'AT]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE Geniş, engin, açık, enli, bol. )
- VÂSİ'[Ar. < VÜS'AT] ile VASÎ[Ar. < VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ']
( Geniş, açık, enli, bol. | Allah'ın adlarından biri. İLE Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye memur edilen kişi. | Bir yetimin ya da akılca zayıf ve hasta olan bir kişinin malını idare eden kişi. | Hz. Ali. [İmamiye mezhebine göre] )
- VÂSIB[Ar.] ile VASIB[Ar.]
( Sürekli, yerinde duran. İLE Hasta. )
- VAV[Ar.] ile VÂ[Ar.] ile VA'[Ar.] ile VÂ[Ar.]
( V harfinin adı. Osmanlı abecesinin yirmidokuzuncu harfidir.[Ebced hesabında 6 sayısının karşılığıdır.] İLE "Vah, yazık!" anlamına gelerek esef, hayıf, hasret gibi sözcüklerle kullanılır.[VÂ-HAYFÂ: Eyvah! Yazık!] İLE Çakal. İLE "Geri, arkada" anlamına gelerek birleşik sözcükler yapar.[VÂ-MÂNDE: Geride kalmış, geride.] )
- VA'Z/VAAZ/VAAD[Ar.] ile VAZ'[Ar. çoğ. EVZÂ'] ile VÂZ[Ar.]
( Bir kişiye, kalbini yumuşatacak, kendini iyiliğe sevk edecek biçimde söz söyleme. | Dini öğüt. İLE Koyma, konulma. | Belirleme, tayin etme. | Kurma, icad etme. | Bir şeye ad koyma. | Meydana getirme. | Duruş, tavır, hareket. İLE Bırakma, terk. )
- VAZÎ'[Ar. < VAZ] ile VAZ'Î/VAZ'İYYE[Ar.] ile VAZÎH[Ar. < VUZÛH]
( Alçak, bayağı, âdî, aşağı. İLE Onunla ilgili, vaz'a mensup. İLE Apaçık, besbelirli, meydanda. )
- VEDA'[Ar.] ile VEDÂ[Ar.] ile VEDA[Sans.]
( Beyaz boncuk. İLE Ayrılma, ayrılış. İLE Kutsal Hint metini. )
- VEDÎ[Ar.] ile VEDÎ'[Ar. < VEDA]
( İşeme bittikten sonra çıkan su. | Arabistan'ın bazı yerlerinde alınan vergi. İLE Başkasının malını saklamakla görevli kişi. )
- VEHM ile/ve VEHİM/VÂHİME
( Kuruntu. İLE/VE Tekil/tikel anlamları tespit eden güç. )
( ... avec/et FACULTE ESTIMATIVE )
- VELİYY[çoğ. EVLİYÂ] ile VELÎ[Fars. < VELÂYET]
( Allah'ın 99 adından biri. | Sahip. | Bir çocuğun her türlü hareketinden ve durumundan sorumlu olan kişi. | Ermiş, eren. İLE Velâkin, ammâ, fakat. )
( "ve er"in kısaltması Ve, eğer. İLE "Sahip, usta, mâlik" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[DÂNİŞ-VER: Âlim. | SUHAN-VER: Şair, edip.] )
- VERÂ'/VERÂ[Ar.] ile VER'A[Ar.] ile VERÂ[Ar. çoğ. VERÂYÂ] ile VERA'[Ar.]
( Arka, geri, öte. | Başka, gayri. | Kıç, geri, dübür. İLE Korkaklık. İLE Halk, mahluk; âlem, kâinat. İLE Haramdan kaçınma. )
- VİCÂ'[Ar.] ile VİCÂ'[Ar. < VECÂ] ile VİCÂH[Ar. < VECH]
( ... İLE Ağrılar, sızılar. İLE Yüzleşme, yüzyüze gelme. )
- VİHÂM[Ar.] ile VİHÂM[Ar. < VAHÎM]
( Aş yerme. İLE Vahim olan şeyler. )
- VUSLAT ile RÜCÛ
- VÜSÛK[Ar.] ile VÜSUK[Ar. < VESAK/VİSÂK]
( İnanma, güvenme. | Sağlamlık, muhkemlik. İLE Bağlar, rabıtalar. | Antlaşmalar, sözleşmeler.[and içerek/yeminle] )
- VÜSÛK ile VÜSUK[Ar. < VESÂK/VİSÂK]
( İnanma, güvenme. | Sağlamlık. İLE Bağlar, ilişkiler. | Antlaşmalar, sözleşmeler. [yeminle] )
( Bir yazı ya da bir belgeyi düzenleyen kişi ya da makamın şüphe edilmeyecek derecede belirli olmasından doğan değer ve kuvvet. İLE ... )
- YABAN KOYUNU ile ARGALI/ARGALİ
( ... İLE Boynuzlugillerden, Kuzeydoğu Asya'da yaşayan, büyük boynuzları olan yabanıl bir koyun. )
( ... cum OVIS AMMON )
- YAD ile YÂD[Fars.]
( Yabancı. İLE Anma. | Hatır, gönül. )
- YADA ile/değil YÂDA[< YÂD(Fars.) + A(Tr.)] ile/değil YA DA
( Doğal taş. İLE/DEĞİL Anma/ya. İLE/DEĞİL Bağlaç.[Seçeneği, çeşitliliği ya yeğlemeyi/tercihi belirten söz.] )
- YÂHÛD[Ar.] ile Yahûd/Yehûd[Ar.]
( Ya da, ya da, isterseniz. | İyisi, daha doğrusu. İLE Yahudî. Hz. Yâkub'un oğlu Yahuda soyundan gelenler, İsrailoğulları. )
- YAKIN/YAKINEN ile YAKÎN[< YAKN]/YAKÎNEN
( Yakın: Uzaklık/mesafeyle ilgilidir[uzakta olmayan] | Muhabbet ve sevgi duyulan, dayanışma içinde olunan kişi/ler. İLE/DEĞİL Kesinlik, eminlik. | Ölüm. | İlm-el-Yakîn > Ayn-el-Yakîn > Hakk-el-Yakîn )
( Yakından tanımak/bilmek, bir yakını olarak değerlendirmek. İLE/DEĞİL Kesin veri/bilgi ile değerlendirmek/bilmek. )
( YAKÎN ile ZANN ile ŞEKK ile VEHM
[ %100 İLE %50 üzeri. İLE %50 İLE %50 altı. ] )
- YA'NÎ[Ar. < ANÂ] ile YÂNİ'[Ar.]
( Demek, şu demek. | Sözün kısası, doğrusu, senin anlayacağın. İLE Kıvama gelmiş, olmuş; pişkin. )
- YAR/UÇURUM OLMAK ile/değil/yerine/>< YÂR OLMAK
- YAR ile YAR ile YÂR[Fars.]
( Yardımcı sözcüğünün kısaltılmışı.[Yarbay, Yarkurul] İLE Uçurum. İLE Sevgili. )
( "Yolda/tarikatte, yâr olmak var, bâr olmak yok" )
- YÂRÂN[Fars. < YÂR]/YÂREN ile YARAN ile YARAĞIN
( Dostlar. | Bir erek çevresinde toplanmış ya da aynı ereği güttükleri için biraraya gelmiş olanların tümü. İLE Yarma işlemini/eylemini gerçekleştiren kişi. )
- YARINI ÖZLEMEK" ile/ve/değil/||/<>/< YÂRINI ÖZLEMEK
( "Gelecekte yaşayabileceklerini düşlemek." İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sevgiliyi özlemek. )
- YATKIN/LIK ile/ve/||/<> YETKİN/LİK
- YERÂ'[Ar. < YERÂA] ile YERÂA[Ar. çoğ. YERA']
( Kamışlar; yontulmamış kamış kalemler. | Ateşböcekleri. İLE Kamış; yontulmamış kamış kalem. | Ateşböceği. )
- YEREY/ARAZİ[Ar.] ile ÂRIZÎ[Ar.]
( Yeryüzü parçası, toprak. İLE Sonradan olan, dıştan gelen. | Geçici. )
- YÖNTEM/USÛL["USÜL" değil!]/METOD[İng. < METHOD] ile/ve ÜSLÛB
- YUVA ile KÖRE[Fars < KÛRE]
( ... İLE Karınca yuvası. | Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği. )
- ZÂDE[Ar.] ile ZÂDE[Fars. | çoğ. ZÂDEGÂN] ile -ZEDE[Ar.] ile ZEDE[Ar.]
( "Çok olsun!", "Artsın!" anlamlarında iyi bir dilek sözü. İLE Evlât, oğul. | Doğru, insaniyetli kişi. | "Doğmuş, meydana gelmiş" anlamlarıyla birleşik sözcükler yapar.[MERDÜM-ZÂDE: İnsan.] İLE ... kişi. İLE Vurma, çarpma, düşme sonunda oluşan yara ya da ezilme. )
- ZÂFİR[Ar. < ZAFER] ile ZAFÎR[Ar. < ZAFER] ile ZAFÎR[Ar.]
( Zafer kazanan. İLE Zafer bulan, zafere erişen. İLE Sinir demeti.[İng., Fr. PLEXUS] )
- ZAGAN[Ar. < ZÂG]["ga" uzun okunur] ile ZAGAN[Ar.]
( Kargalar. İLE Çaylak. )
- ZÂHİR[Ar. < ZUHÛR] ile ZAHÎR[Ar. < ZAHR] ile ZAHÎR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZÂHİR[Ar.] ile ZAHR[Ar.]
( Görünen, görünücü, açık, belirli, meydanda. | Elbette, şüphesiz, öyledir ya. | Galiba, zannederim, umulur ki. | Görünüşe göre, anlaşılan, meğer. | Dış yüz, görünüş. İLE Arka çıkan, yardımcı. İLE İç ağrısı. | Bâsur ve mesâne yangısında olan ağrılı ıkıntı. İLE Parlak.[daha çok, yıldızlar için] İLE Taşkın, coşkun. İLE Semiz, tavlı, bol. İLE Arka, sırt. | Kâğıt vs.'nin arka tarafı, gerisi. )
- ZÂHİRE[Ar.] ile ZÂHİRE[Ar. < ZEVÂHİR] ile ZAHÎRE[Ar. < ZAHÂİR]
( Dışarı fırlamış göz, lokma göz. İLE Parlak. İLE Gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat, yiyecek. )
- ZÂHİREN[Ar.] ile ZÂHİRÎ[Ar.]
( Görünüşte, görünüşe göre, göründüğü gibi, meydanda olarak. İLE Görünen, görünürdeki. | Ebû Dâvûd-ı Zâhirî'nin kurduğu mezhebe ait/mensup. )
- ZÂİM[Ar.] ile ZAÎM[Ar.]
( Zeâmeti olan. İLE Zeâmet sahibi. | Kefil. | Prens, şef. )
- ZÂKİ[Ar.] ile ZAKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZAKÎ[Ar. < ZEKÂ] ile ZÂKİR[Ar.]
( Saf, halis, temiz, pak. İLE Keskin/güzel kokulu. İLE Saf, temiz, doğru hareketli. İLE Anan, zikreden/zikredici. | Tekkelerde zikir sırasında dervişleri teşvik için ilâhiler okuyan kişi. )
- ZÂMİN[Ar.] ile ZAMÎN[Ar.]
( Tazmine zorunlu olan, kefil. İLE Tazmîn eden, kefil olan. )
- ZÂMİR[Ar.] ile ZAMÎR[Ar. çoğ. ZAMÂİR]
( Neyzen, düdük çalan. İLE İç, içyüz. | Kalp, vicdan. | Gönülde gizli olan sır. | [dilbilgisinde] Adın yerini tutan sözcük. )
- ZAR' ile -ZÂR[Fars.] ile -ZÂR[Fars.]
( Meme. | Süt veren hayvan memesi. İLE Ağlayan, inleyen. | Zayıf, dermansız. | İnleme, ağlayış. İLE Adlara eklenerek yer adı bildirir.[ÇEMEN-ZÂR: Çimenlik. | GÜL-ZÂR: Güllük. | LÂLE-ZÂR: Lâle bahçesi.] )
- ZARÎ[Ar.] ile ZARÎ[Ar.] ile ZÂRİ'[Ar.] ile ZÂRÎ[Ar.]
( Kanı durmayan damar. İLE Memesi büyük olan. İLE Ekin eken, çiftçi. İLE Ağlayıp sızlama. )
- ZARÎFE[Ar.] ile ZÂRİFE[Ar.]
( Zarif şey. İLE Fazla, gereksiz söz. )
- ZARR[Ar.] ile ZÂRR[Ar.] ile ZARR[Ar.] ile ZAR[Ar.]
( Zarar. İLE Zararlı. İLE Zarara neden olan. İLE İnce perde ya da örtü. | İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar ya da örgen bölümleri, çeper. | Birbirine sımsıkı yapışık hücre ya da moleküllerden oluşan ve bitkilerin çeşitli bölümlerini bir kın gibi saran ince tabaka, cidar, çeper. | Tavla ve başka oyunlarda kullanılan nesnelerden küp olarak yapılan ve altı yüzünde, birden altıya kadar benekler bulunan oyun aracı. )
- ZÂT[Ar.]-EN[Fars.][<>/||/>< SIFAT-EN] değil/yerine/=/: ÖZCE, ÖZ OLARAK, ÖZÜ İTİBARİYLE["doğrusu" değil!]
[<>/||/>< SIFATEN: görünüşçe, görünüş olarak, görünüşü itibariyle]
( NOUMENON vs./||/<>/>< PHENOMENON )
( I vs./||/<>/>< ME )
- ZATİ[Ar.] ile ZATÎ[Ar.] ile ZÂTÎ[Ar.] ile Zâtî[Ar.]
( Zâten. İLE Kendine özgü. İLE Kendiyle ilgili, kendine ait, kişilik, özlük, özel. İLE Ünlü Türk şairi. [1471 - 1546] )
- ZAY'A[Ar. < ZIYÂ/ZIYA'] ile ZAYÂ'[Ar.]
( Binasız arsa. | Geliri olan bina. | Tarla, çiftlik. İLE Elden çıkma, yok olma, kaybolma. )
- ZAYIF[Ar. < ZA'ÎF] ile/ve/||/<> KADİT[Ar. KADÎD]
( Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan ya da hayvan). | Görevini yapacak kadar yeterli gücü olmayan. | Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan. | Önemli, güvenilir olmayan. | Çok az. | Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan. | Başarısızlığı gösteren not. | Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz. | Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan. İLE/VE/||/<> Çok zayıf. | İskelet. )
- ZEHL[Ar.] ile ZEHR[Ar. çoğ. EZHÂR] ile ZEHR[Ar.] ile ZEİR/ZE'R / ZEÎR[Ar.]
( Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu yüzünden geciktirme. İLE Çiçek. İLE Zehir, ağu. İLE ... )
- ZEİR/ZE'R[Ar.] ile ZEÎR[Ar. çoğ. ZEÎRÂT]
( Aslan kükremesi. İLE Gövdenin içinden duyulan doğal ya da hastalıklı ince ses. )
- ZELÎL[Ar.] ile ZELÎL[Ar. < ZİLLET | çoğ. EZİLLÂ, EZİLLE, ZİLÂL, ZULLÂN]
( Sürçüp düşen, yanılan. İLE Hor, hakir, alçak, aşağı tutulan, aşağılanan. )
- ZER'[çoğ. ZÜRÛ] ile ZER[Fars.] ile ZER[Fars.]
( Ekme, tohum saçma. | Ekilmiş ekin. İLE Altın. | Akçe, para. | Nevbet, oruç, çile. İLE Sarı. )
- ZERD/ZERED[Ar. çoğ. ZÜRÛD] ile ZERD[Ar.]
( Halka halka örülmüş savaşçı zırhı. İLE Sarı. | Solgun, soluk. )
- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZERÎ'[Ar.] ile ZER'Î[Ar. çoğ. ZER'İYYÂT] ile ZERİ'[Ar.]
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )
- ZERRÂ'[Ar. < ZER'Î]/ZÜRRÂ[Ar.] ile ZERRÂH/ZÜRRÂH[Ar. çoğ. ZERÂRÎH]
( Ekinci, çiftçi. İLE Kuduz böceği. )
- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]
( ENJOYMENT vs./and TO ENJOY )
( SUKHA )
- ZÎ-[Ar.] ile Zİ[Ar.]
( "sahip" anlamına gelmek üzere, sözcüklerin başına getirilerek birleşik sözcükler yapar. [ZÎ-NÜFÛZ: Sözü geçer, nüfuzlu. | ZÎ-KIYMET: Değerli. | ZÎ-ŞAN: Şanlı, şerefli.] İLE Giysi/elbise, kılık, kıyâfet, heyet. )
- ZİHİ[Ar.] ile ZİHÎ[Ar.]
( Arapça'da, "şu, bu" anlamına gelen işaret sözü. İLE Ne güzel, ne hoş. | Aferin, bravo. )
- ZİHNEN[Ar.] ile ZİHNÎ[Ar.]
( Zihince, zihinde, zihinle, zihinden. İLE Zihne özgü, zihinle ilgili. )
- ZILF[Ar. çoğ. EZLÂF, ZULÛF] ile ...
( İnek, koyun, keçi gibi hayvanların çatal tırnağı. )
- ZIMAR ile ZIMÂR
- ZIRR[Ar. çoğ. ZURÛR] değil/yerine/= DÖĞME | TOMURCUK
- ZİRÂ'[Ar.] ile ZÎRÂ[Ar.]
( Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü.[75-90 cm. arasındadır.] | Ay menzillerinden biri. İLE Çünkü, şundan dolayı ki. )
- ZIR/DELİ ile/değil DÂHİ
( Kişilerin/toplumun anlayamadıkları ve/ya da kabul edemedikleri. İLE/DEĞİL Deliliğini, topluma kabul ettire(bile)n. )
( 
Özellikle sözlük çalışması, dilin önemi, bireyin farkı ve değeri, yaşam hakkı, aşk, dostluk, psikoloji, ümit, hizmet, hukuksal süreç bağlamında ve daha çoğu bireysel (||/<>) toplumsal düşünce, duygu ve değerler açısından izlenilmesi gerekli olan, gerçek bir yaşam öyküsünün işlenilmiş olduğu
etkileyici, ilginç ve harika bir film. )
- ZIRNIK/ZIRNÎH[Fars.] ile ...
( Sıçanotu, arsenik madeni ile kükürt karışımı bir madde. | Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası. )
- ZIRVA ile ZIRVA[Fars. < ZİRE-BÂ] ile/değil/yerine/>< ZİRVE/DORUK
( Zirvelerin, zırvalar ile işi olmaz. )
( Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız söz. İLE Nohut ve çeşitli meyveler yapılan bir tür yemek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dağın/tepenin en üst noktası. | Bir işte ulaşılan en üst aşama. )
- ZIYA'/ZIYÂ'[Ar. < ZAY] ile ZIYA'[Ar.]
( Tarlalar, küçük çiftlikler. İLE Kayıp, yitim, kaybolma. )
- ZORA-KÎ değil ZORÂKÎ
- ZÜHÛL[Ar. < ZAHL] ile ZÜHÛL[Ar.] ile ZÜHÛR[Ar.]
( Düşmanlıklar, öcler, intikamlar. İLE Dalgınlıkla unutma ya da geciktirme. | İşin çokluğu yüzünden geciktirme. İLE ... )
- ZÜHUR[Ar. çoğ. EZHÂR] ile ZÜHÛR[Ar.] ile ZÜHÛR[Ar.]
( Darlıkta çıkarmak üzere biriktirilip saklanan şey. İLE Çiçekler. İLE Parlaklık, parıldama. )
- ZÛLÂ'[Ar.] ile ZULA[Tr. argo]
( Hayvanların ayaklarında çıkan ve hayvanı aksatan bir hastalık. İLE Saklama yeri. | Saklanılan nesne/şey. )
- ZÜLFEKAR[ZÜLFİKAR değil!][Ar.] ile/değil ZÜLFİYÂR
( Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç.[Hz. Ali'nin kahramanca kullanmasıyla ün kazanmıştır.] İLE/DEĞİL Sevgilinin saçı/zülfü[yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. | Sevgilinin saçı.] | Çıkar/menfaat. )
itibarı ile 1.776 başlık/FaRk ile birlikte,
1.776 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(8/9)
(1996'dan beri)