İngilizce karşılıkları olan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 10.540 başlık/FaRk ile birlikte,
10.540 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(19/44)
- İFADE ile/ve/değil İDDİA
- İFFET = UT = CHASTITY[İng.] = CHASTETÉ[Fr.] = KEUSCHHEIT[Alm.] = CASTITAS[Lat.]
- IG/IMMÜNGLOBÜLIN IMMUNOGLOBULIN[İng.] değil/yerine/=
- İĞNE ile/ve/||/<>/> AKUPUNKTUR[Fr./İng. < ACUPONCTURE/ACUPUNCTURE]
( ... İLE/VE/||/<>/> Gövdenin belirli noktalarına genellikle altın iğne batırılarak yapılan sağaltım. )
- İĞNE ile TOPLU İĞNE
- IGO ile INGO ile PVO ile BINGO ile TGO ile HO
- İGUANA ile KALAKBAŞ/TEPEGÖZ
( ... İLE Kafalarının ön tarafında üçüncü bir "göz"leri vardır. [Işığa duyarlıdır ve büyük olasılıkla gövde ısısını düzenlemeye yarar.] )
( ... İLE 100 yıldan uzun yaşayabilirler. )
( ... İLE Yeni Zelanda'nın kıyılarındaki adalarda yaşarlar. [Serin adalarda yaşayabiliyorlar.] )
( ... İLE En ilkel sürüngenlerdir. )
( ... İLE Dişleri yoktur. [Tek parça bir çene kemikleri vardır.] )
( ... İLE Kıçlarını birbirine bastırarak çiftleşirler. )
( ... İLE Dişilleri 4 yılda sadece bir kez yumurtlar ve kuluçkaları 1 yıldan uzun sürer. )
( ... İLE Yavrunun, dişil mi eril mi olduğu, yumurta sıcaklığından anlaşılır. )
( ... İLE Nüfusu 2 kat daha fazla eril üretmektedir. [toplam 55.000 kadarlardır] )
( ... İLE İpe bağlı bir topu ısırıp bırakmadıkları için yakalanırlar. [Maymunların, sadece ellerinin girebileceği büyüklükteki bir delikten muzu almak üzere sepetten çıkartmak isterken ellerinin yumruk olmasıyla ve muzu bırakmamalarıyla yakalandıkları gibi] )
( [Maori dilinde] ... ile SİVRİ SIRTLI )
- İHBAR ile/ve/değil DEDİKODU
- İHBAR ile/ve İTİRAF
- IHE/INTEGRATING THE HEALTHCARE ENTERPRISE[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK GİRİŞİMCİLERİ BİRLİĞİ
- İHMAL ile GÖZARDI
- İHMAL ile/ve/> İKİLEM
- İHMAL ile TERK
- İHTİSÂR[Ar. < HASR]/İKTİSÂR/SIMPLIFICATION[Fr., İng.] ile KISALTMA
( Kısaltma tekniği. )
- İHTİZAZ[Ar.]/VİBRASYON[Fr./İng.]/REZONANS[Fr./İng. < RESONANCE] değil/yerine/= TİTREŞİM/SESELİM/TINLAŞIM
- İKİ İKİ AYIRMAK ile ÇİFTLEŞTİRMEK
- İKİ(2) ile HER ŞEY/HERKES/HER ZAMAN
- İKİ ile/ve ÇOĞUL
- İKİCİLİK = SÜNAİYE = DUALISM[İng.] = DUALISME[Fr.] = DUALISMUS[Alm.] = DUALIS[Lat.]
- İKİLEM ile İKİLEME ile İKİLİ ile İKİRCİK
- İKİLEM ile/ve/||/<> İKİRCİK
- İKİLEM = KIYAS-I MUKASSİM = DILEMMA[İng., Alm., Yun.] = DILEMME[Fr.] = DILEMA[İsp.]
- İKİLİK(/DUALİTE) ile EYTİŞİM(DİYALEKTİK/CEDEL/ZÜLFİKÂR)
( Descartes. İLE Hegel. )
( ... İLE Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören us yürütme yöntemi. )
- İKİLİK/DUALİTE[Fr./İng.] ile İKİLEŞİM/DİKOTOMİ[Fr./İng.]
( İkilik. İLE Çatışan ikilik. )
- İKİLİK/İKİLEM ile ÇELİŞKİ
( İkiliğin geçerli olmadığı âlemde her şey tamam, kendi kendinin kanıtı, anlamı ve amacıdır. )
- İKİRCİK ile ÇEKİNCE
- İKİRCİK ile/ve GÜVENSİZLİK
- İKİRCİK ile İKİRİM
( TEREDDÜT ile/ve KARARSIZLIK )
- İKİYÜZLÜLÜK ile/ve/değil/yerine ÇELİŞKİ
( CONTRADICTION instead fo RİYÂ )
- İKNA ile/ve İNSAF
- İKSÂM[Ar.] ile İKSÂM[Ar.]
- İKTER/JAUNDICE[İng.] değil/yerine/= SARILIK
- İKTİSAT/İKTİSADİ[Ar.]/EKONOMİ/K[İng. < ECONOMY] değil/yerine/= GEÇİMGE/GEÇİMSEL
- İLK ile/ve TEK
- İLA/HUMAN LEUKOCYTE ANTIGEN[İng.] değil/yerine/= İNSAN AKYUVAR ANTİJENİ, İNSAN LÖKOSIT ANTİJENİ
- İLAÇ TOLERANSI/DRUG TOLERANCE[İng.] değil/yerine/= İLAÇ DOZ YETERSİZLİĞİ
- İLÂHÎ MELANKOLİ ile AKLÎ MELANKOLİ ile HAYALÎ MELANKOLİ
- İLÂHÎ ile/ve MUTLAK
( Mutlak, deneyimlenemez, çünkü o, deneyim alanı ötesindedir. )
( Deneyimi olanaklı kılan Mutlak'tır. Onu gerçektleştiren ise Öz Varolan'dır [zâttır]. )
( Mutlak, deneyimlenebilir olan her şeyi içerir, fakat deneyimleyen olmazsa onlar hiçbir şey demektir. )
( Sizi sizin ötenizdeki mutlak'a götürecek olan yine kendi içinizdeki mutlak'tır. )
- İLÂHİ ile/ve OLMAZSA OLMAZ
- İLE ile/ve/yerine ÜZERİNE
- İLENÇ/BEDDUA ile/yerine DUA
( Beddua edenlerin sözü dinlenmez. )
( Zayıf "kişi(lik)ler". İLE/YERİNE Sabırlı kişiler. )
- İLERİ SÜRME = İDDİA = ASSERTION[İng., Fr.] = BEHAUPTUNG[Alm.] = ASSERTIO < ASSERERE[Lat.]
- İLERİDE/GERİDE ile İYİ/KÖTÜ
- İLERLEME ile/ve/<> DEVAMLILIK
( Devam etmek, fırsatlar doğurur. )
( Gökgürültüsü ve rüzgâr, devamlılığı simgeler. )
( Genellikle, gerçek devamlılık, görünüşten anlaşılır. )
( Yalnızca dikkatli, hassas ve becerikli çabalar, devamlılık gösterecek sonuçlara ulaşır. )
( Kişi, yolunda devam ederse iyiye doğru belirtiler oluşur. )
- İLERLEME ile GELİŞME ile DEĞİŞME
( İlerlemenin yolu sakin bir ısrarlılıkta yatar. )
- İLERLEME = TERAKKİ = PROGRESS[İng.] = PROGRÈS[Fr.] = FORTSCHRITT[Alm.] = PROGRESSUS < GRESSUS:YÜRÜME, ADIM. PRO:ÖNDE, İLERİYE[Lat.] = PROGRESO[İsp.]
- İLETİŞİM (SORUNU) ile/ve/değil/||/<>/>/< BAĞ/BAĞLANTI (SORUNU)
- İLETİŞİM:
AÇIK ile/ve/||/<> ÖRTÜK
- İLETİŞİM = COMMUNICATION[İng., Fr.] = KOMMUNIKATION[Alm.] = COMUNICAZIONE[İt.] = COMUNICACIÓN[İsp.]
- İLETİŞİM ile/ve/değil/önce/||/<>/< ETKİLEŞİM
- İLETİŞİM ile KOORDİNASYON
- İLETİŞİM ile/ve PİKTOGRAFİ
( ... İLE/VE Resim ve çizim aracılığıyla iletişim. )
- İLETKEN ile/değil/yerine/||/></< YALITKAN
( Elektrik akımını kolayca geçiren nesne. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Elektrik akımını geçirmeyen nesne. )
- İLGİ
- İLGİ ALANI ile/ve/<> ETKİ ALANI
( İlgi bir kez uyandığında, düzgün uygulama onu izler. )
( Işığa, ışıkla etki edilmez. )
( İğne ucundan daha küçüksek, iğne, bizi delemez - biz iğneyi delebiliriz. )
- İLGİ ile/ve/<> BECERİ
- İLGİ ve/> BİLGİ ve/> ZEVK
- İLGİ ve/> İSTEK ve/> YÖNTEM ve/> EYLEM
- İLGİ ile/ve/<> SEMPATİ
- İLGİ ile/ve TEPKİ
- İLGİ ile/ve/<> ZEKÂ
( Zekâ, özgürlüğe açılan kapıdır ve uyanık dikkat, zekânın anasıdır. )
( Intelligence is the door to freedom and alert attention is the mother of intelligence. )
- İLGİLENME(ME)K ile YAKINLIK/YABANCILIK
- İLGİLİ ile/ve BAĞLANTILI
- İLGİLİ ile/ve İLİŞKİLİ
- ILGIM/SERAP[Fars. < SERÂB] ile YANILSAMA
( Yanılsamalar dünyasında yaşadığımızı anlamaya çalışalım, onları inceleyelim ve köklerini açığa çıkaralım. )
( Burnumuza sarımsak tıkamışız, gül kokusu arıyoruz. )
( Hiçbir şey, apaçık ortada olan kadar aldatıcı değildir. )
( Bir şeyi saklamak istiyorsan, ortalıkta bırak. )
( YANILSAMA NEDENLERİ:
* ARAÇLAR
* İLİŞKİLENDİRME
* "AKIL YÜRÜTME" )
( Try to understand that we live in a world of illusions, examine them and uncover their roots.
We plugged the garlic to our nose but we are seeking the smell of the rose. )
- İLGİNÇ ile/ve/değil FARKLI
- İLGİNÇ ile ÖZEL
- İLGİNÇ ile TEZAD
- İLGİNÇ ile TEZAT
- İLHAM ile SEZGİ
( Kaynağının nerede olduğu/nereden geldiği gibi soruların sorulmadan kullanıldığı veri İLE Kaynağının tanımlanamaz/belirsiz fakat kendinde bir yerlerde (düşünce-duygu-tecrübelerin birleştiği alan/varsayılan alan olabilir) olduğu düşüncesinden hareketle kullanılan/pratiğe yönelik işlenme potansiyelli/pratik bilgi. )
- İLHAM ile SEZGİ
( Kaynağının nerede olduğu/nereden geldiği gibi soruların sorulmadan kullanıldığı veri. İLE Kaynağının tanımlanamaz/belirsiz fakat kendinde bir yerlerde (düşünce-duygu-tecrübelerin birleştiği alan/varsayılan alan olabilir) olduğu düşüncesinden hareketle kullanılan/pratiğe yönelik işlenme potansiyelli/pratik bilgi. )
( Sezgi, organik düzeyden başlayarak, içgüdü ve duygu alanlarının içinden yükselerek ve ansal süreçlere bağlanıp onları besleyen ve bunu sibernetik deyimiyle "feed-back/geri besleme/bildirim" yaparak sürdüren bir "İç-Kaynak". )
( Açık zihinle, işleri derin ve kapsamlı bir önseziyle organize etmelidir. )
- İLİK/YİLİK[dvnlgttrk] ile/ve/<> KEMİKTE BULUNAN BOŞLUK
- İLİM ve/<> ÂLİM
( İLİM: Âlemin, bilendeki sûreti. )
- İLİM ile/ve/değil/yerine ANLAYIŞ
- İLİM ve/> HAL
( İlim, hale inkılâp etmezse, hiçbir değer ifade etmez. )
- İLİM ve/<> İLİM
( İDRAK + MELEKE + MESAİ ve/<> İDRAK + İLLET + SURET )
( İLİM: Nesnesine/maluma ve yöntemin[nesneyle/nesnesiyle olan ilişikisine] tâbidir. )
- ILIMLILIK = TEMPERANCE[İng.] = TEMPÉRANCE[Fr.] = MÄßIGHEIT[Alm.] = TEMPERANTIA[Lat.]
- İLİNEK = ARAZ = ACCIDENT[İng., Fr.] = AKZIDENZ[Alm.] = ACCIDENS[Lat.] = SYMBEBEKOS[Yun.] = ACCIDENTE[İsp.]
- İLİŞKİ
- İLİŞKİ/Lİ ile İLİNTİ/Lİ
- İLİŞKİ ile/ve AYIRIM(-/)BİRLEŞİM
( Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın. )
( Ortak etmeni bulmak için tüm ayrımları terk etmek zorundasınız. Ancak evrensel olan ortaktır. )
( To find the common factor you must abandon all distinctions. Only the universal is in common. )
- İLİŞKİ ile/ve BAĞ
- İLİŞKİ ile/ve BAĞLANTI
- İLİŞKİ ile/ve BİLGİ
( Bilgi, kendini isteyen/talep edene, kendini açar. )
- İLİŞKİ ile/ve/değil BİRLİKTELİK
- İLİŞKİ ile/ve EĞİLİM
- İLİŞKİ ile/ve EŞİTLİK
- İLİŞKİ ile/ve GEÇİŞ
( Geride kalanı unutmadan ilerlemek olanaklı değildir. )
- İLİŞKİ ile/ve GÖRELİLİK/İZÂFET
- İLİŞKİ ile/ve/<> İLGİ
- İLİŞKİ ile/ve İŞLEV
- İLİŞKİ ile/ve POTANSİYEL
- İLİŞKİ ile/ve SÜREÇ
( İlişki, kavramın özünü, süreç de onun içeriğini oluşturur. )
( İlişki(relatio), doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm olgular arasındaki karşılıklı bağlılıktır. )
( Bir şey "ne" ise, ancak başka bir şeyle ilişkisinde "o"dur. )
( Bir şeyi tanımak, o şeyin ilişkilerini tanımaktır. )
( Evrende herhangi bir şey ancak ilişkileriyle varlaşır. )
( Uslamlamanın ya da akıl yürütmenin temeli ilişki kurmaktır. )
( Tüm varoluşlar "İlişki'nin zorunlu sonucu olduğu gibi, varoluşların zorunlu koşulu da "İlişki"dir. )
( Bir şeyin kendi iç çelişkisi ve o çeşitli yanları arasındaki ilişkiler "İç İlişkiler"; o şeyle başka şeyler arasındaki ilişkiler ise "Dış İlişkiler"dir. )
( İç ve Dış İlişkiler birbiriyle bağımlıdır. )
- İLİŞKİ ile/ve VE
- İLİŞKİ ile/ve YAKINLIK
- İLİŞKİLENDİRMEK ile/ve/<> DERİNLEŞTİRMEK
- İLİŞKİLİ NEDEN ile DIŞTAKİ NEDEN
- İLİŞKİLİ ile ÖZDEŞ
- İLK
- İLK KAR, YENMEZ!
- İLK ÖĞE -ile
- İLK YARDIMDA "ABC":
HAVA YOLUNUN AÇIK TUTULMASI ve/||/<>/> SOLUNUMUN SAĞLANMASI ve/||/<>/> KAN DOLAŞIMININ DÜZENİ
- İLK ile (ve) TEK
- İLK ile EN ESKİ/YAŞLI
- İLK ile/ve/||/<> KÖK
- İLK ile ÖN
- İLK ile ÖNCELİKLİ
- İLKBAHAR NOKTASI ile/ve ORTALAMA İLKBAHAR NOKTASI
- İLKBAHAR NOKTASI ile SONBAHAR NOKTASI ile GÜN-TÜN EŞİTLİĞİ(EKİNOKS)
( 21 Mart. İLE 21/23 Eylül. İLE ... )
( ARISTARKOS: İlk büyük keşif olarak ekinoks noktalarını keşfetmiştir. )
( March 21. İLE September 21/23. )
- İLKE/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR
( Olmayanı oldurmak üzere/için. İLE/VE/<> ... )
( İlkelerle düşünürüz. İlkeler bizi birliğe getirir. )
( İlke'li düşünmek, niyettir. )
( Niyet, davranışları birleştiriyorsa ilkedir. )
- İLKE ile/ve/||/<>/>/< ARKE ile/ve/||/<>/>/< ERKE
- İLKE ile/ve BELİT/AKSİYOM
( Fizik'te. İLE/VE Matematik'te. )
( ... İLE/VE Geriye götürülemeyen ilke. )
( On physics. WITH/AND On mathematics. )
- İLKE ile/ve/<> BÜTÜNSELLİK/BÜTÜNLÜK
- İLKE ile/ve/değil DOĞRU
- İLKE ile/ve/<> DÖNÜŞÜM
- İLKE ile/ve/||/<> DÜZEN
( İlkelerimizin ışığında dünyaya katılamazsak, ilkelerimize karşın dünyaya katılmak zorunda kalırız. )
( Olgun kişiler, ilkesiz davranmaktan vazgeçerek kendilerine olan güveni ve meziyetlerini sağlamlaştırır. )
- İLKE ile/ve/||/<> ERDEM
- İLKE ve/=/<>/> HAKİKAT
- İLKE = MEBDE, UMDE = PRINCIPLE[İng.] = PRINCIPE[Fr.] = PRINZIP, GRUNDSATZ[Alm.] = PRINCIPIUM[Lat.] = ARKHE[Yun.] = PRINCIPIO[İsp.]
- İLKE ile/ve/<> ÖNKABUL
- İLKE ile/ve REFERANS
- İLKE ve/<> SİMGE
( İp. VE/<> Uçurtma.
İlke[ip] yoksa simge[uçurtma] da olmaz. )
- İLKE ile/ve/<> SIRADÜZEN
- İLKE ile/ve VARSAYIM
- İLKEL DİNLER ile/ve AHLÂK DİNLERİ ile/ve KOZMİK DİNLER
- İLKEL ile/ve/değil/||/<> BİRİNCİL
- İLKEL = İPTİDAİ = PRIMITIVE[İng.] = PRIMITIF[Fr.] = PRIMITIV[Alm.] = PRIMITIVUS < PRIMUS[Lat.] = PRIMITIVO[İsp.]
- İLKELER ile/ve/değil İÇERİK
- İLKESİZLİK ile/ve/= DÜŞÜNCESİZLİK
- İLKÖRNEK = ENMUZEC-İ EVVEL = ARCHETYP[İng.] = ARCHÉTYPE[Fr.] = ARCHETYP[Alm.] = ARKHÉTYPOS[Yun.]
- İLKSEL ile SONSAL
( İlksel, Biçimi verir. [İnsandaki olanaklar ilkseldir(deneye dayanmayandır)]. İLE Sonsal, Malzemeyi verir. )
- İLLET-İ SEHER[Ar.]/ENSOMİ/INSOMNIA[İng.] ile ARIK[Ar.]
( Uykusuzluk hastalığı. İLE Uykusuzluk. )
- İLLÜZYON[İng./Fr. < ILLUSION] değil/yerine/= YANILSAMA
- İLM-İ KELÂM ve İLM-İ FIKIH ve İLM-İ HÂL
( İman ve itikadı anlatan geniş ve derin ilim.[Bu ilmi anlatan kitaplara AKÂİD de denilir.] VE Gövde ile yapılacak ahkâm-ı islâmiye'yi bildiren ilim ve kitapları. VE Halk için, tahsili olmayanlar için yazılmış olan ve herkesin bilmesi, inanması ve yapması gereken kelâm, ahlâk ve fıkıh bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan ilim ve kitapları. )
- İLM'EL YAKÎN ile/ve AYN'EL YAKÎN ile/ve HAKK'EL YAKÎN
( AVAM ile/ve EBRAR ile/ve MUKARREBÎN )
- ILR/İMPLANTABLE LOOP RECORDER[İng.] değil/yerine/= YÜREK İÇİ DÖNGÜ KAYDEDICİ
- İLÜSTRASYON[İng. < ILLUSTRATION] ile GÖRSELLEŞTİRME
( Resimlerle süsleme. )
- İM/İNTRAMÜSKÜLER İNTRAMUSCULAR[İng.] değil/yerine/= KAS İÇİ
- IMAGO[İng.] değil/yerine/= BÜYÜKLER İMGESİ
- İMAJ/IMAGE[İng.] değil/yerine/= GÖRÜNTÜ | İMGE
- İMAJ ile/ve KARİZMA
( Sizin kendi hakkınızda taşıdığınız imaj, sahip olduğunuz en değişken şeydir. )
- İMAJİNASYON/IMAGINATION[İng.] değil/yerine/= İMGELEM
- İMALÂT ile/ve İCAT
- İMAN ile/ve/<> AKIL
( Bir elinden, bir eline. İLE/VE/<> ... )
- İMAN ile/ve BÂTIL İNANÇ/İ'TİKAD
( BÂTIL[Ar. < BUTLÂN]: Boş, beyhude, yalan; çürük. )
- İMÂN ile/ve DİN
( Din mülkle, mülk orduyla, ordu malla, mal ülkenin imarıyla, ülkenin imarı, yönetilenlere adâletle sağlanır. )
( Din: Fıtratını bozmamak üzere konulmuş düzen. )
( İman, düşünce ve inancın pekişmişliği anlamına gelir. Her kavram, olgu için geçerli olabilir ve kullanılabilir. Din ve/ya da dine bağlı bir kavram değildir. )
( Güvenilir olmak. İLE/VE İhlâs. )
- İMAN ile/ve/değil İZLEM/STRATEJİ
- İMGE = HAYAL = IMAGE[İng., Fr.] = BILD, VORSTELLUNG[Alm.] = IMAGEN[İsp.]
- İMGE ile/ve/<> İMGE
( Patlayana kadar zamanla dolu olan. )
- İMGE ile/ve/değil/<> SİMGE
( Zihinde ve zihnin tanımlanamaz ayrıntılarındaki/derinliklerindeki karşılığı/varlığı. İLE/VE/<> Zihindeki ayrıntıların ve kombinasyonların işaret, çizim, resim ve fotoğraflandırılmış, kabalaştırılmış[kesifleştirilmiş] hali. )
( [eski dönemlerde][> İMGE] IMAGO: Ölen (önemli) kişinin/kralın, -ölmeden önce- balmumundan yapılmış sûreti. | Çifte varoluş, ölümle yaşam arasında varolan. [Ölüme de gönderme yapan!] İLE/VE/<> ... )
( [M.S. I. yüzyıldaki kayıtlardan] Uzaklara giden sevdiği kişinin gölgesinin hatlarını/konturunu çıkarma. İLE/VE/<> ... )
( [modern dönemde] Anlamı, kendine sabitleyen, öznesine göndermeyen. [TEMSİL | İng. REPRESENTATION] İLE/VE/<> ... )
( Buluşturan/buluşturur. İLE Ayrıştıran/ayrıştırır ve buluşturan/buluşturur. )
( Kavramayı sağlatan. İLE Birliği sağlatan. )
( Aklın bilgiye ve hikmete kavuşması, neredeyse tüm uygarlıklarda ortak olarak Güneş, Işık, Nur simgeleri ile belirtilmektedir. )
( İmgeleme ve arzunun son bulmasıyla birlikte varlık da sona erer ve şu ya da bu oluş saf varoluşla kaynaşıp birleşir, ki onu tarif olanaklı değildir, o ancak yaşanabilir. )
( İşitilen ve okunan sözler ancak zihnimizde imgeler yaratır fakat biz zihinsel bir imge değiliz. )
( Gerçek olmayanı yaratan imgelemedir, onu devam ettiren ise arzudur. )
( İmgenin ardında ve ötesinde olan idrak ve eylem gücüsünüz. )
( Simgeler, tek bir anlama indirgenemez. )
( Simgenin imgesi olmaz ama imgenin simgesi olur. )
( Zihnimizin aynasında imgeler görünür ve kaybolur. Ayna kalır. )
( RÂBITA: İmge ile simgenin buluşturulması. )
( Sürekli dolaşımda olan/kalan/bırakılan. [JACQUES DERIDA (ö. 1930)] )
( The innards created by imagination and perpetuated by desire.
Words, heard or read, will only create images in your mind, but you are not a mental image.
You are the power of perception and action behind and beyond the image.
In the mirror of your mind images appear and disappear. The mirror remains. )
- İMGE ile/ve SİMGE
( Zihinde ve zihnin tanımlanamaz ayrıntılarındaki/derinliklerindeki karşılığı/varlığı. İLE/VE Zihindeki ayrıntıların ve kombinasyonların işaret, çizim, resim ve fotoğraflandırılmış, kesifleştirilmiş(kabalaştırılmış) hali. )
( ... İLE/VE Çoklu yorum. )
( Eylem'e yöneliktir. İmgelediğine yönelir. İLE/VE Düşünme'ye yöneliktir. )
( ... İLE/VE İnsan için en temel simge, cogito kaynaklı "ben" simgesidir. )
( ... İLE/VE * Yansıtıcıdır.
* Gösterirken gizleyen bir özelliğe sahiptir.
* İzleyiciyi düşünsel etkinliğe çağırır.
* Temsil ettiği soyut ve aşkın değerlerin anımsanmasını, anlaşılmasını ve paylaşılmasını sağlayan bir anahtardır.
* Bilenler arasında tanıma, tanışma ve anlaşma aracı olarak işlev görür.
* Belirli bilgi ve anlayışı, âşina olmayanların zihninden gizler ve âşina olanlara açar.
* Sezginin ve keşfin anahtarıdır.
* Arketipleri(ilk örnekleri) gösterdiği gibi onları yeniden üretir. )
( ... İLE/VE Zamandan ve mekândan bağımsız bir hakikati gösterirler.[Zaman-mekânı aşkın bir ide/ilke'yi gösterebilmek sadece simge ile olanaklıdır.] )
( ... İLE/VE Farklı zaman ve mekânda ortak doğası olan nesneleri gösterebilmesidir. )
( ... İLE/VE 3 temel özelliği...
* Bir ilkeyi gösteriyor olması.
* Farkları birliğe getirmesi.
* Çok anlamlılığa açık olması. )
( ... İLE/VE "Zamanda olan"ı, "zamana aşkın olan" ilişkilendirmede önemli bir rol oynar. )
- İMGELEM = MUHAYYİLE = IMAGINATION[İng., Fr.] = EINBILDUNGSKRAFT[Alm.] = IMAGINATIO[Lat.] = PHANTASIA[Yun.] = IMAGINACIÓN[İsp.]
- İMGELEMEK ile/ve DOĞALLIK
- IMMATÜR/IMMATURE[İng.] değil/yerine/= OLGUNLAŞMAMIŞ
- IMMOBIL/IMMOBILE[İng.] değil/yerine/= HAREKETSİZ
- IMMOBİLİZASYON/IMMOBILIZATION[İng.] değil/yerine/= SABİTLEME
- IMMORAL/ITY[Fr./İng.] değil/yerine/= TÖRETANIMAZ/LIK
( Daha üstün saydığı bir töre adına geçerli töreyi tanımayan. | Töre kurallarına aykırı olan. )
- IMMÜN/IMMUNE[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIK
- IMMUNE-MEDIATED/IMMUNE-MEDIATED[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK ARACILI
- IMMÜNİTE/IMMUNITY[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK
- IMMÜNİZASYON/IMMUNIZATION[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLAMA
- IMMÜNOJENİK/IMMUNOGENIC[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLAŞTIRAN
- IMMÜNOJENİTE/IMMUNOGENICITY[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLILIK YETISİ
- IMMÜNOLOJİ/IMMUNOLOGY[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK BİLİMİ
- İMMÜNOLOJİ ile/||/<> MİKROBİYOLOJİ
( Bağışıklık düzenini ve işlevlerini inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Mikroorganizmaları inceleyen bilim dalı. )
- IMMÜNOMEDİYATÖR/IMMUNE-MEDIATED[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK ARACILI
- IMMÜNOMODÜLASYON/IMMUNOMODULATION[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK UYUMLAMASI
- IMMÜNOMODÜLATÖR/IMMUNOMODULATORY[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK UYUMLAŞTIRICI
- IMMÜNOSÜPRESİF/IMMUNOSUPPRESSIVE[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞIKLIK BASKILAYICI
- IMMÜNOTERAPİ/IMMUNOTHERAPY[İng.] değil/yerine/= AŞI TEDAVİSİ, BAĞIŞIKLIK SAĞALTIMI
- IMMUTABLE[İng.] değil/yerine/= DEĞİŞMEZ
- İMPAKSİYON/IMPACTION[İng.] değil/yerine/= TAKILMA
- İMPAKT/IMPACT[İng.] değil/yerine/= ETKİ
- İMPEDANS/IMPEDANCE[İng.] değil/yerine/= DİRENÇ
- İMPERMEABL/IMPERMEABLE[İng.] değil/yerine/= GEÇİRİMSİZ
- IMPLANT[İng.] değil/yerine/= EKİT, DOKU EKİMİ
- İMPLİSİT BİLGİ/IMPLICIT KNOWLEDGE[İng.] değil/yerine/= ÖRTÜK BİLGİ
- İMPLİSİT/IMPLICIT[İng.] değil/yerine/= ÖRTÜK
- İMPRESYON/IMPRESSION[İng.] değil/yerine/= İZLENİM | ÇÖKÜNTÜ, | BASI İZİ
- IMPRINTING[İng.] değil/yerine/= BASIMLAMA
- İMPULS[İng. < IMPULSE] değil/yerine/= UYARIM/UYARAN
- İMPULS/IMPULSE[İng.] değil/yerine/= UYARI | DÜRTÜ
- İMPULSİF/IMPULSIVE[İng.] değil/yerine/= DÜRTÜSEL
- IN SILICO[İng.] değil/yerine/= SANAL ORTAMDA
- IN SITU[İng.] değil/yerine/= YERİNDE
- IN VITRO[İng.] değil/yerine/= ORGANİZMA DIŞINDA
- İN VİVO DESENSITİZASYON/IN VIVO DESENSITIZATION[İng.] değil/yerine/= ORGANİZMADA DUYARSIZLAŞTIRMA
- IN VIVO EKSPOJUR[İng.] değil/yerine/= ORGANİZMADA KARŞI KARŞIYA GELME
- İN'İSÂB[Ar.]/INNERVATION[İng./Fr.] değil/yerine/= SİNİRLERİ GÜÇLENDİRME | SİNİRLERİN GÖVDEDEKİ DAĞILIŞI
- İNAK/DOGMA ile/ve BELİRLENİM
- İNAK = NASS = DOGMA[İng., Alm.] = DOGME[Fr.] = DOGMA[Yun.]
- İNAKTİF/İNACTIVE[İng.] değil/yerine/= EYLEMSİZ | ETKİSİZ
- İNAKTIVASYON/INACTIVATION[İng.] değil/yerine/= ETKINSİZLEŞME
- İNAN ile İMAN
- İNAN = İMAN = FAITH[İng.] = FOI[Fr.] = GLAUBE[Alm.] = FIDES[Lat.] = FE[İsp.]
- İNANÇ/İNANDIRILMA ile KOŞULLANMA/KOŞULLANDIRILMA
- İNANÇ/SIZLIK ile/ve/||/<> KUŞKU/ŞÜPHE
( Ne çıplaklık, ne dağınık saçlar, ne pislik, ne günlerce oruç tutmak, ne yerde yatmak, ne de bağdaş kurarak saatlerce bir yerde oturmak, kuşku ve isteklerden arınmamış bir kişiyi kurtarmaz. )
- İNANÇ ile/ve BELİRSİZLİK
- İNANÇ ile DEĞER
- İNANÇ ile GÜVEN
- İNANÇ ile/ve/<> İMAN
( Düşüncenin pekişmişliği. İLE/VE/<> İnancın pekişmişliği. )
( Herşeyin başlangıcı ve kaynağı olan düşünce, inancın da imanın da başlangıcı ve kaynağıdır. İLE/VE/<> İnanç, düşüncenin pekişmiş/yoğunlaşmış hali, iman da inancın pekişmiş/yoğunlaşmış halidir. )
( Kuramı, uygulamaya geçiren tek ve en önemli olgu. İLE/VE/<> ... )
- İNANÇ ve/<> ISRAR
- İNANÇ = İTİKAT = BELIEF[İng.] = CROYANCE[Fr.] = GLAUBE[Alm.] = FE, CREENCIA[İsp.]
- İNANÇ ile/ve/<>/değil KABUL
- İNANÇ ile/ve METAFİZİK
- İNANÇ ile/ve/<> SEVGİ ile/ve/<> BİLGİ
( Toplumsal yönetimde, kişiler üzerinde oynanan alanlar. )
- İNANÇ ile/ve/değil/yerine TESPİT
- İNANÇ ile/ve UĞRAŞ
- İNANÇ ile/ve/<> ÜMİT
( İkisi de geleceğe yöneliktir. )
( Both of them are directed to the future. )
- İNANÇ ile/ve YAŞAM
- İNANMA(MA)K ve/<> SEVME(ME)K
- İNANMADAN AİT OLMAK" ile/değil AİT OLMADAN İNANMAK
- İNANMAK" ile/değil/yerine/>< ANLAMAK
- İNANMAK ile/ve/değil/yerine AKLETMEK
- İNANMAK ile/ve BEKLEYİŞ/BEKLENTİ
- İNANMAK ile/değil/yerine/>< BİLMEK
- İNANMAK ile/ve İNANMAK İSTEMEK
- İNANMAK ile/ve/değil KATILMAK
- İNANMAK ile/> KENDİNİ KAPTIRMAK
- İNANMAK ile KONDURMAK
- İNANMAK ile/ve KUŞKU/ŞÜPHE
- İNANMAK ile/yerine TEMEL ALMAK
- İNANMAK ve/<> ÜMİT ETMEK
- İNANMAMAK ile/ve/<> REDDETMEK
- İNCE BAĞIRSAK ile/ve 12 PARMAK BAĞIRSAĞI
- İNCE BAĞIRSAK ile/ve/> KALIN BAĞIRSAK
( EM'Â-İ RAKÎKA ile/ve/> EM'Â-İ GALÎZA )
( MİÂ'[Ar.], RÛDE[Fars.]: Bağırsak. )
( EMA: Bağırsaklar. )
( MASARİKA[Yun.]: Bağırsakları tutan karın iç zarı, bağırsak askısı. )
( Bağırsağın her boğumunda bir hazım vardır. Gelen maddeden, her boğumda bir gıda alınır. )
( ANTENİT: İncebağırsak yangısı. )
- İNCE ile/ve ÜST
- İNCELEMEK ile/ve/<> ARAŞTIRMAK
( Doğru biçimde anlamak için! )
( Araştırmamak, tutsaklığın başlıca nedenidir. )
( Araştırma yapmadıkça kurtuluş yoktur. )
( TETEBBUÂT: İncelemeler, araştırmalar, tetkikler. )
( PERKİZİSYON: Bir kişi ya da bir şey hakkında önceden, ayrıntısıyla araştırma. )
( To understand rightly! )
- İNCELEMEK ile/ve KURCALAMAK
- İNCİR/YEMİŞ/BALLIDARI ile ÖTEKİ MEYVELER
( Bilgeliği simgeler. İLE ... )
(1996'dan beri)