Bugün[21 Aralık 2025]
itibarı ile 7.797 başlık/FaRk ile birlikte,
7.797 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(10/33)


- GADÂT[Ar. çoğ. GADAVÂT] ile GADÂT[Ar. < GUDVE]

( Sabahın erken zamanı. | Kuşluk yemeği. İLE Sabahla güneş doğması arasındaki zaman. )


- GADDAR[Ar.] değil/yerine/= KIYGICI


- GADİR["ga" uzun okunur] ile GADÎR[Ar. çoğ. GUDERÂ', GUDÜRÂN]

( Gadreden, ihanet eden, fenalık eden. İLE Sel ile oluşan birikinti su, durgun su, göl. | Küçük ırmak. )


- GAFİR["ga" uzun okunur] ile GAFÎR[Ar.]

( Mağfiret eden, yarlıgayan, affeden, Allah. İLE Örten, etrafını çeviren. | Çok fazla. | Muhafız askerler. )


- GAİLE[Ar.] değil/yerine/= UĞRAŞ

( DERT, SIKINTI, KEDER | FELÂKET, MUSÎBET | UĞRAŞTIRICI VE SIKINTILI İŞ | SAVAŞ, MUHÂREBE )


- GALAT[Ar.] ile HATA[Ar.]


- GALEBE[Ar.] ile KAHR[Ar.]


- GALEBE[Ar.] ile KUDRET[Ar.]


- GALİ[Fr. < Ar.] ile GALYOT[Fr.]

( Alçak ve altı düz gemi. İLE Başı ve kıçı aynı biçimde, altı düz bir gemi. )


- GALİBA[Ar.] ile SANIRIM/ANLAŞILAN/GÖRÜNÜŞE GÖRE/BAKILIRSA


- GALİBİYET[Ar.] değil/yerine/= YENGİ

( Yenmek, utku, zafer. )


- GALİP[Ar.] değil/yerine/= BASKIN/YENEN/KAZANAN/UTKAN


- GALSAME[Ar.] değil/yerine/= SOLUNGAÇ


- GAM[Ar.] ile GAM[Yun.] ile KÂM[Ar.]

( Tasa, kaygı, üzüntü. İLE Notaların baştan sona [kalından inceye] ve/ya da sondan başa [inceden kalına], tek solukta okunması. [ DO-RE-Mİ-FA-SOL-LA-Sİ--D0--Sİ-LA-SOL-FA-Mİ-RE-DO ] İLE Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. )


- GAMM[Ar.] ile HEMM[Ar.]


- GANÎ GANÎ[Ar.] (RAHMET EYLESİN!)

( Bol bol, çok çok. )


- GANİMET[Ar.] değil/yerine/= ELDELİK


- GANÎMET[Ar.] ile FEY'[Ar.]


- GANİMET[Ar.] ile NEFEL[Ar.]


- GAR["ga" uzun okunur] ile -GÂR[Ar.]

( Mağara, in. | Defne ağacı. İLE Fâillik ve nispet anlamlarıyla adlara sonek olarak katılır.[YÂD-GÂR, BESTE-GÂR] )


- GARÂBET[Ar.] ile KARABET

( Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık. | Ne demek olduğu herkesçe anlışılmayacak sözcük ve tâbirlerin söz arasında kullanılması. İLE Yakınlık. | Hısımlık. )


- GARAR[Ar.] ile HATAR[Ar.]


- GARGARA/MAZMAZA[Ar.] ile İSTİNŞÂK

( Ağzı, ayrı ayrı su ile, üç kere yıkama. İLE Burnu, ayrı ayrı su ile, üç kere yıkama. )


- GARÎB[Ar. < GURBET/GARÂBET] ile GARİB[Ar. < GURÛB | "ga" uzun okunur]

( Kimsesiz, zavallı. | Gurbette, kendi memleketinin dışında bulunan, yabancı. | Tuhaf, şaşılacak, bambaşka. | Dokunaklı. İLE Batan. )


- GARİP[Ar.] değil/yerine/= ELGİN


- GARİP/GARİBAN[Ar.] değil/yerine/= KİMSESİZ


- GASTRİT[Fr.] ile ÜLSER[Fr.]/KARHA[Ar.]

( Ansiklomedi'deki açıklamaları okumak için burayı tıklayınız... )

( Mide mukozası yangısı. İLE Sindirim örgenlerinde ve özellikle mide ile onikiparmak bağırsağında görülen yara. )


- GAVÎ[Ar. çoğ. GAVÛN, GUVÂT | "ga" uzun okunur] ile GAVÎ[Ar.]

( Azgın, azmış, yoldan çıkmış adam. İLE Çok azmış, çok azgın. )


- GAVS[Ar. çoğ. AGVÂS] ile GAVS[Ar.]

( Yardım, muâvenet. | Yardım istemek için bağırma, medet. | Yardımcı, imdada yetişen.[GAVS-I A'ZAM: Abdülkadir-i Geylânî] İLE Suya dalma, dalgıçlık. | İçine girmek için bir şeyi derinleştirme, iyice anlama. )


- GAVTA[Ar. çoğ. AGVÂS] ile GAVTA[Ar.]

( Toprağın çukurluğu. | Sulak yer, ağaçlık yer. Düzlük, ova. İLE Su içindeki derinlik. )


- GAYE[Ar.]/AMAÇ[Fars.] değil/yerine/= EREK


- GAYET[Ar.] değil/yerine/= PEK


- GÂYETU'Ş-ŞEY'İ[Ar.] ile MEDÂHU[Ar.]


- GAYRET[Ar.]/EFOR[Fr./İng. < EFFORT] (ETMEK) değil/yerine/= ÇABA/LAMAK


- GAYRİMENKUL[Ar.] değil/yerine/= TAŞINMAZ


- GAYTA[Ar.] ile/değil/yerine GAYDA[Bulgarca]/TULUM

( İnsan dışkısı. İLE/DEĞİL Müzik aleti.[Trakya'lı, Bulgar, Makedon ve İskoçlar'ın ulusal çalgısı.] )

( ... ile/değil DANKİYO )

( ... ile/değil TSIMPONA )

( [Lazca] ... ile/değil GUDA )


- GAZ[Fr. < Lat. CHAOS[Van Helmont] | "ga" uzun okunur] ile GAZ[Fr. < GAZE] ile GÂZ[Ar.]

( Normal basınç ve sıcaklıkta, olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapmak özelliğinde olan akışkan nesne. İLE Tül. İLE Diş. | Dişle tutma, ısırma. )


- GAZÂ[Ar.] ile/||/<> CİHAD[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile GAYZ[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile HARD[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile İRÂDETÜ'L-İNTİKÂM[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile İŞTİYÂT[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile SUHT-SAHT[Ar.]


- GAZAL[Ar.] ile GAZEL[Ar.] ile GAZEL[Ar.]

( Ceylan. İLE Divan Edebiyatı'nda, beş ile onbeş beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin lirik konularda yazılan nazım biçimi. | Lâtif. | Bayanlar için söylenilen güzel ve aşk dolu söz. | Türk müziğinde, belirli bir kurala bağlı olmadan, bir kişi tarafından, herhangi bir makamda gezinerek sesle yapılan taksim. İLE Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı. )


- GAZAP/GADAB[Ar.] değil/yerine/= ÖFKE, HİDDET, KIZGINLIK


- GAZÎR[Ar.] ile GAZÎR[Ar.]

( Yumuşak, mülâyim, tatlı, nâzik, uysal. İLE Çok. )


- GEBE ile AKUK[Ar.]

( Gebe hayvan. )


- GECE UYKUSU ile/ve/||/<> GÜNDÜZ (ÖĞLE) UYKUSU/KAYLÛLE[Ar.]


- GEÇİŞME/GEÇİŞİM/ERİM/HULÛL[Ar.]/OZMOZ[< OSMOS]/OSMOSIS[İng.] ile GEÇİŞME/DİFÜZYON/DIFFUSION[İng.]

( Su moleküllerinin yarı geçirgen bir zardan geçişi. İLE Moleküllerin yüksek yoğunluktan düşük yoğunluğa geçişi. )


- GENÇ, ŞÜKRÜ (ŞEBİNKARAHİSAR. 1954) :

( Rumelihisarlıdır. İlköğrenimini Rumelihisarı Şair Nigar İlkokulunda (1965). Orta öğrenimini Emirgan Ortaokulunda (1969), Lise öğrenimini Kabataş Erkek Lisesinde (1973) tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Fizik Bölümü'ne devam etti (1973 - 1975). Bilahare İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. Öğrenimi boyunca Boğaziçi Üniversitesinde çalıştı. Libya'da iki yıl çalıştıktan sonra askerlik görevini yaptı. Askerlik görevinden sonra Irak'ta bir inşaat firmasında şantiye şefi ve proje müdürlüğü yaptı (1985 - 1987). 1987'de Türkiye'ye döndü ve profesyonel yönetici olarak çalışmaya başladı. 1989'da kendi şirketini kurdu. Türkiye'de ve yurt dışında çeşitli inşaat işleri yaptı. İş hayatı süresince Tez - Büro - İş Sendikası'nda (1977 - 1983) sendika işyeri temsilciliği, il şube yöneticiliği görevlerini yürüttü. Siyasete 1988'de Sosyal Demokrat Halkçı Parti'de (SHP) başladı. Bilahare Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) geçti ve bu partide değişik görevler üstlendi. 1994 - 1999 yıllarında Sarıyer Belediye Meclis Üyeliği ve iki dönem İmar Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2009 Yerel seçimlerinde da CHP den Sarıyer Belediye Başkanlığına seçildi (2009 - 2014). Şükrü Genç 2014 yerel seçimlerinde aday oldu ve ikinci Sarıyer Belediye Başkanlığına seçildi (2014 - 2019). Sarıyer'de (2019 - 2024) seçimlerini de tekrar kazanarak üçüncü kez üst üste Belediye Başkanlığına seçilen tek isim olmayı bildi. )


- GENC[Ar.] ile GENÇ[Ar.]

( Hazine, define. İLE Yaşı, ilerlememiş olan. )


- GENERK/DEVLET[Ar.] ile/ve/değil/||/<>/< ULUS/MİLLET[Ar.]


- GEOMETRİ/HENDESE ile/ve/||/<> MÜSELLESAT[Ar.]/TRİGONOMETRİ[Fr./İng.]

( Trigonometri, bağımsız bir bilim olarak, Meraga'da kurulmuştur. )

( Nokta, çizgi, açı, yüzey ve nesnelerin birbiriyle ilişkilerini, ölçümlerini, özelliklerini inceleyen matematik dalı. | Bu konu ile ilgili olan kitap ya da ders. İLE/VE/||/<> Üçgenleri hesaplamayı konu edinen matematik dalı. )


- GERÇEK/LİK ile/ve HAKİKAT[Ar.]

( Çok. İLE/VE Tek. )

( Varoluş. İLE/VE Varlık. | İlke. )

( Bilimde. İLE/VE Felsefede. )

( ... İLE/VE Var'ı var, yok'u yok olarak bilmektir. )

( ... İLE/VE Varoluşu kişinin iradesine bağlı olmayan. )

( Sürekli değişen, değişmeye mahkum olan. / Olup da bitmeye yönelmiş olan. İLE/VE Ebedî olan. Üstündeki örtü [peçe/lethia(Yun. > alethia)] kaldırılıp altındaki biçimin ortaya çıkması. )

( Beklenmeyen ve tahmin edilemez olan, gerçektir. )

( Saf, karışımsız ve bağımsız olan gerçektir. )

( Gerçek, en yüce mutluluktur. )

( Gerçekten söz etmek bile mutluluktur. )

( Gerçek, kavranamaz olandır. )

( Gerçek olan, sürekli sözsüzdür. )

( Gerçek, gerçek-olmayanda gerçeği görür. )

( Sahte olanlar gittiğinde, geride kalan, gerçek olandır. )

( Geçicilik, gerçekdışılığın en iyi kanıtıdır. )

( Gerçek, herhangi bir amaca hizmet edemez. )

( Gerçek, herkes için her zaman geçerlidir. )

( Gerçek, bilen ve bilinen ikileminin ötesindedir. )

( Gerçek, ŞU AN'da ve BURADA olandır. )

( Gerçeği bilmek, onunla uyum içinde olmak demektir. )

( Gerçeği bilmeye uğraşmayalım. Çünkü zihin yoluyla edinilen bilgi, gerçek bilgi değildir. )

( Gerçeğe varış, bizim bir kişi olmadığımız olgusunun fark edilmesidir. )

( Gerçeğe varmış olan kişiler, çok sessizdir. )

( Gerçeği bir formüle bağlama isteğimiz, onu inkâr demek oluyor, çünkü o sözcüklere sığdırılamaz. )

( Gerçek, bir şeyi ister gibi istenemez. )

( Gerçek, herkes için birdir, ancak sahte olan kişiseldir. )

( Gerçeğin deneyimi diye bir şey yoktur. Gerçek, deneyim ötesidir. )

( Gerçeğin zihinde yansıması için zihnin berraklığı ve sessizliği gereklidir. )

( Ancak, hayrette olduğumuz zaman, gerçeği bilebiliriz. )

( Ancak, gerçeğin kendi olduğumuzda, gerçeği bilebiliriz. )

( Gerçek, keşiftedir, keşfedilmişte değil. )

( Eğer anlatabilirsek, o, gerçek olan değildir. )

( Sözler, sözleri yaratır; gerçek ise sessizdir. )

( Gerçek olmayanı yaratan, zihindir ve sahtenin, sahte olduğunu gören de zihindir. )

( Zaman ve uzay ile sınırlı ve bir tek kişi için geçerli olan, gerçek değildir. )

( Gerçek, sahtenin reddi ve inkârı ile ifade edilebilir -eylemle. )

( Neyin gerçek olmadığını bilebiliriz -ki bu da sahte olandan kurtulmamıza yeter. )

( Gerçeğe varmış kişi, egosuzdur. )

( Neyle aşırı meşgulseniz, onun gerçekliğine inanırsınız. )

( Gereksiniminiz olan tek şey, gerçeğe duyulan samimi özlemdir. )

( Gerçeğin bilinmesi için "ben" ve "benimki" fikirleri gitmelidir. )

( Gerçeğin, zihinde yansıması için zihnin berraklığı ve sessizliği gereklidir. )

( Gerçeği keşfettiğimi ne zaman anlarım? "Bu doğru", "Bu doğru değil" fikri ortaya çıkmadığı zaman. )

( Gerçeği bulmak için günlük yaşamımızın en küçük eylemlerinde gerçek olmalıyız. )

( Gerçeği aramak, üstlenilen tüm işler arasında en tehlikeli olandır, çünkü o içinde yaşadığımız dünyayı yıkar. )

( Gerçeğin aranışında, yalan ve hile olamaz. )

( Eğer amacımız gerçek sevgisi ve yaşam sevgisi ise korkmamıza gerek yoktur. )

( Kendinizi yeterli ve emin hissettiğiniz sürece, gerçek, sizin ulaşamayacağınız yerdedir. )

( Söylenilecek yalan bulamayanların başvurduğu son çözüm, gerçektir. )

( Hakiki olmayanın hakiki olmadığını fark eder ve onu atarsınız. )

( Hakiki olan, zarın hem içinde, hem de dışındadır. )

( Hakikat, gerçekliğin ardında duran dayanakçadır. )

( Hakikat, olguları birliğe getiren ilkedir. )

( Hakikat, "betimlenemez" olduğu ölçüde kendini ortaya koyar; karmaşıktır, anlamı belirsizdir, varlığını karşıtların buluşmasına dayalı olarak sürdürür ve ancak erginleme vahiyleri yoluyla dile getirilebilir. )

( Hakikatin üzerindeki perdelerden biri, dildir. )

( Adâlet, ancak hakikatten; saadet, ancak adâletten doğabilir. )

( HODOS TES ALETHEIA: Hakîkate götüren yol. )

( Hem, hem de. İLE/VE Ne, ne de. )

( Olduğu biçimde. İLE/VE Etkisi itibariyle. )

( The unexpected and unpredictable is real.
What is pure, unalloyed, unattached is real.
The real is bliss supreme.
Even to talk of real is happiness.
The real is inconceivable.
The fact is always non-verbal.
The real sees the real in the unreal.
What remains when the false is no more, is real.
Transiency is the best proof of unreality.
Reality is beyond the duality of the knower and the known.
The real is for all and forever.
Reality is beyond the duality of the knower and the known.
The real is, what is RIGHT NOW and RIGHT HERE.
To know reality is to be in harmony with it.
Do not try to know the truth, for knowledge by the mind is not true knowledge.
Realisation is of the fact that you are not a person.
Realised people are very quiet.
Your very desire to formulate truth denies it, because it cannot be contained in words.
The real cannot be wanted, as a thing is wanted.
Reality is common to all. Only the false is personal.
There is no such thing as the experience of the real. The real is beyond experience.
Clarity and silence of the mind are necessary for the reflection of reality to appear in the mind.
You can know reality only when you are astonished.
You know the real by being real.
Truth is in the discovery not in the discovered.
If you can convey, it is not the real thing.
Words create words, reality is silent.
It is the mind that creates the unreal and it is the mind that sees the false as false.
What is limited in time and space, and applicable to one person only, is not real.
Truth can be expressed only by the denial of the false -in action.
You can know what is not true - which is enough to liberate you from the false.
The realised man is egoless.
Whatever you are engrossed in you take to be real.
All you need is a sincere longing for reality.
For reality to be, the ideas of 'me' and 'mine' must go.
Clarity and silence of the mind are necessary for the reflection of reality to appear in the mind.
When do I know that I have discovered truth? When the idea 'this is true', 'that is true' does not arise.
To find reality you must be real in the smallest daily action.
The search for reality is the most dangerous of all undertakings for it will destroy the world in which you live.
There can be no deceit in the search for truth.
If your motive is love of truth and life, you need not be afraid.
As long as you feel competent and confident, reality is beyond your reach.
You can see the unreal as unreal and discard it.
The real is both within and without the skin. )

( 1- Gözlemleyebilsek de, gözlemleyemesek de varolanların, varoluşu.
2- Tutarlı gözlemlerden ya da deneylerden, genel sonuçlar çıkarmanın meşrû olduğu.
3- Hiçbir etkinin, ışık hızından daha hızlı yayılamayacağı.[YERELLİK/LOCALITY]

[Bernard D'Espagnat] )

( Kendinde olan. | Evrensel. | Yalansızlık. )

( Gerçekliğin ötesine ulaşmaya cesaret edemeyen, hakikati fethedemez. )

( REALITY vs./and TRUTH )

( WIRKLICHKEIT mit/und WAHRHEIT )

( ... ile/ve ALETHEIA )


- GERÇEK ile/ve ÖLÇÜ/M

( [Sans.] ... ile/ve PRAMANA )

( REALITY vs./and MEASUREMENT )

( ... ile/ve LIANG )


- GERDEK/GİRDEK[Fars.]/ZİFÂF, ARÎS[Ar.]/EVANGADİ[Etiyopya'da] ile/ve/> TÜM GÜN VE GECELER

( TAHCÎL[Ar. < HACLE]: Gerdeğe sokma. | HACLE: Gelin odası. )


- GEREKLİ OLANLAR... -ile

( * İlim
* Hâl
* Teslimiyet
* Sadâkat
* Azim
Ondan ötesini tarif edemeyiz. )


- GEREKLİ/LİK ile ÇAĞRIŞIM/TEDÂÎ[Ar. < DA'VET]


- GEŞÜR/GEZRİ/TURMA = TURP
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- GEVEZE/YANŞAK ile/ve KAVVAL[Ar. KAVL]

( Çenesi düşük, çok ve gereksiz konuşan. İLE/VE Sözü yerinde söyleyen. | Geveze. | Şarkıcı. )

( BEZİR [BEZER: Gevezelik], BİZLÂH ile KAVVAL )

( BÂZENDE-ZEBÂN, BESGÛY )


- GEZEGEN ile/ve ACUN/DÜNYA

( Dünyanın 360 derecelik yapısı, her derecenin yeryüzündeki mesafe karşılığı 25 fersahtır. Her fersah 12.000 zira(arşın)(5.685 m.)dir. Bir zira 25 parmaktır. Bir parmak, bitişik ve dışı içine gelecek biçimde dizilmiş altı arpa tanesi uzunluğunda bir mesafedir. )

( ... İLE/VE Yüzölçümü: 509.600.000 km2 | Kara: 148.326.000 km2 )

( ... İLE/VE Asya: %30, Afrika: %20.3, Kuzey Amerika: %16.3, Güney Amerika: %11.9, Antartika: %8.9, Avrupa: %6.6, Okyanusya/Avustralya: %6.0 )

( ... İLE/VE Kara: %27, Buz: %2, Su: %71[%97 Tuzlu, %3 Tatlı] )

( Dünyanın (ekvator) çapı 12.756,28 km.dir. )

( Dünyanın yaşı 13.7 milyar yıl olarak kabul edilmektedir. )

( TÜRKÂN-İ ÇERH/SEB'A-İ SEYYÂRE: Yedi gezegen. [UTÂRİD: Merkür. | ZÜHRE: Venüs. | MİRRİH: Mars. | MÜŞTERİ: Jüpiter. | ZÜHAL: Satürn. | NEPTÜN | PLÜTON] )

( Eratosthenes [M.Ö. 276 - 194], dünyanın çevresini hesapladığı bilinen ilk kişidir. )

( SEYYÂRE[Güneşin etrafında dolaşan gezegen.] ile/ve RÜB-İ MESKÛN )

( ... ile/ve CİHÂN )

( PLANET vs./and EARTH )

( ... ile/ve KUN )


- GEZEGEN = SEYYARE[Ar.] = PLANET[İng.] = PLANÈTE[Fr.] = PLANET[Alm.] = PIANETA[İt.] = PLANETA[İsp.]


- GEZİ[Ar.] ile GEZÎ[Ar.]

( Ülkeler ya da kentler arasında yapılan uzun yolculuk. | Gezilip hava alınacak yer. | Gezinti yeri. İLE Pamukla karışık, dokunmuş hâreli, arşınlık enli kumaş. | Bu kumaştan yapılmış olan. )


- GIDA[Ar.] değil/yerine/= BESİN

( ZÂD[Ar.]: Erzak, azık, yiyinti. )

( )


- GINÂÎ[Ar.]/LİRİK[Fr.] değil/yerine/= KOŞUK

( LİRİK: Coşkun, esinle dolu. | Eski Yunan yazısında, lir eşliğinde söylenilen. Koşuk. | Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren yazın. )


- GIPTA[Ar. < GIBTA] (ETMEK) değil/yerine/= İMRENMEK/İMRENİ/ÖZENÇ


- GIRTLAK, İMİK/ÜMÜK/HANÇERE[Ar.] ile ÂDEM ELMASI ile GIRTLAK KAPAĞI

( HACEB ile TUFFÂH-I ÂDEMÎ ile ... )

( LARYNX/THROAT vs. ADAM'S APPLE vs. EPIGLOTTIS )

( TRACHÉE ARTÈRE avec ... avec ... )


- GIŞÂ'[Ar.] ile GITÂ'[Ar.]


- GIŞÂİYY-ÜL-CENÂH[Ar.] -ile

( Zarkanatlılar. )


- GITÂ'[Ar.] ile SETR[Ar.]


- GIYABÎ HÜKÜM[Ar.] değil/yerine/= IRAKÇIL YARGI


- GİYSİ ile/ve/||/<> TUHAFİYE[Ar.]

( Çorap, mendil, eldiven gibi giyim ile kurdele, dantel gibi giysi süsüne yarar şeyler. )


- GİZ/SIR[Ar.] ile SIR

( Varlığı ya da bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey. | İnsan usunun, yeterince açıklık getiremediği şey. | Bir işin, bir şeyin, dikkat, yetenek, deneyim ve sezgi yardımıyla kavranabilen, en zor, en ince yanı. | Bir amaca ulaşmak için kullanılan, başvurulan, özel ve gizli yazılar yazdırılan kişi. İLE Bazı nesnelere parlaklık vermek, dış etkilerden korumak, sızmalarını önlemek gibi amaçlarla sürülen, saydam ya da donuk vernik. | Aynaların arkasına ve kaplam metal eşyanın yüzüne sürülen, ince, metal tabaka. )


- GÖÇ TERİMLERİ ile/ve/||/<> İLTİCA TERİMLERİ


- GÖÇÜ/KAYŞA/HEYELAN[Ar.] ile AŞINMA/AŞINIM/İTİKÂL[Ar.]/EROZYON[Fr. < ÉROSION]

( Toprak kayması. İLE Yer kabuğunu oluşturan kayaçların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etmenlerle yıpratılıp yerinden koparılarak eritilmeleri ya da bir yerden başka bir yere taşınması olayı/durumu. | Değer ya da saygınlık kaybetme. )


- GÖK/UZAY ile/ve/<> AYYUK[Ar.]

( ... İLE/VE/<> Göğün en yüksek yeri. | Göğün kuzey yarımküresinde bulunan bir takımyıldızın en parlak yıldızı. )

( AYYUKA ÇIKMAK/ÇIKMASI: Sesin yükselmesi. | Bir "sözün"/dedikodunun çoğunluk tarafından duyulması/bilinmesi. )


- GÖKBÖRİ/KÖPEKYILDIZI/SİRİUS[Fr., Alm., Rusça]/SOTHIS[Mısır]/SEIRIOS[Yun.]/İŞVARA[Hintçe]/ŞİRA[Ar.]:
A ile/ve/||/<> B


- GÖL ile BÜĞET/BÜRKE/BİRKE[Ar.]

( ... İLE Ufak göl, gölcük, su birikintisi. )


- GÖRELİ/İZÂFÎ[Ar.] ile ÎTİBÂRÎ


- GÖRÜŞ/ANLAYIŞ/TELÂKKİ[Ar.] ile SAYMAK/ADDETMEK[Ar.]


- GÖVDE = BEDEN = BODY[İng.] = CORPS[Fr.] = DAS LEIB, DER KÖRPER[Alm.] = IL CORPO[İt.] = EL CUERPO[İsp.] = CORPUS[Lat.] = TO SOMA, HO KHROS[Yun.] = CİSM, CESED, CURM[Ar.] = BEDEN[Fars.] = HET LICHAAM[Felm.] = DEHA[Sansk.]


- GÖVDE ile/ve/<> BÜNYE[Ar.]


- GÖZALTI/GÖZETİM/NEZÂRET[Ar.] ile GÖZ ALTI

( Birinin, güvenlik güçleri tarafından belirli bir yerde ve belirli bir süre alıkonulması. | Denetleme. İLE Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm. )


- GÖZE/HÜCRE[Ar.]/CELLULE[İng./Fr.] ile/ve/||/<>/> DOKU

( Canlının en küçük yapı birimi. İLE/VE/||/<>/> Benzer gözelerin bir araya gelmesiyle oluşan yapı birimi. )


- GÖZE/HÜCRE[Ar.]/SEL[İng. < CELL] ile/||/<> AYLITSEL[İng. < İSLET CELL]

( Göze. İLE/||/<> Adacık gözesi. )


- GUATR[Fr.] = CEDRE[Ar.]/GUŞA[Arnavutça]

( Boyundaki kalkanbezinin, aşırı büyümesiyle beliren sayrılık. )


- GÜDÜ/İTKİ = SAİK[Ar. < SEVK] = MOTIVE[İng.] = MOTIF[Fr.] = MOTIV[Alm.] = MOVERE[Lat.] = MOTIVO[İsp.]


- GUDÜVV[Ar.] ile GUDVE[Ar. çoğ. GADÂT]

( Sabah vaktinde bir iş yapma ya da yola çıkma. İLE Sabahla güneş doğması arasındaki zaman. )


- GUDVE[Ar.] / BÂMDÂD/ÂN, BÂMDÂDÎ, BÂM-GÂH/GEH[Fars.] değil/yerine/= SABAH, SEHER


- GUFRA[< Ar.] -ile

( Bir avuçta biriktirilebilen su miktarı. )

( The amount of the water that can be held in a hand. )


- GUFRÂN[Ar.] ile SETR[Ar.]


- GÛL[Ar.] ile GÛL[Ar.] ile GULL[Ar.]

( Hortlak, şeytan, karakoncolos.[GÛL-İ BEYÂBÂNÎ: Gulyabani.] İLE Ahmak, bön, safdil. İLE Suçlunun boynuna ve bileklerine geçirilen demir halka, pranga. )


- GÜLDÜRÜ/KOMEDİ[Fr.] ile GÜLMECE/MİZAH[Ar.]/HUMOR[Fr. < HUMOUR]

( Gövdeyle ilgili, gövde üzerine. İLE Zihin/akıl yürütmeyi gerektiren. )

( Gördüğü üzerinden ve doğrudan. İLE Olumsuz olanı, olumluya çevirme. )

( GARGANTUA - Francois RABELAIS )


- GÜLMEK :) ile YÜKSEK SELENLE/SADÂYLA GÜLME/KAHKAHA[Ar.] :D )))

( En az iki biraraya getirilemezin ya da çelişkilerin buluşması durumunda zihnin bu durumla başa çıkamaması ve/ya da ağlanamaması/ağlayarak çözümlenemeyeceği durumlarda yaşanan fizyolojik ve zihinsel davranış/tutum/dışavurum/paylaşım. İLE Çelişkilerin çok fazla etkili olması durumlarında. )

( LAUGHING vs. LAUGHING LOUDLY )


- GÜNCEK/ŞEMSİYE[Ar.] ile/ve YAĞMURLUK

( [kökeni/etimolojisi] [Ar.] ŞEMS: Güneş. > ŞEMSİYYE: Güneşlik, güneşle ilgili. İLE/VE ... )


- GÜNEĞİK/KARAKAVUK/HİNDİBÂ[Ar.] ile KARAHİNDİBA

( Birleşikgillerden, yaprakları haşlanarak salata gibi yenebilen, birkaç yıllık otsu bir bitki. İLE Birleşikgillerden, uzun ve dişli yapraklı, çiçekleri sarı ve kömeç biçiminde bir bitki. )

( CICHORIUM ENDIVIA cum TARAXACUM )


- GÜNEK | ESKİNÇ = TARİH[Ar.] = HISTORY[İng.] = HISTOIRE[Fr.] = GESCHICHTE[Alm.] = HISTORI < HISTOREIN:BİLMEYE ÇALIŞMAK, BİLMEK, ANLATMAK[Yun.] = HISTORIA[İsp.]


- GÜNEŞ SAATİ ile BASÎTE[Ar.]

( Yalnızca hoş geçen [güneşli/serin/sakin] anları gösteririm.
(Horas non numero nisi serenas.)

[güneş saatleriyle ilişkilendirilmiş bir söz] )


- GÜNEŞ TUTULMASI/KÜSUF[Ar.] ile HALKALI GÜNEŞ TUTULMASI


- GÜNEŞ/ŞEMS[Ar.] ile ŞÎD/HÛRŞÎD[Fars.]


- GURÂB[Ar.] ile GÛRÂB[Ar.]

( Karga. İLE Ilgım, serap/serâb.[İng., Fr. MIRAGE] )


- GURBET[Ar.] ile/ve/||/<> SILA[Ar.]

( Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer. İLE Bir süre ayrı kaldığı bir yere ya da yakınlarına kavuşma. | Gurbetteki biri için doğup büyüdüğü ve özlediği yer. )


- GURRE[Ar. çoğ. GURER] ile GURBET[Ar.]

( Aklık, parlaklık. | Atın alnındaki beyazlık, akıtma. | Arabî ayın birinci gecesi ve günü. | Günbatımı. İLE Yabancılık, gariplik. | Yabancı yer, vatan dışı. )


- GURÛB[Ar. < GARB] -ile

( Bir gök nesnesinin Batı'da görünmez olması, batması. )


- GURUP[Ar. < GURUB/GARB] ile/değil GRUP

( Batı. İLE/DEĞİL Öbek. )


- GURÛR[Ar.] ile HAD'[Ar.]


- GUSSA[Ar. çoğ. GUSAS] değil/yerine/= TASA, KAYGI, KEDER


- GÜZELLİK ile/ve/< DÜZEN

( GÜZELLİK: GERÇEĞE ÖZGÜ İNCELİĞİN PARLAKLIĞI [HAKİKATİN ŞÂŞA-İ LETÂFETİ - RECAİZÂDE EKREM BEY] )

( BEAUTY vs./and/< ORDER )

( YOUMEI ile/ve/< ... )


- H, HA[Ar.] ile HE, HÂ'(HÂ-İ HEVVEZ, HÂ-İ RESMİYYE)[Ar.] ile HI[Ar.] ile -HÂ/Y[Ar.] ile -HÂ[Ar.]

( Osmanlı abecesinin 8. harfidir. Ebced hesabında 8 sayısının karşılığıdır. İLE Osmanlı abecesinin 30. harfidir. Ebced hesabında 5 sayısının karşılığıdır. İLE Osmanlı abecesinin 9. harfidir. Ebced hesabında 600 sayısının karşılığıdır. İLE "Çiğneyen" anlamına gelen sözcüklere katılarak birleşik sözcük[vasfı terkîbî] yapar. İLE Çoğul edatı.[ESB-HÂ: Atlar. | SEG-HÂ: Köpekler.] | O. )


- HABÂB[Ar.] -ile

( Su üzerindeki hava kabarcığı. )


- HABAK[Ar.] ile HABÂK[Ar.]

( Yarpuz ya da narpuz da denilen ve nane cinsinden olan güzel kokulu, iştah açıcı bir ot.[Lat. MENTHA PULEGIUM] İLE Dört yanı çevrilmiş olan yer, avlu. | Ağıl, mandra. )


- HABB[Ar.] ile HABB[Ar.]

( Aldatıcı, hilekâr, kurnaz. İLE Denizin dalgalanması, kabarması. )


- HABB/E[Ar.] değil/yerine/= EVİN

( Tahıl tanesi. | Su kabarcığı. | Karagöz, Matiz, Külhanbeyi tiplerinin, "Yemek yemek" anlamında kullandığı söz. | Dervişlerin giydiği haydâriye'nin yakasına takılan iki yuvarlak taş.[Bu taşlar, necef ya da akik olur.(Haseneyn'in muhabbetine nişâne)] )


- HABBE[Ar.] ile/ve/||/<> ZERRE[Ar.]


- HABEN[Ar.] ile HABEN[Ar.]

( Karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık, siroz. İLE Kasma, kısaltma. | Aruzda, "fâilâtün"den "ât" hecesini çıkararak "fâilün" veznine sokma. )


- HABER[Ar.] ile 'ILM/İLM[Ar.]


- HABER[Ar.] ile HADÎS[Ar.]


- HABER[Ar.] ile NEBE'[Ar.]


- HABER[Ar.] ile ŞEHÂDET[Ar.]


- HABERDÂR[Ar. + Fars.] ile ALEMDÂR[Ar. + Fars.] ile FEHİMDÂR[Ar. + Fars.]

( Haberli, bilgili. İLE Bayrağı ya da sancağı taşıyan kişi. | Önder. İLE Anlayan, kavrayan. )


- HABEŞÎ[Ar.] ile Habeşî[Ar.]

( Hat, tezhip, minyatür gibi güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi. | Çok esmer. İLE Kasma, kısaltma. | Aruzda, "fâilâtün"den "ât" hecesini çıkararak "fâilün" veznine sokma. )


- HÂBİL[Ar.] ile HABÎL[Ar.] ile Hâbîl[Ar.]

( Büyücü, sihirbaz, efsuncu. İLE Tuzak. | Yiğit. İLE Hz. Âdem'in oğullarından birinin adı.[Kâbil'in kardeşi] )


- HABÎR[Ar.] ile HABÎR[Ar.]

( Haberli, ilgili. | Cenab-ı Hakk. İLE Taze, yeni, turfanda. )


- HABÎS[Ar.] ile HABÎS[Ar. < HUBS] ile HABÎS[Ar.] ile HÂBİS/HAPİS[Ar.]

( Parasız olarak verilen, bağışlanan şey. İLE Kötü, alçak, pis. İLE Un helvası. İLE Hapsed(il)en, tut(ul)an. )


- HABL-İ SAVTÎ[Ar.] -ile

( Hançere içinde gerilmiş olan ve sesin perdelerini düzenleyen ipler. )


- HABS[Ar.] ile HABS[Ar.]

( Murdar, çirkin. | Ayıp. İLE Hapis, alıkoyma, bir yere kapama, salıvermeme, hapishane. | Tutma, zaptetme. )


- HABS[Ar.] ile HASR[Ar.]


- HABT[Ar.] ile HABT[Ar.]

( İptal etme, bozma. | Bir bahiste birini susturma, ağzını kapama. İLE Yanlış hareket etme, yanılma. )


- HÂC[Ar. < HÂCET] ile HÂC/ÇELÎPÂ[Fars.]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. | [bitki] Deve dikenleri, akdikenler. İLE Haç, put.[SALÎB(Ar.), CROISADES(Fr.), CROSS(İng.)] )


- HACC[Ar.] ile HÂCC[Ar. çoğ. HÜCCÂC]

( İslâm'ın beş koşulundan biri olan ve belirli zamanda Mekke'deki Kâbe-i Şerîfe'yi ziyaret etmek üzere yola çıkma farîzası. İLE Hacca giden, Kâbe'yi ziyaret eden, hacı. )


- HACC[Ar.] ile KASD[Ar.]


- HACC[Ar.] ile/ve/||/<>/< SILA[Ar. < VASL]

( Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belİRli aylarında ziyaret edilmesi. | İslâm'ın beş koşulundan biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti. İLE/VE/||/<>/< Bir süre ayrı kaldığı bir yere ya da yakınlarına kavuşma. Memleketine gitme, yakınlarına ulaşma. | Gurbetteki biri için doğup büyüdüğü ve özlediği yer. | Bahşiş, hediye. | Rabıt sigâsı.[ulaç, bağ-fiil][Fr. GERONDIF] )


- HÂCCE[Ar. çoğ. HÂCC] ile HÂCCE[Ar. çoğ. HAVÂCC]

( Bir çeşit akdiken. İLE Hacca giden hanım. )


- HÂCE[Ar. < HÂCET] ile HÂCE[Fars. | çoğ. HÂCEGÂN]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. İLE Hoca, efendi, ağa, çelebi, sahip, muallim, öğretmen, müderris. | Tüccar. )


- HACEL[Ar.] ile HACER[Ar. çoğ. AHCÂR]

( Utanma, utanıp şaşırma. İLE Taş. )


- HACEL[Ar.] ile HAYÂ'[Ar.]


- HÂCET[Ar.] ile FAKR[Ar.]


- HACÎL[Ar.] ile HACÎL[Ar.]

( Üç ayağı beyaz olan at. İLE Utanmış, utancından yüzü kızarmış. )


- HACÎM[Ar.] ile HACÎM[Ar.] ile HACM/HACİM[Ar.]

( Hacamat eden. İLE Saldıran, hücum eden. İLE Bir cismin kapsadığı boşluk. | Oylum. )


- HACİM/CİRİM[Ar.] değil/yerine/= OYLUM/SIYGI

( Bir nesnenin, uzayda doldurduğu boşluk. | İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş. | [resimde] Derinlik, üç boyutluluk etkisi. | [mimarlıkta] Yer/mekân. )

( 1 cubic kilometer [km3] = 1000000000 cubic metre/meter[m3]

1 cubic centimeter [cm3] = 1.0E-6 cubic metre/meter[m3]

1 cubic millimeter [mm3] = 1.0E-9 cubic metre/meter[m3]

1 liter [L, l] = 0.001 cubic metre/meter[m3]

1 milliliter [mL] = 1.0E-6 cubic metre/meter[m3]

1 gallon (US) [gal (US)] = 0.0037854118 cubic metre/meter[m3]

1 quart (US) [qt (US)] = 0.0009463529 cubic metre/meter[m3]

1 pint (US) [pt (US)] = 0.0004731765 cubic metre/meter[m3]

1 cup (US) = 0.0002365882 cubic metre/meter[m3]

1 tablespoon (US) = 1.47868E-5 cubic metre/meter[m3]

1 teaspoon (US) = 4.92892159375E-6 cubic metre/meter[m3]

1 cubic mile [mi3] = 4168181825.4406 cubic metre/meter[m3]

1 cubic yard [yd3] = 0.764554858 cubic metre/meter[m3]

1 cubic foot [ft3] = 0.0283168466 cubic metre/meter[m3]

1 cubic inch [in3] = 1.63871E-5 cubic metre/meter[m3]

1 cubic decimeter [dm3] = 0.001 cubic metre/meter[m3]

1 exaliter [EL] = 1.0E+15 cubic metre/meter[m3]

1 petaliter [PL] = 1000000000000 cubic metre/meter[m3]

1 teraliter [TL] = 1000000000 cubic metre/meter[m3]

1 gigaliter [GL] = 1000000 cubic metre/meter[m3]

1 megaliter [ML] = 1000 cubic metre/meter[m3]

1 kiloliter [kL] = 1 cubic metre/meter[m3]

1 hectoliter [hL] = 0.1 cubic metre/meter[m3]

1 dekaliter [daL] = 0.01 cubic metre/meter[m3]

1 deciliter [dL] = 0.0001 cubic metre/meter[m3]

1 centiliter [cL] = 1.0E-5 cubic metre/meter[m3]

1 microliter [µL] = 1.0E-9 cubic metre/meter[m3]

1 nanoliter [nL] = 1.0E-12 cubic metre/meter[m3]

1 picoliter [pL] = 1.0E-15 cubic metre/meter[m3]

1 femtoliter [fL] = 1.0E-18 cubic metre/meter[m3]

1 attoliter [aL] = 1.0E-21 cubic metre/meter[m3]

1 cc [cc, cm3] = 1.0E-6 cubic metre/meter[m3]

1 drop = 5.0E-8 cubic metre/meter[m3]

1 barrel (oil) [bbl (oil)] = 0.1589872949 cubic metre/meter[m3]

1 barrel (US) [bbl (US)] = 0.1192404712 cubic metre/meter[m3]

1 barrel (UK) [bbl (UK)] = 0.16365924 cubic metre/meter[m3]

1 gallon (UK) [gal (UK)] = 0.00454609 cubic metre/meter[m3]

1 quart (UK) [qt (UK)] = 0.0011365225 cubic metre/meter[m3]

1 pint (UK) [pt (UK)] = 0.0005682613 cubic metre/meter[m3]

1 cup (metric) = 0.00025 cubic metre/meter[m3]

1 cup (UK) = 0.0002841306 cubic metre/meter[m3]

1 fluid ounce (US) [fl oz (US)] = 2.95735E-5 cubic metre/meter[m3]

1 fluid ounce (UK) [fl oz (UK)] = 2.84131E-5 cubic metre/meter[m3]

1 tablespoon (metric) = 1.5E-5 cubic metre/meter[m3]

1 tablespoon (UK) = 1.77582E-5 cubic metre/meter[m3]

1 dessertspoon (US) = 9.8578431875E-6 cubic metre/meter[m3]

1 dessertspoon (UK) = 1.18388E-5 cubic metre/meter[m3]

1 teaspoon (metric) = 5.0E-6 cubic metre/meter[m3]

1 teaspoon (UK) = 5.9193880208333E-6 cubic metre/meter[m3]

1 gill (US) [gi] = 0.0001182941 cubic metre/meter[m3]

1 gill (UK) [gi (UK)] = 0.0001420653 cubic metre/meter[m3]

1 minim (US) = 6.1611519921875E-8 cubic metre/meter[m3]

1 minim (UK) = 5.9193880208333E-8 cubic metre/meter[m3]

1 ton register [ton reg] = 2.8316846592 cubic metre/meter[m3]

1 ccf = 2.8316846592 cubic metre/meter[m3]

1 hundred-cubic foot = 2.8316846592 cubic metre/meter[m3]

1 acre-foot [ac*ft] = 1233.4818375475 cubic metre/meter[m3]

1 acre-foot (US survey) = 1233.4892384682 cubic metre/meter[m3]

1 acre-inch [ac*in] = 102.790153129 cubic metre/meter[m3]

1 dekastere = 10 cubic metre/meter[m3]

1 stere [st] = 1 cubic metre/meter[m3]

1 decistere = 0.1 cubic metre/meter[m3]

1 cord [cd] = 3.6245563638 cubic metre/meter[m3]

1 tun = 0.9539237696 cubic metre/meter[m3]

1 hogshead = 0.2384809424 cubic metre/meter[m3]

1 board foot = 0.0023597372 cubic metre/meter[m3]

1 dram [dr] = 3.6966911953125E-6 cubic metre/meter[m3]

1 cor (Biblical) = 0.22 cubic metre/meter[m3]

1 homer (Biblical) = 0.22 cubic metre/meter[m3]

1 bath (Biblical) = 0.022 cubic metre/meter[m3]

1 hin (Biblical) = 0.0036666667 cubic metre/meter[m3]

1 cab (Biblical) = 0.0012222222 cubic metre/meter[m3]

1 log (Biblical) = 0.0003055556 cubic metre/meter[m3]

1 Taza (Spanish) = 0.0002365882 cubic metre/meter[m3]

1 Earth's volume = 1.083E+21 cubic metre/meter[m3] )

( 1 barrel dry (US) [bbl dry (US)] = 115.6271236039 liter [L,l]

1 pint dry (US) [pt dry (US)] = 0.5506104714 liter [L,l]

1 quart dry (US) [qt dry (US)] = 1.1012209428 liter [L,l]

1 peck (US) [pk (US)] = 8.8097675424 liter [L,l]

1 peck (UK) [pk (UK)] = 9.09218 liter [L,l]

1 bushel (US) [bu (US)] = 35.2390701696 liter [L,l]

1 bushel (UK) [bu (UK)] = 36.36872 liter [L,l]

1 cor (Biblical) = 219.9999892918 liter [L,l]

1 homer (Biblical) = 219.9999892918 liter [L,l]

1 ephah (Biblical) = 21.9999989292 liter [L,l]

1 seah (Biblical) = 7.3333329764 liter [L,l]

1 omer (Biblical) = 2.1999998929 liter [L,l]

1 cab (Biblical) = 1.2222221627 liter [L,l]

1 log (Biblical) = 0.3055555407 liter [L,l] )


- HAD'[Ar.] ile KEYD[Ar.]


- HAD'[Ar.] ile NAKS[Ar.]


- HADÂLET[Ar.] ile HADÂRET[Ar.] ile HADÂRET[Ar.]

( Kol ve baldırı etli olma. İLE Alçakgönüllülük. İLE Yeşillik. )


- HADD[Ar.] ile HAKİKAT[Ar.]


- HADD[Ar.] ile İSM[Ar.]


- HADD[Ar.] ile NİHÂYET[Ar.] ile 'ÂKIBET[Ar.]


- HADD[Ar.] ile RESM[Ar.]


- HADDÂ'[Ar. < HUD'A] ile HADDÂ[Ar.]

( Aldatıcı, dalavereci. İLE Deve çobanı. )


- HADDEHANE[Ar. HADDE + Fars. HÂNE] değil/yerine/= EĞREÇEVİ

( Büyük yassı levhaların eritildiği, merdanelerden geçirildiği yer. )


- HADEME[Ar.] ile/ve KAVAS[Ar. < KAVVAS]

( Odacı. İLE/VE Elçilik ya da konsolosluklarda görev yapan hizmetli. | Banka, patrikhane, otel vb. yerlerde hizmetli ya da koruma görevlisi. | Elçilik ve konsolosluklarda koruma görevlisi. )


- HÂDİ'[Ar. < HADÎA] ile HÂDÎ[Ar.] ile HÂDÎ[Ar. < HİDÂYET | çoğ. HEVÂDÎ, HÜDÂT] ile HAYDİ![Ar.]

( Hileci, dolapçı. | Fena, bozuk. İLE Sırada ilk, birinci. | Yenilene yardım eden, yardımcı. İLE Doğru yolu gösteren, hidâyet eden. | Kılavuz, rehber. | Önde giden. | Mızrak ucu. İLE "Hareket geç!" )


- HÂDİR[Ar.] -ile

( Öten. [güvercin] | Kişneyen. [aygır] | Kükreyen. [arslan], böğüren [deve], anıran [eşek]. )


- HÂDİR[Ar.] ile HÂDİR[Ar. çoğ. HADERE]

( Öten güvercin. | Kişneyen aygır. | Kükreyen arslan, böğüren deve, anıran eşek. İLE Şişen, yumrulanan örgen. )


- HADÎS[Ar. < EHÂDÎS] ile HÂDİS[Ar. < HUDÛS]

( Hz. Muhammed'in kutsal sözü/sözleri. | Hadisten bahseden ilim. | Yeni, taze. | Haber, kıssa, söz, söylenti. İLE Çıkan, meydana gelen, hudûs eden. | Yeni, yeni çıkan. )


- HADÎS[Ar.] ile HABER[Ar.]


- HADÎS[Ar.] ile KASAS[Ar.]


- HADİS[Ar.] ile/ve/||/<> MÜLK[Ar.]


- HÂDİSE[Ar.] ile VAK'A[Ar.]

( Genele dayalı ve etkisi [geniş] olan/olabilen. İLE Bir/kaç kere ve olumsuzluklarda. )


- HAF değil HAV[Ar.]

( Kadife, çuha vb.'nin yüzeyindeki ince tüy. )


- HAFF[Ar.] ile HÂFF[Ar.] ile HAF[Ar. < İng.]

( Ayakkabı. İLE Bir şeyin etrafını dolanan. İLE Oyun kurucu. )


- HÂFÎ[Ar.] ile HAFÎ[Ar. < HAFÂ | çoğ. HAFİYYÂT]

( Çok ikrâm eden, güleryüzle karşılayan. | Yalınayak yürüyen/koşan. İLE Gizli, saklı. )


- HAFÎF[Ar.] ile HAFÎF/HAFFÂF[Ar.] ile HAFÎF[Ar. < HİFFET]

( At koşarken, kuş uçarken, rüzgâr eserken oluşan ses. Hışırtı. İLE Ayakkabı, terlik, kavaf vs. yapan ve satan. İLE Ağır olmayan, yeğni. | Türk müziğinin büyük usullerindendir. )


- HÂFİR[Ar. < HAVÂFİR] ile HAFÎR[Ar. çoğ. HAFÂİR]

( Kazan/kazıcı, hafreden. | At gibi hayvanların tırnağı. İLE Derince kazılmış yer, yer çukuru. | Mezar, kabir. )


- HAFİT/HAFÎD[Ar. çoğ. AHFÂD]/NEVE[Fars.] değil/yerine/= TORUN

( Eril torun. DEĞİL/YERİNE/= ... )


- HÂFİYEN[Ar.] ile HAFİYYEN/HAFİYYETEN[Ar.]

( Yalınayak olarak. | İkrâm ederek. İLE Gizliden, gizlice, saklı olarak, âşikâr olmayarak. )


- HAFÎZ[Ar.] ile RAKÎB[Ar.]


- HÂFIZA[Ar.] değil/yerine/= BELLEK


- HAFL/HAFLE[Ar.] ile HAFR/HAFŞ[Ar.]

( Kederlenme, tasalanma. | Toplanma, toplantı. İLE Kazma, kazılma. )


- HAFS[Ar.] ile HAFZ[Ar.]

( Biriktirme, toplama. İLE Basıklık. | Dengeli/îtidâl, aşırı olmama durumu, ölçülülük. | Arap dilbilgisinde kesre/esre imi/işareti. )


- HAFŞ/HAFR[Ar.] ile HAFŞ[Ar.]

( Kazma, kazılma. İLE "Tavuk karası" denilen bir göz hastalığı. )


- HÂİB[Ar. < HEYBET] ile HÂİB[Ar. < HAYBET | çoğ. HÂİBÎN]

( Korkan, korkak. | Utangaç. İLE Mahrum. | Ümitsiz, me'yûs, dederli. | Zarara uğrayan. )


- HÂİF[Ar. < HAVF] ile HÂİF[Ar.]

( Korkan, korkak, ödlek. İLE Sitem ve gadir eden, zulmeden. )


- HÂİL[Ar. < HAVL] ile HÂİL[Ar. < HEVL]

( İki şey arasında ya da bir şey önünde perde olan, engel olan, arayı kapayan, engel. | Ekran.[fizikte] İLE Korkunç. )


- HAİL[Ar.] değil/yerine ENGEL


- HAİLE[Ar.] ile/değil/yerine ÜZÜCÜ/AĞLATICI

( Çok acıklı olay. | Koşuk biçiminde yazılmış ağlatı. İLE ... )


- HAİZ[Ar.] ile HAİZ[Ar.]

( Sahip, mâlik, taşıyan. İLE Âdetini/hayzını gören hanım. )


- HAK[Ar.] ile HAK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar.]

( Tüze. | Türenin[tüzeye/hukuka uygunluk] gerektirdiği ya da birine ayırdığı şey, kazanım. | Dava ya da savda gerçeğe uygunluk, doğruluk. | Geçmiş ve harcanmış emek. | Emek karşılığı ücret. | Doğru, gerçek. İLE Maden, ağaç, taş üzerine, elle yazı ya da biçim oyma. İLE Toprak. İLE Allah. )


- HÂK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar. çoğ. HUKUK] ile HAKK[Ar.]

( Orta, vasat. | İnsaniyetli, mert ve yiğit adam. İLE Toprak. İLE Allah, tanrı. | Doğruluk ve insaf. | Bir kişiye ait olan şey. | Dava ve iddiada hakikate uygunluk, doğruluk. | Geçmiş/harcanmış emek. | Pay, hisse. | Doğru, gerçek. | Lâyık, münâsip. İLE Kazıma, kazınma, bir şeyin üstünü çelik kalemle yazı ya da resim olarak oyma. | Yazıyı, yanlışı kazıma. )


- HAK ile/ve/<>/< AYRICALIK/İMTİYAZ(/MÜMTAZ)[Ar. < MEYZ]

( RIGHT vs./and/<> SPECIAL PRIVILIGE )


- HAK ile/ve YERİNDE HAK

( RIGHT vs./and RIGHT IN RIGHT PLACE )

( QUAN ile/ve ... )


- HÂKA BİHİ[Ar.] ile NEZELE BİHİ[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile HADD[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile HAKK[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile MA'NÂ[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile ZÂT[Ar.]


- HAKİKATEN[Ar. + Fars.] ile HAKİKATTEN[Ar. + Tr.]

( Arapça olan Hakikat sözcüğünün, Farsça olan -en eki kullanılarak hakikate ilişkin/ait olarak. İLE Hakikat sözcüğüne, Türkçe "-den" eki kullanılarak temel/esas/öz ile ilgili, oradan[hakikatten] olan[bilgi/haber/durum/(")deneyim(")]. )


- HÂKİM[Ar.] ile HAKEM[Ar.]


- HAKÎR[Ar.] (GÖRMEK) ile/||/<> HOR[Fars.] (GÖRMEK)

( Önemsiz, değersiz, bayağı, adi kişi. İLE/||/<>Değersiz, aşağı, bayağı. )


- HAKÎR[Ar.] ile SAGÎR[Ar.]


- HÂKKA[Ar.] ile HAKKA["ka" uzun okunur]

( Sürekli musîbet, âfet, keder. | Kıyâmet günü. İLE Doğrusu.[el-HAKK, HAKKAN, HAKİKATEN] )


- HAKKAK["ka" uzun okunur] ile HAKKÂK[Ar. < HAKK]

( Kutucu, hokkacı. İLE Hak eden. | Mühür vs. kazıyan kişi. )


- HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HAL[Ar.] ile HAL'[Ar.] ile HÂL[Fars., Ar.]

( Annenin eril kardeşi, dayı. İLE Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmayan zaman. | Oluş, bulunuş, sûret, keyfiyet, durum, vaziyet. İLE Pazar yeri; Çözme. İLE Soyma. | Boşanma. | Tahttan indirme. Sultanın makamını terk etmek zorunda bırakılması. İLE Gövdede oluşan ben, nokta. )


- HÂL/İM ile/ve/değil/||/<>/< HALÎM[Ar.]

( Durumum. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yumuşak huylu olan. )


- HALA/HÂLA[Ar. çoğ. HÂLÂT]/EME/BİBİ ile HÂLÂ[Ar.]["HAYLA" değil!] ile HALÂ'[Ar.]

( Babanın kızkardeşi/ablası. İLE Şimdi, henüz, süregiden. İLE Boşluk. | Ayakyolu, helâ. )


- HALÂK[Ar.] ile HALAK[Ar.] ile HALAK[Ar. < HALKA]

( Pay, hisse, nasip. İLE Paçavra, yıpranmış eski şey. İLE Halkalar. )


- HALÂK[Ar.] ile NASÎB[Ar.]


- HALAKA/HALKA[Ar.] ile HALAKA[Ar. < HÂLİK]

( Ortası boş, yuvarlak biçim, daire biçiminde olan şey. | Bir çeşit ufak, yağlı ve tuzlu simit. İLE Berberler. )


- HALAKAT[Ar. < HALKA | "ka" uzun okunur] ile HALÂKAT[Ar.]

( Halkalar. İLE Halukluk, iyi ahlâklılık. | Dümdüzlük, düzlük. )


- HALÂS[Ar.] ile KURTULMA, KURTULUŞ

( KURTULMA, KURTULUŞ )


- HÂLÂT[Ar. < HALET] ile HÂLÂT[Ar. < HALA] ile HALAT[Yun.]

( Durumlar, haller, suretler, keyfiyetler, nitelikler. | Meyl, muhabbet, aşk, visal. İLE Halalar. İLE Kenevirden yapılmış çok kalın ip. )


- HALÂVET[Ar.] ile TATLILIK, ŞİRİNLİK | ZEVK

( TATLILIK, ŞİRİNLİK | ZEVK )


- HALB[Ar.] ile HALB[Ar.]

( Süt sağma. İLE Pençeleme, parçalama. | Birinin aklını başından alma. )


- HÂLE[Ar.] değil/yerine/= AYLA

( Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker. | Hristiyanlıkta aziz sayılanların resimlerinde başları çevresinde çizilen daire. | Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi. )


- HÂLE[Ar.] ile HÂLE[Ar. çoğ. HÂLÂT]

( Bazen ay ve güneşin etrafında görülen parlak daire, ay ağılı. İLE Annenin kızkardeşi, teyze. | Meme çevresinde bulunan koyu renkli daire. )


- HALF[Ar.] ile HALEF[Ar.]


- HALF[Ar.] ile KASEM[Ar.]


- HALF/HALFE[Ar.] ile HALF[Ar.]

( Yemin etme. | Yemin. İLE Art, arka. | Kötü evlât. )


- HALİ[Ar.] değil/yerine BOŞ/ISSIZ


- HÂLÎ[Ar.] ile HÂLÎ[Ar.] ile HÂLİ'[Ar.] ile HALÎ'[Ar.] ile HALÎ[Fars., Ar.]

( Tenha, boş, sahipsiz yer. | Açık yer. İLE Hâle/duruma mensup. Şimdiki. İLE Boşanmış adam.[HÂLİA: Boşanmış bayan.] İLE Soyulmuş. | Kovulmuş. İLE Gamsız, uğraşsız/gailesiz, kayıtsız. | Evlenmemiş adam. )


- HALÎ[Ar.] ile MÂZÎ[Ar.]


- HALI/KİLİM ile/ve BERCED[Ar.]

( ... İLE/VE Kalın kilim. | Türk halısı. )


- HÂLİB[Ar.] ile HÂLİB[Ar. çoğ. HALEBE/HÂLİBE(dişil)] ile HALÎB[Ar.]

( Sütçü. | Sidik borusu, üretra. İLE Aldatıcı, hilekâr. İLE Süt, taze süt. )


- HÂLİC[Ar.] ile HÂLİB[Ar.] ile HALÎC[Ar.]

( Pamuk eğiren. İLE Yerinden oynatma, sarsma, hareket ettirme. İLE Denizin büyük ırmak biçiminde, iki kara arasında uzayıp gitmiş olan bölümü. Doğal liman, boğaz, kanal.[HALÎC-İ İSTANBUL/DERSAADET: İstanbul Halici. | HALÎC-İ BAHR-İ SİYAH: Boğaziçi.] )


- HÂLİD/E[Ar.] ile HALÎDE[Ar.]

( Sonsuz, ebedî, daim. | Bir yıldan çok yaşayan ot/ağaç. İLE Dürterek bastırılmış, saplanmış. )


- HÂLİF[Ar.] ile HALÎF[Ar.] ile HALÎF[Ar. çoğ. HULEFÂ]

( Peşinden gelen. | Birinin yerine geçen. | Çürümüş, bozulmuş. İLE Yemin ederek birbiriyle sözleşen kişilerden her biri. İLE Arkadan/sonradan gelen, birinin yerine geçen. )


- Hâlik[Ar.] ile HÂLİK[Ar. < HELÂK] ile HÂLİK[Ar. çoğ. HALAKA] ile HALÎK[Ar.]

( Yaratan, yoktan var eden, yaratıcı, Allah. İLE Helâk olan, miskinlik içinde ölen. İLE Berber. İLE Traş edilmiş. )


- HALÎL[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HABİB[Ar.]

( Kendini sevdiren. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Kendi sevilen. )


- HALÎL[Ar.] ile HALÎL[Ar. çoğ. AHİLLÂ, HULLÂN]

( Koca, zevç. İLE Samimi.[dost] | Hz. İbrahim. )


- HÂLİS[Ar.] ile MAHZ[Ar.]


- HALİTA[Ar.] değil/yerine KARMA/ALAŞIM[kimya]

( Birkaç şeyin karışımından oluşan. )


- HÂLİYEN[Ar.] ile HÂLİYEN[Ar. < HÂLÎ]

( Şimdiki zamanda/halde. İLE Boş olduğu halde, boş olarak. )


- HALİYYE[Ar. çoğ. HALİYYÂT] ile HÂLİYYE[Ar.]

( Bekâr bayan. İLE İbâdet sırasında raks etme, el şaklatma gibi durumları helâl sayan bir tarikat. )


- HALK[Ar.] değil/yerine/= AYMAK, TOPLUM

( Toplum olabilmek, ancak, ortak bir düzen sağlayarak olanaklıdır. )


- HALK[Ar.] ile BER'[Ar.]


- HALK[Ar.] ile HALK[Ar. < HÂLÎ]

( Yaratma, yaratılma. | İcat. | Bireyler. | Kişilerden bir bölük. İLE Boğaz. | Traş etme. )


- HALK[Ar.] ile İHTİLÂK[Ar.]


- HALK[Ar.] ile/ve/değil KAMU


- HALK[Ar.] ile KESB[Ar.]


- HALK[Ar.] ile NÂS[Ar.]


- HALK[Ar.] değil/yerine/= TUY


- HALKA[Ar.] değil/yerine/= DEĞREK/DOLANGI


- HALL[Ar.] ile HALL[Ar.]

( Çözme, çözülme, karışık bir sorunun içinden çıkma, karar verip sonuca varma. | Eritme. | Çözümleme/tahlil/analiz. İLE Sirke. )


- HALLÂK/HÂLIK[Ar.] ile HALLÂK[Ar.]

( Berber. İLE Halk edici, hâlik. )


- HALLÂL[Ar.] ile HALLÂL[Ar.]

( Çözen, çâre bulan, halleden. İLE Sirke yapan kişi. )


- HALLÎ[Ar.] ile HALLÎ[Ar.] ile HÂLLİ[Ar.]

( Çözümleyerek, çözümleme ile ilgili. İLE Sirke ile ilgili. İLE Kuvvetli. | Zengin. )


- HALT[Ar.] ile LÜBS[Ar.]


- HÂLÛK[Ar.] ile/değil HALÛK[Ar.]

( Sıçan otu. | Mercimek ocağı. İLE İyi huylu, ahlâklı, insaniyetli, geçim ehli olan. )


- HAMÂKÂT[Ar.] ile HAMÂSET[Ar.]

( Ahmaklık. İLE Yiğitlik, kahramanlık, cesaret. | Dinleyenleri etkilemek ya da heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım. )


- HAMÂKAT[Ar.] ile RAKÂ'AT[Ar.]


- HAMAL[Ar.] değil/yerine/= YÜKÇÜ


- HAMAM[Ar.] ile/ve KAPLICA[< KAPALI ILICA]

( ... İLE/VE Suyu sıcak olarak yerden çıkan hamam. )

( KAPLI: Kaplanmış olan. | Altındakini göstermeyecek kadar çok olan. | Kabı olan. )

( ... ile ÇERMİK )


- HAMAM[Ar.] değil/yerine/= YUNAK


- HAMAYLI/HAMAİL[Ar.] değil/yerine KUŞAK

( Omuzdan, çapraz olarak bele inen bağ. | Muska. )


- HAMD[Ar.] ile İHMÂD[Ar.]


- HÂME[Ar.] ile HÂME[Ar.]

( Başın üst bölümü, tepesi. Kafatası. İLE Kalem. )


- HÂMÎ[Ar. < HUMAT] ile HÂMÎ[Fars.]

( Koruyan, koruyucu, sahip çıkan, gözeten, himâye eden. İLE Hamlık, gevşeklik. )


- HAMİ[Ar.] değil/yerine/= KORUYUCU


- HÂMİD[Ar.] ile HÂMİD[Ar. < HAMD | çoğ. HÂMİDÎN, HÂMİDÛN, HUMMÂD] ile HAMÎD[Ar. < HAMD]

( Koru sönmediği halde alevi sönen ateş. İLE Hamdeden, şükreden. İLE Allah'ın adlarından. | Övülmeye değer. )


- HAMÎL[Ar.] ile DAMÎN[Ar.]


- HÂMİL[Ar.] değil/yerine/= TAŞIYAN