
D'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 7824 başlık/FaRk ile birlikte,
8967 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(3/9)
- HOŞLAŞMAM/AK değil ...'DAN (PEK/HİÇ) HOŞLANMAM/HOŞLANMIYORUM
- ...DAN KALKARAK ile ...DAN HAREKET EDEREK
- ...'DA/N:
"NE ANLADIĞIN" ile/ve/değil "NE BEKLEDİĞİN"
- ...DAN ÖNCE ile/ve/değil ... YANISIRA
- ...DAN SONRA:
GÖRÜŞÜRÜZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖRÜŞELİM
- ...DAN ŞÜPHE ETMEK ile ...NIN UZAK GELMESİ
- -DÂN[Fars.] ile DÂN[Fars.]
( Arapça, Farsça, bazen de Türkçe sözcüklere takılarak, yer, mahfaza, kab anlamına sözcükler oluşturur. [CÜZ-DÂN vs.] | Bilen, bilir.[SUHAN-DÂN: Söz bilir. | NA-DÂN: Cahil.] İLE Tâne. )
- DANA[Ar. IJL] ile DANA ile DÂNÂ[Fars.]
( İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu. İLE Vakıf ve hayır için yapılan sadaka ya da benzerleri. | Terketme, bırakma. İLE Bilen. )
- DANAAYAĞI ile DANABURNU ile DANAKIRANOTU
( Yılanyastığıgillerden, yaprakları lekeli bir bitki. İLE Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek, kökkurdu. | Aslanağzı çiçeği. İLE Salepgillerden, bataklık yerlerde yetişen bir bitki. )
( ARUM cum GRYILOTALPA cum EPIPACTIS )
- DANCE :/yerine DANS ETMEK
- DANDRUFF vs. BRAN
- DANGALAK/LIK ile ÂCİZ/LİK
- DANGER :/yerine TEHLİKE
- DANGEROUS vs. RISKY
- DANGEROUS :/yerine TEHLİKELİ
- DANGIL-DUNGUL (KONUŞMAK)
- DÂNİK[Ar.]
( Bir dirhemin dörtte(/altıda) biri. | Mangır. )
- DÂNİK[Ar.] ile DÂNG[Fars.]
( Mangır, para. | Bir dirhemin dörtte biri. İLE Bir dirhemin altıda biri. )
- DANIŞAN ve/||/<>/> CO-TERAPİST ve/||/<>/> OTOTERAPİST
- DANIŞMA ve/||/<>/> DAYANIŞMA
( Bin bilsek de bir bilene danışmak gerek. )
- DANIŞMAK ile/ve/||/<>/> BİLGİ VERMEK
- DANIŞMAN ile/ve/||/<> DANIŞAN
- DANIŞMAN ile/ve/değil/||/<>/< DANIŞILAN
- DANIŞMAN/LIK ile KOÇ/LUK
( Danışan, dağları aşmış; danışmayan, düz yolda şaşmış. )
( MEŞVERET[Ar.] (ETMEK): Danışma. )
( COUNSELLER/COUNSELING vs. COACH/ING )
- DANIŞMAQ[Azr.] = KONUŞMAK[Tr.]
- DANIŞTAY ile/||/<>/< DÎVÂN-I HÜMÂYÛN
( Yönetim davâlarına bakmak, bakanlar kurulunca gönderilen yasa ve tüzük tasarıları ile imtiyaz sözleşmeleri üzerinde düşüncelerini bildirmek gibi görevleri olan, üyeleri Anayasa Mahkemesi'nce seçilen bağımsız anayasa kuruluşu. İLE/||/<>/< Eskiden İslâm devletlerinde, devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kurul.[Başlangıçta bir devlet dairesi olan dîvân, İran devlet geleneğinin de etkisiyle sonradan kurul biçimine dönüşmüştür] )
- DANS EDELİM! ve/||/<> ŞARKI SÖYLEYELİM! ve/||/<> SEVELİM! ve/||/<> YAŞAYALIM!
( Hiçkimse izlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiçkimse dinlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiç incinmemiş gibi. VE/||/<> Dünya, cennetmiş gibi. )
- DANS ETMELİ!
- DANS:
YATAY İSTEK ve/||/<>/> DİKEY ANLATIM
- DANS-DANSÇI ile/ve/||/<> DANSÇI-DANS
( Var-yok. İLE/VE/||/<> Var-yok. )
- DANS ile/ve/<> BALE
( Dans, kendinden emin olmayan, ne istediğini bilmeyen kişinin yapacağı iş değildir. )
( Dans Tarihçeleri )
( DANCE vs./and/<> BALLET )
( SİVA: Samoa Adası [Polinezya Adaları] yerlilerinin dansı. )
- DANS = DANCE[İng.] = DANSER[Fr.] = TANZEN[Alm.] = BALLARE[İt.] = BAILAR/DANZAR[İsp.]
- DANS ile FOKSTROT
( ... İLE Dört tempolu bir dans. )
- DANS ile HABANERA
( ... İLE Çok kıvrak bir Küba dansı. | Bu dansın müziği. )
- DANS ile HULA
- DANS ile JIG
( ... İLE İrlanda ve İskoçya'ya özgü, hareketli bir dans türü. )
- DANS ile KADRİL[Fr. < QUADRILLE]
( Fransız kökenli bir dans. | Bu dansın müziği. )
- DANS ile KALİPSO
( ... İLE Jamaika'dan yayılmış iki zamanlı bir dans. | Bu dansın müziği. )
- DANS ile KANKAN
( ... İLE Kadınların oynadığı hareketli bir Fransız dansı. )
- DANS ile KAZASKA[Rusça]
( ... İLE Kaynağı Kafkasya olan ve hızlı oynanılan bir halk dansı. | Bu dansın müziği. )
- DANS ile MAZURKA[Slavca]
( ... İLE Polonya kökenli bir dans. | Bu dansın müziği. )
- DANS ile/ve/değil/<> OHYOKHAI
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Yakutlar'a özgü bir Şaman uygulaması.
[Ohuokay ustasının çevresine toplanan halk, el ele tutuşarak büyük bir çember oluşturuyor ve ustanın sözlerini tekrarlayarak, hafif hafif öne ve arkaya eğilerek hareket edip güneşin doğduğu yönden, battığı yöne doğru dönerler.]
[Bu uygulamaya özgü, belirli bir müziği bulunmamaktadır.] )
- DANS ile SALON DANSLARI
( ... İLE Aşk, tutku ve estetiğin müzik ile harmanlanmasıyla ortaya çıkan salon dansları, bazen bir başkaldırı, bazense duyguların dışa vurumu olarak bilinir. En genel ifade ile de Batı Avrupa'da ve Amerika'da, çiftler tarafından yapılan her türlü dans olarak tanımlanır.
Salon danslarının tarihi, XVIII. yüzyıla kadar uzanır. Tarihsel gelişimine bakıldığında, XVIII. yüzyılın sonlarında, XIX. yüzyılın başlarında, İngiltere'deki soyluların katıldığı balolarda ortaya çıkan bir dans türüdür. Takvimler 1920'li yılları gösterdiğinde ise balo salonları dışında, halk tarafından da öğrenilmeye başlanan salon dansları, zamanla daha popüler bir hâl alır.
Bilinen en eski salon dansı ise Avrupa'da XVI. yüzyıl Fransa'sında ortaya çıkar fakat ahlâk dışı sayılarak yasaklanır. 1880'lerde, Buenos Aires'in kenar mahallelerinde doğmaya başlayan ve toplum tarafından kabulü epey zaman alan salon danslarının Amerika'da ortaya çıkışı ise XX. yüzyıla rastlar. Temeli, hafif tempoda kendi etrafında dönmeye dayalı olan bu danslar, yıllar geçtikçe giderek çeşitlenme gösterir ve bu çeşitlilik beraberinde, izleyenlere, farklı ritmlerin de yer aldığı görsel bir şölen sunar. 1900'lü yılların başında salon danslarına olan ilgi artar ve bu kapsamda 1904 yılından bu yana İngiltere'de hizmet veren Dans Öğretmenleri, İmparatorluk Derneği (ISTD) tarafından, 1924 yılında, dans fakülteleri kurulması düşüncesi geliştirilir ve yaşama geçirilir. Sayıları onikiyi bulan bu fakülteler aracılığıyla salon dansları meraklılarının, dans türlerine ait kavramları yakından tanımaları sağlanır. Ayrıca bu fakülteler sayesinde salon danslarının müzikleri, adımları ve tekniklerine yönelik olarak da belirli standartlar getirilir. Günümüzde, Avrupa'dan Asya'ya kadar uzanan bir coğrafyada, milyonlarca dansçı ve danssever, bu türün takipçileri olarak yaşamlarında, salon danslarına önemli bir yer ayırır. )
- DANS ile SİRTO[Yun.]
( ... İLE Türk müziğinde, bir oyun havası. | Bir tür halk dansı. )
- DANS ile/ve/||/<> TWIST[İng.]
( ... İLE/VE/||/<> 1961 yılında yaygınlık kazanan çok hızlı ritmi olan bir dans. | Bu dansın müziği. )
- DANSİ(TO)METRE ile DANSİTE
( Yoğunlukölçer. İLE Yoğunluk, [filmde] koyuluk. )
- DANTELAĞACI
( Dulaptalotugillerden, Antillerde yetişen, sünger gibi kullanılan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir ağaç. [Lat. LAGETTA] )
- DAPDAR
- DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"
( "DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"
1964 yılında, ABD'de bir öğretmen dergisinde, Alexander Cassandra imzalı bir yazı yayımlanır:
Bir fizik hocası ile öğrencisi, sınav sorusuna verilen yanıt hakkında antlaşmazlığa düşerler ve deneyimli öğretmen, Cassandra'nın hakemliğine başvururlar.
Soru şöyledir:
"Bir binanın yüksekliğini, bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?"
Öğrenci de bu soruya yanıt olarak,
"Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim" yazar.
Tabii ki, öğretmenin beklediği yanıt bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebilirliği de ortadadır.
Cassandra, tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yanıt ile yanıtlamasını ister.
Öğrenci, bu kez:
"Ama bir tek yanıt yok, pek çok yöntem var" diye yanıt verir.
Casandra, "Peki" der. "Düşünebildiğin kadar yanıt ver o zaman. Ama olanaklıysa yanıtların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım."
Öğrencinin ilk yanıtı şöyle olur:
"Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=1/2 x g x t2 formülü ile yüksekliği bulursunuz." Beklenilen yanıt bu olmasa da yanıt, fizik bilgisi içermektedir.
Öğrenci, yanıtlarını sıralamayı sürdürür: “Güneşli bir günde, barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız”
Bu yanıt da doğrudur.
Öğrencinin üçüncü yanıtı da şu olur: "Merdivenleri çıkarken, duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız"
Bu da doğrudur elbette ama dördüncü yanıt öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur; çünkü yanıttan öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır:
"Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton'un g katsayısını hesaplar, iki g katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz"
Söylenilecek bir şey kalmamıştır, öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.
Öğrenci, yarattığı etki ile gülümser ve der ki: “Ama bence yapılacak daha doğru şey, kapıcıya gidip barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir.”
Hep beraber gülmeye başladılar.
Cassandra, hayranlıkla sorar öğrenciye:
"Peki, öğretmeninin senden beklediği yanıtı da biliyor musun?"
Öğrenci, alaylı bakışlarla yanıt verir:
"Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor yazmamı bekliyordu"
Cassandra merakla şu soruyu sorar: "Peki madem istenilen yanıtı biliyordun, neden yazmadın?"
Öğrenci, omuzlarını silkerek şöyle der:
"Çünkü dar kafalılıktan bıktım."
Yaşamı, tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzî alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiçkimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.
Yaşamda, soruların pek çoğunun tek bir yanıtı yoktur.
Başarının, çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüktür. )
- DAR YORUM ile/||/<>/>< GENİŞ YORUM
- DAR ile DÂR[Ar.] ile DÂR[Fars.]
( Ensiz. İLE Ev, yurt. İLE İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk. )
- DÂR[Fars.] ile -DÂR[Fars.] ile DÂR[Fars.] ile DAR/DARR[Ar.][Fars.]
( Darağacı. | Ağaç. | Direk. İLE Tutan.[DEFTER-DÂR: Defter tutan.] | Sahip, malik.[ALÂKA-DÂR: İlgili. | HİSSE-DÂR: Hisseli. | HÜKÜM-DÂR: Hükme sahip.] İLE Savaş.[DÂR Ü GÎR: Kavga, savaş.] İLE Sıkıntı, belâ. | Zarar. )
- DARA DÜŞMEK ile DÂRA GELMEK
( İdam edilmek, dâr ağacına gelmek. )
- DARÂ'AT[Ar.] ile ZÜLL[Ar.]
- DARALMA ile/ve/<> BUNALMA
- DARALMA ile DARLAMA
- DARALMA ile/ve/||/<> SIKILAŞMA
( CONTRACTION vs. ... )
- DARALMA" ile/ve/<> SIKILMA
- DARALTILMIŞ OLAN ile ODAKLANILMIŞ OLAN
- DARALTMA ile İNDİRGEME
( TO NARROW vs. REDUCTION )
- DARALTMA ile SIKIŞTIRMA
- DARB[Ar.] ile CİNS[Ar.]
- DARB ile/ve MUTTASIL
( İki harfi birbirine katmak. İLE/VE ... )
- DARB ile/ve PEKİŞTİRME
- DARBE GENİŞLİĞİ ile DARBE GENLİĞİ
( Darbenin düşmeye başladığı an ile yükselme zamanının sonu arasındaki zaman farkı. İLE Bir darbenin, tam değeri, sayısal bir değer verildiğinde belirlenebilen tepe, ortalama, etkin, anî vb. değerleri ya da bunlardan biri. )
( PULSE WIDTH vs. PULSE AMPLITUDE )
( L'ÉTENDUE DU POULS avec L'AMPLITUDE DU POULS )
( PULSESBREITE mit IMPULSAMPLITUDE )
- DELGİ(MATKAP[Ar. < MİSKAB]): DARBESİZ ile/değil/yerine/> DARBELİ
( Delme işlemi yapılırken darbe uygulamaz. Delme işlemi yalnızca dönerek yapılır. Genelde basit tadilat işlemleri için kullanılır. Basit delik açma işlemleri ya da vidalama işlemleri için kullanımı yaygındır. [Eğer yüksek devire sahipse o zaman sert malzemelerin delinmesinde de kullanılabilir.] İLE/DEĞİL/YERİNE/> Sert malzemelerin delinmesi işleminde kullanılır. Delme işlemi dönerek ve aynı zamanda ileri geri hareketler ile gerçekleştirilir. Delme işlemi daha hızlı biçimde gerçekleştirilir. Delme işlemi çok daha kolay yapılır. [Beton ya da metal gibi oldukça sert malzemelerin delinmesinde darbeli matkap yeğlenilmelidir. Hem profesyonel, hem de basit tadilatlarda kullanılabilen araçlardır. Farklı watt gücünde olanları bulunur.] )
- DARBUKA ile/değil ÇİFTENAĞRA
( ... İLE/DEĞİL Birbirine bağlı, küçük iki dümbelekten oluşan çalgı. )
- DARBUKA'DA:
MADENİ DARBUKA ile/ve KÜP(SERAMİK) DARBUKA
- DARE :/yerine CESARET ETMEK
- DÂREYN
( DÜNYA İLE ÂHİRET, İKİ ÂLEM )
- DARGIN/LIK ile/ve/<> DURGUN/LUK
- DARGIN/LIK ile/ve KIRGIN/LIK
- DARI DARINA
- DARI ile AKDARI
( Buğdaygillerden, tohumları, gerektiğinde buğday yerine besin olarak kullanılan, kuraklığa dayanıklı bir bitki. | Mısır. İLE Buğdaygillerden, bir yıllık ya da daha uzun yaşayabilen otsu bir bitki türü. )
( PANICUM cum PANICUM MILLACEUM )
- DARI ile/değil DARA
- DARI ile HİNTDARISI
( ... İLE Buğdaygillerden, doğu ülkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darıya benzeyen bir bitki. )
( ... cum SORGHUM VULGARE )
- DARI / KARACADARISI
( Buğdaygillerden, hayvan yemi olarak kullanılan bir ot. )
- DARI ile KATALAN DARISI
- DARI ile SÜPÜRGE DARISI
( ... İLE Buğdaygillerden, sıcak bölgelerde yetişen ve çiçek saplarından süpürge yapılan, darıya benzeyen bir bitki. )
- DARILMA ile/değil/yerine/>< DAYANMA
- DARILMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK
- DARK :/yerine KARANLIK
- DARKNESS :/yerine KARANLIK
- DARLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< FERAHLIK
- DARMA DUMAN (OLMAK, HİSSETMEK)
- DARMADAĞIN (OLMAK)
- DARMADUMAN
- DARPHANE değil/yerine/= DAMGAEVİ
- DARR[Ar.] ile DARR[Ar.] ile DÂRR[Ar.]
( Sıkıntı, belâ. İLE Zarar. İLE Zararlı. )
- DARR[Ar.] ile DARRÂ'[Ar.]
- DARR[Ar.] ile DURR[Ar.]
- DARRÂ[Ar.] ile BE'SÂ'[Ar.]
- DARRÂ ile DARRE
( Mihnet, keder. Şiddet. Belâ. İLE Kuma. )
- DARRÂ[Ar.] ile MENFAAT[Ar.]
( Mihnet, keder. Şiddet. Belâ. İLE Yarar, kâr, çıkar. )
- DARTMAQ[Azr.] = ÇEKMEK, ÇEKİŞTİRMEK[Tr.]
- DÂR-ÜL ACEZE ile/||/<> DÂR-ÜL BEDÂYİ ile/||/<> DÂR-ÜL ELHAN ile/||/<> DÂR-ÜL FÜNÛN ile/||/<> DÂR-ÜL MUALLİMAT ile/||/<> DÂR-ÜL MUALLİMİN ile/||/<> DARÜŞŞAFAKA ile/||/<> DARÜŞŞİFA
( Düşkünler evi.[1895] İLE/||/<> İstanbul Belediyesi'ne ait ilk tiyatro.[1913] İLE/||/<> İstanbul'da kurulan ilk müzik okulu.[1917] İLE/||/<> Üniversite, fenler evi.[1845] İLE/||/<> İstanbul'da kurulan ilk kız öğretmen okulu.[1869] İLE/||/<> İstanbul Fatih'te kurulan erkek öğretmen okulu.[1848] İLE/||/<> İstanbul Fatih'te, Abdülaziz'in desteğiyle kurulan yoksul, öksüz ve yetimlere ait yatılı lise. İLE/||/<> Sağlık yurdu. )
- DARÜL ELHAN / NAĞMELER
( Konservatuvar.[İlk müzik/sanat okuludur.][Şehzade Camii ile Binbirdirek arasındaki Vefa Lisesi sokağındaydı.] )
- DARÜLACEZE değil/yerine/= DÜŞKÜNLEREVİ/BAKIM YURDU
- DÂRÜLFÜNÛN ile/ve DÂRÜLFÜNÛN
( Basın Müzesi. İLE/VE Ayasofya'da bulunan üniversite binasıydı. )
( 1828 - 1930 yılları arası süreli yayınlar bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli kurslar ve sergiler düzenlenmektedir. İLE/VE ... )
( Çemberlitaş'ta, II. Mahmud Türbesi yanında. İLE/VE Yanarak 1933'te yok olmuştur. )
( 1865 yılında inşa edilmiştir. 1988'den beri müze olarak kullanılmaktadır. İLE/VE ... )
- DÂRÜLHADİS ile/ve DÂRÜLHADİS
( 24 odalı bir medrese. "Öğretmen yeri" anlamına gelmektedir. İLE/VE Medrese. )
( Sultanahmed Camisi ile Türbesi arasında. İLE/VE Toptaşı - Üsküdar'da. [Atik Valide Camii külliyesinde.] )
( 1616 yılında inşa edilmiştir. İLE/VE 1583 yılında III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan, Mimar Sinan'a yaptırtmıştır. )
- DAR'ÜL-HARB ile/değil/yerine/>< DAR'ÜL-İSLÂM
( Savaş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Barış. )
- DARUMA[Jap.]
( Zen'in kurucusu ve pirler dizisinin 28.'si. Çin'deki birinci pir olarak kabul edilen Bodhi Dharma'ya Japonca'da verilen ad. )
- DÂRÜSSAÂDE ile/ve DÂRÜSSAÂDE
( İstanbul'un "Mutluluk Evi" anlamına gelen eski bir adı. İLE/VE Topkapı Sarayı'nda, Dârüssaâde ağalarının [Sultanların özel işlerine bakan] oturduğu daire. "Saadet Yeri ve Saray" anlamına gelmektedir. )
- DARÜŞŞİFA:
FATİH ile/ve/||/<> HASEKİ ile/ve/||/<> SÜLEYMANİYE ile/ve/||/<> ATİK VÂLİDE SULTAN ile/ve/||/<> SULTAN AHMED ile/ve/||/<> TOPKAPI SARAYI ENDERUN
- DARVAN ile/ve/<> SANÂ
( Sanâ'ya 2 fersah mesafede. [Yemen] )
- DARWIN ile/ve/||/<>/> MİTHAT EFENDİ
( ... İLE/VE/||/<>/> Kitaplarının ilk Türkçe çevirilerini yapan. )
- DARWIN'İN (")İSABETLİLİĞİ("):
ZİHİN İÇİN ile/değil GÖVDE İÇİN
- DARWIN/İZM ile/değil SPENCER/İZM
- DAS CAPITAL:
1867 ile/ve/||/<>/> 1873
( I. basım. İLE/VE/||/<>/> II. basım. )
- DÂS[Fars.] ile DÂSE[Fars.]
( Orak. İLE Orak. )
- DATA vs. INFORMATION vs. KNOWLEDGE vs. AWARENESS/WISDOM
- DATA INTEGRITY[İng.] değil/yerine/= VERİ BÜTÜNLÜĞÜ
- DATA MINING[İng.] değil/yerine/= VERİ MADENCİLİĞİ
- DATA OBJECT[İng.] değil/yerine/= VERİ NESNESİ
- DATA TAG[İng.] değil/yerine/= VERİ ETİKETLEME
- DATA WAREHOUSE[İng.] değil/yerine/= VERİ SAKLAĞI
- DATA[İng.] değil/yerine/= VERİ
- DATA :/yerine VERİ
- DATABEYZ[İng. < DATABASE] değil/yerine/= VERİTABANI
- DATÇA[< DADIA/DADYA] ile/ve/değil/||/<>/> BETÇE[< BEDIA/BEDYA]
- DATÇA'DA:
OVABÜKÜ ve/||/<> HAYITBÜKÜ ve/||/<> PALAMUTBÜKÜ
- DATCHA
( Rusya'da haftasonu evleri. )
- DATE :/yerine TARİH, BULUŞMA
- DATUM[İng.] değil/yerine/= VERİ
- DAUGHTER :/yerine KIZ EVLAT
- DÂVÂ "GÜTMEK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> "DÂVÂ GÖRMEK"
- DA'VÂ[Ar.] ile DÂV[Ar.]
( Şikâyetçi olarak mahkemeye başvurma. | Sorun, mesele. | Bir konu/sorun üzerinde özel bir düşünce sahibi olma, iddia. İLE Satranç, dama, tavla gibi oyunlarda tutulan sıra, nöbet. | Oyunda sürülen para. | Sövme. | Dâvâ. | Duvar sırası. )
- DAVA ile DAVA
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Ilgın ağacının meyvesi.[Bitkisel boya yapımında kullanılır.] İLE Bükülerek halka biçimine sokulup el ile dirsek arasına geçirilen ve buradan eğrilen yumak. )
- DÂVÂ ile/ve/||/<>/< DÂVET
( TRIAL vs./and SUMMON/SUMMONS )
- DÂVÂ ile/ve DELİL ile/ve İSPAT
( BEYYİNE: Bir olayın doğruluğunu ortaya koyabilen yöntem. | Duruşma sırasında bir savı gerçekleştirmek için başvurulan belge, tanıt, tutamak, delil. )
( TRIAL vs./and PROOF vs./and TO PROVE )
- DAVÂ ile/ve/||/<>/> DURUŞMA
( CASE vs./and/||/<>/> TRIAL )
- DAVÂ ile/ve/değil/yerine HİZMET
- DAVÂ[Azr.] = KAVGA[Tr.]
- DAVÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< MÂNÂ
( Bilmezler mânâsını, ederler dâvâsını. )
- DAVÂ ile ŞEKVÂ
( ... İLE Şikâyetin, mahkemelik olmadan, dava haline getirilmesi. )
- DAVÂ değil/yerine/>< TERK-İ DAVÂ
- DAVACI ile/>< DAVALI
( PLAINTIFF vs./>< DEFENDANT )
- DAVAR ile/değil/yerine BU DA VAR
( … İLE/DEĞİL/YERİNE )
- DAVAR ile DAVAR/SELLE
( ... İLE Keçi/koyun sürüsü. )
- DAVAR[Ar.] ile GELE[Fars.]
( Keçi/koyun sürüsü. )
- DAVAR ile MAL
( Koyun, keçi. İLE Öküz, inek. )
( MÂŞİYE[çoğ. MEVÂŞÎ] )
- DAVET:
SÖZ İLE ile/ve/değil/||/<>/< HÂL İLE
- DAVET ve/<>/> İCÂBET
- DAVET/İYE değil/yerine/= ÇAĞRI KÂĞIDI, OKUNTU
- DAV/GÛR[Fars.] ile/ve ÂNE[Ar.]
( Yabani eşek. Zebra. İLE/VE Yabani dişil eşek. | Yabani eşek sürüsü. )
- PSİKANALİZDE:
DAVID RAPAPORT ile/ve/||/<> MERTON GILL
- DAVID RICARDO ile/ve/||/<>/> ADAM SMITH
( 16 Haziran 1723 - 17 Temmuz 1790 İLE/VE/||/<> 18 Nisan 1772 - 11 Eylül 1823 )
- DAVID = MAHBUB
- DAVLUMBAZ/TAVLUMBAZ/DAVLUNBAZ[Ar. TABL + Fars. -BÂZ]/KÜLÂH[Fars. < KULAH: Şapka.] değil/yerine/= TÜMSEK/ÇIKINTI
( Mutfak duvarlarında ocak, fırın vb.nin dumanını toplayıp bacaya vermeye yarayan emici ile donatılmış, piramidimsi biçimde çıkıntı. | Ocağın üzerinde, eşya koymaya yarayan raf. | Üzeri oymalı, işlemeli, birkaç gözü olan bir çeşit dolap. | Yandan çarklı vapurların çarklarını örten yarım daire biçimindeki kapak. | Otomobillerin tekerleklerini örten yarım daire biçimindeki kapak. | Kaptan köşkü, gemilerdeki yönetim yeri. | Aralık, antre. | Gözenek. | Yüksek. )
- DAVNLOD[İng. < DOWNLOAD] değil/yerine/= İNDİRMEK
- DAVRANIM(CONDUCT) BOZUKLUĞU ile/ve ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU
( 18 yaş altındakilerin olumsuz davranış/tutumlarında tanımlanan. İLE/VE 18 yaş üstündekilerin olumsuz davranış/tutumlarında tanımlanan. )
- DAVRANIŞ/TUTUM ile/ve/değil/yerine/||/>< DÜŞÜNMEK
- DAVRANIŞ = BEHAVIOUR[İng.] = COMPORTEMENT[Fr.] = VERHALTEN[Alm.] = COMPORTARSE[İsp.]
- DAVRANIŞ ile/ve/değil EŞİK
- DAVRANIŞ ile/ve İSTİKRARLI DAVRANIŞ
( Kişi, beklenti ve davranışlarında sade olmalıdır. )
( BEHAVIOUR vs./and STABLE BEHAVIOUR )
- DAVRANIŞ ve/<> İYİ NİYET
( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )
- DAVRANIŞ ile/ve/<> KURTARICI DAVRANIŞ
- DAVRANIŞ ile/ve/||/<> ÖRÜNTÜ
- DAVRANIŞ ile/ve TUTUM
( Koşullarınızı (belki) değiştiremezsiniz, fakat tavır ve tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )
( Başkalarına açık davranırsanız kaybetmezsiniz. )
( Davranışlarda üç amaç: * Yarar, * Haz, * İyi. )
( Kendi tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )
( Tutum, fırsatı kendine çeker. )
( Önemli[öncelikli] olan, ne yaptığınız değil, ne yapmaktan vazgeçtiğinizdir. )
( Gövdenin öfkesini gözleyin, davranışlarınız kontrol altında olsun. Hiç kimseye davranışlarınızla zarar vermeyin. )
( [sometimes] We cannot change our circumstances but our attitudes we can change.
We can change our attitude. )
( BEHAVIOUR vs./and ATTITUDE )
- DAVRANIŞ ve TUTUMLAR'DA
- DAVRANIŞ:
"KİŞİYE GÖRE" değil/yerine/>< İNSAN GİBİ
- DAVRANIŞLARIMIZ:
"İYİ/KÖTÜ" ile/ve/değil/||/<> GÜÇLÜ/ZAYIF
- DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ile/ve/||/<> BİLİŞSEL YAKLAŞIM
- DAVUL/GONG ile TAMTAM
( ... İLE Orkestrada yer alan bir tür Çin gongu. | Afrika yerlilerinin çaldığı davul. | Bazı olayları haber vermeye ya da açıklamaya yarayan, davulla yapılan ses. )
- DAVUL ile CEMBE
( ... İLE Mali'de kullanılan bir davul. )
- DAVUL ile DÜNBEK
( ... İLE Bekçi davulu. | Dümbelek. )
( TABBÂL: Davulcu. )
- DAVUL ile/ve/değil/<> KHAMU-AT
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Soyotlar, şamanlarının davullarına verdikleri addır. "Şaman atı" anlamına gelmektedir. )
- DAVUL" ile/değil/yerine "SİVRİSİNEK"
( Anlamayana. İLE/DEĞİL/YERİNE Anlayana. )
( Az. İLE/DEĞİL/YERİNE Saz. )
- DAVUL ile/ve SÜRTMELİ DAVUL
- DAVUL ile TİMBAL[Fr.]
( ... İLE Bakırdan yapılan, küre biçiminde bir davul türü. )
- DAVUL ve/||/<> TOKMAK
( Davul, ayrı kişide; tokmak, ayrı kişide olmaz! )
- DAVUL'DA:
MEYDAN DAVULU ile/ve KOLTUK DAVULU ile/ve NAĞARA
( TABL )
( DÜHÜL )
- DAVULDA:
TOKMAK ile/ve/||/<> BIZBIZ
( ... İLE/VE/||/<> Davula sol elle vurulan ince değnek. )
- DAVULLAR'DA:
TRAMPET[İng. < DRUMBEAT] ile/ve KÖS[Fars. < KÛS]/GROSKES ile/ve NAKKARE[Ar.] ile/ve TIMPANO
( İki değnek ile çalınan küçük davul. İLE/VE Büyük davul. İLE/VE Mehterhanede kullanılan davul. İLE/VE Orkestra'da kullanılan davul. )
- DAVULLAR'DA:
TSUZIMI ile/ve MIRDANGA/MRIDANGA/MRIDANGAM ile/ve DUNDUN
( Japonya'ya özgü. İLE/VE Hindistan'a özgü. İLE/VE Nijerya'ya özgü. )
- DAY :/yerine GÜN
- DAYAK YEMEKTEN:
KORKMAK ile/ve/değil/<> KENDİNE YEDİREMEMEK
- DAYAKLAR ile/ve/değil/yerine PENANLAR
( [kafatası avcılığı] Yapmışlardır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Yapmamışlardır. )
( Iban, Kayan, Kenyan, Melanau ve Murat aşiretleri olarak ayrılmışlardır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Nereden geldikleri kesin olarak bilinmiyor. [Miri kentinin 100 km. güneyinde yer alan Nia Mağarası'nda yapılan arkeolojik kazılar, Penanlar'ın atalarının 50.000 yıl önce bu topraklara yerleştiğini ortaya çıkarmıştır.] )
- DAYAMA ile DAYATMA
( Nesnelerde. İLE "Davranış ve tutumlarda". )
- DAYAMAK ile KARINLAMAK
( ... İLE Gemi yanını dayamak. )
- DAYANAK ile/ve ARKAPLAN
( SUPPORT vs./and BACKGROUND )
- DAYANAK ile DAYANAKÇA
- DAYANAK ile DÜZLEM
- DAYANAK = MABİH-İL-KIVAM = SUBSTRATUM[İng.] = SUBSTRAT[Fr., Alm.] = SUBSTSRATUM[Lat.] = HYPOKEIMENON[Yun.] = LECHO[İsp.]
- DAYANAK/DAYANGAÇ ile/ve ZEMİN
( SUPPORT/BASE vs./and SOIL/GROUND )
- Dayanakçalı KONUŞ!!!
- DAYAN(AMA)MAK" ile "KALDIR(AMA)MAK
- Dayanamayacakların için önceden düşün ve KONUŞ!!!
- DAYANÇ/SABIR:
BOYUN EĞMEK değil/yerine ÇABA GÖSTERMEK
- DAYANÇ/SABIR ve/||/<> BEKLEMEK
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK
( PATIENCE vs./and/<> INERTIA )
- DAYANÇ/SABIR ve DOĞRU (ZAM)ANLAMA
( PATIENCE and TIMING )
- DAYANÇ/SABIR ve/<> GÜÇ
( PATIENCE and/<> POWER )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> İSTİKRAR
( SABIR ÇİÇEĞİ / GIAN AGAVE[Lat.] [Ancak 10 yılda açar.] )
( PATIENCE vs./and/<> STABILITY )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> KANAAT
( Kanaat eden aziz olur, Kanaatsizlik eden zelil olur. [azza men kanea, zelle men tamea] )
( PATIENCE vs./and/<> CONTENTMENT )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve MÜCADELE (ETMEK)
( Sabırla koruk tut, yaprağı Atlas olur. )
( PATIENCE vs./and TO STRUGGLE )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> RIZÂ
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/> SELÂMET
( Sabrın sonu, selâmettir. )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> ŞÜKÜR
( PATIENCE vs./and/<> GRATITUDE )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> UYUM
( Olgun kişi, zayıf ve kendinden aşağı unsurlara karşı sabır gösterir ve onlara önem verir. )
( Uyumsuzluğu, ihtiyârını devrede tutmayan kişi yaratır. )
( PATIENCE vs./and/<> HARMONY )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve BAŞARI
( Eğer sabır gösterirseniz, başarmamak olanaksızdır. )
( If you persevere, there can be no failure. )
( Büyük başarıların sahipleri, küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir. )
( PATIENCE vs./and SUCCESS )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve SIĞINMA
( PATIENCE vs./and SHELTER )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DAYANIKLILIK
( PATIENCE vs./and/<> ENDURANCE )
( ... cum/et/<> FORTITUDO )
- DAYANÇ/SABIR ve/<> KARARLILIK
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> "KENDİNİ TUTMAK"
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> TEVEKKÜL
- DAYANÇ'TA/SABIR'DA:
METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK
( Acıya sabredersek. İLE Kişilere sabredersek. İLE Dileğe sabredersek. İLE Duygulara sabredersek. İLE Özleme sabredersek. İLE Sevgiye sabredersek. )
( Madem görüyorsunuz... O zaman, hoşgörün!
[Âşık Veysel] )
- DAYAN(DIR)MAK ile "TAKILMAK"
- DAYANIKLI TÜKETİM ARACI ile/ve/||/<> DAYANIKSIZ TÜKETİM ARACI
- DAYANIKLI/LIK ile/ve/||/<> AĞIRBAŞLI/LIK
( METÂNET ile/ve/||/<> VAKAR )
- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA
( ENDURANCE vs./and/<> SOLIDARITY )
- DAYANIKLILIK = FORTITUDE[İng.] = FORCE D'ÂME[Fr.] = GEISTESKRAFT[Alm.] = FORTITUDO[Lat.]
- DAYANIKLILIK ve/||/<> GÖNÜL FERAHLIĞI ve/||/<> MERHAMET ve/||/<> SABIR
( Daha yüksek bir terbiye yoktur. VE/||/<> Daha büyük bir mutluluk yoktur. VE/||/<> Daha kutsal bir görev yoktur. VE/||/<> Daha etkili bir güç yoktur. )
- DAYANIKLI/LIK ile SAĞLAM/LIK
( ENDURANCE vs. STRENGTH )
( FORTITUDO cum ... )
- DAYANIŞMA:
MEKANİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ORGANİK
- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN
( Kişiler, kendilerine değil birbiriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilir. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )
( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değildir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )
( Loncaları inceleyiniz. )
( SOLIDARITY vs./and/<> TRUST/CONFIDENCE )
- DAYANMA:
AÇLIĞA ile/ve/||/<>/> SUSUZLUĞA ile/ve/||/<>/> HAVASIZLIĞA
( 60 gün. İLE/VE/||/<>/> 6 gün. İLE/VE/||/<>/> 6 dk. )
- DAYANMA ile KATLANMA
- DAYANMAK ile ABANMAK
( TO LEAN vs. TO LEAN AGAINST/OVER )
- DAYANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BIRAKMAK
- DAYANMAK ile/ve/değil/||/<>/< ODAKLANMAK
- DAYANMAK ile SIĞINMAK
( TO RELY vs. TO TAKE REFUGE )
- DAYANMAK ile YASLANMAK
( TO LEAN vs. TO LEAN AGAINST )
- DAYANMAQ[Azr.] = DURMAK[Tr.]
- DAYANTI = UKNUM = HYPOSTASIS[İng.] = HYPOSTASE[Fr.] = HYPOSTASE[Alm.] = HYPOSTASIS[Yun.]
- DAYATILAN ile/değil/yerine BENİMSETİLEN
- DAYATMA ile/ve/= ARKASINDAN İŞ ÇEVİRMEK
- DAYATMA ile BASTIRMA
- DAYATMA ile/ve/</değil "BİLDİĞİNİ OKUMA"
- DAYATMA değil/yerine/>< DAYANIŞMA
- DAYATMA değil/yerine ESİNLENME
( [not] TO INSIST but TO BE INSPIRED
TO BE INSPIRED instead of TO INSIST )
- DAYATMA ve GASP
- [ne yazık ki]
DAYATMA ile/ve/||/<>/> İSYAN
( Etki. İLE/VE/||/<>/> Tepki. )
- DAYATMA ile/değil/yerine ÖĞRETME[ANLATMA/GÖSTERME]
- DAYATMA ile/değil/||/</>< ÖZEN/BAKIM
- DAYATMA ile/ve/değil/yerine SINIRLAMA
- DAYATMA ile/ve/değil/||/<>/>/< YAPTIRIM
- DAYATMA ile/ve/değil/||/<>/< YÖNLENDİRME
- [ne yazık ki]
DAYATMA ve/||/+/<>/> ZORBALIK
- DAYATMA ile/ve/</değil ZORUNDA BIRAKMA
- DAYATMA ile/değil/yerine ZORUNLULUK
- DAYATMA/CI "ÇÖZÜMLER" ile/değil/yerine/>< GERÇEK/SAĞLAM ÇÖZÜMLER
- DAYATMAK ile/ve/||/<>/> BOZMAK
- DAYATMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMSÜZ/ÇARESİZ OLMAK/KALMAK
- [ne yazık ki]
DAYATMAK ile/ve/değil/||/<>/< KANDIRMAK
- DAYAYIP DÖŞEMEK
- DAYK[Ar.] ile DIYK[Ar.]
- DAYK[Ar.] ile HAREC[Ar.]
- DB/DATABASE[İng.] değil/yerine/= VERITABANI
- DBB/PHYSICIAN INFORMATION BANK[İng.] değil/yerine/= DOKTOR BİLGİ BANKASI
- DBSCAN/DENSITY-BASED SPATIAL CLUSTERING OF APPLICATIONS WİTH NOİSE[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLUĞA DAYALI UZAMSAL KÜMELEME
- DBU/DBS DEEP BRAIN STIMULATION[İng.] değil/yerine/= DERİN BEYİN UYARIMI
- DDİ/NATUREL LANGUAGE PROCESS[İng.] değil/yerine/= DOĞAL DİL İŞLEME
- DDOS/DISTRIBUTED DENIAL OF SERVICE[İng.] değil/yerine/= DAĞITIK SERVİS HİZMET REDDİ
- de d. in di.[Lat. < DE DIE IN DIEM] değil/yerine/= GÜNDEN GÜNE
- DE FACTO[İng.] değil/yerine/= GERÇEKTE, UYGULAMADA
- DE JURE ile DE FACTO
( Yöntem ve kurallara dayanır. İLE Ötekilerinin inancına dayanır. )
- DE NOVO değil/yerine/= YENİ | YENİDEN
- DE NOVO[İng.] değil/yerine/= YENİDEN
- DEAD :/yerine ÖLÜ
- DEAKTİVE ETMEK değil/yerine/= ETKİNSİZLEŞTİRMEK
- DEAL WITH vs. NOT TO DEAL
- DEAL :/yerine ANLAŞMA, İLGİLENMEK
- DEALER :/yerine SATICI, BAYİ
- DEAR :/yerine SEVGİLİ
- DEATH :/yerine ÖLÜM
- DEB[Ar.] ile 'ÂDET[Ar.]
- DEBATE :/yerine TARTIŞMA
- DEBDÂB[Ar.] ile DEBDÂB[Ar.]
( Davul. İLE Şöhret, azamet. )
- DEBDEBE[Fars.] değil/yerine/= GÜRÜLTÜ/PATIRTI/TANTANA
( Ululuk, haşmet, büyük bir gösteriş. | Gürültü, tantana. )
- DEBDEBELİ/HAŞMETLİ/İHTİŞAMLI/MUHTEŞEM/ŞAŞAALI/ŞATAFATLI/HACCAL/TANTANALI/LÜKS değil/yerine/= GÖRKLÜ/GÖRKEMLİ/GÖSTERİŞLİ/IŞIGÖRKLÜ/İRİGÖRKLÜ
- DEBİL ile DEBİLİTAN ile DEBİLİTE
( Bitkin, halsiz, güçsüz. İLE Bitkinleştirici, güçsüzleştirici. İLE Bitkinlik, halsizlik, güçsüzlük. )
- DEBİLİTE değil/yerine/= DÜŞKÜNLÜK | GERİ ZEKÂLILIK
- DEBORA
( Bir bayan peygamber. )
- DEBRİDMAN ile DEBULKİNG
( Yara temizliği/kazıması. İLE Kitle/oylum azaltıcı. )
- DEBRİDMAN değil/yerine/= ÖLÜ DOKU TEMİZLİĞİ, KAZIMA
- DEBT vs. GRATEFULNESS
- [not] DEBT vs. LOYALTY
- DEBT :/yerine BORÇ
- DEC-/DECA-/DEKA-/DECEM- ile/||/<> DECİ-
( On. İLE/||/<> On, onda bir. )
- DECADE :/yerine ON YIL
- DECENTRALIZED[İng.] değil/yerine/= MERKEZİ OLMAYAN
- DECIDE :/yerine KARAR VERMEK
- DECISION vs. CONSEQUENCE/RESULT
- DECISION TREE[İng.] değil/yerine/= KARAR AĞACI
- DECISION and DIRECTIVE and OPINION and RECOMMENDATION and REGULATION and RESOLUTION
( Karar. VE Yönerge. VE Görüş. VE Tavsiye kararı. VE Tüzük. VE İlke kararı. )
- DECISION :/yerine KARAR
- DECISION vs./and APPROVAL/ACKNOWLEDGEMENT
- DECISIVENESS vs. OBSTINACY
- DECK :/yerine GÜVERTE, DESTE
- DECLARE :/yerine İLAN ETMEK
- DECLINE vs. OBJECT vs. REFUSE vs. REJECT vs. RESIST vs. REPUDIATE
- DECLINE :/yerine AZALMAK, REDDETMEK
- DECORATION vs. ADORNMENT
- DECREASE :/yerine AZALMA
- ... DE/DA ile ... VE ...
- Dede Efendi Evi'nde DİNLE!!!
- DEDE[Oğuz] ile/= BABA
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- DEDEKTİF/HAFİYE değil/yerine/= İZSÜREN
- DEDEKTÖR[İng.] değil/yerine/= EYBULUR/ARARBULUR
- DEDE/NİNE
ile/ve/||/<>/>
ANNE/BABA
ile/ve/||/<>/>
ABLA/AĞABEY
ile/ve/||/<>/>
BEN
ile/ve/||/<>/>
ERKEK/KIZ KARDEŞ
( )
( SOFU/SOBO to/||/<>/> HAHA/ÇİÇİ to/||/<>/> ANİ/ANE to/||/<>/> WATAŞİ to/||/<>/> OTOTO/İMOTO )
- DEDİKODU/GIYBET:
SÖZLE ile/ve HAREKETLE ile/ve DİNLEYEREK
- DEDİKODU/GIYBET[Ar.] ile/değil/yerine ELEŞTİRİ/TENKİD[Ar.]
( )
- DEDİKODU/KOĞUCULUK/FİSKOS/GIYBET ile/ve "ÇEKİŞTİRME"
( NEMÎMESÂZ: Dedikoducu. )
( NEMÎME ile/ve ... )
( GOSSIP vs./and BACKBITE )
- [ne yazık ki]
!DEDİKODU ile/değil/yerine/>< BİLGİ
( "Dilde". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Akılda. )
- DEDİKODU ile/ve/<>/= CEHÂLET
( GOSSIP vs./and/<>/= IGNORANCE )
- DEDİKODU ile/ve GEVEZELİK
- DEDİKODU ile/değil/yerine HATA
( Çalışmayanın "yaptığı". İLE/DEĞİL/YERİNE Çalışanın yaptığı. )
- [ne yazık ki]
DEDİKODU ile/ve/değil/||/<>/>/< İFTİRA
- DEDİKODU ile SÖZ/LÂF TAŞIMA
- DEDİKODU ile/ve/değil/< TEVÂTÜR[Ar. < VİTR]
( Söylenti. [Olumsuz/istenmeyen.] İLE/VE/DEĞİL Bir haberin/bilgi(nin) yayılması. [Olumludur.] )
( [not] GOSSIP [-] vs./and/but RUMOUR [+] )
- DEDİKODUCU/KOVCU ile NEMMÂM
( ... İLE Lâf taşıyan. )
- DEDİKODUCU ile/ve/= YAĞI/DÜŞMAN/HASIM
( Biz ancak kendimizin düşmanıyızdır. )
( Kişi, bilmediğine düşman olur. )
( ... ile HASIM )
- DEDİLER Kİ ... ile DİYORLAR Kİ ...
- DEDİMSE DE değil DEDİYSEM DE
- DE(EEEEEE)RMİŞİM yerine ATLIYORUM!
- DEEP ECOLOGY değil/yerine/= DERİN ÇEVREBİLİM
- DEEP SUBJECT vs. SERIOUS SUBJECT
- DEEP :/yerine DERİN
- DEEPLY :/yerine DERİNDEN
- DEER :/yerine GEYİK
- DEF'
( ÖTEYE İTME, SAVMA, UZAKLAŞTIRMA | VERME, ORTADAN KALDIRMA | GİDERME )
- DEF ETMEK ile/ve DEFN ETMEK
- DEF ETMEK ile/ve DEFN ETMEK
- DEF'[Ar.] ile DEFF[Ar.]/DEF[Fars.]/[Ar.]
( Öteye itme, savma, savulma. | Verme, ortadan kaldırma. | Giderme. | Bir dâvâyı savunmak üzere açılan başka bir dâvâ. İLE Tef. Zilli ve pullu bir çembere gerilmiş deriden oluşturulan çalgı, daire. )
- DEF değil/yerine/= SAVU
- DEF ile/ve TEF/DAİRE ile/ve MAZHAR/MIZHER/BENDER/BENDİR
( ... İLE/VE Etrafında ziller olan. İLE/VE Tekkelerde zikir esnasında kullanılan ve bazılarının kenarlarında halkalar bulunan, kasnağı çifte kirişli, zilsiz, kasnak çapı 50-60 cm. civarında, def biçimindeki ritim sazı. )
- DEFAATLE değil/yerine/= KEZLERCE
- DEFALARCA DEFALARCA değil DEFALARCA
( Fazla tekrarın, ne anlatım niteliği, ne mantığı, ne işlevi, ne de gerekliliği vardır! )
- DEFATEN[Ar. DEF-AT[çoğ.] + Fars. -EN] ile/değil DEFAATLE[Ar. DEFA-AT[çoğ.] + Tr. İLE]
( Ansızın, bir kerede, bir çırpıda. İLE/DEĞİL Yineleyerek/tekrarlayarak, defalarca. )
- DEF'ATEN[Ar.] ile DEF'ATEYN[Ar.]
( Bir defada, birden. İLE Şöhret, azamet. )
- DEFAULT[İng.] değil/yerine/= VARSAYILAN
- DEFEAT :/yerine YENMEK, YENİLGİ
- DEFEKASYON değil/yerine/= DIŞKILAMA
- DEFEKT/DEFECT[İng.] değil/yerine/= KUSUR
- DEFEKT ile DEFEKTİF
( Kusur, bozukluk, eksiklik. İLE Kusurlu, bozuk, eksik. )
- DEFEKT ile/||/<> DEFEKTİF ile/||/<> DEFİSİT
( Eksiklik. | Kusur. İLE/VE/|| Kusurlu. İLE/VE/|| Eksiklik. | Fark. )
- DEFEKTİF/DEFECTIVE[İng.] değil/yerine/= KUSURLU
- DEFENCE vs. DEFENCE OF IGNORANTS
- DEFEND :/yerine SAVUNMAK
- DEFENDANT :/yerine SANIK
- DEFENSE :/yerine SAVUNMA
- DEFENSIVE :/yerine SAVUNMACI
- DEFERENS ile/||/<> DEFEYANS
( Götürgen. İLE/VE/|| Bayılma. )
- DEFETMEK değil/yerine/= SAVMAK/SAVUŞTURMAK
- DEFEYANS[İng. < DEFEASANCE] değil/yerine/= BAYILMA, BAYGINLIK
- DEF-İ DEF değil/yerine/= SAVUYA SAVU
- DEFİBRİNASYON değil/yerine/= FİBRİNSİZLEŞ(TİR)ME
- [not] DEFICIENCY vs. DEFECT WITH ...
- DEFICIENCY vs. DISCREPANCY vs. LACK vs. LIMITATION vs. SCARCITY vs. SHORTAGE vs. SHORTCOMING vs. WANT
- DEFICIENCY(IES) vs. DEFECT(S)
- DEFICIENT vs. DEFECTIVE
- DEFICIT :/yerine AÇIK (BÜTÇE)
- DEFİNE değil/yerine/= GÖMÜ
- DEFINE :/yerine TANIMLAMAK
- DEFINITE vs. EXCELLENT
- DEFINITELY :/yerine KESİNLİKLE
- DEFINITION vs. DIFFERENTATION
- DEFINITION vs. DOMINANT FEATURE
- DEFINITION vs. LIMITING
- DEFINITION :/yerine TANIM
- DEFINITION vs./and CAUSE/REASON
- DEFINITION vs./and CONSISTENCE
- DEFINITIVE vs. DEFINITE
- DEFİSİT/DEFICIT[İng.] değil/yerine/= EKSİKLİK
- DEFİSİT ile GAP ile Hİ(Y)ATUS ile PATENT
( Açık. İLE Aralık, açıklık, gedik. İLE Açıklık, yarık. İLE Açık [damar]. )
- DEFLEKSİYON/DEFLECTION[İng.] değil/yerine/= SAPIŞ
- DEFLEKSİYON/DEFLECTION[İng.] değil/yerine/= SAPIŞ
- DEFNE[Yun.] ile YABANDEFNESİ
( Defnegillerden, yaprakları hoş kokulu ve yaz-kış yeşil olan bir ağaç. İLE İkiçeneklilerden, çiçekleri beyaz, sarı ya da pembe renkli, orman ve çayırlarda yetişen bir süs bitkisi. )
( LAURUS NOBILIS cum DAPHNE PONTICA )
- DEFNE/DEVELİK ile YABAN DEFNESİ ile ARABİSTAN DEFNESİ
( Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç. İLE İki çeneklilerden, çiçekleri beyaz, sarı ya da pembe renkli, orman ve çayırlarda yetişen bir süs bitkisi. İLE Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen, kabukları tıpta kullanılan bir ağaççık. )
- DEFORMASYON/DEFORMATION[İng.] değil/yerine/= BİÇİMSİZLEŞME
- DEFORMASYON değil/yerine BİÇİM BOZULMASI
- DEFORMASYON ile DEFORME ile DEFORMİTE
( Biçim bozukluğu, biçimini bozmak. İLE Bozuk biçimli, biçimsiz. İLE Biçim bozukluğu. )
- DEFORMİTE/DEFORMITY[İng.] değil/yerine/= BİÇİM BOZUKLUĞU
- DEFTER[Ar.] ile KİTÂB[Ar.]
- DEFTER-DÂR[Ar./Fars.]
( İl'de Maliye Bakanlığı'nın en yüksek memuru. )
- DEFTERDAR değil/yerine/= İLSAYMAN
- DEFTER-İ HÂKÂNÎ ile/||/<> DEFTER-İ HÂKÂNÎ İDARESİ ile/||/<> DEFTER-İ HÂKÂNÎ NÂZIRI
( Eskiden taşınmazlar hakkındaki kayıt ve tescillerin işlendiği defterin adı. | Tapu-Tahrir Defterleri.[Bugünkü tapu sicilinin karşılığı] İLE/||/<> Şimdiki tapu dairelerinin eski adı. İLE/||/<> Osmanlı Devleti zamanında tapu ve kadastro işlerine bakan nâzır/bakan. )
- DEFTER-İ KEBİR/LEDGER[İng.] değil/yerine/= BÜYÜK DEFTER
- DEGAS ile CEZANNE
- DEĞER BAHA değil/yerine/= DEĞER EDER
- DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ ve/< KOLAYLIK
- DEĞER DÜŞÜRÜCÜ/LÜK ile/değil DÜŞ/HAYAL KIRIKLIĞI
- DEĞER "YARGISI" ile/değil/yerine/>< DEĞER BİLGİSİ
- DEĞER ile ANLAM ile KARŞILIK
( WORTH vs. MEANING vs. EQUIVALENT )
- DEĞER ile/ve/||/<> AYAR
- DEĞER ile/ve/<> BAĞIL DEĞER
( ... İLE/VE/<> Bir aritmetik sayısının, önüne (+) ya da (-) imleri yazıldıktan sonraki değeri. | Bir sayının, rakamlarından her birinin, bulunduğu basamağa göre aldığı değer. )
- DEĞER ve/=/||/<> EMEK
- DEĞER ile/ve/<> GELENEK
( VALUE vs./and/<> TRADITION )
- DEĞER ile/ve GELENEK
( VALUE vs./and TRADITION )
- DEĞER ile/ve/<>/= GEREKSİNİM
( VALUE vs./and/<>/= NEED )
- DEĞER ile KARŞILIK
( VALUE vs. EQUIVALENT )
- DEĞER = KIYMET = VALUE, WORTH[İng.] = VALEUR[Fr.] = WERT[Alm.] = VALOR[Lat., İsp.]
- DEĞER ile KRİTER
( WORTH vs. CRITERION )
- DEĞER ile/ve/<> KULLANIM DEĞERİ
( THE VALUE vs./and/<> THE VALUE IN USE )
- DEĞER ile/ve/<>/< KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<>/< PAYLAŞIM DEĞERİ ile/ve/<>/< DEĞİŞİM/SOYUT DEĞERİ ile/ve/<>/< ÜRETİM DEĞERİ ile/ve/<>/< ARTI DEĞERİ
- DEĞER = MERIT[İng.] = MÉRITE[Fr.] = VERDIENST[Alm.] = MERITUS[Lat.]
- DEĞER ile/ve/<> NİYET
( VALUE vs./and/<> INTENTION )
- DEĞER ile/ve/<> SİMGE
( VALUE vs./and/<> SYMBOL )
- DEĞER ile/ve/değil TESPİT
- DEĞER ile/ve/||/<> YARAR
- DEĞER ile/değil YÖN
( [not] VALUE vs./but DIRECTION )
- DEĞERİ OLMAYAN ile/ve/değil DEĞERİNİ ÖLÇME OLANAĞI BULUNMAYAN
- DEĞERİ, ÜCRETİ yerine EDERİ
- DEĞER/İNİ BİLMEK:
SAHİP OLMADAN ÖNCE ile SAHİP İKEN ile KAYBETTİKTEN SONRA
( )
( )
( )
( )
- DEĞERİNİ BİLMEK ile ELİNDE TUTMAYA ÇALIŞMAK
( TO KNOW THE VALUE OF ... vs. TRYING TO HOLD )
- DEĞER/İNİ BİLMELİ!
- DEĞERİNİ:
TAKDİR (ETMEK) ile/ve/||/<>/> TESLİM (ETMEK)
- DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!
( DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!
Kırlangıç, bir adama âşık olmuş.
Penceresinin önüne konmuş, tüm cesâretini toplamış, tüylerini kabartmış,
güzel durduğuna iknâ olduktan sonra...
Küçük, sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık... tık... tık...
Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir
meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş, onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir soluk
almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun
zamandır, seni izliyorum. Bugün, cesâret buldum konuşmaya.
Lütfen, pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş.
Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek
bir kez daha şansını denemiş:
- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni.
Al beni içeri! Ben, sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam, kararlı; adam, ısrarlı:
- "Yok, yok ben seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış,
sözü kısa kesmiş:
- "İşim gücüm var, git başımdan!"
Aradan bir zaman geçmiş. Kırlangıç, son kez adamın penceresine gitmiş:
- "Bak! Soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda.
Aç şu pencereyi, al beni içeri! Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda
kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni
eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın!
Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam, bu yalnızlık sorununa
içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş.
- "Ben, yalnızlığımdan memnunum!" demiş... Kuştan, onu rahat bırakmasını
istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla
çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra itiraf etmiş:
- "Hay benim akılsız başım" demiş.
- "Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir
dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle
kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte."
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.
Yine de kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- "Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu
içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim."
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü
yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama...
Onunki hiç görünmemiş!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna.
Kırlangıç, yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda, danışmak
ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kişi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- "Kırlangıçların yaşamı, altı aydır..."
* * * * *
Yaşamda bazı fırsatlar vardır, yalnızca bir kez elimize geçer ve
değerlendiremezsek uçup gider.
Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini
bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmezler. )
- DEĞER/KİŞİ:
KAYBETTİĞİMİZDE ANLAŞILAN değil SAHİPKEN BİLİNMESİ GEREKEN
- DEĞERLENDİRME YAPMAK ve/için/< HAKİKATLERİ BİLMEK
- DEĞERLENDİRME ile/ve/> ANLAMLANDIRMA
- DEĞERLENDİRME ile DEĞER-LENDİRME
- DEĞERLENDİRME ile HESAPLAMA
( TO ESTIMATE vs. TO RECKON )
- DEĞERLENDİRME ile NİTELENDİRME
( TO ESTIMATE vs. TO CHARACTERIZE/TO DESCRIBE )
- DEĞERLENDİRMELİ!
- DEĞERLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- DEĞER/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR
( Uğruna yaşanılacak kavramlar. İLE/VE/<> ... )
( VALUE/S vs./and/<> CONCEPT/S )
- DEĞER/LER ile/ve/<> TARİH
( VALUE/S vs./and/<> HISTORY )
- DEĞER/LER ile/ve/<> TARİH
( VALUE/S vs./and/<> HISTORY )
- DEĞERLERİ BELİRLEMEK değil/yerine/< DEĞERLERİN, BİZİM İÇİN DEĞERİ
- DEĞERLERİMİZİ, ÇÖP DURUMUNA DÜŞÜRMEK değil/yerine ÇÖPLERİMİZİ, DEĞER DURUMUNA ÇIKARMAK
- DEĞERLİ OLAN BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ SEVMEK ile/ve/<>/değil/yerine DEĞERİ SEVMEK
( [not] TO LOVE WHICH ARE VALUED vs./and/<>/but TO LOVE THE VALUE
TO LOVE THE VALUE instead of TO LOVE WHICH ARE VALUED )
- DEĞERLİ OLDUĞUNDAN ÖNEMLİ ile/değil/yerine ÖNEMLİ OLDUĞUNDAN DEĞERLİ
- DEĞERLİ TAŞ/CEVHER ile/ve/<> GANG[Alm.]
( ... İLE/VE/<> Bir maden cevherini, bir değerli taşı saran değersiz madde. )
- DEĞERLİ TAŞ/MÜCEVHER:
YARI DEĞERLİ ile/ve/||/<>/> DEĞERLİ
- DEĞERLİ ile/ve/||/<> GÜÇLÜ
- DEĞERLİ/LİK / DEĞERSİZ/LİK ile/ve/değil/yerine/<> GEÇERLİ/LİK / GEÇERSİZ/LİK
- DEĞERLİLİK ile/ve/||/<> YARATICILIK
- DEĞERSİZ ile YALIN/BASİT
( KIYTIRIK: Değersiz, bayağı, basit. )
( WORTHLESS vs. SIMPLE )
- DEĞERSİZ/"KÜÇÜK" GÖRMEK ile/değil UZAK(LAŞMIŞ) OLMAK
( [not] TO SEE WORTHLESS/LITTLE vs./but TO (HAD) BEEN FARAWAY )
- DEĞERSİZLEŞİR ile/ve/||/<> YOLDA KALIR ile/ve/||/<> YALNIZLAŞIR ile/ve/||/<> TÜKENİR ile/ve/||/<> BİLGİSİZ SAYILIR
( Her durumunu anlatan. İLE/VE/||/<> Herkese güvenen. İLE/VE/||/<> Her sırrını açığa vuran. İLE/VE/||/<> Her becerisini ortaya döken. İLE/VE/||/<> Her bildiğini söyleyen. )
- [ne yazık ki]
DEĞERSİZLEŞTİRME ile/ve/||/<> AŞAĞILAMA ile/ve/||/<> SUÇLAMA
- DEĞERSİZLEŞTİRMEK ile/değil ÖNCELİK (BELİRLEMEK)
- DEĞERSİZLİK ile/değil/sadece REDDEDİLMEK
- DEĞİL!!!
- Değil! de DİNLE!!!
- Değil! de, SUS!!!
- DEĞİL ile BİLE DEĞİL
- DEĞİL["DİİL/DEYİL" değil!] ile BİLE DEĞİL
( NOT vs. EVEN NOT )
- DEĞİL ile/ve HAYIR!
( NOT vs./and NO )
- DEĞİL ile OLMAMA
( NOT vs. NON-BEING )
- DEĞİL ile OLMAYAN
( NOT vs. UN )
- DEĞİL ile/ve/değil/yerine YERİNE
- DEĞİL ile "YOK"
- DEĞİLDİRLER değil DEĞİLLERDİR
- DEĞİLLEME ve/> AŞKINLIK
- DEĞİLLEME ve BÜTÜNLÜK
( NEGATION and INTEGRITY )
- DEĞİLLEME ve DEĞİLLEYEREK
( NEGATION and IN NEGATION )
- DEĞİLLEME = NEFİY, İNKÂR, SELB = NEGATION[İng., Fr., Alm.] = NEGATIO[Lat.] = APOPHASIS[Yun.]
- DEĞİLLEMELİ!
- DEĞİLLİK ile ...
( NEGATIVE )
- DEĞİL/LİK ile/ve OLAMAZ/LIK
( NEGATION vs./and NOT POSSIBLE, IMPOSSIBILITY )
- Çince değil TÜRKÇE KONUŞ!!!
- DEĞİM/LİYÂKAT ile HAK EDİŞ
- DEĞİM/LİYÂKÂT ile/ve/değil LÜTÛF
( Bazı nasip olanlar/olabilecekler, liyâkat ile değil lütûfladır. )
- DEĞİN ile DEĞİN ile DEĞGİN
( "...'ya kadar/dek" gibi bir işin/durumun sona erdiği/ereceği zamanı/yeri gösteren sözcük. İLE Sincap. İLE İlişkin, üstüne, ait, dair. )
- DEĞİN ile DENLİ
- DEĞİNMEK ile/ve/||/<> DEYİNMEK
( Bir konuyu ele alarak ondan kısaca söz etmek. İLE Yakınma, sitem yollu söylenme. )
- DEĞİNMEK ile İŞLEMEK
( TO MENTION vs. TO PROCESS )
- DEĞİŞEBİLİRLER ile/ve DEĞİŞMEMESİ GEREKENLER
- DEĞİŞEBİLİR/LİK ile KEYFÎ/LİK
( EXCHANGEABLE/NESS vs. ARBITRARY/-I-NESS )
- DEĞİŞEN ile/ve/<> DEĞİŞMEYEN
( Değişmeyen de değişecek olanın/değişmesi gerekenin değişimine etkide/katkıda bulunabilir. )
( Değişme gereksiniminde olan nasılsa değişecektir. )
( İçinizde değişmeyen nedir? )
( Değişmez olan, ancak sessizlik içinde idrak edilebilir. )
( Doğrulukta, değişmez oluruz. )
( Değişmez olan, işimize yaramaz. )
( Değişmeyenin bilincinde olamayız. )
( Değişmez-olanı anlamak, değişmez-olan olmak demektir. )
( Kendinizi değişmek olarak, değişken zihnin tanığı olarak bilin. Bu yeterlidir. )
( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Değişmez ve mutluluk-verici olanı bulmak için değişen ve acı verici olana sarılmayı bırakmak zorundasınız. )
( TÜREV: Değişkenin değişkeni. )
( What needs changing shall change anyhow.
What is it in you that does not change?
The unchangeable can only be realised in silence.
You become immovable in reticence.
You cannot be conscious of what does not change.
To realise the immovable means to become immovable.
Know yourself to be the changeless witness of the changeful mind. That's enough.
Learn to distinguish the immovable in the movable, the unchanging in the changing, till you realise that all differences are in appearance only and oneness is a fact.
To find the immutable and blissful you must give up your hold on the mutable and painful. )
( DEĞİŞENDE DEĞİŞMEYEN: ORAN )
( IN THE TERM OF CHANGE vs./and/<> NOT IN THE TERM OF CHANGE )
- DEĞİŞEN ile/ve/değil DÖNÜŞEN
( Doğa. İLE/VE/DEĞİL Zekâ. )
- DEĞİŞEREK DEVAM ETMEK ile/ve/||/<>/> DEVAM EDEREK DEĞİŞMEK
- DEĞİŞİK "AÇILARDAN/YÖNLERDEN" değil ÇEŞİTLİ AÇILARDAN/YÖNLERDEN
- DEĞİŞİK/LİK ile/ve/değil/||/<> ÇEŞİTLİ/LİK
- DEĞİŞİK/LİK ile FARKLI/LIK
( CHANGE/ALTERATION vs. DIFFERENCE )
- DEĞİŞİK/LİK ile İLGİNÇ/LİK
( CHANGE/ALTERATION vs. TO BECOME INTERESTED )
- DEGİŞİK/LİK ile ÖZEL/LİK
( CHANGE/ALTERATION vs. SPECIAL/ITY )
- DEĞİŞİM
( ALTERATION )
- DEĞİŞİM ARACI ile/ve/değil/||/<>/< DEĞER
- DEĞİŞİM:
ESMA'DA değil ESMA'NIN MÂNÂ'SINDA
- DEĞİŞİM:
KİMYASAL ile/ve/||/<> FİZİKSEL
( * Nesnenin molekül yapısı değişir.
* Nesnenin görünür yapısı değişir.
* Hem moleküler yapısı, hem de görünür yapısı itibariyle yeni bir nesne oluşur. [kâğıdın yanması]
* Ortaya çıkan yeni nesne, eski durumuna kesinlikle geri dönemez. [Yanan nesneden [kağıttan vs.] arta kalan küllerle yeni bir nesne [kağıt vs.] oluşturulamaz.]
[Örnekler: Yanıcı nesne olan hidrojen ve oksijen moleküllerinin tepkimeye girerek; yanıcı olmayan suyun ortaya çıkması. | Kâğıdın yakılması. | Un helvası yapımı. | Mumun yanması. | Demirin paslanması. | Odunun yanması. | Sebzelerin çürümesi.
İLE/VE/||/<>
Nesnenin molekül yapısında değişme oluşmaz.
Nesnenin sadece biçimi, görüntüsü değişir.
Sadece görünür yapısı değişen, moleküler yapısı değişim göstermemiş yeni bir nesne ortaya çıkar [Suyun buharlaşması]
Ortaya çıkan bu madde, eski durumuna dönebilir.[Buharlaşan suyun, tekrar suya dönüşebilmesi. Bulut ve yağmur]
[Örnekler: Eriyen mumun tekrar donarak tekrar kullanılması. | Kâğıdın yırtılması. | Çaydanlıkta bulunan suyun kaynaması ve ortaya çıkan buharın tekrar yoğunlaşarak suya dönüşmesi.] )
- DEĞİŞİM:
KIRILINCA ile/ve/||/<> KANDIRILINCA ile/ve/||/<> ÇOK FAZLA ŞEY ÖĞRENİNCE ile/ve/||/<> ÂŞIK OLUNCA ile/ve/||/<> ZORDA/ZORUNDA KALINCA
- DEĞİŞİM:
UZAYDA ile/ve DÜNYADA
( Tekil. İLE/VE Türsel. )
- DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM:
ZORLUKTA VE ZORLANDIĞIMIZDA ile/ve/||/<> YETERİNCE GÖRDÜĞÜMÜZDE ile/ve/||/<> İSTEYECEK KADAR ÖĞRENDİĞİMİZDE ile/ve/||/<> YAPABİLECEK KADAR ALDIĞIMIZDA
- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/>/< AÇILIM
- DEĞİŞİM = ALTERATION/VARIATION[İng.] = VARIATION[Fr.] = UNTERSCHIED[Alm.] = VARIAZIONE[İt.] = VARIACIÓN[İsp.]
- DEĞİŞİM ile/ve/> ANLAM KAZANMAK
- DEĞİŞİM ve/||/<> DEĞİŞİMDE DEĞİŞMEYEN ve/||/<> CANLI-CANSIZ ve/||/<> KÜTLE/YER ÇEKİMİ
- DEĞİŞİM ile DEĞİŞİNİM
( ALTERATION/VARIATION vs. MUTATION )
- DEĞİŞİM ile DEĞİŞİNİM/MUTASYON
( Bir süreç içindeki değişikliklerin tümü. | Yeni döllerin, atalarına tıpatıp benzememesini sağlayan özelliklerin tümü. | Üretilen malların, başka mallar ya da para karşılığı takası. | Bir niceliğin, birbirinden ayrı değerler alması ya da böyle iki değer arasındaki ayrım. | Rüzgârın yön değiştirmesi. İLE Doğada ve toplumda, niteliksel değişmelerin, yavaş yavaş değil birdenbire olması, bir şeyin, ortam ve koşullarını bulduğunda, birdenbire nitelik değiştirmesi. )
( ALTERATION/VARIATION vs. MUTATION )
- DEĞİŞİM ve/< DEĞİŞMEZ/LER
- DEĞİŞİM ile/ve/değil/||/>< DEVİNİM
- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/> DEVRİM
- DEĞİŞİM ile/ve/değil EŞİK
- DEĞİŞİM ile HAREKET
- DEĞİŞİM ile/ve/<>/yerine/değil HEMEN DEĞİŞİM
( Değişmek, acı çekmekten daha kolaydır. )
( Easier to change, than to suffer. )
( [not] ALTERATION vs./and/<>/but ALTERATION IMMEDIATELY
ALTERATION IMMEDIATELY instead of ALTERATION )
- DEĞİŞİM ve/||/<> İLKSELLİĞİN "İÇKİNLİĞİ/AŞKINLIĞI" ve/||/<> CANLILIK ve/||/<> YERÇEKİMİ
( Dünya, düşünce[felsefe/bilim] tarihinin en temel sorun(sal)ları. )
- DEĞİŞİM ile/ve KENDİ KENDİNE DEĞİŞİM
( ALTERATION vs./and ALTERATION SPONTANEOUSLY )
- DEĞİŞİM ile/ve KENDİNDE DEĞİŞİM
( ALTERATION vs./and CHANGING THE SELF )
- DEĞİŞİM ile/ve/değil/||/<> [KÜTLE ve/||/<> AN ve/||/<> ENERJİ]'DEKİ DEĞİŞİMİN ORANI/DEĞİŞİMİ
( d/dt (--->mv )
- DEĞİŞİM ile/değil MAYALANMA
- DEĞİŞİM ile/ve/||/<> SÜREKLİLİĞİ
- DEĞİŞİM ile/ve/<> SÜREKLİLİK
( ALTERATION vs./and/<> CONTINUITY )
- DEĞİŞİM ile/ve/||/<> ZORUNLULUK
- DEĞİŞİMDE:
KATILAŞMIŞLIK değil/yerine AKILLANMIŞLIK
( Canı çok acıyarak. DEĞİL/YERİNE Yeterince/çok şey öğrenerek/bilerek. )
- DEĞİŞİMDE/METABOLE [ARISTOTELES'TE]:
| OLUŞ ile/ve/||/>< BOZULUŞ |
ve/||/<>
| NİCELİK ile/ve/||/<> NİTELİK ile/ve/||/<> YER DEĞİŞTİRME |a
- DEĞİŞİM'DE:
ÖZ ile/ve/<> HAL/LER ile/ve/<> HEM ÖZ, HEM HAL/LER
( Başkalaşım [tagayyür]. İLE/VE/<> Değişim [tahavvül]. İLE/VE/<> Gelişim [tekâmül]. )
- Değişimin için DİNLE!!!
- Değişimin için KONUŞ!!!
- Değişimin için SUS!!!
- DEĞİŞİMİN:
KURBANI OLMAK değil/yerine/>< USTASI OLMAK
( [not] TO BE VICTIM OF CHANGE vs./but BEING MASTER OF CHANGE
BEING MASTER OF CHANGE instead of TO BE VICTIM OF CHANGE )
- DEĞİŞİMLERDE, DEĞİŞMEDEN KALAN ile DEĞİŞMEZ OLANLARIN, DEĞİŞİMLERDE ORTAYA ÇIKMASI
( Hareket eden'in, içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Yunan Düşüncesi: Değişkenliğin içindeki değişmezliği[subûtiyeti] aramak. )
( Harekete neden olan, hareket etmeyen/ler. )
( LEFT BEHIND THE ALTERATION WITHOUT CHANGE vs. APPEARING OF CONSTANTS IN ALTERATION )
- DEĞİŞİYOR ile/değil DEĞİŞEBİLİYOR
- DEĞİŞKE/VARYANT[FR. VARIANTE | İNG. VARIANT] ile/||/<> SÜRÜM/VERSİYON[FR./İNG. VERSION]
( Bir yol ağı üzerinde, belirli bir noktadan ayrılarak başka bir noktadan aynı yolla birleşen ikinci derecedeki yol. | Masal, efsane, bilmece, oyun, gelenek vb. bir metnin, bir yapıtın, bir olayın aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı. | Değişke. İLE/||/<> Yorum. | Sürüm. )
- HAZ:
DEĞİŞKEN ile/değil/yerine DEVİNGEN
( Gövdede ve gövdeye yönelik.[keyif] İLE/DEĞİL/YERİNE Zihinde ve zihne yönelik.[zevk] )
- DEĞİŞKEN ile/ve DEĞİŞKİ
( VARIABLE vs./and ... )
( ... cum/et AFFECTION )
- DEĞİŞKEN ile/ve GİZLİ DEĞİŞKEN
( VARIABLE vs. HIDDEN VARIABLE )
- DEĞİŞKEN ile/ve/değil/||/<>/< OLASILIK
- DEĞİŞKEN ile/ve/değil/||/<>/< VERİ
( Her değişken, bir veridir fakat her veri bir değişken değildir. )
- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve AKICI/LIK
( VARIABLE/VARIATION vs./and FLUENT/FLUENCY )
- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve GÖRELİ/LİK
( VARIABLE/VARIATION vs./and RELATIVE/NESS )
- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve/||/<> NEDENSEL/LİK ile/ve/||/<> UZAKLIK/MESAFE
( INVARIANCE vs./and/||/<> CAUSALITY vs./and/||/<> DISTANCE )
- DEĞİŞKEN/PARAMETRE ile/ve/||/<> ETMEN/FAKTÖR
- DEĞİŞME ile/ve/değil BİR BAŞKA OLMA
( Sizi, eskisi gibi kullanamadıklarında, değiştiğinizi "söylerler". )
( [not] ALTERATION vs./and/but BEING AN OTHER )
- DEĞİŞMEK ile DEĞİŞTİRİL(E)ME(ME)K
( TO CHANGE vs. TO GET (NOT) (ABLE TO) CHANGE )
- DEĞİŞMEK ile/ve/değil/||/<>/< FARKINA VARMAK
- DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY
( DEĞİŞİM )
- DEĞİŞMEYEN ile/ve/>/değil/yerine DÖNÜŞÜMDE, DEĞİŞMEYEN
- DEĞİŞMEYEN/LER ile/ve DEĞİŞENLERDE DEĞİŞMEYEN
- DEĞİŞMEZ/LİK ile/ve/değil/yerine BENZER/LİK
- DEĞİŞMEZ/LİK ile SÜREKLİ/LİK
( Süreklilik, geçmiş-şimdi-gelecek'teki kimlik aynılığını gerektirir. Böyle bir ayrılık olanaklı değildir, çünkü tanımlama vasıtası durmadan dalgalanıp değişir. )
( Süreklilik, kalıcılık, bunlar belleğin yarattığı yanılsamalardır; yalnızca zihnin yansıttığı -aslında var olmayan- bir resim, bir kalıptır. )
( Şehrin yeri değişirse de kuyunun yeri değişmez. )
( INVARIABLE/NESS vs. CONTINUITY
Continuity implies identity in past, present and future. No such identity is possible, for the very means of identification fluctuate and change.
Continuity, permanency, these are illusions created by memory, mere mental projections of a pattern where no pattern can be. )
- DEĞİŞMEZ/LİK ile/değil TUTARLI/LIK
- DEĞİŞTİRGEN
( PARAMETER )
- DEĞİŞTİRİCİ ile BELİRLEYİCİ
- DEĞİŞTİRMEK ile/değil/yerine DEĞİŞİM
( [not] TO CHANGE vs./but ALTERATION
ALTERATION instead of TO CHANGE )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİME KATKIDA BULUNMAK
( Değişimin sırrı, tüm enerjini, yeniyi inşâ etmek üzerine odaklamandır! Eskiyle savaşmak üzerine değil! )
( The secret of change is to focus all of your energy, not on fighting the old, but on building the new. )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK
( Dıştakileri. İLE/VE İçtekileri/Kendini. )
( İnsanı. İLE/VE Toplumu. )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine GÜNCELLEŞTİRMEK
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRMEK
- DEĞİŞ(TİR)MEYE ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine/< ANLAMAYA ÇALIŞMAK
- deglut.[Lat. < DEGLUTIATUR] değil/yerine/= YUT, YUTUNUZ
- DEĞME ile/değil GERİ TEPME
- DEĞNEK yerine ÂSÂ
- DEĞNEK ile ÇİLİK
( ... İLE Çelik çomak oyununda kullanılan ince değnek. )
- DEĞNEK ile CIRDAVAL
( ... İLE Ucu demirli, uzun, cirit değneği. )
- DEĞNEK ile ÇÖTELE
( Tehlikeyi belirtmek için dikilen değnek. )
- DEĞNEK ile/değil ISTAKA/İSTAKA[İt. < Cerm.]
( ... İLE/DEĞİL Bilardo oyununda kullanılan değnek. | Basımevlerinde, kitap formalarını kırmak, katlamak için kullanılan, tahtadan yapılmış küçük araç. )
- DEĞNEK ile SOPA
( ... İLE Kalın değnek. )
- DEGRADASYON/DEGRADATION[İng.] değil/yerine/= BOZUNMA | YIKILIM
- DEGRADASYON değil/yerine/= BOZUNMA, YIKIM
- DEGRADASYON ile DEGRANÜLASYON ile DEJAVU
( Yıkım, parçalanma. İLE Tanecik boşalımı. İLE Görmüş gibilik, yaşanmışlık yanılsaması. )
- DEGRADE ile GRADYEN
- DEGREE :/yerine DERECE
- DEH[Fars.] ile DEH/DÂH[Fars.]
( İyi, güzel. | Saf, sıra. İLE On[10]. [Ar. AŞR] )
- DEHÂ:
%1 ile/ve/değil/||/<>/< %99
( "İlham." İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Ter/çalışmak. )
- DEHA/DAHİ ile/ve/||/<> YARATICI/LIK
- DEHÂ ile/ve/|/<>/>< DELİLİK
( İkisinin arasında, çok ince bir çizgi, aralık vardır. )
- DEHÂ ile/ve/değil/||/<> ODAKLANMA GÜCÜ
- DEHÂ =/||/<> RAB
- DEHÂ ile/ve/değil TUTKU
( [not] GENIUS vs./and/but PASSION )
- DEHA-BUDDHİ
( Öz Varlığı fiziksel gövdeyle özdeşleştiren akıl, düşünme yetisi. )
- DEHÂN[Fars.] ile DEHEN[Fars.]
( Ağız. İLE Ağız. )
- DEHİDRATASYON/DEHYDRATION[İng.] değil/yerine/= SU-YÜKÜN YİTIMİ/SU KAYBI
- DEHİSANS/DEHISCENCE[İng.] değil/yerine/= DOKU AYRILIM | AYRILMA
- DEHLİZ[Fars.]/KORİDOR[Fr. < CORRIDOR] değil/yerine/= GEÇENEK
- DEHLİZLİ KİLİSELER ile/||/<> DİLİMLİ KUBBE ile/||/<> KUBBELİ BAZİLİKA
( Son Bizans devrinde ortaya çıkmış bir kilise biçimi. Kubbe kasnağı yüksek, kubbeli mekânın üç tarafından başka bir dehliz çevrilir. Ayrıca bu tip kiliselerde binanın cephesine çok önem verilmiştir. Tüm örneklerde çok süslü bir cephe görülür. İLE/||/<> İçi yarım yuvarlak, dışı dilimli olan kubbe. | Tonoz parçalarından oluşan kubbe. İLE/||/<> Bazilika ile merkezi planlı tiptin birleşmesinden oluşan yapı. )
- DEHR[Ar.] ile EBED[Ar.]
- DEHR[Ar.] ile MÜDDET[Ar.]
- DEHŞ[Ar.] ile HAYRET[Ar.]
- DEHŞET değil/yerine/= YILGI
- DEHÛN[Fars.] ile DEH-ÜM[Fars.]
( Ezber okuma, anımsama. İLE Onuncu. )
- DEIOUS ile DEMIORGUS
- DEITY
( Meleksi varlık. )
- DEİZM:
(")İNANÇ(") ile/ve/değil/||/<>/< "TAVIR"
- DEİZM ile PANTEİZM
- DEİZM ile/ve SEKÜLERİZM
- DÉJÀ ENTENDU[İng.] değil/yerine/= SANKİ İŞİTTIM SANISI
- DÉJÀ PENSÉ[İng.] değil/yerine/= SANKİ DÜŞÜNDÜM SANISI
- DÉJÀ VU[Fr./İng.] değil/yerine/= SANKİ GÖRDÜM SANISI
- DEJENERASYON ile ASİMİLASYON
- DEJENERASYON ile DEJENERATİF ile DEJENERE
( Yozlaşma, bozulma. İLE Yozlaştırıcı, bozucu. İLE Yoz, yozlaşmış. )
- DEJENERASYON/DEGENERATION[İng.] değil/yerine/= YOZLAŞMA | BOZUNMA
- DEJENERATİF/DEGENERATIVE[İng.] değil/yerine/= BOZUNDURAN
- DEJENERE ile DEFORME
- DEJENERE ile/||/<> DEJENERATİF
( Yoz. İLE/VE/|| Yozlaştırıcı. | Bozunduran. )
- DEJENERE değil/yerine/= YOZ
( Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan. | Kaba, adi, bayağı. | Yozlaşmış. | Kısır. )
- DEK ile DEK[Fars.] ile DEK/TEK
( "...ya kadar" gibi, bir eylemin sona erdiği noktayı ya da zamanı anlatır. Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı ya da yeri gösteren bir söz; kadar, değin. | Belirtilen zamanı, yeri vb.ni içine almayacak bir biçimde; kadar, değin. İLE Düzen, hile, desise, entrika. | Dilenci. | Tokuşma, çatışma. | Sağlam. İLE Tek. )
- DEKADANS[Fr., İng. < DECADENCE] değil/yerine/= ÇÖKÜŞ, GERİLEME
- [Yun.] DEKAGRAM ile DEKALİTRE ile DEKAMETRE
( Bir kilonun yüzde biri.[dag] İLE On litrelik oylum ölçü birimi.[dal] İLE On metre uzunluğunda bir ölçü birimi.[dam] )
- DEKALSİFİKASYON değil/yerine/= KİREÇSİZLEŞME
- DEKAN değil/yerine/= YETİLBEY
( Mâlî Papaz. DEĞİL/YERİNE ... )
- DEKAT/DECADE[İng.] değil/yerine/= ON YIL
- [Yun.] DEKATLON ile TRİATLON ile PENTATLON
( 100 m. koşusu, uzun atlama, gülle atma, yüksek atlama, 400 m. koşusu, 110 m. engelli koşu, disk atma, sırıkla yüksek atlama, cirit atma, 1500 m. koşularını içeren atletizm yarışması. İLE Üç ayrı sporun[sırasıyla, yüzme, bisiklet ve koşu] yapıldığı yarışma. İLE Eski Yunan'da, koşu, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve güreşi kapsayan atletizm yarışması. | Beş spor dalını [uzun atlama, mızrak atma, 200 m. koşusu, disk atma, 1500 m. koşusu] kapsayan atletizm yarışması. )
- DEKLARASYON değil/yerine/= BİLDİRİM
- DEKLARE (ETMEK) değil/yerine/= BİLDİRMEK
- DEKODER[İng. < DECODER] değil/yerine/= ÇÖZÜCÜ
- DEKOLMAN/DETACHMENT[İng.] değil/yerine/= DOKU AYRILMASI
- DEKOLMAN değil/yerine/= AYRILMA
- DEKOMPANSASYON ile/||/<> DEKOMPANSE
( Dengelenememe. | Ödünleyememe. İLE/VE/|| Dengelenememiş. | Ödünlenememiş. )
- DEKOMPANSASYON ile DEKOMPANSE
( Dengelenememe, telâfi edilememe, yetmezlik. İLE Dengelenememiş, telâfi edilememiş, yetmez. )
- DEKOMPANSE/DECOMPENSATED[İng.] değil/yerine/= DENGELENEMEMIŞ | DAĞILMIŞ
- DEKOMPANZASYON/DECOMPENSATION[İng.] değil/yerine/= DENGELENEMEME | DAĞILMA
- DEKOMPOZE OLMAK ile DEKOMPOZİSYON
( Ayrışmak, parçalanmak. İLE Ayrışım, parçalanma. )
- DEKOMPRESYON/DECOMPRESSION SICKNESS[İng.] değil/yerine/= BASI GİDERME | BASINÇ GİDERME | VURGUN
- DEKONJESTAN ile DEKONJESYONE ETMEK
( Kan dolum/göllenme giderici. İLE Kan dolumunu/göllenmeyi gidermek. )
- DEKOR[İng.] değil/yerine/= KURULGU
- DEKOVİL[Fr. < DECAUVILLE] değil/yerine/= KÜÇÜK DEMİRYOLU
( Ray aralığı 60 santimetre ya da daha az olan, araçları buhar ya da insan gücüyle yürütülen küçük demiryolu. )
- DEKREŞENDO/DECRESCENDO[İng.] değil/yerine/= GİDEREK AZALAN
- DEKREŞENDO değil/yerine/= GİDEREK AZALAN
- DEKSTER/DEXTER[İng.] değil/yerine/= SAĞ
- DEKSTROKARDİ değil/yerine/= SAĞDA YÜREK
- DEKÜBİTUS ile/||/<> DEKÜBİTUS ÜLSERİ
( Yatar durum. İLE/VE/|| Bası/yatak yarası. )
- DEKÜBİT/US ile DEKÜBİT/US ÜLSERİ
( Yatar durumda. İLE Yatak yarası. )
- DELÂLÂT[Ar.] ile DELÂLET[Ar.]
( Yol göstermeler, kılavuzluklar. İLE Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk. | İz, işâret. )
- DELÂLET:
AKLÎ/ZÂTÎ ile/ve TABİÎ ile/ve VAZ'Î
( Lafzî. | Gayr-ı lafzî. İLE/VE Lafzî. | Gayr-ı lafzî. İLE/VE Lafzî. | Gayr-ı lafzî. )
- DELÂLET ile DALÂLET
( Delil. İLE Yanılgı/sapınç. )
( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )
( Ben istiyorum delâlet
"Gönül" istiyor dalâlet )
- DELÂLET ile DALÂLET
- DELÂLET[Ar.] ile DELÎL[Ar.]
- DELÂLET[Ar.] ile EMÂRE[Ar.]
- DELÂLET ve HİDÂYET
- DELÂLET[Ar.] ile HÜCCET[Ar.]
- DELÂLET[Ar.] ile 'ILLET[Ar.]
- DELÂLET[Ar.] ile İSTİDLÂL[Ar.]
- DELÂLET ile/ve/<> MUTABAKAT
- DELÂLET[Ar.] ile ŞÜBHE[Ar.]
- DELÂLETEN ile/ve/<> İŞÂRETEN
( Doğrudan. İLE Dolaylı. )
- DELÂLET-İ LAFZİYE ile DELÂLET-İ GAYR-I LAFZİYE
( Sesli/Sözlü delâlet. İLE Sessiz/Sözlü delâlet. )
( Tabii | Vazî | Aklî İLE/VE Tabii | Vazî | Aklî )
( İkisi de; Tabiiye, Akliye, Vaz'iye olarak 3'e ayrılır. )
( Delâlet-i Gayr-ı Lafziye'ye örnekler; * Tabiiye(Aşık, maşuku rüyet zamanında(gördüğünde), vech-i aşıkta zuhur eden kırmızılık) * Akliye[Kardaki (ayak/dal vs.) iz(i)] * Vaz'iye[ (-Duman işaretleri, -Trafik lambaları) (uylaşım(sal)) (muvadaa/karşılıklı konmak) (dil) (mantık)] )
( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )
- DELÂLETU'L-ÂYET[Ar.] ile DELÂLETU'L-TAZMÎNU'L-ÂYET[Ar.]
- DELÂLETU'L-KELÂM[Ar.] ile DELÂLETU'L-BURHÂN[Ar.]
- DELAY vs. LATE
- DELAY :/yerine GECİKME
- DELESYON değil/yerine/= SİLİNME | YİTİM
- [DELETE] TUŞUYLA SİLMEK ile/+ [SHIFT + DELETE] TUŞUYLA SİLMEK
( Çöp kutusuna atar. Geri alma şansı vardır. İLE Bilgisayara bir kayıt bırakmaksızın siler. Geri alma şansı yoktur. Çok dikkatli olunması gerekir. )
- DELFİ(DELPHOI) TAPINAĞI
( Atina'nın 130 km. kuzeybatısındadır. )
- DELGEÇ/ZIMBA[Ar.] ile DELGİ/MATKAP
( Mukavva, kâğıt, kayış, maden gibi şeylerde delik açmaya yarayan araç. İLE Maden, tahta, taş vb. üzerinde delik açmaya yarayan araç. )
- DELHİ SARANGİSİ ile/ve NEPAL SARANGİSİ
( Çalınışı zordur. İLE/VE Yalnızca gelir düzeyi yüksek eriller çalar. Ses rengi nedeniyle "yüz renkli çalgı" adı da verilir. )
- DELHİZ değil DEHLİZ[Fars.]
( ... DEĞİL Üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor. )
- DELİ DOLU (YAŞAMAK/DAVRANMAK)
- DELİ OLMAK ile/ve/değil/||/<>/< ZIRVA BULABİLMEK
( "Deliyim" demek bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmek. )
- DELİ ile/değil/yerine/<>/>< AKILLI
( Sadece, aklı başında olanlar, deli olduklarını kabul ederler. )
( Dışından, kendi kendine konuşunca. İLE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< İçinden, kendi kendine konuşunca. )
- DELİ ile AKILSIZ
- DELİ ile/değil/yerine "AKLI DALGALI"
- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK
- DELİ ile/değil DENÎ
- DELİ ile DÎVÂNE
( Dîvan'dan, bir söz çıkar, âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar, Dîvân'a sığmaz. )
( "Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.
Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"
Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"
Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:
"Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )
( Harabât ehlini hor görme şâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var )
( Defter-i irfâna sığmaz söz gelir divâneden - İsmail Güleç )
- DELİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOLU
- DELİ ile/değil DONANIMLI
( Sadece aklı başında olanlar, deli olduklarını kabul ederler. )
- DELİ ile GÖZÜKARA
- DELİ[< TELÜ < TİLVE] ile/değil MECZUB
( "Deliyim!" demek, bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmekte! )
( Delileri, zihinlerini yorarak sınarlardı. Zihin yorulunca kendini bırakır, delilik hali varsa böylece meydana çıkardı. )
( Delilerin sınavı, posteki saymaktı. )
( Akl-ı maaş'tan kayan. İLE Akl-ı maad'dan kayan. )
( Maddî ve siyasi iradedeki boşluk artırır. İLE Manevî alandaki boşluk artırır. )
- DELİ ile MİSTİK
( Zihnin altında ezilirsek. İLE Zihni aşabilirsek. )
- DELİ ile/ve//||/<>/>/< SUÇLU
( Gördün deli, dön geri. )
- DELİ ile VELÎ ile ÖLÜ
( Kendini kurtarmış. İLE Kendini kurtarmışlıkla birlikte bir başkasını daha kurtarabilme olanağı/kudreti bulunan. İLE ... )
( [Sürekli] Anlaşılmaya çalışan. İLE/VE Anlamaya çalışan. İLE Anlayabileceği bir şeyi kalmayan. )
( ... İLE Ermiş, seven, dost, sahip. | Tüm işlerini, Allah'a sunan kişi. İLE ... )
( Akıl, baştan çıkarsa. İLE Dünya, senden çıkarsa. İLE Sen, dünyadan çıkarsan. )
- DELİCE
( Buğdaygillerden, genellikle buğday tarlalarında yetişen, tohumu zehirli, yabani bir bitki. [Lat. LOLIUM TEMULENTUM] )
- DELİCE ile/ve/değil/||/<>/< ÇOCUKÇA
- DELİCİ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/</>< VERİCİ/LİK
- DELİK DEŞİK (ETMEK)
- DELİK/YIRTIK ile/değil İLİK
- DELİK ile/değil/yerine AÇIKLIK
- DELİK ile AVGIN
( ... İLE Duvarda, suyun geçmesine yarayan delik. | Üstü kapalı su yolu. )
- DELİK ile AYRIK
- DELİK ile/değil BARBAKAN
( ... İLE/DEĞİL Kale duvarlarında, düşmana ok atmak üzere açılmış delik. )
- DELİK ile BASTİKA[İt. < PASTECA]
( ... İLE Bir yelken serenine ya da herhangi bir ağaca açılan delik. )
- DELİK ile CIRNIK
( ... İLE Set duvarlarında, su akacak delik. )
- DELİK ile ÇİZİK
- DELİK[Tr.] ile DELÎK[Ar.]
( Dar/küçük açıklık. İLE Gül tohumu. )
- DELİK ile/ve/değil/< GEDİK/RAHNE[Fars.]
- DELİK ile GÖZENEK
( HOLE vs. PORE )
- DELİK ile KESİK
- DELİK ile LOMBAR[İt.]
( ... İLE Gemi bordalarına, küpeştelerine açılan, dörtgen biçiminde delik. )
- DELİK ile OYUK
- DELİK ile YARIK
- DELİK ile YURDU
( ... İLE İğne deliği. )
- DELİKLİ KURUŞ ile/ve/||/<> KIRTILLI KURUŞ
( )
- DELİL:
İZHAR EDİCİ ile/ve/||/<> İSPAT EDİCİ
- DELİL/REHBER değil/yerine/= KILAVUZ
- DELİL ile/ve DAYANAK
- DELİL ile/ve/||/<>/> DEVİR
- DELİL ile/ve GEREKÇE
( PROOF vs./and JUSTIFICATION )
- DELİL ile/ve İSPAT/İSBAT
( Önermeleri, kıyası sağlayacak biçimde düzenlemek. İLE/VE ... )
( PROOF vs./and TO PROVE )
- DELİL ile/ve/||/<> MÜLHAK DELİL
( … İLE/VE/||/<> 16 delil çeşidi bulunmaktadır. bkz. İslâm Hukuku Nazariyatı - Sava Paşa] )
- DELİL ile/ve SONUÇ
( Her delilden, her sonuç çıkarılamaz! )
- DELİL değil/yerine/= TUTAMAK
- DELİ/LER ile/değil/yerine/>< DELİL/LER
- DELİLİK ile AMOK
( ... İLE Öldürücü delilik. [Malezya'da] )
- DELİ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİLGİLİ/LİK
( Bilgisizler/cahiller ve düşün[e]meyenler için anlayamadıkları her şey [ve herkes] "deli/lik"tir. )
- DELİ/LİK ile/ve/değil/||/></ne yazık ki BİLGİSİZ/LİK / CAHİL/LİK
( Akıl, kişiyi terk etmişse. İLE/VE/DEĞİL/||/>
- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK
( MAD/NESS vs. CRAZY/NESS )
- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK
( INSANE vs. CRAZY )
- DELİLİK ile/değil/yerine GÜVENİLİR "DELİLİK"
- DELİLİK ile/ve/değil İNANÇ/İMAN
- DELİ/LİK ile VELİ/LİK
( Deli, kendi deli olduğu gibi başkasını da delirten. İLE Veli, başkasını ihyâ eden. )
( İnsan aklı bırakırsa Deli, akıl insanı bırakırsa Veli. )
( "Deliyim!" demek, bir şey değil. Maharet, zırva bulabilmekte! )
( Velîlik, altın; nebîlik, gümüş kerpiçtir. İlâhî zevk ve saltanat makamına "Altın kerpiç", Peygamber'in, kişileri davet etmek için indiği tenezzül makamına da "Gümüş kerpiç" denilmiştir. )
- DELİLLER [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- DELİLLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- DELÎLU'L-HİTÂB[Ar.] ile FEHVA'L-HİTÂB[Ar.]
- DELİOTU ya da KUDUZOTU
( Turpgillerden, bahçelere süs olarak dikilen bir bitki. )
( ALYSSUM )
- DELİRMEK ile/ve/||/<> BELİRMEK
- DELİRTME değil/yerine/>< BELİRTME
( Zihnin başedemediği tek şey belirsizliktir. Eğer yakınlarımızı "delirtmek" istemiyorsak, ancak zihnimizden/düşünce(ler)mizden/niyetimizden/yaklaşımımızdan ve/ya da durumumuzdan çevremizi haberdar ederek buna engel olabiliriz. Konuşmayarak, "susmayı"/"az konuşmayı" bir "beceri/fark" görerek iletişim ve paylaşım içinde olamaz, ortak alanda, birlikte hareket edemeyiz. )
- DELİSİ OLMAK ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> NANKÖRÜ OLMAK
( Ulaşamadıklarının. İLE/VE/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Ulaştıklarının. )
- DELİSİ OLMAK/OLAN ile/değil/yerine DÜŞKÜN
- DELIVER :/yerine TESLİM ETMEK
- DELIVERANCE vs. TO BECOME FREE
- DELIVERY :/yerine TESLİMAT
- DELK[Ar.] ile DELK[Ar.]
( El ile ovma, sürtme, ovuşturma/ovuşturulma. İLE Eski giysi, yamalı dilenci hırkası. | Dervişlerin giydiği eski aba ve yırtık cübbe. )
- HEZEYAN[Ar.]/DELÜZYON/DELUSION[İng.] değil/yerine/= SANRI
- DELV[Ar.] ile ZENÛB[Ar.]
- DEM[Ar. çoğ. DİMÂ'] ile DEM'[Ar.] ile DEM[Ar.]
( Kan. İLE Gözyaşı. Gözyaşı dökme. İLE Soluk/nefes. | İçki. | An, vakit, saat, zaman. )
- DEM ile DEHR
- DEM ile/ve DEHR
( An. İLE/VE An. | Gökkubbenin tamamı. | Felek. | Çağ. )
- DEM[Ar.] ile DEM[Fars.]
( Kan. İLE An. | Zaman, çağ. | Soluk/nefes. | İçki. | Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından, istenilen durumu. | Koku. | Pişirilen yemeklerin, yenilecek kıvama gelmesi. )
- DEM ve/||/<> GAM ve/||/<> SERENCÂM[Fars.]
( Olsun! VE/||/<> Olmasın! VE/||/<> Hayrolsun! )
- DEMAGOJİ[Fr. DÉMAGOGIE]["DEMOGOJİ" değil!] ile POLEMİK
( ... İLE Yazarak/yazılı tartışma.[söz dalaşı vs. değildir!] [İSTİŞ'ÂR: Yazı ile bildirilmesini isteme.] )
- DEMAGOJİ ile TOTOLOJİ
- DEM'ÂN[Ar.] ile DEMÂN[Ar.]
( İçi pek dolu, ağzına kadar dolu kap. İLE Heyecanlı, hiddetli. | Kükremiş. | Bağırıp çığırma. | Heybetli, zorlu. | Vakit, zaman. )
- DEMAND :/yerine TALEP
- DEMANS ile/||/<> DELİRYUM
( Bellek ve bilişsel işlevlerde kalıcı bozulma. İLE/||/<> Ani başlayan bilinç bulanıklığı ve dikkat bozukluğu. )
- DEMARKASYON değil/yerine/= AYRIM ÇİZGİSİ
- DEMARKASYON ile DEMARKE
( Sınır. İLE Sınırlı, ayrık. )
- DEME, NEFES: Alevî ve Bektâşî şiiri.
- DEME!
"TARLADA HASADIM VAR" ve/||/<> "EVLÂDIM VAR"
( Eline geçmedikçe. VE/||/<> El koynuna girmedikçe. )
- DEMEDİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENİLMEDİ
( Karl Marx, "Din, halk için afyondur" demedi!
Adam Smith, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" demedi!
Thomas Hobbes, "İnsan, insanın kurdudur" demedi!
Niccolò Machiavelli, "Her şey mübahtır" demedi!
İbn Haldun, "Coğrafya, kaderdir" demedi!!!
)
- DEMEDİKLERİMİZİ DEMESİNLER ile/değil/yerine/||/<>/< "İSTEDİKLERİNİ DESİNLER"
- DEMEK İSTEMEK ile DEMEYE GETİRMEK
- DEMEK İSTİYOR/UM Kİ, ... ile/değil/yerine DİYOR/UM Kİ, ...
- DEMEK Kİ ... ile/değil/yerine BELKİ DE ...
- DEMEK ile SÖYLEMEK
( Sözün aktarımı/seslendirilişi. İLE Düşüncenin/kavramın/olgunun/durumun bildirimi/paylaşımı. )
- DEMET ile SALKIM
( BUNCH vs. WISTERIA/WISTARIA )
( BÂKA ile UNKUD[çoğ. ANÂKID] )
- DEMETER
( Bereket tanıçası. )
- DEMİ- ile/||/<> HEMİ- ile/||/<> SEMİ- ile/||/<> FİSS- ile/||/<> SCHİZ-/SCHİZO-
( Yarım, yarı. İLE/||/<> Yarı. İLE/||/<> Yarı, yarım, yarısı. İLE/||/<> Yarılma, ayrılma, ikiye ayrılma, çatlama, bölünme. İLE/||/<> Yarı, kısmî. )
- DEMİR KİLİSE:
İSTANBUL'DA ile/ve/<> ARJANTİN'DE ile/ve/<> AVUSTURYA'DA
- DEMİR ile/ve ATEŞ
- DEMİR ile/ve ATEŞ
- DEMİR ile BAKIR/TUNÇ[< TUÇ]/NUHAS[Ar.]
( ... İLE Atom numarası: 29 | Atom ağırlığı: Cu = 63,54 )
( Bakır/Bronz/Demir üretimin tarihsel gelişimi: M.Ö. 20.000: Cilâlı Taş Devri M.Ö. 10.000: Buzul çağının sona ermesi. M.Ö. 6.000: TÜRKİSTAN/ANO'da bakır devri. M.Ö. 5.500: ELAM'da bakır devri. M.Ö. 5.000: MISIR'da bakır devri. M.Ö. 4.500: TÜRKİSTAN/ULU-KEM'de bronz devri. M.Ö. 2.000: MISIR'da bronz devri. M.Ö. 1.200: MISIR'da demir devri. M.Ö. 1.200: TRUVA'da demir devri. )
( IRON vs. COPPER )
- DEMİR ile ÇELİK
( ... İLE Demire, %2 karbon katılarak. / Karbon oranının azaltılmasıyla. )
( HESPAIDOS: Demir tanrısı. )
( LAHOR ÇELİĞİ )
( IRON vs. STEEL )
( ... ile PULAT )
- DEMİR(Fe) DEMİR
( Ferrum )
- DEMİR ile EKŞİ
( ... İLE Ateş karıştırmaya yarayan demir. )
- DEMİR ile/ve/değil/||/<>/< EMİR
( "Emir, demiri keser." )
- DEMİR ile GLOKONİ[Fr.]
( ... İLE Koyu yeşil renkli, hidratlı doğal demir ve potasyum silikat. )
- DEMİR ile/değil HEME DEMİR
- DEMİR ile HERDA
( ... İLE Hurda demir. )
- DEMİR ile İĞDEMİR
( ... İLE Marangozlukta, ağaç delmek için kullanılan çelik araç. )
- DEMİR ile METAL
- DEMİR ile/ve/<> NALÇA[Ar., Fars.]
( ... İLE/VE/<> Ayakkabıların altına çakılan demir. )
- DEMİR ile ŞERİTLİ DEMİR KAYALARI
- DEMİRDEN KORKAN, TRENE BİNMESİN/BİNMEZ ile ALIŞMAMIŞ GÖTTE, DON DURMAZ
- DEMİRHİNDİ ile ARUBAT
( Baklagillerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç. | Bu ağacın meyvesi. | Bu meyveden yapılan şerbet. | Pinti, hasis. )
- DEMİRKAPI ile DEMİRKAPI ile DEMİRKAPI
( Sarayburnu'nda bulunan deniz surları kapılarından biriydi. [Demiryolu yapımı sırasında yıkılmıştır.] İLE Eyüp'te bir semt. İLE Hoca Paşa mahallesi. )
( Haçlılar ile Osmanlılar'ın İstanbul'u alırken kente girdikleri kapılardan biri. İLE ... İLE ... )
- ... değil DEMİRYOLU
- DEMİRYOLU ile/ve/<> HİCAZ DEMİRYOLU
( ... İLE/VE/<> 2666 taş/kâgir köprü ve menfez, 7 demir köprü, 9 tünel, 96 istasyon, 7 gölet, 37 su deposu, 2 hastahane ve 3 atölye yapılmıştır. [8 yılda tamamlanmıştır.] )
- DEMLENME ile "TATLANMA"
- DEMOCRACY :/yerine DEMOKRASİ
- DEMOCRAT :/yerine DEMOKRAT
- DEMOCRATIC :/yerine DEMOKRATİK
- DEMOGRAFİ değil/yerine/= ÇOĞABİLİM
- DEMOGRAFİ/K / DEMOGRAPHY/DEMOGRAPHIC[İng.] değil/yerine/= ÇOĞA BİLİMİ
- DEMOGRAFİK değil/yerine/= ÇOĞABİLİMSEL/ÇOĞASAL
- DEMOKRASİ:
DEMOS ve/+/||/<>/> KRATOS
( Halk. VE/+/||/<>/> Tanrısal güç. )
- DEMOKRASİ:
DİSİPLİN REJİMİ ile/değil DİSİPLİNLİ REJİM
- DEMOKRASİ değil/yerine/= ELERKİ
- DEMOKRASİ ve/||/<> GÜVENLİK ve/||/<> EKONOMİ ve/||/<> İKLİM
- DEMOKRASİ ile/ve/değil/||/<>/> PİYASA DEMOKRASİSİ
- DEMOKRASİ ile SANDIK
( Her demokrasi olan yerde/ülkede sandık vardır fakat her sandık olan yerde/ülkede "demokrasi vardır" diyemeyiz. )
- DEMOKRASİ ile/ve/değil !SIRA
- DEMOKRASİ ile/ve TEMSİLÎ DEMOKRASİ
( 500 kişiye kadar uygulanabilen. İLE/VE Temsilcilerle uygulanabilen. )
- DEMOKRATİK MEŞRÛİYET / KARİZMATİK MEŞRÛİYET
( Kedigillerden, enine siyah çizgili, koyu sarı postu olan, Asya'da yaşayan çevik ve yırtıcı hayvan (Felis tigris). )
- DEMOKRATİK TOPLUMUN GEREĞİNDE:
ÖLÇÜLÜLÜK ve/||/<> ZORLAYICI TOPLUMSAL GEREKSİNİM ve/||/<> SON ÇÖZÜM İLKESİ
- DEMOKRİTOS ATOMCULUĞU ile/ve/||/<> PLATON KOZMOLOJİSİ
( Fiziğin, Pisagor'cu süreksiz nicelik üzerinden, Zaman Paradoksları'na göre yeniden kuruluşu. İLE/VE/||/<> ... )
- DEMON ile DAIMON
- DEMONSTRASYON/DEMONSTRATION[İng.] değil/yerine/= TANITIM GÖSTERİSİ
- DEMONSTRASYON ile/||/<> DEMONSTRATİF
( Gösterme. | Görsel anlatım. İLE/VE/|| Tanıtıcı. )
- DEMONSTRATE :/yerine GÖSTERMEK
- DEMONSTRATION :/yerine GÖSTERİ
- DEMORALİZASYON değil/yerine/= ÖZCÜL GÜÇ YİTİMİ
- DEMORALİZE OLMAK/ETMEK değil/yerine/= ÖZCÜL GÜCÜNÜ YİTİRMEK/BOZMAK
- DEMOS ile ETNOS
( Ülkü birliği. Bir düşünce üzerinde buluşan topluluk. İLE Kan birliği. Aynı gen havuzunu paylaşan bireylerin oluşturduğu topluluk. )
- ÖZGÜRLEŞMEK:
...DAN ile/ve/||/<>/> ... İÇİN ile/ve/||/<>/> KENDİNDEN
- DEN- ile/||/<> DENT-/DENTA-/DENTİ-/DENTİA-/DENTO-
( Diş. İLE/||/<> Diş, dişlerle ilgili. )
- DENATÜRASYON ile/||/<> DENATÜRE
( Bozunma. İLE/VE/|| Bozunmuş. )
- DENATÜRASYON ile DENATÜRE
( Bozunma, bozulma. İLE Bozunmuş, bozulmuş. )
- DENDENE[Ar.] ile DENDENE[Ar.]
( Sözü, açık söyleme. İLE Ağır ağır, dudak kıpırtısıyla söylenilen söz, mırıltı, homurdanma. )
- DENDİĞİNDE ile DENİLDİĞİNDE
- DENDROGAM
( Soyağacı. )
- DE-NE DİLİ
( EN ESKİ DİLLERDEN )
- DENEME SÜRECİ ile DEMLENME SÜRECİ
- DENEME-YANILMA ile/ve/bazen/ne yazık ki DENEME-"YAMULMA"
- DENEME-YANILMA değil/yerine YAŞANMIŞLIKLARDAN DERS ALMAK
- DENEME ile DENETLEME
- DENEME ile/değil DENEYİM
- DENEME ile/ve/değil SAĞLAMA
( [not] TO TEST vs./and/but TO CHECK )
- DENEME ile/ve/||/<> YANILMA
- DENEMEK > TAKLİT ETMEK değil/yerine/></> DÜŞÜNMEK
( En acı olan. > En kolay olan. DEĞİL/YERİNE/<>/> En akıllıca olan. )
- DENEMEK ile/ve SINAMAK
( TO TEST vs./and TO EXAMINE )
- DENENEBİLİR/LİK ile/ve/||/<>/> DENETLENEBİLİR/LİK
- DENERVASYON ile DENOVO/DE NOVO
( Sinirsizleş[tir]me. İLE Yeni, kendi olarak, kendiliğinden. )
- DENERVASYON değil/yerine/= SİNİRSİZLEŞME
- DENETİM/KONTROL ile/ve DENEME
( En önemli sözcük "Denemek"tir. )
( Başarıncaya kadar denemeye devam edin! )
( CONTROL vs./and TEST )
- DENETİMCİ/LİK ile/ve/<> KATILIMCI/LIK
- DENETİM/KONTROL ile/ve/<> HAKİMİYET
( CONTROL vs./and/<> SOVEREIGNTY/DOMINATION )
- DENETİMLİ SİNİRCE/NEVROZ ile DENETİMSİZ SİNİRCE/NEVROZ ile ÇILDIRI/PSİKOZ
( İdeoloji. İLE Psikiyatrik. İLE Kendi sınırlarını da aşarsa. )
- DENETLEME
( CONTROL )
- DENETLEME:
ÜRETİM ÜZERİNDEN ile/ve/değil/||/<>/< TÜKETİM ÜZERİNDEN
- DENETLEME ile/ve TEKRAR
( INSPECTION vs./and REPETITION )
- DENETLENEMEZLİK ve/<> DÖNÜŞÜM
- DENETLEYEBİLMEK ile/ve/= BİLMEK
( ABLE TO INSPECT vs./and/= TO KNOW )
- DENEY BİLİMLERİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİLİM
- DENEY [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- DENEY VE GÖZLEM ve/||/<> ÖLÇÜ VE YÖNTEM
- DENEY ile/ve/değil DENEME
- DENEY ile/ve/||/<>/> DENETIMLİ DENEY
- DENEY ile/ve DENEYİM
( Dışta. İLE/VE İçte. )
( En önemli sözcüklerden biri, "Denemek"tir. )
( Yoğun bir deneyim yaşayan kişi, güven ve cesâret yayar. )
( Geçmiş deneyimlere göre davranmayalım, yeniden ve tekrar tekrar deneyelim. )
( Doğrudan deneyim, en son kanıttır. )
( Deneyim eşsizdir/benzersizdir, kuşku götürmez ve yanlış anlaşılmaz. )
( Sürekli olan deneyimlenemez, çünkü onun sınırları yoktur. )
( Tüm deneyim, zihindedir. )
( Denemezsek, saplanıp kalırız. )
( Deneyelim! Her seferinde, bir adım daha kolaydır. )
( Deneyin ve yine deneyin! )
( Tekrar deneyin! Denemeye devam edersek, bir şey olabilir. )
( Başarıncaya kadar, denemeye devam edelim! )
( Laboratuvarda. İLE/VE Kişi(ler)de/ki. )
( Outside. VS./AND Inside.
Experiment anew, don't go by past experience.
Direct experience is the final proof.
The experience is unique and unmistakable.
The continuous cannot be experienced, for it has no borders.
All experience is in the mind.
If you don't try, you are stuck.
Try. One step at a time is easy.
Try and try again.
Try again. If you keep on trying, something may happen.
You just keep on trying until you succeed. )
( Nesnel. İLE/VE Öznel. )
( EXPERIMENT vs./and EXPERIENCE )
- DENEY ile/ve DÜZENEK
- DENEY ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GİRİŞİM
- DENEY ile/ve GÖZLEM
( EXPERIMENT vs. OBSERVATION )
- DENEY ile/ve/<> SORU
( EXPERIMENT vs./and/<> QUESTION )
- DENEY = TECRÜBE = EXPERIENCE, EXPERIMENT[İng.] = EXPÉRIENCE[Fr.] = ERFAHRUNG[Alm.] = EXPERIENTIA[Lat.] = EMPEIRIA[Yun.] = EXPERIENCIA[İsp.]
- DENEY ile TEST
( Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem. İLE Birinin, bir topluluğun doğal ya da sonradan kazanılmış yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ölçmeye ve anlamaya yarayan sınama. | Doğru yanıtın, seçenekler arasından bulunmasına dayanan bir sınav türü. | Biyolojik bir işlevi ya da değişmez bir niteliği incelenen bireyin tepkisini, örnek olarak alınan normal bireyinkiyle karşılaştırarak ölçmeye ve değerlendirmeye yarayan yoklama. | Bir hastalığın varoluşunu ve niteliğini anlamak için yapılan laboratuvar araştırması. )
( EXPERIMENT vs. TEST )
- DENEY ve YASA
- DENEYCİLİK ile DUYUMCULUK/HİSÇİLİK
( AMPRISM vs. SENSUALISM )
- DENEYCİLİK = İHTİBARİYE = EMPIRICISM[İng.] = EMPIRISME[Fr.] = EMPIRISMUS[Alm.]
- DENEYCİLİKTE:
SAYMAYA YÖNELİK ile VARSAYIMA YÖNELİK
( Bacon. İLE Galileo. )
- DENEYEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖZLEMLEYEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİNLEYEN
( "Aptal/ahmak". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< "Yarı akıllı". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Akıllı. )
( DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYENİ, DİNLERLER]
DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYEN, RAHAT EDER]
DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYEN, DİN SAHİBİ OLUR] )
- DENEYEREK DENEYİMLEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<> DENEYİMLEYEREK DENEDİKLERİMİZ
- DENEYİM [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- DENEYİM [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- DENEYİM YAŞAYAN BENLİK ile/ve/<> GÖZLEMLEYEN BENLİK
( Gerçek benliğin bulunabilmesi için sahte olanın terk edilmesi zorunludur. )
( Düşüncelerinizi, duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi gözleyin. )
( A man who is intense in his experience will radiate confidence and courage.
The false self must be abandoned before the real self can be found.
Watch over your thoughts, feelings, words and actions. )
( Yoğun bir deneyim yaşayan kişi, güven ve cesâret yayar. )
( SELF IN EXPERIENCE vs./and/<> SELF IN OBSERVATION )
- DENEYİM:
YAŞLANARAK değil YAŞAYARAK
- DENEYİM ile/ve/<> ANI
- DENEYİM ve ANIMSATMA
( Deneyimi aktaramazsınız fakat yol gösterebilir ve anımsatabilirsiniz. )
( EXPERIENCE and REMIND )
- DENEYİM ile/ve BİRİKİM
( Doğrudan deneyim, tek geçerli doğrulamadır. )
( Geçmiş deneyimlere göre davranmayalım, yeniden deneyelim. )
( Tüm deneyim, imgelemeden doğmuştur. )
( Direct experience is the only valid confirmation.
All experience is born of imagination. )
( EXPERIENCE vs./and ACCUMULATION )
- DENEYİM ile/ve/değil/||/<>/< DENEYEYİM
- DENEYİM ile/ve/||/<> DENEYİMLENİLEN
- DENEYİM ile/ve/||/<>/> DÜZENLEYİCİ DENEYİM
- DENEYİM ile İLM-İ LEDÜN
( Kendi öğrendiğin. İLE Allah'ın öğrettiği. )
- DENEYİM ve/||/<>/> KENDİLİK
- DENEYİM ile KULLANIM
( Deneyim, kişinin başına gelen değil, başına gelenle ne yaptığıdır. )
- DENEYİM ile/değil KUŞKUCULUK
( Bazı kisiler, yavaş yavaş, inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve tamamen kuşkucu olmayı öğrenir. Bu süreç gerçekleştiğinde de artık çok geçtir. Ne yazık ki, (bazı) "zihinlerin", "deneyim" dediği şey budur. Aklıyla bağlantısını kaybetmiş bir kişi, "deneyimli" olarak tanımlar kendini. )
- DENEYİM ile/ve PAYLAŞIM
( EXPERIENCE vs./and SHARING )
- DENEYİM = TECRİP = EXPERIMENT, EXPERIENCE[İng.] = ERFAHRUNG, EXPERIMENT[Alm.] = EXPÉRIMENTATION, EXPÉRIENCE[Fr.] = EXPERIENTIA
- DENEYİM ile/değil/yerine/> ÜMİT
( Ümit, her zaman, deneyimi yener. )
- DENEYİM ile/ve/değil/||/<>/< YÖNTEM
( Bireysel. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Bilimsel. )
- DENEYİM ile/ve/||/<> ZİHİNSEL/OLGUSAL DENEYİM
- DENEYİMCİ MATEMATİK ile/ve METAFİZİK MATEMATİK
( Newton. İLE/VE Leibniz. )
- DENEYİME AÇIK/LIK ile/ve/<> DIŞADÖNÜK/LÜK
- DENEYİMLEME ile İÇSELLEŞTİRME
( TO EXPERIENCE vs. INTERNALIZATION )
- DENEYİMLEMEK ile/ve/<>/>/< DEYİMLEMEK
- DENEYİMLEMEK ile/ve/<> GÖZLEMLEMEK
- DENEYİMLENİLEBİLECEK OLANIN "İSTENİLMESİ/BEKLENİLMESİ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENEYİMLEMEKTE OLUNAN
- DENEYİMLEYEN ile/ve/||/<> DENEYİMLEME BAĞI ile/ve/||/<> DENEYİMLENİLEN
- DENEYİMSEL TAMAMLIK ile SONUÇLU TAMAMLIK ile TÜMEL TAMAMLIK ile YAKIN GEÇMİŞ TAMAMLIK ile TAMAMLIK GÖRÜNÜŞÜ
( EXPERIENTIAL PERFECT vs. RESULTATIVE PERFECT, PERFECT OF RESULT vs. PERFECT OF PERSISTENT SITUATION vs. ... vs. PERFECT ASPECT )
- DENEYLENEBİLİR BİLGİ ile/ve/değil/<> DENEYİMLENEBİLİR BİLGİ
- ÖĞRENME:
DENEYSEL ile/ve/||/<> ZİHİNSEL
- DENEYSEL ile/ve/değil DENEYİMSEL
- DENEYSEL ile MEKANİK ile MATEMATİK
- DENEYSEL ile/ve/<>/değil/yerine RASTLANTISAL
- Denge için DİNLE!!!
- Denge için SUS!!!
- DENGE ile/ve/||/<> DENETİM
- DENGE ile DENKLEM
- DENGE ile/ve/<> DİNGİNLİK
- DENGE ve/=/< DÖNGÜ
( BALANCE and/=/< TRANSFORMATION )
- DENGE ile EŞİTLİK
- DENGE ve/<> HUZUR
- DENGE ile/ve/||/<> JİROSKOP/GYROSCOPE[İng.]
- DENGE ve/||/<>/> KONFOR[=> ÇÜRÜME] ve/||/<>/> SORUN ve/||/<>/> KARMAŞA ve/||/<>/> ÇÖZÜMLER/ÇARELER
( En "dengeli" ya da eşit durum, ölümdür. VE/||/<>/> En konforlu durum, çürümedir ve mezarlıktadır. VE/||/<>/> En büyük/ciddi "sorunlar" ile harekete geçilir. VE/||/<>/> En hareketli ortamlarda karmaşa ve kargaşa oluşur. VE/||/<>/> Daha iyi/nitelikli/isabetli çözümler oluş(tur)maya başlarız. )
- DENGE ve/||/<> SÜKÛNET
- ADYABATİK DENGE ile/||/<> DEVİNGEN/DİNAMİK DENGE ile/||/<> GENETİK DENGE ile/||/<> KESİNTİLİ DENGE
( Termodinamikte, bir düzenin sınırlarından ısı akışının gerçekleşmediği ya da giren ısının çıkan ısıya eşit olduğu denge durumu. İLE/||/<> Kısa dönemde çok fazla değişiklik olmasına karşın, uzun dönemde pek fazla morfolojik değişimin gözlenmediği durumlar.[Net evrimsel değişimin az olduğu durumlar için kullanılır.] İLE/||/<> Popülasyonun jenerasyondan jenerasyona evrim geçirmediği; genetik havuzdaki frekansların sabit kaldığı durum. İLE/||/<> Türlerin uzun süre değişmediğini, çevresinde oluşan büyük değişiklikler sonucu bir anda değiştiğini belirten evrimsel modelleme. )
- DENGELEYİCİLİK ile/ve BÜTÜNLÜK
- Dengeli KONUŞ!!!
- DENGELİ ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜKLÜ
- DENGELİ ile/ve/||/<> İYİLEŞTİRİCİ
- DENGESİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DALGALI
- MİZAÇ:
DENGESİZ ile/ve DENGELİ
( 8 ile/ve 1 )
- DENGESİZ ile/değil DENGİ(/N/M) DEĞİL
- DENGGEL ile/= DENGGEL
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Boğum. İLE Yumru. )
- DENGİ ile/ve GUARDIA
( Sivrisinekten geçer. İLE/VE Sudan geçen bir parazit. [Bağırsaklara yerleşiyor. 3-4 gün ateş yapıyor. İshal ve gaz çıkışı en önemli işaretleri. Bir hapla bu parazitin yok edilmesi gerekiyor.]
[Papua Yeni Gine'de sıkça karşılaşılan hastalıklar] )
- DENGİNİ ARAMAK/ARAYAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ ARAMAK/ARAYAN
( "Küçük zihinliler". DEĞİL/YERİNE İleri zihinliler. )
- DENGİN(İ BULMAK) ile/ve/||/<>/> DENGEN(İ BULMAK)
- DENİR ile DENİLİR
- DENİZ ASLANI/FOK ile DENİZ AYISI/İNEĞİ (MANAT)
( Gebelik süreleri 11 aydır. Her seferinde tek bir yavru doğurur. Doğurunca hemen bir yenisine gebe kalır. İLE 1.5 - 2 m. boyunda, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi. )
( SEA LION/SEAL vs. SEA COW )
( PHOCA cum TRICHECHUS MANATUS / ARCTOCEPHALUS URSINUS )
- DENİZ ASLANI ile AVUSTRALYA DENİZ ASLANI
( )
- DENİZ ASLANI ile/değil TAKLİTÇİ AHTAPOT
- DENİZ ASLANI ile YELELİ DENİZ ASLANI
( ... İLE Güney kutbunda yaşarlar. )
- DENİZ BÖRÜLCESİ PİŞİRMEK/KAYNATMAK:
SOĞUK SUDA değil KAYNAR SUDA
( Fokurdayan kaynar suda, ateşi ve haşlama süresini iyi ayarlamak, yumuşamasını sürekli takip etmek gerekir. Saplarından da titizlikle sıyırmayı gerektirir. Üzerine de (sızma) zeytinyağı ve limon sıkarak yemeye hazırdır. [Bitkinin kendi tuzlu olduğundan dolayı da, tuz atmamak gerekir.] )
- DENİZ FOKU ile/ve GÖL FOKU
( ... İLE/VE Sadece Baykal Gölü'nde yaşar. )
- DENİZ/GÖL/IRMAK ile/ve/||/<> BALIKLAVA
( ... İLE/VE/||/<> Deniz, göl ve ırmaklarda balık yatağı olan yer. )
- DENİZ KAPLUMBAĞALARI ALT SINIFLARINDA:
SİNİ ile D.KAPLUMBAĞASIGİLLER ile ZEYTİN RENKLİ ile ARCHELON ile PROTOSTEGA ile TOXOCHELYIDAE ile THALASSEMYDIDAE ile PROTOSTEGIDAE
( İki yılda bir çiftleşirler.[Altı yuvaya kadar, her yuvaya yüzden fazla yumurta bırakabilir.][Yavrular, yaklaşık altmış günde yumurtalarından çıkar.] İLE ... İLE ... İLE ... İLE ... İLE ... İLE ... )
- DENİZ KAPLUMBAĞALARINDA:
CARETTA CARETTA/KUTU KAPLUMBAĞASI ile YEŞİL KAPLUMBAĞA/CHELONIA MYDAS
( Caretta Caretta Kaplumbağa'larının yumurtlama dönemi: 25 Mayıs - 30 Temmuz arasında yumurtlama, 01 - 30 Ağustos arasında yumurtadan çıkışlar!!! )
( Özellikle Çıralı - Antalya sahilinde onları izleyerek ve bu ilgi sayesinde sahilin talan edilme girişimlerini engellemeye destek olmanızı rica ederiz!!! )
( Ayakların dış tarafında, iki tırnak bulunur.[Ön ayakları, palet biçimini almıştır. Ön ayaklar, arka ayaklardan daha büyüktür.] İLE Ön ayaklarında, bir tırnak bulunur. )
( Kabukların arkası, kalp biçimindedir. Kabuk, açık renkli; sırt, kırmızı ve kahverengidir. İLE Kabukları daha koyu kahverengidir. )
( Büyüklükleri, 1 m.'dir. 40-150 kg. ağırlığında olabilirler. İLE Büyüklükleri, 1.40 cm. olabilir. 30-100 kg. olanlarına rastlanılabilmektedir. )
- DENİZ KAPLUMBAĞASI ile DERİ SIRTLI DENİZ KAPLUMBAĞASI
- DENİZ KAPLUMBAĞASI ile ŞAHİN GAGALI/GÖKKUŞAĞI PARLAYAN DENİZ KAPLUMBAĞASI
( ... ile )
( ... cum ERETMOCHELYS IMBRICATA )
- DENİZ KIZI ile/değil MANATİ
( ... İLE/DEĞİL Deniz kızı söylencesine ilham veren balık. [Surinam'da görülebilir.] )
- DENİZ KULAĞI ile/<> DENİZ KESTANESİ
( Deniz kulağı yavruları, deniz kestanesinin koruması altında olabilir. )
- DENİZ ÖRDEĞİ ile YABAN ÖRDEĞİ/ANGUT ile PEKİN ÖRDEĞİ
- DENİZ OTOBÜSLERİNDE:
AUTHORISED PERSONNEL ONLY yerine ANCAK YETKİLİ KİŞİ GİREBİLİR
- DENİZ SALYANGOZU ile/ve KÖPEK DENİZ SALYANGOZU
- DENİZ SEVİYESİ ile/ve/değil EŞİK
- DENİZ TAŞITLARINDA:
SANCAK ile/ve/||/<>/>< İSKELE
( Sağ yanı. İLE/VE/||/<>/>< Sol yanı. )
- DENİZ ÜSTÜ ile/ve DENİZ ALTI
- DENİZ YENGECİ ile TATLI SU YENGECİ
( SERETÂN-I BAHRÎ ile ... )
- DENİZ YILANI ile ÇİZGİLİ DENİZ YILANI ile MERCAN YILANI ile OK YILANI ile MIZRAK YILANI ile SU YILANI
( Hint Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a kadar ılık sahil sularında bulunurlar. Tamamının yüzgeç benzeri bir kuyruğu bulunur ve çoğu onlara yılan balığı benzeri bir görüntü kazandıran yandan basık bir gövdeye sahiptir. Solungaçları bulunmaz ve soluk alabilmek için düzenli olarak yüzeye çıkmak zorunda kalırlar. Bazıları tüm yılanlar arasındaki en güçlü zehire sahiptir. Bazıları uysal yaradılışlı ve sadece uğraşıldıklarında ısırırlarken iken bazıları da daha fazla saldırgandır. 62 türü kapsayan 17 cins bulunmaktadır. İLE Kırmızı olan gövdesinde, halka biçiminde siyah lekeler bulunan bir Amerikan yılanı. İLE Başı pullu, boyu iki metre kadar olan, zehirli ve tehlikeli bir yılan. İLE Andlar'ın doğusunda, Güney Amerika'nın kuzey kesimlerindeki tropik alçak bölgelerinde bulunan bir çukur engerek türüdür. Tanımlanmış herhangi bir alt türü bulunmamaktadır. İLE Suyılanıgillerden, uzunluğu 50 cm. olan, su kenarlarında ve bağlarda yaşayan bir yılan. )
( 50'den fazla deniz yılanı türü bulunmaktadır. )
( Deniz yılanlarının bazıları, en zehirli kara yılanı olan kara mambalar kadar zehirli olabilir. )
( PELAMIS PLATURUS cum ELAPS CORALLINUS cum ZAMENIS GAMONENSIS cum BOTHROPS ATROX cum CERASTES HASSELQUISTII, NATRIX NATRIX )
- DENİZ YILANI ile/değil TAKLİTÇİ AHTAPOT
- DENİZ ile ARA DENİZ
( ... İLE Okyanuslardan dar ve az derin boğazlarla ayrılan, karaların arasına sokulmuş deniz. )
- DENİZ/OKYANUS ile/değil BATYAL[< Fr. < Yun.]
( ... İLE/DEĞİL 200 ilâ 1.000 m. arasında derinliği olan deniz. )
- DENİZ ve/||/<> DALGA
( Enerji. VE Etki eden enerji. )
- DENİZAĞZI/AHMEZ
( Suyun içinde sürekli açılıp kapanan bir deniz canlısı. )
- DENİZALTI ile BATİSKAF[Fr. < BATHYSCAPHE]
( Deniz yüzeyinin altında ve üstünde yol alabilen savaş ya da araştırma gemisi. İLE Deniz diplerinde inceleme yapmak için kullanılan araç. )
- DENİZALTININ:
SOL KANADI ile/ve/||/<> SAĞ KANADI
( Dışbükey. İLE/VE/||/<> İçbükey. )
( Ön tarafta bulunan sol kanat açılarak, basıncın, alttan itmesi ve motor/pervâne desteğiyle yüzeye çıkılır. İLE/VE/||/<> Ön tarafta bulunan sağ kanat açılarak, basıncın, üstten bastırması ve motor/pervâne desteğiyle dalış yapılır. )
- DENİZANASI ile/ve KUTU DENİZANASI
( ... İLE/VE En zehirlisidir. [Tek bir kerede çıkan zehir, aynı anda 60 yetişkini öldürebilir.] )
( ... İLE/VE Pasifik sularında yaşarlar. )
( ... ile )
( FERC-ÜL-BAHR ile/ve ... )
( JELLYFISH vs./and ... )
( COTYLORHIZA TUBERCULATA cum/et JELLY-FISHUS STIGALOTUS )
( MEDÜZ ile/ve ... )
- DENİZANASI ile PUSULA DENİZANASI
- DENİZASLANI ile AVUSTRALYA DENİZASLANI
( SEA LION vs. AUSTRALIAN SEA LION )
- DENİZASLANI ile FOK
( Daha kalın kürkü vardır. İLE Daha yağlıdır. )
( Kulakları gözle görülür. İLE Arka kanatları arkaya doğru bakar. )
( Fokların gözleri deniz altında bulanık görmez. )
( )
( Alttaki. İLE Üstteki. )
( SEA LION vs. SEAL ile
)
( ZALOPHUS CALIFORNIANUS cum PHOCA )
- DENİZASLANI ile GÜNEY DENİZASLANI
- DENİZATI ile KÜÇÜK/CÜCE DENİZATI
( Denizatlarının dişileri, sırtlarındaki şeritlerden anlaşılmaktadır. )
( ... İLE Endonezya resiflerinde yaşarlar. )
- DENİZATI ile YAPRAKSI DENİZ EJDERİ
- DENİZATI ile YOSUN BİÇİMİNDE DENİZATI
( SEA HORSE vs. SEA HORSE IN THE SHAPE OF MOSS )
( HIPPOCAMPUS HIPPOCAMPUS cum ... )
- DENİZAYGIRI/MORS ile PASİFİK DENİZAYGIRI
( ... İLE Alaska'da ve Kuzey Kutbu'nda yaşarlar. )
- DENİZAYGIRI/MORS[Laponca] ile FOK
( ... İLE Tüm memeliler arasında, sütü, en yağlı olandır. [Yavrusunun hızlı büyümesinin zorunluluğundan dolayı][Birkaç hafta içinde sütten kesilirler] )
( ile
)
( ... ile FUKME )
( WALRUS vs. SEAL[< Sami dilinden] )
( ODOBENUS ROSMARUS cum PHOCA )
( LA MORSA con ... )
- DENİZÇAKISI
( Kuma, dikine gömülerek yaşayan, çakı diye de adlandırılan, 20 cm. boyunda, ikiçenetli yumuşakça. [Lat. SOLEN] )
- DENİZÇAKISI ile DENİZDANTELİ ile DENİZGERGEDANI ile DENİZHIYARI[HOLOTÜRİT (Yun.)] ile DENİZISIRGANLARI ile DENİZİĞNESİ ile DENİZİNEĞİ/MANATİ[MANATEE] ile DENİZKADAYIFI ile DENİZKAZI ile DENİZKEDİSİ/DENİZMAYMUNU ile DENİZKESTANESİ ile DENİZKIRLANGICI ile DENİZKOZALAĞI ile DENİZKÖPÜĞÜ ile DENİZKULAĞI ile DENİZMARULU ile DENİZMENEKŞESİ ile DENİZÖRDEĞİ ile DENİZÖRÜMCEĞİ ile DENİZPALAMUDU ile DENİZREZENESİ ile DENİZŞAKAYIĞI ile DENİZTARAĞI ile DENİZTAVŞANCILI/BALIKKARTALI ile DENİZTAVŞANI ile DENİZYILANI ile DENİZYILDIZI
( Kuma, dikine gömülerek yaşayan, çakı diye de adlandırılan, 20 cm. boyunda, ikiçenetli yumuşakça. İLE Sıcak denizlere özgü, taşımsı bir tür polip birikintisi oluşturan deniz hayvanı. İLE Balinagillerden, 8-10 m. uzunluğunda, erilinin üst çenesinde iki uzun diş bulunan bir deniz memelisi. İLE Denizhıyarlarından, boyu 25 cm. kadar olabilen, yuvarlak ve yumuşak gövdeli derisidikenli. İLE Salgıladıkları sıvılarla insan derisinde, ısırgan etkisi uyandıran, iri medüzleri içine alan selentereler sınıfı. İLE Yuvarlak somaklı, gövdesi ince ve uzun bir deniz balığı. İLE Amerika ve Afrika'nın tropikal kıyı sularında yaşayan, 2-3 m. uzunluğunda deniz memelisi. İLE Esmer suyosunlarından bir deniz bitkisi. İLE Denizde yaşayan, ayakları yüzgeç biçimindeki tüm kaplumbağalara verilen genel ad. İLE Yazın, kutup bölgelerinde yaşayan, kışın, ılık kıyılara göçen, kısa ve ince gagalı, siyah bacaklı, yabani bir tür kuş, akbaş. İLE Tümbaşlılar takımından, gövdesi ince uzun, büyük başlı, derin ve büyük denizlerde yaşayan bir balık. İLE Hareket edebilen dikenlerle örtülü, yuvarlak kalker kabuklu, derisidikenlilerden bir yumuşakça. İLE Balıkçın. İLE Konik biçimli, kavkısında bir yarık bulunan karındanbacaklı yumuşakça. İLE Lületaşı. İLE Yassı kavkılı, içi sedefli, 10 cm. uzunluğunda bir deniz yumuşakçası. | Açık denizden bir kum setiyle ayrılmış ya da kıyı dilinin gelişmesiyle göl biçimini almış, sığ koy ya da körfez, lagün. İLE Sığ sularda bulunan, ince, levhaya benzeyen yaprakları olan yeşil suyosunu. İLE Çançiçeğinin bir türü. İLE Perdeayaklılardan, kıvrık gagalı, açık denizlerde yaşayan bir kuş, denizördeği, fırtınakuşu. İLE Kabuklu bir böcek türü. İLE Kıyı kayalarının üzerinde, yapışık olarak yaşayan, beyaz kalkerli plakalarla çevrili, koni biçiminde, küçük, kabuklu bir böcek. İLE Maydanozgillerden, deniz kumsallarında bol olarak yetişen, ıtırlı bir bitki. İLE Kayalıklara yapışık olarak yaşayan, dokunaçları çok ve uzun, güzel renkli bir polip türü. İLE İkiçenetli kabuklu bir yumuşakça türü. İLE Ağız dokunaçları geniş ve etli, uzun, çıplak gövdeli deniz yumuşakçası. İLE Yılanlar takımından, çok zehirli, kürek biçiminde, yassı kuyruklu, Hint ve Pasifik Okyanuslarında yaşayan bir hayvan. İLE Denizyıldızlarından, yıldız biçiminde, beş kolu olan, kayalıklar üzerinde yaşayan derisidikenli. )
( SOLEN cum MİLLE POROS cum MONODON MONOCEROS cum HOLOTHURION cum ... cum SYNGNATHUS ACUS cum HYDRODAMALIS GIGAS cum ALARIA ESCULENTA cum BERNICLA cum CHIMAERA MONSTROSA cum ECHINUS ESCULENTUS cum STERNA HIRUNDO cum CONUS cum ... cum HALLOTIS cum ULVA LACTUCA cum ... cum THALASSSIDROMA PELAGICA cum MAJA SQUINADO cum BALANUS cum CRITHMUM MARITIMUM cum ANEMONIA ACTINIA cum PECTEN cum PANDION HALIATAETUS cum CYCLOPTERUS LUMPUS cum HYDROPH'S cum ASTER )
- DENİZCİLİK ile/ve ASTRONOMİ
- DENİZCİLİK ile GEMİCİLİK
- DENİZCİLİK ile ÜSKÜDAR VAPURU FACİASI
( )
- DENİZDE YÜZÜP DEREDE BOĞULMAK ile/<> DİMYAT'A, PİRİNCE GİDERKEN, EVİNDEKİ BULGURDAN OLMAK
- DENİZE EN UZAK BAŞKENT:
ULAN BATUR
( Dünyanın en soğuk başkenti olarak görenler de vardır. )
( 1778 yılında kurulmuştur. Halha dilinde, "Kızıl Kahraman" anlamına geliyor. Deniz seviyesinden yüksekliği 1350 m. Dört dağın çevrelediği kentte, yazın sıcaklık 30 dereceye yükselirken, kışın -30 dereceye kadar düşebiliyor. Pekin ile St. Petersburg arasındaki "Çay yolu" üzerinde yer almaktadır. )
- DENİZFİLİ ile GÜNEY DENİZFİLİ
( ... İLE Erilleri, dişillerinden 6 kat daha büyüktür.[4 ton ağırlığındalardır.] )
( Suyun altında, 2 saat kalabilirler. [1.5 km. derine inebilirler.][Vurgundan kaçınabilmek için ciğerlerindeki tüm havayı boşaltırlar ve damarlarındaki emilmiş olan oksijeni kullanırlar.][Daldıklarında, kalp atışları dakikada 94'e kadar düşer.] )
( Gövdelerinde, çoğu memelinin 2 katı kadar kan vardır. )
( ELEPHANT SEAL vs. SOUTH ELEPHANT SEAL ile
)
( ... cum MIROUNGA LEONINA )
- DENİZİN:
"KABARMASI" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DALGALANMASI
- DENİZİNEĞİ ile DUGONG
- DENİZİNEĞİ ile STELLER DENİZİNEĞİ
( ... İLE Ne yazık ki, soyu tükenmiştir. :( )
- DENİZKIZI ile DENİZ KIZI
( Balık. İLE Mitoloji. )
- DENİZLİ[< DONGUZLU] ile/ve VAN ile/ve MALATYA ile/ve NİĞDE ile/ve UŞAK ile/ve ISPARTA
- DENİZYILDIZI ile GÜNEBAKAN DENİZYILDIZI
( Kevgire benzeyen ve Madreporite adı verilen açıklıklarından içeri deniz suyunu alır ve içerideki mekanizmayla ayak tüplerine dağıtır. [Suyu sürekli alıp vererek şaşırtıcı biçimde hızlı hareket eder. (Bazı türleri dakikada 1 metre gidebilmektedir.)] )
( Alt kısımlarını kaplayan çok görevli yüzlerce tüp bacak bulunur. [Soluk almak, hareket etmek ve kendini avına yapıştırmak üzere] )
( Bacaklarının ucunda ışık algılayıcısı görevi gören "göz noktaları" bulunur. )
( Her bir bacak üstünde büyük eşeysel örgenler bulunur fakat bu örgenlerini açamadıkları için erili dişilden ayırmak olanaksızdır. )
( Yumurtlarken öbekler oluştururlar. [Eril olanlar yumurta görürse spermlerini suya bırakır. Dişiller etrafta sperm görürse bir seferde 2.5 milyon kadar yumurta salabilir. ] ( Derilerindeki duyu hücreleri sayesinde avlarının etrafa saldığı kokular, koku tüyleri aracılığıyla algılanır ve kimyasal değişime tepki verilir. )
( "Ön"leri ya da "arka"ları yoktur. [Yıldız şeklinde olmalarından dolayı] )
( Bir ağzı ve bir kloak'ı bulunur. [Ağız altta, kloak üstte!] )
( Bir parçaları kopsa bile yeniden oluşturabilmektelerdir. [Linckia türü, büyük bir bölümünü bile tekrar oluşturabilir. (Büyük bir kol, küçük bir gövde ve dört küçük kol olarak başlar.)] )
( Olgunlaşmış olanlarının dikenli derileri kendilerini kızdıracak herşeyi sokabilecek küçük kıymıklarla kaplıdır. )
( Asalaklardan korunmak için kendi derilerini tımar edebilirler. [Luidia adlı türü, yakalandığı zaman bir anda kendini parçalara ayırabilir.] )
( İstiridyelere yaklaşık 30 dk. boyunca uyguladığı düşük basınçla kabuklarını açtırırlar. )
( 1600 kadar türü bilinir. )
( ASTER )
( NECM-ÜL-BAHR ile ... )
( STARFISH vs. ... )
- DENİZYILDIZI ile GÜNEŞ DENİZYILDIZI
- DENİZYILDIZI ile TRİTON DENİZYILDIZI
- DENK DÜŞMEK/DÜŞÜRMEK ile/ve DENK GELMESİ/GETİRMEK
- DENK ÖBEKLER/SONSAL SINIFLAMALAR/KATEGORİLER:
ARİSTOTELES'TE ile/ve/<>/> FARABÎ'DE ile/ve/<>/> KANT'TA
( * TÖZ/CEVHER
* NİCELİK/KEMMİYET
* NİTELİK/KEYFİYET
* GÖRELİLİK/İZÂFET
* MEKÂN
* ZAMAN
* KONUM
* MÜLKİYET
* FİİL
* İNFİAL
ile/ve/<>/>
* TÖZ/CEVHER [ALİ]
* GÖRELİLİK/İZÂFET
* NİCELİK/KEMMİYET [KISA]
* NİTELİK/KEYFİYET [SARIŞIN]
* ZAMAN/METÂ [BUGÜN]
* YER/EYN [ÇARŞIDA]
* DURUM/KONUM(VAZ'I) [AYAKTA DURUYOR]
* SAHİP/MÂLİK OLMA(LE) [AHMET'İN KALEMİ]
* ETKİNLİK(EN YEF'AL) [BÜKÜYOR]
* EDİLGİNLİK(EN YENFA'AL) [BÜKÜLÜYOR]
ile/ve/<>/>
* NİCELİK: BİRLİK | ÇOKLUK | TÜMEL
* NİTELİK: GERÇEKLİK | YOKSUNLUK | SINIRLILIK
* BAĞINTI: NESNE VE ÖZELLİĞİ | NEDEN VE ETKİ | TOPLULUK
* MODALİTE: OLASILIK | VARLIK | ZORUNLULUK )
- DENK ile KÜFÜV
( ... İLE Birbirine benzeyen ya da yakışan. )
- DENKLEM DERECELERİ/TİPLERİ
- DENKLEM ile/ve ÇOK BİLİNMEYENLİ DENKLEM/LER
( EQUATION vs./and POLYNOMIAL EQUATION/S )
- DENKLEMLERDE EŞİKLER:
PİSAGOR ile/ve/||/<>/> LOGARİTMA ile/ve/||/<>/> TÜREV ile/ve/||/<>/> KARMAŞIK SAYI
( )
( )
- DENKLİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
- DENKLİK ile İZDÜŞÜM
- DENK/LİK ile/ve ÖZDEŞ/LİK
- DENOUNCE/DISSOLUTION >< RATIFICATION
( Fesih. >< Onay. )
- DENSE vs. BUSY
- DENSE vs. "HEAVY"
- DENSITY vs./and SHARING
- DENSİZ/LİK ile/ve/<> DALLAMA/LIK ile/ve/<> DANGALAK/LIK ile/ve/<> DALYARAK/LIK
- DENSİZ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< HEVESLİ/LİK
- DENSİZ/LİK ile/ve/<> PATAVATSIZ/LIK
- DENTAL ile DENTİST
( Diş [ile ilgili]. İLE Diş hekimi. )
- DENTROLOJİ
( Ağaç bilimi. )
- DENY vs. REJECTION vs. OBJECTION
- DENY :/yerine İNKAR ETMEK
- DEONDROKRONOLOJİ
( İklim değişikliklerini inceleyen bilim dalı. )
- DEONTOLOJİ/DEONTOLOGY[İng.] değil/yerine/= DAVRANIŞ KURALLARI BİLİMİ MESLEK AHLÂKI BİLİMİ, DAVRANIŞ KURALLARI BİLİMİ
- DEONTOLOJİ/K değil/yerine/= ÖDEVBİLİM/SEL / ÖDEVSEL
- DEONTOLOJİ(ÖDEV BİLİMİ) = İLM-İ VEZAİF = DEONTOLOGY[İng.] = DÉONTOLOGIE[Fr.] = DEONTOLOGIE[Alm.]
- DEONTOLOJİST değil/yerine/= ÖDEVBİLİMCİ
- DEONTOLOJİZM değil/yerine/= ÖDEVBİLİMCİLİK
- DEPAR[Fr.] değil/yerine ÇIKIŞ
- DEPARTMAN değil/yerine/= BÖLÜM | ANA BİLİM DALI
- DEPARTMENT :/yerine DEPARTMAN, BÖLÜM
- DEPEND :/yerine BAĞLI OLMAK
- DEPENDENCE vs. ATTACHMENT
- DEPENDENT vs. DEPENDANT
- DEPENDENT :/yerine BAĞIMLI
- DEPENDING :/yerine BAĞLI OLARAK
- DEPICT :/yerine TASVİR ETMEK
- DEPİLASYON ile DEPİLATÖR
( Kılsızlaştırma. İLE Kıl dökücü/sökücü. )
- DEPLASE ETMEK ile DEPLASE OLMAK
( Yer değiştirtmek. İLE Yer değiştirmek. )
- DEPLASMAN/DISPLACEMENT[İng.] değil/yerine/= YER DEĞİŞTİRME
- DEPLAZMOLİZ değil/yerine/= SU ALMA/YUTMA
- DEPLESYON/DEPLETION[İng.] değil/yerine/= TÜKENME | SİLINME
- DEPLESYON değil/yerine/= TÜKENME
- DEPO/KÖMÜRLÜK değil/yerine EV/OFİS/APARTMAN/PARK
- DEPO ile DEPOLAMA ile DEPOZİT
( Uzun salımlı [ilaç], ambar, yığım. İLE Yığma. İLE Birikinti, çökelti, kalıntı. )
- DEPO[Fr. < DÉPÔT] ile HANGAR[Fr. < Cerm.]
( Korunmak, saklanmak ya da gerektiğinde kullanılmak için bir şeyin konulduğu yer, ardiye. | Bir malın toptan satıldığı ve çokça bulunduğu yer. | Ordu mallarının saklandığı, bakımlarının yapıldığı yer, debboy. İLE Uçak, araba, tarım aracı, eşya gibi nesneleri barındırmaya yarayan, kapalı yer. )
- DEPO değil/yerine/= YIĞ
- DEPOLANANIN DİLİ ile/ve/değil/yerine KULLANILANIN DİLİ
- DEPOLARİZASYON/DEPOLARIZATION[İng.] değil/yerine/= KUTUPSUZLAŞMA
- DEPOLARİZASYON değil/yerine/= KUTUPSUZLAŞMA
- DEPOZİT değil/yerine/= GÜVENCE AKÇESİ
- DEPREM, ÖLDÜRMEZ ve/||/<> KUSURSUZ CİNAYET YOKTUR
( [ne yazık ki]/[fakat] Kötü yapı öldürür. VE/||/<> Kusurlu soruşturmalar vardır. )
- DEPREM ve/||/<> YANGIN
( )
- DEPREMDE:
ÇÖKMEK ile/ve/||/<> KAPANMAK ile/ve/||/<> TUTUNMAK
(
)
- DEPREMDE:
P DALGASI ile/ve/> S DALGASI
- DEPREMDE:
RICHTER ÖLÇÜMÜ ile/ve/yerine MMS[Moment Magnitude Scale-Moment Büyüklüğü Ölçeği]
( 600 km.lik mesafede meydana gelen sismik dalgaları ya da titreşimi ölçer. İLE/VE/YERİNE Depremin açığa çıkardığı enerjinin ifade edilmesidir. Fayın iki parçası arasındaki kayma mesafesini etkilenen toplam alanla çarpar. )
( Deprem nedir?
Yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına denir.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak biçimde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yer yuvarı içinde ne biçimde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili öteki konuları inceleyen bilim dalına "sismoloji" denir.
Magnitüd(büyüklük) ve şiddet arasındaki fark nedir?
Magnitüd(büyüklük), depremin kaynağında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü; şiddet ise depremin yapılar ve insan üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür. Depremlerin ardından açıklanan 4.1, 5.6, 3.2 gibi sayılar, depremin büyüklüğüdür.
Depremin magnitüdü (büyüklüğü) nasıl ölçülür?
Depremin magnitüdü, belirli bir zaman diliminde kaydedilen sismogram üzerindeki deprem dalgalarının genliğinin logaritması olarak tanımlanır.
ML (Richter Ölçeği): 1930 yılında Charles Richter tarafından geliştirilmiştir ve dalga genliğinin logaritması olarak tanımlanır. Açıklanan ölçümlerde depremin farklı dalgalarına göre MB, MS, MW ve MD olarak verilen büyüklükler Richter ölçeğine göre hesaplanan diğer büyüklük birimleridir.
Depremin şiddeti nedir?
Depremin yer yüzeyindeki etkileri depremin şiddeti olarak tanımlanır. Şiddetin ölçüsü, kişilerin deprem sırasında uykudan uyanmaları, mobilyaların hareket etmesi, bacaların yıkılması ve toplam hasar gibi çeşitli kıstaslar göz önüne alınarak yapılır. Şiddeti tanımlamak için birçok ölçek geliştirilmiştir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Değiştirilmiş Mercalli Şiddet Ölçeğidir (Modified Mercalli (MM) Intensity Scale). Bu ölçek, Romen rakamları ile belirlenen 12 düzeyden oluşur. Hiçbir matematiksel temeli olmayıp tamamen gözlemsel bilgilere dayanır.
P ve S dalgası nedir?
P dalgası: Kayıtçılara ilk ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı kabuğun yapısına göre 1.5 ile 8 km/sn arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusundadır (boyuna dalga). Yıkım etkisi düşüktür.
S dalgası: Kayıtçılara ikincil olarak ulaşan deprem dalgasıdır. Hızı P dalgası hızının yüzde 60'ı ile yüzde 70'i arasında değişir. Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır (enine dalga). Yıkım etkisi yüksektir.
Artçı Deprem(Aftershock) nedir?
Ana depremi izleyen daha küçük sarsıntılar dizisidir.
Artçı Depremler(Aftershocklar) ne kadar süre ile devam eder?
Belirli bir süresi yoktur, 1 ay da olabilir 2 yıl da...
Depremin süresi ne kadardır?
Bir ile doksan saniye arasında değişir.
Depremler önceden belirlenebilir mi?
Var olan koşullarda depremin önceden belirlenmesi olanaksızdır.
Fay nedir?
Yer kabuğunu oluşturan kayaçların bir yüzey boyunca kırılması ve oluşan iki parçanın birbirine göre göreceli olarak yer değiştirmesidir.
Kuzey Anadolu Fay Hattı nedir?
Doğu'da Karlıova ile Batı'da Mudurnu vadisi arasında Doğu-Batı doğrultusunda bir yay gibi uzanır. Dünyanın en etkin ve en önemli kırık hatları arasında yer alan Kuzey Anadolu fay hattının uzunluğu yaklaşık 1200 km.'dir; genişliği ise 100 m ile 10 km arasında değişir.
Deprem olan her yerde fay var mıdır?
Eğer yoksa bile yeni bir tane oluşmuştur.
Deprem nerelerde oluşur?
Deprem herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda oluşabilir. Genel olarak depremlerin kabuğu oluşturan levhaların sınırlarında oluştuğu söylenilebilir. Dünyanın çeşitli yerlerinde benzer nitelikte depremlerin tekrarlandığı gözlemlenmiştir ve bu kesiler hep levha sınırlarıdır. Depremlerin yoğun olarak gözlendiği bölgeler yeryüzünde üç ana kuşak oluşturur.
Kuşak (Pasifik Deprem Kuşağı): Şili’den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, ABD’nin batı kıyıları ve Alaska’nın güneyinden Aleutian Adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik Adaları ve Yeni Zelanda’yı içine alan en büyük deprem kuşağıdır. Yeryüzündeki büyük depremleri %81'i bu kuşak üzerinde gerçekleşir.
Kuşak (Alpine): Endonezya'dan (Java-Sumatra) başlayıp Himalayalar ve Akdeniz üzerinden Atlantik Okyanusu’na ulaşan kuşaktır. Yeryüzündeki büyük depremlerin %17'si bu kuşakta oluşur.
Kuşak (Atlantik): Bu kuşak, Atlantik Okyanusu ortasında yer alan levha sınırı (Atlantik Okyanus Sırtı) boyunca uzanır.
Türkiye’de kaydedilen en büyük deprem hangisidir?
Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939 Erzincan'da olmuştur. Gece yarısı olan depremde yaklaşık 33 bin kişi yaşamını kaybetmiştir.
Dünyada kaydedilen en büyük deprem hangisidir?
1900'den bu yana kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960'ta, Şili'de olmuştur (Magnitud= 9.5 Mw).
Yeryüzünde en az sallanan kıta hangisidir?
Depremi en az olan kıta, Antarktika'dır. )
(
)
- DEPREMİN:
BÜYÜKLÜĞÜ ile/ve/||/<> ŞİDDETİ
( Depremin büyüklüğü:
Kırılan yerkabuğu yüzeyinin büyüklüğünü ve dolayısıyla ortaya çıkan enerjinin düzeyini belirten bir ölçüdür. Batı dillerinden aktarımla "magnitüd" olarak da adlandırılır ve bu nedenle M harfiyle gösterilir.
Büyüklük; aritmetik değil logaritmik olarak artar. Yani her bir tam sayı arasında 10 kat fark vardır. Örneğin M = 2,0 büyüklüğünde bir deprem, yeryüzünün derinliklerinde yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğünde bir kırığın meydana geldiğini gösterir. Büyüklük bir birim artarsa, yani 3,0 büyüklüğünde bir deprem oluşmuş ise yaklaşık 10 futbol sahasına eşit bir alanın kırılmış olduğu anlaşılır. Aynı biçimde 4,0 büyüklüğü 100 futbol sahasına, 5,0 büyüklüğü 1.000 futbol sahasına denk düşer.
Deprem büyüklüğü, sismometre ile ölçülür. Birçok farklı ölçüm yöntemi vardır. ABD'li mucidi Charles Francis Richter’in soyadıyla anılan Yerel (Lokal) Büyüklük (Ml) bunlardan biridir.
Richter gibi görece eski yöntemlerde kullanılan ölçekler, sismografın merkez üssüne uzaklığı ve depremin büyüklüğü gibi değişkenlerden etkilenir. Bu değişkenlere göre hata payları artıp azalabilir.
İLE/VE/||/<>
Depremin şiddeti:
Büyüklük(magnitüd) depremin kaynağında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü iken;
şiddet ise depremin yapılar ve bireyler üzerindeki etkilerinin bir ölçüsüdür.
Bu nedenle büyüklük, her yerde geçerli, nesnel, tekil bir göstergedir. Depremin şiddeti ise konuma göre değişir ve ölçüm özneldir.
Bir bölge, merkez üssünden daha uzak olduğu hâlde, örneğin zemin yapısı nedeniyle depremi daha şiddetli deneyimleyebilir. Son İzmir depreminde dereler arasındaki alüvyonlu bölgede birçok binanın yıkıldığı Bayraklı buna bir örnektir.
Deprem şiddetinin ölçüsü, bireylerin sarsıntı sırasında uykudan uyanması, mobilyaların hareket etmesi, bacaların yıkılması ve toplam hasar gibi çeşitli kıstaslar göz önüne alınarak belirlenir.
Şiddeti tanımlamak için de birçok ölçek geliştirilmiştir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı, Değiştirilmiş Mercalli Şiddet Ölçeği diye adlandırılmıştır. Bu ölçek, Romen rakamları ile belirlenen 12 düzeyden oluşur. Hiçbir matematiksel temeli olmayıp bütünü ile gözlemsel bilgilere dayanır.
)
- DEPREM/ZELZELE ile/||/<> ÜGRÜMEK
( Alttan, yukarı doğru vuran. İLE/||/<> Yerin ileri geri gitmesi ya da geminin sağa sola sallanması/sendelemesi. )
- DEPRESAN değil/yerine/= BASKILAYICI
- DEPRESİF ile MELANKOLİK
( [günümüzde] Hem erilde, hem dişilde. İLE [eskiden][daha çok] Dişilde. )
- DEPRESÖR/DEPRESSOR[İng.] değil/yerine/= AŞAĞI ÇEKEN
- DEPRESSION :/yerine DEPRESYON
- DEPRESSION vs./and DISTRESS/BOREDOM
- DEPRESYON/KRİZ değil/yerine/= BUNALIM, ÇÖKÜNTÜ
- DEPRESYON ile/||/<> DEPRESİF
( Çökkünlük. | Çökme. İLE/VE/|| Çökkün. )
- DEPRESYON ile MELANKOLİ ile HİSTERİ/K["İSTERİK" değil!]
( Modern çağda. İLE Ortaçağda. İLE Antik çağda. )
( Daha çok kadınlarda görülen ortak hastalıklardan. )
( Dünyada her yıl, kadınların %10'u, beylerin %3-4'ü ciddi boyutta depresyona girmektedir. )
- DEPRESYON ile MUTSUZ OLMA
( )
- DEPTH :/yerine DERİNLİK
- DEPUTY :/yerine VEKİL
- DERDEST[Fars.] (ETMEK) ile BERTARAF[Fars. BER + Ar. TARAF] (ETMEK)
( Tutma, elde etme. | Elde olan, yapılmakta olan. İLE Kaldırılmış, giderilmiş. )
- DER[Fars.] ile -DER[Fars.] ile DERR[Ar.]
( -de, içinde.[DER-ANBAR: Anbarda. | DER-HÂTIR: Hatırda.] | Kapı.[DER-SAADET: İstanbul.] | Mağara. | Kere, defâ. | Cins, çeşit, kısım, nevi. İLE "Yırtan, yırtıcı, yaran, delen" anlamlarına sözcükleri sıfatlaştırır.[PERDE-DER: Perde yırtıcı, edepsiz.] İLE Kimse, kişi. | Güzel iş/eser. )
- DERÂ[Fars.] ile -DERÂ/DERÂY[Fars.]
( Çan, çıngırak. İLE "Durmadan söylenen" anlamına sıfat yapar.[HERZE-DERÂY/YÂVE-DERÂY: Saçma sapan şeyler söyleyen.] )
- DERB
( Sur kapısı. )
- DERBENT[Fars. < DERBEND] ile DERBENT
( Geçit. | Dağ üzerindeki geçit boğazda bulunan karakol ve sınır üzerinde bulunan küçük kale. İLE Konya iline bağlı ilçelerden biri. )
- DERC[Ar.] (ETMEK) ile/ve/||/<> CEM[Ar.] ETMEK
( Hattatların yazdığı meşk tomarı. )
( Nakışlı kâğıda yazılmış yazı. )
( Sokma, arasına sıkıştırma. | Gazeteye yazma. | Toplama, biriktirme. İLE/VE/||/<> Toplamak. | Bir araya getirmek. )