G ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 34.754 başlık/FaRk ile birlikte,
34.754 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(89/140)
- MÜBAHASE[Ar.] değil/yerine/= KONUŞMA
- MUBAHHAL[Ar.] ile MUBAHHAR[Ar. < BUHÂR]
( Eli sıkı, cimri, pinti, bahîl. | Tebhîl olunmuş. İLE Buharlaşmış, buhar durumuna geçmiş. | Tütsülenmiş. )
- MÜBÂLÂGA[Ar. < BÜLÛĞ] değil/yerine/= ABARTI
- MÜBALAĞA İSM-İ FAİL ile/ve İSM-İ TAFTİL
( NASSARÛNE | NASSARÂNÎ | NASSÂRUN [MÜZEKKER] NASSÂRÂTÜN | NASSÂRATÂNÎ | NASSÂRATUN [MÜENNES] ile/ve ENSARÛNE/ENASİRÛ | ENSARÂNÎ | ENSARU [MÜZEKKER] NUSRAYÂTÛN/NUSARU | NUSRAYÂNÎ | NUSRÂ [MÜENNES] )
- MÜBÂNE[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂREE[Ar. < BER]
( [eskiden] Talâk-ı bâinle boşanmış olan kadınlar. İLE Kadın ve erkeğin, birbirinden alacaklı ve verecekli olmamak üzere nikâhı bozmaları. )
- MÜBÂREK[< BEREKET] değil/yerine/= VERİMLİ/KUTLU
( BEREKETLİ, FEYİZLİ | UĞURLU, HAYIRLI, MUTLU, KUTLU )
- MÜBAREK RAMAZAN ve MÜBAREK 11 AY
- MÜBAŞERET[Ar.] değil/yerine/= GİRİŞİM
( Bir işe başlama. )
- MÜBAYACI SOKAK :
( Rumelihisarı Mahallesi sokaklarından biridir. Sokakta mübaya işlerine bakan bir görevlinin olması nedeni ile sokağa "Mübayacı Sokak" ismi verilmiştir. )
- MÜBDİ'[Ar. < BİD'AT] ile MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBZİ'[Ar. < BIZÂA/BIDÂA]
( Yeni şeyler bulan, söyleyen, îcâd eden, ibdâ eden. | Din işlerinde bid'at ehlinden olan. | Benzeri görülmemiş şiir söyleyen. İLE Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE Kârı tamamen kendine kalmak üzere birine sermaye veren. )
- MÜBERKA[Ar.] ile MÜBERKAA[Ar.]
( Yüzü peçeyle örtülü, peçeli. İLE Başı beyaz olan kara, dişil koyun, marye. | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makam. )
- MÜBERRED[Ar. < BERD] ile MÜBERRİD[Ar. < BERD]
( Soğutulmuş, tebrîd olunmuş. İLE Soğutan, soğutucu, tebrîd eden. )
- MÜBEŞŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBEŞŞİR[Ar. < BEŞÂRET | çoğ. MÜBEŞŞİRÎN]
( Kendine müjde verilmiş, tebşîr olunmuş. İLE Müjdeci, muştucu, tebşîr eden. | Dört İncil'i yazanlardan biri. )
- MÜBEZZİR[Ar. < BEZR] ile MÜBEZZİR[Ar. çoğ. MÜBEZZİRÎN]
( Tohum ekecek âlet. İLE Gereksiz, yersiz harcayan, israf eden, tebzîr eden. )
- MÜBEZZİR değil/yerine/= TEBZÎR EDEN, GEREKSİZ, YERSİZ HARCAYAN, İSRÂF EDEN
- MÜBÎ'[Ar. < BEY] ile MÜBÎH[Ar.]
( Satılmış şey. İLE İzin veren, ibâha eden. )
- MÜBREZ[Ar. < BÜRÛZ] ile MÜBRİZ[Ar. < BÜRÛZ]
( Gösterilmiş, meydana çıkarılmış, ibrâz olunmuş. İLE Gösteren, meydana çıkaran, ibrâz eden. )
- MÜBŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBŞİR[Ar.]
( Müjdelenmiş, ibşâr olunmuş. İLE Müjdeleyen, ibşâr eden. )
- MÜBTEDÂ'[Ar. < BED] ile MÜBTEDA'/MÜBTEDE[Ar. < BED]
( Başlangıç, baş. | [dilb.] Özne.[ad tümcelerinde] İLE Aslında yok iken yeni çıkmış olan şey. )
- MÜBTEDÎ[Ar. < BED | çoğ. MÜBTEDİÎN, MÜBTEDİYÂN] ile MÜBTEDİ'[Ar. < BED]
( Bir şey öğrenmeye yeni başlayan. Acemi. İLE Yeni bir şey ortaya çıkaran, bir yenilik ortaya koyan. )
- MÜBTELÂ'[Ar. < BEL] ile MÜBTELA[Ar. < BELÂ] ile MÜBTENÂ/MÜBTENÎ[Ar. < BİNÂ]
( Yutulmuş, yenilmiş. İLE Düşkün, bağımlı.[kötü şeylere] | Tutkun, tutulmuş. İLE Kurulu, kurulmuş olan, ibtinâ eden. | Dayanan. )
- MÜBTESİM[< TEBESSÜM] ile GÜLÜMSEYEN, TEBESSÜM EDEN
- MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBTİL[Ar.]
( Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE İptal eden, hükümsüz bırakan, bozan. )
- MÜCA'AD[< CA'D] ile ...
( Kıvırcık, kıvrılmış, lülelenmiş saç. )
- MÜCADELE değil MÜCÂDELE
- MÜCADELE ve/||/<>/> MÜŞAHEDE
- MÜCÂDELE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MÜZÂKERE
- MÜCÂDELE değil/yerine/= SAVAŞIM/GÜREŞ
- MÜCÂHEDE[< CEHD] ile ...
( UĞRAŞMA | NEFSİ YENMEYE YÖNELİK OLAN ÇALIŞMA )
- MÜCAHEDE ile/ve/değil/> MÜCADELE
- MÜCÂHEDE ile/ve/> MÜŞÂHEDE
( Önce mücâhede, sonra müşâhede! )
( Uğraş/emek/çaba olmadan gözlem olmaz. )
( Mücâhede olmadan müşâhede olmaz. )
- MÜCAHİT[AR.] ile MÜŞAHİT[AR.]
- MÜCBER[Ar. < CEBR] ile MÜCBİR[Ar. < CEBR] ile MÜCEBBİR[Ar. < CEBR]
( Olunmuş, zorlanılmış, zorlanılan, icbâr olunan. İLE Zorlayan, zorlayıcı. İLE Çıkıkçı. )
- MÜCBİR[< CEBR] değil/yerine/= ZORLAYICI/ZORLAYAN
- MÜCBİR SEBEP değil/yerine/= GÜCEYİCİ NEDEN
- MÜCEDDED[Ar.] ile MÜCEDDİD[Ar. < CEDÎD]
( Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni, tecdîd olunmuş. İLE Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZÂT
( YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZAT )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile/ve/||/<> MUHYÎ[< HAYÂT]
( Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. İLE/VE/||/<> İhyâ eden, dirilten, canlandıran, yaşam/hayat veren. )
- SULTAN:
MÜCEDDİD ile/ve/||/<> MÜCAHİD
- MÜCEFFEF[Ar. < CEFF] ile MÜCEFFİF[Ar. < CEFF]
( Kurutulmuş, suyu çekilmiş, nemi kalmamış, kurumuş, tecfîf olunmuş. İLE Kurutucu, tecfîf edici. )
- MÜCEHHEZ[Ar. < CİHÂZ] ile MÜCEHHİZ[Ar. < CİHÂZ]
( Donanmış, donatılmış, hazırlanmış, techîz olunmuş. İLE Donatan, techîz eden. | Armadar. )
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCELLİD[Ar. < CİLD | çoğ. MÜCELLİDÎN]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Kitap ciltleyen, ciltçi. )
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCEMMED[Ar. < CÜMÜD] ile MÜCENNED[Ar.]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Dondurulmuş. İLE Sıralanmış asker. )
- MÜCERREB[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİB[Ar. < TECRİBE | çoğ. MÜCERRİBÎN]
( Denenmiş, sınanmış, tecrübe edilmiş. İLE Deneyen, sınayan, tecrübe eden. )
- MÜCERRED[< CERED] değil/yerine/= SOYULMUŞ, ÇIPLAK, TECRÎD EDİLMİŞ | TEK, YALNIZ | KARIŞIK VE KATIŞIK OLMAYAN | YALIN, SOYUT | KENDİ KENDİNE, BEKÂR, YALNIZ YAŞAYAN
- MÜCERRED ile LÂTİF
- MÜCERRED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİD[Ar.]
( Soyulmuş, çıplak, tecrîd edilmiş. | Tek, yalnız. | Karışık ve katışık olmayan. | [dilb./felsefe] Yalın, soyut. | Eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzûme ya da mensûre. | Bekâr. | Yalnız, ancak, fakat. İLE Ayıran, tecrîd eden. | Yalıtkan. )
- MÜCERRED[Ar.] ile TAAZZÜB[Ar. < AZEB] ile TE'EBBÜD[Ar.]
( Tek, yalnız. İLE Evlenmeyip bekâr kalma. İLE Ürküp çekinme. | Evlenmeme. )
- MÜCERRED/YALIN ile/||/<> NÂKIS/MENKÛS/EKSİKLİ ile/||/<> FASİH
( Türemiş ya da bileşik sözcüğe karşıt olarak, kök nitelikli bir anlambirim özelliği taşıyan sözcük. İLE/||/<> Ad ya da eylem çekimine girmekle birlikte ilişkin olduğu veznin tüm biçimlerini içermeyen sözcükler. İLE/||/<> Bozulmamış, öz dile ait sözcük. )
- MÜCERREP[Ar.] değil/yerine/= DENENMİŞ, SINANMIŞ
- MÜCESSEM ADESÎ ile/||/<> MÜCESSEM BEYDÎ
( Mercek nesnesi. İLE/||/<> Oval nesne. )
- MÜCESSEM[Ar.] değil/yerine/= BELİRMİŞ OLAN
( Nesne/cisim/madde durumunda olan. | Somut bir varolanda, tam olarak belirmiş olan. )
- MÜCEVHER[Ar.] değil/yerine/= DEĞERLİ NESNE
- MÛCÎ[Ar. < VECÂ] ile MÛCİ'[Ar. < VECA]
( Ağrıtan, acıtan. İLE Elem veren. )
- MU'CİB[Ar. < ACEB] ile MÛCİB[Ar. < VÜCÛB] ile MÜCÎB[Ar. < CEVÂB]
( Hayrete/taaccübe düşüren, şaşkınlık veren, icâb eden. İLE Gereken, gerektiren. | Neden, vesîle. İLE Teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana yanıt veren, icâbet eden. )
- MÛCİBE[Ar.] ile MU'CİBE[Ar.]
( Olumlu. İLE Şaşılacak, taaccüb olunacak. )
- MÛCİBE[İCAB] ile SÂLİBE[SELB]
( Olumlu[vücub(çoğul) <- vacib]. İLE Olumsuz. )
- MÜCİDD[Ar. < CİDD] ile MÛCİD[Ar. < VÜCÛD] ile MÜCÎZ[Ar. < İCÂZET] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ]
( Çok çalışan. İLE Yeni bir şey oluşturan, icâd eden, vücut veren. | Düşünce ve anlam yaratan. İLE İzin veren, icâzet veren. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MUCİP SEBEP değil/yerine/= GEREKÇE
- MU'CİR[Ar.] ile MÛCİR[Ar. < ECR]
( Bir çeşit kadın başörtüsü. İLE Kiraya veren, îcâr eden. )
- MÛCİT/KÂŞİF değil/yerine/= GELİŞTİRİCİ/BULUCU/ORTAYA ÇIKARAN
- MUCÎZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ] ile MU'CÎZ[Ar. < ACZ] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛD]
( İzin/icâzet veren. İLE Başkalarını, bir şey yapmada geri bırakan, acze düşüren. | Kimsenin yapamayacağı yolda olan. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MUCİZE:
OLAĞANÜSTÜ değil ÂCİZ BIRAKAN
- MUCİZE[Ar. < ACZ] ile TANSI, TANSUK
( ACİZ BIRAKAN, TANSI, TANSUK, ALLAH'IN EMRİYLE PEYGAMBERLER TARAFINDAN YAPILAN VE HALKI HAYRETTE BIRAKAN HÂRİKULÂDE İŞLER, HAREKETLER, HALLER )
- MUCİZE ile KERÂMET ile MAÛNET(Allah'ın yardımı/inâyeti.) ile İSTİDRÂC
( Peygamberlerde/n. İLE Velilerde/n. İLE Mü'minlerde/n. İLE Kâfirlerde/n. )
- MÜCRİM[Ar.] değil/yerine/= SUÇLU
- MÜÇTEHED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCTEHİD[Ar. < CEHD]
( İçtihâd olunmuş. İLE Gücü yettiği kadar çalışan. | Âyet ve hadislerin şer'î hükümler çıkaran din allâmesi. )
- MÜCTEHİD[< CEHD]["MÜŞTEHİT/MÜŞTEHİD" değil!] ile
( GÜCÜ YETTİĞİ KADAR ÇALIŞAN, ÇALIŞKAN | ALLAH'IN EMRİYLE ÇALIŞAN )
- MÜCTERÎ[Ar. < İCTİRÂ] ile MÜCTERİN[Ar.]
( Cesâret eden, cür'et eden. İLE Mesleğinde deneyimli, becerikli/mâhir olan. )
- MÜDÂFAA[Ar.]/DEFANS[İng. < DEFENCE] değil/yerine/= SAVUNMA/SAVUNU
- MÜDÂFAA ile/ve MUHAFAZA
- MÜDAHALE EDEMEMEK ile/değil TAHAMMÜL EDEMEMEK
- MÜDÂMELE[Ar.] ile MÜDÂMERE[Ar.]
( Yüze gülme, idâre etme. İLE Keder ve sıkıntı ile sabahlama. )
- MÜDÂMÎ[Ar.] ile MÜDÂNÎ[Ar.]
( Durmadan içki içen. İLE Yakın, eş, benzer. )
- [ne yazık ki]
MÜDÂRÂ[T][< DERY] ile İKİYÜZLÜLÜK | YÜZE GÜLME, DOST GİBİ GÖRÜNME
- MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ]
( Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. İLE İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. )
- MÜDÂVELE[Ar. < DEVLET] ile MÜDÂVERE[Ar. < DEVR]
( Devrettirme, elden ele gezdirme. | Döndürme, çevirme. | Fikir verme, konuşma. İLE Yönetme, döndürme. )
- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]
( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎM[Ar. < DEVÂM |çoğ. MÜDÂVİMÎN]
( İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVİM ile FANATİK
- MÜDÂVİM ile/değil MUHİBBÂN
- MÜDD ile MÛD[Fars.]
( Mut, kara mut, batman türünden bir ölçek. İLE Tavşancıl kuşu. )
- MÜDDAHAR[Ar. < DUHR] ile MÜDDAHİR[Ar. < DUHR]
( Biriktirilmiş, toplanıp saklanmış. İLE Biriktiren, toplayıp saklayan. )
- MÜDDEÂ[DA'VÂ] ile MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ]
( İddia olunmuş, iddia edilen/olunan şey. | Dâvâ edilen şey. | Asılsız iddia edilen şey. | Sav, tez. İLE İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. )
- MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ] ile MÜDDÎ[Ar.]
( İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. İLE [felsefe] ... [Fr. PROTENSIF] )
- MÜDDEÎ-İ UMÛMÎ[Ar.] değil/yerine/= SAVCI
- MÜDDET-İ İDDET:
BOŞANMIŞ ile DUL ile GEBE
( 3 ay[üç âdet dönemi] İLE 4 ay, 10 gün. İLE Doğum ile kayıtlıdır. )
( Boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süre. )
- MÜDEBBER/E[Ar. < DÜBÛR] ile MÜDEBBİR[Ar. < DÜBÛR | çoğ. MÜDEBBİRÂN, MÜDEBBİRÎN]
( Düşünce ile hareket edilmiş, tedbîr alınmış. | Özgürlüğü, efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. İLE Tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. | [eskiden] Kölesinin özgürlüğünü, kendi ölümünden sonraya bırakmış olan. )
- MÜDEBBİR ile MUFASSIL
- MÜDESSÎ[Ar. < DESÎSE] ile MÜDESSİR[Ar. < DİSÂR]
( Yolunu şaşırtan, baştan çıkaran. İLE Giyinmiş, bir örtüye bürünmüş. | Kur'ân-ı Kerîm'in 74. sûresi olup 56 âyettir. )
- MÜDEVVER[Ar. < DEVR] ile MÜDEVVİR[Ar. < DEVR]
( Döndürülmüş, tedvîr edilmiş. | Yuvarlak, tekerlek, değirmi. | Yeni bilançoya geçirilen hesap. İLE Döndüren, çeviren, tedvîr eden. )
- MÜDEVVER[Ar.] değil/yerine/= YUVARLAK
- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHAR[Ar.]
( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )
- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİL[Ar.]
( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )
- MÜDHİL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİR[Ar.]
( Girdiren, sokan, idhâl/dâhil eden. İLE Hor, hakir gören. )
- MÛDİ'[Ar. < VED] ile MUDÎ/E, MUZÎ'[Ar. < ZİYÂ]
( Emânet olarak bırakan/veren, tevdî eden. İLE Kaybeden, zâyi eden. )
- MUDİL[Ar. çoğ. MUDİLÂT] ile MUDİLL[Ar. < DALÂLET]
( Güç, zor, çetin. İLE Doğru yoldan çıkarıp eğri yola saptıran, dalâlete düşüren. )
- MUDİL[Ar.] değil/yerine/= KARMAŞIK, GÜÇ, ÇETİN
- MÜDÎR[Ar. < DEVR | çoğ. MÜDÎRÂN] ile MÜDİRR[Ar. < İDRAR]
( Çeviren, bakan, idâre eden. | İdâre eden anlayan. | İdâre memuru. | Yönetici. | Bölgedeki en büyük memur. İLE İdrar veren/verici. )
- MUDİYY[Ar.] ile ZEHÂB[Ar.]
- MÜDMEC[Ar.] ile MÜDMİC[Ar.]
( İçine sokulmuş, idmâç edilmiş. İLE İçine sokturan, sızdıran, idmâc eden. )
- MUDRA ile ...
( Ellerin ve parmakların duruş biçimleriyle oluşturulan simgeler. )
- MÜEBBET ile AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET
( Hükümlünün yaşamı boyunca sürer, yasa ve Cumhurbaşkanı'nca çıkarılan yönetmelikte belirtilen sıkı güvenlik önlemlerine göre çektirilir. İLE Suçu işleyen yararına, cezayı hafifletecek takdirî nedenlerin var olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine de yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Öteki cezaların, altıda birine kadarı indirilir.[Takdirî indirim nedeni olarak, failin geçmişi, toplumsal ilişkileri, eylemden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın, suç işleyenin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi konular göz önünde bulundurulabilir. Takdirî indirim nedenleri kararda gösterilir.] )
- MÜEBBET[Ar.] değil/yerine/= SONU OLMAYAN, YAŞAM BOYUNCA
- MÜECCEL[Ar. < ECEL] ile MÜECCİL[Ar. < ECEL]
( İleriye bırakılmış, peşin olmayan, ileride yapılmak üzere zamanı belirtilen, ertelenmiş, te'cîl edilmiş. İLE İleriye bırakan, erteleyen, te'cîl eden. )
- MÜEDDEB[Ar. < EDEB] ile MÜEDDİB[Ar. < EDEB]
( Terbiyeli, edepli, edeplendirilmiş, te'dîb edilmiş. | Okumuş, bilgili. İLE Bilgi ve terbiye veren, edeplendiren, te'dîb eden. )
- MÜEDDEP[Ar.] değil/yerine/= USLU, TERBİYELİ
- MÜEKKED SÜNNET ile/ve GAYR-I MÜEKKED SÜNNET
( Öğle namazının ilk sünneti. İLE/VE İkindi ve yatsının ilk sünnetleri. )
( MÜEKKED: Kuvvetle emr olunmuş. )
- MÜEKKED[Ar. < EKKED/VEKKED] ile MÜEKKİD[Ar. < EKKED/VEKKED]
( Sağlamlaştırılmış, te'kîd edilmiş. | Tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş. İLE Sağlamlaştıran, te'kîd eden. | Tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden. )
- MÜELLEF[Ar. < ÜLFET] ile MÜELLİF[Ar. < ÜLFET]
( Kitap olarak oluşturulmuş, te'lîf edilmiş. | Yazılmış, toplanmış. | Bir yazı tarzı. | Uyumlu. İLE Kitap yazan, yapıt/eser sahibi. | Uyum gösteren, imtizâc ettiren. )
- MÜELLEFÂT-I SEBÂ ve/||/<>/= ALTI ASKI[ŞİİR VE ŞAİR]
- MÜELLİF NÜSHASINI TESPİT EDEMEDİĞİMİZ BİR YAZMANIN EDİSYON KRİTİĞİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR -ile
( Konunun tespiti yapılmalıdır. Bu tespit hocanın yardımıyla olabilir başka bir biçimde de olabilir. )
( Çalışmaya başlamadan önce müellif, sonra kitabının adının elimizde olması gerekir. )
( Sonra kataloglara bakılmalı, nüshalar tespit edilmelidir. )
( Nüshalar tespit edildikten sonra bu nüshalar kendi aralarında bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bu değerlendirme sonunda ana nüsha seçilmelidir. )
( Ana nüshayı tespit ederken dikkat edilecek hususlar:
a) Saha dikkate alınmalıdır. (Mesela, felsefe kitapları ile aritmetik kitapları.)
b) Günlük tecrübe ve sezgiler önemlidir.
c) Müstensihin kimliği ve istinsah tarihi önemlidir.
d) Kayıt türleri önemlidir. Müellifle alakalı olmayan kayıtlardır bunlar. (mukabele kaydı vs.)
e) Sunulan kişiler önemlidir. )
( Ana nüshayı tespit ettikten sonra öbür nüshalar bir sıraya konulmalıdır. (onların da kriterleri vardır.) Bu nüshalara ayrı ayrı semboller verilmelidir. )
( Sonra ana nüsha aynen kopya edilmelidir. Satır satır, ana nüshaya uygun olarak bu istinsah işi yapılmalıdır. )
( Daha sonra ana nüsha öbür nüshalarla yaprak yaprak kontrol edilmeli, farklar çıkarılmalıdır. )
( Ana metin tam metin demek değildir. )
( Edisyon kritik bir metni bugünkü formel estetik yapıya uygun hale getirmektir. )
- MÜENNES[Ar.] değil/yerine/= DİŞİL
- MÜENNES ile/ve MÜZEKKER
( Dişil. İLE/VE Eril. )
- MÜESSER[Ar.] ile MÜESSİR[Ar. < ESER]
( Kendine bir şey etki/te'sir etmiş olan. İLE İz bırakan, etki/te'sir eden. | İşleyen, kararını yürüten. | Çok duyumsanan, içe işleyen. | Dokunan, dokunaklı. | Yapıt sahibi. | [kimya] Etken. )
- MÜESSES[Ar. < ESÂS] ile MÜESSİS[Ar. < ESÂS | çoğ. MÜESSİSÎN]
( Kurulmuş, kurulu, te'sîs edilmiş. İLE Kuran, temel atan, te'sîs eden. | Kuran, kurucu. )
- MÜESSES/E[Ar.] değil/yerine/= KURULU/Ş
( Kurulma işi. | Topluma hizmet, üretim, tüketim vb. amaç ve görevlerle kurulan her şey, tesis. | Yapı, yapılış, bünye. | Kasılma. | Bir sefer kuvvetini oluşturan birliklerin yapısı. )
- MÜESSESE ile/ve/||/<> TEŞEKKÜL
- MÜESSİR[Ar.] değil/yerine/= ETKİLİ
- MÜESSİS[Ar. < ESÂS] değil/yerine/= KURAN, TEMEL ATAN | KURAN, KURUCU
( )
- MÜEVVEL[Ar. < TE'VİL] ile MÜEVVİL[Ar. < TE'VİL]
( Başka anlam verilmiş, yorumlanmış, te'vîl edilmiş. İLE Başka anlam veren, başka anlamla açıklayan, yorumlayan, te'vîl eden. | Rüya tâbir eden. )
- MÜEYYED[Ar. < EYD] ile MÜEYYİD[Ar. < EYD]
( Güçlendirilmiş, sağlam, te'yîd edilmiş. | Doğrulanmış. | Yardım gören. İLE Güçlendiren, te'yîd eden. | Doğrulayan. | Yardım eden. )
- MÜEYYİDE[Ar.] değil/yerine/= YAPTIRIM
- MÜFÂD[< FEVD] ile MÜFÂZ[< FEYZ]
( Kavram, anlam. İLE Bol, bereketli. )
- MÜFÂHARE[Ar. < EYD] ile MÜFÂHİR[Ar. < EYD]
( Karşılıklı övünme. İLE Övünen, fahr eden. )
- MÜFÂREZE[Ar.] ile MÜFÂRIK[Ar. < FARK] ile MÜFERRAK[Ar. < FARK]
( Bir şeyden kesilip ayrılma. İLE Ayrılan, ayrılmış, müfârakat eden. İLE Ayrılmış, tefrîk edilmiş. )
- MUFASSAL[Ar.] değil/yerine/= AYRINTILI
- MÜFERRES[Ar.] ile MÜFERREŞ[Ar.]
( Farsça'laştırılmış. İLE Döşenmiş, tefrîş edilmiş. )
- MÜFERRÎ'[Ar. < FER] ile MÜFERRİH[Ar. < FERAH]
( Dal budak salan, tefrî eden. İLE İç açan/açıcı, ferahlık veren. )
- MÜFERRİD[Ar. < FERD] ile MÜFERRİT[Ar. < FART]
( Kendini, din işleriyle sınırlandırarak, bir yana çekilip Allah'a ibâdet etmekle meşgul olan. İLE Kısaltan, teksîr eden, tefrît eden. )
- MÜFERRİG[Ar.] ile MÜFERRİK[Ar. < FARK]
( Dolu kabı boşaltan. | Yemeği kurtaran. İLE Kısaltan, taksîr eden. )
- MÜFESSER[Ar. < FESR] ile MÜFESSİR[Ar. < FESR | çoğ. MÜFESSİRÎN]
( Açıklanmış, anlamı ancak açıklama ile anlaşılmış âyet ya da hadîs, tefsîr edilmiş. İLE Açıklayan, kısa şeyi genişletip anlamını ortaya çıkaran. | Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayana din âlimi. )
- MÜFHİM[Ar. < FAHM] ile MÜFHİŞ[Ar.]
( Ağız açtırmayan, susturan, yıldıran, ifhâm eden. İLE Kötü söz söyleyen. )
- MÜFÎK[Ar. < İFÂKAT] ile MÜFRİG[Ar. < FİRÂG]
( İyileşen hasta, ifâkat bulan. İLE Döken, dökücü, ifrâğ eden. )
- MÜFİT[Ar.] değil/yerine/= YARARLI | ANLATAN
- MÜFLİS ile/değil/yerine/>< MÜFLİK
( İflâs eden. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birinci sınıf şiir yazan şair. )
- MÜFRED(YALIN) ile MÜREKKEB(BİLEŞİK)
( Küllî anlam bir tek lâfızla gösterildiğinde "müfred" adını alır. İLE İki lâfız birleştirilerek gösterildiğinde "mürekkeb" adını alır. )
- MÜFRED ile MÜELLEF
( İnsan(İn-san)(İ-n-s-a-n). İLE Taş atan. )
- MÜFRED ile MÜFRED
( Yalın. İLE Tekil. )
- MÜFRED ile/ve TESNİYE ile/ve CEM'İ
( Tekil. İLE/VE İkili. İLE/VE Çoğul. )
- MÜFRET[Ar.] değil/yerine/= TEKİL
- MÜFREZE[Ar. < FERZ] ile MÜFRİZ[Ar.] ile MÜFTERİK[Ar. < FARK]
( Bir askerî birlikten ayrılan kol. İLE Ayıran, ifrâz eden. | Virgül. İLE Ayrılan, iftirâk eden. | Dağılan, perişan olan. )
- MÜFRİD[Ar. < FERD] ile MÜFRİT/E[Ar. < FART]
( Tek başına bırakan. Yalıtıcı/izolatör. İLE Sınırı geçen, ileri vardıran, aşırı, ifrât eden. )
- MÜFRİT[Ar.] değil/yerine/= AŞIRI
- MÜFRİT ile/değil/yerine/>< MÛNİS ve MÛTEDİL
- [ne yazık ki]
!MÜFSİT[Ar.]/MÜZEVİR[Ar.] değil/yerine/= ARABOZUCU
- MÜFTABİH ile/ve/||/<> MÜFTÂBİH
( Hakkında, fetvâ verilmiş olan. Kendiyle amel olunması icâb eden hüküm. İLE/VE/||/<> Müctehid âlimlerin ictihâdlarının kendiyle fetvâ. )
- MÜFTERÎ[Ar. < FERİYY] ile MÜFTERİH[Ar. < FERAH]
( İftira atan, kara çalıcı. İLE Şen, zevkli. )
- MÜFTERÎS[Ar. < FERS] ile MÜFTERİS[Ar.] ile MÜFTERİŞ[Ar.]
( Yırtıcı hayvan. İLE Fırsat bulan, fırsat bilen. İLE Secdede, iki kolunu yere koyan. )
- MÜFTİ/MÜFTÜ[< FETVÂ] ile ...
( İl ve ilçelerde, müslümanların dini işleri ve sorunları ile ilgilenen görevli. | Fetvâ veren, fetvâ emini. )
- MUGALATA[Ar. < GALAT | çoğ. MUGALATÂT]["ga" uzun okunur] ile MUGALLAT/A[Ar. < GALAT]
( Yanıltmak için, yanıltacak yönde söz söyleme. | Ağız kalabalığı. İLE Yanlış telâffuz edilmiş. )
- MUGALATA[Ar.] değil/yerine/= YANILTMACA
( Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme. | Başkasını yanıltmak için, doğru olmadığı bilinerek yapılan uslamlama ve çıkarsama. )
- MUGALEBE[< GALEBE]/TEGALÜB ile ...
( GALEBE ÇALMAYA, ÜSTÜN GELMEYE UĞRAŞMA | GALİP, ÜSTÜN )
- MUGAYİR[Ar.] değil/yerine/= AYKIRI / UYMAZ
- MUĞLAK ile/||/<> MÜPHEM ile/||/<> MECHUL ile/||/<> MUAMMA ile/||/<> MUÂLLAK
( Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık. İLE/||/<> Belirsiz. | Açık ve seçik olmadan. İLE/||/<> Bilinmeyen. İLE/||/<> Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. İLE/||/<> Asılmış, asılı, ta'lîk edilmiş. | Bir yere dayanmadan, havada, boşta duran. | Sürüncemede kalmış iş. | Bağlı. | Kesin olmayan. | Açık hece.[bâ] | Bir yazı biçimi. )
- MUĞLAK[Ar.] ile/değil/yerine/>< MUTLAK[Ar.]
( Anlaşılmaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Salt, saltık, kesinlikle. )
- MUGUZGAK/MUGUZGAQ[Argu] ile SİNEK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Balarısına benzeyen bir sinek. İLE ... )
- MUHABBET SOKAK değil İNCİLİ ÇAVUŞ SOKAĞI
- MUHABBET VE SAYGILI OLMAMAK/HÜRMETSİZLİK ile/yerine MUHABBET VE SAYGI/HÜRMET
( Önceki halden daha kötü duruma getirir. İLE/YERİNE Muhabbetsiz saygı bir yere ulaştırmaz fakat kişiyi bozmaz. )
- MUHABBET ve FEDÂKÂRLIK
- MUHABBET ve/||/<>/< HAKİKAT
( Sözlerde. VE/<> Gözlerde. )
- MUHABBET ve HEYBET
- MUHABBET ve HİMMET
- MUHABBET ile/ve/<> İLİM
- MUHABBET ve KARŞILIKLI RIZÂ
( Her türlü muhabbet menfaatsiz olmalıdır. )
- MUHABBET ile MAHABBET
- MUHABBET["MUABBET" değil!] ile MAHABBET
- MUHABBET ile/ve MERHAMET
- MUHABBET ile/ve/<> MERHAMET ile/ve/<> ADÂLET
( LOVE vs./and/<> MERCY vs./and/<> JUSTICE )
- MUHABBET ve/<> MÜNÂSEBET
( LOVE and/<> RELATIONSHIP )
- MUHABBET SOHBET
- MUHABBETİN/AŞKIN DERECELERİ'NDE:
MEYL ile/||/<>/> ARZU ile/||/<>/> SAHÂBET ile/||/<>/> GARÂM ile/||/<>/> VEDÂD ile/||/<>/> ŞEGAF ile/||/<>/> TEFÎN ile/||/<>/> TEABBÜD ile/||/<>/> HULLET ile/||/<>/> IŞK
( Öteki dillerde bizim "muhabbet" gibi çok anlamlı bir sözcük var mıdır bilmem. Ama şu kadarını söyleyeyim... Bizi bilmek demek, biraz da bu sözcüğü tüm anlamlarıyla bilmek demek...
Muhabbeti; sevgi, aşk, sevdâ, dostluk, bağlılık, sohbet, yârenlik etmek anlamlarında kullanıyoruz. Birini sevdiğimizde ona muhabbet besleriz. Sevdiğimizle oturup konuştuğumuzda muhabbet etmiş oluruz. Bir erkek ile bir kadının birbirini tanımasına ve sevmesine vesile olanlara "muhabbet tellâlı" deriz. Ama konu tasavvuf olunca sözcük farklı anlamlar kazanmaya başlar.
Eskiler, muhabbeti, şiddetine göre on dereceye ayırmış. Öncesi ilgi duymak, sonrası muhabbetin şiddetiyle yok olmak olan muhabbet olmaz ise yolculuk da olmaz. Sırayla açıklayalım...
1. MEYL: Sözlükte bir yöne doğru yönelmek, eğilmek, eğik duruma gelmek anlamı verilmiş. Biz ise birine ya da bir şeye yönelmek, sevgi, ilgi göstermek, istek ve arzu duymak anlamlarında kullanıyoruz. Tasavvufta yolun en başındakilere muhib deriz. Muhib, ilgi duyan kişidir. Yolun başı ise ilgi duymaktır. O yüzden;
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesin her kim ki kıymaz cânına
(Fuzûlî)
İlgi duymaya başladığımız anda yolculuğumuz başlar. Çünkü meyl ile başlayan yolculuğun sonu bu uğurda canını vermektir.
2. ARZU: Meyl, irâdeye yükselirse arzu adını alır. İrâdeye yükselmesi ise yâri istemek ile olur. Ama bunun da bir bedeli vardır.
Cân la’lin eyler arzû yâr içmek ister kanımı
Yârâb ne vâdîdir bu kim cân teşne cânân teşnedir
(Bâkî)
3. SAHÂBET: Benimseyip koruma, kayırma suretiyle sâhiplenme, sâhip çıkma anlamlarında kullandığımız sözcük, Arapça olmasına karşın anlamını Türkçe'de kazanmış. Kişinin arzu ettiği kişiye karşı, gönlünden bir akış, bir eğilim peyda olması sonucunda da korumaya, sahiplenmeye başlar.
4. GARÂM: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyâk, büyük aşk anlamına gelen garâm, sevginin gönle âdeta yapışmasıdır.
Cenap Şehabeddin;
Uyan ey bister-i sînemde yatan tıfl-ı garâm
derken âşık olmaya başladığını ya da âşık olmak arzusunu dile getiriyordu.
5. VEDÂD: Sevgi, dostluk, muhabbet anlamlarına gelen vedâd, muhabbetin saf ve katıksız durumu. Gönülden öteki eşya ve kişilere olan ilginin atılması durumu. Aynı sözcükten türeyen vedûd ise “Kullarını çok seven, onları lûtfa, ihsâna gark eden; sevilmeye lâyık ve müstahak yalnız kendi olan” anlamında Allah’ın adlarındandır.
6. ŞEGAF: Sevginin kalbi istilâ etmesi, aşırı sevgi, mecnûnca, çılgınca sevme. Kalp, sevilen şey dışındakilerden temizlenince bu sefer sevgi coşmaya başlar, kalbin tamamını fetheder, istilâ eder.
7. TEFÎN: Örümcek ağı demek olan tefîn, aşkın bir üst derecesi. Kalbin her yanını istilâ eden sevgi, kalpten taşmaya başlar. Kalpten taşmaya başlaması ise kontrolün aşk sahibinin elinden çıkıp aşkın eline geçmeye başlamasıdır. Öyle ki aşk, örümceğin ördüğü ağ gibi kişinin her tarafını kapsar, örer, onu âdeta sıkı sıkı bağlar.
8. TEABBÜD: Kul köle olmak, tapınmak anlamındaki teabbüd, kişinin artık aşkın elinde oyuncak olduğu haldir. Bu durumdaki âşığı, Hayretî şöyle anlatır:
Gam yeriz kan yutarız kûşe-i mihnette müdâm
Sanma biz kevser-i cennât-ı naîmin kuluyuz
9. HULLET: Gerçek dostluk anlamındaki hullet, sevgiliden başka kimsenin kalmadığı durumu açıklamak için kullanılır. Hullette iki özellik bulunur. Biri sadâkât yani doğruluk, öteki de samimiyet. Aşkın sondan bir önceki durumudur. Artık aşkın gerçek olduğundan, heves ya da yanılsama olmadığından emin olunmuştur.
10. IŞK: Muhabbetin en son hali ve en aşırı derecesidir. Halkanın tamamlandığı son zincir. Zât, sıfata meylettiğinde, kalpte ortaya çıkarak tüm damarlarda akıp tüm organlara yayılan aşırı muhabbet. Hallâc’ın her tarafı kesildiğinde, kanının yerlere Allah Allah diyerek akmasının nedeni de Züleyha’nın kanının Yusuf diye diye akmasının nedeni de budur. Işk öyle bir durumdur ki kişinin nazarında, sevdiğinden başka bir şey olmaz ve tüm ilgisini sevdiğine gösterir. Sadece gözleriyle ve gönlüyle değil baştan ayağa tüm âzâsıyla sevdiğini müşâhede eyler.
Tasavvuf, meyl ile başlayıp ışk ile biten bir yolculuktur. O yüzden,
Muhabbet bir kef-i Dâvud’dur pûlâdı mûm eyler
(Suzî-i Prizrenî)
ve
Muhabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
(Îzzet Molla)
Işk sahipleri nerede olursa olsun hemen bilinir.
Son sözü de Fuzûlî söylesin:
Aşk imiş her ne vâr âlemde
Muhabbetiniz daim, aşkınız bâkî ve dâim olsun.
İsmail Güleç (Prof.Dr.) | www.ismailgulec.net
)
( Aşk Merdiveni [Diotima]

6. Basamak: Aşkın kendine duyulan aşktır. Kişi, güzelliği kendi biçiminde görür ve aşkın güzelliğini olduğu gibi sever. Her özel ve güzel olan, bu biçimle bağlantısı nedeniyle güzeldir.
5. Basamak: Genel olarak bilgiye duyulan aşktır.
4. Basamak: Yasalara ve kurumlara duyulan aşktır.
3. Basamak: Nefs sevgisidir. Bu, fiziksel özelliklerin bir kenara bırakıldığı, manevi ve ahlâkî güzelliğin sevgiyi tetiklediği aşamadır. Bu adımda, kişi, nitelikli zihinlere âşık olacaktır.
2. Basamak: Tüm güzel gövdelerin sevgisidir. Kişi, tüm gövdesindeki güzelliği görür ve farkları sevmeyi öğrenir.
1. Basamak: Tek bir gövdenin sevgisidir. Bu aşk, belirli bir gövdeye duyulur. Fiziksel özelliklere duyulan bir istektir. )
- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]
( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )
- MUHÂCEZE[Ar.] ile MUACCİZE[Ar. < ACZ]
( Fısıldamak. İLE Sıkıntı verme, bıktırma, usandırma, tâciz etme. | Yapışkanlık, sırnaşıklık. )
- MUHÂCİM[Ar. < HÜCUM] değil/yerine/= SALDIRAN/SALDIRICI
- MUHACİR MAHALLESİ :
( Sarıyer Orta Çeşme Caddesi üzerindeki Çukurçeşmenin ilerisinde sağdadır. Hidayetin bağına kadar uzar. Fıstıklıbağlar yolundan sınır alır. 93 Harbi (Rus - Türkiye) göçmenlerinin iskân edildiği bir bölgedir. Zamanla değişikliğe uğradı. )
- MUHÂDAA/T[Ar. < HAD] ile MUHÂDÂT[Ar.]
( Aldatma, oyun/hile etme. İLE Hediyeleşmek. )
- MUHADDAB[Ar. < HAD] ile MUHÂTAB[Ar. < HUTBE]
( Boyanmış, tahdîb olunmuş. İLE Kendine söz söylenilen. | İkinci kişi. | Eskiden, Şeyhülislâm tarafından, medresede yetişmiş kişiler arasından seçilen ve huzur derslerine katılan, en çok dört kişiden biri. )
- MUHADDED[Ar.] ile MUHADDED[Ar.]
( Sınırı çizilmiş, sınırlanmış, tahdîd edilmiş. İLE Derisi buruşmuş olan. )
- MUHADDEP[Ar.]/KONVEKS[İng.] değil/yerine/= DIŞBÜKEY
- MUHADDİR/E[Ar. < HADR] ile MUHADDİR[Ar.]
( Uyuşturan, uyuşturucu, tahdîr eden. [Fr. NARCOTIQUE] İLE Kabartan, şişiren. )
- MUHÂDESE[Ar. < HADİS] ile MUHÂDEŞE[Ar.]
( Konuşma. | Birbirine öykü anlatma. İLE Tırmalama. | Zahmet, sıkıntı verme. )
- MUHÂFAZA ve/+ KÂR ile/değil/yerine/>< MUHÂFAZAKÂR/KORUYUCU
- MUHÂFAZA ile/ve için MERHAMET
- MUHÂFAZA ile/ve için SEVGİ
- MUHAFAZA[Ar.] değil/yerine/= KORUMA/KORUNUM/SAKLAMA
- MUHÂFAZA[< HIFZ] < SAKLAMA, KORUMA, KAYIRMA
- MUHAFAZAKÂR ile MUTAASSIB
- MUHAFAZAKÂR[Ar., Fars.] değil/yerine/= TUTUCU
- MUHAFAZAKÂRLIK ile/ve/||/<> TEPKİSELLİK
- MUHÂFIZ ile PASTAFOR
( ... İLE Kutsal simge muhâfızı. )
- MUHÂKEMÂT'I:
VAROLUŞ/A değil/yerine UYGULAMA/LARA
- MUHÂKEME ile/ve/||/<>/> MÜZÂKERE
- MUHAKKÂK ile/||/<> REYHANÎ
( Sülüse benzeyen ancak daha fazla yatık ve uzun çizgileri olan büyük boy yazı biçimi. İLE/||/<> Muhakkâk'ın küçüğü. )
- MUHÂL[Ar.] değil/yerine/= OLANAKSIZ, OLMAZ, OLMAYACAK
- MUHÂLAA[Ar.] ile MUHÂLÂT[Ar.]
( Kadının, kocasına, biraz mal vererek, birbirinden resmen ayrılmaları. | Karşılıklı boşanma isteği, kararı ve rızâsı. İLE Olanaksız, olmaz, olmayacak şeyler. )
- MUHÂLEFE[Ar. < HALF] ile MUHÂLEFET[Ar. < HALEFE] ile MÜÂLEFET[Ar. < ÜLFET]
( Birbirine karşı yemin etme, antlaşma. İLE Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE Alışma, kaynaşma, dostluk, sevgi. )
- MUHÂLEFET[Ar.] ile/>< MUHÂLESET[Ar.]
( Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birbiriyle dost geçinme, dostluk ve iyi davranma. )
- MUHALİF ile/değil/yerine MUHATAP
- MUHALLÂ[Ar. < HALÂ] ile MUHALLÂ[Ar. < HALÂ/HÂLÎ]
( Süslenmiş, süs yapılmış, donatılmış, tahliye olunmuş. İLE Boşaltılmış. | Süslenmiş, süs yapılmış. )
- MUHÂLLİM[Ar. < HİLM] ile MUALLİM[Ar. < İLM]
( Sakin. Yavaş kılan, halîm eden. İLE Öğreten, öğretmen, hoca, tâlim ettiren. | Muallim Naci'nin, 1886'da basılmış, Tercemân-ı Hakîkat gazetesinin edebî sayfasındaki şiirlere yazdığı tenkitleri topladığı bir yapıtı. )
- MUHÂLLİT[Ar. < HALT] ile MUKALLİD[Ar. < KALD | çoğ. MUKALLİDÎN]
( Karıştıran, tahlît eden. İLE Bir şeyi takan, kuşanan, boynuna asan. | Taklitçi. )
- MUHALLÜN-LEH[Ar.] ile MUHÂLÜN LEH[Ar.]
( Kendine helâl olan. | Boşadığı karısı, başka biriyle evlenip boşandıktan ve bir iddet devresi bekledikten sonra tekrar kendine dönmesi şer'an kabul edilen koca. İLE Alacaklı olan kişi. )
- MUHÂLÜN ALEYH[Ar.] ile MUHÂLÜN BİH[Ar.]
( Aleyhine gönderilen havaleyi kabul eden kişi. İLE Birine havale edilen mal. )
- MUHAMMEN[Ar.] değil/yerine/= ORANLANAN
- MUHAMMER[Ar. < HİMÂR] ile MUHAMMER[Ar. < HAMR] ile MUAMMER[Ar. < ÖMR]
( Eşeğe benzetilmiş, eşek denilmiş, tahmîr olunmuş. İLE Mayalanmış, ekşiyip kabarmış. | Yoğurulmuş. Kaynayıp kıvamını bulmuş. İLE Yaşayan, yaşamış, ömür süren. )
- MUHAMMES[Ar.] ile MUHAMMES[Ar.]
( Usûl. İLE Beş parçası olan, beşli. | Beşgen. )
- MUHAMMES[Ar.] ile MUHAMMES[Ar. < HUMS] ile MUHAMMEZ[Ar. < HAMZ]
( Ateş üzerinde kızdırılıp kurutulmuş, tahammüs edilmiş. İLE Beşli, beş katlı, tahmîs edilmiş. | Her bendi, beş mısrâlı olan manzûme. | Beşgen. [Fr. PENTAGONE] İLE Paslanmış, oksitlenmiş, hamızlanmış. )
- MUHAMMES ile/ve MÜTEKERRİR ile/ve MUHAMMES-MÜTEKERRİR
( Divân şiirinde, beş mısralık kıtalardan meydana gelen nazım biçimi. İLE/VE Birinci bendinin son mırası, öbür bentlerin sonunda olduğu gibi tekrarlanan murabba; son iki mısrası bentlerin sonunda tekrarlanan (muhammes) nazım biçimleri. İLE/VE Bu iki nazım biçiminin bir arada kullanılması sonucunda yazılmış olan şiir. )
- MUHAMMİN[Ar.] değil/yerine/= ORANLAYAN
- MUHAMMİR[Ar. < HAMR] ile MUHAMMİR[Ar.] ile MUHÂMÎ[Ar.]
( Mayalayan, ekşitip kabartan, tahmîr eden. | Yoğuran, mayalayan, kıvamını bulduran. İLE Kızdırıcı ilâç. İLE Savunan, koruyan, müdafaa eden. | Avukat. )
- MUHAMMIS[Ar.] ile MUHAMMIZ[Ar.]
( Tava. İLE Oksitleyen, humuzlayan. )
- MUHÂNET[Ar. < MUHÂN] ile MUHANNET[Ar.]
( İhânet eden, hain, alçak. İLE Mumyalanmış, tahnît olunmuş. )
- MUHÂRESE/T[Ar. < HİRÂSET] ile MUHÂREŞE[Ar.] ile MUHÂREŞE[Ar.]
( Koruma, muhafaza. İLE Kışkırtma, halkı birbirine düşürme. İLE Fitneleyip kavga çıkarma. )
- MUHÂRİF[Ar.] ile MAHDÛD[Ar.]
- MUHARREF[Ar. < HARF] ile MUHARREF[Ar.]
( Değiştirilmiş, üzerinde kalem oynatılmış, tahrîf edilmiş. İLE Bunak denilmiş, tahrif olunmuş. )
- MUHARRİK[< HAREKET] ile MÜTEHARRİK[< HAREKET]
( Tahrik eden, harekete geçiren, oynatan. | Kışkırtan, ayartan, dürten. İLE Hareket eden, kımıldayan, oynayan. )
- MUHARRİK[Ar. < HARÎK] ile MUHARRİK[Ar. < HARK] ile MUHARRİK[Ar. < HAREKET]
( Yakan, tahrîk eden. İLE Çok yakan. | Çok hareket eden. | Pek susatan. İLE Hareket ettiren, oynatan. | Kışkırtan, ayartan, dürten. | [fels.] Devitken. | [kimya] Karmaç. )
- MUHARRİS[Ar. < HIRS] ile MUHARRİŞ[Ar.] ile MUHARRİZ[Ar.]
( Hırslandıran, hırs ve istek artıran. İLE Tırmalayan, azdıran, tahrîş eden. | [biyoloji] İrkilten. [İng./Fr.: IRRITANT] İLE Kışkırtan, tahrîz ve teşvîk eden. )
- MUHASEBE ile/ve/||/<>/< MUHAKEME
- MUHASSAL[Ar. < HUSÛL] ile MUHASSAL[Ar. < HUSÛL]
( Elde edilmiş, hâsıl edilmiş, tahsîl olunmuş. | Sözün kısası, işin sonu, hâsılı, hulâsa. İLE Elde edilen sonuç. | [fizik] Bileşke. )
- MUHASSALA[Ar.] değil/yerine/= BİLEŞKE
( Elde edilen sonuç. | Bileşke. )
- MUHASSAN[Ar. < HISN] ile MUHASSEN[Ar. < HÜSN] ile MUHASSER[Ar.]
( Güçlendirilmiş, istihkâmlanmış. İLE Beğenilmiş, güzel, yararlı, hayırlı iş. İLE Hasret kalmış, tahsîr olunmuş. )
- MUHASSAR ile/ve MUHATAB
- MUHAŞŞİ[Ar.] ile MUHAŞŞİ'[Ar.] ile MUHAŞŞÎ[Ar. < HAŞYET]
( Hâşiye yazayan, hâşiyeleyen. İLE Kibirlinin, kibrini kıran. İLE Korkutan, haşyete düşüren. )
- MUHAŞŞİM[Ar.] ile MUHAŞŞİN[Ar.]
( Keskinliği dolayısıyla sarhoş edici şey. İLE Gücendiren, öfkelendiren. )
- MUHASSIN[Ar.] ile MUHASSİN[Ar. < HASEN]
( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE Güzel kılan, güzelleştiren, tahsîn eden. )
- MUHÂT[Ar.] ile MUHÂT[Ar.]
( Kuşatılmış, etrafı çevrilmiş, ihâta olunmuş. | Bir şeyin içinde bulunan. İLE Sümük, sümüğe benzeyen yapışkanlı nesneler. )
- MUHATAP[Ar.]["MUHATTAP" değil!] değil/yerine/= KONUŞULAN/KONUŞUK
- MUHÂTARA/LI[< HATAR] ile NETÂME/Lİ
( Söyleşme, konuşma, birbirine hitap etme. | [mecaz] Çekişme. | Tehlike. | Zarar, ziyan, korku. İLE Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan. | Başına sık sık kaza gelen. )
- MUATTAP/MUHATTAP/MUHAATTAP[Ar.] değil MUHÂTAP[Ar. < MUHÂTAB < HUTBE]
- MUHÂVELE ile MUHAVERE[çoğ. MUHÂVERÂT]
( İsteme/taleb. İLE İki kişinin karşılıklı konuşması. )
- MUHAVVİL[Ar. < HAVL] değil/yerine/= DEĞİŞTİREN/DÖNÜŞTÜREN
( Tahvîl, tahvîl eden, değiştiren, başka şekle soran. )
- MUHÂYEE[Ar.] ile MUHÂYENE[Ar.]
( Bölüşme olanağı bulunmayan şeyi sıra ile kullanma. İLE Belirli bir zaman için kiralama. )
- MUHAYYEL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYER[Ar. < HAYR]
( Hayal kurulmuş, tahayyül olunmuş. İLE Seçmeli, beğenmeye bağlı. | Beğenilmediğinde geri verilen eşya. | Türk müziğinin en eski ve en çok kullanılan makamlarından. )
- MUHAYYER ya da SÜMBÜLE ile MUHAYYERSÜMBÜLE
( Türk müziğinin makamları. )
- MUHAYYERBÛSELİK[Ar., Fars.] MUHAYYERKÜRDİ
( Türk müziğindeki makamlar. )
- MUHAYYİL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYRET] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYR]
( Hayal kuran, tahayyül eden. İLE Şaşırtan, hayret veren, hayrette bırakan. İLE İki şey arasında tercih edilmesini serbest bırakan. )
- MUHAYYİLE ile MÜTEHAYYİLE
- MUHAYYİLE ile/ve MÜVEHHİME
( Hayal yetisi. İLE/VE Vehim yetisi. )
( Yanyana koyar. İLE/VE Sıraya koyar. )
- MUHÂZARA[Ar. < HUZÛR | çoğ. MUHÂZARÂT] ile MUÂZALA[Ar.]
( Hatırda tutulan şeyler. | Edebî fıkralar, öyküler anlatma ve bunlar üzerine konuşma. İLE Bir beyitin anlamını, başka bir beyitle tamamlaması. )
- MUHÂZÂT[Ar.] ile MUHÂZÂT[Ar. < HİZÂ]
( Yüz yüze gelme. İLE Aynı hizâda bulunma, karşı durma/olma. )
- MUHÂZELE[Ar.] ile MUHÂZERE[Ar.]
( Aşağılık, hakirlik. İLE Birbirini korkutma. )
- MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHAZZİ'[Ar.] ile MUHÂDİ'[Ar. < HAD, HID]
( Birbirinin karşısında ve aynı sırada bulunan. | Paralel. İLE Birbirinin karşısında bulunan, karşı sırada bulunan. İLE Ot ve saman kesmeye yarayan bir çeşit tarım makinesi. İLE Hile yapan, aldatan. )
- MUHAZZİL[Ar.] ile MUHAZZİR[Ar.]
( Alçaklık, bayağılık içinde bırakan, tahzîl eden. İLE Sakındıran, tahzîr eden. )
- MUHBİR[Ar.] ile/değil MUHABİR[Ar.]
( Haber ulaştırıcı/veren. | Yasadışı olan bir durumu, yetkili oruna bildiren. İLE/DEĞİL Basın ve yayın kurumlarına haber toplayan, bildiren ya da yazan kişi. | Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyı sağlayan görevli. )
- MÜHDER[Ar. < HEDER] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]
( Dökülen, akıtılan. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )
( HEDER: Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma. )
- MUHDES ve/||/<> MANZUM ve/||/<> MALÛL ve/||/<> MAKÛL ve/||/<> MAHDUT ve/||/<> MÜSPET
- MÜHDİ[Ar. < HEDİYE] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]
( Hediye veren/gönderen, ihdâ eden. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )
- MÜHELHİL[Ar.] ile MÜHELLİL[Ar. < TEHLÎL]
( Bir şeyi, nâzik ve lâtif yapan. | Nâzik ve lâtif söz söyleyen. İLE "Lâ ilâhe ill-Allah" diyen, tehlîl eden. )
itibarı ile 34.754 başlık/FaRk ile birlikte,
34.754 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(89/140)
(1996'dan beri)