
Z ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 32.850 başlık/FaRk ile birlikte,
32.850 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(83/133)
- MOTIVATION <- > PATIENCE <- > MOTIVATION
( GÜDÜLENME(MOTİVASYON) <-> SABIR <-> GÜDÜLENME(MOTİVASYON) )
- MOTİVİC HOMOTOPY ile/||/<> ALGEBRAİC K-THEORY
( Motivic homotopy cebirsel geometride homotopi kuramıyken İLE algebraic K-theory halka ve şemaların K-gruplarını inceler )
( Formül: A¹-homotopy )
- MOTİVİC INTEGRATİON ile/||/<> P-ADİC INTEGRATİON
( Motivic integration cebirsel geometride measure kuramıyken İLE p-adic integration p-adik analiz measure kuramıdir )
( Formül: Arc space measure )
- MOTOR İLE SHUTTLE İLE RATCHET ile/||/<> MOLEKÜLER MAKİNELER
( Nano ölçek mekanik sistemler. )
( Formül: kBT scale energy )
- MOTT İLE ANDERSON İLE HUBBARD ile/||/<> ELEKTRON KORELASYONU
( Güçlü etkileşimli elektron sistemleri. )
( Formül: H = -t∑
- MOTT YALITKANI ile/||/<> BAND YALITKANI
( Mott elektron korelasyonu, band tek parçacık bant aralığı. )
( Formül: U >> t İLE E_g )
- MOTTO[İt.] değil/yerine/= ÖZDEYİŞ
- MOULD vs. RUST
- MOUSE KULLANICISI ile/ve TOUCHPAD KULLANICISI
( Baylar.[El kullanımı yoğun olduğundan] İLE/VE Bayanlar.[Parmaklarını kullanımı yoğun olduğundan] )
- MOVEMENT vs. ACTION
- MOZAİK[Fr. < MOSAIQUE] ile/değil/yerine BAĞDAŞTIRIM
- MOZAİK ile/ve/değil/yerine/||/<> AŞURE
- MOZAİK[Fr. < MOSAIQUE] ile FRESK [İt. < Lat.]
( Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş ya da pişmiş toprak parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan resim ve bezeme işi. İLE Yaş duvar sıvası üzerine, kireç suyunda eritilmiş madensel boyalarla resim yapma yöntemi. | Bu yöntemle yapılmış duvar resmi. )
- MOZALE/MOZOLE[MAUSOLÉE | Fr. < Yun.] değil/yerine/= ANITMEZAR
- MP MEGAPİKSEL/MEGAPIXELS[İng.] değil/yerine/= ÇÖZÜNÜRLÜK BİRİMİ
- MQTT/MESSAGE QUEUING TELEMETRY TRANSPORT[İng.] değil/yerine/= TELEMETRİ MESAJLAŞMA PROTOKOLÜ
- MR ile/ve/||/<> BT/CT(TOMOGRAFİ)
( Gövdenin yapısal anormalliklerini tespit etmede kullanılan manyetik alanlı ve radyo dalgalı bir görüntüleme aracı.[Daha çok tendon yaralanmalarında, omurilik sorunlarında, beyin tümorlerinde ve yumuşak bağ doku tespitlerinde kullanılır.][Manyetik alan kullanılır.][X-ray ışınları ve radyasyon kullanılmaz.][İşlemi, yarım saat kadar sürebilir.] İLE/VE/||/<> Daha çok kemik yaralanmalarında, ciğer ve göğüs sorunlarında ve kanser tespitlerinde kullanılır.[Radyasyon kullanılır.][Daha çok acil servislerde kullanılır.][İşlemi, yaklaşık beş dakika sürer.] )
- MRI ile/||/<> CT
( MRI manyetik rezonans yumuşak doku İLE CT X-ray kemik. )
( Formül: H proton İLE X-ray )
- MRI ile/ve/||/<>/> fMRI
( RITA LEVI-MONTALCINI[22 Nisan 1909 - 30 Aralık 2012]
[1940'ta, MR'ı yapan kişidir.] )
- MRNA ile/||/<> KEŞİF
( Haberci RNA keşfi )
( François Jacob tarafından 1961 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1655-1705) (Ülke: İsviçre) (Alan: Matematik) (Önemli katkıları: Bernoulli sayıları, olasılık teorisi) (Nobel: 1965) )
- mRNA ile/ve/<> miRNA ile/ve/<> tRNA ile/ve/<> rRNA
( Messenger RNA. İLE/VE/<> Transfer RNA. İLE/VE/<> Ribozomal RNA. )
- MRNA ile/||/<> TRNA
( mRNA mesaj taşır İLE tRNA amino asit getirir. )
( Formül: Bilgi İLE taşıyıcı )
- MST İLE MAX FLOW İLE MATCHİNG ile/||/<> GRAF OPTİMİZASYON
( Klasik graf optimizasyon problemleri. )
( Formül: Max flow = Min cut )
- MUÂD[Ar.] ile MUADD[Ar. < ADD]
( Geri çevrilmiş, iade edilmiş. İLE Hazırlanmış, îdâd olunmuş. )
- MUÂDÂ/T[Ar. < UDVÂN] ile MUÂDADAT[Ar.]
( Karşılıklı düşmanlık. İLE Yardım etme. )
- MUADDEL ile/||/<> MUNKALİB ile/||/<> TEBÂDÜL ile/||/<> TAHVÎL
( Değiştirilmiş, tâdil edilmiş. İLE/||/<> Değişen. İLE/||/<> Değişme. İLE/||/<> Değiştirme. )
- MUADİL değil/yerine/= DENK/EŞİT/EŞDEĞER/Lİ
- MUADİL ile İKÂME
( Denk, eşit, eşdeğer/li. İLE Yerine koyma, yerine kullanma. )
- MUÂDİL[Ar. < ADL] ile MUADDİL[Ar. < ADL]
( Eşit, denk. | [fizik] Eşdeğer. İLE Eşit ve beraber kılan, düzelten, denkleştiren, tâdîl eden. )
- MUAF[Ar.] değil/yerine/= AYRI
( Bağışlanmış, affedilmiş. | Ayrı tutulmuş, ayrıcalık tanınmış. | Özgür. )
- MUAF ile/ve/<> MASUM
- MUAHEDE[< AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂHEZE[< AHZ]
( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Azarlama, paylama, çıkışma, darılma. | Tenkîd. )
- MUÂHEDE[Ar. < AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂKADE[Ar. < AKD]
( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Sözleşme yapmak, antlaşma, akid. )
- MUAHHAR[Ar.] değil/yerine/= SONRAKİ
- MUÂKADE[Ar. < AKD] ile/ve/||/<>/> MÜKÂTEB/E[Ar. < KETB]
( Sözleşme yapmak, antlaşma, akid. İLE/ve/||/<>/> Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. )
- MUALLÂ[Ar. < ULÜVV] değil/yerine/= YÜCE, YÜKSEK | MAKAMI, RÜTBESİ YÜKSEK | BİR YAZI BİÇİMİ
- MUALLAK TAŞ ile/ve KARA TAŞ[HACER'ÜL ESVED]
- MUALLAK ile MUAMMA
- MUÂLLAK/A[Ar. < ALÂKA]/SÜRÜNCEME[Ar.] ile MUALLÂKA/T[Ar. çoğ. MUALLÂKÂT]
( Asılmış, asılı, ta'lîk edilmiş. | Bir yere dayanmadan, havada, boşta duran. | Sürüncemede kalmış iş. | Bağlı. | Kesin olmayan. | Açık hece.[bâ] | Bir yazı biçimi. İLE İslâm'dan önce, Arap şairlerinin beğenilip Kâbe duvarına asılmış olan ünlü kasideleri. [7 ya da 9 tanedir] )
- MUALLÎ[Ar.] ile MUALLİL[Ar. < İLLET]
( Yücelten, yükselten. İLE Neden, bahane ileri süren, ta'lîl eden. )
- MUALLİM[Ar. < İLM] değil/yerine/= ÖĞRETMEN
( Tâlim eden, öğreten, öğretmen, hoca. )
- MUALLİMHANE-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ KUZÂT
( Kadı yetiştirmek amacıyla açılan okullardı. )
( 1853 ile/=/<>/> 1884 ile/=/<>/> 1911 )
- MUAMELE ETMEK/– MUAMELESİ ETMEK değil/yerine/= DAVRANMAK/–GİBİ DAVRANMAK
- MUÂMELE[Ar.] değil/yerine/= İŞLEM, DAVRANIŞ
- MUAMELE ve/<> MUHASEBE
- MUÂMELE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< RİCA
- MUAMMA[Ar.] değil/yerine/= BELİRSİZ/LİK
( Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. )
- MUAMMÂ ile LUGAZ
( Kişi adı üzerine bilmece. İLE Manzum bilmece. )
( Sadece esmaü'l-hüsna [Allah'ın isimleri] ve insan ismi gizlenir. İLE Bunların dışında her şey konu olabilir. )
( [Üslûplar farklıdır.] Soru sorulmaz. İLE "Nedir ol kim..." gibi ifadelerle başlar. Başka bir söyleyiş ile muammâ, âşıkâne, hikemî, tasvirî ve benzeri nitelikte şiirler ile yazılır, bu tarz şiirler içine gizlenir. )
( Başında bir isim yazılmamışsa çoğu zaman orada bir muammâ bulunduğunun farkına varmak olanaklı değildir. İLE Şiirin bir bilmece içerdiği açıktır. )
( ... İLE Daha uzun metinlerde bulunur. )
( Çözümü, lügaza göre çok daha zordur. Çünkü muammâyı çözme derin bir dikkat, keskin bir zekânın yanı sıra üç dil ile ilgili bilgi, geniş ve derin bir kültür gerektirir. İLE Çoğu zaman, keskin zekâya bağlıdır. )
- MUAMMA'LARDA: Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler.
( elif: ah, boy, burun, kişi, ok, samanyolu, yol.
cîm: kakül, zülf.
dâl: boy, zülf.
râ: boy, hançer, kaş, kılıç.
sîn: diş, tarak.
sad: göz.
'ayın: göz, nal.
lâm: boy, tuzak, zülf.
mîm: ağız, yüzük, zerre.
nûn: boy, devat, hilâl, kâse, kaş, tırnak izi, yay.
hâ: ağız, ay, göz, yanak.
nokta(.): ağız. )
- MUARIZ[Ar.] değil/yerine/= KARŞI KOYAN/ÇIKAN/ÇIKABİLEN
- MUARRİF[ÂRİF] ile MUARREF[ÂRİF]
( Tanımlayan. İLE Tanımlanan. )
( Tarif eden, etraflıca anlatan, bildiren. | Cami ve tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını sayan ve dua eden müzezzin ya da derviş. İLE Tarif edilmiş, etraflıca bildirilmiş. | Bilindik, belirli, bilinen. | Harf-i tarif. | Sınırlı. )
- MUÂSARA/T[Ar. < ASR] ile MUHASARA[Ar. < HASR] ile MUÂSERE[Ar.]
( Çağdaşlık, başkalarıyla bir yüzyılda yaşamış bulunma. İLE Kuşatma, etrafını çevirme. İLE Güçlük. | Fakirlik. )
- MUÂSIR[Ar. < ASR] ile MUHÂSIR[Ar. < HASR]
( Çağdaş. İLE Kuşatan, saran. )
( ... avec ASSIÉGEANT )
- MUÂTTAL[Ar. < ATAL] ile MUATTAR[Ar. < ITR]
( Bırakılmış, tâtil edilmiş. | Kullanılmaz, battal. | Boş, işsiz. İLE Hoş kokulu, ıtırlı. | Ünlü bir lâle. )
- MUÂVENÂT[Ar. < MUÂVENET] ile MUÂVENET[Ar. < AVN | çoğ. MUÂVENÂT]
( Yardımlar, yardım etmeler. İLE Yardım, yardım etme. )
- MUAVİN[Ar.] değil/yerine/= YARDIMCI
- MUAYEDE[Ar.] değil/yerine/= BAYRAMLAŞMA
- MUÂYEDE ile MEDHAL[< DUHÛL]/METHAL
( Bayramlaşma. İLE Bir betiğin başında ayrıca yer alan, yapıtı ve içindeki konuları açıklayıcı bölüm, başlangıç, giriş, takdim, girizgâh. )
- MUÂYENE[Ar. < MUÂVENET] ile MUAYYEN/E[Ar. < AYN]
( Gözden geçirme, yoklama. İLE Belirli. | Kararlaştırılan. )
- MUAYENE(DE):
GÖSTEREN ve/|| GÖZLEYEN
- MUAYYEN[Ar.] değil/yerine/= BELİRLİ
( Belirli, tâyin edilmiş. | Kararlaştırılan. )
- MUAYYEN ile/||/<> MÜSTATÎL ile/||/<> MURABBA ile/||/<> MÜSELLES ile/||/<> MÜSEDDES ile/||/<> MUHAMMES ile/||/<> KESÎRU'L-EDLÂ ile/||/<> MUNHARİF
( Eşkenar dörtgen. İLE/||/<> Dikdörtgen. İLE/||/<> Kare. İLE/||/<> Üçgen. İLE/||/<> Altıgen. İLE/||/<> Beşgen. İLE/||/<> Çokgen. İLE/||/<> Yamuk. )
- MUAZZEZ[Ar.] değil/yerine/= SAYILAN, SAYGI DUYULAN/GÖSTERİLEN
- MÜBÂADE/T[Ar. < BU'D] >< MÜBÂALE[Ar.]
( İki kişinin birbirinden uzaklaşması. | Birbirini sevmeyip soğuk ve uzak durma. İLE Cilveleşme, oynaşma. )
- MÜBÂDELE[Ar. < BEDEL | çoğ. MÜBÂDELÂT]/TAKAS/TRAMPA[İt.]/TROK[Fr.] değil/yerine/= DEĞİŞ/DEĞİŞMECE/DEĞİŞ-TOKUŞ
- MÜBÂDELE[Ar. < BEDEL | çoğ. MÜBÂDELÂT] ile MÜBÂDERE[Ar. < BÜDÛR]
( Değiş-tokuş, bir şeyin, başka bir şeyle değiştirilmesi, trampa. | Ulemânın kadılık ve medrese değiştirmeleri.[1654'ten sonra bu söz yerine "mesafe" kullanılmıştır.] İLE Bir iş yapmaya girişme. )
- MÜBÂDİL[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂDİR[Ar. < BÜDÛR]
( Başkasının yerine getirilmiş, bir şeye bedel tutulmuş, mübâdele olunmuş. | Türkiye'den gönderilen Rumlar'a karşı Yunanistan'dan gelen Türkler'e verilen bir ad. İLE Bir işe hemen girişen. )
- MÜBÂGAME değil/yerine/= TATLI DİLLİLİK
- MUBAH["MÜBAH" değil!] ile CÂİZ[< CEVÂZ]
- MUBÂH[Ar. < İBÂHA] ile MÂKUL[Ar. < AKL]
( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Akıllıca, akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı. )
- MUBAH[Ar. < İBÂHA] ile MÜSTAHAK[Ar. < HAKK]
( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Karşılığını bulmuş, hak etmiş. )
- MÜBAHASE[Ar.] değil/yerine/= KONUŞMA
- MUBÂHÂT[Ar. < BAHÂ] değil/yerine/= PARLAKLIK, ÖVÜNME, GURURLANMA
- MUBAHHAL[Ar.] ile MUBAHHAR[Ar. < BUHÂR]
( Eli sıkı, cimri, pinti, bahîl. | Tebhîl olunmuş. İLE Buharlaşmış, buhar durumuna geçmiş. | Tütsülenmiş. )
- MÜBÂLÂGA[Ar. < BÜLÛĞ] değil/yerine/= ABARTI
- MÜBÂNE[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂREE[Ar. < BER]
( [eskiden] Talâk-ı bâinle boşanmış olan kadınlar. İLE Kadın ve erkeğin, birbirinden alacaklı ve verecekli olmamak üzere nikâhı bozmaları. )
- MÜBAŞERET[Ar.] değil/yerine/= GİRİŞİM
( Bir işe başlama. )
- MÜBAŞİR[Ar.] değil/yerine/= ÇAĞRICI
- MUBAYAA[Ar. < BEY] değil/yerine/= SATIN ALMA
- MÜBAYENET[Ar.] değil/yerine/= UYUŞMAZLIK
- MÜBDİ'[Ar. < BİD'AT] ile MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBZİ'[Ar. < BIZÂA/BIDÂA]
( Yeni şeyler bulan, söyleyen, îcâd eden, ibdâ eden. | Din işlerinde bid'at ehlinden olan. | Benzeri görülmemiş şiir söyleyen. İLE Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE Kârı tamamen kendine kalmak üzere birine sermaye veren. )
- MÜBERKA[Ar.] ile MÜBERKAA[Ar.]
( Yüzü peçeyle örtülü, peçeli. İLE Başı beyaz olan kara, dişil koyun, marye. | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makam. )
- MÜBERRED[Ar. < BERD] ile MÜBERRİD[Ar. < BERD]
( Soğutulmuş, tebrîd olunmuş. İLE Soğutan, soğutucu, tebrîd eden. )
- MÜBEŞŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBEŞŞİR[Ar. < BEŞÂRET | çoğ. MÜBEŞŞİRÎN]
( Kendine müjde verilmiş, tebşîr olunmuş. İLE Müjdeci, muştucu, tebşîr eden. | Dört İncil'i yazanlardan biri. )
- MÜBEYYEN[Ar. < BEYÂN] ile MÜBEYYİN[Ar. < BEYÂN]
( Meydana çıkarılmış, açıkça söylenilmiş, açıklanmış, açıklayan, bildiren, tebeyyün etmiş. İLE Bildiren, açıklayan, meydana koyan. )
- MÜBEZZİR değil/yerine/= TEBZÎR EDEN, GEREKSİZ, YERSİZ HARCAYAN, İSRÂF EDEN
- MÜBÎ'[Ar. < BEY] ile MÜBÎH[Ar.]
( Satılmış şey. İLE İzin veren, ibâha eden. )
- MÜBREZ[Ar. < BÜRÛZ] ile MÜBRİZ[Ar. < BÜRÛZ]
( Gösterilmiş, meydana çıkarılmış, ibrâz olunmuş. İLE Gösteren, meydana çıkaran, ibrâz eden. )
- MÜBŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBŞİR[Ar.]
( Müjdelenmiş, ibşâr olunmuş. İLE Müjdeleyen, ibşâr eden. )
- MÜBTEDÂ'[Ar. < BED] ile MÜBTEDA'/MÜBTEDE[Ar. < BED]
( Başlangıç, baş. | [dilb.] Özne.[ad tümcelerinde] İLE Aslında yok iken yeni çıkmış olan şey. )
- MÜBTEDÎ[Ar. < BED | çoğ. MÜBTEDİÎN, MÜBTEDİYÂN] ile MÜBTEDİ'[Ar. < BED]
( Bir şey öğrenmeye yeni başlayan. Acemi. İLE Yeni bir şey ortaya çıkaran, bir yenilik ortaya koyan. )
- MÜBTELÂ'[Ar. < BEL] ile MÜBTELA[Ar. < BELÂ] ile MÜBTENÂ/MÜBTENÎ[Ar. < BİNÂ]
( Yutulmuş, yenilmiş. İLE Düşkün, bağımlı.[kötü şeylere] | Tutkun, tutulmuş. İLE Kurulu, kurulmuş olan, ibtinâ eden. | Dayanan. )
- MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBTİL[Ar.]
( Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE İptal eden, hükümsüz bırakan, bozan. )
- MÜCA'AD[< CA'D] ile ...
( Kıvırcık, kıvrılmış, lülelenmiş saç. )
- MÜCADELE değil MÜCÂDELE
- MÜCADELE ve/||/<>/> MÜŞAHEDE
- MÜCÂDELE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MÜZÂKERE
- MÜCÂDELE değil/yerine/= SAVAŞIM/GÜREŞ
- MÜCÂHEDE[< CEHD] ile ...
( UĞRAŞMA | NEFSİ YENMEYE YÖNELİK OLAN ÇALIŞMA )
- MÜCAHEDE ile/ve/değil/> MÜCADELE
- MÜCÂHEDE ile/ve/> MÜŞÂHEDE
( Önce mücâhede, sonra müşâhede! )
( Uğraş/emek/çaba olmadan gözlem olmaz. )
( Mücâhede olmadan müşâhede olmaz. )
- MÜCAHİT[AR.] ile MÜŞAHİT[AR.]
- MÜCÂVEDET[Ar. < CÛD] ile MÜCÂVEZE[Ar.]
( Birine karşı kerem ve ihsân etme. İLE Sınırı aşma. | Bağışlama, göz yumma. )
- MÜCAZAT[Ar.] değil/yerine/= CEZA VERME
( İşlenen bir suçtan dolayı ceza verme. )
- MÜCBER[Ar. < CEBR] ile MÜCBİR[Ar. < CEBR] ile MÜCEBBİR[Ar. < CEBR]
( Olunmuş, zorlanılmış, zorlanılan, icbâr olunan. İLE Zorlayan, zorlayıcı. İLE Çıkıkçı. )
- MÜCBİR[< CEBR] değil/yerine/= ZORLAYICI/ZORLAYAN
- MÜCBİR SEBEP değil/yerine/= GÜCEYİCİ NEDEN
- MÜCEDDED[Ar.] ile MÜCEDDİD[Ar. < CEDÎD]
( Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni, tecdîd olunmuş. İLE Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZÂT
( YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZAT )
- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile/ve/||/<> MUHYÎ[< HAYÂT]
( Yenileyen, yenileyici, yeni bir biçim ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. İLE/VE/||/<> İhyâ eden, dirilten, canlandıran, yaşam/hayat veren. )
- SULTAN:
MÜCEDDİD ile/ve/||/<> MÜCAHİD
- MÜCEHHEZ[Ar. < CİHÂZ] ile MÜCEHHİZ[Ar. < CİHÂZ]
( Donanmış, donatılmış, hazırlanmış, techîz olunmuş. İLE Donatan, techîz eden. | Armadar. )
- MÜCELLA[Ar.] değil/yerine/= PARLATILMIŞ/PARLAK
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCELLİD[Ar. < CİLD | çoğ. MÜCELLİDÎN]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Kitap ciltleyen, ciltçi. )
- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCEMMED[Ar. < CÜMÜD] ile MÜCENNED[Ar.]
( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Dondurulmuş. İLE Sıralanmış asker. )
- MÜCELLİT[Ar.] değil/yerine/= CİLTÇİ
- MÜCERREB[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİB[Ar. < TECRİBE | çoğ. MÜCERRİBÎN]
( Denenmiş, sınanmış, tecrübe edilmiş. İLE Deneyen, sınayan, tecrübe eden. )
- MÜCERRED[< CERED] değil/yerine/= SOYULMUŞ, ÇIPLAK, TECRÎD EDİLMİŞ | TEK, YALNIZ | KARIŞIK VE KATIŞIK OLMAYAN | YALIN, SOYUT | KENDİ KENDİNE, BEKÂR, YALNIZ YAŞAYAN
- MÜCERRED ile LÂTİF
- MÜCERRED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİD[Ar.]
( Soyulmuş, çıplak, tecrîd edilmiş. | Tek, yalnız. | Karışık ve katışık olmayan. | [dilb./felsefe] Yalın, soyut. | Eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzûme ya da mensûre. | Bekâr. | Yalnız, ancak, fakat. İLE Ayıran, tecrîd eden. | Yalıtkan. )
- MÜCERRED[Ar.] ile TAAZZÜB[Ar. < AZEB] ile TE'EBBÜD[Ar.]
( Tek, yalnız. İLE Evlenmeyip bekâr kalma. İLE Ürküp çekinme. | Evlenmeme. )
- MÜCERRED/YALIN ile/||/<> NÂKIS/MENKÛS/EKSİKLİ ile/||/<> FASİH
( Türemiş ya da bileşik sözcüğe karşıt olarak, kök nitelikli bir anlambirim özelliği taşıyan sözcük. İLE/||/<> Ad ya da eylem çekimine girmekle birlikte ilişkin olduğu veznin tüm biçimlerini içermeyen sözcükler. İLE/||/<> Bozulmamış, öz dile ait sözcük. )
- MÜCERREP[Ar.] değil/yerine/= DENENMİŞ, SINANMIŞ
- MÛCÎ[Ar. < VECÂ] ile MÛCİ'[Ar. < VECA]
( Ağrıtan, acıtan. İLE Elem veren. )
- MU'CİB[Ar. < ACEB] ile MÛCİB[Ar. < VÜCÛB] ile MÜCÎB[Ar. < CEVÂB]
( Hayrete/taaccübe düşüren, şaşkınlık veren, icâb eden. İLE Gereken, gerektiren. | Neden, vesîle. İLE Teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana yanıt veren, icâbet eden. )
- MÛCİBE[Ar.] ile MU'CİBE[Ar.]
( Olumlu. İLE Şaşılacak, taaccüb olunacak. )
- MÜCİDD[Ar. < CİDD] ile MÛCİD[Ar. < VÜCÛD] ile MÜCÎZ[Ar. < İCÂZET] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ]
( Çok çalışan. İLE Yeni bir şey oluşturan, icâd eden, vücut veren. | Düşünce ve anlam yaratan. İLE İzin veren, icâzet veren. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MUCİP SEBEP değil/yerine/= GEREKÇE
- MU'CİR[Ar.] ile MÛCİR[Ar. < ECR]
( Bir çeşit kadın başörtüsü. İLE Kiraya veren, îcâr eden. )
- MÛCİT/KÂŞİF değil/yerine/= GELİŞTİRİCİ/BULUCU/ORTAYA ÇIKARAN
- MUCÎZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ] ile MU'CÎZ[Ar. < ACZ] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛD]
( İzin/icâzet veren. İLE Başkalarını, bir şey yapmada geri bırakan, acze düşüren. | Kimsenin yapamayacağı yolda olan. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )
- MUCİZE[Ar. < ACZ] ile TANSI, TANSUK
( ACİZ BIRAKAN, TANSI, TANSUK, ALLAH'IN EMRİYLE PEYGAMBERLER TARAFINDAN YAPILAN VE HALKI HAYRETTE BIRAKAN HÂRİKULÂDE İŞLER, HAREKETLER, HALLER )
- MÜCMEL[Ar.] değil/yerine/= KISA VE ÖZLÜ
( Özet olarak anlatılmış. )
- MÜCRİM[Ar.] değil/yerine/= SUÇLU
- MÜÇTEHED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCTEHİD[Ar. < CEHD]
( İçtihâd olunmuş. İLE Gücü yettiği kadar çalışan. | Âyet ve hadislerin şer'î hükümler çıkaran din allâmesi. )
- MÜCTEHİD[< CEHD]["MÜŞTEHİT/MÜŞTEHİD" değil!] ile
( GÜCÜ YETTİĞİ KADAR ÇALIŞAN, ÇALIŞKAN | ALLAH'IN EMRİYLE ÇALIŞAN )
- MÜCTERÎ[Ar. < İCTİRÂ] ile MÜCTERİN[Ar.]
( Cesâret eden, cür'et eden. İLE Mesleğinde deneyimli, becerikli/mâhir olan. )
- MÜDÂFAA[Ar.]/DEFANS[İng. < DEFENCE] değil/yerine/= SAVUNMA/SAVUNU
- MÜDÂFAA ile/ve MUHAFAZA
- MÜDAHALE EDEMEMEK ile/değil TAHAMMÜL EDEMEMEK
- MÜDAHALE ile/değil BEKLENTİ
- MÜDAHALE ile/ve/<> SINIRLAMA
( INTERFERENCE vs./and/<> LIMITING )
- MÜDAHALE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TASHİH
- MÜDAHALENİN MENİ değil/yerine/= ELATIMIN ÖNLENMESİ
- MÜDÂHİL ile/ve/<> NÜFÛZ
- MÜDÂM[< DEVÂM] değil/yerine/= DEVÂM EDEN, SÜREN, SÜREKLİ | ARASI KESİLMEYEN
- MÜDÂMELE[Ar.] ile MÜDÂMERE[Ar.]
( Yüze gülme, idâre etme. İLE Keder ve sıkıntı ile sabahlama. )
- MÜDÂMÎ[Ar.] ile MÜDÂNÎ[Ar.]
( Durmadan içki içen. İLE Yakın, eş, benzer. )
- MÜDÂRÂ[Fars.] ile MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ]
( Yüze gülme, dost gibi görünme. İLE Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. )
- [ne yazık ki]
MÜDÂRÂ[T][< DERY] ile İKİYÜZLÜLÜK | YÜZE GÜLME, DOST GİBİ GÖRÜNME
- MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ]
( Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. İLE İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. )
- MÜDÂVELE[Ar. < DEVLET] ile MÜDÂVERE[Ar. < DEVR]
( Devrettirme, elden ele gezdirme. | Döndürme, çevirme. | Fikir verme, konuşma. İLE Yönetme, döndürme. )
- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]
( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎM[Ar. < DEVÂM |çoğ. MÜDÂVİMÎN]
( İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )
- MÜDÂVİM ile/ve BELEŞÇİ
- MÜDD ile MÛD[Fars.]
( Mut, kara mut, batman türünden bir ölçek. İLE Tavşancıl kuşu. )
- MÜDDAHAR[Ar. < DUHR] ile MÜDDAHİR[Ar. < DUHR]
( Biriktirilmiş, toplanıp saklanmış. İLE Biriktiren, toplayıp saklayan. )
- MÜDDEÂ[DA'VÂ] ile MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ]
( İddia olunmuş, iddia edilen/olunan şey. | Dâvâ edilen şey. | Asılsız iddia edilen şey. | Sav, tez. İLE İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. )
- MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ] ile MÜDDÎ[Ar.]
( İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. İLE [felsefe] ... [Fr. PROTENSIF] )
- MÜDDEÎ-İ UMÛMÎ[Ar.] değil/yerine/= SAVCI
- MÜDDET-İ İDDET:
BOŞANMIŞ ile DUL ile GEBE
( 3 ay[üç âdet dönemi] İLE 4 ay, 10 gün. İLE Doğum ile kayıtlıdır. )
( Boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süre. )
- MÜDEBBER/E[Ar. < DÜBÛR] ile MÜDEBBİR[Ar. < DÜBÛR | çoğ. MÜDEBBİRÂN, MÜDEBBİRÎN]
( Düşünce ile hareket edilmiş, tedbîr alınmış. | Özgürlüğü, efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. İLE Tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. | [eskiden] Kölesinin özgürlüğünü, kendi ölümünden sonraya bırakmış olan. )
- MÜDELLEL[Ar.] değil/yerine/= KANITLANMIŞ/KANITLI
- MÜDESSÎ[Ar. < DESÎSE] ile MÜDESSİR[Ar. < DİSÂR]
( Yolunu şaşırtan, baştan çıkaran. İLE Giyinmiş, bir örtüye bürünmüş. | Kur'ân-ı Kerîm'in 74. sûresi olup 56 âyettir. )
- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHAR[Ar.]
( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )
- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİL[Ar.]
( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )
- MÜDHİL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİR[Ar.]
( Girdiren, sokan, idhâl/dâhil eden. İLE Hor, hakir gören. )
- MÛDİ'[Ar. < VED] ile MUDÎ/E, MUZÎ'[Ar. < ZİYÂ]
( Emânet olarak bırakan/veren, tevdî eden. İLE Kaybeden, zâyi eden. )
- MUDİL[Ar. çoğ. MUDİLÂT] ile MUDİLL[Ar. < DALÂLET]
( Güç, zor, çetin. İLE Doğru yoldan çıkarıp eğri yola saptıran, dalâlete düşüren. )
- MUDİL[Ar.] değil/yerine/= KARMAŞIK, GÜÇ, ÇETİN
- MUDİYY[Ar.] ile ZEHÂB[Ar.]
- MÜDMEC[Ar.] ile MÜDMİC[Ar.]
( İçine sokulmuş, idmâç edilmiş. İLE İçine sokturan, sızdıran, idmâc eden. )
- MÜDÜR ile/ve EMİN
- MÜEBBET ile AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET
( Hükümlünün yaşamı boyunca sürer, yasa ve Cumhurbaşkanı'nca çıkarılan yönetmelikte belirtilen sıkı güvenlik önlemlerine göre çektirilir. İLE Suçu işleyen yararına, cezayı hafifletecek takdirî nedenlerin var olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine de yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Öteki cezaların, altıda birine kadarı indirilir.[Takdirî indirim nedeni olarak, failin geçmişi, toplumsal ilişkileri, eylemden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın, suç işleyenin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi konular göz önünde bulundurulabilir. Takdirî indirim nedenleri kararda gösterilir.] )
- MÜEBBET[Ar.] değil/yerine/= SÜRESİZ
- MÜECCEL[Ar. < ECEL] ile MÜECCİL[Ar. < ECEL]
( İleriye bırakılmış, peşin olmayan, ileride yapılmak üzere zamanı belirtilen, ertelenmiş, te'cîl edilmiş. İLE İleriye bırakan, erteleyen, te'cîl eden. )
- MÜEDDEB[Ar. < EDEB] ile MÜEDDİB[Ar. < EDEB]
( Terbiyeli, edepli, edeplendirilmiş, te'dîb edilmiş. | Okumuş, bilgili. İLE Bilgi ve terbiye veren, edeplendiren, te'dîb eden. )
- MÜEKKED SÜNNET ile/ve GAYR-I MÜEKKED SÜNNET
( Öğle namazının ilk sünneti. İLE/VE İkindi ve yatsının ilk sünnetleri. )
( MÜEKKED: Kuvvetle emr olunmuş. )
- MÜEKKED[Ar. < EKKED/VEKKED] ile MÜEKKİD[Ar. < EKKED/VEKKED]
( Sağlamlaştırılmış, te'kîd edilmiş. | Tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş. İLE Sağlamlaştıran, te'kîd eden. | Tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden. )
- MÜELLEF[Ar. < ÜLFET] ile MÜELLİF[Ar. < ÜLFET]
( Kitap olarak oluşturulmuş, te'lîf edilmiş. | Yazılmış, toplanmış. | Bir yazı tarzı. | Uyumlu. İLE Kitap yazan, yapıt/eser sahibi. | Uyum gösteren, imtizâc ettiren. )
- MÜELLEFÂT-I SEBÂ ve/||/<>/= ALTI ASKI[ŞİİR VE ŞAİR]
- MÜEMMEN[Ar.] değil/yerine/= SAĞLANMIŞ, GÜVENİLİR
- MÜESSER[Ar.] ile MÜESSİR[Ar. < ESER]
( Kendine bir şey etki/te'sir etmiş olan. İLE İz bırakan, etki/te'sir eden. | İşleyen, kararını yürüten. | Çok duyumsanan, içe işleyen. | Dokunan, dokunaklı. | Yapıt sahibi. | [kimya] Etken. )
- MÜESSES[Ar. < ESÂS] ile MÜESSİS[Ar. < ESÂS | çoğ. MÜESSİSÎN]
( Kurulmuş, kurulu, te'sîs edilmiş. İLE Kuran, temel atan, te'sîs eden. | Kuran, kurucu. )
- MÜESSES) NİZAM[Ar.] değil/yerine/= (KURULU/YERLEŞİK) DÜZEN
- MÜESSES/E[Ar.] değil/yerine/= KURULU/Ş
( Kurulma işi. | Topluma hizmet, üretim, tüketim vb. amaç ve görevlerle kurulan her şey, tesis. | Yapı, yapılış, bünye. | Kasılma. | Bir sefer kuvvetini oluşturan birliklerin yapısı. )
- MÜESSİR FİİL değil/yerine/= DOKUNÇLU EYLEM
- MÜESSİR[Ar.] değil/yerine/= ETKİLİ
- MÜEVVEL[Ar. < TE'VİL] ile MÜEVVİL[Ar. < TE'VİL]
( Başka anlam verilmiş, yorumlanmış, te'vîl edilmiş. İLE Başka anlam veren, başka anlamla açıklayan, yorumlayan, te'vîl eden. | Rüya tâbir eden. )
- MÜEYYED[Ar. < EYD] ile MÜEYYİD[Ar. < EYD]
( Güçlendirilmiş, sağlam, te'yîd edilmiş. | Doğrulanmış. | Yardım gören. İLE Güçlendiren, te'yîd eden. | Doğrulayan. | Yardım eden. )
- MÜEYYİDE[Ar.] değil/yerine/= YAPTIRIM
- MÜFÂHARE[Ar. < EYD] ile MÜFÂHİR[Ar. < EYD]
( Karşılıklı övünme. İLE Övünen, fahr eden. )
- MÜFÂREZE[Ar.] ile MÜFÂRIK[Ar. < FARK] ile MÜFERRAK[Ar. < FARK]
( Bir şeyden kesilip ayrılma. İLE Ayrılan, ayrılmış, müfârakat eden. İLE Ayrılmış, tefrîk edilmiş. )
- MUFASSAL[Ar.] değil/yerine/= AYRINTILI
- MÜFERRES[Ar.] ile MÜFERREŞ[Ar.]
( Farsça'laştırılmış. İLE Döşenmiş, tefrîş edilmiş. )
- MÜFERRÎ'[Ar. < FER] ile MÜFERRİH[Ar. < FERAH]
( Dal budak salan, tefrî eden. İLE İç açan/açıcı, ferahlık veren. )
- MÜFERRİG[Ar.] ile MÜFERRİK[Ar. < FARK]
( Dolu kabı boşaltan. | Yemeği kurtaran. İLE Kısaltan, taksîr eden. )
- MÜFETTİŞ[Ar.] değil/yerine/= DENETÇİ/DENETMEN
- MÜFETTİŞ[Ar.] değil/yerine/= DENETMEN
- MÜFHİM[Ar. < FAHM] ile MÜFHİŞ[Ar.]
( Ağız açtırmayan, susturan, yıldıran, ifhâm eden. İLE Kötü söz söyleyen. )
- MÜFİT[Ar.] değil/yerine/= YARARLI | ANLATAN
- MÜFLİH[< FELÂH] ile ...
( FELÂH BULAN, HİDÂYETE ERDİRİLEN, SELÂMETE ÇIKAN )
- MÜFLİS[Ar.] değil/yerine/= BATKIN
( Borçlarını ödeyemez duruma düşen, iflas etmiş kişi. )
- MÜFLİS ile/değil/yerine/>< MÜFLİK
( İflâs eden. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birinci sınıf şiir yazan şair. )
- MÜFRED(YALIN) ile MÜREKKEB(BİLEŞİK)
( Küllî anlam bir tek lâfızla gösterildiğinde "müfred" adını alır. İLE İki lâfız birleştirilerek gösterildiğinde "mürekkeb" adını alır. )
- MÜFRED ile MÜELLEF
( İnsan(İn-san)(İ-n-s-a-n). İLE Taş atan. )
- MÜFRED ile MÜFRED
( Yalın. İLE Tekil. )
- MÜFRED ile/ve TESNİYE ile/ve CEM'İ
( Tekil. İLE/VE İkili. İLE/VE Çoğul. )
- MÜFREDAT[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRETİM İZLENCESİ
- MÜFREDAT[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRETKE
- MÜFRET[Ar.] değil/yerine/= TEKİL
- MÜFRİD[Ar. < FERD] ile MÜFRİT/E[Ar. < FART]
( Tek başına bırakan. Yalıtıcı/izolatör. İLE Sınırı geçen, ileri vardıran, aşırı, ifrât eden. )
- MÜFRİT[Ar.] değil/yerine/= AŞIRI
- MÜFRİT ile/değil/yerine/>< MÛNİS ve MÛTEDİL
- [ne yazık ki]
!MÜFSİT[Ar.]/MÜZEVİR[Ar.] değil/yerine/= ARABOZUCU
- MÜFTABİH ile/ve/||/<> MÜFTÂBİH
( Hakkında, fetvâ verilmiş olan. Kendiyle amel olunması icâb eden hüküm. İLE/VE/||/<> Müctehid âlimlerin ictihâdlarının kendiyle fetvâ. )
- MÜFTERÎ[Ar. < FERİYY] ile MÜFTERİH[Ar. < FERAH]
( İftira atan, kara çalıcı. İLE Şen, zevkli. )
- MÜFTERİ/İFTİRACI değil/yerine/= KARAÇALAN/KARALAMACI
- MÜFTERÎS[Ar. < FERS] ile MÜFTERİS[Ar.] ile MÜFTERİŞ[Ar.]
( Yırtıcı hayvan. İLE Fırsat bulan, fırsat bilen. İLE Secdede, iki kolunu yere koyan. )
- MÜFTİ/MÜFTÜ[< FETVÂ] ile ...
( İl ve ilçelerde, müslümanların dini işleri ve sorunları ile ilgilenen görevli. | Fetvâ veren, fetvâ emini. )
- MUGALATA[Ar. < GALAT | çoğ. MUGALATÂT]["ga" uzun okunur] ile MUGALLAT/A[Ar. < GALAT]
( Yanıltmak için, yanıltacak yönde söz söyleme. | Ağız kalabalığı. İLE Yanlış telâffuz edilmiş. )
- MUGALATA[Ar.] değil/yerine/= YANILTMACA
( Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme. | Başkasını yanıltmak için, doğru olmadığı bilinerek yapılan uslamlama ve çıkarsama. )
- MUGALEBE[< GALEBE]/TEGALÜB ile ...
( GALEBE ÇALMAYA, ÜSTÜN GELMEYE UĞRAŞMA | GALİP, ÜSTÜN )
- MUĞLAK ile MÜPHEM ile MECHUL ile MUAMMA
( Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık. İLE Belirsiz. | Açık ve seçik olmadan. İLE Bilinmeyen. İLE Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. )
- MUĞLAK[Ar.] ile/değil/yerine/>< MUTLAK[Ar.]
( Anlaşılmaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Salt, saltık, kesinlikle. )
- MUGUZGAK/MUGUZGAQ[Argu] ile SİNEK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Balarısına benzeyen bir sinek. İLE ... )
- MUHABBET VE SAYGILI OLMAMAK/HÜRMETSİZLİK ile/yerine MUHABBET VE SAYGI/HÜRMET
( Önceki halden daha kötü duruma getirir. İLE/YERİNE Muhabbetsiz saygı bir yere ulaştırmaz fakat kişiyi bozmaz. )
- MUHABBET ve/||/<>/< HAKİKAT
( Sözlerde. VE/<> Gözlerde. )
- MUHABBET ve KARŞILIKLI RIZÂ
( Her türlü muhabbet menfaatsiz olmalıdır. )
- MUHABBET ile MAHABBET
- MUHABBET["MUABBET" değil!] ile MAHABBET
- MUHABBET ile/ve/<> MERHAMET ile/ve/<> ADÂLET
( LOVE vs./and/<> MERCY vs./and/<> JUSTICE )
- MUHABBET ve/<> MÜNÂSEBET
( LOVE and/<> RELATIONSHIP )
- MUHABBETİN/AŞKIN DERECELERİ'NDE:
MEYL ile/||/<>/> ARZU ile/||/<>/> SAHÂBET ile/||/<>/> GARÂM ile/||/<>/> VEDÂD ile/||/<>/> ŞEGAF ile/||/<>/> TEFÎN ile/||/<>/> TEABBÜD ile/||/<>/> HULLET ile/||/<>/> IŞK
( Öteki dillerde bizim "muhabbet" gibi çok anlamlı bir sözcük var mıdır bilmem. Ama şu kadarını söyleyeyim... Bizi bilmek demek, biraz da bu sözcüğü tüm anlamlarıyla bilmek demek...
Muhabbeti; sevgi, aşk, sevdâ, dostluk, bağlılık, sohbet, yârenlik etmek anlamlarında kullanıyoruz. Birini sevdiğimizde ona muhabbet besleriz. Sevdiğimizle oturup konuştuğumuzda muhabbet etmiş oluruz. Bir erkek ile bir kadının birbirini tanımasına ve sevmesine vesile olanlara "muhabbet tellâlı" deriz. Ama konu tasavvuf olunca sözcük farklı anlamlar kazanmaya başlar.
Eskiler, muhabbeti, şiddetine göre on dereceye ayırmış. Öncesi ilgi duymak, sonrası muhabbetin şiddetiyle yok olmak olan muhabbet olmaz ise yolculuk da olmaz. Sırayla açıklayalım...
1. MEYL: Sözlükte bir yöne doğru yönelmek, eğilmek, eğik duruma gelmek anlamı verilmiş. Biz ise birine ya da bir şeye yönelmek, sevgi, ilgi göstermek, istek ve arzu duymak anlamlarında kullanıyoruz. Tasavvufta yolun en başındakilere muhib deriz. Muhib, ilgi duyan kişidir. Yolun başı ise ilgi duymaktır. O yüzden;
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesin her kim ki kıymaz cânına
(Fuzûlî)
İlgi duymaya başladığımız anda yolculuğumuz başlar. Çünkü meyl ile başlayan yolculuğun sonu bu uğurda canını vermektir.
2. ARZU: Meyl, irâdeye yükselirse arzu adını alır. İrâdeye yükselmesi ise yâri istemek ile olur. Ama bunun da bir bedeli vardır.
Cân la’lin eyler arzû yâr içmek ister kanımı
Yârâb ne vâdîdir bu kim cân teşne cânân teşnedir
(Bâkî)
3. SAHÂBET: Benimseyip koruma, kayırma suretiyle sâhiplenme, sâhip çıkma anlamlarında kullandığımız sözcük, Arapça olmasına karşın anlamını Türkçe'de kazanmış. Kişinin arzu ettiği kişiye karşı, gönlünden bir akış, bir eğilim peyda olması sonucunda da korumaya, sahiplenmeye başlar.
4. GARÂM: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyâk, büyük aşk anlamına gelen garâm, sevginin gönle âdeta yapışmasıdır.
Cenap Şehabeddin;
Uyan ey bister-i sînemde yatan tıfl-ı garâm
derken âşık olmaya başladığını ya da âşık olmak arzusunu dile getiriyordu.
5. VEDÂD: Sevgi, dostluk, muhabbet anlamlarına gelen vedâd, muhabbetin saf ve katıksız durumu. Gönülden öteki eşya ve kişilere olan ilginin atılması durumu. Aynı sözcükten türeyen vedûd ise “Kullarını çok seven, onları lûtfa, ihsâna gark eden; sevilmeye lâyık ve müstahak yalnız kendi olan” anlamında Allah’ın adlarındandır.
6. ŞEGAF: Sevginin kalbi istilâ etmesi, aşırı sevgi, mecnûnca, çılgınca sevme. Kalp, sevilen şey dışındakilerden temizlenince bu sefer sevgi coşmaya başlar, kalbin tamamını fetheder, istilâ eder.
7. TEFÎN: Örümcek ağı demek olan tefîn, aşkın bir üst derecesi. Kalbin her yanını istilâ eden sevgi, kalpten taşmaya başlar. Kalpten taşmaya başlaması ise kontrolün aşk sahibinin elinden çıkıp aşkın eline geçmeye başlamasıdır. Öyle ki aşk, örümceğin ördüğü ağ gibi kişinin her tarafını kapsar, örer, onu âdeta sıkı sıkı bağlar.
8. TEABBÜD: Kul köle olmak, tapınmak anlamındaki teabbüd, kişinin artık aşkın elinde oyuncak olduğu haldir. Bu durumdaki âşığı, Hayretî şöyle anlatır:
Gam yeriz kan yutarız kûşe-i mihnette müdâm
Sanma biz kevser-i cennât-ı naîmin kuluyuz
9. HULLET: Gerçek dostluk anlamındaki hullet, sevgiliden başka kimsenin kalmadığı durumu açıklamak için kullanılır. Hullette iki özellik bulunur. Biri sadâkât yani doğruluk, öteki de samimiyet. Aşkın sondan bir önceki durumudur. Artık aşkın gerçek olduğundan, heves ya da yanılsama olmadığından emin olunmuştur.
10. IŞK: Muhabbetin en son hali ve en aşırı derecesidir. Halkanın tamamlandığı son zincir. Zât, sıfata meylettiğinde, kalpte ortaya çıkarak tüm damarlarda akıp tüm organlara yayılan aşırı muhabbet. Hallâc’ın her tarafı kesildiğinde, kanının yerlere Allah Allah diyerek akmasının nedeni de Züleyha’nın kanının Yusuf diye diye akmasının nedeni de budur. Işk öyle bir durumdur ki kişinin nazarında, sevdiğinden başka bir şey olmaz ve tüm ilgisini sevdiğine gösterir. Sadece gözleriyle ve gönlüyle değil baştan ayağa tüm âzâsıyla sevdiğini müşâhede eyler.
Tasavvuf, meyl ile başlayıp ışk ile biten bir yolculuktur. O yüzden,
Muhabbet bir kef-i Dâvud’dur pûlâdı mûm eyler
(Suzî-i Prizrenî)
ve
Muhabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
(Îzzet Molla)
Işk sahipleri nerede olursa olsun hemen bilinir.
Son sözü de Fuzûlî söylesin:
Aşk imiş her ne vâr âlemde
Muhabbetiniz daim, aşkınız bâkî ve dâim olsun.
İsmail Güleç (Prof.Dr.) | www.ismailgulec.net
)
( Aşk Merdiveni [Diotima]
6. Basamak: Aşkın kendine duyulan aşktır. Kişi, güzelliği kendi biçiminde görür ve aşkın güzelliğini olduğu gibi sever. Her özel ve güzel olan, bu biçimle bağlantısı nedeniyle güzeldir.
5. Basamak: Genel olarak bilgiye duyulan aşktır.
4. Basamak: Yasalara ve kurumlara duyulan aşktır.
3. Basamak: Nefs sevgisidir. Bu, fiziksel özelliklerin bir kenara bırakıldığı, manevi ve ahlâkî güzelliğin sevgiyi tetiklediği aşamadır. Bu adımda, kişi, nitelikli zihinlere âşık olacaktır.
2. Basamak: Tüm güzel gövdelerin sevgisidir. Kişi, tüm gövdesindeki güzelliği görür ve farkları sevmeyi öğrenir.
1. Basamak: Tek bir gövdenin sevgisidir. Bu aşk, belirli bir gövdeye duyulur. Fiziksel özelliklere duyulan bir istektir. )
- MUHABİR[Ar.] değil/yerine/= GAZETECİ
- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]
( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )
- MUHÂCEZE[Ar.] ile MUACCİZE[Ar. < ACZ]
( Fısıldamak. İLE Sıkıntı verme, bıktırma, usandırma, tâciz etme. | Yapışkanlık, sırnaşıklık. )
- MUHÂCİM[Ar. < HÜCUM] değil/yerine/= SALDIRAN/SALDIRICI
- MUHÂDAA/T[Ar. < HAD] ile MUHÂDÂT[Ar.]
( Aldatma, oyun/hile etme. İLE Hediyeleşmek. )
- MUHADDAB[Ar. < HAD] ile MUHÂTAB[Ar. < HUTBE]
( Boyanmış, tahdîb olunmuş. İLE Kendine söz söylenilen. | İkinci kişi. | Eskiden, Şeyhülislâm tarafından, medresede yetişmiş kişiler arasından seçilen ve huzur derslerine katılan, en çok dört kişiden biri. )
- MUHADDED[Ar.] ile MUHADDED[Ar.]
( Sınırı çizilmiş, sınırlanmış, tahdîd edilmiş. İLE Derisi buruşmuş olan. )
- MUHADDİR/E[Ar. < HADR] ile MUHADDİR[Ar.]
( Uyuşturan, uyuşturucu, tahdîr eden. [Fr. NARCOTIQUE] İLE Kabartan, şişiren. )
- MUHÂDESE[Ar. < HADİS] ile MUHÂDEŞE[Ar.]
( Konuşma. | Birbirine öykü anlatma. İLE Tırmalama. | Zahmet, sıkıntı verme. )
- MUHAFAZA[Ar.] (ETMEK) değil/yerine/= KORUMAK/KORUYUP SAKLAMAK
- MUHÂFAZA ve/+ KÂR ile/değil/yerine/>< MUHÂFAZAKÂR/KORUYUCU
- MUHAFAZA[Ar.] değil/yerine/= KORUMA/KORUNUM/SAKLAMA
- MUHAFAZA ile MAHFAZA
( Koruma. İLE Koruyacak kap. )
- MUHÂFAZA[< HIFZ] < SAKLAMA, KORUMA, KAYIRMA
- MUHAFAZAKÂR/LIK ile BAĞNAZ/LIK
( CONSERVATIVE/NESS vs. FANATIC/ISM )
- MUHAFAZAKÂRLIK ile/ve/||/<> TEPKİSELLİK
itibarı ile 32.850 başlık/FaRk ile birlikte,
32.850 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(83/133)