Bugün[16 Kasım 2025]
itibarı ile 42.805 başlık/FaRk ile birlikte,
42.805 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(99/173)


- MAKİNA YAPMAK ile/ve/değil/||/<>/>/< MAKİNA YAPAN MAKİNA YAPMAK ile/ve/değil/||/<>/>/< "YAPAY ZEKÂ" ÜRÜNLERİ/ARAÇLARI GELİŞTİRMEK/OLUŞTURMAK


- MAKİNALAŞ(TIR)MA ile/ve/||/<> YABANCILAŞ(TIR)MA


- MAKİNE ÖĞRENMESİ ile/||/<> DERİN ÖĞRENME

( Makine öğrenmesi genel, derin öğrenme çok katmanlı sinir ağları )

( Formül: y = f(Wx + b) İLE çok katmanlı f₁(f₂(...f_n(x))) )


- MAKİNE'DE:
DÖRT AŞAMA ve/||/<>/> DÖRT KİŞİ

( )


- MAKLÛB-İ MUAVVEC ile/ve/<> MAKLÛB-İ MÜCENNAH

( Bir sözcükteki harflerin, düzensizce yer değiştirmesiyle ortaya başka bir sözcüğün çıkması. İLE Söylenişleri aynı iki sözcükten birini, beytin başında, öbürünü sonunda getirme sanatı.
[Gül ruhun hecriyle lâl olmuş gönül ey gonca-fem
Gel bana ben ağlayayım bülbül gibi sen bak da gül.] )


- MAKRO MİNERALLER ile/ve MİKRO MİNERALLER(ESER ÖĞELER/ELEMENTLER)

( Gövdenin günlük gereksiniminin 100 miligramdan fazla olduğu öğeler. İLE/VE Gövdenin günlük gereksiniminin 100 miligramdan az olduğu öğeler. )


- MAKRO- ile MEGA- ile MİKRO-

( İri, büyük. İLE Büyük, -milyon. İLE Küçük .... )


- MAKROCYCLİC KİMYA ile/||/<> CROWN ETHER KİMYASI

( Makrocyclic kimya büyük halka yapıları genel olarak incelerken İLE crown ether kimyası spesifik iyon bağlama halka yapılarını inceler )

( Formül: Makrocycle )


- MAKROSİKLİK ile/||/<> AÇIK ZİNCİR

( Makrosiklik crown/porfi rin, açık zincir en, dien. )

( Formül: Halka İLE lineer )


- MAKSAT/MAKSAD[Ar.] ile/ve/değil/||/<> MURAT/MURAD[Ar.]


- MAKSAT ve/||/<>/> ANLAM


- MAKSAT[Ar. < KASD]/AMAÇ[Fars.] değil/yerine/= EREK


- MAKSAT ile/ve/||/<>/> HÜKÜM


- MAKSİMAL[/MAXIMAL[[İng.] değil/yerine/= EN ÇOK | EN YÜKSEK


- MAKSİMİZASYON/MAXIMIZATION[İng.] değil/yerine/= EN ÇOKLAMA, EN ÇOKLAYIM, EN ÇOKLATIM


- MAKSİMUM/MAXIMUM[İng.] değil/yerine/= EN ÇOK | EN YÜKSEK


- MAKSİMUM ile/||/<> MİNİMUM

( Maksimum en büyük İLE minimum en küçük değerdir )

( Formül: max İLE min )


- MAKSİMUM değil/yerine/= SON SINIR / EN FAZLA


- MAKSÛM ile/||/<> MAKSÛM ALEYH ile/||/<> MENSÛB İLEYH

( Bölünen. İLE/||/<> Bölen. İLE/||/<> Payda ya da bölen. )


- MAKSUMUN ALEYH değil/yerine/= BÖLEN


- MAKSÛR/E[Ar. < KASR] ile MAKSÛRE[Ar. çoğ. MAKASÎR]

( Kısalmış/kısaltılmış, kasr olunmuş. | Alıkonulmuş. | Bir şeye ayrılmış. | Bazı Arapça sözcüklerin sonunda bulunan "Y" biçiminde yazılan Elif harfi. İLE Camilerde, etrafı parmaklıklı yüksek yer.[Biraz daha yüksek olursa "mahfil" denilir.] )


- MAKSÛRE[Ar. çoğ. MAKASÎR] ile MAHFÎL[Ar. çoğ. MAHÂFİL]

( Camilerde, etrafı parmaklıklı yüksek yer. İLE Oturulacak/görüşülecek yer, toplantı yeri. | Büyük camilerde, sultanlara ya da müezzinlere ayrılmış ve etrafı parmaklıkla çevrilmiş olan, yerden ve maksûreden daha yüksek yer. )


- MAKTA'[Ar. < KIYÂS] ile MAKTAA[Ar.]

( Kesilen yer, bir şeyin kesildiği yer, eski kamış kalemlerin, yontulduktan sonra üzerine yatırılıp uclarının kesildiği, sert ağaçtan ya da kemikten yapılan alet. | [mat.] Kesit. | Bir gazel ya da kasîdenin son beyti. İLE Üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemik, şimşir ya da madenden yapılmış alet. )


- MAKTUL ile/ve/değil/||/<> MÂDUM


- MAKTUL[Ar.] değil/yerine/= ÖLDÜRÜLEN


- MAKUL KUŞKU ile YETERLİ KUŞKU ile AĞIRLIKLI KUŞKU

( ... İLE Dava açmadaki belirleyeci. İLE ... )


- MAKUL ve/||/<>/> MAKBUL

( Akılcı, akla uygun. VE/||/<>/> Kabul edilir/edilebilir. )


- MAKUL[Ar. < KAVL]["ku" uzun okunur] ile MA'KUL/MA'KULE[Ar. < AKL]["ku" uzun okunur]

( Söylenilmiş, denilmiş. Söylenilen söz. İLE Akıllıca, akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı. )


- MÂKUL ile/ve MEŞRÛ

( Usa/akla uygun olan. | Akıllıca iş gören, mantıklı. | Aşırı olmayan, uygun, elverişli. İLE/VE/+/||/<> Yasanın, kamu vicdanının ve dinin doğru bulduğu. )


- MAKULÂT[Ar. < MAKULE]["ku" uzun okunur] ile MA'KULÂT[Ar. < MA'KUL]["ku" uzun okunur] ile ME'KÛLÂT[Ar.]

( Takımlar, çeşitler, sınıflar/kategoriler. İLE Aklın uygun bulduğu, akıl ile bilinen şeyler. [Fr. PRÉDICABLES] İLE Yiyecekler. )


- MÂKÛLÂT ile/ve/değil/||/<>/> MEKÛLÂT(DENKÖBEKLER/SONSAL SINIFLAR/KATEGORİLER)

( Akıllar/akledilirler. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Sonsal sınıflar/kategoriler. )


- MAKYAJ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÜLÜMSE/MEK

( Kişinin en güzel/iyi/büyüleyici/olmazsa olmaz/değerli/etkili/sınırsız/sürekli makyajı, gülümsemesidir. )


- MAKYAJ[Fr.] değil/yerine SÜSLEM / YÜZ BOYAMA


- MAKYAJLI ile/yerine MAKYAJSIZ


- MAL "TAKASI" ile/ve KÜLTÜR "TAKASI"


- MAL ve/||/<> ARKADAŞLIK ve/||/<> AŞK

( [Değeri yoktur!] Cömertlik yoksa. VE/||/<> Vefâ yoksa. VE/||/<> Karşılık yoksa. )


- MAL/META ile/değil/yerine CAN


- MAL ile/ve/||/<> DEĞER/TUTAR/SEMEN[Ar. çoğ. ESMÂN]


- MAL ile/ve/||/<> EMTİA

( Birinin, tüzel kişinin sahip olduğu, taşınır ya da taşınmaz varolanların tümü. İLE/VE/||/<> Alınıp satılabilen, her türlü tecim nesnesi. )


- MAL ile/ne yazık ki/>< KAPAROZ

( ... İLE/NE YAZIK Kİ/>< Yolsuzca ya da zorla elde edilen mal. )


- MALA GÜVENMEK ile/ve/<> AMELE GÜVENMEK

( İkisi de yanlışa/hataya götürür. )


- MALA KEFÂLET ile/ve KİŞİYE KEFÂLET


- MALABSORPSİYON/MALABSORPTION[İng.] değil/yerine/= EMİLİM BOZUKLUĞU


- MALADJUSTMENT[İng.] değil/yerine/= UYUM BOZUKLUĞU


- MALAKİT ile/||/<> AZURİT

( Yeşil renkte bakır karbonat minerali. İLE/||/<> Mavi renkte bakır karbonat minerali. )


- MALAKİT[Fr. MALACIHTE < Yun.] değil/yerine/= BAKIRTAŞI

( Yeşil renkli, yontulup parlatılabilen, doğal bakırlı, hidratlı karbonat. )


- MALAKİT ile/||/<> KRİZOPRAZ

( Yeşil renkte bakır karbonat minerali. İLE/||/<> Elma yeşili renkte bir kalsedondur. )


- MALAKİT ile/||/<> RODOKROZİT

( Yeşil renkte bakır karbonat minerali. İLE/||/<> Pembe ile beyaz çizgili bir karbonat. )


- MALAKOLOJİ ile/ve/||/<> HELMİNTOLOJİ[Fr. < Yun.]

( Yumuşakçalar bilimi. İLE/VE/||/<> Kurtbilim. )


- MALDI ile/||/<> ESI

( MALDI lazer matriks büyük İLE ESI sprey yumuşak çoklu yük. )

( Formül: Katı İLE çözelti )


- MALE :/yerine ERKEK


- MAL/EŞYA [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- MAL/EŞYA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- MALEZYA BAYRAĞI'NDA:
AY ve/<> YILDIZ ve/<> MAVİ ve/<> SARI

( İslâm'ı simgeler. VE/<> Eyaletleri simgeler. VE/<> Birlik'i simgeler. VE/<> Kraliyeti simgeler. )

( Malezya'yı oluşturan 13 eyalet, Malezya bayrağı ile birlikte kendi eyalet bayrağını kullanmaktadır. )


- MALEZYA'DA:
KENT değil/yerine KÖY

( Malezya halkı, (daha çok) yerleşim ve yaşamak için kent yerine köyleri tercih etmektedir. )


- MALFORMASYON/MALFORMATION[İng.] değil/yerine/= OLUŞUM BOZUKLUĞU | BİÇİM KUSURU


- MALİ'DE:
HOŞNUTLUK ve/<> "HAP, HEP, HAP"

( Bir şey hoşlarına gittiğinde kullandıkları söz(cük)ler. )


- MALİ'DE:
PAMUK ve MISIR

( Mısır ve pamukta, dünyanın en önemli (nitelikli) pamuk üreticisi.[Pamuk, ne kadar inceyse o kadar makbuldür.] )


- MALİGNANSİ/MALİGNANCY[İng.] değil/yerine/= KÖTÜCÜLLÜK


- MALİGNİTE/MALIGNITY[İng.] değil/yerine/= KÖTÜCÜLLÜK


- MÂLİK[Ar. < MÜLK | çoğ. MÜLLEK] ile Mâlik[Ar.] ile Mâlikî[Ar.]

( Sahip, bir şeye sahip olan. İLE Yedi Cehennem'in hâkimi ve kapıcısı olan, Zebânileri idâre eden melek. RIDVÂN )


- MÂLİK ile/||/<> MEMLÛK ile/||/<> RABBUL-MÂL

( Mülk arazinin sahibi. İLE/||/<> Birinin malı olan. İLE/||/<> Mal sahibi.[İslâm hukukunda mâlik anlamında kullanılır.] )


- MÂLİK ile/ve/değil MUHÂFIZ


- MALİYET ile KÜLFET


- MALL :/yerine ALIŞVERİŞ MERKEZİ


- MALNÜTRİSYON/MALNUTRITION[İng.] değil/yerine/= KÖTÜ BESLENME


- MALPOZİSYON/MALPOSITION[İng.] değil/yerine/= KÖTÜ KONUM


- MALPRAKTİS/MALPRACTICE[İng.] değil/yerine/= HATALI TIBBİ UYGULAMA


- MALROTASYON/MALROTATION[İng.] değil/yerine/= KUSURLU DÖNÜŞ


- MALUF ile ...

( Fasulye ezmesi. [Lübnan mutfağı mezelerinden] )


- MALÛL[Ar.] değil/yerine/= SÖKEL/SAKAT | GÜÇSÜZ


- MÂLUM ile/ve ÂŞİKÂR


- MA'LÛM[Ar. < İLM | çoğ. MA'LÛMAT] < BİLİNEN, BELİRLİ


- MALUM ile/||/<> MÂLUM

( Elma. İLE/||/<> Bilgi. )

( Latince. İLE/||/<> Arapça. )

( ELEMA: Gizli, gizlenmiş. )


- MÂLUM ile/ve MEÇHUL

( Etken. İLE/VE Edilgen. )

( Parmak/el açık. İLE/VE Parmak bükülü.[başparmakla birleştirerek!] )


- MALUMAT ile İLİM


- MALUMUN ...:
İLÂNI değil İLÂMI


- MALUMUNUZ ... ile/ve/değil/yerine/<> ANIMSARSANIZ ...


- MALUMUNUZ ... ile/ve/değil/yerine/<> BİLDİĞİNİZ GİBİ


- MALZEME[Ar.] değil/yerine/= GEREÇ


- MALZEME ile/ve VERİ


- MAMA ile MAMMA[İt.]

( Bebek için hazırlanan yiyeceklerin genel adı. İLE Abla. )


- MAMDANİ YÖNTEMİ ile/||/<> SUGENO YÖNTEMİ

( Mamdani çıktıda bulanık kümeler, Sugeno çıktıda fonksiyonlar kullanır )

( Mamdani ve Sugeno tarafından 1975 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1942-2010) (Ülke: İran-İngiltere) (Alan: Kontrol Teorisi) (Önemli katkıları: Mamdani bulanık kontrol sistemi) )


- MAMMALİA ile/||/<> AVES

( Mammalia memeli süt İLE aves kuş tüy uçma. )

( Formül: Milk İLE feathers/flight )


- MAMU ile MANDIRI[Çigil]
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gerdek gecesi gelinle birlikte yollanan kadın. İLE Gelinle güveyin gece bir araya getirildiği ve çevresindekilerin onların başından aşağı para attığı yerin adı. )


- MAN KIŞLAG/MAN QIŞLAG ile MAN KEND
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Oğuz ülkesinde bir yer adı. İLE Eskiden Kaşgar yakınlarında olan bir kentin adı.[Şimdi harap durumdadır.] )


- man. pr.[Lat. < MANE PRIMO] değil/yerine/= SABAH ERKENDEN


- MAN :/yerine ADAM


- MÂNÂ[Ar.] değil/yerine/= ANLAM


- MÂNÂ[< A'NÎ] ve/< KASD


- MA'NÂ[Ar. çoğ. MAÂNÎ] ile MÂNÂ[Ar.]

( Anlam. | İç, iç yüz. | Düş/rüya. | Akla yakın neden. İLE Eş, benzer. )


- MANAGE :/yerine YÖNETMEK


- MANAGE(MENT) vs. MÉNAGE


- MANAGEMENT :/yerine YÖNETİM


- MANAGER vs. LEADER


- MANAGER :/yerine YÖNETİCİ


- MANANA ile ...

( Meditasyon, tefekkür. )


- MANCA/RE[İt.] ile MANGIA/RE[İt.]

( MANCA: Fiiil çekimi. ([o] eksik/yok.) [Zaman eksik.(Manca il tempo.)]
MANCARE: Mastar fiil. eksik olmak / özlemek vb. [Voglio mancare di nulla["Hiçbir şeyden yoksun kalmak istemiyorum." ("Her şeyim olsun istiyorum." / "Hiçbir eksik istemiyorum.")]

İLE

MANGIARE: "Yemek yemek" fiili.
MANGIA: [o] yer/yiyor [anlamında çekimi] )


- MANCANA[İt.] değil/yerine/= FIÇI

( Gemilerde, içme suyu konulan, büyük, yassı fıçı. )


- MANÇU ile ÜCRET
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir zanaatkâra verilen ücret.[Başka bir ücreti anlatmak için kullanılmaz.] İLE ... )


- -MANCY/MANTİC- ile/||/<> JAC-/JEC-

( Kehanetle ilgili, önceden belirleme, keşif. İLE/||/<> Önder olmak, öne çıkmak, belirlenen kişi. )


- MANDA ile MANDA[Fr. < MANDATAIRE | İng. MANDATE/R]

( Susığırı. İLE Birinci Dünya SAvaşı'ndan sonra, bazı azgelişmiş ülkeleri, kendilerini yönetebilecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Uluslar Birliği adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik. )


- MANDA ile/ve/||/<> MANDA/T[Fr.]

( Su sığırı, camız/camış, dombay, kömüş. İLE Bir görevi emanet etme, vekâlet verme. )


- MANDAL[Ar.] ile MANDAL[Ar.]

( Kapı, pencere kanadı, dolap kapağı gibi şeyleri kapalı tutmaya yarayan, döner tahta ya da metal parça. | İpe serilen çamaşırı tutturmak için kullanılan yaylı kıskaç. İLE Ud, keman gibi çalgıların tellerini geren düğme. )


- MANDALİNA / PORTAKALDA:
ÇÖP/FAZLALIK değil LİFLERİ

( Sırtlarındaki lifleri ayırmayıp/atmayıp meyvenin şekerini dengeleyici işlevleri nedeniyle dış kabuğun içindeki mandalina ya da portakalın tamamını yemek gerekmektedir. )


- MANDALİNA ile PORTAKAL

( Kabuğu soyulduktan sonra meyvenin etrafındaki/üstündeki ince kabuk "kalıntılarını"(/beyaz lifleri) soymadan, birlikte yemekte yarar vardır! )

( [kökeni/etimolojisi] MANDARİN PORTAKALI: Mandarin denen ülkede yetişen yemişli ağaç. İLE ... )

( TANGERINE vs. ORANGE )

( CITRUS NOBILIS cum CITRUS AURANTIUM )

( MANDARINA con ... )

( ÇİN TURUNCU ile ... )


- MANDALİNADA:
SATSUMA ile AKDENİZ ile KRAL ile NORMAL

( 10 ay boyunca bakım gerektirir. İnce kabuklu, sulu ve çekirdeksizdir. Kuytu bölgelerde yetişir. Edremit'te 240.000 ağacı bulunur. Ülkemizde Satsuma mandalina, adıyla bilinen Owari çeşidi ilk kezJaponya'dan, Batum yolu ile Doğu Karadeniz bölgesine gelmiş ve buradan Ege Bölgesi ve öteki bölgere yayılmıştır. Meyve kabuğu, hasat döneminde açık sarı portakal renginde ve hafif pürüzlüdür. Kabuğun meyve etine bağlılığı gevşektir. Depolamaya, taşımaya elverişli bir çeşittir. Olgunlaştıktan sonra kabuğun meyve etinden ayrılması yani putlaşmaya eğilimi oldukça fazladır. Orta büyüklükte, basık biçimlidir. Meyve eti, koyu portakal rengindedir. Meyveler, aromalı, yüksek nitelikli ve çekirdeksizdir. Bu gibi özelliklerinden dolayı mandalina çeşitleri arasında en çok yeğlenendir. İLE ... İLE ... İLE ... )

( Mandalina[mandarin], Rutaceae ailesinin, Aurantioideae alt ailesinde, Citrus cinsi içinde yer alan bir türdür. )

( CITRUS UNSHIU, MARC vs. CITRUS DELICIOSA vs. CITRUS NOBILIS vs. CITRUS RETICULATA BLANCO )


- MANDAR[Oğuz] ile SARMAŞIK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ağaçlara sarılan ve ağacın kurumasına neden olan bir bitkinin adı. İLE ... )


- MANDELBROT İLE JULİA İLE SİERPİNSKİ ile/||/<> KLASİK FRAKTALLAR

( Ünlü fraktal kümeleri. )

( Formül: z_{n+1} = z_n² + c )


- MANDREN/MANDRİN[İng.] değil/yerine/= DALGI KILAVUZU


- MANDU ile SİRKE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir tür Türk sirkesi. İLE ... )


- MANEVÎLEŞTİRİLMİŞ ŞEY ile/ve/değil MANEVÎ ŞEY


- MANEVİYÂT:
KABALIKTAN > ZARÂFET'E


- MANEVİYAT =/<> İHLÂS

( Her an taze olmak. =/<> ... Her durumda arı/doğru/yakın olmak. )


- MANEVİYAT değil/yerine/= ÖZCÜLLÜK


- MANEVRA[Fr.] değil/yerine/= DÖNÜŞ/HAREKET

( Bir aygıtın işleyişini düzenleme, yönetme eylemi ya da biçimi. | Geminin bir yere yanaşmak ya da bir yerden çıkmak için yaptığı hareket. | Lokomotifin, katar katmak ya da katar dağıtmak için ileri geri giderek hattan hasa geçmesi. | Hareket, gidiş-geliş. | Asker birliklerini, savaşa hazırlamak amacıyla, arazi üzerinde yapılan geniş ölçüde savaş denemesi, tatbikat. | İstenilen amaca ulaşmak için tutulması gereken yol. )


- MANGA ile/ve/||/<>/> TAKIM ile/ve/||/<>/> BÖLÜK ile/ve/||/<>/> TABUR ile/ve/||/<>/> ALAY ile/ve/||/<>/> TUGAY/LİVA ile/ve/||/<>/> TÜMEN/FIRKA ile/ve/||/<>/> KOLORDU ile/ve/||/<>/> ORDU ile/ve/||/<>/> KUVVETLER ile/ve/||/<>/> GENEL KURMAY

( Onbaşı/çavuş/asteğmen/teğmen yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Üstteğmen yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Yüzbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Binbaşı/yarbay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Albay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Tuğgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Tümgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Korgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Orgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Orgeneraller yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Genel Kurmay Başkanı yönetiminde. )

( 10 er. İLE/VE/||/<>/> Birkaç[4/5] manga. İLE/VE/||/<>/> Birkaç takım. İLE/VE/||/<>/> Birkaç[dört] bölük. | Küme, yığın, grup. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tabur. İLE/VE/||/<>/> Birkaç alay. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tugay. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tümen. İLE/VE/||/<>/> Birkaç kolordu. İLE/VE/||/<>/> Birkaç ordu. İLE/VE/||/<>/> Birkaç kuvvet. )

( [OSMANLI'da] Mülâzım-ı Sânî yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mülâzım-ı Evvel yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Yüzbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Kolağası yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Binbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Kaymakam yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Miralay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mirliva yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mirliva/Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Birinci Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Birinci Ferikler yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Genel Kurmay Başkanı yönetiminde. )

( SECOND LIEUTENANT vs./and/||/<>/> (FIRST) LIEUTENANT vs./and/||/<>/> CAPTAIN vs./and/||/<>/> MAJOR/COMMANDANT vs./and/||/<>/> LIEUTENANT COLONEL vs./and/||/<>/> COLONEL vs./and/||/<>/> BRIGADIER GENERAL vs./and/||/<>/> MAJOR GENERAL vs./and/||/<>/> LIEUTENANT GENERAL vs./and/||/<>/> GENERAL vs./an/||/<>/> GENERALS vs./and/||/<>/> HEAD OFFICER )

( II. Dünya Savaşı "WEHRMACHT", Kara Kuvvetleri (HEER), Deniz Kuvvetleri (KRIEGSMARINE), Hava Kuvvetleri (LUFTWAFFE) ve Özel "SS" Birlikler'inden oluşuyordu. )

( RİYALA[İt.]: Osmanlı donanmasında, Tümgeneral'e eş bir rütbe. )


- MANGIG = ADIM
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- MANGIR ile MANGİZ[Romence]

( İki buçuk para değerinde, bakırdan yapılmış sikke. | Para. İLE [argo] Para. )


- MÂNİ'[Ar. < MEN | çoğ. MENEA] ile MA'NÎ/MÂNÂ[Fars.] ile Mânî[Fars.] ile MANİ[Ar.]

( Geri bırakan, alıkoyan, engel olan, men eden. | Engel, özür. İLE Eş, benzer. İLE Ünlü Çin'li nakkaşın adı. Behram Şâpûr zamanında İran'a gelip Zerdüşt ve Îsâ dinlerinin karışımı olan bâtıl mezhebini yaymaya başlamış olmasından dolayı idam edilmiştir. [Erteng/Erjeng adlı yapıtı ünlüdür.] )


- MÂNİ[Ar.]/ENGEL[Fars. :Parazit.] değil/yerine/= ENGEL


- MÂNİ/MÂNİA[Ar.] ile MÂNİ[Ar.] ile MANİ[Fr. < Yun. MANİA]

( Engel. İLE 1.,2. ve 4. mısraları uyaklı(kâfiyeli) halk şiiri. İLE Tutku, düşkünlük, saplantı, taşkınlık. )


- MÂNİ[Ar.] değil/yerine/= ÖNLEYİCİ/ENGEL


- MANİFATURA[İt. < Lat.] değil/yerine/= KUMAŞ/DOKUMA

( Fabrika yapımı her türlü kumaş ve bez gibi dokumalar. )


- MANİFESTASYON/MANIFESTATION[İng.] değil/yerine/= GÖRÜNÜR BELİRTİ-BULGU


- MANİFESTO[İt. < Lat.] değil/yerine/= BİLDİRİ


- MANİFOLD ile/||/<> VARİETY

( Manifold yerel Euclidean İLE variety polinom kümesi. )

( Formül: Local Euclidean İLE algebraic )


- MANİK ATAK/MANIC EPISODE[İng.] değil/yerine/= TAŞKINLIK DÖNEMİ


- MANİKA[İt. < MANICA] değil/yerine/= BACA[Fars. < BÂCE]

( Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca. )


- MANİKÜR[Fr.] değil/yerine/= EL/TIRNAK BAKIMI


- MANİPLE[Fr.] ile/ve/=/<> MANİPÜLATÖR[Fr.]

( Telgraf imlerini göndermek için bir devredeki akımı kesmekte ya da yeniden vermekte kullanılan aygıt. | Roma ordusunda, 60 ya da 120 erden ibaret bölük. | Bazı papazların ayinlerde sol kolun bileğine yakın taktığı süslü şerit. İLE/VE/=/<> Manipleyi kullanan kişi/görevli. | Maniple. )


- MANİPÜLASYON/MANİPULATION[İng.] değil/yerine/= YÖNLENDİRME | GÜDÜMLEME | HİLEYLE YÖNLENDİRME | KARŞIDAKİYLE OYNAMA, KARŞIDAKINİ ÇIKARI İÇİN KULLANMA. | ELLE KULLANMA


- MANİPÜLATÖR/MANİPLE değil/yerine/= YÖNLENDİREÇ/YÖNLENDİRİMCİ/YÖNLENDİREÇÇİ


- AHMET BEDEVİ:
MANİSA "TARZANI" değil MANİSA APAÇİSİ

( 1899 - 31 Mayıs 1963 )


- MANİTA[İt., argo] ile MANİTA[Yun., argo < MANTENUTA]

( Tanışıyormuş gibi yaparak para sızdırma. Dolandırıcı. İLE Sevgili. )


- MANKURTLAŞMA ile/<> KÖZ/KÖS-KAMANLAŞMA ile/<> KANARALAŞMA

( MANKURT EFSANESİ

Efsaneye göre, Kazakistan'ın uçsuz-bucaksız Sarı-Özek bozkırının yerlisi olan Kazaklar, eski tarihlerde, onların su kuyularına ve otlaklarına göz diken Juan-Juanlar'ın zaman zaman baskınlarına maruz kalmaktalardır. Baskınlarda bazen Kazaklar, bazen de Juan-Juanlar gâlip gelmektedir. Juan-Juanlar savaşı kazandıklarında, alıp götürdükleri esirlerin bazılarını başka kabilelere satmaktalardır ki bunlar oldukça şanslı sayılırlar. Çünkü hiç olmazsa, köle olarak da olsa, sağ kalmaktalardır. Güçlü kuvvetli esirleri ise satmamakta, akıl almaz işkencelerle, belleklerini kaybettirerek, adeta delirtmekte ve onları, kendilerinin sadık köleleri olarak en önemli işlerde çalıştırmaktalardır.

Juan-Juanlar'ın işkencesini dinlemek bile acı vericidir: Önce, esirin başını, bir tane bile saç bırakmamacasına tamamen tıraş etmektelerdir. Hemen o anda, bir deve kesmekte, devenin derisinin en kalın yeri olan boynundan parçalar keserek, kanlı kanlı, esirin tıraşlı başına sımsıkı sarmaktalardır. -Aytmatov, bu deri başlığı, bugün yüzme sporunda kafaya takılan kauçuk başlığa benzetmektedir.-

Bu işkenceye maruz kalan esir, bazen acılar içinde kıvranarak ölmektedir (ki onlar da şanslı sayılmalıdır!), ölmeyenlerin boynuna, kafasını yerlere sürtmesin diye bir boyunduruk takılmaktadır. Bu haliyle esiri götürüp, çığlıklarının da duyulmayacağı ıssız bir yere, elleri kolları bağlı, aç ve susuz, kızgın güneşin altında günlerce bırakmaktalardır. Tabiî, güneşte kavrulan deri kurudukça, kafayı bir mengene gibi sıkmakta, işkence, dayanılmaz hale gelmektedir. Fakat işkenceyi asıl dayanılmaz yapan, sadece bu değildir. Kafadaki saçlar, bir taraftan uzamaya çalışmaktadır. Fakat dışarıya doğru büyüyemediği için, kafa derisinin içine doğru büyümeye çalışmaktadır. Sonunda esir, aklını yitirmekte, belleği iyice sıfırlanmaktadır. Adeta, içine saman doldurulmuş bir post (korkuluk) haline gelmektedir. İşkencenin beşinci günü Juan-Juanlar gelip sağ kalan esirleri almakta, boynundaki engeli çıkarmakta, kendine yiyecek-içecek vermektelerdir. Böylece, köle, beden gücünü yeniden toplayıp kendine gelmektedir. Fakat bundan böyle o normal bir insan değildir, o artık bir mankurttur!

Böyle bir mankurt, köle pazarlarında, güçlü-kuvvetli on esirin fiyatına satılabilmektedir. Eğer aralarındaki bir savaşta bir mankurt öldürülürse, Juan-Juanlar karşılık olarak, hür bir kişinin bedelinin üç katını almaktalardır. Bir mankurtu, ailesinden birileri gerek kaçırmak, gerekse fidye vermek suretiyle vb. geri almak istemezmiş. Çünkü o artık aileden biri değildir, aksine, zararlı biri olmuştur. Belleği iyice boşaltılan mankurt, babasını, çocukluğunu vs. asla anımsamamakta, hatta insan olduğunu bile bilmemektedir. Yani ağzı var ama dili yoktur. Efendisine mutlak koşulda itaat eden, gayet evcil bir hayvana benzemektedir. Kaçmayı bilmediği için böyle bir riski de yoktur mankurtun... Sadece karnının acıktığını hissetmekte o kadar...

Efendisinin emir ve komutlarına bir köpek sadakatiyle bağlıdır. Mankurtlaşan köleler, en kötü ve en zor işleri gık demeden yapmaktalardır. Sarı-Özek'in ucsuz-bucaksız çöllerinde, kavurucu sıcak altında deve sürüleri otlatmak ancak onların yapabileceği bir iştir. Ölmeyecek kadar yiyecek, donmayacak kadar giysi vermek yeterlidir onlar için.

İşte, Juan-Juanlar, tutsak kişilere, bu en ağır işkenceyi, belleğini yitirme, anılarını elinden alma, kimliğini unutturma işkencesini tatbik etmektelerdir. Nayman Ana öyküsü, oğlu Colaman böyle bir mankurtlaşmaya maruz kalan bir ananın dramıdır.

Nayman Ana, oğlu Kolaman [Colaman: Yol aydınlığı.] kaçırıldıktan sonra yıllarca ondan hiçbir haber alamamıştır. Öldü mü, kaldı mı, mankurt mu yapıldı, bilmemektedir. Derken, bir gün, Naymanlar bölgesine gelen tüccarlar, Juan-Juanlar'ın, su kuyuları yanından geçerken, deve sürüleri güden genç bir çobanla karşılaştıklarından söz eder. Çobanın hiçbir şey anımsamadığını, sorulan sorulara 'evet' ya da 'hayır' gibi kısa yanıtlar verdiğini vs. anlatırlar. Tüccarlar, onunla biraz da alay etmişlerdir. Nayman Ana, anlatılanları sessizce dinlemiş, fakat hiç oralı olmamış, sanki bir şey duymamış gibi davranmıştır. Fakat birden içine bir kor düşmüştür; sanki bu anlatılanın, oğlu Kolaman olduğuna dair birden bir aydınlık belirmiştir içinde. Tabiî aydınlıkla beraber de bir korku...

Nayman Ana, gördüğü böyle bir ışık karşısında daha fazla duramaz, derhal hazırlıklara koyulur, hiçkimseye sezdirmeden, devesine biner ve sabahın erken saatinde, çobanların söz ettiği, Juan-Juanlar'ın su kuyularına doğru yola koyulur. Kilometrelerce gider Sarı-Özek bozkırında ve binbir türlü korkunun sarmalında, sonunda, oğlunu bulur. Evet, Nayman Ana, deve sürüsünün başında, oğlu Kolaman'ı, başındaki deri şapkasıyla yapayalnız bulur. Herşeye karşın oğlunu tanımakta zorlanmaz.

Kolaman, gözlerine kadar indirdiği şapkasının altından durgun gözlerle anasına bakmaktadır. Sanki, o ıssız çölde, yanına bir kişinin gelmiş olması, onu, hiç ama hiç ilgilendirmemektedir. Hiçbir heyecan, depreşme, o geleni bilme, tanıma arzusu görülmemektedir. Kolaman'a, oğluna yaklaşan Nayman Ana, gerçeği artık iyice anlamıştır: Hıçkırıklar arasında varır sarılır oğlunun boynuna. "Oğlum, oğlum Kolaman! Benim, bak ben geldim, ben annen, Nayman Ana! Sen benim oğlumsun!" derse de, bu sözler, Kolaman için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nayman Ana, tekrar tekrar dener, kendini oğluna tanıtabilmeyi, ondan bir söz olsun yanıt alabilmeyi; adının Kolaman olduğunu anımsamasını, kendi memleketini, babasını, anasını anımsasın ister ama heyhât...

Kolaman, boş ve anlamsız gözlerle bakmaktadır. Karşısındaki kadının niçin ağladığını, neden burada, bu ıssız çölde, karşısında bulunduğunu, ondan ne istediğini hiç mi hiç düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyordur. Anası, bir girişim daha yapar ve bu sefer, Kolaman, adının 'Mankurt' olduğunu söyler. Anası çırpınmakta, hüngür hüngür ağlamakta, bir taraftan da bu zulmü yapanların akıllarına nasıl olup da böyle işkence yöntemlerini getirdiği için Tanrı'ya sitem etmektedir...

Nayman Ana, Sarı-Özek'te söylenen bir ağıdı anımsar:
"Ben, öldürülen, derisine saman doldurulan yavru devenin anasıyım. Buraya, saman dolu yavrumun tulumunu koklamaya, yavrumun kokusunu almaya geldim."

Nayman Ana, tekrar tekrar oğluna bir mankurt olmadığını, kendinin bir Nayman, asıl adının, Colaman olduğunu söylerse de sonuç alamaz. O anda, uzaktan gelen bir Juan-Juan'ı fark eder ve kaçar. Juan-Juan da onu fark etmiştir fakat Nayman Ana gizlenir ve Juan-Juan'ın eline geçmekten kurtulur. Nayman Ana geceyi orada geçirir. Sabahleyin etrafı kolaçan ederek yeniden sokulur, "içine saman doldurulan yavrusunun tulumunun" yanına...

Kararı, ne pahasına olursa olsun oğlunu alıp buralardan götürmek, onu kaçırmaktır. Bu sefer yine Juan-Juanlar gelmektelerdir, o yine kaçar. Juan-Juanlar kadının kim olduğunu öğrenmek için Kolaman'ı iyice sorguya çekerler. Tabiî ki konuyu anlamışlardır ve Kolaman'a emir verir, o kadın yine gelirse, onu öldürmesini sıkı sıkıya tembihlerler.

Kolaman'ın efendileri gittikten sonra son bir ümitle yanına gelen annesi bir an oğlunu göremez. Göremez, çünkü o anda, Kolaman, bir devenin arkasına sinmiş, elindeki oku annesine nişan almakla meşguldür. Annesi, oğlunu fark ettiğinde ok yaydan çıkmıştır ve öldürücü darbeyle Nayman Ana, devesinden yere yığılır. Düşerken, son sözleri, "Adını anımsa, adını anımsa!" olmuştur.

Kolaman, yani Mankurt, öz anasını düşman evinde, düşmanın sürüsünün başında ve düşmanın talimatına bağlı kalarak öldürmüştür. Nayman Ana'nın düşüp öldüğü bu yere, "Ana-Beyit Mezarlığı" denilmiştir. Yani "Ana'nın yattığı yer"...

İLE/<>

KÖZKAMANLAŞMAK

Destana göre, Manas, Alma Ata ıramağının gözesinde, Sungur'da oturan, hiç oğlu olmamış Yakup (Cakıp) Han'ın, duasından sonra Tanrı'nın verdiği yiğit oğludur. Manas birçok olağanüstülükler göstermiş, İslâm yolunda mücadele etmiş biri olarak takdim edilmektedir. Manas'ın, küçükken Kalmuklar'a esir düşen ve Moğolistan'a götürülüp orada büyütülen Köz-Kaman adında bir amcası vardır. Köz-Kaman, Moğolistan'da, Kalmuklar arasında büyütülür, bir Kalmuk kızıyla evlendirilir, oğulları olur ve bir gün oğullarıyla birlikte ata yurduna geri döner. Fakat o artık Kalmukça konuşmaktadır. Manas, daha önce amcasını hiç görmemiştir, dolayısıyla onu tanımamaktadır. Üstelik de Kalmukça konuştuğu için, amcasını casus zannetmektedir. Manas amcasını yakalar ve zincire vurur. Bu arada Manas, babasına mektup yazarak, amcası hakkında bilgi sağlar. Babası, amcasına iyi davranmasını söyler. Manas, babasının sözüne uyarak amcasını salıverir. Hatta bir de onun onuruna şölen verir fakat işte Köz-Kaman'lık gerçek yüzünü ortaya koymuştur: Köz-Kaman'ın oğulları şölende arbede çıkarır ve Manas'ı döver. Manas, ileride Kalmuklar'a karşı sefere çıktığında da Köz-Kaman ve oğullarının ihanetinden kurtulamaz.

[Manas Destanı ve Köz-Kaman: Köz-Kaman, Manas Destanı, kahramanlarından birinin adıdır. Adını, bir Kırgız yiğidinden alan, 400 bin dizelik Manas Destanı, bir Kırgız destanı olup, Müslüman Kırgızlar'la, putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Manas'ın tarihî bir kişilik olmadığını ileri sürenler varsa da, onun bir Kırgız beyi ya da bir Kırgız yiğidi olma olasılığı yüksektir. Bu destanda, Kırgızlar'ın tüm örf-âdet ve gelenekleri, inanç ve dünya görüşleri işlenmiştir.]

İLE/<>

KANARALAŞMAK

Bir köyde, yaşlı bir adam ve oğulları yaşamaktadır. Bir gün, adamın sürüsünden esrarengiz bir biçimde koyunlar eksilmeye başlar. Oğullar, eksilen koyunların ölüsünü ya da dirisini aramadık yer bırakmazlar ama ne yazık ki bulunamamaktadır. Babaları, bu duruma epeyce kafa yormakta fakat akıl erdirememektedir. Adamın, en sonunda aklına yatan düşünce şudur: Koyunları evin köpekleri, yani bizzat sürüyü korumakla görevli olan "bekçi" köpekler yemektelerdir. Bu demektir ki, köpekler kanaralaşmıştır!

Yaşlı adam, çocuklarına talimat verir, der ki, "Gidin, evdeki tüm köpekleri öldürün. Hiçbir eniği de sağ bırakmayın! Daha sonra başka köylerden yeni enikler bulur getirir ve onları yeni baştan eğitirsiniz."

Oğullar, babalarının dediği gibi yapar ve fakat birkaç yıl sonra yine aynı durum görülmeye başlanır. Bu sefer, adam, çocuklarını başına toplar ve onlara, birkaç yıl önce kendilerine verdiği talimatı aynen yapıp yapmadıklarını sorar. Küçük oğul, o gün küçük bir eniği, acıdığı için öldürmemiş olduğunu itiraf eder. Evet, konu anlaşılmıştır: O küçük enik, anasından-babasından kanaralaşmayı öğrenmiştir, kanaralaşmak bir biçimde ona da bulaşmıştır. Büyüdükçe o da bu "ahlâkı" öteki köpeklere öğretmiştir. )


- MANNER vs. ASSUMPTION


- MANNER :/yerine TAVIR, TUTUM


- MANNİCH İLE STRECKER İLE UGİ ile/||/<> ÇOK BİLEŞENLİ REAKSİYONLAR

( Tek kademede kompleks moleküller. )

( Formül: R-NH₂ + R-CHO + R₂CO )


- MANOMETRE[Fr. < Yun. MANOS: Seyrek, yumuşak. | METRON: Ölçü.] değil/yerine/= BASIÖLÇER


- MANŞET[Fr.] ile MANŞET[Fr.]

( Bir gömleğin kol ağzına geçirilen, genellikle çift katlı kumaştan bölüm, kolluk. İLE Gazetelerin ilk sayfalarının üst bölümüne, iri harflerle konulan başlık. )


- MANŞET[Fr. < MANCHETTE] değil/yerine/= ÖNBAŞLIK


- MANSIB[< NASB] ile ...

( Büyük memurluk makamı. | Devlet hizmeti, memuriyet. | Onun, derece, rütbe, makam. )


- MANSİYON[Fr.] değil/yerine/= ÖZENDİRME ÖDÜLÜ

( Bir yarışmada, konulan ödüle yeterli nitelikte görülmemekle birlite, anılmaya değer bulunan kişiye ya da yapıta verilen derece. )


- MANŞON/CUFF[İng.] değil/yerine/= SARGAN


- MANTAR ile AĞ MANTARLAR

( ... İLE İnsan ve hayvanlarda hastalığa yol açan ve çok sayıda türü içine alan ilkel bitkiler topluluğu. )


- MANTAR ile ÇAVDARMAHMUZU

( ... İLE Buğdaygillerin ve en çok da çavdarın başağı üzerinde türeyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu andıran, tıpta kullanılan, asklı mantarlardan biri. )

( ... cum CLAVICEPS PURPUREA )


- MANTAR ile IŞILKÜF

( ... İLE Sığır, domuz ve insana ışılküflüce etkeni, ışılküflerin örnek türü olan asalak mantar. )

( ... cum ACTINONYCES BOVIS )


- MANTAR[Yun.] ile KÖK MANTAR

( Mantarlardan, içinde zehirlileri de bulunan, silindir bir gövde ve üst tarafı şapka biçiminde olan ilkel canlıların genel adı. [Lat. FUNGI] | Esnek ve sudan hafif olduğundan şişe tapası, cankurtaran simidi, cankurtaran yeleği, ayakkabı tabanı ve daha birçok şeyin yapımında kullanılan, su geçirmeyen, meşe ağacı tabakası. | Bu tabakadan yapılan şişe tapası. | Kaldırıma araçların park edilmesini engellemek amacıyla zemine gömülmüş mantar biçiminde beton yükselti. | Çocukların özel tabanca ile patlattıkları barutlu nesne. | Hayvanların burun ucu. | Uydurma söz, yalan. | Mantar hastalığı. | Mantar hastalığına neden olan mikroskobik canlı. İLE Meşe, çam ve fındık vb. ağaçların köklerinde yerleşen, iplik görünüşünde bir mantarın emeciyle, kökün ortak yaşama biçimindeki birleşmesinden oluşan mantar. )


- MANTAR ile MANTAR ile MANTAR ile MANTAR ile MANTAR

( Bitkilerde koruyucu doku olarak görev yapan ve ana maddesi süberin olan ölü hücrelerden oluşan tabaka. İLE Mikroskobik ya da makroskobik olan parazit, saprofit ya da simbiyoz olarak yaşayan, klorofilsiz, öteki canlılar için zehirli ya da zehirsiz olan canlı yapı. İLE Esnek ve hafif olduğundan, şişe tıpası, cankurtaran simidi/yeleği, ayakkabı tabanı ve daha birçok şeyin yapımında kullanılan, geçirimsiz, meşe ağacı tabakası. | Bu tabakadan yapılan şişe tıpası. İLE [hayvanlar] Burun ucu. İLE Çoğunlukla yüzde, deri üzerinde, koyu kızıl ya da mor renkte oluşan bir deri sayrılığı. | Bazı mantarların yol açtığı bitki ya da hayvan hastalığı. )

( LİKEN: Mantar ve alglerin morfolojik ve fizyolojik bir bütün halinde meydana getirdikleri simbiyotik organizmalar. )

( [argo] MANTARLAMAK: Aldatmak, yalan söylemek. )

( MUSHROOM vs. PILEUS )

( FUNGİ cum ... )


- MANTAR(/LAMAK)" ile/değil/yerine/>< KANTAR/TERAZİ (ÖLÇÜ/T)


- ... MANTIĞI ile/ve/değil/||/<>/< KABULÜ


- MANTIK (DİLİ) ile/ve MATEMATİK (DİLİ)

( Mantık, bütüncül bir yapı içerisinde kavramların ilişkisini inceler. İLE/VE Matematik, mekân, zaman ve kuvvet kavramları içerisindeki olgu/olayları bu kavramlarla inceler. )

( Mantıktaki kavram, matematikte formül olur. Mantıktaki önerme, matematikte bağıntı olur. Mantıktaki çıkarım, matematikte işlem olur. )

( Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmez; geometri/matematik bilmeyen fetvâ veremez. )

( Evrendeki düzenliliği ya mantık ya da matematik içinde yakalarız. )

( Matematikte yasalar tekil bir biçim'de incelenir; ama tüm biçimler için geçerli/tümel oldukları kabul edilir. )


- MANTIK HATASI ile/ve/değil/||/<>/< YAKLAŞIM/YÖNTEM HATASI


- MANTIK, MANTIKLI/LIK ile/ve/<>/değil/yerine TUTARLI/LIK

( LOGIC, LOGICAL/NESS vs./and/<> CONSISTENCY
CONSISTENCY instead of LOGIC, LOGICAL/NESS )


- MANTIK:
"ÜRETMEK" değil YÜRÜTMEK


- MANTIK ile/değil BAĞLAM


- MANTIK ve/<> BÜTÜN/LÜK


- MANTIK ile/ve ÇIKARIM

( LOGIC vs./and INFERENCE )


- MANTIK ile/ve DÜZEN

( İLM-ÜN MİZÂN )


- MANTIK ile/ve ESTETİK

( İdrakin/düşüncenin kurallarını inceler. İLE/VE Vicdanın/duygunun kurallarını inceler. )

( ... İLE/VE Duyarlılık Bilimi[Cognitio Sensitiva] | Güzel üzerine düşünme sanatı ve felsefesi. | İlm-i his/tahassüs. )


- MANTIK ile/||/<> FELSEFE


- MANTIK ile/||/<> FELSEFE


- MANTIK ile/||/<> FELSEFE

( İkinci öğretmen, Aristoteles mantığının geliştirilmesi )

( Farabi tarafından 940 yılında keşfedildi/formüle edildi. (870-950) (Ülke: Türkistan) (Önemli katkıları: İkinci öğretmen, mantık, müzik teorisi, siyaset felsefesi) )


- MANTIK ve FIKIH


- MANTIK ve/||/<> FİZİK ve/||/<> ETİK

( Çit. VE/||/<> Ağaç. VE/||/<> Meyve. )


- MANTIK ve/||/<>/> FİZİK ve/||/<>/> ETİK

( Bahçenin sınırı/duvarı/çiti. VE/||/<>/> Bahçedeki ağaç. VE/||/<>/> Bahçedeki ağacın meyvesi. )

( )


- MANTIK ve/<> GEOMETRİ(HENDESE)

( ... VE Aksiyomatik olarak kurulan ilk ilim. )

( Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmez; geometri/matematik bilmeyen fetvâ veremez. )

( Kavramlarla uğraşır. VE/<> Niceliklerle uğraşır. )


- MANTIK ile/ve/<>/< HAYAL GÜCÜ

( A[/B/C/...Y/Z] noktasından, B[C/D.../Y/Z] noktalarına [belki/bazen/biraz] götürür. İLE/VE/<>/< Her yere götürür. )

( Çeperdeki 360 dereceden, birine/birkaçına götürür. İLE/VE/< 360 dereceyle, eşit aralıkta bulunan merkez(in)e götürür. )


- MANTIK ile/ve "HESAP ETMEK"


- MANTIK ile/ve/||/<> İDEA ile/ve/||/<> DOĞA


- MANTIK ile/ve/||/<> İNDİRGEME


- MANTIK ile/ve/<> MAKSAT


- MANTIK ile/ve/değil/||/<>/< MANTIKSAL ZORUNLULUK


- MANTIK ile/ve MATEMATİK

( Matematiksel olan ilişkileri verir, mahiyeti vermez. )

( "Doğruluk Tablosu" yazısı için burayı tıklayınız... )

( LOGIC vs./and MATHEMATICS )


- MANTIK ve MATEMATİK ve METAFİZİK


- MANTIK ile/ve/||/<> ORGANON


- MANTIK(/... MANTIĞI)" ile/değil SIĞINMA


- MANTIK ve USÛL


- MANTIK ile/||/<> USUL

( Miyar el-İlm, mantık ve metodoloji )

( Gazali tarafından 1094 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1058-1111) (Ülke: İran) (Önemli katkıları: İhya-u Ulumi Din, felsefe eleştirisi, mantık) )


- MANTIK ile/değil/yerine UYGULAMA


- MANTIK ile/ve/||/<>/> "YANILSAMA MANTIĞI"


- MANTIK ile/ve/değil/yerine YÖNTEM


- MANTIKÇA DÜŞÜNMEK ile/ve/<> VARLIKÇA DÜŞÜNMEK


- [ne yazık ki]
MANTIK DIŞI/LIK ile/değil "DUYGUSAL/LIK"


- MANTIKEN değil/yerine/= ESTEMCE


- MANTIKEN ile/ve/değil KURAMSAL/TEORİK OLARAK

( [not] "LOGICALLY" vs./and/but "THEORICALLY" )


- MANTIKÎ/MANTIKSAL değil/yerine/= ESTEMLİ


- MANTIKİYAT ile/ve/> TABİİYAT ile/ve/> RİYÂZİYAT ile/ve/> İLÂHİYAT


- MANTIKLI DÜŞÜNMEK ile/ve MANTIK BİLMEK


- MANTIKLI ile MANTIKSAL

( Mantığa uygun, usa/akla uygun. | Mantığa uygun davranan. İLE Mantıkla ilgili olan. )


- MANTIKLI ile/ve/değil/<> UYGUN


- MANTIKLI ile/ve/değil/yerine/||/<> YERİNDE/İSABETLİ


- MANTIKSAL KANIT ile/ve/<> MATEMATİKSEL KANIT


- MANTIKSAL OLAN ile/ve ONTOLOJİK OLAN ile/ve EPİSTEMOLOJİK OLAN


- MANTIK/SAL ile/ve/<> KAVRAM/SAL

( LOGIC/AL vs./and/<> CONCEPT/UAL )


- MANTIK(SAL) ile/ve MATEMATİK(SEL)


- MANTIKTA:
TASAVVUR ile/ve MEVZÛ ile/ve MAKSAT


- MANTIKTA:
TRANSANDANTAL ANALİTİK ile/ve/||/<> TRANSANDANTAL DİYALEKTİK


- MANTIKU'T TAYR [FERİDÜDDİN ATTAR - KAKNÜS YAY. adlı kitabı okumanızı salık veririz.


- MANUEL/MANUAL[İng.] değil/yerine/= EL KITABI | ELLE YAPILAN


- MANUFACTURER :/yerine ÜRETİCİ


- MANUFACTURING :/yerine ÜRETİM


- MANY :/yerine BİRÇOK


- MANYAK ile/değil GÜVENİLİR "MANYAK"


- MANYETİK ETKİLEŞİM ile/ve/<> ZAYIF ETKİLEŞİM


- MANYETİK HAPSETME ile/||/<> İNERTİAL HAPSETME

( Manyetik B alanıyla tokamak, inertial lazerle sıkıştırma. )

( Formül: Tokamak İLE ICF )


- MANYETİK PUSULA (ÇİN) ile/||/<> MANYETİK PUSULA (AVRUPA)

( Çinliler pusulayi MÖ 206-220 yıllarında buldu İLE Avrupalılar 12. yüzyılda kullanmaya başladı. )

( Han Hanedanlığı Bilginleri tarafından -100 yılında keşfedildi/formüle edildi. )


- MANYETİK[Fr. < Yun.] =/<>/< MANYETİT[Fr. < Yun.] =/<>/< MIHLADIZ/MIKNATIS[Yun.]

( Mıknatısla ilgili., kendinde mıknatıs özellikleri bulunan. =/<>/< Mıknatıs özelliği olan doğal demir oksidi. [Fe3O4] =/<>/< Demiri ve daha başka bazı metalleri çeken demir oksit. | Demiri çekme özelliği taşıyan ya da sonradan bu özelliği kazanan her türlü madde. )


- MAP :/yerine HARİTA


- MA'RÂ[Ar.] ile MA'REF[Ar.]

( Gövdenin, çoğu zaman çıplak yeri/yerleri. İLE Yüzün, sürekli açık görünen yeri/yerleri. )


- MARASMUS[İng.] değil/yerine/= ZAFİYET, ARIKLIK


- MARAZ[Ar. çoğ. EMRÂZ] ile MA'RAZ/MA'RIZ[Ar. < ARZ | çoğ. MAÂRIZ]

( Hastalık. | [mecaz] Dert, belâ, dayanılması güç durum. İLE Bir şeyin göründüğü, çıktığı yer. | Bir şeyin bildirildiği yer. | Sergi, meşher. )

( ... vs. EXPOSITION )

( ... avec EXPOSITION )


- MARAZ ile MARAZ[Argu VE YAGMA]/XIYAR MARAZ ile MASIÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Karanlık gece. İLE Ücretle çalışan. | Irgat. İLE Karanlık. )


- MARCEL CAMUS ile ALBERT CAMUS

( [21 Nisan] 1912 - [13 Ocak] 1982 ile 1913 - 1960 )


- MARCOS:
MARGARITAS ve/||/<> ALTAMIRANO ve/||/<> RANCHONUEVO ve/||/<> COMITAN ve/||/<> OCOSINGO ve/||/<> SAN CRISTOBAL

( Zapatist Ulusal Kurtuluş Örgütü'nün, altı kentin başharflerinden oluşan Meksika yerlilerinin önderi. )


- MARCUS KURAMSİ ile/||/<> TRANSİTİON STATE

( Marcus elektron transfer, TS genel kimyasal reaksiyon. )

( Formül: λ reorganizasyon )


- MARCUS TULLIUS TIRO ile/ve/||/<>/> LUCIUS ANNAEUS SENECA ile/ve/||/<>/> JOHN WILIS ile/ve/||/<>/> SAMUEL TAYLOR

( Romalı hatip Cicero'nun azatlı kölesi olan Marcus Tullius Tiro, efendisinin gerek senatodaki söylevlerini ve gerekse hazırladığı konuşmaları steno ile yazmıştı. İLE/VE/||/<>/> Seneca, Tiro'nun kısaltmalarını geliştirmiş ve bunların sayısı 8.000'e kadar çıkmıştır. İLE/VE/||/<>/> Günümüzde kullanılan stenografi tekniğinin temeli ise XVII. yüzyıla dayanmaktadır. [XVII. yüzyılda yeniden gündeme gelmesinin nedeni ise parlamentonun siyasi yaşama girişidir. Artan meclis oturumları ve alınması gereken önemli notlar arttıkça yazı dili yeniden kullanıma girmiştir. Wilis, bu yazı diline geometrik biçimleri katmasının yanı sıra stenografi terimini de ilk kez kullanmıştır. İLE/VE/||/<>/> Yazdığı makale ile 1792 yılında bu yazı dilini dünyaya tanıtmayı başarmıştır. )

( Nicolas Steno[11 Ocak 1638 - 25 Kasım 1686] ile bir ilgisi yoktur. )


- MARDİN ÇÖREĞİ ile/ve/<> PAYLAŞIM


- MA'REC[Ar. çoğ. MAÂRİC] ile MAHREC[Ar. < HURÛC | çoğ. MAHÂR] / ÇIKAK[Ar.]

( Çıkacak yer, merdiven. İLE Dışarı çıkılacak kapı. | Ağızdan harflerin çıktığı yer. Çıkak, boğumlama yeri.[Fr. POINT D'ARTICULATION] | İlmiyye rütbesinden, İstanbul tarîk-i mevleviyetlerinin ilk pâyesi. | [mat.] Payda. )

( ... avec POINT D'ARTICULATION )


- MAREŞAL/MÜŞİR değil/yerine/= SAVAŞHAN


- MARGARET MAHLER ile/ve/||/<> JAMES F. MASTERSON


- MARGARET MAHLER ile/ve/||/<> JOHN BOWLBY


- MARGARİN yerine ZEYTİNYAĞI!


- MARGIN :/yerine KENAR, MARJ


- MARIE CURIE ile/ve/||/<> PIERRE CURIE


- MÂRİFET:
İÇTENLİK ile/ve/||/<> NEZÂKET ile/ve/||/<> ZARÂFET


- MÂRİFET ile/ve HÜNER


- MÂRİFET ile/ve/||/<>/>/< İLİM

( Özel ya da genel. İLE/VE/||/<>/>/< Tümel. )

( [bilgelik/irfan/hikmet'te] Tanımak.[deneyimle] İLE/VE/||/<>/>/< Bilmek.[zihinsel çözümlemeyle] )


- MÂRİFET ile/ve/||/<>/>/< İLTİFAT

( Mârifet, iltifata tâbidir; müşterisiz meta, zâyidir. )


- MÂRİFET ile/ve/<>/> MAHÂRET

( Uygulanan, kullanılan bilgi. İLE/VE/<>/> Beceri. )


- MÂRİFE(T) >< NEKRE


- MARİFET VERİ

( KNOWLEDGE
DATA )


- MÂRİFET ile/ve/||/<> ZARÂFET

( Bilgi ve uygulamanın, uygun/isabetli zaman ve zeminde buluşmasıyla açığa çıkar. İLE/VE/||/<> İçtenlik ve inceliğin buluşmasıyla açığa çıkar. )


- MARIN MERSENNE ve/||/<> THOMAS HOBBES ve/||/<> PIERRE GASSENDI

( 1588 - 1648 ile 1588 - 1679 ile 1592 - 1655 )


- MARJ/MARGIN[İng.] değil/yerine/= SINIR


- MARJ[Fr.] değil/yerine/= PAY

( Ticari bir işlemde zarar tehlikesine karşı ayrılan pay. | Yazılmış ya da basılı bir kâğıdın kenarında bırakılmış boşluk. )


- MARJİNAL/MARGINAL[İng.] değil/yerine/= SINIRDA | SIRA DIŞI


- MARJİNAL değil/yerine/= AYKIRI/SIRADIŞI


- MARK-HOUWİNK ile/||/<> EİNSTEİN VİSKOZİTE

( M-H [η] = KM^a, Einstein küre η/η₀ = 1 + 2.5φ. )

( Formül: Polimer İLE parçacık )

( Albert Einstein tarafından 1905 yılında keşfedildi/formüle edildi. )


- MARK :/yerine İŞARETLEMEK


- MARKA PARÇA/BİLGİSAYAR ile OEM PARÇA/BİLGİSAYAR


- MARKA YARATMAK ile/ve MARKA YAŞATMAK


- MARKA YÖNETİMİ ile/ve/||/<> MARKA İLETİŞİMİNİ YÖNETMEK


- MARKAJ[Fr.] ile/=/<> MARKE[Fr.]

( Bazı takım oyunlarında, ayakla ya da gövdeyle, karşı takım oyuncusunun davranışına engel olma. İLE/=/<> Bazı takım oyunlarında, karşı takımdaki oyuncuyu yakından izlemek, tutmak. )


- MARKER[İng.] değil/yerine/= BELİRTEÇ


- MARKER değil/yerine/= BELİRTİCİ


- MARKET :/yerine PAZAR, PİYASA


- MARKETING :/yerine PAZARLAMA


- MARKETİNG[İng.] yerine PAZARLAMA

Bugün[16 Kasım 2025]
itibarı ile 42.805 başlık/FaRk ile birlikte,
42.805 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(99/173)