 
                                Dil'deki
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 10.158 başlık/FaRk ile birlikte,
10.158 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
- SOYUTLAMA ile/ve/||/<> KÖPRÜ
- SOYUTLAMA ile ÖTELEME
- SOYUTLAMA ile/ve/değil/||/<>/< SIYIRMA/AYIRMA/DIŞA ÇIKARMA
- SOYUTLAMA ile SOYUTLAMA
- SOYUTLAMAK ile/ve/||/<>/> SOYUTLAMANIN SOYUTLA(N)MASI
- SOYUTLANMA ve/<> GÜZELLİK
- SOYUTLAŞTIRMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YAŞAMA GEÇİRME
- SÖZ DİNLEMEK ile SÖZ DİNLEMEK
( "Yapma ve yap" denileni yerine getirmek, uygulamak. İLE Konuşulanları dinlemek/dinlemeye çalışmak, konuşulanlara dikkatini yöneltmek/kulak kabartmak. )
- SÖZ DİZİLİMİ DEĞİŞTİRGENİ ile ...
- SÖZ KESMEK ile SÖZÜ KESMEK
- SÖZ KONUSU ile/ve/değil/||/<>/< OLASILIK
- SÖZ SÖYLEMEK ile/ve/||/<> ANLAMAK
( İrfan ister. İLE/VE/||/<> İnsan/kişi ister. )
-  SÖZ SÖYLEMENİN KURALLARINDA:
 ÖNÜNÜ ARDINI GÖZETMEK[Ar.] ve/||/<> SÖYLEMEDEN ÖNCE TEKRAR TEKRAR DÜŞÜNMEK[Ar.] ve/||/<> ON KERE DÜŞÜNÜP BİRİNİ SÖYLEMEK[Ar.] ve/||/<> "HER AĞZIMIZA GELENİ" SÖYLEMEMEK[Ar.]
( Önün ardın gözet fikr-i dakîk et onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ
Osman Nevres[ö. 1762]
 )
( )
-  SÖZ:
 "AĞDALI" ile/ve/değil/||/<>/< ABARTILI ile/ve/değil/||/<>/< AYRINTILI
-  SÖZ:
 BELLEKTE ile/ve SOHBETTE
( Girdiği gibi çıkar. İLE/VE Dönüşerek ve kişiyi[konuşanı ve dinleyeni] dönüştürerek çıkar. )
-  SÖZ:
 DİLLERDE ile/ve/||/<> GÖNÜLLERDE
( Destan olur. İLE/VE/||/<> Şiir olur. )
-  SÖZ:
 DÜZ ile/ve/||/<> ETKİ ile/ve/||/<> EDİM
-  SÖZ:
 KABUL GÖRMEK İÇİN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞRULUĞUNDAN DOLAYI
-  SÖZ:
 ÖRTÜK ile KİNÂYE
-  SÖZ:
 SERT ile/ve/||/<> TERS ile/ve/||/<> KİTABIN ORTASINDAN
-  SÖZ(CÜK):
 GERÇEK ile/ve/||/<>/> DEĞİŞMECE/MECAZ[Ar.] ile/ve/||/<>/> 
DOKUNDURMA/KİNÂYE ile/ve/||/<>/> AÇIK/SARİH
( Çıkarımsal. İLE/VE/||/<>/> Hayal/Muhayyile. İLE/VE/||/<>/> Sezgi/Hads. İLE/VE/||/<>/> Apaçık. )
( Soğan. İLE/VE/||/<>/> Sarımsak. İLE/VE/||/<>/> Koku. İLE/VE/||/<>/> Yaygın koku. )
(  )
 )
( Söz(cük)leri/ni değiştir... Dünya/n değişsin...
 )
(  )
 )
-  SÖZ(CÜK)LERİ/Nİ ve/||/<> TUTUMU/NU DEĞİŞTİR...
DÜNYA/N DEĞİŞSİN!
- SÖZ(ÜM) MECLİSTEN DIŞARI ile SİZİ TENZİH EDERİM
-  SÖZ/KONUŞMA:
 "UZAMASIN!" yerine/değil NE KADAR GEREKİYORSA O KADAR KONUŞMAK
-  SÖZ/LÂFIZ:
 İLZAMÎ ile/ve/||/<> İLTİZAMÎ
( EMİR | DÂVÂ | TALEP | HÜKÜM | VASİYET 
ile/ve/||/<>
 BORCU İKRAR[İKRÂR-I Bİ'D-DEYN]/SUÇU İKRÂR[Vİ'T-TÖHMET] | ŞAHADET | GAİP HAKKINDAKİ KEFÂLET | ŞARTA MUKÂRİN TAAHHÜTLER )
-  SÖZ/SAV:
 BOŞ ve/||/<> BELEŞ
-  SÖZ/SORU)
 "YÖNLENDİRME" ile YÖNELTME
- SÖZ ile/ve/değil/||/<>/>/< BİLİNCİ KURAN SÖZ
- SÖZ ile/ve/<>/> DOLAYLAMA
( ... İLE/VE/<>/> Süslü, sanatlı yazınsal söz. ["Türkiye'nin kalbi Ankara", "Büyük Kurtarıcı, ATATÜRK" vb.] )
- SÖZ ile/ve/değil/yerine EKSİNTİSİZ/FİRESİZ SÖZ
- SÖZ ile/ve EMİR
- SÖZ ile/ve/= NEFES
- SÖZ = PHRASE[İng.] = EXPRESSION[Fr.] = ÄUßERUNG[Alm.] = ESPRESSIONE[İt.] = EXPRESIÓN[İsp.]
- SÖZ ile/ve/<> TALÂKAT
( ... İLE Kolayca, düzgün söz söyleme durumu. )
- SÖZ ve/> TÂLÎK
( ... VE/> Güleryüzlü. :) | Düzgün söz söyleyen. )
- SÖZ ile TERÂNE[Fars.]
( ... İLE Çok yinelendiğinden usanç verici bir durum alan söz. | Ezgi, nağme, makam. | Dört dizeden oluşan ve birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı olan şiir, dörtlük. )
- SÖZ ve/||/<>/>/< ÜMİT
( Sözün eşiği, ümidin eşiğidir. Bir yerde, söylenilecek söz var ise orada, ümit var demektir.
Sözümüz, ümidimizdir... )
- SÖZ ile YISA[İt.]
( Birçok kişinin yaptığı işlerde gayret vermek için söylenen söz. )
- SÖZCELEME ile/||/<> SÖZ UZATIMI ile/||/<> EĞRETİLEME ile/||/<> TOPLULUK ADI
( İki susku arasında yer alan söz zinciri parçasını -yani sözceyi- belirli bir bağlam ve durum içinde gerçekleştirme. İLE/||/<> Değişik gösterenler aracılığıyla aynı gösterileni aynı sözcede yineleme. İLE/||/<> Düz değişmeceye karşıt olarak, dizisel bağıntılar düzleminde ortak anlambirimcikler kapsadığından aralarında eşdeğerlik ilişkisi kurulan anlamlı öğelerden birini öbürü yerine ve karşılaştırma yapılmasının sağlayan sözcükleri kaldırarak kullanma sonucu oluşan değişmece. İLE/||/<> Birçok öğeden oluşmakla birlikte bütünlük gösteren, birlik sunan bir topluluğa verilen tekil ad. )
- SÖZCÜĞÜN HİZMET ETMESİ/EDEMEMESİ ile/ve/||/<>/> SÖZCÜĞÜN "İSTİHDAMI"
-  SÖZCÜĞÜN:
 "AĞIRLIĞI" ile/ve/||/<> "BEDELİ"
-  SÖZCÜĞÜN:
 "NEREDEN GELDİĞİ" ile/ve/değil/||/<>/< NEREYE DAYANDIĞI
-  SÖZCÜĞÜN:
 GENİŞLİĞİ ile/ve/||/<>/> DERİNLİĞİ ile/ve/||/<>/> AĞIRLIĞI/YÜKSEKLİĞİ
-  SÖZCÜĞÜN:
 KÖKENİ(ETİMOLOJİSİ) ile/ve/<> GEÇMİŞİ
-  SÖZCÜĞÜN:
 USSAL ANLAMI ile DUYGUSAL ANLAMI
- SÖZCÜK AİLESİ ile ...
- SÖZCÜK PEŞİNDE KOŞMAK değil/yerine ANLAM PEŞİNDE KOŞMAK
- SÖZCÜK SINIFI ile SÖZCÜKBİÇİM ile SÖZCÜKSEL KOŞULLANMA ile SÖZDİZİM ile SÖZDİZİMSEL ÖLÇÜT
- SÖZCÜK TÜRETMEK ile/ve/değil/yerine KAVRAM/SÖZCÜK OLUŞTURMAK
- SÖZCÜK VURGUSU ile/ve/||/<> TÜMCE VURGUSU
-  SÖZCÜK:
 "DAR AĞACI" değil DAĞARCIĞI
-  SÖZCÜK:
 KÖKÜ ile/ve/değil/||/<>/> GÖVDESİ
- SÖZCÜK/KAVRAM ile " " İÇİNDE SÖZCÜK/KAVRAM
( ... ile SÖZÜMONA/GÜYA/ONA GÖRE )
-  SÖZCÜK/LER:
 FELSEFEDE ile/ve/||/<> BİLİMDE ile/ve/||/<> YAZINDA/EDEBİYATTA
( Kavram. İLE/VE/||/<> Terim. İLE/VE/||/<> Deyim. )
- SÖZCÜK ile/ve AÇKI/ANAHTAR
- SÖZCÜK ve SPERM(ATA)
- SÖZCÜK ile/ve TERİM
( VERBUM ile/ve ... )
- SÖZCÜKLER ÖNEMLİ DEĞİL değil SÖZCÜKLER, BURADA[BU KONUDA/ALANDA] ÖNEMLİ DEĞİL
-  SÖZCÜKLER:
 ASALAKLAŞTIRILMIŞ/JOKERLEŞTİRİLMİŞ/KATİLLEŞTİRİLMİŞ/SIĞINAKLAŞTIRILMIŞ/ÇİLİNGİRLEŞTİRİLMİŞ ile/ve/||/<> ÇIKINTILAŞTIRILMIŞ/PİÇLEŞTİRİLMİŞ
- SÖZCÜKLER ile TÜMCE İÇİNDE KULLANILIŞLARI/ANLAMLARI
( Sözün tamamı, anlamayana söylenilir. )
-  SÖZCÜKLERDE/TERİMLERDE:
 KAYNAK ve/||/<>/> OLUŞ ve/||/<>/> SINIRLAMA ve/||/<>/> YAYILMA ve/||/<>/> YERLEŞME
- SÖZCÜKLERDEN, ANLAMA ULAŞMAK/"GİTMEK" ile/ve/<>/yerine/değil ANLAMDAN, SÖZCÜĞE ULAŞMAK
( Sözlerin ötesine geçmeye çalışın. )
( Sözler, gerçekleri yaratmaz; onlar ya tarif ya tahrif eder. )
( Sözün tamamı, anlamayana söylenilir. )
( Try to go beyond the words.
Words do not create facts; they either describe them or distort. )
- SÖZCÜKLERİN ETKİSİ ve/||/<> KİŞİLERİN ETKİSİ
-  SÖZCÜKLERİN:
 KULLANIM BİLGİSİ ile/ve/değil/||/<> KULLANIM ÖZENİ
- SÖZCÜKTEN ANLAMA GİTMEK değil/>< ANLAMDAN SÖZCÜĞE GİTMEK
( Yanlışı. >< Doğrusu. )
- SÖZCÜKTEN, ANLAMA GİTMEK ile/yerine/değil ANLAMDAN, SÖZCÜĞE GİTMEK
( Sözlerin ötesine geçmeye çalışın. )
-  SÖZDEN ÖNCEKİ 3 EŞİK:
 İYİLİK ve/||/<> İNCELİK ve/||/<> GEREKLİLİK
- SÖZDİZİMİ ile/ve/||/<> ÇİFTEKLEMLİLİK
-  SÖZDİZİMİNDE:
 ÖZNE > EYLEM > NESNE ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ÖZNE > NESNE > EYLEM
(
)
- SÖZE DÖKMEK" ile/ve "DİLE GETİRMEK"
- SÖZE UYUMAK değil/yerine SÖZE UYMAK
-  SÖZE:
KULAK VERMEK ile/ve/> EN İYİLERİNE UYMAK
- SÖZEL KOD ile/ve DEĞİŞTİRİM KODU
( Bayrak ya da davul, ıslık dilleri gibi. )
-  SÖZLEM/KELÂM:
 SESTE ATEŞ ile/ve/||/<> ATEŞTE SES
- SÖZLERİN ALTINDA KALMAK ile/<> TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAMAK ZORUNDA KALMAK
- SÖZLÜ İLETİŞİM/BİLDİRİŞİM ile/ve SÖZSÜZ İLETİŞİM/BİLDİRİŞİM
( Doğal | Aklî | Uzlaşımsal İLE/VE Doğal | Aklî | Uzlaşımsal )
( Ah/oh gibi seslerle. | Görülmediği halde duyulan sözlerden durumun ne olduğunu çıkarsayarak. | Dil/konuşma/sözcükler ile. İLE/VE Yüzün kızarması/saraarması gibi durumlardan yansıyarak. | Dumanın göründüğü yerde ateşin varolabileceğini düşünerek. | Trafik işaretleri gibi ortak kullanımda olan üzerinde uzlaşılmış işaretlerle. )
( Sözün tamamı, anlamayana söylenilir. )
- SÖZLÜ ile SÖZEL
-  SÖZLÜK ÇALIŞMASI/OKUMASI:
 HERKESİN HARCI ile/ve/değil/||/<>/< HERKESİN İHTİYACI
- SÖZLÜK KULLANIMI ile/ve/||/<>/> SÖZLÜK YAZMAK
-  SÖZLÜK ve YASA KULLANIMI/OKUMA GEREĞİ:
 [hem] BİLMEDİĞİMİZ KAVRAMLAR/TERİMLER/YASALAR SÖZCÜKLER İÇİN
 ile/ve/değil/hem de/||/<>/>/< 
(")BİLDİĞİMİZ(") SÖZCÜKLER/KAVRAMLAR/TERİMLER/YASALAR İÇİN
-  SÖZLÜK:
 ANLAM'DA ile/ve FELSEFE'DE
-  SÖZLÜK:
 TARAMA ile/ve/||/<> DERLEME
- SÖZLÜK ile/ve/yerine/<> ANSİKLOPEDİK SÖZLÜK
( İlk sözlük yazarı... Halil b. Ahmed [ö. 786] )
- SÖZLÜK ile/ve BEYDER
( ... İLE/VE Doğru sözlük. )
- SÖZLÜK ile/ve KİTAP
( Kapağı hiçbir zaman kapatılmaz/kapatılmamalı, kapalı tutulmamalı! İLE/VE ... )
- SÖZLÜK = LÛGAT/KAMUS = DICTIONARY[İng.] = DICTIONNAIRE[Fr.] = WÖRTERBUCH[Alm.] = DIZIONARIO[İt.] = DICCIONARIO[İsp.]
- SÖZLÜK ile/ve/||/<>/> SÖYLEM
- SÖZLÜK ile SÖZLÜK KÜTÜĞÜ ile SÖZLÜKBİRİM ile SÖZLÜKÇE ile SÖZLÜKSEL ile SÖZLÜKSEL BİÇİMBİLİM ile SÖZLÜKSEL KÜTÜK ile SÖZLÜKSEL BİÇİMBİRİM
-  SÖZÜ:
 SÖYLEMEDEN ÖNCE ile/ve/||/<> SÖYLEDİKTEN SONRA
( Önünde dur! İLE/VE/||/<> Ardında dur! )
-  SÖZÜ:
 YAYMAK ile UZATMAK
( SÖZCÜKLERİ/YAZAÇLARI(HARFLERİ)! )
-  SÖZÜ/DÜŞÜNCEYİ/NESNEYİ:
 "KALDIRMAK/KALDIR(A)MAMAK" ile/ve "TAŞIMAK/TAŞI(YA)MAMAK"
-  SÖZÜ/KONUŞMAYI:
 "UZATMA!" değil UZAMASIN
-  SÖZÜ/KONUYU:
 "UZATMAYAYIM" değil UZATMIŞ OLMAYAYIM
-  SÖZÜ/KONUYU/KONUŞMAYI:
 DAĞITMAK" ile/ve/değil/||/<> UZATMAK
-  SÖZÜ/SORUYU:
 "ANLAMADIM" ile/değil DİNLEYEMEDİM/ODAKLANAMADIM/TAKİP EDEMEDİM
- SÖZÜM ONA .../SÖZDE ile GÜYA ... ile AKILLARI SIRA ...
-  SÖZÜN:
 BAĞLAYICILIĞI ile/ve/değil/yerine ETKİLEYİCİLİĞİ
-  SÖZÜN:
 BAŞINDA ile/değil/yerine SONUNDA
( "Sadece ..." İLE/DEĞİL/YERİNE "... sadece." )
-  SÖZÜN:
 BELİRLEYİCİLİĞİ ile/ve/değil/<> BAĞLAYICILIĞI
( Söylediklerinize dikkat edin,
düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin,
duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin,
davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin,
alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin,
değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin,
karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin,
kaderinize dönüşür... )
-  SÖZÜN:
 ÇEŞİTLERİ ile/ve/<> DERECELERİ/DEREKELERİ
( ŞİİR
    ^
ATASÖZÜ, DEYİM [KELÂM-I KİBAR, VECİZE]
    ^
[dereceleri]
--- SÖZ ---[(bilgili ve bilinçli) kişinin ağzından çıkan]
[derekeleri]
    v
 LÂF / KÜNGE / JÂJ[Fars.] [Evin içinden çıkan çer-çöp.]
    v
KÜFÜR [Ar. < KFR: Örtme, gizleme.]
    v
 TARİZ [Birini eleştirme, küçük düşürme ya da alay etmek amacıyla söylenilmek istenileni tam tersi bir anlamda bir sözle, incelikle ve lâtîfeyle[espriyle] anlatma sanatı.]
    v
 HİCV [Ar. < HECV: Yergi, yermek.]
    v
 HERZ[Ar.: Anlamsız, boş, saçma. | Hakaret. ], YÂVE, TÜRREHÂT / HERZE/BESBÂS[Fars.] )
-  SÖZÜN/KONUŞMANIN:
 BAŞINDA SÖYLENİLECEK (OLAN) ile/ve/değil/yerine SONUNDA SÖYLENİLECEK (OLAN)
- SÖZÜNÜ BİLMEYEN ÇAVUŞLAR ile/ve/||/<>/> BOKU/NU AVUÇLAR
- SPEKÜLATİF[Fr., İng. SPECULATIVE] değil/yerine/= KURGUSAL | SAPTIRICI
- SPHYGMO- ile/||/<> -CROTİC
( Nabız. İLE/||/<> Belirli tipte nabız, nabız. )
- SPİKER[İng. SPEAKER] =
( İngilizce "Speaker" yani "Konuşan" demektir. "Parlamento Sözcüsü" için kullanılan özel bir görevin adıdır. )
- SPONTAN(İT)/E değil/yerine/= KENDİLİĞİNDEN/LİK
- STAJER değil STAJYER
- START ALMAK/ALDIRMAK / VERMEK değil/yerine/= BAŞLAMAK/BAŞLATMAK
- STENDHAL(MARIE-HENRI BEYLE) ile STEINTHAL
( 23 Ocak 1783 - 23 Mart 1842 ile 16 Mayıs 1823 - 14 Mart 1899 )
- STENO(GRAFİ)[Fr.] ile STEGANOGRAFİ[Fr.]
( Hızlı yazma tekniği. İLE/VE Şifreleme tekniği. )
- STERE-/STEREO- ile/||/<> DUR-
( Katı. İLE/||/<> Sert. )
- STETH-/STETHO- ile/||/<> THEL-/THELO- ile/||/<> THORAC-/THORACO- ile/||/<> MAST-/-MASTİA/MASTO-
( Meme ya da göğüs. İLE/||/<> Meme ucu. İLE/||/<> Meme ile ilgili, meme yapıları ile ilgili. İLE/||/<> Göğüs, toraksla ilgili. )
- STHENO- ile/||/<> -TONİA/TONO-/-TONY
( Güç. İLE/||/<> Tonus ya da basınçla ilgili. )
- STİL ile SİTİL
( ... İLE Su kovası. )
- STRÜKTÜRALİZM değil/yerine/= YAPISALCILIK
( Bilimin her dalında, "yapı"dan yola çıkarak, sonuçlara ulaşma yöntemi. | Dilin tümüyle bir yapı özelliği gösterdiğini, terimlerin bu ilişkileri belirlediğini ileri süren dilbilim öğretisi. )
- ŞU AN, İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL değil ŞU AN İÇİN İCÂD ETTİĞİM BİR YANIT DEĞİL
- ŞU ANLAMDA ile/ve/değil/yerine ŞU BAĞLAMDA
- SU KAÇIRMA ile/değil KARSUYU KAÇIRMA
( Eşeğin kulağına/...na. İLE/DEĞİL Kulağa. )
- SU KAÇIRMAK ile KANTARIN TOPUZUNUN KAÇMASI
-  ŞU KONU(LAR)DA:
 "BEN BİLE" HATA/YANLIŞ YAPIYORUM değil BEN DE HATA/YANLIŞ YAPABİLİYORUM
- SU KOYVERMEK ile YELKENLERİ SUYA İNDİRMEK
- SU KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN değil SUS KÜÇÜĞÜN, SÖZ BÜYÜĞÜN
- SU TESTİSİ, SU YOLUNDA KIRILIR ile/değil/yerine GÖRGÜLÜ KUŞLAR, GÖRDÜĞÜNÜ İŞLER
- SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ değil SÜ(SUBAY/ASKER) UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ
- ŞU-BU
-  ŞU/O KİTABI:
 "OKUMANIZI, TAVSİYE EDERİM"
 ile/ve/||/<> 
"OKUMAYANI, TASFİYE EDERİM"
- SU ile/değil ŞU
- SU ve/||/<>/> SU DEYİMLERİ
( Su almak
Su altı
Su aşağa
Su ayağa
Su ayağı
Su aygırı
Su balesi
Su bardağı
Su baskını
Su başından kesilir
Su başından kesmek
Su baştan aşmak	
Su baştan aşmak
Su biberi
Su bidonu
Su birikintisi
Su borusu
Su botu
Su böreği
Su buharı
Su bulanmayınca durulmaz
Su çamuru
Su çaputu
Su çekirgesi
Su çekmek
Su çevleği (girdap)
Su değirmeni
Su deposu
Su dibeği
Su dökmek
Su dökünmek
Su evi
Su faturası
Su geçirmez
Su geldi teyemmüm bozuldu
Su gibi
Su gibi akmak
Su gibi aziz olmak
Su götürmek
Su götürmemek
Su götüründüsi
Su hizası
Su ibriği
Su içene yılan bile dokunmaz
Su içinde
Su içinde kalmak
Su içmek
Su inmek
Su issi (timsah)
Su iti
Su kabağı
Su kabı
Su kaçırmak
Su kaldırmaz
Su kamışı
Su kanalı
Su kaplumbağası
Su kapmak
Su kasidesi
Su katılmadık
Su kavletmek
Su kayağı
Su kaynağı
Su keleri
Su kemeri
Su kerdemesi
Su kesetek
Su kesilmek
Su kesimi
Su kesüği (Su nöbeti)
Su kırağı
Su kireci
Su koyunu
Su koyuvermek
Su köpeği
Su kulesi
Su kuşu
Su kuyusu
Su, küçüğün; sofra, büyüğün
Su, küçüğün; söz, büyüğün
Su matarası
Su mermeri
Su nigendeli
Su perisi
Su pınarı
Su piresi
Su pompası
Su püskürtmek
Su rezenesi
Su saati
Su sağan
Su savağı
Su savaşı
Su sempozyumu
Su serpecek (süzgeçli kova)
Su sesi
Su sporu
Su süzme
Su tabancası
Su tandırı
Su tankeri
Su tası
Su taşı
Su tedavisi
Su terazisi
Su tereği
Su termosu
Su testisi
Su testisi su yolunda kırılır
Su tuluğu
Su tüfeği
Su uçan
Su uçduğu
Su uyur düşman uyumaz
Su üstüne çıkmak
Su üstüne yazı yazmak
Su vurmak
Su yağı
Su yalağı
Su yarığı
Su yarıntısı
Su yatağı
Su yeşili
Su yılanı
Su yirimi
Su yolcu
Su yolu
Su yutmak
Su yüzünden
Su yüzüne çıkmak
Subağası
Subaşı
Sucu
Sucuğaz
Suçiçeği
Sudan
Sudan bahane
Sudan ucuz
Sukkam
Sulak
Sulak arazi
Sulak avı
Sulak buğdayı
Sulamak
Sulan 
Sulandırmak
Sulanlık
Sulanmak
Sular alçaktan akar
Sular gibi akmak
Sular kararmak
Sular seller gibi aktı
Sulayın
Sulaz olmak
Sulu çayır
Sulu göz
Sulu kar
Sulu kılıç
Sulu köfte
Sulu sepken
Suluca
Suluca armut
Sulugaylan (Nargile)
Sulugumbat
Suluk
Sulukta
Sul ukule
Sulukule
Sululuk
Sulungur
Sulusepkin
Sulusıklam
Sulusıklam
Sulusinek
Sulusirke
Suluzırtlak
Sumak
Suna (göl ördeği)
Sunak
Susak
Susakkabuğu
Susalık
Susalmak
Susam susam
Susamış it kerize bakar
Susayan kanmam sanır
Susayanla susak aksayanla aksak
Susulamak
Susulamak			 
Susurluk
Susuz ağaç meyve vermez
Susuz bağ ağaçsız dağ
Susuz çaylarda boğulayım
Susuz yaban
Susuz yaz
Susuzluktan dili dışarı düşmüş
Suşehri
Suv
Suvacık
Suvak
Suvarıcı
Su varıcı
Suvarılmak
Suvarınılmak
Suvarmak
Suv at
Suvat
Suya bakan (falcı)
Suya bakıcı
Suya doymak
Suya düşen yılana sarılır
Suya düşmek 
Suya ermek
Suya gelmek
Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği
Suya girinmek
Suya götürüp susuz getirmek
Suya ıslamak
Suya ıslanmak
Suya kaçan
Suya kanmak
Suya pala sallamak
Suya sabuna dokunmak
Suya salmak
Suya seccade serenlerden olmak
Suya varmadan çemrenmek
Suya varmadan paçaları sıvamak
Suya vermek
Suya yunmak
Suylamak
Suylarınca
Suylatmak
Suylayı gitmek
Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmeli
Suyu başından içmek gerek
Suyu başından tutmak gerek
Suyu baştan ulamalı balığı baştan avlamalı 
Suyu bulandırmak
Suyu çekilmek
Suyu çekilmiş değirmene döndü
Suyu düşük
Suyu getiren de bir testiyi kıran da bir
Suyu görmeden çemrenir
Suyu gözesinden içmek
Suyu ısınmak
Suyu kesik değirmene dönmek
Suyu nereden geliyor
Suyu samık
Suyu sili galmamak
Suyu toprağı çekmek
Suyu yokuşa akıtmak
Suyu yumuşak
Suyu yumuşak huyu yalpak
Suyun akıntısına gider
Suyun akıntısına gitmeyen yorulur
Suyun başı
Suyun çağlamazı, insanın söylemezi
Suyun gözesi
Suyun kaynaması
Suyun otoyu
Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kor...
Suyun yüzü yerde
Suyuna gider
Suyuna pirinç salınmaz
Suyuna sabun dokunmaz
Suyuna tirit
Suyunca
Suyunca gitmek
Suyunca olmak
Suyundan içmek
Suyunközü
Suyunu almak
Suyunu buldu
Suyunu buldurmak
Suyunu çekmek
Suyunu çıkarmak
Suyunun suyu )
( Bir Afrika sözü der ki...
Afrika'nın ucsuz-bucaksız topraklarında ilkbahar  yağışlarıyla oluşup
yaz sıcağında yok olan geçici çöller vardır.
İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan  yerlilerin bir sözü:
Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de
karıncalar balıkları. Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa
geçebiliyor ya da tam tersi.
Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi
kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğini
gerçekte suyun hareketi belirliyor.
BESLENMEYE VE KENDİNİZE VERDİĞİNİZ ÖNEMİN DAHA DA YERİNDE OLMASI
İÇİN SİGARA İÇMEMEYİ YEĞLEMENİZİ SALIK VERİRİZ. )
- SU ve/||/<>/> SU TERİMLERİ
( âb: su, (mâ': su)
âb-ı  âbistenî:
1.) gebeliğe sebebiyet veren su, menî. 
2.) nebatların yetişip büyümesine sebep olan su ve  yağmur.
âb-ı adâlet:
doğruluğun feyz ve bereketi.
âb-ı ahmer:
kırmızı su.
âb-ı âteşîn:
ateşli  su.
âb-ı âteş-mizâc:
ateş mizaçlı su.
âb-ı âteş-nâk:
ateşli su.
âb-ı âteş-nümâ:
ateş gösteren  su.
âb-ı âteş-reng:
ateş renkli su.
âb-ı âteş-zây:
ateş doğuran su.
âb-ı âteş-zede:
ateş vurmuş  su.
âb-ı âzer-âsâ:
ateş gibi su.
âb-ı âzer-sâ:
ateş gibi su.
âb-ı ergavânî:
erguvan rengindeki  su. 
2.) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.
âb-ı Âmû:
Amuderyâ suyu.
âb-ı âşâmî:
içilir  su.
âb-ı bâde-reng:
kanlı göz yaşı.
âb-ı bârân:
1.) yağan su, yağmur; 
2.) yağmur suyu.
âb-ı  beka, âb-ı câvid, âb-ı câvidân, âb-ı cevânî, âb-ı hayât, âb-ı hayvân, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî, âb-ı zindegî:
nerede  olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su.
âb-ı beste:
1.) donmuş su,  buz, dolu, çiy. 
2.) (mecaz) billûr, sirça; şişe.
âb-ı bün:
çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının  köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.
âb-ı ciğer:
1.) ciğer suyu. 
2.) göz yaşı.
âb-ı  ciğer-hûn:
ciğeri kanayanın suyu, kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı çeşm:
göz yaşı.
âb-ı dehân, âb-ı  dehen:
ağız suyu, salya.
âb-ı dendân:
1.) diş suyu, salya, tükürük; 
2.) tükürülüp atılmış şey; 
3.) dişin  güzelliği.
âb-ı dîde:
1.) göz suyu, göz yaşı; 
2.) mütevâzıyâne bakış.
âb-ı engûr:
üzüm suyu,  şıra.
âb-ı eyyâm:
(günlerin suyu=güzelliği)
1.) güneş ışığı; 
2.) ay ışığı.
âb-ı füsürde:
1.)  donmuş su, buz, dolu; kar; 
2.) pelte; 
3.) (mecaz) kılıç, hançer;
 4.) billûr, şişe.
âb-ı gerdende:
dönen  billûr, gök kubbesi.
âb-ı güvârâ:
hazmı kolay, içimi güzel su.
âb-ı haclet:
utanma teri.
âb-ı  hasret:
kederden dökülen göz yaşı.
âb-ı hâtır:
hatırın suyu=güzelliği. güzel muhayyile.
âb-ı hayât (hayat  suyu):
1.) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su; 
2.) (mecaz) çok tatlı ve hafif su.
âb-ı hayât-ı  la'l:
dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı haşası.
âb-ı hayât-ı tesliyet:
tesellî âb-ı  hayâtı.
âb-ı hazân:
sonbahar suyu, sonbahar yağmuru.(bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır.)
âb-ı  hufte:
uyuyan su.
 1.) durgun su; 
2.) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem; 
3.) billûr;
 4.)  cam;
 5.) bardak; şişe;
 6.) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.
âb-ı hurdeni:
içilir su, içme  suyu.
âb-ı hûrşîd:
güneşin suyu.
 1.) güneş ışığı; 
2.) ebedî hayat veren su.(âb-ı beka vb.)
âb-ı  huşk:
kuru su.
 1.) billûr; 
2.) cam; 
3.) cam veya billûr bardak;
 4.) şişe.
âb-ı iskender:
âb-ı  hayât.
âb-ı kâr:
işin suyu. işin parlak gidişi, başarı, refah.
âb-ı kebûd:
mâvi su. CCin  denizi.
âb-ı kevser:
1.) Cennetteki sulardan biri. 
2.) (müzik) adına anomim bir edvâr-ı ilm-i mûsikide  rastlanan makam.
âb-ı la'lî:
1.) lâl renkli su; 
2.) göz yaşı.
âb-ı lûtf:
lûtfun suyu, yağmuru,  lûtufkârlık.
âb-ı meleh:
çekirge suyu. (âb-ı mürgan)
âb-ı Meryem:
1.) Meryem suyu, çeşmesi.
âb-ı  muallâk:
1.) gök; 
2.) güzellerin çenesi.
âb-ı musaffâ:
tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.
âb-ı  mün'akid:
donmuş su.
 1.) buz; 
2.) kılıç, hançer; 
3.) şişe, billûr. (âb-ı müncemid)
âb-ı  müncemid:
1.) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy; 
2.) billûr; 
3.) cam;4.) billûr veyâ cam bardak veyâ  şişe;
 5.) kılıç, hançer, kama.
âb-ı mürde:
donuk, akmayan su.
âb-ı mürgan:
1.) kuşların suyu. 
2.)  (Y.W. Redhouse'a göre) Şiraz civârında bir suyun adı. 
3.) efsanevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün  içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. (Ferheng-i Ziyâ'ya göre:
1) Şiraz civârında bir gezinti  yeridir ki, halk Recep ayında her Salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında  bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere  götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince  sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler).
âb-ı mürvârîd:
1.) inci suyu(aydınlıktan kinâye olarak); 
2.)  göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.
âb-ı nâr:
ateşin suyu.
âb-ı nârdân:
1.) yabâni nar suyu; 
2.)  kan; 
3.) göz yaşı.
âb-ı neşât:
neşe suyu. menî, mezî.
âb-ı puhte:
1.) kaynamış su, 
2.)  pelte.
âb-ı püşt:
belsuyu.
 1.) menî, nutfe; 
2.) murdar ilik.
âb-ı rengîn:
renkli su; göz  yaşı.
âb-ı revân:
1.) akar su, 
2.) (mecaz) hayat.
âb-ı rû(y):
1.) yüz suyu; 
2.) ırz, namus,  şeref, haysiyet. (tezellül).
âb-ı rûşen:
1.) yüz suyu; 
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet.
âb-ı  sebük:
hafif su. kolay hazmedilir şey.
âb-ı siyâh:
1.) siyah su. 
2.) tûfân; 
3.) karasu illeti,  glokom.
âb-ı sükûn:
Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.
âb-ı  şeng:
(âbzen) 1.) küçük havuz. 
2.) banyo.
âb-ı şengerfî:
1.) al renkli su, 
2.) göz yaşı.
âb-ı  sîrîn:
tatlı su, şerbet.
âb-ı şor:
1.) acı su, tuzlu su(ücâc); 
2.) göz yaşı.
âb-ı tarab:
1.)  inşirâh suyu.
âb-ı Teberistan:
Taberistan veyâ Mazenderan denilen bir dağ tepesindeki pınar. (bir kimse o suya  "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış).
âb-ı Teberiyye:
Suriye'nin Teberiyye kasabasında, suyu yedi sene akan ve  yedi sene kesilen bir pınar imiş.
âb-ı tîg:
kılıcın suyu.
âb-ı yeh:
eriyen buzun suyu; 
2.) buzlu  su.
âb-ı zehre:
safra suyu, safra; 
2.) şafak ışığı.
âb-ı zer:
altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp  zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak; 
2.) safran suyu.
âb-ı zerd:
1.)  sarı su; 
2.) kederden dökülen gözyaşı.
âb-ı zindegânî:
(âb-ı hayât).
âb-ı zindegî:
(âb-ı  hayât).
âb-ı zîr-i kah:
1.) farkına varılmadan sızan su; 
2.) gizli veyâ tanınmayan kabiliyet; 
3.)  entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten;
 4.) dolap, desise, entrika.
âb-ı zülâl:
1.) berrak su; 
2.)  billûr; 
3.) cam.
âb ü dâne:
su ve ekmek. (kısmet, rızk).
âb ü kil:
1.) su ve kil (= arz); 
2.)  fânî vücut.
âb ü tâb:
1.) güzellik, parlaklık, tazelik; 
2.) tarz, âdet, yol. 
3.) Ağustos  ayı.
 
 
Havz-i mâ':
Su havuzu.
Kibrit-i mâ':
(kimya)  hidrosülfirik.
Klor mâ':
(kimya) hidroklorik.
Mikyâs-ı mâ':
(fizik)  hidrometre.
Müvellid-ül-mâ':
(kimya) hidrojen. (fr.) hidrogène.
Müvellid-ül-humûza:
(kimya) oksijen.  (fr.) oxygène.
Tedâvî bi-l-mâ':
su tedâvisi.
mâ'-i cârî:
(coğrafya) akar su.
mâ'-i  billûrî:
billûrlaşma suyu.
mâ'-i câmid:
donmuş su.
mâ'-i dâhilî:
(coğrafya) gün değmemiş  su.
mâ'-i ebyaz:
(hekimlik) bir perdeden dolayı görüş kuvvetinin kaybolması.
mâ'-i hamîm:
sıcak su.
mâ'-i harâciyye:
Arap toprakları dışındaki  sular.(Dicle, Fırat gibi büyük nehirler).
mâ'-i kils:
(kimya) kireç taşı.
mâ'-i lezîz:
tatlı  su.
mâ'-i mukattar:
damıtık su.
mâ'-i râkid:
durgun su.
mâ'-i  verd/mâ-verd/mâ-ül-verd:
gülsuyu.
mâ'-i zerrîn:
altın suyu.
mâ'-ül-bahr:
deniz  suyu.
mâ'-ül-hayât/âb-ı hayât:
hayat suyu.
İSTİSKA'(< SAKY): SUYUN GEREKLİLİĞİNİ DUYMA; YAĞMUR  DUASI
JîK: YAĞMUR DAMLASI
JîR: GÖL; HAVUZ
JEY: GÖL, IRMAK
KATRE: DAMLA, DAMLAYAN  ŞEY
KATRE-İ BÂRÂN: YAĞMUR DAMLASI )
- SUAL[Ar.] değil/yerine/= SORU
- ŞUBE[Ar.]/BRANŞ[Fr. < BRANCHE] değil/yerine/= DAL/KOL/DALKOL
- SUBSCRIPT ile ...
( SİMGELERİN SAĞINA YA DA ALTINA YAZILAN İŞARET )
- SUDAN ile SUDAN
( Yapısında su bulunan. İLE Ülke. )
- ŞUDUR-BUDUR
- ŞUDUR" Kİ ile/değil ŞU Kİ
- SÛFİLER ve ŞİİR ve/||/<> ORDU ve/||/<> BÜROKRASİ
( Türkçe'mizin yaygınlaşmasında öncelikli ve ağırlıklı etkisi olanlar... )
- SÜHÛLET ile SUHÛNET
( Kolaylık. | Yumuşaklık, naziklik. | Uygun ortam. İLE Sıcaklık. )
- SÜHÛLETLE[Ar.] değil/yerine/= KOLAYLIKLA
- SUİSTİMAL ile SÖMÜRÜ
- SÜKLÜM-PÜKLÜM (EĞİLMEK)
- ŞÜKUK ile/ve/||/<> OLASILIK
- SÜKÛNET ile SÜKÛT
( Durum. İLE Tutum. )
( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )
( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )
( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )
( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )
- SUKUT["ku" uzun okunur] ile SÜKÛT[Ar.]
( Düşme, aşağı inme. | Sarkma. | Büyük bir görevden ayrılma. | Çocuğun eksik ya da ölü olarak doğması. İLE Susma, söz söylememe. )
- SULAR SELLER (GİBİ EZBERLEMEK)
- SULH ile/ve/<> İSLÂM
( Barış. [Ötekindeki kaynakla buluşma.] İLE/VE/<> Barış. [Kendinde/ki, kaynakla buluşma.] )
- SULTA[Ar.] / OTORİTE/R[İng. < AUTHORITY/Fr. < AUTORITÉ] değil/yerine/= YETKE/Cİ | BASKI / YETKİLİ | UZMAN
-  SULTANLARIN BİLDİĞİ DİL SAYISI:
 8 || 7 || 6 || 5
( Fatih Sultan Mehmet || Kanunî Sultan Süleyman || Yavuz Sultan Selim || I. Murad, II. Bayezid, II. Selim, IIII. Mustafa, III. Selim, I. Abdülaziz, II. Abdülhamid )
- SUN'İ/SENTETİK değil/yerine/= YAPAY/YAPMACIK, BİREŞİMLİ
- SUNA YAKIN değil SUNAY AKIN
- ŞUNA-BUNA
- SUNAY AKIN ve/||/<> OYUNCAK MÜZESİ
( Sunay Akın VE/||/<> Oyuncak Müzesi )
- SÛNÎ değil SUN'Î
- ŞUNLAR-BUNLAR
- SÜNNÎ ile SUN(N)Î
( Mezhep. İLE Yapay. )
- SUNTURLU KÜFÜR ile SİNKAF'LI KÜFÜR
( Çok kötü, berbat, ağza alınmaz küfür. İLE S.k/me sözcüğünün geçtiği küfürlerin, "S" ve "K" harflerinin Arapça okunuşuyla ifade edilmesi. )
( SUNTURLU: Yaman, adamakıllı, dehşetli. | Gösterişli, görkemli. )
- SUNTURLU = YAMAN/ADAMAKILLI | GÖSTERİŞLİ/GÖRKEMLİ
-  ŞUNU ...:
 "KONUŞACAĞIM" değil ANLATACAĞIM
-  ŞUNU ...:
 SÖYLER ile/ve/değil/||/<>/< SÖYLEMİŞ OLUR
- ŞUNUN DA İÇİNDE DAHİL OLDUĞU değil/yerine ŞUNUN DA İÇİNDE BULUNDUĞU
- ŞÜPHE/ŞÜBHE[Ar.] değil/yerine/= KUŞKU
- SUPPORT yerine DESTEK
- ŞURA ile ŞÛRA
( Şu yer. İLE Danışma kurulu. )
- SURAT[Ar.] değil/yerine/= YÜZ
- SURATSIZ ile "MEYMENETSİZ"
- SURATSIZ ile YÜZSÜZ
- SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YENİLENEBİLİR/LİK
- SÜREÇ ile/ve/<> AŞAMALI BİRLİK
- SÜREÇ ve/||/<> EYTİŞİM/DİYALEKTİK
- SÜREÇ ile/ve/<> ÖZELLİK
- SÜREÇ ile/ve/||/<>/> SERENCÂM[Fars.] ile/ve/||/<>/> İNSİCÂM[Ar.]
( Aralarında birlik olan, belirli bir düzen ya da zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi. İLE/VE/||/<>/> Bir işin sonu. | Başına gelen. | Olay/vak'a. İLE/VE/||/<>/> Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım. )
- SÜREÇ ile SONUÇ (Merkezlilik)
( Ağaç, meyvesinden tanınır. )
- SÜREÇ ile/ve SÖYLEYİŞ/BİÇEM/ÜSLÛP
( ... İLE/VE Konuşmacının, duygu, düşünce ve bilgilerini, ötekine iletme biçimi ya da yolu/yöntemi. )
( Yanlış üslûp, doğru sözün cellâdıdır. )
- SÜRECE ile/ve/||/<>/> SÜRECE
( Sonuca değil "Süreç"e. İLE/ve/||/<>/> Belirli bir süre boyunca. )
- SÜREKLİ KAZANMAK ile/ve/||/<> HİÇ KAYBETMEMEK
( İkisi de olanaklı değildir! )
- SÜREKLİ/DAİMA ile/ve/||/<> AŞIRI/LIK
- SÜREKLİ/LİK ile SONSUZ/LUK
( Süreklilik sadece duyulardadır, gerçeklikte değildir. )
- SÜREKLİ ile/ve/değil ARKA ARKAYA
- SÜREKLİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIK SIK
- SÜREKLİ ile/ve/değil/||/<> ÜST ÜSTE
-  SÜREKLİLİĞİN:
 "BOZULMASI" ile/ve/değil/||/<> KESİLMESİ
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> AKTARIM
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> DUYARLILIK(HASSASİYET)
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> ÖLÜMSÜZLÜK
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> YAYGINLIK
- SÛRET ile/ve/> SÎRET
( Sûret aynı olsa da, sîretler farklıdır. )
( Rahman. İLE/VE Rahim. )
( Biçim, görünüş, kılık. | Tarz, yol, gidiş. | Çare, çözüm. İLE Birinin iç durumu, tavrı, gidişi, ahlâkı. | Durum çevirisi, hal tercümesi, biyografi. | Yürüyüş, yaşam süreci. )
( Zihinde oluşan keyfiyet. İLE/VE/> ... )
- SURETA[Ar.] değil/yerine/= GÖRÜNÜŞE GÖRE, GÖRÜNÜŞTE | YALANDAN
- SURETİYLE[Ar.] değil/yerine/= YOLUYLA/KOŞULUYLA
-  SÛRETLERİ KAVRAMADA:
 ZİHİN/AKIL değil HAYAL
- SÜRGÜN ETMEK değil SÜR(ÜL)MEK
- SÛRÎ/ŞEKLÎ[Ar.]/FORMEL[İng.] değil/yerine BİÇİMSEL
- SÜRTMEK ile FİNK ATMAK
- SÜRTÜŞME ile/değil/yerine SÜRTÜNME
- SÜRÜKLENME ile GECİKME
- SÜRÜM SÜRÜM (SÜRÜNMEK)
- SÜRÜNMEK ile ZORLANMAK
- SÜRÜP SÜRÜŞTÜRMEK
- SUS-PUS (OLMAK[SESSİZLEŞMEK/KONUŞAMAMAK])
- SÜS-PÜS (SÜSLENMEK PÜSLENMEK)
- SÜS ile/ve/değil/yerine/||/<> ESTETİK
- SUSKUN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSABİLEN
- SÜSLEMEK ve/> TAÇLANDIRMAK
- SÜSLEYİP PÜSLEMEK
- SUSMAK ile/ve TEFEKKÜR
( ... İLE/VE Gördüğü şey üzerinden fikrini derinleştirmek. )
- SÜT-LİMAN ile TOZ-PEMBE
- SÜTÛN[Fars.]/ÂSİYE[Ar.] ile/yerine DİREK
- ŞUUR[Ar.] değil/yerine/= BİLİNÇ/US
( ŞUUR[Ar.]: Çatlak, sızıntı. = Kendi varoluşunun, sorumluluğu ve denetimi. | Anlama, anlayış, duyum/hissetme. )
- ŞUUR ile İŞRAK(AYDINLANMA)
( EŞ'AR[< ŞUUR]: Sızıntı. )
- ŞUÛR ile/ve/||/<>/>/< NUR
( Anlama, anlayış, hissetme, duyma. İLE/VE/||/<>/>/< Işıma, aydınlık/aydınlanma, bilinçlenme. )
- SUYA-SABUNA (DOKUNMA[MA]K)
- SUYUNA GİTMEK ile/ve/<>/değil/yerine AYAK UYDURMAK
- SUYUNA GİTMEK ile/ve/<>/değil/yerine KÖPRÜDEN GEÇENE KADAR, AYIYA, DAYI DEMEK
- SÜZÜM SÜZÜM (SÜZÜLMEK)
- t "ZAMANI" değil t DEĞERİ/DEĞİŞKENİ
- TEHDİT ile TAHDİT
- T ile D
- T ile T
( Türk abecesinin yirmidördüncü harfi. İLE Trityum'un simgesi. )
- TA'BÎR CAİZSE değil/yerine/= DEYİM YERİNDEYSE/DEYİŞ UYGUNSA
- TA'DÂD[Ar. < ADED] değil/yerine/= SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM
( SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM )
- TA'DÂD[Ar. < ADET] (ETMEK)[Ar.] ile/ve/||/<> İHYÂ'[Ar. < HAYÂT] (ETMEK)[Ar.]
( Sayma, sayı. | Birer birer söyleme, sayıp dökme, sayım. İLE/VE/||/<> Diriltme, diriltilme, canlandırma. | Can verircesine iyilik etme, lütfetme. | Yeniden güçlendirme. | Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. )
- TA'LÎM(< İLM) ile TEMRÎN
( Aklı eğitmek, öğrenme, öğretim. İLE Alıştırma, idman yaptırma, egzersiz. )
- TA'LÎMÎ[Ar.]/DİDAKTİK[Fr./İng.] değil/yerine/= ÖĞRETİCİ/ÖĞRETÇİ
-  TA'RÎZ'DE:
 ALAY[İSTİHZÂ] ile ALAYLI EĞLENME[TEHEKKÜM]
( Dokunaklı olanlar. İLE Acı ve ağır bir alayı içerenler. )
- TABİİ ile TÂBİ
- TA ile Ta ile Th ile Ti ile Tl ile Tm/Tu ile TU/TÜ/TÜH
( Dek, değin, kadar ya da beri gibi ilgeçlerle birlikte kullanılarak, bir eylemin, bir hareketin, bir yerin, bir şeyin başladığı ya da sona erdiği noktayı, zaman ve uzaklık bakımından abartmalı bir biçimde anlatır. İLE Tantal'ın simgesi. İLE Toryum'un simgesi. İLE Bir tören sırasında, askerleri biraraya toplamak, törenin başladığını bildirmek vb. amaçlarla çalınan borazanın çıkardığı ses. İLE Talyum'un simgesi. İLE Tulyum'un simgesi. İLE "Yazıklar olsun" anlamında kullanılır. )
- TAAB ile TAB' ile TÂB[Fars.] ile -TÂB[Fars.]
( Yorgunluk. | Sıkıntı, zahmet, eziyet, meşakkat. | Sinirlerin zayıflığından dolayı kaslarda ve çeşitli yerlerde duyulan şiddetli sancı. | Tabiat, huy. | Damga, mühür basma. | Kitap basma. İLE Güç, kuvvet, tâkat. | Işık, parlaklık. | Harâret. | Tazelik. | Kıvrım, büklüm. | Sıkıntı, eziyet. | Öfke. | Kılıcın keskinliği. İLE "parlayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar. [ÂLEM-TÂB: Dünyayı aydınlatan.] )
- TAAHHÜT değil/yerine/= ÜSTENME
- TAALLÜM[< İLM] ile/ve/<> İLİM
( Öğrenme, öğrenilme, okuyarak, ders alarak öğrenme, elde etme. İLE/VE/<> ... )
( Gerekli fakat yeterli değildir. İLE/VE/<> ... )
- TAAM" değil TAMAM
- TABAK ile ÇANAK
- TABAN TABANA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TAMAMEN
- TÂBİ'[< TEB] ile TÂBİ'[< TAB]
( Birinin arkası sıra giden, ona uyan; Boyun eğen, bağlı kalan; birinin emri altında bulunan. İLE Kitap basan/bastıran; Matbaacı. )
- TABİ(İ) ile TÂBİ ile TÂBİ
( Elbette; Doğal(/doğal olarak). İLE Bağımlı. İLE Basıcı. | Yayımcı. )
- TÂBİ ile/değil MARUZ
- TÂBİ ile/değil TABİÎ
- TÂBİ ile/ve/değil/yerine UYUMLU
- TABİATIYLA değil/yerine/= DOĞAL OLARAK / KENDİLİĞİNDEN
- TABİÎ Kİ ... ile/ve/<> (...) HALİYLE (...)
- TABİÎ Kİ DE" ile "TABİÎ Kİ" DE ...
( Buradaki "de", fazla/yanlış. İLE Buradaki "de", bağlaç olarak başka bir konuya geçiş olarak kullanılmaktadır. )
- TABİÎ Kİ DE/İYİ Kİ DE değil TABİÎ Kİ/İYİ Kİ
- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDEN
- TABİÎ Kİ ile/ve/<> KESİNLİKLE
- TABİÎ Kİ ile/ve KUŞKUSUZ
- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/||/<>/< MUHAKKAK
- TABİÎ Kİ ile/ve/<> MUTLAKA
- TABİÎ[Ar.]/NATÜREL[İng. < NATURAL] değil/yerine/= DOĞAL
- TABÎÎ değil/yerine/= DOĞAL/OLAĞAN
- TABİÎ ile EVET
- TABİR[Ar.] değil/yerine/= DEYİM
- TABİR/İTİBAR ile İBÂRE
- TABLO ile ŞEMA[Fr.]
itibarı ile 10.158 başlık/FaRk ile birlikte,
10.158 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(35/42)
 (1996'dan beri)
(1996'dan beri)