Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

(B)iLiM ve BiLGELiK/iRFAN'da

(HERHANGİ BİR NESNENİN/KİŞİNİN/KONUNUN/BİLGİNİN/SÖZÜN,
KONUŞULMA/AKTARILMA/PAYLAŞILMA)
(B)İLİM ve BİLGELİĞİ/İRFANINDA...

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 29 Nisan 2024 ]
itibariyle 7092 başlık/FaRk ile birlikte,
9490 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(4/8)


- CESÂRET:
"SEÇTİKLERİMİZ" değil VAZGEÇTİKLERİMİZ


- CESÂRET:
DEVAM EDEBİLME GÜCÜ ile/ve/değil/||/<>/< HİÇ GÜCÜMÜZ KALMADIĞINDA, DEVAM EDEBİLMEK


- CESÂRET ve/||/<>/> BASİRET ve/||/<>/> FERÂSET ve/||/<>/> HAYRET ve/||/<>/> HİKMET ve/||/<>/> MERHAMET


- CESÂRET ile/ve/<> GÜÇ

( Birini çok sevmek ile. İLE/VE/<> Biri tarafından çok seviliyor olmak ile. )

( COURAGE vs./and/<> POWER )


- CESÂRET ile/ve/||/<>/> OLASILIK/RİSK/MUHÂTARA[Ar. < HATAR]

( Almaya cesâret edemediğimiz riskleri alanlar, yaşamak istediğimiz yaşamı yaşar. )

( COURAGE vs./and/||/<>/> RISK )


- CESÂRET ile/ve/||/<>/>/< TESLİMİYET


- CESÂRET ve/||/<>/>/< YARATICILIK

( Önderden gelir. VE/||/<>/>/< Takımdan gelir. )


- ÇEŞİT/LEME / ÇEŞİT/Lİ/LİK ve/<> EŞİT/LEME / EŞİT/LİK


- ÇEŞİT ile/ve DİSİPLİN

( VARIETY vs. DISCIPLINE )


- ÇEŞİT ile TÜR

( KIND vs. TYPE )


- ÇEŞİT ile/ve YÖN

( VARIETY vs./and DIRECTION )


- ÇEŞİTLERİ BAKIMINDAN ve DELÂLET BAKIMINDAN


- CESUR ÖNDERİN ANLATACAĞI:
"BAŞARI/SIZLIK" değil/yerine/< GELİŞİM


- ÇEVİRİDEN OKUMAK ile/ve/değil/yerine İLK KAYNAKTAN OKUMAK


- ÇEVİRİDEN OKUMAK ile/ve/değil/yerine İLK KAYNAKTAN OKUMAK


- CEZÂ TÜZESİNDE/HUKUKUNDA ile/ve İCRÂ TÜZESİNDE/HUKUKUNDA ile/ve CEZÂ USÛLÜNDE ile/ve DÜŞMAN CEZÂ TÜZESİNDE/HUKUKUNDA

( Güneşin batmasından bir saat sonra başlar ve güneşin doğmasından bir saat öncesine kadar devam eder. [TCK 502] İLE/VE Güneşin batmasından doğmasına kadar süren zaman. [İc. İf. K. 51] İLE/VE Nisan ayı başından 30 Eylül'e kadar saat 21.00'den sabahın 04.00'üne; 01 Ekim'den 31 Mart'a kadar saat 21.00'den sabahın 06.00'sına kadar devam eden süre. [CMUK 96] )


- CEZA:
AMAÇ değil/yerine/>< ARAÇ

( [bkz.] CESARE BECCARIA[15 Mart 1738 - 28 Kasım 1794] )


- CEZA:
SUÇ İŞLEDİĞİNDEN DOLAYI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUÇ İŞLENMEMESİ İÇİN


- CEZÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< LÜTÛF


- CEZÂDA AŞIRIYA DÜŞMEK değil/yerine/>< HATAYLA BERAAT


- CHANGE ve/||/<>/> CHANCE

( Değişim. VE/||/<>/> Kazanma olanakları/olasılıkları. )


- CİDDİYE ALINMASI GEREKEN:
KENDİMİZ ile/ve/değil/||/<>/< İŞİMİZ


- CİDDİYET ve/<> NEŞE

( Riyasız neşe. VE/<> ... )


- ÇİFT YARIK ile/ve/||/<> ÇOKLU YARIK


- ÇİFT ile/ve/||/<>/> SONSUZLUK


- ÇIKAR(LAR)INI "DÜŞÜNMEK/İSTEMEK/BEKLEMEK" değil/yerine/>< HAK ETTİKLERİNE VE/VEYA ETTİĞİN KADARINA RIZÂ GÖSTERMEK


- ÇIKAR(LAR)INI DÜŞÜNME/K ile/değil/yerine ONU(N)/ÖTEKİ(Nİ)/SENİ(N) (İYİLİĞİN/ÇIKARIN) (İÇİN) DÜŞÜNME/K


- ÇIKAR ile/değil/yerine/>< ADÂLET

( Düşüncesiz ya da alçak düşünceleri olanlar için. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüksek düşünceleri olanlar için. )


- ÇIKAR >< GÜZEL/LİK


- ÇIKAR ile/ve ÖNCELİK


- ÇIKAR ile/değil/yerine/>< VİCDAN

( Çıkar konuşunca, vicdan susar fakat sus(turul)mamalıdır! )


- ÇIKARIM ile/değil/yerine (SADECE) DÜŞÜNME

( [not] INFERENCE vs./but (ONLY) THINKING
(ONLY) THINKING instead of INFERENCE )


- ÇIKARSIZ ve/||/<> RİYÂSIZ


- ÇİLE ile ÇİLE

( Dervişlerin, kırk gün süre ile kendilerine uyguladıkları perhizli dönem. | Zahmet, sıkıntı. İLE Pamuk gibi her türlü iplik kangalı. | Yay kirişi. )


- ÇİLECİLİK = ZÜHDİYE = ASCETISM[İng.] = ASCÉTISME[Fr.] = ASKESE, ASKETIK[Alm.] = ASKEIN[Yun.]


- CIMON ve/||/<> PERO

( )

( Barok tarzının önde gelen adlarından Paul Rubens'in, 1635'te yaptığı bu tablo, Rusya'nın St. Petersburg kentinde bulunan Hermitage Müzesi'nde sergileniyor.

Elleri bağlanmış yaşlı adam Cimon, dönemin iktidarı tarafından itirafa zorlanmak için açlığa mahkum edilmiş. Yeni doğum yapan kızı Pero, büyük zorluklarla gardiyanlara rüşvet vererek babasını ziyaret eder ve kendi sütüyle babasını açlıktan ve ölümden korumak için emzirir.

Kızın yüzündeki kaygı, kapıya baktığı açıkça görülen duruşu, babasının omzunu şefkatle kavrayışı, güçlü duruşu ve cesareti yansıtmış. Babanın, kızının memesini emerken yüzünde oluşan o çaresizliğini, ellerini koyuş biçimi ve gövde dili ile kabullenişini harika yansıtmış ressam.

Nasıl bakarsak o'yuz, o kadarız.
Ne okursak o'yuz, o kadarız.
Ne anlarsak o'yuz, o kadarız.
Ne yersek o'yuz, o kadarız.
Bakış açımız, bizi anlatır; baktığımız şey değil.

Sanatın gücü, işte budur. )


- CİMRİ/LİK, HASİS/LİK, PİNTİ/LİK ile/değil/yerine TUTUMLU/LUK

( BUHL/BUHÛL, HİSSET ile/değil/yerine ... )

( STINGI/NESS, PARSIMONIOUS vs./and THRIFTY/NESS
THRIFTY/NESS instead of STINGI/NESS, PARSIMONIOUS )


- ÇİRKİN ile/değil YETERİNCE GÜZEL DEĞİL


- CİSİM ile/ve ZAMAN


- ÇİVİ ile/ve/değil/yerine/||/<> VİDA[İt. < VITE]

( İki şeyi birbirine tutturmak, bir nesneyi, bir yere sabitlemek için çakılan, ucu sivri, başlı, metal ya da ağaçtan yapılmış ufak çubuk. | Kalkan balığının üzerindeki düğmeye benzer kemiksi oluşum. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Döndürülerek bir yere sokulan burmalı çivi. )

( image )


- ÇOCUĞU "ÖVÜNCE":
KİBİRLİ ile HIRSLI ile ÇABALI ile BENCİL ile AHLÂKLI

( "Zekâ" ve "kişiliğini" "översek". İLE (")Başarısını(") "översek". İLE Çabasını översek. İLE "Tipini" "översek". İLE İyi davranışlarını översek. )


- ÇOCUĞUMUZ, BÜYÜR VE GELİŞİRKEN:
"BEKLEDİĞİMİZ" ile/değil/yerine/>< GERÇEKTE OLAN

( )


- ÇOCUĞUMUZUN SEVGİSİ:
| HASTA OLAN ve KAYIP OLAN ve KÜÇÜK OLAN | ve/değil/||/<>/>/< HEPSİ

( | İyileşene kadar. VE/||/<> Dönene kadar. VE/||/<> Büyüyene kadar. | VE/DEĞİL/||/<>/< Ölene kadar. )


- ÇOCUK ile HIRSIZ

( İkisi için de, geldiğimiz son nokta[olanaklar/koşullar], onların başlangıç noktasıdır.[Dolayısıyla, ne çocuğun, ne de hırsızın "zekâ"sının ve/ya da "başarı"larının üzerinde fazla durulmaz/durulmamalıdır!] )


- ÇOCUKÇA/LIK ile/değil/yerine ÇOCUKSU/LUK

( Belirli bir yaşa/"bilince" kadar ve kısmen kabul edilebilir. İLE/DEĞİL/YERİNE Her yaşta kabul edilir, hoş ve uygundur. )

( Bilgisiz ve bilinçsizcedir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgecedir. )

( Hamakatle/ahmaklıkla. İLE/DEĞİL/YERİNE Neşeyle, sevinçle, coşkuyla. )

( İrâdeyle. İLE/DEĞİL/YERİNE İhtiyârla. )


- ÇOCUKLAR:
"İSTEDİĞİMİZ GİBİ" değil/yerine/< YETİŞTİRDİĞİMİZ GİBİ


- ÇOCUKLARI TERBİYE ETMEK ile/ve/değil/yerine KENDİMİZİ TERBİYE ETMEK


- ÇOCUKLARIN, KARANLIKTAN KORKMASI
ile/değil/ne yazık ki/>
"YETİŞKİNLERİN", AYDINLIKTAN KORKMASI


- ÇOCUKLARIN/BAŞKALARININ TAKİP ETTİĞİ/EDECEĞİ:
İŞARET PARMAĞIMIZ değil AYAK İZİMİZ


- ÇOCUKLUK VE GENÇLİK ile/ve/||/<> RÜŞT VE KEMÂL


- ÇOĞAL(T)MA ile/ve/||/<> YAYGINLAŞ(TIR)MA


- ÇOĞUNLUĞUN:
İSTEDİĞİNİ İSTEMEMEK ile/ve/<> İSTEMEDİĞİNİ İSTEMEK


- ÇOĞUNLUK/AZINLIK değil/yerine HEP BİRLİKTE


- ÇOĞUNLUK ile NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK


- ÇOĞUNLUKLA ile HER ZAMAN

( MOSTLY vs. EVERY TIME )


- ÇOK "PARA" ve/||/<> ÇOK "SÖZ"

( Dolansız/yanlışsız olmaz. VE/||/<> Yalansız olmaz. )


- ÇOK (FAZLA) ŞEY BİLMEK ile/ve/<>/değil/yerine İŞE YARAYACAK ÇOK (FAZLA) ŞEY BİLMEK


- ÇOK BİLGİLİ OLMAK ile/ve/||/<>/> ÇOK GÜZELLİK VE ACI GÖRMEK/YAŞAMAK


- ÇOK DÜŞÜNME" ile/ve/değil/yerine İYİ/DOĞRU/YETERLİ/NİTELİKLİ DÜŞÜNME

( Çok düşün(ül)memeli, iyi/doğru/yeterli/nitelikli düşün(ül)meli! )

( [not] TO THINK MUCH vs./and/but TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED
TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED instead of TO THINK MUCH )


- ÇOK SERT OLMA! ve/<> ÇOK YUMUŞAK OLMA!

( Kırılırsın. VE/<> Ezilirsin. )


- ÇOK SEVMEK değil/yerine SEVMEK

( Neyi çok[gereğinden fazla] seversek, canımızdan olduran odur. )


- ÇOK ŞEY BİLMEK ile/ve/değil/yerine ÇOK ÖNEMLİ(ÖNCELİKLİ) ŞEYLERİ BİLMEK

( [not] TO KNOW MANY THINGS vs./and/but TO KNOW THE MOST IMPORTANTS
TO KNOW THE MOST IMPORTANTS instead of TO KNOW MANY THINGS )


- ÇOK SÖZ ile/yerine TOK SÖZ

( Sözü çoğaltan, perdeyi kalınlaştırır. )

( MANY WORD vs. FULL WORD
FULL WORD instead of MANY WORD )


- ÇOK YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine İYİ/NİTELİKLİ YAŞAMAK

( Nicelikli. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Nitelikli. )

( Yaşlanılan gün/saat/dakika/ÂN. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Yaşanılan gün/saat/dakika/ÂN. )


- ÇOK değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR


- ÇOK ile/>< YOK


- ÇOKLUK ve ANLAYIŞ


- ÇORBA:
ŞİFÂ ve/||/<>/< CİLÂ

( Ten'e. İLE/VE/||/<>/< Batın'a. )


- ÇÖZME GÜCÜ = AYIRMA GÜCÜ


- ÇÖZÜLME ile/değil ÇÖZÜM/LEME


- ÇÖZÜM "BULMAK" ile ÇÖZÜM "YARATMAK"


- Çözüm için DİNLE!!!


- ÇÖZÜM ORTAKLIĞI ile YATIRIM ORTAKLIĞI


- ÇÖZÜM ÜRETMEK ile/ve ÇÖZÜM OTURTMAK

( FINDING SOLUTION vs. FIX THE SOLUTION )


- ÇÖZÜM ile/ve AÇIKLAMA

( SOLUTION vs./and EXPLANATION )


- ÇÖZÜM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARA ÇÖZÜM

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yukarı çekersek, ayak açıkta kalır. Aşağı çekersek, omuz. Neşeli kişiler, çözüm üreterek[dizlerini karnına çekerek] rahat uyur. )


- ÇÖZÜM ile ÇARE

( Genel ya da kavramsal bir olguya işaret eder. İLE Belirli bir olgu ya da soruna işaret eder. )

( Çare/ler...
Bbiledegil.blogspot.com.tr/2015/02/careler.html )

( ... ile BEYÂRİŞ )

( SOLUTION vs. WAY/HELP )


- ÇÖZÜM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMLEME

( Çözümleme/sorgulama(analiz), her durum/konu/ayrıntı için söz konusuyken; ("kökten/toptan") "çözüm", her durum için olanaklı değildir.

Sorumluluğumuz ve önceliğimiz de çözmek değil çözümlemektir.

Çözümleme varsa çözüm ya da ara çözüm de yakınında bir yerde bulunacaktır. )


- ÇÖZÜM ile/ve/||/<> DÜZENLEME


- ÇÖZÜM ile İDEAL

( SOLUTION vs. IDEAL )


- ÇÖZÜM ile/ve OYUN

( SOLUTION vs./and GAME )


- ÇÖZÜM = SOLUTION[İng.] = SOLUTION[Fr.] = LÖSUNG[Alm.] = SOLUZIONE[İt.] = SOLUCIÓN[İsp.]


- ÇÖZÜM ile/ve SONUÇ

( SOLUTION vs./and CONSEQUENCE/RESULT )


- ÇÖZÜM ile/ve/değil/yerine/> SÜREKLİ/ESASLI/KALICI/KÖKLÜ/GERÇEK ÇÖZÜM

( Bir olay ya da kişinin bir durumu/sorunu ile sınırlı/özel kalabilen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Sürekli ve her koşulda, herhangi bir özel durumla sınırlı kalmayacak sürekli/kalıcı olan. )

( Seninle. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Senden sonra da! )

( Ne olduğu. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Ne/nasıl[ne/yin asıl] olması gerektiği. )

( [not] SOLUTION vs./and/>/but CONTINUAL/REAL SOLUTION
CONTINUAL/REAL SOLUTION instead of SOLUTION )


- ÇÖZÜM ile/ve TEDBİR

( SOLUTION vs./and PRECAUTION )


- ÇÖZÜM ile YANIT

( Geciken yanıt yanlış yanıttır. )

( Bir sorunun doğru çözümü, onun ancak evrensel, tarafsız bir araştırma ve sorgulama içinde çözümlenmesiyle bulunabilir. )

( Her sorunun kökeni geçmişte, çözümü gelecektedir. )

( SOLUTION vs. ANSWER/RESPONSE
Delayed response is wrong response.
Only in the dissolution of the problem in the universal solvents of enquiry and dispassion, can its right solution be found. )


- ÇÖZÜM ile YÖNEYLEM

( ... İLE Karmaşık sorunların çözümünde ve incelenmesinde, bilimsel ve özellikle matematiksel yöntemlerin uygulanışı. )


- ÇÖZÜMLEME/ANALİZ ile/ve ELEŞTİRİ

( ANALYSIS vs./and CRITIQUE )


- ÇÖZÜMLEME ile ETKİLE(N)ME

( ANALYSIS vs. TO (GET) EFFECT )


- ÇÖZÜMLEME ve/> GELİŞTİRME


- ÇÖZÜMLEME ile/ve ÖZGÜRLEŞTİRME

( TO ANALYSE vs./and TO FREE )


- ÇÖZÜMLEME ile/ve RAHATLATMA

( TO ANALYSE vs./and TO RELIEVE/RELAX )


- ÇÖZÜMLEME ile/ve SERİMLEME


- ÇÖZÜMLEME = TAHLİL[Ar.] = ANALYSIS[İng.] = ANALYSE[Fr.] = ANALYSE[Alm.] = ANALYSIS < ANALYEIN[Yun.] = ANALIZAR[İsp.]


- ÇÖZÜMLEMELER('İ)


- ÇÖZÜMLER ÜZERİNE KONUŞMAK ve/||/<>/> ÇÖZÜM ÜRETİR


- ÇÖZÜMLER:
KÜÇÜK ile/ve/||/<> ARA ile/ve/||/<> YALIN


- ÇÖZÜMSÜZLÜK ile/ve/> ÇARESİZLİK

( Çözümsüzlük hiçbir zaman çözüm değildir/olamaz! [kabul edilemez/edilmemeli, gözardı edilemez/edilmemeli, boş verilemez/verilmemeli, ertelenemez/ertelenmemeli!] )


- Çözümü KONUŞ!!!


- ÇÖZÜMÜNÜN BASİT/KOLAY OLMASI/OLMAMASI ile/ve/değil/yerine BİR ÇÖZÜMÜNÜN (VAR) OLMASI


- ÇRAVAKA

( Dört yüce gerçek. )


- CÛD ile (CÛD-İ) KEREM ile (CÛD-İ) SEHÂ ile SADAKA

( El açıklığı. cömertlik. | Taşmak, dışlaşmak. | İstenilmeden vermek. İLE/VE/||/<>/> İstenildiğinde vermek. İLE/VE/||/<>/> Gerektiği kadar, ölçüsünde vermek. İLE/VE/||/<>/> Manevi olarak vermek. )


- CÛD ile/ve/> VÜCÛD ile/ve/> MEVCÛD ile/ve/> VİCDAN

( Taşma, coşma. İLE/VE/> Varlık, varoluş. İLE/VE/> Varolan. İLE/VE/> Bulunç, bulma/buluş. )

( VİCDAN: Görünmez/semâvî mâbed. )


- CUMA AKŞAMI ile/ve/değil PERŞEMBE AKŞAMI

( Gün, arka arkaya iki günün ikindi zamanı/vakti arası olduğundan dolayı "Cuma akşamı/gecesi", Perşembe gününün akşamı ve gecesidir. )

( ÂDÎNE[Ar.]: Cuma günü. )

( PERŞEMBE[< Fars. PENCŞENBİH: Beşinci gün.] )

( ŞENBİH[Fars.]: Gün. | Cumartesi[Ar. SEBT]. )

( PAZAR[Fars. YEKŞENBİH] )

( PAZARTESİ[Fars. DÜŞENBİH] )

( SALI[Fars. SEŞENBİH] )

( ÇARŞAMBA[Fars. ÇEHÂR-ŞENBİH] )


- CÜNÛN ile FÜNÛN ile SÜKÛN

( Coşkunluk. [Aşkın öncesi]. İLE İlim. [Aşkın ortası]. İLE Sakinlik. [Aşkın sonu]. )


- CÜRET ile/değil/yerine CESÂRET

( [not] INSOLENCE | IMPUDENCE vs./but COURAGE )


- DAĞ ve/||/<>/> KAR

( Dağına göre kar... )


- DAHA "AKILLI" OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DAHA DİSİPLİNLİ OLMAK


- DAHA AZ DÜŞÜN! ile/ve/<> DAHA ÇOK DÜŞÜN!

( [Düşündüğün...] Kendini, kötü hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. İLE/VE/<> Kendini, iyi hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. )


- DAHA ÇOK SEVEN ile/ve/||/<>/< DAHA AZ SEVEN

( Sevdiğine ve hemen hemen her söylediğine/istediğine/kararına, onu kaybetmemek için "Olur." der. İLE/VE/||/<>/< Bu nedenle de ilişkiyi yönetir. )


- DAHA GÜZEL değil/yerine BAŞKA/AYRI BİR GÜZEL


- DAHA İYİ DUYMAK/DİNLEMEK ile/ve/||/<>/> BAĞ KURMAK


- DALGA GEÇMEK İÇİN GÜLMEK ile/değil SEVDİĞİNDEN DOLAYI GÜLMEK


- DALINI KIRMAMAK ve/||/<> GÜVENİNİ KIRMAMAK

( Ağaçtan, meyve almak istiyorsak... VE/||/<> Kişilerden, sevgi bekliyorsak... )


- DALKAVUK ile/değil/yerine/>< SOYTARI

( "Erke/kişiye/saraya". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Halka. )


- DALMADAN ile/değil/yerine DAĞILMADAN


- DALYA[< İt.] ile DALYA[< DAHL(İsveç'li bitkibilimci)]

( Bir şey sayılırken, birim olarak alınan sayıya gelince söylenilen uyarma sözü. İLE Yıldızçiçeği. )

( ... cum DAHLIA )


- DAMA ile/değil/yerine SATRANÇ

( 2000 sonrası. İLE/DEĞİL/YERİNE 2000 öncesi. )


- DAMLA ile/ve/<> DERYA

( Deryanın damlaya gereksinimi yoktur fakat damlayı kurtardım diye sevinir. )

( DAMLAMIZ DERYAYA SALDIK BİZ BUGÜN
DAMLA NİCE ANLAR
DERYA OLAN ANLAR

HAYVAN NİCE ANLAR
HAYRAN OLAN ANLAR )


- DANIŞMA ve/||/<>/> DAYANIŞMA

( Bin bilsek de bir bilene danışmak gerek. )


- DANS EDELİM! ve/||/<> ŞARKI SÖYLEYELİM! ve/||/<> SEVELİM! ve/||/<> YAŞAYALIM!

( Hiçkimse izlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiçkimse dinlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiç incinmemiş gibi. VE/||/<> Dünya, cennetmiş gibi. )


- DANS ile/ve/değil/<> OHYOKHAI

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Yakutlar'a özgü bir Şaman uygulaması.
[Ohuokay ustasının çevresine toplanan halk, el ele tutuşarak büyük bir çember oluşturuyor ve ustanın sözlerini tekrarlayarak, hafif hafif öne ve arkaya eğilerek hareket edip güneşin doğduğu yönden, battığı yöne doğru dönerler.]
[Bu uygulamaya özgü, belirli bir müziği bulunmamaktadır.] )


- DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"

( "DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"

1964 yılında, ABD'de bir öğretmen dergisinde, Alexander Cassandra imzalı bir yazı yayımlanır:

Bir fizik hocası ile öğrencisi, sınav sorusuna verilen yanıt hakkında antlaşmazlığa düşerler ve deneyimli öğretmen, Cassandra'nın hakemliğine başvururlar.

Soru şöyledir:

"Bir binanın yüksekliğini, bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?"

Öğrenci de bu soruya yanıt olarak, "Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim" yazar.

Tabii ki, öğretmenin beklediği yanıt bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebilirliği de ortadadır.

Cassandra, tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yanıt ile yanıtlamasını ister.

Öğrenci, bu kez:

"Ama bir tek yanıt yok, pek çok yöntem var" diye yanıt verir.

Casandra, "Peki" der. "Düşünebildiğin kadar yanıt ver o zaman. Ama olanaklıysa yanıtların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım."

Öğrencinin ilk yanıtı şöyle olur:

"Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=1/2 x g x t2 formülü ile yüksekliği bulursunuz." Beklenilen yanıt bu olmasa da yanıt, fizik bilgisi içermektedir.

Öğrenci, yanıtlarını sıralamayı sürdürür: “Güneşli bir günde, barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız”

Bu yanıt da doğrudur.

Öğrencinin üçüncü yanıtı da şu olur: "Merdivenleri çıkarken, duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız"

Bu da doğrudur elbette ama dördüncü yanıt öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur; çünkü yanıttan öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır:

"Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton'un g katsayısını hesaplar, iki g katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz"

Söylenilecek bir şey kalmamıştır, öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.

Öğrenci, yarattığı etki ile gülümser ve der ki: “Ama bence yapılacak daha doğru şey, kapıcıya gidip barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir.”

Hep beraber gülmeye başladılar.

Cassandra, hayranlıkla sorar öğrenciye:

"Peki, öğretmeninin senden beklediği yanıtı da biliyor musun?"

Öğrenci, alaylı bakışlarla yanıt verir:

"Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor yazmamı bekliyordu"

Cassandra merakla şu soruyu sorar: "Peki madem istenilen yanıtı biliyordun, neden yazmadın?" Öğrenci, omuzlarını silkerek şöyle der:

"Çünkü dar kafalılıktan bıktım."

Yaşamı, tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzî alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiçkimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.

Yaşamda, soruların pek çoğunun tek bir yanıtı yoktur.

Başarının, çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüktür. )


- DARILMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK


- DÂVÂ ile/ve/||/<>/< DÂVET

( TRIAL vs./and SUMMON/SUMMONS )


- DAVÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< MÂNÂ

( Bilmezler mânâsını, ederler dâvâsını. )


- DAVÂ değil/yerine/>< TERK-İ DAVÂ


- DAVET:
SÖZ İLE ile/ve/değil/||/<>/< HÂL İLE


- DAVRANIŞ ve/<> İYİ NİYET

( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- DAVRANIŞ ile/ve/<> KURTARICI DAVRANIŞ


- DAVRANIŞLARIMIZ:
"İYİ/KÖTÜ" ile/ve/değil/||/<> GÜÇLÜ/ZAYIF


- DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ile/ve/||/<> BİLİŞSEL YAKLAŞIM


- DAVUL" ile/değil/yerine "SİVRİSİNEK"

( Anlamayana. İLE/DEĞİL/YERİNE Anlayana. )

( Az. İLE/DEĞİL/YERİNE Saz. )


- DAVUL ve/||/<> TOKMAK

( Davul, ayrı kişide; tokmak, ayrı kişide olmaz! )


- DAYANAK ile/ve ZEMİN

( SUPPORT/BASE vs./and SOIL/GROUND )


- DAYANÇ'TA/SABIR'DA:
METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK

( Acıya sabredersek. İLE Kişilere sabredersek. İLE Dileğe sabredersek. İLE Duygulara sabredersek. İLE Özleme sabredersek. İLE Sevgiye sabredersek. )

( Madem görüyorsunuz... O zaman, hoşgörün!
[Âşık Veysel] )


- DAYANÇ/SABIR:
BOYUN EĞMEK değil/yerine ÇABA GÖSTERMEK


- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> "KENDİNİ TUTMAK"


- DAYANÇ/SABIR ile/ve BAŞARI

( Eğer sabır gösterirseniz, başarmamak olanaksızdır. )

( If you persevere, there can be no failure. )

( Büyük başarıların sahipleri, küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir. )

( PATIENCE vs./and SUCCESS )


- DAYANÇ/SABIR ve/||/<> BEKLEMEK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DAYANIKLILIK

( PATIENCE vs./and/<> ENDURANCE )

( ... cum/et/<> FORTITUDO )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK

( PATIENCE vs./and/<> INERTIA )


- DAYANÇ/SABIR ve DOĞRU (ZAM)ANLAMA

( PATIENCE and TIMING )


- DAYANÇ/SABIR ve/<> GÜÇ

( PATIENCE and/<> POWER )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> İSTİKRAR

( SABIR ÇİÇEĞİ / GIAN AGAVE[Lat.] [Ancak 10 yılda açar.] )

( PATIENCE vs./and/<> STABILITY )


- DAYANÇ/SABIR ile İSYAN ETMEMEK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> KANAAT

( Kanaat eden aziz olur, Kanaatsizlik eden zelil olur. [azza men kanea, zelle men tamea] )

( PATIENCE vs./and/<> CONTENTMENT )


- DAYANÇ/SABIR ve/<> KARARLILIK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve MÜCADELE (ETMEK)

( Sabırla koruk tut, yaprağı Atlas olur. )

( PATIENCE vs./and TO STRUGGLE )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> RIZÂ


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/> SELÂMET

( Sabrın sonu, selâmettir. )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve SIĞINMA

( PATIENCE vs./and SHELTER )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> ŞÜKÜR

( PATIENCE vs./and/<> GRATITUDE )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> TEVEKKÜL


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> UYUM

( Olgun kişi, zayıf ve kendinden aşağı unsurlara karşı sabır gösterir ve onlara önem verir. )

( Uyumsuzluğu, ihtiyârını devrede tutmayan kişi yaratır. )

( PATIENCE vs./and/<> HARMONY )


- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA

( ENDURANCE vs./and/<> SOLIDARITY )


- DAYANIKLILIK ve/||/<> GÖNÜL FERAHLIĞI ve/||/<> MERHAMET ve/||/<> SABIR

( Daha yüksek bir terbiye yoktur. VE/||/<> Daha büyük bir mutluluk yoktur. VE/||/<> Daha kutsal bir görev yoktur. VE/||/<> Daha etkili bir güç yoktur. )


- DAYANIŞMA:
MEKANİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ORGANİK


- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN

( Kişiler, kendilerine değil birbirleriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilir. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )

( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değildir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )

( Loncaları inceleyiniz. )

( SOLIDARITY vs./and/<> TRUST/CONFIDENCE )


- DAYATMA/CI "ÇÖZÜMLER" ile/değil/yerine/>< GERÇEK/SAĞLAM ÇÖZÜMLER


- DAYATMA değil/yerine/>< DAYANIŞMA


- DAYATMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMSÜZ/ÇARESİZ OLMAK/KALMAK


- DEF ETMEK ile/ve DEFN ETMEK


- DEĞER/İNİ BİLMEK:
SAHİP OLMADAN ÖNCE ile SAHİP İKEN ile KAYBETTİKTEN SONRA

( )

( )

( )

( )


- DEĞER/KİŞİ:
KAYBETTİĞİMİZDE ANLAŞILAN değil SAHİPKEN BİLİNMESİ GEREKEN


- DEĞER/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR

( Uğruna yaşanılacak kavramlar. İLE/VE/<> ... )

( VALUE/S vs./and/<> CONCEPT/S )


- DEĞER ile/ve/||/<> AYAR


- DEĞER ile/ve/<>/< KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<>/< PAYLAŞIM DEĞERİ ile/ve/<>/< DEĞİŞİM/SOYUT DEĞERİ ile/ve/<>/< ÜRETİM DEĞERİ ile/ve/<>/< ARTI DEĞERİ


- DEĞER ile/ve/<> NİYET

( VALUE vs./and/<> INTENTION )


- DEĞER ile/ve/||/<> YARAR


- DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

( DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, bir adama âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesâretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna iknâ olduktan sonra...

Küçük, sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık... tık... tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş, onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir soluk almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır, seni izliyorum. Bugün, cesâret buldum konuşmaya. Lütfen, pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?

Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben, sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam, kararlı; adam, ısrarlı:

- "Yok, yok ben seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- "İşim gücüm var, git başımdan!"

Aradan bir zaman geçmiş. Kırlangıç, son kez adamın penceresine gitmiş:

- "Bak! Soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi, al beni içeri! Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam, bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş.

- "Ben, yalnızlığımdan memnunum!" demiş... Kuştan, onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım" demiş.

- "Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte."

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- "Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim."

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemiş!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç, yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda, danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kişi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- "Kırlangıçların yaşamı, altı aydır..."

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, yalnızca bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmezler. )


- DEĞERLENDİRME YAPMAK ve/için/< HAKİKATLERİ BİLMEK


- DEĞERSİZLEŞİR ile/ve/||/<> YOLDA KALIR ile/ve/||/<> YALNIZLAŞIR ile/ve/||/<> TÜKENİR ile/ve/||/<> BİLGİSİZ SAYILIR

( Her durumunu anlatan. İLE/VE/||/<> Herkese güvenen. İLE/VE/||/<> Her sırrını açığa vuran. İLE/VE/||/<> Her becerisini ortaya döken. İLE/VE/||/<> Her bildiğini söyleyen. )


- DEĞERSİZLEŞTİRMEK ile/değil ÖNCELİK (BELİRLEMEK)


- DEĞİL ile "YOK"


- DEĞİLLEME ve/> AŞKINLIK


- DEĞİŞ(TİR)MEYE ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine/< ANLAMAYA ÇALIŞMAK


- DEĞİŞEREK DEVAM ETMEK ile/ve/||/<>/> DEVAM EDEREK DEĞİŞMEK


- DEĞİŞİK "AÇILARDAN/YÖNLERDEN" değil ÇEŞİTLİ AÇILARDAN/YÖNLERDEN


- DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM:
ZORLUKTA VE ZORLANDIĞIMIZDA ile/ve/||/<> YETERİNCE GÖRDÜĞÜMÜZDE ile/ve/||/<> İSTEYECEK KADAR ÖĞRENDİĞİMİZDE ile/ve/||/<> YAPABİLECEK KADAR ALDIĞIMIZDA


- DEĞİŞİM'DE:
ÖZ ile/ve/<> HAL/LER ile/ve/<> HEM ÖZ, HEM HAL/LER

( Başkalaşım [tagayyür]. İLE/VE/<> Değişim [tahavvül]. İLE/VE/<> Gelişim [tekâmül]. )


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/>/< AÇILIM


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/> DEVRİM


- DEĞİŞİM ile HAREKET


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<> ZORUNLULUK


- DEĞİŞMEK ile/ve/değil/||/<>/< FARKINA VARMAK


- DEHÂ ile/ve/|/<>/>< DELİLİK

( İkisinin arasında, çok ince bir çizgi, aralık vardır. )


- DEHÂ ile/ve/değil/||/<> ODAKLANMA GÜCÜ


- DELÂLET-İ LAFZİYE ile DELÂLET-İ GAYR-I LAFZİYE

( Sesli/Sözlü delâlet. İLE Sessiz/Sözlü delâlet. )

( Tabii | Vazî | Aklî İLE/VE Tabii | Vazî | Aklî )

( İkisi de; Tabiiye, Akliye, Vaz'iye olarak 3'e ayrılır. )

( Delâlet-i Gayr-ı Lafziye'ye örnekler; * Tabiiye(Aşık, maşuku rüyet zamanında(gördüğünde), vech-i aşıkta zuhur eden kırmızılık) * Akliye[Kardaki (ayak/dal vs.) iz(i)] * Vaz'iye[ (-Duman işaretleri, -Trafik lambaları) (uylaşım(sal)) (muvadaa/karşılıklı konmak) (dil) (mantık)] )

( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )


- DELİ OLMAK ile/ve/değil ZIRVA BULABİLMEK

( "Deliyim" demek bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmek. )


- DELİ/LİK ile/ve/değil/||/&gt;&lt;/ne yazık ki BİLGİSİZ/LİK / CAHİL/LİK

( Akıl, kişiyi terk etmişse. İLE/VE/DEĞİL/||/>


- DELİ ile DÎVÂNE

( Dîvan'dan, bir söz çıkar, âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar, Dîvân'a sığmaz. )

( "Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.

Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"

Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"

Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

"Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )

( Harabât ehlini hor görme şâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var )

( Defter-i irfâna sığmaz söz gelir divâneden - İsmail Güleç )


- DELİ ile MİSTİK

( Zihnin altında ezilirsek. İLE Zihni aşabilirsek. )


- DEM ve/||/<> GAM ve/||/<> SERENCÂM[Fars.]

( Olsun! VE/||/<> Olmasın! VE/||/<> Hayrolsun! )


- DEME!
"TARLADA HASADIM VAR" ve/||/<> "EVLÂDIM VAR"

( Eline geçmedikçe. VE/||/<> El koynuna girmedikçe. )


- DEMEDİKLERİMİZİ DEMESİNLER ile/değil/yerine/||/<>/< "İSTEDİKLERİNİ DESİNLER"


- DENEME SÜRECİ ile DEMLENME SÜRECİ


- DENEME-YANILMA ile/ve/bazen/ne yazık ki DENEME-"YAMULMA"


- DENEMEK > TAKLİT ETMEK değil/yerine/></> DÜŞÜNMEK

( En acı olan. > En kolay olan. DEĞİL/YERİNE/<>/> En akıllıca olan. )


- DENEY VE GÖZLEM ve/||/<> ÖLÇÜ VE YÖNTEM


- DENEY ile/ve DENEYİM

( Dışta. İLE/VE İçte. )

( En önemli sözcüklerden biri, "Denemek"tir. )

( Yoğun bir deneyim yaşayan kişi, güven ve cesâret yayar. )

( Geçmiş deneyimlere göre davranmayalım, yeniden ve tekrar tekrar deneyelim. )

( Doğrudan deneyim, en son kanıttır. )

( Deneyim eşsizdir/benzersizdir, kuşku götürmez ve yanlış anlaşılmaz. )

( Sürekli olan deneyimlenemez, çünkü onun sınırları yoktur. )

( Tüm deneyim, zihindedir. )

( Denemezsek, saplanıp kalırız. )

( Deneyelim! Her seferinde, bir adım daha kolaydır. )

( Deneyin ve yine deneyin! )

( Tekrar deneyin! Denemeye devam edersek, bir şey olabilir. )

( Başarıncaya kadar, denemeye devam edelim! )

( Laboratuvarda. İLE/VE Kişi(ler)de/ki. )

( Outside. VS./AND Inside.
Experiment anew, don't go by past experience.
Direct experience is the final proof.
The experience is unique and unmistakable.
The continuous cannot be experienced, for it has no borders.
All experience is in the mind.
If you don't try, you are stuck.
Try. One step at a time is easy.
Try and try again.
Try again. If you keep on trying, something may happen.
You just keep on trying until you succeed. )

( Nesnel. İLE/VE Öznel. )

( EXPERIMENT vs./and EXPERIENCE )


- DENEYEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖZLEMLEYEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİNLEYEN

( "Aptal/ahmak". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< "Yarı akıllı". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Akıllı. )

( DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYENİ, DİNLERLER]
DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYEN, RAHAT EDER]
DİNLEYEN, DİNLENİR [DİNLEYEN, DİN SAHİBİ OLUR] )


- DENEYİM YAŞAYAN BENLİK ile/ve/<> GÖZLEMLEYEN BENLİK

( Yoğun bir deneyim yaşayan kişi, güven ve cesâret yayar. )

( Gerçek benliğin bulunabilmesi için sahte olanın terk edilmesi zorunludur. )

( Düşüncelerinizi, duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi gözleyin. )

( A man who is intense in his experience will radiate confidence and courage.
The false self must be abandoned before the real self can be found.
Watch over your thoughts, feelings, words and actions. )

( SELF IN EXPERIENCE vs./and/<> SELF IN OBSERVATION )


- DENEYİM:
YAŞLANARAK değil YAŞAYARAK


- DENEYİM ile/ve/||/<> DENEYİMLENİLEN


- DENEYİM ile/ve/||/<>/> DÜZENLEYİCİ DENEYİM


- DENEYİM ile/ve PAYLAŞIM

( EXPERIENCE vs./and SHARING )


- DENEYİM ile/değil/yerine/> ÜMİT

( Ümit, her zaman, deneyimi yener. )


- DENEYİME AÇIK/LIK ile/ve/<> DIŞADÖNÜK/LÜK


- DENEYİMLEME ile İÇSELLEŞTİRME

( TO EXPERIENCE vs. INTERNALIZATION )


- DENEYİMLEMEK ile/ve/<> GÖZLEMLEMEK


- DENEYİMLENİLEBİLECEK OLANIN "İSTENİLMESİ/BEKLENİLMESİ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENEYİMLEMEKTE OLUNAN


- DENEYİMLEYEN ile/ve/||/<> DENEYİMLEME BAĞI ile/ve/||/<> DENEYİMLENİLEN


- DENGE ve ADÂLET


- DENGE ile/ve/||/<> DENETİM


- DENGE ile/ve/<> DİNGİNLİK


- DENGE ile EŞİTLİK


- DENGE ve/<> HUZUR


- DENGE ve/||/<>/> KONFOR[=> ÇÜRÜME] ve/||/<>/> SORUN ve/||/<>/> KARMAŞA ve/||/<>/> ÇÖZÜMLER/ÇARELER

( En "dengeli" ya da eşit durum, ölümdür. VE/||/<>/> En konforlu durum, çürümedir ve mezarlıktadır. VE/||/<>/> En büyük/ciddi "sorunlar" ile harekete geçilir. VE/||/<>/> En hareketli ortamlarda karmaşa ve kargaşa oluşur. VE/||/<>/> Daha iyi/nitelikli/isabetli çözümler oluş(tur)maya başlarız. )


- DENGE ve/||/<> SÜKÛNET


- DENGİNİ ARAMAK/ARAYAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ ARAMAK/ARAYAN

( "Küçük zihinliler". DEĞİL/YERİNE İleri zihinliler. )


- DENGİNİ BULMAK ile/ve/||/<>/> DENGENİ BULMAK


- DEONTOLOJİ(ÖDEV BİLİMİ) = İLM-İ VEZAİF = DEONTOLOGY[İng.] = DÉONTOLOGIE[Fr.] = DEONTOLOGIE[Alm.]


- DERDE:
DERMAN ile/ve/değil/yerine/||/<> TESELLİ


- DERDE:
DEVÂ ile/ve/değil/yerine/<> TESELLİ

( Gövdede. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Zihinde. )


- DERDEME = YEDİ GEZEGEN


- DERGİ/GAZETE OKUMAK ZAMANINI VE YERİNİ BİLMEK[ARKADAŞ VE YAKINLARIN YANINDA değil!]


- DERİMİZİN "RENGİ" değil/yerine DEĞERLERİMİZİN RENGİ


- DERİN DERİN (DÜŞÜNMEK)


- DERİN DÜŞÜNME ve/<> TAHAMMÜL

( CONTEMPLATION and/<> ENDURANCE )


- DERİN DÜŞÜNMEK(TEFEKKÜR) ile/ve UYUMAK

( Uykunun karanlığı bile tazeleyici ve gençleştiricidir. )

( Uyanıkken bilinçlisiniz; uyurken sadece canlısınız. )

( FİKR-İ AMÎK[Ar. < UMK]: DERİN DÜŞÜNCE )

( CONTEMPLATION vs./and TO SLEEP
Even the darkness of sleep is refreshing and rejuvenating. )


- DERİNLEŞTİRME ile/ve/||/<> DUYARLILAŞTIRMA


- DERMAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEVRÂN


- DERS ÇALIŞMAK ile/ve/> (NİTELİKLİ/AYRICALIKLI) ÇALIŞMAK

( STUDY vs./and/> WORKING )


- DERS ile/ve MÜTÂLAA

( Camide. İLE/VE Medresede. )


- DERT ve/<> DERMAN

( DERMAN ARARDIM, DERDİME
DERDİM, BANA DERMAN İMİŞ

BURHAN ARARDIM, ASLIMA
ASLIM, BANA BURHAN İMİŞ )

( SÖYLEMEM KİMSEYE DERDİMİ,
DERMANIM OLMASIN DİYE! )

( Derdini bilen, dermanını bulmuş demektir. )

( Derdine derman olmayacak ortamda derdini konuşmak edepsizliktir! )

( I was seeking the recipe to my trouble...
I saw that, my trouble was the recipe...

I was seeking the evidence to my essense...
I saw that, my essense was the evidence... )


- DERT ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< DERS


- DERT ile/ve/= NİTELİK

( Baki olan bir dert edin! Bu fâni dünyada. )

( Ehl-i derdin sohbetine mahrem et! )

( Söylemem derdimi hemderde bile! )

( Allah derdinizi artırsın! )


- DERTLİ ile/ve/<> EDİP ile/ve/<> ÂŞIK ile/ve/<> ÂRİF

( [Derdini] Yalın anlatan. İLE/VE/<> Hoş anlatan. İLE/VE/<> Haliyle anlatan. İLE/VE/<> Gülümseyişiyle örterek anlatan. )


- DERVİŞ:
DÜNYA ve/||/<> İKİYÜZLÜLÜK ve/||/<> VARLIK ve/||/<> YALAN ve/||/<> KÖSNÜ/ŞEHVET

( DERVİŞ: DAL ve/||/<> RA ve/||/<> VAV ve/||/<> YE ve/||/<> ŞIN )


- DERVİŞ ile/ve ABDAL/TORLAK

( ... İLE/VE Gezgin derviş. )


- DERVİŞ ile/ve ÂŞIK

( Önce nefsini yok etmeye çabalar. İLE/VE Önce aklını yok etmeye çabalar. )

( Âşık'ın uykusu: Hâl-i istiğrak. Gözü uyur ama, özü uyumaz. )

( Âlimlerin uykusu ibâdettir. )

( DERVİŞ: Başına gelmiştir ve fakat anlamamıştır. )

( Tüm tarikatlerde bazı (hal üzere) yol alanlar. İLE/VE (Alevi-)Bektaşî'likte. )


- DERVİŞ ile/ve/değil EŞİK


- DERVİŞ ile/ve IŞIK

( ... İLE/VE Bektâşî dervişi. )

( Erenler adama bir iş ederler, evirir-çevirir, ederler derviş. )

( Bir iş ederler, adamı derviş ederler. )


- DERVİŞ = MURABUT[Ar.]

( ... = Kuzey Afrika'da, dervişlere verilen ad. )


- DERVİŞ ile/ve SÂLİK

( Dervişlik çok kolay, âsân bir yoldur, söz dinleyene; Dervişlik çetin ve pek müşkil yoldur, söz dinlemeyene. )

( Dervişe gizli olmaz. )


- DERVİŞ ile UPASAKA[Hint]

( Sûfî, mutasavvıf, mürid. | Aranıldığı yerde, aranıldığında bulunan. İLE Bazı belirli kurallara göre yaşayan, sıradan bir insan. [Bir tür Derviş, Fakir] )


- Dervişçe sus, dervişçe KONUŞ!!!


- Dervişlik için DİNLE!!!


- Dervişlik için SUS!!!


- Dervişlikte DİNLE!!!


- Dervişlikte SUS!!!


- DESTEK ile/ve/<> DAYANIŞMA

( SUPPORT vs./and/<> SOLIDARITY )


- DESTEK ile/ve/<> PAYLAŞIM

( Ölçü, aynı şeye gülmek değil, aynı şeye ağlamaktır. )

( SUPPORT vs./and/<> SHARING )


- DESTEK ile/ve/<> TEŞVİK

( SUPPORT vs./and/<> ENCOURAGEMENT )


- DESTEKLEME ile/ve/||/<>/> BÜTÜNLEŞTİRME


- DEVAM ETMELİ!
YAŞAMAYA ve/||/<>/> SEVMEYE ve/||/<>/> GÜLMEYE :)


- DEVİNİM/HAREKET[Ar.] ile/ve/değil/||/<>/> DAVRANIŞ

( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bilinçsiz/bilinçli hareket. )

( [not] MOVEMENT vs./and/but/||/<>/> BEHAVIOUR )


- DEVİNİM = HAREKET = MOVE, MOTION, MOVEMENT[İng.] = MOUVEMENT[Fr.] = BEWEGUNG[Alm.] = MOTUS[Lat.] = KINESIS[Yun.] = MOVIMIENTO[İsp.]


- DEVİRLER:
GELİŞME ve OLGUNLUK ve ORTA YAŞLILIK ve YAŞLILIK

( Yaklaşık 30 yaşa kadar olan devir. VE Yaklaşık 35'lerden 40'a kadar olan devir. VE Yaklaşık 60 yaşlarına kadar uzanan devir. VE Hayat merkezlerinin tedricen zayıflamaya başladığı ölüme kadarki devir. )


- DEVLETİN (ÖNCELİKLİ/ZORUNLU) SORUMLULUKLARI:
EĞİTİM ve/||/<> SAĞLIK ve/||/<> GÜVENLİK ve/||/<> YARGI GÜVENCESİ


- DEVLETİN/DİN'İN:
SAĞLADIKLARI VE KORUDUKLARI
ve/+/||/<>/>/<
TEMEL GÜVENCELERİ

( * CAN GÜVENLİĞİ
* AKIL SAĞLIĞI
* NESİL SÜREKLİLİĞİ
* MAL GÜVENLİĞİ
* DİN GÜVENCESİ

ve/+/||/<>/>

* SAĞLIK GÜVENCESİ
* EĞİTİM GÜVENCESİ
* GÜVENLİK GÜVENCESİ
* YARGI GÜVENCESİ )

( Giderdim, gönülden kini,
Kini olanın, olmaz dini! )

( ZARÛRİYÂT-I DİNİYYE / MAKÂSID-I HAMSE )


- DEVLETLÜ ile/ve ŞEVKETLÜ ile/ve ASÂLETLÜ ile/ve İSMETLÜ

( Sultanlara hitapta kullanılan unvan. | Refâh, saâdet ve nîmet sahibi, vezir ve müşir gibi büyük rütbe sahiplerine verilen unvan. İLE/VE Azamet ve heybet sahibi sultanlar için kullanılırdı. İLE/VE Yabancı elçilere verilen unvan. İLE/VE Derece bakımından yüksek kimselere, sultan ve şehzâdelerin hanımlarıyla kızlarına verilen bir unvan. )


- DEVRİLE DEVRİLE ile/değil/yerine/||/<>/></> EVRİLE EVRİLE


- DEYİM ile/ve/||/<> TERİM


- L ile/ve İNSANBİLİM(ANTROPOLOJİ)

( LANGUAGE vs./and ANTHROPOLOGY )


- DİĞER ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< DEĞER

( "DEĞER"lerimizi, "DİĞER"lerimizden ayıramıyorsak;
"MEĞER"lerimizi bir cebimize, "KEŞKE"lerimizi öteki cebimize koymak durumunda kalırız. )


- DİKEN YARASI ile/ve/||/<>/> GÜL KOKUSU

( Ayağında. İLE/VE/||/<>/> Göğsün[d]e. )

( Olmayan. İLE/VE/||/<>/> Süremez. )


- DİKKAT ÇEKMEK ve/||/<>/> "DÜŞMAN" ÇEKMEK


- DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN:
HAVADA ile/ve/||/<> KİŞİDE

( Sislisine. İLE/VE/||/<> Sinsisine. )


- DİKKAT:
KENDİMİZE ile/ve/||/<> SÖZÜMÜZE

( Yalnızken. İLE/VE/||/<> Yalnız değilken. )


- DİKKAT ile/ve MEDİTATİF DİKKAT ile/ve KONTEMPLATİF DİKKAT

( Odaklanma. İLE/VE Özenli ve düzenli odaklanma. İLE/VE Dikkat etmeden dikkat/odaklanma. )

( Bilinçli yetersizlik. İLE/VE Bilinçli yeterlilik. İLE/VE Bilinçsiz Yeterlilik.
[ BİLİNÇSİZ YETERLİLİK

              ^

BİLİNÇLİ YETERLİLİK

              ^

BİLİNÇLİ YETERSİZLİK

              ^

BİLİNÇSİZ YETERSİZLİK ] )

( Focusing. WITH/AND/||/<>/> Careful and orderly focusing. WITH/AND/||/<>/> Attention without attention/focusing.
Conscious incapacity. WITH/AND/||/<>/> Conscious sufficiency. WITH/AND/||/<>/> Unconscious sufficiency.

[ UNCONSCIOUS SUFFICIENCY

              ^

CONSCIOUS SUFFICIENCY

              ^

CONSCIOUS INCAPACITY

              ^

UNCONSCIOUS INCAPACITY ] )

( ATTENTION vs./and MEDITATIVE ATTENTION vs./and CONTEMPLATIVE ATTENTION )


- DİKKAT ile/ve/||/<>/> RİKKAT( ile/ve/||/<>/> ZARÂFET ile/ve/||/<>/> MELÂHAT)

( Zihinde. İLE/VE/||/<>/> Kalpte. İLE/VE/||/<>/> Eylemde. İLE/VE/||/<>/> Yüzde. )

( İlgi, özen. İLE/VE/||/<> İncelik. | Merhamet, acıma. İLE/VE/||/<>/> Aklı, kötü düşüncelerden, kuruntu/vehm ve kuşku/şüphe/zanlardan arındırmak. İLE/VE/||/<>/> Güzellik, yüz güzelliği. )

( [özellikle] Kullandığımız sözcüklerde. İLE/VE/||/<> Kurduğumuz tümcelerde. İLE/VE/||/<>/> Davranışlarımızda. İLE/VE/||/<>/> Bakış ve duruşumuzda. )

( ATTENTION vs./and/||/<>/> GRACE vs./and/||/<>/> ELEGANCE vs./and/||/<>/> BEAUTY )


- DİKKATE ALMAK ile/ve/<> GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAK


- DİKKATİNİ:
"ÇELMEK" değil ÇEKMEK


- DİKOTOMİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TRİKOTOMİ


- DİL BİLİM(db.) ile/ve/<> DİL BİLGİSİ(dbl.)

( Dil konularında inceleme yoluyla toplum kültürünü araştırma bilimi. İLE ... )

( DİLBİLİM: * Dilin ne olduğu. * Dilin işleyişi. * Dilin edinimi. * Eğitim-Öğretim. İLE/VE/<> DİLBİLGİSİ: * Kuralcılık. * Doğru/yanlış kullanım. * Eğitim-Öğretim. )

( PHILOLOGY vs. GRAMMAR )


- DİL FELSEFESİ'NDE:
MANTIK ile/ve BELÂGAT ile/ve USUL-Ü FIKIH


- DİL FELSEFESİ'NDE:
NAHİV ve/<> MANTIK ve/<> BELÂGAT ve/<> USUL-Ü FIKIH


- DİL, DOĞRU KULLANILMAZSA...

( Öğrenciler, bir gün, hocasına sorar...

- Eğer elinizde, ülkenin işlerini düzeltecek bir güç ve olanak bulunsaydı, işe nereden başlardınız?

Hoca, düşünmeden, şu yanıtı verir:

- Dilin, doğru kullanılmasına çalışırdım.

Öğrenciler, hocalarının yüzüne şaşkın şaşkın bakar:

- Fakat bu küçük bir şey. Niçin çok önemli olduğunu söylüyorsunuz?

Bilge hoca, başını sallar ve şöyle devam eder:

- Eğer dil doğru kullanılmazsa, ağızdan çıkan sözcükler, ifade edilmek istenilenleri vermez. Söylenilen sözler ve kullanılan sözcükler, ifade edilmek istenilen amacı anlatamayınca da, yapılması gereken işler yapılamaz. Yapılması gereken işler yapılamayınca da ahlâk ve sanat, soysuzlaşır. Ahlâk ve sanat soysuzlaşınca da adâletsizlik başlar. Bu durumda, halk ne yapacağını bilemez ve çaresizlik içinde bocalar, durur... )


- DİL:
GÖNÜL "KARIŞTIRAN" ile/ve/||/<> ZİHİN KARIŞTIRAN


- DİL[Fars.] ile DÎL[Fars.] ile | [Tr.] DİL[Fars.] ile DİL[Fars.]

( Gönül, yürek/kalb. İLE Nokta. | Gönül, kalb. | Mandıra, ağıl. İLE | Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan, etli, uzun, hareketli örgen. Tat alma örgeni. İLE Kişilerin, düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma. Lisan. )


- DİL ve/||/<> BELLEK ve/||/<> YAŞAM


- DİL ve/||/<> DİŞ

( DİL VE DİŞ

“Dişler, tüm organların aynasıdır” sözünü anımsayarak, “Dil neyin aynasıdır?” sorusuna bir yanıt arasak, hepimizin buluşma noktası “ÖZ” olacaktır.

“Dil, özümüzün aynasıdır”

“ÖZ <–> GÖZ <–> SÖZ” bağlantısı, nereden hareket edecek olursak olalım, üzerinde en çok durulması gereken ilişkidir. “Öz”ün üzerine fazla eğilmeye gerek kalmaksızın bizleri nereye ulaştırdığını biliyoruz. “Göz” üzerine de aynı ortak duygu ve düşüncelere sahip olarak, özümüzün kapısı olduğu noktasına ulaşıyoruz. “Söz” ise geçmiş, şimdi ve geleceğin; usumuzun, bilimin, felsefenin ve sanatın; iş ve özel yaşamın ve günlük yaşamdaki tüm sürecin en büyük aracıdır. Simge diliyle “Söz”, yazı diliyle “Söz”, sözün diliyle “Söz”, günlük yaşamımızın, düşünce ve duygularımızın ve tüm ilişkilerimizin aracı “Söz”.

Sevgili Yunus Emre’nin güzel sözü ile...

Keleci[sözü] bilen kişinün yüzünü ağ[ak] ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.

Söz ola kese savaşı, söz ola kese başı,
Söz ola ağılı[zehirli] aşı bal ile yağ ede bir söz.




Psikoloji, 3D/6D temelli, "Düşünce, Duygu ve Davranışlar"ımızı anlamaya, incelemeye ve altında yatan nedenleri bulmaya çalışan bir bilim dalıdır. Hiçbiri birbirinden bağımsız olmadığı gibi ayrı ayrı düşünmek de pek olanaklı değildir. Bu doğrultuda, son zamanlarda çok yoğun ilgi gören Sinir Dili Programlaması(SDP ya da NLP), çalışmalarının da en büyük aracı olan söz -ve her bir sözcük- ile, tüm hücrelerimizin ve beynimizin programlanabilmesi yoluyla yaşamımıza katacağı gelişmişliği, derinliği, kolaylığı ve rahatlığı sağlatan bir disiplin. SDP tüm eylemlerimiz ile ağzımızdan çıkan her sözün nasıl ve ne kadar bağlantısının olabileceğini anlatır. Ayağını sürüyerek yürüyen bir kişinin, sözlerinin de ağzından uzata uzata, yayılarak çıktığını görebilirsiniz (ya da tam tersi). Yüzü asık birinin, her ne kadar hoş sözler kullansa bile sesinden psikolojik durumunu anlayabilirsiniz. Aynı bağlantılar dilimiz ve dişimize verdiğimiz önem için de geçerlidir. Diş fırçalama alışkanlığımız ile kullanacağımız sözcüklerin de bağlantısı vardır ve de dile, sözlerimize gösterdiğimiz özen ile diş fırçalama alışkanlığımızın. Dişimizin ne kadar önemli olduğunu biliriz fakat maalesef yeteri kadar özeni göstermeyiz.

Dile ve sözlerimize verdiğimiz önem ve duyarlılığımız nedir? Dilimizin de durumu aynı mı acaba? Aynı mı olmalı? Olmamalı mı? Peki nasıl? Bu durumu ne, kim, nasıl değiştirebilir? Tüm bu sorular ve benzerleri gibi daha birçok soruya verebileceğimiz yanıt aynıdır! KENDİMİZ!

Yaşamımızda pek dikkat edilmeyen, çok fazla karıştırılan fakat hiçbir zaman karıştırılmaması gereken bazı noktalar vardır. Bunların en çok yaşandığı altı hassas nokta ve şu oniki kavramın da ayrıntılarına sahip olmalı ve önemine çok dikkat etmeliyiz.

- GENEL ile ÖZEL;

- BİRİNCİL OLAN(/Olma[ma]sı Gereken) ile
İKİNCİL OLAN (/Olma[ma]sı Gereken);

- AMAÇ ile ARAÇ;

- SÜREÇ ile SONUÇ (Merkezlilik);

- KURAM(TEORİ) ile UYGULAMA(PRATİK);

- KORGU ile KAYGI


Konuşmalarımız, değerlerimiz ve tutumlarımız bazen Genel'den hareket ederek Özel'e, bazen de Özel'den hareket ederek Genel'e giderek devam eder. Fakat farkında olunması gereken bu ikisinin arasındaki geçiştir. Geçişteki dikkatsizlikler çok büyük sorunlara dönüşebilirler. Konu ve kavramları ele alışımızdaki sıralamada neyin öncelikli olduğu ve olmadığı bilinci, durumun ya da konunun bir Araç mı, Amaç mı? olduğu sorusunun her an farkındalığımızda olması en dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Süreç ve Sonuç’un birbirinden ayrı olmadığı, dengeli bir durumda olması, herhangi birinin üzerinde yoğunlaşmama gerekliliği de üzerinde titizlikle durulması gereken noktalardır. Kuram ile uygulamanın arasındaki farkların ve derecelerinin atlanmaması gerekir. Korku ve Kaygı arasındaki farkların (Belirginlik, Şiddet ve Süre) da bilincinde olarak korku ve kaygı yönetiminin elde tutulması, geleceğin olumsuzu “YA … [olursa]” üzerine değil, olumlu gelecek “… [’nın olmasını] İSTİYORUM” üzerinde durulması gerekmektedir.

Doğru, yerinde ve zamanında kullanım için yeğlenebilecek her sözcüğün değeri çok yüksektir. Kişisel ve toplumsal birliğimiz olan sözlükleri daha çok kullanmak, kitap okumak, düşünmek, araştırmak; sözcüklerin, terimlerin günlük hayatımızda, dilimizde yer almasını sağlamak en önemli sorumluluklarımızdandır. Toplumların en büyük serveti dilleri olduğu gibi, kişinin de en büyük değeri ve serveti dilidir.

Dil ile, söz ile başlayan serüvenin çeşitli dönüşümler ile yaşamımızın en büyük parçası ve kaderimize bile dönüşebileceğini vurgulayan şu sözleri sürekli anımsamak gerekir!

Söylediklerinize dikkat edin,
düşüncelere dönüşür...

Düşüncelerinize dikkat edin,
duygularınıza dönüşür...

Duygularınıza dikkat edin,
davranışlarınıza dönüşür...

Davranışlarınıza dikkat edin,
alışkanlıklarınıza dönüşür...

Alışkanlıklarınıza dikkat edin,
değerlerinize dönüşür...

Değerlerinize dikkat edin,
karakterinize dönüşür...

Karakterinize dikkat edin,
Kaderinize dönüşür...
)


- DİL ile/ve/<>/= DÜŞÜNME

( LANGUAGE vs./and/<>/= TO THINK )


- DİL ve/=/||/<>/>/< EDEB


- DİL ile/ve GÜNLÜK/KONUŞULAN DİL

( Papua Yeni Gine'de, dünyanın başka herhangi bir yerinde olduğundan daha fazla dil vardır. )

( Dil, dile değmeden, dil öğrenilmez! )

( LANGUAGE vs./and SPOKEN LANGUAGE, VERNACULAR )

( ... ile/ve BAIHUA )


- DİL ve/<> MANEVİYAT


- DİL ve NİYET


- DİL ve/||/<> SÖYLEM

( Toplumsal. VE/||/<> Bireysel. )


- DİL ile/ve TARİH

( Herşeye yayılmış olan en genel temsil. İLE/VE ... )

( Dil, zihin tarafından, zihin için meydana getirilmiştir. )

( Dil, varlığın evidir. )

( Zihin, dili şekillendirir ve dil de zihne şekil verir. )

( Konfüçyüs: "Eğer konuşulan dil doğru değilse o zaman söylenilen söz, söylenilmek istenen şey olmaz. O zaman, yapılması gereken yapılmaz ve eğer işler yapılmadan kalırsa, maneviyat ve sanat bozulur. O zaman, adâlet, sahtekârlıkla yürür. Eğer bu olursa, kişiler, kendilerini umutsuz bir karmaşanın içinde bulur. Bu nedenle, söylenilen şey her şeyden önemlidir ve bu konuda dikkatsizlik yapılmamalıdır." )

( Language is an instrument of the mind. It is made by the mind, for the mind. )

( LANGUAGE vs./and HISTORY )


- DİLBİLGİSEL ile DİLBİLGİSEL BİÇİMBİRİM ile DİLBİLGİSEL CİNS ile DİLBİLGİSEL DURUM ile DİLBİLGİSEL GÖRÜNÜŞ ile DİLBİLGİSEL KOŞULLAMA

( GRAMMATICAL vs. GRAMMATICAL MORPHEME vs. GRAMMATICAL GENDER vs. GRAMMATICAL CASE vs. GRAMMATICAL ASPECT vs. GRAMMATICAL CONDITIONING )


- DİLBİLİM ile/ve/||/<>/&lt;/&gt; MANTIK


- DİLBİLİM ve/>/ve/> DİL ve/>/ve/> TÜMELLER ve/>/ve/> TANIM ve/>/ve/>
ÖNERME ve/>/ve/> YARGI ve/>/ve/> ÇIKARIM ve/>/ve/> TASIM/KIYAS


- DİLDEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TELDEN


- DİLİ FARKLI OLSA DA KAVRAMLARI AYNI OLANLARI


- DİLİ ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< DİLİ KULLANMAYI ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK


- DİLİ, DOĞRU KULLANMAK:
HER VATANDAŞIN/KİŞİN GÖREVİ ve/||/<>/> KENDİNE VE TOPLUMA YAPTIĞI YATIRIM


- DİLİNİ ANLAMAK ile/ve/<>/||/değil ZEVKİNİ ANLAMAK


- DİLLE ZİKİR ile/ve KALPLE(SESSİZ) ZİKİR

( Zikr-i celî, Zikr-i cehrî, Zikr-i alâniye, Zikr-i lisâni. İLE Zikr-i hâfî, Zikr-i kalbi. )


- DİMDİK ile/ve/||/<> DÜMDÜZ


- DİN:
İMAN ve/<> ÜMİT ve/<> AŞK


- DİN:
KADÎM BİLGELİK ve/||/<> KÜLTÜR


- DİN:
(YAŞAMSAL BİR) OLGU ve/<> (BİR) YANSIMA/TECELLİ ve/<> (YÜKSEK BİR) ANLAYIŞ/İDRAK ve/<> (YÜCE/ULVÎ BİR) KEŞİF ve/<> (YÜCE/ÂLÎ BİR) DENEYİM


- DİN ile/ve ASKERİYE


- DİN ile/ve/<> İNSAF

( İnsaf, dinin yarısıdır. )

( To be fair is the half of religion. )

( DİN: Kalpsiz dünyanın kalbi. )

( RELIGION vs./and/<> TO BE FAIR/REASONABLE, TO BEHAVE FAIRLY )


- DİNDAR ile DERVİŞ


- DİNGİNLİK ile HAREKETSİZLİK

( Hareketsiz kalma, eylemde bulun; çünkü etkinlik hareketsizliğe üstündür; hareketsizlik manevi yaşamı köreltir. )

( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )

( INERTIA vs. MOTIONLESS )


- DİNGİNLİK ve/<> HAREKETTE DİNGİNLİK


- DİNÎ BİLGİ ile/ve İLMÎ BİLGİ ile/ve İRFANÎ BİLGİ

( Savm-ü-salât-ü Hacc ile sanma biter zâhid işin, İnsan-ı Kâmil olmaya, lâzım olan, irfân imiş )


- DİNİ:
ANLADIKTAN SONRA YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine YAŞADIKTAN SONRA ANLAMAK


- DİNİN DİLİ ile/ve İLMİN DİLİ ile/ve EDEBİYATIN DİLİ


- DİNLE! ve/||/<> YÜZLEŞ! ve/||/<> ANLA!

( [yoksa] Dilin, seni sağır eder. VE/||/<> Kalbin, seni esir eder. VE/||/<> Zihnin, seni deli eder. )


- Dinlemediğin zaman DİNLE!!!


- DİNLEMEK ve/||/<>/>/< AŞKINLIK

( TO LISTEN and/||/<>/>/< TRANSCENDENTALNESS )


- DİNLEMEK ile/ve/> DENEMEK

( TO LISTEN vs./and/> TO TRY )


- DİNLEMEK ve/||/<>/> DİNLENMEK


- DİNLEMEK ile/ve/<> İZLEMEK


- DİNLEMEK ile/ve/<> SABIR/SABRETMEK

( TO LISTEN vs./and/<> PATIENCE )


- DİNLEMEMEK ile/ve/||/<> BASTIRMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/||/<> ORTAMDA DEĞİLMİŞ GİBİ DAVRANMAK


- DİNLENMEK ile/ve/<> DİNGİNLEŞMEK

( Dinleyen dinlenir. [başkaları da dinleyeni dinler!] Dinleyen dinlenir. [yorulmaz, dinginleşir ve gelişir!] )


- DİNLEYELİM! ve/||/<> YÜZLEŞELİM! ve/||/<> ANLAYALIM!

( [Yoksa ...] Dilimiz, bizi sağır eder. VE/||/<> Kalbimiz, bizi tutsak eder. VE/||/<> Zihnimiz, bizi deli eder. )


- DİRENG[Fars.] ve/||/<> ÂRÂM[Fars.]

( Dayanç/sabır. | Bekleme, gecikme, tutma, dinlenme. VE/||/<> Rahat/yerinde durma. | Eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, karar kılma. )

( BÎ-ÂRÂM: Rahat durmayan. | Sürekli dönen gezegenler. )


- DİRENİŞ değil/yerine DİRİLİŞ


- DİREŞİM/SEBÂT ile/ve/<> DAYANÇ/SABIR

( CONSTANCY vs./and/<> ENDURANCE )


- DİRETMEK ile/ve/değil/yerine/önce/+/||/<>/&gt;&lt;/>/< DİRENMEK

( "İrâde"[yapma bilgisi/"isteği"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İhtiyâr[yapma bilgisi/"isteği"]. )

( [not] TO INSIST vs./and/but/+/||/<>/>/< TO RESIST
TO RESIST instead of TO INSIST )


- DİRETMEK ile/değil/yerine/>< DİRİLTMEK


- DİRİMBİLİM:
BİTKİLER ve/+/||/<>/> HAYVANLAR ve/+/||/<>/> İNSAN


- DİRİMBİLİM(BİYOLOJİ) ile/ve KİMYA

( BIOLOGY vs./and CHEMISTRY )


- DİRİMBİLİM = BIOLOGY[İng.] = BIOLOGIE[Fr.] = BIOLOGIE[Alm.] = BIOLOGIA[İt.] = BIOLOGÍA[İsp.]


- DIŞ "GÜZELLİK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇ GÜZELLİK


- DIŞ BARIŞ ve/<>/< İÇ BARIŞ

( İç barışı sağlayamayan, dış barışı gerçekleştiremez.
Dış barışa hizmet etmeyen, iç barışa ulaşamaz! )


- DIŞ KOŞULLAR ile/ve/<> İÇ KOŞULLLAR

( İç koşulları yönlendirir. İLE/VE/<> Dış koşulları şekillendirir. )


- DIŞ SINIRLAR ile/ve/||/<>/>/< İÇ KOŞULLAR


- DIŞA BAKAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇE BAKAN

( Düş görür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uyanır/uyandırır. )


- DIŞA BAKIŞ ile/ve/||/<>/> İÇE BAKIŞ

( Düş kurdurur. İLE/VE/||/<>/> Uyanış yaşatır. )


- DIŞAVURUM ve/||/<>/< AHLÂK ve/||/<>/< İHLÂS


- DIŞAVURUM ile PAYLAŞIM

( EXPRESSION vs. SHARING )


- DİŞİL ile/değil/yerine ANAÇ


- DIŞINDA/GAYRI ile/değil/yerine RIZÂ


- DİSİPLİN:
GÖVDEDE ve/||/<> AKILDA ve/||/<> DUYGUDA

( Spor. VE/||/<> Felsefe. VE/||/<> Sanat. )


- DİSİPLİN ve EDEB

( DISCIPLINE and BREEDING )


- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/||/<> KÜÇÜMSE(ME)MEK


- DIŞLAMAK ile ARKADA BIRAKMAK


- DÎVÂN EDEBİYATI MÜZESİ ve GALATA MEVLEVÎHÂNESİ

( İkisi de aynı yerdir. [Tünel'dedir.] )

( 1492'de Mevlevî Tekkesi. VE 1975'te müze. )


- DÎVÂN EDEBİYATI ile TANZİMAT EDEBİYATI


- DİZGE ile/ve SÜREÇ

( SYSTEM vs./and PROCESS )


- DİZGİN ile/ve/||/<>/> DİNGİN


- DİZİ ZAMAN ALGILAMASI ile SÜREKLİ ZAMAN ALGILAMASI

( PERCEPTION OF SERIAL TIME vs. PERCEPTION OF CONTINUAL TIME )


- DİZİ ZAMAN ile/ve NOKTASAL ZAMAN

( SERIAL TIME vs./and POINTAL TIME )


- DİZİLİM/SÖZDİZİMİ ile/ve ANLAM(BİLİM)

( NAHİV ile/ve ... )

( SYNTAX vs./and SEMANTICS )


- DOÇENT değil/yerine/= BİLGEN


- DOĞA ARAŞTIRMALARI ile/ve DOĞA FELSEFESİ ile/ve DOĞA BİLİMİ ile/ve DOĞAL TÜZE(HUKUK)

( Doğadaki olguları toplama. İLE/VE Bu olguların nedensel bağlarını tespit etme. İLE/VE Bu olguların "nasıl"lıklarını tespit etme. )

( Tekilleri araştırmak. İLE/VE/||/<> Hareket ve sükûn nedenlerini araştırmak. İLE/VE/||/<> Deneysel verileri, matematikselleştirerek araştırma. )


- DOĞA TARİHİ MÜZESİ

( www.mta.gov.tr sitesini ve müzesini özellikle görmenizi ve incelemenizi öneririz. )


- DOĞA:
"MİRAS" (ATALARDAN) değil ÖDÜNÇ (ÇOCUKLARIMIZDAN)


- DOĞA ve/||/<>/> DOYA DOYA


- DOĞA ile DUA


- DOĞA ile/ve/||/<>/> EYLEM

( Koşullu. İLE/VE/||/<>/> Koşulsuz. )


- DOĞA ve/=/<> HAREKET VE SÜKÛNUN İLKESİ


- DOĞA ile/ve/||/<> YAŞAM

( Doğru. İLE/VE/||/<> Yanlış. )

( Aynı. İLE/VE/||/<> Ayrı. )


- DOĞAÇLAMA ile KOMPOZİSYON


- DOĞAÇLAMA ve/=/<> MANEVİ BAĞ

( Doğaçlama, kişinin kendi manevi bağıdır. )


- DOĞADA/BİLİMDE:
KARARSIZ değil YARI KARARLI/LIK


- DOĞADA/BİLİMDE:
ÖMRÜ değil YARI ÖMRÜ


- DOĞAL BESLENMEDE:
MESAFE ile/ve/||/<> ZAMANLAMA ile/ve/||/<> TOHUM ile/ve/||/<> KAYNAK ile/ve/||/<> İŞLEME ile/ve/||/<> SAĞLIK ile/ve/||/<> CANLILAR

( Yakın. İLE/VE/||/<> Döngüsel. İLE/VE/||/<> Yerli. İLE/VE/||/<> Aracısız. İLE/VE/||/<> Organik/zehirsiz. İLE/VE/||/<> Dirimsel çeşitlilik. )


- DOĞAL DURUM:
"DURMAK" değil HAREKET


- DOĞAL OLANLARIN:
REDDİ, YOK SAYILMASI değil/yerine DENETİM ALTINDA TUTULMASI


- DOĞANIN AŞILMASI ve/<> BEŞERİLİĞİN AŞILMASI

( Tarih ile. VE/<> İnsan olmakla. )


- DOĞAYI BİLMEK ile/ve DOĞA AYNASINDA, KENDİNİ BİLMEK


- DOĞDUĞUMUZ YER ile/ve/değil/yerine/> DOYDUĞUMUZ YER ile/ve/değil/yerine/> DOLDUĞUMUZ YER


- DOĞRU DÜŞÜNME ile/ve/<> DOĞRU İSTEME

( Kazandığın zaman pişman olacağın, kaybettiğin zaman üzüleceğin şeyleri isterken dikkatli olmak gerek. )

( Bir şey iyi olduğu için istenmez, istendiği için iyidir. )

( RIGHT THINKING vs./and/<> RIGHT REQUESTING )


- DOĞRU SEÇİM ile/ve/<> DENGELİ TÜKETİM


- DOĞRU SÖYLÜYORSUN yerine SÖYLEDİĞİN SÖZ DOĞRU


- DOĞRU/LUK ile/ve/> UYGULANABİLİR/LİK


- DOĞRU/LUK ile/ve UYGUN/LUK

( (UP)RIGHT/NESS, RIGHT/TRUE(HONESTY) vs./and APPROPRIATE/NESS )


- DOĞRU/SÂDIK ile/ve/değil/yerine OLDUĞU GİBİ

( Doğru, gün gibi âşikârdır. )

( RIGHT vs./and AS WHAT IT IS )


- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE

( Genelde kötü ve iyi, bir âdet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldığına göre, ya sakınılır ya da hoş karşılanır. )

( Mükemmel olmayanı, mükemmel olan uğruna seve seve fedâ edersek, iyi ve kötü "tartışmaları" artık olmayacaktır. )

( Kötülük, hiçbir zaman hem iyiliği, hem de kendini tanıyamaz; iyilikse eğitildikçe zamanla hem kendine, hem de kötülüğe ilişkin bilgilerle donanır. )

( YÜCE: Fizik ya da metafizik güçlerden koruyan. )

( Usually the bad and the good are a matter of convention and custom and are shunned or welcomed, according to how the words are used. )

( RIGHT/WORNG vs. GOOD/BAD vs. NICE[/BEAUTIFUL]/UGLY )


- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE


- DOĞRU yerine YERİNDE/ZAMANINDA


- DOĞRULUK ve/||/<>/>/< AŞK

( Kalemimiz olsun. VE/||/<>/>/< Mürekkebimiz olsun. )


- DOĞRULUK = HAKİKAT = TRUTH[İng.] = VÉRITÉ[Fr.] = WAHRHEIT, RICHIGKEIT[Alm.] = VERITAS[Lat.] = ALÉTHEIA[Yun.] = VERDAD[İsp.]


- DOĞRUSAL HAREKET ile/ve DAİRESEL/DÖNGÜSEL HAREKET

( HAREKET-İ MÜSTAKİME ile/ve HAREKET-İ MÜSTEDİRE )


- DOĞRUSAL ZAMAN ANLAYIŞI ile/ve/<> DÖNGÜSEL ZAMAN ANLAYIŞI

( LINEAR TIME PARADIGM vs./and/<> VICIOUS CIRCLE TIME PARADIGM )


- DOĞRUYA DOĞRU ile DOĞRU'YA DOĞRU

( Bir doğru karşısında başka bir doğru daha. İLE Doğrunun bulunması ve bilinmesi yolunda/yönünde. )


- DOĞRUYU BİLMEK/BULMAK:
...'DAN DOLAYI ile/ve/değil/yerine/||/<> ...'YA KARŞIN


- DOĞU FELSEFESİ ile/ve/değil DOĞU BİLGELİĞİ/İRFÂNI


- DOĞUM VE ÖLÜM:
1'ER KERE ile/ve/değil/<>/> 2'ŞER KERE

( [doğum] Anadan. İLE/VE/DEĞİL/<>/> Babadan. )

( [ölüm] Ölünce. İLE/VE/DEĞİL/<>/> Ölmeden önce. )

( Beşer. İLE/VE/DEĞİL/<>/> İnsan. )


- DOĞUM/DOĞAN:
ANADAN ile/ve/<> EĞİTİMDEN ile/ve/<> KENDİNDEN

( Beşer/beden. İLE/VE/<> İnsan. İLE/VE/<> Adı anılan/anılmayan. )


- DOĞUM ve/> BÜYÜME ve/> GELİŞİM

( Aşk ile. VE/> Şevkât ile. VE/> Muhabbet ile. )

( İSTİHLÂL[Ar. < HİLÂL]: Çocuğun doğar doğmaz ağlamaya başlaması. )

( TELAHHUM[Ar. < LAHM]: Semirme, etlenme. )

( TERBİYE[Ar.< RÜBÜV]: Besleyip büyütme, beslenip büyütülme. | Eğitim. | Görgü. | Alıştırma. | Hafif cezalandırma. | Bazı yemeklere konulan limon, sirke, salça gibi şeyler. | Alıştırma.[hayvan] | Tavsiye, kayırma, koruma. )


- DOKTRİN değil KADİM BİLGELİK


- DOKUNMA COŞKUSU/TUTKUSU ile/ve/değil/yerine/<> GÖRME COŞKUSU/TUTKUSU


- DOKUNMAK ile/ve/||/<> ANLAMAK


- DOLAYISIYLA ile BU/O NEDENLE


- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK

( STUFFED vs. RIPENESS
RIPENESS instead of STUFFED )


- DOMİNO ETKİSİ ile/ve/||/<> ZİNCİRLEME ETKİ


- DONANIMLI (OLMAK) ile HAZIRLIKLI (OLMAK)

( İlerleme ancak hazırlık(sadhana) aşamasında olur. )


- DÖNEM ile/ve SÜREÇ

( PERIOD vs./and PROCESS )


- DÖNÜŞTÜRME ve/||/<>/< DÜŞÜNME


- DÖNÜŞTÜRME ile/ve/değil/yerine/||/<> UYARLAMA


- DÖNÜŞÜM ile/ve/değil/||/<>/< DÖNGÜ


- DÖRT UNSUR ve/||/<> DÖRT MELEK(E)


- DOST:
KOLAY KAZANILMAZ ve KOLAY KAYBEDİLEBİLİR


- DOST:
YANLIŞINI DUYURAN/YAYAN değil YANLIŞINDA UYARAN ve/sonra KORUYAN/KOLLAYAN


- DOSTUNA, HERŞEYİ/Nİ ANLATMA! ve DÜŞMANINA, BÜYÜK/FAZLA HAKARET ETME!

( [ileride] Düşmanın olabilir. VE Dostun olabilir. )

( ...nın, yarısını göster, yarısını gösterme! )


- DOYUM:
"İNANARAK" ile/değil ANLAYARAK


- DOYUMLULUK ve/||/<> GÜVEN

( En büyük zenginlik. VE/||/<> En iyi yakınlık/akrabalık. )


- DOYURMAK ÜZERE ile/ve/değil/yerine HAREKETE GEÇİRMEK


- DUA ETMEK ile/ve BOYNUNU BÜKMEK


- DUA ile/ve/||/<> MAHATMA GANDHI'NİN DUASI

( )


- DUA ve/<> MANEVİYAT


- DÜĞÜM değil/yerine/>< ÇÖZÜM


- DÜMENCİ ile/değil/yerine/>< KÜREKÇİ

( image )


- DÜN İLE BUGÜNÜN "KAVGASI/TARTIŞMASI" ve/ne yazık ki/||/<>/> YARININ KAYBI


- DÜN/LER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< GÜN/LER

( Unutulabilirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılması gerekenler, yaşanılacaklar. )

( Unutulabilecek ve bağlamında unutulabilmesi gereken. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılabilecek ve yaşanılması gereken. )


- DÜNYA NÜFUSU(-1) ile/ve/||/<>/ya da 1 KİŞİ

( "Pamuk". İLE/VE/||/<>/YA DA "Demir". )


- DÜNYA VATANDAŞLIĞI ile/ve/||/<>/> EKİN(KÜLTÜR) VATANDAŞLIĞI

( 11. aya kadar. İLE/VE/||/<>/> 11. ay sonrası boyunca. )


- DÜNYA:
ŞEYLERİN TOPLAMI ile/ve/değil/||/<>/>/< OLGULARIN TOPLAMI


- DÜNYA ile/ve/||/<> NESNELERİN ÖYKÜSÜ

( )


- DÜNYAYI "ALGILAMA/YORUMLAMADA":
"OLDUĞUMUZ GİBİ" ile/değil/yerine/>< OLDUĞU GİBİ


- DÜNYEVÎ HİKMET ile/ve/<> NEFSÂNÎ HİKMET ile/ve/<> ŞEYTANÎ HİKMET ile/ve/<> İLÂHÎ HİKMET

( Toplumsal. İLE/VE/<> Psikolojik. İLE/VE/<> Siyasal. İLE/VE/<> Tanrısal[Teolojik], [Din, Mârifetullah]. )


- DURABİLMEK ile/ve/||/<> UNUTABİLMEK ile/ve/||/<> SUSABİLMEK ile/ve/||/<> AFFEDEBİLMEK


- DURAĞAN SÜREÇ ile/ve/değil/yerine ETKİN SÜREÇ

( [not] STATIC PROCESS vs./and/but ACTIVE PROCESS
ACTIVE PROCESS instead of STATIC PROCESS )


- DURAĞAN TOPLUM ile/değil/yerine/>< DEVİNGEN TOPLUM


- DURAĞAN/LIK ve YOK/LUK

( STABLE/STABILITY and NONEXISTENT/NONEXISTENCE )


- DURAĞANLIK/ATÂLET(OTURMA/YATMA) ile/değil/yerine/>< HAREKET

( Üşütür ve giydirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Isıtır ve soyundurur. )


- DURAN ADAM ve/||/<> OTURAN TOPLUM


- DURANDA, DÖNEN ile/ve/<> DÖNENDE, DURAN

( Doğa. İLE/VE/<> İnsan/kendi. )


- DURDURMAK ve/||/<>/< DURMAK

( Yaşamımızdaki ve çevremizdeki tüm yakın ya da uzak sorunları, öncelikle sorunların ve sorunları yaratanların karşılarında durarak, yapmayarak, yaptırmayarak, "Hayır!" deme olanağımızla[ihtiyârımızla/muhtariyetimizle] durdurabiliriz. )


- DURGUN/LUK ile/ve/değil/yerine DİNGİN/LİK


- DURMA = DÜZGÜN DOĞRUSAL HAREKET

( Aralarında fark yoktur. )


- DURMAK ve/<> DURU BAKMAK


- DURUM/HAL ve/<>/|| GENİŞ/GELECEK ZAMAN


- DURUM/LAR ile/ve/||/<>/> KOŞUL/LAR ile/ve/||/<>/> KARAR/LAR


- DURUM ile/ve/<> SÜREÇ

( Durumun doğasını değerlendirmeden zorla sürdürmeye çalışmak sorunlara yol açmıştır. )

( Durumunun doğasını ve ruhunun derinliklerini araştırmaktan daha yaşamsal bir şey yoktur. )

( STATE/SITUATION vs./and/<> PROCESS )


- DURUMDAN/HALDEN ANLAMAK ve/||/<> GÖNÜL KIRMAMAK


- DURUMUNDA OLMAK ile/ve KONUMUNDA OLMAK

( BEING IN THE STATE OF vs. HAD TO IN THE STATE OF )


- DURUP DURURKEN (AĞLAMAK, GÜLMEK VS.)


- DURUŞ ile/ve TUTUM

( Sen doğru dur, kötüler ecelini bulur! )

( POSTURE/POSITION vs./and ATTITUDE )


- DÜRÜST/LÜK ile/ve AÇIK/LIK

( TO BE HONEST vs./and OPEN/NESS, CLARITY )


- DÜRÜSTLÜK =/> RAHATLIK


- DÜRÜSTLÜKTE:
KOLAY İNCİNME ile/ve/||/<> KOLAY İNCİTME


- DÜŞ KURMA ve/||/<>/> UYANIŞ YAŞAMA

( Dışa bakınca. VE/||/<>/> İçe bakarak. )


- DÜŞ/ÜNÜ KURMAK ve/||/<>/> HAREKETE GEÇMEK


- DÜŞE-KALKA/ÜFTÂN Ü HİZÂN[Fars.] (BÜYÜMEK)

( ÜFTÂN Ü HÎZÂN )


- DÜŞKÜNLÜK:
GÜZELLİĞE ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< DÜRÜSTLÜĞE


- DÜŞKÜNLÜK ile/ve/değil/yerine ÖNCELİK (VERMEK/VERİLEN)

( [not] FONDNESS/ADDICTION vs./and/but PRIORITY
PRIORITY instead of FONDNESS/ADDICTION )


- DÜŞMAN ve DELİ ile/değil/yerine/||/>< DOST ve ÂŞIK

( İşine geleni söyler. VE Ağzına geleni söyler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gerçekleri söyler. VE Gönlünden geçeni söyler. )


- DÜŞMAN:
KARŞINDAKİ ile/ve/değil/||/<> "YANINDAKİ" ile/ve/değil/||/<> "İÇİNDEKİ"

( Elindeki kılıçla. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Arkasına sakladığı hançerle. )


- DÜŞMAN(") ile/değil/yerine RAKİP


- DÜŞMAN/LIK ile/değil/yerine/>< DOST/LUK

( Düşmanın en büyük hilesi, "dostluğudur". )

( Dostluğunun bedelini ödemekten kaçınanın, "düşmanlığı"nı önemsemeyebilirsin. Fakat düşmanlığının bedelini ödemeye hazır olanın, "dostluğu"nu ciddiye al! )

( Dedikodu/nu eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uyarır/ikaz eder. )

( )

( [ölümü] Unutturan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anımsatan. )

( "Ne yapmamız gerektiğini" gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ne yapabileceğimizi gösterir. )

( Her canımızı sıkanla. VE Her elimizi sıkanla. [Olmayalım!] )

( Her başımızı ağrıtanı düşman bilmeyelim/saymayalım. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Her başımızı okşayanı dost bilmeyelim/saymayalım. )

( ADÂVET ile/değil/yerine/>< SÂDIK[< SIDK] )


- DÜŞMANA:
| "ZARAR VERMEK ve/ya da ÖÇ ALMAK" |
ile/değil/yerine/><
BAĞIŞLAMAK

( | Düşmanından daha alçağa düşürür. VE/YA DA Düşmanınla aynı seviyeye düşürür. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüceltir. )


- DÜŞMANDAN KORUNMAK ile/ve/değil/||/<> "DOST"TAN KORUNMAK

( Kendin korunabilirsin. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bir şeylerin ve/ya da birilerinin de koruması gerekir. )

( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )

( Kusursuz dost isteyen, dostsuz kalır. )

( Ayıpsız yâr isteyen, yârsız kalır. )


- DUŞU/YIKANMAYI:
SICAK SUYLA TAMAMLAMAK değil ILIK (ya da [DAYANILABİLİR] SOĞUĞA YAKIN) SUYLA TAMAMLAMAK


- DÜŞÜN! ve/||/<>/> OKU!

( Konuşmadan önce. VE/||/<>/> Düşünmeden önce. )


- DÜŞÜN(E)MEMEK değil/ne yazık ki/< "DÜŞÜNMEYİ İSTEMEMEK"


- DÜŞÜNCE DÖNEMLERİNDE:
"BÜYÜSEL" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> (")DİNSEL(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BİLİMSEL

( Onbinlerce yıldır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sekizbin yıldır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Birkaç yüzyıldır. )


- DÜŞÜNCE ve/||/<>/< MANTIK
ve/||/<>
EYLEM ve/||/<>/< EDEB

( Düşüncenin edebi, mantıktır. VE/||/<> Eylemin mantığı, edebdir. )


- DÜŞÜNCE, DÜŞÜNMEK yerine ZAMANINDA DÜŞÜNMEK

( Düşünce, düşünce başlar. [yere/aşağı düşünce!][düşen, düşünce/düştükten sonra anlar/bilir!] )

( "Melek Şehri" filmini de izlemenizi salık veririz. )


- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ

( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )


- DÜŞÜNCE ve/||/<> BİLGİ ve/||/<> BELLEK


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> DAVRANIŞ/TUTUM ile/ve/||/<> DENEYİM ile/ve/||/<> DEĞER ile/ve/||/<> DİL

( Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. İLE/VE/||/<> Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle doyurulur. İLE/VE/||/<> Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak dengelenir. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Düşünceler, duygulardan önce gelir. )

( %80 İLE/VE/||/<> %20 İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Duygu yok fakat [çeşitli oranlarda/yoğunluklarda] etkisi olabilir. İLE/VE/||/<> Düşünce var. İLE/VE/||/<> Düşünce ve duygu var. İLE/VE/||/<> Öncenin, kendimizin ve başkalarının düşünceleri var. İLE/VE/||/<> Tümü var. )

( Saniyelerde. İLE/VE/||/<> Milisaniyelerde. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Zihnimizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> Gövdemizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )


- DÜŞÜNCE ve/||/<> IŞIK ve/||/<> KİŞİ ve/||/<> İLİŞKİ

( Her zaman, zemin ve koşulda, her yöne ilerleyebilirler. )


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<>/> İZLENİM

( David Hume )


- DÜŞÜNCEDE ile/ve/||/<>/>/< EĞİTİMDE ile/ve/||/<>/>/< BİLİMDE

( Özgürlüğü. İLE/VE||/<>/>/< Çağdaşlığı. İLE/VE||/<>/>/< Evrenselliği. [yeğleyelim!] )


- DÜŞÜNCEDEN DAHA ZARARLI OLAN:
"USTA SALDIRICI" ile/ve/değil/||/<> ACEMİ SAVUNUCU


- DÜŞÜNCELERİ ÖĞRENMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK/BECERMEK

( [not] TO LEARN IDEAS vs./and/but TO LEARN/MANAGE TO THINK
TO LEARN/MANAGE TO THINK instead of TO LEARN IDEAS )


- DÜŞÜNCELERİN/HAYALLERİN:
"KAÇMAK" ile/değil/yerine PEŞİNDEN KOŞMAMAK


- DÜŞÜNCEME" değil DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNCEMİZİ DEĞİŞTİREBİLMEK:
"ZAAFİYET" değil MEZİYET


- DÜŞÜNCEYİ:
SÖZDE/YAZIDA BIRAKMAK ile/değil/yerine UYGULAMAYA SOKMAK

( Bir düşüncene(/düşünceye/ilkeye/mirasa), ancak, sen sahip çıkarsan (uygular ve devam ettirirsen), bir anlam/değer kazanır/sın ve/ya da kazandırır/sın. )


- Düşünemediğin zaman SUS!!!


- DÜŞÜNME (")YOĞUNLUĞU(") ile/değil/>< VERİ PAYLAŞIMI


- DÜŞÜNME (TAFAKKUR)


- DÜŞÜNME/KONUŞMA HAKKI ile/ve/||/<>/> BİLGİLENME HAKKI

( ISEGORIA vs./and/||/<>/> ISONOMIA )


- DÜŞÜNME/KONUŞMA:
"OLANAK(LI/SIZ)" ile/ve/değil/yerine VAROLAN


- DÜŞÜNME ile/ve AYIK DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and SOBER THINKING )


- DÜŞÜNME ve/||/<>/= AYIRMA


- DÜŞÜNME ile/ve BÖLÜMLEME

( TO THINK vs./and CLASSIFICATION )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DENETLEME


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DİL

( Düşünme, sözcüklerle gerçekleşmez. İLE/VE/<> Düşünme, sözcükleri kullanır! )

( Beyin-el ilişkisi ve zihin-dil ilişkisi sürekli akılda tutulmalı! )

( Bir şey ki, söylemesen de olur! SÖYLEME! )

( Düşünme/düşünce, dil kullanımıdır. )

( Kişi, dilinin ardında gizlidir. )

( İNTÂK[< NUTK]: Dile getirme, söyletme. | Akledilen şeyleri idrak etmek. )

( Türk dilinin kökenlerini araştırmanın birinci koşulu sağlıklı bir dil felsefesi bilgisi edinmek, bu felsefenin ışığında yürümeyi bilmek, araştırılan sorunlara bu felsefenin yöntemiyle yaklaşmaktır.

Bir topluluğun dilinde, o topluluğun yaşama anlayışını, yaşama biçimini, olaylara, doğaya bakışını yansıtmayan sözcüklerin hepsi yabancı kökenlidir.

Kavramlarının üretirken somuttan soyuta yönelmeyi başaramayan bir toplumun dilinde soyut var olanları içeren sözcüklerin bulunması bir olasılıktan öteye geçemez.

Bir toplumun düşünce ortamında bulunmayan şeyin kavramı da yoktur.

Kavramlar düşünsel içeriklerin taşıyıcısıdır.

Dilcinin bilge olması kaçınılmazdır.

Dilin gerçeğini ancak bilge dilci kavrayabilir.

Bir aydın başka dillerden aldığı kavramlarla düşünemez, üretemez, ancak aktarır, bellekten belleğe gönderir.

Doğal yapısı ağacın yetişmesine elverişli olmayan bir ülkede orman ürünleriyle ilgili kavramlar üretilebilir mi? Kişi bilmediği bir nesneye bildiği bir adı verebilir mi?

Düşünsel alanda yeri olmayan bir kavram içeriğinin sözcüğe girmesi sözkonusu değildir.

Soyut var olanlar üretemeyen bir topluluğun dilinde soyutu yansıtan kavramın yeri yoktur.

Anlamsal içerik, o sözcüğü konuşan topluluğun düşünsel çevresiyle bağlantılıdır.

Bir dille konuşup yazmak o dili bilmek değildir, önemli olan o dille düşünmek, üretmek, düşünsel bir alan yaratmaktır.

Dilin yüzeysel özellklerine bakarak kökenine inmeye çalışmak yanıltıcıdır, saptırıcıdır. Kökte bulunmayan anlamı sözcükte aramak da dil bilincinden yoksunluk demektir.

Dilin ayakta durmasını, yaşamasını, yayılmasını sağlayan yazıdır.

Dil insanla, insan dille vardır.

Dili yaşatan, geçmişten geleceğe taşıyan yazıdır. )

( TO THINK vs./and/<> LANGUAGE )


- DÜŞÜNME ile/ve/değil DOĞRU DÜŞÜNME

( Aklın bilinmeyenden bilinene doğru yaptığı hareket. İLE/VE/DEĞİL Aklın bilinenden bilinmeyene doğru yaptığı hareket. )

( Aklın bilinenle bilinmeyen arasındaki hareketi. İLE/VE/DEĞİL ... )

( Düşündüğün şeye bürünürsün/bulaşırsın. )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DÜŞÜNCE

( Yaşam. İLE/VE/<> Yaşam(/a/k). )

( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/<> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )

( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek biçimde düzenlemek. )

( Sonsuz olanaklılıklar. )

( Her şey düşünce ile başlar. )

( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )

( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )

( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )

( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )

( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )

( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )

( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )

( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )

( Düşüncelere sarılmayın yeter. )

( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )

( Tefekkür, müşâhede ile olur. )

( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )

( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )

( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts.
You need not stop thinking. Just cease being interested.
Watch your thoughts as you watch the street traffic.
Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert.
Don't hold on, that is all.
Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )

( TO THINK vs./and/<> IDEA )

( COGITO cum/et/<> COGITATIO )


- DÜŞÜNME ile DÜŞÜNCE

( Hayat. İLE Yaşam. )

( Düşüncenin nesnesi düşüncenin içindedir. )


- DÜŞÜNME ile DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/>/< DUYUMSAMA


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> EYLEM


- DÜŞÜNME ile/ve/<> HESAPLAMA

( Düşünmeyi, yeteri kadar ve ancak gerektiği/gerektirdiği kadar sürdürmek gerek. )

( Ya hesap bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin! )

( TO THINK vs./and/<> TO COMPUTE )


- DÜŞÜNME =/<> İÇ KONUŞMA

( İKİ BEN: İç konuşma, düşünme.
KONUŞMA: RUBÛBİYET )


- DÜŞÜNME ile/ve/değil İÇGÜDÜ

( Dolayımlı. İLE/VE/DEĞİL Dolayımsız, doğrudan. )

( Düşünmekten daha fazla olan neye sahibiz/sahip olabiliriz? )


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> İLERLEME


- DÜŞÜNME ile/ve/<> SİMGESEL DÜŞÜNME

( ... İLE/VE/<> Sayın Metin Bobaroğlu'nun, Simgesel Düşünme adlı kitabını okumanızı salık veririz. )


- DÜŞÜNME ile/ve TEFEKKÜR

( ... İLE/VE Gördüğü şey üzerinden fikrini derinleştirmek. )


- DÜŞÜNME = TEFEKKÜR = THINK[İng.] = PENSÉE[Fr.] = DENKEN[Alm.] = COGITARE, COGITATIO[Lat.] = NOEIN, DIANOIA[Yun.] = PENSAR[İsp.]


- DÜŞÜNME ile/ve/<> YANSIMALI DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and/<> REFLECTIVE THINKING )


- DÜŞÜNME ile YOĞUNLAŞMA/KONSANTRASYON


- DÜŞÜNMEDEN KONUŞMAK ve/ne yazık ki/||/<>/> SONRADAN DÜŞÜNMEK ZORUNDA KALMAK


- DÜŞÜNMEDEN ÖĞRENMEK ile/ve/<> ÖĞRENMEDEN DÜŞÜNMEK

( Yararsız. İLE/VE/<> Tehlikeli. )


- DÜŞÜNMEDEN ile/ve/değil/yerine KENDİLİĞİNDEN

( ... ile/ve/değil/yerine TAV'Î[< TAV] )


- DÜŞÜNMEK => VAR OLMAK
ve/||/<>/>
VAR OLMAK =< ALGILANMIŞ OLMAK

( René Descartes VE/||/<>/> George Berkeley )

( COGITO ERGO SUM and/||/<>/> ESSE EST PERCIPI )


- Düşünmek için DİNLE!!!


- DÜŞÜNMEK:
ya KAÇARKEN ile/ve/ya da SIÇARKEN

( TO THINK: WHILE RUN AWAY vs./and/or WHILE SHIT )


- DÜŞÜNMEK/TAHAYYÜL ile/ve DÜŞÜNEMEMEK/TAHAYYÜL (BİLE) EDEMEMEK

( Bazı şeyler hayal edilebilir fakat bazı şeyleri ne düşünmek, ne hayal edebilmek bile söz konusu değildir. )

( TO THINK vs./and (EVEN) NOT ABLE TO THINK )


- DÜŞÜNMEK/TEFEKKÜR ile/ve ÖLÇÜNMEK/TEEMMÜLL[< EMEL]

( ... İLE/VE Gerek bir olayın sebeplerini daha çok çözümleme ve daha doğru anlamak gerekse bir hareket tarzının sonuçlarını, özellikle de yarar ile sakıncalarını irdelemek amacıyla, oluşmuş/oluşturulmuş 'yargı'nın, eleştirilmek üzere, 'askı'ya alınmasıdır. Aklın benzer addettiği duyuları, dolayısıyla da 'olaylar'ı belirli bir 'kavram şemsiyesi' altında 'düşünmek'tir. O belirli 'kavram' altında düşünülen duyulardan, böylelikle de 'olaylar'dan biriyle karşılaşıldığında 'olay'a denk düşen 'kavram'ı 'akıl'da 'uyandırmak'tır. )

( Fikir yürütme, düşünme. İLE/VE Katlanmalı, iyice, etraflıca düşünme, idrak. )

( Kişi, herşeyin tohumudur. Neyi tefekkür ederse onun tohumudur. )

( Kişiyi kurtaracak ilâçlar, aşk ve düşünmektir. )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine BİLDİĞİN ŞEY ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tefekkür. )

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK ON WHICH YOU KNOW
TO THINK ON WHICH YOU KNOW instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ve/<>/>/< BOŞ KONUŞMAMAYI BECERMEK

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur. SÖYLEME! )

( Konuşulacak bir kişi olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir kişiyle konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. )

( Bazı şeyleri konuşmuyoruz diye aklımız/sözümüz yok zannedilmesin! )

( TO THINK and/<> MANAGE TO NOT VAIN/WASTE TALKING )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. TO APPRECIATE/EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ve/<> DÖNÜŞMEK

( TO THINK vs./<> TO TRANSFORM )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/<> DÜŞÜNDÜĞÜNÜ DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ "DERT" EDİNMEK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ DEĞERLENDİREREK DÜŞÜNMEK

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING
TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/= ETKİNLİK

( TEFEKKÜR ile/ve/<>/= FAALİYET )


- DÜŞÜNMEK ve/||/=/<> GÖRMEK

( DÜŞÜNMEK: Görmeyi, yeniden ve tekrar tekrar öğrenmek. )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> HAYAL ETMEK

( Kişinin en yüce yetisi düşünme yetisidir. Akılda bulunduğu için de en önemli varlıktır/değerdir. )

( TO THINK vs./and/<> TO IMAGINE )


- DÜŞÜNMEK ile HESAPLAMAK

( TO THINK vs. TO CALCULATE )


- DÜŞÜNMEK ve KENDİNİN BİLİNCİNDE OLMAK

( TO THINK and TO BE AWARE OF THE SELF )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/||/<>/> KONUŞMAK ile/ve/||/<>/> YAPMAK

( Konuşmadan önce "konuşmak". İLE/VE/||/<>/> Yapmadan önce "yapmak". İLE/VE/||/<>/> [olumlu/olumsuz] Kesinleşmeden önce "görmek/denemek". )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÖNGÖRMEK

( Bazı ileri/yüksek düşünceler, örnek kullanılmadan, hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. )

( [not] TO THINK vs./and/<>/but TO FORESEE/ANTICIPATE
TO FORESEE/ANTICIPATE instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile TAKILMAK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> TEKRARLAMAK

( TO THINK vs./and/<> TO REPEAT )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/||/<> UMMAK/ÜMİT ETMEK


- DÜŞÜNMEK ile/ve VAR OLMAYANI DÜŞÜN(EBİL)MEK

( TO THINK vs./and TO THINK ABOUT NONEXIST )


- DÜŞÜNMELİ!


- DÜŞÜNMEMEK ile DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK

( TO NOT THINK vs. HAVEN'T THOUGHT ABOUT )


- DÜŞÜNMEMENİN BEDELİ(/YÜKÜ/AĞIRLIĞI) ile/değil/yerine DÜŞÜNMENİN "BEDELİ"

( Çoktur! İLE/DEĞİL/YERİNE Yoktur! )


- DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK ile/değil YETERSİZLİK/ZAYIFLIK/GERİLİK

( ... ile/değil REKÂKET )

( [not] HAVEN'T THOUGHT ABOUT vs./but INSUFFICIENCY/WEAKNESS/BACKWARD )


- DÜŞÜNMENİN/KONUŞMANIN (OLASI) SONUÇLARINI:
"ÖNGÖRMEK" ile/ve/değil/yerine/<> "GÖZE ALMAK"


- DÜŞÜNMEYE/ANLATMAYA BAŞLAMA:
KÖTÜLERDEN ile/değil/yerine İYİLERDEN


- DÜŞÜNMEYİ BECEREMEMEK ve/||/<>/>/< DÜŞÜNMEYİ SEV(E)MEMEK


- DÜŞÜNMEYİ BİLMEMEK ile/ve/<>/= KONUŞMAYI BİLMEMEK

( Düşünmeyi bilmeyen, [sürdürmeyen ve geliştirmeyen] konuşmayı da bilemez! )


- DÜŞÜNSEL ile/ve/||/<>/> SEZGİSEL


- DÜŞÜNÜLEBİLEN ile/ve/||/<>/>/< YAŞANILABİLEN


- DÜŞÜNÜLEBİLİR/LİK ile/ve/||/<> BİLİNEBİLİR/LİK


- DÜŞÜNÜR ile/ve/ne yazık ki/> DÜŞÜNÜLENLERİ "DÜŞÜNÜR"

( Her uzun dönemde, ancak birkaç kişi. İLE/VE/NE YAZIK Kİ/> Geri kalanlar. )


- DÜŞÜRMEK değil/yerine DÜŞÜNMEK


- DUVARI SIRTINA YASLAMAK ile/değil/>< DUVARA SIRTINI YASLAMAK


- DUY(UMSA)MAK/HİS (ETMEK) ile/ve/değil/||/<>/> SEZMEK/SEZİNLEMEK/SEZGİ


- Duyamayanları anlamak için DİNLE!!!


- Duyamayanları anlamak için SUS!!!


- DUYARLI/LIK ve/||/<> ÖZEN / TİTİZ/LİK


- DUYARLILIK ile/ve İMGELEM

( DUYUSALLIK + DUYGUSALLIK = DUYARLILIK )

( SENSITIVITY vs./and IMAGINATION )


- DUYARLILIK ve/> ÖZ | OLUŞ

( Duyarlılık, özünüze yeni bir başlangıcın açılımıdır. )

( SENSITIVITY and/> ESSENCE | BEING
Sensitivity is the beginning of the new openning in your being. )


- DUYGU:
İÇSEL ile/ve/||/<>/> YOL GÖSTERİCİ


- DUYGU:
İŞLEVSİZ ile/değil/yerine/>< İŞLEVSEL

( Atmalı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bütünleşmeli. )


- DUYGULANIM = TEESSÜR = AFFECTION[İng., Fr.] = AFFEKT, AFFEKTION[Alm.] = CARIÑO[İsp.]


- DUYGULARA BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
TEHDİT ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> ÖNYARGILI DİL ile/ve/||/<> MAZERET

( ARGUMENT FROM FORCE vs./and/||/<> ARGUMENT TO PITY vs./and/||/<> PREJUDICIAL LANGUAGE vs./and/||/<> FALLACY OF SPECIAL PLEADING )


- DUYGULARI:
ANLAMA BÜRÜME ile/ve/||/<>/> ANLAMLANDIRMA ile/ve/||/<>/> HUZUR


- DUYGULARIN KONUŞULMASI ile/ve/||/<> GEREKSİNİMLERİN GİDERİLMESİ


- DUYGUNUN:
NESNESİ ile/ve/değil/<>/< NEDENİ


- DUYGUSAL DÜŞÜNMEK değil DÜŞÜNMEK


- DUYGUSAL YALNIZLIK ile "ENTELEKTÜEL YALNIZLIK"


- DUYGUSAL/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DUYARLI/LIK


- DUYGUSAL ile/ve/||/<>/> SEZGİSEL


- DUYMA(MA)K ile/ve DİNLEME(ME)K

( Her dinlemiyor gibi görünen, dinlemiyor değildir! )

( Beyin ve kulak ile. İLE/VE Zihin, veri/bilgi, düşünce ve tutum ile. )


- DUYULAR:
DİRENÇSİZ/DİRENÇDIŞI/"İSTEMEDEN"(GAYR-I İHTİYÂRÎ) ile/ve/||/<>/> HEM DİRENÇLİ(İHTİYÂRÎ), HEM DE DİRENÇSİZ; NE DİRENÇLİ, NE DE DİRENÇSİZ ile/ve/||/<>/> DİRENÇLİ(İHTİYÂRÎ)

( Duyma(kulak) ve koklama(burun). İLE/VE/||/<>/> Dokunma/fiziksel duyumsama(deri). İLE/VE/||/<>/> Bakma(göz) ve tad(ağız/dil). )


- DUYULAR/DA:
SINIRLI/LIK ile/ve/||/<> ÇARPITICI/LIK


- DUYULARDA:
GÖRME VE DUYMA ile TATMA VE KOKLAMA VE DOKUNMA/LÂMİSE[Ar.]

( Temsil edilebilirlik sağlayan. İLE Temsil edilebilirlik sağlayamayan. )

( "Süreklilik" sağlar. İLE "Geçici"dir. )

( Duyulara açık olan, en örtük olandır! )


- DUYUMSAMAK ile/ve/<> KABUL ETMEK


- DUYUSAL-NESNE DÜRTÜSÜ ve BİÇİM DÜRTÜSÜ | ile/ve/||/<>/> OYUN DÜRTÜSÜ

( Doğal yanımız/yaşamımız. VE Akıl yanımız. İLE/VE/||/<>/> Canlı biçim.[Güzellik ve özgürlük.][İkisi arasında kurulmak istenilen uyumdur. Sanatta ortaya çıkar.][İnsan, oynayabildiği yerde tamlık kazanır.] )


- DÜZEN "BU/(B)ÖYLE" ile/ve/değil/yerine/<> ÇOĞUNLUK "(B)ÖYLE" OLDUĞUNDAN DOLAYI

( Çoğunluğun sürdürdüğü/uyduğu olgu/durum/tutum, düzenin öyle olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmez/getirilmemelidir! )


- DÜZEN'İN:
İÇTE ARANMASI ile DIŞTA ARANMASI

( İçinize yönelin ve ne olmadığınızı keşfedin. )

( TO FIND ORDERLINESS: INSIDE/INSELF vs. OUTSIDE/OUTSELF
Go within and discover what you are not. )


- DÜZEN/Lİ/LİK ile/ve/||/<>/> KURUM/SAL/LIK


- DÜZEN ile/ve/||/<> BAĞLAM


- DÜZEN ile/ve DENGE ile/ve UYUM

( Düzenli bir hayat yaşayın ama onu kendi içinde bir amaç haline getirmeyin. )

( SETTING/ORDER/REGULARITY vs. BALANCE
Live an orderly life, but don't make it a goal by itself. )


- DÜZEN ile/ve/||/<>/> DÜZEY


- DÜZEN ve/<> GÜZELLİK ve/<> UYUM

( ORDER and/<> BEAUTY and/<> HARMONY )


- DÜZEN ile/ve KAVRAM

( Örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirlerine bağlı maddî ya da maddî olmayan unsurların tamamı. İLE/VE ... )

( SYSTEM vs./and CONCEPT )


- DÜZEN ile OTOMATİĞE BAĞLAMAK

( REGULARITY vs. TO AUTOMATIZE )


- DÜZEN ve/||/<>/>/< SÜKÛNET


- DÜZENİ:
KURMAK ile/ve/||/<>/> KORUMAK


- DÜZENLEME ve/+/||/<>/> ANLAMA ve/+/||/<>/> DÖNÜŞTÜRME


- DÜZENLEME ile TOPARLAMA

( TO ORGANIZE vs. SUMMARIZE )


- DÜZENLEYİCİ KAVRAMLAR ile/ve/<> VAROLUŞSAL KAVRAMLAR

( ORGANIZER/REGULATOR CONCEPTS vs./and/<> ONTOLOGICAL CONCEPTS )


- DÜZENLEYİCİ(KOMPOZİTÖR) ile YARATICI


- DÜZENLİ/LİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK/LÜ/LÜK


- DÜZENLİLİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜLÜK


- DÜZGÜN DAİRESEL HAREKET ile DÜZGÜN DOĞRUSAL HAREKET

( Açısal hızın sabit kaldığı hareket. İLE Hız vektörünün yön ve büyüklüğünün doğru boyunca değişmediği [sabit kaldığı] hareket. )

( UNIFORM CIRCULAR MOTION vs. UNIFORM LINEAR MOTION )

( LE MOUVEMENT CIRCULAIRE UNIFORME avec LE MOUVEMENT lINÉAIRE UNIFORME )

( GLEICHFÖRMIGE KREISBEWEGUNG mit GLEICHFÖRMIGE LINEARBEWEGUNG )


- DÜZGÜN ile/ve/değil/||/<>/< DÜZ

( Bilgiye uzanan yol, hiçbir zaman, düz ve düzgün olmamıştır. )


- DÜZGÜN ile/ve/||/<> DÜZENLİ


- DÜZYAZININ GELİŞMESİ ile/ve/||/<> ARAÇLARIN, TEKNİKLEŞTİRİLMESİ


- EBCED'İN ANLAMLARI:
DÖRT ESAS ile DÖRT YAN

( Dört ana esas noktada:
1. Ebced(Elif, Ba, Cim)(Doğuda)(Allah, el-Bari, el-Celil, ed-Daim): Ey tâlib sen başla.
2. Hevvez(He, Vav, Za)(Batıda)(el-Hadi, el-Vehhab, el-Vedud): İşit.
3. Huttî(Ha, Tı, Ya)(Kuzeyde)(el-Hakim, el-Batın): Haberdâr ol.
4. Kelemen(Kâf, Lâm, Mim, Nun)(Güneyde)(el-Kerim, el-Latif, el-Melik, en-Nur: Söz öğren.
Dört yan noktada:
Sâ'fas(Sin, Ayn, Fa, Sad)(Kuzeydoğuda)(es-Selâm, el-Alim, el-Ferd, er-Rauf, es-Sabur): Çabuk öğren.
Karaşet(Kaf, Ra, Şın, Te)(Kuzeybatıda)(el-Kadir, er-Rahman, eş-Şehid, et-Tevvab): Tertiple oku.
Dahaz(Peltek Se, Hı, Zâl)(Güneydoğuda)(el-Varis, el-Habir, el-Müzill): Hakk'la tut.
Dâzığ(lan)(Dad, Zı, Gayn)(Güneybatıda)(ez-Zahir, el-Gafur): Tamâm eyle. )


- ECEL ile/ve/||/<>/> AMEL ile/ve/||/<>/> EMEL


- ECEL ve RIZK

( Ecel, iki türlüdür:
* Ecel-i Kazâ
* Ecel-i Müsemmâ (Zamanı belirlenmiş ölüm) )

( Kişiler, ana rahmine, çoğunlukla gece düşerler. Düştükleri saatte doğar, o saatte de ölürler. Bu, Ecel-i müsemmâ'dır. )


- EDB ve/||/<>/> İAE

( Elinde, diline ve beline sahip olmak. VE/||/<>/> İşine, aşına ve eşine sahip çıkmak. )


- EDEB-İ HAKİKAT ile/ve/||/<>/> EDEB-İ CEMÂL


- EDEB(SİZ/LİK) ile/ve AHLÂK(SIZ/LIK)

( İçte. İLE/VE Dışta. )

( [olmaması] Ayıptır. İLE/VE Suçtur. )

( [olmaması] Açıkça yapılır. İLE/VE Gizlice yapılır. )

( [olmamasında] Utanmaz. İLE/VE Utanır. )

( [olmamasında] İğrenilir. İLE/VE Kızılır. )

( Kavramsal/kurumsal/meslekî. İLE/VE Kişisel. )

( Çoğul. İLE/VE Tekil. )


- EDEB[çoğ. ÂDÂB]

( İYİ TERBİYE, NEZÂKET, ZARÂFET | ELİNE, DİLİNE, BELİNE SAHİP OLMAK [ELİF, DAL, BE] | DAVET, ÇAĞRI | ÜST SEVİYE AHLÂKI | ALLAH'A YAKLAŞMANIN ÖLÇÜSÜ )


- EDEB ile/ve ÂDÂB

( Elif, Dal, Be. Edebli olmak, eline, diline, beline sahip olmak anlamını taşır. İLE/VE Edeb'in çoğulu. )

( Âdap eksikliği, öze dair bilginin eksikliğindendir. )

( EDEB YÂ HÛ )


- EDEB ve ADÂLET

( Yerli-yerince hareket etmek. VE Yerli-yerinde olmak. )


- EDEB ile/ve/||/<> AHLÂK ile/ve/||/<> MATEMATİK

( İnsanlığın gelişimindeki/tarihindeki üç önemli eşik. )


- EDEB ve/<>/= DİL

( BREEDING and/<>/= LANGUAGE )


- EDEB ve EDEBİYAT

( Söylemesini bilmeyen, eylemesini bilemez. )


- EDEB ile/ve EMNİYET


- EDEB ile/ve ERKÂN

( Muktezâ-yı hal üzere söylemek ve eylemek. İLE/VE ... )


- EDEB ile/ve/<> HAYÂ

( : ZİNNÛREYN )


- EDEB ve/> İLİM

( Edep, ilimden önce gelir. )


- EDEB ve/<>/> İMAN ve/<>/> İLİM ve/<>/> AMEL ve/<>/> İHLÂS


- EDEB ve/=/<> İRFAN


- EDEB ile/ve KORKU


- EDEB ile/ve/<> SAMİMİYET

( Ne kadar samimi olunsa da edebten uzaklaşmamak gerekir! )


- EDEB ve/=/<> TEVHİD


- EDEB ile/ve USÛL


- EDEB ile/ve/<> ZARÂFET


- Edeben SUS!!!


- EDEBÎ (OLAN) ile/ve/||/<>/>/< EBEDÎ (OLAN)


- EDEBÎ (OLAN/LAR, ALAN/LAR, KONU/LAR) ile/ve/<> MANEVÎ (OLAN/LAR, ALAN/LAR, KONU/LAR)


- EDEBÎ TANIM/YAKLAŞIM ile FELSEFÎ TANIM/YAKLAŞIM


- EDEBÎ ZENGİNLİK ile/ve FELSEFÎ FAKİRLİK


- Edebinle KONUŞ!!!


- EDEBİYAT ile/ve EDEBÎYAT

( ... İLE/VE Tasavvufun dile getirilişi. )


- EDEBİYAT ve/<> İLÂHİYAT


- EDEBİYAT ile/ve TARİH

( Bilim olarak görülmese de her âlimin bilmesi gerekir. )


- EDEBİYAT ile YAZIN


- EDEBİYATTA/ŞİİRDE:
ÇİFT DİLLİLİK ile ÇİFT DİLLİLİK ile ÇİFT DİLLİLİK

( Sanatın kendi özgür yapısında. İLE Siyasi baskı altında. İLE Bilinçdışında. )

( Sanatın kendi olanakları açısından. İLE Siyasi baskılar altında oluşmuş, bilinçli anlamda kurulmuş olan. İLE Bilinçdışına atılmış simgelerin etkileşimli ve travmatik dışavurumları ile. )


- EDEBLİ OLMALI!


- EDEN BULUR (KADER[Ar. < KADAR]/KARMA[Hintçe]) ile/ve/||/<>/> NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN


- EDEN > BULUR


- EDEP/EDEB ve/||/<> HİKMET

( Sağa sola fazla "bakmayanın" sahip olabildiği. VE/||/<> Fazla konuşmayanın sahip olabildiği. )


- EDEP ve/||/<>/< AKIL

( Kişinin, aklı kadar edebi; edebi kadar da ederi vardır. )


- EDEPLİ:
FELSEFECİ ve/||/<> MATEMATİKÇİ ve/||/<> HUKUKÇU

( Ancak, felsefeci, matematikçi ve hukukçular edeplidir.[Ancak, dile hâkim olabildikleri ve sorgulayabildikleri oranda.] [Ne hareketi/sporu temel/öncelikli alan, ne bilimsel tutarlılığı olan, ne de sanatsal duyarlılığı ile sınırları/nı aşan.] )


- EDEPSİZLERE SUSMAK değil EDEBEN SUSABİLMEK


- EDİB ve/||/<> NAZİK ve/||/<> HAZİK

( Sözümüzde. VE/||/<> Davranışımızda. VE/||/<> İşimizde[ustalığımızda]. )


- EDİLGEN ALICI ile/ve/değil/yerine/<>/< ETKİN KURUCU


- EFRÂDINI CÂMÎ ve/<> ÂĞYÂRINI MÂNÎ

( Bir kavramın tüm bireylerini kuşatıp ötekileri dışarıda bıraktığında kullanılan bir deyim. )

( "İnsan düşünen bir canlıdır" tanımı verildiğinde bu tanımın içine tüm insan bireylerini içerir. Girmeyen hayvan(behaim) vs. dışarıda bırakır. )


- EFSANE[Ar.] değil/yerine/= GÜZELLEME


- EĞİLİM ile/ve/||/<>/> EYLEM


- EĞİLME:
BARDAK ile/ve/değil/||/<>/>/< SÜRAHİ

( Çırak. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Usta. )

( Derin olan, dolu olan, usta olan, boyun büker/bükmelidir! Çırak değil! )


- EĞİLMEDE:
"ÇIKAR" / "ÜSTÜNLÜK" ile/değil/yerine SAYGI

( Nokta kadar "çıkar/ın" için, virgül kadar eğilme! / Kimse, kimseden "üstün" ya da yukarıda değildir/olamaz. İLE/DEĞİL/YERİNE Bir kişinin, hizmetine, emeğine, çabasına saygı duyuyorsak... )


- EĞİLMEK ve/||/<> BAŞAK

( Kişiler, başaklara benzer. Ne kadar bilgisizse içleri boştur ve dik durur. Ne kadar bilgiliyse o kadar eğilirler. )


- EĞİLMEK değil/></değil ÇÖMELMEK( Yerden bir şeyi alacağamız zaman belden eğilerek ve dizleri kırıp çömelerek yükü dizlere vermek gerekir! )


- EĞİTİLMİŞ/LİK ile/ve/||/<>/< ADANMIŞ/LIK


- EĞİTİM:
"BOŞ KABI DOLDURMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KIVILCIMLA ATEŞ YAKMAK


- EĞİTİM:
GERÇEKLERİN ÖĞRETİLMESİ ile/ve/değil/||/<>/< DÜŞÜNMEK İÇİN AKLIN EĞİTİLMESİ


- EĞİTİM:
SÜS ile/ve/||/<> SIĞINAK

( İyi/bahtiyâr zamanlarda/koşullarda. İLE/VE/||/<> Kötü/bedbaht zamanlarda/koşullarda. )


- EĞİTİM/LER ile/ve/||/<>/> AKLA EĞİTİM/KATILIM


- EĞİTİM ile/ve/||/<>/> DENETİM


- EĞİTİM ile/ve/> DUYARLILIK

( EDUCATION vs./and/> SENSITIVENESS )


- EĞİTİM ile/ve/||/<> EDİNİM


- EĞİTİM = TERBİYE = EDUCATION[İng., Fr.] = ERZIEHUNG[Alm.] = EDUCAIÓN[İsp.]


- EĞİTİMİN:
KÖKLERİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> MEYVESİ

( Acı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Tatlı. )


- EĞLENEBİLDİKLERİN ile/ve/||/<> ANLATABİLDİKLERİN ile/ve/||/<> AĞLAYABİLDİKLERİN

( Arkadaş. İLE/VE/||/<> Dost. İLE/VE/||/<> "Kardeş". )


- EGO/N/(/U) ile/değil/yerine BENLİK/ĞİNİ

( Yok bil! İLE/DEĞİL/YERİNE Var bil! )


- EHL-İ DİL ile/ve/>/değil/yerine GÖNÜL EHLİ


- EHLEN ile/ve/||/<>/> SEHLEN

( Beceriyle. İLE/VE/||/<>/> Kolaylıkla. [hoş geldiniz ve sefalar getirdiniz] )


- EHLİYET ile/ve SELÂHİYET


- EK OLMAK değil/yerine HAK OLMAK


- EKİN/KÜLTÜR ile/ve BİLİM

( Bilim, doğanın her köşesinde var; görmesini bilirsek! Kültür, sokakta dolanır; almasını bilirsek! )


- EKİN/KÜLTÜR ve/=/||/<>/>/< ÇOCUKLARARASILIK/ÇOCUKLAR ÜZERİNDEN/ARACILIĞIYLA


- EKİP ve/||/<>/> BİÇMEK


- EKMEĞİN, YEMEĞİN YANINDA KATIK OLMASI ile/ve/yerine YEMEĞİN, EKMEĞİN YANINDA KATIK OLMASI

( Para olmadığında. İLE/VE/YERİNE Para olduğunda. )

( İDÂM[Ar.]: Katık, ekmeğe katık edilen şey. )


- EKMEK ve/||/<> KÂĞIT

( Gövdenin beslenmesinde. VE/||/<> Zihnin/gönlün beslenmesinde. )


- EKONOMİDE:
DOĞRUSAL ile/değil/yerine/> GERİDÖNÜŞÜMLÜ ile/değil/yerine/> DÖNGÜSEL

( )

( Al > Yap > Kullan > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Geri dönüştür > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan > Geri dönüştür/döndür > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan )

( [not] LINEAR ECONOMY vs./but/> RECYCLING ECONOMY vs./but/> CIRCULAR ECONOMY )


- EKSİK NEDEN ile/ve HAZIRLAYICI NEDEN

( organ olmasın o )


- EKSİK NEDEN ile/ve HAZIRLAYICI NEDEN


- EKSİK/LİK ile YETERSİZ/LİK

( "İstediğimiz bir şeyin", "olup" "olmaması", bizim için eşit değilse, hâlâ eksiğiz.
[Matlûbumuzun husûlü veya adem-i husûlü, nezdimizde, müsavî değilse, nâkısız!] )

( İstediğimiz oluyorsa "bir", olmuyorsa "bin" hayır aramak gerek. )

( DEFICIENCY vs. INSUFFICIENCY )


- EKSİKLERİMİZLE/HATALARIMIZLA:
"SAKLAMBAÇ OYNAMAK" ile/değil/yerine/>< YAKALAMACA OYNAMAK


- EKSİKLİK ile/ve YOKSUNLUK

( DEFICIENCY vs./and DEPRIVATION )


- EKSİKLİKLERİN:
KABULÜ değil/yerine/>< GİDERİLMESİ


- EL DUASI ile/ve DİL DUASI

( El duası olmadan, dil duası olmaz! )

( İSTİD'Â'[Ar. < DUA]: Yalvararak isteme. | Dilekçe. )


- EL SALLAMA! ve/||/<> BEL BAĞLAMA!

( Dönecek olana. VE/||/<> Dönmeyecek olana. )


- EL ve SOFRA ve KAPI ile/ve/<> DİL ve GÖZ ve BEL

( Açık tut! İLE/VE/<> Kapalı tut! )

( BAŞIN SELÂMETE ERER
BAŞIN, ELİN BİR DURDUR! )


- EL-KOL (HAREKETİ)


- EL(İNDE) ile/ve EV(İNDE)


- EL ile/ve/< BAŞ PARMAK

( Parmakları ve eli, el yapan, başparmaktır, başparmağın işlevselliğidir. )


- EL ve/<>/||/hem de BEYİN

( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )

( Eller, beynin uzantısıdır. )

( Ne edersen elinle, o da gider seninle. )

( MAN-: El ile [MANUSCRIPT, MANİVELA] )

( Zihninizde ne varsa, elinize o vurur. )

( )

( AMBIDEXTRUS: İki elini de kullanabilme. )


- ELÇİ/HABERCİ değil/yerine/= ULAK


- ELE GEÇİRMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< YÖNETEBİLMEK

( )


- ELEKTRİKLİ ÜRÜNLERİN KABLOLARINI:
PRİZE TAKTIKTAN SONRA AYGITA BAĞLAMAK değil ÖNCE AYGITA KABLOSUNU TAKIP SONRA PRİZE TAKMAK


- ELEŞTİRİ/LER ile ÖVGÜ/LER

( Kurtuluş. İLE Yok olma, etme/edilme. )

( Olgun birini dost edinmek istersek... İLE "Bilgisiz birini dost edinmek istersek..." )


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/<>/> DAYANIŞMA


- ELEŞTİRİ ile/değil/yerine/< GERİBİLDİRİM


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TARTIŞMA


- ELEŞTİRİYİ "SAĞLAMAK/SAĞLAYAN" değil ELEŞTİRİYE NEDEN OLMAK/OLAN


- ELİMİNE[Fr.] (ETMEK) değil/yerine/= ELEMEK/AYIKLAMAK


- ELİN KİRİ ile/ve/||/<>/>/< KALBİN KİRİ

( Sabun ile su temizler. İLE/VE/||/<>/>/< Dost ile sohbet temizler. )


- ELİNDE GETİREN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLINDA GETİREN

( Karnında götürür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Gönlünde götürür. )


- ELİNE ile/ve DİLİNE ile/ve BELİNE SAHİP ÇIKMAK


- ELTAF[Ar. < LATÎF] ile ELTÂF[Ar. < LÛTF]

( Daha/pek lâtif, güzel, hoş. İLE İyilikler, iyilikseverlikler, nezâketler. )


- ELZEM[Ar.] değil/yerine VAZGEÇİLMEZ


- EMÂNETİ:
TESLİM ETMEK ile/ve/değil/<> TEVDÎ ETMEK


- EMEK ile/ve/||/<> EDEP ile/ve/||/<> SABIR


- EMEK ile/ve HAREKET

( LABOUR vs./and MOVEMENT )


- EMEK ve/||/<> SEVİNÇ


- EMİN OLMAK ve/<> TESLİMİYET


- EMİR ile/ve EDEB

( Emir, edebten üstündür. )


- EMİR ile/ve EDEB

( Emir edebten üstündür. )


- EMNİYET ile/ve EMÂNET

( SECURITY vs./and DEPOSIT/ENTRUST )


- EMPATİ:
"ONUN YERİNE DÜŞÜNMEK"
değil
ONUN/ONLAR GİBİ DÜŞÜNMEK/ONUN DÜŞÜNCESİNİ/DUYGUSUNU ANLAMAYA ÇABALAMAK


- EMPATİ:
BİLİŞSEL ile/ve/||/<>/> DUYGUSAL


- EMPATİ(K) ile AZ EMPATİ(K)-ÇOK EMPATİ(K)/ÇOK EMPATİ(K)-AZ EMPATİK


- EMPATİ ile/ve HOŞGÖRÜ

( Hoş gördün mü, yorgunluk kalmaz. )

( EMPATHY vs./and TOLERANCE )


- EMPATİK:
ANLAYIŞ ile/ve/||/<> DOĞRULAMA ile/ve/||/<> İRDELEME ile/ve/||/<> KATILIM ile/ve/||/<> YORUMLAMA


- EN ... değil/yerine DAHA ...

( "Ya, ya da" düşüncesi/zannı/yüklemesi. DEĞİL/YERİNE "Hem, hem de | Ne, ne de" düşüncesiyle/mantığıyla. )

( Durağan. DEĞİL/YERİNE Hareketli. )

( Yapay. DEĞİL/YERİNE Doğal. )

( Sahte. DEĞİL/YERİNE Gerçek. )

( Konfor temelli/odaklı. DEĞİL/YERİNE Yaşam temelli/odaklı. )

( İnorganik. DEĞİL/YERİNE Organik. )


- EN ANLAMLI YEMİN ile EN BÜYÜK İNTİKAM ile EN ADİ SÖZ ile EN İYİ YANIT

( Söz vermek. İLE Affetmek. İLE "Seni hiç sevmemiştim." İLE Gülüp geçmek. )


- EN BÜYÜK "GÖSTERİŞ": DOĞALLIK


- EN BÜYÜK PİŞMANLIK...

( "Pişman olurum" diye yapmadıklarımız. )


- EN BÜYÜK:
YOKSUN/LUK ile/ve/<> FAKİR/LİK

( Akılsızlık. İLE/VE/<> Bilgisizlik. )


- EN ÇOK ÖLÜM NEDENİ

( * KANSER )

( * SİGARA(TÜTÜN) )


- EN ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK ile/değil/yerine/>< EN AZ ŞEYE GEREKSİNİM DUYMAK

( Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinen kişi, akıllı biridir. )

( Ne kadar az şeye sahip olursak, o kadar az şey, bize "sahip olur". )


- EN GÜZEL/ÖZEL YER/LER

( * KAŞMİR )


- EN HIZLI OLAN:
| SES HIZI ve IŞIK HIZI | ile/ve/değil/||/<>/>/< DÜŞÜNCE HIZI

( | [ a0 = 340 m/s ] VE [ c0 = 300.000 km/s ] | İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Sınırsız ve en hızlı. )

( | [ a0 = 1/√K0 g0 ] [ a0 = √ m . Y ] VE [ c = 1/√e0 μ0 ] | İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< ... )


- EN HOŞ DUYGU:
BİRİNİN, YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN NEDENİ OLDUĞUNU BİLMEK :)


- EN İYİ DAVRANIŞ

( İYİ NİYETTEN OLUŞAN ( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- EN İYİ NİYET

( BİLİMDEN ORTAYA ÇIKAN ( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- EN KİTAP DÜŞKÜNÜ SULTANLAR

( * FATİH SULTAN MEHMET )

( * I. MAHMUD
* III. MURAT )


- EN KÖTÜ/LER

( Kişinin başına gelebilecek en kötü şey,
başına gelenin en kötü şey olduğunu anlayamamasıdır. )


- EN NİTELİKLİ (PANAMA) ŞAPKA

( SUPERFINO [ Panama'ya özgü bir palmiye ağacının lifinden yapılır. Yapımı 5 ay sürebilir. ] )


- EN NİTELİKLİ TÜYLÜ

( MERİNOS KOYUNU )


- EN YAVAŞ HAREKET EDEN HAYVAN:
BRADIPUS değil SLOTH

( ... DEĞİL 3 parmaklı, üç tırnaklıdır. Saatte en çok 0.0048 km. hıza ulaşabiliyor. Amerika'da yaşar. )


- EN YAVAŞ HAREKET EDEN KUŞ

( HOATZİN )


- ENÂNİYET/EGO ile BENLİK

( BENLİK, EGO )


- ENÂNİYET ile/yerine HALVET


- ENAYİLİK ile/değil/yerine DAYANÇ/SABIR

( [not] DUPERY vs./but PATIENCE
PATIENCE instead of DUPERY )


- ENERJİ ile DEVİNGENLİK/CANLILIK/HAREKETLİLİK

( ENERGY vs. DYNAMISM )


- ENGEL/EMİR değil (KAVRAMSAL) OLUMSUZLUK BELİRTİMİ


- ENGEL değil/yerine/>< DEVRİM

( Boş konuşan kişiler arasında, dilsizlik(susmak), engel değil devrimdir. )


- ENİNE BOYUNA (DÜŞÜNMEK, DEĞERLENDİRMEK)


- ENSÂF[Ar. < NISF] ile ENSAF[Ar. < İNSÂF]

( Yarımlar, yarılar. İLE Daha/pek insaflı. )


- ENSÂR[< NÂSIR]

( YARDIM EDENLER, KORUYANLAR )


- ENTEL ile ENTELEKTÜEL


- ENTELEKHEIA = KEMÂL-İ EVVEL = ENTELECHY[İng.] = ENTÉLÉCHIE[Fr.] = ENTELECHIE[Alm.] = ENTELEKHEIA[Yun.]


- ENTELEKTÜEL ile/ve/değil/yerine AYDIN

( [Bilgiyi/düşünceyi] Tüketen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Üreten. )


- EPİFİZ BEZİNDE:
MELATONİN ile/ve/||/<> SEROTONİN["SERATONİN" değil!] ile/ve/||/<> DMT

( )


- EPİSTEME ile SOPHIA


- EPİSTEMOLOJİ = MEBHAS-I MARİFET = EPISTEMOLOGY[İng.] = ÉPISTÉMOLOGIE[Fr.] = EPISTEMOLOGIE[Alm.] = EPISTEMELOGOS[Yun.]


- ERBÂB[Ar. < RABB] ile ERBÂB[Fars.]

( Sahipler, mâlikler. | Becerikli, ehil, muktedir. İLE Ulu, başkan, reis. )


- ERBAB ile UZMAN


- Erbâbına konuşulur! SUS!!!


- ERDEM:
EĞİTİMLE ile/ve/||/<>/< ALIŞKANLIKLARLA ile/ve/||/<>/< DOĞAL


- ERDEM/FAZİLET ile/ve ARTAM/MEZİYET

( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. )

( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )

( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )

( Erdem, kişinin kendini inşâ edeceği tuğlalardır. )

( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )

( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )

( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktır. )

( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denilir. )

( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )

( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )

( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )

( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )

( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )

( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )

( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )

( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )

( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )

( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )

( Meziyet yalnız kalmaz, sürekli komşu bulur. )

( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )

( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )

( Herkesin iyiliğine sevinmek. )

( Herkesin hatasını affetme ve görmemezlikten gelmek. )

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )

( Bir şeyin, işlevini, yerine getirmesi. İLE/VE ... )

( What you are really is your virtue.
Remembering your self is virtue. )

( Aklını, en yüksek düzeyde kullanmak, tefekkür yaşamı, kuramsal temâşâ. İLE/VE ... )

( Ötekinin haklarını sağlamak, korumak ve savunmak. İLE/VE ... )

( VIRTUE vs./and MERIT )


- ERDEM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEĞER


- ERDEM = FAZİLET = VIRTUE[İng.] = VERTU[Fr.] = TUGEND[Alm.] = VIRTUS[Lat.] = ARETE[Yun.] = VIRTUD[İsp.]


- ERDEM ile FEDÂKÂRLIK


- ERDEM ile/ve MUTLULUK ile/ve BİLGELİK


- ERDEM ve/> ONUR

( Kişi, onuru için erdemli olur. )


- ERDEM ile/ve/||/<> ÖVGÜ


- ERDEM < SEKÎNE


- ERDEM ve/||/<> TÜZE(HUKUK)

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )


- EREKBİLİM


- EREKBİLİM = MEBHAS-I GAYAT = TELEOLOGY[İng.] = TÉLÉOLOGIE[Fr.] = TELEOLOGIE[Alm.]


- ERGEN/YENİYETME ile/ve/<>/> YETİŞKİN ile/ve/<>/> BİLGE

( Yetişkinlerin, mükemmel olmadığını anladığımız gün. İLE/VE/<>/> Yetişkinleri affettiğimiz gün. İLE/VE/<>/> Kendini affettiğimiz gün. )


- ERGONOMİ değil/yerine/= İŞBİLİMİ

( Kişinin, işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen, inceleme ve araştırmaların tümü. )


- ERİK ile/ve/||/<>/> ÜZÜM ile/ve/||/<>/> CEVİZ/KOZ

( [Yenilebilen] Dışı. İLE/VE/||/<>/> Hem dışı, hem de içi. İLE/VE/||/<>/> İçi. )

( Ekşi/tatlı. İLE/VE/||/<>/> Tatlı. İLE/VE/||/<>/> [ince zarı/kabuğu soyulmazsa] hem acı, hem de tatlı | Ne acı[ince zarı/kabuğu soyulursa], ne de tatlı. )

( Şeriat. İLE/VE/||/<>/> Tarikat. İLE/VE/||/<>/> Hakikat. )

( Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu

Yunus Emre )

( Niyâzî Mısrî'nin şerhini (de) okumanızı salık veririz. )


- ERİNÇ/HUZUR ve/||/<> BARIŞ

( İç/içte. VE/||/<> Dış/dışta. )


- ERKEN DAVRANMAK yerine DÜŞÜNMEK/FELSEFE YAPMAK


- ERKEN SAMİMİYET ile/değil/yerine SAMİMİYET

( Erken samimiyet, pişmanlık doğurur. )


- EROS ve/||/<> LİBİDO
ile/ve/||/<>/<
TANATOS ve/||/<> DESTRUDO

( Eşeysel ve varoluş yönünde dürtü ve güdü. İLE/VE/||/<>/< Varoluşsal dürtü ve güdü. )

( SIGMUND FREUD ile/ve/||/<>/< EDOARDO WEISS )


- ERTELEME ile/ve/||/<>/< ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK


- ERTELEME ile BASKILAMA ile PLÂNLAMA ile İZLEM/STRATEJİ

( TO POSTPONE/DEFER vs. TO OPPRESS vs. PLANNING vs. STRATEGY )


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve EŞ ZAMANLI/LIK

( SYNONYM vs./and SYNCHRONIZE )


- EŞ ile/ve/<> EHİL

( İyi eş, ötekini, "çantada keklik" görmez. Başkalarıyla birlikteyken, kendine özenen ama eşiyle baş başayken yeterince özenmeyen eş, "ötekini çantada keklik" "görmeye" başlamış demektir. Ötekine karşı (bakımına, görünüşüne, duruşuna) özen göstermemek, ötekini etkilemeye ve ara sıra -yani sık sık- yeniden elde etmeye çalışmamak, ilişkinin zeminini dinamitlemekle birdir. İlişki, sürekli yenilik ve tazelikle beslenmesi gereken canlı bir varlıktır. Onu, kendi haline ya da ötekinin insafına bırakmak, güçsüz düşüp ölmesini seyretmekle birdir.

İyi eş, ilişkisini, yaşamın öteki parçalarından önde tutar. Herkesin işi, gücü, kariyeri, evi, anası, babası, tamir edilecek eşyası, ödenecek faturası var. Bunlar, kimseyi ayrıcalıklı kılmaz. Hayat memat konularını, ilişkisine dayanarak ya da sürekli sırasını kaydırarak halletmeye çalışan eş, ilişkiyi öldürür. İyi eş, yaşam konularından, ilişkisini beslemeye çalışan ve ilişkisinden güç alan eştir.

İyi eş, ötekinin gereksinimlerini anlamaya ve karşılamaya isteklidir. Kediler, çiçekler ve çocuklar gereksinimlerini önceden ifade edemezler. İfade edebildiklerinde, iş işten çoktan geçmiş olur. Bu yüzden, varolanların gereksinimleri, önceden sezilmeli ve zamanında ilgilenilmelidir. Yoksa ölürler. İyi eş; ilgi, özen, şefkat gereksinimlerini önceden sezmeye istekli ve bunların söylenmesine gerek bırakmadan karşılamaya hevesli eştir.

İyi eş, ne zaman hareket etmek, ne zaman durmak gerektiğini bilir. Bazen yaşamda ve ilişkide, bize bırakılsa asla öyle yapmayacağımız işleri yapmakla, bazen de bizim için yapılmasında hiç de sakınca olmayan ama deneyim kabımızda olmayan durumlarla karşı karşıya kalırız. Esneklik gösterip yeni koşullara uyum sağlamayla, olduğu gibi durup etrafı kendine göre şekillendirme arasındaki çizgiyi koruyabilen eş, iyi eştir.

İyi eş, kendine değer verir. Yokluk üzerinden aşk, kendi eksiğini, ötekinin "tamlığından", tamamlamaya çalışmak demektir. Varlık üzerinden aşk ise "olmuş" bir benliği, ötekiyle birlikte daha da zenginleştirmektir. Kendilik değerini, öteki üzerinden tamamlamaya çalışan eş, bunun sonucunda, hayal kırıklığına uğrayacaktır. İlişkideki kişilerin birbirini geliştirip büyütmesi ne kadar zenginleştiriciyse, birinin, öteki üzerinden tamamlanması o kadar fakirleştiricidir. Yokluk üzerinden âşık olandan, iyi eş çıkmaz.

İyi eş, zihnindeki bir ideali değil, olduğu haliyle ötekini sever. Kusursuz âşık arayan, aşksız kalacaktır. Bir süre idare etse bile her türlü idealleştirme, günün birinde hayal kırıklığı olarak dönecektir. Gerçek kişi, kusurlu, mantıksız ve fevri olabilir. Aklıyla değil, duygularıyla karar verebilir. İnatçıdır ve sözünden dönmeyi beceremeyecek kadar boş gururludur. Tıpkı, sizin ve benim gibi.

İyi eş, değiştiremeyeceği şeyleri sevmeyi (ya da vazgeçmeyi) bilir. Pek çok öğretiye göre en büyük bilgelik, kişinin neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğini bilmesidir. Eğer eşinizin boyundan, bazı huyundan, bazı alışkanlıklarından pek de memnun değilseniz, ya bunlarla beraber olmayı öğreneceksiniz ya da bu ilişkiyi sürdürmeyeceksiniz. Buradaki öğrenme, kesinlikle tahammül etmeyle karıştırılmamalı. Tahammül, er ya da geç patlayacak bir bombadır. Eğer farklı bir şeyi sevebilme beceriniz varsa, bu becerinizden bu "değişmeyecek" özellikleri sevmeyi öğrenmekte yararların. Yok eğer bunlara tahammül etmekte olduğunuzu hissederseniz, derhal yolunuzu değiştirin. Ne dikene dokunun, ne de gülü incitin.

İyi eş, ötekine açıktır. Nasıl ki, öteki, "ideal" değil "gerçek" bir insansa, ilişkideki kişi olarak biz de ideal değiliz. Hedef bu olabilir. Çıtayı düşürmek gerekmez. Ama çıtanın bulunduğu yerle olduğumuz yer arasındaki mesafeyi iyi belirlemek ve bunu açıkça ortaya koymak, ilişkinin sürmesi için olmazsa olmaz koşuldur. Yoksa, yaşamımız "-mış gibi" oyunuyla geçer. Bu da çok enerji ve çok tahammül gerektirir. Yani er ya da geç patlar. Açıklık, pek çok stres kaynağının ve iletişim kopukluğunun kökünü kurutan, sağlam bir ilâçtır.

İyi eş, zamanı iyi geçirmek için uğraşır ve kötü zamanlara birlikte direnmeyi bilir. İyi eş, iyi zaman geçirmek ve zamanı iyi geçirmek için fırsatların, ayağına gelmesini beklemez. Fırsat yaratır. Kötü zamanlar ise, iyi eş için, birlikte öğrenme, büyüme ve güçlenme zamanlarıdır. Dahası, yaşamı ve birbirini daha iyi tanıma ve yakınlaşma fırsatlarıdır.

İyi eş, ötekinin, kendine nasıl davranmasını istiyorsa, ona, öyle davranır. Almanın, vermekten çok daha kolay olduğu bir dünyada, ötekine denk ve eşit davranmak, gerçekten ciddi çaba ister. Ama ötekinin yerine kendini koyabilmek, empati yapabilmek, önden sezebilmek; bunları isteyebilmenin, bunları elde edebilmenin -koşulu değil ama- karşılığı. İyi eş, koşul sürmeyen ama karşılığın ne olduğunu bilen eştir. )


- ESÂS[Ar.] ile ESÂS[Ar. çoğ. ESÂSÂT]

( Döşeme, minder gibi ev eşyası. İLE Asıl, temel, dip, kök. | Doğruluk, gerçek. )


- ESAS ile ÖNCELİKLİ

( BASE vs. PRIMARY )


- ESAS ile TAMAMLAYICI

( BASE vs. COMPLEMENTARY )


- ESAS ile/ve/< USÛL/YÖNTEM

( Temel, öz. İLE/VE/||/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )

( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )

( Anayasa ve bazı/çoğu önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınır. )

( Kızgın tencere, bir kulpundan tutulmaz. )

( [öncelik ve simge/benzetme olarak]
Dere. İLE/VE/||/< Okyanus.
"Okyanus". İLE/VE/||/< "Dere".

[örnek ve deyim olarak]
Okyanus[u geçmek]. İLE/VE/||/FAKAT/NE YAZIK Kİ Dere[de boğulmak][usûlün öncelikli tutulması ve/ya da bulunmaması durumunda]. )

( BASE vs./and/||/< METHOD )


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞEK HAZZI ile SANATÇI HAZZI

( DONKEY PLEASURE vs. PLEASURE OF ARTIST )


- EŞEK ile/değil/yerine/>< EŞİK

( Eşiğe yatmayan, eşektir. )


- ESEME/MANTIK ile/ve/<> ANLAMA YÖNTEMİ

( LOGIC vs./and/<> METHOD OF MEANING )


- EŞGÜDÜM(KOORDİNASYON) ile/değil EŞZAMANLI/LIK(SENKRON/İZASYON)

( [not] COORDINATION vs./but SYNCHRONIZATION )


- EŞİĞE YATMAK ve/||/<>/>/< YOKLUĞA TALİP OLMAK


- EŞİK ile/ve/||/<> ARALIK


- EŞİT HAK ile/ve/||/<>/>/< EŞİT PAYLAŞIM


- EŞİT OLMA ile/ve/||/<> EŞİT OLMAMA

( Yaşamda. İLE/VE/||/<> Doğa(l)da. )


- EŞİT/LİK ile/ve/= <> EŞİK/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/değil EŞDEĞER/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/<>/< EŞDEĞERLİ/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve PARALEL/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/<> UYUMLU/LUK


- EŞİT ile "BİR"

( ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )


- EŞİT ile/ve BENZERLİK ile/ve FARK

( Benzerliklerin en üst olduğu nokta. İLE/VE Benzerliklerin ayrılmaya başladığı nokta/lar. İLE/VE Benzerliklerin en alt olduğu nokta. )


- EŞİT ile DENK

( MÜSÂVÎ[< SEVİYY] ile MÜTEKABİL[< KABL] )


- EŞİT ile EŞDEĞER


- EŞİT ile/ve/değil EŞİK


- EŞİT ile GİBİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ve/||/<> ONUR ADÂLETİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ile/ve/<> ORAN ADÂLETİ


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile/ve/değil BERABERLİK


- EŞİTLİK ile/ve/||/<>/> FIRSAT EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile HAKKANİYET

( EQUALITY vs. JUSTICE/EQUITY )


- EŞİTLİK = MÜSÂVÂT = EQUALITY[İng.] = ÉGALITÉ[Fr.] = GLEICHHEIT[Alm.] = AEQUALITAS[Lat.] = IGUALDAD[İsp.]


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- EŞİTLİK ve/=/||/<>/>/< SAVAŞÇILARI

( Özellikle hukuk mantığı ve tarihi açısından, "Eşitlik Savaşçısı[On The Basis of Sex]"'nı izlemenizi öneririz... )

( image )


- EŞKIYÂ ile/değil/yerine/>< EVLİYÂ

( Eşkıyâ, bizi yolda görse, vicdâna gelmekten korkar. )


- ESNEKLİK ve/||/<>/> SAĞLAMLIK/GÜÇ ve/||/<>/> BİLGELİK/İRFAN/HİKMET

( Çocuk gibi. VE/||/<>/> Demir gibi. VE/||/<>/> Bilge gibi. )


- ESTETİK değil/yerine/= GÜZELDUYU


- EŞVÂK[Ar. < ŞEVK] ile EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]

( Şiddetli istekler/arzular, neşveler. İLE Bitkilerin dikenleri. | Kemiklerin uzamaları. )


- EŞZAMAN/SENKRON[Fr. < SYNCHRONE] >< YADINKURUN/ASENKRON[Fr. < ASYNCHRONE]

( Aynı zaman içinde hareket eden. >< Başlama ve bitme anları başka olan (olaylar). )


- ETKEN ile NEDEN

( AGENT/FACTOR vs. REASON/CAUSE )


- ETKER NEDEN = EFFICIENT CAUSE[İng.] = CAUSE EFFICIENTE[Fr.] = WIRKENDE URSACHE[Alm.] = CAUSA EFFICIENS[Lat.]


- ETKİ <> TEPKİ ile/ve/değil ETKİ <> YORUM <> TEPKİ

( Hayvanlarda. İLE/VE/DEĞİL İnsanda. )


- ETKİ > TEPKİ ile/değil/yerine/> ETKİ > ANLAM > TEPKİ


- ETKİ ile/ve/> NEDEN

( EFFECT vs./and/> REASON )


- ETKİLEŞİM ile/ve/||/<>/> EYTİŞİM


- ETKİLEŞİMLİ ve/||/<> DEVİNGEN


- ETÜT/ETÜD[Fr. < ETUDE] değil/yerine/= ÇALIŞMA

( Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma. | Ön çalışma. | Belirli bir konuyu inceleyen, araştıran yapıt ya da yazı. | Öğrencilerin, bir belletmenin gözetimi, denetimi altında ders çalışması, mütalaa, müzakere. )


- EV ve/||/<>/> EVRE


- EV ile/ve/değil/||/<>/< KOMŞU

( Alma. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Al. )


- EVET DERİM/DEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HAYIR DİYEMEM(EK)

( Özellikle de sevdiğin birinden alabileceğin "evlilik teklifi"ne... )


- EVLİLİK:
SONUÇ değil BAŞLANGIÇ VE SÜREÇ


- EVLİLİK ile/ve/değil/<>/< AŞK

( Tanık, rızâ, onay ister. İLE/VE/<>/< Ahde vefâ edecek bir kalp yeterlidir. )

( Akit ile. İLE/VE/DEĞİL/<>/< Ahit ile. )


- EVREN/KAİNAT:
OLUŞ/KEVN ve/||/<> BOZULUŞ/FESAD


- EVRENBİLİM(KOZMOLOJİ) ve PSİKOLOJİ ve GEOMETRİ/MANTIK


- EVRENBİLİM = KEVNİYAT = COSMOLOGY[İng.] = COSMOLOGIE[Fr.] = KOSMOLOGIE[Alm.] = COSMOLOGIA[Lat.] = KOSMOLOGIA[Yun.]


- EVRENİ ANLAMAK ile/ve YAŞAMAK


- EVRENSEL BİLİM ile/ve/||/<> DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN BİLİMİ


- EVRENSEL BİLİM ile/değil EGEMEN BİLİM

( Bilim, evrensel olmaz; bilim, egemen olur. Evrensel bilim yoktur, egemen bilim vardır. )


- EVRENSEL/KOZMİK ile MİSTİK


- EVRİM:
DOĞAL SEÇİLİM KURAMI/ÖRNEĞİ ile/ve/değil/yerin/<>/>< DAYANIŞMA(SYMBIOSIS) KURAMI/ÖRNEĞİ

( Ekvator bölgesinde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Sibirya'da. )

( CHARLES DARWIN ile/ve/değil/yerine/<>/>< PYOTR KROPOTKIN[09 Aralık 1842 - 08 Şubat 1921] )


- EVRİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İLERLEME


- EYEF ile/ve EYER

( İp yayı. İLE/VE İnsan yayı. )

( M.Ö. 6000-8000 zamanlarının en önemli teknolojik buluşlarından biridir. İLE/VE ... )

( Yük taşımaya yarayan urganın ayrılmaz parçası olan oval iki uçlu bir aygıt. İLE/VE ... )

( Teknik özellikleri:
* Eyef olmazsa ekin sapı, budanmış bağ çubukları, okluk ve yaylık gibi çubukların yakacak için çalı çırpının taşınması neredeyse olanaksızdır. Çubukların kayıp düşmelerine engel olur.
* Eyef'te düğüm yoktur. Karda-kışta, düğüm donduğundan dolayı yük boşaltılamaz. İple bağlanmış olsa ipi kesmek zorunda kalınır. Bu da yapılması zor ve zahmetli olan bir malzemenin kaybıdır.
* Ağır bir yükü, ikinci bir kişinin yardımına gerek kalmadan sırtınıza alabilir ve indirebilirsiniz.
* Düğüm olmadığından, yükü indirmek ve boşaltmak çok kolaydır. İpin/eyefin ucunu salıvermek yeterlidir.
* Yüklerin devrilmesi söz konusu olmadığından, kervanın sağlıklı akışını sağlar. Kesinti ve duraklamaya neden olmaz.
* Çalı-çırpının ve kişilerin, düzgün, tertipli bir disiplinle A noktasından, B noktasına ulaşmasını sağlar.
* Düğüm yapmak ve ipi kesmek gibi bir sorunu, temelli ortadan kaldırmıştır.
* Âlet, yetişkin bir kişinin, açık eli kadardır.
* Oval biçimlidir.
* Ucları dışarı taşarak üst üste oturur, gerektiğinde uclar aralanabilir. )

( BU/BUU/BUĞ ile/ve ... )


- EYLE! ve/||/<> GÖSTER! ve/||/<> KANITLA!

( Konuşmak yerine. VE/||/<> Söylemek yerine. VE/||/<> Söz vermek yerine. )

( Instead of talk! AND/||/<> Instead of say! AND/||/<> Instead of promise! )

( ACT! and/||/<> SHOW! and/||/<> PROVE! )


- EYLEM:
KARINCA[< KARIŞTIRARAK] ve/||/<> KARARINCA/KARARINDA


- EYLEM:
[hem/ne] SONLULUK ile/ve/||/<>/hem de/ne de SONSUZLUK

( w/hem de/ne de )


- EYLEM:
ÖZEN ve/||/<> DİSİPLİN


- EYLEM/FİİL ve/> KEMÂL


- EYLEM/HAREKET ve/||/<>/>/< SAĞALTIM/TEDAVİ/ŞİFÂ


- EYLEM ve/||/<>/> ANDA OLMAK ve/||/<>/> KENDİLİĞİNDENLİK ve/||/<>/> YARATICILIK


- EYLEM ve/<>/>< DÜŞÜNME


- EYLEM ile/ve/değil/||/<>/< EYLEMİN DEĞERİ

( Bilim. | Sanat. | Fizik/doğa. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Felsefe. )


- EYLEM ile/ve UYGULAMA

( Doğruluk ve eylemin birliği! )

( Bencil olmayan ve arzudan arınmış eylem! )

( ACTION vs./and TO APPLY
Union of righteousness and action!
Unselfish and desireless action! )


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYTİŞİM(DİYALEKTİK) ve/||/<> GÖRELİLİK ve/||/<> HOLOGRAFİK EVREN ve/||/<> SİBERNETİK ve/||/<> KUVANTUM


- EYTİŞİM(DİYALEKTİK) ile SÜREÇ(VETÎRE)

( DIALECTIC vs. PROCESS )


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK:
DOĞAL ile/ve/||/<> TARİHSEL


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/değil/yerine ile/ve/değil/yerine ÇOKLU EYTİŞİM / POLİ-DİYALEKTİK


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> ÇOKLU EYTİŞİM


- EYTİŞİM ile/ve KAVRAMSAL EYTİŞİM


- EYTİŞİM ve/||/<> YÖNTEMSEL KUŞKU


- EZBER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< BİLGİ


- EZELDE ve/||/<>/> GÜZELDE

( Nokta. VE/||/<>/> Saklı. )


- EZİCİ "GÖRÜŞ/KANAAT" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ORANTILI/ORANTISIZ "GÜÇ"


- FACEBOOK ile TWITTER ile YOUTUBE ile LINKEDIN ile INSTAGRAM ile PINTEREST ile BLOG ile FOUR SQUARE

( Kurabiye yemeyi seviyorum. İLE Kurabiye yiyorum. İLE Bakın nasıl da yiyorum kurabiyeyi. İLE Nasıl kurabiye canavarı oldum? İLE Buyurun, kurabiye yerkenki fotoğrafım. İLE Kurabiye tarifimi de paylaşayım. İLE Kurabiye yapma/yeme anılarım. İLE Şurada, kurabiye yiyorum. )

( I like eating cookie. VS. I'm eating cookie. VS. This is how I eat my cookie. VS. My skills include eating cookie. VS. Here's a photo of the cookie I eat. VS. Here's my recipe for the cookie. WITH Here's my cookie eating experience. VS. This is where I am eating the cookie. )


- FAKAT ile/yerine/değil AYNI ZAMANDA


- FAKAT değil AYNI ZAMANDA


- FAKAT ile/yerine AYNI ZAMANDA


- FAKİH ile İLMİHAL BİLEN/HOCA


- FAKİR[Ar.] değil/yerine/= YOKSUL


- FÂNÎ:
YOK değil GEÇİCİ


- FÂNÎ ile/ve/<> BÂKÎ

( İlâhî değilse. İLE/VE/<> İlâhî ise. )

( [Esmâ'da] Yoksa. İLE/VE/<> Varsa. )


- FARK:
"ÜSTÜNLÜK"/"OLUMSUZLUK"/"YIKICI"
değil
AYRIM/ARTI/EK/ÖZELLİK/YAPICI


- FARK/LI/LIK ile NİTELİK FARKI/FARKLILIĞI

( DIFFERENT/DIFFERENCY vs. DIFFERENCE/Y OF QUALITY )


- FARKETMEK ile/ve/<> FARK'I FARKETMEK

( AWARENESS vs./and/<> TO NOTICE OF THE DIFFERENCE )


- FARKINDALIK ve/||/<>/< ÂN'A ODAKLANMA


- FARKINDALIK ile/ve/<> DAYANIŞMA

( AWARE/NESS vs./and/<> SOLIDARITY )


- FARKINDALIK ve/||/<>/>/< DENEYİMLEME


- FARKINDALIK ile/ve/||/<> DUYARLILIK


- FARKINDALIK ile/ve/||/<>/> OLGUNLAŞMA


- FARKINDALIK ile/ve/||/<>/> PLANLANMIŞ FARKINDALIK


- FaRkLaR (Kılavuzu/"Sözlüğü") ile/ve/<> FARKINDALIK

( DiFfeReNCeS GUIDE/"DICTIONARY" vs./and/<> AWARENESS )


- FaRkLaR KILAVUZU'NDA ÖNCELİKLER:
YARARLI ve/> ÖNCELİKLİ ve/> İNCELİKLİ


- FARKLI AÇILARDAN ve/||/<> BÜTÜNCÜL BAKMAK


- FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI ile/ve/değil/||/<> FARKLI BİR TANIM


- FARKLI DÜŞÜNMEK" ile/ve "GENİŞ DÜŞÜNMEK"


- FARKLILIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİK

( Dilde, anlatımda/aktarımda, parçalarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Gerçeklikte/hakikatte. )


- FARKLILIKLAR VE ÇİRKİNLİKLER ile/yerine FARKLILIKLAR VE GÜZELLİKLER


- FASIL[Ar. çoğ. FUSÛL] ile FÂSIL[Ar. < FASL]

( Fasl. | Bir bestekârın aynı makamdan bestelediği iki beste. | Türk müziğinde klasik bir konser programı. İLE Ayıran, bölen, fasleden. )


- FATİH KARATAŞ ve/||/<> BAHATTİN HEKİMOĞLU

( )


- FAZÎLET[Ar.] değil/yerine/= ERDEM


- FAZİLET ile/ve EDÂ


- FAZÎLET ile/ve/||/<> MENFAAT ile/ve/||/<> MASLAHAT

( Bireyde. İLE/VE/||/<> Toplulukta. İLE/VE/||/<> Toplumda. )


- FAZÎLET ile/>< REZÎLET


- FAZLA ALÇAKGÖNÜLLÜKTE/TEVÂZÛDA:
RİYÂ ile/ve/||/<> GERÇEK

( Fazla tevâzû gösterme, riyâdan sayarlar. İLE/VE/||/<> Fazla tevâzû gösterme, gerçek sayarlar. )

( [Fazla alçakgönüllük göstermek] İkiyüzlülük olarak yorumlanabilir. İLE/VE/||/<> İncelik olarak yorumlanmayıp çarpıtılarak, genelde de bilindiğiniz ya da göründüğünüz kadar incelikli olmadığınız şeklinde yorumlanabilir. )


- FAZLA FEDÂKÂR/LIK
ve/||/<>/>/ne yazık ki
(FAZLA) VEFÂSIZ/LIK

( Fedâkârlığın fazlası, vefâsızlığa neden olur. )


- FAZLA SAMİMİYET ile/ve/||/<> ÇOK SEVGİ ile/ve/||/<> ÇOK İYİLİK

( Saygıyı azaltır. İLE/VE/||/<> Nankörlük getirir ve sevileni uzaklaştırır. İLE/VE/||/<> Suistimal edilir. )


- FECR-İ ÂTÎ ile/ve/<>/> MİLLÎ EDEBİYAT

( )

( )


- FEDÂKÂR/LIK ile CÖMERT/LİK

( Yapayalnızken ya da birşeylerle, birileriyle çatışırken başkalarına karşı daha cömert olmalı ama birey olarak da kendine saygı duymalıdır. )

( Cömert cömert derler maldan ederler, yiğit yiğit derler candan ederler. )

( AKI / BÂSİK[Ar.]: Cömert. )


- FEDÂKÂRLIK:
YAPTIKLARIN ile/değil YAPMADIKLARIN

( Başkaları için. İLE/DEĞİL Kendin için. )


- FEDÂKÂRLIK > FERÂGAT > AŞK


- FEHM ile/ve AKIL ile/ve İLLET ile/ve HİKMET

( Kavram. İLE/VE Bağlam. İLE/VE Neden/içsel. İLE/VE Dışsal. )


- FELSEFE DAĞI ile/ve/||/<> MATEMATİK ÇANTASI


- FELSEFE:
BETİMLEME > KAVRAM

( Felsefe, betimlemeden, kavrama geçiştir. )


- FELSEFE:
DÜŞÜNME BAĞLAMI ile/ve/<> BİLGİ TÜRÜ


- FELSEFE:
EĞİTİM ile/ve/değil/||/<>/> YETKİNLEŞTİRME


- FELSEFE:
İYİLİK ve/<> GÜZELLİK ve/<> DOĞRULUK


- FELSEFE:
NİTELİKLİ SORU, SORMA "SANATI" ile/ve/||/<>
NİTELİKLİ, SORU SORMA "SANATI"


- FELSEFE:
UYURGEZER/LİK değil/yerine/>< GELİŞMİŞ BİLİNÇ/LİLİK


- FELSEFE:
ZEKÂYI ve/||/<>/> AKLI

( Keskinleştirmek amacıyla. VE/||/<>/> Yetkinleştirmek amacıyla. )


- FELSEFE('NİN "KUSURU"):
ÖNCESİ var SONRASI [yok]

( Öncesinin var olup ve fakat sonrasının olmaması. )


- FELSEFE(PHILO-SOPHIA):
BİLGELİK SEVGİSİ ile/ve/||/<> SEVGİNİN BİLGELİĞİ

( )


- FELSEFE/KAVRAM ANSİKLOPEDİSİNDE:
ARİSTOTELES ile/ve HEGEL


- FELSEFE ile/ve ANLAMBİLİM(SEMANTİK)


- FELSEFE ve/||/<> AŞK ve/||/<> SANAT

( "Evet!" diyememektir. VE/||/<> "Hayır!" diyememektir. VE/||/<> Soruyu anımsayamamaktır. )


- FELSEFE ile BENGİ BİLGELİK

( ... İLE HİKMET-İ HÂLİDA, CÂVİDÂN-I HIRED, PHILOSOPHIA PERENNIS )


- FELSEFE ve/||/<> BİLGE

( Gölgelerin, renkleri olduğunu öğretir. VE/||/<> Gölgelerin renklerini görebilir. )


- FELSEFE ile/ve BİLGELİK


- FELSEFE ve/||/<> DEVLET

( Aklın/düşüncenin, gelişmişlikteki son seviyesi. VE/||/<> Kurumların/toplumun, gelişmişlikteki son seviyesi. )


- FELSEFE ile/ve EDEBİYAT

( Zihne/akla hitap/etki eder. İLE/VE Kalbe hitap/etki eder. )

( Edebî olmayanı, kalbe hitap/etki etmez. İLE/VE Felsefî olmayanı, zihne/akla hitap/etki etmez. )


- FELSEFE ile/ve/değil FELSEFE-BİLİM


- FELSEFE ile/ve/<> FİLOZOF

( Felsefe, filozofla konuşmaktır. )


- FELSEFE ile/ve/= HİKMET

( Hikmet teolojik, illet metafizik, sebep fizik nedenleri aramaktır. )

( Hikmet: Nasıl ise onu o biçimde bilmek. )

( Hikmet: Varolanların kendini nasılsa o biçimde tâkatı kadar bilmek. )

( Hikmet: Olgunlaşmayı istemek. )

( Hikmet: Doğada ve zamanda illetlendirmek. )

( Hikmet: Gizil halde, tüM erdemlerin hepsini içerir. )

( Hikmet Tanrısı: ENKİ )

( Hikmet: İstikmal el-Nefs. )

( Hikmet: "En Yüksek Hikmet". Onu kazanmış olmaya(onun iktinâ'ına) "'İlm", o ilme meleke kazanmış olmaya "Felsefe". )

( Hikmet'in, 36 tür tarifi! )

( FELSEFE: KAVLÎ HİKMET )

( PHIL0-SOPHOS ile/ve SOPHOS )

( el-Hikmet: ilmun bi-a'yan'il-mevcudât alâ ma hiye fi'nefs'il emr bi-kaderi takat'il-beşeriyye )


- FELSEFE ve KİŞİSEL YÖNETİM


- FELSEFE = PHILOSOPHY[İng.] = PHILOSOPHIE[Fr., Alm.] = PHILOSOPHIA(PHILIA:SEVGİ, SOPHIA:BİLGELİK)[Yun.] = FILOSOFIA[İsp.]


- FELSEFE ve/||/<> SANAT ve/||/<> KEŞİF

( Soyutlayarak[tenzih ederek]. VE/||/<> Benzeterek[teşbih ederek]. VE/||/<> Bireştirerek[tevhîd ederek]. )

( Akıl ile. VE/||/<> Hayal ile. VE/||/<> Kalp ile. )


- FELSEFE ile/ve/<> SÜREÇLİ FELSEFE


- FELSEFE ile/ve/||/<> YORUMBİLİM

( Toplumu yapılandırır. İLE/VE/||/<> Bireyi yapılandırır. )


- FELSEFECİ ile/ve FİLOZOF


- FELSEFESİZ ...:
BİLİM ile SANAT ile HUKUK/DİN ile YAŞAM

( Kör. İLE "Süsleme". İLE "Kural". İLE Yaşanmamış. )


- FELSEFESİZ SANAT ve FELSEFESİZ BİLİM ve FELSEFESİZ FELSEFE

( Zanaat. VE Teknokrasi, işçilik. VE İdeoloji. )


- FELSEFÎ ANLAYIŞ VE BİLİMSEL TUTUM/DURUŞ VE SANATSAL DUYARLILIK ve/< BEREKET


- Felsefî anlayışla KONUŞ!!!


- FELSEFİ DİSİPLİN ile EPİSTEMOLOJİ


- FELSEFÎ ile/ve BİLİMSEL

( An. Cairos. İLE/VE Zaman. Chronos. )


- FELSEFÎ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAVRAMSAL


- FERÂGAT AHLÂKI > AŞK AHLÂKI


- FERÂGAT(BEZL) ile TERK

( Canına kıymazsan, seyahat etme! )

( ABNEGATION vs. ABANDONMENT )


- FERÂGAT ve/> İŞTİYÂK ve/> AŞK


- FERÂGAT ile/ve/<> TESLİMİYET


- FERÂSET[Ar. < FERES(Çok hızlı giden at)] değil/yerine/= SEZGİ/SEZİ/SEZİŞ/ANLAYIŞ

( ZEKÂNIN İNCELMİŞ VE HIZLANMIŞI | EDEB'İN KALBE İNİŞİ | ANLAYIŞTA ÖNE GEÇME | ZEKÂNIN GÖVDEYİ KONTROL ALTINA ALMIŞ ŞEKLİ. (AKIL-ZEKÂ-FERASET) [AYNI ŞEYİN DEĞİŞİK MERTEBELERDE ALDIĞI ADLAR] )


- FERDÎ HİKMET[Ar.] değil/yerine/= BİREYSEL BİLGELİK/AYDINLANMA/UYANIŞ/ARINMA


- FERDİYET-İ SELÂSE:
ZÂT ve/||/<>/> İHTİYÂR/İRÂDE ve/||/<>/> SÖZ/EYLEM


- FERİŞTAH[Fars. < FİRİŞTE] değil/yerine/= UZMAN / EN YETKİLİ


- FEYZ ve EDEB


- FIKIH ve/> TASAVVUF

( "Tasnif'ul Ulûum" kitabında Tasavvuf: "İmanın meyvesi ve İslâm'ın neticesi."/"Hüve semeretül iman ve neticetü'l-İslâm" )

( İman ve itikadı anlatan geniş ve derin ilim.[Bu ilmi anlatan kitaplara AKÂİD de denilir.] VE Gövde ile yapılacak ahkâm-ı islâmiye'yi bildiren ilim ve kitapları. VE Halk için, tahsili olmayanlar için yazılmış olan ve herkesin bilmesi, inanması ve yapması gereken kelâm, ahlâk ve fıkıh bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan ilim ve kitapları. )


- FIKIH ile USUL-İ FIKIH

( -Fetva, -Mezhep, -Kanun, -Yargı İLE
* Deliller/Kaynaklar
- Naklî(-Kitap, -Sünnet)
- Aklî(-Kıyas, -İstihsan, -Mesalih-i Mürsele, -İstishab, -Örf, -Sedd-i Zerayi)
- Mülhak Olanlar
* Hükümler
* İstinbat(hüküm elde etmek üzerine uğraş)
* İctihad )


- FÎKRÎ ile LAFZÎ(MANTIK/NUTK(Düşünme-Konuşma)'da)

( Lafzî nutk, insan gövdesinin bir örgeni olan dilden kaynaklanarak, gövdenin öteki bir örgeni olan kulağa ulaşan ses ve yazaçlardan(hecelerden) oluşur; dolayısıyla cisim ve duyularla ilgilidir. Bu yüzden kelâmın ne olduğu, nasıl oluştuğu, anlamı nasıl gösterdiği(delâlet) vb. konuların mantık çerçevesinde incelenmesine Dil Mantığı(İlmu'l-Mantıki'l-luğavî) adı verilir. İLE Fikrî nutk ise, insan zihninin(nefs) var olanların anlamını özleri itibariyle tasavvurundan başka bir şey olmayıp ruh ve akılla ilgilidir. Bu bağlamda zihnin varlıkların anlamlarını özleri itibariyle idrâki, ilham ve vahyin keyfiyeti gibi konuların mantık çerçevesinde ele alınıp incelenmesine de Felsefî Mantık (İlmu'l-Mantıki'l-felsefî) denilir. )


- FİLMİ/KİTABI:
İZLEMEK/OKUMAK ile/ve/değil/||/<>/>/< DENEYİMLEMEK


- FİLOLOJİ değil/yerine/= ÖRÜBİLİM


- FİLOZOF BİLİM İNSANI ile TEKNİK BİLİM İNSANI


- FİLOZOF:
ANLAŞABİLEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< UZLAŞABİLEN


- FİLOZOF ile BİLGE


- FİLOZOF ile/ve/||/<>/> DERVİŞ

( Bildikçe, ölür. İLE/VE/||/<>/> Öldükçe, bilir. )


- FİLOZOF ile/ve/= KELDANÎ


- FİLOZOF ile/ve/||/<> SANATÇI

( Soyutlayan. İLE/VE/||/<> Soyutlanan. )


- FİLOZOF ile/ve/değil/yerine SORU ERBABI


- FİLOZOF ve SORU/SORUN

( Filozof/lar doğrudan sorunla/rla uğraş(and)ırlar. )


- FİLOZOF ile SÛFÎ

( Yaptığına bakılmaz, söylediğine bakılır. İLE Söylediğine bakılmaz, yaptığına bakılır. )


- Filozofça KONUŞ!!!


- Filozofla KONUŞ!!!


- FİLOZOFLAR ile/ve PEYGAMBERLER ile/ve SANATÇILAR

( Aklını, sana gösterir/gösterenler. İLE/VE Seni, sana gösterir/gösterenler. İLE/VE Zevkini, sana gösterir/gösterenler. )

( Evrenseller. İLE/VE Kendin. İLE/VE ... )

( Tenzihin temsilcisi. İLE/VE Teşbihin temsilcisi. İLE/VE ... )

( Hareket ederler. İLE/VE Hicret ederler. İLE/VE ... )


- FİRÂK <>/> VİSÂL
ve/||/<>
BELÂ <>/> ÂHİR
ve/||/<>
CEFÂ <>/> VEFÂ
ve/||/<>
GAM <>/> PÂYÂN


- FIRSAT VERMEK:
KENDİNE ve/||/<>/> ÖTEKİLERE ve/||/<>/> YAŞAMA ve/||/<>/> GELECEĞE


- FIRTINADAN ÖNCE ...:
DUVAR ile/değil/yerine/>< DEĞİRMEN
(İNŞÂ ETMEK)


- FITRAT ve/<> İLKELİLİK


- FİZİBİLİTE değil/yerine/= YAPILABİLİRLİK/UYGULANABİLİRLİK


- FOLKLOR[Fr. < FOLKLORE] değil/yerine/= HALKBİLİM


- FONOLOJİ[Fr., İng. < Yun.] değil/yerine/= SESBİLİM


- FURKAN(FARKLAR) ve/+/||/<>/>/< KUR'ÂN

( Önce furkan, sonra Kur'ân. )

( Doğada. VE/+/||/<>/>/< Dilde. )

( Toplanma. VE/+/||/<>/>/< Yayılma. )

( İlim[4]. VE/+/||/<>/>/< İrfan[2] [= 6]. )

( 4[Evvel+Âhir+Zâhir+Bâtın]. VE/+/||/<>/>/< 2[Zaman ve Zemin] [= 6]. )

( Kur'ân, Kelâmullah'ın fotoğrafıdır. )

( Kur'ân, sana özel gönderilen mektup gibi okunmalıdır! )

( Çözümleme. VE/+/||/<>/>/< Birleştirme. )


- FUZÛLÎ:
BOŞUNA değil/değil/= ERDEMLİ/FAZİLETLİ


- FUZÛLÎ[Ar.] değil/yerine/= ERDEMLİ | GEREKSİZ/YERSİZ/BOŞUNA


- GÂFİL (OLMAK) değil/yerine/>< ÂRİF (OLMAK)


- GAM ile/değil/yerine KAYGI

( Uyku getirir. İLE Uyutmaz. )

( Kalbe zarar verenler. )


- GAMSIZ/LIK ile/ve/değil/||/<> "GEMSİZ/LİK"


- GAYB ile YOK/VAROLMAYAN


- GAYR değil/yerine AKIL


- GAYRET ve/||/<>/< HAYRET


- GAZETE OKUMAK ile/ve/<>/||/değil/yerine KİTAP OKUMAK


- GEÇ TANIMA/ANLAMA! değil/yerine GENÇKEN TANI/ANLA!


- GEÇ ile/ve GÜÇ
[BİR ŞEYİN:
GEÇ OLMASI ile/ve GÜÇ OLMASI/OLMAMASI]

( Olsun. İLE/VE Olmasın! )


- GECE-GÜNDÜZ (DÜŞÜNMEK, ÇALIŞMAK)


- GEÇERLİ/LİK ile/ve YARARLI/LIK

( VALID vs./and BENEFICIAL )


- GEÇİCİ ÇÖZÜM ile/ve/değil/||/<>/< ARA ÇÖZÜM


- GECİKME ile/ve/<> "FİJİ ZAMANI"

( ... İLE/VE/<> Fiji'lilerin randevuya geç kaldıklarındaki mazeretleri ve sözleri. )


- GECİKTİRME ile/ve/değil/yerine/<> ÖTELEME


- GEÇİŞTİRMEK ile/ve/<> "İDARE ETMEK"


- GEÇMİŞ:
"AİT OLDUĞUMUZ" değil BANA/BİZE AİT OLAN


- GEÇMİŞ:
"EV GİBİ" değil/yerine/>< KİTAP GİBİ


- GEÇMİŞ ile/ve/<>/> ŞİMDİ ile/ve/<>/> GELECEK

( Anılardadır. İLE/VE/<>/> Hayal gücündedir. )

( Değişmezdir. İLE/VE/<>/> Belirsizdir. )

( Değiştiremeyiz fakat bilebiliriz. İLE/VE/<>/> Bilemeyiz fakat değiştirebiliriz. )

( Constant. vs./AND/<>/> Unknown/indefinite.
In memory. vs./AND/<>/> In imagination.
We cannot change but we can/should know. vs./AND/<>/> We cannot know but we can/might/should change. )

( PAST vs./and/<>/> FUTURE )


- GEÇMİŞE SAPLANMAMAK ve/||/<> GELECEĞE ODAKLANMAMAK


- GEÇMİŞTEKİ (BAZI DURUMLARI) UNUTMAMAK ile/ve/değil/fakat/||/<>/> SAPLANIP KALMAMAK


- GELECEĞE (BİR/KAÇ) ÇOCUK BIRAKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇOCUK(LAR)A GELECEK BIRAKMAK


- GELECEĞİ "MERAK EDENLER"İN BAKACAKLARI:
"FALLAR/BURÇLAR" değil/yerine MEZAR(LIK)LAR

( Bin "merak", bir borcu (bile) ödemez. )

( Merak, kişinin, kendi başına (g)ördüğü bir "iştir". )


- GELECEK "BİLİMİ" (ESKATOLOJİ) ile GELECEKÇİ(FUTURİST) AKIMLAR


- GELECEKTEN ÜMİDİ/Nİ KESMEK ile/ve/değil/<> YAPACAKLARINDAN VAZGEÇMEK


- GELEN TELEFONU/MESAJI/ÇAĞRIYI/MEKTUBU:
HER ŞEYİ BİR YANA ATARAK, KONTROLDIŞI/BİLİNÇDIŞI YANITLAMAK değil/>< ORTAMI/ÇEVREYİ/KİŞİYİ/KİŞİLERİ GÖZÖNÜNDE BULUNDURARAK UYGUN ZAMANDA, UYGUN TUTUM İLE YANITLAMAK


- GELENEK:
SOMUT ile/ve/||/<>/< SOYUT

( İçi boş. İLE/VE/||/<>/< Evrensel. )


- GELENEK ile/ve/değil/<> GÖRENEK

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Bir şeyi, eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı. )


- GELENEKSEL ENTELEKTÜEL ile/ve/<> ORGANİK ENTELEKTÜEL

( Öğretmenler, yöneticiler vb. İLE/VE/<> Kurum, sınıf, küme vb. )


- GELENEKSEL ile/ve/değil/yerine/||/<> KAVRAMSAL


- GELİRİNİ KULLANMA/TÜKETME:
YAŞAMAK ÜZERE ve/||/<>/> HAYIR İŞLEMEK ÜZERE ve/||/<>/> "HAYIR!" DİYEBİLMEK ÜZERE


- GELİŞİGÜZEL "ÇOK ANLAMLILIK" ile/değil/yerine ÇOK ANLAMLILIK


- GELİŞİGÜZELLİK ile/ve KEYFÎLİK

( CASUAL vs./and ARBITRARINESS )


- GELİŞİM ODAKLI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GELİŞİME YÖNELİK


- GELİŞİM VE DEĞİŞİM İÇİN:
ZORUNLULUK ile/ve/||/<> YOKLUK


- GELİŞİM/DEĞİŞİM:
YUKARIDAN, AŞAĞI ile/ve/değil/yerine/||/<> İÇTEN, DIŞA

( image

image )


- GELİŞİM ile/ve/<> DERİNLEŞME

( DEVELOPMENT vs./and/<> DEEPEN )


- GELİŞİM = DEVELOPMENT[İng.] = DÉVELOPPEMENT[Fr.] = ENTWICKLUNG[Alm.] = SVILUPPO[İt.] = DESARROLLO[İsp.]


- GELİŞİM ile/ve/||/<> GELİŞMEK

( DEVELOPMENT vs./and/||/<> EVOLVE )


- GELİŞİM ile/ve/||/<>/> OLGUNLAŞMA


- GELİŞİM ve/||/<>/>/< UYGULAMA


- GELİŞME ile/ve/değil/yerine/||/<> OLGUNLAŞMA


- GELİŞMİŞ/LİK ve/||/<>/> YALINLAŞ(TIRIL)MIŞ/LIK

( Yalınlaşmak/yalınlaştırabilmek, gelişmişliğin, en son durumudur. )


- GELİŞMİŞLİĞİN, OLGUNLUĞUN/KEMÂLÂTIN SONU:
YALINLIK ve/||/<> SÜKÛT


- GELİŞTİRME ile/ve/<> ÖNÜNÜ/ÖTESİNİ AÇIK TUTMAK

( TO DEVELOP vs./and/<> TO MAKE/KEEP OPEN THE FURTHER )


- GENEL ile ÖZEL

( GENERAL vs. REAL )


- GENELLEME:
"GENİŞ DÜŞÜNMEK" değil GEVİŞ GETİRMEK


- GENELLEME ile/değil/yerine/>< EMİN OLARAK


- GENELLEŞTİRME ile/değil ÖRNEKLENDİRME


- GENİŞ KAVRAM" ile "DERİN KAVRAM"

( "WIDE CONCEPT" vs. "DEEP CONCEPT" )


- GENİŞ KAVRAM ile DERİN KAVRAM

( WIDE CONCEPT vs. DEEP CONCEPT )


- GENİŞ ZAMAN ile/ve/<> GENELLEŞTİRME


- GENİŞ ZAMANDA ile/ve/||/<> DAR ZAMANDA

( Sıkı olabilirsek. İLE/VE/||/<> Ferah olabiliriz. )


- GEOMETRİ değil/yerine/= UZAMBİLİM


- GERÇEK DOST:
İYİ GÜNDE ve/||/<> KÖTÜ GÜNDE

( Davetle gelir. VE/||/<> Kendiliğinden gelir. )


- GERÇEK KİŞİ:
[ya] KAÇAR ile/ve/||/<> "ZARAR VERİR"


- GERÇEK OLMAYAN HAKKINDAKİ FARKINDALIK ile/ve/>< GERÇEK DOĞAMIZ HAKKINDAKİ FARKINDALIK

( Gerçek olmayan hakkındaki farkındalık hali ile gerçek doğanız hakkındaki farkındalık hali arasında bir uçurum vardır. )

( Gerçek olmayanlara olan bağımlılığımızdan vazgeçelim! O zaman, gerçek olan, hızla ve pürüzsüzce kendi yerini alacaktır. )

( From the awareness of the unreal to the awareness of your real nature there is a chasm. )

( Let go our attachment to the unreal! The real will swiftly and smoothly step into its own. )

( AWARENESS ABOUT THE UNREAL vs./and AWARENESS ABOUT THE YOUR REAL NATURE )


- GERÇEK YAŞAM ile/ve/<> SİNEMA

( Gerçek yaşamda, taklit ederiz. İLE/VE/<> Sinemada, gerçek oluruz. )



(4/8)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 840 kez incelenmiş/okunmuştur.