Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 35.603 başlık/FaRk ile birlikte,
35.603 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(91/144)


- MÜLK değil/yerine ŞİRKET


- MÜLKİYET HAZZI değil/yerine VAROLUŞ SEVİNCİ


- MÜLKİYET ile/değil/yerine/< AİDİYET

( Kendine. İLE Kendini. )


- MULLİKEN YÜKÜ ile/||/<> NBO YÜKÜ

( Mulliken orbital paylaşım, NBO doğal orbital lokalize. )

( Formül: Basis bağımlı İLE değil )


- MÜLTECİ:
ÜLKESİNDE ile/ve/||/<> YERİNDEN EDİLMİŞ ile/ve/||/<> YERİNDE/MAHALİNDE [IDPs]


- MÜLTECİ ile KOŞULLU MÜLTECİ ile İKİNCİL KORUMA DURUMU


- MÜLTEFİT[Ar.] değil/yerine/= GÜLERYÜZLÜ


- MÜLTEMİS[Ar. < LEMS | çoğ. MÜLTEMİSÎN] ile MÜLTESİM[Ar.]

( Kayıran, iltimas eden. İLE Yaşmaklı. )


- MULTİ-COMPONENT REACTİON ile/||/<> TWO-COMPONENT REACTİON

( Multi-component reaction üç veya daha fazla reaktan aynı anda reaksiyona girerken İLE two-component reaction iki reaktan arasında gerçekleşir )

( Formül: MCR efficiency )


- MULTİFERROİC İLE MAGNETOELECTRİC İLE SPİNTRONİCS ile/||/<> ÇOK İŞLEVLİ MALZEMELER

( Birden fazla düzen parametresi. )

( Formül: P·M coupling )


- MULTİVARİATE STATİSTİCS ile/||/<> UNİVARİATE STATİSTİCS

( Multivariate statistics çok değişkenli veri analizi yaparken İLE univariate statistics tek değişkenli analiz yapar )

( Formül: PCA analysis )


- MÜLZİM/E[Ar. < LÜZÛM] ile MÜLZİME[Ar.]

( Bir konuda baskın çıkarak susturan, susturucu kişi. | Gerekli gören, gerektiren. İLE Masa üzerindeki kâğıdın dağılmaması, uçmaması için üzerine konulan bir araç. )


- MUM DİBİNE IŞIK VERMEZ ile TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ


- MUM ile TUB'ÂN

( ... İLE Mühür mumu. )


- MÜMÂCEDE[Ar. < MECD] ile MÜMÂDEHE[Ar. < MEDH] ile MÜMÂHADE[Ar.]

( Övünme, biriyle "soyluluk" yarışında bulunma. İLE Övülmeye hak kazanmak üzere birbiriyle çekişme. İLE Övünme. )


- MÜMÂNAAT[Ar. < MEN] ile MÜMÂRÂT[Ar. < MEREY]

( Engel olma, önleme, men etme. İLE Çekişme, mücâdele. )


- MÜMAS[Ar. < MÜMASS] değil/yerine/= DOKUNAN | TEĞET

( Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru. )


- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]

( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )


- MÜMEYYEZ[Ar. < MEYZ] ile MÜMEYYİZ[Ar. < MEYZ]

( Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş. İLE Seçen, ayıran, temyîz eden. | Bir kurumda, yazıcıların yazdıkları yazıları düzelten kâtip. | Sınavda bulunup öğrencinin bilgisini sınayan kişi. )


- MÜMHİL[Ar. < MEHL] ile MÜMİLL[Ar. < MELÂL]

( Bekleyen, mühlet/mehil veren. İLE Usandıran, bıktıran, melâl veren. )


- MÜ'MİN ile MUHAKKİK(TAHKİK EHLİ)

( Elinden ve dilinden emin olan/olunan/olma. İLE ... )

( Mü'minin yüzü güleç olur. )


- MÜMKÜN DEĞİL ile/değil KOLAY DEĞİL


- MÜMKÜN DÜNYALAR ile/||/<> GERÇEK DÜNYA

( Mümkün dünyalar mantıksal olasılıklar İLE gerçek dünya fiili durumdur. Kripke semantiği mümkün dünyalar çerçevesinde İLE modal mantık ifadelerini değerlendirir. Zorunluluk tüm mümkün dünyalarda doğruluk. )

( Saul Kripke tarafından 1963 yılında keşfedildi/formüle edildi. (1940-2022) (Ülke: ABD) (Alan: Mantık, Felsefe) (Önemli katkıları: Modal mantık semantiği, Kripke modelleri, isim teorisi, zorunluluk ve olasılık) )


- MÜMKÜN MERTEBE değil/yerine/= OLABİLDİĞİNCE


- MÜMKÜN OLAMAZ değil/yerine/= OLANAKSIZ


- MUMLA ARAMAK ile/ve SAMANLIKTA İĞNE ARAMAK


- MÜMTAZ ŞAHSİYET değil/yerine/= SEÇKİN KİŞİLİK


- MÜMTELÎ[Ar. < MELÂ] ile MÜMTENİ'[Ar. < MEN]

( Mide dolgunluğuna uğramış. | Dolu, dolgun, dolmuş. İLE Çekinen, imtinâ eden. | Olamaz. | [mantık] Olamazlı. )


- MUMUKSHATTVA ile ...

( Doğru arzu, Nihai Prensip'i bilmek ve böylece özgürlüğe erişmek yolundaki içtenlik, ciddi istek. Vedanta'da Gerçek arayıcısının sahip olması gereken dört vasıftan biridir.
* Viveka(doğru ayırt edebilme),
* Vairagya(doğru tutkusuzluk),
* Sat-sampat(doğru davranış),
* Mumukshattva(doğru arzu). )


- MÜN ile MÜN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Sayrılık, kusur. İLE Çorba. )


- MÜNÂDÂ[Ar. < NİDÂ] ile MÜNÂDÂT[Ar. < NİDÂ]

( Seslenilmiş, çağrılmış, nidâ edilmiş. | Başına nidâ harfi getirilmiş olan sözcük.[Ya Ali] İLE Bağrışma, yaygara, velvele. )


- MÜNÂDÎ[Ar. < NİDÂ] ile MÜN'ADİL[Ar. < ADÛL]

( Nidâ eden, tellâl. | Müezzin. İLE Doğru yoldan sapan, sapmış, in'idâl eden. )


- MÜNÂDİM[Ar. < NEDÎM] ile MÜN'ADİM[Ar. < ADEM]

( Ortam arkadaşı, nedimlik eden. İLE Yok olan, in'idâm eden. )


- [ne yazık ki]
!MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/ve/<> !MÜFSİD[< FESAD]

( Ara bozan, bölücü, karıştırıcı. İLE/VE/<> Ara bozan, karıştırıcı, fesatçı. )


- MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/değil/yerine/>< MÜ'MİN[< EMN]

( İki yüzü olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki dünyası olan. )

( Günahı da, sevâbı da küçük görür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Günahı, büyük görür. )

( Gideceği yeri beğenmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gideceği yere koşa koşa giden. )


- MÜNÂFIKLIK ile/ve FİSK-Ü FÜCÛR


- MÜNÂKAŞA[< NAKŞ] ile/değil/yerine İSTİŞÂRE[< ŞÛRÂ]

( Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE/DEĞİL/YERİNE Yazılı olarak bildirilmesini isteme. )

( Polemik, tartışma, "söz dalaşı" ya da atışma değil "yazılı olarak tartışma, değerlendirme" anlamına gelmektedir.

Eski deyimiyle de, "Yazı ile bildirilmesini isteme" anlamına gelen, İSTİŞ'ÂR[çoğ. İSTİŞ'ÂRÂT] kullanılmaktaydı.

Sözlü iletişimde, zihni ve düşünceyi, kavramı ya da olguyu aktarma ve paylaşmada ve özellikle de düşünce ayrılıklarındaki savların konuşulması ve tartışılmasında, yetersizlik ve (kolay/tam) takip edilemezlik durumu oluşur/oluşabilir.

Buna engel olmak için, düşünülen, savunulan şey üzerindeki savların ve ayrıntıların, yazılı olarak sunulması, olası savrulmaları da engelleyebileceği yöntem(ler)le yani yazıyla çözülebilir.

Ayrışma/tartışma konusu, yazılı olarak sunulduğunda ya da alındığında, hem kişinin kendi düşüncelerini ve ayrıntılarını, yazı aynasında tekrar (tekrar) değerlendirilebilmesi, hem de ötekinin sözünü/savını doğru/yetkin/kapsamlı takip edebilme ve anlayabilme olanağı sağlanmış olur.

Dolayısıyla, "polemiğe girmeyelim" deyimi, tam aksine, ""bu konuda, polemik yapmalıyız" biçiminde ve daha doğrusu da "bunu, karşılıklı olarak yazılı biçimde sunmalı ve tartışmalıyız" biçiminde olmalıdır. )

( CRITIQUE avec POLEMIC )


- MÜNÂKASA[Ar. < NOKSÂN | çoğ. MÜNÂKASÂT] ile MÜNÂKAŞA[Ar. < NAKŞ | çoğ. MÜNÂKAŞÂT] ile MÜNÂKAZA[Ar. < NAKZ]

( [alışveriş, ihâle gibi işlerde] Eksiltme. İLE Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE İki sözün birbirini tutmaması, bir önceki sözün öteki ucu olan söz. )


- MÜNÂKÂŞA ile/değil/yerine/||/> MÜNÂZARA/MÜKÂLEME ile/değil/yerine/||/> İSTİŞÂRE ile/değil/yerine/||/> MÜZÂKERE


- MÜNÂKIZ[Ar. < NAKZ] ile MÜNAKKIS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜN'AKİS[Ar. < AKS]

( Birbirini tutmayan, nakz eden. İLE Eksilten, tenkîs eden. İLE Tersine dönmüş, çevrilmiş, in'ikâs eden. | Bir yere çarpıp geri dönmüş [ses/ışık]. )


- MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT]

( Öğütte bulunma, öğüt/nasîhat. İLE Bir vârisin, kendine kalan mirâsı alamadan ölmesi. | Birçok kişinin, birbirini ortadan kaldırarak birbirinin yerine geçmesi. İLE Ağız kavgası, çekişme. )


- MÜNÂSEBET[Ar. < NİSBET] değil/yerine/= İLİŞKİ/İLİŞİK/İLİNTİ

( UYGUNLUK | İLİŞİK | İLGİ, YAKINLIK, BAĞ | YANAŞMA, VESÎLE )


- MÜNASEBETSİZ değil/yerine/= DENSİZ


- MÜNÂSİB[< NİSBET] ile ...

( UYGUN, YERİNDE | YAKIŞIK, YARAŞIK )


- MÜNÂSİP/MÜNÂSIB[Ar. < NİSBET] ile MÜSÂİT/MÜSAİD[Ar. < SÜÛD] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Uygun, yerinde. | Yakışık, yaraşık. İLE Yardım eden. | Elverişli, uygun. | İzin veren, müsâade eden. İLE Uygun, yerinde. | Ali Şah bin Hacı Büke'nin edvârında andığı makam.[XV. yy.] )


- MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT] ile MÜNÂZARA[Ar. < NAZAR]

( Ağız kavgası, çekişme. İLE Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. )


- MÜNÂZARA[Ar.] ile MÜZÂKERE/KENGEŞ[Ar.]

( Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. İLE Bir konuyla ilgili görüşme, danışma. | Sözlü sınav. | Etüt, mütalaa. )


- MÜNCEZ[Ar.] ile MÜNCİZ[Ar.]

( Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş. İLE Sözünü yerine getiren, incâz eden. )


- MÜNCÎ[Ar. < NECÂT] değil/yerine/= KURTARAN


- MUNDA ile MUNDARU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Burada. İLE Süslenmiş düğün odası. )


- MUNDAR değil MURDÂR[Fars.]


- MÜNDEMİÇ[Ar.] değil/yerine/= İÇKİN


- MÜNEVVER[Ar. < NÛR] ile MÜNEVVİR[Ar. < NÛR]

( Aydınlatılmış, parlatılmış, nurlandırılmış, tenvîr edilmiş. | Aydın kişi. İLE Aydınlatan, parlatan, nurlandıran, tenvîr eden. )


- MUNFASIL[Ar.] değil/yerine/= AYRILMIŞ


- MÜNHADİ'[Ar. < HUD'A] ile MÜNHADİR[Ar. < HUDÛR]

( Birinin hilesine düşme. İLE İnişe doğru, yokuş aşağı inen, inişli, inhidâr eden. )


- MÜNHANİ[Ar.] değil/yerine/= EĞRİ


- MÜNHASIR[Ar.] değil/yerine/= ÖZGÜ


- MÜNHATT ile MÜNHEDİM[< HEDM] ile METRÛK[< TERK]

( Alçak, çukur. İLE Yıkılan, yıkılmış. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanmaktan vazgeçilmiş. )

( Arazide. İLE Binalarda. İLE Binalarda. )


- MÜNHEDİM[Ar. < HEDM] ile MÜNHEZİM[Ar. < HEZÎMET | çoğ. MÜNHEZİMÎN]

( Yıkılan, yıkılmış, harab olmuş, inhidâm eden. İLE Bozguna uğrayan/uğramış, bozgun, hezîmete uğrayan, inhizâm eden. )


- MÜNKAD[Ar.] değil/yerine/= BOYUN EĞEN


- [ne yazık ki]
MÜNKER ile/ve/||/<> FAHŞA-YI MÜNKER


- MÜNKİR[< NEKR] değil/yerine/= İNKÂR EDEN, KABUL ETMEYEN


- MUNSALİH[Ar.] ile MUNSARİH[Ar. < SARÂHAT]

( Barış/sulh üzere olan. İLE Açık, meydanda. )


- MUNSAP[Ar.] değil/yerine/= KAVUŞAN, KAVŞAK | [coğ.] AĞIZ


- MÜNSİF ile ...

( İNSAFLI )


- MUNTABI'[Ar. < TAB] ile MUNTABIH[Ar. < TABH]

( Basılan, basılmış, damgalanmış. | Yaratılıştan olan. | Hoş görünen, güzel. İLE Pişen, pişmiş, intibâh eden. )


- MÜNTAHAP[Ar.] değil/yerine/= SEÇİLMİŞ, SEÇME


- MUNTAVÎ[Ar. < TAYY] ile MUNTAVİ'[Ar.]

( Dürülüp bükülen, toplanmış, devşirilmiş. İLE Söz dinler. )


- MUNTAZAM[Ar.] değil/yerine/= DÜZGÜN/DÜZENLİ


- MÜNTEHÂ[Ar. < NİHÂYET] ile MÜNTEHÎ[Ar. < NİHÂYET]

( Bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte, nihâyet bulmuş. | Son uc. | Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan'ın dini, tasavvufî düzyazı yapıtı. İLE Sona eren, biten, nihâyet bulan. | Son, en son. | Bir şeyi tamamlayan. )


- MÜNTEVÎ[< NEV]:
BİR ŞEY YAPMAYA NİYETLENEN -<


- MUNU ile MUNU
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İşte orada. İLE Bu. )


- MÜNZİL[Ar. < NÜZÛL] ile MÜNZİR[Ar. < NEZR][>< MÜBEŞŞİR]

( Aşağı indiren, gökten indiren, inzâl eden. İLE Sonun kötülüğünü söyleyerek korkutan. )


- MÜPHEM[Ar.] ile/ve/||/<> ŞAİBE/Lİ[Ar.]


- MÜPTEDİ[Ar.] değil/yerine/= ÖĞRENMEYE YENİ BAŞLAYAN


- [ne yazık ki]
!MÜPTELA[Ar. < BELÂ] değil/yerine/= BAĞIMLI | DÜŞKÜN, TUTULMUŞ


- MÜPTELÂ/MÜBTELÂ[Ar. < BELÂ] ile MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL]

( Bağımlı. | Düşkün, tutulmuş. İLE Değersiz. )


- MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL] değil/yerine/= DEĞERSİZ, SAYGINLIĞINI YİTİRMİŞ, BAYAĞI KİŞİ, AŞAĞILIK KİŞİ

( Saygınlığını yitirmiş. | Çokluğundan dolayı değerini yitiren, değersiz. )


- MURÂBAA[Ar. < RAB] ile MURÂBAHA[Ar. < RİBH] ile MURABBA'[Ar. < RUB] ile MURABBÂ[Ar.]

( Yazlığa çıkmak üzere sözleşme yapmak. İLE Malı, kâr ile satma. | Tefecilik, yasaların üstünde, aşkın faiz alma. İLE Dörde çıkarılmış, terbi' olunmuş. | Dörtlü, dört şeyden olma. | Dört köşeli. | Kare. | Dört mısralık kıtalardan oluşan manzume. | Kenzî Hasan'ın edvarında geçen makam.[1700] İLE Terbiye edilmiş. | Kaynayıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş meyve suyu tatlısı. )


- MURÂBATA[< RABT] ile BAĞLAMAK | DÜŞMANI, SALDIRACAĞI YERDE DURUP BEKLEME

( BAĞLAMAK | DÜŞMANI, SALDIRACAĞI YERDE DURUP BEKLEME )


- MÜRÂCAA[Ar.] ile MÜRÂCAA/T[Ar. < RÜCÛ | çoğ. MÜRÂCAÂT] ile MÜRÂCAHA[Ar. < RÜCHÂN]

( Sorulu yanıtlı olarak, karşılıklı konuşma biçiminde yazılmış şiir. İLE Geri dönme. | Başvurma, danışma, yardım isteme. İLE İyilikte, üstün gelmek üzere yarışma. )


- MURAD IV ÇEŞMESİ / TAVUSLU ÇEŞME ile ...

( Gülhane Parkı'nda, Çinili Köşk'ün yanındadır. 1635'te, Sultan IV. Murad tarafından yaptırılmıştır. [Adını üzerindeki Tavuskuşu kabartmasından almıştır.] )


- MURÂD[< REVD] ile ...

( ARZU, İSTEK, DİLEK | MAKSAT, MERAM )


- MÜRÂDİF[Ar. < REDF]/SİNONİM[Fr./İng. < SYNONYME] değil/yerine/= ANLAMDAŞ, EŞ ANLAMLI


- MURAFAA[Ar.] değil/yerine/= DURUŞMA

( Duruşma. | Yargıtay'da yapılan duruşma. )


- MURAHHAS[Ar. < RUHSAT] değil/yerine/= RUHSATLI, İZİNLİ | DELEGE

( RUHSATLI, İZİNLİ | DELEGE )


- MÜRÂÎ/LİK[< RİYÂ] değil/yerine/= İKİYÜZLÜ/LÜK


- MURÂKABE[< RAKB] değil/yerine/= DENETLEME/DENETİM

( BAKMA, GÖZETME, GÖZ ALTINDA BULUNDURMA | KENDİ İÇ ÂLEMİNE BAKMA, KENDİNİ HESABA ÇEKME, DALIP KENDİNDEN GEÇME | GECEYARISI, DİZÜSTÜ OTURULARAK, GÖVDENİN HİÇBİR UZVUNU KIMILDATMADAN, GÖZLER KAPALI DURUMDA DALINAN "TEFEKKÜR" HALİ )


- MURAKKAM[Ar. < RAKAM] ile MURAKKAN[Ar.]

( Yazılmış, yazılı. | Sayı/rakam konulmuş, numaralanmış, numaralı. İLE Bozulmuş, aradan çıkarılmış, terkîn edilmiş. )


- MURAKKIM[< RAKAM] ile ...

( Pusulanın iğnesi. )


- MURASSA'[Ar.] ile MURASSAS[Ar.]

( Değerli taşlarla bezenmiş. | İki mısrası ya da iki fıkrası, sözcük sözcük birbiriyle aynı ölçü ve uyakta olan söz/beyit. | Bir yazı tarzı. | [müzik] Irak perdesiyle geveşt perdesi arasında bir perde adı. İLE Kalay ya da kurşunla kaplanmış. | Lehimlenmiş. )


- MURAT ile/ve/değil/||/<>/> MEŞAKKAT


- MURÇ = KARABİBER
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]


- MÜREBBEB[Ar.] ile MÜREBBİB[Ar.]

( Ergenlik çağına kadar beslenmiş. | Hoş kokulu şeylerle hoş olmuş. İLE Çocuğu, ergenliğine kadar besleyen. )


- MÜREBBÎ[< TERBİYE] değil/yerine/= EĞİTİCİ | BESLEYEN


- MÜRECCAH[< RÜCHÂN] ile YEĞLENEN, TERCİH EDİLEN, ÜSTÜN TUTULAN


- MÜRECCEH[Ar.] değil/yerine/= YEĞ / YEĞREK


- MÜREFFEH[Ar. < RÜFÛH] ile MÜREFFİH[Ar. < RÜFÛH]

( Rahata, refaha, bolluğa kavuşturulmuş, terfîh edilmiş. İLE Rahata, refaha, bolluğa kavuşan, terfîh eden. )


- MÜREKKEB ile MÜELLEF

( Ayrım olmaz. İLE Ayrım olur/olabilir. )


- MÜREKKEB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜREKKEBÂT] ile MÜREKKİB[Ar. < RÜKÛB]

( İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. İLE Bileşiği meydana getiren. | Bileşen. )


- MÜREKKEP "YALAMAK" ile "OKUMAK"

( Âharlanmış kağıt bezir işi mürekkebi emmediği için yanlış yazıldığında ıslatarak silmek mümkündür. Hattatlar ellerini tükürükleyerek ya da yalayarak yanlışlarını düzelttiklerinden "mürekkeb yalamak" deyimi ortaya çıkmıştır. )


- MÜREKKEP ile MÜREKKEP

( Yazı yazmak, desen çizmek ya da basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde. İLE Bileşmiş, bileşik. | ...-dan oluşmuş/olma. )

( ZEKÂB ile ... )


- MÜREKKEPTE:
ISI ve/||/<> ARAP ZAMKI[İS/KURUM]

( En iyi mürekkep, en çok sallanmış olan mürekkeptir.[Hacc'a gönderilir ve döndükten sonra kullanılırdı.] )


- MÜRETTEB[Ar.] ile MÜREKKEB[Ar.]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. )


- MÜRETTEB[Ar. < RETB] ile MÜRETTİB[Ar. < RETB | çoğ. MÜRETTİBÎN]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE Sıraya koyan, düzene sokan, tertîb eden. | Matbaada, yazı dizicisi. )


- MÛRİS[Ar. < VERÂSET] ile MU'RİZ[Ar. < ARZ]

( Getiren, veren, kazandıran, îrâs eden. | Miras bırakan. İLE Yüz çeviren, başka tarafa dönen, i'râz eden. | Dokunaklı söz söyleyen, "taş atan", ta'rîz eden. )


- MÜRİT ve TİRİT[Fars. < TERİD] ve KÖR YİĞİT

( Üçünden de gerekli. )

( ... VE Yemek suyuna kızartılmış ya da bayat ekmek konularak yapılan yemek. | Yemeğin suyu. | Yaşlı ve zayıf kişi. VE ... )


- MÜRŞİD ile/ve/değil/||/<> AYNA


- MÜR(Ş)İD ile/ve İÇTEKİ MÜR(Ş)İD

( İrşâd eden, aydınlatan. )

( Dıştaki Mürşit'e götüren içteki Mürşit'tir. )

( Dıştaki Mürşit talimat verir, içteki Mürşit güç gönderir; atik ve dikkatli uygulama Mürit'e düşer. )

( Mürşit'in rolü sadece öğretmek, direktif ve cesâret vermektir. )

( Bir mürşidin gerçek rolü, müritlerinin zihinlerindeki ve gönüllerindeki cehaleti kovmaktır. )

( Mürşit'in işi, kendi deneyimi ve başarısı sayesinde size cesâret vermektir. )

( Mürşit, yalnızca cesâret verebilir. )

( Mürşit, talebi doğurandır / talep edilmeyi sağlar. )

( Bilincinize vâki olan her şey sizin Mürşit'inizdir. )

( Bilincin ötesindeki Saf Farkındalık, en yüce Mürşit'tir. )

( Mürit içtenlikli değilse ona bir Mürit denilemez. Mürşit, tepeden tırnağa sevgi ve özveri değilse, ona bir Mürşit denilemez. )

( Mürit bir kez anladığında, o anlayışı doğrulayan eylemi yerine getirmek de ona düşer. )

( Mürit ve kişinin iç gerçeği aslında birdir ve aynı hedefe doğru birlikte çalışır - zihnin kurtarılması ve esenliği. )

( Mürit, tüm düzeylerde kendi evinde gibidir ve onun enerjisi ve sabrı tükenmek bilmez. )

( Kişinin müritliği sözel düzeyde değil, fakat onun varlığının sessiz derinliklerindedir. )

( Tüm evren, Mürşit'inizdir. )

( Asla Mürşit-siz değilsiniz. )

( Allah, gövdeyi ve zihni verir, Mürşit ise onları kullanma yolunu gösterir. Fakat kaynağa geri dönüş, o sizin işinizdir. )

( Mürşit, sadece gökyüzünü işaret edebilir, yıldızları görmek sizin işinizdir. )

( Mürşit ve mürit, tek bir şeydir; tıpkı mum ve alevi gibi. )

( Ebedi Mürşit yolun kendidir. Hedefin yol olduğunu ve sizin de her zaman yolda olduğunuzu, hedefe varmak için değil, fakat onun güzelliğinin ve bilgeliğinin tadına varmak için yolda olduğunuzu bir kez idrak ederseniz; hayat bir görev, bitirilmesi gereken bir iş olmaktan çıkar, doğal ve sade bir hal alır, başlıbaşına bir vecit hali olur. )

( Mürşit'in kim olduğu önemli değildir - onların hepsi sizin iyiliğinizi ister. Önemli[öncelikli] olan, mürittir - onun dürüstlüğü, ciddiyeti ve içtenliği. )

( Doğru Mürit, sürekli doğru Mürşit'i bulacaktır. )

( Reşit olmayınca mürşit olunamaz. )

( Anlamıyorsak kalbimizi, görmüyorsak gözümüzü, teslim ederiz bilene. )

( Sarhoşluk, ilham iledir. İlham, mürşid sözüdür. )


- MÜRŞİT, HAŞMET OĞUZ (ADANA 1954) :

( İşadamı. Yüksek Öğrenimini tamamladıktanh sonra şirketini kurup müteahhitlik alanında iş hayatına atıldı. Üyesi olduğu Sarıyer Spor Kulübünde 5 dönem (2000 - 2005) yönetim kurulu üyesi ve ayrıca iki dönemde (2005/2006 ve 2006/2007) Kulüp başkanı olarak görev yaptı. TFF nunun genel kurullarında delege olarak bulundu, çeşitli kulüp ve sosyal derneklerde yönetici ve üye olarak hizmet yaptı. )


- MURTAZI'[Ar. < RIZÂ] ile MURZI'[Ar. < RIZÂ]

( Süt emen, irtizâ' eden. İLE Bebek emziren, ırza' eden. )


- MÜRTECÎ[Ar. < RECÂ] ile MÜRTECİ'[Ar. < RÜCÛ] ile MÜRTECİL[Ar.]

( Umucu, uman, ümitli, irticâ eden. İLE Geri dönen, irticâ eden. | Gerilik, geriye dönme taraflısı. İLE Düşünmeden, irticâlen, hemen söz ya da şiir söyleyen, hazırcevap. )


- MÜRTED[Ar. < İRTİDÂD] ile/ve/||/<> BAĞYİ[Ar.]


- MÜRTEHİS[Ar.] ile MÜRTEHİZ[Ar.]

( Ucuz sayan, irtihâs eden. İLE Rezîl olan, irtihâz eden. )


- MÜRTEKIB[Ar. < RAKB] ile MÜRTEKİB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜRTEKİBÎN]

( Bekleyen, göz hapsine alan, irtikab eden. İLE Kötü, yakışıksız iş yapan, irtikâb eden. | Rüşvet alan/yiyen. )


- MÜRTESEM/İRTİSAM[Ar.]/PROJEKSİYON[Fr., İng.] değil/yerine/= İZDÜŞÜM


- MÜRTEŞÎ[Ar. < RİŞVET] ile MÜRTEŞİH[Ar. < REŞH]

( Rüşvet alan, irtişâ eden. İLE Süzülmüş. )


- MÜRÜVVET[< MER] değil/yerine/= KUTSEVİNÇ İNSÂNİYET, MERTLİK, YİĞİTLİK | CÖMERTLİK, İYİLİKSEVERLİK


- MÜRÜVVET ve/||/<>/>/< MUHABBET


- MUŞ ile/değil HUŞ

( Yemen Türkü'sünde "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" DEĞİL!!! "Burası Huş'tur, yolu yokuştur" biçimindedir! )


- MUSA AĞA ÇEŞMESİ :

( Musa Ağa tarafından 1743'te İstinye'de yaptırılan bir çeşmedir. )


- MÜŞÂ'[Ar.] ile MÜŞÂÂT[Ar.]

( Yayılmış, herkese duyurulmuş, şuyû bulmuş, işâa olunmuş. | Hissedarlar, ortaklar arasında birlikte kullanıldığı halde, hisselere ayrılmamış olan şey/yer. İLE Yarış etme. | İleri geçme. )


- MÜSAADE ile/ve/||/<> MÜSAİT


- MÜSÂADE[Ar. < SU'ÛD] ile MÜSÂMAHA[Ar. < SEMÂHAT]


- MUSADDA'[Ar. < SAD] ile MUSADDAR[Ar. < SUDÛR]

( Başı ağrıtılmış, tasdî' edilmiş. İLE Çıkmış, sudûr etmiş. )


- MÜSÂDERE (ETMEK) değil/yerine/= GÜCERLE ALIM/ALMAK


- MUSÂFAA[Ar.] ile MUSÂFAHA[Ar. < SAFH] ile MUSAFFÂ[Ar. < SAFVET] ile MUSÂFÂ/T[Ar. < SAFVET] ile MUSAFFAF[Ar. < SAFF]

( Birbirinin boynuna sarılma. | Gözün, her uzaklıkta bulunan nesneyi görebilme özelliği. İLE İki el ile tokalaşma.[İç tarafta kalan elin işaret ve orta parmakları, ötekinin bileğinin iç tarafında, nabzını duyabilecek, kişinin/dostunun durumunu/zihnini en derinden anlayan, anlamaya çalışan biçimdedir.] İLE Süzülmüş, yabancı maddelerden ayrılmış, tasfiye edilmiş. İLE Samimi ve saf/özlü/hâlis dostluk. İLE Sıra sıra, saf saf dizilmiş, tasfîf edilmiş. )


- MUSÂFAHA[Ar. < SAFH] ile/ve/||/+/<>/< EL SIKIŞMA, TOKALAŞMA


- MÜSÂFİR[< SEFER] ile YOLCU

( MİSÂFİR, YOLDAN GELEN, YOLCU | YOLCULUK SIRASINDA BİRİNİN EVİNE İNEN KONUK | KOMŞUYA GİDEN KİMSE )


- MÜSÂG[Ar. < SEVG] ile MÜSÂG[Ar. < İSÂGA]

( Boğazdan kolaylıkla geçirilmiş, kolay yutulmuş, isâga olunmuş. İLE Akıtılmış, kalıba dökülmüş. )


- MUSAHABE[Ar.] değil/yerine/= KONUŞMA, GÖRÜŞME


- MÜŞÂHEDÂT ile/ve VİCDAN

( Duyuların dışa yönelik olması. İLE/VE Duyuların içe yönelik olması. İç duyuların kendini gözlemlemesi. )


- MÜŞÂHEDE (ETMEK) değil/yerine/= GÖZLEM/LEMEK


- MÜŞÂHEDE[Ar. < ŞUHÛD] değil/yerine/= GÖRME | GÖZLEM


- MÜŞÂHEDE ve/<> MÜKÂŞEFE

( Görmek. VE/<> Perdeyi açmak. )


- MÜSAHHAR[Ar. < SİHR, SEHHAR] ile MÜSAHHAR[Ar. < SİHRİYY] ile MÜSAHHİR[Ar. < SİHRİYY]

( Büyülenmiş, büyülü, büyü ile aldanmış. İLE Teshîr olunmuş, elde edilmiş, ele geçirilmiş. | Tutkun, boyun eğmiş, itâat etmiş. İLE Ele geçiren, teshîr eden. )


- MÜŞAHHAS[Ar. < ŞAHS] ile MÜŞAHHIS[Ar. < ŞAHS]

( Tanınmış, teşhîs edilmiş. | Kişi görünümüne girmiş, kişileşmiş. | Somut. İLE Taslağın adını koyan, teşhîs eden. )


- MUSAHHİR[Ar. < SAHR] ile MUSÂHÎ[Ar.]

( Boyun eğdiren, zapt eden, teshîr eden. | Elde eden. İLE Bir şeyin seçilmişi, hâlisi. )


- MÜSÂİD[Ar. < SÜÛD] ile MÜSÂİF[Ar.]

( Yardım eden. | Elverişli, uygun. | İzin veren, müsâde eden. İLE İş bitiren, uygunluk gösteren, müsâafe eden. )


- MÜSAİT[Ar.]["MÜSAYİT" değil!] değil/yerine/= UYGUN


- MÜŞÂKAT["ka" uzun okunur] ile MÜŞÂKAT[Ar.]

( Sıkıntıya dayanma üzerine yarışma. İLE Düşmanlık. Aykırılık. )


- MUSAKKÂ ile/||/<> GAYR-İ MUSAKKÂ

( Sulu[suyu olan] tarla. İLE/||/<> Susuz tarla. )


- MUSAKKAF ile/||/<> MUSAKKAFÂT ile/||/<> HÂNE

( Üstü damla örtülü (bina), gayrimenkul kiralarına ilişkin. İLE/||/<> Ev, han ve dükkan gibi üstü dam ile örtülü yerler. İLE/||/<> Ev. )


- MÜSÂLAHA[Ar. < SULH | çoğ. MÜSÂLAHÂT] ile MÜSÂLEME(T)[Ar. < SİLM]

( Barışma, uzlaşma. | Barış, güvenlik. İLE Barış içinde olma, barışlık, barışıklık. )


- MUSALLAT (OLMAK) ile/değil/yerine MÜDAHİL (OLMAK)


- MUSALLAT[Ar.] değil/yerine/= PEŞİNE DÜŞME/DÜŞEN

( Bir kişi ya da şeyin üzerine, bıktıracak kadar düşmek/düşen. )


- MUSALLAT değil/yerine/= SARKINTI


- MUSÂRAA[Ar. < SAR] ile MUSÂRÂHA[Ar. < SARÂHAT]

( Güreşme, pehlivanlık. İLE İşi, meydanda görme. )


- MUSARRA'[Ar. < SAR] ile MUSARRAH[Ar. < SARÂHAT]

( İki mısrası uyaklı olan beyit. İLE Açıkça söylenilmiş, belirtilmiş, apaçık. )


- MÜSÂVÂT ile/ve/> MUTÂBAKAT["MÜTÂBAKAT" değil!]


- MÜSÂVÎ[< SEVİYY] değil/yerine/= EŞİT | DENK

( EŞİT, BİRİNİN ÖTEKİNDEN FARKSIZ OLANI, AYNI HALDE VE DERECEDE BULUNAN )


- MÜŞAVİR değil/yerine/= DANIŞMAN


- MÜSBET değil MÜSPET


- MÜŞBİ'[Ar. < ŞİB] ile MÜŞEBBA'[Ar. < ŞİB]

( Doyuran. İLE Doymuş, tok, işbâ' olunmuş. [Fr. SATURÉ] )


- MÜSBİT[Ar. < SÜBÛT] ile MÜSBİT[Ar.]

( İsbât eden/edici. İLE Yara ve hastalıktan dolayı pek halsiz kalan. )


- MÜSEBBEB[Ar. < SEBEB] ile MÜSEBBİB[Ar.]

( Sebep olunarak oluşturulan. İLE Sebep olan. | İcâd eden. )


- MÜSEBBİHİ değil MÜSEBBİBİ


- MÜSEBBİP değil/yerine/= NEDEN OLAN/YOL AÇAN


- MÜSEDDED[Ar. < SEDÂD] ile MÜSEDDİD[Ar. < SEDÂD]

( Uzunluğuna doğrultulmuş, tesdîd edilmiş. İLE Doğrultan, doğru yola sevk eden. | Tıkayan, sed ve büğet yapan. | Tıkanmış, sed ve büğet yapan. )


- MÜSEDDES[< SÜDS] ile TESDÎS[< SÜDS] ile MÜSEMMEN[< SEMN] ile MUAŞŞER[< UŞR] ile TERKİB-İ BEND VE TERCİ-İ BEND

( Aynı vezinde altışar mısralık bendlerden oluşan nazım biçimi. | Altıgen. İLE Bir gazelin her beyitine dört mısra daha ekleyerek gazeli altılı bendler haline getirme. [tahmis türünde olduğu gibi genellikle eksik gazellere uygulanır] İLE Bendlerin mısra sayısı sekiz olan nazım biçimi. İLE Aynı ölçüde onar mısralık bendlerden oluşan nazım biçimi. İLE Uyakları nazım biçiminde düzenlenmiş "hane" adı verilen 5-10 beyitlik şiir parçalarının [genellikle 5-12 hane] "vasıta" denilen bir beyitle birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimi. )


- MÜSEDDES[Ar. < SÜDS] ile MÜSELLES[Ar. < SELÂSE] ile MÜSEMMEN[Ar.]

( Altıgen. İLE Üçgen. İLE Sekiz bölümden oluşan, sekizli. | Sekizer dizeli bentlerden oluşan koşuk. )


- MÜŞEKKEL[Ar.] değil/yerine/= BİÇİM VERİLMİŞ | İRİ, GÖSTERİŞLİ


- MÜSEKKİN/MÜNEVVİM[< NEVM] ile/>< MÜNEBBİH[< NEBEH]

( Sakinleştirici, uyutucu/uyutan. İLE/>< Uyarıcı. )


- MÜSELLESE[Ar.] ile MÜSELLESÎ[Ar.]

( Oksijen, hidrojen ve karbondan olan. İLE Üçgen biçiminde olan, müselles. )


- MÜSEMMÂ[Ar. < SEMV < SÜMÜVV] ile MÜSÂMAHA[Ar. < SEMÂHAT]

( Tesmiye olunan, bir adı olan, adlanmış, adlı. | Muayyan, belirli zaman. İLE Görmemezliğe gelme, göz yumma, hoş görme. | Aldırış etmeme. | Savsaklama. )


- MÜSEMMEN[Ar. < SEMN] ile MÜSENNEM[Ar.]

( Sekiz renkli. | Sekizli, sekiz parçadan oluşan. | Sekizgen.[Fr. OCTOGONE] | Değer biçilmiş ya da biçilen değer karşılığında satılmış şey. | Sekizer mısrâlı bendlerden oluşan şiir/nâzım. İLE Ev çatısı biçiminde olan. | Kabartma, kabartmalı olarak hakkedilmiş olan. )


- MÜŞFİK KENTER TİYATROCULAR PARKI :

( Maden Mahallesindedir. 3.940,00 m²'lik bir alan üzerinde kurulmuştur. 1.880,00 m²'lik yeşil alanı, 228,70 m²'lik çocuk oyun alanı ve 328,00 m²'lik spor alanı bulunmaktadır. )


- MÜŞFİK["MÜŞVİK" değil!] değil/yerine/= SEVECEN


- MUSHAF ile/ve/||/<>/< CÜZ


- TEVHÎD:
MUSHAF'TA değil İNSAN'DA


- MÜ'SÎ[Ar.] ile MÜSÎ[Ar. < SU]

( Kederli birini avutan. İLE Kötülükte bulunan, isâet eden. )


- MUSÎB[< SEVAB] ile ...

( İSÂBET EDEN, RASTGELEN, YANILMAYAN )


- MUSICIAN vs. VIRTUOSO


- MÛSİKÎŞİNAS ile/ve MUTRİB

( Müzikle uğraşan. )


- MÛSİL[Ar. < VUSÛL] ile MÛSİR[Ar.] ile MUSİRR[Ar. < SARR]

( Ulaştıran, yetiştiren, vardıran, îsâl eden. İLE Zengin. İLE Direnen, ayak direyen, ısrâr eden. )


- MÜŞİR FUAT PAŞA YALISI :

( İstinye Emirgan yolu üzerinde, deniz kenarında ve eski tersanenin hizmet binalarının bulunduğu alan içindedir. 19.yy. ın ikinci yarısında yapılan bu binanın ilk sahibi Billüri Mehmet Efendi'dir. Sonra sırası ile İran Sefiri Muhsin Han, Hicaz Kıralı Şurayı Devlet Azalarından Şeref Hüseyin Bey yalının sahibi olmuştur. Son sahibi ise Müşir (Deli) Fuat Paşa'dır. Yalı son sahibinin ismi ile anılır. Bu yalı bilahare Deniz Yollarına satıldı. 1995'te tersane kaldırılınca bina onarıma alındı. 1999'da Karadeniz Ekonomik İşbirliği D8 Uluslar arası Sekreteryası, Dışişleri Bakanlığının Türkiye Temsilciliğinin kullanımına verildi. )


- MÜŞ'İR[Ar. < ŞUÛR] ile MÜŞÎR[Ar. < ŞEVR | çoğ. MÜŞÎRÂN]

( Yazı ile haber veren, bildiren, iş'âr eden. | [fizik] Gösterge. İLE Emir ve işâret eden. | En yüksek aşamadaki asker, Mareşal[Fr. < Cerm.]. )


- MÜŞKİL[< ŞEKL]:
GÜÇ, ZOR, ÇETİN | ENGEL, GÜÇLÜK, ZORLUK -<


- MÜŞKİLÂT[< MÜŞKİL] ile GÜÇLÜKLER, ZORLUKLAR

( GÜÇLÜKLER, ZORLUKLAR )


- [ne yazık ki]
!MÜSKİRAT[Ar. < SEKR] değil/yerine/= SARHOŞ EDEN ŞEYLER


- MÜŞKÜL[Ar.] değil/yerine/= GÜÇ, ZOR, ÇETİN | ENGEL, GÜÇLÜK/ZORLUK


- MÜŞKÜL[AR. MUŞKİL] ile/değil/yerine/>< MEŞGUL


- MÜŞKÜLPESENT[Ar., Fars.] değil/yerine/= GÜÇ BEĞENEN, GÜÇBEĞENİR, TİTİZ


- MUSLUK (OLMAK) değil/yerine SU (OLMAK)


- MUŞMULA DERESİ :

( Marmaracık'ın, yani Marmancık'ın üst kısımlarından çıkar ve Marmaracık deresi ile birleşerek koya akar. Dereye Muşmula deresi denmesinin nedeni civarında fazlaca muşmula ağacı bulunmasındandır. )


- MÜSPET/MÜSBET ile MENFÎ

( Olumlu. İLE Olumsuz. )


- MÜSRİF[Ar.] değil/yerine/= SAYPAK/TUTUMSUZ/SAVURGAN


- MÜSTA'CEB[Ar. < ACEB] ile MÜSTA'CİB[Ar. < ACEB]

( Şaşılacak olan. İLE Şaşan, şaşakalan, isti'câb eden. )


- MUSTAFA EFENDİ :

( Rumelikavağı'nda muhtar olarak görev yaptı. )


- MUSTAFA KEMAL/ATATÜRK ile/ve/||/<>/< KÂZIM KARABEKİR


- MUSTAFA REŞİT PAŞA :

( Türk devlet adamlarından biri olup devlet memuriyetinde iken büyük başarı göstermiştir. Dört kez Paris Büyükelçiliği, üç kez Dışişleri Bakanlığı ve altı kez de Sadrazam (Başbakan) olarak görev yaptı. Mustafa Reşit Paşa (1800 - 1858) yenilikçi devlet adamlarından biriydi. Kölelik ticaretinin yasaklanması, meclisi mebusanın açılması, Gülhane Hattı Hümayun'un ilan edilmesi, uluslar arası pek çok ikili anlaşmaların gerçekleştirilmesi onun zamanında oldu. )


- MUSTAFA SAMİ ve/||/<>/> MONGERİ ve/||/<>/> RAŞİT TAHSİN BEY[1870 - 1936] ve/||/<>/> MAZHAR OSMAN

( Serriyat-ı Akliye Dersleri )


- MUSTAFA YUMAK PARKI (YAMAÇ) :

( Ferahevler Mahallesindedir. 1.815,00 m²'lik bir alanı kapsamaktadır. 1.300,00 m²'lik yeşil alanı, 105 m²'lik çocuk oyun alanı bulunmaktadır. )


- MUSTAFA ile/ve/||/<> MUHTAR[< HAYIR]


- MÜSTA'Fİ[Ar. < AFV] ile MÜSTASFÎ[Ar. < SAFÂ]

( İstifa eden, işinden kendi isteğiyle ayrılan. | Suçunun bağışlanmasını isteyen. İLE Safını/hâlisini alan, istisfâ eden. )


- MÜSTAHAKK[Ar. < HAKK]["MÜSTEHAK/MÜSTEHAKKINI VERMEK" değil!]/MÜSTAHİKK[aslı!] değil/yerine/= KARŞILIĞINI BULMUŞ (HAK ETMİŞ)


- MÜSTAHDEM/HADEME[Ar.] değil/yerine/= HİZMETLİ


- MÜSTAHDES[Ar.] ile MÜSTAHDİS[Ar.]

( Yeni bulunmuş, yeni ortaya atılmış. İLE Yeni bir şey bulan/bulucu. )


- MÜSTAHFAZ[Ar. < HIFZ | çoğ. MÜSTAHFAZÎN] ile MÜSTAHFİZ[Ar. < HIFZ]

( Koruyan, hıfz eden. | [Tanzîmat'tan sonra] Kırk yaşını aşmış olan yurttaşların ve -muvazzaf ve rediflikten sonraki- askerlik hizmeti. İLE Koruyan, koruyucu. )


- MÜSTAHİL[Ar. çoğ. MÜSTAHÎLÂT] ile MÜSTAÎR[Ar. < ÂRİYET]

( Olanaksız, anlamsız, boş, saçma şey. İLE Ödünç alan, istiâre eden. | Kinâyeli konuşan. )


- MÜSTAHKEM[Ar. < HÜKM] ile MÜSTAHKİM[Ar. < HÜKM]

( Sağlamlaştırılmış, sağlam, istihkâm edilmiş, istihkâmlı. İLE Sağlamlaştıran, istihkâm eden. )


- MÜSTAHLEB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB] ile MÜSTAHLİB[Ar. < HALB]

( Beyaz ve sübye tarzında yapılmış olan ilâç. | Sübye.[Fr. ÉMULSION] İLE Tırmalayan, istihlâb eden. İLE Sağan, istihlâb eden. )


- MÜSTAHMİL[Ar. < HAML] ile MÜSTA'MİL[Ar. < AMEL]

( Yüklenen, istihmâl eden. İLE Kullanan, isti'mâl eden. )


- MÜSTAHREC[Ar. < HURÛC] ile MÜSTAHRİC[Ar. < HURÛC]

( Çıkarılmış, bir şeyden çıkarılmış, alınmış, bir kitaptan alınmış, istihrâç edilmiş. İLE Çıkaran, istihrâc eden. | Simgeden, anlam çıkarma gücünde olan. )


- MÜSTAHSİL[Ar. < HÂSIL | çoğ. MÜSTAHSİLÎN] ile MÜSTAHSİR[Ar.]

( Yetiştiren, yetiştirici, üretici, istihsâl eden, husûle getiren. İLE Yorulup halsiz düşen. )


- MÜSTAHZAR[Ar. < HUZUR] ile/ve/||/<>/>/< MÜSTAHZIR[Ar.]

( Hazırlanmış, huzura getirilmiş, istihzar edilmiş. | Zihinde tutulmuş. İLE/VE/||/<>/>/< Hazırlayan, istihzar eden. )


- MÜŞTÂK[Ar. < ŞEVK] ile MÜŞTAKK[Ar. < ŞAKK]

( İştiyaklı, özleyen, göreceği gelen, can atan. İLE Başka bir sözcükten çıkmış, türemiş, türeme. )


- MÜSTAKBEL[Ar. < KABL] ile MÜSTAHKİM[Ar. < KABL | çoğ. MÜSTAKBİLÎN]

( Karşılanan, istikbal edilen. | Önde bulunan, ilerideki, gelecek. | Gelecek zaman, istikbal sîgası. İLE Karşılayan, istikbâl eden. | Kıbleye dönen. )


- MÜSTAKÎL[Ar.] ile MÜSTAKİLL[Ar. < KILLET]

( Pazarlığın bozulmasını isteyen. İLE Başlı başına, kendi başına, kendin kendine, ayrıca, bağımsız. )


- MÜSTAKİL ile ÖZERK/OTONOM


- MÜSTAKİLL[< KILLET] ile/ve/||/<> HÜR

( Başlı başına, kendi başına, kendin kendine, ayrıca, bağımsız. İLE/VE/||/<> Özgür. )


- MÜSTAKÎM[Ar. < KIYÂM] değil/yerine/= DOĞRU, DÜZ, DİK | TEMİZ, NAMUSLU


- MUŞTALAMAK değil MUŞTULAMAK

( Muşta ile vurma. DEĞİL Sevinilecek bir işin, olayın vb. olduğunu, birine haber vermek, müjdelemek. )


- MÜSTA'MEL[Ar. < AMEL] ile MÜSTA'MER[Ar. < UMRÂN]

( Kullanılmış. | Eski, köhne. İLE Göçmen yerleştirerek, ma'mur, şen, bayındır bir duruma getirilen yer. [Fr. COLONIE] )


- MUSTAR ile/değil/yerine/||/>< MUHTAR

( Şarap. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Yapmayabilme ve yeğleme olanağını ve gücünü kullanan kişi. | "Hayır!" diyebilme farkındalığı/önceliği. )


- MUSTARİP ile MÜTEESSİR

( Acı çeken. İLE Kederli, hüzünlü, üzüntülü. | Birinin acısıyla acılanan. | Etkilenen. )


- MÜSTAS'AB[Ar. < SA'B] ile MÜSTASHAB[Ar. < SOHBET]

( Zor, güç olan, zor iş. İLE Yanında arkadaş olarak bulundurulan. )


- MÜSTASHAB[Ar. < SOHBET] ile MÜSTASHİB[Ar. < SOHBET]

( Yanında arkadaş olarak bulundurulan. İLE Yanına alan, beraber olunan, istishâb eden. )


- MÜSTAVZI'[Ar.] ile MÜSTAVZİH[Ar. < VUZÛH]

( Pazarlık eden. İLE Açıklama isteyen, istîzah eden. )


- MÜSTAZHİR[Ar. < ZAHR] ile MÜSTAZÎ[Ar. < ZİYÂ]

( Dayanan, arka veren, istizhâr eden. İLE Işık alan, ışıklanan, ışıklı. | İyi, âlâ, makbul. )


- MÜSTEAR[Ar.] ile MAHLAS[Ar.]

( Eğreti olarak alınmış. | Türk müziğinde bir makam. İLE Bir kişinin ikinci adı. | Ozanların/yazarların, yapıtlarında kullandıkları takma ad. )


- MÜSTEBHİR[Ar. < BAHR] ile MÜSTEBİ[Ar.]

( Deniz gibi geniş olan kişi, istibhâr eden. İLE Esir eden. )


- MÜSTEB'İD[Ar. < BU'D] ile MÜSTEBİDD[Ar. < İSTİBDÂD]

( Uzak gören, uzak sayan. İLE Hükmü altında bulunanlara, söz hakkı ve hareket rahatlığı vermeyen, istibdâdda bulunan, despot. )


- MÜSTECÂB[< CEVÂB] değil/yerine/= DİLEĞİ KABUL OLUNMUŞ

( DİLEĞİ KABUL OLUNMUŞ )


- MÜSTEDELL[Ar. < DELÂLET] ile MÜSTEDİLL[Ar. < DELÂLET]

( Bir kanıt ile ispat edilmiş, istidlâl olunmuş. İLE Kanıt ile ispat edilen. )


- MÜSTED'Î[Ar. < DA'VÂ] ile MÜSTE'DÎ[Ar. < EDÂ]

( Dilekçe veren, istidâ eden. İLE Yardım ve korunma isteyen. | Birinin malını zorla alan. )


- MÜSTEDÎM[Ar. < DEVÂM] ile MÜSTEDÎN[Ar. < DEYN]

( Devamını isteyen, istidâme eden. Sürekli.[Fr. RÉMANENT] İLE Borç alan, istidâne eden. )


- MÜSTEDREK[Ar. < DERK] ile MÜSTEDRİK[Ar. < DERK]

( Arapça'da, bir ölçü/vezin. İLE Anlamak isteyen, istidrâk eden. )


- MÜSTEFÂD[Ar. < FEYD] ile MÜSTEFÂZ[Ar. < FEYZ]

( Kazanılmış, kâr edilmiş. | Anlaşılmış. İLE Dağılıp yayılmış. )


- MÜSTEFHEM[Ar. < FEHM] ile MÜSTEFHİM[Ar. < FEHM]

( Anlaşılan. İLE Anlamak isteyen, soran. )


- MÜSTEFÎD[Ar. < FEYD] ile MÜSTEFÎZ[Ar. < FEYZ]

( Yararlanan, istifâde eden. İLE Feyz alan, feyzlenen, istifâze eden. )


- MÜSTEFİT[Ar.] değil/yerine/= YARARLANAN


- MÜSTEHÂM[Ar.] ile MÜSTEHÂN[Ar.]

( Şaşırmış, şaşa kalmış. İLE Alçak, değersiz, âdî. )


- MÜSTEHCEN[Ar. < HÜCNET] ile MÜSTEHCİN[Ar. < HÜCNET]

( Açık açık, edepsizce, istihcân edilmiş. İLE Çirkin, kötü, kötü gören, istihcân eden. )


- MÜSTEHDÎ[Ar. < HEDY ve HİDÂYET] ile MÜSTEHZÎ[Ar. < HEZÂ]

( Doğru yolu bulan, Müslümanlık yolunu isteyen. İLE Biriyle alay eden, herkesle alay etme alışkanlığında olan, istihzâ eden. )


- MÜSTEHÎL[Ar. < HAVL | çoğ. MÜSTEHÎLÂT] ile MÜSTEHİLL[Ar. < HELÂL]

( Olanaklı ve kabil olmayan şey. | Anlamsız, saçma şey. İLE Helâllik dileyen, istihlâl eden. | Helâlleşen. )


- MÜSTE'HİR[Ar. < İSTİ'HÂR] ile MÜSTEHİLL[Ar. < ÂRİYYET]

( Olanaklı ve kabil olmayan şey. | Anlamsız, saçma şey. İLE Ödünç alan, istiâre eden. )


- MÜŞTEHİYÂT[< ŞEHVET] ile İŞTAHLILAR, İSTEKLİLER


- MÜSTEHLEK[Ar. < HELÂK] ile MÜSTEHLİK[Ar. < HELÂK]

( Yiyip içilerek tüketilmiş, bitirilen. İLE Yiyip içerek tüketen/bitiren. [Fr. CONSOMMATEUR] )


- MÜSTEHLİK[Ar. < HELÂK] değil/yerine/= TÜKETİCİ | YİYİP İÇEREK TÜKETEN, BİTİREN


- [ne yazık ki]
!MÜSTEHZÎ/SARKASTİK[İng. < SARCASTIC] değil/yerine/= ALAYCI/İĞNELEYİCİ


- MÜSTEKÂR[Ar.] değil MÜSTAKARR[Ar. < KARÂR]

( ... DEĞİL İstikrar bulunan, yerleşilen, durulan yer. | Karargâh. )


- MÜSTEKBİR ile/değil MÜTEKEBBİR


- MÜSTEKFİ[Ar.] ile MÜSTEKİF[Ar.]

( Yetecek kadarını isteyen. İLE Dilenmek üzere elini uzatan. | Bakarken, gözünü korumak için elini, kaşının üstüne koyan. )


- MÜSTEKİL değil MÜSTAKİL


- MÜSTEKÎN[Ar.] ile MÜSTEKİNN[Ar. < KENN]

( Alçakgönüllülük gösteren. İLE Gizlenen/saklanan, istiknân eden. )


- MÜSTEKMİL[Ar. < KEMÂL] ile MÜSTEKMİN[Ar. < KEMN ve KÜMÛN]

( Tam, olgun bir duruma getiren, eksiksiz olarak bitiren, istikmâl eden. İLE Gizlenen, saklanan. )


- MÜSTEKRÂ[Ar. < HİRÂ] ile MÜSTEKRÎ[Ar. < KİRA]

( Kiraya verilen eşya. İLE Kira ile tutan, istikrâ eden. )


- MÜSTEKREH[Ar. < KERÂHET | çoğ. MÜSTEKREHÂT] ile MÜSTEKRİH[Ar. < KERÂHET]

( Tiksinilen, iğrenilen, iğrenç, istikrâh edilmiş. İLE Tiksinen, iğrenen, kerîh gören, istikrâh eden. | İştah kesen. )


- MÜSTELEZZ[Ar. < LEZZET | çoğ. MÜSTELEZZÂT] ile MÜSTELİZZ[Ar. < LEZZET]

( Lezzet alınmış, tadına varılmış. İLE Lezzet alan, tad alan, tadına varan. )

Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 35.603 başlık/FaRk ile birlikte,
35.603 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(91/144)