Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

K'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 04 May 2025 ]
itibariyle 10849 başlık/FaRk ile birlikte,
12567 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(8/12)


- KISIMLAR = PARÇALAR, BÖLÜMLER = KITA'ÂT = PARTIES


- KİŞİNİN:
"AĞZIYLA KUŞ TUTMASI" değil "AĞZINI (KAPALI) TUTMASI"


- KİŞİNİN:
ANLAYACAĞI DİL ile/ve/değil/yerine/||/<>/> "KENDİ DİLİ"

( Aklına ulaşı(lı)r. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> "Kalbine" ulaşı(lı)r. )


- KİŞİNİN BAKIŞINDA:
GÖRÜNEN ile/ve/||/<> KENDİ ile/ve/||/<> GÖRÜNMEYEN


- KİŞİNİN BİLGİSİ ile/ve/<> DIŞ DÜNYANIN BİLGİSİ

( Rüya, rüya görendir; bilgi, bilendir. )

( Dünyanın bir kusuru yok. Düzensizliği oluşturan, kendimizi ondan ayrı olarak düşünmemizdir. )

( Dünyanın üzerimizdeki gücü, ancak kendimizin ona verdiği güç/anlam kadardır. )

( There is nothing wrong vs. world. It is your thinking yourself to be separate from it that creates disorder.
The world has only as much power over you as you give it. )

( KNOWLEDGE OF PERSON vs./and/<> KNOWLEDGE OF OUT WORLD )


- KİŞİNİN/İNSANIN:
BİREYSELLİĞİ ile/ve/<> TOPLUMSALLIĞI

( INDIVIDUALISM OF HUMAN vs./and/<< SOCIALISM OF HUMAN )


- KİŞİNİN, ...:
"DELİSİ" ile/ve/||/<> "NANKÖRÜ"

( Ulaşamadığı her şeyin. İLE/VE/||/<> Ulaştığı her şeyin. )


- [hem] KİŞİNİN "HATIRI" ile/ve/değil/yerine/hem de/||/<>/< HAKKIN HATIRI


- KİŞİNİN:
İÇİNİN(ZİHNİNİN) "BOŞLUĞU" ve/||/<>/>/< DIŞIN/DIŞARIDAKİLERİN "ÖNEMİ"


- KİŞİNİN YÖNETİMİ ile/ve/<> TOPLUMUN YÖNETİMİ ile/ve/<> DEVLETİN YÖNETİMİ

( TO MANAGE THE SELF vs./and/<> TO MANAGE THE SOCIETY vs./and/<> TO MANAGE THE STATE )


- KİŞİNİN:
"KENDİ KENDİNE İTİRAF" değil İTİRAF (ETMESİ) (GEREKEN)


- KİŞİNİN, ...:
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMESİ ile/ve/değil/yerine KENDİNDEKİLERİ AÇIĞA ÇIKARMASI


- KİŞİNİN KİM'LİĞİ ile/ve NESNENİN NE'LİĞİ


- [ne yazık ki]
KİŞİNİN, ...:
KİŞİLERLE DİDİŞMESİ
ile/değil/yerine/><
DOĞAYLA UĞRAŞMASI


- KİŞİ:
KONUŞTUĞU ile/ve/değil/fakat/||/<>/< SUSTUĞU


- KİŞİNİN, ...:
"MİZAH GÜCÜ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< "AKIL GÜCÜ"


- KİŞİNİN:
(")ÖZ GEÇMİŞİ(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SÖZ GEÇMİŞİ


- KİŞİNİN:
ÖZELİ ile/ve/||/<>/> ÖZELİ OLARAK KALMASI GEREKENLER


- KİŞİNİN(KENDİ) RİTMİ(N) ile/ve/||/<> YAŞAMIN RİTMİ


- KİŞİNİN:
SESSİZLİĞİ ile SUSKUNLUĞU

( Ağzın, kapalı tutulması. İLE Ağzın, kilitli tutulması. )

( Katlanılabilir. İLE Katlanılamaz. )


- KİŞİNİN YAŞAMI:
VİTRİNLİK ile/ve/değil/||/<>/< DERİNLİK

( Bildiğimiz. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Bilmediğimiz. )


- KİŞİNİN YETİŞMESİ ve/<> YETİŞMİŞ KİŞİ


- KİŞİNİN:
ZARAR GÖRMESİNİ ENGELLEMEK ile/ve/||/<>/>/< VERMESİNİ ENGELLEMEK


- KİŞİNİN/İNSANIN ÖYKÜSÜ ve/<> İSÂ'NIN ÖYKÜSÜ


- KİŞİNİN/ULUSUN:
TOPRAĞI ile/ve/||/<>/> BİNASI

( Ümit. İLE/VE/||/<>/> Çalışma. )


- KISINTI ile KISITLAMA

( Her türlü gereksinimi karşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma. İLE Önceden verilmiş olan hak ve özgürlüklerin sınırlarını daraltmak, tahdit etmek. | Sınırlamak, daraltmak. | Birini, yasal yoldan mallarını kullanmaktan yoksun bırakmak, kısıt altına almak, hacir altına almak. )


- KISIR DÖNGÜ = DEVR-İ BATIL, FASİT DAİRE = CERCLE VICIEUX[Fr.] = ZIRKELBEWEIS[Alm.] = CIRCULUS VITIOSUS[Lat.]


- KISIR DÖNGÜ ile/değil YAYILMA


- KISIR DÖNGÜDE:
SARİH ile MİZMÂR


- KISIR DÖNGÜYE NEDEN OLAN ile/yerine ARTIRMAYI SAĞLAYAN

( WHICH THE REASON TO VICIOUS CIRCLE vs./and WHICH TO GET TO SAVING )


- KISIRLIK ile/değil HİYÂL[Ar.]


- KISIR/LIK" ile "KABIZ/LIK"


- KİŞİSEL DÜŞÜNCEM ile/ve/değil/yerine OLMASI/OLMAMASI GEREKEN

( [not] MY PERSONAL IDEA vs./and/but THAT IS THE WAY SHOULD/SHOULDN'T BE
THAT IS THE WAY SHOULD/SHOULDN'T BE instead of MY PERSONAL IDEA )


- KİŞİSEL GELİŞİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< KİŞİSEL YÖNETİM

( Kişi, ne yaparsa kendi yapar, kendine yapar. )

( [not] SELF DEVELOPMENT vs./and/but/||/<>/>/< SELF MANAGEMENT
SELF MANAGEMENT instead of SELF DEVELOPMENT )


- Kişisel Gelişim'in için DİNLE!!!


- Kişisel Gelişim'in için KONUŞ!!!


- Kişisel Gelişim'in için SUS!!!


- KİŞİSEL İSTEK ile/ve/değil/yerine İYİ İSTEK

( [not] PERSONAL REQUEST vs./and/but GOOD REQUEST
GOOD REQUEST instead of PERSONAL REQUEST )


- KİŞİSEL/ÖZEL KÖTÜLÜKLER ile/ve/||/<>/> KAMUSAL YARAR/KAZANÇ


- KİŞİSEL MÜLK ile/ve/değil/yerine VAKIF MÜLKÜ


- KİŞİSEL VERİLERİN:
KORUNMASI HUKUKU ile/ve/||/<>/< İŞLENMESİNDEKİ İLKELER


- KİŞİSEL YÖNELİM ve KİŞİSEL YÖNETİM

( PERSONAL INTENTION and PERSONAL MANAGEMENT )


- KİŞİSEL YÖNETİM ile/ve/<> İÇSEL YÖNETİM

( PERSONAL DEVELOPMENT vs./and/<> INNER MANAGEMENT )


- Kişisel Yönetim'in için DİNLE!!!


- Kişisel Yönetim'in için KONUŞ!!!


- Kişisel Yönetim'in için SUS!!!


- KİŞİSEL) YORUM ile/ve/değil/yerine/<> NESNELLİK

( Yorum niteliğindeki hiçbir yaklaşım/açıklama, nesnellik iddiasında bulunamaz. )


- KİŞİSEL ile/ve/||/<> KİTLESEL


- KİŞİSEL = ŞAHSİ = PERSONAL[İng.] = PERSONNEL[Fr.] = PERSÖNLICH, PERSONAL[Alm.]


- [ne yazık ki]
"KİŞİSELLEŞTİRME" "YANSITARAK KİŞİSELLEŞTİRME"


- KİŞİSELLEŞTİRMEK/ŞAHSİLEŞTİRMEK ile KİŞİLEŞTİRMEK/ŞAHISLAŞTIRMAK

( Kişiye özel duruma getirmek. | Bilişim teknolojisinde kullanılan araçları kişiye özgü duruma getirmek. | Birine mal etmek, bağlamak. | Sözü edilen konudan uzaklaşarak olumsuz yönleriyle kişiler üzerinde durmak. İLE Bazı durum, süreç, olayları ya da bazı nesne, bitki ya da hayvanların bazı olumlu ya da olumsuz durumlarını/"özelliklerini", birine/birilerine "yakıştırmak/ilişkilendirmek". )


- KİŞİSELLEŞTİRMEK ile KARAKTERLEŞTİRMEK


- KİŞİ/TOPLUM, DİN İÇİN değil DİN, KİŞİ/TOPLUM İÇİNDİR!

( DİN: Kendine verdiğin söz. )


- KİŞİYE BIRAKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< KİŞİYE GÜVENMEK


- KİŞİYE GÖRE RENK DEĞİŞTİRMEK ile/değil/>< KİŞİLİĞİNİN, RENKLİ OLMASI


- Kişiye KONUŞ!!!


- KİŞİYE ÖZEL ile/ve/değil TEKRAR EDİLEMEZLİK


- KİŞİYE ÖZGÜ ile/ve/değil/||/<>/< KİŞİYE ÖZEL


- TESLİMİYET:
"KİŞİ"YE ile/ve/değil/||/<>/< YOL'A


- KİŞİYE/ONA ...:
UY(MA)MAK/UYAYIM/UYMAYAYIM ile/ve/||/<>/> EŞLİK ETMEK


- KİŞİYE/KİŞİNİN:
SIĞINMA ile/ve/değil/||/<>/>/< GÜCÜNDEN YARARLANMA


- KİŞİYİ/ÇOCUĞU ELEŞTİRMEK ile/değil/yerine/&gt;&lt;/&lt; DAVRANIŞI ELEŞTİRMEK

( Utancı artırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ahlâkı artırır. )


- KİŞİYİ:
FARKLI KILAN ve/||/<> GÜÇLÜ KILAN ve/||/<> KENDİ KILAN

( Affettiklerimiz. VE/||/<> Sabrettiklerimiz. VE/||/<> Vazgeçtiklerimiz. )


- KORUMAK/KORUYAN:
[hem] KİŞİYİ, KENDİNDEN hem de DOĞAYI, İNSANDAN


- KİŞİYİ YIKAN:
DÜŞMAN(LAR)IN SÖZLERİ ile/değil/||/<>/< DOSTLARIN SESSİZLİĞİ


- KİŞİYİ/ÇOCUĞU ÖVMEK ile/değil/yerine/||/&gt;&lt;/< DAVRANIŞI ÖVMEK

( Kibri geliştirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>


- KİŞİYİ/İNSANI:
DOĞRUDAN ANLAMAK ile/ve/değil/yerine DOLAYLI OLARAK ANLAMAK

( Kişi/ler, dolaylı olarak, ancak, bir şeyler üzerinden anlaşılabilir. Doğrudan anlamak olanaklı değildir. Ve de kişi, ancak, kendinden bahsettiği oranda anlaşılabilir, bilinebilir/tanınabilir. )


- KISKAÇ ile KISKANÇ

( Bir şeyi tutup sıkıştırmaya yarayan kerpeten, pense vb. araç. | Açılıp kapanan eğreti merdiven. | Böceklerde besinleri parçalamaya ve kendilerini savunmaya yarayan örgen. | Demircilerin kızgın demiri tuttukları maşa vb. araç. İLE Kıskanma huyunda olan kişi, günücü, haset, hasetçi, hasetli, hasut. )


- KISKAÇ ile KISKIÇ/MENGENE[Yun.]

( Yengeç. İLE Tahta için. )

( CHELA(E) vs. CLAMP )


- | KISKANÇLIK ile/ve ÇEKEMEMEZLİK | ile/değil/yerine İMRENMEK ile/ve KEREM

( |Benim var, onun olmasın! İLE/VE Benim yok, onun da olmasın!| İLE/DEĞİL/YERİNE Onun var, benim de olsun. İLE/VE Benim var, onun da olsun. )


- KISKANÇLIK:
HALK ARASINDA ile SINIRLI/BELİRLİ BİR ÇEVREDE (/[eskiden] SARAYDA)

( İğne ucu gibidir. İLE Hançer ucu gibidir. )


- KISKANÇLIK ile/ve BEĞENMEME


- KISKANÇLIK ile ÇEKEMEMEZLİK


- KISKANÇLIK ile/değil/yerine GIPTA

( İlgili olanağın o kişinin elinden çıkmasını istemek. [ve gerçekleşmesi için anlamsız sorunlar çıkarmaya çabalamak.] İLE/DEĞİL/YERİNE Kendi elinde de bulunmasını istemek [ve gereklerini yerine getirmeye çabalamak.] )

( Kişi, başkalarını kıskanarak, pek çok şanssızlığı üzerine çeker. )

( HASED, GAYRA ile/değil/yerine GIBTA )

( REŞK ile/değil/yerine BÜJHÂN )

( [not] JEALOUSY vs./but ADMIRE
ADMIRE instead of JEALOUSY )

( ZELOTYPIA cum/et ... )


- KISKANÇ/LIK ile/ve/değil/||/<>/< GÜVENSİZ/LİK


- KISKANÇ/LIK ile/ve/değil HUYSUZ/LUK


- KISKANÇLIK ile/ve/değil İĞRENME


- KISKANÇLIK = JEALOUSY[İng.] = JALOUSIE[Fr.] = EIFERSUCHT[Alm.] = ZELOTYPIA[Lat.]


- KISKANÇLIK ile/ve/<> KİN


- KISKANÇLIK ile/ve/değil TAKDİR ETMEMEK


- KISKANMAK ile/değil "KUDURMAK"


- KIŞKIR(T)MAK ile/ve/||/<> KAYNA(T)MAK ile/ve/||/<> KABAR(T)MAK


- KIŞKIRTICI ile TAHRİK EDİCİ


- KIŞKIRTMA ile/ve/> FIŞKIRTMA


- KIŞKIRTMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< "GIDIKLAMA"


- KIŞKIRTMA ile/ve/&lt;/değil/yerine TETİKLEME


- KIŞKIRTMAK ile "KAMÇILAMAK"


- KIŞKIRTMAK ile/ve/||/<>/> SÜRMEK


- KISKIVRAK (YAKALA(N)MAK)


- KIŞ-KIYÂMET


- KIŞLA ile KIŞLA ile KIŞLA ile KIŞLAK

( Askerlerin toplu olarak barındıkları yapıların tümü. İLE Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği ya da kışın barındığı kapalı ağıl. İLE Kış ile [soğuk/kar ile] (baş etmek/edememek). İLE Kışın barınılan yer. | Kışın orduların, göçebe oymakların hayvanlarıyla birlikte yayladan inip konakladıkları yer. )


- KIŞLA ile/||/<> KIŞLAK ile/||/<> ODA

( Askerlerin toplu olarak barındığı büyük yapı. Çevresine göre daha yüksek yerlerde kış aylarının aşırı soğuklarından etkilenen göçebe yaşam tarzını benimseyenlerin gittiği, daha sıcak olan görece alçak bölgelerdir. Kışlaklar, genelde deniz, göl ve akarsu kıyılarıdır. Deniz ve göl kıyıları çevresine göre genelde düşük yükseklikteki bölgeler olduğundan iklimi, yaylaklara göre daha ılıman olan yerlerdir. İLE/||/<> Yeniçeri kışlası. )


- KIŞLAMAK ile KIŞLAMAK

( Kış mevsiminin gelmesi. | Kışı, bir yerde geçirmek. İLE Hayvanları kovalamak üzere ses çıkarmak. )


- KISMEN "DOĞRU" ile/ve/||/<>/> ABARTI


- KISMEN "DOĞRU" ile/ve/||/<> ÇARPITMA


- KISMEN ile/ve NİSPETEN


- KISMET ile/ve RIZK

( Bu meyve rızkım mıdır? Yiyebilirsen rızkındır! )


- [KISMÎ ANLAM BAKIMINDAN] SÖZ/LÂFIZ:
DELÂLET ile/ve/||/<> İŞARETLE DELÂLET ile/ve/||/<> DELÂLETLE DELÂLET ile/ve/||/<> İKTİZÂ ÜZERİNE DELÂLET

( DÂL Bİ'L-İBÂRE ile/ve/||/<> DÂL Bİ'L-İŞÂRE ile/ve/||/<> DÂL Bİ'D-DELÂLE ile/ve/||/<> DÂL Bİ'L-İKTİZÂ )


- KISMÎ/PARSİYEL/PARTIAL[İng.] değil/yerine/= BÖLÜMSEL/BÖLÜMLÜ/BÖLÜNMÜŞ


- KISMÎ UYGUNLUK ve YANILTICILIK


- KİŞNEMEK ile/ve/<> OKRAMAK

( ... İLE/VE/<> Acıkmış ya da susamış atın, yiyecek ya da su gördüğü zaman kişnemesi. )


- KİSPET = KİSVET

( Yağlı güreşte pehlivanların giydiği, belden baldıra kadar uzanan, dar paçalı pantolon. )


- KIŞR[Ar. < KUŞÛR] ile KABUK

( KABUK )


- KISRAK ile BAYKAL/YUND

( Dişil at. İLE Yabani kısrak. )

( Gebelik süreleri 330-335 gündür. İLE ... )


- KISS ile KISS

( ...~Keep It Simple & Stupid )

( Öpmek. İLE/VE/||/<> Yalın ve bir aptalın bile anlayabileceği kadarını sağla/yeğle! )


- KISSA ile/ve/||/<>/> HİSSE

( Fıkra, öykü/hikâye, rivâyet. | Vak'a. İLE/VE/||/<>/> ... )


- KISSA[Ar. < KISAS] ile KISSA'[Ar.] ile KISA[>< UZUN]

( Fıkra, öykü, söylence. | Vak'a, macera. İLE Salatalık/hıyar.[KISSÂ ÜL-HİMÂR: Eşek hıyarı.(Fr. ÉLATER)] İLE Boyu, uzunluğu az olan, kesik. )


- KISSA[Ar.] ile MENKIBE/MENKABE[Ar. çoğ. MENÂKIB]

( Fıkra, öykü, rivâyet. | Olay, macera. İLE Din büyüklerinin ya da tarihe geçmiş ünlü kişilerin, yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili öykü. )


- KISSA[Ar.] değil/yerine/= OLAY/DURUM ANLATI


- KIST/CYST[İng.] değil/yerine/= KESE


- KIST[Ar.] ile NASÎB[Ar.]


- KİST ile UR(TÜMÖR) ile YAĞ BEZESİ

( İçi, sıvı ya da gazla dolu keseciktir. Enfeksiyon ve iltihaplanma gibi durumlarda oluşur. Yumuşaktır. [Her kistten korkmamak ve bilgili/bilinçli olmak gerekir.][Kansere daha az neden olur.] İLE Gövdenin bir yerindeki kistin olağandışı büyümüşlüğüne işaret eder. Serttir.[Daha büyük dokulardan oluşur.][Gövde içindeki bir kist parçalanıp içeriğini gövde içine yayabilir ve dolayısıyla zarar verebilir.]Kansere neden olmadığı sürece zararsızdır ve iyi huylu tümörler gövdenin herhangi bir işleviyle etkileşime girmez.] İLE Yağ ve/ya da bağ dokusunun [lipom] katı ya da sıvı oluşuna göre birikinti, beze, kist biçiminde olabilir.[Yangılı(iltihaplı) olanlarına apse/li denilmektedir.] )

( ... İLE ... İLE/ Bir yağ hücresinin içinde depoladığı yağ miktarını sınırlayamaması ve aşırı yağ depolaması ile oluşur. (Yağlı yiyecek ya da (ne az, ne de çok) yağlı yemekten kaynaklanmamaktadır.] )


- KISTÂS[Ar.] ile/ve/||/<> KISAS[Ar.]

( Bir suçlunun, başkasına yaptığı kötülüğü, aynı biçimde uygulayarak cezalandırılması. İLE/VE/||/<> Ölçü. | Büyük terazi. )


- KISTAS[Ar.]/CRITERION, CRITERIA[İng.]/KRİTER[Fr. < CRITERE] değil/yerine/= ÖLÇÜT/ÖLÇEK


- KISTIRMAK ile KISTIRMAK

( Kaçamayacak bir duruma getirmek, köşeye sıkıştırmak. İLE Birinin/birinden sesi kısmasını sağlatmak/istemek. )


- KİST/UR:
SIVI ile/ya da KATI


- KİSVE[Ar.] değil/yerine/= KILIK


- KİSVE[Ar.] ile/ve/||/<> LİBÂS[Ar.] ile/ve/||/<> ESVÂB[Ar. < SEVB]

( Kisvet. | Giysi/giyecek. | Özel giysi/giyecek. | Kisbet, yağlı güreş yapan pehlivanların giydiği dar paçalı, meşin pantolon. | Birinin ya da bir şeyin dış görünüşü. )

( Giyecek, kılık kıyafet. | Hacıların Kâbe'de giydiği beyaz üstlük. İLE/VE/||/<> Biçim verilmiş giyecek. İLE/VE/||/<> Gövdeyi örten herhangi bir giyecek. )


- KİS/ZEVCE[Ar.] ile KİŞ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Eş. İLE Samur. )


- KIT[Ar. < KAHT] ile AZ/YETERSİZ


- KIT KANAAT (GEÇİNMEK, YAŞAMAK)


- KİT KEMIK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU/BONE MARROW TRANSPLANTATION[İng.] değil/yerine/= KEMIK İLİĞİ AKTARIMI


- KITA KOLU ile KUTUP BAĞLANMASI

( Büyük moleküllerin dallandığı yapı. İLE Moleküller arası güçlü çekim güçleri. )


- KITA ile/ve/değil ADA


- KITÂ[Ar.] değil/yerine/= ANAKARA | BİRLİK | DÖRTLÜK


- KITA[Ar.] değil/yerine/= KESİT


- KITÂ'[Ar.] ile KIT'A[Ar.]

( Kat etme, kesme. | Daireden bir parça/kesme/kıt'a. [İng., Fr. SEGMENT] İLE Parça, bölük, cüz. | Arazi, memleket, ülke. | Askeri birlik. | En az iki beyitten oluşan, gazel tarzında kafiyelenen, ancak ilk beytinin mısraları birbiriyle kafiyeli olmayan nazım şekli. )


- KITA ile KITA ile KITA ile KITA

( Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara. İLE Askerlerin bir komutanın emrinde biraraya gelmesinden oluşan birlik. İLE Dörtlük. İLE Parça, tane. )


- KITA ile/ve ÜLKE

( CONTINENT vs./and COUNTRY )


- KİTAB UL-KUNİY ile ...

( Abbasîler zamanında, Türkistan'da biraraya getirilen Kanallar kitabı. )


- KİTÂB[Ar.] ile MECELLE[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile MENŞÛR[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile MUSHAF[Ar.]


- KİTÂB[Ar.] ile SİFR[Ar.]


- KİTABET ile/ve/||/<> HİTABET


- KİTÂBET/KETEBE/MUKABELE/KUBİLE KAYDI = FERAĞ KAYDI = İSTİNSAH KAYDI

( İstinsah kayıtlarında, tarihler, yazıyla verilir.[nadiren de rakamla] )

( İstinsah kayıtları, genellikle Arapça'dır. [XI. yy.'dan sonra Farsça da görülmektedir. XIV. yy.'dan sonra çok az sayıda Türkçe olarak da görülmektedir. Bazen de ebced ile kaydedilmiştir.][bkz. İslâm İlimleri Dergisi - Esad Coşan, 2. Sayı, 55-56 s., 1975, Ankara] )


- KİTABI:
SAĞDAN VERİLİ (OLAN/LAR) ile/ve SOLDAN VERİLİ (OLAN/LAR)

( ESHÂB-I YEMÎN ile/ve ESHÂB-I MEYMÎN )


- KİTAB-I TEKVİNÎ ile/ve KİTAB-I TEDVİNÎ

( Kainat Kitabı. İLE/VE Kuran-ı Kerim. )


- KİTAB-I:
TENZÎLÎ ile/ve/||/<> TEKVÎNÎ ile/ve/||/<> TELÎFÎ/TAHRÎRÎ


- KİTABIN ORTASINDAN KONUŞMAK ile/ve/||/<> SONDA SÖYLEYECEĞİNİ BAŞTA SÖYLEMEK


- Kitabı okuyamıyorsan (en azından) DİNLE!!!


- Kitabu'n-Necât


- KITAL[Ar. < KİTAL] değil/yerine/= SAVAŞ

( Vuruşma, birbirini öldürme. | Savaş. )


- KİTAP:
ÂFAK'TA ile/ve/<> ENFÜS'TE

( İspat, ayet, delil. İLE/VE/<> Nefs. )


- KİTAP:
BELLEK ve/||/<> İDDİA

( Korutur. VE/||/<> Sağlatır. )


- KİTAP BİLGİSİNİN EKSİKLİĞİ (VE BU DURUMUN GETİRDİĞİ BİLGİSİZLİK) ile KENDİ HAKKINDAKİ BİLGİSİZLİĞİ

( LACK OF KNOWLEDGE BY BOOK (AND THE IGNORANCE WHICH THIS SITUATION BRINGS) vs./and LACK OF KNOWLEDGE THE SELF (AND THE IGNORANCE OF IT) )


- KİTAP HEDİYE ETMEK:
EHLİNE ve İSTEKLİSİNE


- KİTAP HEDİYE ETMEK ve EHLİNE ve İSTEKLİSİNE


- KİTAP [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- KİTAP OKUMAK:
"UYUMAK İÇİN" değil UYANIK KALMAK/OLMAK ÜZERE


- KİTAP OKUMAK ile/||/<> "DENİZ SUYU İÇMEK"

( Okumak, deniz suyu içmek gibidir. İçtikçe susanır, susadıkça içilir. )


- KİTAP OKUMAYI SEVMEYEN ile/değil/yerine/<> ARADIĞI KİTABI HENÜZ BULAMAMIŞ OLAN


- Kitap okurken SUS!!!


- KİTAP OKUYANLAR ile/>< HIRSIZLAR

( Kitap çalmaz. İLE/>< Kitap okumaz. )


- KİTAP [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- BETİK/KİTAP:
SIRTI ile/ve/||/<> ARKASI


- KİTAP/YAZMA ile/ve/değil RİSÂLE

( ... İLE/VE/DEĞİL Kısa yazılmış küçük kitap. )


- KİTAP ile/ve/değil/||/<>/< CİLT


- KİTAP ile/yerine/değil YAPIT/ESER

( ... İLE/YERİNE/DEĞİL Bir şeyin varlığına delâlet eden başka bir şeyin hasıl olması. Sonuç. )

( [not] BOOK vs./but WORK
WORK instead of BOOK )


- KİTAP ile HİTAP


- KİTAP ve/||/<> HİTAP


- KİTAP ve/<> KİŞİ ve/<> MUHABBET


- KİTAP ile/ve/<>/< KİTÂBE

( BOOK and INSCRIPTION )


- KİTAP ile/ve/||/<>/> KİTAP SEVDÂSI VE AŞAMALARI

( )

( KİTAP SEVDÂSI AŞAMALARI...

9- Kitapları/nı, sonraki kuşağa bırakma...
8- Kitap biriktirme...
7- Yeniden keşfetme...
6- Kitaba yer/gereksinim yok...
5- Kitaplardan beklenilenin dayanılmaz hayal kırıklığı... ["Ben bir kitap yazayım da görsünler!"]
4- Kitapları, kişilerle etkileşimde olmanın yerine koyma...
3- Kimlik olarak kitaplar...
2- Kitap aşkı...
1- Kitapların keşfi... )


- KİTAP ile LİBRETTO[İt.]

( ... İLE Bir operanın, sözlerinin yazılı bulunduğu kitap. | Bir pantomimi ya da baleyi açıklayan kitap. )


- KİTAP ile MUSHAF ile KUR'ÂN-I KERÎM

( * KUR'ÂN-I KERÎM(Zât'ı temsil eder.)
* İNCİL("YENİ AHİT" diye de geçer.)(İsimler tecellisidir.)
* TEVRAT: Beş kitap. ("ESKİ AHİT" diye de geçer.)(Sıfatlar tecellisidir.)
* ZEBUR(Fiiller tecellisidir.)
( Zebur'u ilkokul, Tevrat'ı ortaokul, İncil'i de lise öğrenimine benzetecek olursak, Kur'an yüksek öğrenime benzer. )


- KİTAP ile/ve/<> ÖĞRETMEN/HOCA/MÜRŞİT/GURU

( Neyi/neleri nasıl yapacağını/yapabileceğini anlatır/gösterir. İLE/VE/<> Neyin/nelerin yapılmayacağını/yapılmaması gerektiğini gösterir/anlatır. )

( Veri/bilgi. İLE/VE/<> Bilgi + Tecrübe. )

( ... ile/ve/<> GURU: Can bağdaşması. )


- KİTAP ile SUBARA

( ... İLE Osmanlılar'da okul kitaplarına verilen genel ad. )


- BETİK/KİTAP ile SUPARA[Fars. SÎ+PÂRE]

( ... İLE Osmanlı Devleti'nde, okul kitaplarının genel adı. )


- KİTAP ile/ve/değil TOMAR


- KİTAP ile TRETE[Fr.]

( ... İLE Bir bilim ya da sanatın ana kurallarının yazılı olduğu kitap. )


- KİTAP/DEFTER VS. SAYFALARININ UCUNU BÜKEREK ÇEVİRMEK yerine/değil BÜKMEDEN (DIŞINDAN/YAPRAKLARINDAN)(ALTTAN/ÜSTTEN/YANDAN) ÇEVİRMEK


- Kitaplı KONUŞ!!!


- KİTAPSIZLIK ile/değil/yerine "HESAPSIZLIK"


- KİTAPTA:
YAPRAĞIN UCUNU/YARISINI KATLAMAK değil/yerine AYRAÇ KULLANMAK

( ON BOOK: TO FOLD UP HALF OF(/TIP OF) THE PAPER -> TO USE SEPARATOR
ON BOOK: TO USE SEPARATOR instead of TO FOLD UP HALF OF(/TIP OF) THE PAPER )


- KIT'ATÜ-'D-DÂİRE ile/||/<> KIT'A DEFFÎYYE ile/||/<> KITÂ'U'D-DÂİRE ile/||/<> MÜSTEDÎR

( Daire parçası. İLE/||/<> Küre kuşağı. İLE/||/<> Daire dilimi. İLE/||/<> Dairesel. )


- KİTİN[Fr. CHITINE < Lat.] ile ...

( Eklembacaklıların~kabukluların örteneğini oluşturan, dayanıklı~esnek organik nesne. Kimi mantar~likenlerde de rastlanır. )


- KITİPİYOZ[Yun.] değil/yerine/= DEĞERSİZ, BAYAĞI, KÖTÜ


- KITIR KITIR (YEMEK, KESMEK, DOĞRAMAK)


- KITIR ile TIKIR

( Minderin sertleşmesini sağlayan içindeki saman parçaları. | Yalan. | Patlamış mısır. İLE Tıkırdayan, birbirine vuran, çarpan şeylerin çıkardığı ses. | Para. )


- KİTLE ile/ve/değil/yerine HALK


- KİTLEME" değil KİLİTLE(ME)!


- KİTLE ile KÜTLE[Ar.]

( Katı maddelerin büyük parçası, küme, yığın. | [fizik] Bir nesneye uygulanan kuvvetle, oluşan ivme arasındaki orantıyı veren katsayı ya da nesne niceliği. )


- KİTLE değil/yerine/= TOPLULUK


- Kitlelere KONUŞ!!!


- KİTLELEŞME ile "KURUMSALLAŞMA"


- KİTLEMEK/KİTLİ" değil KİLİTLEMEK/KİLİTLİ


- KITLIK ile/ve/||/<> AZLIK/SEYREKLİK/NEDRET[Ar.]


- KITLIKTA:
AÇLIK değil TOKLUK

( Kıtlık zamanlarında, kişileri, açlık değil alışmış oldukları tokluk öldürür. )


- KITSCH değil/yerine/= BAYAĞI/ZEVKSİZLİK


- KIVAM ile/ve/||/<> İSÂBET


- KIVAM ile/ve/||/<>/> KIYAM

( Ölçü/kıvam oluşturmadan, kalkış/kıyam, ilerleme, gelişim olmaz. )


- KIVAM[Ar.] değil/yerine/= KOYULUK/YOĞUNLUK


- KIVAM ile SEVİYE

( CONSISTENCY vs. LEVEL )


- KIVÂM[Ar.] ile/<> TAV[Fars.]

( Koyuluk. | Bir şeyin, en uygun zaman ya da durumu. | Spor çalışmalarında başarılı olabilmek için, fizik ve moral yönünden istenilen iyi durum. İLE/<> İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının, nemin yeterli olması durumu. | [hayvanlarda] Semizlik. | [mecaz] En uygun durum ve zaman. )


- KIVAN ile/||/<> GÜVEN

( Kıvanmak. İLE/||/<> Kendini beğenmek, gururlanmak; övünmek, iddia etmek. )


- KİVİ ile KİVİ

( Meyve. İLE Kivigillerden, kanatları küt olmasından dolayı uçamayan, bacakları güçlü, Yeni Zelanda'da yaşayan bir kuş. )

( ... cum APTERYX AUSTRALIS )

( ... ile APTERİKS[A: Yokluk. PTERYX: Kanat.] )


- KIVIL KIVIL

( Topluca hareket edip kaynaşarak. )


- KIVILCIM ile ÇINGI

( ... İLE Kıvılcım. | Parça, zerre. | Maşrapa. )


- KIVILCIM ve/||/<> SİVİLCE

( [fazla] Güvenme servetine! Bir kıvılcım yeter. VE/||/<> [fazla] Güvenme güzelliğine! Bir sivilce yeter. )


- KIVILCIM/ŞERÂRE[Ar.] ile/değil UÇKUN

( ... İLE Ateşten fırlayan kıvılcım. )


- KIVIR KIVIR (SAÇLAR)


- KIVIRCIK ile KIVIRCIK ile KIVIRCIK

( Küçük küçük kıvrımları olan. İLE Marul. İLE Koyun. )


- KIVIRMAK ile BECERMEK


- KIVIRMAK ile DÖNDÜRMEK


- KIVIRMAK ile KIRITMAK


- KIVRAK ZEKÂ" ile "HAZIR YANIT"


- KIVRAK/LIK ile USTA/LIK


- KIVRAMAK ile KIVRANMAK

( Bir nesnenin buruşup toplanması, kıvırcık duruma gelmesi. | Hızlı yürümek. | Harekete geçmek. İLE Ağrı, sancı gibi gövdesel ya da korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle gövdenin eğilip bükülmesi. | Acı çekmek, üzülmek. | Bir şeye çok gereksinim duymak. )


- KIVRIK ile KIVIRCIK

( Eğrilip bükülmüş, yuvarlak bir biçim verilmiş. İLE Küçük küçük kıvrımları olan. )


- KIVRIM KIVRIM (KIVRANMAK)


- KIVRIM ile BÜZGÜ

( ... İLE Dikişte kumaşın bir ucundan, istenilen yere kadar geçirilen bir ipliğin çekilmesi ile oluşan, kumaşın bolluğunu azaltan sık, küçük kıvrım. )


- KIVRIMLI ile/ve/değil BOĞUMLU


- KİWİ ile KİWİ

( Meyve. İLE Kuş. )


- KİWİ ile OKARİTO KAHVERENGİ KİWİSİ

( ... İLE Yeni Zelanda'da yaşarlar. )


- KIYÂFET/KİSVE/ESVAP/LİBAS[Ar.}/KOSTÜM[Fr./İng. < COSTUME] değil/yerine/= GİYSİ/GİYİM/GİYECEK/OTRAN


- KIYAFET ile/değil KİFÂYET

( Giysi/giyecek. İLE Yeterli oranda olma, yetme, kâfi gelme. | Yeterlilik. )


- KIYAK ile/ve/değil/yerine KATKI

( [not] "FAVOUR" vs./and/but CONTRIBUTION/ADDITION
CONTRIBUTION/ADDITION instead of "FAVOUR" )


- KIYAM:
FARZ NAMAZDA ve NÂFİLE NAMAZDA

( Farzdır. VE Sünnettir. )

( [çok zorunlu olmadıkça] Farz namazlar, oturarak kılınmaz! )


- KIYAM ve/<> RÜKÛ ve/<> SECDE

( Duruş. VE/<> Saygı. VE/<> Sevgi. )


- KIYÂM ve/||/<> SÜKÛNET ve/||/<> KAVL ve/||/<> HAYAT

( Hizmet ile olsun! VE/||/<> Hürmet ile olsun! VE/||/<> Hikmet ile olsun! VE/||/<> Edep ile olsun! )


- KIYAM ve/||/<> SÜKÛNET ve/||/<> KAVL(SÖZ) ve/||/<> HAYAT

( Hizmet ile. VE/||/<> Saygı ile. VE/||/<> Hikmet ile. VE/||/<> Edeb ile. )


- KİYANİT ile/||/<> ANDALUZİT

( Mavi renkli ve sertliği değişken bir mineral. İLE/||/<> Renk değişimi gösterir. )


- KİYANİT ile/||/<> STAUROLİT

( Mavi renkli ve sertliği değişken bir mineral. İLE/||/<> Çapraz şekilli ikiz kristalleri ile bilinir. )


- KIYAS KABUL ETMEZ değil/yerine/= KARŞILAŞTIRILAMAZ


- KIYAS:
MESAİL-İ ÜMMÜHATİYE ile/ve/||/<> MESAİL-İ NEVÂZİİLİYE


- KIYAS değil/yerine/= DENK SAYMA/BİR TUTMA


- KIYAS ile GIYÂS


- KIYAS ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<> HAKARET

( Kimseye ve de özellikle çocuklara, ne kıyas, ne de hakaret edilir! )


- KIYAS ile/yerine KARŞILAŞTIRMA

( Tanım/Örnek: Bir sayfanın ikiye bölünerek, iki ayrı olgunun/kavramın kendi özlerinin iki ayrı sütunda sadece veri olarak dizilişi ve öylece yorum eklemeden bırakılması. İLE Yapılan tablonun/karşılaştırmanın altına ekleme/yorum şeklinde göreceliliği, sınırlılığı ve kısıtlılığı potansiyelinin gözardı edilerek bir değerlendirme yapılması.(sınırı aşmak/bilmemek). Sonuç: Kıyasın değil, karşılaştırmanın daha yerinde, arı, saf, doğru olacağı ve kıyas yapmama gerekliliği. )

( Nispet. İLE/YERİNE Oran. )

( TO COMPARE vs. COMPARISON
COMPARISON instead of TO COMPARE )


- KIYAS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KISTAS


- KIYAS ile/değil YANLIŞ KIYAS

( ... İLE Bilgisizin/cahilin yaptığı. )


- KIYAS ile/ve YORUM

( COMPARISON vs./and INTERPRETATION/COMMENT )


- KIYASİ[Ar.] ile KIYASEN[Ar.]

( Uygulama ve benzetme ile elde edilen. | Kurala göre yapılmış, kurallı. İLE Kıyas edilerek, kıyas yoluyla. | Karşılaştırarak, oranlayarak. | Benzeterek. )


- KIYASIN ENGELLERİNDE(DEF-İ KIYAS):
MEN ile/ve/||/<> MUARAZA ile/ve/||/<> NAKZ-I İCMÂLÎ ile/ve/||/<> NAKZ-I TAFSİLÎ/ŞEBİHÎ

( EMPECHEMENT PROPREMENT DIT avec/et/||/<> CONTESTATION avec/et/||/<> REFUTATION COLLECTIVE avec/et/||/<> REFUTATION PARTIELLE OU RESSEMBLANTE )


- KIYASIYA = ŞİDDETLİ/YOĞUN BİR BİÇİMDE

( Çok şiddetli, korkunç, müthiş. | Şiddetli bir biçimde. )


- KIYASLAMA HATALARI:
GENELLEŞTİRME ile/ve/||/<> ÖZELLEŞTİRME

( FALLACY OF CONVERSE ACCIDENT vs./and/||/<> FALLACY OF ACCIDENT )


- KIYASLAMA ile "TOKUŞTURMA"

( TO COMPARE vs. "TO KNOCK" )


- KIYASLAMA ile/ve/||/<>/> YARGILAMA ile/ve/||/<>/> SUÇLAMA ile/ve/||/<>/> AŞAĞILAMA


- KIYASLAMAK ile/ve/> KARIŞTIRMAK


- KIYAS/LAMAK ile/ve/değil/<> KISKANÇLIK


- KIYASLAMAMALI!


- KIYAS(LAMA)/TASMİM[Ar.] değil/yerine/= TASIM(LAMA)


- KIYAS/MUKAYESE değil/yerine/= KARŞILAŞTIRI/KARŞILAŞTIRMA


- KIYI ve/<> BİSİKLET


- KIYI ile/ve RİA

( ... İLE/VE Denizin örttüğü vadi, bir kıyı türü. )


- KIYI ile/ve/<> RIHTIM[Fars. < RİHTIM: Kumsal]

( ... İLE/VE/<> Bir akarsu ya da deniz kıyısında doldurularak yapılmış, gemilerin indirme-bindirme ya da yükleme-boşaltma yapabileceği yer. )


- KIYI ile UC


- KIYICI ile KIYICI/GADDAR ile KIYICI

( Kıyma işini yapan kişi. İLE Gaddar. İLE Kıyılara vuran enkazı devletten aldığı izinle toplayan kişi. )


- KIYIDA-KÖŞEDE (KALMAK)


- KIYIM ile KIYIM ile KIYIM

( Kıyma işi. İLE Kıyılma biçimi. İLE Görev yönünden kötü bir duruma sokma, haksızlığa uğratma. )


- [ne yazık ki]
!KIYIM ile/ve/||/<> !"YIKIM"


- KIYIN KIYIN

( Kıyıdan, gizli gizli. )


- KIYIN ile KIYINTI

( Güçlü birinin, yasaya ya da vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, zulüm. İLE/ Açlık nedeniyle midede duyulan eziklik. | Herhangi bir nedenle gövdede duyulan kırıklık. | İnce ince doğranmış küçük parça. )


- KIYI/SAHİL[Ar.] ile/ve/değil KUMSAL


- KIYISINDAN-KÖŞESİNDEN (BULAŞMAMAK)


- KIYIYOR/UM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KINIYOR/UM


- KIYL Ü KÂL/KİL Ü KAL ile ...

( Dedikodu, kuru lâf. [GÜFT Ü GÛ] )


- KIYMAK ile/değil/yerine KILMAK


- KIYMAK değil/>< KILMAK

( Yanlışı. >< Doğrusu. )


- KIYMATARYEN değil/yerine KIYMETARYEN

( Hayvanlara/canlılara kıyan ya da "kıyma" denilen şeyden yapılan "şeyler" yiyen. DEĞİL/YERİNE Hayvanların değerini bilip tüm canlılara saygı göstererek yaşama olanağı sunmayı yeğleme zihninde/bilincinde, tutum ve davranışında olanlar. )


- KIYMET(DEĞER) ile/ve KABİLİYET(BECERİ)

( Değerlidir(kıymetli) (belki) fakat becerikli(kabiliyetli) midir (acaba)? )


- KIYMET[Ar.] ile SEMEN[Ar.]


- KIYMET-İ HARBİYE değil/yerine/= ETKİSİ DEĞERİ


- KIYMET/Lİ[Ar.] değil/yerine/= DEĞER/Lİ


- KIYTIRIK[argo] değil/yerine/= DEĞERSİZ, BAYAĞI


- KIZ BÖCEKLERİ ile KIZ BÖCEĞİ

( Örnek hayvanı kız böceği olan, kanatları eşit, camsı, uçuşları sürekli ve hızlı, avcı böcekler takımı. İLE Eklembacaklıların kız böcekleri takımından, başı büyük, gövdesi narin, zar kanatlı bir böcek. )

( ... cum LIBELLULA DEPRESSA )


- KIZ/KADIN ile VİRAGO

( ... İLE Erkek gibi davranan ve giyinen kadın/kız. | Kavgacı/şirret kadın. )


- KIZ KID


- KIZ ve SÂNİYE ve SÂLİSE ve RABİA


- KIZ ile SÜTKIZI

( ... İLE Bir kadının, kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasıyla birlikte evlat olarak benimsediği kız çocuk. )


- KIZAMIK ile/||/<> KIZAMIKÇIK

( Morbillivirusun neden olduğu, döküntü ve yüksek ateş ile ilişkili bir çocukluk çağı hastalığı. İLE/||/<> Rubella virüsünün neden olduğu, hafif döküntü ve düşük ateş ile ilişkili bir bulaş. )


- KIZAMIK ile KIZIL ile SUÇİÇEĞİ ile KABAKULAK/KABAŞİŞ/YAZMA ile KUDUZ

( MEASLES vs. SCARLET FEVER vs. CHICKENPOX vs. MUMPS vs. RABIES )


- KIZAN ile KIZAN

( Erkek çocuk. | Silahlı köy delikanlısı. | Çoluk çocuk. İLE Dişi köpek, kedi gibi hayvanların çiftleşme isteği gösterdikleri durum ya da zaman. )


- KIZARIP BOZARMAK


- KIZDIRMAK İÇİN değil TERBİYESİZLİK/DENSİZLİK


- KIZDIRMAK ile KISTIRMAK


- KIZGINLIK ile/değil AŞAĞILAMA


- KIZGINLIK ile İSYAN

( ANGER vs. REBELLION )


- KIZGIN/LIK ile/ve TEPKİLİ/LİK


- KIZGIN/LIK ile/ve/değil/<> ÜZÜNTÜ/ÜZGÜN

( Üzüntü bir zihinsel acıdır ve bu ıstırap, mutlaka dikkat ister. Ona dikkatimizi verdiğimizde, çağrı durur ve bilgisizlik sorunu da kaybolur. )

( Üzüntülerimiz hakkında üzülmemize gerek yoktur. )

( Üzüntü, sen ve ben olduğu sürece devam eder. )

( Worry is mental pain and pain is invariably a call for attention. The moment you give attention, the call for it ceases and the question of ignorance dissolves.
You need not worry about your worries. )


- KIZIL GERDANLI DALGIÇKUŞU ile KARA GERDANLI DALGIÇKUŞU


- KIZIL MESCİD ile KIZIL MESCİD

( Eyüp, Kalenderhane Sokağı'ndadır. İLE Fatih-Draman'da, Tercüman Yunus Sokağı'ndadır. )

( 1581'de, Kiremitçi Süleyman Çelebi tarafından. [Kiremitçi Süleyman Çelebi adıyla da bilinir.] İLE Hüseyin Ağa tarafından. [Hüseyin Ağa Mescidi adıyla da bilinir.] )


- KIZIL MİNÂRE MESCİDİ ile KIZIL MİNÂRE MESCİDİ

( Aksaray, Horhor Caddesi'ndedir. İLE Hasköy, Kalaycı Sokak'tadır. )

( XV. yüzyılda, Kiremitçibaşı Mehmed Çelebi tarafından. [Kiremitçibaşı Mescidi adıyla tanınmıştır.] İLE 1591'de, Kiremitçi Ahmed Ağa tarafından. [Kiremitçi Mescidi adıyla da bilinir.] )


- KIZIL ŞAHİN ile ŞAH KARTAL

( ile )


- KIZIL ile FİRFİRİ[Ar.]

( ... İLE Parlak kızıl renk. | Bu renkte olan. )


- KIZIL ile KIZILTI

( ... İLE Bir yerden yansıyan hafif kızıl renk, solgun kızıl. | Bu renkte olan. )


- KIZILABA ile/||/<> PIRPIRI/PİRPİRİ ile/||/<> LATA

( Yeniçeri oçağına küçük yaşta giren oğlanların giydiği kırmızı abadan yapılmış giysi. İLE/||/<> Yeniçeri salma erlerinin giydiği kırmızı çuhadan yapılmış cüppe. İLE/||/<> İlmiyenin giydiği bir üstlük. )


- KIZILAY ile KIZILHAÇ

( RED CRESENT vs. RED CROSS )


- KIZILCIK ile ÇİĞDE

( ... İLE Kızılcığa benzer, kabuğu sert bir meyve. )


- KIZILCIK ile GERİMŞİK/GERMİŞİK

( ... İLE Yabani kızılcık. )


- KIZILCIK ile VİŞNE

( Kızılcıkgillerden, yaprak açmadan çiçeklenen iri gövdeli bir ağaç. | Bu ağacın güzün olgunlaşan, kırmızı, tek çekirdekli, reçeli ve şerbeti yapılan, buruk bir tadı olan yemişi. İLE Gülgillerden, dalları kırmızımtırak, çiçekleri beyaz renkte, kiraza benzer bir ağaç. | Bu ağacın genellikle reçel ve şerbet yapılan, kırmızı renkte ekşimtırak meyvesi, ekşi kiraz. )

( CORNELIAN CHERRY vs. SOUR CHERRY/MORELLO/AMARELLE )

( CORNUS MAS/FRUCTUS CORNI cum PRUNUS CERASUS / CERASUS VULGARIS )


- KIZILDERİLİ değil/yerine AMERİKA(N) YERLİSİ/ESKİ HİNTLİLER/OLD INDIANS


- KIZILGERDAN = | NAR BÜLBÜLÜ = KINALI = GÖĞSÜ KINALI |[yerel]


- KIZIL/QIZIL ÇÜVİT ile AL ÇÜVİT ile KÖK ÇÜVİT ile YAŞIL ÇÜVİT ile SANG ÇÜVİT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Parlak kırmızı renk. İLE Kızıl turuncu renk. İLE Parlak mavi renk. İLE Yeşil renk. İLE Sarı renk. )


- KIZIM/OĞLUM yerine ÇOCUĞUM


- KIZIYOR/LAR ile/ve/değil/yerine İSTEMİYOR/LAR


- KIZKULESİ ile/ve/||/<> KIZKULESİ SOKAĞI

( İstanbul'da. İLE/VE/||/<> Ankara'da. )

( )


- KIZMA/KIZGINLIK ile/ve/değil ŞAŞIRMA/ŞAŞKINLIK

( [not] TO GET ANGRY vs./and/but BEWILDERMENT )


- KIZMAK ile/ve/||/<>/< BİLGİSİZLİK

( Ne kadar az bilirsen, o kadar kızarsın. )


- KIZMAK ile "BOZULMAK"


- KIZMAK ile/değil DOĞRUDAN SÖYLEMEK

( [not] TO GET ANGRY vs./but TO SAY DIRECT )


- KIZMAK ile/ve/değil/yerine GÜCENMEK


- KIZMAK ile HOMURDANMAK

( TO GET ANGRY vs. TO GRUMBLE )


- KIZMAK ile/ve KINAMAK


- KIZMAK ile KIZIŞMAK ile KIZIŞMAK ile KIZIŞMAK ile KIZIŞMAK

( Isıtılan ya da ısınan bir nesnenin sıcaklığının çok artması. | At, eşek vb. hayvanların çiftleşme istemesi, kösnümek. | Dişi kuşların zamanı gelip kuluçkaya yatma isteği göstermesi. | Öfkelenmek, sinirlenmek. İLE Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak. İLE Bitkilerin, ıslaklık ve mikropların etkisi altında çürürken ısınması. İLE Hayvan, eş isteme zamanı gelmek, kösnümek. İLE Zorlu, sert, kızışık bir durum almak, şiddetlenmek, artmak. | Hızlanmak, hareketlenmek. )


- KIZMAK ve ÖNEMSEMEK


- KIZMAK ile RAHATSIZ OLMAK


- KIZMAK ile/ve/değil/yerine SİTEM[Fars.] (ETMEK)

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Birine, yaptığı bir hareketin ya da söylediği sözün, üzüntü, alınganlık, kırgınlık vb. duygular uyandırdığını, öfkelenmeden belirtme. )


- KIZMAK ile/ve/<> "TAPASI ATMAK"


- KIZMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÜZÜLMEK


- Kırkına kadar sus, kırkından sonra KONUŞ!!!


- Kısaca DİNLE!!! (Kısaca olmadı fakat) Kısaca olmasa da DİNLE!!!


- Kızdığında DİNLE!!!


- Kızdığında SUS!!!


- KKDS/CLINICAL DECİSION SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= KLINİK KARAR DESTEK DÜZENİ


- KKE/PERSONAL PROTECTIVE EQUİPMENT KİŞİSEL KORUYUCU EKİPMAN, KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM


- KLAN[Fr.]/SEMİYE[Osm. < Ar.] ile SOP

( Toplumun ilk ve en basit biçimi/türü. )


- KLARNET ile BASKLARNET

( ... İLE Kalın sesli klarnet. )


- KLARNET ile/ve/değil OBUA


- KLARNET ile/ve SERKAN ÇAĞRI SOL KLARNET/İ


- KLARNET ile/ve Sİ-BEMOL/JAZZ KLARNET/İ


- KLARNET ile/ve/< ŞİLAMO

( 1690'da oluşmuştur. İLE/VE/< Şilamo, klarnetin önceki/ilk halidir. )


- KLASIFIKASYON/CLASSIFICATION[İng.] değil/yerine/= SINIFLAMA


- KLASİK DÖNEM ANLAYIŞI ile MODERN DÖNEM ANLAYIŞI


- KLASİK GELENEKTE ve MODERN GELENEKTE

( Mantık + Dil Felsefesi. VE Mantık + Matematik. )

( ... VE 1860 sonrası. )


- KLÂSİK GİTAR ile/ve AKUSTİK GİTAR


- KLÂSİK KİTAP ile DERS KİTABI


- KLASİK KOŞULLANMA ile/ve BİLİŞSEL KOŞULLANMA


- KLÂSİK MANTIK ile/ve MODERN MANTIK

( Dile dayalı kavram, tanım, önerme ve çıkarımı esas alır. İLE/VE Simgelere dayalı önerme ve çıkarımı esas alır. )

( )


- KLASİK MEKANİK/"FİZİK" ile/ve/||/<>/> KUVANTUM MEKANİĞİ/"FİZİĞİ"

( Bağımsız nesne. İLE/VE/||/<>/> Bağımlı enerji. )

( Sürekli zaman. İLE/VE/||/<>/> Süreksiz an. )

( Sürekli mekân. İLE/VE/||/<>/> Süreksiz olasılık. )

( Belirlilik. İLE/VE/||/<>/> Belirsizlik. )

( Yerellik. İLE/VE/||/<>/> Tümellik. )

( Nedensellik. İLE/VE/||/<>/> Bütünsellik. )

( Bağımsız ölçüm. İLE/VE/||/<>/> Bağımlı ölçüm. )

( Mantık.[0 | 1 (ya / ya da)] İLE/VE/||/<>/> Eytişimsel mantık. [hem, hem de | ne, ne de] )

( 1900 - MAX PLANCK
["Kuvantum Kuramı"nı geliştirdi ve Termodinamik yasaları üzerine çalıştı. Kendi adıyla bilinen "Planck sabiti"ni ve "Planck ışınım yasası"nı buldu.] )

(

Max Planck, Albert Einstein,
Niels Bohr, Louis de Broglie,
Max Born, Paul Dirac,
Werner Heisenberg, Wolfgang Pauli,
Erwin Schrödinger, Richard Feynman )

( Makroskopik nesnelerin devimini inceleyen fizik dalı. İLE/VE/||/<>/> Mikroskopik parçacıkların davranışını inceleyen fizik dalı. )


- KLASİK MEKANİK ile/ve/||/<> KLASİK GÖRELİ MEKANİK


- KLÂSİK NEDENSELLİK (ELEŞTİRİSİ) ile/ve MODERN NEDENSELLİK (ELEŞTİRİSİ)


- PSİKANALİZ:
KLASİK ile/ve/||/<> İLİŞKİSEL


- KLASİK REALİZM ile NEO REALİZM


- KLASİK ile/ve/=/||/<> ALGI KÖRLÜĞÜ OLUŞTURMAYAN


- KLASİK ile/değil ANTİK/A

( [not] CLASSIC vs. ANTIQUE )


- KLASİK ile/ve/>< BAROK

( ... İLE/VE/>< Motif, hareket ve gerilim ağırlıklıdır. )

( Heinrich Wölfflin Kuramsallığı ile... * ÇİZGİSELLİK/LINEAR[İng., Alm.] ile/ve/>< GÖLGESELLİK/PAINTERLY[İng.]/MALERISCH[Alm.] * DÜZLEMSELLİK/PLANE[İng.]/FLÄCHE[Alm.] ile/ve/>< DERİNLİK/RECESSION[İng.]/TIEFE[Alm.] * KAPALI BİÇİM/TECTONIC FORM[İng.]/GESCHLOSSEN[Alm.] ile/ve/>< AÇIK BİÇİM/A-TECTONIC FORM[İng.]/OFFEN[Alm.] * ÇOKLUK(ÇOKLUKTAKİ BİRLİK)/MULTIPLICITY[İng.]/VIELHEIT[Alm.] ile/ve/>< BİRLİK(TEKLİKTEKİ BİRLİK)/UNITY[İng.]/EINHEIT[Alm.] * AÇIKLIK/APAÇIKLIK/ABSOLUTE CLARITY[İng.]/KLARHEIT[Alm.] ile/ve/>< GÖRECE AÇIKLIK/RELATIVE CLARITY[İng.]/UNKLARHEIT UND BEWEGTHEIT[Alm.]
"XVI. yy." İLE/VE/>< "XVII. yy." )


- KLASİK ile/ve/> BAROK ile/ve/> ROKOKO[Fr.]

( ... İLE/VE/> ... İLE/VE/> XVIII. yüzyılın başında, Fransa'da çok geçerli olan, kavisli çizgileri bol, gösterişli bir bezeme biçemi. | Bu biçimde olan eşya/mobilya, tasarım. )

( XVI. yüzyıl. ile/ve/> XVII. yüzyıl. ile/ve/> XVIII. yüzyıl. )


- KLASİK ile/ve/değil/yerine/<> GELENEKSEL

( CLASSICAL vs./and TRADITIONAL )


- KLASİK ile GELENEKSEL

( CLASSIC vs. TRADITIONAL )


- KLASİK ile/ve/değil/yerine KADÎM

( Her dönem geçerli olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE ... )

( [not] CLASSICAL vs./and/but ANCIENT
ANCIENT instead of CLASSICAL )


- KLASİK ile KLASİSİZM[Fr. < CLASSICISME]

( Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen yapıt. | XVII. yüzyıl Fransız dili, sanatı ve yazarları ile ilgili olan. | Alışılmış. | Sanatta kuralcı. | Kökleşik. | Eski Yunan, Roma ve XVII. yüzyıl Fransız sanatıyla ilgili sanatçı ya da yapıt. | Eski Yunan ve Roma çağı dili ve sanatı ile ilgili olan. İLE Eski Yunan, Roma sanatından, yazınından kaynaklanan, XVII. yüzyılda Fransa'dan yayılan sanat ve yazın çığırı. )


- KLASİK ile/değil KLİŞE


- KLASİK ile MODERN

( Evrensel. İLE Bireyde. )

( CLASSIC vs. MODERN )


- KLAS/MAN[Fr. < CLASSE/MENT] değil/yerine/= BÖLÜM


- KLAVSEN[< Fr.]/ÇEMBALO[< İt.] = PİYANO[İt. < PIANO]

( Klavyeli ve telli bir çalgı. )


- KLAVYE KULLANIMI(/CISI) ile FARE KULLANIMI(/CISI)

( Üretim/üret[k]en. İLE Tüketim/tüket[k]en. )

( Büyük Harf[Caps Lock] tuşu aktifken [AltGr + Q] işaretini çıkartamazsınız. )


- KLAVYE ile/ve/||/<>/> MEKANİK KLAVYE


- KLEPTOKRASİ değil/yerine/= HIRSIZERKİ


- KLEPTOKRAT değil/yerine/= HIRSIZERKÇİ


- KLEPTOKRATİK değil/yerine/= HIRSIZERKİL


- KLESHA(/KİLESA) ile ...

( Zincirler, kirlilikler, tutkular, duygusal psişik bulaşıklıklar. )


- KLEZMER[< KLEY ZEMER, KLE/KLİ ile ...

( Musevi eğlence müziği. | Sesin iletimi. )


- KLİMAKS ile SÜKSESYON

( Bir ekodüzenin, son ve dengeli durumu. İLE Bir ekodüzenin değişim ve gelişim süreci. )


- KLİNİK BİBLİYOTERAPİ ile/ve/||/<> GELİŞİMSEL BİBLİYOTERAPİ


- KLİNİK BİYOKİMYA ile MOLEKÜLER TIP

( Hastalıkları teşhis ve tedavisinde kullanılan biyokimyasal yöntemleri inceleyen bir bilim dalı. İLE Moleküler düzeyde hastalıkların teşhisi ve tedavisi ile ilgilenen bir tıp dalı. Bu iki dalın kesiştiği noktada, genetik testler ve moleküler ilaçlar geliştirilmektedir. )


- KLİNİK PSİKOLOJİ ile/ve/değil/||/<> PSİKOPATOLOJİ


- KLİNOMETRE[Fr.] değil/yerine EĞİMÖLÇER

( Bir yüzey, düzlem, yol ya da aygıtın, yatay düzleme oranla eğimini ölçen araç. )


- KLİŞE[Fr. < CLICHÉ] değil/yerine/= BASMAKALIP SÖZ / TANIKLIK


- KLİŞE[Fr. < CLICHE] değil/yerine/= KALIP/BASMAKALIP

( Baskıda kullanılmak amacıyla, üzerine kabartma resim, biçim, yazı çıkarılmış metal levha. | Basmakalıp söz, görüş vb. )


- KLİŞE ile TEK TİP


- KLON değil/yerine/= EŞÇE


- KLONLAMA ile HİBRİTİZASYON

( Genetik olarak aynı bireylerin laboratuvar ortamında üretilmesi. İLE Farklı türlerin ya da genetik çeşitlenmelerin melezlenmesi. )


- KLOR[Fr. < CHLORE] ile KLOR HİDRAT[Fr. < CHLORHYDRATE] ile KLOR HİDRİK ASİT ile KLORİK[Fr. < CHLORIQUE] ile KLORLAMAK

( Atom numarası 17, atom ağırlığı 35,5 olan, normal sıcaklıkta gaz durumunda bulunan, halojenlerden bir öğe.[simgesi Cl] İLE Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten türeyen tuz. İLE Klor ile hidrojen bileşiği (HCl). İLE Klorik asit. İLE Mikroplardan arındırmak amacıyla suya düşük oranda klor katmak. | Özellikle yünlü kumaşlara, ipliklere parlaklık vermek için klor gazına tutmak. | Savaşta insana, hayvanlara ve bitkilere zararlı olması, öldürmesi için klor püskürtmek. )


- KLOR[Fr. < CHLORE] ile KLORÜR[Fr. < CHLORURE]

( Atom numarası 17, atom ağırlığı 35,5 olan, normal sıcaklıkta gaz durumunda bulunan, halojenlerden bir öğe.[simgesi Cl] İLE Klorun, oksijen ve flor dışındaki elementlerle yaptığı birleşik. )


- KLOROFİL[Fr. < CHLOROPHYLLE] ile KLOROFORM ile KLOROMETRİ/KLORÖLÇER ile KLOROPLAST[Fr. < CHLOROPLASTE] ile KLOROZ/SARICALIK

( Güneş ışığını soğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren nesne. İLE Renksiz, hoş kokulu, genellikle anestezide kullanılan, yatıştırıcı ve uyuşturucu birleşik. [CHCI3] | Bir tür organik yağ çözücü. İLE Bir sıvının içindeki erimiş bulunan klor miktarını ölçmeye yarayan araç. İLE Yeşil bitkilerde gözelerin içinde bulunan, klorofil moleküllerinden oluşan, karmaşık yapılı kromoplast. İLE Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen, genellikle genç kızlarda görülen kansızlık. | Yaprakların sarımtırak bir renk aldığı bitki hastalığı. )


- KLOROFİL ile/ve HEMOGLOBİN[Fr. < Yun: HAIMA: Kan. | BUS: Yuvarlak.]

( Bitkilere rengini veren. İLE/VE Kana rengini veren. | Soluk alma aygıtıyla organizmanın gözeleri arasında oksijen ve karbon gazını iletmeyi sağlayan, bileşiminde, demir, azot, oksijen, hidrojen, kömür ve kükürt bulunan alyuvarların en önemli maddesi. )


- HIZIR/KLOROFİL değil/yerine/= YEŞERMİK, YEŞİLİZ


- KLOSTROFOBİ[Fr./ing. < Yun.]["KLASTROFOBİ" değil!] değil/yerine/= KAPALI YER KORKUSU


- KLOZET[Fr. < CLOSETTE] ile/ve/<> BİDE[Fr. < BIDET]

( ... İLE/VE/<> Gövdenin, belden aşağı bölümlerini yıkamakta kullanılan, çoğunlukla klozet yanında bulunan tuvalet aracı. )


- KM/BY/KNOWLEDGE MANAGEMENT değil/yerine/= BİLGİ YÖNETİMİ


- KMML ile/||/<> JMML

( KMML'nin ayrıntıları için burayı tıklayınız... İLE/||/<> JMML'nin ayrıntıları için burayı tıklayınız... )


- KMR/CARDIAC MAGNETIC RESONANCE[İng.] değil/yerine/= KARDİYAK MANYETİK REZONANS


- KMY/BONE MINERAL DENSITY[İng.] değil/yerine/= KEMİK MINERAL YOĞUNLUĞU


- KNEZ ile ...

( Rus Beyi. )


- KNEZLİK ile/||/<> VOYVODA

( Prensliğin genellikle Slav devletlerine verilen adı. İLE/VE/||/<>/> Slav dillerinde kumandan ya da prens. )


- KNOWING WHAT I REQUEST vs. REQUESTING WHAT I KNOW

( noving vat ay rikuest vit rikuesting vat ay nov )


- KNOWLEDGE vs. FACT


- KNOWLEDGE IN TO KNOW OR NOT TO vs. KNOWLEDGE IN THE NECESSITY TO KNOW


- KNOWLEDGE OF PERSON vs. KNOWLEDGE OF OUT WORLD


- KNOWN POINTS vs. SOME POINTS


- KNOWN vs. UNKNOWN


- KOAGÜLASYON/COAGULATION[İng.] değil/yerine/= PIHTILAŞMA


- KOAGÜLOPATİ/COAGULOPATHY[İng.] değil/yerine/= PIHTILAŞMA SAYRILIĞI


- KOAGÜLÜM/COAGULUM[İng.] değil/yerine/= PIHTI


- KOALİSYON[Fr./İng. < COALITION] değil/yerine/= ORTAKLIK, ORTAK YÖNETİM

( Çeşitli güçlerin biraraya gelmesiyle oluşturulan birlik. )


- KOAN[Jap.] = KUNG-AN[Çince]


- KOAN[Jap.](Kung-an[Çince]) ile/ve MUAMMA

( Zen'de, aydınlanmak üzere kullanılan bilmece/ler, soru/lar. Paradoksal soru. Çözmesi için bir öğrenciye verilen bir problem. Zen öğrencilerine derin anlamlarını iyice anlayarak bir çözüm bulmaları için verilen bulmaca benzeri tümceler. [Bu tümceler, genellikle Mondo'lardan alınır. bkz. MONDO] İLE/VE Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. Düğüm, düğümlü. )

( Koanlar için, ZEN ETİ, ZEN KEMİĞİ adlı kitabı okumanızı salık veririz. )

( Muamma çeşitleri için EMRÎ DİVÂNI'nı okumanızı salık veririz. )

( EMRÎ: En çok muamma yapan kişi. )

( ÖMER ZÜLFE'nin EMRÎ [ö. 1575] DÎVÂNI'NDA HARF OYUNLARI'nı okumanızı salık veririz. )

( FUZÛLÎ'nin MUAMMA RİSÂLESİ'ni de okumanızı salık veririz. )

( ÂMİL ÇELEBİOĞLU'nun HARFLERE DAİR makalesini de okumanızı salık veririz. )

( NEJAT SEFERCİOĞLU'nun EBCED adlı kitabını da okumanızı salık veririz. )


- KOAPTASYON/COAPTATION[İng.] değil/yerine/= KAVUŞUM


- KOARKTASYON/COARCTATION[İng.] değil/yerine/= DAMAR DARALIMI


- KOBALT ile/> NİKEL ile/> KADMİYUM ile/> KURŞUN

( Atom numarası 27, atomik kütlesi 58.933, yoğunluğu 8.9 g/cm³, ergime sıcaklığı 1495 ºC, kaynama sıcaklığı 2870 ºC, kütle numaraları 54-62 arasında izotopları bulunan, ancak sadece 59 kütle numaralı izotopu [27Co59, %100] kararlı olan, 60 kütle numaralı radyoizotopu [Co60], 5.3 yıl yarılanma süresi ve 1.17 MeV ve 1.33 MeV enerjili iki gama fotonuyla tıpta ışın tedavisinde ve endüstride kullanılan, demir ve nikele benzeyen beyaz metal. Simgesi: Co
İLE/>
Atom numarası 28, atomik kütlesi 58.71, ergime sıcaklığı 1453 ºC, kaynama sıcaklığı 2732 ºC ve yoğunluğu 8.9 g/cm³ olan, 360 ºC'den sonra ferromanyetik özelliğini kaybeden, kütle numaraları 57-66 arasında izotopları bulunan, nikel pillerin ışına maruz kalmasıyla oluşan 63 kütle numaralı radyoizotopu [Ni63] radyoaktif izleyici olarak kullanılan, geçiş metalleri öbeğinden, manyetik özellikli alaşımlarda, trafolarda, elektrik iletkenliği düşük olduğundan, direnç malzemelerinde, elektrik ve elektronik devrelerde, seramik kaplama sanayiinde kullanılan, parlak beyaz metal öğe. Simgesi: Ni
İLE/>
Atom numarası 48, atomik ağırlığı 112.40, ergime sıcaklığı 320.9 ºC, kaynama sıcaklığı 765 ºC ve yoğunluğu 8.6 g/cm³ olan, 0.6 eV'un üstündeki nötronlar için saçılma etki kesitleri yüksek fakat soğurma etki kesitleri küçük, ısıl [0.0253 eV enerjili ya da 2200 m/s hızlı] nötronlar için soğurma etki kesiti çok yüksek [2450 b], saçılma etki kesiti çok düşük [5.6 b] olduğundan, reaktörlerin denetim çubuklarında ve ayrıca ölçüm aygıtlarında nötronlara karşı ekranlama işlevi için kullanılan, çinkoya benzeyen, genellikle çinko yataklarında, onunla birlikte bulunan beyaz metal öğe. Simgesi: Cd
İLE/>
Atom numarası 82, atomik kütlesi 207.2, ergime sıcaklığı 327.5 ºC, kaynama derecesi 1740 ºC ve yoğunluğu 11.35 g/cm³ olan, kütle numarası 190-218 arasında izotopları olan, maliyet/yoğunluk oranı düşük olmasından dolayı ve fiziksel ve mekanik özellikleri, ışından dolayı önemli bir değişikliğe uğramadığından dolayı, gama ışınlarına karşı etkin zırh malzemesi olarak ve özellikle nükleer reaktörlerde nötron+gamalara karşı zırhlamada, sanayide akü yapımında, elektrik iletiminde kullanılan kabloların kaplanmasında, silah sanayiinde mermi yapımında, inşaat sanayiinde bina çatılarının kaplanması ve ses yalıtımında, otomotiv ve gemi endüstirilerinde dengeleme ağırlığı, petrol sanayiinde oktan artırıcı olarak yakıt maddelerinde ve matbaacılıkta harflerin dökümünde kullanılan, kararlı izotopları Pb206[%25.1], Pb207[%21.7] ve Pb208[%52.3]'un sırasıyla uranyum[92U238], aktinyum[92U235, AcU] ve toryum[90Th232] radyoaktif serilerinin son halkalarını oluşturduğu mavimsi gri renkte çok ağır metal. Simgesi: Pb )

( Co İLE/> Ni İLE/> Cd İLE/> Pb )

( COBALT vs./> NICKEL vs./> CADMIUM vs./> LEAD )

( COBALT avec/> NICKEL avec/> CADMIUM avec/> LE PLOMB )

( KOBALT mit/> NICKEL mit/> KADMIUM mit/> BLEI )


- KOBRA ile/ve AKBABA

( Aşağı Mısır'ı simgeler. [Kuzey] İLE/VE Yukarı Mısır'ı simgeler. [Güney] )


- KOBRA ile TÜKÜREN KOBRA

( ... İLE Mpzambik ve Botswana'nın Chobe Ulusal Parkı'nda görülebilmektedir. )

( ... İLE Saniyeler içinde, dişlerini geçirmelerine gerek kalmadan, kırk kezden fazla zehir fışkırtabilirler. )


- KOÇ ile BAHTE[Fars.]

( ... İLE Besili, semiz koyun. | Burulmuş, üç yaşında koç. )


- KOÇ ile ECEMME[Ar.]

( ... İLE Boynuzsuz koç. )


- KOÇ ile KOÇ[İng. < COACH] ile KOÇ/HAMEL[Ar.]

( Damızlık erkek koyun. | Sağlıklı, gürbüz genç erkek. İLE Çalıştırıcı. | Kişilerin önderlik ya da yöneticilik özelliklerini, becerilerini geliştirmeye yönelik, belirli bir amacı hedefleyerek daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlamak için çalışan kişi. İLE Zodyak üzerinde Balık ile Boğa arasında bulunan takımyıldızın adı. )


- KOÇ ile KOÇKAR/KÖSEMEN

( ... İLE İri koç. | Kılavuzluk eden koç. )


- KOÇ ile/ve/<> KOYUN/MARYA[Yun.]

( Eril. İLE/VE/<> Dişil. )

( ... İLE/VE/<> Dişil koyun. | Dişil hayvan. | Bir tür küçük balık. )

( KUÇİ[Tuna Bulgarları'na ait kitâbelerde] ile/ve/<> ... )

( ... İLE/VE/<> Gebelik süreleri 147-154 gündür. )

( KEBŞ[çoğ. KİBÂŞ] ile/ve/<> GANEM, NA'CE[çoğ. NİÂC], ŞÂT )

( HÛC ile/ve/<> ... )


- KOÇ ile SAKIZ KOÇU

( ... İLE Osmanlı döneminde Sakız Adası'ndan getirtilen koç. )

( ... İLE Sultan Abdülaziz, bunların meraklılarındandı. )


- KOCA KARI İLÂCI ile/değil KOCA KARİA İLÂCI


- KOCA MUSTAFA PAŞA CAMİSİ ile KOCA MUSTAFA PAŞA CAMİSİ

( Fatih - Kocamustafapaşa'dadır. İLE Ayvansaray - Çember Sokağı'ndadır. )

( 1510'da, Sadrazam Koca Mustafa Paşa emriyle Bizans kilisesinden camiye dönüştürülmüştür. [Sümbül Efendi Camisi adıyla bilinir.] İLE XVI. yüzyılda, Koca Mustafa Paşa emriyle Bizans kilisesinden[458] camiye dönüştürülmüştür. [Câbir Camisi adıyla da bilinir.] )


- KOCA ile KOCA

( Bir kadının evlenmiş olduğu erkek, eş, zevç. İLE Büyük, geniş. | Kocaman, iri. | Yaşlı, ihtiyar, pir. | Yüksek. | Büyük, ulu. )


- KOCA KOSKOCA


- KOCABAŞ ile KOCABAŞI

( İspinozgillerden, 18 santimetre uzunluğunda, sırtı kahverengi, karnı pembe bir tür kuş, flurcun. [Lat. COCCOTHRAUSTES COCCOTHRAUSTES]. | Sığır, manda vb. hayvanların genel adı, büyükbaş. | Doğu Anadolu'da, yol ve tarla kenarlarında yetişen, 30-150 santimetre yüksekliğinde, iki yıllık otsu bir bitki. [Lat. ONOPRORDON ACANTHIUM] | Pancar, şeker pancarı. İLE Köy ihtiyâr heyetinin başı, muhtar. )


- KOCABAŞ/FLURCUN ile YELVE/FLURYA

( İspinozgillerden, 18 cm. uzunluğunda, sırtı kahverengi, karnı pembe bir kuş türü. | Pancar, şeker pancarı. İLE İspinozgillerden, tüyleri yeşilimsi, ağaçlık ve fundalıklarda yaşayan, güzel ötüşli bir kuş. )

( COCCOTHRAUSTES COCCOTHRAUSTES cum CHOLORIS CHOLORIS )


- KOCAKARI SOĞUKLARI
(EYYÂM-I HUSUM, BERD-İ ACÛZ):
SIN[Ar.] ile/ve/||/<>/> SİNNABER[Ar.] ile/ve/||/<>/> VABIR[Ar.] ile/ve/||/<>/> AMİR[Ar.] ile/ve/||/<>/> MUTEMİR[Ar.] ile/ve/||/<>/> MUALLEL[Ar.] ile/ve/||/<>/> MATFİYÜLCEMER[Ar.]

( "Acüz", omurgamızdaki "kuyruk sokumu" dediğimiz son kemiğin adıdır. Yani soğuğun kuyruk sokumuna kadar duyumsanmasından dolayı böyle bir benzetme olmuş. Bu sözcük, Arapça'da kocakarı anlamına gelen "acüze" sözcüğü ile karıştırılınca, bir de üstüne bu soğuklarda çok fazla yaşlı kadının yaşamını yitirmesi söz konusu olunca, deyim, halkın ağzında "kocakarı soğukları" olarak kalmış. )

( Mart ayının ortalarında[11-17 Mart arasında] buz gibi bir soğuk getiren hava durumu. )


- KOÇAKLAMA = YİĞİTLEME


- KOCAMAN ALKIŞ değil/yerine/= BÜYÜK ALKIŞ


- KOÇAN ile MISIR KOÇANI/FUÇA


- KOÇBAŞI ile KOÇBOYNUZU

( XV. yüzyılın sonuna kadar kullanılan, kuşatılan bir kentin ya da kalenin sur ve kapılarını yıkmaya yarayan, ön tarafı koçun başına benzeyen ağır direk. | Bir ya da birkaç kişi tarafından taşınan, kol gücüyle vurularak genellikle kapıları kırmakta kullanılan demir araç. | Halı, kilim vb.nde bulunan çapaya benzer bir motif türü. İLE Üzerine ip iliştirmeye yarayan, iki kulaklı ahşap ya da metal çengel. | Eli belinde. )


- KÖÇEK ile/değil KOÇAK

( Kadın kılığına girip çengi gibi oynayan erkeklere verilen ad. | Ağırbaşlı davranışları olmayan kişi. | Deve yavrusu, köşek. İLE Yürekli, yiğit. | Eliaçık, cömert. )


- KÖÇEK ile KÖŞEK

( Kadın kılığına girip çengi gibi oynayan erkeklere verilen ad. | Ağırbaşlı davranışları olmayan kişi. İLE Bir yaşına kadar olan deve yavrusu. )


- KÖÇ/GÖÇ ile KÖÇ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yerleşimi bir yerden bir yere taşımak. | Ordunun sefere çıkması. İLE Saat ya da belirli bir süre. )


- KOÇ/LUK[İng. < COACH] ile YÖNDER/LİK / MENTOR/LUK[Fr./İng.]

( COACH(ING) vs. MENTOR(ING) )


- KÖÇRÜM ile KÖÇÜK ile KÖÇÜT
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ani ve şiddetli korku. | Dehşet. İLE İnsanın kalçası. | Koyunun yağlı kuyruğu. İLE At. )


- KOD ile/ve/değil EŞİK


- KOD ile SİMGE


- KODAMAN ile KERLİ FERLİ["KELLİ FELLİ" değil!]

( İleri gelen, para ya makam sahibi kişi. İLE Giyimi düzgün, olgun ve gösterişli kişi. )


- KÖDÜG ile KÖDÜGLÜG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İş ve zahmet.[Tek başına kullanılmaz. Yalnızca bu ikileme de görülür.] İLE Emek harcamak, sıkıntı çekmek. )


- KOENFEKSİYON/COINFECTION[İng.] değil/yerine/= EŞBULAŞ, BİRLİKTE BULAŞ


- KOENZİM/COENZYME[İng.] değil/yerine/= EŞENZİM


- KOFALMAK ile/ve/||/<>/> KOFALAK

( Gururlanmak, övünmek. | Şişmek, genişlemek. | Azalmak. İLE/VE/||/<>/> Gururlu, çalımlı. | İçi boş, kof[: kuruyarak ya da çürüyerek içi boşalmış olan]. )


- KÖFTEHOR[Fars. < KUFTE HAR] değil/yerine/= ÇENESİ DÜŞÜK | ŞARLATAN | ÇAPKIN


- KOĞ ile/||/<> KOĞA

( Toz toprak, kül, pislik. İLE/||/<> Güvercin ve benzeri kuşların gübresi. )


- KOGNİTİF[İng. < COGNITIVE] değil/yerine/= BİLİŞSEL


- KÖGÜRÇGÜN ile KÖGÜZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Güvercin. İLE Göğüs. )


- KOĞUŞ[Azr.] = AĞAÇ KAVUĞU[Tr.]


- KOĞUŞ ile BAŞALTI

( ... İLE Gemilerde tayfa ve erlerin ön güverte altındaki koğuşları. )


- KOHERANS/COHERENCE[İng.] değil/yerine/= EŞ EVRELİLİK | TUTARLILIK


- KOHEZYON/COHESION[İng.] değil/yerine/= YAPIŞMA, KAYNAŞMA, BÜTÜNLEŞME


- KÖHNE[Fars. < KOHNE] ile/ve/||/<> METRUK[Ar.]

( Eskiyip yıpranmış, bakımsız kalmış. | İçinde yaşanılan zamana göre geride kalmış, eskimiş, çağ dışı. İLE/VE/||/<> Bırakılmış, terk edilmiş. | Kullanılmayan. )


- KOHORT ÇALIŞMASI/COHORT STUDY[İng.] değil/yerine/= ORTAK ÖZ ÇALIŞMASI, DÖNEMDAŞ ÇALIŞMASI


- KOHORT/COHORT[İng.] değil/yerine/= ORTAK ÖZ, DÖNEMDAŞ


- KOİL/COIL[İng.] değil/yerine/= SARMAL TIKAÇ, SARGI


- KOINSIDANS/COINCIDENCE[İng.] değil/yerine/= EŞ RASTLANTI


- KOINSIDENTAL/COINCIDENTAL[İng.] değil/yerine/= EŞ RASTLANTISAL


- KOJİKİ ile/ve/||/<>/> NİNŞOKİ

( Japon temel kaynakları. İLE/VE/||/<>/> Bu kaynakların açıklamaları/tefsirleri. )


- KÖK ALBİÇİMLİĞİ

( ROOT ALLOMORPHY )


- KÖK BOYALI ile/ve DOĞAL BOYALI ile/ve KİMYASAL BOYALI


- KÖK HÜCRE:
FARKLILAŞMA ÖZELLİKLERİNE GÖRE ile/ve/||/<> ELDE EDİLDİKLERİ YERE GÖRE

( )


- KÖK HÜCRE KAYNAKLARINDA:
EMBRİYONİK ile/ve/||/<> FETAL ile/ve/||/<> ERİŞKİN


- KÖK KURDU ile/= DANABURNU

( Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek. | Aslanağzı çiçeği. )

( GRYLLOTALPA VULGARIS )


- KÖK SÖKTÜRMEK ile KAN KUSTURMAK


- KÖK ve/<> AÇILIM


- KÖK = CEZR = RACINE


- KÖK ile/ve/<>/> ÇİÇEK

( Güçlüdür. İLE/VE/<>/> Güçsüzdür. )

( Çiçeğin gücü ve güzelliği, o kadar "güçlü" olmamasındandır. )


- KÖK ile ÇİFT KÖKLÜ

( RHIZOME vs. RHIZOBIA )


- KÖK ile ÇOTUK

( ... İLE Dışarıda kalmış ağaç kökü. | Kesilen ağacın, topraktan yukarıda kalan bölümü. )


- KÖK ve/<> GÖK


- KÖK ile/ve KAYNAK

( ROOT vs./and SOURCE )


- KÖK ile KÖK[Fars. < KÛK] ile TOHUM[Fars. < TUHM]["TOĞUM/TOUM" değil!]

( Bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm. | Kök sap, kök. | Bazı şeylerde dip bölüm. | Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane. | Dip, temel, esas. | Kaynak, köken. | Birini bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü. | Sözcüğün her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü. | Olağan koşullarda çevresinden yalıtılamayan ancak çok çeşitli tepkimeyi nitelik değiştirmeden kalabilen atom kümesi. | Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek ya da birleşik değer.
İLE
Sazı kurmaya yarayan burgu. | Sap.
İLE
Bitkilerde döllenme sonunda yumurtacıktan oluşan ve yeni bir bitki oluşmasını sağlayan tane. | Soy sop, döl, nesil, sülale. | Ortaya bir sonuç çıkaran, bir sonucun oluşmasına sebep olan şey. | Spermatozoit. )

( CEZİR ile ... ile BEZRA )

( ROOT vs. ... vs. SEED )


- KÖK ile KÖK ile KÖM ile KÖK ile KÖKŞİN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Kök, köken, menşe. İLE Koyu kurşunî renk. [Gökyüzünün rengine benzeyen her renk böyle adlandırılır.] İLE Kurşunî rengi pekiştirmek için kullanılan bir ilgeç. İLE Kentin çevresi, dış bölgeleri.[Bölgenin yeşilliğine gönderme yapılmaktadır.] İLE Gök mavisi renginde olan herhangi bir şey. )


- KÖK ile KÖKEN


- KÖK ile/ve/||/<> KÖKSÜ ile/ve/||/<> KÖKSÜZ

( ... İLE/VE/||/<> Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm. İLE/VE/||/<> Kökü olmayan. | Temeli, dayanağı ya da aslı olmayan. )


- KOK ile/ve KUKA


- KÖK ile SAÇAKKÖK

( ... İLE Buğdayda olduğu gibi asıl kökün çevresindeki ek köklerin gelişmesiyle oluşan kök topluluğu. )


- KÖK ile SONRAKİ KULLANIMI

( ROOT vs. USING FURTHER )


- KÖK ile TÜREMİŞ

( ROOT vs. DERIVE )


- KÖK ile UC


- KÖK ile YUMRU KÖK

( ROOT vs. TUBER )


- KOKAK ile KOKAK/KOKAR AĞAÇ/AYLANDIZ

( Kötü, pis kokan. İLE Sedefotugillerden, Avrupa'ya, Çin'den getirilmiş, kısa zamanda yetişip boy attığından, bir gölge ağacı olarak dikilen, kötü kokan bir ağaç. )

( ... cum AILANTHUS GLANDULOSA )


- KOKAKO ile ...

( Yeni Zelanda'ya özgü bir kuş. )


- KOKARCA(AMERİKA/KIR SANSARI) ile ÇİZGİLİ/ŞERİTLİ KOKARCA ile DOMUZ BURUNLU KOKARCA ile KOKAN PORSUK

( 12 türünün çoğunluğu Amerika kıtasında yaşamaktadır. )

( Uzunlukları 12 – 51 cm. (+7 –41 cm. kuyruk) ve ağırlıkları 0,2 - 4,5 kg. olur. Renkleri siyah ya da kahverengi, üzerilerinde beyaz şeritleri ya da benekleri olur. Gövdeleri, zarif ve uzun, bacakları kısa ve kuyrukları çok püsküllü olur. Kazmak için kullandığı ön ayaklarının tırnakları çok uzun ve kıvrıktır. Çoğu türün burnu uzun, gözleri ve kulakları küçük olur. )

( En önemli özellikleri, çok iyi gelişmiş, kötü kokulu bir sıvı üreten anal bezeleridir. Bu kokulu sıvıyı, kendilerini korumak için alti metre bir mesafeye kadar sıçratabilirler. [Anlatılanlara göre bu iğrenç koku, sarımsak, kükürt ve yanık plastik karışımı gibi kokmaktadır.] )

( Hem Amerika'da, hem de Güneydoğu Asya'da yaşarlar. Amerika'daki yayılımları, Kanada'dan Patagonya'ya kadar uzanır. Güneydoğu Asya'da ise Sumatra, Borneo, Cava(Endonezya) adalarından, Filipinler'in güneyine ve Palavan'a kadar uzanır. Yaşam alanı olarak kır, yarı çöl ve çalılık alanlar gibi açık alanları yeğlerler. Fazla ağaçlı ormanları ve sulak alanları sevmezler. )

( Fazla yemek seçmeyen, her şey yiyicilerdir[omnivor]. Daha çok et ile beslenmeyi yeğlerler. Tavşan ve kemiriciler gibi küçük memelileri, kuş, kertenkele, yılan, kurbağa ve böcekleri avlarlar. Bitkisel beslenmeleri kök, meyve ve fındık türlerinden oluşur. )

( Dişi kokarca, 40 ila 65 gün arası süren bir gebelikten sonra genelde 4-5 [nadir olarak 16] yavru dünyaya getirir. Yavrular, ilk başta kör ve çıplaktır ama çok çabuk büyür. 35 gün sonra yürümeye başlarlar, iki ay sonra emzirilmeleri bırakılır ve yarım ya da bir yıl sonra yuvadan uzaklaşıp kendileri üreyebilecek bir olgunluğa ulaşır. Yaşamları, doğada 5-6 yıldır. )

( ZIRBÂN ile ... ile ... ile ... )

( POLECAT[< Fr. POULE CHAT: Tavuk kedisi.]/SKUNK vs. SKUNK vs. ... vs. ... )

( MUSTELA PUTORIUS | MEPHITIS cum MEPHITIS MEPHITIS cum CONEPATUS cum MYDAUS )


- KOKARCA <> OSURGAN BÖCEĞİ

( ... İLE Kendini, çıkardığı pis bir koku ile savunan bir böcek. )

( ... cum BRACHYNUS CREPITANS )


- KOKARCA ile SANSAR

( ... vs. MARTEN )

( ... cum MARTES )


- KOKART[Fr. < COCARDE] değil/yerine/= SİMGE

( Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen simge/işaret. | Belirli bir topluluğa özgü olan simge/işaret. )


- KÖKÇÜK = CÜZEYR = RADICULE

( Ana kökün dallanmasıyla oluşan ikincil kök. )


- KÖKEN DİLLER ile/ve/<> UZLAŞIMSAL DİLLER ile/ve/<> DAVRANIŞSAL DİLLER ile/ve/<> İMGESEL DİLLER ile/ve/<> KURMACA DİLLER ile/ve/<> BİÇİMSEL DİLLER


- KÖKEN TANRI ile MİMAR TANRI ile YARATICI TANRI


- KÖKEN ve/||/<> DOĞUŞ


- KÖKEN ile/ve/değil/||/<>/< KAYNAK


- KÖKEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> OLUŞUM


- KÖKERTMEK ile/= KÖKLEMEK

( Köklemek. | Fide, sebze ya da asma çubuğunun ufaklarını köküyle çıkararak başka yere dikmek. )


- KOKLAMALI!


- KOKLATMAK ile KORKUTMAK


- KÖKLEMEK ile KÖKLEMEK

( Ağaç ya da bitkiyi kökü ile birlikte topraktan çıkarmak, kökertmek. | Toprakta kalan bitki köklerini ayıklamak. | Bağ çubuklarını ya da fidanları köklendirip dikmek. | Minder, şilte vb.nin iki yüzünü yer yer dikişlerle tutturmak. | İnce saç örgülerinden birkaçını yeniden bir arada örmek. | Motorlu araçlarda gaz pedalına sonuna kadar basmak. İLE Sazı kurmak. )


- KÖKLENMEK ile KÖKLEŞMEK

( Bitkide kök oluşmak, bitki kök salmak, kök tutmak. | Köklü, temelli bir biçimde yerleşmek. İLE Güçlü bir biçimde yerleşmek, yer etmek, kök salmak. )


- KÖKLÜ SEBZELER


- KOK(MA)MAK ile/ve KORK(MA)MAK


- KOKOROZ ile KOKOROZLANMAK

( Mısır. | Sivri uçlu, uzun şey. | [argo] Çirkin. İLE Göz korkutmak, meydan okumak. )


- KOKOZLUK ile KOKOZLAMAK

( Parasız, züğürt olma durumu. İLE Parayı tüketmek, parasız kalmak. )


- KÖKSAP, RİZOM = SÂK-I ZÂHİF = RHIZOME

( Süsende olduğu gibi her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran, çok yıllık yer altı gövdesi. )


- KÖKTEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KALICI


- KÖKTEN ile KÖKTEŞ

( Yüzeyde kalmayıp derine inen, asıl konuyu da içine alan. İLE Aynı kökten gelen çeşitli yapı ve görevi olan sözcükler. )


- KÖKTENCİLİK = CEZRİYE = RADICALISM[İng.] = RADICALISME[Fr.] = RADIKALISMUS[Alm.] = RADICALMENTE[İsp.]


- KÖKTENCİLİK ile/ve/||/<> REÇETECİLİK


- KOKTEYL[İng. < COCKTAIL] değil/yerine/= YİYİMLİK-İÇİMLİK | KARIŞIM


- KOKU ALMA DUYUSU EN GELİŞKİN/LER

( * KUTUP AYISI
ile ABCDEF ( * KÖPEK/LER )


- KOKU ALMA GÖZELERİ ile KOKU SİNİRİ

( OLFACTORY CELLS vs. OLFACTORY NERVE )


- KOKU ALMA ile KOKLAMAYA AİT

( OLFACTION vs. OLFACTORY )


- KOKU KULLANMAK ile/değil/yerine ÖNCE TEMİZ OLMAK/TUTMAK


- KOKU:
MİS GİBİ >< LEŞ GİBİ


- KOKU ile/ve/||/<> DOKU


- KOKU ile/ve HİS

( GANDHA ile/ve ... )


- KOKU ve/<> KAŞINTI


- KOKU ile/ve/||/<>/> KORKU


- KOKU ile PİSLİK

( STINKY vs. DIRT )


- KOKU ile SASI

( ... İLE Küf ve çürük gibi kokan. | Kokuşmuş. )


- KOKU ile/ve/||/<> TAD/AROMA

( Burundan gelen. İLE/VE/||/<> Damaktan gelen. )

( Ortonazal. İLE/VE/||/<> Retronazal. )


- Kokularını DİNLE!!!


- KOKULUKİRAZ = İDRİSAĞACI = MAHLEP[Ar. < MAHLEB]

( Gülgillerden, Anadolu'nun kuzey ve doğu kesimlerinde yüksek yerlerde yetişen, boyu 10 metreye ulaşabilen bir tür ağaç. )


- [ne yazık ki]
"KOKULU" ŞAMPUANLARLA:
"YIKANMAK" değil KİRLENMEK/KÖTÜ/AĞIR KOKMAK


- KOKUŞMAK ile/değil KOKLAŞMAK


- KÖKYUK/KÖKYUQ ile/ve/||/<> ÖNDER
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Köy önderlerine ve Türkmen büyüklerine verilen, saygı belirten bir unvan. İLE/VE/||/<> ... )


- KOL SENTIR/CALL CENTER değil/yerine/= ÇAĞRI MERKEZİ


- KOL/EL ile KOL ile KOL

( İnsan gövdesinde, omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm. İLE Giyside gövdenin bu bölümünü saran parça. | Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç ya da metal parça. | Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal. | Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü. | Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça. | Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri. İLE Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, şube, branş. | İş takımı. | Kanat. | Dizi, düzen. )


- KÖL ile KÖL ile KÖL ile KÖLÜNG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Su birikintisi. İLE Gölcük. İLE Deniz. İLE Durgun bir suyun olduğu gölcük.[Kuşlar bu çevrede yuva yapar.] )


- KOL ile/ve/<> ÖNKOL

( ... İLE/VE/<> Kolun, dirsekle bilek arasındaki bölümü. )


- KOL ile/ve SAP


- KOL ile YEKE

( ... İLE Kayıkta, dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol. )


- KOLA ile KOLA ile KOLAGİLLER

( Gömlek, örtü vb. şeyleri kolalamakta kullanılan özel nişasta. | Kâğıt ya da bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamacı. | Kolalama. İLE Kolagillerden, Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki. [Lat. COLA ACUMINATA] | Bu bitkinin yaprağından çıkarılan kokulu bir nesneyle kokulandırılan ve içine şeker, karbonat katılarak yapılan, yararsız ve zararlı "içecek". İLE Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, büyük ve küçük kola ağaçları gibi birçok türü içine alan bir bitki ailesi. )


- KOLAJ ile/değil KAKOFONİ


- KOLAN ile KOLANCI

( Dokuma, kenevir vb. nesnelerden yapılan, yassı ve enlice bağ. | İplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak. İLE Yedekçi. )


- KOLANYA değil KOLONYA[İt. < COLONIA]

( İçinde limon, lavanta vb. bitkilerin yağı bulunan, hafif kokulu alkollü bir nesne. )


- KOLAPS/COLLAPSE[İng.] değil/yerine/= GÖÇME | ÇÖKME | SÖNME


- KOLATERAL/COLLATERAL[İng.] değil/yerine/= YANDAL (DAMAR YA DA SİNİR)


- KOLAY DEĞİL fakat (DAHA FAZLA) ZORLAŞTIRMA(YABİLİRİZ)!


- KOLAY DEĞİL fakat (DAHA FAZLA) ZORLAŞTIRMA(YABİLİRSİN)!


- KOLAY KOLAY ile/değil HİÇ


- KOLAY (OLAN) ile/ve/değil/yerine ETKİLİ (OLAN)


- KOLAY OLDUĞUNDAN YAPMAMAK
ile/ve/değil/yerine/||/<>/<
(YETERİNCE)
(B)İLGİLENMEDİĞİNDEN/ANLAMADIĞINDAN YAPMAMAK/ERTELEMEK


- KOLAY OLMAYAN:
UYUYANI UYANDIRMAK değil UYUMA TAKLİDİ YAPANI UYANDIRMAK


- KOLAY OLMAYAN/ZOR "YAŞAM" İÇİN ile/değil/yerine/>< KOLAY YAŞAM İÇİN

( "Kolay/kısa seçimler/sonuçlar". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kolay/kısa olmayan seçimler/süreçler. )


- KOLAY ULAŞIM ile YAKINLIK


- KOLAY "YOL/YÖNTEM" ile/ve/değil/yerine/||/&gt;&lt;/< KOLAY OLMAYAN YOL/YÖNTEM

( [Yaşamı ...]
Zorlaş[tır]ır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>


- KOLAY ile/>< DEĞER

( Kolay, değerin düşmanıdır. )


- KOLAY ile/ve EKONOMİK

( EASY vs./and ECONOMICAL/LY )


- KOLAY ile/ve/değil EN KOLAY

( Doğa, kolayı değil en kolayı tercih eder. )

( [not] EASY vs./and/but THE EASIEST
Nature prefers the easiest, not the easy one! )


- KOLAY ile KOLAY DEĞİL

( EASY vs. NOT EASY )


- KOLAY ile/ve/||/<> KOLAYCA ile/ve/||/<> KOLAYCACIK ile/ve/||/<> KOLAYLAMAK

( Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç(II) ve zor karşıtı. | Kolaylık. | Kolayca, sıkıntısız bir biçimde, basitçe. İLE Oldukça kolay. | Kolaylıkla, sıkıntı çekmeden. İLE Çok kolay. | Çok kolay bir biçimde: İLE Bir işi bitirmek üzere olmak, bir işin sonuna yaklaşmak. )


- KOLAY ile/ve SIRADAN

( EASY vs./and ORDINARY )


- KOLAY ile/ve UYGULAMA/PRATİK

( ÂSÂN ile/ve ... )

( EASY vs./and PRACTICAL )


- KOLAY ile/>< ZOR

( [hiçbir şey ...] Göründüğü kadar kolay değildir. İLE/VE/>< Zannedildiği kadar zor değildir. )


- KOLAYCILIK ile/ve/||/<> KAÇIŞ


- KOLAYCILIK ile/ve/değil/<> TESLİMİYET


- KOLAYCILIK ile/değil/yerine/>< YARDIM GEREKSİNİM EŞİĞİ


- ANNE/LİK/TE:
KOLAYLAŞTIRICI/LIK ile/değil/yerine/>< DÜZENLEYİCİ/LİK

( [Yaklaşım] Esnek ve destekleyici. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Katı ve kurallara dayalı.

[Amaç] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamak.

[Destekleyici Rol] Çocuğun ilgi ve yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa net sınırlar ve beklentiler koymak.

[Özgüven] Çocuğun kendine güvenini artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa sorumluluklar vererek güvenli bir çerçeve sağlamak.

[Bağımsızlık] Çocuğun kendi kararlarını almasına olanak tanımak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun belirli kurallara ve sorumluluklara uymasını sağlamak.

[Disiplin ve Kurallar] Daha az vurgu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Belirli bir düzen ve disiplin içinde yetiştirme.

[Net Beklentiler] Esneklik gösterme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtme.

[Sorumluluk] Çocuğun sorun çözme becerilerini geliştirmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa belirli görevler ve sorumluluklar verme. )

( [Annelik] Bir gelişim aşaması. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir rol.

[Annelik] Kendini gerçekleştirme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yaşama geçici bir ara vermek.

[Annelik] İdealize edilmiş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Küçük görülen.

[Öznel deneyim] Uyarıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tüketici.

[Rol dağılımı] Anneliğin sıradüzeni. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Eş ile eşitlik.

[Kimlik] Anne. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birey.

[Anne bakımı] İçgüdüsel. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Edinilen.[Doğru yöntemleri uygulamak]

[Yönetim] Sezgisel doğaçlama. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Alışılagelmişleri önemsemek.

[Hedef] Kendiliğindenlik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Öngörülebilirlik.

[Bebeğin imgesi] Savunmasız, iyi huylu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güçlü, doyumsuz.

[Oryantasyon] En iyisini bebek bilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< En iyisini yetişkin bilir.

[Anne-bebek] Karşılıklı memnuniyet. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gereksinim bakışımsızlığı.

[Annenin işlevi] Vezgeçilmez. Tam zamanlı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Başka biri tarafından da gerçekleştirilebilir. )

( Çocuğun bireysel gelişimini desteklemeyi, bağımsızlık kazanmasını desteklemeyi ve onların özgüvenini artırmayı amaçlar.
[Bu yaklaşımda anneler, çocuklarının kendi kararlarını almalasına, sorun çözme becerilerini geliştirmesine ve kendi yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olur.]

[Destekleyici Rol] Anneler, çocuklarının ilgisini ve yeteneklerini keşfetmesi için onları destekler.

[Özgüven] Çocukların kendine güvenini artırmak için teşvik edici bir ortam sağlar.

[Bağımsızlık] Çocukların kendi kararlarını almasına ve sorunları çözmesine olanak tanır.

İLE/DEĞİL/YERİNE/><

Çocukların belirli kurallara ve disiplin çerçevesine uygun biçimde yetiştirilmesini hedefler. Bu yaklaşımda anneler, çocuklarına net sınırlar ve beklentiler koyar ve bu kurallara uyulmasını sağlar. [Disiplin ve Kurallar] Çocukların belirli bir düzen ve disiplin içinde yetişmesini sağlar.

[Net Beklentiler] Anneler, çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtir ve bu beklentilere uyulmasını denetler.

[Sorumluluk] Çocukların sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişmesi için belirli görevler ve sorumluluklar verir. )

( [Yaklaşımlar] Daha esnek ve destekleyici bir yaklaşımla çocuğun bireysel gelişimini ön planda tutar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Daha katı ve kurallara dayalı bir yaklaşımla çocuğun toplumsal düzene ve disipline uygun biçimde yetişmesini hedefler.

[Amaçlar] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmayı amaçlar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamayı hedefler.

[Yöntemler] Çocukların kendi kararlarını alması teşvik edilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların belirli kurallara ve sorumluluklara uymaları sağlanır.

[Çocuk Üzerindeki Etki] Çocukların yaratıcılıklarını ve sorun çözme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların daha disiplinli ve düzenli bireyler olarak yetişmesini sağlar. )

( MOTHER:
[not] FACILITATOR vs./but/>< REGULATOR
REGULATOR instead of FACILITATOR )


- KOLAYLAŞTIRICI ARABULUCU ile/ve/<> DEĞERLENDİRİCİ ARABULUCU


- KOLAYLAŞTIRICI/LIK ile/ve/||/<>/> VARSILLAŞTIRICI/LIK


- KOLAYLAŞTIRMA ile/ve/değil KAÇMA

( [not] TO FACILITATE vs./and/but TO ESCAPE )


- KOLAYLAŞTIRMA ile PAZARLAMA

( TO FACILITATE vs. MARKETING )


- KOLAYLAŞTIRMAK ile/ve/<> ZORLAŞTIRMAMAK


- KOLAY/LIK ile YALIN/LIK / BASİT/LİK

( EASY/NESS vs. SIMPLE/NESS )


- KOLAY/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞRUDAN/LIK


- KOLAY/LIK ile/ve/<> YAKIN/LIK


- KOLAYLIKLA BAŞARABİLMEK ile/değil ÜSTESİNDEN GELMEK


- KOLAY(LIKLA) SÖYLEMEK ile/ve/değil/<> İNAN(M)IYOR OLMAK


- KOLÇAK ile KOLLUK ile KOLLUK

( Yalnız başparmağı ayrı, öteki dört parmağı bir örülmüş eldiven. Ceket ya da gömlek kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti/çakma kolluk. | Kadınların dirseklerine kadar taktıkları basmadan yapılan süs eşyası. | Kola geçirilen işaretli bağ, pazubent. | Zırhın kola geçirilen parçası. | Koltuk ya da sandalyenin kol konacak parçası. | Çark kolu. İLE Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet. | İş yaparken giysiyi korumak için bilekten dirseğe kadar kola geçirilen, genellikle koyu renkli kumaştan dikilmiş parça. | Kollara takılan ve dikkati çekmesi istenen görevlilerin kimliklerini gösteren şerit. İLE Güvenliği sağlamakla görevli polis ya da jandarma. )


- GÜÇ/DAYANIKLILIK/DENGE:
KOL/DA ile/ve/değil/||/<>/< BACAK/TA

( Yüzmede[özellikle suyun üstünde durmada], tutunma ve tırmanmada kolun gücüne değil bacakların gücüne ve olanaklarına yönelmek/odaklanmanın önceliği ve farkındalığı... )


- KOLDAŞ = İŞ ARKADAŞI


- KÖLE OLMAK ile "ROBOTLAŞMAK"

( Geçmişin tehlikesiydi. İLE Geleceğin tehlikesi. )


- KÖLE ile/değil CERAHOR


- KÖLE ile/>< EFENDİ

( Köleler, efendilerine olan sadakati, efendilerini köleleştirmek için yapar. )


- KÖLE ile/değil/yerine GÖNÜLLÜ "KÖLE"


- KÖLE ile/değil/yerine GULÂM


- KÖLE ile/değil/<>/< İŞÇİ

( [not] SLAVE vs./but/<>/< WORKER )


- KÖLE ile KAMBER[Ar. < KANBER]

( ... İLE Sadık köle. )


- KÖLE ile MEVÂLİ

( ... İLE Âzâdlı köle. )


- KÖLE ile SERF[Lat.]

( ... İLE Derebeylik toplum düzeninde, toprakla birlikte alınıp satılan köle. )


- KOLEJ değil/yerine/= ÖZEL OKUL | BİLGİTEY


- KOLEKSİYON[Fr./İng.] değil/yerine/= DERLEM


- KOLEKTİF ŞİRKET değil/yerine/= İŞBİRLİKSEL ORTAKLIK


- KOLEKTİF değil/yerine/= ORTAK(LAŞA)


- KOLEKTÖR[Fr. < COLLECTEUR] değil/yerine/= TOPLAÇ

( Atık suların akmasını sağlayan boru. | Elektrik dinamolarında, hareketli bölümün üzerindeki iletken devrelerde oluşan akımı toplayıp tek bir devreye veren araç. )


- KÖLELEŞTİRENLER:
"SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "BEĞENİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "TAKDİR EDİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ"


- KÖLE/LİK ile/ve ŞAŞKIN/LIK


- [ne yazık ki]
!KÖLEMEN ile !KARAVAŞ

( Kölelerden kurulan bir asker sınıfı. | Birinin sahip olduğu köle ya da karavaş. İLE Savaşta tutsak edilen ya da satın alınan kadın köle. )


- KOLESİSTEKTOMİ ile/||/<> KOLELİTİAZİS

( Safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılması işlemi. İLE/||/<> Safra kesesinde taş oluşumu. )


- KOLESİSTİT ile/||/<> PANKREATİT

( Safra kesesinin yangılanması. İLE/||/<> Pankreasın yangılanması. )


- KOLESTAZ ile/||/<> HEPATOMEGALİ

( Kolestaz, safra akışının durması ya da azalması. İLE/||/<> Hepatomegali, karaciğerin normalden büyük olması. )


- KOLESTAZ ile/||/<> KOLESTROL

( Safra akışının durması ya da azalması. İLE/||/<> Kanda yüksek seviyede kolesterol bulunması. )


- KOLESTEROL[Fr. < CHOLESTEROL]/KOLESTERİN[Fr. < CHOLESTERINE] ile/değil KOLESTEROLÜN ARTMASI


- KOLESTEROL ile TRİGLİSERİT

( Göze zarının yapısında bulunan lipid. İLE Enerji depolayan yağ molekülü. )


- KOLESTEROL'DE:
İDEAL ile KABUL EDİLEBİLİR ile SINIRDA YÜKSEK ile YÜKSEK

( 180 altı. İLE 180 - 199 İLE 200 - 219 İLE 220 üstü. )


- KOLİK/COLIC[İng.] değil/yerine/= SANCI


- KÖLİK ile KÖLİGE ile KÖLİKLİG/KÖŞİKLİG ile KÖŞİGE ile KÖLÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gölge. İLE Koyu gölge. İLE Gölgelik yer. İLE Zayıf gölge. İLE Ödünç alınan. )


- KOLİK[Fr. < COLIQUE] değil/yerine/= SANCI

( Bağırsak, böbrek gibi içi boş organlarda, aralıklı duyulan güçlü sancı. )


- KOLIMASYON/COLLIMATION[İng.] değil/yerine/= IŞIN YÖNLENDİRME


- KOLIMATÖR/COLLIMATOR[İng.] değil/yerine/= IŞIN YÖNLENDİRICİ


- KOLİN ile/ve/||/<> KARNİTİN

( Yumurta tüketimi ile alınır. İLE/VE/||/<> Et, süt ve süt ürünleri, enerji içecekleri ile alınır. )

(



)


- KOLİT[Fr. < COLITE] ile/ve/||/<> ANTERİT[Fr. < ANTERITE]

( Kalın bağırsak yangısı/iltihabı. İLE/VE/||/<> İnce bağırsak yangısı/iltihabı. )


- KOL-KANAT (GERMEK)

( Koruma altına almak. )


- KOLLARI:
SIYIRMAK ile/değil KIVIRMAK


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> ÇÖZELTİ KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Çözeltilerin kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> EMÜLSİYON KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Emülsiyonların kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> SÜSPANSİYON KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Süspansiyonların kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> YÜZEY KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Yüzeylerdeki kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD ile ÇÖZELTİ

( Bir nesnenin öteki nesne içinde dağılmasıyla oluşan ve ara evrede bulunan karışım. İLE Bir nesnenin öteki nesne içinde homojen olarak çözünmesiyle oluşan karışım. )


- KOLLOİD ile SÜSPANSİYON

( Çok küçük parçacıkların sıvıda dağılmış olduğu karışımlar. İLE Büyük parçacıkların sıvıda asılı kaldığı karışımlar. )


- KOLLOİDAL değil/yerine/= TUTKALSI


- KOLOFAN[Fr. < COLOPHANE] ile KOLOFAN

( Hidratlı doğal kalsiyum sülfat. İLE Çam sakızının damıtılmasıyla oluşan, saydam, sarı renkli reçine. [Anadolu'da bir Lidya kentinin adından] )


- KOLOİT[Fr. < COLLOIDE] ile/ve/||/<> KOLOİDAL[Fr. < COLLOIDAL]

( Jelatin niteliğinde olan ve suda dağılmışı zarlardan geçmemekle billursulardan ayırt edilen nesnelerin genel adı, billursu karşıtı. İLE/VE/||/<> Zamk, jelatin yapısında olan, koloit nitelikleri taşıyan. )


- KOLOKYUM ile KOLOKYUM

( Konuşu. İLE Doçentlik sözlü sınavı. )


- KOLOMB ÖNCESİ UYGARLIKLAR MÜZESİ

( Şili'nin başkenti, Santiago'da bulunmaktadır. )

( MUSCO de ARTE PRECOLOMBIANO )


- KOLOMBİYUM = NİYOBYUM[Fr. < NIOBIUM]

( Atom numarası 41, atom ağırlığı 92,91, yoğunluğu 8,57 olan, oksijen, kükürt, klor vb.nesnelerle birleşikler veren bir öğe. [simgesi Nb] )


- KOLON[Fr. < COLONNE] ile KOLON[Fr. < CÔLON]

( Dikme/sütun. | Katlardaki döşemeleri birbirine bağlayan düşey boru. İLE Kalın bağırsağın gödenden önceki bölümü. )


- KOLON[Fr. < COLONNE] ile/değil HOPARLÖR[Fr. < HAUT-PARLEUR < HAUT: Yüksek < Lat. ALTUS(> İt. ALTO) + PARLEUR: Konuşan.(Fr. PAROLE: Söz. > PAROLA: Gizli söz/cük. PALAVRA[< PALABRA])]

( Dikme/sütun. | Katlardaki döşemeleri birbirine bağlayan düşey boru. İLE/DEĞİL Elektrik dalgalarını ses dalgasına çeviren ve gerektiğinde sesi yükseltmeye yarayan aygıt. | Radyo, pikap, teyp vb. araçlarda sesi işitilebilecek duruma getiren aygıt. )


- KOLON KANSERİ ile/||/<> REKTUM KANSERİ

( Kalın bağırsağın kolon bölümünde olağandışı göze büyümesi ile ilişkili bir kanser türü. İLE/||/<> Kalın bağırsağın rektum bölümünde olağandışı göze büyümesi ile ilişkili bir kanser türü. )


- DİKME/KOLON ile/ve/<> KİRİŞ

( Dikey. İLE/VE/<> Yatay. )


- KOLONİ[Fr. < COLONIE] ile/ve/||/<> KOLONYAL[Fr. < COLONIAL]

( Sömürge. | Göçmen topluluğu ya DA bu topluluğun yerleştiği yer. | Bir ülkede bulunan küçük yabancı topluluğu. | Birlik durumda yaşayan aynı türden organizmaların oluşturduğu topluluk. İLE/VE/||/<> Sömürgeyle ilgili. | Sömürgede yaşayan. )


- KOLONİ ile SİMBİYOZ

( Bir arada yaşayan ve iş birliği yapan organizmalar topluluğu. İLE İki organizma arasında karşılıklı yarar sağlayan ilişki türü. )


- KOLONİZASYON/COLONIZATION[İng.] değil/yerine/= ÖZDEŞ KÜMELENME


- KOLONİZASYON ile/||/<> MANDA

( Bir ülkenin başka bir ülke üzerinde egemenlik kurarak o ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını kendi yararına kullanacak biçime getirmesi. İLE Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendini yönetecek bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya dek Milletler Cemiyet adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik. )


- KOLTUK ile BERJER[Fr.]

( ... İLE Arkası kabarık, oturulacak yeri geniş koltuk. )


- KOLTUK ile KOLTUK


- KOLTUK ile MARKİZ[Fr. < Cerm.]

( ... İLE Marki'nin eşi. | İki kişilik, alçak, oldukça geniş koltuk. | Bir kapı ya da pencere önünü yağmurdan korumak için yapılan saçak. )


- KOLTUK ile/değil SANDALYE


- KOLTUKALTI BEZLERİ ve KULAK ARKASI BEZLERİ ve KASIKTAKİ BEZLER

( Kalpteki fazlalıklar depolanır. VE Beyindeki fazlalıklar depolanır. VE Karaciğerdeki fazlalıklar depolanır. )

( Kanın gereksinim duyulduğunda ve besin sağlayabilmek için özel değişikliğe tâbi tutabilmek üzere çukurlarda ve boşluklarda depo edilmesi zorunluluğu vardır. Nispeten daha güçlü örgenlerdeki fazlalıklar, genellikle daha zayıf örgenlere geçer. )


- KOLUGO ile ...

( Asya'ya özgü memeli bir hayvan. )


- KOLYE[Fr. < COLLIER] değil/yerine GERDANLIK

( Çoğu değerli taş ve madenlerden ya da altın paradan yapılmış, boyna takılan takı. )


- KOLYOZ[Yun.] ile KOLORİDYE[Yun.]

( Uskumrugillerden, uzunluğu 30-35 cm. olan, Akdeniz ve Karadeniz'de yaşayan bir tür balık. İLE Kolyoz balığının küçüğü. )

( SCOMBER COLIAS cum ... )


- KOM ile ...

( Yayla evi. )


- .KOM değil/yerine .COM


- KOMA ile/<>/> "BİTKİSEL" "YAŞAM"/DURUM ile/<>/> KİLİT DURUM

( COMA vs./||/<>/> VEGETATIVE STATE )


- KOMA[Fr. < COMA] ile KOMA[Yun.]

( Bazı sayrılıklar, yaralanmalar, zehirlenmeler sırasında görülen anlama, duyma ve devimin tamamen ya da az çok kaybolmasıyla beliren bilinç kaybı durumu, bilinç yitimi. İLE Eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilebilecek en küçük aralık. )


- KOMANDİT[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTE[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTER[Fr. < COMMANDITAIRE]

( Yalnızca konulan sermaye kadar sorumluluğu olan ortaklık biçimi. İLE Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak. İLE Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak. )


- KOMBİ (HERMETİK) ile/değil/yerine YOĞUŞMALI KOMBİ

( Küçük alanlarda. İLE/DEĞİL/YERİNE Büyük alanlarda. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Daha verimlidir. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Daha çevrecidir. )


- KOMBİNA[Fr. < COMBINAT] ile KOMBİNE[Fr. < COMBINE]

( Birkaç sanayi kuruluşunun tek yönetimde birleşmesi: İLE Toplu. | Bir spor dalında değişik türdeki yarışmaların sonuçlarına göre birleştirilmiş derecelendirme, toplam puana göre değerlendirme. )


- KOMBİNASYON/COMBİNATION[İng.] değil/yerine/= BİRLEŞİM


- KOMBİNASYON ile KONJONKTÜR


- KOMBINE/COMBINED[İng.] değil/yerine/= BİRLEŞİK


- KOMBİNE ile/ve/||/<> ENTEGRE


- KOMBİNE/KOMBİNASYON değil/yerine/= BİRLEŞİK/BİRLEŞİM


- KOMBİNEZON[Fr. COMBINAISON]/KOMBİNASYON[İng. COMBINATION] ile/değil/yerine/= DÜZENLEME | BİRLEŞTİRME

( Kadınların giydikleri kısa ve kolsuz iç çamaşırı. İLE/DEĞİL/YERİNE/= Bir işi başarıya ulaştırmak için alınan önlemler, düzenleme. | Birleştirme. )


- KÖMÇÜ/KÖMÜÇ ile KÖMEÇ ile KÖMİÇE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gömü, define. İLE Küllerin içine gömülerek pişirilen yassı ekmek. İLE Sivrisinek. )


- KOMEDİ[İng. < COMEDY] değil/yerine/= GÜLDÜRÜ


- KOMEDİ ile KOMİK

( Sanatçının yaptığı. İLE Abartanın, dozu kaçıranın yaptığı. )


- KOMEDYEN değil/yerine/= GÜLDÜRMEN


- KOMEDYEN ile ŞAKACI

( ... cum BALATR )


- KOMENSALİZM ile MUTUALİZM

( Komensalizm, bir canlının yarar sağladığı, ötekinin etkilenmediği ilişki türü. İLE Mutualizm, iki canlının karşılıklı yarar sağladığı ilişki türü. )


- KOMİ[Fr. < COMMIS] ile/ve/||/<>/> GARSON[Fr. < GARÇON]

( Otel, pansiyon vb. yerlerde çalışan hizmetli. | Lokantalarda garson yardımcısı. İLE/VE/||/<>/> Lokanta, pastane vb. yerlerde müşterilere hizmet eden çalışan. )


- KOMİK ile GÜLÜNÇ


- KOMİK ile/ve/değil "İNANILMAZ"


- KOMİK ile/ve/değil/||/<>/> SAÇMA


- KOMİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<> VAHİM


- KOMİK ile/ve/değil/||/<>/> YAZIK


- KOMİK ile/ve/değil/<> ZAVALLI


- KOMİSYON ile !RÜŞVET

( COMMISION vs. BRIBE )


- KOMİSYON[Fr., İng.]/SİMSARİYE[Ar.] değil/yerine/= YÜZDE


- KOMİSYONCU/SİMSAR[Ar.] değil/yerine/= ARACI


- KOMİTA[Lat./Sırpça] ile KOMİTE[Fr. < ]

( Siyasi bir amaca ulaşmak için silah kullanan gizli topluluk. İLE Alt kurul. )


- KOMİTE değil/yerine/= KURUL


- KOMMOSYO/COMMOTIO[İng.] değil/yerine/= SARSINTI


- KOMODİN[Fr. < COMMODINE]/KOMOT ile KOMODOR[Fr. < COMMODORE]

( Karyolanın yanı başına konulan üstü masa biçimindeki küçük dolap. İLE Amiral yetkisiyle görevli deniz subayı. | Bir kuruluşa bağlı yolcu gemilerinin en eski kaptanı. )


- KOMORBİDİTE/COMORBIDITY[İng.] değil/yerine/= EŞSAYRILIK


- KOMPAKSİYON/COMPACTION[İng.] değil/yerine/= KİLITLENME | TAKILMA


- KOMPAKT/COMPACT[İng.] değil/yerine/= SIKI | YOĞUN


- KOMPANSASYON/COMPENSATION[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLEME | DENGELEME


- KOMPANSATUVAR/COMPENSATORY[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLEYİCİ | DENGELEYİCİ


- KOMPANSE/COMPENSATED[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLENMİŞ | DENGELENMİŞ


- KOMPARATİF/COMPARATIVE[İng.] değil/yerine/= KARŞILAŞTIRMALI


- KOMPARTIMAN/COMPARTMENT[İng.] değil/yerine/= ODACIK | BÖLÜM


- KOMPARTIMAN ile FAKÜLTE


- KOMPER ile KUMBARAOS

( Yeni doğan çocuğun adını koyan kişi/adam. [Katoliklerde] İLE Vaftizde çocuğun adını koyan kişi/adam. )


- KOMPETAN[Fr./İng. < COMPETENT]["KOMPEDAN" değil!] değil/yerine/= UZMAN, YETKİN


- KOMPETİTİF/COMPETITIVE[İng.] değil/yerine/= YARIŞMALI


- KOMPLE ile KOMPLO


- KOMPLE değil/yerine TAMAMEN


- KOMPLEKS/COMPLEX[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIK | BİRLEŞİM | KARMAŞA


- KOMPLEKS ile KARMAŞA/KARMAŞIK


- KOMPLEKS ile/ve MÜCADELE


- KOMPLEKS ile RAFİNE


- KOMPLEKSİTE/COMPLEXITY[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIKLIK


- KOMPLEKSLİ değil/yerine/= ALINGAN


- KOMPLET/COMPLETE[İng.] değil/yerine/= TAM


- KOMPLİKASYON/COMPLICATION[İng.] değil/yerine/= ART SORUN


- KOMPLİKASYON/İHTİLAT değil/yerine/= KARMAŞIKLIK


- KOMPLİKE/COMPLICATED[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIK


- KOMPLİKE[Fr. < COMPLIQUE] yerine KARMAŞIK


- KOMPLİMAN[Fr. < COMPLIMENT]/İLTİFAT[Ar.] değil/yerine/= İNCELİK

( Gönül okşayıcı, hoşa giden söz. | Koltuklama. )


- KOMPLİYANS/COMPLIANCE[İng.] değil/yerine/= UYUNÇ


- KOMPLO TEORİSİ ile/değil/yerine TEORİ/KURAM

( [düşük/yüksek olasılıklı] Akıl hastalığı içinde. İLE/DEĞİL/YERİNE Akıl[felsefe/bilim/sanat] ile. )


- KOMPLO/TERTİP[Ar.] değil/yerine/= KURMACA


- KOMPONENT/COMPONENT[İng.] değil/yerine/= ÖGE, BİLEŞEN


- KOMPOZİSYON/COMPOSITION[İng.] değil/yerine/= BİLEŞİM


- KOMPOZİT/COMPOSITE[İng.] değil/yerine/= BİLEŞİK


- KOMPOZİTÖR ile YARATICI


- KOMPRADOR[Fr. < COMPRADOR] değil/yerine/= ARACI

( Aracı. | Çok zengin kişi. | Uzak Doğu ülkelerinde yabancı ortaklıklar hesabına iş sözleşmesi yapan yerli aracı. )


- KOMPRADOR[Fr. < COMPRADOR] değil/yerine/= İŞBİRLİKÇİ


- KOMPRES/COMPRESS[İng.] değil/yerine/= BASKIT


- KOMPRESÖR/COMPRESSOR[İng.] değil/yerine/= SIKIŞTIRICI


- KOMPRESYON/COMPRESSION[İng.] değil/yerine/= BASI


- KOMPRIMEV COMPRIME[İng.] değil/yerine/= HAP


- KOMPÜLSİF/COMPULSIVE[İng.] değil/yerine/= ZORLANTILI


- KOMPÜLSİYON/COMPULSION[İng.] değil/yerine/= ZORLANTI


- KOMŞU, KOMŞUNUN KÜLÜNE (BİLE) MUHTAÇTIR değil KOMŞU, KOMŞUNUN 'KÜLL'ÜNE MUHTAÇTIR

( Komşu, komşunun her şeyine muhtaçtır. "Kül"(Küllî, Külliyat), "hepsi, her, tamamı" gibi anlamlarda kullanılır. Eğer yanan şeyden arta kalan anlatılmak istenirse, "bile"(... külüne bile ...) eklenerek kullanılabilir. )


- KOMŞU ile/ve/değil AKRABA

( Çoğu zaman ve durumda komşu akrabadan daha yakındır! )

( Komşu komşunun küll'üne[herşeyine] muhtaçtır. )

( Hayır dile komşuna, hayır gelsin başına. )

( CÂR[çoğ. CÎRÂN] ile/ve EKARİB[< AKREB (< KARÎB: Yakın.) (< KURB: Yakınlık. [KURBİYET: Arapça dilbilgisi yönünden yanlış olmakla birlikte kullanılmaktadır.])] )

( NEIGHBOUR vs./and RELATIVE )


- KOMŞU değil KONŞU


- KOMŞU ile/ve ÖTEKİ

( NEIGHBOUR vs./and OTHER )


- KOMŞUDA PİŞER ve/||/<>/> BİZE DE DÜŞER


- Komşularınla KONUŞ!!!


- KOMÜNİKAN/COMMUNICANT[İng.] değil/yerine/= BAĞLANTILI


- KOMÜNİKASYON/COMMUNICATION[İng.] değil/yerine/= İLETİŞİM


- KOMÜNİKASYON değil/yerine/= İLETİŞİM


- KOMÜNİZM = COMMUNISM[İng.] = COMMUNISME[Fr.] = KOMMUNISMUS[Alm.] = COMMUNIS:ORTAK[Lat.] = COMUNISMO[İsp.]


- KOMÜNİZM ile LENİNİZM


- KÖMÜR ile/ve CEMRE

( ... İLE/VE Ateş halinde kömür. | Kor halinde ateş. )

( KÖMÜR (ORHAN KURAL) kitabından yararlanabilirsiniz. )

( FAHM ile/ve ... )


- KÖMÜR ile/ve/||/<>/> ELMAS

( FaRkLaR'ı, bulundukları derinlikleri itibariyle maruz kaldıkları basınçtadır. )


- KÖMÜR ile KOK[İng. < COKE] ile SÖMİKOK[Fr.]

( Karbonlu nesnelerin kapalı ve havasız yerlerde için için yanmasından ya da çok uzun süre derin toprak katmanları altında kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katı yakıt. İLE Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu nesne bulunan katı yakıt, kok kömürü. İLE Taşkömürünü çok yüksek olmayan sıcaklıkta [500-600 °C'de] damıtarak elde edilen kömür. )


- KÖMÜR ile MARSIK

( ... İLE Üretilirken gerektiği kadar yakılmadığından, tüterek ve koku vererek yanan, niteliksiz odun kömürü. | Zayıf ve teni koyu renkte olan. )


- KÖMÜR ile/değil ÖKSÜ

( ... İLE/DEĞİL Yarı yanmış odun. )


- KÖMÜR değil/yerine/>< ÖMÜR

( Kömür gibi bir hiç uğruna, yüzlerce güzelim kömür gözlümüzün, gözlerinin pırıltılarını ve gölgelerini kalbimizde yaşatmaya devam edeceğiz!

Bir şeylerin ihtirası yüzünden, ölmeden önce ölemeyip işçilerin ölmesine göz yumabilenler içinse, ne desek az, ne desek çok olacağından ve onların da sonlarının, gölgeleriyle ortada olduğunu anımsamamız, belki bir nebze daha teselli olabilir ümidiyle...

:( ((((

" 'Küçük' bireylerin, gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir."

)


- KÖMÜR ile/ve/<> ŞİSTLEŞMEK

( ... İLE/VE/<> Kömüre karışmış moloz oranının çok olması yüzünden bir tabaka tümüyle işletilemez olmak )


- KÖMÜR ile/ve/değil/< TÜRBİYE

( ... İLE/VE/DEĞİL/< Kömür oluşumunun başlangıcı. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< Su oranı yüksek ve ısı değeri çok düşüktür. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< İrlanda arazilerinin %17'si türbiyelerle kaplıdır. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< İrlanda halkı, zamanında, türbiyelerden, buzdolabı olarak bile yararlanmış. )


- KÖMÜRCÜ SAKASI ile KASIM SAKASI (KENESEKLİ SAKA)

( Her yerde görülebilen sakalara verilen ad. İLE Kasım ayında Karadeniz'den İstanbul'a göç etmiş olan sakalar. )

( GOLDFINCH vs. ... )

( CARDUELIS CARDUELIS cum ... )


- KOMUT ile/değil/yerine SORGU


- KOMUTAN/KUMANDAN[Fr. < COMMANDANT] ile MALKOÇ

( ... İLE Osmanlı'da, Akıncılar Ocağı'nın komutanı. )


- KOMUTAN ile MİR[Fars.]

( ... İLE Baş, kumandan, amir. | Bey. )


- KOMÜTATÖR[Fr. < COMMUTATEUR] değil/yerine/= ÇEVİRGEÇ/ANAHTAR


- Kon, KONUŞ!!!


- KON(N)EKTÖR[Fr. < CONNECTEUR] değil/yerine/= BAĞLAYICI

( Demir yollarında fren kumanda kollarını dingilin üzerine bağlayan ve iki ucunda da kumanda kolunun girmesine uygun deliği bulunan parça ya da düzen. )


- KON! UÇ! ve KONUŞ!!!


- KON ile ...

( İlâhi Ruh. )


- KÖN ile KÖNÇÜK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( İnsan ve at derisi. İLE Yaka. )


- KONACAK değil KOYULACAK


- KONAK ile/ve KÂŞÂNE


- KONAK ile KONAK ile Konak

( Büyük ve gösterişli ev. | Vali, kaymakam gibi yüksek dereceli devlet görevlilerinin resmî konutu. | Konakçı. | Araçla bir günde alınan yol. | Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer. İLE Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası. | Gözde oluşan ince tabaka. İLE İzmir iline bağlı ilçelerden biri. )


- KONAK ile ŞATO[Fr. CHATEAU]

( ... İLE Avrupa'da, "soylu" kişilerin oturduğu, çevresi hendek, sur ve kulelerle çevrili konak. | Geniş toprağı olan, büyük konut. )


- KONAKLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BARINMA


- KONALGA[Moğolca] ile/||/<> KONAK

( Göçebe ve yolcuların yolculuk ya da göç sırasında konakladıkları sulu ve otlu yer, konak yeri. İLE/||/<> Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer. )


- KONAR-GÖÇER


- KONAR GÖÇER/LİK ile/ve/||/<> YÜZER GEZER/LİK


- KONAR ile/değil KONUR


- Konarak, KONUŞ!!!


- KONÇERTO ile KONÇERTO GROSSO

( Tek. İLE Çoklu. )

( İlk Konçerto: Trompet ile yapılmıştır. [GASPARO TORELLI] )


- KONDANSASYON/CONDENSATION[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞMA


- KONDANSASYON POLİMERİZASYONU ile KATILMA POLİMERİZASYONU

( Küçük moleküllerin ayrılmasıyla monomerlerin birleşmesi. İLE Monomerlerin doğrudan birleşmesi. )


- KONDANSATÖR[Fr.] değil/yerine/= YOĞUNLAÇ

( İçinde, akımsız elektrik yükü biriktirilen aygıt. )


- KONDANSATÖR/MEKSEFE değil/yerine/= YOĞUNLAÇ


- KONDANSÖR değil/yerine/= YOĞUŞTURUCU


- KONDISYON/CONDİTION[İng.] değil/yerine/= DURUM | KOŞUL


- KONDİSYON[Fr./ing. < CONDITION]/ŞART[Ar.] değil/yerine/= KOŞUL


- KONDISYONEL/CONDİTIONAL[İng.] değil/yerine/= KOŞULLU


- KONDÜKTÖR değil/yerine/= KILAVUZ


- KONDURAMAMAK ile/ve/||/<> YAKIŞTIRAMAMAK


- KONDÜVİT/CONDUİT[İng.] değil/yerine/= YAPAY-BİYOLOJİK YOL


- KONFERANS[Fr./İng. < CONFERENCE] değil/yerine/= KONUŞMA/KONUŞTAY


- KONFERANS[Fr.] ile SEMİNER[Fr.]

( CONFERENCE vs. SEMINAR )


- KONFİGÜRASYON/CONFİGURATION[İng.] değil/yerine/= BİÇİM | DİZİLENİM


- KONFİGÜRASYON ile KONFORMASYON

( Atomların belirli bir düzenle dizilişi. İLE Molekül içi dönme sonucu oluşan düzen. )


- KONFİRMASYON/CONFİRMATION[İng.] değil/yerine/= DOĞRULAMA


- KONFLİKT/CONFLICT[İng.] değil/yerine/= ÇATIŞMA


- KONFOBÜLASYON/CONFABULATION[İng.] değil/yerine/= MASALLAMA


- KONFOR ALANI ile/değil/ne yazık ki "KAYGI/KORKU" ALANI


- KONFOR "ZİNCİRİNİ":
"KORUMAK/SÜRDÜRMEK" ile KIRMAK


- KONFOR ile/ve/değil/||/<>/< ASGARİ ARAÇ


- KONFOR[İng. < COMFORT] değil/yerine/= GÖNENCE


- KONFOR ile MUTLULUK


- KONFRONTASYON/CONFRONTATION[İng.] değil/yerine/= YÜZLES¸TİRME


- KONFÜÇYANİZM ile/ve TAOİZM

( Konfüçyanizm, toplumsal örgütlenişin, insan aklının ve pratik bilginin felsefesi. İLE/VE Taoizm, doğanın gözlemlenmesi yolu ile doğanın yolunu (Tao) keşfetmeye çalışmak. )


- KONFÜÇYÜS

( CONFUCIUS/K'UNG-FU-TZU )


- KONFÜZYON/CONFUSION[İng.] değil/yerine/= BİLİNÇ BULANIKLIĞI


- KONGJIAO[Çince] ile ...

( Konfüçyüs öğretileri. )


- KÖNGLEK ile KÖNGÜL/KÖNGÜLLÜG
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gömlek. İLE Kalp, gönül, akıl. )


- KONGLOMERA[Fr. < CONGLOMERAT] değil/yerine/= YIĞIŞIM


- KONGO ile KONGO DEMOKRATİK CUMHURİYETİ(ZAİRE)


- KONGRE[Fr./İng. < CONGRES] ile KONKRE[Fr. < CONCRET]

( Çeşitli ülkelerden yöneticilerin, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı. | Kurultay. | Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir aradayken aldıkları ad. İLE Somut. )


- KONGRE[Fr. < CONGRES] değil/yerine/= KURULTAY


- KONGRÜENS değil/yerine/= EŞLEŞİM


- KÖNGÜZ ile/||/<>/< GÜBRE
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Gübre yığını.[Dışkının ve sidiğin karışıp kaynaştığı bir öbek.] İLE/||/<>/< ... )


- KÖNİ ile KÖNİ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Düz, düzgün. İLE Güvenilir kişi. )


- KONİK/CONIC değil/yerine/= SÜĞÜRÜ


- KONİKLER:
ELİPS[Fr. < Yun.]/İHLÎCÎ[Ar.] ile PARABOL[Fr. < Yun.] ile HİPERBOL[Yun.]

( [yörüngelerde][dış merkezlik] 0-1 arasındaysa. İLE 1 ise. İLE 1'den büyük ise.
[dış merkezlik(eccentricity): Odak uzaklığının, yarı-büyük eksene bölünmesi.] )

( Tüm noktalarının, odak denilen, belirli iki ayrı noktaya olan uzaklıklarının toplamı birbirine denk olan eğri. İLE Bir düzlemin, odak denilen sabit bir noktadan ve doğrultman denilen sabit bir doğrudan, eşit uzaklıktaki noktalarının geometrik yeri. İLE Bir düzlemin, odak denilen durağan iki noktaya uzaklıkları değişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri. )

( Uzay bilgisi ve araştırmalarının başlangıcı olan, koni kesitleri buluşuyla ünlenen ve Perge'li olan matematikçi Apollonius'a, "Geometrinin Altın Çağının Son Temsilcisi" unvanı verilmiştir.[Koni kesitleri üzerine 8 ciltlik bir kitap yazmıştır.][Ancak ilk dört cildinin kopyaları günümüze kadar gelebilmiştir.][Bergama kralına ithaf ettiği son dört cildin 5., 6. ve 7. ciltleriyse Arapça çevirileriyle günümüze kadar gelebilmiştir. Ne yazık ki, son cilt ise kayıptır.][İbnül Heysem çevirisi olan el yazmaları ve Beni Musa[Musa Oğulları(Muhammed, Ahmed ve Hasan)]'nın (Hilal ve Harran'lı Tabit adlı iki matematikçi yardımıyla), "Kitab-ı Mahrutat" adlı çevirilerdir.(Apollionius'tan bin yıl sonra) Bunlardan biri Süleymaniye Kütüphanesi'nde, biri Oxford'da, öteki ise Tahran'da bulunmaktadır.] )


- KONİŞMENTO değil KONŞİMENTO

( Taşınmak için gemiye teslim edilen bir mala karşılık olarak verilen alındı belgesi. )


- KONİZASYON/CONIZATION[İng.] değil/yerine/= KONİK KESİM


- KONJEKTÖR değil KONJONKTÖR


- KONJENITAL/CONGENITAL[İng.] değil/yerine/= DOĞUŞTAN


- KONJENİTAL ile ...

( Doğuştan olan hastalıklar. )


- KONJESTİF/CONGESTIVE[İng.] değil/yerine/= GÖLLENDİRICİ


- KONJESTİYON/CONGESTION[İng.] değil/yerine/= GÖLLENME


- KONJÖKTÜR/KONJUKTÜR/KONJEKTÜR değil KONJONKTÜR


- KONJONKTİVİTE değil/yerine/= GÖZ YANGISI


- KONJONKTÜR değil/yerine/= TOPLU DURUM/GEÇERLİ DURUM


- KONJUGAT ASİT ile/>< KONJUGAT BAZ

( Bir bazın proton almasıyla oluşan tür. İLE/>< Bir asidin proton vermesiyle oluşan tür. )


- KONKASÖR[Fr. < CONCASSEUR] ile/ve/||/<> ÇEKİÇ KIRICI ile/ve/||/<> BİLYALI DEĞİRMEN

( Çimento yapımında kullanılan kırıcılar. )


- KONKASÖR değil/yerine/= TAŞKIRAN


- KONKLAV ile PAPA SEÇİM KURULU

( Yeni bir Papa seçmek için toplanmış kardinaller meclisi. )


- KONKOMITAN/CONCOMITANT[İng.] değil/yerine/= EŞLİK EDEN


- KONKORDAN/CONCORDANT[İng.] değil/yerine/= UYUMLU


- KONKORDANS/CONCORDANCE[İng.] değil/yerine/= UYUMLULUK


- KONKUR[Fr. < CONCOURS] değil/yerine/= YARIŞMA


- KONKÜZYON/CONCUSSION[İng.] değil/yerine/= SARSINTI


- KONMAK ile ÇÖKMEK


- KONMAK ile KONULMAK

( Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek. | Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak. | Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek. | Bir şeyi emeksiz edinmek. İLE Koyma işinin yapılması, yapılmış olması. )


- KONNEKSİYON/CONNECTION[İng.] değil/yerine/= BAĞLANTI


- KONNEKTİF DOKU/CONNECTIVE TISSUE[İng.] değil/yerine/= BAĞ DOKUSU


- KONNEKTÖR/CONNECTOR[İng.] değil/yerine/= BAĞLAYICI, BAĞLANTI (DONANIM)


- KONSANTRASYON/CONCENTRATION[İng.] değil/yerine/= GÖZEÇLENME/YOĞUNLAŞMA/DERİŞİM


- KONSANTRASYON ile/ve KONTEMPLASYON

( Damla. İLE/VE Derya. )


- DERİŞİM/KONSANTRASYON ile/||/<> MOLALİTE

( Bir çözeltide çözünen nesne oranı. İLE/||/<> Bir kilogram çözücüde çözünen mol sayısı. )


- KONSANTRATÖR/CONCENTRATOR[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞTIRICI


- KONSANTRE/CONCENTRATED[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞMIŞ | DERİŞİK


- KONSANTRE ile KONSANTRASYON

( CONCENTRATED vs. TO CONCENTRATE )


- KONSANTRİK/CONCENTRIC[İng.] değil/yerine/= EŞMERKEZLİ


- KONSENSÜS/CONSENSUS[İng.] değil/yerine/= UZLAŞMA, | OYDAŞMA


- KONSENSUS ile DİSİPLİN


- KONSENSUS[KONSENSÜS değil!] değil/yerine/= UZLAŞIM


- KONSENT/CONSENT[İng.] değil/yerine/= ONAM


- KONSEPT/CONCEPT[İng.] değil/yerine/= KAVRAM


- KONSEPT[İng. < CONCEPT] değil/yerine/= KAVRAM


- Konser salonlarına git ve DİNLE!!!


- KONSER SALONU değil/yerine/= DİNLETEY


- KONSER[İng. < CONCERT] değil/yerine/= DİNLETİ


- KONSER ile RESİTAL[Fr. < İng.]

( ... İLE Tek bir sanatçının tek bir aletle sunumu. )


- KONSERSİYUM değil/yerine/= YARDIM YÜRÜTÜM BİRLİĞİ


- KONSERVATİF TEDAVİ/CONSERVATIVE THERAPY[İng.] değil/yerine/= MUHAFAZAKÂR SAĞALTIM


- MUHAFAZAKÂR[Ar.]/KONSERVATİF/CONSERVATIVE[İng./Fr.] değil/yerine/= | TUTUCU


- KONSERVATUVAR değil/yerine/= KORUNTAY


- KONSERVE KAPAĞININ AÇILMASINDA KAPAĞI:
KENDİNE DOĞRU ÇEKMEK değil/yerine İLERİ DOĞRU İTMEK

( Çok dikkat etmek gerek. Hiç farkında olmadan elinizi kesebilirsiniz! )


- HEYET[Ar.]/COUNCIL[İng.]/KONSEY[Fr. < CONSEIL] değil/yerine/= KURUL


- KONSOL[Fr. < CONSOLE] değil/yerine/= DOLAP

( Duvar kenarına yerleştirilen, üstüne ayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli, dolaplı mobilya. | Yalnız bir yanındaki dayanak tarafından taşınan, öteki bölümleri boşlukta olan yatay yapı ögesi. )


- KONSOLIDASYON/CONSOLIDATION[İng.] değil/yerine/= PEKİŞME | KATILAŞMA | BÜTÜNLEŞTİRME


- KONSOLİDASYON[İng. < CONSOLIDATION] değil/yerine/= SAĞLAMLAŞTIRMA | BÜTÜNLEŞME

( Borçlanmaların uzun süreli(vadeli) borç durumuna getirilmesi. )


- KONSOLİDE[Fr. < CONSOLIDE] değil/yerine/= VADESİ UZATILAN BORÇ


- KONSOLİDE değil/yerine/= DESTEKLİ


- KONSOLİT ile KONSOLİT

( Vadesi belirli olmayan ve yalnızca faizi ödenen devlet tahvili. İLE Bir tür iskambil oyunu. )


- KONSORSİYUM[Fr. < CONSORTIUM] değil/yerine/= KURULUŞLAR/ŞİRKETLER BİRLİĞİ


- KONSTANT/CONSTANT[İng.] değil/yerine/= SABİTE


- KONSTİTÜSYONEL/CONSTİTUTIONAL[İng.] değil/yerine/= YAPISAL, BÜNYESEL


- KONSTRİKSİYON/CONSTRICTION[İng.] değil/yerine/= BÜZÜLME


- KONSTRİKTİF/CONSTRICTIVE[İng.] değil/yerine/= KISITLAYICI, DARALTICI


- KONSTRİKTÖR/CONSTRICTOR[İng.] değil/yerine/= DARALTAN


- KONSTRÜKTİVİZM[Fr. < CONSTRUCTIVISME] değil/yerine/= KURMACILIK

( Resim ve heykelde, yapıtı, geometrik öğeleri ile kurmayı temel alan anlayış. )


- KONSÜL[Fr. < CONSUL] ile BAŞKAN/YARGIÇ

( Görevini bir başka meslektaşıyla paylaşan yargıç. [Görev süresi 1 yıl olmak üzere][Eski Roma'da] )

( Roma'da, her yıl seçilen iki devlet başkanından her biri. | 1799'dan, 1804'e kadar Fransa'da birlikte görev alan üç devlet başkanından her biri. )


- KONSÜLTAN/CONSULTANT[İng.] değil/yerine/= DANIŞMAN


- KONSÜLTASYON/CONSULTATION[İng.] değil/yerine/= DANIŞIM


- KONSÜLTASYON[Fr./İng. < CONSULTATION]/KONSULTO[İt. < CONSULTO] değil/yerine/= DANIŞIM/DANIŞMA


- KONSÜLTASYON değil/yerine/= TANI GÖRÜŞÜMÜ


- KONT[Fr. < COMTE] ile KONTES[Fr. < COMTESSE]

( Roma imparatorunun danışman olarak seçtiği kişi. | Derebeyi. | Batı toplumunda erkekler için kullanılan bir soyluluk unvanı. İLE Kont'un karısı. )


- KONT[Fr.] ile/ve/<> MARKİ[Fr. < Cerm.] ile/ve/<> DÜK[Fr.]

( Roma İmparatoru'nun, danışman olarak seçtiği kişi. | Derebeylik düzeninde, derebeyi. | Batı toplumlarında, dördüncü derecede bir san. İLE/VE/<> Bazı Batı devletlerinde, kont ile dük arasındaki unvan. İLE/VE/<> Prensten sonra gelen en büyük san. )


- KONT ile VİKONT[Fr.]

( ... İLE Batı ülkelerinde, baron ile kont arasında bir san. )


- KONTAMINASYON/CONTAMINATION[İng.] değil/yerine/= BULAŞMA


- KONTAMINE/CONTAMINATED[İng.] değil/yerine/= BULAŞMIŞ


- KONTEKS/T değil/yerine/= BAĞLAM


- Kontemplasyon için DİNLE!!!


- KONTENJAN[Fr. < CONTINGENT] değil/yerine/= AYRILAN YER

( Bir yükümlülük ya da yararlanma işinde, o işin kapsamına girenlerin oluşturduğu belirli sayıdaki topluluk. | Bir kuruluşun ya da bir kimsenin seçip almakta yararlanabileceği sayı miktarı. | Bir malın, alım satım ya da dağıtım işinde, ilgililerin her birine düşen pay oranı. )


- KONTEYNER değil/yerine/= TAŞIMALIK


- KONTİNÜ/CONTİNUOUS[İng.] değil/yerine/= SÜREKLİ | KESİNTISİZ


- KONTÖR yerine SAYAÇ


- KONTRA[İt. < CONTRA] ile KONTRAST[Fr. < CONTRASTE]

( Karşıt, karşı, aksi. | Kontrplak. İLE Karşıt, karşıtlık. )


- KONTRAKSİYON/CONTRACTION[İng.] değil/yerine/= KASILMA


- KONTRAKTIL/CONTRACTILE[İng.] değil/yerine/= KASILABİLİR


- KONTRAKTILITE/CONTRACTILITY[İng.] değil/yerine/= KASILABİLİRLİK


- KONTRAKTÜR/CONTRACTURE[İng.] değil/yerine/= BÜZÜLÜ KALIM


- KONTRALATERAL/CONTRALATERAL[İng.] değil/yerine/= KARŞI YAN


- KONTRAST/CONTRAST[İng.] değil/yerine/= KARŞIT


- KONTRAST MADDE/CONTRAST MEDIA[İng.] değil/yerine/= GÖRÜNTÜVERİR NESNE


- KONTRAST/ZIDDİYET değil/yerine/= KARŞITLIK


- KONTRAT[Fr. < CONTRAT] değil/yerine/= SÖZLEŞME


- KONTRENDİKASYON/CONTRAINDICATION[İng.] değil/yerine/= KULLANIM SAKINCASI


- KONTRENDİKE/CONTRAINDICATED[İng.] değil/yerine/= KULLANIM SAKINCALI


- KONTROL ETMEK/TEFTİŞ ETMEK değil/yerine/= DENETİM/DENETLEMEK


- KONTROL LİSTESİ/CHECKLIST CHECKLIST değil/yerine/= DENETLEME DİZİNİ


- KONTROL BAŞTA VE SÜREKLİ YAPMAK


- KONTROL ile DENETLEME

( CONTROL vs. INSPECTION )


- KONTROL ile/ve DENETLEME

( Bir kez kendimi ve neyi temsil ettiğimi bilince artık durmadan kendimi denetleme gerekesiniminde olmam. )

( CONTROL vs. INSPECTION
Once I know myself and what I stand for, I do not need to check on myself all the time. )


- KONTROL ile MALİYET KONTROLÜ


- KONTROL ile/ve ÖLÇÜM

( CONTROL vs./and MEASUREMENT )


- KONTROLÖR/MURÂKIP değil/yerine/= DENETÇİ


- KONTROLÖR[Fr. < CONTROLEUR] değil/yerine/= DENETÇİ


- KONTROLÜ SONDA YAPMAK ile/yerine KONTROLÜ BAŞTA VE SÜREKLİ YAPMAK

( TO CONTROL AT THE END vs. TO CONTROL AT THE BEGINNING AND CONTINUOUSLY
TO CONTROL AT THE BEGINNING AND CONTINUOUSLY instead of TO CONTROL AT THE END )


- KONTRPULSASYON/COUNTERPULSATION[İng.] değil/yerine/= KARŞI VURUM


- KONTRTRANSFERANS/COUNTERTRANSFERENCE[İng.] değil/yerine/= KARS¸I AKTARIM


- KONTUR/CONTOUR[İng.] değil/yerine/= SINIR (ORGAN, TÜMÖR, VB.)


- KONTUR ile ...

( Resim sanatında kenar çizgisi. )


- KONTÜZYON/CONTUSION[İng.] değil/yerine/= FİZİKSEL ÖRSELENME


- KONU:
AMAÇ ile/ve BAĞLAM/INDA


- KONU BİRLİĞİ ve/||/<>/> KAVRAMSAL TUTARLILIK ve/||/<>/> KURUMSAL OLUŞUM


- KONU-KONŞU

( "Konu Komşu" olarak bilinse/geçse de çıkışı "Konu konşu"dur. )


- KONU ile/ve AMAÇ

( Amaç, en üstün önemi taşır. )

( The motive, matters supremely. )

( SUBJECT/TOPIC vs./and AIM/MOTIVE )


- KONU ile/ve/||/<> ANLATIM

( MEVZÛ ile/ve/||/<> İFÂDE )


- KONU ile BİÇİM

( SUBJECT/TOPIC vs. FORM )


- KONU ile DAVÂ


- KONU ile DURUM

( SUBJECT/TOPIC vs. SITUATION )


- KONU ve/> İDRAK ve/> MELEKE


- KONU ile ÖZNE

( Felsefe'de. İLE Dil'de. )


- KONU ile/ve YÜKLEM ile/ve KESİNLİK/BURHAN


- KONU/DURUM/BAŞLIK DEĞERLENDİRMEDE:
KOŞULLAR ve/||/<>/> OLANAKLAR ve OLANAKSIZLIKLAR ve/||/<>/> OLASILIKLAR ve/||/<>/> (ARA) ÇÖZÜMLER


- KONU/KAVRAM/DURUM:
TARTIŞILABİLİR ile/ve/değil/yerine/< TARTIŞILMAYA DEĞER


- KONUKLUKTA ve/||/<> YEMEKTE ve/||/<> TOPLUMDA

( Gözümüze sahip çıkalım. VE/||/<> Elimize sahip çıkalım. VE/||/<> Dilimize sahip çıkalım. )


- Konu-konşu ne der? demeden KONUŞ!!!


- KONULARI/SORUNLARI/DURUMLARI:
UZATMAYALIM! ile/ve/||/<> UZLAŞALIM! ile/ve/||/<> UNUTALIM!


- [ne yazık ki]
KONU(ŞULAN)LARI:
"SULANDIRMA" ile/ve/||/<>/< "ÇOK BİLMİŞLİK"


- KONULMUŞ ile/ve/değil/yerine ÇIKARIMSAL


- KONUM:
MATEMATİK(SALTIK/MUTLAK)
ile/ve/||/<>
ÖZEL(GÖRELİ)


- KONUM ve/||/<>/> KARŞI KONUM ve/||/<>/> BİLEŞTİRME

( POSITION and/||/<>/> OPPOSITION and/||/<>/> COMPOSITION )


- KONUM ile/ve/||/<> SURET/FORM ile/ve/||/<> ŞEKİL/MORF


- KONUMUZ ile/ve/||/<> KONUMUMUZ


- KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
KISIR DÖNGÜ ile/ve/||/<> İLGİSİZ AMAÇ ile/ve/||/<> İLGİSİZ SONUÇ ile/ve/||/<> İDDİAYI ZAYIFLATMA ile/ve/||/<> KONUYU SAPTIRMA

( BEGGING THE QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF IRRELEVANT PURPOSE vs./and/||/<> IRRELEVANT CONCLUSION vs./and/||/<> FALLACY OF STRAW-MAN vs./and/||/<> FALLACY OF RED HERRING )


- Konuş da KONUŞ!!!


- Konuş, KONUŞ!!!


- KONUŞ ve/||/<>/> EĞLEN ve/||/<>/> TARTIŞ ve/||/<>/> KORU

( Arkadaş gibi. VE/||/<>/> Çocuk gibi. VE/||/<>/> Eş gibi. VE/||/<>/> Kardeş gibi. )


- KONUŞA KONUŞA (ANLAŞMAK)


- KONUŞABİLECEĞİN BİRİ ile/ve/>/değil/yerine SUSUŞABİLECEĞİN BİRİ


- Konuşabilmek için SUS!!!


- Konuşacağız da ne olacak? demeden KONUŞ!!!


- Konuşacaklarına KONUŞ!!!


- Konuşacaklarınla KONUŞ!!!


- Konuşamayanları anlamak için SUS!!!


- Konuşandır dinleyen! DİNLE!!!


- Konuşandır dinleyen! KONUŞ!!!


- Konuşanı DİNLE!!!


- KONUŞAN/KONUŞABİLEN/KONUŞABİLECEK OLAN ile SÖYLEYEN/SÖYLEYEBİLEN/[SADECE BİR ŞEY/LER] SÖYLEME HAKKI OLAN

( Yetkin/bilgili olan/lar. İLE Bilgisiz olan/lar. )

( KAİL(< KAVL): Söyleyen. | Râzı olmuş. | İnanmış, aklı yatmış. )


- Konuşanlar bilmiyor! SUS!!!


- Konuşarak KONUŞ!!!


- Konuşarak KONUŞ!!!


- KONUŞKAN/LIK ile/ve/<> CANDAN/LIK


- KONUŞLAN(DIR)MAK ile/değil KONUMLAN(DIR)MAK


- KONUŞMA ANI/ ZAMANI ile ...

( MOMENT OF SPEECH )


- KONUŞMA BOZUKLUĞU/SORUNLARI ile KEKELEMEK

( ... cum BALBÛT )


- KONUŞMA DİLİ ile/ve YAZI DİLİ

( Konuşurken (belki) yeterince dikkat edilemeyebilir fakat yazarken sözcüklere, dile ve Türkçe'mize sahip çıkabiliriz! )


- KONUŞMA SIRASINDA:
KAYITLI BAŞLIKLARA UYABİLMEK ile/ve/||/<> SÖZLERİN/BAŞLIKLARIN, DİNLEYİCİYE NE KADAR UYUP UYMAYACAĞI


- Konuşma! ve SUS!!!


- KONUŞMA ile/||/<> APAR[Fr.]

( ... İLE/||/<> Bir tiyatro oyuncusunun, izleyicilerin duyacağı biçimde sanki öteki oyuncular duymuyormuş gibi konuşması ya da düşüncesini/davranışını izleyiciye açıklaması. )


- KONUŞMA ile HUTBE


- KONUŞMA ile/ve KOŞMA


- KONUŞMA ile/ve/< MUHÂVERÂT[Ar. < MUHÂVERE]

( ... İLE/VE Karşılıklı konuşma/lar. )


- KONUŞMA ile/ve/> SOHBET

( ... İLE/VE/> Edeb varsa/girince. )

( İNSIBÂĞ[< SIBG]: Ortamda/mecliste bulunan kişinin boyasıyla boyanma. | Temizlenme. )


- KONUŞMA ile TARTIŞMA

( TALKING vs. ARGUE )


- KONUŞMADA/ANLATIMDA:
(KİŞİYİ) "KESMEK"/"DÜZELTMEK" değil/yerine (KİŞİNİN) SÖZÜNÜ "KESMEK"/"DÜZELTMEK"


- KONUŞMA/DA:
"YORGUNLUK" ile/değil/yerine GELİŞİM/DÖNÜŞÜM


- KONUŞMAK:
"AĞIZLA" ve/değil/||/<>/< AKILLA


- KONUŞMAK İÇİN SIRA BEKLEMEK değil/yerine DİNLEMEK


- KONUŞMAK İÇİN SIRA/ZAMAN BEKLEMEK değil/yerine/>< ÖTEKİNİ DİNLEMEK


- Konuşmak için SUS!!!


- KONUŞMAK/KONUŞ(A)MAMAK ile/ve/||/<>/> KAVUŞMAK/KAVUŞ(A)MAMAK


- KONUŞMAK/YAZMAK ile/ve/yerine/değil/hem de YAPMAK/UYGULAMAK

( Bir kişinin bir şey yapıyor ya da yapmıyor gibi görünmesi çoğu zaman yanıltıcıdır. )

( [not] TO TALK/WRITE vs./and/but/also TO DO(/MAKE)/TO APPLY
TO DO(/MAKE)/TO APPLY instead of TO TALK/WRITE
What a man appears to do, or not to do, is often deceptive. )


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine AKTARMAK

( [not] TO TALK vs./and TO TRANSMIT
TO TRANSMIT instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ile/ve ANIMSAMAK/ANIMSATMAK

( TO TALK vs./and TO REMEMBER )


- KONUŞMAK ile ANLATMAK

( Herhangi bir şey üzerine. İLE Konuya ya da kişilere bağlı olarak. )


- KONUŞMAK ile/ve/<>/değil/yerine BİR ŞEYİ KONUŞMAK


- KONUŞMAK ve/||/<> ÇALIŞMAK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/||/<> DEĞİNMEK


- KONUŞMAK ile/ve/yerine DEMLEN(DİR)MEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil DEMLEN(DİR)MEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< DİNLEMEK

( Konuşmak iki kişi/yi gerektirir.
1. Doğru/yu konuşan.
2. Doğru/yu dinleyen. )

( Konuşanı konuşturan, dinleyenin ihlâsıdır. )

( "Vermek". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>

( "Almak". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>


- KONUŞMAK ile/ve/değil/< DİNLEMEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/< DİNLEMEK


- KONUŞMAK DÜŞÜNMEYİ BİLMEK


- KONUŞMAK ve EYLEM

( Kişi, konuşmadan önce eyleme geçer ve [ancak] daha sonra eylemine göre konuşur. )

( Düşünce goncadır, dil tomurcuk, eylem ise bunların ardındaki meyve. )

( TO TALK and ACTION )


- KONUŞMAK ile/değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR KONUŞMAK

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( Lisanen konuşmak, halen anlaşmak! )

( Konuşmama gereksinimi/n kadar, konuşma gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereksinimi/n kadar, konuşmama gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşmama gereği kadar, konuşma gereğini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereği kadar, konuşmama gereğini anımsayarak KONUŞ!!! )

( [not] TO TALK vs./but TO TALK IN NECESSITY
TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ile/yerine GEREKTİĞİ KADAR KONUŞMAK

( İTNAP: Sözü boş yere uzatmak. )

( TO TALK vs. TO TALK IN NECESSITY
TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )


- KONUŞMAK GEREKTİĞİ KADAR/ŞEKİLDE KONUŞMAK


- KONUŞMAK ile GEVEZELİK

( TO TALK vs. CHATTERING )


- KONUŞMAK ile/ve İLETİŞİM

( TO TALK vs./and COMMUNICATION )


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine KANITLAMAK

( [not] TO TALK vs./and TO PROVE
TO PROVE instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ve/<>/|| PAYLAŞMAYA DEĞECEK BİR ŞEY

( Paylaşmaya değecek bir şey buluncaya kadar konuşma! )


- KONUŞMAK ile SÖYLEŞMEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/<> SUSMAK

( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )

( Konuşmak gereksinim olabilir fakat susmak sanattır. )

( Kişiye/insana, konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutmasını öğrenebilmesi için altmış yıl gereklidir. )

( Yarışılamaz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Yarışılabilir. )

( Yaşam, konuşanların birbiriyle dalaşı, susanların ise barışıyladır. )

( Dışarıdakileri(nesneleri/kişileri/olayları/olguları/durumları) değiştirmek/geliştirmek istiyorsan... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> İçeriyi/içerdekileri/yaşamını(zihnindekileri) yani kendini değiştirmek/geliştirmek istiyorsan... )

( Konuşan, susabilenin hizmetkârıdır. )

( Wisdom by silence, royalty by behaviours. )

( [not] TO TALK vs./and/but/<> TO BE SILENT
TO BE SILENT instead of TO TALK )

( ... ile/ve/değil/yerine/<> HÖSMEK )


- Konuşmama hakkını korumak için SUS!!!


- Konuşmamak için SUS!!!


- Konuşmamak yerine KONUŞ!!!


- KONUŞMAMAK ile/değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK

( [not] NO TALKING vs./but TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE
TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE instead of NO TALKING )


- KONUŞMAMAK ile/değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK

( Bir insan ne kadar çok gürültü yaparsa, sözleri de o kadar çok sessizdir. )

( [not] NO TALKING vs. TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE
TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE instead of NO TALKING )


- KONUŞMAMAK değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK


- KONUŞMA(MA)NIN:
"ANLAMSIZLIĞI" ile/ve/değil/yerine/<> "GEREKSİZLİĞİ"

( Konuşmak, kişinin, her koşul ve zamanda, en öncelikli yeti ve eylememidir. Dolayısıyla, kendi isteksiz ya da kopuk olduğumuz durumlar için "konuşmanın gereği yok" şeklinde düşünülmemeli ve konuşulmamalıdır. Anlamsızlığı, isabetsizliği, yersizliği/zamansızlığı olabilir fakat "gereksizliği" diye bir durum söz konusu olmadığı gibi bu ["niyetteki/kasıttaki"] söz de söylenemez/söylenmemelidir. )


- KONUŞMAMAYI, KONUŞMAYA YEĞLEYEN (OLMAK) ile/ve/değil/yerine KONUŞMAYI, KONUŞMAMAYA YEĞLEYEN (OLMAK)

( Konuşmak (bile) (belki) birçok/bazı konuları/sorunları halletmeye yetmeyebilir fakat konuşmayarak hiçbir çözüm bulunmaz! )

( [not] PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK vs./and/but PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK
PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK instead of PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK )


- KONUŞMA/SÖZ ile/ve DİL

( * Her konuşmanın öznesi vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın muhatabı vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın şimdisi vardır. - Dil'in zamanı yoktur.
* Her konuşma, bir şeye dairdir. - Dil, herşey hakkındadır. )

( Dil, konuşur; kişi, dile uyduğu kadar konuşur. )

( Hareket halindekilere konuşulmaz, duranlara/duranlarla konuşulur. )


- KONUŞMAYA DEĞER KİŞİLERLE KONUŞMAMAK ile/ve/<> KONUŞMAYA DEĞMEZ KİŞİLERLE KONUŞMAK

( Kişileri kaybettirir. İLE/VE/<> Söz(cük)leri kaybettirir. )


- Konuşmaya ne gerek var?! demeden KONUŞ!!!


- KONUŞ(MAY)ABİLECEKLERİMİZ ile/ve/||/<> KONUŞ(MAY)ABİLECEĞİMİZ KADARIYLA KONUŞ(MAY)ABİLECEKLERİMİZ


- Konuşmayacaklarınla SUS!


- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN

( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )


- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN

( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )


- KONUŞMAYI BİLMEK ve/= DÜŞÜNMEYİ BİLMEK


- KONUŞMAYI ÖĞRENMEK ile/ve/||/<>/> SUSABİLMEYİ ÖĞRENMEK

( İki yılda. İLE/VE/||/<>/> Kırk ile altmış yıl arasında. )


- Konuşmayı ehline bırakmak için SUS!!!


- Konuşmuyorsan KONUŞ!!!


- KONUŞTUĞUMUZ GİBİ YAZMIYORUZ! ve/||/<> YAZDIĞIMIZ GİBİ KONUŞMUYORUZ!


- KONUŞTUĞUMUZU:
SAN(M)IYORUM ile/değil/yerine ANIMS(AM)IYORUM


- Konuştuğun için SUS!!!


- Konuştuğunda hayır söyle ya da SUS!!!


- Konuştuklarınla KONUŞ!!!


- KONUŞTURAN/KONUŞULAN REKLÂM ile/ve/<>/değil/yerine SATTIRAN REKLÂM


- Konuşturanı DİNLE!!!


- KONUSU OLMAK ile PARÇASI OLMAK

( TO BE A SUBJECT OF vs./and TO BE PART OF )


- KONUŞULABİLİR HİKMET ile KONUŞULAMAZ HİKMET

( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )


- KONUŞUNCA/KONUŞTUKÇA ile/ve/değil/yerine/||/<>/</>< SUSUNCA/SUSTUKÇA/SUSABİLDİKÇE

( Köle/yiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/


- Konuşurken duraksamamak için SUS!!!


- Konuşursan KONUŞ!!!


- Konuşuyorsan KONUŞ!!!


- KONUT/MESKEN[Ar.] ile KONUT

( İnsanın içinde yaşadığı ev, apartman vb. yer. İLE Ön doğru. ["Bir noktadan bir doğruya ancak bir paralel çizilebilir."][Eukleides] )


- KONUYU:
DAĞITMAK/"DAĞITTIM" ile/ve/değil/||/<>/< DALLANDIRMAK/DALLANDIRDIM


- KONUYU:
"HAFİFLETMEK" ile "SULANDIRMAK"


- KONUYU:
"SULANDIRMAK" ile/ve/||/<> "BASİTLEŞTİRMEK"


- KONUYU:
YÜKSELTME ile/ve/||/<> DERİNLEŞTİRME


- KONVALESANS/CONVALESCENCE[İng.] değil/yerine/= TOPARLANMA


- KONVANSİYON[Fr./İng. < CONVENTION] değil/yerine/= ANTLAŞMA

( Antlaşma. | Bir anayasa yapmak ya da bir anayasayı değiştirmek için toplanan olağanüstü geçici meclis. )


- KONVANSİYONEL[İng. < CONVENTIONAL | Fr. < CONVENTIONNEL] değil/yerine/= GELENEKSEL | ALIŞILMIŞ


- KONVEKS/MUHADDEP değil/yerine/= DIŞBÜKEY


- KONVEKSİYON/CONVECTION[İng.] değil/yerine/= ISI YAYIMI/ISIYAYIM

( Devinen nesnelerle belirli nicelikte ısının taşınması olayı, iletim. )


- KONVEKTÖR değil/yerine/= ISIYAYAR

( Bir akışkanda, ısıyı her tarafa eşit olarak yaymaya yarayan aygıt. )


- KONVERJANS/CONVERGENCE[İng.] değil/yerine/= TOPLANMA, | YAKINSAMA


- RÖLE[Fr. < RELAIS]/KONVERTİSÖR[Fr. < CONVERTISSEUR] değil/yerine/= DEĞİŞTİRGEÇ

( Bir cismin ya da bir gücün biçimini değiştirmeye yarayan aygıt. )


- KONVOY[Fr. < CONVOI] ile/ve/değil/yerine/= KAFİLE[Ar. çoğ. KAVÂFİL]["ka" uzun okunur]

( Aynı yere giden taşıt ya da yolcu topluluğu. | Savaş gemilerince korunan yük gemileri taşıt dizisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/= Birlikte yolculuk eden topluluk, zümre, fırka. | Takım takım, sıra sıra gönderilen şeylerin her parçası. | Sıra ile gönderilen şeylerin her bir bölüğü. )


- KONVÜLZİYON/CONVULSION[İng.] değil/yerine/= HAVALE


- KONYA < KAVANİA


- KOOPERASYON/COOPERATION[İng.] değil/yerine/= İŞBİRLİĞİ



(8/12)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 469 kez incelenmiş/okunmuştur.