Bugün[19 Kasım 2025]
itibarı ile 9.416 başlık/FaRk ile birlikte,
9.416 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(23/39)


- KUŞ TÜYÜ ile/ve YONDA

( ... İLE Kuşun tüyleri altındaki ince kıllar. )


- KUŞ ile GRANDALA

( ... İLE Himalayalar’ın yüksekliklerinde yaşar. )

( image

image

image

image

)


- KUŞ ile/değil MULAN/YULAN MANOLYASI

( image )

( ... cum MAGNOLIA LILIIFLORA )


- KUŞ ile SARIASMA/SARICIK

( ... İLE Ötücü kuşlar takımının, sarıasmagiller ailesinden, parlak sarı tüylü kara kuyruklu bir kuş. )

( ... cum ORIOLUS ORIOLUS )


- KUŞA ile ...

( Buda'cı felsefe okulu. )


- KUŞANMA ile/ve/değil/yerine BÜRÜNME


- KÜSEN = KUÇA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Uygur sınırında bir kent. )


- KUŞKU ile/yerine SORGULAMA

( Sorgulamak ve reddetmek gereklidir. )

( Gerçek soruşturma bir şeyin içine doğru yapılır, dışa doğru değil. )

( Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değmez. )

( Bilinecek/bilinebilecek şeye yaklaşmanın biricik yolu soru sormaktır. )

( Kuşkuculuğumuz hakkında bile kuşkucu olmalıyız. )

( Temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise sürekli kuşku içinde olmalarıdır. )

( SUSPICION vs. INTERROGATE
INTERROGATE instead of SUSPICION
To question and deny is necessary.
True enquiry is always into something, not out of something. )


- KUŞKULANMA ile İŞKİLLENME[Fars.]


- KUSMA/İSTİFRA[Ar.] ile/ve/||/<> KUSMAK

( Kusmak durumu. | Üzerine bir boya uygulandığında alttaki rengin üste çıkması. İLE Midenin içindekini basınçla ağızdan dışarı atmak, çıkarmak. | Reddetmek. | Boyanan ve temizlenen şeyler yeniden ortaya çıkmak. | İçinde birikmiş kinini, öfkesini söyleyerek açığa vurmak. )


- KÜSTAHLIK:
EMEK YOKSA ile/ve/||/<>/< BİLGİ YOKSA


- KÜSÛR ile/||/<> CÜZ[çoğ. ECZÂ] ile/||/<> SAHÎH ile/||/<> MAHREC

( Kesirli sayı. | Kendisinden daha büyük bir sayıya pay olan sayı ya da payda alan sayı. İLE/||/<> Kesirli sayılarda bütünden alınan parça, pay. İLE/||/<> Tam sayı. | Kendinden daha büyük bir sayıya pay olmayan sayı ya da payda almayan sayı. İLE/||/<> Payda. )


- KUSURA BAKMA AMA ... değil/yerine YANLIŞ ANLAMA AMA ...


- KUTİKULA ile EPİDERMİS

( Bitkilerin yapraklarında su kaybını önleyen mumlu tabaka. İLE Bitkilerin ve hayvanların dış yüzeyini kaplayan göze tabakası. )


- KUTLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<> ANMA


- KUTLAMA ile/ve BAYRAM

( [Tatarlar'da] "Beyremi bar balık, bay balık"[Bayramı olan halk, zengin halktır.] )


- KUTLAMA ile/ve KUTSAMA


- KUTSAL NESNELERİ TUTMADA:
ELLE ile/ve/değil/yerine KUMAŞLA


- KUTSAL = KUTSİ, MUKADDES = SAINT, HOLY[İng.] = SAINT[Fr.] = HEILIG[Alm.] = SANCTUS[Lat.] = SANTO/TA[İsp.]


- KUTSALLAŞTIRMA ile KUTSAMA

( SANCTIFICATION vs. BLESSING )


- KUTSALLAŞTIRMA ile/ve/<> VAAZ (ETME)


- KUTSAMA ile/değil/yerine ANMA/ANLAMA


- KUTSAMA ile TANRISALLAŞTIRMA


- KUTUPLAŞMA ile/ve/||/<>/> ÇOKLU BÖLÜNME


- KUTUPLAŞMA ile KAMPLAŞMA


- KUTUPLAŞMA değil/yerine KUCAKLAŞMA


- KUVANTUM KİMYASI ile/||/<> KLASİK KİMYA

( Kuantum mekaniği prensiplerine dayanan kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Klasik fizik prensiplerine dayanan kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalı. )


- KUVANTUMDA:
KUVANTUMLANMA ile DALGA-PARÇACIK İKİLİĞİ ile TÜNELLEME ile SÜPERPOZİSYON ile KUVANTUM GİRİŞİMİ ile DOLAŞIKLIK


- KUVVE-İ HÂFIZA ile/ve/<> KUVVE-İ ZÂKİRE


- KUVVE-İ:
MUVALLİDA ile/ve/||/<>/> MUTEVELLİDA


- KUVVET ve/<> AYRIŞMA

( Uclar arasındaki enerjetik, çelişik yapı. VE/<> ... )


- KUVVETLE MUHTEMEL değil/yerine/= YÜKSEK OLASILIKLA


- KUYRUK ile/yerine SIRA

( QUEU vs. TURN
TURN instead of QUEU )


- KUYU ile GAYYA[Ar.]

( ... İLE Cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyunun ya da derenin adı. )


- KUYU ile TİLMA

( ... İLE İlk kuyunun başı. )


- KUZEY YERUCU/ARKTİK[Yun./İng.] ile GÜNEY YERUCU/ANTARTİKA

( Kuzey. İLE Güney. )

( ... İLE Hava, -93 °C'ye kadar düşebilir. )

( ARCTIC vs. ANTARCTICA
North. VS. South. )


- KWACHA ile EMALANGANİ ile METİKEŞ

( Malawi'nin para birimi. İLE/VE/<> Swaziland'ın para birimi. İLE/VE/<> Mozambik'in para birimi. )


- KYOTO ile/ve/||/<> TOKYO ile/ve/||/<> FUKUOKA ile/ve/||/<> HİROŞİMA ile/ve/||/<> İNOKAŞİRA ile/ve/||/<> GİNZA

( [Japonca'daki anlamı/karşılıkları]
Başkent. İLE/VE/||/<> Doğu başkenti. İLE/VE/||/<> Mutlu tepe. İLE/VE/||/<> Büyük ada. İLE/VE/||/<> Kuyubaşı. İLE/VE/||/<> Darphane. )


- LÂ İLÂHE:
PARÇA değil BÜTÜN


- LÂ ile İLLÂ ile MERECECELBAHREYN(MECMA-ÜL BAHREYN)


- LA[Oğuz] ile LA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir işin gerçekleştiğini ya da bittiğini açıkça belirtmek için Oğuzlar tarafından kullanılan bir ilgeç.[Eylemlerin sonrasına eklenir.] İLE ... )


- LÂ[Ar.] ile MÂ[Ar.]


- LADANG ile/ve MİLPA

( Bir tür tarım. İLE/VE Orta Amerika'da yapılan tarım. )


- LÂFIZ ile/ve/||/<>/> MÂNÂ

( Ortak/müşterek. İLE/VE/||/<>/> Çeşitli/muhtelif. )


- LÂFIZ +/+/= MÂNÂ +/+/= NAZIM +/+/= KELÂM

( KELİME )


- LAFZ ile MÂNÂ ile NAZM


- LÂFZ-I MEVLÂNÂ ve/> ZÂT-I MEVLÂ

( Lâfz-ı Mevlânâ'dan, Zât-ı Mevlâ'ya ermektir kasıt. )


- LAGA-LUGA (ETMEK/YAPMAK)/LAGADA-LUGADA

( Gereksiz konuşmalarda. )


- LAHANA[Yun.] ile BAŞLAHANA

( ... İLE Yaprakları sıkı, yuvarlak başlı lahana. )

( BRASSICA OLERACEA )


- LAHANA ile KIRMIZILAHANA


- LAHANA ile YABANİLAHANA

( Ballıbabagillerden, küçük yapraklı, hoş kokulu bir saksı bitkisi. İLE Turpgillerden, kumlu yerlerde yetişen ve sebze gibi yenen bir bitki. )


- LAHANA/KELEM ile KARALAHANA

( Turpgillerden, geniş ve kalınca kat kat yaprakları olan, güz ve kış sebzesi olarak yetiştirilen ve çok sayıda türü olan bitki. İLE Yaprakları koyu yeşil olan bir tür lahana. )

( BRASSICA OLERACEA cum SABELLICA )


- LAHİD KABARTMALARINDA:
ERKEK ile KADIN

( Kadın da yanında yer alır. İLE Tek başına yer alır. )


- LÂİKLİK ile YERİNE KOYMA


- LAL- ile/||/<> -LALİA/LALO- ile/||/<> -LEXİA ile/||/<> -PHASİA/-PHRASİA ile/||/<> -PHEMİA ile/||/<> LİNGU-/LİNGUO- ile/||/<> CİON-/CİONO-/KİONO- ile/||/<> STAPHYL-/STAPHYLO-

( Konuşma, anlaşılmaz sözler söylemek. İLE/||/<> Konuşma organları ya da konuşma ile ilgili, konuşma bozukluğu ile ilgili. İLE/||/<> Konuşma, okuyabilme yeteneği ile ilgili. İLE/||/<> Konuşma, konuşma bozukluğu ile ilgili. İLE/||/<> Bozuk konuşma, konuşma yeteneği, söyleme yetisi. İLE/||/<> Dil. İLE/||/<> Küçük dil, uvula ile ilgili. İLE/||/<> Üzüm salkımı, küçük dil ile ilgili, stafilokokla ilgili. )


- LALA ile/||/<> LALADAŞ

( Yetiştirici, bakıcı ya da eğitici. [Osmanlı'da, saray içinde saygın olanların, ileri gelenlerin ya da varsıl kişilerin çocuklarını yetiştirmek için tuttuğu kişi.[Geleceğin sultanını yetiştirmek üzere görevlendirilen ve çeşitli yetenekleri olan bu görevlilerdir. Osmanlı'da, lalalar, yetiştirdiği şehzadenin Sultan olması ile güç ve etki kazanmıştır. Başarısızlığa uğrayan ve yaşamını kaybeden şehzadelerin lalaları ise ölümden kurtulabilirse de siyasi yaşamını kaybetmiş olurdu. Şehzadeler sancağa çıkarken, emirlerine tayin edilen devlet görevlileri içinde bir ya da birkaç lala da bulunurdu. Bunlardan en önde geleni ve şehzadenin veziri derecesinde bulunanı "Lala Paşa" sanını taşırdı. Lalalık, duyarlılık ve tam bir güvene dayanan görevlerdendi. Şehzadenin iyi bir devlet adamı olarak yetiştirilmesinin yanı sıra şehzadenin sultana karşı itaatinin devam ettirilmesi de gerekmekteydi. Güveni sarsacak olaylarda, haberler ve ihbarlar sonunda lalaların görevinden alınması yetkisi hükumetindi. Şehzadeler de zevkine göre lalaları bir dereceye kadar kabul edip etmemekte hak sahibiydi. Şehzadeler için kafes yöntemi uygulanmaya başladıktan sonra, şehzade bir yaşında sütten kesilince, kendisine ayrılan görevlilerden üçü has odalılardan seçilirdi. Bunların en yaşlısı ve en deneyimlisi baş lala sanıyla onun yetiştirilmesinden sorumlu tutulurdu. Lala deyimi, ayrıca, eğitici anlamında, halk arasında, konak ve evlerde durumuna göre çocukların yetiştirilmesi için seçilen kişilere verildiği gibi saraylarda, acemilerin yetiştirilmesi görevinde bulunan kişilere de verilirdi. Aynı lalanın idaresinde bulunan acemiler "Laladaş" sanını alırdı. Lalaların acemileri yetiştirme sırasında onların kusurunu düzeltmesine ve öğütte bulunmasına "Lala nizam etti"; bir konuyu inceleme, öğretme çabalarına "Lala divan etti" denirdi.] İLE/||/<> Lalanın altındaki acemilerin birbirine sesleniş biçimi. )


- LALA ile SADRAZAM

( Sultanların sadrazamlara verdikleri unvan. )


- LAMA ile DEVE(HECİN)

( Güney Amerika'nın dağlık bölgelerinde yaşar. Tükürmesiyle ünlüdür. İLE ... )

( Lama ile Hecin )

( LÂME ile ZELÛL[çoğ. EZİLLE, ZÜLÜL] )

( LAMA cum CAMELUS )


- LAMA ile/ve/değil GUANAKO

( ... İLE/VE/DEĞİL Yabani lama. Lamaların atası. Güney Amerika ve özellikle Patagonya'da bulunur. )

( Lama ile Guanako )


- LAMA ile OKAPİ


- LAMA ile VİGONİ


- LAMBA[Yun.] ile FENER[Yun.]

( Petrol gibi yanıcı bir nesne yakarak ya da elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren araç. | Radyo ve televizyonlarda kullanılan, havası boşaltılmış ya da içine düşük basınçlı bir gaz doldurulmuş cam, seramik ya da çelikten ampul. | Kapı, pencere kenarlarına açılan, genellikle dik açılı girinti. İLE Saydam bir nesneden yapılmış ya da böyle bir nesne ile donatılmış, içinde ışık kaynağı bulunan aydınlatma aracı. | Gemilere yol gösteren ışık kulesi. | Askı. )

( LAMP vs. LANTERN )


- LAMBA[Yun.] ile KEDİGÖZÜ

( ... İLE Taşıtların arkasındaki kırmızı renkli işaret lambası. | Yollarda, ışık vurduğunda parlayan trafik işareti. )


- LAMBA[Yun.] ile STROBOSKOP[Fr.]

( Petrol gibi yanıcı bir nesne yakarak ya da elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren araç. | Radyo ve televizyonlarda kullanılan, havası boşaltılmış ya da içine düşük basınçlı bir gaz doldurulmuş cam, seramik ya da çelikten ampul. | Kapı, pencere kenarlarına açılan, genellikle dik açılı girinti. İLE Dönme ve titreşim hareketi yapan bir nesneyi, kısa ve eşit aralıklarla aydınlatmaya yarayan araç. )


- LAMBADER[Fr. < LAMPADAIRE] değil/yerine AYAKLI LAMBA

( Genellikle odanın köşelerine konulan. )


- LAMINA[İng.] değil/yerine/= KATMAN


- LANDSCAPE :/yerine MANZARA


- "LÂNETLEME" ile "KARALAMA"

( Dinlerde. İLE İdeolojilerde. )


- LANSE ETME değil/yerine/= TANITMA


- LAPİNA ile KİKLA

( ... İLE Lapinagillerden, güzel renkli, 50 santimetre uzunluğunda bir balık. )

( ... cum LABRUS BERGGYLTA )


- LAPİNA ile LABROS[Lat.]

( Lapinagillerden, kayalık kıyılarda, sığ sularda yaşayan 25-35 cm. uzunluğunda, kırmızı benekli, mavi ya da yeşil balık. İLE Lapina balığının büyüğü. )

( CRENILABRUS PAVO cum ... )


- ...-LARLA ... ile/değil ...'YA GÖRE


- LARVA["LAVRA" değil!] ile/ve/||/<>/> PUPA ile/ve/||/<>/> IMAGO

( [İnsanda] EMBRİYON ile/ve/||/<>/> FETÜS ile/ve/||/<>/> HOMO SAPIENS SAPIENS )

( )

( CATERPILLAR vs./and/||/<>/> CHRYSALIS vs./and/||/<>/> BUTTERFLY )


- LASERASYON/LACERATION[İng.] değil/yerine/= PARÇALI YARALANMA/YIRTILMA


- LASTA[Hollanda dilinden] ile ...

( Gemi yüklerine uygulanan ağırlık ölçüsü birimi. Geminin alabildiği yük. | Kuzey Avrupa'da kullanılan, 2000 kg.'a yakın gemi yüklerine ve büyük miktardaki ticaret mallarına değer biçmeye yarayan kütle ölçü birimi. )


- LATA[Alm.] ile LATA[İt.]

( Dar ve kalınca tahta. İLE Osmanlı'larda, ilmiyenin giydiği bir tür üstlük. )


- LATER :/yerine DAHA SONRA


- LATERALİZASYON/LATERALIZATION[İng.] değil/yerine/= YANLAŞMA


- LATRİNA[Lat.] ile/ve/||/<>/< LAVATRİNA[Lat.]

( Tuvalet. İLE/VE/||/<>/< Banyo[< yıkanmak]. )


- LAVAJ/LAVAGE[İng.] değil/yerine/= YIKAMA


- LAVTA[Alm. < Ar.] ile LAVTA[İt.]

( Mızrapla çalınan, gövdesi uddan küçük bir çalgı. İLE Ebe. | Doğacak çocuğu, ana rahminden çekmeye yarayan araç. | [eskiden] Erkek doğum uzmanı. )


- LAW :/yerine YASA


- LAWSUIT :/yerine DAVA


- LAYİHA değil/yerine/= GÖRÜŞÇE


- LED ile/||/<> AKKOR LAMBA

( LED yarıiletken ışık, akkor ısıtma ile ışık )

( Formül: p-n junction İLE Tungsten filament )


- LEGA ile ...

( Papalık elçisi. )


- LEKENDE ile/ve OYULGA

( Kaba dikiş. İLE/VE El ile yapılan gelişigüzel/eğreti dikiş. )


- LEM ile/ve LEMMÂ

( Olasılık. İLE/VE Hiç! )

( Fiil-i muzârinin başına gelerek nunsuz sıgaların sonunu sessiz kılar. )

( Fiil-i muzârinin başına gelerek nunlu sıgaların nunlarını düşürür. )


- LEM'A[Ar.] ile/ve BALG/BALK

( Parıltı, parlayış. İLE/VE Ufukta görülen parıltı. )


- LEMEÂT[Ar. < LEM'A] ile LEMEHÂT[Ar.]

( Parıltılar, parlayışlar. İLE Bir kezlik bakışlar, bir göz atışlar. )


- LEMMÂ[Ar.] ile LEM[Ar.]


- -LEMMA ile/||/<> MENİNG-/MENİNGO- ile/||/<> -PHYLAC/PHYLACT-

( Kılıf, koruyucu zar, membran. İLE/||/<> Membran, meningsler. İLE/||/<> Korunma, savunma. )


- LEMUR ile MİRZA


- LEMUR ile SİFAKA

( ... İLE Sifakalar, primatlar takımının lemur ailesindendir. Lemurlar, dünyada sadece Madagaskar adasında yaşarlar. Lemur, Latince'de, "hayalet" demektir. Madagaskar yerlileri, lemurların, ölmüş kişilerin hayaletleri olduğuna inanır. Lemurların ortak özelliği, gövdelerinin maymuna, yüzlerinin ise köpeğe benzemesidir. Sifakalar, otoburdur. Sifakaların da içinde bulunduğu indrigiller alt ailesinin ortak özelliği, bu hayvanların dikey tırmanıcı ve atlayıcı[vertical clinger and leaper] olmasıdır.

İndrigillerin hepsi, çok iyi birer sıçrayıcıdır. 15 metre kadar ileri sıçrayabilirler. Sıçrarken arka ayaklarını kullanırlar ve yine arka ayakları üzerine iniş yaparlar. İndrigiller, yerde arka ayakları üzerinde zıplayarak ilerler.

Hiçbir maymun türü, indrigiller kadar sıçrayamaz. İndrigillerin kollarında, dirseklerinden bellerine kadar uzanan deriden kanatçıkları vardır. Bu, onların havada süzülmelerine ve yön değiştirmelerine yardımcı olur.

Sifakalar, indrigiller arasında en ünlü olanıdır ve en iyi sıçrayandır. Sifakaların boyları, ayağa kalktığı zaman 50-60 cm.yi bulur. Ağaçtan ağaca, uçarcasına hareket ederler. Madagaskar'da, hiçbir yırtıcı hayvan onları yakalayamaz. )

( )


- LEMUR ile SPAKA


- LENDUHA ile ...

( Çok iri ve kaba şey. )


- LENGALENGA ile ...

( Muz, patates ve Burundi ıspanağı ile hazırlanan bir lapa. [Burundi'nin en tipik yemeği] )


- LESEPASE ile/ve PRATİKA

( Sınırı geçmek için verilen yazılı izin. İLE/VE Gemilere verilen giriş ve çıkış izni. )


- LETARJİ ile LİOPELMA


- LEV ile LEVA

( Romanya para birimi. İLE Bulgar para birimi. )


- LEVHA[Ar.]/TABELA[İt. < TABELLA] ile ARMADURA[İt. < ARMATURA]

( Bir yere asılmak için yazılmış yazı, safiha. Üzerinde tanıtıcı, belirtici bir yazı, açıklama, işaret ya da resim bulunan, tahta ya da sac parçası. | Hastahane, yatılı okul, askerî birlik gibi toplu yemek verilen yerlerde, günlük yemek için çıkarılan erzakın türünü, miktarını gösteren çizelge. | Hastahanelerde her hastanın gündelik yemek ve ilacının yazıldığı kâğıt. İLE Gemide direklere takılı halatları bağlamak için küpeştenin iç tarafında bulunan delikli ve çubuklu levha. )


- LEVHA ile ...

( Levha, serlevha, başlık. Küçüğüne kıt'a. )


- LEVHA[Ar.] ile ANTERLİN/ENTERLİN[Fr.]

( ... İLE Basımcılıkta, satır aralarını denkleştiren ince kurşun levha. )


- LEYL ile LEYL-İ SECÂ

( Gece. İLE Tam kararmış gece. )


- LEYLÂ LEYLÂ ve/> MEVLÂ MEVLÂ


- LEYLÂ'[Ar.] ile Leylâ'[Ar.]

( Çok karanlık gece. | Arabî ayların son gecesi. İLE Leylâ ile Mecnûn öyküsünün kadın kahramanı. )


- LEYLÂ ile/ve/||/<>/> MEVLÂ


- LEYLEK ile TURNA

( ... İLE Japon kültüründe, 1000 yıllık uzun bir yaşamı simgeler. )

( LAKLAK ile ... )

( LEGLEG ile BÂTİR )

( STORK vs. CRANE )

( CICONIA CICONIA cum GRUS GRUS )


- LİBÂ = ELBİSE | HIRKA

( ELBİSE | HIRKA )


- LİGATURA/LİKADURA ile ...

( Gemide kullanılan bir ip. )


- LİHÂ'[Ar.] ile LİHÂ[Ar. < LİHYE] ile LİHÂ[Ar. < LEHÂT]

( Ağaç kabuğu. İLE Sakallar. İLE Küçük diller. )


- LİKA' ile ...

( GÖRME, RASTGELİP KAVUŞMA, YÜZ YÜZE GELME | YÜZ, ÇEHRE )


- LİKA'["ka" uzun okunur] ile LÎKA[Ar.]

( Görme, rastgelip kavuşma. | Yüz, çehre. İLE Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek, lök. )


- LİKOPEN:
DOMATESTE ile/ve/||/<>/> KAN VE DOKULARDA

( All-trans izomeri(all E-izomeri)[%90'a yakın oranda]. İLE/VE/||/<>/> Cis-izomeri(Z-izomeri). )

( Çiğ domateste bulunan likopen molekülü, "çizgi" biçimindedir. [Likopenin bağırsaklardan emilmesi ve kana geçmesi için uygun değildir.] İLE/VE/||/<>/> Kanda dolaşan likopen molekülü, "bükük" biçimdedir. )

( [Likopenin ...] Çizgisel biçimi, kümelenme ve kristalleşme eğilimi gösterir.[Emilmesini azaltır.] İLE/VE/||/<>/> Bükük biçimi, bağırsaklarda oluşan misellere kolayca geçer.[Emilimi daha fazla olur.] )

( [Miseller, yağların bağırsaklarda daha kolay emilmelerini sağlayan küçük damlacıklar biçimindeki oluşumlardır. Bağırsak gözeleri tarafından kolaylıkla alınır, şilomikron biçiminde paketlenir ve böylece kan dolaşımına geçerler.] )

( Domatesin pişirilmesi ve özellikle de bu işlem sırasında yağın da bulunması, çizgi biçimindeki moleküllerin bükük biçime dönüşmelerini kolaylaştırır.

Yapılan bir araştırmada, domatesin yağla beraber işlenmesiyle elde edilen domates sosu (cis-izomeri) yiyenlerin kanlarında, çiğ domates yiyenlere (all E-izomeri) göre daha fazla likopen bulunduğu tespit edilmiştir.

Z-izomerlerinin antioksidan etkileşimi de laboratuvar koşullarında all E-izomer biçimine göre çok daha yüksektir yani sağlığa daha yararlıdır. )

( Daha fazla likopen alabilmek için domatesin çiğ değil yağ ile birlikte pişirilmesi gerekiyor.
[Pişirme işlemi, başta C vitamini olmak üzere çoğu besin öğesinin de etkisinin azalmasına neden olur.]

Domatesin çiğ yenilmesi, hem de yemeklerle birlikte pişirilerek tüketilmesinde yarar vardır.
[Endüstri ürünü markalı sos, ketçap ya da salça kullanmamalıyız.] )


- LİKYA ile ...

( IŞIK ÜLKESİ )


- LİLA ile ...

( Oyun, şaka, bir ilâhi oyun olarak bakılan kozmos. Lila, Brahman'ın Mutlak gerçeğini temsil etmez. O ancak kısmi gerçektir ki gerçek olmayandan farklı değildir. Örneğin, buz kimilerine göre su, kimilerine göre ise buhar olarak tanımlanır fakat iki beyan da kısmen doğrudur. )


- LIMITASYON/LIMITATION[İng.] değil/yerine/= SINIRLAMA | KISITLAMA


- LIMITATION :/yerine SINIRLAMA


- LİNÇ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İFŞÂ


- LİR ile/ve KİTARA


- LİRA ile LİRA[< İt. Altın para]

( Telli bir çalgı. İLE Yüz kuruş değerinde, Türkiye para birimi. )


- LISA İLE PULSAR TİMİNG İLE KAGRA ile/||/<> GRAVİTASYONEL DALGA DEDEKTÖRLERİ

( Yerçekimi dalgası gözlem sistemleri. )

( Formül: h ~ 10⁻²¹ )


- LİVÂ ile/||/<> MUTASARRIF

( Sancak. | Osmanlı döneminde, sancak olarak tanımlanan yönetim birimi.[Başında sancakbeyi bulunurdu. Tanzimat sonrası dönemde, livânın başında bulunan görevliye mutasarrıf da denilmiştir.] İLE/||/<> Tasarruf hakkı ve salâhiyeti olan kişi. | Bir malın sahibi. | Eskiden vilâyetten küçük olan sancak ya da öteki adı ile livânın yöneticisi. | Mîrî ya da vakıf araziye tasarruf eden kişi. )


- LİYOFİLİZASYON/LYOPHILIZATION[İng.] değil/yerine/= DONDURARAK KURUTMA


- l/L ile L ile La ile la[İt.]

( Türk abecesinin on beşinci yazacı/harfi. Sesbilim bakımından, dişeti ünsüzlerinin ötümlüsüdür. İLE Romen rakamları dizisinde, 50 rakamını gösterir. İLE [kimya] Lantan'ın simgesi. İLE [müzik] Gam (ll) dizisinde, "sol" ile "si" arasındaki ses. | Bu sesi gösteren nota imi. )


- LOBELYA[Lat. LOBELIA] ile ...

( Salkım durumunda, mavi çiçekleri bulunan, bir ya da çok yıllık, Kuzey Amerika bitkisi. )


- LOGARİTMA ile/||/<> ÜSTEL FONKSİYON

( Logaritma ve Üstel Fonksiyon arasındaki ilişki )


- LOKAL ANESTEZİ değil/yerine/= SINIRLI UYUŞTURMA


- LOKANTA ile LOSTARYA

( ... İLE Küçük lokanta. )


- LOKANTA ile/ve RESTORAN

( [İt.] TRATTORIA ile RISTORANTE )


- LOKMA ile/ve/> KİMÜS

( ... İLE/VE/> Yemeklerin mide özsuyuyla karıştıktan sonra aldığı durum. )

( İSTİHLÂB[Ar.]: Yemeğin, bağırsaklarda sindirilmek üzere yoğun sıvı kıvamına geçmesi. )

( PEPSIN: Mide özsuyunun hazmı kolaylaştıran bir maddesi. )

( TEKEYLÜS: Yiyeceklerin midede ve bağırsaklarda ezilerek lenf damarları tarafından emilmeye elverişli duruma gelmesi. )

( BOLUS vs./and/> CHYME )


- LOKMA ile/ve/> MEBLÛ/A

( ... İLE/VE/> Yutulmuş, bel olunmuş. )


- LOKMA ile/ve/<> RIZÂ


- LONGITÜDİNAL ÇALIŞMA/LONGITUDİNAL STUDY[İng.] değil/yerine/= ZAMANA YAYILI ÇALIŞMA


- LONGITÜDİNAL/LONGITUDİNAL[İng.] değil/yerine/= UZUN EKSENDE, UZUNLAMASINA


- LÖSEMİ ile/||/<> LENFOMA

( Kemik iliğinde olağandışı beyaz kan gözelerinin çoğalması ile ilişkili bir kanser türü. İLE/||/<> Lenfatik düzende olağandışı göze büyümesi ile ilişkili bir kanser türü. )


- LOSTRA[İt.] ile ...

( Ayakkabı boyama. )


- LOT :/yerine ÇOK, ARSA


- LÜFER ile/değil AKYA


- LÜFER ile/değil/<> SIRTIKARA

( ... İLE/DEĞİL/<> Lüferin bir türü. )


- LUKATA ile ...

( Buluntu mal. )


- LURIANİK KABALA ile/ve GELENEKSEL KABALA

( Isaac Luria. İLE/VE Isaac the Blind. )


- LÜTÛFKÂR/ÂNE değil/yerine/= KAYRALI/CA


- MÂ LEKE LÂ TEF'ALU KEZÂ[Ar.] ile LİME LÂ TEF'ALU[Ar.]

( Sana ne oluyor böyle yapmıyorsun? İLE Neden yapmıyorsun? )


- MÂ'[Ar. çoğ. MİYÂH] ile MÂ-[Ar.] ile MA'/MAA[Ar.] ile MÂ[Ar.]

( Su. İLE O şey ki, şu nesne, ...daki. | Olumsuzlama/nefi edatı. İLE İle, beraber, birlikte. İLE Biz. )


- MÂ ile ...

( BİZ )


- -MA ile MA/MAH ile MA
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Buyrum kipindeki eylemlere gelen ve olumsuzluk bildiren bir ilgeç. İLE "İşte! | Al!" anlamına gelen bir ilgeç. İLE Oğlak ve kuzu sesinin bir yansıması. )


- MA'A[Ar.] ile 'INDE[Ar.]


- MAALESEF[Ar.]["MALESEF" değil!]/DERDÂ[Fars.] değil/yerine/= NE YAZIK Kİ


- MACERA[Ar.]/SERÜVEN[Fars. SERVAN]/SERGÜZEŞT[Fars.]/AVANTÜR[Fr. AVENTURE | İng. ADVENTURE] değil/yerine/= OLAYCA


- MADÂ/MAZÂ[Ar.] ile MÂ-ADÂ[Ar.]

( Geçti. İLE Başka, fazla, gayrı. )


- MADALYA[İt.] ile MADALYON[İt.]

( Yararlık gösterenlere, yarışlarda ve sergilerde derece alanlara ödül, bazen de önemli bir olay dolayısıyla, ilgililere, andaç olarak verilen metal nişan. İLE İçine küçük resim, saç teli gibi andaçlar konulan, bona zincirle asılan, genellikle değerli metalden yapılmış, türlü biçimde süs eşyası. )


- MADDE ile/ve MÂNÂ

( Mânânın kesifleşmiş hali. İLE/VE Seni senden soyan. )

( Verdikçe "azalan". İLE/VE Verdikçe artan/artar. )

( Mânânın hakimiyeti madde sayesinde olur. )


- MADEM Kİ ÖYLE "SÖYLÜYORSA/YAPIYORSA" değil MADEM Kİ ÖYLE SÖYLÜYOR/YAPIYOR


- MAFYA ile/ve/||/<> CUNTA


- MAFYA ile/ve/<> (")HÜKÜMET(")

( FaRkLaR'ı değil önemli bir ortak yanları vardır. İkisinde de haktan, hukuktan eser yoktur ve/ya da olmayabilir (ne yazık ki[hükümet için]). )


- MAGANDA ile MAÇO


- MAĞARA ile/ve/||/<>/> BARAKA


- MAĞARA[Ar.] değil/yerine/= İN

( Bir yamaca ya da kaya içine doğru uzanan, barınak olarak kullanılabilen yer kovuğu. | Karst bölgelerinde, kireçtaşlarının erimesiyle oluşan, büyük, birbirine koridorlarla bağlı yeraltı kovukları. )


- MAĞARA ve/> MAĞAZA


- MAĞARA ile/ve/||/<> YERALTI

( Platon. İLE/VE/||/<> Dostoyevski. )


- MAĞAZA değil/yerine/= KEPİTEY


- MAĞAZA ile/ve/<> REYON[Fr. < RAYON]

( ... İLE/VE/<> Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü. )


- MAGMA[Yun.] değil/yerine/= ISI/SICAK YUVARI

( Yerin içinde, sıvı ya da hamur kıvamında, uçucu gazlarla doymuş olarak bulunan eriyik. )


- MAGRİB-İ AKSÂ[Ar.] ile MAGRİB-İ EDNÂ[Ar.] ile MAGRİB-İ ESVÂT[Ar.] ile MAGRİB OCAKLARI[Ar.]

( Fas, Marakeş. İLE Trablus ve Berberiye. İLE Tunus, Cezâyir. İLE Trablus, Tunus ve Cezâyir. )


- MAGZÂ[Ar.] ile MAGZÂ[Ar. çoğ. MAGAZÎ]

( Amaç, istek, meram. İLE Gazâ, savaş öyküleri. | Savaş. )


- MAHAL ile/||/<> MÂFEVK ile/||/<> EMÂKİN ile/||/<> HÂNE ile/||/<> MESKEN ile/||/<> MINTIKA ile/||/<> SÜKNÂ

( Yer. İLE/||/<> Üst mahal. İLE/||/<> Mahaller, mekanlar, mevkiler, yerler. İLE/||/<> Ev. İLE/||/<> Kişinin fiilen oturduğu yer, konut. İLE/||/<> Bölge, yer, mahal. İLE/||/<> Oturma [oturulacak yer]. )


- MÂHÂZÂ/MAAHÂZÂ değil/yerine/= BUNUNLA BİRLİKTE, BÖYLEYKEN, BÖYLE İSE DE


- MAHFAZA[Ar.] değil/yerine/= KORUNCAK


- MAHFAZA değil/yerine/= KORUNCAK


- MAHFİL-İ KAZÂ değil/yerine/= ADÂLET MEYDANI


- MAHİYET ile/ve/||/<> MUHTEVÂ


- MAHREC değil/yerine/= PAYDA


- MAHRÛT ile/||/<> MAHRÛT KÂİM ile/||/<> MAHRÛT MÂİL ile/||/<> MAHRÛT MUDALLA ile/||/<> MAHRÛT NÂKIS

( Koni. İLE/||/<> Dik koni. İLE/||/<> Eğik koni. İLE/||/<> Çokgen koni. İLE/||/<> Kesik koni. )


- MAHSUBEN[Ar.] değil/yerine/= SAYILCA


- MAHSÛSA ile KÜLLİYYE MÜSEVVERE ile CÜZ'İYYE MÜSEVVERE ile MÜHMELE


- MÂHYA ile MÂHYA

( Ramazan gecelerinde, camilerde, iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil ya da elektrik ampulleriyle yazılan yazı ya da yapılan resim. İLE Çatılarda, iki eğik yüzeyin birleştiği bölüm. )


- ENGEL/SAKINCA/MAHZUR[Ar.] ile ENGEL/SAKINCA/BEİS[Ar.]


- MÂ-İ CÂRİ ile/||/<> MÂ-İ LEZÎZ ile/||/<> LEB-İ DERYA

( Akarsu. İLE/||/<> İçilecek su, lezzetli su, memba suyu. İLE/||/<> Deniz kenarı, sahil. )


- MAIL :/yerine POSTA, E-POSTA


- MAIN :/yerine ANA


- MAINLY :/yerine BAŞLICA


- MAJOR CROSS MATCH[İng.] değil/yerine/= MAJOR ÇAPRAZ KARŞILAŞTIRMA


- MAKARA-KUKARA


- MAKARA ile ÇARK

( PULLEY vs. WHEEL )


- MAKARA ile MANDAR[Yun.]

( ... İLE Gemilerde kullanılan küçük makara. )


- MAKARA değil/yerine/= SARDIRAÇ


- MAKARA ile TURNO[İt. ]

( ... İLE Tek dilli, bir tekerlekli makara. )


- MAKARNA ile ERİŞTE


- MAKARON[Azr.] = MAKARNA[Tr.]


- MAKİNA ile/ve/değil/||/<>/< ÇARK


- MAKİNA ile/ve/değil MEKANİZMA


- MAKİNALAŞ(TIR)MA ile/ve/||/<> YABANCILAŞ(TIR)MA


- MAKİNE'DE:
DÖRT AŞAMA ve/||/<>/> DÖRT KİŞİ

( )


- MAKRO- ile MEGA- ile MİKRO-

( İri, büyük. İLE Büyük, -milyon. İLE Küçük .... )


- MAKROCYCLİC KİMYA ile/||/<> CROWN ETHER KİMYASI

( Makrocyclic kimya büyük halka yapıları genel olarak incelerken İLE crown ether kimyası spesifik iyon bağlama halka yapılarını inceler )

( Formül: Makrocycle )


- MAKTA ile/ve HÜSN-Ü MAKTA

( Kasîde ya da gazelin ilk beyiti. İLE/VE Kasîde ya da gazelin sondan bir önceki beyiti. [yazarın mahlası makta beyitinde değilse bu beyittedir] )


- MAKTA'[Ar. < KIYÂS] ile MAKTAA[Ar.]

( Kesilen yer, bir şeyin kesildiği yer, eski kamış kalemlerin, yontulduktan sonra üzerine yatırılıp uclarının kesildiği, sert ağaçtan ya da kemikten yapılan alet. | [mat.] Kesit. | Bir gazel ya da kasîdenin son beyti. İLE Üzerinde kamış kalemin ucu kesilerek düzeltilen kemik, şimşir ya da madenden yapılmış alet. )


- MAKYAJ ile/ve/değil BOYA

( [not] MAKE-UP vs./and PAINT )


- MAKYAJ[Fr.] değil/yerine SÜSLEM / YÜZ BOYAMA


- MAL/META ile/değil/yerine CAN


- MAL ile/ve/||/<> EMTİA

( Birinin, tüzel kişinin sahip olduğu, taşınır ya da taşınmaz varolanların tümü. İLE/VE/||/<> Alınıp satılabilen, her türlü tecim nesnesi. )


- MAL ile MARDA[Yun.]

( ... İLE Değerini kaybetmiş[ıskarta(İt.)] mal. )


- MALA[Fars.] değil/yerine/= SÜRGÜ

( Harç alıp sürmeye yarayan, çoğu üçgen biçiminde, yassı, demirden, tahta saplı, duvarcı ve sıvacı aracı. )


- MALAK/BALAK ile/ve/||/<>/> MANDA

( Manda yavrusu. İLE/VE/||/<>/> ... )


- MÂLÂYÂNÎ ile/ve "KELLİM KELLİM LÂ YENFÂ'"


- MALEZYA ve/<> KUALA LUMPUR

( ... VE/<> Malezya'nın başkenti. )

( ... VE/<> Malayca'da, "Çamurlu Irmağın Ağzı"[< Kuala: Ağız. | Lumpu: Çamur] anlamına gelmektedir. )


- MALEZYA ve/<> PALMİYELER

( İlk kez, 1860'da, Sri Lanka'dan getirilerek yetiştirilmeye başlanılan Palmiyeler, Malezya'nın en önemli ihraç kalemlerindendir.[Bir yıl içinde, 2 milyon hektar alandan, 7 milyon ton palmiye yağı elde edilmektedir.] )


- MALİNKA" değil KAMALİN[Rusça]


- MALPRAKTİS/MALPRACTICE[İng.] değil/yerine/= HATALI TIBBİ UYGULAMA


- MAMA ile MAMMA[İt.]

( Bebek için hazırlanan yiyeceklerin genel adı. İLE Abla. )


- MAMMALİA ile/||/<> AVES

( Mammalia memeli süt İLE aves kuş tüy uçma. )

( Formül: Milk İLE feathers/flight )


- MAMOGRAFİ ÇEKİMİ!:
YILDA BİR KEZ ve/<> ÂDET SONRASINDA

( Kanser durumunda/olasılığında, tedavi süresinin yeterli olabilmesi için 40 yaşından sonra her yıl çekilmesinde yarar vardır.[Kişisel/yetersiz yorum, "ağrı" ya da radyasyon nedeniyle çektirmeme tutumu yersizdir/isabetsizdir.] VE/<> Âdet öncesi ya da süresince çektirmek yerine âdet sonrasında, olası "ağrı/acı" daha azdır ve bu dönem daha uygundur. )


- MÂNÂ ile ...

( SENİ SENDEN TAMAMIYLA SOYAN )


- MÂNÂ[Ar.] değil/yerine/= ANLAM


- MÂNÂ[< A'NÎ] ve/< KASD


- MÂNÂ ile/ve MADDE

( Seni senden soyan. İLE/VE ... )


- MÂNÂ ile/ve/> MAHMUL ile/ve/> HADD ile/ve/> RÂBITA ile/ve/> İLLET


- MÂNÂ ile MÂKULÂT


- MA'NÂ[Ar. çoğ. MAÂNÎ] ile MÂNÂ[Ar.]

( Anlam. | İç, iç yüz. | Düş/rüya. | Akla yakın neden. İLE Eş, benzer. )


- MA'NÂ[Ar.] ile MEVSÛF[Ar.]


- MANANA ile ...

( Meditasyon, tefekkür. )


- MANCA/RE[İt.] ile MANGIA/RE[İt.]

( MANCA: Fiiil çekimi. ([o] eksik/yok.) [Zaman eksik.(Manca il tempo.)]
MANCARE: Mastar fiil. eksik olmak / özlemek vb. [Voglio mancare di nulla["Hiçbir şeyden yoksun kalmak istemiyorum." ("Her şeyim olsun istiyorum." / "Hiçbir eksik istemiyorum.")]

İLE

MANGIARE: "Yemek yemek" fiili.
MANGIA: [o] yer/yiyor [anlamında çekimi] )


- MANCELINA[İsp.]

( Sütleğengilleren, Antil Adaları'nda yetişen, çok zehirli bir ağaç. )

( MANZENILLA )


- MANDA ile AFRİKA MANDASI


- MANDA ile/ve KORABO

( ... İLE/VE Malezya'da yaşar. )


- MANDA/CAMIZ/CAMIŞ ile/ve MALAK ile/ve YAŞAR ile/ve EVERE

( ... İLE/<>/> Manda yavrusu. İLE/<>/> Genç manda. İLE/<>/> Dört yaşına kadar dişil manda. )

( CAMIZ ile ... )

( MAHISHA ile/<>/> BAHINS KA BACHCHA ile/<>/> DO SAAL KA GAAY/BAIL ile/<>/> PARPOTA/PARPOTI )


- MANDA ile MANDA[Fr. < MANDATAIRE | İng. MANDATE/R]

( Susığırı. İLE Birinci Dünya SAvaşı'ndan sonra, bazı azgelişmiş ülkeleri, kendilerini yönetebilecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Uluslar Birliği adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik. )


- MANDA ile/ve/||/<> MANDA/T[Fr.]

( Su sığırı, camız/camış, dombay, kömüş. İLE Bir görevi emanet etme, vekâlet verme. )


- MANDALİNA ile PORTAKAL

( Kabuğu soyulduktan sonra meyvenin etrafındaki/üstündeki ince kabuk "kalıntılarını"(/beyaz lifleri) soymadan, birlikte yemekte yarar vardır! )

( [kökeni/etimolojisi] MANDARİN PORTAKALI: Mandarin denen ülkede yetişen yemişli ağaç. İLE ... )

( TANGERINE vs. ORANGE )

( CITRUS NOBILIS cum CITRUS AURANTIUM )

( MANDARINA con ... )

( ÇİN TURUNCU ile ... )


- MANDALİNADA:
SATSUMA ile AKDENİZ ile KRAL ile NORMAL

( 10 ay boyunca bakım gerektirir. İnce kabuklu, sulu ve çekirdeksizdir. Kuytu bölgelerde yetişir. Edremit'te 240.000 ağacı bulunur. Ülkemizde Satsuma mandalina, adıyla bilinen Owari çeşidi ilk kezJaponya'dan, Batum yolu ile Doğu Karadeniz bölgesine gelmiş ve buradan Ege Bölgesi ve öteki bölgere yayılmıştır. Meyve kabuğu, hasat döneminde açık sarı portakal renginde ve hafif pürüzlüdür. Kabuğun meyve etine bağlılığı gevşektir. Depolamaya, taşımaya elverişli bir çeşittir. Olgunlaştıktan sonra kabuğun meyve etinden ayrılması yani putlaşmaya eğilimi oldukça fazladır. Orta büyüklükte, basık biçimlidir. Meyve eti, koyu portakal rengindedir. Meyveler, aromalı, yüksek nitelikli ve çekirdeksizdir. Bu gibi özelliklerinden dolayı mandalina çeşitleri arasında en çok yeğlenendir. İLE ... İLE ... İLE ... )

( Mandalina[mandarin], Rutaceae ailesinin, Aurantioideae alt ailesinde, Citrus cinsi içinde yer alan bir türdür. )

( CITRUS UNSHIU, MARC vs. CITRUS DELICIOSA vs. CITRUS NOBILIS vs. CITRUS RETICULATA BLANCO )


- MANEVRA[Fr.] değil/yerine/= DÖNÜŞ/HAREKET

( Bir aygıtın işleyişini düzenleme, yönetme eylemi ya da biçimi. | Geminin bir yere yanaşmak ya da bir yerden çıkmak için yaptığı hareket. | Lokomotifin, katar katmak ya da katar dağıtmak için ileri geri giderek hattan hasa geçmesi. | Hareket, gidiş-geliş. | Asker birliklerini, savaşa hazırlamak amacıyla, arazi üzerinde yapılan geniş ölçüde savaş denemesi, tatbikat. | İstenilen amaca ulaşmak için tutulması gereken yol. )


- MANGA ile/ve/||/<>/> TAKIM ile/ve/||/<>/> BÖLÜK ile/ve/||/<>/> TABUR ile/ve/||/<>/> ALAY ile/ve/||/<>/> TUGAY/LİVA ile/ve/||/<>/> TÜMEN/FIRKA ile/ve/||/<>/> KOLORDU ile/ve/||/<>/> ORDU ile/ve/||/<>/> KUVVETLER ile/ve/||/<>/> GENEL KURMAY

( Onbaşı/çavuş/asteğmen/teğmen yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Üstteğmen yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Yüzbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Binbaşı/yarbay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Albay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Tuğgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Tümgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Korgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Orgeneral yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Orgeneraller yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Genel Kurmay Başkanı yönetiminde. )

( 10 er. İLE/VE/||/<>/> Birkaç[4/5] manga. İLE/VE/||/<>/> Birkaç takım. İLE/VE/||/<>/> Birkaç[dört] bölük. | Küme, yığın, grup. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tabur. İLE/VE/||/<>/> Birkaç alay. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tugay. İLE/VE/||/<>/> Birkaç tümen. İLE/VE/||/<>/> Birkaç kolordu. İLE/VE/||/<>/> Birkaç ordu. İLE/VE/||/<>/> Birkaç kuvvet. )

( [OSMANLI'da] Mülâzım-ı Sânî yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mülâzım-ı Evvel yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Yüzbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Kolağası yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Binbaşı yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Kaymakam yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Miralay yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mirliva yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Mirliva/Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Birinci Ferik yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Birinci Ferikler yönetiminde. İLE/VE/||/<>/> Genel Kurmay Başkanı yönetiminde. )

( SECOND LIEUTENANT vs./and/||/<>/> (FIRST) LIEUTENANT vs./and/||/<>/> CAPTAIN vs./and/||/<>/> MAJOR/COMMANDANT vs./and/||/<>/> LIEUTENANT COLONEL vs./and/||/<>/> COLONEL vs./and/||/<>/> BRIGADIER GENERAL vs./and/||/<>/> MAJOR GENERAL vs./and/||/<>/> LIEUTENANT GENERAL vs./and/||/<>/> GENERAL vs./an/||/<>/> GENERALS vs./and/||/<>/> HEAD OFFICER )

( II. Dünya Savaşı "WEHRMACHT", Kara Kuvvetleri (HEER), Deniz Kuvvetleri (KRIEGSMARINE), Hava Kuvvetleri (LUFTWAFFE) ve Özel "SS" Birlikler'inden oluşuyordu. )

( RİYALA[İt.]: Osmanlı donanmasında, Tümgeneral'e eş bir rütbe. )


- MÂNİ'[Ar. < MEN | çoğ. MENEA] ile MA'NÎ/MÂNÂ[Fars.] ile Mânî[Fars.] ile MANİ[Ar.]

( Geri bırakan, alıkoyan, engel olan, men eden. | Engel, özür. İLE Eş, benzer. İLE Ünlü Çin'li nakkaşın adı. Behram Şâpûr zamanında İran'a gelip Zerdüşt ve Îsâ dinlerinin karışımı olan bâtıl mezhebini yaymaya başlamış olmasından dolayı idam edilmiştir. [Erteng/Erjeng adlı yapıtı ünlüdür.] )


- MÂNİ/MÂNİA[Ar.] ile MÂNİ[Ar.] ile MANİ[Fr. < Yun. MANİA]

( Engel. İLE 1.,2. ve 4. mısraları uyaklı(kâfiyeli) halk şiiri. İLE Tutku, düşkünlük, saplantı, taşkınlık. )


- MANİFATURA[İt. < Lat.] değil/yerine/= KUMAŞ/DOKUMA

( Fabrika yapımı her türlü kumaş ve bez gibi dokumalar. )


- MANİKA[İt. < MANICA] değil/yerine/= BACA[Fars. < BÂCE]

( Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca. )


- MANİPÜLASYON/MANİPULATION[İng.] değil/yerine/= YÖNLENDİRME | GÜDÜMLEME | HİLEYLE YÖNLENDİRME | KARŞIDAKİYLE OYNAMA, KARŞIDAKINİ ÇIKARI İÇİN KULLANMA. | ELLE KULLANMA


- MANİTA[İt., argo] ile MANİTA[Yun., argo < MANTENUTA]

( Tanışıyormuş gibi yaparak para sızdırma. Dolandırıcı. İLE Sevgili. )


- MANKURTLAŞMA ile/<> KÖZ/KÖS-KAMANLAŞMA ile/<> KANARALAŞMA

( MANKURT EFSANESİ

Efsaneye göre, Kazakistan'ın uçsuz-bucaksız Sarı-Özek bozkırının yerlisi olan Kazaklar, eski tarihlerde, onların su kuyularına ve otlaklarına göz diken Juan-Juanlar'ın zaman zaman baskınlarına maruz kalmaktalardır. Baskınlarda bazen Kazaklar, bazen de Juan-Juanlar gâlip gelmektedir. Juan-Juanlar savaşı kazandıklarında, alıp götürdükleri esirlerin bazılarını başka kabilelere satmaktalardır ki bunlar oldukça şanslı sayılırlar. Çünkü hiç olmazsa, köle olarak da olsa, sağ kalmaktalardır. Güçlü kuvvetli esirleri ise satmamakta, akıl almaz işkencelerle, belleklerini kaybettirerek, adeta delirtmekte ve onları, kendilerinin sadık köleleri olarak en önemli işlerde çalıştırmaktalardır.

Juan-Juanlar'ın işkencesini dinlemek bile acı vericidir: Önce, esirin başını, bir tane bile saç bırakmamacasına tamamen tıraş etmektelerdir. Hemen o anda, bir deve kesmekte, devenin derisinin en kalın yeri olan boynundan parçalar keserek, kanlı kanlı, esirin tıraşlı başına sımsıkı sarmaktalardır. -Aytmatov, bu deri başlığı, bugün yüzme sporunda kafaya takılan kauçuk başlığa benzetmektedir.-

Bu işkenceye maruz kalan esir, bazen acılar içinde kıvranarak ölmektedir (ki onlar da şanslı sayılmalıdır!), ölmeyenlerin boynuna, kafasını yerlere sürtmesin diye bir boyunduruk takılmaktadır. Bu haliyle esiri götürüp, çığlıklarının da duyulmayacağı ıssız bir yere, elleri kolları bağlı, aç ve susuz, kızgın güneşin altında günlerce bırakmaktalardır. Tabiî, güneşte kavrulan deri kurudukça, kafayı bir mengene gibi sıkmakta, işkence, dayanılmaz hale gelmektedir. Fakat işkenceyi asıl dayanılmaz yapan, sadece bu değildir. Kafadaki saçlar, bir taraftan uzamaya çalışmaktadır. Fakat dışarıya doğru büyüyemediği için, kafa derisinin içine doğru büyümeye çalışmaktadır. Sonunda esir, aklını yitirmekte, belleği iyice sıfırlanmaktadır. Adeta, içine saman doldurulmuş bir post (korkuluk) haline gelmektedir. İşkencenin beşinci günü Juan-Juanlar gelip sağ kalan esirleri almakta, boynundaki engeli çıkarmakta, kendine yiyecek-içecek vermektelerdir. Böylece, köle, beden gücünü yeniden toplayıp kendine gelmektedir. Fakat bundan böyle o normal bir insan değildir, o artık bir mankurttur!

Böyle bir mankurt, köle pazarlarında, güçlü-kuvvetli on esirin fiyatına satılabilmektedir. Eğer aralarındaki bir savaşta bir mankurt öldürülürse, Juan-Juanlar karşılık olarak, hür bir kişinin bedelinin üç katını almaktalardır. Bir mankurtu, ailesinden birileri gerek kaçırmak, gerekse fidye vermek suretiyle vb. geri almak istemezmiş. Çünkü o artık aileden biri değildir, aksine, zararlı biri olmuştur. Belleği iyice boşaltılan mankurt, babasını, çocukluğunu vs. asla anımsamamakta, hatta insan olduğunu bile bilmemektedir. Yani ağzı var ama dili yoktur. Efendisine mutlak koşulda itaat eden, gayet evcil bir hayvana benzemektedir. Kaçmayı bilmediği için böyle bir riski de yoktur mankurtun... Sadece karnının acıktığını hissetmekte o kadar...

Efendisinin emir ve komutlarına bir köpek sadakatiyle bağlıdır. Mankurtlaşan köleler, en kötü ve en zor işleri gık demeden yapmaktalardır. Sarı-Özek'in ucsuz-bucaksız çöllerinde, kavurucu sıcak altında deve sürüleri otlatmak ancak onların yapabileceği bir iştir. Ölmeyecek kadar yiyecek, donmayacak kadar giysi vermek yeterlidir onlar için.

İşte, Juan-Juanlar, tutsak kişilere, bu en ağır işkenceyi, belleğini yitirme, anılarını elinden alma, kimliğini unutturma işkencesini tatbik etmektelerdir. Nayman Ana öyküsü, oğlu Colaman böyle bir mankurtlaşmaya maruz kalan bir ananın dramıdır.

Nayman Ana, oğlu Kolaman [Colaman: Yol aydınlığı.] kaçırıldıktan sonra yıllarca ondan hiçbir haber alamamıştır. Öldü mü, kaldı mı, mankurt mu yapıldı, bilmemektedir. Derken, bir gün, Naymanlar bölgesine gelen tüccarlar, Juan-Juanlar'ın, su kuyuları yanından geçerken, deve sürüleri güden genç bir çobanla karşılaştıklarından söz eder. Çobanın hiçbir şey anımsamadığını, sorulan sorulara 'evet' ya da 'hayır' gibi kısa yanıtlar verdiğini vs. anlatırlar. Tüccarlar, onunla biraz da alay etmişlerdir. Nayman Ana, anlatılanları sessizce dinlemiş, fakat hiç oralı olmamış, sanki bir şey duymamış gibi davranmıştır. Fakat birden içine bir kor düşmüştür; sanki bu anlatılanın, oğlu Kolaman olduğuna dair birden bir aydınlık belirmiştir içinde. Tabiî aydınlıkla beraber de bir korku...

Nayman Ana, gördüğü böyle bir ışık karşısında daha fazla duramaz, derhal hazırlıklara koyulur, hiçkimseye sezdirmeden, devesine biner ve sabahın erken saatinde, çobanların söz ettiği, Juan-Juanlar'ın su kuyularına doğru yola koyulur. Kilometrelerce gider Sarı-Özek bozkırında ve binbir türlü korkunun sarmalında, sonunda, oğlunu bulur. Evet, Nayman Ana, deve sürüsünün başında, oğlu Kolaman'ı, başındaki deri şapkasıyla yapayalnız bulur. Herşeye karşın oğlunu tanımakta zorlanmaz.

Kolaman, gözlerine kadar indirdiği şapkasının altından durgun gözlerle anasına bakmaktadır. Sanki, o ıssız çölde, yanına bir kişinin gelmiş olması, onu, hiç ama hiç ilgilendirmemektedir. Hiçbir heyecan, depreşme, o geleni bilme, tanıma arzusu görülmemektedir. Kolaman'a, oğluna yaklaşan Nayman Ana, gerçeği artık iyice anlamıştır: Hıçkırıklar arasında varır sarılır oğlunun boynuna. "Oğlum, oğlum Kolaman! Benim, bak ben geldim, ben annen, Nayman Ana! Sen benim oğlumsun!" derse de, bu sözler, Kolaman için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nayman Ana, tekrar tekrar dener, kendini oğluna tanıtabilmeyi, ondan bir söz olsun yanıt alabilmeyi; adının Kolaman olduğunu anımsamasını, kendi memleketini, babasını, anasını anımsasın ister ama heyhât...

Kolaman, boş ve anlamsız gözlerle bakmaktadır. Karşısındaki kadının niçin ağladığını, neden burada, bu ıssız çölde, karşısında bulunduğunu, ondan ne istediğini hiç mi hiç düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyordur. Anası, bir girişim daha yapar ve bu sefer, Kolaman, adının 'Mankurt' olduğunu söyler. Anası çırpınmakta, hüngür hüngür ağlamakta, bir taraftan da bu zulmü yapanların akıllarına nasıl olup da böyle işkence yöntemlerini getirdiği için Tanrı'ya sitem etmektedir...

Nayman Ana, Sarı-Özek'te söylenen bir ağıdı anımsar:
"Ben, öldürülen, derisine saman doldurulan yavru devenin anasıyım. Buraya, saman dolu yavrumun tulumunu koklamaya, yavrumun kokusunu almaya geldim."

Nayman Ana, tekrar tekrar oğluna bir mankurt olmadığını, kendinin bir Nayman, asıl adının, Colaman olduğunu söylerse de sonuç alamaz. O anda, uzaktan gelen bir Juan-Juan'ı fark eder ve kaçar. Juan-Juan da onu fark etmiştir fakat Nayman Ana gizlenir ve Juan-Juan'ın eline geçmekten kurtulur. Nayman Ana geceyi orada geçirir. Sabahleyin etrafı kolaçan ederek yeniden sokulur, "içine saman doldurulan yavrusunun tulumunun" yanına...

Kararı, ne pahasına olursa olsun oğlunu alıp buralardan götürmek, onu kaçırmaktır. Bu sefer yine Juan-Juanlar gelmektelerdir, o yine kaçar. Juan-Juanlar kadının kim olduğunu öğrenmek için Kolaman'ı iyice sorguya çekerler. Tabiî ki konuyu anlamışlardır ve Kolaman'a emir verir, o kadın yine gelirse, onu öldürmesini sıkı sıkıya tembihlerler.

Kolaman'ın efendileri gittikten sonra son bir ümitle yanına gelen annesi bir an oğlunu göremez. Göremez, çünkü o anda, Kolaman, bir devenin arkasına sinmiş, elindeki oku annesine nişan almakla meşguldür. Annesi, oğlunu fark ettiğinde ok yaydan çıkmıştır ve öldürücü darbeyle Nayman Ana, devesinden yere yığılır. Düşerken, son sözleri, "Adını anımsa, adını anımsa!" olmuştur.

Kolaman, yani Mankurt, öz anasını düşman evinde, düşmanın sürüsünün başında ve düşmanın talimatına bağlı kalarak öldürmüştür. Nayman Ana'nın düşüp öldüğü bu yere, "Ana-Beyit Mezarlığı" denilmiştir. Yani "Ana'nın yattığı yer"...

İLE/<>

KÖZKAMANLAŞMAK

Destana göre, Manas, Alma Ata ıramağının gözesinde, Sungur'da oturan, hiç oğlu olmamış Yakup (Cakıp) Han'ın, duasından sonra Tanrı'nın verdiği yiğit oğludur. Manas birçok olağanüstülükler göstermiş, İslâm yolunda mücadele etmiş biri olarak takdim edilmektedir. Manas'ın, küçükken Kalmuklar'a esir düşen ve Moğolistan'a götürülüp orada büyütülen Köz-Kaman adında bir amcası vardır. Köz-Kaman, Moğolistan'da, Kalmuklar arasında büyütülür, bir Kalmuk kızıyla evlendirilir, oğulları olur ve bir gün oğullarıyla birlikte ata yurduna geri döner. Fakat o artık Kalmukça konuşmaktadır. Manas, daha önce amcasını hiç görmemiştir, dolayısıyla onu tanımamaktadır. Üstelik de Kalmukça konuştuğu için, amcasını casus zannetmektedir. Manas amcasını yakalar ve zincire vurur. Bu arada Manas, babasına mektup yazarak, amcası hakkında bilgi sağlar. Babası, amcasına iyi davranmasını söyler. Manas, babasının sözüne uyarak amcasını salıverir. Hatta bir de onun onuruna şölen verir fakat işte Köz-Kaman'lık gerçek yüzünü ortaya koymuştur: Köz-Kaman'ın oğulları şölende arbede çıkarır ve Manas'ı döver. Manas, ileride Kalmuklar'a karşı sefere çıktığında da Köz-Kaman ve oğullarının ihanetinden kurtulamaz.

[Manas Destanı ve Köz-Kaman: Köz-Kaman, Manas Destanı, kahramanlarından birinin adıdır. Adını, bir Kırgız yiğidinden alan, 400 bin dizelik Manas Destanı, bir Kırgız destanı olup, Müslüman Kırgızlar'la, putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Manas'ın tarihî bir kişilik olmadığını ileri sürenler varsa da, onun bir Kırgız beyi ya da bir Kırgız yiğidi olma olasılığı yüksektir. Bu destanda, Kırgızlar'ın tüm örf-âdet ve gelenekleri, inanç ve dünya görüşleri işlenmiştir.]

İLE/<>

KANARALAŞMAK

Bir köyde, yaşlı bir adam ve oğulları yaşamaktadır. Bir gün, adamın sürüsünden esrarengiz bir biçimde koyunlar eksilmeye başlar. Oğullar, eksilen koyunların ölüsünü ya da dirisini aramadık yer bırakmazlar ama ne yazık ki bulunamamaktadır. Babaları, bu duruma epeyce kafa yormakta fakat akıl erdirememektedir. Adamın, en sonunda aklına yatan düşünce şudur: Koyunları evin köpekleri, yani bizzat sürüyü korumakla görevli olan "bekçi" köpekler yemektelerdir. Bu demektir ki, köpekler kanaralaşmıştır!

Yaşlı adam, çocuklarına talimat verir, der ki, "Gidin, evdeki tüm köpekleri öldürün. Hiçbir eniği de sağ bırakmayın! Daha sonra başka köylerden yeni enikler bulur getirir ve onları yeni baştan eğitirsiniz."

Oğullar, babalarının dediği gibi yapar ve fakat birkaç yıl sonra yine aynı durum görülmeye başlanır. Bu sefer, adam, çocuklarını başına toplar ve onlara, birkaç yıl önce kendilerine verdiği talimatı aynen yapıp yapmadıklarını sorar. Küçük oğul, o gün küçük bir eniği, acıdığı için öldürmemiş olduğunu itiraf eder. Evet, konu anlaşılmıştır: O küçük enik, anasından-babasından kanaralaşmayı öğrenmiştir, kanaralaşmak bir biçimde ona da bulaşmıştır. Büyüdükçe o da bu "ahlâkı" öteki köpeklere öğretmiştir. )


- MANSÛS/A ile ...

( Kur'ân-ı Kerîm'de, açıkça anlatılmış, hakkında âyet bulunan. )


- MANTAR ile PERONOSPORA[Yun.]

( ... İLE Patates, pancar, asma ve daha başka bitkilerde, milduyuya yol açan mikroskobik mantar. )


- MANTAR[Azr.] = TIPA[Tr.]


- MANTIK ve/||/<>/> FİZİK ve/||/<>/> ETİK

( Bahçenin sınırı/duvarı/çiti. VE/||/<>/> Bahçedeki ağaç. VE/||/<>/> Bahçedeki ağacın meyvesi. )

( )


- MANTIK ve İBNİ SİNÂ


- MANTIK ile/ve/||/<> İDEA ile/ve/||/<> DOĞA


- MANTIK(/... MANTIĞI)" ile/değil SIĞINMA


- MANTIK ile/değil/yerine UYGULAMA


- MANTIK'TA:
ARİSTOTELES ile/ve/değil KANADA

( Yunan. İLE/VE/DEĞİL Hint. )


- MANTRA ile BİJA-MANTRA

( ... İLE Tohum mantrası ya da tek sözcükten oluşan bir güç çığlığı. )

Bugün[19 Kasım 2025]
itibarı ile 9.416 başlık/FaRk ile birlikte,
9.416 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(23/39)