İnsan'ın özelliklerindeki FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
Yıldızlılar
▼Öncelikliler
▼Türkçe'si Varken
▼İLGİLİ KONULAR
SOLUK/NEFES [YAŞAM ENERJİSİ/BREATH/PRANA]▼
SİGARA:
(")İÇİLEN(") ile/değil/yerine/> İÇİLMEYEN
BESLENME [NUTRITION]▼
PSİKOLOJİ [PSYCHOLOGY]▼
ile/değil/yerine/><
1.01365 = 37.8
FİZYOLOJİ [PHYSIOLOGY]▼
EŞEYSELLİK [SEXOLOGY]▼
İLETİŞİM [COMMUNICATION]▼
AÇIK ile/ve/||/<> ÖRTÜK
BİLGİNİN KONUSU ile/ve/değil/||/<> DÜŞÜNCENİN KONUSU
KİŞİLER...[PEOPLE]▼
DİRİMBİLİM (BIOLOGY)▼
BİTKİLER (PLANTS)▼
HAYVANLAR (ANIMALS)▼
DOĞA | FİZİK | KİMYA (NATURE) | (PHYSICS) | (CHEMISTRY)▼
YAPMAYABİLECEKLERİM(İZ)(/YAPMAYALIM!) (/DİRENÇ/İHTİYÂR[< HAYIR])▼
TERK EDEBİLECEKLERİM(İZ) SÖYLEMEYEBİLECEKLERİM(İZ)(/SÖYLEMEYELİM!) (/DİRENÇ/İHTİYÂR[< HAYIR])▼
YAPABİLECEKLERİMİZ/İRÂDE (/YAPALIM!)▼
(KOŞULSUZ) SAYGI ve SEVGİ [UNCONDITIONAL) RESPECT and LOVE]▼
(B)İLİM ve BİLGELİK [/İRFAN/HİKMET/WISDOM/GNOSIS]▼
SÖZLER▼
İnsan, mekândan zamana geçiştir.
İnsan, idrak edebildiğine gereksinim duyar.
İnsan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.
İnsan, sadece, hayallerini gerçekleştirdiği oranda başarılıdır.
İnsan, evrende var olan herşeyi, kısaca "evren bilgisi"ni içinde taşır.
İnsan, bir yanıyla görmeyi arzu ederken, öte yanıyla da kör kalamaz.
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır.
İnsana sığabilene âlem, âleme sığamayana insan denir.
İnsan, kâinatın gözbebeğidir.
İnsan, "bilgisi üstüne katlanarak bilen beşer"dir.
İnsan, kendini tanımaya uğraşmalı, kendi üstüne düşünmelidir.
İnsanı/kişiyi hapsedenler içimizdedir.
İnsan, bildiği şeyi bildiğini bilmeli. Bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi işte budur.
İnsanın/kişinin görevi, kendi içindeki kıvılcımı bulup ışık durumuna getirmektir.
İnsanın hakikati, tüm hakikatlerin hakikatidir.
İnsanın/kişinin hareketleri, sözlerinden daha yüksek sesle konuşur.
İnsan/kişi ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, sevdiğini görünce gençleşir.
İnsanın/kişinin değeri bir kesirle ifade edilecek olursa;
Payı gerçek kişiliğini gösterir,
Paydası da kendisini ne zannettiğini.
Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.
Kişiler arasında, en eşit paylaşılan, akıldır.
"Küçük kişilerin" gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir.
Kişilerin, sözleri işitmeye gereksinimi vardır, ta ki gerçekler onlara sözlerden daha yüksek sesle konuşuncaya kadar.
Kişiler, başaklara benzer, içleri boşken havadadır, doldukça eğilir.
Eğer bir kişi, içinde bulunduğu toplumu aşmayı başaramıyorsa ve onun kişinin kendi güçlerinin gelişimine destek mi, yoksa engel mi olduğunu farkedecek yetenekte değilse, gerçek insani özüne ulaşması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Başka kişilerin zihinlerini bilme arzumuz, kendi zihnimizi bilmeyişimizden dolayıdır.
Çoğunluk, "insanlığı değiştirmeyi düşünür" ama önce kendimizi değiştirmeyi düşünmek gerekir.
Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır.
Beklemeyi bilen kişi, her şeyi elde edebilir.
Sorma kişinin aslını, sohbetinden belirli olur!
Anlam, ırktan önce gelir.
Irka davet olmaz, düşünceye davet olur.
Âlim kişi, kocadıkça koç olur,
Cahil kişi, kocadıkça hiç olur.
BAZI BİLGİ, YAZI VE ŞİİRLER (İNSAN ve DÜNYA)▼
Dildir, dilârâyı eyler, vîrân.
Bülbül, bülbüldür; dil onda iken, yoksa serçe...
Gül, güldür, gül dalında iken, yoksa dikenlik...
"Seni seviyorum!" diyeni, denetle!
Arzusu yerini bulunca, seni terke hazırlanır.
Öyle bir sevgili bul ki, seni, daim yâd etsin! HÜVE'L BÂKÎ!
İNSAN ve DÜNYA
Bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında tüm haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve tüm gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken çocuğu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba çocuğuna söz vermişti, o hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve çocuğuna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü; "Oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez."Aradan on dakika geçtikten sonra çocuk babasının yanına koşarak geldi ve "Baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz" dedi. Babası önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de halen hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk; "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı" dedi...
İNSANI DÜZELTTİĞİMDE,
DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ...
Kimileri pek akıllıdır,
Kimi sıcacık, sevgi dolu,
Kimi gayet ağırbaşlı,
Kimi olabildiğince matrak,
Kimi sadık ve güvenilir,
Kimi her an neşe dolu,
Kimi arkadaş canlısı,
Kimi güzel narin,
ve kimi de bunların hepsinin karışımıdır.. Tıpkı sizin gibi..!!!
Şans, mutluluk, sevgi ve dostluk yaşamınızın bir anından bile eksik olmasın ve başkalarının yaşamına kattığınız güzellikler size fazlasıyla geri dönsün...
EĞİTİMLİ KİŞİLERİN DOKUZ DÜŞÜNCESİ...▼
2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.
3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler.
4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler.
5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler.
6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler.
7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler.
9. Kazancı gördüklerinde adâleti düşünürler...
GEREKSİNİMLER SIRADÜZENİ▼
Dördüncü basamak, "Değer, başarı, kendine saygı"dır.
Üçüncü basamak, "Ait olma ve sevgi"dir.
İkinci basamak, "Emniyet, güven, düzen ve değişmezlik"tir.
Birinci (en alt) basamak, "Açlık, susuzluk ve eşeyselliğin fizyolojik doyumu"dur.
Bir alt basamaktaki gereksinim karşılanmadan, kişinin bir üstteki değere gereksinim duyması ve gerçekleştirmesi olanaklı değildir. Bazıları varmış gibi görünse de gerektiği şekilde ve tam değildir.
Maslow, kendini gerçekleştirmiş ve kendini tanıyan kişilerde 16 ortak özellik gözlemlemiştir. Bunlar:
1- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılar.
2- Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılar.
3- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.
4- Kendisini olduğu gibi kabul eder.
5- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.
6- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.
7- Kendiliğinden hareket eder.
8- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.
9- Kendine ve yaşama gülebilir.
10- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.
11- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.
12- Yaşamı bir çocuğun gözü ve kalbiyle görüp yaşayabilir.
13- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.
14- Dürüsttür.
15- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.
16- Savunucu değildir!
ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK▼
Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha duyarlılaşıyor. En küçük davranışa bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor. Tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan sıkılmış oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.
Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor. Hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.
DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!▼
Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık...tık...tık...
Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam, birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?
Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:
- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam kararlı ve ısrarlı:
- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:
- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:
- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.
- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:
- "Hay benim akılsız başım!" demiş.
- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- Kırlangıçların ömrü altı aydır...
* * * * *
Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.
Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez.
BENİM!▼
Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, deneyimli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamaz, kendini ona vakfeder. Her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başlar. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider, o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün, genç kız, kendisine dedi ki:
- Yanışın, her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek. Sendeki sermaye, yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdâdan. "Davul, dengi dengine." demişler...
- "Sevgili!" der âşık. Gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda tüketecek. Bari beni sat da elde ettiğinle bir süre daha hoş ol.
- Genç kız, âşığını derhal Mısır'a götürür. Orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler. Satıcı, kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir süre beklerler. Adam, hiç üzüntü göstermez, hiç boynunu bükmez, hatta müşteri çıktığı zaman baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmezdi. Bir adam gelip genç kıza sorar:
- Şu ayakta bekleyen ihtiyâr, senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...
O sırada ihtiyâr, bayılıp düşer. Adam, pazarlık ile onu satın alır ve kendine geldiğinde kentin dışında bir mezarlığa götürür. Meğer, o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, ihtiyârı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyârı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için der ki:
- Diliyorsan ey ihtiyâr, Mısır'da kal. Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendinin sultanısın.
İhtiyâr, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişir ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim eder. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve der ki:
- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka birinde olsun!
Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar
"Benim!"
dediğini duyayım!
BU AĞIR DURUMDAN KURTUL!▼
Bir gün, bir caminin önünden geçerken, arkadaşları alay olsun diye:
"Bak diyorlar, Nasreddin Hoca vaaz ediyor, derdini ona anlat, o senin eşeğini bulur."
Adamcağız gider, Nasreddin Hoca'nın karşısına dikilir. Hoca, va'zın bitmesini beklemeden sorar:
"Ne istiyorsun?" "Merkebim kayboldu, Hoca bulur dediler, sana geldim!" "Peki, git bir yular getir!"
Adam gider bir yular getirir.
Hoca va'zı bitirdikten sonra ayağa kalkar:
"Ey cemaat, içinizde Kaz'a, Kız'a, Koz'a, herhangi bir şeye âşık olmayan var mı?" der.
Biri, parmağını kaldırır, Hoca sorar:
"Sen hiçbir şeye âşık olmadın mı bunca yıllık ömründe?"
"Hayır, hiçbir şeye âşık olmadım!"
Nasreddin Hoca oduncuya döner:
"İşte senin merkebin bu adamdır, hadi yuları tak, al götür!"
Adam tereddüt eder:
"Olur mu böyle şey Hoca Efendi?" der.
Hoca:
"Al götür, neyine gerek!" der.
Adam, hocanın her sözünde bir hikmet olduğunu bildiğinden, aşkı bilmeyen adama doğru yürümeye başlar.
Olup bitenleri ibretle seyredenlerden bazıları, bu aşksız adama:
"Şu oduncuya bir eşek parası ver de bu ağır durumdan kurtul!" derler.
Adam da oduncuya bir eşek parası vererek, aşkı tanımayışının kefaretini öder.
ÇOCUK, YAŞADIĞINI ÖĞRENİR▼
Kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse,
Kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse,
Sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse,
Adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
BİLMELİSİN Kİ...▼
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Bilmelisin ki...
Aşk sözcüğü ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zordur.
Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da !
Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik degil.
Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Bilmelisin ki...
Koşullar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Bilmelisin ki...
Her sorun, kendi içinde bir fırsat saklar ve sorun, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
GÖL OLMAYA ÇALIŞ!▼
Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.
"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye yanıt verir.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sorar:
- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye yanıt verir genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam.
- "Hayır!" diye yanıtlar çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:
- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,
Göl olmaya çalış!"
ANNE TERBİYESİ▼
"Son arzun nedir?" diye soruyorlar. O da:
"Son arzum, annemi görmek" diyor.
Annesini getiriyorlar. Kadın, çocuğu için ağlayıp feryat ediyor. Çocuk:
"Anne, uzat da dilini öpeyim!" diyor.
Annesi dilini uzatır uzatmaz hart diye ısırıyor, koparıp yere atıyor. Annesi bağıra çağıra kaçıyor. Çocuk:
"Ohhh, çok şükür! Haydi şimdi asın beni!" diyor.
Herkes şaşırıyor, soruyorlar:
"Neden böyle yaptın?"
"Benim idamıma neden olan bu et parçasıdır. Bir gün, komşuların kümesinden bir yumurta çaldım. Bana: 'Amma da iyi etmişsin!' dedi, beni buna teşvik etti. Derken tavuk, at, herşeyi çalmaya başladım. Beni hırsız eden bu kadındır. İşte ben de ondan intikamımı aldım!" diyor.
Çocuğu affediyorlar.
KEVIN KURALLARI▼
"Ne kuralı, ne sınırı? Ben onu sadece doğuracağım. Ama o benim olmayacak. Kendi safsatalarımla onu bunaltmayacağım!" derdim.
Doğru buymuş gibi geliyordu o zamanlar.
Evet, o hâlâ "benim" değil diye düşünüyorum. Ama hayır, kural, sınır gerekliymiş.
Uzmanlar altını çize çize, çocuğun evde arkadaşa değil, bir anneye ve babaya gereksinimi olduğunu söylüyor. Deniyor ki, arkadaşlıkta yaptırım yoktur. Eşitlik söz konusudur ve saçma da, komik de, tehlikeli de olsa öneriler getirilebilir ve uygulanabilir. Sınır yoktur. Oysa çocuğun, onu seven, her koşulda destek olacaklarını bildiği, tutarlı kurallar ve sınırlar koyan birer anne babaya gereksinimi var.
Siz her konuda eşit olabilir misiniz çocuğunuzla? Ya sınırsız ve kuralsız?
Kendi adıma yanıtlarım "Hayır!".
Bir e-posta geldi arkadaşımdan. Kevin Hickey isimli bir İngiliz çocukla ilgili.
Anne babasının kendisine hatalı yaklaşımı nedeni ile hastanede ruhsal tedavi görmek zorunda kalan bir çocuğun öyküsü. Tedavi sırasında Kevin, hastahanede şunları kaleme almış, anne ve babasına hitaben. Daha sonra yazdıkları, İngiltere’de pedagogların çocuk yetiştirirken anne babalara tavsiye ettiği 13 altın kural olmuş.
Noktasına bile dokunmadan bu 13 altın kuralı aktarıyorum sizlere:
1- Beni şımartmayın. Her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum.
Sadece sizi deniyorum.
2- Bana tatlı-sert davranmaktan çekinmeyin. Bunu tercih ederim, benim daha güvenli hissetmemi sağlar.
3- Benim kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.
4- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin. Benimle yalnız konuşursanız, söylediklerinizi daha iyi anlarım.
5- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil, beni engelleme gücünüzden nefret ediyorum.
6- Herhangi bir şeyin sonucunda beni kurtarmayın. Çünkü ancak acı veren bu yolla öğrenirim.
7- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin. Bunları yenecek güçteyim.
8- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.
9- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın. Bunun için ara sıra yanlışlarım olur.
10- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın. Kolayca korkup yalan söyleyebilirim.
11- Tutarsız olmayın. Benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.
12- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.
13- Unutmayın ki, büyümek için sizin çok ve anlayışlı sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi?
GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ!▼
Ölüm nedeninin trafik kazası olduğu biliniyor fakat kazanın alkolün ya da başka bir maddenin etkisi altında meydana gelip gelmediğini saptayabilmek için otopside alınan kanda 0.80 promil gram alkol bulunmuş.
Göziçi sıvısında ise alkol bulunmadığı ayrıca uyutucu ve uyuşturucu bir madde bulunmadığı rapor edilmiş.
Cesedin çürümeye başlaması ile ortamda bulunan bakteri ve mayaların etkisi ile kan şekeri tüketilirken alkol üretilir. Ağustos sıcağında çürümenin daha hızlı olması nedeniyle kanda 1.50 promil grama kadar alkol oluşabilir.
Göziçi sıvısı anatomik özelliği nedeniyle yalıtılmış bir yapıya sahiptir ve alkol yapan bakterilerin içeriye girmesine izin vermez.
Göziçi sıvısında alkol ölçümünün önemini bilen bir uzman, gözünde alkol saptanmayan sürücünün, kanında bulunan alkolün cesedin çürümesine bağlı olarak meydana geldiğini dolayısıyla kazayı alkolün etkisi altında yapmadığını rapor eder.
Ölümden sonra bile,
Gözler yalan söylemez!
AYDINLIK▼
"Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?"
Öğrencilerden biri;
"Uzaktaki sürüye bakarım" demiş, "koyunu, keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir."
Başka bir öğrenci söz almış;
"İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki, sabah başlamıştır."
Bilge, uzun süre susmuş.
Öğrenciler meraklanmışlar ve "Siz ne düşünüyorsunuz?" diye sormuşlar...
Bilge, şöyle demiş;
"Yürürken, karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan, ona, "kız kardeşim" diyebildiğimde ve yine yürürken, önüme çıkan erkeği, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, erkek kardeşim sayabildiğimde, anlarım ki, sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır..."
ÖLÜNCE...▼
"Ölünce beni kırlara atın!" diyor.
Talebeleri: "Aman efendim! Sonra sizi çakallar yer!" deyince,
"Öyleyse yanıma bir sopa koyun da, çakallar gelince onları kovalayayım!" diyor.
Talebeleri gülüyorlar.
"Ölen biri, değnekle çakal kovalayabilir mi?" diyorlar.
"Peki, çakalları bile kaçıramayacak ölü bir gövdeye, niye bu kadar değer veriyorsunuz?"
VEYSEL'DEN (ÂŞIK)...▼
Ne kılayım çare, ben, şimdiden geri
Yaram türlü türlü, merhem bulunmaz
İstersen merhemi, çal, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Geçti elden, gitti muhabbet çağı
Rakip, bahçeye kurmuş otağı
Yıkılsın çevresi, bostanı bağı
El girsin bağına, var, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
Sen bir gonca gülsün, istife karış
İstersen gül oyna, dilersen sarış
Gönlün kimi isterse, ülfet et konuş
Yârim, sana destur var, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )
Kul Abdal'ım, bir sultanam ayılım
Yüz sür beni, eşiğinde sayılım
Hakk'tan gelen tecellime, kayılım
Kul Abdal'ım, yalan dünya, vefâsız
Âlemde bir yâre düştüm, devâsız
Sen bana yâr olmazsın, be hey vefâsız
Var kime olursan ol, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )
[ Veysel (Âşık) 'tan
dinlemek üzere burayı tıklayınız... ]
[ Sürekli erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/19854 ]
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(1/4)
- ADEM
|------VEHM------|ŞEKK|------ZANN/ŞÜPHE------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/></>/<
YAKÎN
( 0
|------%50 altı.[1-49]------|%50-50|------%50 üzeri.[51-99]------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>>/<
%100 )
( YOK(LUK)
|------ KURUNTU------|BELKİ|------KUŞKU------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>>/<
KESİN(LİK) )
(
)
(
)
( )
( Anımsadığımız şeylerle, onlar gerçekmişlercesine meşgul oluyoruz ne yazık ki. )
( RECM[Ar. çoğ. RÜCÛM]: Taşa tutma, taşlama. | Birine atılan taş. | Suçluyu beline kadar gömüp taşlayarak idâm etme. | Sövme, lânetleme. | Zan üzerine konuşma. )
( DEFINETLY NOT[%0]
ALMOST NEVER[%10]~DOUBTFULLY[%20]~IMPROBABLY[%30]~UNLIKELY[%40]~
MAYBE[%50]~
PERHAPS[%60]~PROBABLY[%70]~LIKELY[%80]~ALMOST CERTAINLY[%90]~
DEFINITELY[%100] )
- ÂDEM ile/ve/||/<> MERDÜM-Ü DİDE-İ EKVÂN OLAN ÂDEM
- AĞAÇ KESİTİ ile/ve/||/<> İNSAN PARMAK İZİ
(
)
- AĞIZ ile/||/<> AĞIZ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Irmağın, su tulumunun, kuyunun ya da testinin ağzı. İLE İnsan ya da hayvanın ağzı. )
- AĞIZ ile/ve/değil GAGA
( İnsanda. İLE/VE/DEĞİL Kuşlarda/hayvanlarda. )
( [not] MOUTH vs./and BEAK )
- AKIL-BALİĞ değil ÂKİL-BALİĞ
- AKIL:
TAMAMLAYICI ve/||/<>/> BÜTÜNLEYİCİ
- AKIL ve/||/<> MERKEZ ve/||/<> GÜNEŞ ve/||/<> ATEŞ ve/||/<> PİRAMİT ve/||/<> TENNÛRE ve/||/<> TANDIR ve/||/<> RAHMAN/RAHİM
- AKL-I TEMYİZÎ ile/ve AKL-I AMELÎ ile/ve AKL-I NAZARÎ
( Yararlı/Zararlı. İLE/VE İyi/Kötü. İLE/VE Doğru/Yanlış. )
- ALGILANAN ile/ve/||/<> ALGILAYAN
( Edilgin. İLE/VE/||/<> Etkin. )
- TİN/AN ile/ve/||/<> ANLAK ile/ve/||/<> ANLIK ile/ve/||/<> US
( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )
( Akıl;
* Sınır tayin eder;
* Kendine rakip kabul etmez;
* Buyurucudur )
( Akıl yönetimindeki zihin, düşünceyi verir. )
( Ayna güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. Zihin de hazır olur olmaz güneş onun içinde parlar. )
( Karmaşamız(teşevvüş), yalnızca zihnimizdedir. )
( Berrak bir zihin ve temiz bir kalp için çaba gösterin. )
( Duygu ve düşünceyi olağan koşullarda ayırd edemeyiz, ancak akıl bunu sağlar. )
( Zekâ, özgürlüğe açılan kapıdır ve uyanık dikkat, zekânın anasıdır. )
( Zekâ, bilme gücünün, zihindeki yansımasıdır. )
( Zekâ, doğruluk, Hürmüz'ün; cehalet, yalan ise Ehrimen'in sıfatlarıdır. )
( Our confusion is only in our mind.
Seek a clear mind and a clean heart. )
( ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> Türevsel bir yeti/meleke olarak müdrike. İLE/VE/||/<> Çıkarım yetisi/melekesi olarak akıl.[bkz. KANT] )
( GEIST mit/und/||/<> INTELLIGENZ mit/und/||/<> VERSTAND mit/und/||/<> VERNUNFT )
( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )
( SOUL vs./and/||/<> INTELLIGENCE vs./and/||/<> MIND vs./and/||/<> REASON )
- ÂN ve/||/<>/> CÂN ve/||/<>/> CANÂN ve/||/<>/> CİHÂN
- ANA ÇELİŞKİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANA UC
- ANAYASA:
DEVLETİN SINIRLANDIRILMASI ve/||/<> TEMEL HAKLAR VE BİREY HAKLARININ GÜÇLENDİRİLMESİ
- ANDROID[Fr./İng.] ile IOS
( )
( İnsan biçiminde otomat. | Telefon işletim düzeneği. İLE Apple telefon işletim düzeneği. )
- ANIMSAMAMAK / ANIMSANMAMASI GEREKENLER
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>
ANIMSAMAK / ANIMSAMAMIZ GEREKENLER
( Yaşadığımız, "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" herşeyi, sürekli anımsasaydık, delirirdik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bazen/çoğunlukla, bazı "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" bilgi ve deneyimleri, delirmemek, kendimizi kaybetmemek/korumak, korkmak/korkabilmek ve varoluşumuzun sürekliliği için anımsamamız/anımsayabilmemiz gerekir. )
- ANLAK/ZEKÂ ile DENEYİM/TECRÜBE
( Sahip olunan geçmiş eylem bilgilerinin ve sonuçlarının, şimdiki zamanda, uygulanabilir[/pratik] bilgi olarak, hızla ortaya çıkarılabilmesi Zekâ'ya işaret etmez. )
( INTELLIGENCE vs. EXPERIENCE )
- ANLAM ile ANLAM VERİCİ
( Ne olmadığını anlamak, anlamaya olanak/ortam yaratır. )
- ANLIK/ZİHİN > US/AKIL ve/||/<>/> BETİMLEME > KAVRAM ve/||/<>/> OLASILIK > ZORUNLULUK (BİLİNCİ)
- ANNE ve/||/<>/+ BABA ve/||/<>/> ÇOCUK
( ... ve/||/<>/+ ... ve/||/<>/> Sonuç. )
- ANNEDEN DOĞAN ile/ve KENDİNDEN DOĞAN
( Kendinden doğan, kendinden kurtulan kişi, insandır. )
( Kanın ve kaygının ötesine geçmeyen, insan değildir. )
- ANNELİK:
"DOĞURMAK" (İLE) ile/ve/değil/||/<>/> EMZİRMEK/HİZMET (İLE)
- ANTROMORFİK" değil/yerine/= ANTROPOMORFİK
- ANTROPO(-)[Yun.] ile[ve/||/<> ANTROPOBİYOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOCOĞRAFYA[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOFAJ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOFİL[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOGRAFİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOİT[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKİMYA[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKLIMATOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKRASİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOLOG[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOLOJİ/K[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMETRİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMORFİZM[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMORFOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPONOZ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOPLASTİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOSANTRİK[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOSANTRİZM[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOTEKNİK[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOZOİK[Fr.]
( İnsan. | İnsan anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> Zaman içinde kişilerde görülen dirimbilimsel farklılığın ve çeşitliliğin incelenmesi. İLE/VE/||/<> İnsan topluluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> Yamyam. İLE/VE/||/<> İnsanın yaşadığı yerde yaşayan hayvan ve bitkiler. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana çok benzeyen/benzetilen maymun türü. İLE/VE/||/<> İklimin, insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> Sayrılıkların sürecine şiddetle etkide bulunma gereğine inanan sağaltım öğretisi. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim, insanbilim. | İnsanbilimle ilgili. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> İnsan biçimcilik. İLE/VE/||/<> İnsan gövdesinin biçimini inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana özgü bulaşıcı sayrılık. İLE/VE/||/<> Fosil insan iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. İLE/VE/||/<> Felsefede, insanı, evrenin (")yaratılma nedeni(") sayan. İLE/VE/||/<> İnsanı, evrenin merkezi kabul eden öğreti. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. İLE/VE/||/<> İnsanın belirmesi ve yayılmasını niteleyen dönem. )
(1996'dan beri)