
B'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 8305 başlık/FaRk ile birlikte,
9689 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(4/9)
- BELİT/AKSİYOM(ATİK) = AXIOM[İng.] = AXIOME/AXIOMATIQUE[Fr.] = AXIOM, GRUNDWAHRHEIT[Alm.] = ASSIOMA[İt.] = AXIOMA[İsp.] = PRONUNTIATUM[Lat.] = AKS.OMA[Yun.] = BEDÎHİYYE, MÜSELLEM[Ar.] = ASLÎ MUTEÂREF[Fars.] = AXIOMA[Felm.]
- BELKA'[Ar.] ile BELKA'[Ar.]
( Alaca, alaca bacaklı at. İLE Tenha [çöl], harap ve boş yer. )
- Belki dinleyemiyorsundur fakat DİNLE!!!
- BELKİ GELMEZ ile/değil/yerine GELEMEYEBİLİR
- BELKİ OLABİLİR değil OLABİLİR
- BELKİ OLABİLİR" değil [sadece] "BELKİ" ya da "OLABİLİR"
( Hem "belki", hem de olasılık yanyana ifade edilmez. Olasılık, "belki"yi kapsar! )
- Belki susamıyorsundur fakat SUS!!!
- BELKİ ile/değil/yerine ACABA
- BELKİ ... ile/değil/yerine/>< BİR/DÜŞÜK/YÜKSEK OLASILIKLA/OLASILIKLI ...
( "Belki[%50 - 50] ..." [Olur olmadık, orantısız, ölçüsüz, "belki ..." kullanmamak!] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Neyin, nasıl ve ne kadar olabileceğini öngörüyorsak onu [o kadarını yüzdesiyle] söylemenin gerekliliği, değerliliği, anlamlılığı ve önceliği! )
- BELKİ" ile/ve "HER NE KADAR ŞÖYLE ŞÖYLE OLSA DA"
- BELKİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SANIRIM
- BELL KÖTÜRÜMLÜĞÜ/PARALİZİSİ ile/||/<> GUİLLAİN-BARRÉ BELİRGESİ/SENDROMU
( Yüz sinirinin geçici kötürümlüğü. İLE/||/<> Gövdenin bağışıklık düzeninin sinirlere saldırması sonucu kas güçsüzlüğü. )
- BELL :/yerine ZİL
- BELLA
( Tümbuktu - Mali'de yaşayan, kalker, odun, kum ve tuz ticareti yapan bir göçebe halkı. )
- BELLEĞE DAYANARAK YAŞAYAN ile BELLEĞİ (GEREKTİĞİNDE) KULLANARAK YAŞAYAN
- BELLEĞE YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI) ile/yerine EYLEME YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI)
( [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY vs. [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION
[TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION instead of [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY )
- BELLEĞİN AŞAMALARI'NDA:
KODLAMA ile/ve/> DEPOLAMA ile/ve/> ARA-BUL-GERİYE GETİR
( Belleğe yerleştirilir. > Bellekte tutulur. > Bellekten çağrılır. )
- BELLEĞİNDEN SİLMEK ile/ve/> ETKİSİNDEN/"BÜYÜSÜNDEN" KURTULMAK
( REMOVE FROM MEMORY vs./and/> RELEASE FROM EFFECT/CHARMING )
- BELLEK:
GEÇMİŞ ve/||/<>/> ŞU AN ve/||/<>/> GELECEĞİ (BELİRLER)
- BELLEK [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- BELLEK SİLME ile/ve/||/<>/< PROPAGANDA
( ... İLE/VE/||/<>/< Bir öğreti, düşünce ya da inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla söz, yazı gibi yollarla gerçekleştirilen çalışma. )
- BELLEK YİTİMİ ile DUYUM YİTİMİ ile ACI YİTİMİ ile SÖZ YİTİMİ ile HAREKETLERDEKİ DÜZENSİZLİK
( ZIYÂ-İ HÂFIZA ile ZIYÂ-İ HİSS ile ZIYÂ-İ ELEM ile ZIYÂ-İ KELÂM ile ZIYÂ-İ İNTİZÂM )
( AMNÉSIE avec ANESTHÉSIE avec ANALGÉSIE avec APHASIE avec ATAXIE )
- BELLEK ile/ve/<> ALGI
( KUVVE-İ ZÂKİRE ile/ve/<> İDRAK )
( Algı bir örgütlemedir. )
( Bellek Haritası )
- BELLEK ve/||/<> DİL
- BELLEK ile/ve GELECEK
- BELLEK ile/ve GÖRÜ
- BELLEK = HÂFIZA = MEMORY[İng.] = MÉMOIRE[Fr.] = GEDÄCHTNIS[Alm.] = MEMORIA[dissil/f.]/RECUERDO[eril/m.][İsp.]
- BELLEK ile/ve/değil İLGİ
- BELLEK ile/<> MNEMOTEKNİ[Fr. < Yun. MNEME: Bellek. | TEKHNE: Sanat.]
( ... İLE/<> Bazı alıştırma ve çağrışımlardan yararlanarak, belleği geliştirme yöntemi. )
- BELLEK ile/ve/değil ÖNCELİK
- BELLEK ile/ve TARİH
( Bellek, sadece benzerlik ve sürekliliği temel alırken, tarih farklılık ve düzensizlikleri önemser. )
( Bellek, geçmişi sözlü gelenek içinde yaşatırken, tarih, geçmişi, yazıyla sergilemektedir. )
( Collingwood, anılar ile tarih arasında farkı, düzenli ve çıkarımsal olup olmamasına bağlamıştır. Tarih düzenli ve çıkarıma dayanan bilgi çeşididir. Anılar ise çoğu zaman bu özelliğe sahip değildir; dolayısıyla onlar tarih değillerdir.
MEMORY vs./and HISTORY )
- BELLEK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL BELLEK
- BELLEK ile/ve/yerine/||/<> US/AKIL
( Katıksız aklın, belleğe gereksinimi yoktur. )
( Sahip olunan etkin/aktif ya da pasif bilgilerin, şimdiki zamanda, uygulanabilir/pratik bilgi olarak, hızla ortaya çıkartılabilmesi Us'a[akla/akıllı olmaya] işaret etmez. Beynin çalışma yapıları özerklik gösterdiğinden, içinde bulunulan topludurum[konjonktür] gereği beynin nasıl çalışabileceği önceden bilinebilir/tespit edilebilir değildir. )
( Bellek, süreklilik, yanılsama verir, tekrarlanış ise nedensellik düşüncesini oluşturur. )
( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )
( Bellek, iyi bir hizmetkârdır fakat kötü bir efendidir. )
( Memory gives the illusion of continuity and repetitiveness creates the idea of causality.
Memory is a good servant, but a bad master. )
( MEMORIA cum/et/||/<> ... )
( MEMORY vs./and/||/<> REASON
REASON instead of MEMORY )
- BELLEK-GÖVDE(/NEDENSEL-GÖVDE) ile/ve/değil/yerine/< GÖVDE
- [ne yazık ki]
BELLEK KAYBININ NEDENLERİ:
KAN ŞEKERİNİN OYNAMASI ve/||/<> VİTAMİNLERİN EKSİLMESİ ve/||/<> MİNERAL YOKSUNLUĞU ve/||/<> YAĞLARIN DENGESİZLİĞİ ve/||/<> HORMONLARIN AZLIĞI
- BELLEKTE:
AŞAĞIDAN YUKARI ile/ve/||/<> YUKARIDAN AŞAĞI
- SÖZ:
BELLEKTE ile/ve SOHBETTE
( Girdiği gibi çıkar. İLE/VE Dönüşerek ve kişiyi[konuşanı ve dinleyeni] dönüştürerek çıkar. )
- BELLEKTE TAŞIMAK ile/değil/yerine BİLMEK
( Bilgi 2'dir. 1. Hakkında veri sahibi olmak. 2. Nerede bulacağını/bulabileceğini bilmek. [Bu çağda olması gereken ve öncelikli olan nerede bulabileceğini bilmektir.] )
( [not] TO CARRY ON MEMORY vs. TO KNOW
TO KNOW instead of TO CARRY ON MEMORY )
- BELLEKTE TUTMAK/TAŞIMAK değil/>< BİLMEK
- BELLEKTE TUTMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine "HEYBEYE ATMAK"
- BELLEK(TEKİ KAYITLAR):
ZAMANDAN ve/||/<> DEĞİŞİMDEN
SAKLAMAK/SAKLANILAN
- BELLEME(EZBERLEME) ile/yerine ÖĞRENME
( TO MEMORIZE vs. TO LEARN
TO LEARN instead of TO MEMORIZE )
- BELLEME ile BELLEME
( Öğrenip akılda tutmak. | Sanmak. İLE Bel denilen araçla toprağı işlemek. )
- BELLEMEK ile BELLEMEK
( Öğrenip akılda tutmak: | Öğrenmek. İLE Bel denilen araçla toprağı işlemek, aktarmak. )
- BELLEMEK ile/ve/yerine EZBERLEMEK[Fars.]
( ... İLE/VE/YERİNE Kalbe yazmak. )
- BELLEMEK ile/yerine SORGULAMAK/DÜŞÜNMEK
( Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar. )
( TO MEMORIZE vs. INTERROGATE/TO THINK
INTERROGATE/TO THINK instead of TO MEMORIZE )
- BELLETİCİ AHLÂK ile/yerine DÖNÜŞTÜRÜCÜ AHLÂK
( MORALS OF MEMORIZE vs. TRANSFORMAL MORALS
TRANSFORMAL MORALS instead of MORALS OF MEMORIZE )
- BELLİ/BELİ" değil/< BELİRLİ
- BELONG :/yerine AİT OLMAK
- ( BELOVED )
- BELOVED vs. LOVELY
- BELOW :/yerine AŞAĞIDA
- BELSOĞUKLUĞU ile GLANS[PENİS BAŞI] YANGISI(İLTİHABI)
( GONORE ile BALANİT )
- BELSUYU/ATMIK(MENİ) ile/ve/> DÖL
- BELSUYU/ERSUYU ile/ve/<> COWPER BEZİ SIVISI
( SEMİNAL VEZİKÜL: Spermleri besleyen ve üreme kanallarını kayganlaştıran, meni içindeki sıvıyı salgılayan bez. )
( MENÎ, SÂİL-İ MENEVÎ, HUVEYNÂT-I/HÜCEYRÂT-I MENEVİYYE ile/ve MEZİ/MEZİYY )
( Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın, içinde sperm/ata bulunan sıvı/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. İLE/VE/<> Sevişme/düzüşme esnasında, boşalma öncesi penisten akan/akmaya devam eden şeffaf sıvı, Cowper Bezi ve birçok bileşimden gelen kaydırıcılığa/ıslaklığa yarayan/sağlayan sıvıdır. )
( MAĞZ-I PÜŞT ile/ve/<> ... )
- BELSUYU(MENİ) İZİ ile DİŞ MACUNU İZİ
- BELT :/yerine KEMER
- BELVÂZ[Fars.]
( Çıkıntı, duvardan dışarı çıkan direk ucu. )
- BEMBEYAZ APAK
( ... İLE Bembeyaz. | Çok ak bir biçimde. )
- BEMM[Ar.]
( Kanun, tambur gibi çalgılara takılan tel. | Pes perde. )
- BEMOL(b) ile DİEZ(#)
( Kalınlaştırır. İLE İnceltir. )
- BEN
- BEN
( Kuşun yavrusuna taşıdığı yem. )
- BEN - ben
- BEN/SEN BİLİNCİ ile/ve/<>/yerine BİZ BİLİNCİ
( Ben Var'ım!, Ben Tek'im!, Ben Anlamlı'yım! / Sen Var'sın!, Sen Tek'sin!, Sen Anlamlı'sın! İLE/YERİNE Biz Var'ız!, Biz Tek'iz!, Biz Anlamlı'yız! ( Hiçbir şey benim ya da sizin değildir - her şey bizimdir. )
( Nothing is mine or yours - everything is ours. )
( ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS vs./and/<> WE/US CONSCIOUSNESS
WE/US CONSCIOUSNESS instead of ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS )
- BEN, BİR BAŞKASIDIR ile/ve/||/<> BAŞKASI, BENDİR
- BEN DE SİZDENİM ve/||/<>/> BENİM GİBİ/DURUMUMDA OLAN BAŞKA BİRİ DAHA VAR MI?
( Çok sıradışı bir ortamda/bölgede/toplumda/durumda, kişinin ilk düşündükleri. )
- BEN İSTEDİM DİYE değil SEN İSTER İSEN
- BEN KİMİM Kİ/BİZ KİMİZ Kİ ile BEN KİMİM Kİ/BİZ KİMİZ Kİ
( Cahilin sözü. İLE Âlimin sözü. )
- Ben ol da bil, O ol da KONUŞ!!!
- BEN OLDUM DELİSİ OLMAK ile/yerine NE OLDUM DELİSİ OLMAK ile/yerine BEN/NE OLDUM DELİSİ OLMAMAK(/BU DURUMA DÜŞMEMEK)
- BEN OLMA GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/> AİT OLMA GEREKSİNİMİ
( En temel/öncelikli gereksinimler. )
- BEN OLMAYAN ile/ve/<> ÖTEKİ(LEŞTİRME)
- BEN, SENİ ...-BEN DE SENİ ...
ile/ve/ne yazık ki/||/<>/>
BEN, SENİN ...-BEN DE SENİN ...
( [İlişkilerin] Başlangıcında. İLE/VE/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Sürecinde ve/ya da sonunda. )
- BEN:
"ŞUYUM/BUYUM, BU/ŞU KADARIM!" ile/ve/değil/yerine/||/<>/></>/< BEN'İM
- BEN, UZAYDA ile/ve/değil/||/<>/>/< UZAY, BENDE
- BEN ... ile/ve/değil/yerine ADIM ...
( [not] "I AM ..." vs./and/but "MY NAME IS ..."
"MY NAME IS ..." instead of "I AM ..." )
- BEN ile/ve/değil/||/<>/< ben
( Başkalarının yanındaki. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Mutlak. )
- BEN ile/ve/<> BEN OLMAYAN
( Birlik. İLE/VE/<> Çokluk. )
- BEN[Ar.] ile BEN[Ar.] ile BEN[Ar.] ile BEN[Ar.]
( Çoğu doğuştan, tende bulunan, ufak, koyu renkli leke ya da kabartı. | En çok üzümde, olgunlaşma belirtisi. | Saçta, sakalda beliren beyazlık. İLE Kuşun, yavrusuna taşıdığı yem. İLE Kişi. | Birinci tekil kişiyi gösteren adıl. | Bireyi, öteki varolanlardan ayıran bilinç. | Bir kişinin, kişiliğini oluşturan temel öğe. İLE Harman, ekin. | Bağ. | Çitlenbik. )
- BEN[Fars.] ile BENG[Fars.]
( Harman, ekin. | Bağ. | Çitlenbik. İLE Küçük çitlenbik. )
- BEN ve/||/<>/> BEN'İ (NASIL KURTARABİLİRİM?)
- BEN ile/ve BEN-İM
( "Ben" düşüncesi ve duyumsaması, her zaman bizimledir. Ne var ki, ona "gövde, düşünceler, duygular, sahip olunan mal-mülk vb. bin türlü "ekleme ve yükleme"de bulunmuşuz. Kendimizi "özdeşleştirdiğimiz" tüm bu "eklemeler" yanıltıcıdır. Onlardan dolayı kendimizi, olmadığımız şeyler olarak sanmaktayız. )
( Sense "I am" is always with us. Only we have attached all kinds of things to it -body, thoughts, feelings, ideas, possessions etc.- All these self-identifications are misleading. Because of them, we take ourselves to be what we are not. )
( I/ME vs./and I AM )
- BEN ile/ve/||/<> BİLİNÇ
- BEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/></< BİZ
( Biz, ancak birlikte (olarak) bir adam ediyoruz/ederiz. )
( Sorun. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Çözüm. )
( Ben'in yaratıcı gücü, başlangıçtır. )
( [not] ME vs./and/but/||/<>/>< WE/US
WE/US instead of ME )
- BEN ile/ve/<>/değil/yerine BİZ
- BEN ile/ve/<>/> BİZ ile/ve/<>/> KENDİ/LİK
- ben ile/değil EŞEYSEL ÖRGEN
- BEN ile/ve ET BENİ
( [Ar..] ŞÂME[çoğ. ŞÂM, ŞÂMÂT] ile/ve SÜÛL )
( HİND/HİNDÛ: Siyah ben. )
( HÂL, ŞÂM ile/ve BÂDÂME )
( MOLE vs./and ... )
- BEN değil/yerine FAKİR
- ben = me[İng.] = JE[Fr.] = ICH[Alm.] = IO[İt.] = YO[İsp.] = EGO[Lat., Yun.] = ANÂ[Ar.] = MÄN[Fars.] = IK[Felm.]
- BEN ile/ve NEFS/NEFİS
( Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol! )
- BEN ve/<> OLAN ve/<> BEN
( Halvetteki BEN. İLE/VE Celvetteki BEN. İLE/VE Celvetteki halvette olan BEN. )
( EHYE AŞER EHYE )
- BEN ile/ve/<> SEN
( Varlığım sensin, bilincin ben-im. )
( ME vs./and/<> YOU )
- BEN = ZÂT = I[İng.] = das SOSEIN[Alm.] = TO TI ESTIN, TO TI ÈN EINAI[Yun.] = ESSENTIA[Ortaçağ Lat.]
- [Ar.] BENÂM ile BENÂN
( Parmak ucu. İLE Parmaklar, parmak ucları. )
( SER-İ ENGÜŞT/SER-ENGÜŞT ile ... )
- BENÂT-I NÂŞ[Ar. < BİNT]/BENETNASH[Fr.]/ETA URSUS[Lat.]/ALKAID[İng.]
( Dübb-i Ekber denilen yıldız kümesinin kuyruğunun ucunda bulunan kümenin en sönük yıldızı. )
- BENCE YAPMAKTA YARAR "OLABİLİR" değil "BENCE YAPMAKTA YARAR OLUR"
- BENCE ile/değil/yerine "BANA ÖYLE/ŞÖYLE GELİYOR Kİ ..."
- BENCE ile/ve/değil/yerine BENİM/SENİN İÇİN, BANA/SANA GÖRE
- BENCE/BANA GÖRE/BENİM İÇİN değil/yerine SANIRIM
- BENCH :/yerine BANKA (OTURULAN)
- BENCİ/LİK ile BENCİL/LİK
( Bencillik, parçanın adına ve bütünün zararına, açgözlülük etmek, ele geçirmek, biriktirmek demektir. )
( Kişi, iç gerçeklerini gözardı eder etmez bencilliğe sürüklenebilir. )
( Dar görüşlü, çiğ kişiler, varlığı bencilce kullanırken, büyük kişiler sahip olduklarını başkalarının yararına değerlendirirler. )
( Başkalarına yararlı olabilmek için esneklik, bencillikten kurtulmak ve insan doğasını anlamak gerekir. )
( Bencillik ıstırabın nedenidir. )
( Bencillik tüm kötülüklerin kaynağıdır. )
( Kendinin, gövde ve zihin olmadığını bilen bir kişi, bencil olamaz. Çünkü, bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )
( Savunmak zorunda olduğunuz bir egonuz olduğu sürece şiddet kullanmak zorundasınız. )
( Tek kötülük, budalalık ve bencilliktir. )
( Bencillik merkezi yok olduğu zaman, tüm haz arzusu ve ıstırap korkusu biter. )
( Kişi, kendini sürekli yenilemeli ve başkalarını da meziyetiyle etkileyerek bencillikten uzaklaşmalıdır. )
( Selfishness is the source of all evil.
That as long as you have a self to defend, you must be violent. )
( SELF-SATISFIED(/SELF-SATISFACTION) vs. EGOIST(/EGOISM) / SELFISHNESS )
- [ne yazık ki]
!"BENCİLLEŞME" ile/değil/yerine/||/<>/< BİREYLEŞME
- BENCİL/LİK ile/değil/yerine BİREYSEL/LİK
- BENCİL/LİK ile ÇIKARCI/LIK
( AFERİST: Çıkarcı, vurguncu, dalavereci. )
- BENCİLLİK değil/yerine/>< DAYANIŞMA
- BENCİLLİK ile/>< ELEŞTİRİ
- BENCİLLİK ile/değil/>< KENDİNİ ÖNCELİKLENDİRMEK
( Gereksinimlerinin karşılanmasına alışık olmayana, kendini önceliklendirmek, "bencillik" gibi gelebilir. )
- [ne yazık ki]
BENCİLLİK ile/ve/değil/||/<>/< KEYFİLİK
- BENCİLLİK ile/değil/yerine KİŞİLİK/ŞAHSİYET
( Kişi, kendini dışarıdan/ötekinden koruyan değil, dışarıyı/ötekini kendinden koruyan kişidir. )
- [ne yazık ki]
BENCİLLİK ile/ve/||/<>/> NEFRET VE DÜŞMANLIK
- BENCİL/LİK ile/ve/> SAHTEKÂR/LIK
- BENCİL/LİK ile/ve/> SORUMSUZ/LUK
- [ne yazık ki]
BENCİL/LİK ile/ve/<>/değil SORUMSUZ/LUK
- BEND :/yerine EĞMEK
- BEND değil/yerine/= YASA ALT MADDESİ
- BENDAKA[Ar.]
( Hiddetli bakma, sert bakış. | Bir şeyi fındık gibi ufalama. )
- BENDE KUSUR VAR değil BİR HATA YAPMIŞIM
- BENDE YOK, SENDE DE OLMASIN ile/değil/yerine SENDE VAR, BENDE DE OLSUN
- BENDE[Fars.] ile KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD(Ar.)]
( KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD] )
- BENDENE[Fars.] ile/ve BENDÎME/BENDÎNE[Fars.]
( Giysinin bazı yerlerine dikilen düğme, kopça. İLE/VE Düğme, ilik. | Giysi yakasına ve kollarına açılan ufak delik. )
- BENDENİZ ile BEN DENİZ
( Bende[: hizmetçi/köle]'niz. İLE Adım, Deniz'dir. )
- BENDEN/SENDEN ile/yerine BENİMLE/SENİNLE
( "FROM ME" vs. WITH ME/WITH YOU
WITH ME/WITH YOU instead of "FROM ME" )
- [ne yazık ki]
"BEN" DEYİP DURAN ile KENDİNİ/KENDİNDEKİNİ DAYATAN
- BEND-İ HİSÂR
( Sûz-i dil, pûselik~sultânî yegâh makamlarından oluşmuştur. )
- BENDİŞ[Fars.]
( Altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış, savat. )
- BENDUKÎ[Ar.]
( Keten bezinin en iyisi. )
- BENEATH :/yerine ALTINDA
- BENEFIT vs. PROFIT
- [not] BENEFIT vs. RECIPROCAL BENEFIT
- BENEFIT vs. TO GET/OBTAIN
- BENEFIT :/yerine FAYDA
- BENEK[Argu] ile BENEK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Tahıl tanesi. İLE Bakır para. )
- BENEK ile AK BENEK
( ... İLE Gözün saydam tabakasında bir yara ya da çıban sonucunda oluşmuş, görmeyi derece derece azaltan beyaz benek. )
- BENEK[Ar.] ile BENEK[Tr.]
( Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir tür kumaş. İLE Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke. )
- BENEK ile/değil ÇİL
( [not] FLECK vs./but FRECKLE )
- BENEKLİ KURBAĞA ile YILDIZLI CÜCE KURBAĞA
( İlk kez 2010'da, Batı Ghats dağlarındaki vahşi yaşamı araştırırken bir yaprak çöpünün altında karşılaşılmıştır. İLE Hint Sri Lanka'lı amfibi alt ailesinden gelen yepyeni bir tür olarak 2019'da keşfedilmiştir.[En son ortak atalarının 57 - 76 milyon yıl önce yaşadığı düşünülüyor.] )
( ... ile )
( ... cum ASTROBATRACHUS KURICHIYANA )
- BENEKLİ YUNUS ile BÜYÜK ŞİŞE BURUNLU YUNUS
( Derinlerde avlanırlar. İLE/VE Sığ sularda avlanırlar. )
( ... İLE Karayipler'de yaşarlar. )
( ile
)
( ... cum TURSIOPS TURUNCATUS )
- BENEKLİ YUNUS ile ESMER YUNUS
- BENGÂH
( Keçeden yapılmış Türkmen evi. | Emirlere~yüksek rütbelilere ait özel çadır. )
- BENGAL KEDİSİ ile BALIKÇI KEDİ
( ... İLE Güneydoğu Asya'nın, tropik ve subtorpik bölgelerinde yaşayan, vahşi bir türdür. İnce uzun bir gövdesi, yapılı yüzü vardır. Genellikle dere kenarları ve bataklıklarda yaşarlar ve suya bayılırlar. Suyun içinde balık avlamasını kolaylaştıracak uzun parmaklı ve gelişmiş patileri vardır. Yaşam alanı çoğunlukla ormanlardır. Balıkçı olduğundan, sulak alanlarda da karşılaşmak olanaklıdır. Gövdeleri 80 cm., kuyrukları ise 30 cm. uzunluğundadır. )
- BENGİ ZAMAN ile/ve ARDIŞIK ZAMAN ile/ve DÖNGÜSEL/ÇEVRİMSEL ZAMAN
( Olguları verir. İLE/VE Tarihsel olguları verir. İLE/VE Kendini tekrarlayan olguları verir. Üretim birimleri sürecini gösterir.[doğa, mevsimler, ekip-biçme.] )
( Kıpı/an/şimdi. İLE/VE Geçmiş-Şimdi-Gelecek. İLE/VE ... )
( Kairos. İLE/VE Kronos. İLE/VE ... )
- BENGİ ile BENGİ
( Sonu olmayan, hep kalacak olan, ölümsüz, ebedî. İLE Ege ve Güney Marmara bölgesinin halk oyunlarından biri. )
- BENHUR ve TITANIC ve YÜZÜKLERİN EFENDİSİ(YÜZÜK KARDEŞLİĞİ)
( Bugüne kadar sadece bu üç film, onbir dalda Oscar ödülü kazanmıştır. )
- BENÎ[Ar.]
( OĞULLAR(/I) (BENÎ İSRÂİL )
- BENİ ANLAMADIN değil DEDİĞİMİ ANLAMADIN
- BENİ ANLAYIN ile/değil/yerine/< DEDİĞİMİ ANLAYIN
- BENİ/SENİ/ONU:
"ENTERESE ETMEZ" değil
(FAZLA/YETERİNCE) İLGİLENDİRMİYOR
- BENİ İLGİLENDİRMİYOR ile/ve/değil/yerine BENİ (ÇOK) (FAZLA) İLGİLENDİRMİYOR
- BENİ TUT! ile/ve/değil/<> BANA TUTUN!
- İYİCİL/BENIGN ile/||/<> KÖTÜCÜL/HABİS[Ar.]/MALİGN/MALIGNANT[İng.]
( İyi huylu ve genellikle zararsız tümörler. İLE/||/<> Kötü huylu ve yayılma potansiyeli olan tümörler. )
- BENÎKA[Ar. | çoğ. BENÂYIK]
( Giysinin koltukaltındaki parçası. )
- BEN-İM:
BENLİK ile/ve/değil ÖZNE
( Kendini merkeze koymak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Başkalarından/ötekilerden ayrı olan. )
- BENİM DE CANIM VAR, BEN DE İNSANIM ile/ve/||/<> BENİM CANIM YOK MU? BEN İNSAN DEĞİL MİYİM?
- BENİM İÇİN ile BENİM AÇIMDAN
- BENİM OL! değil KENDİ(N) OL(SUN)!
- BENİM YEĞLEDİĞİM/TERCİHİM ile/ve/değil/yerine/||/<> BİLİMİN YEĞLEDİĞİ/TERCİHİ
- BEN-İM ile BENİM
( "Benim" bir kişiye özgü, ötekileri hesaba katmayan ayrımcılık demektir. )
( BENİM!
Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.
Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün genç kız kendine dedi ki:
- Yanışın her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek, sendeki sermaye yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler...
- Sevgili, dedi âşık, gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol.
- Genç kız âşığını derhal Mısır'a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu:
- Şu ayakta bekleyen yaşlı adam senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...
O sırada, yaşlı adam, bayılıp düştü. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, yaşlı adamı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı yaşlı adamı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için dedi ki:
- Diliyorsan ey yaşlı adam. Mısır'da kal! Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık özgürsün, kendinin sultanısın.
Yaşlı adam, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki:
- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka bir kimsede olsun!
Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar "Benim!" dediğini duyayım! )
( "Mine" implies exclusivity. )
( "Ben-im" bilinci bile, yararlı bir yön gösterici de olsa sürekli değildir.[Nerede aranması gerektiğini gösterir. Neyin aranması gerektiğini değil.] )
( Even the consiousness "I am" is not continuous, though it is a useful pointer.[It shows where to seek, but not what to seek.] )
( I AM vs. MINE/MY )
- BENİMDİR yerine YANIMDADIR
- ..., BENİM (EN) DEMOKRATİK HAKKIM(DIR)! değil HAKKIM(DIR)!
- BENİMSEME ile/ve/değil/yerine/<> İÇSELLEŞTİRME
- BENİMSEME ile KİŞİSELLEŞTİRME
- BENİMSEMEK ve/||/<> ANIMSAMAK
- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KABUL ETMEK
- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> KARŞI ÇIKABİLMEK
- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/<> ÖZÜMSEMEK
- BENİMSEMEK ile "SAHİP ÇIKMAK"
- BENİMSEMEK ile/ve/<> SAVUNMAK
- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"
( TO ADOPT vs. "TO SUPPORT/LIKE" )
- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"
- BENJAMIN ile BENJAMIN
( Walter Benjamin İLE Benjamin Franklin )
( 15 Temmuz 1892 - 26 Eylül 1940 İLE 17 Ocak 1706 - 17 Nisan 1790 )
( Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı. İLE Yayıncı, yazar, mucit, felsefeci, biliminsanı ve siyasetçi. )
- BENLE(N) değil BENİMLE
- BENLİĞİN, TASARIMSAL KOLU ile/ve/||/<> KENDİLİĞİN, UYGULAYICI KOLU
- BENLİK TUTUMUNDA:
KİM OLMADIĞIMIZ ile/ve KARŞIT OLDUKLARIMIZ
- BEN/LİK >< ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK
( NEFS >< TEVÂZÛ )
- BEN/LİK ile/ve/<>/> KENDİ/LİK
- BENLİK/EGO ile/ve/||/<> KENDİLİK(BENLİK KİMLİĞİ)
- BENLİK ile/ve/||/<>/> ÖYKÜSEL BENLİK
- BENLİK ile/ve/değil/yerine/<>/>< VARLIK
- BENLİKTE ÖLMEK ve/||/<>/> HAKİKATTE DİRİLMEK
- BENLİKTEN/EGODAN VAZGEÇMEMEK ve/ne yazık ki/> KENDİNDEN VAZGEÇMEK
- BENMERKEZCİ/LİK ile/ve/değil/||/<> BENMERKEZLİ/LİK
- BENMERKEZCİ/LİK ile/değil/yerine/>< EVRENSELLİK
- BENNE[Ar. çoğ. BİNÂN]
( Güzel koku. )
- BEN/SEN ile/ve/<>/değil/yerine O/BİZ
( Kıyameti koparttıracak olan. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Birliğe getirecek/götürecek olan. )
- BEN-SEN-O ile/ve/||/<>/> BİZ-SİZ-ONLAR
( Tekil. İLE/VE/||/<>/> Çoğul. )
- BENÛ/H[Fars.] ile BENÛ/N[Ar. < İBN]
( Yığın, küme. İLE Oğullar. )
- BENZEMEK ile/ve ANDIRMAK
- BENZEN ile/ve/||/<>/> ANİLİN[Fr. < ANILINE]
( ... İLE/VE/||/<>/> Benzenden türeyen bir amin. )
- BENZEN ile BENZEN DİSÜLFONİK ASİT ile BENZEN HEKZAKLORÜR ile BENZEN MONOSÜLFONİK ASİT ile BENZEN SÜLFİNİK ASİT ile BENZİDİN ile BENZİN
( Formülü, C6H6, k.n. 78 °C; e.n. 5 °C, mol kütlesi 78,11 g olan, doymamış bir bileşik olduğu halde bu tür bileşiklere özgü katılma tepkimelerini vermeyen; renksiz, suda çözünmeyip alkol, eter ve asetonda çözünen, organik sentezlerde, boya üretiminde çözücü olarak kullanılan ve yanıcı bir organik madde. İLE Formülü, C6H4(SO3, H)2, mol kütlesi 238,2 g olan ve organik sentezlerde kullanılan aromatik bir madde. İLE Formülü, C6H6Cl6, mol kütlesi 290,78 g, e.n. 229 °C olan, suda çözünen, beyaz ve katı bir madde. İLE Formülü, C6H5(SO3H), mol kütlesi 158,2 g olan, renksiz, suda çözünmeyen ve aminler için belirteç olarak kullanılan aromatik bir madde. İLE Formülü, C6H5SO3-OH, mol kütlesi 142,1 g, e.n. 83 °C, bozunma noktası 100 °C, benzensülfonil ile izomer olan ve renksiz prizma şeklinde katı bir madde. İLE Formülü NH2C6H4-C6H4-NH2, mol kütlesi 184,23 g, e.n. 127 °C olan, sülfatlar, kan ve yüksek değerlikli metallerin düşük miktarları için ayıraç olarak kullanılan, alkol ve asitte çözünüp, suda az çözünen ve kaynayan suda çözünen organik bir madde. İLE Ham petrolün damıtılmasıyla 40-200 °C'de elde edilen, hidrokarbonlardan oluşan ve ham petrolün yaklaşık %30'unu oluşturan, renksiz bir sıvı olup, suda çözünmeyen, organik çözücülerle karışan, yağlar, alkaloit ve lastik için çözücü, tekstil temizleyicisi ve başlıca oto yakıtı olmak üzere çeşitli sanayi ürünlerinde girdi ya da çözücü olarak kullanılan ve karbon sayısı 7-12 olan bir kısım. )
- BENZEN[< Fr. < Ar.] ile BENZİN[< Fr. < Ar.]
( Madenkömürü katranından çıkarılan, C6H6 formulündeki hidrokarbonun bilimsel adı. İLE Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı, yaklaşık olarak 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu olan bir sıvı. | Benzen. )
- BENZER NESNELER ve/||/<> BENZER NESNELER
- BENZER ile AKIL
( SIMILAR vs. REASON )
- BENZER ile BENZEŞEN ile BENZEŞİM ile BENZEŞLİK ile BENZEŞME ile BENZETİ ile BENZETME ile BENZEYİŞ
- BENZER/LİK ile/değil AYRIM/LAR
( Belirleyici olan/olması gereken benzerlik değil ayrımlardır! )
- BENZERLİK ile/ve/değil/||/<>/< DOLAYLILIK
- BENZERLİK ile "MODA"
- BENZER/LİK ile/ve/değil/||/<> PARALEL/LİK
- BENZER/LİK ile "YAKIN/LIK"
- BENZER/LİK ile/ve YAKLAŞIK/LIK
( SIMILAR/NESS vs./and APPROXIMATE/NESS )
- BENZERLİKLERİN BİRARAYA GETİRİLMESİ ile/ve/<> FARKLARIN/AYRIMLARIN ÖNE ÇIKARILMASI
- BENZERLİKTE:
AYNILIK ile/ve/||/<> FARKLILIK
- BENZERSİZLEŞTİRME ile/ve/<> BİRİCİKLEŞTİRME
- BENZERSİZLEŞTİRME ile/ve/değil/yerine "FARKLILIK"/"ÖZGÜNLÜK" ATFETMEK
- BENZEŞİM ile/değil BAKIŞIKLIK
- BENZEŞ/LİK ile EŞİT/LİK
( ASSIMILATION vs. EQUALITY )
- BENZEŞLİK ile ÖZDEŞLİK
( ASSIMILATION vs. IDENTITY )
- BENZEŞ/LİK ile ÖZDEŞ/LİK
( ASSIMILATION vs. IDENTITY )
- BENZEŞME ve AYRIŞMA
- BENZETME:
AYRINTILI ile KISALTILMIŞ ile PEKİŞTİRİLMİŞ ile GÜZEL(BELİĞ)
( )
- BENZETME ile "BENZETME"
- BENZETME" ile/ve/değil/||/<>/< İLİŞKİ
- BENZETME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TANIM
( "Ağyârını câmî, efrâdını mânî." İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Ağyârını mânî, efrâdını câmî. )
- BENZETME değil YAKIŞTIRMA/N
- BENZETME ile/ve/değil/||/<>/< ZORLAMA
- BENZETMEK ile UZLAŞMAK
( TO SIMILE vs. TO COMPROMISE )
- BENZETMELERDE:
AT ile/ne yazık ki MAYMUN
( Duygu olarak. İLE/NE YAZIK Kİ Biçim olarak. )
- ÖZELLİKLERDE:
BENZEYEN ile/ve/<> BENZEMEYEN
- BENZİN ile BENZOL
( ... İLE Benzin ve tolüen karışımı bir akaryakıt. )
- BENZİN[Fr. < Ar.] ile MAZOT[Rusça]
( Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı, yaklaşık olarak 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu olan bir sıvı. | Benzen. İLE Akaryakıt olarak kullanılan ham petrolün, damıtma ürünlerinden biri. )
- BER[Ar.] ile -BER[Ar.] ile BER[Ar.] ile BER'/BÜR/BÜRÛ'[Ar.]
( Üzere. İLE Alan, getiren, götüren. [DİL-BER: Gönül alan. | PEYÂM-BER: Haber getiren.] İLE Göğüs, sîne. | Meyva, yemiş. | Meme. | Kucak. | Yaprak. | Genç hanım. | Evin kapısı. | En, genişlik. İLE Hastanın iyileşmeye başlaması. )
- BER'[Ar.] ile HALK[Ar.]
- BERÂAT ile BERÂET[Ar.] değil
BERÂT[Ar. çoğ. BEREVÂT] (KANDİLİ/GECESİ)[Ar.]
( Olgunluk, iyilik, güzellik, meziyet, erdem/fazîlet. İLE Bir dâvâ sonucunda, temiz ve ilişkisiz çıkma, aklık, arılık, aklanma. DEĞİL [eskiden] Rütbe, nişan ve ayrıcalık/imtiyaz verildiğini bildiren ferman. | Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge. )
( BERÂT GECESİ: Hz. Muhammed'e, peygamberliğinin bildirildiği, Şaban ayının beşinci gecesi. )
- BERABERCE değil BİRLİKTE
- BERABERLİK ile HAŞR OLMAK
- BERÂET ile/ve/<> BERÂET-İ ZİMMET
( Bir dâvâ sonucunda, temiz ve ilişkisiz çıkma, aklık, arılık, aklanma. İLE/VE/<> Zimmetinde bir şey olmayış, aklık. )
- BERÂH[Ar.]:
Açık, işlenmemiş ve ağaçsız bölge.
- BERÂHÎN[< BÜRHÂN]
( DELİLLER, TANIKLAR )
- BERÂRÎ[< Ar. BERRİYYE] ile ÇÖLLER, SAHRALAR
( Çöller, sahralar. )
- BERÂT
( BELGE )
- BERAT ile/||/<> BERAYA
( Rütbe, görev, nişan ya da imtiyaz verildiğini bildiren ferman. İLE/||/<> Vergi ve haraç vermeyen müslüman ahaliye verilen ad. )
- BERÂT-I CİBÂYET ile BERÂT GECESİ ile BERÂT-I HÜMÂYÛN ile BERÂT-I TERHÂNÎ
( Vergi, resim ve icâre gibi, hazineye ya da vakfa ait paraları toplama yetkisini veren belge/vesîka. İLE Hz. Muhammed'e, peygamberliğinin bildirildiği, Şaban ayının beşinci gecesi. İLE Sultanlara özel ferman. İLE Gördüğü büyük bir hizmet karşılğı olarak vergiden muaf tutulması hakkında sultan tarafından verilen ferman. )
- BERÂY-İ MA'LÛMAT
( BİLGİ VERMEK İÇİN )
- BER-BÂD[Ar.] ile BER-BATT[Ar., Fars. YELDE]
( Perîşan, harap, viran. | Pis, fenâ, kirli. İLE Kaz göğüslü. | Lavuta/lavta adlı bir çalgı.[LYRE(Fr.)] )
- BERBAH[Ar.]/ÉPIDIDYME ile ERBEZİ ÜSTÜ
( Erbezi üstü. )
- BERBÂR/E[Fars.] ile CİHÂN-NÜMÂ[Fars.]
( Çardak, sundurma. | Tahtaboş. | Kameriye. | Evin damında bulunan oda. İLE Çatının üstünde her yanı gören taraça. | Dünyayı gösteren harita. | Kâtip Çelebi'nin kaleme aldığı Asya coğrafyası.[1654] [basım 1732, İbrahim Müteferrika] )
- BERBER[Fars.]/BARBER[İng.] ile BERBER[Fars.]
( Saç/sakal kesen usta/esnaf. İLE Afrika'nın kuzeyinde bulunan bir budun/kavim[Ar.]. )
- BERÇEKER
( Acem/Pers. )
- BERDE[Ar.] ile BERDE/BENDE[Ar.]
( Mide dolgunluğu. İLE Tutsak, esir, köle, karavaş. )
- BERDEL ile BERDEL
( Değişik. İLE Ailenin kız ve erkek çocuğunun, öteki ailenin kız ve erkek çocuğuyla karşılıklı olarak aynı zamanda evlendirilmesi. )
- BERE ile BERE[Fars.] ile BERE[Fr. < BERET]
( Vurma ve incitme sonucunda, gövdenin herhangi bir yerinde oluşan çürük. | Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. İLE Kuzu. İLE Yuvarlak, yassı ve sipersiz başlık. )
- BERE ile BERTİK
( Vurma ve incitme sonucunda, gövdenin herhangi bir yerinde oluşan çürük. | Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. İLE Yara, bere. | İncinmiş, burkulmuş. | Deride mor leke, çürük. )
- BERE ile ŞAPKA
- BER-EFŞÂN[Fars.]
( Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )
- BEREHREHE[Ar.]
( Çok güzel hanım. )
- BEREKET ALMAK ve EL TUTMAK
- BEREKET[Ar.] ile BEREKÂT[Ar.]
( Bolluk. | Meymenet, saâdet, mutluluk. | Tanrı vergisi. İLE Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )
- BEREKET ile/ve/||/<> BOLLUK
- BEREKET ile/ve HAYIR
- BEREKET ile/ve NİSAN BEREKETİ
- BEREKET ile/ve OLANAK
- BEREKET ile/ve OLANAK
- BEREKET ve/<>/< PAYLAŞIM
- BEREKET ile/ve RAHMET
- BEREKET ile/ve SIR
- BEREKET ile/ve ŞÜKÜR
( BEREKÂT[< BEREKET]: Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )
( Geleneğin, içsel etkiyle verilmesi ve içselleştirilmesi.İLE/VE ... )
- BEREKETLİ[Ar.] değil/yerine/= ARTAĞAN
( Mutluluk, meymenet, saadet. | Nimette bolluk ve iyilik. )
- BEREM[Fars.]
( Üzüm çubuklarının altına konulan çatal ağaç, herek. | Asma ve kabak çardağı. )
- BERG[Fars.] ile BERG[Fars.]
( Bent, set. İLE Yaprak. )
- BERG[Fars.] ile BERK[Ar.]
( Yaprak. İLE Şimşek. )
- BERGE ile BERGÜ/BERİM
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Değnek. İLE Borç. )
- BERGMAN ile/ve/||/<> BORGMAN
( Einstein'in, Amerika'ya giderken yanında olmasını istediği iki matematikçi. )
- BERHANE[Ar.] ile/ve/||/<> METRUK[Ar.]
- BERHAVA[Fars. + Ar.] değil/yerine/= YARARSIZ, BOŞ
( Havaya atılmış, uçurulmuş. | Yararsız, boş. )
- BERHÛD[Fars.] ile/değil/yerine/>< BERFEND[Fars.]
( Saçmasapan söz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güzel söz. | Derin yer. )
- BER-HURDÂR[Fars. < BERHÛR] ile MUTLU
( Hisse, nasip, pay.)] )
- BERİ ile BERRİ
( Konuşanın, önündeki iki uzaklıktan, kendine daha yakın olanı. | Bu uzaklıkta bulunan. | Çıkma durumundaki sözcüklerden sonra getirilerek bir işin başlangıcını gösterir. İLE Kara ile toprakla ilgili, karasal. )
- BERİ ile GERİ
- BERÎA[Ar.]
( Güzelliği ve olgunluğuyla akranlarından üstün olan hanım. )
- BERİBERİ
( Beslenme bozukluğu. )
- BERÎCEN/BERÎZEN[Fars.]
( İçinde ekmek pişirilen ocak, fırın. )
- BERÎK[Ar.] ile BERÎK/E, BÜRÛK[Ar.]
( Işık, parıltı. İLE Un helvası. )
- BERİL ile BERİLYUM[Be]
( Doğada, altıgen billurlar durumunda bulunan, saydam, çoğu yeşil renkli berilyum ve alüminyum silikat. iLE Atom sayısı 4, yoğunluğu 1.73 olan, zümrüt gibi kimi taşların bileşiminde bulunan, havanın etkisine karşı ince bir oksit tabakasıyla kaplı öğe/element. )
- BERİT/MENZİL ile/ve MERHALE
( 4 Fersah. İLE/VE 2 Berit.[8 Fersah] )
- BERİYYE
( ÇÖL, KIR, SAHRÂ | HALK, BİREYLER )
- BERİYYE[Ar.] ile NÂS[Ar.]
- BERKELYUM
( Atom numarası 97, atom ağırlığı 294 olan yapay öğe. [simgesi: Bk] )
- BERKİMEK ile/ve/||/<> SAĞLAMLAŞMAK, PEKİŞMEK, GÜÇ KAZANMAK
- BER-MÛCEB-İ ÂTÎ ile/||/<> BER-MUTÂD ile/||/<> BU DAHİ ile/||/<> BEYNİNDE ile/||/<> MÜTESÂVİYEN
( Aşağıda geleceği gibi, aşağıda ifade olunacağı üzere. İLE/||/<> Alışılageldiği üzere, devamlı yapılagelen yönteme göre. İLE/||/<> Bu da bir öncesi gibi, yukarıda geçenin aynısı. İLE/||/<> Arasında, aralarında. İLE/||/<> Eşit olarak. )
- BERMUTAT[Fars. BER + Ar. MUTÂD] değil/yerine/= ALIŞILAGELEN BİÇİMDE, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ
- BERNİŞ[Fars.]
( Karın ağrısı/sancısı. | Eklem/mafsal ağrısı, romatizma sancısı. )
- BERR[Ar.] ile BERR[Ar.]
( Kara toprak. İLE Doğru sözlü, hayır işleyen. )
- BERR[Ar.] değil/yerine/= KARA
- BERRAK[Ar.] ile/ve NET[Fr.]
( Berraklık ve yardımseverlik elele gider - her biri hem öbürüne muhtaçtır, hem de öbürünü güçlendirir. )
( Ayna, güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. )
( Durumunuzu berrak bir biçimde görelim, bu berraklık, bizi serbest[sorumlu özgür] duruma getirecektir. )
( Bizi, insan yapacak olan, berraklık ve yardımseverliktir. )
( Clarity and charity go together - each needs and strengthens the other.
The mirror can do nothing to attract the sun. It can only keep bright.
See clearly your condition, your very clarity will release you.
It is 'clarity and charity' that make us human. )
( Aydınlık, açık. | Duru, temiz. İLE Tüm çizgileri belirgin olan, gözün tüm ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen. | İyi duyulan ses. | Kesintilerden sonra geri kalan miktarda olan, safi. | Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan. | Tenis, masa tenisi gibi oyunlarda servis atışlarında topun karşı sahaya geçerken fileye değdiğini belirtmek için kullanılan bir söz. )
( LIMPID vs./and CLEAR )
- BERRAK[Ar.]/LIK değil/yerine/= DURU/LUK / AYDIN LIK / AÇIK/LIK / APAÇIK/LIK
- BERR-İ ATÎK ile/ve BERR-İ CEDÎD
( Eski karalar/topraklar. [Asya, Avrupa, Afrika] İLE/VE Yeni karalar/topraklar. [Amerika, Avustralya] )
- BERRÎ[Ar.] değil/yerine/= KARASAL
- BERRÜSTE[Fars.]
( Kavun, karpuz, çayır, çimen gibi dal budak salıp yükselmeyen bitkiler. )
- BERS[Ar.] ile BERŞ[Ar., Fars.]
( Çukur, yumuşak yer. İLE Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir çeşit yatıştırıcı/müsekkin mâcun. | Arzu, gönül isteği. )
- BERTARAF ETMEK değil/yerine/= ORTADAN KALDIRMAK
- BERTARAF ile TELÂFİ
- BER-TENG[Fars.]
( At koşumunun sırt kayışı. | Cübbe ya da ferâce kuşağı. | Küçük çocuğu annesinin sırtına bağlamaya yarayan göğüs kuşağı. )
- BERTILLONAGE/ANTROPOMETRİ
( Suç işleyenlerin kimliğini bulmaya yarayan yollardan biri. )
- BERTÜ ile HIRKA
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BERVÂZE[Fars.] ile BESÎM[Fars.]
( Gezinti için tertiplenen yemek. İLE Hazırlık, yol/sefer hazırlığı. | Yol azığı. )
- BERZAH ile/ve/değil EŞİK
- BERZAHLAR('I)
- BEŞ AŞAĞI, BEŞ YUKARI değil ÜÇ AŞAĞI, BEŞ YUKARI
- 5G ile/ve/||/<> WI-FI 6
- BEŞ HAZRET ile/ve ÖNCESİ/SONRASI
( * LÂHUT ÂLEMİ
* CEBERRUT ÂLEMİ
* MELEKUT ÂLEMİ
* MİSAL ÂLEMİ
* NÂSUT ÂLEMİ )
- BEŞ İNCELİK/LETÂİF-İ HAMSE[Ar.]:
KALB ile/ve/||/<>/> RUH ile/ve/||/<>/> SIR ile/ve/||/<>/> HAFÎ ile/ve/||/<>/> AHFÂ
- 5 PARMAKLI EL ile 6 PARMAKLI EL
( HAND vs. HAND WITH SIX FINGERS )
- BEŞ TÜMEL/KÜLLÎ/SES/LÂFIZ/YANIT(KÜLLÎYAT-I HAMS)
( * CİNS
* NEVİ'(TÜR)
* FASIL(AYRIM)
* HASSA(ÖZELLİK)
* ARAZ(İLİNEK) )
( "O nedir?" sorusuna keyfiyet cihetinden(açısından) yanıt verirsek CİNS; kevmiyet cihetinden(açısından) yanıt verirsek NEV'dir. )
( İki farklı NEV'i keyfiyet cihetinden(açısından) ayıran şey FASIL'dır. )
( Bir hakikate taalluk ediyorsa HASSA; birden çok hakikate taalluk ediyorsa ARAZ'dır. )
( ARAZ: İNFİKAK ile HAKİKAT açısından. )
- BEŞ VAKİT:
SABAH ve/ ÖĞLE ve/ İKİNDİ ve/ AKŞAM ve/ YATSI
- 5 ya da 4 YILDIZLI OTEL ile/ve/değil/yerine BUTİK OTEL
- BE'S/BEİS[Ar.] ile BES[Ar.]
( Zarar, ziyan. | Zahmet, zorluk. | Azap, şiddet, korku. | Fenâlık. İLE Yeter, yetişir, tamam, kâfi. | Çok. )
- BEŞ(5) DUYU ile BEŞ(5) SIR
- BE'SÂ'[Ar.] ile DARRÂ'[Ar.]
- BEŞÂŞET[Ar.] ile BİŞR[Ar.]
- BEŞÂŞET[Ar.] ile TALÂKATU'L-VECH[Ar.]
- BESBELİRLİ
- BEŞBETER değil BESBETER
- BE'S/BÜ'S[Ar.] ile HAVF[Ar.]
- BEŞEN[Fars.]
( Nesne, gövde/beden. )
( Uzun boy. )
( Taraf, kenar, uc. )
- BEŞER DOĞMAK ile/ve/> KİŞİ/İNSAN OLMAK
( BEŞER İKEN BÎ-ŞER OLMAKTIR İNSAN OLMAK )
( BIRTH AS HUMAN vs./and/> BEING HUMAN )
- BEŞER ile/değil/yerine/||/<>/> İNSAN (OLABİLMEK)
( Kendini tanımayan, görünüş bazında, "insan" etiketine sahip olan, sınırlı ve âtıl durumda yaşayan.
İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>
Kendini gerçekleştirmiş, Bilim, Sanat, Felsefe, Zam/an, Doğa, Ayırdındalık/Farkındalık, Yeğleme/Tercih kavramlarının bağlantılarını oluşturabilmiş, oturtabilmiş ve uygulama durumunda olan bir var olan. )
( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bilinçte ayağa kalkmış olan. )
( Dayanmayan/dayanamayan, sabretmeyen/sabredemeyen. Sabra dayanamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Dayana(bile)n, sabrede(bile)n. )
( Konuşabilen. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Konuşmayabilen, konuşabildiği gibi konuşmamayı ve/ya da [gereğince] susabilmeyi de becerebilen. )
( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Kişi, kişinin kurdu ise. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kişi, kişinin dostu ise. )
( [birbirimize] Yaklaşmak/yaklaşan. İLE/ÖNCELİKLE/||/<>/>< Yaklaşmamak/yaklaşmayan. )
( Görünür. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görünmez. )
( Görünürlük. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görebilirlik. )
( Herhangi/belirli biri. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sanatsal biri. )
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Doya doya, insanlığını yaşayan. )
( Gaflet uykusundan uyanan kişi, beşerdir. Beşer, nefsine mahkûm olan kişidir. Beşer, Allah'ı anlamadan, insan olamaz. İnsan/kişi de bu konuyu hallederse Âdem olur. )
( Dostu bul, ona kavuş. Fakat bunu sindiremeyecek olanlara gösterme! )
( Yapmamız gereken, farkında olmanın farkında olmaktır. )
( Anadan doğma insan yoktur. )
( Beşer iken bî-şer olmaktır, insan olmak. )
( Melekler, insan olamadığından dolayı üzgün; şeytan ise insan olmadığından dolayı memnunmuş. )
( What we need is to be aware of being aware. )
( Kendini kabul etmeyen, itirazı çok ve çeşitli olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendini kabul eden, kendiyle barışan, itirazları olmayan ya da azalmış olan. )
(
İnsanın Evrimsel Süreci
Dönem | Tür | Özellikler | Zaman |
---|---|---|---|
İlk İnsan Benzeri Atalar | Sahelanthropus tchadensis | İnsan ve şempanze ayrımı; çift ayaklılık belirtileri | 7 - 6 milyon yıl önce |
Erken Homininler | Orrorin tugenensis | Çift ayaklılık adaptasyonu | 6 - 4 milyon yıl önce |
Erken Homininler | Ardipithecus ramidus | Ağaçta yaşama ve yerde hareket etme yeteneği | 4,4 milyon yıl önce |
Australopithecus Dönemi | Australopithecus afarensis | Çift ayaklı yürüyüş, küçük beyin; "Lucy" fosili | 4 - 3 milyon yıl önce |
Australopithecus Dönemi | Australopithecus africanus | Daha gelişmiş çene yapısı | 3 - 2 milyon yıl önce |
Erken Homo Türleri | Homo habilis | İlk taş araç kullanımı | 2,5 - 1,8 milyon yıl önce |
Erken Homo Türleri | Homo rudolfensis | Daha büyük beyin oylumu | 2 - 1,8 milyon yıl önce |
Orta Homo Türleri | Homo erectus | Afrika'dan göç, ateşin denetimi | 1,8 milyon - 500.000 yıl önce |
Neandertaller | Homo neanderthalensis | Avrupa ve Asya'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım | 400.000 - 30.000 yıl önce |
Modern İnsan | Homo sapiens | Anatomik modern insan, Afrika kökenli | 300.000 yıl önce |
Modern İnsan | Homo sapiens sapiens | Davranışsal modern insan, ekinsel devrim | 40.000 yıl önce - günümüz |
(
İnsan(Homo) Türlerinin Evrimi
Dönem | Tür | Özellikler | Zaman |
---|---|---|---|
Erken Homo | Homo habilis | İlk taş araç kullanımı, çift ayaklılık | 2,5 - 1,8 milyon yıl önce |
Erken Homo | Homo rudolfensis | Daha büyük beyin oylumu, uzun yüz yapısı | 2 - 1,8 milyon yıl önce |
Orta Homo | Homo erectus | Ateşin denetimi, karmaşık araç yapımı | 1,8 milyon - 110.000 yıl önce |
Orta Homo | Homo heidelbergensis | Barınak yapımı, avlanma stratejileri | 700.000 - 200.000 yıl önce |
Geç Homo | Homo naledi | Bilinçli gömme davranışı | 335.000 - 236.000 yıl önce |
Geç Homo | Homo neanderthalensis | Avrupa'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım | 400.000 - 30.000 yıl önce |
Geç Homo | Denisova İnsanları | Genetik çözümlemeyle tanımlandı, sınırlı fosil bulguları | 200.000 - 30.000 yıl önce |
Modern İnsan | Homo sapiens | Anatomik modern insan, Afrika kökenli | 300.000 yıl önce |
Modern İnsan | Homo sapiens sapiens | Davranışsal modern insan, ekinsel devrim | 40.000 yıl önce - günümüz |
( HUMANUS cum/||/<>/> HOMO )
- BEŞER ile/değil/yerine/>< ÂDEM
( [Kendi sorumluluğunu] Al(a)mayan/alamamış. İLE Alan/almış. )
- BEŞER ile BEŞER
( İnsan olma yolunda yürüyen. İLE Sayıları, beşer beşer saymak. )
- BEŞER ile/değil/yerine BÎ-ŞER
- BEŞER ile/ve/>/değil/yerine KİŞİ
( Herhangi/belirli biri. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Sanatsal biri. )
( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Bilinçte ayağa kalkmış olan. )
- BEŞER[Ar.] ile NÂS[Ar.]
- BEŞERE[Ar.]
( İnsan derisinin dış tabakası. )
- BEŞERİYYÂT[Ar.] ile BEŞERİYYET[Ar.]
( İnsan bilimi, antropoloji. İLE İnsanlık, beşerlik. )
- BEŞÎ'[Ar.] ile BEŞÎR[Ar.]
( Acı, ekşi, tadı kötü olan. İLE Müjde getiren, müjdeci. | Güleryüzlü, güleç. )
- ... değil BEŞİBİRLİK
- BESIDE vs. BESIDES
- BESIDE :/yerine YANINDA
- BESIDES :/yerine AYRICA
- BESİDOKU, ENDOSPERMA = SÜVEYDÂ = ENDOSPERME
- BESİN ZİNCİRİ ile BESİN AĞI
( Bir eko düzendeki canlılar arasında enerji akışını gösteren yalın bir örnek. İLE Daha karmaşık bir beslenme ilişkileri ağı. )
- BESİNLER:
KIRMIZI ve/||/<> SARI ve/||/<> YEŞİL ve/||/<> MOR
( Sağlıklı bir kalp için. VE/||/<> Eklemler için. VE/||/<> Saflaşmak ve arınmak için. VE/||/<> Daha uzun yaşam için. )
( For healthy heart. AND/||/<> For joints. AND/||/<> To purify and detox. AND/||/<> For a longer life. )
( FOODS: RED and/||/<> YELLOW and/||/<> GREEN and/||/<> PURPLE )
- BESLEMEK ile/ve/<> BESLENMEK
( ... ile/ve/<> TAGADDÎ/TAGAZZÎ[< GIDÂ/GIZÂ][çoğ. TAGADDİYYÂT/TAGAZZİYYÂT]/TAGDİYE[< GIDA] )
( FEED vs./and/<> NUTRITION/NOURISHMENT/ALIMENT )
- BESLEMEK ile/ve/<> BESTELEMEK
- BESLEMEK ile/ve/||/<>/> BİÇİMLENDİRMEK
- BESLEMEK ile/ve/<> DESTEKLEMEK
- BESLEMEK ve/||/<> DESTEKLEMEK
- BESLENEN = SÖNÜMSÜZ
( Genliği hiçbir zaman sıfıra yaklaşmayan, her devirde beslenen salınım hareketi. )
- BESLENME BİLİMİ ile TIBBİ DİYETETİK
( Besinlerin gövdede nasıl kullanıldığını ve insan sağlığını nasıl etkilediğini inceleyen bir bilim dalı. İLE Hastalıkları önlemek ve tedavi etmek için beslenme planları geliştirmeye odaklanan bir sağlık mesleği. Bu iki dalın kesiştiği noktada, bireylere ve hastalara özel beslenme planları oluşturulmaktadır. )
- BESLENME:
BÜTÜNSEL ve/||/<> BİLİNÇLİ ve/||/<> BİTKİSEL
- BESLENME:
"CANIN SIKILDIKÇA" değil/yerine/>< ACIKTIKÇA
- BESLENME ÖRGENLERİ = TAĞDİYE ÅLETLERİ = ORGANES DE NUTRITION
- BESLENME VE ÇİĞNEME SÜRESİ/SAYISI:
YANLIŞSA/EKSİKSE değil/yerine/>< DOĞRUYSA/YERİNDEYSE/YETERİNCEYSE
( [İlâcın] Yararı yok. DEĞİL/YERİNE/>< Gerek yok. )
- BESLENME YETERSİZLİĞİ(DYSTROPHY)
- BESLENME ile/ve/||/<> DEMLENME
- BESLENME = NUTRITION[İng.] = NOURRIR[Fr.] = VERPFLEGEN[Alm.] = NUTRIRE[İt.] = NUTRIR[İsp.]
- BESLE(N)ME ve/> SESLE(N)ME
( Ancak, hem zihinsel, hem fiziksel olanakları karşılanan kişi bir şey söylemeye, seslenmeye, hakkını aramaya olanak(güç/fırsat) bulur. )
- BESLENME = TAGADDİ, TAĞDİYE, İGTİDÂ'[< GIDÂ] = NUTRITION
- BESLENME ve/||/<> TRİGLİSERİT
- BESLENME ile TUTUNMA
- BESLENMEDE, ...:
YEŞİL ve/||/<> SARI ve/||/<> TURUNCU ve/||/<> KIRMIZI ve/||/<> MOR
( Zehir atıcı. VE/||/<> Güzellik. VE/||/<> Kanserden koruyucu. VE/||/<> Kemik sağlığı. VE/||/<> Uzun yaşam. )
( )
- BESLEYİCİ MADDELER, GIDA MADDELERİ = ECZA-İ GIZÂÎYE = PRINCIPES ALIMENTAIRES
- BESMELE:
113 SUREDE ile/ve/<> 1 SUREDE
- BESMELE ile/ve/<> HAMDELE ile/ve/<> SALVELE
- BESMELE ile/ve/değil/> ZAMAN/FIRSAT/BOŞLUK
( Herhangi bir eylem öncesinde kullanılan Besmele sadece bir söz değil, günlük hayattaki (zihinsel) koşuşturmanın içinde küçük aralar vererek kontrollü/farkındalıklı olmayı, kendine/zihnine ve olaya/olguya [birkaç salise/saniye olsa bile] fırsat/zaman/boşluk sunmayı sağlar. )
- BEŞPARMAK/BEŞPENÇE ile BEŞPARMAKOTU
( Derisidikenlilerden, beş ışınlı yıldız biçiminde bir deniz canlısı. | Beş renkte dokunmuş, çubuklu kumaş. İLE Gülgillerden, yol kıyılarında ve çayırlarda yetişen, sürgüne karşı kullanılan bir bitki, kurtpençesi. )
( URASTER cum POTENTILLA REPTANS )
- BESS[Ar.] ile HÜZN[Ar.]
- BESSEHÛ[Ar.] ile FERRAKAHÛ[Ar.]
- BEST :/yerine EN İYİ
- BESTE ile FÜG
( ... İLE Çoksesli müzikte bir beste. )
- BESTE[Fars.] değil/yerine/= KÜĞ
( Farsça'da, "kapalı" ve "paket" demektir. )
- BESTE ve/<>/> OPUS[Lat.]
( ... VE/<>/> Besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik yapıtı. )
- BESTE ile/ve/değil/||/<>/< SÖZ
- BESTECİ/BESTEKÂR değil/yerine/= KÜĞCÜ/KÜĞYAPAR
- BESTELEYEN ile/ve/<>/değil/yerine DÜZENLEYEN/TERTİPLEYEN
- BESTE-NİGÂR[Fars.]
( En eski mürekkep Türk makamlarındandır. )
- BESTENİGÂR
( Klasik Türk müziğinde en eski birleşik makamlardan biri. )
- BEŞÛŞ
( GÜLERYÜZLÜ, ŞEN )
- [Ar.] BEŞÛŞ/BEŞÎR ile/ve/< BÂSİM/BESÎM[< BESM]
( Güleryüzlü, şen. )
( BESÂMET/BEŞÂŞET: Güleryüzlülük. )
- BEŞÛŞ/BEŞÎR[Ar.] ile/ve HECCÂM
( Güleryüzlü, şen. İLE/VE Taşlama/hiciv yapan/sanatçısı. )
- 500 ile 105
( Beşyüz. İLE Yüzbeş. )
- BET-BENİZ(BETİ-BENZİ)
- BET (BENİZ) ile BET (BEREKET)
( Beniz sözcüğü ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz. İLE Bereket sözcüğü ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz. )
- BET :/yerine BAHSE GİRMEK
- BET-BEREKET (ARAMAK)
- BETEL/KİFAS[İbr.] | PETRUS[Lat.] ile TEMELTAŞI
( BETEL/KİFAS[İbr.] | PETRUS[Lat.] )
- BETELENMEK = KARŞI GELMEK, DİKLEŞMEK, KAFA TUTMAK
- BETHLEHEM
( Ekmeğin evi. Kudüs'ün güneyindedir. [Hz. İsa'nın doğduğu ve son yedi gününü geçirdiği bölge.] )
- BETİ
( Resim ve yontu sanatlarında, varolanların biçimi. )
- BETİ-BENZİ (ATMAK)
- BETİK:
"SATILSIN DİYE" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OKUNSUN DİYE
- BETİK = KİTAP = BOOK[İng.] = LIVRE[Fr.] = BUCH[Alm.] = LIBRO[İt., İsp.]
- BETİK ve/||/<>/< TAMAMLANDIĞI YERDE BAŞLAYAN
- BETÎL/BETÛL
( HZ. MERYEM'İN VE FÂTIMAT-ÜZ-ZEHRÂ'NIN TAKMA ADI )
- [Ar.] BETÎL ile BETÎLE
( ... İLE Ayrılmış hurma fidanı. )
- BETİM, BETİMLEME = TASVİR, TAVSİF = DESCRIPTION[İng., Fr.] = BESCHREIBUNG[Alm.] = DESCRIPTIO[Lat.] = DESCRIPCIÓN[İsp.]
- BETİM, BETİMLEME = TAVSÎF = DESCRIPTION
- BETİMLEME ile/ve BEKLENTİ
( DESCRIPTION vs./and EXPECTATION )
- BETİMLEME ile/ve/||/<> DEĞER VERME/YÜKLEME
- BETİMLEME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TANIMLAMA
- BETİMLEMEK ile/ve PLANLAMAK
( TO DESCRIBE vs./and TO PLAN )
- BETİMLEMELİ/TASAVVURLU DÜŞÜNME ile BETİMLEMESİZ/TASAVVURSUZ DÜŞÜNME
- BETİMLEYİCİ ETİK ile/ve/||/<> NORMATİF ETİK ile/ve/||/<> ÇÖZÜMLEYİCİ ETİK
- BETON[Fr.] ile BETONARME[Fr.]
( Çimentonun su yardımıyla kum, çakıl vb. nesnelerle karışması sonucu oluşan sert, dayanıklı, bağlayıcı yapı malzemesi. | Bu malzemeden yapılmış. İLE Yapıda gücü, esnekliği artırmak için metal ve çimentodan yararlanma yöntemi, demirli beton. 2. sıfat Bu yöntemle yapılmış. )
- BETON[Fr.] değil/yerine/= DONGUÇ
- BETONİYER[Fr.] değil/yerine/= BETONKARAR/BETON KARIŞTIRICI
( Beton yapmak üzere çimento, kum ve suyu karıştıran makine. )
- BETONU DELMEK ile BETONU SAĞLAMLAŞTIRMAK
- BETTER :/yerine DAHA İYİ
- BETÛK[Ar.] ile BETÛK[Ar.]
( Çok keskin. İLE Yuvarlak tabla, bakkal sepeti. )
- BETÜL ile/değil BETÛL
( ... İLE/DEĞİL Erkeklerden çekinen, nâmuslu kadın. | Ayrı kök salan fidan. )
- BETWEEN :/yerine ARASINDA
- BEVÂ'[Ar.] ile BEVÂH[Ar.]
( Benzer, beraber, beraber oluş. İLE Meydanda, âşikâr, belirli. )
- BEVÂDÎ[Ar. < BÂDİYE] ile BEVÂDÎR[Ar. < BÂDİRE]
( Çöller/sahralar, kırlar. İLE Olagelen olaylar/hadiseler. )
- BEVÂRÎ[Ar. < BÂRİYÂ, BÂRİYYE/BÂRİYY] ile BEVÂRİH[Ar. < BÂRİH]
( Hasırlar, ince kamıştan örülen hasırlar. İLE Samyeli denilen sıcaklar ve şiddetli rüzgârlar. )
- BEVÂTIL[Ar. < BÂTIL] ile BEVÂTIN[Ar. < BÂTIN]
( Bâtıl, yaramaz şeyler. İLE Gizli, kapalı şeyler. )
- BEVC[Ar.] ile BEVC[Ar.]
( Yorulma. | Şimşek. | Haykırma. İLE Ziynet, süs, debdebe. | Büyüklük, gösteriş. )
- BEVGA'
( Yumuşak toprak. )
- BEVH[Ar.] ile BEVH[Ar.] ile BEVH[Ar.]
( Meydanda, zâhir, âşikâr. | Belâya uğrama, kederlenme. İLE Ateşin sönmesi. | Hiddet ve kızgınlığın geçmesi. İLE Düşünme, haberli olma. | Lânet etme, sövme, beddua etme, ilenme. | Eşeysel birliktelik/ilişki. )
- BEVL/TEBEVVÜL ile TEŞÂŞÜR
( İşemek. [BEVLE )
- BEVN[Ar.] ile BEVN[Ar.]
( İki şey arasındaki uzaklık, mesafe. İLE Pay, hisse, nasip. )
- BEVS[Ar.] ile BEVŞ[Ar.]
( Acele, ileri geçme/gitme. | Bıktırıncaya kadar ısrar etme. | Bir kimseden kaçıp gizlenme. | Bir şeyin rengi. İLE Çalım, gösteriş, debdebe. )
( )
- BEVŞ[Ar.] ile CEMÂ'AT[Ar.]
- BEVZ[Ar.] ile BEVZ / BEVZEK[Ar.]
( Sürekli oturuş. | Kaybolan çillerden sonra yüzün güzelleşmesi. İLE Nem dolayısıyla yiyeyecek ve giyeceklerde oluşan yeşil küf. | Eşek arısı. | Ağacın köküne yakın olan yerleri. )
- BEWILDERMENT vs. FEAR
- BEY BİLVEFÂ değil/yerine/= GERİ ALIMLI SATIŞ
- BEY ile/ve/||/<>/> BOY
( Bey'in kararı/tutumu/dini vb. İLE/VE/||/<>/> Boy'un kararı/tutumu/dini. )
- BEYÂN ETMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK
- BEYÂN:
TAKRİR ve/||/<> TEFSİR ve/||/<> TAĞYİR ve/||/<> ZARURET ve/||/<> TEBDİL
( Doğrudan doğruya beyân. VE/||/<> Tefsir yoluyla beyân. VE/||/<> Tağyir yoluyla beyân. VE/||/<> Mantık sonucu beyân. VE/||/<> Başka bir sözü yerine koyarak beyân. )
- BEYÂN[Ar.] ile FÂİDE[Ar.]
- BEYÂN[Ar.] ile HEDY[Ar.]
- BEYAN ile/ve/<> İYAN
- BEYAN ile SAVUNMA
- BEYÂN ile/ve/<> ŞEHÂDET
- BEYÂNAT[Ar.] değil/yerine/= DEMEÇ
- BEYÂN/BEYÂNAT değil/yerine/= DEMEÇ
- BEYÂNİ AKIL ile/ve BURHANİ AKIL ile/ve İRFÂNİ AKIL
- BEYÂN(/Î) ile/ve/değil/||/<> Â'YÂN/İYÂN/IYÂN(/Î)
- BE-YANI değil/< BEYÂN'I
- BEYÂNNÂME değil/yerine/= BİLDİRİ/BİLDİRGE
- BEYÂT[Ar.] ile BEY'AT/BÎAT[Ar.]
( Gece uyuma, gece iş görme, geceyi işle geçirme. İLE Kabul ve onay/tasdik uygulaması. )
- BEYÂTÎ[Fars.]
( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. )
- BEYÂTÎ[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK ile BEYÂTÎ-PÛSELİK
( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. İLE Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. İLE Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. İLE Zekâi Dede'nin düzenlediği bir mürekkep makamdır. )
- BEYÂTÎ-ARABÂN[Fars.]
( Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. )
- BEYÂTÎ-PÛSELİK[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK[Fars.]
( Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. )
- BEYAZ ALTIN =/< PORSELEN
- BEYAZ AT ile/ve/değil/yerine/ya da DORU/YAĞIZ
( Sadece barış ve törenlerde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Çeşitli tonları bulunan kızıl kahve at rengi. )
- BEYAZ BALİNA(BELUGA) ile NARLUGA
( ... İLE Beyaz balina ile deniz gergedanının çiftleşmesiyle meydana gelmiştir. Kuzey Atlantik’te çok nadir görülen bir türdür. )
( ... İLE )
- BEYAZ BAŞLI KARTAL ile BALIK KARTALI
( ... İLE Özellikle hurma yerler. )
( ... cum GYPOHIERAX ANGOLENSIS )
- BEYAZ BASTON/LU ile/ve/||/<> KIRMIZI - BEYAZ BASTON/LU
( ... İLE Görme engelli bir kişi, kırmızı - beyaz renkli baston kullanıyorsa bu, aynı zamanda kişinin işitme sorunu olduğu anlamına gelmektedir. )
( )
- BEYAZ BOYUNLU YALIÇAPKINI ile/ve BEYAZ GÖĞÜSLÜ YALIÇAPKINI
( Hindistan'da yaşarlar. )
- BEYAZ BURUNLU KOATİ ile HALKA KUYRUKLU KOATİ ile GÜNEY AMERİKA/BATI DAĞ/CÜCE KOATİ
(
ile
ile
)
- GEZEGENLER:
BEYAZ CÜCE ile KARA CÜCE
( ... İLE Henüz görülememiştir. [Sönebilmesi için yeterli sürenin geçmemiş olduğundan görülememektedir.] )
- BEYAZ YÜZLÜ/KAFALI KAPUÇİN ile KAHVERENGİ KAPUÇİN
- BEYAZ KARE FİLİ ile SİYAH KARE FİLİ
- BEYAZ KARE ile SİYAH KARE
- BEYAZ KARINCA ile TERMİT
( WHITE ANT vs. TERMIT )
- BEYAZ KÖPEKBALIĞI ile BOĞA KÖPEKBALIĞI
( Ancak tuzlu suda yaşayabilirler. İLE/VE Hem tuzlu, hem de tatlı sularda (akarsularda) da yaşayabilirler. )
- LAHANA:
BEYAZ ile KIRMIZI ile KARA
- BEYAZ NİL ile/ve/<> MAVİ NİL
( Uganda'da bulunan, bölgesindeki ırmaklar, yeraltı suları, kaynaklar ve yağmurlarından beslenen Victoria Gölü, Beyaz Nil adını alan bölümün başlangıcıdır. İLE/VE/<> Etiyopya'nın Tana Gölü'nden doğan Mavi Nil[Abey], Sudan'ın başkenti Hartum'da Beyaz Nil ile buluşup, Mısır'a hayat verdikten sonra Akdeniz'e dökülmektedir.[Dünyada, güneyden, kuzeye doğru akan tek ırmaktır.] )
- BEYAZ NİL ile/ve/<> MAVİ NİL
- BEYAZ NİLÜFER ile/ve SARI NİLÜFER
- BEYAZ ORDU:
ÇEK LEJYONU ve/<> KOLÇAK KUVVETLERİ
( LEJYON[Fr. < Lat.]: Eski Romalılar'da, piyade ve süvarinin oluşturduğu askeri birlik. | Birkaç takımdan oluşan asker birliği. )
- BEYAZ OY ile YEŞİL OY ile KIRMIZI OY
( Kabul demektir. İLE Çekimser kalındığını gösterir. İLE Red demektir. )
- BEYAZ PAPATYA ile SARI PAPATYA
- BEYAZ PİRİNÇ yerine/değil KABUKLU/KEPEKLİ PİRİNÇ, ÇELMİK
- (BEYAZ) ŞEKER ile/yerine DOĞAL GLİKOZ
- (BEYAZ) ŞEKER ile/yerine TATLANDIRICI
- BEYAZ TENLİ/LER(İN) ve RENKLİ GÖZLÜ/LER(İN)
( Ciltleri, güneş ışınlarına, çok daha duyarlı olduğundan dolayı daha fazla dikkatli olmaları gerekmektedir. )
- BEYAZ (TÜYLÜ) KUĞU ile/ve SİYAH (TÜYLÜ) KUĞU
( ... İLE Bilim Tarihi'ni altüst eden ve Karl Raimund Popper'ın tespitiyle, bilimselliğin "Doğrulanabilirlik İlkesi" ile değil "Yanlışlanabilirlik İlkesi" ile sağlam zemine oturmasına vesile olan ve örnek olarak kullanılan siyah kuğu. )
( |
)
- BEYAZ TÜYLÜ LEMUR ile/ve KOYU/SİYAH TÜYLÜ LEMUR
( Madagaskar'da yaşarlar. )
( Gebelik süresi: 140 gün. İLE/VE 130 gün. )
( Yılda bir doğum yaparlar. )
( Beyaz tüylü lemurlar su içmez. )
( ile ... )
( MAKİ )
( Otuzdan fazla lemur türü bulunmaktadır. )
- YAĞ DOKUSU:
BEYAZ ile/ve/||/<> KAHVERENGİ ile/ve/||/<> KEMİK İLİĞİ
( Deri altında, karın içinde, iç örgenlerin çevresinde birikir. Çoğunlukla kalça ve göbek olarak görürüz. İç örgen yağlanmasını ise göremeyiz. Araçlarla ölçmek gerekir. Beslenme yanlışları, metabolizmadaki sorunlar, bu yağ dokusunu artırır, şişmanlama nedeni ve sonucudur. İLE/VE/||/<> Sırtta, kürek kemiklerinin arasında ve omuzda bulunur. Yattığımız yerden kalori yakmamızı sağlar. Gövde ısısının dengesinde çok önemlidir. İLE/VE/||/<> Uzun kemiklerin iki ucunda, kan yapımında görevli kırmızı kemik iliği, kemiğin ortasında ise sarı kemik iliği bulunur. Bu yağlı ilik salgıladığı büyüme etmenleriyle kemiğin yenilenmesinde çok önemlidir. )
- BEYAZ YAKALI ile/ve/||/<> MAVİ YAKALI
- BEYAZ YALAN ile KUYRUKLU YALAN
- BEYAZ[Ar.] değil/yerine/= AK, AKÇA
- [ne yazık ki]
BEYAZ DONLA YÜZMEK ile/değil/yerine/>< MAYO/ŞORT İLE YÜZMEK
( Ayrık ve bitişik 'de/da'ları, "ki'leri, "mi'leri, gerektiği gibi yaz(a)mayan/yayınlamayanların, görüntü kirliliği yaratanların "tutumu". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yazım kurallarına uyarak ve noktalamalara özen göstererek, okuyuculara ve dilimize saygı gösterenlerin, görüntü kirliliği yaratmayanların tutumu. )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
- BEYAZIT değil BAYEZİD[BAYEZİD-İ VELÎ]
( ... DEĞİL Sultanlar arasında velî adı verilmiş tek sultan, II. BAYEZİD'dir. )
- BEYAZ/RAFİNE ŞEKER, TUZ VE UNU KULLANMAMALI!
- BEYDAK[Ar. çoğ.
( BEYÂDIKA] )
- BEYHÛDE değil/yerine/= BOŞUNA
- BEYHÛDE[Fars. < BİHÛDE] ile/ve/||/<> NÂFİLE ile/ve/||/<> FUZÛLÎ
( Yararsız. | Boşuna. İLE/VE/||/<> Gerekli değilken yapılan iş. | Farzların dışında kılınan namaz. | Boşuna, gereksiz. İLE/VE/||/<> Erdemli/faziletli. | Gerekli, yersiz, boşuna. )
- BEY-İ BİL-İSTİGLÂL ile/||/<> BEY-İ BİL-VEFÂ ile/||/<> BEY-İ BİŞ-ŞART ile/||/<> BEYU ŞİRÂ
( Satış ve kiralamanın aynı anda yapıldığı satış, malı satıp aynı anda gelir ve menfaatını elinde tutma. İLE/||/<> Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce yapılmış gayri menkul rehni, vefaen satış, satılanın ileride satan tarafından geri satın alınması koşuluyla yapılan satış. İLE/||/<> Koşullu/koşulla satım. İLE/||/<> Alış-veriş, alım-satım. )
- BEYİN ANEVRİZMASI ile/||/<> BEYİN TÜMÖRÜ
( Beyin damarlarında balonlaşma. İLE/||/<> Beyinde olağandışı göze büyümesi. )
- BEYİN ANEVRİZMASI ile/||/<> SUBARAKNOİD KANAMA
( Beyin damarlarının zayıf bir noktasında balonlaşma. İLE/||/<> Beyin yüzeyindeki damarların yırtılması sonucu beyin zarları arasında kanama. )
- BEYİN ATLASI[İng.] ile/ve/||/<> BEYİN HARİTASI [İng.] ile/ve/||/<> BEYİN MÜZESİ[İng.]
( )
( )
( )
( )
( )
- BEYİN:
AUSTRALOPİTEK ile/ve/||/<>/> HOMO ERGASTER ile/ve/||/<>/> HOMO SAPİENS SAPİENS
( 400 cm³ İLE/VE/||/<>/> 800 cm³ İLE/VE/||/<>/> 1200 cm³ )
- BEYİN[< Ar. BEYN]
( Ara, Arada olan.]/EMİK ile ABCDEF ( 222.600 m² | Ort. 1200 - 1300 gr. )
( Bir saniyede, 38 katrilyon işlem yapma hızına sahiptir. )
- BEYİN BÖLÜMLERİ/LOBLARI('NI)
- BEYİN GİRİNTİLERİ ve/<> BAĞIRSAK GİRİNTİLERİ
- BEYİN:
YANSITICI değil/yerine YARATICI
( [not] MONITOR but CREATOR
CREATOR instead of MONITOR )
- BEYİN ZARLARINDA(MENİNSKLERDE):
SERT/DURA[Yun.] ile/ve/||/<> ÖRÜMCEKSİ/ARAKNOID[Yun.] ile/ve/||/<> İNCE/ANNE/PIA[Yun.]
( En üstte bulunan, kafatası ve omurgaya en yakın tabakadır. İLE/VE/||/<> İnce ve saydam bir tabakadır.[Merkezi sinir sistemi için hava yastığı görevi görür.] İLE/VE/||/<> Merkezi sinir sistemine en yakın tabakadır. [Oldukça duyarlı ve damarlı yapısıyla beynin tüm kıvrımlarını sarmakla görevlidir.] )
( Beyin omurilik sıvısı, araknoid mater ile pia mater arasındaki subaraknoid boşlukta bulunur. )
( Bu zarların temel işlevi, merkezi sinir sistemini korumaktır. )
- BEYİN/ZİHİN:
ÜRETİCİ/ÜRETEÇ ile/ve/||/<> YANSITICI
- BEYİN ile/ve/||/<> AKIL
( Donanım/ekran. İLE/VE/||/<> Yazılım[işletim sistemi, program]. )
- BEYİN ile/ve/||/<> ARAKNOİD
( ... İLE/VE/||/<> Beynin üzerini örten ince zar. )
- BEYİN ile AYRIK BEYİN
- BEYİN ile/ve/<> BEYİNCİK
( ... ile/ve/<> MUHEYH )
- BEYİN ile/ve/<> BOZMADDE
( ... İLE/VE/<> Sinir gözelerinden oluşan, beyinde dış, omurilikte iç tabaka. )
- BEYİN = BRAIN[İng.] = CERVEAU[Fr.] = DAS GEHIRN[Alm.] = CERVELLO[İt.] = CEREBRO[İsp.] = CEREBRUM[Lat.] = HO EGKEFALOS[Yun.] = MUKH[Ar.] = MAĞZ[Fars.] = HET HERSENEN[Felm.]
- BEYİN[Ar.] değil/yerine EMİK
- BEYİN ile/ve/<> EVREN
- BEYİN ile/ve/<> GÖZ ile/ve/<> GÖĞÜS ile/ve/<> KALP
( En iyi/güzel kıvam. [AHSEN-İ TAKVİM] )
- BEYİN ile/ve/||/<> KALP
( Kan dolaşımını sağlayan örgen. İLE/VE/||/<> Merkezi sinir düzeninin denetleme merkezi. )
- BEYİN ve/<> KARACİĞER
( Duyu ve hareket merkezi. VE/<> Fiziksel işlev ve beslenme merkezi. )
( Yaşam süresince, oksijenli taze kan ile pembe renktedir. [Öldükten sonra ya da çıkarıldığında, griye döner.] VE/<> ... )
( 1 litre su, 150 gram yağ, 15 gram şeker, 110 gram protein ve 10 gram tuzdan oluşur. VE/<> ... )
( ... ve/<> ŞÜŞ )
- BEYİN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MİDE
( [boş olunca sahibini ...]
Uyarmaz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uyarır. )
- BEYİNDEKİ BOŞLUKLAR ile/ve KALPTEKİ BOŞLUKLAR[ikisi sağda, ikisi solda]
( TECÂVÎF-İ DİMÂĞ ile/ve TECÂVÎF-İ KALB )
- BEYİNDE/ZİHİNDE:
BİLİŞSEL ve/||/<>/< DUYGUSAL ve/||/<>/< DUYUSAL ve/||/<>/< MOTOR
- BEYİN ORAĞI ve BEYİN ÜÇGENİ
( Beynin iki yarımküresi arasındaki zar. VE Beynin alt tarafındaki üç kıvrımlı yuvarlak çıkıntı. )
- BEYİS ile İHTİLÂF
- BEYİT ile/ve ŞAH BEYİT/BEYTÜ'L GAZEL
( ... İLE/VE Gazelin, en güzel beyiti. )
- BEYİT/DİSTİQUE değil/yerine/= KOŞA
- BEYKOZ[İNCİRKÖY] ve BEYLERBEYİ ve BEYOĞLU
- BEYLERBEYİ ile BEYLERBEYİ
( Sancak beylerinin başı. İLE Üsküdar'da bulunan bir semt. )
- BEYLİK SÖZLER ve/||/<>/< EZBER SÖZLER
- BEYLİK ile/||/<> BEYLERBEYİ ile/||/<> DAYI
( Bir beyin yönetimi altındaki ülke, küçük devlet.[Anadolu beylikleri, Eretna Beyliği, Erdel Beyliği] İLE/||/<> Sancak beylerine verilen ad ya da san. İLE/||/<> Tunus ve Cezayir Bey'lerine verilen ad.[1711 - 1730] )
- BEYLİK ile BEYLİK
( Bey olma durumu. | Herkesin kullandığı, herkesin bildiği. | Basmakalıp. | Devletle ilgili, devlete özgü olan, devlet malı olan, mirî. | Bir tür küçük ve ince asker battaniyesi. | Rahat yaşama. | Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke, emîrlik, emaret, mirlik. | Hükûmet. )
- BEYN[Ar.] ile BEYYİN[Ar.] ile BEYYİNE[Ar.]
( Ara, aralık. | Arada, araya, arasında. İLE Açık, âşikâr. İLE Delil, tanık/şahit. )
- BEYNE BEYNE[Ar.]
( Ne iyi, ne kötü. İkisinin ortası. )
- BEYNE[Ar.] ile VASAT[Ar.]
- BEYN-EL-BAHREYN
( Adı anonim bir edvarda geçen makam. )
- BEYNİN:
DOĞALLIĞI ile/ve/değil/yerine TARİHSELLİĞİ
- BEYNİN/ZİHNİN GELİŞİMİNDE:
SAĞ YARIMKÜRE ve/||/<>/> SOL YARIMKÜRE (ÖZELLİKLERİ)
( İlk iki yılda. VE/||/<>/> İkinci iki yılda. )
- BEYNİN/ZİHNİN İŞLEYİŞİNDE:
TEKRAR ile/ve/||/<> PARALELLİK ile/ve/||/<> MOZAİK
- BEYNİN RENGİNDE:
PEMBE ile/ve/||/<> GRİ
( Yaşam süresince, oksijenli taze kan ile pembe renktedir. İLE/VE/||/<> Öldükten sonra ya da çıkarıldığında, griye döner. )
- BEYNİN:
SAĞ YARIMYUVARI ile/ve SOL YARIMYUVARI
( Sanatsal. İLE/VE Bilimsel, felsefî. )
( Bütüncül. İLE/VE Çözümleyici. )
( Görüntü. İLE/VE İşlev. )
- BEYOND :/yerine ÖTESİNDE
- BEYT
( EV, ODA, HÂNE, OBA )
- BEYT ile BEYT-İ MUKADDES ile BEYT-İ ŞERİF/BEYT-ULLAH
( MESKEN, HANE, EV, ODA, OBA ile KUDÜS, MESCİD-İ AKSÂ, ALLAH SEVGİSİNDEN BAŞKA BİR ŞEYE BAĞLI OLMAYAN BİR GÖNÜL ile KÂBE, "ALLAH'IN EVİ", MÜ'MİN KÂMİLİN KALBİ )
- BEYTÂRÂ[Ar.]/VETERİNERLİK
( Hayvan hekimliği. )
- BEYT-İ ANKEBÛT, BEYT-ÜL-ANKEBÛT[Ar.]
( Örümcek yuvası. | [mecaz] Derme-çatma ev. )
- BEYTÜLMAL[Ar.] değil/yerine/= DEVLET HAZİNESİ
- BEY-UL ...:
MUDAREBE (AKDİ) ile MUAMELE (AKDİ) ile MURABAHA
- BEYÛN[Ar.] ile BEYÛN[Ar.]
( Dibi geniş kuyu, bostan kuyusu. İLE Afyon. )
- BEYÛZ[Ar. < BEYZÂ] ile BEYÛS[Fars.]
( Çok yumurtlayan. İLE İstek. | Ümit. | Tamah. | Yaltaklanma. | Alçakgönüllülük. )
- BEYYİNE KÜLFETİ değil/yerine/= KANITLAMA YÜKÜ
- BEYZÂR[Ar.] ile BEYZÂR/E[Ar.]
( Tenâsül âleti, penis. İLE Geveze, çalçene. )
- BEYZET-ÜL-HARR[Ar.]
( Şiddetli sıcaklık. )
- BEYZİK[İng. < BASIC] değil/yerine/= TEMEL
- BEZ BEZE[Ar.] ile BEZBEZE[Ar.]
( Zafer, üstünlük, galebe. İLE Hızlı yürüme, kaçma. | Şiddetli sarsma, depretme. )
- BEZ[Ar. < BEZZ] ile BEZ[Ar. < BEYZ]
( Pamuk ya da keten ipliğinden yapılan dokuma. | Pamuktan, düz dokuma. | Herhangi bir cins kumaş. | Herhangi bir iş için kullanılan dokuma. | Gelişigüzel kumaş parçası, çaput. Bezden yapılmış. İLE İçinden geçen kandan ya da özsudan, bazı maddeler ayırarak salgı oluşturan örgen, gudde. )
- BEZ ile BEZE
- BEZ =/> BEZE
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Deri ile et arasında oluşan yumru. )
- BEZ ile/değil ÇARŞAF
- BEZ ile KETAL
( ... İLE Çirişli bir tür parlak bez. )
- BEZ ile/değil MUŞAMBA[Ar.]/LİNOLYUM[Lat.]
( ... İLE/DEĞİL Bir tarafına kauçuk ya da yağlıboya sürülerek su geçirmeyecek duruma getirilen kalın bez. | Bu bezden yapılmış olan. | Su geçirmeyecek biçimde yapılmış yağmurluk. | Yer döşemesi olarak kullanılan, üzeri ketenyağı ve mantar tozuyla kaplanmış jüt bezi, linolyum. )
- BEZ[Ar. < BEZZ] ile NİPİ
( Pamuk ya da keten ipliğinden yapılan dokuma, çaput. | Pamuktan, düz dokuma. | Herhangi bir cins kumaş. | Herhangi bir iş için kullanılan dokuma. | Kumaş ya da dokumadan yapılmış olan. İLE Muzağacı lifinden yapılan bez. )
- BEZ ile PAÇAVRA/ÇAPUT/ÇAPIT
( ... İLE Eskimiş bez ya da kumaş parçası. | [mecaz] Değersiz ve iğrenç şey ya da kişi. )
- BEZ ile PEÇETE[İt.]
( ... İLE Yemek yerken, sofra örtüsünü ya da giysiyi korumak, ağız kurulamak için kullanılan küçük kâğıt ya da kumaş parçası. )
- BEZ ile SALAŞPUR[Hindistan'daki Şalpur kentinin adından]
( ... İLE Seyrek dokunmuş, astarlık, ince bez. )
- BEZ ile SOĞUK BEZ
( ... İLE Keten ipliğinden yapılmış, tülbende benzeyen bir tür ince, seyrek bez. )
- BEZ ile TELA
( ... İLE Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez. )
- BEZÂ[Ar.]
( Konuşmada, açık-saçıklık. )
- BEZÂZET[Ar.] ile BEZÂZET[Ar.]
( Bezcilik, manifaturacılık. İLE Perişanlık, pejmürdelik, kıyâfetsizlik. )
- BEZDİRİ/YILDIRMA ile/ve/değil/||/<> GAZA GETİRME/TAHRİK ETME
( Yönelimli, stratejik ve kasıtlı davranış/lar. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Kandırıcı ve sömürücü tutum. )
( MOBBING vs. GASLIGHTING )
- [ne yazık ki]
BEZDİRİDE/YILDIRMADA/MOBBING'DE:
AMAÇLILILIK ile/ve/||/<> SÜREKLİLİK ile/ve/||/<> DÜZENLİLİK
- BEZE[Ar.] ile BEZE[Ar.] ile BEZE[Ar.] ile BEZE[Ar.]
( Fakir, miskin. İLE Günah, hata, suç, kabahat. İLE Hamur topağı, pazı. İLE Yara ya da çıban nedeniyle gövdenin herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik. )
- BEZE ile BEZECİK
( Kolda bir çıban çıksa, koltuğumuzun altında bir beze meydana gelir. Bu beze, gövdenin kendini korumak için oluşturduğu kaledir. Beze ya da bezeler mikropları tutup onların kana karışmasını ve tüm gövdeyi işgal etmesini engellemeye çalışır. )
( NODE vs. NODULE )
- BEZEK =/> BOYAMA/SÜSLEME
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BEZELYE ile ARAKA
( [Bazı kültürlerde] En dış kabuğuyla birlikte yenene verilen ad. İLE Bezelyenin tanelerine verilen ad. | İri taneli bezelye. )
( PISUM SATIVUM cum ... )
- BEZELYE ile DELİ BEZELYE
- BEZEME ile/||/<> ARABESK[Fr.]
( ... İLE/||/<> Plastik sanatlarda geometrik görünüşte biçimlerden oluşan bezeme çizgileri, girişik bezeme. | Bir müzik türü. )
- BEZENÇ ile BEZENÇ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Yumak. İLE Dalları ve yaprakları kızıl, genellikle meyve bahçelerinde yetişen ve ilaç olarak yenen bir bitki. )
- BEZGEK ile BEZİG
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Titreme. | Titremeli humma. İLE Ürperti. )
- BEZGİN ile/değil/yerine/>< GEZGİN
- BEZGİN/LİK ile/ve DELİ/LİK
- BEZGİN/LİK ile/ve/||/<>/>/< ÜMİTSİZ/LİK
( MEFTÛR[< FÜTÛR] ile/ve/||/<>/>/< ME'YÛS[< YE'S] )
- BEZÎM[Ar.] ile BEZÎN[Fars. < BEZÎDEN]
( Kuvvetli, zorlu kişi. İLE Esici, esen, esnek. )
- BEZİR[Ar. < BEZR] ile KETEN TOHUMU YAĞI
( Keten tohumu yağı. )
- BEZİRGÂN[Fars. < BAZERGÂN]/TÜCCAR[Ar.] değil/yerine/= TECİMEN
( Tüccar. | Alışverişte çok kâr amacı güden kişi. | Yahudiler için kullanılan bir adlandırma. | Mesleğini sadece kazanç için kullanan kişi. )
- BEZK[Fars.] değil/yerine/= TESPİHBÖCEĞİ
- BEZL değil/yerine/= SAÇMAK, DAĞITMAK
- BEZLERDE:
EKRİN ile/ve/||/<> HOLOKRİN ile/ve/||/<> APOKRİN ile/ve/||/<> SERÖMÜKÖZ ile/ve/||/<> MÜKÖZ ile/ve/||/<> SERÖZ
- BEZLİ MİDE ile/ve TAŞLI MİDE
( TAŞLIK, KONSA, KATI: Kuşların sindirim kesesi. )
- BEZM ile/ve REZM
- BEZM-ÂRÂ ile BEZM-İ TARAB
( Meclisi süsleyen. | Adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik~Tahkik'inde terkipler arasında geçen makam. İLE Yeni terkib edilmiş ve rağbet görmemiş bir mürekkep makamdır. )
- BEZME[Ar.] ile BEZME[Ar.] ile BEZME/K[Tr.]/BİZÂR
( Gündüz yenilen bir öğün yemek. İLE Sohbet ve muhabbet meclisinin bir köşesi. İLE Yaşama ya da iş görme isteğini yitirme ya da yitirmiş bir biçimde. | Devingenliğini/canlılığını yitirme. )
- BEZMELELİK[< Fars. BEZM]:
İçkili, eğlenceli ortam/meclis.
- BEZR[Ar.] ile BEZR[Ar. < BÜZÛR] ile BEZR[Fars.]
( Tohum, ekilecek tâne. İLE Çiçek ve sebze tanesi İLE Ekim, ziraat. )
- BEZZAZ
( Kumaş satan kişi, manifaturacı. )
- BEZZÂZ-İSTÂN[Ar.] ile BEZZ-İSTÂN[Ar.][Ar., Fars.]
( Bedesten/bedestan, esnaf çarşısı. )
- BFO/BASİC FORMAL ONTOLOGY değil/yerine/= TEMEL BİÇİMSEL VAROLUŞ
- BG/BYZANTINE GENERALS PROBLEM değil/yerine/= BİZANS GENERALLERİ SORUNU
- BH/KNOWLEDGE MAPS değil/yerine/= BİLGİ HARİTALARI
- BHAJAN
( Sadakat uygulaması, dua, tapınma. )
- BHAKTİ
( Kendini adama, tapınma. "Bhakta" ise kendini adayan kişidir. )
- BHAVA
( Varolma, -olumluluk-. )
- BHD/BIG HEALTHCARE DATA değil/yerine/= BÜYÜK SAĞLIK VERİSİ
- BHD/BSV BİG HEALTHCARE DATA değil/yerine/= BÜYÜK SAĞLIK VERİSİ
- BHEL = ŞİŞME, KABARMA
- BHIKŞU[Sansk.] = BİKKU[Palice]
- BHİKŞU[Sansk.](BİKKU[Palice]) ile BHIKKHU
( Budist rahip/keşiş, edebi olarak dilenci. İLE Münzevî. )
- BHOGA, BHOGİ
( Dünyevi sevinçler ve kederler deneyimi. "Bhoga Marga", Dünyevi şeylerin -sevinçlerin, kederlerin- peşinde olma yolu. "Bhogi", dünyevi sevinç ve kederlerle hemhal olan kişi. )
- BHUTATHATA
( Evrensel rahim olarak görülen Mutlak. )
- BI/BIOMEDICAL INFORMATICS değil/yerine/= BİYOMEDİKAL BİLİŞİM
- Bİ-REY" değil BİREY
- Bİ-[Ar.] ile BÎ-[Ar.]
( Başlarına eklendiği zaman sözcükleri -e haline getirir. [Bİ-HAKKIN: Hakkıyla.] İLE -sız, -maz. [BÎ-ÂR: arsız, utanmaz] )
- BÎ ile/ve BİLÂ
- Bİ[Oğuz] = BÖY/BÖG
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Zehirli bir örümcek. )
- BIANNA
( VİYANA [Kıtlık yüzünden Girit Adası'ndan kaçan genç bir kız, adını bu şehre vermiştir.] )
- BİAS ile BİSTÜRİ
( Yan tutma, yanlılık, kayırma. İLE Bıçak. )
- BÎAT[aslı BEY'AT]
( KABUL VE TASDİK, İNTİSAB MUÂMELESİ, İNÂBE, İNTİSAB ETMEK, NASİB ALMAK, DERVİŞ OLMAK, AHD Ü PEYMÂN )
- BÎAT değil BEY'AT(ONAMA)
- BİAT[Ar.] ile BÎ-ADD[Ar.]
( Kabul ve onay uygulaması. İLE Sayısız. )
- BİAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İTİMAT
- bib.[Lat. < BIBE] değil/yerine/= İÇİNİZ
- BİBER[Yun.] ile ARNAVUT BİBERİ
( Patlıcangillerden, yurdumuzda çok yetişen ve çeşitli türleri bulunan bir bitki. | Bu bitkinin tazeyken sebze olarak yenilen ürünü. | Bu bitkinin kurutulup baharat olarak yararlanılan ürünü. İLE Acı kırmızı biber. )
( CAPSICUM ANNUUM cum ... )
- BİBER ile KIRMIZIBİBER
( ... İLE Patlıcangillerden bir tür biber. | Bu bitkinin olgunlaştığında kızarıp yakıcı bir acılık kazanan, kurutulup dövülerek yemeklerde baharat olarak kullanılan tozu. )
( ... cum CAPSICUM ANNUUM )
- BİBERDE:
ÇARLİSTON ile ACI ÇARLİSTON ile İNCE SİVRİ ile KALIN SİVRİ ile KIL SİVRİ ile KILÇIK SİVRİ ile DOLMA ile KAPYA ile ÜÇBURUN ile KIRMIZI ŞİLİ ile YEŞİL ŞİLİ ile MACAR ÇARLİ ile MACAR DOLMA ile JELAPENO ile KAMPARİ ile SARI KALİFORNİYA ile KIRMIZI KALİFORNİYA ile CİN
- BİBERON değil/yerine/= EMZİK
- Bİ-/BİN- ile/||/<> BİO-/BİS-/-BİOSİS/-BİOTİC ile/||/<> Dİ- ile/||/<> Dİ- ile/||/<> DİA- ile/||/<> DUO- ile/||/<> DEUT-/DEUTER-/DEUTERO-/DEUTO- ile/||/<> DİPLİ-/DİPLO-
( İki, çift, iki kez, yaşamla ilgili, özel yaşam nitelikleri ile ilgili, iki taraflı. İLE/||/<> Yaşamla ilgili, canlılıkla ilgili, özel yaşam nitelikleri ile ilgili. İLE/||/<> Karşıdan karşıya, bir yanda, arasında, -den doğru, birbirinden ayrılmış olarak. İLE/||/<> Çift, iki kat, ikili, ikiz. İLE/||/<> Karşıdan karşıya, -den geçerek, -den doğru, bir yanda, arasında. İLE/||/<> İki, ikili. İLE/||/<> İkinci, ikincil. İLE/||/<> Çift, iki, iki kat, ikiz, iki kez. )
- BIBLE :/yerine İNCİL
- BİBLİ ile BİTMÜL
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Karabibere benzeyen, uzun taneli bir baharat. )
- BİBLIOTHERAPY değil/yerine/= OKUMA SAĞALTIMI
- BİBLİYOGRAFYA[İng.] değil/yerine/= KAYNAKÇA
- BİBLİYOGRAFYA değil/yerine/= KAYNAKÇA
- BIÇ ile/ve/||/<> BİÇ
( Kabadan kesmek. İLE/VE/||/<> Belirli bir biçim vererek kesmek. )
- BİCÂD[Ar.] ile BİCÂD/E[Ar.]
( Yol yol, çizgili olarak dokunulmuş kilim, halı, aba. | Hz. Abdullah'ın takma adı. İLE Kehribar gibi saman çöpünü kendine çeken, yâkuttan daha az değerli kırmızı bir taş. | Kırmızı dudak. )
- BIÇAK, KEMİĞE DAYANINCA ile/ve DOĞUM SANCISI BAŞLAYINCA
- BIÇAK SIRTI ile/ve/değil EŞİK
- BIÇAK ile/||/<> AKVA
( ... İLE/||/<> Osmanlı'da ileri gelenlerin kullandığı bir bıçak türü. )
- BIÇAK ile/ve/||/<> BİTKİ ile/ve/||/<> SÖZ
( Hem olumlu, hem de olumsuz yönde kullanılabilir. )
- BIÇAK ile EKMEK BIÇAĞI
- BIÇAK ile FALÇETA/FALÇETE[İt.]
( ... İLE Eğri, kunduracı bıçağı. )
- BIÇAK ile IŞKI
( ... İLE Kazımakta kullanılan, iki ucunda da sapı olan eğri bıçak. )
- BIÇAK ile JİLET
( KNIFE vs. RAZOR )
( MÛS, SİKKÎN ile ... )
( KÂRD ile ... )
- BIÇAK ile KAMA
( ... İLE Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak. | Açılmış olan boşluklarda tavan ve yanlardan taş ya da cevher parçalarının düşmesini önlemek amacıyla tahkimat öğeleri üstüne ya da arkasına yerleştirilen bir tahkimat parçası. | Kütüğü yarmak için kullanılan ucu sivri, yassı, enli çivi, takoz, kıskı. | Topun gerisini kapayan kapak. | Oyunda kazanılan her parti. | Oyunda sayı. )
- BIÇAK ile KASATURA[İt. < CACCIATORA]
( ... İLE Süngü gibi tüfeğin namlusu ucuna takılan ya da bel kayışına asılı olarak taşınan bir bıçak türü. )
- BIÇAK ile KESKİ
( ... İLE Ağaç, taş, metal vb. yontmaya yarayan, bir ucu keskin çelik araç. | Demir ve sac kesmek için üzerine çekiçle vurularak yürütülen keskin araç, tırnak. | Pulluk gövdesi önüne takılan ve toprağı kesip ayıran, bıçak ya da disk biçiminde çelikten yapılmış pulluk parçası. )
- BIÇAK yerine KESKİN
- BIÇAK ile/ve/||/<> MASAT[Ar. MİŞHAZ]
( ... İLE/VE/||/<> Bıçak bilemeye yarayan, çelikten, çubuk biçiminde araç. )
- BIÇAK ile/ve/<> PIRAZVANA[Fars.]
( ... İLE/VE/<> Kılıç, bıçak gibi saplı şeylerin, sap içinde kalan bölümü. )
- BIÇAK ile/değil TAHRA
( ... İLE Bir tür eğri budama bıçağı. )
- BIÇAK ile YATAĞAN
( ... İLE Namlusu eğimli, iki yanı da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı. )
- BIÇAK ile YÜLGÜ/YÜLİGÜ/KEREY/USTURA
( ... İLE Tıraş için kullanılan bıçak. )
- BIÇAL = İĞDİŞ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Sünnet edilmiş kadın ya da iğdiş edilmiş erkek, at ya da herhangi bir hayvan. )
- BÎ-ÇÂRE değil/yerine/= ÇARESİZ, ZAVALLI
- BİÇEK ile/> BIÇAK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- ... değil BİÇERDÖVER
- BIÇGAS ile BIÇIG
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Kişiler arasında yapılan sözleşme/ahit. İLE Sözleşme, ahit. )
- BIÇGIL ile/||/<> BIÇILGAN
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Eldeki/ayaktaki çatlaklar. | Topraktaki çatlaklar. İLE Çatlak. Elde, ayakta ya da toprakta olan çatlakların tümü. )
- BICI BICI (YIKANMAK)
- BICIL
( Aşık kemiği altındaki küçük kemik. )
- BİÇİM
( MORPH, FORM )
- BİÇİM DEĞİŞTİRMEK ile/değil KILIK DEĞİŞTİRMEK
- BİÇİM ESTETİĞİ ile/ve/||/<> İÇERİK ESTETİĞİ
( Kant'ta. İLE/VE/||/<> Hegel'de. )
- BİÇİM ile BİÇEM
( Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü. | Biçme işi. İLE Anlatma, oluş, deyiş ya da yapış biçimi, tarz, üslûp. )
- BIÇIM =/> DİLİM
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BİÇİM ile/ve DÜZEN
( Çoklukta, birlik olan/olduran. )
( SHAPE/MORPH vs./and ORDER/REGULARITY )
- BİÇİM ile/ve/<> İÇERİK
( Bir şey bir şeyin içeriğiyse, içeriği olduğu şey onun biçimidir. )
( FORM/MORPH vs./and/<> CONTENT )
- BİÇİM ile/ve/||/<> İDOLA/PUT/SANEM
( EIDOS ile/ve/||/<> EIDOLON )
- BİÇİM ile KİP
- BİÇİM ile/ve ÖZ
( SHAPE/MORPH vs./and ESSENCE )
- BİÇİM = SÛRET = FORM[İng.] = FORME[Fr.] = FORM[Alm.] = FORMA[Lat.] = MORPHE, EIDOS[Yun.] = FORMA[İsp.]
- BİÇİMBİLİM
( MORPHOLOGY )
- BİÇİMBİLİMSEL KOŞULLANMA
( MORPHOLOGICAL CONDITIONING )
- BİÇİMBİLİMSEL ÖLÇÜT
- BİÇİMBİRİM ile BİÇİMBİRİMSEL
( MORPHEME vs. MORPHEMIC )
- BİÇİMDE/YAMUKTA:
ALT ALAN ile/ve/<> ÜST ALAN
- ... BİÇİMİNDE DÜŞÜNMEK ile ... BİÇİMİNDE BAKMAK
- [... BİÇİMİNDE ...]
... DÜŞÜNMEK/DÜŞÜNÜYORUM" ile/ve/değil/||/<>/< ... VARSAYMAK/VARSAYIYORUM
- ... BİÇİMİNDE:
OLSA/OLMASI GEREK ile OLMALI!
- BİÇİMİNİ KORUMAK ve ÜREMEK
( HIFZ-I TERKİB )
- BİÇİMLENDİRİLMİŞ ile/ve/değil YARATILMIŞ
( Doğa. İLE/VE/DEĞİL İnsan. )
- BİÇİMLENDİRME (GİRİŞİMİ/ÇABASI) ile/ve/<>/değil/yerine YÖNLENDİRME (GİRİŞİMİ/ÇABASI)
- BİÇİMLENDİRME ile/ve/<> İLİŞKİLENDİRME
( TO GIVE SHAPE vs./and/<> TO GET RELATION )
- BİÇİMLENME ile/ve/<> BELİRLENME
- BİÇİMSEL SESBİLİM ile BİÇİMSEL SESBİRİM
( MORPHOPHONOLOGY, MORPHOPHONEMICS vs. MORPHOPHONEME )
- BİÇİMSİZ SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR ile/ve/||/<> SAÇMA(LIK)LAR/SAFSATALAR
( INFORMAL FALLACIES vs./and/||/<> FALLACIES )
- BİÇİMSİZ/LİK ile ÇİRKİN/LİK
( UNSHAPELINESS vs. UGLY/UGLINESS )
- BICIR BICIR (KONUŞMAK, HAREKET ETMEK)
( Küçük, şirin çocuklar için söylenilen. )
- BICIRGAH
( Boru biçimindeki maden paraların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan aygıt. )
- BIÇKI ile HIZAR[Fars. < HARAS]
( ... İLE Tahta ve kereste biçmeye yarayan, çoğu su gücüyle çalışan, büyük bıçkı. )
- BIÇMA ile BIÇUK/BIÇUQ
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Biçilmiş. İLE Herhangi bir şeyden kesilen bir parça. | Bir şeyin yarısı. )
( BIÇUK YARMK/BIÇUQ YARMAAQ: Yarım para. )
- BİÇTİĞİN ve/||/<>/>/< EKTİĞİN
( "Biçtiğimizi" beğenmiyorsak, "ektiğimize" bakmalıyız! )
- BID'/BID'A[Ar.]
( Geceden bir bölüm. )
- b.i.d.[Lat. < BIS IN DIE] değil/yerine/= GÜNDE İKİ DEFA
- BÎD[Ar.] ile BİD[Ar.] ile BÎD[Ar.]
( Yok olma. İLE Arapça'daki bi edatının d,t ile başlayan sözcüklere katıldığı zamanki şeklidir. [Sözcüğü zarf yapar. (Bİ-D-DA'VÂ: Dâvâ ederek.)] İLE Söğüt ağacı. )
- BID'/BID'A[Ar.] ile BIDÂA/T[Ar.]
( Geceden bir bölüm. İLE Anapara, sermaya. | Bilgi. )
- BİDA' ile BİD'AT[Ar. < BİDA'] ile BİDÂD ile BÎ-DÂD/GÜRDÂS[Fars.]
( Sonradan meydana çıkan şeyler. İLE Sonradan meydana çıkan şey. | Peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkarılan şey. İLE Hisse, bedel verme. | Arkadaşlar arasında nöbetle satın alma. İLE Zulüm, işkence. | Zâlim.[Ar. GAŞÛM] )
- BİDAK[Fars.]
( Don, pantolon gibi ayaktan giyilenlerin paçası. )
- BİDÂL[Ar.] ile BÎDÂR[Ar.]
( Bir şeyi başka bir şeyle değişme. İLE Uyanık, uyumayan, uykusuz. )
- BİD'AT HASENE ile BİD'AT-I KERAHA
- BİD'AT ile HURÂFE
- BİD'AT ile KÜFÜR
- BİD'AT değil/yerine/= SONRADAN MEYDANA ÇIKAN | PEYGAMBER ZAMANINDAN SONRA DİNDE MEYDANA ÇIKAN
- BİD'AT-I KABÎHA ile/değil/yerine BİD'AT-I HASENE
- BİD'AT-I SEİYYE ile/ve/değil/yerine BİD'AT-I HASENE
- BİDÂYET[Ar.] değil/yerine/= BAŞLAMA, BAŞLANGIÇ
- BİDÂYET ile/||/<> MEBDE
( Başlangıç. İLE/||/<> Başlangıç. )
- BİDÂYET ile/ve NİHÂYET
- BİDÂYET ve SONRASI
( Kelime-i Tevhid ile. VE Fatiha-i Şerîfe ile. )
- BİDAYUH ile/ve/<> İBAN ile/ve/<> ORANG-ULU ile/ve/<> RUMAH TİNGGİ ile/ve/<> MALAY
( Kara Dayak uzun evi. İLE/VE/<> Irmak Dayak uzun evi. İLE/VE/<> Melanav evi. İLE/VE/<> Malay evi. )
( Malezya'nın Borneo Adası'nda bulunan Sarawak eyaletindeki, Sarawak Kültür Köyü'nde hepsi birarada görülebilmektedir. )
- BIDIK ile BIZDIK
( Kısa ve tıknaz. İLE Ufak çocuk. )
- BIDIK/BIDIQ =/> BIYIK
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BİDİSTİLE ile BİFAZİK ile BİFİD ile BİFOKAL ile BİFÜRKASYO/N ile BİGEMİNE ile BİKÜSPİT ile BİLATERAL ile BİMANUEL ile BİMODAL ile BİNOKÜLER ile BİPARTİT/E ile BİPEDAL ile BİPOLAR ile BİVALAN
( İkil damıtık. İLE İki evreli. İLE Ayrık, çatallı, yarık. İLE İki odaklı. İLE Çatallanım, çatallanma. İLE Eş, çift, ikiz. İLE İkili kapakçık. İLE İki yanlı/taraflı. İLE İki/çift elle. İLE İki tepeli. İLE İki bakarlı. İLE İki parçalı. İLE İki ayaklı. İLE İki kutuplu. İLE İki değerli. )
- BİFAZİK/BIPHASIC değil/yerine/= İKİ EVRELİ
- BİFİT ile/||/<> BİFOKAL ile/||/<> BİFÜRKASYON ile/||/<> BİGEMİNE ile/||/<> BİKÜSPİDASYON ile/||/<> BİKÜSPİT ile/||/<> BİLATERAL ile/||/<> BİPLAN ile/||/<> BİPOLAR ile/||/<> BİVALAN
( Ayrık. İLE/VE/|| İki odaklı. İLE/VE/|| Çatal. | Çatallanma. İLE/VE/|| İkiye bir. | İkiz. İLE/VE/|| İkili yapraklanma. İLE/VE/|| İki yapraklı. İLE/VE/|| İki yanlı. İLE/VE/|| İki kutuplu. İLE/VE/|| İki düzlemli. İLE/VE/|| İki değerlikli. )
- BİFOKAL/BİFOCAL değil/yerine/= İKİ ODAKLI
- BİFOKAL ile/||/<> BİFİD
( İki odaklı. İLE/||/<> Ayrık, çatallı, yarık. )
- BİFURASYON ile/||/<> ANASTOMOZ
( Bir damar ya da tüpün iki dala ayrılması. İLE/||/<> İki damar ya da tüpün cerrahi olarak birleştirilmesi. )
- BİFÜRKASYON/BİFURCATION değil/yerine/= ÇATALLANMA
- BİFURKASYO/N ile/||/<> BİFAZİK
( Çatallanma. İLE/||/<> İki evreli. )
- BİFURKASYON ile BİFİD
( ikiye ayrılma. İLE ikiye bölünmüş. )
- BIG DATA değil/yerine/= BÜYÜK VERİ
- BIG vs. LARGE vs. GREAT
- BIG :/yerine BÜYÜK
- BÎ-GÂNE değil/yerine/= KAYITSIZ, İLGİSİZ
- BIGRIG/BOGRUG ile BOGRUL
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( Saman çuvalı, tulum ve benzerlerinde görülen şişkinlik. İLE Dolu bir heybe, bir tulum ya da benzeri nesnelerde görülen şişkinlik, çıkıntı. )
( BOGRUL KOY/BOGRUL QOY: Boğazı ak koyun. )
- BİGUDİ değil/yerine/= SARMAÇ
- BİH ile BÎH[Fars.] ile BÎD[Fars.]
( O, onu, ona, ondan, onunla. İLE İyi, yeğ. | Ayva. İLE Kök, asıl, temel. | Kaynak. )
- BÎ[Fars.]-HABER[Ar.] değil/yerine/= ÇAVSIZ
- BİHÂR[Ar. < BAHR] ile BÎ-HÂR[Fars.]
( Denizler. İLE Dikensiz. )
- BİHASEBİL VERASE değil/yerine/= KALITÇILIK NEDENİYLE
- BİHİM[Ar.] ile BİHÎN/E[Ar.]
( O, onları, onlara, onlardan, onlarla. İLE Pek/en iyi, seçkin. | Hallaç. )
- BİHR[Ar.]
( Ağız kokusu. )
- BİHTER/EK[Fars.] ile/değil BİHTEREK[Fars.]
( Daha, en, pek iyi. İLE/DEĞİL Farslılarca 120 yılda bir kere onüç ay olarak sayılan yılın adı. [sonraları, dört yılda bir gün fazlası olan SENE-İ KEBÎSE şekline konulmuştur.] )
- BİHTER/EK ile/değil BİHTEREK
( Daha, en, pek iyi. İLE/DEĞİL Fars'lılarca 120 yılda bir kere onüç ay olarak sayılan yılın adı. [sonraları, dört yılda bir gün fazlası olan SENE-İ KEBÎSE şekline konulmuştur.] )
- BİHTER/EK[Fars.] ile BİHTERÎ[Fars.] ile BİHTERÎN[Fars.]
( Daha, en, pek iyi. İLE En iyi olma, üstünlük. İLE En iyi, pek iyi. )
- BİJEN[Fars.] ile BİJENG[Fars.]
( İran söylencesinde(mitolojisinde] kahraman ünlü Rüstem'in kızkardeşinin oğlu. [Efrâsyab'ın kızı Münije'ye âşık olmasından dolayı Efrâsyab tarafından bir kuyuya hapsedilmişse de Münije'nin yardımıyla Rüstem tarafından kurtarılmıştır.] İLE Kapı anahtarı. )
- BÎKA[Ar.] ile BİKA'[Ar. < BUK'A]
( Mercimek. İLE Yerler, topraklar, ülkeler. )
- BIKE :/yerine BİSİKLET
- BIKIN/BIQIN =/> KALÇA
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BIKKIN/LIK ile/ve SIKKIN/LIK
- BIKMAK ile/ve/değil/||/<>/< BEZMEK
- BIKMAK ile KANIKSAMAK
- BIKMAK/USANMAK ile/ve SIKILMAK
( GINA ile/ve ... )
( TO BE FED UP vs./and TO BE/GET BORED )
- BİL BAKALIM ...:
BEN KİMİM? ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SEN KİMSİN?
- Bil ki, DİNLE!!!
- Bil ki, SUS!!!
- Bİ'L-MUTÂBAKA ile Bİ'T-TAZAMMUN ile Bİ'L-İLTİZÂM
( Örtüşme. İLE İçlem. İLE Gereklilik. )
- BİL ile/ve/değil/||/<>/> BEN/O OL DA BİL
- BİL-[Ar.] ile BÎL[Ar.]
( -ile anlamına gelip, eklendiği -kameriyye harfleriyle başlayan- sözcükleri zarf yapar. [BİL-İKTİFÂ: Yetinerek, iktifâ ederek.] İLE Bel; çapa. | Hindayvası denilen Hindistan'a özgü bir meyve. | Gübre sepeti. )
- BİLÂ KAYDÜ ŞART/KAYITSIZ ŞARTSIZ değil/yerine/= KOŞULSUZCA/YAZGASIZ KOŞULSUZ
- BİLÂ ile/||/<> BİLÂ-ZEVC ile/||/<> BİLÂ-ZEVCE ile/||/<> BİLÂ-VELED ile/||/<> BİLÂ-EBEVEYN
( -sız ekinin görevinde olmak üzere Arapça sözcüklerin başına getirilerek sıfat yapar ve bitişik yazılır. İLE/||/<> Kocasız, kocası sağ olmadığı halde. İLE/||/<> Karısız, karısı sağ olmadığı halde. İLE/||/<> Çocuksuz, çocuğu olmayan. İLE/||/<> Anası ve babası olmayan. )
- BİLÂDER değil BİRÂDER[Fars.]
- BİLÂD-I AŞERE ile BİLÂD-I ERBAA ile BİLÂDI-I İSNÂ AŞER
( 10 şehir. [İzmir, Eyüp, Kandiye, Halep, Selânik, Sofya, Trabzon, Galata, Kudüs, Lârisa] İLE 4 şehir. [Edirne, Bursa, Şam, Kahire] İLE 12 şehir. [Adana, Erzurum, Bağdat, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Bosnasaray, Sivas, Maraş, Trablusgarp, Antep, Çankırı] )
- BİLÂD-I AŞERE ile BİLÂD-I ERBAA ile BİLÂDI-I İSNÂ AŞER
( 10 şehir. [İzmir, Eyüp, Kandiye, Halep, Selânik, Sofya, Trabzon, Galata, Kudüs, Lârisa] İLE 4 şehir. [Edirne, Bursa, Şam, Kahire] İLE 12 şehir. [Adana, Erzurum, Bağdat, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Bosnasaray, Sivas, Maraş, Trablusgarp, Antep, Çankırı] )
- BİLÂD-I RÛM
( Osmanlı Devleti içinde bulunan kentler. Anadolu. )
- BİLÂD-I SELÂSE ile VİLÂYAT-I SELÂSE
( Üç şehir. İLE Üç vilâyet. )
( * Üsküdar, Galata, Eyüp.
* İstanbul, Edirne, Bursa.
İLE
Selânik, Manastır, Yanya. )
- BİLÂHARE[Ar.]["BİLÂHERE" değil!] değil/yerine/= SONRADAN/DAHA SONRA/SONRALARI
- BİLANÇO[İt. < BILANCIO] değil/yerine/= DENGELEM
- BİLARDO MASASININ:
BOYU ile/ve/<> ENİ
( 284 cm. İLE/VE/<> 142 cm. )
- BİLÂSEBEP değil/yerine/= NEDENSİZCE
- BILATERAL AGREEMENT and MULTILATERAL AGREEMENT
( İki taraflı antlaşmalar. VE Çok taraflı antlaşmalar. )
- BİLATERAL ile BİLATERALİTE
( İki taraflı. İLE İki taraflılık. )
- BİLÂVÂSITA ile BİLVÂSITA
( Vasıtasız. İLE Vasıtalı. )
- BİL/BEYYİNE değil/yerine/= KANITLIK/LA
- Bildiği bir şey vardır! de DİNLE!!!
- Bildiği bir şey vardır! de SUS!!!
- BİLDİĞİM/İNANDIĞIM ŞEYİ YAPARIM ile/değil BİLDİĞİM/İNANDIĞIM ŞEYİ, YAPARIM
- BİLDİĞİMİZİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİLMEDİĞİMİZİ
( Bilmeyelim! İLE/VE/||/<>/< Bilelim! )
- Bildiğin anlaşılacak şekilde SUS!!!
- Bildiğin anlaşılmasın diye SUS!!!
- BİLDİĞİN GİBİ ile/ve BİLDİĞİN KADAR
( Hiçbir şey bildiğin/gördüğün gibi/kadar değildir/olmayabilir. )
- BİLDİĞİN GİBİ ve/||/<> SEVDİĞİN GİBİ ve/||/<>
DİLEDİĞİN GİBİ
... OLSUN!:
( AS ...:
YOU WISH and/||/<> YOU LIKE and/||/<> YOU WISH )
- BİLDİĞİNDEN DOLAYI KONUŞMAYAN ile BİLMEDİĞİNDEN DOLAYI KONUŞMAYAN
( Bilgelik/le, bilgelikte. İLE Özgüvensizlik/ten, taklitte. )
( THE PERSON DOES NOT TO TALK BY/IN THE WISDOM vs. THE PERSON DOES NOT TO TALK IN IGNORANCE )
- BİLDİĞİNE GİDEN ile/ve/değil/yerine/<> BİLMEDİĞİNE GİDEN
- [ne yazık ki]
"BİLDİĞİNİ OKUMAK" ile/değil/yerine/>< GÖRDÜĞÜNÜ OKUMAK
( Gördüğünü okumaya çalışmamak/çalışmayan, bildiğini okumaya neden olur/devam eder. )
- BİLDİĞİNİ:
YAPMAZSAN ile/değil/yerine YAPARSAN
( Sadece zihnin, bir miktar/bölüm bilir. İLE/DEĞİL/YERİNE Her/bir yerin (tam) bilir/yetkindir. )
( Yetersizdir. İLE/DEĞİL/YERİNE Yeterlidir. )
- BİLDİĞİNİ/BİLMEDİĞİNİ GÖSTERMEK İÇİN KONUŞMAK değil/yerine GERİBİLDİRİM
( [not] TO TALK FOR TO SHOW YOUR INFORMATION but FEEDBACK
FEEDBACK instead of TO TALK FOR TO SHOW YOUR INFORMATION )
- BİLDİĞİNİZ GİBİ ile/değil/yerine BİLENLERİN BİLDİĞİ GİBİ
- BİLDİK değil BİLİNDİK
- BİLDİKLERİMİZ ve/||/<>/> BİLMEDİKLERİMİZ
( Bildiğinizle amel/hizmet edin; bilmedikleriniz, size sunulacaktır. )
( Damla. VE/||/<>/> Okyanus. )
- Bildiklerine KONUŞ!!!
- Bildiklerini KONUŞ!!!
- BİLDİKLERİNİ YAPMAK ve/<> BİLMEDİKLERİNİ ÖĞRENMEK
( Bildiğinizle amel/hizmet edin; bilmedikleriniz, size sunulacaktır. )
( TO DO WHICH YOU KNOW and/<> TO LEARN WHICH YOU DON'T KNOW )
- Bildiklerinle KONUŞ!!!
- BILDIRCIN ile BILDIRCIN KILAVUZU
( ... İLE Afrika'dan, İskoçya'ya göçerler. )
- BILDIRCIN ile KEKLİK
( FERİK: Keklik, bıldırcın gibi kuşların yumurtadan yeni çıkmış yavruları. )
( Tavukgillerden, boz renkli, benekli, göçebe kuş. İLE Sülüngillerden, güvercin büyüklüğünde, tüyü boz, ayakları ve gagası kırmızı renkte bir kuş. )
( SEMÂN ile [eril] HIRT, YA'KUB[çoğ. YEÂKİB] )
( BÛDENE, SEMÂNE ile KEBK/KEBG
KEBG-İ DERÎ: Bir tür keklik. )
( QUAIL vs. PARTRIDGE )
( COTURNIX COTURNIX cum ALECTORIS CHUKAR, PERDRIX, PERDIX PERDIX )
- BİLDİREN ile/ve/değil/yerine BULDURAN
- Bildirerek KONUŞ!!!
- BİLDİRGE ile/ve/değil PAYLAŞIM
( [not] DECLARATION vs./and/but TO SHARE )
- BİLDİRİLENİ BİLMEK ile/ve/değil/||/<>/< BİLMEK
- DİN:
BİLDİRİLMİŞ ile/ve/||/<> İNDİRİLMİŞ
( İnsan. İLE/VE/||/<> Doğa. )
- BİLDİRİLMİŞ TANRI ile AKLEDİLMİŞ TANRI
- BİLDİRİM ile İŞAR[Ar.]
( ... İLE Yazı ile bildirme. )
- Bildirişim için DİNLE!!!
- Bildirişim için SUS!!!
- Bildirişimli KONUŞ!!!
- BİLDİRME ile/değil/yerine ÇEKME/ÇEKİM(CÂZİBE)
- BİLDİRME ile/ve/değil/yerine/<> ÖNERME
- Bildirmek için DİNLE!!!
- Bildirmek için SUS!!!
- BİLDİRMEK ile/ve/değil/yerine/<> UYANDIRMAK
- BİLE BİLE (YAPMAK)
( AN-KASDİN )
- BİLE BİLİRİZ ile/ve/değil/||/<> BİLEBİLİRİZ
- BİLE[Ar.] ile BÎLE[Ar.]
( Birlikte. | Aynı zamanda. | Üstelik. İLE Ada. | Yanak. | Yan. | "Kesme" denilen küçük bahçıvan beli şeklindeki ok temreni. | Kayık küreği, gönderi. )
- ... BİLE ile/değil/yerine/||/<> ... DA
- BİLE değil/yerine/= İLE
- BİLECEN/UKALÂ ile "ÇOK BİLMİŞ"
- BİLECİK:
DÖRT COĞRAFÎ BÖLGEYE SINIRI OLAN TEK KENT
( Hem Marmara, hem Ege, hem İç Anadolu, hem de Karadeniz'de toprağı bulunan tek kent, Osmanlı'nın kurulduğu kent olan Bilecik'tir. )
- BİLECİK < BELEKOMA
- BİLECİK ile BİRECİK
( İl. İLE İlçe.[Urfa] )
( ... İLE Kelaynak kuşlarının koruma altına alındığı bölge. )
- BİLEGÜ ile BİLEĞİTAŞI
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
- BİLEK[İng. < BLACK] ile/değil BİLEK
- BİLEMEK ile "KESKİNLEŞTİRMEK"
( KILAĞI/ZAĞ: Taş üzerinde bilenen bir kesici aracın, keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları. )
- BİLEMEM ile ALLAH BİLİR
- BİL(E)MEMEK ile/ve DOĞRU/TAM TANIMLA(YA)MAMAK
( NOT (ABLE) TO KNOW vs./and LACK OF RIGHT/EXACT DEFINITION )
- BİL(E)MEMEK ile/ve EMİN OLMADIĞINDAN (DOLAYI) BİL(E)MEMEK
( NOT (ABLE) TO KNOW vs./and NOT (ABLE) TO KNOW BECAUSE OF TO BE NOT SURE )
- BİLEN AÇMAZI ile/ve/||/<> HERŞEYİ BİLME AÇMAZI ile/ve/||/<> YALANCI AÇMAZI ile/ve/||/<> ÖNCEDEN BİLME AÇMAZI
- BİLEN/DÜŞÜNEN İNSAN[Lat. HOMO SAPİENS] ile/ve/değil/||/<>/> AKILLI/BİLGE İNSAN[Lat. HOMO SAPİENS SAPİENS]
( "Homo sapiens sapiens" terimi, modern insan türünü belirtmek için kullanılan bir alt tür adıdır. "Homo sapiens", insanın tür adıdır ancak bilim dünyası tarafından modern insan alt türü olarak "Homo sapiens sapiens" olarak sınıflandırılmıştır.
Bu terim, insan türünün daha özel bir alt öbeğini vurgulamak için kullanılır. İlk "Homo sapiens" türü, yaklaşık 200.000 yıl önce ortaya çıktı. Ancak "Homo sapiens sapiens", yaklaşık 50.000 ila 70.000 yıl önce ortaya çıkan ve günümüzdeki insan türünü tanımlayan daha özel bir alt türdür. Bu terim, Homo sapiens'in en yaygın ve günümüzde yaşayan alt türünü belirtmek için kullanılır. )
- Bilen susar! SUS!!!
- BİLEN ile/ve/||/<> NÂKİL
- BİLEN ile/ve/||/<> ÖĞRENEN ile/ve/||/<> DİNLEYEN
( ÂLİM ile/ve/||/<> MÜTEALLİM ile/ve/||/<> MÜSTEMİ' )
- Bileni DİNLE!!!
- BİLENİN/BİLGENİN/USTANIN/HOCANIN, HER:
[hem] YAPTIĞI/NI ile/ve/<>/||/değil/yerine/hem de DEDİĞİ/Nİ
( Yapma. İLE/VE/<>/||/DEĞİL/YERİNE Yap. )
- Bilenin yanında DİNLE!!!
- Bilenin yanında SUS!!!
- Bilenler konuşmuyor,
- BİLEREK/BİLE BİLE ile İNADINA
- BİLEREK / BİLMEYEREK ile/ve/||/<> İSTEYEREK / İSTEMEYEREK ile/ve/||/<> DOĞRUDAN / DOLAYLI
- BİLEREK DENEYİMLEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<> DENEYİMLEYEREK BİLDİKLERİNMİZ
- Bilerek KONUŞ!!!
- BİLEREK ile BİLE BİLE
( PURPOSELY vs. DELIBERATELY )
- BİLEREK ile BİLE BİLE
- BİLEREK ile BİLE BİLE
- BİLEŞEN ile BİLEŞİK ile BİLEŞİM ile BİLEŞKE
( Fizikte ve dilde. İLE Kimyada, doğada, dilde, felsefede. İLE Kimyada. İLE Fizikte. )
( Bir bileşke oluşturan güçlerin her biri. | Bir bileşiğin molekülündeki ögeler ya da alt öbeklerden her biri. | Bir karışımın ögeleri. | Bileşim yoluyla bir sözcüğün yapısına giren sözcük. [örn. sivrisinek] İLE Bileşerek oluşmuş, basit olmayan, mürekkep. | Kİmyasal tepkimeler sonucunda, iki ya da daha çok öğeden oluşan ve bunlardan bağımsız, fiziksel, kimyasal nitelikler gösteren özdek/madde. [örn. su] | Ses ve görüntünün birlikte yer aldığı film parçası. İLE İki ya da daha çok ögenin biraraya gelerek yeni bir öğe oluşturması, terkip. | İki ya da daha fazla nesnenin belirli oranlarda tepkimeye girerek oluşturduğu ve özellikleri kendini oluşturan nesnelerden farklı ve bileşenlerinin fiziksel yollarla birbirinden ayrılamadığı nesne. | Bir nesnenin, hangi kimyasal türlerden oluştuğun belirleyen verilerin tümü. | Bileşme sonucu oluşan nesne. İLE Bir nesneye uygulanan birkaç gücün toplam etkisine eşit olan tek güç. | Bir nesneyi oluşturan ögeler ya da bileşikler. )
( CONSTITUENT, COMPONENT vs. COMPOUND vs. COMPOSITION vs. ... )
- BİLEŞEN ile PARAMETRE
- BİLEŞİK ÇİÇEK DURUMU, KAPİTULUM = EZHÂR-I MÜREKKEBE = CALATHIDE, CAPITULE
- BİLEŞİK ŞEMSİYE/UMBELLA = EZHÂR-I SAYVÂNÎYE-İ MÜREKKEBE = OMBELLE COMPOSÉE
- BİLEŞİK ile DIŞMERKEZLİ BİLEŞİK
( EXOCENTRIC COMPOUND )
- BİLEŞİK ile KARIŞIM
( Aynı cins moleküllerden oluşur. İLE Farklı cins atom ya da moleküllerden oluşur. )
( Kimyasal yollarla ayrıştırılırlar. İLE Fiziksel yollarla ayrıştırılırlar. )
( Saftır. İLE Saf değildir. )
( Yapısındaki öğeler, belirli kütle oranlarında birleşir. İLE Belirli bir oran yoktur. )
( Yoğunlukları karakteristiktir. İLE Yoğunlukları karışımdaki maddelerin karışma miktarına bağlı olarak değişir. )
( MÜREKKEB/P ile MEZC/MAHLUP )
- BİLEŞİK/LİK ile BİREŞİK/LİK
- BİLEŞİM ile BİREŞİM(/KURGUL)/TEVHİD
( Kimyasal. İLE Kavramsal. )
- BİLEŞİM ile BİRLEŞİM
( Bileşme durumu. | İki ya da daha çok ögenin bir araya gelerek yeni bir öge oluşturması, terkip. | Bir nesnenin hangi kimyasal türlerden oluştuğunu belirleyen verilerin tamamı. | Bileşme sonucu oluşan nesne. İLE Birleşme durumu. | Bir topluluğun, bir gün içindeki toplanmaları, inikat. | Döllenmek için erille dişil hayvanın bir araya gelmesi. )
- BİLEŞKE ile/ve/||/<> TOPLAM
- BİLET ile AKBİL
- BİLET[FR. < BILLET] ile/||/<> APEKS[LAT. < APEX]
( Para ile alınan ve konser, sinema, tiyatro vb. eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme ya da bir şans oyununa katılma olanağını veren belge. İLE/||/<> Tarihi değiştirilemez özel bir gidiş-geliş bilet türü. )
- BİLET ile DAVETİYE
( TICKET vs. INVITATION )
- BİLEZİK ile HALHAL[Ar.]
( ... İLE Kadınların, ayak bileklerine taktığı bilezik. )
- Bİ-L-Fİ'L[Ar.] ile Bİ-L-HÂSSA[Ar.]
( Gerçekten, hakîki olarak. İLE Özellikle, mahsus, hususî olarak, hele. )
- BİLGE KRAL ile/ve/||/<>/> TİMOKRASİ ile/ve/||/<>/> OLİGARŞİ ile/ve/||/<>/> DEMOKRASİ ile/ve/||/<>/> TİRAN
- BİLGE ve/||/<> ALÇAKGÖNÜLLÜ
( Herkesten farklı olduğumuzu kavrayabilecek kadar. VE/||/<> Kimseden daha iyi olmadığımızı sürekli anımsayabilecek kadar. )
( ÂRİF ve/||/<> MÜTEVÂZI )
( WISE and/||/<> MODESTY )
- BİLGE/ÂRİF ile BİLİM İNSANI/ÂLİM ile AYDINLANMIŞ ile CAHİL ile AHMAK
( İzler/seyreder. İLE Söz söyler, konuşur. İLE Susar. İLE İnat eder. İLE Laklak eder. )
( Âlimler, mesafe/menzil alır; cahiller, yolun başında birinin gelip kendini götürmesini bekler. )
( Cahilin kalbi, dudağında; âlimin/ârifin ağzı/dili, kalbindedir. )
( Âlimin sözü incidir; cahilin sözü, günde, bin can incitir. )
( Asıl güneş, âşıkların, âriflerin kalplerinden, gözlerinden doğan güneştir. )
( Bilen/bilge kişi konuşur, çünkü söyleyebileceği bir şeyleri vardır. Cahil kişi konuşur, çünkü "bir şeyler söylemek zorundadır". )
( Wise people talk, because they have something to say; fools talks, because they "have to say something". )
( [hatasını gösterdiğimizde] Teşekkür eder. İLE Anlayışla kabul eder ve gülümser. İLE Yararlanır. İLE Küfür/hakaret eder. İLE ... bile görmez. )
( Akıllı, şakadan bile öğüt alır; ahmak, her öğüdü, şaka sanar. )
( Ancak yaşadıklarına/deneyimleyebildiklerine hükm eder. İLE Yaşamadıklarına da hükm eder ya da etmeye çabalar. İLE ... İLE ... İLE ... )
( Bilenle ya da bilmeyenle tartışılabilir. Fakat bildiğini sananla tartışmak, ahmaklıktır. )
- BİLGE ile/ve İLERİ GELEN
( el-HUKEMÂ ile/ve er-RUESÂ )
- BİLGE/LER ile/ve/<> PEYGAMBER/LER ile/ve/<> FİLOZOF/LAR
( Uzakdoğu(da). İLE/VE/<> Doğu(da). İLE/VE/<> Batı(da). )
( MAGİ: Bilge/bilgin.[Peri] )
- BİLGELİK:
(DERİNLİKLİ/KAPSAMLI) KONUŞMAK ile/ve/<>/değil YAPMAK
( (Derinlikli/kapsamlı) Konuşmak, bilgelik değildir. Bilgelik, yapmaktır! )
- BİLGE/LİK / İRFAN ile BİLGİLİ/LİK
( WISDOM/GNOSIS/MOKSHA vs. KNOWLEDGE )
- BİLGE/LİK:
NE İSTEDİĞİNİ BİLEN/BİLMEK ile/ve/değil/||/<>/< NE İSTEMEDİĞİNİ BİLEN/BİLMEK
- BİLGELİK/HİKMET TAŞIMAYAN SÖZ ile/ve/||/<> DÜŞÜNME BARINDIRMAYAN SESSİZLİK/SÜKÛT
( Gevezeliktir. VE/||/<> Dalgıdır/gaflettir. )
- BİLGELİK ve ANLAMA, ANLAMLANDIRMA
( Bilgeliğin dudakları, anlamayanların kulaklarına kapalıdır. )
- BİLGELİK ile/ve/||/<> AYDINLANMA
( Başkalarının bilgisi. İLE/VE/||/<> Kendini tanıma. )
- BİLGELİK ve BAŞKALARINI KARALAMAMAK
- BİLGE/LİK / İRFAN ile/ve BİLGİLİ/LİK
( Devirsel kalıpları anlamak. İLE/VE Bilgi sahibi olmak. )
( Gerçek olmayanın, gerçek olmadığını görmek bilgeliktir. )
( Mutlu olmak için kendimizi (özümüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksinimimiz olmadığını bilmek, bilgeliktir. )
( Bilgeliğin önemli koşulu, düzen kurmaktır. )
( O, asla vazgeçmez. )
( Bilgelik, kişinin doğuştan gelen yetilerinin üstüne kurulur ve bunların kazanılmış yetilerle beslenerek geliştirilmesi amaçlanır. )
( Bilgelik/Aydınlanma yolunda Arınma'da amaç: 1. İçgüdüler'i de içine alan duygular'ın uyumlandırılması, coşku ile yaşam sevinci'ne kavuşmak. 2. Duyarlılık Yetisi'nin eğitilmesiyle, algı yolları'nın yetkinleştirilmesi. 3. Sezgi ve buluş yollarının açılması. )
( Bilgelik, "altın orta yol"u izlemek. Aşırılığı, tutumsuzluğu ve tutkunluğu yok edebilmektir. [TAO] )
( Tüm ezoterik okullarda Arınma, Aydınlanma ve Sevgi, Bilgeliğin Yöntemi, ortak bir tutum olarak benimsenmiştir. )
( Kişi, ağzından çıkan sözlerini ve zihnini kontrol etmeli ve kendi gövdesine hiçbir zarar vermemelidir. Ancak bu davranışları saf olursa bilgelik yolunda ilerleyebilir. )
( To see the unreal is wisdom.
To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Will never give up. )
( WISDOM/GNOSIS/MOKSHA vs./and KNOWLEDGE )
- BİLGE/LİK ile/ve BİLİNÇLİ "BENCİL/LİK"
- BİLGELİK ve/||/<> CESÂRET ve/||/<> ÖLÇÜLÜLÜK
( Bilgelik, aklın; Cesaret, kalbin; Ölçülülük, duyguların kontrolüdür. )
- BİLGE/LİK ve/||/<> GÖNÜLLÜ/LÜK
- BİLGELİK = HİKMET = WISDOM[İng.] = PRAJNA/MOKSHA[Sansk.]
- BİLGELİK ile/ve/||/<>/>/< KALITIMSAL BİLGELİK
( WISDOM vs./and/||/<>/>/< ANCESTRAL WISDOM )
- BİLGELİK ve/=/||/<> KARŞILIKSIZ HİZMET
- BİLGELİK ve/=/||/<> KENDİNİ TANIMAK
- BİLGELİK ile/değil MİSTİK DENEYİM
- BİLGE/LİK ile/ve/<> ÖZGÜR/LÜK
( Bilge, köle de olsa özgürdür. )
( WISDOM vs./and/<> FREEDOM )
- BİLGELİK ve/<> SANAT
( Sıradan insanı, "etik insan"a dönüştürür. VE/<> Sıradan insanı, "estetik insan"a dönüştürür. )
- BİLGELİK ve/||/<> SEVGİ
( Hiçbir şey(liğ)i gördüğümüzde deneyimlenilen. VE/||/<> Herşey olduğumuzu gördüğümüzde deneyimlenilen. )
( Yaşam(ımımız), bu ikisi arasında akar/akmalı! )
- BİLGELİK ve/> TEMKİN
- BİLGELİK ve/||/<>/< UTANABILMEK
- BİLGE/LİK ile/ve/||/<>/>/< YALIN/LIK
- BİLGEN ile BİRGEN
( HABÎR ile VAHHAB )
- BİLGİ
( KNOWLEDGE )
- BİLGİ AHLÂKI ile/ve/<> TEFEKKÜR AHLÂKI
( MORALS OF KNOWLEDGE vs./and/<> MORALS OF THINKING )
- BİLGİ:
BETİMLEYEREK ile/ve/||/<>/< AŞİNALIKLA
- BİLGİ/(B)İLİM/GÖRGÜ:
NAKLETMEK İÇİN ile/ve/değil/||/<>/< NAKŞETMEK İÇİN
- BİLGİ ÇOKLUĞU ile/ve/değil/yerine ANLAYIŞI GELİŞTİR(EBİL)MEK
- BİLGİ = (")DÜŞÜNCEDİR(") ile/ve/||/<> (")ERDEMDİR(") ile/ve/||/<> (")DÜZENDİR(") ile/ve/||/<> (")BAĞLAMDIR(")
( [ise | durumu/düşüncesi] Felsefeyi verir. İLE/VE/||/<> Ahlâk'ı verir. İLE/VE/||/<> Toplumu verir. İLE/VE/||/<> Bilgeliği verir. )
- BİLGİ DÜZENEĞİ ile/ve/||/<> DUYGU DÜZENEĞİ
- BİLGİ EDİNME HAKKI ile/ve/||/<> DİLEKÇE HAKKI
- BİLGİ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- BİLGİ/İLİM SAHİBİ OLMAK ile/ve/<> KENDİNİ BİLMEK(TANIMAK)
( Bilgi, kendine kayıtsız kalana acımaz. )
- OLGUN/LUK:
BİLGİ İTİBARİYLE
ve/||/<>
BİLGELİK İTİBARİYLE
ve/||/<>
DURUM/KOŞULLAR İTİBARİYLE
ve/||/<>
AYDINLATMA İTİBARİYLE
( KEMÂL-İ İLİM ve/||/<> KEMÂL-İ İRFÂN ve/||/<> KEMÂL-İ HÂL ve/||/<> KEMÂL-İ İRŞÂD )
- [BİLGİ/SÖZ]
"KULAĞINDAN":
GİRMEYEN ile GİRİP-ÇIKAN ile ZİHNİNE[/"KALBİNE"] ULAŞAN
( Hiçbir biçimde dinlemeyen/anla(ya)mayan. İLE Anlasa/Dinlese de unutan, kayıtsız kalan. İLE Tutan/kaydeden, dönüştüren, işleyen, uygulayan. )
- BİLGİ KURAMI(TEORİSİ) ile BİLİM FELSEFESİ
- BİLGİ:
MEŞHÛD ile/ve/||/<> MERSÛD
( Görünebilir. İLE/VE/||/<> Gözlemlenebilir. )
- BİLGİ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- BİLGİ SAHİBİ OLMA ile/ve/||/<>/> GEÇERLİ YARGILAMA/YORUMLAMA(MEŞRÛ MUHAKEME)
- BİLGİ SORUNU ile/ve/<>/değil/yerine AYDINLANMA SORUNU
- BİLGİ:
TAALLÜMÎ ile/ve/<> NAZARÎ ile/ve/<> HADSÎ
( Dinleyerek, öğrenilerek. İLE/VE/<> Öğrendiğini, zihninde, öğrenilmiş bir dil içinde, yeniden üreterek, inşâ ederek. İLE/VE/<> Öğrenilmiş bir dil olmaksızın, soyut akılla kavranarak. )
- BİLGİ TAŞIYICISI OLMAK ile/değil/yerine/||/<>/>/< ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
- BİLGİ TEKNOLOJİLERİ ile/ve/+/||/<> BİYO TEKNOLOJİ
- BİLGİ:
TÜMEL/LİK ile/ve/||/<> ÖZSEL/LİK ile/ve/||/<> NEDENSEL/LİK ile/ve/||/<> KESİN/LİK
- BİLGİ ÜRETMEK ile/ve/değil/||/<>/< BİLGİ DOĞURMAK
- BİLGİ (VAROLANI) ile/ve/değil/yerine ANLAM (VAROLANI)
( Taşınan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Özümsenen. )
- BİLGİ/VERİ/HABER:
[ne yazık ki]
YOKSA ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< VARSA
( "Asıp kesme." İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Saygı, sevgi, şefkat, merhamet, anlayış. )
- BİLGİ ile AHLÂK ile ESTETİK
- BİLGİ ile AHLÂK ile ESTETİK
- BİLGİ ile/ve/<> ANIMSAMA
( Anımsamayı bilgi sanıyorsunuz. Gerçek bilgi her zaman taze, yeni ve beklenmediktir. )
( KNOWLEDGE vs./and/<> TO REMEMBER/RECALL
You take remembering to be knowledge. True knowledge is ever fresh, new, unexpected. )
- BİLGİ ile/ve ANIMSAMA
- BİLGİ ile/ve/||/<> BAĞDAT
( )
- BİLGİ ile/ve BAĞLANTI
( KNOWLEDGE vs./and CONNECTION )
- BİLGİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLGELİK/HİKMET
( Geçmiş/mazi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Gelecek/istikbal. )
( [not] Past. VS./AND/but/||/<>/> Future.
Future. INSTEAD OF Past. )
( Ekleyerek. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Uzaklaşarak. )
( [not] By adding. VS./AND/but/||/<>/> By retreating.
By retreating. INSTEAD OF By adding. )
( )
( "Bürünerek/giyinerek". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Soyunarak. )
( Knowledge is knowing what to say. AND/||/<>/> Wisdom is knowing whether or not to say it. )
( [not] KNOWLEDGE vs./and/but/||/<>/> WISDOM
WISDOM instead of KNOWLEDGE )
- BİLGİ ile/ve/<> BİLGİ
( INFORMATION vs./and/<> INFORMATION )
- BİLGİ ile BİLGİ OLMAYAN
( Bilgi ile bilgi olmayanı ayıramamak, ne yazık ki, bilgi üretmemekten kaynaklanmaktadır. )
- BİLGİ ile/ve/<> BİLİM
( İşlenen/kullanılan/uygulanan veri/deneyim. İLE/VE/<> Yöntemli bilgi. )
( BÜCDET )
- BİLGİ ve/||/<>/> BİLİM ve/||/<>/> DAYANÇ(SABIR) ve/||/<>/> YETİNME
( Anamal/sermaye. VE/||/<>/> Silah. VE/||/<>/> Giysi. VE/||/<>/> Kazanç. )
- BİLGİ ile/ve/||/<> BİLİMLER
( İLM ile/ve/||/<> ULÛM )
( KNOWLEDGE vs./and/||/<> SCIENCES )
- BİLGİ ile/ve/<> BİLME
( Dışarıdan. İLE/VE/<> İçeriden. )
( Hem desteklenebilen hem çürütülebilen iki yaklaşım vardır. [İkisinden birini tercih etmek değil ikisinin de aynı anda ve ayrı ayrı etkin olabileceği ve değerlendirilmesi gerektiği üzerinden yaklaşılmalıdır.] 1. Bilginin dışarıdan alınarak edinildiği. [TABULARASA] 2. Dışarıdan almaya gerek olmadan tüm bilgilerin kişide/özde [çekirdek/tohum gibi] bulunduğu. )
( INFORMATION vs./and TO KNOW )
- BİLGİ ile/ve/||/<>/>/< BİRGİ/BİREŞİM
- BİLGİ ile/ve BİRİKİM
( Kişiler, başağa benzer. İçi boşken havadadır, doldukça eğrilir. )
( Bilgi tohumdur. Bire yüz verir. Verdigi yüzün her biri bir tohumdur ki, sana bilgelik, torunlarına da ilham verir. )
( Deneyimi olmayan kavram yetersiz, kavramı olmayan deneyim boştur. )
( Zihinsel bilgi sürecinde 5 aşama:
1. Genel deneyim.
2. Özel deneyim.
3. Olgusal Bilim.
a. Deney ve Gözlem,
b. Kuram oluşturma,
4. Günlük Bilim.
5. Aşkın Bilimler. )
( KNOWLEDGE vs./and ACCUMULATION )
- BİLGİ ve/<> BİTGİ/BİTKİ
( Organiklerdir. )
- BİLGİ ile/ve/<> DAVET
- BİLGİ ve DEĞİŞİM
( KNOWLEDGE and ALTERATION )
- BİLGİ ve/<>/= DENEYİM
( Birine, gökyüzünde 300 trilyon yıldız olduğunu söylerseniz inanır/kabul eder ama "Şu masa, boyalı!" derseniz gidip önce bir eller. )
( ... VE/<>/= Farklı durumları görmek. )
( KNOWLEDGE and/<>/= EXPERIENCE )
- BİLGİ ile/ve/||/<>/> DENEYİM ile/ve/||/<>/> YARATICILIK
( )
( KNOWLEDGE vs./and/||/<>/> EXPERIENCE vs./and/||/<>/> CREATIVITY )
- BİLGİ ve/= "DİL"
( KNOWLEDGE and/= "LANGUAGE" )
- BİLGİ ile/ve/=/||/<>/< DÖNÜŞ(TÜR)EBİLMEK
- BİLGİ ile/ve DÜŞÜNCE
- BİLGİ/VERİ ile/ve/<> DÜŞÜNCE/FİKİR
- BİLGİ ile/ve/<> DUYURU
( INFORMATION vs./and/<> ANNOUNCEMENT )
- BİLGİ ve EDİM
( Mahsusun, makul duruma getirilmesi. VE Amaca bağlı davranışlar. )
- BİLGİ ve/<> EMEK/EYLEM
( İşe taşınmayan bir bilgi, kişinin sahip olduğu bir bilgi değildir. )
- BİLGİ ile/ve/= ERDEM
( KNOWLEDGE vs./and/= VIRTUE )
- BİLGİ ve/||/<>/> ERDEM ve/||/<>/> MUTLULUK ve/||/<>/> BİLGELİK
- BİLGİ ile/ve/<> GEREKÇELENDİRİLMİŞ BİLGİ(EPİSTEMOLOJİ)
( Bilgi, erdem; erdem de mutluluk üretir. )
( Türkçe Çağdaş Epistemoloji Sözlüğü yazısı için burayı tıklayınız... )
( KNOWLEDGE vs./and/<> EPISTEMOLOGY )
- BİLGİ ile/ve/||/<> GÜÇ/İKTİDAR ile/ve/||/<> ÖZNE
- BİLGİ ile/ve HAL
( Paraya ve bilgiye mahkum olma! )
- BİLGİ ve İLGİ ve EYLEM/TEPKİ
( Bildiklerinizi eyleme geçirin, bilmedikleriniz size gelir. )
( KNOWLEDGE and INTEREST and ACTION )
- BİLGİ ile/ve/<>/= İLİŞKİ
( KNOWLEDGE vs./and/<>/= RELATION )
- BİLGİ ile/ve ISTIRAP
( Bilgi, kişinin korkusunun fethidir. )
( INFORMATION vs./and SUFFER )
- BİLGİ ve/||/<>/> İYİLİK ve/||/<>/> KARARLILIK
( Kuşkudan kurtarır. VE/||/<>/> Istırap çekmekten kurtarır. VE/||/<>/> Kaygıdan kurtarır. )
- BİLGİ ve/||/<> KİŞİ
( Bilgi, kendine kayıtsız kalana acımaz. )
- BİLGİ = KNOWLEDGE, COGNITION[İng.] = CONNAISSANCE[Fr.] = die ERKENNTNIS, die KENNTNIS[Alm.] = COGNITIO[Lat.] = HË GNÕSIS[Yun.] = CONOCIMIENTO[İsp.]
- BİLGİ ile/ve MENSUBİYET
- BİLGİ =/||/<> NE YAPMAYABİLECEĞİNİN BİLGİSİ
- BİLGİ ve/||/<>/>/< NEDEN
- BİLGİ(EL-İLM) ile ÖĞRENİM(TE'ALLÜM) ile ÖĞRETİM(TA'LÎM)
( İhvân'ın Îsâgûcî'de ele aldığı konulardan biridir. Ona göre; "Bilgi, bilinenin(nesne) bilenin(özne) zihnindeki suretinden; sanat ise bilen sanatkârın zihindeki bu suretleri dışa vurup maddeye uygulamasından başka bir şey değildir." Öbür taraftan, öğreticinin nefsi(zihin) fiil halinde, öğrencininki ise güç halinde "bilen"(allâme)'dir. Bu durumda öğretim , güç halindeki bilgiyi fiil haline çıkarma, öğrenim ise güç halindeki bilginin fiil haline çıkmasından öte bir şey değildir. Hal böyle olunca özü itibariyle güç halinde bilen durumundaki cüz'î insan nefislerinin fiil halinde bilen felekî-küllî nefs tarafından fiil haline geçirilmesi gerekmektedir. )
- BİLGİ ile/ve/<> OLGU
( KNOWLEDGE vs./and/<> FACT )
- BİLGİ ve/= ORTADAN KALKMIŞ/LIK
- BİLGİ ile/ve/||/<>/> PROMPTOKRASİ
- BİLGİ ile/ve SEÇENEK
( KNOWLEDGE vs./and ALTERNATIVE )
- BİLGİ ile/ve/> SEÇİM
( INFORMATION vs./and/> CHOICE )
- BİLGİ ve/<> SEVGİ
- BİLGİ ve/||/<> SEVGİ ve/||/<> ŞEFKÂT ve/||/<> MERHAMET
- BİLGİ ve/> SEVGİ ve/> VERGİ
( Bilmeyen sevemez. )
( KNOWLEDGE and/> LOVE and/> DUTY
Whom cannot love if does not know. )
- BİLGİ ile/ve/değil/||/<>/>< SÖYLENTİ
- BİLGİ ve/<> TAMLIK
( KNOWLEDGE and/<> COMPLETENESS )
- BİLGİ ile/ve/||/<>/> TAVTİA
( ... İLE/VE/||/<>/> Anlatılacak amacı destekleyecek biçimde, önceden bazı sözler söylemek. )
- BİLGİ ile/ve/=/||/<>/< VARLIK
( KNOWLEDGE vs./and/=/||/<>/< EXISTENCE )
- BİLGİ/VERİ ile/ve/değil/yerine YAKLAŞIK BİLGİ
( Ulaştıklarımız, bilgi değil ancak yaklaşık bilgidir. )
- BİLGİ ile/ve/yerine YÖNTEM
( INFORMATION vs./and METHOD
METHOD instead of INFORMATION )
- BİLGİ ile/ve/||/<> ZORUNLULUK BİLİNCİ
- BİLGİBİLİM/GNOSEOLOJİ[Fr.] ile/değil/yerine EPİSTEMOLOJİ
- BİLGİBİLİMSEL/EPİSTEMİK ile VAROLUŞÇU/ONTOLOJİK
( Bilgiyle ve bilginin doğasıyla ilgili olan. İLE Varlıkla ve var olanların doğasıyla ilgili olan. )
- BİLGİÇ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLGİN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLGE
( Bildiğini zannetme, gereksiz/yararsız/yersiz bilgi sahibi olma, zamansız/bağlantısız paylaşma çabası. Bilgi obezi.[Malûmat-füruş/luk] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Âlim. Derin ve geniş bilgilere sahip olan. )
( [Söz(cük)lerin...] Gerçek anlamlarını kullanarak anlaşırlar. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Mecaz anlamlarıyla anlaşırlar. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kinâye yoluyla anlaşırlar. )
( Bilge olmaya cesaret et![Sapere aude!] / Aklını kullanma cesaretini göster! )
( PEDANT vs. SCHOLAR )
- BİLGİDE/BİLİMDE/BİLİMSELLİKTE,
DÜŞÜNCEDE/UYGULAMADA/YAŞAMDA:
DOĞRULANABİLİRLİK ile/ve/değil/||/<>/< YANLIŞLANABİLİRLİK
( Karl Popper )
- BİLGİ'DE:
KANIT/DELİL ile/ve KEŞİF
- BİLGİDE:
TÜMELLİK ile/ve/||/<> KESİNLİK ile/ve/||/<> ZORUNLULUK
- BİLGİDE/BİLİMDE, ALANDA/KONUDA ASLOLAN/ÖNCELİKLİ OLAN:
"BİLMEMİZ GEREKEN" ile/ve/||/değil/yerine/>< TAKİP EDEBİLMEMİZ/ETMEYE ÇALIŞMAMIZ
- BİLGİLEN(DİR)ME ile/ve/<> EĞİTİM
( Kanuni Sultan Süleyman döneminde eğitim bütçesi toplam bütçenin dörtte biri kadardı. )
( TO (GET) INFORM(ATION) vs./and/<> EDUCATION )
- BİLGİLEN(DİR)ME ile/ve/<> ÖĞREN(/T)İM
( Düşünmeden öğrenmek, yitirilmiş bir emektir. )
( Öğrenensiniz, yapansınız, öğretensiniz. )
( TO (GET) INFORM(ATION) vs./and/<> TO TEACH/LEARN )
- BİLGİLENME ile/ve/> AİDİYET
- BİLGİLENME ve ÖZGÜRLÜK
( TO GET INFORM(ATION) and FREEDOM )
- BİLGİLENMEK ile/ve/değil/yerine BİLGİ İŞLEMEK
- BİLGİLENMELİ!
- BİLGİLERİ/DEĞERLERİ:
KAYIP (ETMEK) ile/değil/yerine/>< KAYIT (ETMEK)
- BİLGİLİ ile/ve/<>/değil EDİB
- BİLGİLİ ile/ve/<>/>/< İLGİLİ
- BİLGİLİ/BİLGİSİZ ile/değil KIBLELİ/KIBLESİZ
( Kişiyi, bilgisinden çok, niyeti/yönelimi/yaklaşımı belirler. )
- BİLGİLİK/ANSİKLOPEDİ[Yun.] ile SÖZLÜK
- BİLGİLİK = KAMUS = ENCYCLOPEDIA[İng.] = ENCYLOPÉDIE[Fr.] = ENZYKLOPÄDIE[Alm.] = ENCICLOPEDIA[İsp.]
- BİLGİLİ/LİK ile/ve/||/<>/> SOĞUKKANLI/LIK
- BİLGİN (OLMAK) ile/ve/değil/||/<>/> AKILLI (OLMAK)
( Başkalarının bilgisiyle (de) olabiliriz. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Ancak, kendi aklımızla olabiliriz. )
- BİLGİN ile/ve/değil/<>/> BİLGE
( Âlim. İLE/VE/DEĞİL/<>/> Ârif. )
( Bilge, kendi bilincinde, insan doğasının sezgisel bilgi ve uygulayımsal bilgisini birleştirmiş kişidir. )
( Bilge kişi yaşamını, bir çiçeğin özünü alıp onun kokusuna ve güzelliğine zarar vermeksizin uçup giden bir arı gibi sürdürür. )
( Bilge kişi tedbirli, içine kapanık ve ölçülüdür. )
( Su yolları yapan kişiler, o suları kontrolleri altına alır; marangozlar, ağaçlardan nasıl yararlanacaklarını bilir; bilge kişiler de aynı biçimde kendi zihnini kontrol eder. )
( Karşılaştığı konuları bir acelecilik içinde değerlendirmeye ve çözümlemeye çalışan kişi, doğruluk yolunda değildir. Bilge kişi, herşeyi acele etmeden huzur içinde düşünür ve değerlendirir. Bu kişi, Gerçek'i korur, Gerçek de onu. )
( Çok konuşan kişiye değil, huzur içinde korkusuzca konuşan kişiye "Bilge" adı verilir. )
( BİLGE: Seni, sana bildiren. )
( Bilgin ol ki, kişileri, "büyük" görme. İLE/VE/DEĞİL/<>/> Bilge ol ki, kişileri, "küçük" görme. )
( [not] SCHOLAR vs./and/but/<>/> WISE )
- BİLGİNİN:
BAŞLANGICI ile/değil/yerine SÜRECİ
( Uzmanlaştığını ve doruğa çıktığını sanmak. İLE/DEĞİL/YERİNE İşin başında olduğuna inanır. )
- BİLGİNİN BİLİNCİ ile/ve ÂDETLERDEKİ ÖZÜ AÇIĞA ÇIKARACAK BİLİNÇ
- VERİNİN/BİLİNİN/BİLGİNİN:
DAĞITIMI ile/ve/||/<> DENETİMİ
- BİLGİNİN DOĞRULUĞU ile/ve BİLGİNİN GÜZELLİĞİ
( İdrakte. İLE/VE Estetikte. )
( RIGHTNESS OF THE KNOWLEDGE vs./and BEAUTY OF THE KNOWLEDGE )
- BİLGİNİN DOĞRULUĞU ile/ve/<> DOĞRULUĞUN BİLGİSİ
- BİLGİNİN EFENDİSİ ile/ve/||/<>/< ÇALIŞMANIN KÖLESİ
- BİLGİNİN ELDE EDİLİŞİ ile/ve/<> BİLGİNİN PAYLAŞIMI/AKTARIMI
( Sahip olduğunuz herşeyi, her kimin gereksinimi varsa, onunla severek paylaşın. )
( Share willingly and gladly all you have with whoever needs. )
( OBTAINING OF THE INFORMATION vs./and/<> SHARING/TRANSMISSION OF THE INFORMATION )
- BİLGİNİN ELDE EDİLİŞİ ile/ve BİLGİNİN PAYLAŞIMI/AKTARIMI
- BİLGİNİN:
ELDE EDİLİŞİ ile/ve/||/<> İFADE EDİLİŞİ
- BİLGİNİN GÜVENİLİRLİĞİ ile/ve (GÜVENİLİR) BİLGİYE SAHİP OLANIN GÜVENİLİRLİĞİ
- BİLGİNİN:
GÜVENİLİRLİĞİ ile/ve/<> ZORUNLULUĞU
- BİLGİ'NİN:
KAYNAĞI ve/ YÖNTEMİ ve/ ÖLÇÜTÜ ve/ DEĞERİ
( SOURCE and METHOD and CRITERION and VALUE/WORTH :[ ... OF THE INFORMATION] )
- BİLGİNİN:
NESNESİ/MADDESİ ile/ve/||/<> BİÇİMİ/SÛRETİ
- BİLGİNİN:
ÖĞELERİ ile/ve BİÇİMİ
( Maddî. İLE/VE Aklî. )
- BİLGİNİN/VERİNİN:
ÖZDEŞLİĞİ ile/ve/||/<> TEMSİLİ ile/ve/||/<> TASVİRİ ile/ve/||/<> İNŞÂSI
- BİLGİNİN VE ÜNİVERSİTENİN ÖNCELİKLİ İŞLEVLERİNDE:
ARAŞTIRMA ve/||/<>/> AKTARIM
- BİLGİ'NİN ZEKÂTI ile/ve BİLGİN'İN ZEKÂTI
- BİLGİSAYAR
( COMPUTER )
- BİLGİSAYAR [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- BİLGİSAYAR [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]
- BİLGİSAYAR [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]
- BİLGİSAYAR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- BİLGİSAYAR [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- BİLGİSAYAR:
TEKNOLOJİ + DİL
- BİLGİSAYAR:
VERİ ve/+ PROGRAM > ÇIKTI
ile/ve/değil/||/<>/>
VERİ ve/+ ÇIKTI > PROGRAM
( "Yapay zekâ"ya kadarki bilinç/yaklaşım/teknoloji. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> "Yapay zekâ" bilinci/yaklaşımı/teknolojisi. )
- BİLGİSAYAR = COMPUTER[İng., İt.] = ORDINATEUR[Fr.] = COMPUTER/KOMPUTER[Alm.] = COMPUTADOR[İsp.]
- BİLGİSAYARDA, ZAMAN KAYDI BAŞLANGICI/MİLÂD(EPOCH & UNIX TIMESTAMP)
( 01 Ocak 1970 )
- BİLGİSELLİK KİPİ
( EPISTEMIC MODALITY )
- BİLGİSEVER/LİK(/AKILSEVERLİK/DİLSEVERLİK/ÖLÇÜSEVERLİK) ile/ve/||/<>/> BİLGELİKSEVER/LİK
( PHILOLOGOS and/||/<>/> PHILOSOPHIA )
- BİLGİSİZ/CAHİL:
YA DUYMAZ ya da DİRENİR/DİRETİR
- BİLGİSİZ/CÂHİL ile/ve/değil/||/<>/< KAYITSIZ
- BİLGİSİZ ile/<>/>< ZEKİ
( Kendini, "mükemmel görme"ye eğilimli. İLE/<>/>< Yeteneklerini, "hafife alma"ya eğilimli. )
- BİLGİSİZ/CAHİL ile/değil/yerine/>< USLU/AKILLI
( Çaban bile boş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dursa da hoş. )
- BİLGİSİZİN/APTALIN HATASINI DÜZELTMEK ile BİLGENİN HATASINI DÜZELTMEK
( Sizden nefret eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Size teşekkür eder.
[Bir aptalın hatasını düzeltme! Senden nefret edecektir. Bir bilgenin hatasını düzelt. Sana minnettar olacaktır.] )
- BİLGİSİZLİĞİN "ESÂRETİ" ile/ve/değil/yerine/||/<> BİLGELİĞİN BEREKETİ
- [ne yazık ki]
BİLGİSİZLİĞİN/BİLGİSİZLERİN:
KABALIĞI ile/ve/||/<> KALABALIĞI
- BİLGİSİZLİK:
BİLMEMEK ile/ve/değil/ne yazık ki/+/||/<>/< ANLAMAYA DİRENMEK
- BİLGİSİZLİK/CEHALET >< BİLİMSEL TUTUM ve BAĞNAZLIK >< FELSEFİ ANLAYIŞ ve GÜÇ/ŞİDDET >< SANATSAL DUYARLILIK
- [ne yazık ki]
BİLGİSİZ/LİK / CEHÂLET ve/||/<> ACIMASIZ/LIK
- BİLGİSİZLİK/CEHÂLET ile/ve/<>/> DALGI/GAFLET
( Kişinin, eşyanın hakikatine ilişkin bilgisizliği. İLE/VE/<>/> Kişinin, kendi hakikatine ilişkin bilgisizliği. )
( Eden kendine eder; yapan bulur ve çeker. Sürekli anımsa! Kazanmak, koca bir yaşam ister. Kaybetmeye ise anlık gaflet yeter. )
( [giderilebilir!] Tâlimle. İLE/VE/<>/> Tenbihle. )
( IGNORANCE vs./and/<>/> CARELESSNESS )
- BİLGİSİZLİK/CEHALET ve/> İHMAL
- [ne yazık ki]
BİLGİSİZLİK SÜRECİ VE SONUCU:
DEMOKRASİ ile/ve/||/<>/> OLİGARŞİ ile/ve/||/<>/> TİRANLIK
- BİLGİSİZLİK ile/ve/||/<>/> BELİRSİZLİK
- BİLGİSİZLİK ile/değil CAHİLLİK/CEHÂLET
( Cehâlet ve zulmü kaldır, hidayet oradadır. )
( Hayatı amaçsız yaşamak. )
( Zekâ, doğruluk Hürmüz'ün; cehalet, yalan ise Ehrimen'in sıfatlarıdır. )
( [not] UNINFORMED vs./but IGNORANCE )
- BİLGİSİZ/LİK / CAHİL/LİK ile/ve/||/<>/>/< "DUYGUSAL/LIK"
- BİLGİSİZ/LİK ile/değil KÜLTÜRSÜZ/LÜK
( Bazı verilere sahip olmamanın adı, bilgisizlik değil kültürsüzlüktür. )