Örnek'leri olan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 1.050 başlık/FaRk ile birlikte,
1.050 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(4/6)
- KAF "DAĞI" ile/değil BUZ DAĞI
- KAF DAĞI ile/ya da/||/<> ÇİLE
( Kaf dağına mı çıksam?
Bir ömür, çile mi çeksem? )
( )
- KÂĞIT ve/||/<>/> GAZETE ve/||/<>/> ROMAN
( [olmasaydı, ...] Kapitalizm olmazdı. VE/||/<>/> Ulus olmazdı. VE/||/<>/> Birey olmazdı. )
( "Kitap, Kütüphane, Yazı, Okuma Kültürü, Yayıncılık" Konulu Kitaplar )
- KÂĞIT ve/||/<>/> KİTAP
( Gibi sessiz. VE/||/<>/> Gibi dolu. [olmayı yeğle(yebil)menin önemi/önceliği] )
- KALABALIKLAŞTIKÇA:
"AKILLANAN/LAR" ne yazık ki APTALLAŞAN/LAR
( Hayvanlar. İLE/NE YAZIK Kİ Kişiler. )
- KALBURA ile/ve/||/<> KEVGİRE DÖNMEK/ÇEVİRMEK
- KALDIRMAK ile/değil/yerine YAY(IL)ARAK GÖSTERMEME/GÖRÜNMEME
- KALEM TÜKETMEK ile/ve/değil/daha çok/+/||/<>/></< SİLGİ TÜKETMEK
- KAN TÜKÜRÜP ve/fakat/||/<>/> "KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM" DEMEK
- KANADI OLMAK/ÇIRPMAK ile/ve/fakat/||/<>/> UÇAMAMAK
- KANIN AKMASI ile/değil/yerine/>< MÜREKKEBİN AKMASI
- KANTAR ile/ve/||/<>/< TOPUZU
- KAP KALAYLAMAK ile/ve/<>/değil/yerine KALP KALAYLAMAK
- KAPALI KAPI ile/değil YANLIŞ ANAHTAR
- KAPAN ile/değil/yerine TUZAK
( Nesne. İLE Kavram. )
- KAPI ile/ve/||/<>/> SAPI
- KAPILARI:
AÇIK BIRAKMAK değil/yerine KAPALI TUTMAK
( Tuvalet kapısı gibi kapıların, içeridekiler tarafından kapatılması isteği, kendilerini saklamak üzere değil kapının önünden geçecek kişileri(/bayanları) içeriyi görmek zorunda bırakmamak içindir! [Lütfen özellikle bayanların rahatsızlığını dikkate alarak ve saygı göstererek tuvalet giriş kapılarını kapalı tutmaya özen gösterelim!...] )
- KAPLAN ile/ne yazık ki GÜNEY ÇİN KAPLANI
( ... İLE/NE YAZIK Kİ Soyu tükenmiştir. :( (((((( )
- KAPLUMBAĞA ve/||/<> GORİL ve/||/<> FİL
( [karadaki] En yaşlı. VE/||/<> En güçlü. VE/||/<> En büyük. )
- KARAMSAR/LIK >< İYİMSER/LİK ile/değil/yerine/>< GERÇEKÇİ/LİK
( Yelden yakınır. >< Yelin değişmesini bekler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yelkenleri/ni ayarlar. )
- KARARSIZLIK ile/değil/yerine/>< KARARLILIK
( Kör bir bıçak gibidir.[parçalar/yırtar] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Keskin bir bıçak gibidir.[bir kerede ve dümdüz keser] )
- KARGA değil/yerine/>< BÜLBÜL
( Çöplüğe götürür. DEĞİL/YERİNE/>< Güle götürür. )
- KARGA ile/ve/değil/yerine/||/<> KARTAL
(
)
( Bir kartalı gagalamaya cüret eden tek kuş, kargadır.
Kartalın üstüne çıkar ve boynunu gagalar. Ancak kartal, yanıt vermez, karga ile savaşmaz. Zaman ya da enerji tüketmez. Sadece kanatlarını açar ve yükselmeye başlar.
Uçuş, ne kadar yüksekse, karganın soluk alması o kadar zorlaşır ve karga, oksijen eksikliğinden düşer.
Yaşamımızdaki böylesi "durum" ve "kargalarla" zaman kaybetmemeyi yeğleyelim.
Biz de onları sadece felsefe, bilim, sanat, tüze(hukuk), matematik, spor gibi alanlara;
anlayış, şefkat, merhamet, zarâfet, hizmet, koşulsuz saygı ve koşulsuz sevgi gibi yükseklikler(imiz)e çıkarıp yolumuza devam edelim... )
- KARINCA ile/değil/yerine/>< ARI
( Hırstan ayak altında. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kanaatten el üstünde. )
- KARMA ile/ve KELEBEK ETKİSİ
- KARTAL ve/||/<> KÖPEK ve/||/<> AKILLI GELİN
( Sinek avlamaz. VE/||/<> Kuşa hırlamaz. VE/||/<> Kaynanaya hırlamaz. )
- KARTOPU ve/ne yazık ki/||/<>/> ÇIĞ
- | "KAS KAFA" ile/ve/||/<> "BOŞ KAFA" ile/ve/||/<> "MAN KAFA" |
ile/değil/yerine
HOŞ KAFA
( Duyduğundan bir şey al(a)mayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu çabuk unutan, etki etmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu herkese anlatan. İLE/DEĞİL/YERİNE Duyduğunu içinde tutan. )
( Üç/dört heykel masalını okumanızı/dinlemenizi salık veririz. )
- KAŞIKLA VERİP, KEPÇEYLE ALMAK değil/yerine KOŞULSUZ VE BEKLENTİSİZ VERMEK/HİZMET
- KATRE[Ar. çoğ. KATER, KATARÂT] ile/ve/||/<> ZERRE[Ar.]
( Denizde/deryada. İLE/VE/||<> Güneşte/şemste. )
- KAVRAM ile/ve/||/<> KAVŞAK
- KAVUN ile/ve/||/<>/< KELEK ile/ve/||/<>/< DÜĞLEK
( Güneş gördükçe olgunlaşır. İLE/VE/||/<>/< Başlangıçta ve toprak üstünde kalan bölümüdür. İLE/VE/||/<>/< Yeni oluşmaya başladığı küçükkenki durumuna verilen addır. )
( Meyve olur. İLE/VE/||/<>/< Turşu olur. İLE/VE/||/<>/< ... )
- KAYABİLİR İLE KAYA BİLİR ile/ve/||/<> KAYA DA BİLİR İLE/DEĞİL KAYABİLİR DE
- KAYNAK ile/ve MERKEZ
( Kaynağı bilmek, kaynak olmak demektir. )
( Kaynağın başlangıcı bulunamaz. )
( Pencere, ışığı verendir fakat onun kaynağı değildir. )
( Su bulmak için oraya buraya küçük çukurlar kazmayız fakat bir yeri derinlemesine delerek bir kuyu açarız. )
( Yalnız nimetleri kaynak sanmayın. Irmak değil kaynak olduğunuzu idrak edin. )
( Statünüzün, gücünüzün ya da güvendiklerinizin kaynağı yine kendinizsiniz. )
( vs./and/||/<> CENTER )
- KAYNAK ile/ve/<> ÖRNEK
- KAZÂ/KADÂ ile/ve/||/<>/> KADER/KADAR
( Gereksinim. İLE/VE/||/<>/> Ölçü. )
( Gerekeni/gereksinimi ölçülendirmek. )
( Tekil. İLE/VE/||/<>/> Çoğul. )
( Kaderin gerçekleşmesi/vukû bulması, bilinmesi, görülmesi. İLE/VE/||/<>/> Bilinmez. )
( Göz. İLE/VE/||/<>/> Bakış/bakma. )
( Zorunluluk/cebr. İLE/VE/||/<>/> Özgürlük[seçenek/yeğleme]. )
( Tümel. İLE/VE/||/<>/> Tikel. )
( Var oluş/olan. İLE/VE/||/<>/> Bilgi. )
- KEL BAŞ >< ŞİMŞİR TARAK
- KELEBEK ile/ve/||/<> MAYMUN
( ["zihni" ve "düşünme sürecimizi/hızımızı" anlatmada]
Batı'da[Yunan]. İLE/VE/||/<> Doğu'da. )
- KENDİLİĞİNDENLİK ile/ve/||/<> SUYUN KALDIRMA GÜCÜ
- KENDİ/MİZ ile/ve/değil/||/<>/< "KEDİ"/MİZ
( Zihnimiz, anlam ve değer dünyamız. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sorumlu olduğumuz ve bakımını sürdürmek zorunda olduğumuz sevgili gövdemiz(/"çocuğumuz"/"kedimiz"). )
( Biz, gövdemiz ya da gövdemizdekiler(örgenlerimiz) değiliz. Birlikte fakat ayrı ayrı düşünmek durumundayız. Kendimizi, gövdemize indirgememek ve özdeşleştirmemek durumundayız. )
(
)
( Kendimizi ve "kedimizi(gövdemizi)" geliştirmek üzere 11 yaşam önerisi...
1- Ne yaparsak yapalım, hiçbir işimizde acele etmemeyi, her yaptığımıza, söylediğimize ve yiyip içtiğimize yüksek özen göstererek...
(Yediğimizi içerek; içtiğimizi yiyerek(çiğneyerek)!]
2- "Kâr" ile yarar arasındaki farkı sürekli anımsayarak kârın değil yararın önemli/öncelikli olduğunu anlayarak ve anımsayarak, yaptığımızın "kâr", yapmadığımızın yarar olduğu üzerinden düşünerek ve yaşayarak...
(Yaşamın, "zihin <> dil <> bellek" üçgeninde yapılandığını ve yaşayabileceğimizi bilerek ve sürekli anımsayarak.)
(Bir alan hakkında çoğu şeyi, çoğu şey hakkında da bir şeyi bilmeye çaba göstererek.)
3- Kendimiz başta olmak üzere adâlet ve rızâ üzerine kurulu bir yaşam kurmayı daha çok önemseyerek olmazsa olmazların ve karıştırılmaması gerekenleri sürekli anımsayarak...
[Olmazsa olmazlar:
(Kullanılagelenler)
1- Sağlık ve özgürlük
2- Zaman ve enerji
3- Bilgi ve farkındalık
(Uygulanagelenler)
1- Doğa ve doğallık
2- Uyum ve bütünlük
3- Gelişim ve değişim
Karıştırılmaması Gerekenler:
1- Genel ile Özel
2- Birincil Olanlar ile İkincil Olanlar
3- Araç ile Amaç
4- Süreç ile Sonuç
5- Kuram ve Uygulama
6- Korku ve Kaygı
4- Hareketten(spordan), felsefi anlayış, bilimsel tutum ve sanatsal duyarlılıktan uzak düşmeden, her düşündüğü, söylediği ve yaptığında yöntemin(usûl) ve üslûbun, içerikten/esastan önce olduğunu sürekli anımsayarak ölçü ve orandan olabildiğince yararlanarak...
(Zihnimizi, davranışlarımızı ve yaşamımızı, "alış-veriş" değil veriş-alış üzerine kurmayı yeğleyerek.)
5- Kendimizin gövde (ya da herhangi bir organımız) olmadığını, gövde ve zihnin birlikte fakat ayrı ve bütün olduğunu öncelikle anlayarak ve sürekli anımsayarak.
(Kendimizi tanımanın ve gerçekleştirmenin altı alanında,
[ Soluk | Beslenme | Psikoloji | Fizyoloji | Eşeysellik | İletişim ]
daha etkin ve yetkin bilgi sahibi olarak kendimizi ve yaşamı yönetmemizle!...)
(Nesnelere, kişilere[özellikle çocuğuna] ve kendimize tapmadan yaşamanın önemiyle birlikte alaycılıktan uzak durarak...)
6- Geçmişin olumsuzu olan "Keşke ..."lere ve geleceğin olumsuzu olan "Ya ..."lara zihnimizde ve yaşamımızda yer vermeyip zamanın değil ân'ın farkındalığıyla yaşamak üzere zihnini ve yaşamını tekrar düzenleyerek...
(Kaygı değil [koşulsuz] saygı ve sevgi üzerine yaşamayı öğrenerek ve yeğleyerek...)
7- Yaşamı, "ya, ya da" "mantığı" ile [0 - I] olarak değil "hem, hem de; ne, ne de" "mantığı" ile geleceğe don biçmeden, her şeyin başlangıcında %50-50'de durduğumuzu ve 1 ile 99 arasında yaşayabileceğimizi ve ifade edebileceğimizi yeğleyerek...
(Yaşamımızdaki azaltacaklarımız, bırakacaklarımız ve çoğaltacaklarımız üzerine daha çok düşünerek ve uygulayarak...)
(Küçük hesaplara değil ayrıntılara öncelik vererek...)
8- En başta ve özel olarak kendimizi, daha sonra da anne-babamızı, başkalarını ve geçmişimizde olan bitenleri affetmeyi yeğleyerek...
("Başımıza gelenleri" değil onlara nasıl tepki vereceğimizi yeterince düşünerek, öncelik vererek [olumsuzluk muhasebesi ve önceliği yapmadan] ve özen göstererek...)
(Sorunun değil çözümün parçası olmayı yeğleyerek...)
9- İşleri ve sorumlulukları, ona(şuna/buna) bırakarak/yıkarak değil kendimiz üstlenerek!...
(Bir yakınımız, dostumuz ve komşularımızla el birliği, dayanışma içinde olarak imece yöntemiyle düşünerek ve daha çok çalışarak...)
10- Karbon ayak izimizin azal(tıl)acağı, çevrenin ve doğanın dengelerine katkıları ve artıları yüksek olan,
uygarlığın ve teknolojinin en yalın göstergesi/aracı olan bisikleti, bireysel işlerimizde ve toplumsal alanlarımızda daha fazla kullanarak!...
11- Çeşitli olay/olgu, durum ve koşullarda,
genelleyici, indirgeyici, özdeşleştirici düşünemeyeceğimiz ve
köktenci, toptancı, sonuç odaklı,
keyfî "çözüm" ve yaklaşımlarda olamayacağımızı anımsayarak... )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve DOĞA AYNASINDA KENDİNİ BİLMEK
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ile/ve/<>/> KENDİNİ YETKİNLEŞTİRMEK
( En güçlü zincirin gücü bile, zincirin en zayıf halkası kadardır. )
( MÜTEEHHİB: Kendi kendini yetiştirmiş kişi. Otodidakt. )
( TO DEVELOPE THE SELF vs./and TO PERFECT THE SELF )
- KEREN ile/değil KARAN
( Boynuzlu. İLE/DEĞİL Parlamak. )
( )
- KESER" ya da "RENDE" GİBİ OLMAK değil/yerine "TESTERE" GİBİ OLMAK
( "Hep bana, hep bana." YA DA "Hep sana, hep sana." DEĞİL/YERİNE Hem sana, hem bana. )
( Olma! Keser gibi hep bana, hep bana
ya da rende gibi hep sana, hep sana/ona...
Ol! Testere gibi hem sana, hem bana... )
- KESKİN SİRKE, KÜPÜNE ZARAR ile/ve/||/<> ÖFKEYLE KALKAN, ZARARLA OTURUR
- KESKİN SİRKE, KÜPÜNE ZARAR ile/ve/||/<> RÜZGÂR EKEN, FIRTINA BİÇER
- KİBARLIK ile/değil/yerine NEZÂKET
( Nasıl "görünmek" "istediğmizle". İLE/DEĞİL/YERİNE Kim olduğumuzla ilgili. )
( Krala gösterilen kibarlık, "zorunluluktandır". İLE/DEĞİL/YERİNE Dilenciye gösterileni nezâket, gerçektir. )
- KİM OLDUĞUMUZ ile/ve/değil/yerine/< ADAM OLUP OLMADIĞIMIZ
- KİNÂYE ile/yerine "DOKUNDURMA"
- KIRILMAMALI:
DAL ile/ve/||/<> SEVGİ
( Ağaçtan, meyve bekliyorsak. VE Kişilerden, sevgi bekliyorsak. )
- KİŞİ:
"HINZIR'IN ÜSTÜNDE HINZIR'LAŞMIŞ" ile/değil/yerine/>< HIZIR'IN ÜSTÜNDE HIZIR'LAŞMIŞ
- KİŞİ İÇİN:
"ÇİZİLEN RESİM" ile "BİÇİLEN KAFTAN"
- KİŞİ/İNSAN ile/ve/||/<> AĞAÇ
( Bireyler, ağaçlardan ders almalıdır. Ağaçlar, ne üzerinde barınan kuşların, ne gölgelerinde yatan kişilerin, ne de verdikleri meyvelerin hesabını tutar. )
(
)
(
)
(
)
(
)
( HUMAN vs./and/||/<> TREE )
- KİŞİ, NE YAPARSA:
KENDİ YAPAR ve/+/<> KENDİNE YAPAR
- KİŞİLER ARASINDA:
"DUVAR ÖRMEK" değil/yerine/>< "KÖPRÜ KURMAK"
- KİŞİLER:
EKMEK GİBİ ile İLÂÇ GİBİ ile MİKROP GİBİ
( Her zaman aranır, bazen bulunur. İLE Gereksinimin olduğunda aranır, pek az bulunur. İLE Her zaman, bizi bulur. )
- KİŞİLER ile/ve/||/<>/> MEZAR TAŞLARI
( )
( )
( )
( )
(
)
- KİŞİLERDE:
(")KÖTÜ(") ile/değil/yerine/>< (")İYİ(")
( [İlkesi]
Sahip olmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Olmak.
[Simgesi]
Yılan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Elif. [ | ]
[Sıfatı]
Yalancı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dürüst.
[Hak(k)'a karşı]
Başkaldırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Boyun eğer.
[Haksızlığa karşı]
Boyun eğer. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Başkaldırır.
[Öteki ile ilişkisi]
Sömürür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< "Öteki" diye biri yoktur.
[Etkisi]
Korku salar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ümidi yayar.
[Duygusal durumu]
Korkak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sevecen.
[Görünüşü]
Her kılıfa girebilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gülümser. :)
[İletişimde]
Yargılar ve suçlar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anlar ve eğitir.
[Toplumsal etkisi]
Köleleştirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Özgürleştirir.
[İş/hizmet karşısında]
Sorumluluk almaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sorumluluk alır.
[Başarı yolunda]
Sonuç odaklıdır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Süreç odaklıdır.
[Uygarlığa katkısı]
Aydınlığı karartır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Karanlığı aydınlatır. )
- KİŞİLERİ:
"DENEMEK" değil/yerine "TARTMAK"
- KİŞİLERİN/ÜNLÜLERİN:
DOĞUM TARİHİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖLÜM TARİHİ
( Kişilerin doğum tarihini değil ölüm tarihini ölçüt almak gerekir. Nedenlerini yeterince düşünürüz umarız...
Onlarca nedenin özeti olarak;
doğduğumuzda, kendimiz olamamışızdır henüz.
Ölene kadar da her düşüncemizi,
tutum, karar ve adımızı bile değiştirebiliriz. )
- KİŞİNİN:
"AĞZIYLA KUŞ TUTMASI" değil "AĞZINI (KAPALI) TUTMASI"
- KİŞİNİN:
ANLAYACAĞI DİL ile/ve/değil/yerine/||/<>/> "KENDİ DİLİ"
( Aklına ulaşı(lı)r. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> "Kalbine" ulaşı(lı)r. )
- KISKANÇLIK:
HALK ARASINDA ile SINIRLI/BELİRLİ BİR ÇEVREDE (/[eskiden] SARAYDA)
( İğne ucu gibidir. İLE Hançer ucu gibidir. )
- KISSA ile/ve/||/<>/> HİSSE
( Fıkra, öykü/hikâye, rivâyet. | Vak'a. İLE/VE/||/<>/> ... )
- KISSA[Ar. < KISAS] ile KISSA'[Ar.] ile KISA[>< UZUN]
( Fıkra, öykü, söylence. | Vak'a, macera. İLE Salatalık/hıyar.[KISSÂ ÜL-HİMÂR: Eşek hıyarı.(Fr. ÉLATER)] İLE Boyu, uzunluğu az olan, kesik. )
- KİTAP HEDİYE ETMEK:
EHLİNE ve İSTEKLİSİNE
- KİTAP OKUMAK ile/||/<> "DENİZ SUYU İÇMEK"
( Okumak, deniz suyu içmek gibidir. İçtikçe susanır, susadıkça içilir. )
- KİTAP OKUYANLAR ile/>< HIRSIZLAR
( Kitap çalmaz. İLE/>< Kitap okumaz. )
- KIVILCIM ve/||/<> SİVİLCE
( [fazla] Güvenme servetine! Bir kıvılcım yeter. VE/||/<> [fazla] Güvenme güzelliğine! Bir sivilce yeter. )
- KIYAS ile/yerine KARŞILAŞTIRMA
( Tanım/Örnek: Bir sayfanın ikiye bölünerek, iki ayrı olgunun/kavramın kendi özlerinin iki ayrı sütunda sadece veri olarak dizilişi ve öylece yorum eklemeden bırakılması. İLE Yapılan tablonun/karşılaştırmanın altına ekleme/yorum biçiminde göreceliliği, sınırlılığı ve kısıtlılığı potansiyelinin gözardı edilerek bir değerlendirme yapılması.(sınırı aşmak/bilmemek). Sonuç: Kıyasın değil, karşılaştırmanın daha yerinde, arı, saf, doğru olacağı ve kıyas yapmama gerekliliği. )
( Nispet. İLE/YERİNE Oran. )
( TO COMPARE vs. COMPARISON
COMPARISON instead of TO COMPARE )
- KIZ = KID
( Kıt, "nadir/yetersiz/az" olan demektir.
[ Eski zamanlarda annelerin doğumlarda ölmesi ve ayrıca önceliğin/değerin erile verilmesinden dolayı "eril olmayan" bebeğin/doğan-ın değersiz görülmesiyle ve dişil çocukların azalması ve yetersiz/kıt kalmasından adını almıştır. ]
[ Arapça'da KID olarak kullanılan bu sözcük, Türkçe'de hem KIT olarak, hem de D harfinin Z olarak seslendirilmesiyle KIZ olarak yerini almıştır. ] )
- KIZIM ile/ve/||/<>/> GELİNİM
( Sana söylüyorum. İLE/VE/||/<>/> Sen anla! )
- KOBALT ile/> NİKEL ile/> KADMİYUM ile/> KURŞUN
( Atom numarası 27, atomik kütlesi 58.933, yoğunluğu 8.9 g/cm³, ergime sıcaklığı 1495 ºC, kaynama sıcaklığı 2870 ºC, kütle numaraları 54-62 arasında izotopları bulunan, ancak sadece 59 kütle numaralı izotopu [27Co59, %100] kararlı olan, 60 kütle numaralı radyoizotopu [Co60], 5.3 yıl yarılanma süresi ve 1.17 MeV ve 1.33 MeV enerjili iki gama fotonuyla tıpta ışın tedavisinde ve endüstride kullanılan, demir ve nikele benzeyen beyaz metal. Simgesi: Co
İLE/>
Atom numarası 28, atomik kütlesi 58.71, ergime sıcaklığı 1453 ºC, kaynama sıcaklığı 2732 ºC ve yoğunluğu 8.9 g/cm³ olan, 360 ºC'den sonra ferromanyetik özelliğini kaybeden, kütle numaraları 57-66 arasında izotopları bulunan, nikel pillerin ışına maruz kalmasıyla oluşan 63 kütle numaralı radyoizotopu [Ni63] radyoaktif izleyici olarak kullanılan, geçiş metalleri öbeğinden, manyetik özellikli alaşımlarda, trafolarda, elektrik iletkenliği düşük olduğundan, direnç malzemelerinde, elektrik ve elektronik devrelerde, seramik kaplama sanayiinde kullanılan, parlak beyaz metal öğe. Simgesi: Ni
İLE/>
Atom numarası 48, atomik ağırlığı 112.40, ergime sıcaklığı 320.9 ºC, kaynama sıcaklığı 765 ºC ve yoğunluğu 8.6 g/cm³ olan, 0.6 eV'un üstündeki nötronlar için saçılma etki kesitleri yüksek fakat soğurma etki kesitleri küçük, ısıl [0.0253 eV enerjili ya da 2200 m/s hızlı] nötronlar için soğurma etki kesiti çok yüksek [2450 b], saçılma etki kesiti çok düşük [5.6 b] olduğundan, reaktörlerin denetim çubuklarında ve ayrıca ölçüm aygıtlarında nötronlara karşı ekranlama işlevi için kullanılan, çinkoya benzeyen, genellikle çinko yataklarında, onunla birlikte bulunan beyaz metal öğe. Simgesi: Cd
İLE/>
Atom numarası 82, atomik kütlesi 207.2, ergime sıcaklığı 327.5 ºC, kaynama derecesi 1740 ºC ve yoğunluğu 11.35 g/cm³ olan, kütle numarası 190-218 arasında izotopları olan, maliyet/yoğunluk oranı düşük olmasından dolayı ve fiziksel ve mekanik özellikleri, ışından dolayı önemli bir değişikliğe uğramadığından dolayı, gama ışınlarına karşı etkin zırh malzemesi olarak ve özellikle nükleer reaktörlerde nötron+gamalara karşı zırhlamada, sanayide akü yapımında, elektrik iletiminde kullanılan kabloların kaplanmasında, silah sanayiinde mermi yapımında, inşaat sanayiinde bina çatılarının kaplanması ve ses yalıtımında, otomotiv ve gemi endüstirilerinde dengeleme ağırlığı, petrol sanayiinde oktan artırıcı olarak yakıt maddelerinde ve matbaacılıkta harflerin dökümünde kullanılan, kararlı izotopları Pb206[%25.1], Pb207[%21.7] ve Pb208[%52.3]'un sırasıyla uranyum[92U238], aktinyum[92U235, AcU] ve toryum[90Th232] radyoaktif serilerinin son halkalarını oluşturduğu mavimsi gri renkte çok ağır metal. Simgesi: Pb )
( Co İLE/> Ni İLE/> Cd İLE/> Pb )
( COBALT vs./> NICKEL vs./> CADMIUM vs./> LEAD )
( COBALT avec/> NICKEL avec/> CADMIUM avec/> LE PLOMB )
( KOBALT mit/> NICKEL mit/> KADMIUM mit/> BLEI )
- KOKU KULLANMAK ile/değil/yerine ÖNCE TEMİZ OLMAK/TUTMAK
- KOLAY OLMAYAN:
UYUYANI UYANDIRMAK değil UYUMA TAKLİDİ YAPANI UYANDIRMAK
- GÜÇ/DAYANIKLILIK/DENGE:
KOL/DA ile/ve/değil/||/<>/< BACAK/TA
( Yüzmede[özellikle suyun üstünde durmada], tutunma ve tırmanmada kolun gücüne değil bacakların gücüne ve olanaklarına yönelmek/odaklanmanın önceliği ve farkındalığı... )
- KOMŞUDA PİŞER ve/||/<>/> BİZE DE DÜŞER
- KÖPEK ile/ve/değil/||/<>/< KURT
( [oyun/culuk] Hem yavru dönemi, hem de yetişkinlikte. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sadece yavru döneminde. )
( Sofos. İLE Sofist. )
( Köpek, "havladı" diye kurt, avlanmayacak mı? )
- KOPMA:
(")İNCELDİĞİ(") YERDEN ile/değil/ne yazık ki "İNCİNDİĞİ/MİZ / İNCİTTİĞİ/MİZ" YERDEN
- KÖPRÜ ile CHOLUTECA KÖPRÜSÜ
( ... İLE Honduras'ta, Choluteca ırmağı üzerinde, 484 metre uzunluğunda bir köprü.
[Honduras, fırtına ve kasırgalarıyla ünlü bir bölge. 1996 yılında, Choluteca ırmağı üzerinde yeni bir köprü inşâ etmeye karar verdiklerinde şiddetli hava koşullarına dayanmasını amaçladılar. Bir Japon firmasıyla antlaşma yapıldı ve onlar da çok sertleşebilen doğal güçlere dayanacak biçimde tasarlanmış sağlam bir köprü inşâ etti. Günümüzün tasarım ve mühendislik harikası olan yeni Choluteca köprüsü, 1998'de halkın hizmetine açıldı. Bireyler, ırmağın bir kıyısından öteki kıyısına geçerken yeni köprüye hayran kalmadan edemedi. Choluteca'nın gurur ve mutluluğuydu. O yılın Ekim ayında, "Mitch Kasırgası", Honduras'ı vurdu. Dört günde, -normalde altı aylık yağışa eşit olan- 190 santimetreküp yağmur yağdı. Her yerde yıkım oluştu. Choluteca ırmağı yükseldi ve tüm bölgeyi su bastı. Yedi bin kişi yaşamını kaybetti. Honduras'taki tüm köprüler, Yeni Choluteca köprüsü dışında yıkılmıştı. Bir sorun vardı. Köprü, olduğu gibi dururken, ona varan ve ondan çıkan yollar yok olmuştu. Önceden burada yol olduğuna gösterren en ufak bir belirti bile kalmamıştı ve hepsi bu kadar da değildi. Yaşanan taşkın, Choluteca ırmağını, yatağını değiştirmeye zorlamıştı. Yeni bir kanal yaratmıştı ve ırmak, artık köprünün altından değil yanından akıyordu. Sonuç itibarı ile köprü, kasırgaya dayanacak kadar sağlamdı ama hiçbir yere ulaşmayan bir köprü durumuna gelmişti. Dünya daha önce düşünemeyeceğimiz biçimlerde değişiyor. Ve Choluteca Köprüsü, çevremiz değiştikçe bize -kariyerimize, işimize, yaşamımıza- neler olabileceğinin harika bir örneği...] )
(
)
- KÖPÜRTME ile PARLATMA
- KORKAĞIN "KILICI" ile/değil/yerine/>< CESURUN BAKIŞI
- KÖRLER ÇARŞISINDA ve/||/<> SAĞIRLAR ÇARŞISINDA
( Ayna satma! VE/||/<> Gazel atma! )
- KÖRLÜK ile "DAĞ KÖRLÜĞÜ"
- KORNA değil/yerine IŞIK/SELEKTÖR/SİNYAL
( Yayalara korna çalınmaz! [araç sahipleri, rahat/sıcak arabalarının içinde, fren ve gaz ayaklarının altında, her türlü olanağa sahip olarak beklemeyi bilmeli/uygulamalılardır!] )
( İster bisiklet/motosiklet olsun, ister herhangi bir araç olsun, sokak aralarında ve kişilere hiçbir zaman ve koşulda korna çalınmaz!!! [özellikle görme engellilere ve yaşlılara!] )
( Kırmızı ışıkta ya da en ufak bir duraksamada çalınan kornaların gereksizliğini anlamış ve sürekli anımsıyor olmamız gerekir! [Çalınan kornanın da hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, hızlandırmayacağını da!] )
( Kornalar otoyollarda, hızın ve gürültünün yüksek olduğu yerlerde, araçlar arasında kullanılmak üzere bir olanaktır. Ki otoyolda dahi, ışık/sinyal/selektör varken korna çalmak gereksiz/işlevsiz/anlamsızdır! )
- KOTA KİNABALU ile/ve/<> KİNABALU MİLLİ PARKI
( Borneo'nun Sabah Eyaleti'nin başkenti. İLE/VE/<> 754 km² yüzölçümü bulunan park, flora ve fauna açısından bir hazine olarak kabul ediliyor. Parkın içinde, 1500 çeşit orkide, sürüngenler ve 518 çeşit kuş bulunuyor.
[Dünyanın en büyük çiçeği olarak kabul edilen, "Rafflesia Arnoldii"nin çapı 91 cm., kalınlığı 1.9 cm., ağırlığı ise 7 kg.] )
( (Kota) Kinabalu (Dağı) Efsanesi:
Kinabalu Dağı'nın zirvesinde çok iri bir inci ve onu sahiplenen bir ejderha varmış. Bu incinin ünü, sınırları aşıp Çin İmparatoru'nun kulağına kadar ulaşmış. İnciye sahip olma hırsıyla yanıp tutuşan imparator, inciyi kendine getirmesi için bir prensini bu dağa göndermiş.
Prens, henüz dağa çıkmadan, dağın eteğindeki bir köyde, güzel bir yerli kıza âşık olmuş ve onunla evlenmiş. Bir çocukları da olmuş.
Daha sonra görevini anımsayıp dağa çıkan ve ejderhaya görünmeden inciyi almayı başaran prens, Çin'e dönmek üzere bir gemiyle yola çıkmış. Ancak, yolda korsanlara yakalanan prens, hem canını kaybetmiş, hem de inciyi.
Bu olay, eşinin köyünde de duyulunca, yabancıları sevmeyen köy halkı, prensin dul eşiyle alay etmeye, aşağılamaya başlamış. Prensin güzel eşi, bu aşağılamalara daha fazla dayanamayarak, çocuğuyla birlikte kutsal dağın tepesinden aşağı atlamış.
Bu olaydan sonra da, bu kutsal dağa, "Kota Kinabalu" yani "Çinli'nin dul eşi" denilmiş. )
- KÖTÜYÜ, DOĞRUDAN GÖSTERMEK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine KÖTÜYÜ, DAHA KÖTÜSÜNÜ GÖSTEREREK GÖSTERMEK/ANLATMAK
- KOYSUN ile/ve/||/<> ALSIN
( Olanağı bulunan. İLE/VE/||/<> Gereksinimi olan. )
- KOYUN ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< OYUN
( ...'ın koyunu, sonra çıkar oyunu. )
- ÇÖZÜMLER:
KÜÇÜK ile/ve/||/<> ARA ile/ve/||/<> YALIN
- KÜL OLMAK" ile/ve/||/<> "GÜL OLMAK"
( Nefsini yakarak. İLE/VE/||/<> İyilik yaparak. )
- KÜL SERMEK ile/ve/||/<> GÜL SERMEK
( Bin kere gelenin önüne. İLE/VE/||/<> Bir kere gelenin önüne. )
- [ya/hem] KÜL ile/değil/yerine/hem de/ya da/||/<>/>< GÜL
( [ya/hem] Bir "bakış/algı/yorum". İLE/DEĞİL/YERİNE/HEM DE/YA DA/||/<>/>< Başka bir "bakış/algı/yorum". )
- KÜL ve/<> KURŞUN ve/<> SİRKE
( Herhangi bir nesnenin, bir sonraki aşaması bulunmayan, fiziksel ve/ya da kimyasal sonları/eşikleri. )
- KULA ÇATMAK ile/değil/yerine/>< KULAÇ ATMAK
- KUMAŞ ile MATAH[Ar.]
( ... İLE Ticaret malı. [Daha çok kumaş cinsinden kâr getiren mal] ["Çok matah bir şey sanki"] )
- KÜREK ÇEKMEK ile/ve/değil/yerine/<>/>< LAVA[İt.]
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Herhangi bir yere yanaşmış filikanın, kürek çekmeden ilerlemesi için söylenilen söz/emir. )
- KÜREK ile/ve/||/<>/> FIRIN
( Düzgün. İLE/VE/||/<>/> Kızgın. )
- KURMACA AÇMAZI ile/ve/||/<> TRAJEDİ AÇMAZI
- İNSANLIK:
"KURUŞ" İLE ile/değil/yerine DURUŞ İLE
- KUŞEVLERİNDE:
CAMİ BİÇİMİNDE OLANLAR ile/ve MEDRESE BİÇİMİNDE OLANLAR ile/ve KERVANSARAY BİÇİMİNDE OLANLAR
( Camilerde, köprülerde ve çeşitli eski mimari yapılarda yer verilmiştir. )
( Ayazma Camisi örnekleri birarada görebilmek açısından önerilir. )
( Özellikle Kayseri'de geniş alanlarda ve çokça ayrılmış alanlar vardır. )
( UŞŞ/AŞŞ, VEKR, VEKN: Kuş yuvası. )
( ÂŞİYÂN/E, LÂNE/LÂNE-İ MÜRG: Kuş yuvası. | Mesken, ev. )
- KUSURLU SORUMLULUK(/HİZMET ve GÖREV) ile/ve/||/<> KUSURSUZ SORUMLULUK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL OLASILIK
- KÜTÜK ile/ve/değil/yerine/||/<>/></< FİDE/FİDAN
( Büyük ve "güçlü". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< İnce ve "zayıf". )
( Cansızdır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Canlıdır. )
- KÜTÜPHANE ile/ve/değil/||/<> EŞEKLİ KÜTÜPHANE
( Mustafa Güzelgöz - Videoyu izlemek için burayı tıklayınız... )
- KUYRUĞU DİK TUTMAK" ile/değil "OMURGALI" DURMAK/DAVRANMAK
- KUYU ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İP
( Derin olan, kuyu değil kısa olan, iptir. )
- KUYUNUN:
DERİN OLMASI ile/ve/değil/||/<>/< DOLU OLMASI
- KUYUNUN DERİNLİĞİ değil İPİN KISALIĞI
- LÂM'I-CİM'İ (YOK)
( Lâm, ÂN'ı; Cim, Zaman'ı simgeler. )
( "Beklenilecek, zaman geçirilebilecek yanı yok!" anlamında kullanılır. )
- LÂYIK değil/yerine/= YARAŞIK, YAKIŞIR
- LEB DEMEDEN, LEBLEBİYİ ANLAMAK ile/ve/değil/||/<>/< LEB DEMEDEN LÜB'Ü ANLAMAK
- LEBLEBİ ile/ve/||/<> TOP
( Leblebi kadar anlatmak/anlatabilmek için (büyük bir) top kadar bilmek gerek. )
- LEYLA ve MECNUN ile/ve/||/<> FERHAD ve ŞİRİN ile/ve/||/<> ZÜHRE ve TAHİR
- LOKMANIN TADI ile/ve/||/<>/> YEMEĞİN TADI
( Ne kadar çok çiğnersek. İLE/VE/||/<>/> Ne kadar az yersek. )
( Yediğini, iç; içtiğini, ye! İLE/VE/||/<>/> Çok yiyen, az tad alır; az yiyen, çok tad alır. )
- LOKOMOTİF[Fr./İng. < LOCOMOTIVE] ile/ve/||/<> AMİGO[İsp.]
( Tren vagonlarını çeken makina. | Öncü. İLE/VE/||/<> Arkadaş. | Spor yarışmalarında taraftarları coşturan kişi. )
- LÜKS ile/değil/yerine TOKGÖZLÜLÜK
( Yapay yoksulluk. İLE/DEĞİL/YERİNE Doğal zenginlik. )
- LUP[İng. < LOOP] değil/yerine/= DÖNGÜ
- MADEN İŞÇİSİ İÇİN:
YERÜSTÜ değil/ne yazık ki/<>/>< YERALTI
( Açlık var ve kesin. DEĞİL/NE YAZIK Kİ/<>/>< Ölüm var ve olasılık. )
- MAĞARA ile/ve/||/<> YERALTI
( Platon. İLE/VE/||/<> Dostoyevski. )
- MAHATMA GANDHI
( Gandhi'nin yaşamla ilgili sorulara verdiği yanıtlar...
- En hoş gün?
Bugün...
- En kolay olan?
Yanılmak...
- En büyük engel?
Korku...
- En büyük yanlış?
Vazgeçmek...
- Tüm kötülüklerin temeli?
Bencillik...
- En iyi oyalanma biçimi?
Çalışmak...
- En büyük çöküş?
Ümitsizlik...
- En iyi eğitmenler?
Çocuklar...
- En temel olan?
İletişim...
- En çok mutlu eden?
Başkalarına yararlı olmak, iyilik yapmak...
- En büyük gizem?
Ölüm...
- En büyük kusur?
Huysuzluk...
- En tehlikeli kişi?
Yalancı...
- En zararlı düşünce?
Kıskançlık...
- En hoş armağan?
Bağışlama...
- En kısa yol?
Düz, doğru yol...
- En güçlü duygu?
İç huzur...
- En iyi koruyucu?
Iyimserlik, keşfetmek...
- En gerekli kişiler?
Sevgili ve dostlar...
- Yaşamdaki en harika olan?
Sevmek...<3
)
- MAHİYET ve HAKİKAT ve HÜVİYET(KİMLİK)
( Nedir? VE Mahiyetin dış dünyadaki karşılıkları. VE Kişisel özelliklerle birlikte olan hakikat. )
( Bir kavramın efrâd-ı zihniyesinde olan. VE Bir kavramın efrâd-ı hariciyesinde olan. VE Hakikat mea't-teşahhus. )
( "Anka Kuşu" gibi kavramlarda/örneklerde sadece mahiyet vardır. )
( İnsan/Birey için geçerlidir. )
( Mâhiyet, taksim edilmez. )
( Mâhiyetten istisna yapılmaz. )
- MAHKUM İKİLEMİ ile/ve/||/<> NEWCOMB SORUNU
- MANKURTLAŞMA ile/<> KÖZ/KÖS-KAMANLAŞMA ile/<> KANARALAŞMA
( MANKURT EFSANESİ
Efsaneye göre, Kazakistan'ın uçsuz-bucaksız Sarı-Özek bozkırının yerlisi olan Kazaklar, eski tarihlerde, onların su kuyularına ve otlaklarına göz diken Juan-Juanlar'ın zaman zaman baskınlarına maruz kalmaktalardır. Baskınlarda bazen Kazaklar, bazen de Juan-Juanlar gâlip gelmektedir. Juan-Juanlar savaşı kazandıklarında, alıp götürdükleri esirlerin bazılarını başka kabilelere satmaktalardır ki bunlar oldukça şanslı sayılırlar. Çünkü hiç olmazsa, köle olarak da olsa, sağ kalmaktalardır. Güçlü kuvvetli esirleri ise satmamakta, akıl almaz işkencelerle, belleklerini kaybettirerek, adeta delirtmekte ve onları, kendilerinin sadık köleleri olarak en önemli işlerde çalıştırmaktalardır.
Juan-Juanlar'ın işkencesini dinlemek bile acı vericidir: Önce, esirin başını, bir tane bile saç bırakmamacasına tamamen tıraş etmektelerdir. Hemen o anda, bir deve kesmekte, devenin derisinin en kalın yeri olan boynundan parçalar keserek, kanlı kanlı, esirin tıraşlı başına sımsıkı sarmaktalardır. -Aytmatov, bu deri başlığı, bugün yüzme sporunda kafaya takılan kauçuk başlığa benzetmektedir.-
Bu işkenceye maruz kalan esir, bazen acılar içinde kıvranarak ölmektedir (ki onlar da şanslı sayılmalıdır!), ölmeyenlerin boynuna, kafasını yerlere sürtmesin diye bir boyunduruk takılmaktadır. Bu haliyle esiri götürüp, çığlıklarının da duyulmayacağı ıssız bir yere, elleri kolları bağlı, aç ve susuz, kızgın güneşin altında günlerce bırakmaktalardır. Tabiî, güneşte kavrulan deri kurudukça, kafayı bir mengene gibi sıkmakta, işkence, dayanılmaz hale gelmektedir. Fakat işkenceyi asıl dayanılmaz yapan, sadece bu değildir. Kafadaki saçlar, bir taraftan uzamaya çalışmaktadır. Fakat dışarıya doğru büyüyemediği için, kafa derisinin içine doğru büyümeye
çalışmaktadır. Sonunda esir, aklını yitirmekte, belleği iyice sıfırlanmaktadır. Adeta, içine saman doldurulmuş bir post (korkuluk) haline gelmektedir. İşkencenin beşinci günü Juan-Juanlar gelip sağ kalan esirleri almakta, boynundaki engeli çıkarmakta, kendine yiyecek-içecek vermektelerdir. Böylece, köle, beden gücünü yeniden toplayıp kendine gelmektedir. Fakat bundan böyle o normal bir insan değildir, o artık bir mankurttur!
Böyle bir mankurt, köle pazarlarında, güçlü-kuvvetli on esirin fiyatına satılabilmektedir. Eğer aralarındaki bir savaşta bir mankurt öldürülürse, Juan-Juanlar karşılık olarak, hür bir kişinin bedelinin üç katını almaktalardır.
Bir mankurtu, ailesinden birileri gerek kaçırmak, gerekse fidye vermek suretiyle vb. geri almak istemezmiş. Çünkü o artık aileden biri değildir, aksine, zararlı biri olmuştur. Belleği iyice boşaltılan mankurt, babasını, çocukluğunu vs. asla anımsamamakta, hatta insan olduğunu bile bilmemektedir. Yani ağzı var ama dili yoktur. Efendisine mutlak koşulda itaat eden, gayet evcil bir hayvana benzemektedir. Kaçmayı bilmediği için böyle bir riski de yoktur mankurtun... Sadece karnının acıktığını hissetmekte o kadar...
Efendisinin emir ve komutlarına bir köpek sadakatiyle bağlıdır. Mankurtlaşan köleler, en kötü ve en zor işleri gık demeden yapmaktalardır. Sarı-Özek'in ucsuz-bucaksız çöllerinde, kavurucu sıcak altında deve sürüleri otlatmak ancak onların yapabileceği bir iştir. Ölmeyecek kadar yiyecek, donmayacak kadar giysi vermek yeterlidir onlar için.
İşte, Juan-Juanlar, tutsak kişilere, bu en ağır işkenceyi, belleğini yitirme, anılarını elinden alma, kimliğini unutturma işkencesini tatbik etmektelerdir. Nayman Ana öyküsü, oğlu Colaman böyle bir mankurtlaşmaya maruz kalan bir ananın dramıdır.
Nayman Ana, oğlu Kolaman [Colaman: Yol aydınlığı.] kaçırıldıktan sonra yıllarca ondan hiçbir haber alamamıştır. Öldü mü, kaldı mı, mankurt mu yapıldı, bilmemektedir. Derken, bir gün, Naymanlar bölgesine gelen tüccarlar, Juan-Juanlar'ın, su kuyuları yanından geçerken, deve sürüleri güden genç bir çobanla karşılaştıklarından söz eder. Çobanın hiçbir şey anımsamadığını, sorulan sorulara 'evet' ya da 'hayır' gibi kısa yanıtlar verdiğini vs. anlatırlar. Tüccarlar, onunla biraz da alay etmişlerdir. Nayman Ana, anlatılanları sessizce dinlemiş, fakat hiç oralı olmamış, sanki bir şey duymamış gibi davranmıştır. Fakat birden içine bir kor düşmüştür; sanki bu anlatılanın, oğlu Kolaman olduğuna dair birden bir aydınlık belirmiştir içinde. Tabiî aydınlıkla beraber de bir korku...
Nayman Ana, gördüğü böyle bir ışık karşısında daha fazla duramaz, derhal hazırlıklara koyulur, hiçkimseye sezdirmeden, devesine biner ve sabahın erken saatinde, çobanların söz ettiği, Juan-Juanlar'ın su kuyularına doğru yola koyulur. Kilometrelerce gider Sarı-Özek bozkırında ve binbir türlü korkunun sarmalında, sonunda, oğlunu bulur. Evet, Nayman Ana, deve sürüsünün başında, oğlu Kolaman'ı, başındaki deri şapkasıyla yapayalnız bulur. Herşeye karşın oğlunu tanımakta zorlanmaz.
Kolaman, gözlerine kadar indirdiği şapkasının altından durgun gözlerle anasına bakmaktadır. Sanki, o ıssız çölde, yanına bir kişinin gelmiş olması, onu, hiç ama hiç ilgilendirmemektedir. Hiçbir heyecan, depreşme, o geleni bilme, tanıma arzusu görülmemektedir. Kolaman'a, oğluna yaklaşan Nayman Ana, gerçeği artık iyice anlamıştır: Hıçkırıklar arasında varır sarılır oğlunun boynuna. "Oğlum, oğlum Kolaman! Benim, bak ben geldim, ben annen, Nayman Ana! Sen benim oğlumsun!" derse de, bu sözler, Kolaman için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nayman Ana, tekrar tekrar dener, kendini oğluna tanıtabilmeyi, ondan bir söz olsun yanıt alabilmeyi; adının Kolaman olduğunu anımsamasını, kendi memleketini, babasını, anasını anımsasın ister ama heyhât...
Kolaman, boş ve anlamsız gözlerle bakmaktadır. Karşısındaki kadının niçin ağladığını, neden burada, bu ıssız çölde, karşısında bulunduğunu, ondan ne istediğini hiç mi hiç düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyordur. Anası, bir girişim daha yapar ve bu sefer, Kolaman, adının 'Mankurt' olduğunu söyler. Anası çırpınmakta, hüngür hüngür ağlamakta, bir taraftan da bu zulmü yapanların akıllarına nasıl olup da böyle işkence yöntemlerini getirdiği için Tanrı'ya sitem etmektedir...
Nayman Ana, Sarı-Özek'te söylenen bir ağıdı anımsar:
"Ben, öldürülen, derisine saman doldurulan yavru devenin anasıyım. Buraya, saman dolu yavrumun tulumunu koklamaya, yavrumun kokusunu almaya geldim."
Nayman Ana, tekrar tekrar oğluna bir mankurt olmadığını, kendinin bir Nayman, asıl adının, Colaman olduğunu söylerse de sonuç alamaz. O anda, uzaktan gelen bir Juan-Juan'ı fark eder ve kaçar. Juan-Juan da onu fark etmiştir fakat Nayman Ana gizlenir ve Juan-Juan'ın eline geçmekten kurtulur. Nayman Ana geceyi orada geçirir. Sabahleyin etrafı kolaçan ederek yeniden sokulur, "içine saman doldurulan yavrusunun tulumunun" yanına...
Kararı, ne pahasına olursa olsun oğlunu alıp buralardan götürmek, onu kaçırmaktır. Bu sefer yine Juan-Juanlar gelmektelerdir, o yine kaçar. Juan-Juanlar kadının kim olduğunu öğrenmek için Kolaman'ı iyice sorguya çekerler. Tabiî ki konuyu anlamışlardır ve Kolaman'a emir verir, o kadın yine gelirse, onu öldürmesini sıkı sıkıya tembihlerler.
Kolaman'ın efendileri gittikten sonra son bir ümitle yanına gelen annesi bir an oğlunu göremez. Göremez, çünkü o anda, Kolaman, bir devenin arkasına sinmiş, elindeki oku annesine nişan almakla meşguldür. Annesi, oğlunu fark ettiğinde ok yaydan çıkmıştır ve öldürücü darbeyle Nayman Ana, devesinden yere yığılır. Düşerken, son sözleri, "Adını anımsa, adını anımsa!" olmuştur.
Kolaman, yani Mankurt, öz anasını düşman evinde, düşmanın sürüsünün başında ve düşmanın talimatına bağlı kalarak öldürmüştür. Nayman Ana'nın düşüp öldüğü bu yere, "Ana-Beyit Mezarlığı" denilmiştir. Yani "Ana'nın yattığı yer"...
İLE/<>
KÖZKAMANLAŞMAK
Destana göre, Manas, Alma Ata ıramağının gözesinde, Sungur'da oturan, hiç oğlu olmamış Yakup (Cakıp) Han'ın, duasından sonra Tanrı'nın verdiği yiğit oğludur. Manas birçok olağanüstülükler göstermiş, İslâm yolunda mücadele etmiş biri olarak takdim edilmektedir. Manas'ın, küçükken Kalmuklar'a esir düşen ve Moğolistan'a götürülüp orada büyütülen Köz-Kaman adında bir amcası vardır. Köz-Kaman, Moğolistan'da, Kalmuklar arasında büyütülür, bir Kalmuk kızıyla evlendirilir, oğulları olur ve bir gün oğullarıyla birlikte ata yurduna geri döner. Fakat o artık Kalmukça konuşmaktadır. Manas, daha önce amcasını hiç görmemiştir, dolayısıyla onu tanımamaktadır. Üstelik de Kalmukça konuştuğu için, amcasını casus zannetmektedir. Manas amcasını yakalar ve zincire vurur. Bu arada Manas, babasına mektup yazarak, amcası hakkında bilgi sağlar. Babası, amcasına iyi davranmasını söyler. Manas, babasının sözüne uyarak amcasını salıverir. Hatta bir de onun onuruna şölen verir fakat işte Köz-Kaman'lık gerçek yüzünü ortaya koymuştur: Köz-Kaman'ın oğulları şölende arbede çıkarır ve Manas'ı döver. Manas, ileride Kalmuklar'a karşı sefere çıktığında da Köz-Kaman ve oğullarının ihanetinden kurtulamaz.
[Manas Destanı ve Köz-Kaman: Köz-Kaman, Manas Destanı, kahramanlarından birinin adıdır. Adını, bir Kırgız yiğidinden alan, 400 bin dizelik Manas Destanı, bir Kırgız destanı olup, Müslüman Kırgızlar'la, putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Manas'ın tarihî bir kişilik olmadığını ileri sürenler varsa da, onun bir Kırgız beyi ya da bir Kırgız yiğidi olma olasılığı yüksektir. Bu destanda, Kırgızlar'ın tüm örf-âdet ve gelenekleri, inanç ve dünya görüşleri işlenmiştir.]
İLE/<>
KANARALAŞMAK
Bir köyde, yaşlı bir adam ve oğulları yaşamaktadır. Bir gün, adamın sürüsünden esrarengiz bir biçimde koyunlar eksilmeye başlar. Oğullar, eksilen koyunların ölüsünü ya da dirisini aramadık yer bırakmazlar ama ne yazık ki bulunamamaktadır. Babaları, bu duruma epeyce kafa yormakta fakat akıl erdirememektedir. Adamın, en sonunda aklına yatan düşünce şudur: Koyunları evin köpekleri, yani bizzat sürüyü korumakla görevli olan "bekçi" köpekler yemektelerdir. Bu demektir ki, köpekler kanaralaşmıştır!
Yaşlı adam, çocuklarına talimat verir, der ki, "Gidin, evdeki tüm köpekleri öldürün. Hiçbir eniği de sağ bırakmayın! Daha sonra başka köylerden yeni enikler bulur getirir ve onları yeni baştan eğitirsiniz."
Oğullar, babalarının dediği gibi yapar ve fakat birkaç yıl sonra yine aynı durum görülmeye başlanır. Bu sefer, adam, çocuklarını başına toplar ve onlara, birkaç yıl önce kendilerine verdiği talimatı aynen yapıp yapmadıklarını sorar. Küçük oğul, o gün küçük bir eniği, acıdığı için öldürmemiş olduğunu itiraf eder. Evet, konu anlaşılmıştır: O küçük enik, anasından-babasından kanaralaşmayı öğrenmiştir, kanaralaşmak bir biçimde ona da bulaşmıştır. Büyüdükçe o da bu "ahlâkı" öteki köpeklere öğretmiştir. )
- MANTAR ile/değil ESMERKÜF
( ... İLE Esmerküfler ailesinin asalak yaşama uyabilen örnek türü. Özellikle arılarda öldürücü gelişmeler doğuran, ilkel mantar. )
( ... cum MUCOR MUCEDO )
- MANTAR ile IŞILKÜF
( ... İLE Sığır, domuz ve insana ışılküflüce etkeni, ışılküflerin örnek türü olan asalak mantar. )
( ... cum ACTINONYCES BOVIS )
- MANTIK ve/||/<> FİZİK ve/||/<> ETİK
( Çit. VE/||/<> Ağaç. VE/||/<> Meyve. )
- MANTIK ve/||/<>/> FİZİK ve/||/<>/> ETİK
( Bahçenin sınırı/duvarı/çiti. VE/||/<>/> Bahçedeki ağaç. VE/||/<>/> Bahçedeki ağacın meyvesi. )
( )
- MARCEL CAMUS ile ALBERT CAMUS
( [21 Nisan] 1912 - [13 Ocak] 1982 ile 1913 - 1960 )
- MASAL ile/ve/<> MESEL ile/ve/<> MİSAL ile/ve/<> HAKİKAT
( Tevrat'ta/Mesnevî'de. İLE/VE/<> İncil'de. İLE/VE/<> Kur'an'da. İLE/VE/<> Hikmet'te. )
- MASALLAR:
ÇOCUKLARA ile/ve/||/<> YETİŞKİNLERE
( Uyutmak için. İLE/VE/||/<> Uyandırmak için. )
- MASUMLAR APARTMANI ile/ve/değil/||/<>/< MADALYONUN İÇİ (KİTABI)
- MATEMATİK(/ÖLÇÜ) BİLMEMEK ile/ve/değil/ya da/||/<>/< DAYAK YEMEMİŞ OLMAK
- MATEMATİK/SEL/LİK:
DEĞERLİ ile/ve/fakat/||/<>/> YETERLİ DEĞİL
- MATRUŞKA[Rusça] ile/ve/||/<> SOĞAN
( Tahtadan yapılmış iç içe bebeklerden oluşan süs eşyası. İLE/VE/||/<> ... )
- MÂVERÂ[Ar.] değil/yerine/= ÖTE
( Ard, geri, bir şeyin ötesinde, arkasında bulunan. | Türk müziğinin eski bir mürekkep makamı.[Biri, devr-i kebir, öteki, fahte usûlünde, iki tane müellifi belirli olmayan peşrev ile bir tane, yine müellifi bilinmeyen saz semaisi, bu makama örnektir.] )
- MAYA ile AŞI
- MAYA ile/ve/||/<> AŞI
- MECZÛB ve/||/<>/> DİLEKÇESİ...
( 1965 yılında vefât eden,
Elazığ Tımarhanesi'ndeki bir meczubun (ortadaki)
Allah'a yazdığı mektubu...
“Ben, dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyü'nden, (El-Aziz --Elazığ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden;
ismi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden, Hâkimler Hakimi'nin dergâh-ı Ulûhiyetine son arzuhâlimdir:
Ben, gam(dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında,
horluk ve rezillik kaftanında, SULTAN yapılmışım.
Meyvelerden, dağdağana; çalgılardan, ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım, akasya dikeninden; yorganım, kirpi derisinden farksızdır. Kalbim, Ayizman’ın(Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını ve Sahrâ'nın çöl fırtınasıdır.
Ruhum, âşık-ı Hüdâ Mahbûb peresttir, lâkin aklım,
kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gûresttir(gel-gittir).
Bana gelen, derd ü gamın kilosu beleştir. Nerede bir güzel varsa, bana karşı keleştir(yüz vermez, cesâretlidir),
tüm yiğitler de bana hep ters ve terestir.
Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz, kezzap suyu; mezemiz ise ateştir.
Ol Resûl-i zişân ve Sultân-ı dü-cihân: “Cenâb-ı Allah’ın, insanları, dünya; dünyayı ise insan için yarattığını; Ruhları, vucud için, vucudları ise ruhlar için yarattığını; erkekleri, kadınlar; kadınları, erkekler için yarattığını; Cennet'i, mü’min kullar, mü’min kulları da Cennet için yarattığını; cehennemi, inkârcılar ve münâfıklar, inkârcıları ve münâfıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.
Peki, acaba, benim gibi meczub divâneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin...
Allah, sana iman verdi, sen, tuğyan edersin; O in’am etti, sen, küfran(nankörlük) edersin; O, ikram etti, sen, inkâr edersin; O, ihsân etti, sen, isyân edersin; bir de kalkıp bana deli divâne diye bühtân edersin!...
Bu söylediklerimin hepsi, ruhumun içinde cenk etmektedir. Eğer, dilekçemin yanıtı gelirse bu manevralar sona erecektir.
Şimdi, adresimi arz ediyorum: Kur’ân’ı geldiği yere, yine Kur’ân’ı getiren, geri taşısın. Madem ki, ahkâmı ve ahlâkı kalmadı, Kur’ân’ın kâğıdı ve yazısı neye yarasın?! Tâ ki, Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince, yeniden okunup yaşansın!
Ey, zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere, tüm âlemlerin Rabbi!...
Ey, cemâdî, nebâtî, hayvanî, insanî, ruhanî ve nuranî,
her şeyin ve herkesin yegâne sahibi!...
Ey, iman ve şuur ehl-i kalplerin, en yüce habîbi!...
Ey, dertli bedenlerin, kederli gönüllerin ve yaralı yüreklerin tabîbi!...
Ben, bi-çâre kulun ki; garipler garîbi, hüzünlerin esîri, zulümlerin mustarîbi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi...
Ama kutsî muhabbet ve hasretinin divânesi!...
Herkesi ve her şeyimi elimden aldın ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegâne Sen kaldın!... Yurdumdan, yuvamdan, evimden, barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın. Ama onları ararken, Sana ulaştım, sevdâna daldım! Böylece, fânî ve hayalî görüntülerden kurtarıp hakîkî tecellîne mazhar kıldın.
Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!
Hakk'tan saparak ve haddimi aşarak, hâşâ, Sen'den, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidret'ül Münteha menzili, cümle mahlûkâtın en şereflisi, Rahmân'ın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kâinâtın fahrî ebedîsi, Âhir zaman Nebî'si ve Mehdî'si, Levh-i Mahfûz'un tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem’in) Mahbubiyeti'ni mi istedim?...
Hanif Din'in üstadı ve nice Nebîlerin atası, Hz. İbrahim’in, halîliyetini; Hz. Süleyman’ın, saltanat ve servetini; Hz. Musa’nın, Celâdet ve cesâretini; Hz. İsa’nın ruhanîyetini mi istedim?...
Hz. Ebû Bekir Sıddık’ın, yüksek fazîlet ve kurbiyyetini; Hz. Ömer'ül Faruk’un, dirâyet ve teslimiyetini; Hz. Osman-ı Zinnureyn'in, asâlet ve sehâvetini; Hz. Aliy'ül Murtaza’nın, ilim ve velâyetini mi istedim?...
Senden, mülk-ü-hâkimiyet, şan-ü-şöhret, mal-ü-servet mi talep ettim? Senden, vucuduma sıhhat ve âfiyet; aklıma ziyâ ve selâmet; hayatıma, huzur ve istikâmet dilendiysem, bunlar için de bin kere tevbe ettim!
Çünkü, Şeriât'ın iptal, Tarikât'ın ihmal, Hakîkât'ın ihlâl ve mü’minlerin iğfâl edildiği bir zillet ve rezâlet döneminde, bana, akıl ve mükellefiyet verseydin, bu, sadece benim mesûliyet ve mahzûniyetimi ziyâdeleştirecekti!
Sultan'ım Efendi'm!
Ben, Senden, sadece, seni istedim; pahası, elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna fedâ etmektir.
Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna, böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben, hâşâ, itiraz değil naz ederim ama umarım,
Sen, niyâz kabul edersin.
Aile efrâdımı, akl-ı izânımı alıp beni hicrâna saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hâin ve hilekâr olaydım...
Ya varlıklı kalıp ama zâlim ve sahtekâr olaydım...
Ya âlim ve saygın kalıp ama gâfil ve riyâkâr olaydım...
Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım...
Ya sağlıklı sefâlı kalıp ama sapıtmış, ahlâksız ve vicdansız olaydım!...
Derd-ü-belâ ki, sabredenlerin vesile-i mirâcıdır. Mü'minler, kalbimin tâcı; mücrimler, rahmetin muhtâcı; münkirler, hikmetin icabı; Sâdık ve âşık, ehl-i cehd adâletin ilâcıdır. Velâkin, bu münâfık, hain ve zâlimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helâli dışında tüm kadınlar, kızlar, ana-bacıdır.
Ey Rabbim, Efendi'm!
Malûm-u âlîniz ve yüce takdirinizdir ki; ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu… Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu… Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!...
Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım; ama şikâyet şekâvettir; tüm bu fânî ve fenâ nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahı'nı buldum...
Beni, yoktan var ettin, iman ve hidâyet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu, bi-karar ettin.
Sana, sonsuz şükürler olsun!...
Şimdi, son dileğim, beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nûrundan ayırma, ne olursun!
Umarım, bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü, Zâtından gayrıya yalvarıp yakarmanın, ŞİRK olduğunu buyurdun!
Selâm ve dua ile... )
- MENDİL HEDİYE ETMEK değil/ve İÇİNDEKİNİ GİZLEMEK
( Hediye edilen mendiller içindeki altın ya da paranın görünmemesini sağlamak içindi(r). )
- MENEND/MÂNEND değil/yerine/= GİBİ, EŞSİZ, ÖRNEKSİZ
- MERDİVEN (MERDİVEN) değil BASAMAK BASAMAK
- MESA" değil MESELA
- MESEL[Ar.] ile MENKIBE[Ar.]
( Örnek, benzer, nümûne. | Dokunaklı, anlamlı, örnek alınacak söz. | Atasözü. | Eğitici ve ahlâka yararlı olan öykü/masal. İLE Din büyüklerinin ya da tarihe geçmiş ünlü kişilerin, yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili öykü. )
- MEYDAN OKUNAMAZLAR:
YEL ve/||/<> SÖZLÜK ve/||/<> MASUM/SEVGİ
- MİKROSKOP ile/ve/||/<>/>< TELESKOP
( [Kişinin] Önemini/"büyüklüğünü" gösterir. İLE/VE/||/<>/>< Önemsizliğini/küçüklüğünü gösterir. )
( Kıskançlığın aracı. İLE/VE/||/<>/>< Sevginin aracı. )
- MİLLETİN EFENDİSİ:
"KÖYLÜ" değil ÜRETEN KÖYLÜ
- MİNARE ile "EĞİK MİNARE"
( )
- Mİ'SÂL[Ar.] ile MİSÂL[Ar. < EMSÎLE]
( Ucu uzun ağaç, gelberi. İLE Örnek. | Masal. | Düş/rüyâ. | Benzer, andırır. | Yalnızca ilk harfi[fâsı], harf-i illet olan sözcük.[VASL, VÂİZ, YÜMÜN, MEYSÛR vb.] )
- MİSÂL[Ar.] değil/yerine/= ÖRNEK
( ÖRNEK | MASAL | RÜYÂ, DÜŞ | BENZER, ANDIRIR )
- MÖBİUS ŞERİDİ ile/ve KLEIN ŞİŞESİ
- MODEL[Fr.]/MOSTRA[İt.] değil/yerine/= ÖRNEK/KÖZ
( Örnek. | Bir özelliği olan nesne ya da kişi. | Bir sanatçıya poz veren kişi. | Biçim. | Örnekleri içinde toplayan dergi. | Tip. | Benzer. | Örnek alınmaya değer kişi ya da şey. | Manken. )
- MODEL ile ÖRNEK
( MODEL vs./and SAMPLE )
- MOORE AÇMAZI ile/ve/||/<> BEKLENMEYEN SINAV AÇMAZI ile/ve/||/<> BELİRLENMİŞ ÖĞRENCİ AÇMAZI ile/ve/||/<> INDY AÇMAZI
- MOORE AÇMAZI ile/ve/||/<> BEKLENMEYEN SINAV AÇMAZI ile/ve/||/<> YALANCI İLAÇ AÇMAZI
- MORİTANYA'DA:
ÇAY ve 3 SUNUM/ANLAMI
( Moritanya'da, ufak bardakta üç kez çay ikram edilir.
1. Yaşamın kendi gibi acıdır.
2. Aşk kadar tatlıdır.
3. Ölüm kadar katıdır. )
- MOZAİK ile/ve/değil/||/<>/> EBRU
- MÜKÂFÂT[< KİFÂYET] ile ...
( BERÂBERLİK | BİR HİZMET VE İYİLİĞE KARŞI EDİLEN İYİLİK | ÇALIŞKAN TALEBEYE HOCASININ VERDİĞİ TAKDİR )
- MUM DİBİNE IŞIK VERMEZ ile TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ
- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]
( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )
- MÜNÂKAŞA[< NAKŞ] ile/değil/yerine İSTİŞÂRE[< ŞÛRÂ]
( Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE/DEĞİL/YERİNE Yazılı olarak bildirilmesini isteme. )
( Polemik, tartışma, "söz dalaşı" ya da atışma değil "yazılı olarak tartışma, değerlendirme" anlamına gelmektedir.
Eski deyimiyle de, "Yazı ile bildirilmesini isteme" anlamına gelen, İSTİŞ'ÂR[çoğ. İSTİŞ'ÂRÂT] kullanılmaktaydı.
Sözlü iletişimde, zihni ve düşünceyi, kavramı ya da olguyu aktarma ve paylaşmada ve özellikle de düşünce ayrılıklarındaki savların konuşulması ve tartışılmasında, yetersizlik ve (kolay/tam) takip edilemezlik durumu oluşur/oluşabilir.
Buna engel olmak için, düşünülen, savunulan şey üzerindeki savların ve ayrıntıların, yazılı olarak sunulması, olası savrulmaları da engelleyebileceği yöntem(ler)le yani yazıyla çözülebilir.
Ayrışma/tartışma konusu, yazılı olarak sunulduğunda ya da alındığında, hem kişinin kendi düşüncelerini ve ayrıntılarını, yazı aynasında tekrar (tekrar) değerlendirilebilmesi, hem de ötekinin sözünü/savını doğru/yetkin/kapsamlı takip edebilme ve anlayabilme olanağı sağlanmış olur.
Dolayısıyla, "polemiğe girmeyelim" deyimi, tam aksine,
""bu konuda, polemik yapmalıyız" biçiminde ve daha doğrusu da "bunu, karşılıklı olarak yazılı biçimde sunmalı ve tartışmalıyız" biçiminde olmalıdır. )
( CRITIQUE avec POLEMIC )
- MÜR(Ş)İD ile/ve İÇTEKİ MÜR(Ş)İD
( İrşâd eden, aydınlatan. )
( Dıştaki Mürşit'e götüren içteki Mürşit'tir. )
( Dıştaki Mürşit talimat verir, içteki Mürşit güç gönderir; atik ve dikkatli uygulama Mürit'e düşer. )
( Mürşit'in rolü sadece öğretmek, direktif ve cesâret vermektir. )
( Bir mürşidin gerçek rolü, müritlerinin zihinlerindeki ve gönüllerindeki cehaleti kovmaktır. )
( Mürşit'in işi, kendi deneyimi ve başarısı sayesinde size cesâret vermektir. )
( Mürşit, yalnızca cesâret verebilir. )
( Mürşit, talebi doğurandır / talep edilmeyi sağlar. )
( Bilincinize vâki olan her şey sizin Mürşit'inizdir. )
( Bilincin ötesindeki Saf Farkındalık, en yüce Mürşit'tir. )
( Mürit içtenlikli değilse ona bir Mürit denilemez. Mürşit, tepeden tırnağa sevgi ve özveri değilse, ona bir Mürşit denilemez. )
( Mürit bir kez anladığında, o anlayışı doğrulayan eylemi yerine getirmek de ona düşer. )
( Mürit ve kişinin iç gerçeği aslında birdir ve aynı hedefe doğru birlikte çalışır - zihnin kurtarılması ve esenliği. )
( Mürit, tüm düzeylerde kendi evinde gibidir ve onun enerjisi ve sabrı tükenmek bilmez. )
( Kişinin müritliği sözel düzeyde değil, fakat onun varlığının sessiz derinliklerindedir. )
( Tüm evren, Mürşit'inizdir. )
( Asla Mürşit-siz değilsiniz. )
( Allah, gövdeyi ve zihni verir, Mürşit ise onları kullanma yolunu gösterir. Fakat kaynağa geri dönüş, o sizin işinizdir. )
( Mürşit, sadece gökyüzünü işaret edebilir, yıldızları görmek sizin işinizdir. )
( Mürşit ve mürit, tek bir şeydir; tıpkı mum ve alevi gibi. )
( Ebedi Mürşit yolun kendidir. Hedefin yol olduğunu ve sizin de her zaman yolda olduğunuzu, hedefe varmak için değil, fakat onun güzelliğinin ve bilgeliğinin tadına varmak için yolda olduğunuzu bir kez idrak ederseniz; hayat bir görev, bitirilmesi gereken bir iş olmaktan çıkar, doğal ve sade bir hal alır, başlıbaşına bir vecit hali olur. )
( Mürşit'in kim olduğu önemli değildir - onların hepsi sizin iyiliğinizi ister. Önemli[öncelikli] olan, mürittir - onun dürüstlüğü, ciddiyeti ve içtenliği. )
( Doğru Mürit, sürekli doğru Mürşit'i bulacaktır. )
( Reşit olmayınca mürşit olunamaz. )
( Anlamıyorsak kalbimizi, görmüyorsak gözümüzü, teslim ederiz bilene. )
( Sarhoşluk, ilham iledir. İlham, mürşid sözüdür. )
- MUSLUK (OLMAK) değil/yerine SU (OLMAK)
- MÜSÛL[Ar.] ile MÜSÜL[Ar. < MİSÂL]
( Saygıdan dolayı ayakta durma. İLE Örnekler. | Platon'un, "İdealar" olarak bahsettiği. )
- MÜTEŞABİH ile/ve/değil/||/<> MESEL
- MÜTEŞEBBİH:
"BENZER" ile/ve/değil/||/<>/< ŞÜPHE
- MUTLULUK ADASI ve/||/<>/< SIRADANLIK DENİZİ
( Mutluluk adasına, sıradanlık denizinden ulaşılır. )
- MUTLULUK:
İSTASYON ile/değil/yerine/>< YOLCULUK
- MUTLULUK, ...:
"YAŞAM TARZIMIZDA" değil YAŞAMA BAKIŞ TARZIMIZDA
- MÜZEYE GİR fakat "MÜZELİK OLMA!"
- MÜZİK/ŞARKI ALBÜMLERİNDE:
10'DA BİRKAÇ ile 10'DA 10 ile 10'DA 100/1000
( Bir sanatçının, albümlerinde yaptığı müzik ve şarkıların ancak birkaçı, ötekilere göre çok daha fazla sevilir. İLE Bazı sanatçılarımızın, bazı albümlerinde bulunan parçaların, 10'unun da tutması, çok az sanatçının yakalayabildiği bir durum ve başarıdır. İLE Ancak birkaç sanatçımız da, 10 parçalık albümleriyle, bizde 100/1000 büyük şarkılık etki ve coşku uyandırıyor. Aşk şarkıları, bunların başında geliyor. Yazdığı sözleriyle, müziğiyle, buğulu hoş sadâsı, kişilere olan saygısı ve yakınlığıyla, sanat yaşamının başlangıcından beri aynı biçimde ve artarak devam eden tüm dinleyici/hayran kitlesine de baktığımızda, özellikle Yaşar'ım/ız, bu sanatçı ve şarkılara en iyi örneklerden biridir. Başarılarının artarak devamını dileyerek, saygı, sevgi ve teşekkürümüzü sunuyoruz... )
- NASIL GÖRDÜĞÜNÜ DEĞİŞTİR ve/<>/> NASIL DEĞİŞTİĞİNİ GÖR
- NAYLON POŞETLER(İ KULLANMAK) yerine/değil FİLE/SEPET (KULLANMAK)
- NE KADAR SEVDİĞİNİZ ve/+/||/<> NE KADAR NAZİK YAŞADIĞINIZ ve/+/||/<> NASIL, ZARÂFETLE VAZGEÇEBİLDİĞİNİZ
- NE ŞEKER ile/ve NE TUZLU
( Bir şeyin hoşluğu anlatılmak istendiğinde. )
( Türkiye ve birçok kültürde. İLE/VE İran'da. )
- [ne]
"SERT" ne de "YUMUŞAK"
( [ne] Çevremizdekileri kıracak kadar. NE DE Kişilere cesâret verecek kadar. )
- [ne] "VARLIĞA YERİNİRİM" ne de "YOKLUĞA ERİNİRİM"
( Ancak, yokluğu birebir, kendin deneyimle(yebil)dikten sonra söyleyebilirsin/söylemelisin! )
- NEREDE, NE KADAR BAHŞİŞ VERİLİR?
- NEREDEN GELDİĞİNİ:
BİLMEYEN ile/değil/yerine/>< BİLEN
( [nereye gideceğini] Bilmez. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilir. )
- NEŞE >< HASTALIK ya da KURUNTU
( Neşeli olmayan kişiden, iki türlü kuşkulanılır. Ya hastadır ya da o kişinin, başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu vardır. [ATATÜRK] )
- [ne yazık ki]
NİCE KİŞİLER ile NİCE GİYSİLER
( [ne yazık ki] Görürüz, üstünde giysi olmayan. İLE Görürüz, içinde insan olmayan. )
- ...'NIN:
"MUTFAĞI" ile/ve/||/<> "ARKA SOKAKLAR"
- ...NIN:
"ÜRÜNÜLER" değil ÜRÜNLERİ
- NİSEB-İ ERBAA
( Yansıma[aks], oranla[nispetle] ilgilidir.
1- Eşitlik/Denklik[Müsâvât]
( - Her kişi, nâtıktır.
- Her nâtık, insandır. )
2- Karşıtlık/Uyuşmazlık[Mübâyenet]
( - Hiçbir insan, taş değildir.
- Hiçbir taş, insan değildir. )
3- Genel[Umum] - Özel[Husus] - Bağlamında/Açısında[Min-vech]
( - Bazı kişiler, beyazdır.
- Bazı beyazlar, insandır. )
4- Genel[Umum] - Özel[Husus] - Kesinlik[Mutlak]
( - Her hayvan, insandır.[Yanlış!]
- Her insan, hayvandır.[Doğru!] )
[Hayvan[küllî]:
- İnsan(- Hayvan[cüz-i eamm]
- Nâtık[cüz-i müsavî])(postulat);
- At; - Eşek; - Köpek] )
- NİCELİK ile/ve/||/<>/> NİTELİK ile/ve/||/<>/> ÖLÇÜ
( Bölünebilir olan. İLE/VE/||/<>/> Bölünemez olan. İLE/VE/||/<>/> ... )
( "Kaç?" sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> "Nasıl?"[Ne asıl? < KEYFE] sorusunun yanıtıdır. İLE/VE/||/<>/> ... )
( Nicelik olmadan, nitelik olmaz! Nitelik olmadan da nicelik! )
( Altın, altınlık niceliğinde, altınlık niteliklerini barındırır. )
( QUANTITY vs./and/||/<>/> QUALITY vs./and/||/<>/> MODERATION )
( ... ile/ve/||/<>/> GUNA ile/ve/||/<>/> ... )
( KEMMİYET ile/ve/||/<>/> KEYFİYET ile/ve/||/<>/> MİYAR )
- NİYE KONUŞUYORUZ? değil NEYİ KONUŞUYORUZ?
( Konuşmak/konuşabilmek esas ve önceliklidir. Bazı şeyler gerçekleşmeden, olumsuzlukları ve yetersizliklerin yaşanmasına fırsat vermemek üzere, konuşabilmek, doğadaki en güçlü ve olanaklı yetimizdir. Konuşmanın, "niye"si, "gereksizliği" vs. olmaz! )
- NİYET AÇMAZI ile/ve/||/<> CAYDIRICILIK AÇMAZI ile/ve/||/<> INDY AÇMAZI
- NOKTA ile/ve/||/<> KÜRE
( Uzaktan bakarsak. İLE/VE/||/<> Yakından bakarsak. )
( POINT vs./and/||/<> SPHERE )
- NOKTALAMA ile/ve/||/<> HAREKE
( Latin abecesinde. İLE/VE/||/<> Arap abecesinde. )
( İnsanlık, bir gün...
(,) Virgülü kaybetti:
Söyledikleri, birbirine karıştı.
(.) Noktayı kaybetti:
Düşünceleri, uzayıp gitti. Ayıramadı onları.
(!) Ünlem işaretini kaybetti bir gün de:
Sevincini, öfkesini, tüm duygularını kaybetti.
(?) Soru işaretini kaybetti bir başka gün:
Soru sormayı unuttu.
Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu.
(:) İki noktayı kaybetti başka bir gün:
Hiçbir açıklama yapamadı.
Yaşamının sonuna geldiğinde...
Elinde sadece (") tırnak işareti kalmıştı...
“İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca."
Alex Kanevsky )
- NÜMÛNE ile ÖRNEK
- O DELİK DEĞİL ile/değil O, DELİK DEĞİL
- ÖFKE ile/değil BATKI/HÜSRAN
- ÖFKE ile/ve/||/<> HIRS
( [gelirse/yönetilemezse ...]
Akıl gider. İLE/VE/||/<> Edep gider. )
- ÖFKE =/||/<> SAMAN ALEVİ
- ÖFKE ile/ve/||/<>/> SUÇLULUK DÜŞÜNCESİ/DUYGUSU
- ÖĞÜT VERMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İYİ/DOĞRU ÖRNEK OLMAK/GÖSTERMEK
( Yolu uzun. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yolu kısa. )
( Kolay. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< "Kolay değil". )
- ÖĞÜT ile/ve/değil/yerine/||/<> (İYİ/YETERLİ/NİTELİKLİ) ÖRNEK
( Yolu, uzundur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Yolu, kısa ve etkilidir. )
- ÖĞÜT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖRNEK
( Yolu/süreci uzundur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yolu/süreci kısa ve etkilidir. )
- OK AÇMAZI ile/ve/||/<> KOŞU YOLU AÇMAZI ile/ve/||/<> UZAY GEMİSİ AÇMAZI ile/ve/||/<> TANRILAR AÇMAZI
- OK ve YAY
( İlk Selçuklu sultanı, Tuğrul Bey, tüm resmî vesikalarında olduğu gibi gönderdiği mektupların başında yay ve ok işaretlerini koyar ve içine de kendi unvanlarını yazardı. Buna Tuğra deniliyordu. Sonraları bu ok ve yay işaretleri kaldırılmış ise de sultanların ad ve unvanlarını ok ve yay biçiminde gösteren tuğra yöntemi Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar devam etmiştir. )
( Oku ileri atmanın yolu, yayı geri çekmektir... )
( ARROW and BOW/ARC )
- OKU, BABAN GİBİ EŞEK OLMA!
ile/değil
OKU BABAN GİBİ, EŞEK OLMA!
ve/||/<>
A WOMAN, WITHOUT HER, MAN IS NOTHING
A WOMAN, WITHOUT HER MAN, IS NOTHING
( Virgülün/vurgunun/durağın nerede olduğu çok önemli! )
(
)
- OKUMAK:
YOKSULLUKTA ve/||/<>/> VARSILLIKTA
( Varlık/servet[Ar.]. VE/||/<>/> Süs, ziynet/zinet[Ar.]. )
- ÖKÜZDİLİ/SIĞIRDİLİ ile ÖKÜZGÖZÜ/SIĞIRGÖZÜ/MASTIÇİÇEĞİ/ARNİKA ile SIĞIRKUYRUĞU
( Sığırdiligillerin örnek bitkisi. İLE Bileşikgillerden, sarı renkte, papatyayı andırır bir çiçek ve onun bitkisi. İLE Sıracagillerden, ülkemizde yabani olarak birçok türü yetişen, tüylü yapraklı, sarı çiçekli bir kır bitkisi. )
( ANCHUSA cum ARNICA MONTANA cum VERBASCUM )
- OKYANUSU AŞMAK ve/ne yazık ki/||/<>/> DEREDE BOĞULMAK
- OLAN ile/ve/<>/||/hem de ÖLEN ile/ve/<>/||/hem de YANAN ile/ve/<>/||/hem de YENİLEN
( Hiçbirine, çözüm yoktur. )
- OLMA!:
[ne] PİŞMAN ne DÜŞMAN ne [de] KAHRAMAN
- OLMAYAN MEYVEYE EL UZANMAZ ve/<> AŞILANMAYAN MEYVE TATLANMAZ
- OLMAZ OLSUN ile/ve/||/<> JE VEUX
(
ile/ve/||/<>
)
- OLUMSUZLAMA ve/> BELİRLEME
( LÂ İLÂHE ve/> İLLALLAH )
( NEGATION and/> DETERMINATION )
- ON DÖNÜM BOSTAN, YAN GEL, YAT OSMAN ile ARMUT PİŞ, AĞZIMA DÜŞ
- ÖN KAPI ile ORTA KAPI(LAR) ile ARKA KAPI
( Otobüslerde ön kapı binmek içindir! Orta kapı(lar) ve arka kapı ise inmek içindir! Dikkat ediniz! )
- 18 YAŞ:
ALTI ile/ve/||/<>/> ÜSTÜ
( İstenç[irâde] sahibi. İLE/VE/||/<>/> Direnç[ihtiyâr] sahibi. )
( Ne "yapacağını/yapabileceğini" "bilen". İLE/VE/||/<>/> [öncelikle] Ne yapmayacağını/yapmayabileceğini ve ne "yapacağını/yapabileceğini" bilen. )
- ÖNCELİK'İ:
TELEFONA/MESAJA VERMEK değil/yerine ORTAMA/ÇEVREYE/TOPLANTIYA/KİŞİLERE VERMEK
- ÖNCÜ ve/||/<> İNCİ
- ÖNGÖRÜMÜZ ...:
BİR YILLIK İSE ile/ve/değil/||/<>/>/<
ON YILLIK İSE ile/ve/değil/||/<>/>/<
YÜZ YILLIK İSE
( Tohum ekelim. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Fidan dikelim. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Çocuk eğitelim. )
- ÖNLEMEK ile/ve/||/<> ÖNÜNE GEÇMEK
- ÖNSÖZ AÇMAZI ile/ve/||/<> PİYANGO AÇMAZI
- ONTOLOJİ ile/ve/||/<>/> EPİSTEMOLOJİ ile/ve/||/<>/> METAFİZİK
( Nesnelerle uğraşmak. İLE/VE/||/<>/> Nesnelerle uğraşma yöntemi. İLE/VE/||/<>/> İlkelerle/kavramlarla uğraşmak. )
( Tohum. İLE/VE/||/<>/> Ağaç. İLE/VE/||/<>/> Su. )
( Metafizik:
1- Varolan ve varlığın bilimi/bilgisi.
2- Sonsal gerçekler.
3- Bütünün ve tümelin bilgisi.
4- İlk, ilkelerin bilimi/bilgisi. )
( Metafizik yapma biçimleri:
* KELÂMÎ
* İRFÂNÎ
* İŞRÂKÎ
* MEŞŞAÎ )
( Kelâmî felsefenin hikmeti, tasavvuf; meşşai felsefenin hikmeti, işrâkiliktir. )
( İşrâkilik, meşşailerin tasavvufu; irfan, kelâmın tasavvufudur. )
( Felsefenin, felsefeleşmiş biçimi/durumu, metafiziktir. )
( Metafizik: Kavramsal çözümleme[analiz]. Kavramların, kavramsal ilişki ve yargıların çözümlemesi. )
( Gövde. İLE/VE/||/<>/> Gölge. İLE/VE/||/<>/> Boşluk[herşeyi kapsayan]. )
( Havuz. İLE/VE/||/<>/> Su. İLE/VE/||/<>/> Kişi/insan ve/ya da yüzme. )
- ÖRGÜ ile/ve/<> ÖRÜ
( Örnek eylemi ya da biçimi. | Tığ ya da şişlerle, ilmiklerin yan yana getirimesiyle örülerek yapılmış şey. | Örülmüş saç bölüğü, belik. | Dokumacılıkta atık ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belirli bir desene göre kesişmesi. | Bazı sinir ya da damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum. | İletişim, ulaşım vb.'nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi. | Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi ya da çatısı. | Örülerek yapılmış olan. İLE Örnek işi. | Otlak. | Tarlalarda, sele karşı yapılmış set. | Yama olarak yapılan örgü. )
- ORMAN ile/ve/değil/||/<>/> ÖRÜMCEK ORMANI
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Gümüşhane'dedir. )
- Örnek alarak KONUŞ!!!
- ÖRNEK ALMAK ile DERS ALMAK
- ÖRNEK ALMAK ile/ve ÖYKÜNMEK
- Örnek olarak KONUŞ!!!
- ÖRNEK VERMEK ile/ve/<> İŞARET ETMEK
( Kötü örnek, örnek değildir! [Su-i misal, misal teşkil etmez!] )
( Örnekte/benzetmede, hata olmaz/olmamalıdır! [Teşbihte, hata olmaz!] )
( Örnekler topaldır, üstüne gidilmez. )
( GIVING EXAMPLE vs./and/<> TO INDICATE )
- ÖRNEK ile/ve AÇIKLAMA
( SAMPLE vs./and EXPLANATION )
- ÖRNEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARAÇ
- ÖRNEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BENZETME
- ÖRNEK ve RESM-İ NÂKIS
- ÖRNEKLEMEK ile ÖRNEKLEMEMEK
( Beni sıkar. İLE Seni sıkar. )
( Anlayamama(sı)ndan dolayı, örnekleme zorunluluğu doğar. )
( "TEŞBİHTE HATA OLMAZ" değil TEŞBİHTE, HATA OLMASIN/OLMAZ/OLMAMALI!
[ Hangi benzetmeyi yaparsan yap, önemli değildir anlamına gelmez. Benzetme(teşbih) yapacağın zaman hata yapmama gerekliliğini anlatır! [Teşbih sözcüğünden sonra virgül/duraklama çok önemli!]) ( Halk arasında daha çok, yapılan benzetmeden alınılmamasını dilemek için söylenilir ama bu yanlış kullanımdır. ] )
( Kötü örnek, örnek değildir!
[Sui misal, misal teşkil etmez!] )
- OROBAN değil/yerine/= CANAVAROTU
( Canavarotugiller ailesinin örnek türlerinden olan ve kenevirle tütün köklerinin asalaklarından biri sayılan çiçekli bitki. [Lat. OROBANCHE RAMOSA] )
- ORTASINDA ile ARASINDA
( Bacaklarının ortasında ne vardır?: Diz/ler! [arasında değil!] ;) )
- YAŞAMAK:
ÖTEKİLERE/DİĞERLERİNE GÖRE ile/değil/yerine DEĞERLERİNE GÖRE
( Kaç kuruşunun olduğu önemlidir. İLE/DEĞİL/YERİNE Nasıl bir duruşunun olduğu önemlidir. )
- OTOBÜSTE:
İLERLEMEK ile YANAŞMAK
- OTURMA!:
TAŞA ile YAŞA ile BAŞA
( Taşa, başa, yaşa oturmamak gerek. )
( Do not sit/stand on/at stone, wet, front! )
( STONE vs. WET vs. FRONT )
- OYUN VE OYUNCAKTA:
TAKIL ve/||/<> KATIL ve/||/<> ATIL
- OYUN VE OYUNCAKTA:
TAŞ ile/ve/||/<> TOPRAK ile/ve/||/<> TUĞLA
- OYUN VE OYUNCAKTA:
TON[RENK] ile/ve/||/<> TINI ile/ve/||/<> TANIŞ
- OYUNA GE(TİRİ)LME! değil/yerine/>< KENDİNE GEL!!!
- [ne yazık ki]
ÖZENSİZ ÜRETİM ve/||/<>/> SINIRSIZ TÜKETİM
- ÖZET ile/ve ÖRNEK
( SUMMARY vs. EXAMPLE )
- PACE vs./and/||/<> SPACE
(
| Kavram | Açıklama | Örnek Kullanım |
|---|---|---|
| PACE | Bir süreçteki ilerleme hızı; özellikle öğrenme, gelişim ya da değişimin temposu. Bireysel farklara saygı için önemlidir. | Öğrencilerin kendi öğrenme sürecine[pace] göre ilerlemesine izin verilmelidir. |
| SPACE | Fiziksel ya da zihinsel boşluk/alan; hareket özgürlüğü, etkileşim ve yaratıcılık için gerekli ortam. | Yaratıcı düşünce için fiziksel ve zihinsel alan[space] sağlamak gerekir. |
| PACE and SPACE | Öğrenme ve gelişim süreçlerinde hem hız, hem de alan dengesinin gözetilmesi gerekir. | Etkin öğrenme için çocuklara uygun hız[pace] ve özgür alan[space] sunulmalıdır. |
- PALAMUT ile PALAMUT
( Uskumrugillerden, pulsuz bir balık. İLE Palamutluların örnek bitkisi olan bir orman ağacı. | Bu ağacın uzunca, fındığa benzeyen, kadehçik denilen sert ve pürüzlü bir yüksük içinde olan, tanence zengin yemişi. )
( PELAMYA SARDA cum QUERCUS VALLONEA )
- PALAMUT ile PALIT/PELİT
( Palamutluların örnek bitkisi olan bir orman ağacı. | Bu ağacın uzunca, fındığa benzeyen, kadehçik denilen sert ve pürüzlü bir yüksük içinde olan, tanence zengin yemişi. İLE Çınar, meşe gibi ağaçların meyvesi. )
- PAMUK ile/ve/değil/yerine/<>/> İP ile/ve/değil/yerine/<>/> KUMAŞ ile/ve/değil/yerine/<>/> GİYSİ ile/ve/değil/yerine/<>/> MARKA
( 1 TL. ile/ve/<>/> 10 TL. ile/ve/<>/> 100 TL. ile/ve/<>/> 1000 TL. ile/ve/<>/> 10.000 TL. )
- PANPAN ile/<> MAYDAY
( [denizcilikte] Yardım gereksiniminin, yaşamsal olmadığı durumlarda kullanılır. İLE/<> Çok acil ve yaşamsal tehlike durumlarında yardım için kullanılır. )
- PARAYI, MEZARA GÖTÜREN >< PARANIN, MEZARA GÖTÜRDÜĞÜ
( Yoktur. >< Çoktur. )
- PARMAK BASMAK ile ALTINI ÇİZMEK
- PATRON OLMAK ile/değil/yerine ÖRNEK VE ÖNDER OLMAK
( [not] BEING BOSS vs./but BEING EXAMPLE AND LEADER
BEING EXAMPLE AND LEADER instead of BEING BOSS )
- PAZU GÖSTERMEK" ile/değil/yerine/||/<>/></< GÖNLÜNÜN GENİŞLİĞİ
- PENGUEN DAYANIŞMASI ile/ve/||/<> LEYLEK DAYANIŞMASI
itibarı ile 1.050 başlık/FaRk ile birlikte,
1.050 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(4/6)
(1996'dan beri)