Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 2.278 başlık/FaRk ile birlikte,
2.278 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(7/11)


- MÂT[Fars.] ile MAT[Fr.] ile MAT[İng.] ile MAT.

( Oyunlarda, taraflardan birinin yenilgisi. İLE Parlak olmayan, donuk. İLE Keçe, hasır. Üzerinde yatmaya/yer hareketleri yapmaya yarayan sağlam ve yumuşaklaştırıcı nesne. İLE Matematiğin kısaltması. )


- MAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ŞİŞME YATAK


- MATÂİN[Ar. < MATÎN] ile MATÂİN[Ar. < MAT'AN] ile MATÂÎN[Ar. < MIT'ÂN]

( Balçıkla sıvanmış yerler. İLE Ta'n edilecek, sövülecek yerler. İLE Mızrakla vurmakta becerikli olan. )


- MATBAADA:
ÇİN ile/ve/||/<>/> UYGURLAR ile/ve/||/<>/> MOĞOLLAR

( ... İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> Altınorda üzerinden, Batı'ya doğru. )


- MATHARE ile MATARA

( GUSÜLHÂNE, İÇİNDE YIKANILIP TEMİZLENİLECEK YER | SU KABI, MATARA )


- MATMA'/MATMAA[Ar.] ile MATMAH[Ar. çoğ. MATÂMİH]

( İstenilecek, tamah edilecek şey. İLE Göz dikilen şey, göz konulan yer. )


- MATRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]

( Gevşek, sölpük kişi/adam. | Kuruduktan sonra yağmurun tazelediği/tarâvetlendirdiği yer. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, battal. )


- MÂVERÂÜNNEHR:
SEYHUN/SİRİDERYA ile/ve/||/<> CEYHUN/AMUDERYA


- MECELLE[Ar.] ile MECENNE[Ar.] ile MECERRE[Ar.]

( Kitap, dergi. | Tanzîmat'tan sonra, 1869-1876 yılları arasında, fıkıh ilminin, uygulamaya özgü olan bölümüyle ilgili olarak yayımlanmış ünlü eser. İLE Delilik, divânelik. | Kalkan, siper. İLE Samanyolu. )


- MECMÂ'[Ar. çoğ. MECÂMÎ'] ile MECMAA/MECMÛA[Ar.]

( Toplanılacak yer. | Kavuşulan yer, nokta. İLE Toplanılıp biriktirilmiş, düzenlenmiş şeyler. | Seçilmiş yazılardan oluşturulmuş yazma kitap. | Dergi. )


- MECMÂ[Ar.] değil/yerine/= YIĞINAK

( Bir şeyin biriktiği yer. | Bir şeyin, bir yerde çokça birikmesi, tecemmu, tahaşşüt. | Birgözeli bitkilerin biraraya gelerek oluşturdukları küme. )


- MECRÂ ile/ve/<> MACERA


- MEDÂİN/MEDÂYİN[Ar. < MEDÎNE] ile MEDÂYÎN[Ar. < MİDYÂN] ile Medâin[Ar.]

( İller/kentler. [BÜLDÂN < BELD/BELDE] İLE Borca saplanmış, sürekli borç alan kişiler. İLE Eski İran'da, Dicle etrafında, yedi kentin adı olup, İslâm fetihleri sırasında, başkent konumundaydı. )


- GEL-GİT/MED-CEZİR:
DÜNYADA ile/ve/<> GÜNEY ÇİN DENİZİ'NDE

( ... İLE/VE/<> Her 6 saatte bir gerçekleşmektedir. Borneo Adası'ndaki, Malezya'nın Sarawak eyaletindeki Sarawak Irmağı'nın akış yönünün bile değişmesine neden olmaktadır. )


- MEDİNE ile/ve/<> MEDİNTA

( Mahkemenin olduğu yer. İLE/VE/<> Kaleyle korunmuş yer. )


- MEDRESE ile/||/<> AÇIK MEDRESE ile/||/<> KUBBELİ MEDRESE ile/||/<> RASATHANE

( Yüksek düzeyde öğretim kurumu. Bu amaçla yaptırılmış mimarlık eserleri Anadolu önünde genellikle açık avlulu, Anadolu'da ise avlusunun üstü açık ve kapalı olmak üzere iki tipte gelişmiştir. Kaynağında IX - XI. yüzyıl Horasan bölgesi mimarisinin bulunması olasıdır. İLE/||/<> İç avlusunun üstü açık olan medreseler için kullanılan bir tanımlama biçimi. İLE/||/<> İç avlusunun üstü örtülü olan medreseler. İLE/||/<> Gözlemevi. Gökbilimi için kullanılan medrese türü. )


- MEDRESE ile/ve/değil/||/<>/> KÜLLİYE

( İlk medrese: NİZÂMİYE MEDRESESİ [1066] )

( OSMANLI MEDRESELERİ - CAHİT BALTACI kitabını okumanızı salık veririz. )

( Genellikle İslâm dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu, müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adı. Medrese sözcüğü, "ders" kökünden gelir. [Ders verenlere müderris, yardımcılarına muid, okuyanlara danışmend, sohta ya da talebe adı verilir] | Kendine özgü bir mimarisi olan, üstü açık ya da kapalı geniş bir avlu çevresinde talebelerin yatıp kalkması, ders çalışması için inşâ edilmiş odalardan oluşan yapı. | Fakülte. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir caminin çevresinde, cami ile birlikte kurulmuş medrese, imâret, sebil, kütüphane, hastane gibi yapıların tümü. )


- MEDRESE ile/ve/<> MAHDARA

( ... İLE/VE/<> Moritanya'da, medreselere verilen ad.[Ülkenin milli kültür ve dilinin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır.] )


- MEDRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]

( Anlaşılmış, derk olunmuş. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmasından vazgeçilmiş. Battal. )


- MEFRÛZ[Ar. çoğ. MEFRÛZÂT] ile MEFRÛZ[Ar. < FARZ]

( Ayrılmış, bölünmüş, ifrâz olunmuş. İLE Farz kılınmış. | Varsayılan, farz olunan. )


- MEFSÛL[Ar. < FASL] ile MEFZÛL[Ar.]

( Ayrılmış, ayrışık, fasl olunmuş. İLE Fazla gelmiş olan, üstün gelen. )


- MEFSÛL[Ar. < FASL] ile MEFRÛZ[Ar. çoğ. MEFRÛZÂT]

( Ayrılmış, ayrışık, fasl olunmuş. İLE Ayrılmış, bölünmüş, ifrâz olunmuş. )


- MEGALİT ile/||/<> KÜLLİYE

( Prehistorik çağlardan itibaren Ege çevresinde uygulanmış, kısa tarafından giriş bulunan ön olan dehliz ve dikdörtgen bir odadan oluşan ev biçimi. Yunan tapınağının ilk örneği. İLE/||/<> Değişik işlevli yapılardan oluşan yapılar topluluğuna verilen ad. )


- MEHL[Ar.] ile MEHÎL[Ar.] ile MEHÎR[Ar.] ile MEHÎN[Ar.]

( Vâde, zaman tanıma, vakit verme, bir işi belirli bir zamana kadar bırakma. İLE Korkunç yer. İLE [astr.] Ay. İLE Hor, hakir. Zaif[: Zayıf, güçsüz/kuvvetsiz, tâkatsız, kansız, arık. | Gevşek. | Tembel.] )


- MEHVEŞ[Ar. çoğ. MEHÂVİŞ] ile MEH-VEŞ[Ar.]

( Karışık ve kalabalık yer. İLE Ay gibi. )


- MEKÂN ANLAYIŞI ile/ve MUTLAK MEKÂN ANLAYIŞI

( Thomas Hobbes [1588-1679] ve/> Descartes[Kavramsallaştırılması/Kuramsallaştırılması] )


- MEKÂN:
BÖLÜNEBİLİYORSA ile/ve BÖLÜNEMİYORSA

( Nesne. İLE/VE Atom. )


- MEKÂN:
BOŞLUK ile/ve İÇ İÇE GEÇMİŞLİK

( Platon. İLE/VE/||/<>/> Aristoteles. )

( TO KENON ile/ve TOPOS/KHORA )


- MEKÂN[Ar. < KEVN | çoğ. EMÂKİN, EMKİNE] ile/ve/< MESKEN[Ar. < SÜKÛN | çoğ. MESÂKİN]

( Yer, mahal. | Ev, oturulan yer. | Uzay. İLE/VE Sakin olunacak, oturulacak yer, oturulan ev. )


- MEKÂN SÜREKLİLİĞİ ve KÜLTÜREL BÜTÜNLÜK


- MEKÂN ve/<> GEZİ/NTİ

( BERÂY-İ TENEZZÜH[Fars.]: Gezinti için. )


- MEKÂN ile/ve HAREKET

( HAREKET: GEÇMİŞ-ŞİMDİ-GELECEK'İN BÜTÜNLÜĞÜ )

( TOPOS/KHORA İLE/VE ... )


- MEKÂN ile/ve HAYYİZ(TEHAYYÜZ)(YER KAPLAYAN)

( DİL ile/ve ... )


- MEKÂN ile/ve HAYYİZ(TEHAYYÜZ)(YER KAPLAYAN)

( DİL ile/ve ... )


- MEKÂN ile/ve HAYYİZ/MÜTEHAYYİZ

( Evrenin içi. İLE/VE Evrenin içinde yer kaplayan. )

( TOPOS/KHORA )


- MEKÂN ile/ve/<> KİŞİ/İNSAN

( Bir binayı, ayakta tutan, payandaları değil, insan soluğudur. )

( Bir yerin şerefi, orada yaşayanlarladır. [ŞEREF'ÜL MEKÂN BİL MEKÎN] )

( Yerim yanındır, yerin yanımdır! )

( Ne ev sahibisin, ne kiracı. Sadece bir ömürlük misafir! )

( İNSAN: Mekândan, zamana geçmiş varolan. )


- MEKÂN ile/ve/değil MAHAL["MEAL" değil!]

( ... İLE/VE/DEĞİL Söz ve halin buluşmasında bulunan/oluşan. )


- MEKÂN ile/ve/||/<>/> MAHFİL


- MEKÂN ile/ve/<> MAKAM


- MEKÂN ile/ve ORTAM


- MEKÂN ile/ve/< VATAN


- MEKÂNDA BULUNMAK ile ... İÇİNDE OLMAK


- MEKÎN[< MEKÂN] değil/yerine/= OTURAN, YERLEŞEN | VAKARLI, TEMKİNLİ | SAĞLAM OTURAKLI KARARGÂH


- MEKKE ile ...

( Hicaz'da, Hz. Muhammed'in doğduğu ve Kâbe'nin bulunduğu kent. )


- MEKKE ile/ve MEDÎNE

( BESSÂSE: Mekke-i Mükereme. )

( ... İLE Mahkemenin olduğu yer. )


- MEKNÛZ[< KENZ] değil/yerine/= YERE GÖMÜLÜ, HAZİNEDE SAKLI


- MEKRÛH[Ar. < KERH] ile/ve/değil/||/<>/< METRUK

( İğrenç. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Terk edilmiş. )


- ÖYKÜLER:
MEMLEKET ile/ve/||/<> GURBET


- MEMLEKET ile/ve YÖRE


- MEMLEKET[Ar. çoğ. MEMÂLİK] değil/yerine/= YURT/ELİ


- MENÂÎ[Ar. < MEN'Â] ile MENÂÎH[Ar. < MENÂHE]

( Ölüm haberleri, kara haberler. İLE Ölü için ağlanacak yerler. )


- MENEMEN["MELEMEN" değil!] ile Menemen

( Domates, soğan ve yeşil biber ile yapılan bir yemek. İLE İzmir iline bağlı ilçelerden biri. )


- MENFA[Ar.] değil/yerine/= SÜRGÜN YERİ


- MENÎ[Ar.] ile MENÎ'[Ar.] ile MENÎ[Ar.] ile MENHÎ[Ar. | çoğ. MENÂHÎ]

( Ersuyu. İLE Sarp, erişmesi/ulaşması zor yer. İLE Benlik. İLE Haram olmuş, yapılması şer'an yasaklanmış şey. )


- MENŞÛR[< NEŞR]/NEŞREDİLMİŞ değil/yerine/= AÇILMIŞ, YAYILMIŞ, DAĞITILMIŞ | PRİZMA


- MENZİL[< NÜZÛL] ile ...

( Yollardaki konak yeri. | Ev. | Bir günlük yol. | Mesafe. )


- MENZİL[Ar.] değil/yerine/= ERİM


- MERÂH[Ar.] ile MERAH[Ar. çoğ. MERAHÂN]

( Rahat edilecek yer. | Yer, mekân. | Arapça nahv cümlesinden ünlü yapıt. İLE Çok aşırı sevinme. )


- MERÂVÎH[Ar. < MİRVAHA] ile MERÂVİH[Ar. < MİRVAHA]

( Ovalar, çöller. | Etrafı açık ve rüzgârlı yerler. İLE Yelpâzeler. )


- MERCİMEK ile DHAL

( ... İLE Sulu mercimek yemeği.[Nepal'de] )


- MERİDYEN[Fr. < MERIDIÉN] ile/ve/||/<> KOŞUT/MÜVÂZİ/MÜTEVÂZİ/PARALEL[Fr. < PARALLÈLE]

( Ekvatoru dik olarak kestiği ve iki kutup noktasından geçerek dünyayı çevrelediği varsayılan daire. İLE/VE/||/<> Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen. | Başlangıç meridyenine birer derecelik açılarla çizilen, Ekvator’a koşut ve arasında 111 km’lik uzaklık bulunduğu varsayılan çemberlerden her biri. | Aynı zaman içinde gelişen ya da aynı özellikleri gösteren olay, düşünce vb. )

( 180 ile/ve/||/<> 360 )


- MERKEZ ile/ve/değil BAŞKENT


- MERKEZ ile EŞİT ile ORTA


- MERKEZ ile/ve/<> EV

( HESTIA: Yuva/ocak tanrıçası. )


- MERKEZ ile/ve/<>/değil SEMTLER/İLÇELER


- MERV

( Herşey, Merv'de başladı. )


- MERV ve/<> MERAGA ve/<> TEBRÎZ


- MERYEM ve/||/<>/< İTİKÂF

( Ayrılıp kenara çekilen. VE/||/<>/< Bir yere kapanıp ibadetle zaman geçirme.[özellikle, Ramazan'ın son on gününde, camide, maksûrede kapanarak] )


- MESÂFE[Ar. çoğ. MESÂFÂT, MÜSÂF] ile KAT'-I MESÂFE

( Ara, uzaklık. İLE Yol alma. | [jeod.] Bir tür arazi ölçme ve hesaplama yöntemi. )


- MESAFE[Ar.] değil/yerine/= ARALIK

( [not] DISTANCE vs./and/but ... )


- MESAFE ile GENİŞLİK

( DISTANCE vs. WIDTH )


- MESAFE ile YÖN

( DISTANCE vs. DIRECTION )


- MEŞÂHİR[Ar. < MEŞHER] ile MEŞÂHÎR[Ar. < MEŞHÛR]

( Sergiler, sergilenecek, teşhir olunacak yerler. İLE Ünlü kişiler. )


- MEŞÂİL[Ar. < MEŞ'AL/E] ile MEŞÂİR[Ar. < MEŞ'AR]

( Meş'aleler. İLE Hacı olmadan önce durulması gereken önemli yerler. | Duyular, hasseler. )


- MEŞE ile MEŞE[Fars. :Çalılık.]

( Misket. İLE Kayıngillerden, üçyüz kadar türü arasında, yaz-kış yapraklarını dökmeyenleri de bulunan, kerstesi dayanıklı bir orman ağacı. | Bu ağaçtan yapılmış olan. )

( Türkiye'de, 18 meşe türü vardır. )

( ... cum QUERCUS )


- MESÎL[Ar.] ile MESÎL[Ar. < SEYELÂN] ile MESÎR/E[Ar. < SEYR]

( Benzer. İLE Suyun aktığı, geçtiği yer. İLE Seyir edilecek, gezilecek yer, gezinti yeri. )


- MESİRE[Ar.] değil/yerine/= GEZİNTİ/DİNLENME YERİ


- MESKENET[Ar.] ile MÂZERET[Ar.]

( "Meskenet, mâzeret teşkil eder mi?" )


- MESREBE[Ar. < MESÂRİB] ile MEŞREBE[Ar. < MİŞREBE][Ar. çoğ. MEŞÂRİB]

( Çayır, mera, otlak. | Göğüsten, karına kadar uzanan kıllı bölge. İLE Maşrapa. )


- META[Yun.] ile METÂ'[Ar. < EMTİA]

( Öte. İLE Satılacak mal/eşya. | Elde bulunan var olan, anamal/sermaye. )

( QUAND, QUANDO avec ... )


- METÂBİ'[Ar. < MATBAA] ile METÂBİH[Ar. < MATBAH]

( Basımevleri, matbaalar. İLE Mutfaklar. )


- METİKEŞ ile ...

( Mozambik'in para birimi. )


- METRE[Fr./İng.] ile/ve/||/<>/> TELEMETRE[Fr./İng.]

( Yer meridyen çemberinin kırk milyonda biri olarak kabul edilen, 100 cm'lik temel uzunluk ölçüsü birimi. | Genellikle desimetre, santimetre, milimetrelere bölünmüş ölçü aracı. İLE/VE/||/<>/> İki nokta arasındaki uzaklığı ölçmeye yarayan gereç. | Uzaklık gösteren değerlerin aktarılmasına yarayan araç. | Fotoğraf makinelerinde, çekimi yapılacak nesneye olan uzaklığı belirterek bunun ayarını yapan düzen. )


- METRİK GEOMETRİ ile KONUM GEOMETRİSİ


- METROBÜSLERDE:
BULAŞIM değil/yerine ULAŞIM


- METROPOLİT[Fr. < Yun.] değil/yerine/= ...

( Ortodoksların Patrik'ten sonra gelen ve bir bölgenin din işleriyle uğraşan din adamı. )


- METROPOL/MEGAPOL[Fr., İng.] ile/ve ANAKENT/BÜYÜKŞEHİR


- METRÛK ile BATTAL

( Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmasından vazgeçilmiş. İLE İşe yaramaz, kullanılmaz. | Alışılmış olandan büyük. )


- MEVÂKIT[Ar. < MEVKIT] ile MEVÂKİT[Ar. < MÎKAT]

( Önceden belirtilmiş zamanlar. İLE Bir iş için belirlenen vakitler. | Hacıların, ehrâma büründükleri yerler. )


- MEVÂLİD[Ar. < MEVLİD] ile MEVÂLÎD[Ar. < MEVLÛD]

( Doğulan yerler, mevlitler. İLE Yeni doğmuş bebekler. | Mevcutlar. )


- MEVÂTÎ[Ar. < MEVTÎ] ile MEVÂTÎ[Ar.]

( Ayak basılan yerler. İLE Cansız şeye özgü, cansızlarla ilgili. | İşlenmemiş toprağa özgü. )


- MEVCÛD ve/||/<>/> İCÂD

( Varolanlar olmadan, türetme[/icâd] olmaz. )

( İnsan. VE/||/<>/> Ürettikleri/üretilenler. )


- MEVLİD[Ar. < VELÂDET | çoğ. MEVÂLİD] ile MEVRİD[Ar. < VÜRÛD | çoğ. MEVÂRİD]

( Kişinin doğduğu yer. | Doğma, dünyaya gelme. | Doğulan zaman. | Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan manzum eser.[en yaygın olanı, Süleyman Çelebi'nin yazdığı kitaptır.] İLE Varılacak yer/yol. )


- MEVTÂ[Ar. < MEYT, MEYYİT] ile MEVTÂ'[Ar.]

( Ölüler, ölmüşler. İLE Ayağın bastığı yer. )


- MEVTÎ[Ar. çoğ. MEVÂTÎ] ile MEVKÎ

( Ayak basılan yerler. )


- MEVZİ'[Ar. < VAZ | çoğ. MEVÂZİ'] ile MEVZİÎ[Ar.]

( Bir şey konulacak yer. İLE Bir yere özgü, bir yerde olan, sınırı dar, yayılmamış, mahallî. )


- MEYAN ile MEYAN/MEYANKÖKÜ ile MEYAN[Fars. < MIYAN/MİYAN]

( Şarkıların üçüncü dizesi. İLE Fasulyegillerden, tatlı olan toprakaltı bölümleri tıpta kullanılan, çok yıllık, otsu bir bitki. İLE Ara, orta. )

( ... cum GLYCYRRHIZA GLABRA cum ... )


- MEYDAN VERMEMEK ile/ve MEYDAN BIRAKMAMAK


- MEYDAN ile/ve/değil ALAN/SAHA

( FORUM: Büyük meydan. )


- MEYDAN ile/ve CAMİ/KÜLLİYE

( Batıda/Avrupa'da. İLE/VE Anadolu'da/Osmanlı'da/İslâm'da. )


- MEYDÂN[Ar.] ile MEY-DÂN[Ar.]

( Geniş, açık, düz yer/alan. | Yarışma/karşılaşma yeri. | Ortaklık. | Âyin yeri. | Fırsat, olanak. İLE Şarap kabı. )


- MEYDAN ile/ve/||/<> PAZAR

( Büyük pazarların kurulduğu yer. İLE/VE/||/<> Küçük pazarlar. )


- MEYHÂNE ile/ve/||/<> BOZAHÂNE[Fars. < BÛZEHÂNE(BİRAHÂNE)] ile/ve/||/<> KAHVEHÂNE


- MEYHÂNE ile KABARE

( ... İLE Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri. | Meyhane. )


- MEYHÂNE[Fars.] ile TAVERNA[İt.]

( ... İLE Çalgılı meyhane. )


- MEYİL[Ar.] değil/yerine/= EĞİM/EĞİKLİK/AKINTI


- MEYVEHOŞ[Ar.] değil/yerine/= KURUYEMİŞ

( Kuruyemiş. | Yemiş çarşısı. )


- MEYYÂL[Ar. < MEYL] ile EĞİLİMLİ/EĞİMLİ

( EĞİLEN | ÇOK İSTEKLİ, DÜŞKÜN )


- MEZÂBİL[Ar. < MEZBELE] ile MEZÂBİR[Ar. < MEZBER]

( Süprüntülükler, süprüntü dökülen yerler. İLE Kamışlar, kalemler. )


- MEZÂHİR[Ar. < MİZHER] ile MEZÂHİR/MAZÂHİR[Ar. < MAZHAR]

( Utlar. | Çiçekli yerler. İLE Bir şeyin göründüğü, çıktığı yerler. Nâil olmalar, onurlanmalar/şereflenmeler. )


- MEZAR/MASTAVA ile/ve/>/değil APINK


- MEZAR ile/ve MOZOLE[Fr. MAUSOLÉE]

( ... İLE/VE Anıt mezar. Büyük ve ağır yapılı mezar. )


- MEZAR ile/ve RÖLİKER

( ... İLE/VE Kül kutusu. )

( ... vs./and RELIQUARY )


- MEZARLIK/TÜRBE ve/||/<>/< MÂBED

( İşlerinizden sıkıldığınızda kabirleri/mezarlıkları, türbeleri ziyaret edebilirsiniz. )

( Ölü varsa. VE/||/<>/< Yaşayan biri varsa. [Kendimizle buluşmak üzere.] )


- MEZAR/LIK ile/ve/değil/||/<>/< MEZAR


- MEZBAHA ile/ve/değil/||/<>/< MEZBELE/LİK[Ar. < ZİBL | çoğ. MEZÂTİL]

( Ne yazık ki hayvanların kesildiği yer. İLE/VE/||/<>/< Süprüntülük, süprüntü dökülen yer. | Aşağılık, kötü durum. )


- MEZOPOTAMYA ile ...

( Orta toprak. [Fırat ile Dicle ırmakları arasında kalan topraklar] | Irmaklar arasındaki ülke. )


- MEZRAA[Ar.] ile/<> MEZRU[Ar.]

( Ekenek. Ekilen yer. İLE/<> Ekilmiş, ekili. )


- MİAD[Ar.] ile MÎÂD[Ar.]

( Mîdeler, kursaklar. İLE Belirtilen [yıpranma süresi] zaman ya da yer. | Bir şeyin yapılması için tanınan süre. )


- MİDİLLİ ADASI'NIN:
BATI'SI(/NDA) ve/<>/>< DOĞU'SU(/NDA)

( Ağaçsız ve volkanik hareket sonucu 20 milyon yıl önce taşlaşmış ormanı ile tanınmaktadır. VE/<>/>< 11 milyon zeytin ağacı bulunmaktadır. )


- MİDİLLİ ve/<> MİTİLİNİ

( ... VE/<> Midilli'nin başkenti. )

( Midilli[Lesbos], Yunanistan'ın, Girit ve Korfu adalarından sonra üçüncü büyük adasıdır. )


- MİDYE ile AYVADA MİDYESİ

( ... İLE "Ayvalık" adı, ayvadan değil bu bölgeye özel ve bolluğu bulunan bu midyenin adından gelmektedir. )


- MİFERR/MEFERR[Ar. < FİRÂR] ile MİĞFER[Ar. çoğ. MAGAFİR] ile MİHFER[Ar. çoğ. MAHÂFİR]

( Kaçılacak, firar edilecek yer. İLE Savaşta başa takılan demir tas, çelik başlık, tulga. İLE Hattatların, yanlışı kazımakta kullandıkları, bir çeşit kalemtıraş. | Bel, kazma. )


- MÎKAT[Ar. < VAKT | çoğ. MEVÂKÎT]["ka" uzun okunur] ile Mîkat["ka" uzun okunur]

( Bir iş için belirtilen vakit/zaman ya da yer. İLE Mekke yolu üzerinde, hacıların, ihrâma girdikleri yer. )


- MİKONOS ile/ve/<> SANTORİNİ

( Yunanistan'ın, Venedik'i olarak tanımlanmaktadır. İLE/VE/<> Siklad takımadaları olarak anılan Yunan adaları arasında en farklı, etkileyici ve ünlü olan, yarım ay biçimindeki ada. )


- MİKREFON değil MİKROFON


- MÎL[Ar. çoğ. EMYÂL, MÜYÛL] ile MİLH[Ar. çoğ. EMLÂH, MİLAH, MİLÂH, MİLHA]

( Göze, sürme çekmeye özgü bir âlet. | Yollardaki mesafeyi belirlemek üzere dikilen nişan. | İğne gibi ince ve uzun bir âlet. | Ucu sivri, çelik kalem. | Sivri dağ tepesi. | Bir kilometreye yakın bir uzaklık. | Bir çarkın, üzerinde döndüğü eksen, mihver. İLE Tuz. )


- MİL ile MİL[Ar.] ile MİL[Lat.]

( Balçık. İLE Türlü işlerde kullanılmak üzere yapılan, ince ve uzun metal çubuk. | Göze sürme çekmeye yarayan, kemik ya da fildişinden yapılmış ince ve uzun araç. İLE Yer yer, uzunluğu değişen bir uzaklık ölçü birimi. )


- MİLÂD/EŞİK ile DÖNEMEÇ


- MİLAS


- MİMAR/LIK ile/ve/||/<>/> KATILIMCI MİMAR/LIK


- MİNÂRE ile/ve ŞEREFE/EZÂNGÂH

( Minarenin 7 bölümü vardır. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 7. Alem 6. Külâh 5. Petek 4. Şerefe 3. Gövde[Farisî] 2. Pabuç 1. Kürsü[Kaide] )

( Bir minarenin gövdesinin üstü de tekrar kendi içinde 15 bölümdür. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 15. Alem 14. Bayrak 13. Seren 12. Çiğdene kaplama 11. Göndel 10. Gergi 9. Payanda 8. Tabla 7. İskaça 6. Kara çivi 5. Petek silmesi 4. Petek 3. Farisî 2. Şebeke 1. Stalaktit )

( Alem 8, bazı unsurlarının tekrarıyla da 10 bölüme ayrılır. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 10. Hilâl[Boynuz] 9. Boyun[üst bilezik] 8. Küp 7. Armudî 6. Boyun[orta bilezik] 5. Küp 4. Boyun[alt bilezik] 3. Kaide 2. Küp[simit, karpuz] 1. Kaide )

( Minare külâhı nasıl tamir edilir? Minareyi tamir edecek usta, önce seren'in üzerine kendine basamak teşkil edecek ahşap parçaları çakarak, külâh'ın içinden çıkabildiği yere kadar tırmanır. Belirli bir yerde, külâh'ın darlığı yüzünden, çalışamaz hâle gelir. Bu noktada kaplama tahtalarını kırarak dışarı çıkabileceği büyüklükte bir delik açar. Dışarıya çıktığı nokta, genellikle alem'den birkaç metre aşağıdadır. Ustanın, minarenin en tepesine ulaşabilmesi için alem'in tam altına bir kement geçirmesi gerekir. Bunu gerçekleştirebilmesi için, bulunduğu noktada minarenin etrafında bir ip dolaştırır ve bu ipin iki ucunu şerefe'de bekleyen çırağına sarkıtır. Çırak ipi iki ucundan tutarak burmaya başlar. Burulan ip minarenin çevresinde bulunan kısmının çapı daraldığından yavaş yavaş minarenin tepesine doğru 'tırmanır'. Usta bu ipe tutunarak tepeye kadar tırmanır ve alem'in hemen altına bir kement bağlar. Bu kementin üzerine iki adet makara yerleştirir. Bunlardan biri, kendi beşiğini asacağı makara, diğeri ise şerefeden malzeme çekmesini sağlayacak olan makaradır. Usta, yukarıda 360Ş dönerek ve makaraya bağlı beşik sayesinde yukarı-aşağı hareket ederek minare külâhını tamir eder, değişecek kurşun levhalarını değiştirir. İşi bittiğinde, minarenin etrafında tekrar bir ip dolaştırır ve ipin iki ucunu şerefe'ye sarkıtır. Çırak bu ipi yine burarak ustasının minareden inmek üzere kullanabileceği tek bir halat hâline getirir. Usta bu halata tutunarak daha önce bağlamış olduğu tüm ipleri söküp şerefeye iner. En sonunda da burgulu ipin burgusunu açar ve şerefe'ye düşmesini sağlar. )

( Ecelbeşiği - Dücâne Cündioğlu )

( image

image

image )

( İstanbul Minareleri )


- MİN-EL-ARŞ İLE-L-FERŞ[Ar.] ile MİN-EL-AŞK[Ar.]

( Gökten yere kadar, baştan aşağı. İLE Aşk yüzünden. )


- MİNHÂC ile AÇIK, GENİŞ YOL

( AÇIK, GENİŞ YOL )


- MİNKA ile/ve/||/<> MAÇİYA

(

Minka [ 民家 ]

Anlamı: Halk evi/kişilerin evi/kırsal ev.

Özellikleri:

  • Kırsal bölgelerde[köylerde, dağlık alanlarda9 yer alır.
  • Çiftçilerin, balıkçıların ve zanaatkârların yaşadığı evler.
  • Ahşap, saman ve doğal malzemelerle yapılır.
  • Çatılar, eğimli ve kalındır; iklim koşullarına göre uyarlanır.
  • İç düzen, geleneksel Japon mimarisine göre tasarlanmıştır.

Maçiya [ 町家 / 町屋 ]

Anlamı: "Kasaba evi/kentli ev".

Özellikleri:

  • Kent merkezlerinde, özellikle ticaret bölgelerinde bulunur.
  • Tüccar ve esnaf ailelerinin yaşadığı yapılardır.
  • Dar cepheli, derin planlıdır (unagi no nedoko: "yılan yatağı" biçimi).
  • Alt kat dükkân, üst kat yaşam alanı olarak kullanılır.
  • Ahşap kafesli pencereler, iç avlular ve kayar kapılar içerir.

Minka ile Maçiya arasındaki FaRkLaR...

Özellik Minka Maçiya
Yerleşim Kırsal alanlar Kent/kasaba merkezleri
Kullanım amacı Tarım, balıkçılık, günlük yaşam Ticaret, zanaat ve yaşam
Mimari yapı Geniş plan, eğimli çatı Dar ve derin plan, çok katlı
Malzeme Ahşap, saman, doğal malzemeler Ahşap, kiremit, kafesli pencere
Sosyal sınıf Köylü, zanaatkâr, işçi Tüccar, kentli
)

( )


- MINTIKA[Ar.] değil/yerine/= BÖLGE


- MİSAFİR ile/ve/<>/değil/>< MUKÎM[< KIYÂM]

( 72 saat boyunca ağırlanan kişi. İLE/VE/<>/DEĞİL/>< Oturan, ikâmet eden. | 72 saatten daha uzun süre kalan misafir/kişi. )


- MİSAFİR[Ar.]/MİHMÂN[Fars.] ile KONUK

( KONUK, MİSÂFİR )


- MİSAFİRHANE[Ar.] değil/yerine/= KONUKEVİ

( Resmî ya da özel kuruluşların kendi görevlilerinin yararlanması için yaptırdığı konut. )


- MİSAFİRHANE[Ar.] değil/yerine/= KONUKEVİ


- MISIR YOLU ile/ve ÇİN YOLU

( Sanat tarihinin seçtiği yol. İLE/VE ... )


- MISIR ile/ve MEZOPOTAMYA


- MODÜL[Fr. < Lat.] ile MODÜLASYON[Fr.]

( Orantı ölçüsü. Bir yapının çeşitli bölümleri arasında orantıyı sağlamak için kullanılan ölçü birimi. | Çap, ölçü. | Herhangi bir mekanik özelliği belirten katsayı. | Bir uzay taşıtının, bütün yapısı içinde yer alan bağımsız bölüm. İLE Bir sesin yayınmasında ortaya çıkan yeğinlik, vurgu, ton değişinimlerinden her biri. | Bir dalganın, genlik, evre ve sıklığının bir yasaya göre zaman içinde farklılaşması. | Bir tondan, başka bir tona geçiş. )


- MOĞOLİSTAN'IN:
KUZEYİ/NDE ile/ve GÜNEYİ/NDE ile/ve ORTA BÖLÜMLERİ/NDE

( Ormanlar. İLE/VE Çöl. İLE/VE Bozkır. )


- MOLYVOS ile/ve/<> SİGRİ

( Midilli'de bulunan bu kaleler, 450 yıl boyunca [1462 - 1912], Osmanlı denetimindeydi. )


- MONTEVIDEO ve/<> "18 TEMMUZ" CADDESİ

( "Bir dağ gördüm" VE/<> Uruguay'ın, bağımsızlığını kazandığı tarih.[18 Temmuz 1828] )


- MONTEVIDEO ve/<> PUNTA DEL ESTE

( ... VE/<> Uruguay'ın başkenti Montevideo'ya, 139 km. uzaklıkta, dünya çapında üne sahip bir kumsal/plaj. )

( ... VE/<> Plata Irmağı'nın okyanus ile birleştiği uc. [Bir tarafında Atlantik Okyanusu, öteki tarafında ise Plata Irmağı'nın ağzı görülmektedir.] )

( ... VE/<> Irmağın debisi, saniyede 22.000 m³'tür. Okyanus ile buluşan ağzının genişliği 240 km.'dir. )


- MONTEVIDEO ve/<> "TÜRK SOKAĞI"

( Uruguay'ın başkenti Montevideo'da, kentin bir bölgesindeki sokaklara, ülke adları verilmiş. Bunlardan biri de, "Türk Sokağı"dır. )


- MONTEVIDEO'DA:
"ANTİKACILAR SOKAĞI" değil BİT PAZARI

( Adı bu olsa da, antikaya rastlanmamaktadır. DEĞİL Bölgedeki bireylerin, evinden getirdiği çeşitli eşyaların satıldığı yer. )


- MORİTANYA'DA/TROBRİAND ADALARI'NDA:
ATAERKİLLİK ile/ve/değil/<> ANAERKİLLİK

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Moriler, anaerkil bir topluluktur.[Ancak kadın isterse boşanma gerçekleşir.] )


- MOZALE/MOZOLE[MAUSOLÉE | Fr. < Yun.] değil/yerine/= ANITMEZAR


- MUALLİMHANE-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ KUZÂT

( Kadı yetiştirmek amacıyla açılan okullardı. )

( 1853 ile/=/<>/> 1884 ile/=/<>/> 1911 )


- MU'CİR[Ar.] ile MÛCİR[Ar. < ECR]

( Bir çeşit kadın başörtüsü. İLE Kiraya veren, îcâr eden. )


- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]

( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )


- MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎM[Ar. < DEVÂM |çoğ. MÜDÂVİMÎN]

( İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )


- MÜDN[< MEDÎNE] ile ...

( Kentler/şehirler. )


- MUHABBET SOKAK değil İNCİLİ ÇAVUŞ SOKAĞI


- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]

( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )


- MUHÂCİR[Ar. < HİCRET] değil/yerine/= GÖÇMEN

( Göçmen, göç eden. | Bir ülkeden kalkıp, bir başka ülkede yerleşen. )


- MUHAT[Ar.] değil/yerine/= KUŞATILMIŞ


- MUHİT[Ar. < HAVT] ile/ve ATLAS

( Okyanus. | Kapsayıcı. )


- MUHTESİP[Ar.](İHTİSAP AĞASI) ile/ve/||/<> KETHÜDÂ/KAHYÂ[Fars.]

( İslâm şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru. İLE/VE/||/<> Yiğitbaşılar aracılığıyla esnaf ve devlet ilişkisini yürüten. | Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kişi. | Değnekçi. | Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kişi. | Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı. )


- MUKABBİL[Ar. < KABL | çoğ. MUKABBİLÎN] ile MUKABİL[Ar. çoğ. KABİLE]["ka" uzun okunur]

( Öpen, takbîl eden. İLE Karşı karşıya gelen, bir şeyin karşısında bulunan. | Bir şeye karşı/karşılık yapılan. | Karşılık. | Karşılığında. )


- MUKÎM ile KÂİM

( Sürekli aynı işi yapan kişi. İLE O anda, geçici. )


- MUKİM ile SAKİN

( Bir evde oturan, ikamet eden. İLE Durgun, dingin. | Sessiz. | Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen. | Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış ya da geçmiş. | Bir yerde oturan. )


- MÜLHAKAT[Ar. < MÜLHAK]["ka" uzun okunur!] ile/< MUZÂFÂT[Ar. < MUZAF ile/< ZAYF]

( Katmalar, ekler. | Bir merkeze bağlı olan yerler. İLE Bir şeyin ekleri, bir merkezin şubeleri, kolları. )


- MÜLK değil/yerine ACZ

( Mülk ile doyamazsın. DEĞİL/YERİNE Acz ile kendinde ve doyurucu olursun/kalırsın. )


- MUMCU ile ...

( Beyaz adam.[Orta Afrika Cumhuriyeti'nde] )


- MUNDA ile MUNDARU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Burada. İLE Süslenmiş düğün odası. )


- MÜNHATT[Ar.] değil/yerine/= AŞAĞI İNEN | ALÇAK | ÇUKUR


- MUNSAP[Ar.] değil/yerine/= KAVUŞAN, KAVŞAK | [coğ.] AĞIZ


- MÜNTEHÂ[Ar. < NİHÂYET] ile MÜNTEHÎ[Ar. < NİHÂYET]

( Bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte, nihâyet bulmuş. | Son uc. | Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan'ın dini, tasavvufî düzyazı yapıtı. İLE Sona eren, biten, nihâyet bulan. | Son, en son. | Bir şeyi tamamlayan. )


- MUNU ile MUNU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İşte orada. İLE Bu. )


- MURAD IV ÇEŞMESİ / TAVUSLU ÇEŞME ile ...

( Gülhane Parkı'nda, Çinili Köşk'ün yanındadır. 1635'te, Sultan IV. Murad tarafından yaptırılmıştır. [Adını üzerindeki Tavuskuşu kabartmasından almıştır.] )


- MURAKKIM[< RAKAM] ile ...

( Pusulanın iğnesi. )


- MÜRETTEB[Ar.] ile MÜREKKEB[Ar.]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. )


- MÜRETTEB[Ar. < RETB] ile MÜRETTİB[Ar. < RETB | çoğ. MÜRETTİBÎN]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE Sıraya koyan, düzene sokan, tertîb eden. | Matbaada, yazı dizicisi. )


- MUŞ ile/değil HUŞ

( Yemen Türkü'sünde "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" DEĞİL!!! "Burası Huş'tur, yolu yokuştur" biçimindedir! )


- MUŞ ile MUŞ[Fr.]

( Doğu'daki bir ilimiz. İLE Altı düz, küçük gezi teknesi. )


- MÜSÂFİR[< SEFER] ile YOLCU

( MİSÂFİR, YOLDAN GELEN, YOLCU | YOLCULUK SIRASINDA BİRİNİN EVİNE İNEN KONUK | KOMŞUYA GİDEN KİMSE )


- MUSAKKAF ile/||/<> MUSAKKAFÂT ile/||/<> HÂNE

( Üstü damla örtülü (bina), gayrimenkul kiralarına ilişkin. İLE/||/<> Ev, han ve dükkan gibi üstü dam ile örtülü yerler. İLE/||/<> Ev. )


- MUSÂRAA[Ar. < SAR] ile MUSÂRÂHA[Ar. < SARÂHAT]

( Güreşme, pehlivanlık. İLE İşi, meydanda görme. )


- MÜSEDDED[Ar. < SEDÂD] ile MÜSEDDİD[Ar. < SEDÂD]

( Uzunluğuna doğrultulmuş, tesdîd edilmiş. İLE Doğrultan, doğru yola sevk eden. | Tıkayan, sed ve büğet yapan. | Tıkanmış, sed ve büğet yapan. )


- MÜSELLESE[Ar.] ile MÜSELLESÎ[Ar.]

( Oksijen, hidrojen ve karbondan olan. İLE Üçgen biçiminde olan, müselles. )


- MÜSTAKARR[< KARÂR]/KARARGÂH[Ar. KARAR + Fars. GÂH] değil/yerine/= YERLEŞİLEN, DURULAN YER

( KARARGÂH: Bir birlik ya da kurumun, kumandan ile yardımcı şube ve bölümlerinden oluşan kuruluş. | Ordunun uzun bir süre ya da geçici olarak konakladığı yer. | Durulan ya da kalınan yer. )


- MÜSTEFÂD[Ar. < FEYD] ile MÜSTEFÂZ[Ar. < FEYZ]

( Kazanılmış, kâr edilmiş. | Anlaşılmış. İLE Dağılıp yayılmış. )


- MÜSTEKÂR[Ar.] değil MÜSTAKARR[Ar. < KARÂR]

( ... DEĞİL İstikrar bulunan, yerleşilen, durulan yer. | Karargâh. )


- MÜSTEKRÂ[Ar. < HİRÂ] ile MÜSTEKRÎ[Ar. < KİRA]

( Kiraya verilen eşya. İLE Kira ile tutan, istikrâ eden. )


- [ne yazık ki]
!MÜSTEMLEKE[Ar.] değil/yerine/= SÖMÜRGE


- MÜSTENHİR[Ar. < NEHR] ile MÜSTENÎR[Ar. < NÛR]

( Aka aka yeri oyan, ırmak/nehir yapan. İLE Nûr, ışık alan, parlak, istinâre eden. )


- MÜŞTERİ değil/yerine YOLCU


- MÜTECÂVİL[Ar. < CEHD] ile MÜTECÂVİR[Ar. < CİVÂR]

( Dolaşan, cevelân eden. İLE Bir civarda olan, komşu. )


- MÜTEFERRİS[Ar. < FERÂSET] ile MÜTEFERRİŞ[Ar.] ile MÜTEFERRİZ[Ar. < FERZ]

( Anlayan, anlayışlı, sezişli, teferrüs eden. İLE Döşenen, mefrûş olan, teferrüş eden. İLE Ayrılan, teferrüz eden. )


- MÜTEHADDİR[Ar. < HADER] ile MÜTEHADDİR[Ar.]

( Örtünen, bürünen, tahaddür eden. İLE Yokuş aşağı giden, hızla aşağı doğru inen, yuvarlanan. )


- MÜTEHÂLLÎ[Ar. < HALY] ile MÜTEHÂLLÎ[Ar.]

( Süslenmiş, donanmış, tahallî etmiş. İLE Boşalan, boş kalan, tahallî eden. )


- MÜTEHÂLLİD[Ar. < HULD] ile SÂKİN[Ar.]

( Bir yerde sürekli olarak kalan, tahallüd eden. İLE Bir yerde yaşayan/bulunan/oturan. )


- MÜTEKABİL[Ar.] değil/yerine/= KARŞILIKLI


- MUTENA[Ar.]/MÜMTAZ[Ar.]/GÜZİDE[Fars.]/ELİT[Fr./İng. < ELITE] değil/yerine/= ÖZENİLMİŞ | SEÇİLMİŞ, SEÇKİN, BEĞENİLMİŞ, ÖNEMLİ | AYRI/ÜSTÜN


- MÜTENEZZİH ile ...

( Gezintiye çıkan, gezip eğlenen, tenezzüh eden. | Temize çıkan, aklanan. )


- MÜTERAHHİL/E[Ar.] ile MÜTERAHHİR[Ar.] ile MÜTERÂHİ[Ar. < RAHVET]

( Göç eden, bir yerden bir yere göçen, terahhül eden. İLE Deniz gibi dolup taşan, dolup taşan. İLE Geri çekilen, ağır davranan, yavaş hareket eden. )


- MÜTEREFFİ[Ar. < REF] ile MÜTEREFFİH[Ar. < REFH] ile MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD]

( Yukarı kalkan, yükselen, tereffu eden. | Ululuk gösteren. İLE Refah bulan, rahat ve bolluk içinde yaşayan. İLE Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. )


- MÜTESÂİD[Ar. < SUÛD] ile MÜTESA'İD[Ar.]

( Yukarı çıkan, yükselen, ağan, suûd eden. İLE Yukarı çıkan, yükselen. )


- MÜTEŞETTÎ[Ar.] ile MÜTEŞETTİT/E[Ar. < ŞETAT]

( Bir yerde kışlayan, kışı geçiren, teşerrî eden. İLE Dağılan, karışan, perişan olan, teşettüt eden. )


- MÜTEZÂVİL[Ar.] ile MÜTEZÂVİR[Ar. çoğ. MÜTEZÂVİRÎN]

( Bir şeyi, bir şeye yaklaştıran, tezâvül eden. | Bir şey ortaya çıkarmaya çalışan. İLE Birbirini ziyaret eden, birbirini gidip gören. )


- MUTLAK MEKÂN ile/ve FİZİKÎ MEKÂN


- MUVAFFIK[Ar. < VEFK] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Başarı kazandıran, muvaffak eden. İLE Uygun, yerinde. | [müzik] Bir makam. )


- MUVÂZÎ[Ar. < VEZY] ile MUVAZZİH[Ar. < VUZÛH]

( Paralel. İLE Açıklayan, ayrıntılı olarak anlatan, îzâh eden. )


- Müze Kart'ınızı Alınız!


- MÜZE:
"KORUMA/SERGİLEME YERİ" ile/değil/||/<>/< ESİNLENDİRME YERİ/ARACI


- MÜZEYE GİR fakat "MÜZELİK OLMA!"


- MÜZİK ve/<> MİMARLIK

( [temelinde] Zaman. VE/<> Mekân. )

( Akan mimarlık. VE/<> Taşlaşmış/donmuş müzik.[Architektur ist erstarrte Musik.] )

( MUSIK und/<> ARCHITEKTUR )

( MUSIC and/<> ARCHITECTURE )


- MÜZİKAL[Fr.] ile MÜZİKHOL[İng.]

( Müzikle ilgili. | Müzik eşliğinde sergilenen, film ya da tiyatro oyunu. İLE Fon müziğinden yararlanılarak eğlenceli, fantezi oyunların oynandığı yer. )


- MYANMAR:
SAGAING ve INNWA ile/ve/<> AMARAPURA[: Ölümsüz kent.]

( Myanmar'ın, büyük ve antik kentleri. İLE/VE/<> Başkenti. )


- [ne yazık ki]
NAGASAKİ ve/||/<> HİROŞİMA

( Atom bombası, İkinci Dünya Savaşı sırasında sırasıyla 06 ve 09 Ağustos 1945 tarihlerinde atıldı. )


- NÂHİYE[Ar.] değil/yerine/= BUCAK/BÖLGE


- NÂKIS/A[Ar. < NAKS] ile NAKIŞ[Ar.] ile NÂKIZ[Ar. < NAKZ]

( Eksik, noksan, tam olmayan. | Kusurlu, kusuru olan. | [matematikte] -[eksi] imi/işareti. İLE Genellikle kumaş üzerine, renkli iplikler ya da sırma ve sim kullanarak, elle, makineyle yapılan işleme. | Özellikle duvar ve tavanları süslemek için yapılan resim. | Beste ve semailerin, dört yerine iki haneli olanlarına verilen ad. | [mecaz] Hile. İLE Bozan, bozucu, bozma, çözme, kırma. )


- NARLIKUYU ile ...

( Silifke'de. )


- NARU = YÖN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- [ne] KÖY ne de KASABA (OLAMAMAK)


- [ne yazık ki]
AYNI HAMAM ile/ve/||/<> AYNI TAS


- NEMRUT ile/değil YESEMEK


- NE-VADA değil/< NEVADA


- NEVÂHÎ[Ar. < NÂHİYE] ile NEVÂHÎ[Ar. < NEHY]

( Yanlar, taraflar. Bucaklar, nâhiyeler. İLE Yasak şeyler. )


- NEZÂRET[Ar. < NAZAR] ile/ve/<> VEKÂLET/VEKİLLİK[Ar.]

( Bakma, bakış, etrafı görme, seyir. | Gözetme, gözden geçirme, denetim. | İdâre, reislik. | Nâzırlık, vekillik. İLE/VE/<> Başkasının işini görmeye görevli ve/ya da yetkili olma. | Birini, kendi yerine geçirme. | Birinin yerini tutma. | Vekillik, nezâret. | Vekilin, görev yaptığı yer/bina. )


- NİCELİKLER ile YER/MEKÂN

( [zıtlık/zıddı] Yoktur. İLE Vardır. )


- NİJER ile NİJERYA

( NIGER vs. NIGERIA )


- NİL ve/<> VICTORIA

( Dünyanın en uzun ırmağı.[6400 km.] VE/<> Dünyanın en büyük ikinci gölüdür.[Marmara Denizi'nden 5 kat daha büyüktür.] )


- (...'NIN) ALTI ile 6 (ALTI)


- ...'NIN EVİNDE YAŞAMAK ile/yerine ...'NIN EVİNDE KALMAK


- ...'NIN "İSTEDİĞİ" / "BEKLEDİĞİ" ile/değil/yerine/>< DAVET ETTİĞİ


- NİPPON (JAPONYA) ile ...

( Yüksek Güneş Ülkesi. )


- NİRENGİ[Fars.] değil/yerine/= TEPE NOKTA

( Belirli sayıda noktanın konumunu, kesinlik içinde saptayabilmek için, bu noktaları, tepe olarak kabul ederek, bir alanı üçgenlere bölme. )


- NİŞAN ile/||/<> URA

( ... İLE/VE/||/<> Sınır nişanı. )


- NOKTA ile/ve/||/<>/> ÇİZGİ ile/ve/||/<>/> ÜÇGEN ile/ve/||/<>/> PİRAMİT

( Tek nokta. İLE/VE/||/<>/> İki nokta. İLE/VE/||/<>/> Üç nokta. İLE/VE/||/<>/> Dört nokta. )


- NORVEÇ = KUZEY YOLU


- NOSTALJİ[NOST: Eve dönüş. | ALGIA: Özlem/hasret.] değil/yerine/= YURTSAMA

( Sıla/memleket özlemi. Vatan özleminin hastalık haline gelişi. )


- OBUZ ile OY OBUZ ile OBUZLUG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Engebeli, bozuk arazi. İLE Sarp arazi. İLE Arazisi sarp olan ülke. )


- OCAK ile KÜLHAN[Fars.]/CEHENNEMLİK

( ... İLE Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak. )

(

)


- OCAKLI ile/||/<> PAŞMAKLIK/ARPALIK

( Osmanlı`da gelirleri kale koruması ve tersane giderlerine ayrılan topraklar. İLE/||/<> Osmanlı'da evlenen hanedan üyesi kızlara ya da padişahın eşlerine verilen miri araziler. Gelirleri padişah kızlarına, annesine ve eşlerine ayrılan toprak. )


- ODA KAPISI ile/||/<> HASTANE ODASI KAPISI


- ODA ile KÖY ODASI

( ... İLE Köylülerin çeşitli toplantılar yaptığı ya da konukların köyde kalması için hazırladıkları yer. )


- ODA ile/ve MAKAM

( Koltuğun üstüne çıkarsan yükselirsin, başının üstüne alırsan altında ezilirsin! )

( ROOM vs./and POSITION )


- ODABAŞI CAMİSİ ile ...

( Şehremini/Çapa Odabaşı'ndadır. 1562'de, Has (Saray) Odabaşı (Komutanı) Behruz Ağa tarafından yaptırılmıştır. [Mimar Sinan yapıtıdır.] )


- ODALARDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ORALARDA

( Işıksız olmak... )

( )


- OFİS değil/yerine/= İŞLİK, İŞ YERİ, YAZIHANE


- OFİS[İNG. < OFFICE] değil/yerine/= YAZIHANE


- OGRAK/OGRAQ ile
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kara yıgaç/Qara yıgaç adındaki bir sınır bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. İLE ... )


- ÖĞRENİM/ÖĞRETİM ÜNİVERSİTESİ ile/ve/değil/yerine ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTESİ


- OKSİTANYA ile/ve/> TOULOUSE

( XII. yüzyılda, Paris'teki kralın yasalarına uymayan baronlarının egemenliğinde yaşamış olan coğrafya. İLE/VE/> Oksitanya'nın merkezi ve Fransa'nın dördüncü büyük şehri olan Toulouse'nin bir başka adı da, "Pembe Kent"tir.[Bu kent, gün doğumunda pembe, öğlen kırmızı, gün batımında ise leylak rengi alırmış.]
[Oksitanya'da yaşayan halk, OC diye adlandırılıyor.] [Kendilerine özgü, yine OC dili adına bir dil konuşuyorlar. Toulouse'da, tüm sokak adları hem Fransızca, hem de OC dilinde yazılıyor.]

Toulouse'a, 1460-1500 yılları arasında altın çağını yaşatan ve tekstil sanayisinde kullanılan mavi rengi sağlayan bitkinin adı "Pastel"dir.[Güney Amerika'dan gelen İndigo bitkisi, pastelin ününü sona erdirmiş.] )


- OKUL[Yun. < SCHOLE] ile KONSERVATUVAR[Fr. < CONSERVATOIRE]

( ... İLE Müzik, tiyatro ve bale öğretiminin yapıldığı okul. )

Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 2.278 başlık/FaRk ile birlikte,
2.278 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(7/11)

ELLER HAVAYA!!!

Sen! Yalnız adam!
Duy sesimizi!
Paran yetmez,
Yıkmaya direncimizi!

Çek git yakamızdan, çek git ülkene!
Uç uç, bu dünyadan bir daha gelme!

Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Bergama'dan çıktık yola, Akkuyu'ya!
Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Gerekirse yürümeli, Ankara'ya!

Politik söylemleriniz, parasal güçleriniz,
Kuruyan nehirler, göller sizin eseriniz!
Bu köylü, bu toprak, bu ağaç bizim!
Benim ülkem çöplük değil!
Çektirin gidin!

Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Bergama'dan çıktık yola, Akkuyu'ya!
Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Gerekirse yürümeli, Ankara'ya!

Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Bergama'dan çıktık yola, Akkuyu'ya!
Eller, eller, eller, eller, eller havaya!
Gerekirse yürümeli, Ankara'ya!

Teşekkürler! Sevgili, Haluk LEVENT!


Rio de Janerio: Yaklaşık 400 yaşındaki kentin yaslandığı tepelerden Corcovado dağında bulunan, 30 metre yüksekliğindeki ve dünyanın en geniş heykellerinden biri olan ''Christ the Redeemer'', karnavallarıyla ünlü Rio'yu ve halkını her türlü kötülüklere karşı koruyor. Brezilya'nın 10 milyon nüfuslu bu ikinci büyük kenti, koloni dönemindeki Afrikalı, Avrupalı ve Güney Amerikalı toplumların birlikte yaşamalarıyla ve hatta aralarında yaptıkları evliliklerle şimdiki kültürel yapısına kavuştuğundan, aynı heykel ''tüm ataların ve anaların'' da ortak simgesi...



Brüksel: Kentin tanıtımında en ünlü simge olan ''İşeyen Çocuk Çeşmesi'' nin de siyasi ya da dinsel tarihle hiçbir ilgisi yok. 1619 yılında Jerome Duquesnoy tarafından yapılan çeşme, Belçikalıların eski bir kent söylencesine ait... Zengin bir Brükselli, ulusal şenlikler sırasında tek ve biricik oğlunu kaybeder. Çocuk beş gün sonra Rue de l'Etuve denen ve ''soyluların'' oturdukları sokağın köşesine ''işerken'' bulunur. Sonra da aynı köşeye, bu çocuksu cesareti ''kent belleğine'' taşımak için bronz bir heykeli dikilir.



Londra: Bizde, örneğin Galata Köprüsü yerine Boğaziçi Köprüsü'nü İstanbul'un simgesi sayan ''muhafazakâr'lar ile İngiliz muhafazakârlığı arasındaki farkın en çarpıcı göstergesi, Londralıların aynı konuda tarihi 'Tower Bridge'i yeğlemeleri...



New York: Kentle birlikte ABD'yi de simgeleyen 45 metrelik ''Özgürlük Anıtı'' 28 Ekim 1886 tarihinde açıldı. Amerika'nın siyasal özgürlüğünü kutlamak ve bunu da 'Fırsatlar Şehri'ne armağan etmek amacıyla 1865'te yapımına karar verildikten 21 yıl sonra tamamlanabilen anıt-heykelin seyir katına 354 basamak çıkıyor...



Paris: Adını, tasarımcısı Gustave Eiffel' den alan ve 1930'a kadar dünyanın en yüksek yapısı olan Eyfel Kulesi (320 m.), 19. yüzyılın çelik sanayisini de anıtlaştırmıştır. Paris'in en güzel bu kuleden görünmesinin nedeni olarak; ''Çünkü Eyfel'en bakınca kendisini göremezsiniz'' denilmesi de ''zarifliğiyle'' ünlü kent halkının çelikten ''simgelerine'' yönelik nazik eleştirisidir...



Sydney: Bu kenti de bir ''mimarlık gösterisi'' simgelemekte; Opera Binası... Yelkene benzeyen çatısıyla ün yapan binayı mimar Jorn Utzon tasarladı ve 1959-1973 yılları arasında inşa edildi. Ne var ki Utzon, kendi tasarımına tümüyle uyulmadığı için 1966 yılında projeden ayrıldı. Binayı daha sonra Avustralyalı bir grup tamamladı. Sydney'in hemen tüm kartpostallarında Opera Binası yer almakta...



Kopenhag: Kuzey Avrupa'nın soğuk denizlerinde gemicilerin düşü olan ''denizkızı'' bu kentin simgesi. Danimarkalı yazar Andersen' in dünyaca ünlü öykülerinden esinlenilerek limana yapılan küçük heykel, âşık olduğu prensle ancak kıyıya çıkarak görüşebilen denizkızını anlatıyor...




YUNANİSTAN

II. Mahmut'tan Yunan İsyanına Destek
Nisan 1821, Fener Patrikhanesi


Alemdar Mustafa Paşa Rumeli askeriyle Topkapı Sarayı'nın kapısına dayandığında padişah IV. Mustafa hem III. Selim'in, hem de II. Mahmut'un öldürülmesi emrini vermişti. Selim öldürüldü ama Mahmut haremdeki kadınların yardımıyla kurtuldu ve ardından tahta geçti. Napolyon'un çağdaşı olan II. Mahmut, Fransız imparatorunun Rusya'nın üzerine yürümesinden memnundu.

Napolyon'un başarıları yüzyıllardır Ruslarla savaşmakta olan Osmanlıların işine geliyordu. Dolayısıyla Fransızlarla Osmanlıların ilişkileri bu dönemde hayli gelişecekti. Avrupa ve Rusya Napolyon'la uğraşırken II. Mahmut da Osmanlı İmparatorluğunda bazı reformlar yapma olanağını bulacaktı.

Ancak Fransa sadece Avrupa ve Rusya'nın başına bela olacak bir Napolyon'u çıkarmakla kalmamıştı, aynı zamanda 1789 devrimini de gerçekleştirmiş ve bu devrimin rüzgarı Osmanlının egemenliği altındaki topraklara kadar ulaşmıştı. Fransız devriminin yaydığı fikirler, başta Balkanlar olmak üzere, Osmanlıların da canının sıkılmasına neden olan milliyetçi akımları birçok yerde güçlendirecekti. Bunlardan biri de Yunanistan'dı. Ortodoks dininin egemen olduğu Balkanları kendi hegemonya alanı olarak gören Rusların, Sırbistan ve Yunanistan'ın bağımsızlığı için uğraşmaları anlaşılır bir şeydi.

Nitekim 1814'de, Rusya'daki Yunan tüccarları tarafından Odesa'da kurulan "Philiki Hetairia" örgütü Yunan bağımsızlığı için önemli bir adım olacaktı. Bir süre sonra Osmanlılardan bağımsızlık kazanmak için Balkanlarda başlatılmak istenen savaş hemen sonuçlarını vermeyecekti ama artık fitil de tutuşturulmuş oluyordu.

Aslında kendilerini Bizans İmparatorluğunun varisi olarak gören Rumların Osmanlı egemenliği altında hayli ayrıcalıklı bir statüsü vardı. Başkent İstanbul'un nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan Rumlar dış ilişkiler başta olmak üzere Osmanlı devletinin birçok önemli mevkisini işgal ediyordu. Osmanlı devletinin Avrupa ülkeleriyle diplomatik ilişkilerinde kullandığı dil esas olarak Yunancaydı. Tabii en önemlisi de Fener Patrikhanesi'nin İstanbul'da bulunmasıydı. Ortodoks kilisesinin merkezinin İstanbul'da olması ve varlıklı Fener aristokrasisinin Osmanlı sultanlarıyla iyi geçinmeyi temel alan ilişkileri Osmanlının Yunan/Rum tebaasıyla olan ilişkileri açısından da belirleyici bir öneme sahipti.

Ama ne olursa olsun, sonuçta Yunanistan yüzlerce yıldır Osmanlı'nın egemenliği altındaydı ve artık çağ ulusal esaslara göre yeni devletlerin mantar gibi fışkırdığı, ulus-devlet modelinin evrenselleşmeye başladığı bir çağdı. Dolayısıyla Yunanistan'ın da kendi bağımsızlığı için ayaklanması ve savaşmaya başlaması doğaldı. Uzunca bir zamandan beri Yunanistan ve Arnavutluk'un bir bölümünde fiilen hükümranlık kurmuş Tepedelenli Ali Paşa'nın II. Mahmut'un orduları tarafından tepelenmeye çalışılmasını fırsat bilen Yunan milliyetçileri Mart 1821'de ayaklandılar.

Asıl destek adalardaki tüccarlardan, orta sınıftan ve köylülerden geliyordu. Özellikle deniz ticaretiyle uğraşan Yunan adaları hem zenginleşmiş, hem de başta Marsilya olmak üzere Fransa ile olan yoğun ilişkileri çerçevesinde milliyetçi fikirlere açık hale gelmişti. Bir yandan Tepedelenli Ali Paşa, diğer yandan da İran'la savaş halinde olan Osmanlı orduları ilk aşamada isyanı bastırmakta güçlük çektiler.

Böyle bir ayaklanmayı pek beklemeyen II. Mahmut büyük bir öfkeye ve paniğe kapıldı. Paniklemişti, çünkü Rumlar hep birlikte ayaklandıklarında İstanbul'u, en azından Galata ve Beyoğlu'nu ele geçirirler diye korkuyordu. Nitekim gizli bir emir vererek İstanbul'daki Müslüman ahalinin böyle bir Rum ayaklanmasına karşı koymak üzere silahlanmasını istedi. Yeniçeri kışlalarına da gerektiğinde sivil halka dağıtılmak üzere yeteri kadar silah bulundurmalarını emretti.

Öfkesini ise Fener Patrikhanesi'nden çıkaracaktı. Evet, yüzlerce yıldır ataları da her türlü başkaldırıyı kan dökerek, şiddetle bastırmıştı ve atalarından bildiği yolu izlemesi şaşırtıcı değildi. Ayrıca o sıralarda aşınmış olan merkezi otoriteyi, yani kendi otoritesini güçlendirmek için yerel otoritelerin ve ayaklanmaların üzerine şiddetle giderek despotlukta bir hayli ün de kazanmıştı. Ama yine de öyle akılsızca hareket edecekti ki, karşısındaki güçleri birleştirmekle kalmayacak, durduk yerde bir din şehidi yaratacak ve kendisine karşı mücadele edenlere etkili bir bayrak armağan edecekti.

Dönemine göre bir "aydın" olduğu söylenebilecek padişahın "aydın despotluğunu" annesi "Fransız Sultan"dan aldığı ileri sürülmüştü. Ve kan dökmeye alışık bu "aydın" Sultan, Yunan ayaklanmasının arkasında Ortodoks kilisesinin olduğuna inanıyordu. Öyleyse önce kilisenin önde gelenlerini cezalandırarak işe başlamak gerekir, diye düşünüyordu. Oysa Fener Patrikhanesinin patlak veren ayaklanmanın arkasında olduğu kanıtlanamazdı. Evet, kimi yoksul papazlar ve din görevlileri isyancılarla beraber olabilirdi, ama Fener yöneticileri, patrik ve piskoposlar bu hareketten rahatsızdılar ve kendi konumlarını da tehlikeye attığının bilincindeydiler.

Nitekim Mora'da ayaklanma başladıktan sonra Fener Patrikhanesi Ortodoks Kilisesi adına resmi bir açıklama yapacak ve ayaklanmayı kınarken Sultan'a bağlılığını bir kez daha vurgulayacaktı. Ancak II. Mahmut açısından bunların hepsi oyundu. Fener Patrikhanesi hem ayaklanmayı gizlice destekliyor, hem de kendisini kurtarmak için bu tür açıklamalar yapıyordu. Oysa durum böyle olsa bile, bu açıklamanın ayaklanan güçleri bölmek için bir silah olarak kullanılması mümkünken öfkesinin esiri olan padişah budalaca hareket edecekti.

İşte böylece, Mora'daki ayaklanmanın başlamasından birkaç hafta sonra, 22 Nisan 1821'de yaklaşan Paskalya için ayin yapılırken silahlı askerler Haliç'in kıyısındaki Fener Patrikhanesi'ne daldılar. Ayinin bitmesini sabırsızca beklemeyi nasıl akıl ettiler Allah bilir, ama ayin biter bitmez tören cüppeleri içindeki Patrik Gregorius ve beraberindeki piskoposlarla papazları yakaladılar. Bir anda ortaya çıkan cellatlar kementlerini Patrikle diğerlerinin boynuna dolayıverdiler. Sürüklenerek Patrikhanenin kapısına getirilen Gregorius buradaki bir çengele asılıverdi. Tüm Rumlara gözdağı vermek için Patriğin cesedi üç gün boyunca orada asılı kalırken, diğer piskoposlar da İstanbul'un çeşitli semtlerinde aynı şekilde asılarak günlerce teşhir edildi. Sultan Mahmut bu katliamın ardından Rumların tepki gösterebileceğini de düşünmüş ve İstanbul'a dışarıdan askeri birlikler getirtmeyi ihmal etmemişti.

Ayrıca Müslüman halk da Rumlara ve Hıristiyanlara karşı silahlandırılıp, kışkırtıldı. Gözü dönmüş topluluklar günlerce İstanbul'un altını üstüne getirerek terör estirdiler; insanları öldürdüler, kiliseleri yağmaladılar, hatta Patriğin tahtını bile parçaladılar.

Bu arada Sultan Mahmut'un da öfkesi dinmek bilmiyordu. İyice çileden çıkmış olan Padişah, Ortodoks Hıristiyanları daha da aşağılamak ve küçük düşürmek için Patriğin cesedinin Yahudilere verilmesini ve bir pazar yerinde Yahudiler tarafından ayağından sürüklendikten sonra bir taşa bağlanıp Haliç'e atılmasını emredecekti.

Böylece Osmanlı Sultanı İstanbul'daki Rumların herhangi bir harekete kalkışmasını belki önlemişti ama bir anda imparatorluk topraklarında yaşayanların dörtte birini, sadece Rumları değil bütün Ortodoks Hıristiyanları kendisine düşman etmeyi başarmıştı.

Olanlara kayıtsız kalmayan Avrupa devletleri Osmanlı devleti üzerinde ağır bir baskı kurdu. Bu arada zaten geleneksel olarak eski Yunan uygarlığından gelen hayranlık ve bağlılık duygulan artık tüm Avrupa'da Yunanistan'ın bağımsızlık savaşının daha büyük ölçüde desteklenmesini getirecekti. "Barbar Türkler" "Uygar Yunanlıları" böylesine vahşice katlederken Avrupa'nın hareketsiz kalması mümkün değildi. Ve sonuçta çok geçmeden Yunanistan tam da bu destek sayesinde, Avrupa'nın Hıristiyan devletlerinin eliyle bağımsızlığını kazanacaktı.

Yunanistan'daki ayaklanmalar Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın ordusuyla bastırılacaktı ama Rusya ve diğer büyük devletler yapılanları unutmayacak ve Yunan davasının zafere ulaşmasını sağlayacaklardı. 1827'de Navarin'de Osmanlı-Mısır donanması ağır bir yenilgiye uğratıldıktan ve Ruslar yine Balkanlara indikten sonra Eylül 1827'de Edirne'de yapılan anlaşma ile Yunanistan'ın bağımsızlığı resmen tanınacaktı.

Öte yandan cesedi Haliç'in sularına atılan Gregorius'un hikayesi orada bitmedi. Bağlandığı taştan kurtularak suyun yüzeyine çıkan ceset Rusya'ya tahıl götüren bir Rum gemisi tarafından bulundu. Bunun "din şehidi" Patrik için ilahi bir mesaj olarak algılanması kadar doğal bir şey olamazdı. Gemi Odesa'ya ulaştığında Gregorius dini ve vatanı uğruna şehit olmuş kutsal bir kişi, bir "aziz" olarak büyük bir törenle toprağa verildi. Aslında Osmanlıya bağlı olan ve ayaklanmacılara karşı çıkan talihsiz adam artık bağımsızlık mücadelesi verenlerin elinde bir meşale olacak ve hep öyle kalacaktı. Yarım yüzyıl sonra Ruslar Ortodoks kiliseleri arasındaki ilişkileri geliştirmek için Patriğin kemiklerini anavatanı Yunanistan'a gönderdiler. Atina'daki Metropol katedralinin girişine defnedilen Patriğin mezarı o gün bugündür dindar Yunanlılarca bir türbe gibi ziyaret ediliyor.




DİKENLİ TELLER

Madenlerden tel ekme tekniğini bulmakla yetinmeyen insan, bu icadından çeşitli sanat ve sanayi dalları yarattı. Kafes ve kümes telinden, gelin ve telgraf teline uzanan tel türlerinden birisi de dikenli teldir. Kadayıf telinden çok devedikenine benzeyen dikenli tele "teldikeni" de denebilirmiş ama, adı konmuş bir kere, değişmesi zor. Bozkırda sığır güden kovboylar için üretilen dikenli tel, savaşlarda toplama kamplarında kullanılmış. Kimi ülkeler telin üretimini, kimi ticaretini yasaklamış; ötekiler de tüketimi. Ülkemizde dikenli telle ilgili yasal kısıtlamalar olup olmadığı kesin bilinmiyor. Ancak nerede "yasak" levhası varsa onun yakınında dikenli tel örgü bulunması yabancı konuklarımızın hemen dikkatini çekiyor. Çünkü, yasak ya da tehlikeli bölge simgesi olan dikenli telin tüketim düzeyi, ülkenin kültür düzeyi ile yapısal ve açısal sorunlarını gösteriyor. Filtreli sigara ve Calcium(kuvvet) iğnesi türünden Frenk icatlarına fazlaca düşkün olan milletlerin dikenli tel tüketme eğiliminin giderek yükseldiği saptanmış. Yakın geleceğin üst düzey devlet yöneticiliğine aday olan sevgili evlatlarımıza karşı dikenli telin saldırganca kullanıldığı da anlaşılmış. Üstelik, eskiçağlarda "dikendutu" olarak bilinen böğürtlen çitleri yerine, günümüzde dikenli telörgüler kullanılması da çocuklarımızı hiç mutlu etmiyormuş. Nüfusunun yüzde elli oranında şehirli, yüzde yetmiş oranında okuryazar olmasıyla övünen Türkiye'deki dikenli tel tüketimi, plancılarla iktisatçıların tüylerini diken diken eden bir artış hızına ulaşmış. Kesin olmayan ilk hesaplamalara göre yıllık yüzde yüzyirmisekiz dolayındaki tüketim artışı, resmi enflasyon rakamlarını üçe katlayabilen tek tüketim kalemidir.

Bu denemede, dikenli telin şehir halkı ile topluma etkileri üzerinde durulmakta, güncelleşen milli soruna medeni bir çözüm yolu aranmaktadır.

Dikenli telin güvenilir tarihçesi ne yazık ki hâlâ yazılmamış. Tüm bildiklerimiz, yabancı dillerdeki ünlü ansiklopedilerden aktarılıyor. İlk üretim patenti 1874 yılında alınmış. Amerikalı mucit, madeni tele diken takmanın teknik kolayını (aletini) bulmuş. Erkeksi görüntüsünü vurgulamak için, bu yeni icada "sakallı tel" adı verilmiş. Çoğu sakallı olan yiğitlerimiz, Birinci Dünya Savaşı sırasında Mısır'da tanıştıkları yeni silaha "dikenli tel" adını koymuşlar. Sakalın traş çaresi var da dikeninki yok. Dikenli tel örgüler, o gün bugündür, düşmanlara, kaçakçılara, hırsızlara, savaş esirlerine tutuklulara, gözaltına alınanlara karşı bir güvenlik önlemi (aracı) olarak, inşaat şantiyelerinde, Hazine'den tahsisli resmi konutlarda, spor-eğitim ve turizm tesislerinde, yasak ve hassas bölgelerde, saray, köşk, müze ve çocuk bahçelerinde kullanılıyor. Kendi ülkelerinde dikenli teli belki hiç görmemiş olan kimi diplomatlar, bizdeki yaygın kullanıma özenerek, Kançılarya ve Rezidansların bahçe duvarlarını dikenli tellerle takviye etmeye başlamışlar. Bilinen çoğu örnek olaylar, dikenli tel çitlerin, aslında etkili olmadığını ve sadece "yasak" anlamında kullanıldığını ortaya koyuyormuş.

Genellikle güvenilir kaynaklardan alınan derlenen doğrulanmamış bilgilere göre, 1890'da 2000 ton olan dünya dikenli tel üretimi, 1930'da yaklaşık 200.000 tona, 1980'de 22.888.900 metrik tona ulaşmış. Avrupa, Akdeniz ve İslam ülkeleri arasındaki tüketim hızı artışında Türkiye yıllardır ilk sıraları koruyormuş. BM istatistikleri, sanayi ülkelerinde üretilen üstün kaliteli dikenli tellerin daha çok gelişmekte olan ülkelerde tüketildiğini gösteriyormuş. Sivil amaçlı projelerde, DT-7-ASA 9000 TSE standardına uygun (galvanizli çelikten yapılmış) piyasada "Kirpi" mal diye bilinen ithal mallar ihracatında adı geçen ülkeler, dikenli tel kullanılmasını tümden yasaklamışlar. Hatta, et ve süt paketleri üzerinde "Dikenli telsiz çiftliklerde üretilmiştir" damgası vuruluyormuş. Afrika İnsan Hakları Derneği'nin 1986 tarihli araştırması da, dikenli telin hayvanlardan çok yurttaşlara ve şehirlilere karşı kullanıldığı gerçeğini ortaya koymuş.

İlk "Dikenli Tel Yasası" 1894'te İngiltere'de yürürlüğe girmiş. Yasa, dikenli telin insanlara ve hayvanlara zarar verecek şekilde kullanılmasını yasaklamış. Meskûn yerlerde ve yol kenarında kurulu tel örgüler kaldırılmış, yasaya uymayan kişi ve kurumlara ağır cezalar kesilmiş. Yasa başarılı olmuş. Medeni ülkelere sokulmayan dikenli teller, günümüzde artık medeniyet merkezi sayılan şehirlerde görülüyor. "Gülü seven dikenine katlanır" sözü uyarınca, dikenl tel, en çok da, anıt ve sanat yapıları, okullar, luna-parklar ile çocuk bahçelerinde "yasak" (girilmez/geçilmez/dokunulmaz) anlamında kullanılıyor. Kime karşı, neden yasak? Malı mı koruduğu yoksa canı mı sakındığı? belirsiz olan yasağın kendisi, tehlikesinden büyük bir simge! "Dikkat Köpek Var!" ihbarı gibi, "Dikkat Dikenli Tel" diye uyarmak gerekir hemşerileri.

Dikenli telden korunmak için neler yapılabilir? Telin dikenlerini traşlayan elektriklitraş makine patenti 1974'te alınmışsa da, yapılan pazar araştırmaları sonunda, talep azlığı nedeniyle üretime geçilememiş. Uluslararası Hayvanları Koruma Derneği'nin dergisine göre, en basit ve ucuzundan bir tel makası ve iki kalifiye işçi ile yaklaşık 200.000 metrelik tel örgünün üç günde kesilip kaldırılacağı; diken-traş makinelerine hiç ihtiyaç bulunmadığı anlaşılmış. Bu yüzden diken traşlama makinesi yerine, çim-biçme makineleri alınması tavsiye ediliyor.

En kolay ve etkili çözümü Türk çocukları bulmuş. Dikenli telleri, birer yay teli gibi gerip birbirine bağlayarak tel örgülerde 40-50 santimetrelik pencereler açmayı öğrenmişler. Çok büyük değil ama geçmeye yetiyor. Gönüller şen olsun! Büyüklerce tasarlanan tel engellerin çocuklara karşı etkili olmadığı görülüyor. Uzun sözün kısası, dikenli tel, öyle aşılmaz, geçilmez, sağlam ya da dayanıklı bir engel değildir. Tırmalar, yaralar, belki sakatlar ama kararlı kişileri durduramaz. Hele bizim mahalle çocuklarını asla!

Dikenli telle yıllardır içli-dışlı yaşamaya alışmış bir toplumdaki dikenli tel alışkanlığı nasıl giderilebilir? Günlük hayatımızın parçası olan tellerden vazgeçilebilir mi? Şili, Peru ve Uruguay'daki ilk denemeler, yasağın karaborsaya yol açtığı ve milli standarda uymayan malların piyasaya sürüldüğünü göstermiş. Halkın taklitlerden sakınması güçleşmiş. Ayrca, "Dikenli tel kullanmak yasaktır" levhalarının dikenli telle çevrilmesi de -resmi tüketimin artmasına yol açarken- muhalefet basınında çıkan karikatürlere konu olmuş.

Dikenli telin sakıncası yalnızca ele-göze batmasından, gelip geçen vatandaşların elbise ve eteklerini yırtmasından, her ay yüzler ve binlerce çocuğa yok yere tetanoz serumu yapılmasından ibaret değildir. Asıl üzerinde durulması gereken sorun, dikenli telin gelişigüzel kullanımından doğan duygusal tepki ve manevi yıkıntılardır. AT ülkeleri, Belediyeler Biriği Genel Kurulu, dikenli telle korunmuş kent mekânlarının, hemşeriye hakaret, çocuklara saldırı, milli onura saygısızlık, kamu yararına "muzır" olduğuna karar vermiş.

Güney Amerika'da 1985'te yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre, dikenli telli şehirlerde yetişen çocukların, küçüklerini sevmediği, büyüklerini saymadığı, vatandaşlık görevlerini yerine getirmediği görülmüş.* Yakın Doğu'nun Sincan özerk yöresinde at koşturan soydaşlarımızla geçen yaz yapılan bilimsel söyleşide, Uygurlar'ın dikenli tel örgüleri hiç bilmedikleri anlaşılmış. New York Belediyesi de, Batı Yakası'nın Öyküsü filminden sonra okul bahçeleri çevresindeki tel örgüleri tümden kaldırmaya karar vermiş. Çünkü bu okullarda yetişmiş çocukların 2-3 katlı binalara merdivensiz tırmandıkları görülmüş.

Dikenli telden yapılmış en ünlü engel, Birinci Savaş'ta Avusturya (Alp) Cephesi'nde savaşan ve zafer kazanan İtalyan piyadelerinin "Konçertino" (Küçük Konçerto) adını verdikleri istihkam (savaş) aracıdır. Akordiyon körüğü gibi açılıp kapanabilen, rüzgarlı kış gecelerinde, memleket ezgilerini anımsatan özlem dolu sesler çıkaran dikenli kangallar bir dönem Napoliten serenadlar kadar ün kazanmış. İtalyan savaşçılarn kara mizahı, medeniyet yolunda ilerleyen insanlık onuru için görkemli bir esin kaynağı olabilir mi? diye düşünüyorum.

Fantastik çözüm yolları geliyor insanların aklına. Önce, dikenli tel örgülerin önünde ya da arkasına yerleştirilecek sanayi tipi, kuvvetli hava üfüren vantilatörlerle, dikenli tellerin müzik yapma gücü kanıtlanabilir ve amatör müzikseverlerin bu telleri dev akordiyonlar gibi çalması sağlanabilir. İkinci ve daha etkili çözüm yolu olarak şehir merkezi (Centrum) çevresinden sökülecek dikenli tellerden yapılacak Santurlar, Belediye konservatuvar öğrencilerine parasız dağıtılabilir. Hele bir düşünün, değerli dostlarım: "Konser ya da Konçerto alanı: Giriş Serbesttir! Alışageldiğimiz, dikenli yasaklar yerine kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi?

Yasaklar konusunu işleyip de, dikenli tel örgülere yer vermeyen kimi usta sanatçılarımıza buradan kişisel bir çağrıda bulunmak istiyorum. Yaşar Kemal gibi yazarlar dikenli tel yasaklarına karşı bir kampanya açabilirler. Kampanyanın koordinatörlüğünü belirlemek üzere uluslararası yarışmalar da düzenlenebilr. Belediye Başkanlığı, İl Eğitim Müdürlüğü ile İlçe Zabıta Amirliği'nin açılacak yarışmaya danışman olarak katılması sağlanabilir. En çok (kilo veya kilometre) dikenli teli en kısa zamanda söküp kaldıran yerel örgüte, çocuk ve yaşlı hemşerilerden kurulu yarışma jürisi tarafından Büyük Belde Belediyeler Birliği (BBBB)'nin Başarı Beratı (BB) verilebilir. Yarışmayı kazanan örgüt bandosu ile Konservatuvar Santur Heyeti'nin şehir merkezinde konserler vermesi de düşünülebilir. Tanıtma Vakıflarımız, yeni spor dalının, Akdeniz ve Balkan Oyunları ile Olimpiyat programına alınması için harekete geçirilebilir. Uluslararası yarışmalardaki ulusal başarılara yıllardır özlem duyan ülkemiz, bir yandan altın madalyaları toplarken, barışcı çabalarındaki başarısından dolayı Nobel'e aday da olabilir. Belki hayal denecek ama dikenli tel örgülerimizin kaldırılabileceğini ve şehir merkezlerinin dikensiz, toplu-taşıma raylar ile örülebileceğini sanıyorum. Dikensiz şehir merkezlerinde yetişen kuşakların güllere karşı daha duyarlı ve saygılı olacaklarını da hayal ediyorum.

Dikenli tel, ekili tarlaları, başıboş sürülere karşı başarıyla korumuştur. Endüstrileşen ülkelerde bostana giren danalar tasarım önlemleriyle durduruldu. Zamana ayak uyduramayan ve geri kalmış ülkelerde, şehirlerin konut, eğitim, sağlık, üretim, ulaşım, dinlenme ve savunma bölgeleri birbirine karışınca, tel örgülü yasaklar kaçınılmaz olmuş. Çağdaş Belediyeler, savaşı anımsatan yasakları yaşatmak yerine dikensiz mekanlar yaratmak yolunu seçti. Kent bölgeleri yasalarla belirlenince dikenli tel yasaklara gerek kalmamış. Parklarda, hipodromda, Hisarda, stadyumda, okulda ve otoyoldaki dikenli "yasak"ların yerini biz de deneyebiliriz. Halk dilinde "köşeyi dönmek" başarmak anlamına gelir. Oysa Hemşeri, köşeleri değil, kestirmelerin dikkenarlardan yaklaşık, üçte-bir oranında daha kısa ve kârlı olduğunu keşfetmiştir. Dikdörtgen prizmanın köşegenleri yaya trafiğe açılınca, köşeleri bekleyen dikenler işlevsiz kalır. Böylece, uygar davranışa duyarlı şehir tasarımı, dikenli telin kullanma gerekçesini ortadan kaldırır. Dikenli tele çözüm bulan Belediye (Başkanı), "Gidemediğin yer senin değildir." sözüyle ünlü Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa gibi, tarihe geçebilir. Gidilen her yer belediyenin, vatandaşın malı olur, vatan olur. Bu öneri de, kuşkusuz, biraz hayal-kurgudur ama gerçek-üstü kuruntu değildir.

Vatandaşımıza, "Girebildiğin her yer senindir. Bu vatan senindir" diyebilmeliyiz.

* Manuel Scorza, Dikenli Tel adlı belgesel romanında (Türkçesi 1975), dikenli teli bir silah gibi kullanan sömürgecilere yenik düşen ve tüm otlaklarını yitiren Peru'lu köylülerin öyküsünü anlatır. Köyün rahibi, dikenli tel örgüyü "Şeytanla top oynayan kişinin işine", Yerli-köylülerse, "Tanrı'nın Gazabına" benzetmişler, Tanrı'ya yalvarmışlarsa da sonuç hiç değişmemiş!

Sayın Bozkurt Güvenç'in, İnsan ve Kültür adlı kitabından...




Sayın İhsan FAZLIOĞLU'na, İlber ORTAYLI'ya, Orhan KURAL'a, Gezginler Kulübü'ne, Sunay AKIN'a, Doğan HASOL'a...
Evliya ÇELEBİ'ye, İbn Battuta'ya, STRABON'a...
sözlük ve yayınlarından yararlandığımız yazarlara, paylaşımları/katkıları için çok teşekkür ederiz.