U ve Ü ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 28.406 başlık/FaRk ile birlikte,
28.406 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(42/115)
- HAK ve/<> HİKMET
- HAK ile HİSSE
- HAK ile/ve/<> HİZMET
- HAK ile/ve/||/<> NASİP
- HAK ile/ve/||/<> ÖDEV
- HAK ile/ve/değil/yerine OLANAK
( [not] RIGHT vs./and/but POSSIBILITY
POSSIBILITY instead of RIGHT )
- HAK = RIGHT[İng.] = DROIT[Fr.] = RECHT[Alm.] = JUS[Lat.]
- HAK ile/ve RIZÂ
- HAK ve/||/<> TAŞ
( Yerini bulur. VE/||/<> Gediğini bulur. )
- HAK ile/ve YERİNDE HAK
( RIGHT vs./and RIGHT IN RIGHT PLACE )
( QUAN ile/ve ... )
- HAK ile/ve/||/<>/>/< ZORUNLULUK
( RIGHT vs./and/||/<>/>/< OBLIGATION )
- HAKARET ile AŞAĞILAMA
- HAKARET ile/değil/yerine/||/>< ELEŞTİRİ
-  [ne yazık ki]
 HAKARET ile KAZF/KAZİF
( ... İLE Nitelikli hakaret. | Atma. | Namuslu bir kadına, zinâ suçunu isnâd etme. )
( HADD-İ KAZF: Namuslu kadınlara iftira edenlere verilen ceza. )
- HAKARET ile/ve SÖZLÜ SALDIRI
- HAKARET ile/değil TESPİT
-  [ne yazık ki]
 !HAKARET ETMEK ve/=/||/<>/> !YOK ETMEK
- HAK-HUKUK (SAHİBİ OLMAK, PEŞİNDE KOŞMAK)
- HAK-HUKUK ile GAK-GUGUK
( Her zaman için. İLE Bazen/bugün. )
-  HAKİKAT:
 ACITSA DA ile/ve/||/<>/> ACI DEĞİLDİR
- HAKİKAT AHLÂKI ve ÖZGÜRLÜK AHLÂKI
( MORALS OF TRUTH and MORALS OF FREEDOM )
- HAKİKAT BİLGİSİ ile/ve/||/=/<>/>/< KENDİNİN BİLGİSİ
- HAKİKAT = GERÇEKLİK ve/+ ÇEŞİTLİLLİK(OLGUSALLIKLAR)
( TRUTH = REALITY and/+ VARIETY )
- HAKİKAT >< HURÂFE ile/ve/<> TARİHÇİ
( Hakikat gibi, hurâfelerin de, tarihçinin işine geleni vardır, gelmeyeni de. )
-  HAKİKAT:
 ÖĞRENİLEBİLİR fakat ÖĞRETİLEMEZ
( Belki. FAKAT Asla! )
- HAKİKAT [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- HAKİKAT ile/ve/||/<>/></< "BENLİK"
( "Konuşursa". İLE/VE/||/<>/>< Susar/susmalıdır. )
- HAKİKAT ve DİZGE
( TRUTH and SYSTEM )
- HAKİKAT ile/ve/||/<> EVRENSEL/LİK
- HAKİKAT GERÇEKLİK
- Hakikat ile hakikat
- Hakikat ile hakikat
- Hakikat ile/ve hakikat
- HAKİKAT ile HAKİKAT
( Temel. İLE Ayrım. )
( HAKİKAT: İlkesel tutum/bakış. )
- HAKİKAT ile HAKİKAT-ÜL-HAKAİK
( Doğa. İLE Tin. )
- HAKİKAT ve/<> HAYR/HAYIR
- HAKİKAT ile/ve/||/<>/< İTİBAR
- HAKİKAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAVRAM
- HAKİKAT ile/ve KEMÂLÂT
( İzi yoktur ki izinden biline, Dahi tozmaz ki tozundan biline, Sen anı sanma sözünden biline, Hakikat ehlinin olmaz nişanı. )
( GÜZELLİK/KEMÂL: * TENASÜB-Ü ÂZÂ(ÖRGENLERİN UYUMU) * AKIL * AHLÂK * ÇÖZÜM ÜRETEBİLMEK )
( Kemâlâtın en büyüğü, kişinin kendini herkesten küçük görmesidir. )
( Hakikat, tüm âleme değil ancak ehline gösterilir. )
( Hakikat karşılığında ne para alınır, ne de bir şey. )
( Hakikati biliyorsan ölümü iste! )
( Kelâmı, hakikati zamanından önce kulağımıza çalsalar, zeytinyağıyla şişirilen ve çürüyen incire benzeriz. )
( TRUTH/REALITY vs./and PERFECTIONS )
- HAKİKAT ile/ve MAHİYET
( Her hakikatin mahiyeti olur ama her mahiyetin hakikati olmayabilir. )
( TRUE NATURE/ESSENTIAL CHARACTER vs./and TRUTH )
- HAKİKAT ile MECÂZ ile KİNÂYE
( Kök.(Mutabakat). İLE İkinci anlam yüklemek.(Tazammun/Akıl). İLE Hakikat ile mecâz arasında bırakmak.(İltizam). )
- HAKİKAT ile/ve/değil MUTÂBAKAT
( HAKİKAT: Düşünce dünyası ile dış dünya arasındaki uyuşma/mutâbakat. )
( [not] TRUTH vs./and/but FACT | HARMONY )
- HAKİKAT =/||/<> NOKTA
- HAKİKAT ve/||/<>/> ÖZGÜRLÜK ve/||/<>/> DOYUM
- HAKİKAT ile/ve/<> ÖZNİTELİK
( HAKİKAT: KENDİYLE ÖZDEŞ OLAN )
- HAKİKAT ile/ve/değil SIDKİYET
- HAKİKAT ile/ve/değil SIDKİYET
- HAKİKAT ve/||/<>/= TAŞ/BİTKİ/HAYVAN
- HAKİKAT ile/<> UPUYGUNLUK
- HAKİKAT ile/ve/değil VAK'A
( [not] TRUTH vs./and/but FACT )
- HAKİKAT ile/ve VAKIA ile/ve SIDKİYET
- HAKİKAT ile/<>/>< YANILSAMA
- HAKİKAT ile YORUMLAR
( Vardır/yoktur. İLE Vardır. )
- HAKİKATA OLAN BAĞLILIK ile/ve/<> KİŞİYE/İNSANLIĞA YAPILAN HİZMET
( Bir'e hizmet, bin'e hizmet; bin'e hizmet, bir'e hizmet. )
( DEVOTION TO TRUTH vs./and/<> SERVICE/ATTENTION TO HUMAN/ITY )
- HAKİKATE "SAHİP OLMAK" değil HAKİKATTEN HABERDAR OLMAK
- HAKİKATE YAKLAŞMAK ile/ve HAKİKATTEN UZAKLAŞMAK
( İki uc da çıldırmaya/delirmeye neden olur. )
- HAKİKATE YAKLAŞMAK ile/ve HAKİKATTEN UZAKLAŞMAK
( İki uc da çıldırmaya/delirmeye neden olur. )
- HAKİKATE YOL ile/ve/<> HAKİKATTE YOL
( Vardır/olur. İLE/VE/<> Yoktur/olmaz. )
- HAKİKA-TEN değil/< HAKİKATEN
- HAKİKATEN[Ar. + Fars.] ile HAKİKATTEN[Ar. + Tr.]
( Arapça olan Hakikat sözcüğünün, Farsça olan -en eki kullanılarak hakikate ilişkin/ait olarak. İLE Hakikat sözcüğüne, Türkçe "-den" eki kullanılarak temel/esas/öz ile ilgili, oradan[hakikatten] olan[bilgi/haber/durum/(")deneyim(")]. )
- HAKİKATİ İFADE EDEN ile HERŞEYİ/HERKESİ BAĞLAYICI
- HAKİKAT-İ KÂBE ve HAKİKAT-İ KIBLE
- HAKİKAT-İ MUHAMMED ve/=/<> ÖVÜLEN AHLÂK
- HAKİKAT'İ ZİKR ETMEK ile/ve HAKİKAT'İN ŞÜKRÜ
- HAKİKAT/İ ile/ve/değil/<> OLGUSALLIK/I
-  HAKİKATİ:
 [ya] ARAMA! ve/ya da/<> HERKESE VE HER YERDE/ZAMAN AÇIKLAMA!
( [Kişiyi] Yalnız kılar. VE/YA DA/<> Maskara eder. )
- HAKİKÂTİNİ DAĞITMAK ile/ve HAKİKÂTİNDEN VAZGEÇMEK
- HAKİKATLERİN SANATI ile SANATIN HAKİKATLERİ
-  HAKİKATTE:
 [ne] ŞAH ne de PADİŞAH
- HAKİKAT'TEN ÖĞRENMEK ile/ve/<> HAKİKATEN ÖĞRENMEK
( TO LEARN BY TRUTH/REALITY vs./and/<> TO LEARN BY TRUTH )
-  HAKİKÎ:
 AYNÎ/HARİCÎ ile/ve/<> ZİHNÎ
( NEFS EL-EMR )
-  MEVCUD:
 HAKİKÎ ile/ve FARAZÎ/İHTİRAÎ
( Kişiyi/zihni gerektirmez. İLE/VE Kişiyi/zihni gerektirir. )
( Muhalif değil ve fakat mutabık da değildir. İLE/VE ... )
- HAKİKİ OLMAYAN ile/değil/yerine/>< HAKİKİ
( Yinelemesinde yiten. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yinelemesinde yitmeyen. )
- HAKİKÎ değil/yerine/= ÖZUYGUN
- HAKİM ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GALİP ...
- HAKİM BAKIŞ ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/< YAYGIN BAKIŞ
- HAKİM OLMAK" ile/ve "SAHİP ÇIKMAK"
- HÂKİM OLMAK ile/ve/<> VÂKIF OLMAK
- HAKİM YEL YÖNÜ -ile
( Herhangi bir yerde, rüzgârın yıl içinde en fazla estiği yön. )
- HÂKİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİLİRKİŞİ
( Yöntemi/usûlü bilir ve süreci takip etmekle görevli ve yetkilidir. Esasa dayalı bilgi, belge ve kanıtlara dayanarak son kararı belirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Esası, içeriği[konuyu, alanı ve terimlerini] (daha) iyi/geniş/derin bilir ve/ya da belirler.[Bazı/çoğu davada, hâkimin değil/yerine bilirkişilerin ortak görüşleri ve uzlaşımsal kararı önceliklidir ya da dikkate alınmalıdır.] )
- HÂKİM ile/ve/değil/yerine/||/<> HÂDİM
( Ancak, hizmet eden [hâdim], [duruma/olguya] hâkim olur. )
- HAKİM ile HÂKİM
( Hikmet sahibi. İLE Yargıç. )
- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM
( Bilge, hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )
( BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )
( ... ile PULENU ile ... ile ... )
- HAKİM ile/ve/<> MUHTESİB
- HÂKİM ile/<> (SULH/CEZA) SORGU HAKİMİ
- HÂKİM değil/yerine/= YARGIÇ
- Hâkim'e KONUŞ!!!
- HAKİMİYET ile/yerine UYUM
- HAKÎR ile/değil HAKİR
( Değersiz, aşağı, bayağı. İLE Eskiden şalvar ve üç etek entâri yapmakta kullanılan, işlemeli görüntüsü verecek biçimde dokunmuş, sağlam ve kalın bir kumaş çeşidi. )
- HAKÎR[Ar.] (GÖRMEK) ile/||/<> HOR[Fars.] (GÖRMEK)
( Önemsiz, değersiz, bayağı, adi kişi. İLE/||/<>Değersiz, aşağı, bayağı. )
- HAKK BİLMEK ile/ve HAKK'TAN BİLMEK
( Vahdet-i Hakk'ı bilenin, dili lâldir, aklı mat. )
( Allah, Hakk'ın küllî mertebesidir. )
( Allah bilence olsun. )
( HAKK: Kendiyle kaim olan varolan. )
( İNSAN HAKK'TA, HAKK İNSAN'DA; HAK EDENE! )
- HAKK ile/ve/<> HÂK
( Bizzâtihî varlık. İLE/VE/<> Toprak. )
( ... İLE/VE/<> Kendine varlık vermeyen. )
- HAKK ile/ve/> HALK
( Hakk'ın zuhuru halktır. )
( Allah. İLE/VE/> Hakk'ın sıfatları. Hakk'ın perdesi. )
( Derdimiz. İLE/VE/> Kendi dertleri, kendilerine yeter. )
( Kendimiz/de/n. İLE/VE/> Başkası/nda/n. )
( DIVINE TRUTH vs./and/> CREATION/PEOPLE )
- HAKK ve/||/=/<> HAREKET[BİZÂTİHÎ]
- HAKK ve/||/=/<> VARLIK ve/||/=/<> İNSAN
( Varlıkbilimsel. VE/||/=/<> Bilgibilimsel. )
( Kişinin sırrı. VE/||/=/<> Hakk'ın zâhiri. )
- HAKK'A KAVUŞMAK ile/ve/<> HAK ETTİĞİNE KAVUŞMAK
- HAKK'A RAZI OLMAK ile/ve HAKKINA RAZI OLMAK
( İltifatına aldanma, hakaretine yerinme! )
( Allah'a en yakın olduğun an, en küçük göründüğün andır. )
( HAK: Rabbin sana tahsis ettiği. )
- HAK(K)'A TESLİM OLMAK ve/||/<>/>/< KENDİNLE BARIŞIK OLMAK
- HÂKKA[Ar.] ile HAKKA["ka" uzun okunur]
( Sürekli musîbet, âfet, keder. | Kıyâmet günü. İLE Doğrusu.[el-HAKK, HAKKAN, HAKİKATEN] )
- HAKKAK["ka" uzun okunur] ile HAKKÂK[Ar. < HAKK]
( Kutucu, hokkacı. İLE Hak eden. | Mühür vs. kazıyan kişi. )
- Hakkaniyet için DİNLE!!!
- HAKKARİ ile HAKKARİ["HAKARİ" değil!]
( Güç, güçlü, savaşçı.[Soğukla ve doğa koşullarıyla mücadele eden.] İLE Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi ili. )
- HAKK-I KARÂR ile/||/<> HAKK-I ŞURB
( Arazi yasasının 78. maddesinde belirtilen nizâsız, on yıllık zilyetlik. İLE/||/<> Su hakkı. )
- HAKK'I, KİŞİYLE TANIMAK ile/ve/||/<> KİŞİ'Yİ, HAKK'LA TANIMAK
- ... HAKKI İÇİN değil HAKKI BÂKÎ OLSUN/KALSIN
- HAKKIN, SENİN YANINDA OLDUĞUNA İNANMAK ile/ve/değil/yerine/<> KENDİNİN, HAKKIN YANINDA OLDUĞUNA İNANMAK
- HAKKINDA KONUŞMAK ile DEDİKODU
( Çocukların ağzı fakat "büyüklerin" içi konuşur. )
( Konuştuğunda hayır söyle ya da sus! )
( "Bir Dedikodu Ne Kadar Hızlı Yayılabilir?" yazısı için burayı tıklayınız... )
( TO TALK ABOUT vs. GOSSIP )
- HAKKINI İADE ETMEK ve/<> HAKKINI TESLİM ETMEK
- HAKKINI VERMEK değil HAKKINI TESLİM ETMEK
- ... HAKKI ("VERMEK") ile/ve/değil/||/<>/< ... FIRSATI (TANIMAK)
- HAK'LA İSTEMEK ve/<> HAKK'LA İSTEMEK
- HAK/LAR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
-  HAKLAR:
 SINIRLANDIRILAMAZ OLANLAR ile/ve/||/<> SINIRLANDIRILABİLİR OLANLAR
- HAKLAR ve/||/<>/< HAKLARIN HAKLARI
-  HAKLARI:
 TESİS ETMEK ve/||/<>/>/< TESLİM ETMEK
-  HAKLARIMIZIN ANIMSATILMASINDA:
 "SARKITMA" değil/>< ANINDA/DERHAL
- Hakların için KONUŞ!!!
- HAKLI BULMAK ile/ve/değil/yerine SAVUNMAK
( [not] TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT vs./and/but DEFENCE
DEFENCE instead of TO ACKNOWLEDGE TO BE RIGHT )
- HAKLI ÇIK(AR)MA ÇABASI ile/ve KÂRLI ÇIK(AR)MA ÇABASI
- HAKLI ÇIKMAK ile/değil/yerine/>< HAKLI OLMAK
- HAKLI/HAKSIZ ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine ANLAMAYA ÇALIŞMAK
- HAKLI OLAN ile/değil/yerine AKLI OLAN
- HAKLI OLAN ile/ve/değil/yerine/||/<> HAKÇA OLAN
- HAKLI OLANI, GÜÇLÜ KILAMAMAK ve/ne yazık ki/> GÜÇLÜ OLANI, "HAKLI KILMAK"
- HAKLI OLARAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HALİYLE
- HAKLI OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLI OLMAK
- HAKLI ile HAKİKİ
-  HAKLI ..." ile/değil/yerine YERİNDE
(BİR KARAR/SONUÇ/TUTUM)
-  HAKLILIK/HAKSIZLIK:
 MECAZ değil HUKUK
- HAKLILIK/HAKSIZLIK ile/ve/değil/||/<> İSABETLİLİK/İSABETSİZLİK
- HAKLI/LIK ve/değil/||/+/<>/< AKILLI/LIK
- [ne/hem] "HAKLI/LIK" ile/ve/ya da/ne de/hem de/<>/>< KIZGIN/LIK
( Ne kadar (")haklı(") olduğumuzu zannetsek de, ne kadar kızgın olsak da,
 bazı/çoğu durumu, sakinlikle ve akılla[/tüzeyle] çözerek -ve de en azından çözümleyerek- ilerlemek gerekir. )
- HAKLI/LIK ile/ve VERİCİ/LİK
- HAKLISIN yerine DOĞRU
- HAKLISIN ile/değil O KONUDA HAKLISIN
- HAKLISIN!/YANLIŞSIN! değil DOĞRU!/YANLIŞ!
- HAKSIZ "GÜÇ" ile GÜÇSÜZ HAK
( Zulüm oluşturur. İLE Çözümsüzlük/çaresizlik oluşturur. )
- HAK-SIZ ile HAKK-SIZ
-  HAKSIZLIĞA/YANLIŞ ANLAŞILMAYA:
 MÂRUZ KALMAK ile/ve/+/değil/yerine/> MAĞDUR OLMAK ile/ve/+/değil/yerine/> MÜŞTEKÎ OLMAK
- HAKSIZLIK ile/değil BİLİNÇ FARKLILIKLARI
- HAKSIZLIK ve/||/<> İYİLİK
( Toza yaz. VE/||/<> Mermere yaz. )
-  [ne yazık ki]
 HAKSIZLIK ve/||/<>/>/< ÖFKE
( Haksızlık etme. öfkenle hareket etme! )
- HAKSIZ/LIK ile/ve/||/=/<>/> ZULÜM/ZÂLİM
- HAL ÇARESİ değil/yerine/= ÇÖZÜM YOLU
- HAL-HATIR (SORMAK)
- HAL ile/ve AN
- HAL ve/< ÂSÂN[Fars.]
( Durum. VE/< Kolaylık. )
- HAL ile/ve HAKK
( Peygamber ve büyük kişilerin halleri, ardından gelenlere yardımda bulunabilmelidir. )
-  KİŞİ/İNSAN:
 HAL ve/<> HAL
- HAL ile HÂL/GÖVEÇLİK ile HAL[Fr. < Cerm.] ile HAL
( Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların ya da taşıdığı niteliklerin tümü, durum. | Davranış. | Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman. | Güç, kuvvet, takat. | Kötü durum, sıkıntı, dert. İLE Genellikle üstü kapalı pazaryeri. İLE Çözme, çözülme eritme, karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma. İLE Tahttan indirme. )
- HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HAL[Ar.] ile HAL'[Ar.] ile HÂL[Fars., Ar.]
( Annenin eril kardeşi, dayı. İLE Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmayan zaman. | Oluş, bulunuş, sûret, keyfiyet, durum, vaziyet. İLE Pazar yeri; Çözme. İLE Soyma. | Boşanma. | Tahttan indirme. Sultanın makamını terk etmek zorunda bırakılması. İLE Gövdede oluşan ben, nokta. )
- HAL ile/ve HAVA
- HAL <> HULÛL <> MAHAL
- HAL ve/> MAHAL ve/> TAHALLÜL
- HAL ile MAKAM
( ... ile/ve CÂH/E )
- HÂL ile MAKAM
( Her bireye bakma, kişilerin hallerine bak. Hangisinin hâli kâmilse ona bak. )
( Seni kaldır, beni kaldır! O hali yakalayalım! )
( Bizim için ne din, ne mezhep, ne millet var, yekpâre bir hâl. )
( Geçici. İLE Kalıcı. )
- HAL ile MECAL
( CONDITION vs. POWER )
- HAL ile/ve/||/<>/> MELEKE
( Geçici. İLE/VE/||/<>/> Kalıcı. )
- HAL ile/ve/||/<> TAKAT
- HÂL ve/> TEMKİN ve/> SÜKÛN
- HÂLÂ ile/ve/||/<> DAİMA/SÜREKLİ
- HALA/HÂLA[Ar. çoğ. HÂLÂT]/EME/BİBİ ile HÂLÂ[Ar.]["HAYLA" değil!] ile HALÂ'[Ar.]
( Babanın kızkardeşi/ablası. İLE Şimdi, henüz, süregiden. İLE Boşluk. | Ayakyolu, helâ. )
- HÂLÂ ile/ve/değil/||/<> HER ZAMAN
- HALÂK[Ar.] ile NASÎB[Ar.]
- HALÂKA ile/ve/||/<> İBDÂ'
( Bir şey aracılığıyla yaratmak. İLE/VE Örneksiz, malzemesiz yaratmak. )
( Gelenek. İLE/VE/||/<> Örneksiz olarak bir şey meydana getirme, yaratma. | Yeni ve güzel bir yapıt oluşturma. | Yoktan ortaya koyma, icâd. )
- HALÂS[Ar.] ile KURTULMA, KURTULUŞ
( KURTULMA, KURTULUŞ )
- HÂLÂT[Ar. < HALET] ile HÂLÂT[Ar. < HALA] ile HALAT[Yun.]
( Durumlar, haller, suretler, keyfiyetler, nitelikler. | Meyl, muhabbet, aşk, visal. İLE Halalar. İLE Kenevirden yapılmış çok kalın ip. )
- HALDUR HULDUR (HAREKET ETMEK)
- HÂLE[Ar.] değil/yerine/= AYLA
( Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker. | Hristiyanlıkta aziz sayılanların resimlerinde başları çevresinde çizilen daire. | Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi. )
- HÂLE[Ar.] ile HÂLE[Ar. çoğ. HÂLÂT]
( Bazen ay ve güneşin etrafında görülen parlak daire, ay ağılı. İLE Annenin kızkardeşi, teyze. | Meme çevresinde bulunan koyu renkli daire. )
- HALEF ile SELEF[çoğ. ESLÂF]
( Bir makamın devredildiği kişi. İLE Bir makamın devralındığı kişi. )
( Sonraki, ardıl. İLE Önceki, öncel. )
- HALEL ile/değil/yerine/>< HELÂL
- HALEP ve/> ARŞIN
( Orada. VE/> Burada. )
- HÂLET değil/yerine DURUM
- HÂLÎ -ile
( HÂL'E MENSUP, ŞİMDİKİ )
- HALI ile/ve KİLİM ile/ve SUMAK
- HÂLİB[Ar.] ile HÂLİB[Ar. çoğ. HALEBE/HÂLİBE(dişil)] ile HALÎB[Ar.]
( Sütçü. | Sidik borusu, üretra. İLE Aldatıcı, hilekâr. İLE Süt, taze süt. )
- HÂLİF[Ar.] ile HALÎF[Ar.] ile HALÎF[Ar. çoğ. HULEFÂ]
( Peşinden gelen. | Birinin yerine geçen. | Çürümüş, bozulmuş. İLE Yemin ederek birbiriyle sözleşen kişilerden her biri. İLE Arkadan/sonradan gelen, birinin yerine geçen. )
- HALİFE ile/ve KUL
- Hâlik[Ar.] ile HÂLİK[Ar. < HELÂK] ile HÂLİK[Ar. çoğ. HALAKA] ile HALÎK[Ar.]
( Yaratan, yoktan var eden, yaratıcı, Allah. İLE Helâk olan, miskinlik içinde ölen. İLE Berber. İLE Traş edilmiş. )
- HALI/KİLİM ile/ve BERCED[Ar.]
( ... İLE/VE Kalın kilim. | Türk halısı. )
- HALİL İBRAHİM SOFRASI ile ZEKERİYÂ SOFRASI
- HALÎL[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HABİB[Ar.]
( Kendini sevdiren. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kendi sevilen. )
- HALÎL[Ar.] ile HALÎL[Ar. çoğ. AHİLLÂ, HULLÂN]
( Koca, zevç. İLE Samimi.[dost] | Hz. İbrahim. )
- HÂL/İM ile/ve/değil/||/<>/< HALÎM[Ar.]
( Durumum. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yumuşak huylu olan. )
- HALİS ile/ve/||/<> MUHLİS
( Katışık olmayan, katışıksız, saf. İLE/VE/||/<> Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" biçiminde kullanılırdı] )
- HALİYYE[Ar. çoğ. HALİYYÂT] ile HÂLİYYE[Ar.]
( Bekâr bayan. İLE İbâdet sırasında raks etme, el şaklatma gibi durumları helâl sayan bir tarikat. )
- HALK (ETMEK) ile/ve SEVK (ETMEK)
( Sevgi. )
-  HALK MÜZİĞİ'NDE:
 YAYLI SAZLAR ile/ve NEFESLİ SAZLAR ile/ve VURMALI SAZLAR
( Kabak kemane, Karadeniz kemençesi, Tırnak kemençe, Iklığ/Iklık. İLE/VE Kaval, Zurna, Mey, Tulum, Sipsi, Çifte, Argun, Zimbon[Buğday sapından çocuk çalgısı]. İLE/VE Davul, Tef, Darbuka, Kaşık, Çalpara, Zil, Çifte nara, Balaban, Tepsi, Dümbelek. )
-  HALK OYLAMALARINDA: 
1961 ile 1982 ile 1987 ile 1988 ile 2007 ile 2010
( 
 )
- HALK ŞAİRİ ile HAKK ŞAİRİ
- HALK YÖNETİMİ ile/ve/||/<> ÜNİVERSİTE ile/ve/||/<> TİYATRO ile/ve/||/<> SPOR
( İyonya'lıların, insanlığın gelişimindeki önemli katkı eşikleri. )
- HALK[Ar.] değil/yerine/= AYMAK, TOPLUM
( Toplum olabilmek, ancak, ortak bir düzen sağlayarak olanaklıdır. )
- HALK[Ar.] ile HALK[Ar. < HÂLÎ]
( Yaratma, yaratılma. | İcat. | Bireyler. | Kişilerden bir bölük. İLE Boğaz. | Traş etme. )
- HALK ve/<>/>< HAŞR
- HALK[Ar.] ile/ve/değil KAMU
- HALK ile/değil/yerine/= TOPLUM/KAMU
- HALK ile/değil ZUHUR
( Yaratılma. İLE/DEĞİL Dışlaşma. )
- HALKA ile "HALK"A
- HALKERKİ = HÜKÜMET-İ AMME = DEMOCRACY[İng.] = DÉMOCRATIE[Fr.] = DEMOKRATIE[Alm.] = DEMOKRATIA, DEMOS:HALK, KRATOS:ERK, EGEMENLİK[Yun.] = DEMOCRACIA[İsp.]
- HALKIN İRFANI ile/değil İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK
-  [ne yazık ki]
 HALKIN PARASINI, KENDİ ÇOCUKLARINA AYIRMAK değil/>< KENDİ PARANI, HALKIN ÇOCUKLARINA BIRAKMAK
- HALLENMEK ile/değil HEMHAL OLMAK
- HALT (ETMEK) ile/değil/yerine/>< HÂL (ETMEK)
- HALT (ETMEK) ile/değil/yerine/||/>< HALK (ETMEK)
( Uygunsuz söz söyleme, uygunsuz iş yapma. | Uygun olmayan, beğenilmeyen. | Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Oluşturma, "yaratma". )
- HÂLÛK[Ar.] ile/değil HALÛK[Ar.]
( Sıçan otu. | Mercimek ocağı. İLE İyi huylu, ahlâklı, insaniyetli, geçim ehli olan. )
- HALUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/= MEVCUD
- HAM ile/ve/değil/||/<> BİÇİMSİZ
- HÂM değil/yerine/= ÇİĞ/OLMAMIŞ/OLGUNLAŞMAMIŞ
- HÂM[Fars.] ile HAM[Fars.]
( Pişmemiş, olmamış, çiğ. | İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. | Boş, nâfile, beyhûde. | Terbiye, deneyim görmemiş, acemi. İLE Eğri, bükülmüş. )
- HÂM[Fars.] ile HAMM ile AM
( Pişmemiş, olmamış, çiğ. | İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. | Boş, nâfile, beyhûde. | Terbiye, deneyim görmemiş, acemi. İLE Sevgi. | İstenilen. | Dişilik örgeni, vajina. )
- HAMÂKÂT[Ar.] ile HAMÂSET[Ar.]
( Ahmaklık. İLE Yiğitlik, kahramanlık, cesaret. | Dinleyenleri etkilemek ya da heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım. )
-  [ne yazık ki]
 HAMAKÂT ile/<> İNAT
( Ahmaklık, "beyinsizlik", bönlük(HALÂFET, HUMK, HÜTR) İLE/<> Ne yapmayacağını bilmemek. )
-  [ne yazık ki]
 HAMAKAT/AHMAK ile/ve/||/<> İHANET/HAİN
- HAMAL/LIK ile/ve/||/<> HAİN/LİK
( (")Düşmanından("), bir şey almayanların durumu. İLE/VE/||/<> (")Düşmanından("), yanlış şeyler alanların durumu. )
- HAMD İLE AMD
( Yüceltme. İLE Niyet, kast, karar. )
- HAMD ile/ve/<> ŞÜKÜR/ŞÜKR
( Allah'a. İLE/VE/<> Nimete. )
( Bil(e)mediğin tüm (olası) nimetler/olanaklar için. İLE/VE/<> Bildiğin/gördüğün nimetler/olanaklar için. )
( Kendi varoluşunun değerini bilmek/bilen. İLE/VE/<> Varolanların değerini bilmek. )
( Yüceltme. İLE/VE/<> ... )
( Allah'ı, cemâl ve celâl sıfatlarına uyar biçimde övmek. | İyi ki varım. )
- HAMD/MEDED ile/ve ŞÜKÜR ile/ve MEDİH ile/ve HİMMET
( Genel. İLE/VE Özel. İLE/VE ... )
( Gövdemin her zerresi gelse de dile şükrünün binde birini yapamaz bile )
( PRAISE/HELP/SUPPORT vs./and GRATITUDE vs./and EULOGY vs./and SPIRITUAL SUPPORT )
- HAMİ[Ar.] değil/yerine/= KORUYUCU
- HÂMÎ ile/ve/||/<>/> MAHMÎ
( Koruyan, kollayan/kollayıcı, sahip çıkan. İLE/VE/||/<>/> Korunulan. )
- HÂMİD[Ar.] ile HÂMİD[Ar. < HAMD | çoğ. HÂMİDÎN, HÂMİDÛN, HUMMÂD] ile HAMÎD[Ar. < HAMD]
( Koru sönmediği halde alevi sönen ateş. İLE Hamdeden, şükreden. İLE Allah'ın adlarından. | Övülmeye değer. )
- HÂMİL[Ar.] değil/yerine/= TAŞIYAN
- HAMİLE[Ar. çoğ. HAVÂMİL] ile HAMÎLE[Ar. çoğ. HAMÂİL]
( Gebe. İLE Kılıç bağı, kılıç kayışı. | Nusha, muska, tılsım. )
- HAMİLE[Ar.] değil/yerine/= GEBE/YÜKLÜ
- HAMİLİNE MUHARRER SENET değil/yerine/= TAŞIYANA YAZILI BELGİT
- HAMİYET ile HAMİYYET
( Kişinin yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası. İLE Millî onur ve haysiyet. )
- HAMİYET[Ar.] değil/yerine/= KORUMA
( Bir kişinin, yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası. )
- HAMİYYETİN GEREKTİRDİĞİ GAZAB[Ar.] ile HİKMETİN GEREKTİRDİĞİ GAZAB[Ar.]
- HAMMAL değil HAMAL
- HÂMME[Ar. çoğ. HEVÂMM] -ile
( Zararlı böcekler/haşerât. )
- HAMR/ŞARAP ile NEBÎZ
( Aynıyla haramdır. İLE Sarhoş ediciliğiyle orantılı olarak haramdır. )
( ... İLE Hurma ya da arpadan yapılan bir çeşit içki. | Şarap. )
- HAMSİ ile/ve/değil/||/<>/< HAMSE
- HAMUR ile/ve/<> ÇAMUR
- HAMUR[Ar. < HAMİR] değil/yerine/= SUVUN/YOĞRUM
- HAMUR[Ar. < HAMİR] ile YUFKA
( Unun su ya da başka sıvılarla yoğrulmuş durumu. | Kâğıtta tür, nitelik. | İyi pişmemiş [ekmek ve hamur işleri]. | Öz, asıl, maya. İLE Oklava ile açılan, ince, yuvarlak hamur yaprağı. | Sacta pişen bir ekmek türü. | İnce ve çabuk kırılır, dayanıksız. )
- HAMUR/SUZ ile/ve/=/||/<> DÜNYA
- HÂMÛŞ/SÂKİT[Ar. < SÜKÛT]/SAMUT[Fars.] ile HAMÛŞ/HAMUŞ/HÂMUŞ/HÂMÜŞ[Fars.]
( Susmuş, sessiz. | Mevlânâ'nın bazı gazellerinde kullandığı takma adı/mahlası. İLE "HÂMÛŞ" sözü/sözcüğünün hafifletilmiş ve çeşitli kullanımları. [çoğ. HÂMÛŞÂN: Mevlevi mezarlıklarına verilen ad] )
- HAN-HAMAM (SAHİBİ OLMAK/BİR)
- HANDÂN[Fars.] ile HÂNDE-KÂR[Fars.] ile HANDE-RÎZ[Fars.] ile HANDE-RÛY[Fars.] ile HANDE-ZEN[Fars.]
( Gülen, gülücü, güler, sevinçli. | Sürekli gülen. İLE Gülen, gülücü. İLE Gülüp duran. İLE Güleryüzlü. İLE Gülen. )
- HÂNE[Fars.] ile/değil/yerine/||/<>/< BASAMAK
- HÂNE ile/||/<> MENZİL ile/||/<> RAB ile/||/<> MÜSTEGAL[ÇOĞ. MÜSTEGALLÂT] ile/||/<> TARÎK-İ HÂS
- HANEDANLIK değil HANEDAN
-  [HANGİ]
 (")HAKLA?(") (HİZMET)
 ile/ve/değil/yerine/||/<> 
AKLA? (HİZMET)
- HANGİMİZ ...? ile/ve/değil KAÇIMIZ ...?
- HÂNİF[Ar.] ile HANÎF[Ar. çoğ. HUNEFÂ]
( Küskün, dargın. | Gururlu. İLE İslâm dinine sımsıkı bağlı bulunan kişi. )
- HANIM-HANIMCIK (OTURMAK, HAREKET ETMEK)
- HANÎS[Ar.] ile HÂNİS[Ar.]
( Yemini bozup altından çıkmayan. İLE Ettiği yemini yerine getirmeyen. )
- HAN/KERVANSARAY ile/||/<> SULTANHANI ile/||/<> RİBAT
( Kervan yolları üstünde belirli aralıklarla yapılmış olan konaklama yapılarıdır. Genel adı "Han"dır. (Bkz. Ribat, Sultanhanı) Ticari ve yarı askeri sivil mimarlık örnekler olan bu yapılar, kent içlerinde de bulunabiliyordu. İLE/||/<> Anadolu Selçuklu döneminde çoğu sultanlar tarafından yaptırılan han ve kervansaraylar için kullanılan sanat tarihi deyimi. Genellikle biri kapalı, öteki açık avludan oluşan iki bölümlü bir şema gösterirler. Açık avlu ortasında "köşk mescit" bulunur. Taş süslemeler özellikle girişlerde yoğunlaşır. Her türlü konaklama gereksinimini karşılayan vakıf kuruluşlardı. İLE/||/<> Kaynağı ileri karakol anlamında olan yarı askerî yapılar. Sonradan, han ve kervansaraylar için geç döneme kadar kullanılan yerleşik bir terim. )
- ANYAYI KONYAYI ('YI GÖRMEK/GÖRÜRSÜN!) değil HANYA-KONYA ('YI GÖRMEK/GÖRÜRSÜN!)
( Neyin ne olduğunu ve nasıl olduğunu/olmadığını görmek/anlamak. )
( Hanya: Girit adasında bir kent. [ANYA değil HANYA!] )
- HANYA'YI-KONYA'YI GÖRMEK ile "EBESİNİN ÖREKESİNİ/AMINI/NİKAHINI" GÖRMEK
itibarı ile 28.406 başlık/FaRk ile birlikte,
28.406 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(42/115)
(1996'dan beri)