Bugün[09 Aralık 2025]
itibarı ile 7.435 başlık/FaRk ile birlikte,
7.435 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(27/31)


- MÜTENESSİK[Ar. < NASK] ile MÜTENESSİK[Ar.]

( Sürekli olarak, aynı biçimde, biteviye olan, yeknesak, tenessuk eden. İLE Kulluk eden. )


- MÜTENESSİR[Ar. < NESR] ile MÜTENEŞŞİR[Ar.]

( Saçılan, tenessür eden. İLE Dağılan, yayılan, intişar eden. )


- MÜTENEVVİ[Ar. < NEV] ile MÜTENEVVİH[Ar. < NEVHA] ile MÜTENEVVİR[Ar. < NÛR]

( Türlü, çeşitli, çeşit çeşit, değişik, nevîlenen, tenevvü eden. İLE Ağlayan, feryâd eden, tenevvüh eden. İLE Parlayan, nurlanan, tenevvür eden. )


- MÜTENEZZİH ile ...

( Gezintiye çıkan, gezip eğlenen, tenezzüh eden. | Temize çıkan, aklanan. )


- MÜTENEZZİLÂNE[Ar.] ile MÜTENEZZİLEN[Ar.]

( Alçalana, mütenezzil olana yaraşır yolda. İLE Alçalarak, tenezzül eden. )


- MÜTERÂDİF[< RİDF]/SİNONİM[İng.] değil/yerine/= EŞANLAMLI

( TERÂDÜF EDEN, BİRBİRİNİN ARDI SIRA GİDEN | YAZILIŞI AYRI, ANLAMI BİR OLAN, ANLAMDAŞ [İng., Fr. SYNONYME] )


- MÜTERAHHİL/E[Ar.] ile MÜTERAHHİR[Ar.] ile MÜTERÂHİ[Ar. < RAHVET]

( Göç eden, bir yerden bir yere göçen, terahhül eden. İLE Deniz gibi dolup taşan, dolup taşan. İLE Geri çekilen, ağır davranan, yavaş hareket eden. )


- MÜTERCİM[Ar.] değil/yerine/= ÇEVİRMEN


- MÜTERCİM/TERCÜMAN değil/yerine/= ÇEVİRMEN/DİLMAÇ


- MÜTEREDDİT[Ar.] değil/yerine/= İKİRCİKLİ


- MÜTEREFFİ[Ar. < REF] ile MÜTEREFFİH[Ar. < REFH] ile MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD]

( Yukarı kalkan, yükselen, tereffu eden. | Ululuk gösteren. İLE Refah bulan, rahat ve bolluk içinde yaşayan. İLE Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. )


- MÜTEŞÂBİH[Ar. < ŞEBEH ve ŞİBH | çoğ. MÜTEŞEBBİHÂT] ile MÜTEŞEBBİH[Ar. < ŞEBEH ve ŞİBH | çoğ. MÜTEŞEBBİHÎN]

( Birbirine benzeyen. | Kur'ân-ı Kerîm'in mecâzî anlama elverişli âyeti. İLE Benzeyen, andıran, teşebbüh eden. )


- MÜTEŞABİH ile/ve/değil/||/<> MESEL


- MÜTEŞADDIK ile ...

( Avurt çatlatarak konuşan. | Terimlerle/ıstılahlı konuşan. )


- MÜTESÂİB[Ar.] ile MÜTESA'İB[Ar.]

( Esneyen, tesâüb eden. İLE Güç olan, güçleşen. )


- MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD] ile MÜTESA'İD[Ar.]

( Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. İLE Yukarı çıkan, yükselen. )


- MÜTEŞA'İR[Ar. < ŞAAR] ile MÜTEŞÂİR[Ar. < Şİ'R]

( Saçlı, kıllı, kılı çok olan. İLE Şairlik taslayan. )


- MÜTEŞÂKÎ[Ar.] ile MÜTEŞÂKİL[Ar. < ŞEKL]

( Birbirine, durumlarından şikâyet edenlerden her biri. İLE Bir biçimde olan, biçimi birbirine benzeyenlerden her biri. | Aruz bahirlerinden, fâilâtün mefâîlün mefâîlün vezni. )


- MÜTESÂLİH[Ar. < SULH] ile MÜTESALİH[Ar.]

( Barışan, sulh yapan, tesâlüh eden. İLE Sağır gibi görünen, sağırlık gösteren. )


- MÜTESÂLİK[Ar. < SULH] ile MÜTESALLİK[Ar.]

( Tırmanıcı, tırmanan. | Uçucu, uçan. İLE [bitkibilim] Etrafındaki şeylere dolanarak yukarı doğru çıkan, tırmanan. )


- MÜTESÂVÎ EL-EDLÂ ile/||/<> MÜTESÂVÎ ES-SÂKEYN ile/||/<> MUHTELİFÜ'L-EDLÂ ile/||/<> MENŞÛR

( Eşkenar üçgen. İLE/||/<> İkizkenar üçgen. İLE/||/<> Çeşitkenar üçgen. İLE/||/<> Üçgen prizması. )


- MÜTEŞEBBİH:
"BENZER" ile/ve/değil/||/<>/< ŞÜPHE


- MÜTEŞEBBİS[Ar.] değil/yerine/= GİRİŞİMCİ


- MÜTEŞEBBİS[Ar.] değil/yerine/= GİRİŞKEN/GİRİŞİMCİ


- MÜTEŞECCİR ile ...

( Ağaçlanan kaba ot. )


- MÜTEŞEHHİ ile ...

( İştahlanan, iştahlı. )


- MÜTESEHHİR[Ar. çoğ. MÜTESEHHİRÎN] ile MÜTESE'İL[Ar. < SU'AL]

( Gece uyuyamayıp sabahlayan. İLE Dilenen, dilenci, tesâül eden. )


- MÜTEŞEKKÎ[Ar. < ŞEKVÂ] ile MÜTEŞEKKİK[Ar.]

( Şikâyette bulunan, şikâyetçi, sızlanan. İLE Şekk[%50-50] ve şüphede kalan, şüpheden kurtulamayan. )


- MÜTEŞEKKİL[Ar. < ŞEKL] ile MÜTEŞEKKİR[Ar. < ŞÜKR]

( Şekillenmiş, biçimlenen, teşekkül etmiş. | Meydana gelmiş, kurulmuş, olmuş, oluşmuş, olma. İLE Teşekkür eden, iyilik bilen, iyiliğe karşı nâzik davranışla. )


- MÜTEŞEKKİR değil/yerine/= ÖVÜŞKÜLÜ


- MÜTESELLİ[Ar. < SÜLVÂN] ile MÜTESELLİH[Ar. çoğ. MÜTESELLİHÎN]

( Avunan, acıyı/kederi unutur gibi olan, teselli bulan. İLE Silahlanan, silah kuşanan. )


- MÜTEŞELŞİL = AKIŞ

( Şarıl şarıl akıp çağlayan, teşelşül eden. )


- MÜTESELSİL ile/||/<> TESELSÜL

( Ard arda. İLE/||/<> Zincirleme. )


- MÜTESELSİLEN[Ar.] ile SIRA İLE, BİRBİRİ PEŞİ SIRA, ZİNCİRLEME

( SIRA İLE, BİRBİRİ PEŞİ SIRA, ZİNCİRLEME )


- MÜTESEMMÎ[Ar.] ile MÜTESEMMİM[Ar. < SEMM] ile MÜTESEMMİN[Ar.]

( Bir ad ile adlanan, müsemmâ olan. İLE Zehirlenen, tesemmüm eden. İLE Semiren, semen kazanan, tesemmün eden. )


- MÜTEŞEMMİL[Ar.] ile MÜTEŞEMMİR[Ar. < ŞEMER]

( İhrâma bürünen, teşemmül eden. İLE İşe hazırlanan, kollarını sıvayan, teşemmür eden. )


- MÜTESERRÎ[Ar.] ile MÜTESERRİ[Ar. < SÜR'AT]

( Odalık edinen, teserrî eden. İLE Hız(sür'at) gösteren, koşan, teserrü eden. )


- MÜTEŞETTÎ[Ar.] ile MÜTEŞETTİT/E[Ar. < ŞETAT]

( Bir yerde kışlayan, kışı geçiren, teşerrî eden. İLE Dağılan, karışan, perişan olan, teşettüt eden. )


- MÜTEŞEYYİ[Ar. < ŞÎÂ | çoğ. MÜTEŞEYYİÎN] ile MÜTEŞEYYİH[Ar.]

( Şîî mezhebine girmiş olan, Şîî, Şîîlik taslayan, teşeyyü eden. İLE Şeyh gibi görünen, şeyh tavrı takınan, saha şeyh ya da ihtiyâr. )


- MÜTESEYYİB[Ar.] ile MÜTESEYYİB[Ar. < TESEYYÜB | çoğ. MÜTESEYYİBÎN]

( Dul kalan kadın, teseyyüb eden. İLE Kayıtsız davranan, aldırış etmeyen, teseyyüb eden. )


- MÜTESSÂ ile ...

( Her dörtlüğü(kıt'ası) dokuz dizeden(mısradan) oluşan düzenleme(manzûme). )


- MÜTETABBI[Ar. < TAB] ile MÜTETÂBİ/A[Ar. < TEBA]

( Doğallaşan, tatabbu eden. İLE Birbiri ardınca gelen, peyderpey olan. )


- MÜTETEVVEC[Ar. < TÂC] ile MÜTETEVVİC[Ar. < TÂC]

( Taç giydirilmiş. İLE Taç giymiş, taçlı. | [bitkibilim] Taçyapraklı. )


- MÜTEVÂDD[Ar.] ile MÜTEVÂDİ[Ar.]

( Birbirine sevgi gösteren. İLE Düşmanlığı bırakarak barışan, tevâdu eden. )


- MÜTEVAKKI[Ar. < VAK] ile MÜTEVAKKİ[Ar. < VİKAYE]

( Bekleyen, uman, medet uman, tevakku eden. İLE Kendini gözeten, sakınan, çekinen, tevakkî eden. )


- MÜTEVALİ[Ar.] değil/yerine/= ARDIŞIK


- MÜTEVÂLÎ[Ar. < VELY] ile MÜTEVAKKİ[Ar. < VERÂ]

( Birbiri ardınca giden, art arda gelen, üstüste, tevâlî eden. İLE Gizlenen, gizli, saklı, tevâri eden. )


- MÜTEVÂLÎD[Ar. < VÂLİDE] ile MÜTEVÂRİD/E[Ar. < VÜRÛD]

( Birbirinden doğup üreyen. İLE Gelen, tevârüd eden. )


- MÜTEVASSIL değil/yerine/= VÂSIL OLAN, KAVUŞAN | MÜNÂSEBET VE YAKINLIK KURAN


- MÜTEVÂZI değil/yerine/= ALÇAKGÖNÜLLÜ/GÖNLÜ YERDE/KOTKU


- MÜTEVÂZI[Ar. < VAZ | çoğ. MÜTEVÂZIÎN] ile MÜTEVÂZİ[Ar. < VEZY] ile MÜTEVÂZZÎ[Ar.]

( Alçakgönüllü, kibirsiz, tevâzu gösteren. | Gösterişsiz. İLE Birbirine muvâzî olan. | Paralel. İLE Abdest alan. )


- MÜTEVÂZILIK değil TEVÂZÛ


- MÜTEVECCİ[Ar.] ile MÜTEVECCİH[Ar. < VECH | çoğ. MÜTEVECCİHÎN]

( Ağrı duyan, veca'lanan. | Sıkıntılı, dertli. İLE Bir yöne/cihete, tarafa dönen, yönelen, teveccüh eden. | Birine yönelik sevgisi ve iyi düşünceleri olan. | Bir tarafa gitmeye kalkan. )


- MÜTEVEFFÂ ile/değil/yerine MERHUM


- MÜTEVEFFÂ[Ar. < VEFÂT] ile MÜTEVEFFÂT[Ar. < VEFÂT]

( Ölmüş, ölen, ölü, vefât etmiş olan. İLE Ölmüş, vefât etmiş kadın. )


- MÜTEVEFFÂ ile/||/<> MÜTEVEFFİYE

( Vefat etmiş [erkek]. İLE/||/<> Vefat etmiş [kadın]. )


- MÜTEVEFFÂ değil/yerine/= ÖLEN


- MÜTEVELLİ HEYETİ değil/yerine/= SORUMLU KURUL/GÖZETME KURULU


- MÜTEVELLÎ[Ar. < VELY] ile MÜTEVELLİH[Ar.] ile MÜTEVERRİ[Ar. < VERÂ]

( Birinin yerine geçen. | Bir vakfın yönetimi, kendine verilmiş olan kişi. İLE Hayran olan/olmuş, şaşan/şaşmış, aklı başından giderek sersem ve hayran olan, tevellüh eden. İLE Dinin emrettiği şeylere sımsıkı bağlı kalan. )


- MÜTEVELLİ değil/yerine/= TURGUEGE


- MÜTEVESSİ'[Ar. < VÜS'AT] ile MÜTEVESSİH/MÜTEDENNİS[Ar.]

( Genişleyen, geniş, tevessü eden. | Büyüyen, gelişen. İLE Kir oluşan, kirlenen, tedennüs eden. )


- MÜTEYEMMİMÂNE[Ar. < VÜS'AT] ile MÜTEYEMMİMEN[Ar.]

( Teyemmüm edercesine. İLE Teyemmüm ederek. )


- MÜTEZAHHİR[Ar. < ZAHR] ile MÜTEZÂHİR[Ar. < ZUHÛR]

( Karısına, nikâhı bozacak bir söz söyleyen. | Biri tarafından yardım edilen, taraflısı olan. İLE Görünen, çıkan, tezâhür eden. )


- MÜTEZÂHİF[Ar. çoğ. MÜTEZÂHİFÎN] ile MÜTEZÂİF[Ar. < ZIF]

( Savaşta, birbirinin üzerine yürüyüp çatan. İLE Kat kat artan, iki ya da daha çok katı olan, tezâüf eden. )


- MÜTEZÂVİL[Ar.] ile MÜTEZÂVİR[Ar. çoğ. MÜTEZÂVİRÎN]

( Bir şeyi, bir şeye yaklaştıran, tezâvül eden. | Bir şey ortaya çıkarmaya çalışan. İLE Birbirini ziyaret eden, birbirini gidip gören. )


- MÜTEZAYİT[Ar.] değil/yerine/= ARTAN/ÇOĞALAN


- MU'TEZİL[Ar. < AZL] ile MU'TEZİR[Ar. < ÖZR]

( Topluluktan/toplumdan ayrılıp bir tarafa çekilen, îtizâl eden. İLE Özür dileyen. )


- MUTFAK ile GALİ[Fr. < Ar.]

( ... İLE Alçak ve altı düz gemi. | Gemilerin üst güvertelerinde ve palavralarında bulunan mutfak. )


- MUTFAK değil/yerine/= PİŞİRGİ


- MÜTHİŞ["MÜTİŞ" değil!] değil/yerine/= YILGILI


- MU'TÎ/A[Ar. < TÂAT] ile MU'TÎ[Ar. < ATÂ]

( Boyun eğen, itaat eden. | Bağlı. | Rahat. İLE Veren, îta eden. )


- MUTILASYON/MUTILATION[İng.] değil/yerine/= SAKATLAMA


- MUTİZM/MUTISM[İng.] değil/yerine/= KONUŞMAZLIK


- BAĞIŞIKLIK:
MUTLAK ile/değil/yerine/<>/>< SINIRLI


- MUTLAK DEĞER ile/||/<> SAYI DEĞERİ

( Mutlak uzaklık, sayı değeri kendisidir )

( Formül: |-5|=5 İLE -5 )


- MUTLAK DEĞERLİ ile/değil/yerine DEĞERLİ


- MUTLAK EŞİK DEĞERLERİNDE:
GÖRME ile/ve İŞİTME ile/ve TAT ALMA ile/ve KOKU ALMA(ŞAMME[Ar.], ODORAT[Fr.], SMELL[İng.]) ile/ve DOKUNMA

( Karanlık bir gecede 50 km.'den bir mum ışığı. İLE/VE Sessiz bir ortamda 5 metreden bir kol saatinin işleyişi. İLE/VE Sekiz litrelik bir suda bir çay kaşığı şeker. İLE/VE Altı odalı büyük bir evde bir damla esans. İLE/VE Bir santimetre yükseklikten yüzüne düşen bir sineğin kanadı. )


- MUTLAK KABUL ETMEK ile/değil/yerine ÖNEMSEMEK


- MUTLAK (KAVRAMLAR) ile/ve/değil EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK (KAVRAMLAR)


- MUTLAK (KAVRAMLAR) ile/ve/değil EYTİŞİMSEL/DİYALEKTİK (KAVRAMLAR)

( Birbirinden ayrılamayan kavramların didişmesi. )

( [not] ABSOLUTE (CONCEPTS) vs./and/but DIALECTIC (CONCEPTS) )


- MUTLAK MEKÂN ile/ve FİZİKÎ MEKÂN


- MONARŞİ:
MUTLAK ile ANAYASAL


- MUTLAK MUVAZAA değil/yerine/= SALT DANIŞIK


- MUTLAK ÖZGÜRLÜK >< EŞİTLİK ile/<> MUTLAK EŞİTLİK >< ÖZGÜRLÜK

( Özgürlük ve Eşitlik, genişlediği oranda, birbirini yok eder.
[ "Mutlak Özgürlük" diye bir şeyden söz ettiğimiz oranda "Eşitlik"ten,
"Mutlak Eşitlik" diye bir şeyden bahsettiğimiz oranda da, "Özgürlük"ten söz edemeyiz. ] )


- MUTLAK REFRAKTER ile/||/<> GÖRECELİ REFRAKTER

( Mutlak hiç uyarılamaz, göreceli güçlü uyarı. )

( Formül: Impossible İLE difficult )


- MUTLAK SICAKLIK ile/||/<> BAĞIL SICAKLIK (İKİLİ KARŞILAŞTIRMA)

( Mutlak Kelvin ölçeği, bağıl Celsius/Fahrenheit ölçeğidir )

( Formül: K İLE °C )

( William Thomson (Lord Kelvin) tarafından 1848 yılında keşfedildi/formüle edildi. )


- MUTLAK UZAY ile/||/<> MUTLAK MEKÂN

( )

( Bilinmiyor tarafından keşfedildi/formüle edildi. )


- MUTLAK UZAY ile/ve/||/<> MUTLAK MEKÂN ile/ve/||/<> MUTLAK ZAMAN


- MUTLAK VARLIK ile/ve/<> MUTLAK HİÇLİK


- MUTLAK ZAMAN ile/ve MUKAYYET ZAMAN ile/ve PSİKOLOJİK ZAMAN


- MUTLAK ile/ve ADÂLET

( ABSOLUTE vs./and JUSTICE )


- MUTLAK ve/=/||/<> ADEM


- MUTLAK ile/ve/değil ALIŞKANLIK


- MUTLAK ile/ve BELİRLEYİCİ


- MUTLAK ile/ve DEĞİŞMEZ

( ... ile/ve LÂ-YETEGAYYER )

( ABSOLUTE vs./and CONSTANT )


- MUTLAK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNME BİÇİMİ


- SALTIK/MUTLAK ile/ve GÖRELİLİK

( Göreli olan, mutlak kabul edildikçe, çatışma, kaçınılmazdır. )


- MUTLAK ile/ve/değil GÜVENİLİR


- MUTLAK ile İLÂHİ

( MUTLAK[< TALÂK): Herhangi bir şeye ilişik olmayan. )


- MUTLAK ile/ve İLKE

( Göreliliği, birliğe getiren ilke. İLE/VE ... )

( MUTLAK: ZAMAN VE MEKÂN ÜSTÜ )

( MUTLAK: Değişenlerin, ilkeleri. )

( ... ile/ve UMDE )

( ABSOLUTE vs./and PRINCIPLE )


- MUTLAK ile İNAK

( ABSOLUTE vs. DOGMA )


- MUTLAK ile/ve/değil/yerine ITLAK


- MUTLAK ile/değil/yerine MUTFAK

( İdeoloji. İLE/DEĞİL/YERİNE Felsefe. )


- MUTLAK[Ar.] değil/yerine/= SALT/SALTIK


- MUTLAK ile/ve ŞEHÂDET


- MUTLAK < TALÂK

( Itlak olunmuş, salıverilmiş, başıboş bırakılmış. | Kayıtsız, şartsız. | Yalnız, tek, şart. | Herhangi bir şeye ilişik olmayan. < Evliliğin sona ermesi; eşlerin birbirini boşaması. )


- MUTLAK ile/değil/yerine UZLAŞILMIŞ


- (MUTLAKA) DİŞ İPİ KULLANMALI!


- MUTLAKA ... OLABILIR değil MUTLAKA OLUR ya da [sadece] OLABİLİR


- MUTLAKA ile BİR ŞEKİLDE

( ABSOLUTELY vs. IN A WAY )


- MUTLAKA ile/değil ELBETTE


- MUTLAKA ile/ve/değil/yerine/||/<> KUŞKUSUZ


- MUTLAKA ile MUHAKKAK


- MUTLAK/KAPSAMLI/TAMAMEN BAĞIŞIKLIK ile GÖRELİ BAĞIŞIKLIK

( En güçlü ve geniş bağışıklık olarak kabul edilen mutlak bağışıklığa göre şüpheli, sanık ve tanık, tanıklık yaptığı sıradaki verdiği beyânı ile ilgili hiçbir suçtan kovuşturulamaz. Fakat şüpheli, sanık ve tanığın, bağışıklık kapsamında ileri sürdüğü asıl suçla bağlantılı olmayan kanıtın kullanımı olanaklıdır. Savcının, kovuşturma yapmayacağına dair hukuka aykırı vaadi, mutlak bağışıklık sunmaz. Savcı, ancak gerçeğe ulaşmak için önem taşıyan durumlarda, bağışıklık tanınması konusunda mahkemeye öneride bulunabilir. Ayrıca, kişiye, mutlak bağışıklık tanınmışsa, savcı, bir sonraki ceza davasında kullandığı kanıtın, hukuka uygun ve bağışıklık ile elde edilen tanıklıktan bağımsız olduğunu kanıtlamak zorundadır. İLE Sadece, bağışıklık sağlanması yoluyla elde edilen beyân ve bu beyân aracılığıyla elde edilen kanıtlar, sanığın, bu suçlardan dolayı takip eden kovuşturmasında kullanılamaz. )


- MUTLAK/LIK ile/ve/||/<> BAĞLAYICI/LIK


- MUTLAK/LIK ile DOĞRU/LUK

( Doğruluk ve eylemin birliği! )

( ABSOLUTE/NESS vs. RIGHT/NESS )


- MUTLAK/LIK ile/ve/||/<> İLÂHÎ/LİK


- MUTLAK/LIK ile/ve KESİN/LİK

( ABSOLUTE vs./and DEFINITENESS | CERTAINTY )


- SALTIK/LIK / MUTLAK/LIK ile/ve/||/=/<> KOŞULSUZ/LUK


- MUTLAK/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YETKİN/LİK

( Bir şeyin mutlak olması, yetkin olduğu anlamına gelmez. )


- MUTLU İKEN ile ÜZÜNTÜLÜ İKEN ile ÖFKELİ İKEN

( Söz verme! İLE Yanıt verme! İLE Karar verme. )


- MUTLU-MESUT (YAŞAMAK)


- MUTLU OLABİLMEK ile/ve "TAM OLABİLMEK"


- MUTLU OLMAK:
"HERŞEYİN YOLUNDA OLMASIYLA" değil SORUNLARI, GÖRMEMEZLİKTEN GELEREK


- MUTLU OLMAK İÇİN GEREKEN "BENCİLLİK":
"SADECE KENDİNİ DÜŞÜNMEK" değil/yerine ÖNCELİKLE KENDİNİ DÜŞÜNEBİLMEK


- MUTLU ile/ve/<> MEMNUN

( Başarının sırrı nedir bilmiyorum fakat başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmeye çalışmaktır. )

( HAPPY vs. PLEASED/GLAD )


- MUTLULUĞU ANIMSAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MUTLULUK

( [Çoğunluk için ne yazık ki] Yaşamın küçük bölümünde yaşanılan mutluluktan geriye kalan büyük bölümü. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yaşamın çok küçük bir bölümünde yaşanılan. )


- MUTLULUK ADASI ve/||/<>/< SIRADANLIK DENİZİ

( Mutluluk adasına, sıradanlık denizinden ulaşılır. )


- MUTLULUK ARAYIŞI değil/yerine MUTLULUK

( Mutluluğa engel olan şey, mutluluk arayışıdır. )

( Mutluluk, kelebek gibidir. Biz yakalamaya çalıştıkça, o kaçar. Ne zaman ki, dikkatimizi başka şeylere veririz, ancak o zaman gelip omzumuza konar. )

( [not] SEEKING HAPPINESS but HAPPINESS
HAPPINESS instead of SEEKING HAPPINESS )


- MUTLULUK:
DAHA ÇOK OLANI ARAMAK değil/yerine/>< DAHA AZ OLANIN, TADINI ÇIKARMAK


- MUTLULUK "DUYGUSU" değil MUTLULUK


- MUTLULUK:
"EN"/DAHA FAZLA ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< EN/DAHA AZDAN ZEVK ALMA/ALABİLME


- MUTLULUK:
FİYATI OLANLARLA değil/yerine DEĞERİ OLANLARLA


- MUTLULUK:
GERÇEKLİK ile/ve/değil/yerine/-/||/<> BEKLENTİSİZLİK


- MUTLULUK İÇİN ...:
DAHA AZ ... ve/>< DAHA ÇOK ...

( ... nefret edelim. VE/>< ... sevelim.
... kaygılanalım. VE/>< ... dans edelim.
... alalım. VE/YERİNE/>< ... verelim.
... tüketelim. VE/YERİNE/>< ... üretelim/türetelim.
... somurtalım. VE/YERİNE/>< ... gülelim.
... konuşalım. VE/YERİNE/>< ... dinleyelim.
... korkalım. VE/YERİNE/>< ... deneyelim.
... yargılayalım. VE/YERİNE/>< ... kabul edelim.
... izleyelim. VE/YERİNE/>< ... yapalım.
... şikâyet edelim. VE/YERİNE/>< ... takdir/tebrik edelim. )


- MUTLULUK:
İSTASYON ile/değil/yerine/>< YOLCULUK


- MUTLULUK:
KİŞİDE/MALDA/MAKAMDA değil/yerine AMAÇTA


- MUTLULUK:
SAHİP OLDUKLARIMIZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NE KADAR AZ ŞEYE GEREKSİNIM DUYDUĞUMUZ


- MUTLULUK:
SEROTONİN ve/||/<> OKSİTOSİN ve/||/<> MELATONİN ve/||/<>
NORADRENALİN ve/||/<> FENİLETİLAMİN ve/||/<>
DOPAMİN ve/||/<> ENDORFİN ve/||/<> ASETİLKOLİN

( Özsaygı ve uyku hormonu. VE/||/<> Güven hormonu. VE/||/<> Coşku hormonu. VE/||/<> Heyecan hormonu. VE/||/<> Mutluluk hormonu. VE/||/<> Ödül hormonu. VE/||/<> Ağrı kesici hormon. VE/||/<> Uyanıklık hormonu. )

( )


- MUTLULUK, ...:
"YAŞAM TARZIMIZDA" değil YAŞAMA BAKIŞ TARZIMIZDA


- MUTLULUK ile AŞK ile EFSANE

( İki kişi, birbirini sever ve birlikte olurlarsa MUTLULUK olur. İki kişiden, biri sever de öbürü kaçarsa AŞK olur. İki kişi, birbirini sever de kavuşamazlarsa EFSANE olur. )


- MUTLULUK ile/ve/değil AVUNMAK


- MUTLULUK ve/||/<> CİVANMUKTİ

( Bedenli olarak bu dünyada yaşarken özgürlüğe, kurtuluşa, mutluluğa erişenler. )


- MUTLU/LUK ve/||/<>/>/< DİNGİN/LİK


- MUTLULUK ile/ve/||/<> DOSTLUK ile/ve/||/<> AŞK

( Birlikte gülebiliyorsak. İLE/VE/||/<> Birlikte ağlayabiliyorsak. İLE/VE/||/<> Birlikte susabiliyorsak. )


- MUTLULUK ile/ve GÜÇ

( HAPPINESS vs./and POWER )


- MUTLULUK ile/değil/yerine/>< HAZ

( Keyif (haz), şeylere bağımlıdır, mutluluk ise değil. )

( Mutlu olmak için şeylere gereksinimimiz olduğuna inandığımız sürece, onların yokluğunun bizi perişan edeceğine de inanırız. )

( Gövdenin ve zihnin doğru hali ve doğru kullanımı alabildiğine haz vericidir. Yanlış olan, haz arayışı içinde olmaktır. )

( Mutlu olmadığınızdan, mutluluğu hazda ararsınız; haz acı getirir, bunun için de ona dünyevi dersiniz; o zaman başka türlü bir hazzı, acısız bir hazzı özlersiniz, ona da ilâhi/tanrısal dersiniz. )

( Mutluluk, dünyasal ve dünyasal olmayan, içte ve dışta gerçekleşen her şeydir. )

( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )

( Haz, acının geçici olarak ertelenişidir. )

( Pleasure depends on things, happiness does not. )

( Hazların büyüsüne kapıldığımız oranda/sürece, mutluluktan da uzaklaşmış oluruz. )

( As long as we believe that we need things to make us happy, we shall also believe that in their absence we must be miserable.
The right state and use of the body and the mind are intensely pleasant. It is the search for pleasure that is wrong.
Because you are not happy you seek happiness in pleasure; pleasure brings in pain and therefore you call it worldly; you then long for some other pleasure, without pain, which you call divine.
Happiness is both worldly and unworldly, within and beyond all that happens.
To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Pleasure is but a respite from pain. )

( HAPPINESS vs. PLEASURE )


- MUTLULUK ile/ve/değil HUZUR

( Kişi/insan her zaman için mutluluktur fakat asla mutluluk sahibi değildir. )

( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var -ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )

( Huzurlu olmadıkça gerçeği göremezsiniz. )

( Eğer huzur istiyorsanız o yolda çaba göstermelisiniz. )

( İçindeki huzur kişinin felâketlere daha çabuk karşı gelmesini sağlar. )

( Huzuru olan kişi özgür olur ve özgür olan kişi de başkalarını özgürlüğe ulaştırır. )

( Omurgayı hiçbir eylem rahatsız etmediğinde, huzursuz zihin yavaş yavaş rahatlar. )

( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )

( Ne tür bir huzur? İstediğinize sahip olmanın huzuru mu, yoksa sahip olmadığınızı istememenin huzuru mu? )

( EUDAIMONIA ile/ve/değil ... )

( Takmadığın kadar. İLE/VE/DEĞİL Boşverdiğin kadar. )

( One is always bliss, but never blissful.
You cannot see the true unless you are at peace.
If you want peace you must strive for it.
What kind of peace is it? The peace of having what you want, or not wanting what you do not have? )

( [not] HAPPINESS, BLISS vs./and/but PEACE )


- MUTLULUK ile ISTIRAP

( Herkesle paylaşılabilir. İLE Özel ve az kişiyle paylaşılabilir. )


- MUTLULUK >< KİBİR/BÖBÜRLENME


- MUTLULUK = SAADET = HAPPINESS[İng.] = BONHEUR, FELICITÉ[Fr.] = GLÜCK[Alm.] = FELICITAS[Lat.] = FELICIDAD[İsp.]


- MUTLULUK ile/ve/||/<>/>/< SÜKÛN


- MUTLULUK ile/ve/değil/||/<>/< TATMİN OLMA


- MUTLULUK ile/ve/> VERİMLİLİK

( HAPPINESS vs./and/> PRODUCTIVITY )


- MUTLULUK ve/||/<>/>/< YETİNMEK


- MUTMAİN[< TAM'AN]:
GÖNLÜ KANMIŞ, İÇİ RAHAT, ŞÜPHESİ OLMAYAN KİŞİ -<


- MUTMAİN/NE ve HİDÂYET


- MUTRİB ile ...

( Müzikle uğraşan. | Bir müzik aleti çalan. )


- MUTSUZLUK ya da KAYGILILIK ile/değil/yerine/>< HUZURLULUK

( Geçmişte. YA DA Gelecekte. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Şu anda ve burada/kilerle. )


- MUTSUZLUK MERKEZLERİ ile/ve/değil/yerine/>< MUTLULUK MERKEZLERİ

( 7. SAADET[SÜREKLİ MUTLULUK] MERKEZİ
------------------
6. YÜKSEK BİLİNÇ
5. KOŞULSUZ SEVGİ (BOLLUK)
4. SEVGİ
[mutluluk merkezleri]
ile/ve/değil/yerine/><
[mutsuzluk merkezleri]
3. GÜÇ
2. DUYGU
1. GÜVENLİK [en alt] )

( YÜKSEK BİLİNÇ KILAVUZU )


- MUTSUZLUK NEDENLERİ'NDE:
CEHÂLET ve DALGI/GAFLET


- MUTSUZLUK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< ÇOCUKLUĞUNU KAYBETMİŞ OLMAK


- MUTSUZLUK değil/yerine/></> DEĞERİNİ AZALTMAK

( Bir şeyin/kişinin, bize verdiği mutsuzluktan kurtulmak istiyorsak, ona verdiğimiz "değeri/itibarı" azaltmamız gerekiyor. )


- MUTSUZLUK ile/ve/> HASTALIK

( ŞEKÂVET ile/ve/> ... )


- MUTSUZLUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> MUTLULUK

( Sahip olduklarımızı unuttuğumuzdan dolayı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sahip ol(a)madıklarımıza ulaşmak için. )

( En mutsuz kişi, geçmiş ve/ya da geleceğe (fazla) odaklı olandır. )


- [ne yazık ki]
"MUTSUZ/LUK" ile/ve/||/<>/>/< "UMUTSUZ/LUK"

( Ahlâksızlık. İLE/VE/||/<>/>/< Küfür. )


- [ne yazık ki]
MUTSUZLUK:
"SAHİP OLAMADIKLARIMIZA ULAŞAMADIĞIMIZDAN DOLAYI" değil SAHİP OLDUKLARIMIZI UNUTMAKTAN DOLAYI


- MÜTTAKÎ[< VAKY ile VİKAYE] ile ...

( İTTİKA EDEN, SAKINAN, ÇEKİNEN | ALLAH'DAN KORKAN | ALLAH'IN ÖLÇÜSÜNE GÖRE KENDİNİ AYARLAYAN )


- MUTTALİ'[< TULÛ] değil/yerine/= ÖĞRENMİŞ, HABER ALMIŞ, BİLGİLİ, HABERDAR


- MUTTALİ[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRENMİŞ

( Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş. )


- MUTTASIF[< VASF] ile ...

( VASIFLANAN, KENDİNDE BİR HAL, BİR SIFAT, BİR VASIF BULUNAN, İTTİSÂF EDEN )


- MUTTASIF[Ar.]/VASIFLI değil/yerine/= NİTELENMİŞ/NİCELİKLİ


- MUTTASIL[< VASL]:
ULAŞAN, KAVUŞAN, BİTİŞEN, İTTİSÂL EDEN | ARALIKSIZ, HİÇ DURMADAN, BİTEVİYE -<


- MUTTASILA(İTTİSAL) ile/>< MUNFASILA(İNFİSAL)

( Kesintisiz, bitişik. [Güneş doğmuş(tur) ise gündüz olmuştur]. İLE/>< Kesintili, ayrık. [Sayı, ya çifttir ya da tektir]. )


- MÜTTEHİDİN BİZZÂT, MUHTELİF-ÜN BİL-İTİBAR


- MÜTTESİ'[Ar. < VÜS'AT] ile MÜTTEZİH[Ar.]

( Genişleyen, tevessü eden. İLE Açık, ortada olan, ittizâh eden. )


- MUTUAL İLE CONDİTİONAL İLE RELATİVE ile/||/<> BİLGİ ÖLÇÜLERİ

( Farklı bilgi ilişki metrikleri. )

( Formül: I(X;Y) = I(Y;X) ≥ 0 )


- MUTUAL :/yerine KARŞILIKLI


- MUTUALİZM İLE KOMMENSALİZM İLE PARAZİTİZM ile/||/<> SİMBİOZ TÜRLERİ

( Türler arası ilişkiler. )

( Formül: Mantar + Alg = Liken )


- MUTUALİZM İLE KOMMENSALİZM İLE PARAZİTİZM ile/||/<> SİMBİYOZ TÜRLERİ

( Türler arası etkileşim tipleri. )

( Formül: +/+ İLE +/0 İLE +/- )


- MUTUALİZM ile/||/<> PARASİTİZM

( Mutualizm +/+ iki fayda İLE parasitizm +/- tek fayda. )

( Formül: Win-win İLE exploitasyon )


- MUTUALİZM ile/||/<> PARAZİTİZM

( Mutualizm karşılıklı yarar İLE parazitizm tek taraflı yarar )

( Formül: +/+ (mutualizm) İLE +/- (parazitizm) )


- MUVÂCEHE[< VECH] ile YÜZLEŞME, YÜZ YÜZE GELME | KARŞI, ÖN


- MUVAFAKAT değil/yerine/= ONAMA/ONAYLAMA


- MUVAFFAK ile/ve YAKÎN


- MUVAFFAKİYET ile/ve MUZAFFER


- MUVAFFAKIYET[< VEFK] ile ...

( ALLAH'IN YARDIMIYLA BAŞARI GÖSTERME | ELE GEÇİRME, BAŞARMA )


- MUVAFFIK ile MUVAFFAK

( Başarı kazandıran. | Allah. )


- MUVAFFIK[Ar. < VEFK] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Başarı kazandıran, muvaffak eden. İLE Uygun, yerinde. | [müzik] Bir makam. )


- MUVÂFIK[< VEFK]:
UYGUN, YERİNDE -<


- MUVÂFIK[< VEFK] ile/ve/değil/||/<> MUTÂBIK[< TIBK]

( Uygun, yerinde. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Birbirine uyan, uygun. )


- MUVÂHÂT[Ar. < UHUVVET] ile MUVAHHAD/E[Ar. < VAHDET]

( Kardeş etme, birbirini kardeşliğe kabul etme. İLE Bir ve tek duruma getirilmiş. | Tek noktalı harf. )


- MUVAHHİD[< VAHDET] ile ...

( TEVHİD EDEN, ALLAH'IN BİRLİĞİNİ İKRAR )


- MUVAHHİD ile ÜMMET-İ MUHAMMED


- MUVAHHİT, BEDİA (İST. 1897 - 1994) :

( Emirganlıdır. Kadıköy Terakki Mektebi ve Notre Dame de Sion Lisesinde okudu ve çocuk yaşta Fransızca ve Rusça öğrendi. Öğrenimini sürdürürken o yıllarda kurulan telefon şirketinde çalışan ilk kadınlardan biri oldu. 1921'de Erenköy Kız Lisesinde Frasızca öğretmenliğine başladı. Tiyatro ve sinema sanatçısıdır. Türkiye'nin ilk kadın oyuncusudur. Tiyatro ile 1908'de tanıştı. 1914'te kurulan Darülbedayi'ye girdi. İlk sinema filmini 1923'te Muhsin Ertuğrul'un önerisi üzerine çekti ve Halide Edip Adıvar'ın "Ateşten Gömlek" filminde Ayşe rolü ile dikkatleri üzerinde topladı. 1923'te "Ceza Kanunu" adlı oyunla sahneye çıktı ve tiyatro hayatı başladı. Sanat hayatı boyunca 200 den fazla oyunda ve pek çok sinema filminde rol aldı. Sarıyer halkevindeki tiyatro çalışmalarına öğretici ve oyuncu olarak katıldı ve temsillerde rol aldı. 1975 yılında Şehir Tiyatrosundan emekli oldu. 1987'de ise Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Hisse - i Şayia, Taş Parçası, Aktör Kin, Yorgaki Dandini, Hamlet, Devlet Kuşu, On İkinci Gece, Matmazel Julie, Aynaroz Kadısı, Hortlaklar, Mürai, Tersine Akan Nehir, Bir Kavuk Devrildi, Venedik Taciri, Fermanlı Deli Hazretleri, Mum Söndü, Bir Ölü Evi, Otelle, Kafes Arkasında, Kafatası, Lüküs Hayat, Yarasa, Müfettiş, Saz - Caz, Mırnav, Ayak Takımı Arasında, Tebeşir Dairesi, Ahududu, Küçük Şehir, Oyun İçinde Oyun, Deli Saraylı, Kibarlık Budalası, Sana Rey Veriyorum, Deli Dolu, Suç ve Ceza, Çifte Keramet, Dama Çıkmış Bir Güzel, Gecikenler isimli filmler rol aldığı bazı oyunlardır. Rol aldığı filmler ise: Pençe, Casus, Ateşten Gömlek, İstanbul Sokaklarında, Karım Beni Aldatırsa, Beklenen Şarkı, Paydos, Yaşlı Gözler, Son Beste, Gülmeyen yüzler, Çapkınlar, Gönül Ferman Dinlemez, Bir Gecelik Gelin, Belalı Torun, Barut Fıçısı, Genç Kızlar, İstanbul Kaldırımları, Kaynana Zırıltısı, Manyaklar Köşkü, Gençlik rüzgârı, Halk Çocuğu, Anasının Kuzusu, Gel Barışalım, Sarı Kızla Kopuk Ahmet, Hizmetçi Dediğin Böyle Olur, Hep O şarkı, Sevinç Gözyaşları, Bozuk Düzen, Aşkın Gözyaşları, Çalıkuşu, Sokak Kızı, O Kadın, Sevgilim Artist Olunca, Şoförün Kızı, Evlat Uğruna, Sen Benimsin, Zehirli Hayat, Dünyanın En Güzel Kadını, Katip Ateşli Çingene, Esmerin Tadı Sarışının Adı, Lekeli Melek, Son Mektup, Tatlı Sevgilim ve Yumurcak'tır. )


- MUVAKKAT[Ar. < VAKT] ile BELİRLİ BİR ZAMANA ÖZEL, SÜREKSİZ, GEÇİCİ | EĞRETİ

( BELİRLİ BİR ZAMANA ÖZEL, SÜREKSİZ, GEÇİCİ | EĞRETİ )


- MUVAKKİ'[Ar. < VUKU] ile MUVAKKİR[Ar. < VEKAR]

( Fermanlara tuğra çeken kişi. İLE Ağırlayan, saygı gösteren, tevkir eden. | Ululayan. )


- MUVAKKİTHANE :

( Emirgan Muvakkithanesi Çınaraltı'nda Hamid - i Evvel Camiinin karşısındadır. Camiden 6 yıl sonra yani 1844'te Sultan I.Abdülmecid (1839 - 1861) tarafından yaptırıldı. Muvakkithane Cumhuriyet döneminde değişik amaçlar için kullanıldı. Uzun süre Emirgan Spor Kulübü olarak kullanılan bina halen büfedir. )


- MUVÂZAA[Ar. < VAZ] ile MUVAZZA'[Ar.] ile MUVAZZAH[Ar. < VUZÛH]

( Bir konuda bahse girişme. | Danışıklı dövüş. İLE Saygı gösterilmeyen kişi. İLE Açıklanmış, etraflıca anlatılmış, îzâh edilmiş, tavzîh edilmiş. )


- MUVAZAA değil/yerine/= DANIŞIK


- MUVAZAA[Ar.] değil/yerine/= DANIŞIK/LIK


- MUVAZAT[Ar.]/PARALELLİK değil/yerine/= KOŞUTLUK


- MUVAZENE ETMEK değil/yerine/= DENGELEMEK


- MUVÂZENE[< VEZN] ile ...

( DENK OLMA, KARŞILIKLI İKİ ŞEYİN UYGUNLUĞU | KIYAS, ÖLÇÜ | DENGE )


- MUVAZENE[Ar.] değil/yerine/= DENGE


- MUVAZİ[Ar.]/PARALEL[Fr. < Lat. < Yun.] değil/yerine/= KOŞUT

( ... DEĞİL/YERİNE/= Koşut. | Yeryuvarı üzerinde çizildiği varsayılan, ekvatora koşut çemberlerden her biri. | Bir dönel yüzeyin, eksene dik bir düzlemle kesiti. )


- MUVÂZÎ[Ar. < VEZY] ile MUVAZZİH[Ar. < VUZÛH]

( Paralel. İLE Açıklayan, ayrıntılı olarak anlatan, îzâh eden. )


- MUVAZZAF[Ar.] değil/yerine/= GÖREVLİ

( Bir görev ve hizmetle yükümlü olan kişi. | Silahlı Kuvvetler'de çalışan, meslekten subay ve astsubaylarla, askerlik hizmetini yapan erler. )


- MUVAZZAF değil/yerine/= GÖREVLİ


- MÜVECCEH[Ar. < VECH] ile MÜVECCİH[Ar.]

( Yüzü bir tarafa döndürülmüş, tevcîh edilmiş. | Herkesin teveccüh ettiği, makbul, uygun/münâsip. İLE [mat.] Doğrultman. )


- MÜVECCİBE[Ar.] değil/yerine/= TALKIM

( Ana sapın bir çiçekle sonuçlandığı, büyümeyi yan sapların sürdürdüğü bir tür uzama biçimi. )


- MÜVEKKEL[Ar. < VEKÂLET] ile MÜVEKKİL/MÜEKKİL[Ar. < VEKÂLET]

( Biri tarafından vekil edilen kişi. İLE Birini, kendine vekil olarak seçen kişi. )


- MÜVEKKİL değil/yerine/= YETKİVEREN


- MÜVELLED[Ar. < VİLÂDET] ile MÜVELLİD[Ar. < VİLÂDET]

( Doğmuş, doğurulmuş, doğma. | Melez, kanı karışık. | Yok iken, sonradan ortaya çıkmış. İLE Doğuran, tevlîd eden. | Doğurtan, doğurtucu, ebe. | [kimya] Ortaya çıkan/çıkaran. )


- MÜVELLİDÜLHUMUZA[Osm. Tr.] = OKSİJEN[Fr. < Yun. OKSYS: Ekşi. | GENNAN: Doğurmak.]

( Hidrojenle birleşerek suyu oluşturan, atom ağırlığı 16, rengi, kokusu ve tadı olmayan, havada, %20 oranında bulunan bir gaz. [Simgesi: O] )


- MÜVERRİH[< ÎRÂH] ile VAK'A-NÜVÎS[Ar., Fars.]

( Tarih yazan, tarihçi. | Ebced hesabına göre manzûm olarak tarih düşürenler. İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )


- MÜVESSİ'[Ar. < VESÜ ve SAAT] ile MÜVESSİH[Ar.] ile MÜVEZZİ'[Ar. < VEZ | çoğ. MÜVEZZİÎN]

( Genişleten, tevsi eden. İLE Kirleten, tevsîh eden. İLE Dağıtan, tevzi ve taksim eden. | Postacı, posta, mektup, telgraf gibi şeyleri, ev ev dağıtan kişi. | Gazeteci, evlere, gazete dağıtan kişi. )


- MÜXBİR[Azr.] = MUHABİR[Tr.]


- MUY[Fars.] ile ...

( Kıl. )


- MUYAN ile MUYANÇILIK/MUYANÇILIQ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sevap. İLE Arabuluculuk, yatıştırma, iki kişiyi uzlaştırma. )


- MÜYESSER[Ar. < YÜSR] ile MÜYESSİR[Ar. < YÜSR]

( Kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan. İLE Kolayını bulup yapan, kolaylıkla ortaya çıkaran. )


- MUZ ÇORAP değil MUS ÇORAP


- MUZ ile EBEKE

( ... İLE Filipinler'de yetişen bir muz. )

( Muz bitkisinin yaşamı 5 yıldır. )

( Muzgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, birçenekli, çok yıllık bir bitki.[ağaç değildir!] | Bu bitkinin, kendine özgü, hoş kokulu, tatlı, besleyici, kalın kabuklu, uzun meyvesi. İLE ... )

( MEVZ ile/ve ... )

( BANANA vs./and ... )

( MUSA SAPIENTUM cum ... )


- MUZ ile KANDOM

( ... İLE Tatsız, şişman bir muz. [Papua Yeni Gine'de] )


- MUZ ile MATOKE

( ... İLE Uganda'da, sadece pişirilerek yenilebilen yeşil bir muz. )


- MUZ ile/değil PLANTANO/PLAINTAIN

( ... İLE/DEĞİL Ekvador'da, Kolombiya'da ve bazı Güney Amerika ülkesinde, acı olmasından dolayı ancak kızartılarak yenilebilen, kırmızı renkli muz. )


- MUZ ile YAYLA/DAĞ MUZU (IŞGIN)

( Kanserden korunma haberi için burayı tıklayınız... )

( ... ile )

( ... ile IŞKIN/AŞGIN/AŞKIN/EŞKİN/EŞGİN/IÇGIN/IÇKIN/UÇGUN/UÇKUN/UŞGUN/UŞKUN )

( ... cum RHEUM RIBES )


- MUZA'AF[Ar.] ile MUZÂAF[Ar. < ZIF] ile MUZÂF[Ar. < ZAYF | çoğ. MUZÂFÂT]

( Bir o kadar daha çoğaltılmış, bir kat daha artmış, taz'îf edilmiş. İLE İki kat, kat kat, katmerli. | Aynı "orta harfi" ile "son harfi", aynı harfin tekrarından oluşan sözcük.[musrir:musirr / müdrir:müdirr | hâdid:hadd] İLE Katılmış, bağlanmış, bağlı, izâfe edilmiş. | [ad takılarında] Belirtilen, başka bir ada katılmış ve onu tamamlamış olan. )


- MUZA'FER[Ar.] ile MUZAFFER[Ar. < ZAFER]

( Safran renginde, sarı renkte. | Safranlı. [pilav vb.] İLE Üstün, üstünlük, zafer kazanmış. )


- MUZAFFER değil/yerine/= UTKAN/UTKULU


- MUZAFFER-ÂNE[Ar.] ile MUZAFFEREN[Ar.] ile MUZAFFERİYET[Ar.]

( Muzaffer olana yakışır biçimde. İLE Üstünlük kazanarak, üstün gelerek, muzaffer olarak. İLE Üstünlük, düşmana üstün gelme. Bir işi, gerektiği gibi başarma. )


- MÜZÂHAF ile ...

( Şiirde, vezin zorunluluğundan, bir harfi düşürülmüş, okunmamış ya da uzun(memdut) iken kısa okunmuş olan sözcük. )


- MUZÂHÎ[Ar. < ZAHY] ile MUZÂHİR/MÜZÂHİR[Ar. < ZAHR]

( Benzeyen, benzeyici. İLE Arka, taraflı çıkan, yardım eden, koruyan, zahîr olan. )


- MUZAHİR[Ar.] değil/yerine/= DESTEKLEYEN, YARDIM EDEN


- MÜZÂKERE[Ar.] (ETMEK) değil/yerine/= GÖRÜŞLEŞME/K


- MÜZÂKERE ile/ve/||/<> PAZARLIK


- MUZALLEFE ile ...

( Toynaklılar. [İng./Fr. ONGULÉS] )


- MUZÂRAA ile ...

( Arşınla satma. )


- MÜZÂRAA[Ar.] ile MÜZÂRAA[Ar.]

( Zira ile satma. [ZİRA: 75-90 santimlik bir uzunluk ölçüsü.] İLE Ekincilik üzerine yapılan işler. | Toprağa, çalışmaya ve kazanca ortak olmak üzere kurulan şirket. )


- MÜZÂYEDE[Ar. < ZİYÂDE] değil/yerine/= ARTIRMA


- MÜZÂYEDE[Ar. < ZİYÂDE] ile/ve/||/<> MÜNÂKAŞA ile/ve/||/<> EMÂNETEN

( Açık artırma. İLE/VE/||/<> Açık eksiltme. İLE/VE/||/<> Kim uygun görülürse. )


- MUZCER[Ar. < ZUCRET] ile MUZCİR[Ar. < ZUCRET]

( Sıkıntılı, ıstıraplı. İLE Sıkıntı veren, ıstırap. )


- MUZDARİP/MUZTARİB[Ar. < DARB] ile MÜSTARİB[Ar. < ARAB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALBB]

( Istırap çeken. İLE Araplaşmış olan, aslen Arap olmadığı halde sonradan Araplaşmış olan. İLE Tırmalayan, istihlâb eden. )


- MUZDARİP değil/yerine/= İÇVURUK/ÇEKENLİ


- Müze Kart'ınızı Alınız!


- MÜZE:
"KORUMA/SERGİLEME YERİ" ile/değil/||/<>/< ESİNLENDİRME YERİ/ARACI


- MÜZE değil/yerine/= SERGİLİK


- MÜZE(CİLİK) ve/<> İKTİDAR


- MÜZEDEKİ NESNENİN:
ÖZELLİĞİ OLMASI ile/ve KULLANIM DEĞERİNİ KAYBETMİŞ OLMASI


- MÜZEHHEB[Ar. < ZEHEB] ile MÜZEHHİB[Ar. < ZEHEB]

( Altın suyuna batırılmış. | Yaldızlanmış. İLE Altın suyuna batıran, tezhipçi, tezhip eden. | Yaldıza batıran, yaldızcı. )