Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

D'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 29 Mart 2024 ]
itibariyle 3675 başlık/FaRk ile birlikte,
4238 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(2/5)


- "DENİZDE YÜZÜP DEREDE BOĞULMAK" ile/<> "DİMYAT'A, PİRİNCE GİDERKEN, EVİNDEKİ BULGURDAN OLMAK"


- "DENK DÜŞMEK/DÜŞÜRMEK" ile/ve "DENK GELMESİ/GETİRMEK"


- "DENSİZ/LİK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< "HEVESLİ/LİK"


- "DERİN OLAN" değil KISA OLAN

( Kuyu. DEĞİL İp. )


- "DERİNLEŞMEK" ile ve"KÖK SALMAK"


- "DERİNLİK" ile/ve/||/<> ÇOK ANLAMLILIK


- "DERİNLİK" ile/ve/<> İÇİÇELİK


- "DERT ETMEK" ile DERT EDİNMEK

( Kendinize zulmetmek için yollar icat etmeyin! )

( Don't invent self-inflicted cruelties. )


- "DERT/LERİNİ ANLATMAK" ile/değil/yerine (NİTELİKLİ VE YÜKSÜZ) İLİŞKİ (KURMAK)


- "DERTLERİN ARTMASI" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GERÇEK(LİK)LERİN ANLAŞILMASI


- "DESEM" ile "DE(EEE)RMİŞİM"


- "DESİNLER" DİYE YAPMAK değil/yerine İŞLET FİİLİN, DUYSUN KULAĞIN


- "DESTUR" ile/ve "ESTAĞFİRULLÂH"


- "DEVE-CÜCE" OYUNU yerine "TOHUM-FİDAN-AĞAÇ" OYUNU


- "DEVEKUŞUNA":
"UÇ!" DENİLİNCE ve/||/<> "KOŞ!" DENİLİNCE

( Ben, "deveyim" demiş. VE/||/<> Ben, "kuşum" demiş. )

( "İşimize geldiği gibi yaşama"nın, zavallılık seviyesindeki yansıması. )


- "DEVLET" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< "TÜZE/HUKUK"

( "Yüce". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< En yüce. )


- "DEVLETİN MİLLETİ" değil MİLLETİN DEVLETİ


- "DEVREYE GİRME" ile "GÜNDEME GELME"


- "DEVRİMCİ/LİK" ile/ve/<>/></> KORUMACI/LIK

( En radikal devrimciler bile devrimin ertesi günü, korumacı[muhafazakâr] olur. )


- "DİBİNDE" ile YANINDA


- "DİĞERKİSİ" değil DİĞERİ/ÖTEKİ


- "DİKKAT EKSİKLİĞİ/AZLIĞI" ile/değil İLGİ EKSİKLİĞİ/AZLIĞI


- "DİKKAT ETMEK" ile/ve "SORGULAMAK"

( "TO PAY ATTENTION" vs./and "TO INTERROGATE" )


- "DİKKATE DEĞMEZ/LİK" değil SADE/LİK


- "DİKKATİNİ ÇEKMEK" ile "MERAK ETMEK"


- "DİLİMİN DÖNDÜĞÜNCE ..." değil "DİLİMİN DÖNDÜĞÜ KADARIYLA ..."


- "DİLİNİN ALTI" ile "SÖZÜNÜN ARKASI"


- "DİN" ile/değil HRİSTİYANLIK


- "DİNAMİT" ile/değil DİNAMİK


- "DİNAMİTLER" değil DİNAMİKLER


- "DİNLEMİYORSUNUZ" değil "DUYAMIYORSUNUZ SANIRIM"


- "DİREK/MAN" değil DOĞRUDAN


- "DİREKT OLARAK" değil/yerine DOĞRUDAN


- "DİRENÇLİ DANIŞAN" ile/ve/değil/||/<>/< BİLGİSİZ/BECERİKSİZ SAĞALTIMCI[TERAPİST]

( Yoktur. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Vardır. )


- "DIŞ DÜNYA" ile MEKÂN


- "DIŞ DÜNYA" ile/ve/değil/yerine TOPLUM


- "DIŞARIDA BIRAK(IL)MAK" ve/=/||/<> "İÇERİ KAPAT(IL)MAK"


- "DIŞARISINDA" ile/değil DIŞINDA


- "DİSİPLİN" ile "STRES"


- "DİŞLEMEK" ile "KEMİRMEK"


- "DIŞSAL" ile/ve/||/=/<>/> DÜŞÜNCENİN YANSIMALARI/NESNELER


- "DİYECEKSİN Kİ ..." ile "DEMELİSİN Kİ ..."

( "YOU ARE GOING TO SAY ..." vs. "YOU SHOULD SAY ..." )


- "DİZAYN EDİLMİŞTİR" değil/yerine/= TASARLANMIŞTIR


- "DOĞAL OLANI O/ŞU/BU" ile/ve/değil/yerine "DENGELİ/UYUMLU OLANI O/ŞU/BU"


- "DOĞAL OLARAK" ile/değil/yerine ARAYA, ZAMANIN GİRMESİ NEDENİYLE


- "DOĞAL" ile/ve/değil "TARİHSEL"


- "DOĞAL" ile/değil TARİHSEL


- "DOĞASI" değil YAPISI VE İŞLEYİŞİ


- "DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA DON BİÇMEK" ile/değil "DEREYİ GÖRMEDEN, PAÇALARI SIVAMAK"


- "DOĞRU BİLDİĞİNİ" "YAPMAK" ile/değil "CANININ İSTEDİĞİNİ" "YAPMAK" [değil/yerine/daha iyisi YAPMAMAK]


- "DOĞRU-YANLIŞ YOK/TUR!" ile/değil/ya da [BAĞLAMINDA ve GÖRELİ OLARAK] DOĞRU-YANLIŞ OLMAZ/OLMAYABİLİR

( Doğru-yanlış, bir şeyin ne olmadığı ve olmayacağı üzerine buluşmak olduğundan, olan/lar, olabilecek/ler üzerine kullanıl(a)maz/değildir! )


- "DOĞRU/LUK" ile/ve/değil/yerine OLANAKLI/LIK


- "DOĞRU/YANLIŞ! SÖYLÜYORSUN!" değil DOĞRU!/YANLIŞ!


- "DOĞRUDUR YA DA YANLIŞTIR" ile/değil/yerine "ÖYLEDİR YA DA DEĞİLDİR"


- "DOĞRUSU" ile "AÇIKÇASI"


- "DOĞRUSUN!/YANLIŞSIN!" değil DOĞRU!/YANLIŞ!


- "DOĞRUYU SÖYLEME ZORUNLULUĞU" ile/ve/değil/||/<> GÜVENİLİRLİK

( Hukukçular, güvenilir kişilerdir; ancak, doğruyu söylemek zorunda değillerdir. )


- "DOĞRUYU SÖYLEMEK, HER ZAMAN DOĞRU DEĞİLDİR" değil HER DOĞRUYU, HER ZAMAN VE HER YERDE SÖYLEMEMEK GEREK

( "Doğruyu söylemek, her zaman doğru değildir" diyenler, kendileri için "en yararlı olabilecek" yanlışı söylemek için en uygun zamanı bekleyenlerdir... )


- "DOĞRUYU/YANLIŞI KONUŞMUYORUZ" ile/değil "DOĞRU/YANLIŞ DİYE KONUŞMUYORUZ"


- "DOĞU" ile/ve/değil ASYA


- "DOĞUM" ile/ve GELİŞİM


- "DOĞUM/ÖLÜM" TARİHİ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ


- "DOKANMAK" değil DOKUNMAK


- "DÖKTÜRMEK" ile "DÖŞENMEK"


- "DOKUNAKLI" ile/ve/||/<>/< DÜŞÜNDÜRÜCÜ/DUYGUSAL


- "DOKUNARAK" ile/ve/değil/yerine/||/<> "YOKLAYARAK"


- "DOLANDIRMAK" ile "UZATMAK"


- "DOLMAK" ile/ve/||/<> "ŞİŞMEK"


- "DOMİNE ETMEK" değil/yerine/= YÖNLENDİRMEK


- "DONDURMAK" ile SABİTLEMEK

( "TO SET" vs. TO FIX )


- "DÖNEMEÇ NOKTASI" değil DÖNÜM NOKTASI


- "DONUKLUK" ile/değil BULANIKLIK


- "DONUP KALMAK" ile "APIŞIP KALMAK"


- "DÖNÜŞTÜREREK" ile/değil/<> DÖNÜŞEREK


- "DÖRT AYAK ÜZERİNE DÜŞMEK" ile ...


- "DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK" ile/ve "KALIBININ ADAMI OLMAK"

( Dört unsur ve dört hıltın [bkz. İnsan'da!] en uyumlu ve dengeli bir biçimde biraradalığı. İLE/VE Sözleri ve yaptıklarında tutarlı ve bütünlüklü olmak/davranmak. )


- "DÖRT LEVENT" değil "DÖRDÜNCÜ LEVENT"


- "DOST, ACI SÖYLER" değil DOST, ACIYI DA SÖYLEYEBİLİR/SÖYLER


- "DOST, ACI SÖYLER" değil/yerine DOST, ACIYI, TATLI SÖYLEYEBİLİR/SÖYLEYEBİLENDİR


- "DOSTU" ile/ve "OĞLU" ile/ve "KÖLESİ"

( Hz. Musa. İLE/VE Hz. İsa. İLE/VE Hz. Muhammed. )


- "DOYAMAMAK" ile/ve "DAYANAMAMAK"


- "DÜĞÜMÜ KESMEK" ile/değil/yerine "DÜĞÜMÜ ÇÖZMEK"


- "DÜNYA GÖRÜŞÜ" ile PARADİGMA


- "DÜNYA KADINLAR GÜNÜ" ve/değil DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

( Kadının/kişinin "günü" olmaz. Her gün, kadının günüdür! )


- "DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ" değil
DÜNYA TİYATRO GÜNÜ

(

)

( Bu takvimleri, şu html kodlarını kopyalayıp yapıştırarak da istediğiniz yerde yayınlayabilir, kendi takviminizde yer almasını sağlayabilirsiniz...
< iframe src="https://www.google.com/calendar/embed?src=bnu9bqjgmq24m6ciq9cr2q5ne0%40group.calendar.google.com&ctz=Europe/Istanbul" style="border: 0" width="600" height="600" scrolling="no">

< iframe src="https://www.google.com/calendar/embed?src=1khlcjeeql7qblbama2s0h7sk4%40group.calendar.google.com&ctz=Europe/Istanbul" style="border: 0" width="600" height="600" scrolling="no"> )


- "DÜNYAYA GELMEK/GELDİK" değil DÜNYADAN GELMEK/GELDİK


- "DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK" ile/değil/yerine DÜNYANI[İSTEKLERİNİ/ÇEVRENİ/KOŞULLARINI] DEĞİŞTİRMEK


- "DÜNYAYI YERİNDEN OYNATMAK" ile/ve/||/<>/< OTURDUĞUMUZ YERDEN KALKMAK


- "DÜNYAYI/ÜLKEYİ/KİŞİLERİ" "KURTARMAK/KORUMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ KURTARMAK VE KORUMAK


- "DÜNYEVÎ ..." ile/ve/değil/||/<> DÜNYADA KAZANILACAK OLAN ...


- "DURAĞIN ORADA" ile "DURAKTA"


- "DURUŞ" ile/ve/||/<> "BAKIŞ"


- "DÜRZÜ" değil/>< DÜRZİ

( Ağır bir hakaret ve küfür sözü olarak kullanılır. DEĞİL/>< Suriye'nin, Havran bölgesinde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir müslüman topluluğu. )


- "DUŞ ALMAK" değil/yerine YIKANMAK


- "DÜŞMEMEK" değil/yerine KALKABİLMEK

( Hiç. DEĞİL/YERİNE Her düştüğünde. )


- "DÜŞÜK" ile YETERSİZ

( "LOW" vs. INSUFFICIENT )


- "DÜŞÜNDÜĞÜNÜ", VAROLANA "GİYDİRMEK" ile/değil/yerine VAROLANI DÜŞÜNMEK


- "DÜŞÜNENDEN ÜSTÜN OLMAYA ÇALIŞMAK" değil DÜŞÜNCENİN ÜSTESİNDEN GELEBİLMEK

( [ne yazık ki] Düşüncenin üstesinden gelemeyen ya da söylenilen söze yanıt veremeyecek olan, düşünenin, söz söyleyenin "üstesinden gelmeye çalışır". )


- "DÜŞÜNMEK" ile/değil GELİŞTİRMEK


- "DÜŞÜNÜNCE" (YANITLARIM) ile/ve/değil DÜŞÜNDÜKTEN SONRA (YANITLAYAYIM)


- "DÜŞÜP BAYILMAK" değil BAYILIP DÜŞMEK


- "DUYARLILIK" ile "YUMUŞAK KARIN"


- "DUYGU" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİYET


- "DUYGUSAL OLMAK" ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK


- "DUYGUSAL/LIK" ile/ve/||/<> TEPKİSEL/LİK

( Bilgisizlikle. İLE/VE/||/<> Bilinçsizlikle. )


- "DUYGUSALLIK YAPMAK" ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK

( Çiftler birbirlerine yönelik olarak duygusallıklarını yaşayabilmeli, duygusal olabilmelidir fakat birbirlerine ağırlık/yük yapacak türden duygusal yüklenmelerden kaçınmalıdır. )


- "DUYU/HİS" ile/ve/<> "DEĞER"


- "DÜZELTME" ile/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRME


- "DÜZÜŞGEN" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SEVİŞGEN


- (")DAĞ(") ile/değil/yerine/>< (")DENİZ(")

( Uzaklaştırır, ayırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yakınlaştırır, birleştirir. )


- (")DELİ(") ile/değil/yerine/<>/>< (")AKILLI(")

( Sadece, aklı başında olanlar, deli olduklarını kabul ederler. )

( Dışından, kendi kendine konuşunca. İLE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< İçinden, kendi kendine konuşunca. )


- (")DESTEK(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DAYANAKÇA


- (")DİŞ"İM" AĞRIYOR(") değil ÖYLE BİR ŞEY/"İN" Mİ VAR?


- (")DOĞRU DUYU/HİS(") ile/ve NASIL ÖĞRENİLECEĞİNİ BİLMEK

( Doğru hisse sahip olan, nasıl öğreneceğini bilir. )

( RIGHT SENSE vs./and TO KNOW HOW TO LEARN )


- (")DOĞUŞ(") ile ORTAYA ÇIKIŞ


- (")DOLANAN(") ile/değil DOLAŞAN


- (")DOLDURMAK(") ile/ve/<> (")ŞİŞİRMEK(")


- (")DÜŞÜNEMEMEK(") ile/ve/değil/||/<>/>/< DÜŞÜNMEMEK


- (")DUVAR(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/> KAPI


- (")DÜZELTME(") ile/ve/değil/yerine/||/<>/< CESÂRET VERME


- (DAHA) ("ÜST") GÜCE[OLANAKLARA/KİŞİLERE] TAPARLIK ile/ve/değil/yerine/||/<> ÖYKÜNME

( Düşük bilgi/bilinç seviyesindeki ya da çıkarcı kişilerin(zihinlerin), iyiliğ(in)e yönelimde, güdülenmesini ve kötülüğ(ün)e başvurmada da kendini tutmasını sağlatan en etkili/etkin iki durum/tutum. )


- (DAHA/EN) KORKUNÇ/VAHİM OLAN:
SOKAKTAKİ KARGAŞA ile/değil DİLDEKİ KARMAŞA

( Yaşamdaki en korkunç "durum" ya da deneyim, birini çok sevmektir.
[Sevgi kadar değerli bir duygunun nesi, nasıl korkunç olabilir? O sevgimizin yoğunluğunun o kişiyi kendimizden kaçırma olasılığının artırması ve ölümünün duyulmasından dolayı her an için geçerli ve etkisi yüksek olan çok korkutucu bir durumdur.] )


- (DİLİN) DİLBİLGİSİ ile/ve/<>/değil/yerine AKLIN DİLBİLGİSİ


- (DİYELEKTİK değil/değil/yerine/= DİYALEKTİK) değil/değil/yerine/= EYTİŞİM(SEL)


- (not DIFFERENT THAN) DIFFERENT FROM


- (not DRINK SOUP) EAT SOUP


- (TORNA) VİDALARDA:
DÜZ ile YILDIZ

( ON SCREW(DRIVER): SLOTTED vs. PHILIPS )


- ["DURUMU"] KABUL ETME(ME)K ile KABULLENME(ME)K

( TEK ELİNİ KALDIRMAK ile İKİ ELİNİ BİRDEN KALDIRMAK )


- [Ar.] DEVR-İ HİNDÎ ile DEVR-İ HİNDÎ

( Makam. İLE Güzellikler/güzeller. )


- [Ar.] DEVR-İ REVÂN ile DEVR-İ REVÂN

( Usûl. İLE Dünya. | Devir eden devrân. )


- [DAHA SONRA] "... UZUN UZUN TARTIŞIRIZ" değil/yerine [DAHA SONRA] "... AYRINTILARIYLA KONUŞURUZ"


- [DELETE] TUŞUYLA SİLMEK ile/+ [SHIFT + DELETE] TUŞUYLA SİLMEK

( Çöp kutusuna atar. Geri alma şansı vardır. İLE Bilgisayara bir kayıt bırakmaksızın siler. Geri alma şansı yoktur. Çok dikkatli olunması gerekir. )


- [DURUM > DUYGU > DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ >= ... ]
ile
[DURUM > DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ > DUYGU >= ... ]
ile
[DUYGU > DURUM > DAVRANIŞ >= ... ]
ile
[DÜŞÜNCE > DAVRANIŞ > DURUM > DUYGU >= ... ]

( Sorun. İLE Çözüm. İLE Âşık. Düşünme[sonradan]. İLE Biliminsanı. )


- [ne yazık ki]
DESPOT[Fr. < DESPOTE] ile/ve/<> DESPOT[Rumca] ile/ve/<> DİKTATÖR ile/ve/<> FAŞİST ile/ve/<> TİRAN

( Bir ülkeyi, zora ve baskıya dayanarak "yöneten" kişi. İLE/VE/<> Ortadoks Rumlar'ın, din başklanlarına verilen ad. İLE/VE/<> Her dediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kişi. İLE/VE/<> Tüm siyasal yetkileri kendinde toplamış kişi. | Zorba. İLE/VE/<> Eski Yunan'da, siyasal erki, tek başına elinde tutan kişi. | Siyasal erki, zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kişi. | Acımasız, gaddar. )

( Hiçbir koşul ya da yasaya bağlı olmadığı/olamayacağı, sınırlandırılamayacağı zannı ve/ya da iddiasıyla davranır. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> "Yasaya" "bağlı" görünümünde, kişisel/keyfî davranır. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> ... )

( İSTİBDAT: Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk. )

( MÜSTEBİT ile/ve/<> ... )


- [ne yazık ki]
!DEDİKODU ile/değil/yerine/>< BİLGİ

( "Dilde". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Akılda. )


- [ne yazık ki]
DAYATMA ile/ve/||/<>/> İSYAN

( Etki. İLE/VE/||/<>/> Tepki. )


- [ne yazık ki]
DAYATMA ve/||/+/<>/> ZORBALIK


- [ne yazık ki]
DEDİKODU ile/ve/değil/||/<>/>/< İFTİRA


- [ne yazık ki]
DEĞERSİZLEŞTİRME ile/ve/||/<> AŞAĞILAMA ile/ve/||/<> SUÇLAMA


- [ne yazık ki]
DİKENLİ TELLER JİLETLİ TELLER

( DİKENLİ TELLER

Madenlerden tel ekme tekniğini bulmakla yetinmeyen kişi, bu icadından çeşitli sanat ve sanayi dalları yarattı. Kafes ve kümes telinden, gelin ve telgraf teline uzanan tel türlerinden biri de dikenli teldir. Kadayıf telinden çok devedikenine benzeyen dikenli tele "teldikeni" de denebilirmiş ama, adı konmuş bir kere, değişmesi zor. Bozkırda sığır güden kovboylar için üretilen dikenli tel, savaşlarda toplama kamplarında kullanılmış. Kimi ülkeler telin üretimini, kimi ticaretini yasaklamış; ötekiler de tüketimi. Ülkemizde dikenli telle ilgili yasal kısıtlamalar olup olmadığı kesin bilinmiyor. Ancak nerede "yasak" levhası varsa onun yakınında dikenli tel örgü bulunması yabancı konuklarımızın hemen dikkatini çekiyor. Çünkü, yasak ya da tehlikeli bölge simgesi olan dikenli telin tüketim düzeyi, ülkenin kültür düzeyi ile yapısal ve açısal sorunlarını gösteriyor. Filtreli sigara ve Calcium(kuvvet) iğnesi türünden Frenk icatlarına fazlaca düşkün olan milletlerin dikenli tel tüketme eğiliminin giderek yükseldiği saptanmış. Yakın geleceğin üst düzey devlet yöneticiliğine aday olan sevgili evlatlarımıza karşı dikenli telin saldırganca kullanıldığı da anlaşılmış. Üstelik, eskiçağlarda "dikendutu" olarak bilinen böğürtlen çitleri yerine, günümüzde dikenli telörgüler kullanılması da çocuklarımızı hiç mutlu etmiyormuş. Nüfusunun yüzde elli oranında şehirli, yüzde yetmiş oranında okuryazar olmasıyla övünen Türkiye'deki dikenli tel tüketimi, plancılarla iktisatçıların tüylerini diken diken eden bir artış hızına ulaşmış. Kesin olmayan ilk hesaplamalara göre yıllık yüzde yüzyirmisekiz dolayındaki tüketim artışı, resmi enflasyon rakamlarını üçe katlayabilen tek tüketim kalemidir.

Bu denemede, dikenli telin şehir halkı ile topluma etkileri üzerinde durulmakta, güncelleşen milli soruna medeni bir çözüm yolu aranmaktadır.

Dikenli telin güvenilir tarihçesi ne yazık ki hâlâ yazılmamış. Tüm bildiklerimiz, yabancı dillerdeki ünlü ansiklopedilerden aktarılıyor. İlk üretim patenti 1874 yılında alınmış. Amerikalı mucit, madeni tele diken takmanın teknik kolayını (aletini) bulmuş. Erkeksi görüntüsünü vurgulamak için, bu yeni icada "sakallı tel" adı verilmiş. Çoğu sakallı olan yiğitlerimiz, Birinci Dünya Savaşı sırasında Mısır'da tanıştıkları yeni silaha "dikenli tel" adını koymuşlar. Sakalın traş çaresi var da dikeninki yok. Dikenli tel örgüler, o gün bugündür, düşmanlara, kaçakçılara, hırsızlara, savaş esirlerine tutuklulara, gözaltına alınanlara karşı bir güvenlik önlemi (aracı) olarak, inşaat şantiyelerinde, Hazine'den tahsisli resmi konutlarda, spor-eğitim ve turizm tesislerinde, yasak ve hassas bölgelerde, saray, köşk, müze ve çocuk bahçelerinde kullanılıyor. Kendi ülkelerinde dikenli teli belki hiç görmemiş olan kimi diplomatlar, bizdeki yaygın kullanıma özenerek, Kançılarya ve Rezidansların bahçe duvarlarını dikenli tellerle takviye etmeye başlamışlar. Bilinen çoğu örnek olaylar, dikenli tel çitlerin, aslında etkili olmadığını ve sadece "yasak" anlamında kullanıldığını ortaya koyuyormuş.

Genellikle güvenilir kaynaklardan alınan derlenen doğrulanmamış bilgilere göre, 1890'da 2000 ton olan dünya dikenli tel üretimi, 1930'da yaklaşık 200.000 tona, 1980'de 22.888.900 metrik tona ulaşmış. Avrupa, Akdeniz ve İslam ülkeleri arasındaki tüketim hızı artışında Türkiye yıllardır ilk sıraları koruyormuş. BM istatistikleri, sanayi ülkelerinde üretilen üstün nitelikli dikenli tellerin daha çok gelişmekte olan ülkelerde tüketildiğini gösteriyormuş. Sivil amaçlı projelerde, DT-7-ASA 9000 TSE standardına uygun (galvanizli çelikten yapılmış) piyasada "Kirpi" mal diye bilinen ithal mallar ihracatında adı geçen ülkeler, dikenli tel kullanılmasını tümden yasaklamışlar. Hatta, et ve süt paketleri üzerinde "Dikenli telsiz çiftliklerde üretilmiştir" damgası vuruluyormuş. Afrika İnsan Hakları Derneği'nin 1986 tarihli araştırması da, dikenli telin hayvanlardan çok yurttaşlara ve şehirlilere karşı kullanıldığı gerçeğini ortaya koymuş.

İlk "Dikenli Tel Yasası" 1894'te İngiltere'de yürürlüğe girmiş. Yasa, dikenli telin insana ve hayvanlara zarar verecek biçimde kullanılmasını yasaklamış. Meskûn yerlerde ve yol kenarında kurulu tel örgüler kaldırılmış, yasaya uymayan kişi ve kurumlara ağır cezalar kesilmiş. Yasa başarılı olmuş. Medeni ülkelere sokulmayan dikenli teller, günümüzde artık medeniyet merkezi sayılan şehirlerde görülüyor. "Gülü seven dikenine katlanır" sözü uyarınca, dikenl tel, en çok da, anıt ve sanat yapıları, okullar, luna-parklar ile çocuk bahçelerinde "yasak" (girilmez/geçilmez/dokunulmaz) anlamında kullanılıyor. Kime karşı, neden yasak? Malı mı koruduğu yoksa canı mı sakındığı? belirsiz olan yasağın kendi, tehlikesinden büyük bir simge! "Dikkat Köpek Var!" ihbarı gibi, "Dikkat Dikenli Tel" diye uyarmak gerekir hemşerileri.

Dikenli telden korunmak için neler yapılabilir? Telin dikenlerini traşlayan elektriklitraş makine patenti 1974'te alınmışsa da, yapılan pazar araştırmaları sonunda, talep azlığı nedeniyle üretime geçilememiş. Uluslararası Hayvanları Koruma Derneği'nin dergisine göre, en basit ve ucuzundan bir tel makası ve iki kalifiye işçi ile yaklaşık 200.000 metrelik tel örgünün üç günde kesilip kaldırılacağı; diken-traş makinelerine hiç ihtiyaç bulunmadığı anlaşılmış. Bu yüzden diken traşlama makinesi yerine, çim-biçme makineleri alınması tavsiye ediliyor.

En kolay ve etkili çözümü Türk çocukları bulmuş. Dikenli telleri, birer yay teli gibi gerip birbirine bağlayarak tel örgülerde 40-50 santimetrelik pencereler açmayı öğrenmişler. Çok büyük değil ama geçmeye yetiyor. Gönüller şen olsun! Büyüklerce tasarlanan tel engellerin çocuklara karşı etkili olmadığı görülüyor. Uzun sözün kısası, dikenli tel, öyle aşılmaz, geçilmez, sağlam ya da dayanıklı bir engel değildir. Tırmalar, yaralar, belki sakatlar ama kararlı kişileri durduramaz. Hele bizim mahalle çocuklarını asla!

Dikenli telle yıllardır içli-dışlı yaşamaya alışmış bir toplumdaki dikenli tel alışkanlığı nasıl giderilebilir? Günlük yaşamımızın parçası olan tellerden vazgeçilebilir mi? Şili, Peru ve Uruguay'daki ilk denemeler, yasağın karaborsaya yol açtığı ve milli standarda uymayan malların piyasaya sürüldüğünü göstermiş. Halkın taklitlerden sakınması güçleşmiş. Ayrca, "Dikenli tel kullanmak yasaktır" levhalarının dikenli telle çevrilmesi de -resmi tüketimin artmasına yol açarken- muhalefet basınında çıkan karikatürlere konu olmuş.

Dikenli telin sakıncası yalnızca ele-göze batmasından, gelip geçen vatandaşların elbise ve eteklerini yırtmasından, her ay yüzler ve binlerce çocuğa yok yere tetanoz serumu yapılmasından ibaret değildir. Asıl üzerinde durulması gereken sorun, dikenli telin gelişigüzel kullanımından doğan duygusal tepki ve manevi yıkıntılardır. AT ülkeleri, Belediyeler Biriği Genel Kurulu, dikenli telle korunmuş kent mekânlarının, hemşeriye hakaret, çocuklara saldırı, milli onura saygısızlık, kamu yararına "muzır" olduğuna karar vermiş.

Güney Amerika'da 1985'te yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre, dikenli telli şehirlerde yetişen çocukların, küçüklerini sevmediği, büyüklerini saymadığı, vatandaşlık görevlerini yerine getirmediği görülmüş.* Yakın Doğu'nun Sincan özerk yöresinde at koşturan soydaşlarımızla geçen yaz yapılan bilimsel söyleşide, Uygurlar'ın dikenli tel örgüleri hiç bilmedikleri anlaşılmış. New York Belediyesi de, Batı Yakası'nın Öyküsü filminden sonra okul bahçeleri çevresindeki tel örgüleri tümden kaldırmaya karar vermiş. Çünkü bu okullarda yetişmiş çocukların 2-3 katlı binalara merdivensiz tırmandıkları görülmüş.

Dikenli telden yapılmış en ünlü engel, Birinci Savaş'ta Avusturya (Alp) Cephesi'nde savaşan ve zafer kazanan İtalyan piyadelerinin "Konçertino" (Küçük Konçerto) adını verdikleri istihkam (savaş) aracıdır. Akordiyon körüğü gibi açılıp kapanabilen, rüzgarlı kış gecelerinde, memleket ezgilerini anımsatan özlem dolu sesler çıkaran dikenli kangallar bir dönem Napoliten serenadlar kadar ün kazanmış. İtalyan savaşçılarn kara mizahı, medeniyet yolunda ilerleyen insanlık onuru için görkemli bir esin kaynağı olabilir mi? diye düşünüyorum.

Fantastik çözüm yolları geliyor insanın aklına. Önce, dikenli tel örgülerin önünde ya da arkasına yerleştirilecek sanayi tipi, kuvvetli hava üfüren vantilatörlerle, dikenli tellerin müzik yapma gücü kanıtlanabilir ve amatör müzikseverlerin bu telleri dev akordiyonlar gibi çalması sağlanabilir. İkinci ve daha etkili çözüm yolu olarak şehir merkezi (Centrum) çevresinden sökülecek dikenli tellerden yapılacak Santurlar, Belediye konservatuvar öğrencilerine parasız dağıtılabilir. Hele bir düşünün, değerli dostlarım: "Konser ya da Konçerto alanı: Giriş Serbesttir! Alışageldiğimiz, dikenli yasaklar yerine kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi?

Yasaklar konusunu işleyip de, dikenli tel örgülere yer vermeyen kimi usta sanatçılarımıza buradan kişisel bir çağrıda bulunmak istiyorum. Yaşar Kemal gibi yazarlar, dikenli tel yasaklarına karşı bir kampanya açabilir. Kampanyanın koordinatörlüğünü belirlemek üzere uluslararası yarışmalar da düzenlenebilir. Belediye Başkanlığı, İl Eğitim Müdürlüğü ile İlçe Zabıta Amirliği'nin açılacak yarışmaya danışman olarak katılması sağlanabilir. En çok (kilo ya da kilometre) dikenli teli en kısa zamanda söküp kaldıran yerel örgüte, çocuk ve yaşlı hemşerilerden kurulu yarışma jürisi tarafından Büyük Belde Belediyeler Birliği (BBBB)'nin Başarı Beratı (BB) verilebilir. Yarışmayı kazanan örgüt bandosu ile Konservatuvar Santur Heyeti'nin şehir merkezinde konserler vermesi de düşünülebilir. Tanıtma Vakıflarımız, yeni spor dalının, Akdeniz ve Balkan Oyunları ile Olimpiyat programına alınması için harekete geçirilebilir. Uluslararası yarışmalardaki ulusal başarılara yıllardır özlem duyan ülkemiz, bir yandan altın madalyaları toplarken, barışcı çabalarındaki başarısından dolayı Nobel'e aday da olabilir. Belki hayal denecek ama dikenli tel örgülerimizin kaldırılabileceğini ve şehir merkezlerinin dikensiz, toplu-taşıma raylar ile örülebileceğini sanıyorum. Dikensiz şehir merkezlerinde yetişen kuşakların güllere karşı daha duyarlı ve saygılı olacaklarını da hayal ediyorum.

Dikenli tel, ekili tarlaları, başıboş sürülere karşı başarıyla korumuştur. Endüstrileşen ülkelerde bostana giren danalar tasarım önlemleriyle durduruldu. Zamana ayak uyduramayan ve geri kalmış ülkelerde, şehirlerin konut, eğitim, sağlık, üretim, ulaşım, dinlenme ve savunma bölgeleri birbirine karışınca, tel örgülü yasaklar kaçınılmaz olmuş. Çağdaş Belediyeler, savaşı anımsatan yasakları yaşatmak yerine dikensiz mekanlar yaratmak yolunu seçti. Kent bölgeleri yasalarla belirlenince dikenli tel yasaklara gerek kalmamış. Parklarda, hipodromda, Hisarda, stadyumda, okulda ve otoyoldaki dikenli "yasak"ların yerini biz de deneyebiliriz. Halk dilinde "köşeyi dönmek" başarmak anlamına gelir. Oysa Hemşeri, köşeleri değil, kestirmelerin dikkenarlardan yaklaşık, üçte-bir oranında daha kısa ve kârlı olduğunu keşfetmiştir. Dikdörtgen prizmanın köşegenleri yaya trafiğe açılınca, köşeleri bekleyen dikenler işlevsiz kalır. Böylece, uygar davranışa duyarlı şehir tasarımı, dikenli telin kullanma gerekçesini ortadan kaldırır. Dikenli tele çözüm bulan Belediye (Başkanı), "Gidemediğin yer senin değildir." sözüyle ünlü Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa gibi, tarihe geçebilir. Gidilen her yer belediyenin, vatandaşın malı olur, vatan olur. Bu öneri de, kuşkusuz, biraz hayal-kurgudur ama gerçek-üstü kuruntu değildir.

Vatandaşımıza, "Girebildiğin her yer senindir. Bu vatan senindir" diyebilmeliyiz.

* Manuel Scorza, Dikenli Tel adlı belgesel romanında (Türkçesi 1975), dikenli teli bir silah gibi kullanan sömürgecilere yenik düşen ve tüm otlaklarını yitiren Peru'lu köylülerin öyküsünü anlatır. Köyün rahibi, dikenli tel örgüyü "Şeytanla top oynayan kişinin işine", Yerli-köylülerse, "Tanrı'nın Gazabına" benzetmişler, Tanrı'ya yalvarmışlarsa da sonuç hiç değişmemiş!

Sayın Bozkurt Güvenç'in, İnsan ve Kültür adlı kitabından... )

( image )


- [ne yazık ki]
DÜŞMAN/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<> KARŞIT/LIK


- [ne yazık ki]
İSTİSMÂR:
DUYGUSAL ile/ve/ya da/||/<> FİZİKSEL ile/ve/ya da/||/<> EŞEYSEL


- [not] DEBT vs. LOYALTY


- [not] DEFICIENCY vs. DEFECT WITH ...


- [not] DISHONOR but/>< ENDORSE/INDORSE

( Çekin arkasını yaz(dır)mak. DEĞİL/YERİNE/>< Ciro etme. )


- [not] DISRESPECTFULNESS vs./and THOUGHTLESSNESS


- [Yun.] DEKAGRAM ile DEKALİTRE ile DEKAMETRE

( Bir kilonun yüzde biri.[dag] İLE On litrelik oylum ölçü birimi.[dal] İLE On metre uzunluğunda bir ölçü birimi.[dam] )


- [Yun.] DEKATLON ile TRİATLON ile PENTATLON

( 100 m. koşusu, uzun atlama, gülle atma, yüksek atlama, 400 m. koşusu, 110 m. engelli koşu, disk atma, sırıkla yüksek atlama, cirit atma, 1500 m. koşularını içeren atletizm yarışması. İLE Üç ayrı sporun[sırasıyla, yüzme, bisiklet ve koşu] yapıldığı yarışma. İLE Eski Yunan'da, koşu, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve güreşi kapsayan atletizm yarışması. | Beş spor dalını [uzun atlama, mızrak atma, 200 m. koşusu, disk atma, 1500 m. koşusu] kapsayan atletizm yarışması. )


- DİLLER'DE


- Devlet-i Aliyye - Halil İnalcık


- DÜNYA DİNLERİ


- DİL ve/<>/= İNSAN


- | DÜZ/"DONUK" BAKIŞ ile/ve DİK BAKIŞ | ile/değil/yerine/>< YANSIZ/NÖTR BAKIŞ


- ALGI:
DIŞ ile/ve/||/<> İÇ


- AŞKINLIK:
DİKEY ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YATAY


- BAŞ DİPLOMAT[Fr. < DIPLOMATE]/DUAYEN[Fr. < DOYEN]

( Kordiplomatikte başta gelen diplomat. )


- D:
"VİTAMİNİ" değil HORMONU

( Güneşlenme Takvimi )

( Tüm Yönleriyle D Hormonu )


- d. in.p. aeq.[Lat. < DIVIDE IN PARTES AEQUALES] değil/yerine/= EŞİT PARÇALARA BÖLÜNÜZ


- d'ALEMBERT İLKESİ ile/ve/<> d'ALEMBERT AÇMAZI/PARADOKSU

( m kütleli bir cisim üzerine etkiyen birden fazla dış kuvvetler, cisme, a ivmesi kazandırdığında, uygulanan kuvvetlerin vektörel toplamının F büyüklüğü, ma'ya eşittir. Eğer -ma; etkin kuvvet ya da iç kuvvet olarak kabul edilirse, bu kuvvetlerle sistemin iç kuvvetlerinin toplamı eşittir ve F - ma = 0 ile gösterilir. İLE/VE/<> İlk hızı sıfır ya da düzgün hareket eden, ağdalı olmayan ve sıkıştırılamaz çok büyük kütleli bir akışkan içinde bir doğru boyunca sabit hızla hareket eden bir cisme hiçbir kuvvet etkimez. )

( 1752 )


- DELALET ile DALÂLET


- DÂ'-İ DALTON[Ar.]/DALTONISM[İng.]/AKROMATOPSİ[Yun] değil/yerine/= RENK KÖRLÜĞÜ


- DA'IY/MÜTEBENNÂ[< BENÎ]

( Evlâtlık, evlât edinilen çocuk. (TEBENNÎ[< BENÎ] ile ABCDEF ( Evlât edinme. )


- DA'VÂ[Ar.] ile DÂV[Ar.]

( Şikâyetçi olarak mahkemeye başvurma. | Sorun, mesele. | Bir konu/sorun üzerinde özel bir düşünce sahibi olma, iddia. İLE Satranç, dama, tavla gibi oyunlarda tutulan sıra, nöbet. | Oyunda sürülen para. | Sövme. | Dâvâ. | Duvar sırası. )


- DANS ile/ve/<> BALE

( Dans, kendinden emin olmayan, ne istediğini bilmeyen kişinin yapacağı iş değildir. )

( Dans Tarihçeleri )

( DANCE vs./and/<> BALLET )

( SİVA: Samoa Adası [Polinezya Adaları] yerlilerinin dansı. )


- DABB[Ar.] ile DÂB[Ar.]

( Kertenkele. İLE Şan ve şeref. )


- DABNE ile/ve/<> MERAK

( Büyükayının sonundaki iki parlak yıldız. )


- DAD[Ar.] ile DÂD[Ar.]

( Osmanlı abecesinin onyedinci harfidir.[ebced değeri 800'dür.] İLE Adâlet, doğruluk. | İhsan, vergi. | Veriş, satış. | Sızlanma, yanıp yakılma. | Feryâd, figan. | Kısmet, nasip. | Tuzlu balgam denilen bir cilt hastalığı. )


- DÂDER[Fars.] ile DÂDENDER[Fars.] ile DÂDER-ENDER[Fars.]

( Kardeş. İLE Üvey kardeş. İLE Üvey kardeş. )


- DADI/TAYA[Fars. < DÂYE] ile/ve DÂDÛ/LÂLÂ[Fars.]

( Bayan çocuk bakıcısı. | Süt annesi. İLE/VE Bay çocuk bakıcısı. | Şehzâdelerin özel eğitmenleri. | Sultanların, vezirlerine seslenirken kullandıkları bir söz. )


- DADLI[Azr.] = NEFİS, LEZZETLİ[Tr.]


- DAĞ FARESİ ile ÇAYIR FARESİ

( )


- DAĞ KEÇİSİ ile ÇENGEL BOYNUZLU DAĞ KEÇİSİ


- DAĞ KEÇİSİ ile PİRENE DAĞ KEÇİSİ

( IBEX vs. PYRENEAN IBEX )

( PYRENAICA PYRENAICA vs. CAPRA PYRENAICA PYRENAICA )


- DAĞ NANESİ ile TAŞ NANESİ


- DAĞ, KÛH[Fars.] ile/ve RÂG[Fars.]

( ... İLE/VE Dağ eteği. | Çayırlık, çimenlik, bağlık, bahçelik. )


- DÂG[Fars.] değil/yerine/= YANIK YARASI


- DAĞ/DA BAYIR/DA


- DAĞ ile/ve AKLAN/MAİLE[Ar.]

( ... İLE/VE Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri. )


- DAĞ ile BALKAN

( ... İLE Sarp ve ormanlık sıradağlar. )


- DAĞ ile/ve BERDENG[Fars.]

( ... İLE/VE Çöl ortasında bulunan küçük dağ ve tepe. )


- DAĞ ile BÎSÜTÛN

( Şîrîn'in emriyle, Ferhad'ın deldiği dağ. Bugün Bağdat ile Hamedan arasında Kirman Şâh'ın 30 km. doğusunda kalır. Dik, kayalık ve sarp bir dağdır. )


- DAĞ ve/||/<>/> KAR

( Dağına göre kar... )


- DAĞ ile TEPE

( ŞİMRÂH: Dağ tepesi. )

( BÎSÜTÛN: Âşık Ferhad'ın, sevgilisi Şîrîn'in emriyle Kermanşah civarında deldiği dağ. | Gökyüzü. )

( Sevgili Ersin Alok'un çektiği dağ fotoğraflarını görmek için burayı tıklayınız... )

( )

( En yüksek dağlar:
Mauna Kea (Hawaii) 10.200 m.
Everest (Nepal) 8848 m.
K2 (Kaşmir) 8611 m.
Kangchenjunga (Nepal) 8600 m.
Makalu (Nepal) 8481 m.
Dhaulagiri (Nepal) 8172 m.
Nanga Parbat (Kaşmir) 8126 m.
Annapurna (Nepal) 8078 m.
Gasherbrum (Kaşmir) 8068 m.
Gosainthan (Tibet) 8013 m. )

( CEBEL[çoğul > CİBÂL] ile ... )

( KÛH ile ... )

( MOUNTAIN vs. HILL )


- DAĞ ile TÛR

( ... İLE Hazreti Musa'nın ilâhi tecelliye mazhar olduğu dağ. )


- DAĞ ile/ve YANARDAĞ

( Cameroun
Cotopaxi
Etna
Fujiyama
Hecla
Mauna Loa
Mount St. Helens
Popacatapetl
Stromboli
Tristan de Cunha
Vesuvius )

( ... ile/ve )

( Kula Karataşcıl Yanardağ Oluşum Alanı ile Peribacaları - Övgün Ahmet Ercan (Prof. Dr.) )

( CEBEL ile/ve BÜRKÂN )

( MOUNTAIN vs./and VOLCANO[< Fr.] )


- DAĞ ile/ve YAYLA

( ... İLE/VE Akarsularla derin bir biçimde yarılmış, parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası. PLATO | Dağlık, yüksek bölgelerde, kışın, yaşam koşulları güç olduğundan dolayı boş bırakılan, yazınsa havası iyi ve serin olan dinlenme yeri. )

( CEBEL[çoğ. CİBÂL], TAVD[çoğ. ATVÂD] ile/ve ... )

( KÛH ile/ve ... )

( MOUNTAIN vs./and UPLAND/HIGH PLATEAU )


- DAĞILIM ile AYIRMA

( DISPERSION vs. ALLOCATION )


- DAĞILIM ile DAĞITIM

( DISPERSION vs. DISTRIBUTION )


- DAĞILMA ÖZELLİĞİ ile/ve BİRLEŞME ÖZELLİĞİ


- DAĞILMA/SI ile/ve/<> UZAKLAŞMA/SI


- DAĞILMA ile/ve/> İNCELME


- DAĞILMA ile SAÇILMA


- DAĞILMA ile/ve/> SEYRELME


- DAĞILMA ile/ve/değil YAYILMA


- DAĞINIK/LIK ile BİÇİMSİZ/LİK

( MESSY/MESS vs. UNSHAPELINESS )


- DAĞINIK/LIK ile KOPUK/LUK


- DAĞINIK ile PİS

( MESSY vs. DIRTY )


- DAĞINIK ile/değil YAYILMIŞ


- DAĞITIM ile/ve/<> BÖLÜŞÜM


- DAĞITMAQ[Azr.] = YIKMAK[Tr.]


- Dâğıstân[Ar.] ile DÂĞISTAN[Ar.]

( Kafkas dağlarının kuzeyinde ve Hazar Denizi'nin batı kıyısında bulunan bir bölge. İLE Dağlık yer. )


- DAĞLARA-TAŞLARA


- DAHA "AKILLI" OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DAHA DİSİPLİNLİ OLMAK


- DAHA "İYİ"/"KÖTÜ" değil/yerine NEŞE


- DAHA "STERİL ZAMAN/DA" değil/yerine/= DAHA UYGUN BİR ZAMAN/DA (DİYELİM)


- DAHA AZ DÜŞÜN! ile/ve/<> DAHA ÇOK DÜŞÜN!

( [Düşündüğün...] Kendini, kötü hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. İLE/VE/<> Kendini, iyi hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. )


- DAHA ÇOK İNANAN:
CAMİLERDE ve/değil/||/<> HASTAHANELERDE


- DAHA ÇOK SARILMA:
DÜĞÜNLERDE ve/değil/||/<> OTOGARLARDA


- DAHA DEĞİL değil HENÜZ DEĞİL


- DAHA FAZLA/SI ile/ve/değil/yerine İSABETLİ OLMASI


- DAHA FAZLASI ile/ve/değil/yerine DAHA İLERİSİ

( [not] MORE EXCESS vs./and/but MORE FURTHER
MORE FURTHER instead of MORE EXCESS )


- DAHA GÜZEL değil/yerine BAŞKA/AYRI BİR GÜZEL


- DAHA İYİ DUYMAK/DİNLEMEK ile/ve/||/<>/> BAĞ KURMAK


- DAHA KOLAY ile/ve/||/<>/> EN KOLAY

( [ne yazık ki]
Kolay/rahat/hızlı kazanılan paranın tüketilmesi. İLE/VE/||/<>/> Başkasının/vatandaşın/emekçinin parasının "tüketilmesi". )


- DAHA ÖTE ile/ve/değil/yerine DAHA FARKLI


- DAHA ÖZEL ALGILA/YORUMLA! ile/ve/<> DAHA GENEL DÜŞÜN

( Kendini, iyi hissettiğinde. İLE/VE/<> Kendini, kötü hissettiğinde. )


- DAHA UYGUN ile/ve/||/<> SONRAKİ ile/ve/||/<> ÖZEL

( LEX SUPERIOR vs./||/<> LEX POSTERIOR vs./||/<> LEX SPECIALIS )


- DAHA ile ÇOK

( MORE vs. MUCH/MANY )


- DAHA ile/değil/yerine HÂLÂ


- DAHA yerine HÂLÂ


- DAHA ile/ve/değil/yerine/=/||/<> HENÜZ ile/ve/değil/yerine/=/||/<> HÂLÂ ile/ve/değil/yerine/=/||/<> ARTIK


- DAHA ile/yerine KERE


- DAHHÂK[Ar. < DIHK] ile Dahhâk[Fars.]

( Çok gülen/gülücü. İLE Çemşîd'in yerini almış olan Îran'ın zâlim ve gaddar bir hükümdarıydı. )


- DAHİ ile DÂHİ

( Bile. İLE Yaratıcı gücü olan kişi. )

( ... İLE Bir Milletin Bekâsı - Teoman Duralı... )


- DÂHİ ile/ve DEVRİMCİ

( Dâhi kişi, başkasına da dehâ aşılayabilen kişidir. )


- DAHİL OLMAK değil/yerine/= İÇİNDE YER ALMAK/KATILMAK


- DAHİL[Ar.] ile DÂHİL[Ar.] ile DAHÎL[Ar. < DÜHÛL]

( Karışma. İLE İç, içeri, içeride, içeri girmiş. İLE Yabancı, sığıntı, sığınan, sığınmış. )


- DAHİL değil/yerine/= İÇİNDE/İLE BİRLİKTE


- DAHİLEN[Ar.] ile DAHİLİ[Ar.]

( İçeriden, içten. | İçilerek, yutularak. İLE İçle ilgili, içsel. )


- DÂHİLÎ değil/yerine/= İÇSEL


- DAHİLİYE değil/yerine/= İÇSAYRILIK


- DAHÎM[Ar. < DAHÂMET] ile DÂHİM[Ar.] ile DÂHÎM[Fars.]

( Fazla kalın olan, yoğun. İLE Nasip ve rızk. İLE Taç. )


- DAHİYÂNE değil/yerine/= ÖKECE


- DAI ile/>< TAI

( Dua eden. İLE/VE Tanrı'yı inkâr eden. )


- DÂİM[Ar.] ile SERMED[Ar.]


- DAİM ile BÂKÎ


- DAİMA yerine SÜREKLİ


- DAİRE[Ar. çoğ. EDVÂR] değil/yerine/= DEĞRE/YÜRÜTKE


- DAİRE[Ar.] ile/değil/=/||/<>/< SONSUZ/ÇOK KÖŞELİ/LİK / SONSUZ KENARLI ÇOKGEN


- DAİRE ile/ve OLANAK/KAPASİTE


- DAİRE ile/ve ÜÇGEN ile/ve KARE

( Hareketli. İLE/VE Etkin. İLE/VE Durağan. )


- DAİREDE:
İÇ ALAN ile/ve/<> DIŞ ALAN


- DAİRESEL YÖRÜNGE ile/ve/||/<>/> ELİPTİK YÖRÜNGE

( Aristoteles. İLE/VE/||/<>/> Kepler. )


- DAİREVİ değil/yerine/= DAİRESEL

( ... DEĞİL/YERİNE/= Daire ile ilgili. | Daire biçiminde olan. )


- DAKİK DİL ve/||/<>/> SAHİH TASAVVUR


- DAKİK değil/yerine/= ÖYCÜL


- DAKİKA değil/yerine/= ÖYCE


- DAKKA" değil DAKİKA


- DAKTİLODA/KLAVYEDE:
A KLAVYE/DVORAK ile F KLAVYE ile E KLAVYE ile Q KLAVYE

( Klavyede, harflerin bulunduğu sol üst köşeye göre ad alırlar. )

( Hiyeroglif klavyesi... http://discoveringegypt.com/egyptian-hieroglyphic-writing/hieroglyphic-typewriter )

( Marcin Wichary'nin, "Sadece Türkçe bir daktiloya bakarak diller hakkında öğrendiklerim" yazısı için burayı tıklayınız... )

(

ile

)

( What I learned about languages just by looking at a Turkish typewriter )

( İHSAN SITKI YENER KİMDİR?

Liseyi, 1942 yılında, İzmir Ticaret Lisesi'nde bitirdi. Ortaokul yıllarında, daktiloda on parmak yazı yazmaya başlayan İhsan Sıtkı Yener, 1940'lı yıllardan itibaren standart klavye konusunda çalışmaya başladı.

Yüksek öğrenimini, 1946 yılında, İstanbul'da Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde tamamladı. Aynı yıl, Sultanahmet Lisesi'nde daktilografi öğretmenliği yaptı. Yüksek Lisans için ABD'ye giderek New York Üniversitesi'nde “Ölçme ve Değerlendirme” konusunda yüksek lisans yaptı ve aynı yıl doktorasını tamamladı.

Yener, 1946 yılında öğretmenliğe başladığı sırada, Türk dilinin özelliklerine göre yapılmış bir daktilo icat etme çalışmalarına başladı. "On parmak için ideal Türk Klavyesi"ni, 1955 yılında kabul ettirdi ve 1974 yılında tüm daktiloların F klavye olmasını sağladı. )

( Ümit Kıvanç'ın, "F klavye, Türkiye'de yapılmış tek düzgün iştir" yazısı için burayı tıklayınız... )

( )

( Bilgisayarınızda klavyeler tanımlanmışsa "Alt + Shift" komutu ile direkt olarak geçiş yapabilirsiniz. Aynı klavyeyi ister F, ister Q olsun, hem F, hem Q olarak kullanabilirsiniz. )

( F klavyenin mucidi İhsan Sıtkı Yener, yaşamını kaybetti - 02 Eylül 2016 )

( )

( )

( Q klavyeyi oluşturan: Christopher Latham Sholes (1867) )

( "Neden Q (QWERTY) Klavye Kullanmaktan Vazgeçemiyoruz?" yazısı için burayı tıklayınız... )


- DAL

( BRANCH )


- DAL-BUDAK

( BERG Ü ŞÂH )


- DAL-BUDAK


- DAL-TAŞAK (GEZMEK, DOLAŞMAK, ORTALIKTA GEZİNMEK)


- DAL[Azr.] = ART, ARKA, PEŞ[Tr.]


- DAL/BUDAK/ÇANGAL ile BURÇ

( ... İLE Ağacın taze dalı, filizi. )


- DAL/FINDIK ile/ve/||/<>/> ÇOTANAK

( ... İLE/VE/||/<>/> Üzerinde çok sayıda fındık bulunan dal. )


- DAL/YAPRAK ile/ve/||/<> KAVRAK

( ... İLE Ateş yakmak için kullanılan kuru yaprak, ince dal. )


- DAL ile/ve/||/<> DAĞ


- DAL ile DAL ile DAL ile DAL

( Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri. | Kol, bölüm. | Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların biraraya gelmesiyle oluşan birlik, şube. İLE Arka, sırt. | Kol. | Boyun, ense. İLE Çıplak, yalın. İLE Zaman belirten sözcüklerin karşısına getirildiğinde sözcüğün anlamını güçlendirir. )


- DÂL ile/ve/> DELÂLET


- DAL ile FIŞKIN

( ... İLE Bir ağacın dibinden süren, ince dal. | Asma kütüğünde, hereğin üst yanında biten dal. )


- DAL ve/||/<> İNSAN

( )


- DALAI LAMA ile TASHI LAMA ile PACHA LAMA


- DALAKOTU = DUVARSEDEFİ

( Ballıbabagillerden, Akdeniz çevresinde kuru yerlerde yetiştirilen, yüz kadar türü bulunan, güçlendirici, uyarıcı ve yara sağaltıcı olarak kullanılan otsu ya da odunsu bitki. )

( TEUCRIUM )


- DALÂL[Ar.] ile GAYY[Ar.]


- DALÂLET ile FAZLA/ZİYÂDE AŞK

( Fazla aşk/tutku, kişiyi birçok hatanın eşiğinde tutar. )

( Beşerin böyle dalâletleri var, Kendi yapar, kendi tapar. )

( ABERRATION vs./< TOO MUCH LOVE )


- DALDAN DALA (ZIPLAMAK)


- DALDIRMAK ile/ve/<> BATIRMAK


- DALE/DISABILITY ADJUSTED LIFE EXPECTANCY[İng.] değil/yerine/= YETİ YİTIMINE AYARLANMIŞ YAŞAM BEKLENTISİ


- DALEVERE değil DALAVERE

( OROSTOPOLLUK[argo]: Kurnazca iş, dalavere, dolap. )


- DALGA BOYLARI ile/ve DALGA GENLİĞİ

( Işığın rengini oluşturur. İLE/VE Işığın şiddetini[intensity] ya da parlaklığını[brightness] oluşturur. )


- DALGA GEÇMEK İÇİN GÜLMEK ile/değil SEVDİĞİNDEN DOLAYI GÜLMEK


- DALGA GEÇMEK ile/değil/yerine (SADECE) TAKLİT ETMEK

( Bozarak, yamultarak tekrar/taklit. İLE/DEĞİL/YERİNE Birinin davranışını/tutumunu, sözünü/sesisini gerçeğine en yakın durum çabasıyla tekrarlama. )

( Olumsuz. İLE/DEĞİL/YERİNE Olumlu ya da nötr. )

( Gereksiz, yersiz, anlamsız. İLE/DEĞİL/YERİNE Belirli bir ölçüde kabul görebilecek kadar/biçimde. )


- DALGA GEÇMEK ile/ve/değil CİDDİYE ALMAMAK

( Ciddiye almayabilirsiniz fakat dalga geçmek gerekmiyor! )


- DALGA SÖRFÜ ile RÜZGÂR SÖRFÜ

( SURF vs./to WINDSURF )


- DALGA-DÜMEN


- DALGA:
DALGA BOYU ile/ve/||/<> PERİYOT ile/ve/||/<> SIKLIK/FREKANS ile/ve/||/<> GENLİK


- DALGA ile/değil AKINTI


- DALGA ile/ve/||/<>/> KARE DALGA

( image )

( ... İLE/VE/||/<>/> Birbirine dik açıyla hareket eden iki dalganın çarpışması ile ortaya çıkmaktadır. Nadir gözlemlenen doğa olaylarındandır. Birkaç dakika içinde görünüp kaybolabilir.

Kare dalgaları izlemek için en ünlü yer, Île de Ré[Fransa] adasıdır. )


- DALGA ile KARINTI

( ... İLE Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga. | Anaforlarda oluşan çevrinti. )


- DALGA ile/ve/<>/hem de/ne de PARÇACIK


- DALGA ile TİDAL DALGASI TİDAL DALGALARI TIDAL WAVES

( Denizaltı yer sarsıntısından oluşan iri dalgalar. )


- DALGA ile TSUNAMI

( Gel-git etkisiyle, havayla, rüzgârla ya da çeşitli doğal nedenlerle denizde oluşan dalga. İLE Denizaltındaki yer sarsıntısından ileri gelen büyük dalga. )

( AZİYY[çoğ. EZÂVÎ] ile ... )


- DALGALAR:
DÜZLEMSEL ile/ve/||/<> AKIŞKAN ile/ve/||/<> RAYLEIGH YÜZEY ile/ve/||/<> ENİNE

( )


- DALGALARDA:
ALFA ile BETA ile GAMMA ile TETA

( [Saniyede] 8-12 titreşim. İLE 25-100 titreşim. İLE 1 sn. İLE ... )


- DALGALI/ALTERNATİF AKIM ile DOĞRU AKIM ile KUVVETLİ AKIM ile ZAYIF AKIM

( Belirli ve eşit zaman aralıkları ile yeğinliği aynı değer ve yönde olarak değişen elektrik akımı. İLE İletken bir devre üzerinde, hep aynı yöne doğru giden elektrik akımı. İLE Aydınlatmada ve makinelerin çalıştırılmasında kullanılan akım. İLE Yapıda, zil, telefon, anten, yangın ihbar düzeni gibi iletişim aygıtlarını işletmekte yararlanılan akım. )


- DALGI/GAFLET ile/ve/||/<> HADSİZLİK


- DALGI/GAFLET ile/ve/<>/değil/yerine İHMAL

( CARELESSNESS vs./and/<>/but NEGLIGENCE
NEGLIGENCE instead of CARELESSNESS )


- DALGI/GAFLET ile/ve YANILGI/SAPKI/SAPINÇ/DALÂLET

( Tembih ile giderilir. İLE/VE Tâlim ile giderilir. )

( CARELESSNESS vs./and ABERRATION )


- DALGI/GAFLET ile YANLIŞ(HATÂ) ile YANILGI/SAPKI/SAPINÇ/DALÂLET

( Kişi, yanlışları olup da bunları düzeltmezse, bunları benimsemiş demektir. )

( Gaflet de bir nimettir. )


- DALGIÇBÖCEKLER

( Sivrisinek kurtçuklarına saldırarak yok eden, durgun sularda yaşayan kınkanatlılar ailesi. )


- DALGIÇKUŞLARI ile/ve/<> DALGIÇKUŞU

( Gagaları bir kılıfla örtülü, kanatları ve kuyruğu kısa, ayakları perdeli, iyi yüzen ve dalan bazı kuşları içine alan kuşlar takımı. İLE/VE/<> Dalgıçkuşlarından, Amerika ve Avrupa'nın kuzeyinde yaşayan bir hayvan. )

( ... cum/et/<> COLYMBUS GLACIALIS )


- DALGIN BAKIŞ ile BAYGIN BAKIŞ

( Bakış yakındakine olsa da zihin/düşünceler uzakta/kine. İLE Bakış da, zihin de yakındakine. )

( İlgi, başka bir yerdekine. İLE İlgi, baktığında. )


- DALGIN/LIK ile/ve/||/<> DURGUN/LUK


- DALGIR[Fars. MENEVŞE | Ar. HARE]

( Bir yüzeyde, renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık. )


- DALI ile PICASSO


- DALINÇ/İSTİĞRAK ile KONSANTRASYON


- DALINI KIRMAMAK ve/||/<> GÜVENİNİ KIRMAMAK

( Ağaçtan, meyve almak istiyorsak... VE/||/<> Kişilerden, sevgi bekliyorsak... )


- DALIZ

( İçkulaktaki kemik dolambacın orta bölümü. )


- DALKAVUK OLMAK değil/yerine DAL OLMAK


- DALKAVUK ile/değil/yerine/>< SOYTARI

( "Erke/kişiye/saraya". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Halka. )


- DALKIRAN ile DALKIRAN

( Kabuk böcekleri ailesinden, fındık ağaçlarında yaşayan, kınkanatlı böcek. İLE Zorlu esen yel/rüzgâr. )

( ANISANDRUS DISPAR cum ... )


- DALKIRAN ile DALKURUTAN

( Kabuk böcekleri ailesinden, fındık ağaçlarında yaşayan, kınkanatlı böcek. İLE Kabuk altındaki odun katında oyuklar açarak dişbudak sürgünlerini ve zeytin dallarını kurutan, kınkanatlı böcek. )

( ANISANDRUS DISPAR cum HYLESINUS OLEIPERDA )


- DÂLL[Ar. < DELÂLET] ile DÂLL/E[Ar. < DALÂLET]

( Gösteren, işâret eden, delâlet eden. İLE Doğru yoldan ayrılmış. | Hataya düşmüş. )


- DALLAMA ile/ve/||/<> ANDAVALLI[Yun.]

( Aptal, enayi. İLE/VE/||/<> Ahmak, aptal, beceriksiz, şaşkın, bön, görgüsüz kişi. )


- DALLANDIRIP BUDAKLANDIRMAK


- DALLANMIŞ BAŞAK, PANİKULA = SÜNBÜLE-İ MÜTEFERRİ'A = PANICULE


- DALLI KÖK = CEZR-İ MÜTEŞA'İB = RACINE RAMEUSE


- DALMADAN ile/değil/yerine DAĞILMADAN


- DALY/DISABILITY ADJUSTED LIFE YEARS[İng.] değil/yerine/= YETİ YİTIMINE AYARLANMIŞ YAŞAM YILLARI


- DALYA[< İt.] ile DALYA[< DAHL(İsveç'li bitkibilimci)]

( Bir şey sayılırken, birim olarak alınan sayıya gelince söylenilen uyarma sözü. İLE Yıldızçiçeği. )

( ... cum DAHLIA )


- DALYA[İt. < TAGLIA] ile JÜBİLE[Fr. < İbr.]

( Bir şey sayılırken, birim olarak alınan sayıya gelince söylenilen uyarma sözü. İLE Eski Ahit'e göre, Yahudilerde, elli yılda bir Tanrı'ya ve dinlenmeye ayrılan yıl. | Katoliklerde, Roma'ya Hacc'a gidenlerin, kilisece günahlarının tam olarak bağışlandığı yıl. | Evliliğin ellinci yılında düzenlenen kutlama şenliği. | Bir meslekte uzun süre başarılı olarak çalışanlar için düzenlenen tören. )


- DALYASAN değil TAYLASÂN


- DAM ile DAM[Fr.]

( Yapıları, dış etkilerden korumak amacıyla, üzerlerine yapılan, çoğu kiremit kaplı bölüm. | Toprak damlı ev, küçük ev. | Tutukevi. İLE Dansta, kavalyenin eşi. )


- DAMA ile/ve ÇİN DAMASI


- DAMA ile/değil/yerine SATRANÇ

( 2000 sonrası. İLE/DEĞİL/YERİNE 2000 öncesi. )


- DAMAK ile/ve/||/<> ART DAMAK

( Ağız boşluğunun tavanı. İLE/VE/||/<> Damağın arka bölümü. )


- DAMÂN[Ar.] ile KEFÂLET[Ar.]


- DAMAR YAŞLANMASI ile/ve BAĞIŞIKLIK YAŞLANMASI

( Yaşımız, damarlarımızın yaşlan(ma)dığı kadardır. )


- DAMAR ile ATARDAMAR

( VESSEL vs. ARTERY )

( IRK ile ŞİRYÂN )


- DAMAR ile/ve/<> KILCAL DAMAR

( VESSEL vs./and/<> CAPILLARY (VESSEL) )


- DAMAR ile ŞAH DAMARI

( ... ile HABL-ÜL-VERÎD )

( ... İLE Boynun iki yanında, kanı, başa taşıyan aort damarlarından her biri. | En önemli nokta. )


- DAMAR ile SEFANVEN (DAMARI)

( ... İLE Kalp ameliyatları için yararlanılan bacaktaki damar. )


- DAMAR ile SUREDÂN[Ar.]

( ... İLE Dil altında bulunan iki siyah damar. )


- DAMAR ile YAPRAK DAMARI

( VESSEL vs. NERVURE )


- DAMARSIZ BİTKİLER ile/ve DAMARLI BİTKİLER


- DAMAT[Fars. < DAMAD] değil/yerine/= GÜVEY


- DAMGA ile/ve/değil MARKA


- DAMGA ile/ve MÜHÜR


- DÂMİA[Ar.] ile DAMİYE[Ar.]

( Damla damla kan sızdıran yara. İLE Kanı akan yara. )


- DAMÎN[Ar.] ile HAMÎL[Ar.]


- DAMIZLIK HİNDİLERDE:
NORFOLK BLACK ile/ve WHITE HOLLAND

( İngiliz damızlığı olan cinslerdir. )

( ABD'deki hindilerin çoğu bu cinslerdendir. )


- DAMKORUĞU ile/ve/<> DAMKORUĞUGİLLER

( Damkoruğugillerden, bir ya da çok yıllık türleri olan, ılık iklimlerde yetişen, otsu bir bitki. İLE/VE/<> İkiçeneklilerden, örnek bitkisi damkoruğu olan bir bitki ailesi. )

( SEDUM cum/et/<> ... )


- DAMLA/NİKRİS[Ar.]/GUT[Fr.] ile/ve/<> KURUL

( Organizmadaki ürik asidin atılmayarak gövdenin bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve ekleme yerlerinde birikmesinden kaynaklanan, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan sayrılık. İLE/VE/<> İnsan eti yemekten kaynaklanan bir hastalık.[En son, 1979'da, Papua Yeni Gine'de rastlanmıştır.] )


- DAMLA ile SU

( Küçük bir kürecik içinde toplanmış, boyutları akışkanın özelliklerine ve fizikî koşullarına bağlı olarak değişen, çok küçük miktardaki sıvı. İLE ... )


- DAMLA ile/ve/<> DERYA

( Deryanın damlaya gereksinimi yoktur fakat damlayı kurtardım diye sevinir. )

( DAMLAMIZ DERYAYA SALDIK BİZ BUGÜN
DAMLA NİCE ANLAR
DERYA OLAN ANLAR

HAYVAN NİCE ANLAR
HAYRAN OLAN ANLAR )


- DAMLA ile/ve/||/<>/> GUTASYON

( ... İLE/VE/||/<>/> Bitkilerde su basıncının arttığı zamanlarda yapraklarda "hidadot" denilen özel yapılardan, ksilem özsuyunun damlalar durumunda dışarı çıkması. )

( )


- DAMPİNG[İng.] ile/>< ANTİDAMPİNG[İng.]

( Düşürüm. İLE/>< Karşı düşürüm. )


- DAMPING[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜRÜM


- DAN DUN (VURMAK)


- DAN-DUN (KOŞMAK/YÜRÜMEK)


- DANA ile DANA ile DÂNÂ[Fars.]

( İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu. İLE Vakıf ve hayır için yapılan sadaka ya da benzerleri. | Terketme, bırakma. İLE Bilen. )


- DANAAYAĞI ile DANABURNU ile DANAKIRANOTU

( Yılanyastığıgillerden, yaprakları lekeli bir bitki. İLE Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek, kökkurdu. | Aslanağzı çiçeği. İLE Salepgillerden, bataklık yerlerde yetişen bir bitki. )

( ARUM cum GRYILOTALPA cum EPIPACTIS )


- DANDRUFF vs. BRAN


- DANGALAK/LIK ile ÂCİZ/LİK


- DANGEROUS vs. RISKY


- DANGIL-DUNGUL (KONUŞMAK)


- DÂNİK[Ar.]

( Bir dirhemin dörtte(/altıda) biri. | Mangır. )


- DÂNİK[Ar.] ile DÂNG[Ar.]

( Mangır, para. | Bir dirhemin dörtte biri. İLE Bir dirhemin altıda biri. )


- DÂNİK[Ar.] ile DÂNG[Fars.]

( Mangır, para. | Bir dirhemin dörtte biri. İLE Bir dirhemin altıda biri. )


- DANIŞAN ve/||/<>/> CO-TERAPİST ve/||/<>/> OTOTERAPİST


- DANIŞMA ve/||/<>/> DAYANIŞMA

( Bin bilsek de bir bilene danışmak gerek. )


- DANIŞMAK ile/ve/||/<>/> BİLGİ VERMEK


- DANIŞMAN/LIK ile KOÇ/LUK

( Danışan, dağları aşmış; danışmayan, düz yolda şaşmış. )

( MEŞVERET[Ar.] (ETMEK): Danışma. )

( COUNSELLER/COUNSELING vs. COACH/ING )


- DANIŞMAN ile/ve/||/<> DANIŞAN


- DANIŞMAN ile/ve/değil/||/<>/< DANIŞILAN


- DANIŞMAQ[Azr.] = KONUŞMAK[Tr.]


- DANS EDELİM! ve/||/<> ŞARKI SÖYLEYELİM! ve/||/<> SEVELİM! ve/||/<> YAŞAYALIM!

( Hiçkimse izlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiçkimse dinlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiç incinmemiş gibi. VE/||/<> Dünya, cennetmiş gibi. )


- DANS ETMELİ!


- DANS:
YATAY İSTEK ve/||/<>/> DİKEY ANLATIM


- DANS = DANCE[İng.] = DANSER[Fr.] = TANZEN[Alm.] = BALLARE[İt.] = BAILAR/DANZAR[İsp.]


- DANS ile FOKSTROT

( ... İLE Dört tempolu bir dans. )


- DANS ile HABANERA

( ... İLE Çok kıvrak bir Küba dansı. | Bu dansın müziği. )


- DANS ile HULA


- DANS ile JIG

( ... İLE İrlanda ve İskoçya'ya özgü, hareketli bir dans türü. )


- DANS ile KADRİL[Fr. < QUADRILLE]

( Fransız kökenli bir dans. | Bu dansın müziği. )


- DANS ile KALİPSO

( ... İLE Jamaika'dan yayılmış iki zamanlı bir dans. | Bu dansın müziği. )


- DANS ile KANKAN

( ... İLE Kadınların oynadığı hareketli bir Fransız dansı. )


- DANS ile KAZASKA[Rusça]

( ... İLE Kaynağı Kafkasya olan ve hızlı oynanılan bir halk dansı. | Bu dansın müziği. )


- DANS ile MAZURKA[Slavca]

( ... İLE Polonya kökenli bir dans. | Bu dansın müziği. )


- DANS ile/ve/değil/<> OHYOKHAI

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Yakutlar'a özgü bir Şaman uygulaması.
[Ohuokay ustasının çevresine toplanan halk, el ele tutuşarak büyük bir çember oluşturuyor ve ustanın sözlerini tekrarlayarak, hafif hafif öne ve arkaya eğilerek hareket edip güneşin doğduğu yönden, battığı yöne doğru dönerler.]
[Bu uygulamaya özgü, belirli bir müziği bulunmamaktadır.] )


- DANS ile SALON DANSLARI

( ... İLE Aşk, tutku ve estetiğin müzik ile harmanlanmasıyla ortaya çıkan salon dansları, bazen bir başkaldırı, bazense duyguların dışa vurumu olarak bilinir. En genel ifade ile de Batı Avrupa'da ve Amerika'da, çiftler tarafından yapılan her türlü dans olarak tanımlanır.

Salon danslarının tarihi, XVIII. yüzyıla kadar uzanır. Tarihsel gelişimine bakıldığında, XVIII. yüzyılın sonlarında, XIX. yüzyılın başlarında, İngiltere'deki soyluların katıldığı balolarda ortaya çıkan bir dans türüdür. Takvimler 1920'li yılları gösterdiğinde ise balo salonları dışında, halk tarafından da öğrenilmeye başlanan salon dansları, zamanla daha popüler bir hâl alır.

Bilinen en eski salon dansı ise Avrupa'da XVI. yüzyıl Fransa'sında ortaya çıkar fakat ahlâk dışı sayılarak yasaklanır. 1880'lerde, Buenos Aires'in kenar mahallelerinde doğmaya başlayan ve toplum tarafından kabulü epey zaman alan salon danslarının Amerika'da ortaya çıkışı ise XX. yüzyıla rastlar. Temeli, hafif tempoda kendi etrafında dönmeye dayalı olan bu danslar, yıllar geçtikçe giderek çeşitlenme gösterir ve bu çeşitlilik beraberinde, izleyenlere, farklı ritmlerin de yer aldığı görsel bir şölen sunar. 1900'lü yılların başında salon danslarına olan ilgi artar ve bu kapsamda 1904 yılından bu yana İngiltere'de hizmet veren Dans Öğretmenleri, İmparatorluk Derneği (ISTD) tarafından, 1924 yılında, dans fakülteleri kurulması düşüncesi geliştirilir ve yaşama geçirilir. Sayıları onikiyi bulan bu fakülteler aracılığıyla salon dansları meraklılarının, dans türlerine ait kavramları yakından tanımaları sağlanır. Ayrıca bu fakülteler sayesinde salon danslarının müzikleri, adımları ve tekniklerine yönelik olarak da belirli standartlar getirilir. Günümüzde, Avrupa'dan Asya'ya kadar uzanan bir coğrafyada, milyonlarca dansçı ve danssever, bu türün takipçileri olarak yaşamlarında, salon danslarına önemli bir yer ayırır. )


- DANS ile SİRTO[Yun.]

( ... İLE Türk müziğinde, bir oyun havası. | Bir tür halk dansı. )


- DANS ile/ve/||/<> TWIST[İng.]

( ... İLE/VE/||/<> 1961 yılında yaygınlık kazanan çok hızlı ritmi olan bir dans. | Bu dansın müziği. )


- DANTELAĞACI

( Dulaptalotugillerden, Antillerde yetişen, sünger gibi kullanılan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir ağaç. [Lat. LAGETTA] )


- DAPDAR


- DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"

( "DAR KAFALILIKTAN BIKTIM"

1964 yılında, ABD'de bir öğretmen dergisinde, Alexander Cassandra imzalı bir yazı yayımlanır:

Bir fizik hocası ile öğrencisi, sınav sorusuna verilen yanıt hakkında antlaşmazlığa düşerler ve deneyimli öğretmen, Cassandra'nın hakemliğine başvururlar.

Soru şöyledir:

"Bir binanın yüksekliğini, bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?"

Öğrenci de bu soruya yanıt olarak, "Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim" yazar.

Tabii ki, öğretmenin beklediği yanıt bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebilirliği de ortadadır.

Cassandra, tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yanıt ile yanıtlamasını ister.

Öğrenci, bu kez:

"Ama bir tek yanıt yok, pek çok yöntem var" diye yanıt verir.

Casandra, "Peki" der. "Düşünebildiğin kadar yanıt ver o zaman. Ama olanaklıysa yanıtların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım."

Öğrencinin ilk yanıtı şöyle olur:

"Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=1/2 x g x t2 formülü ile yüksekliği bulursunuz." Beklenilen yanıt bu olmasa da yanıt, fizik bilgisi içermektedir.

Öğrenci, yanıtlarını sıralamayı sürdürür: “Güneşli bir günde, barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız”

Bu yanıt da doğrudur.

Öğrencinin üçüncü yanıtı da şu olur: "Merdivenleri çıkarken, duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız"

Bu da doğrudur elbette ama dördüncü yanıt öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur; çünkü yanıttan öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır:

"Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton'un g katsayısını hesaplar, iki g katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz"

Söylenilecek bir şey kalmamıştır, öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.

Öğrenci, yarattığı etki ile gülümser ve der ki: “Ama bence yapılacak daha doğru şey, kapıcıya gidip barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir.”

Hep beraber gülmeye başladılar.

Cassandra, hayranlıkla sorar öğrenciye:

"Peki, öğretmeninin senden beklediği yanıtı da biliyor musun?"

Öğrenci, alaylı bakışlarla yanıt verir:

"Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor yazmamı bekliyordu"

Cassandra merakla şu soruyu sorar: "Peki madem istenilen yanıtı biliyordun, neden yazmadın?" Öğrenci, omuzlarını silkerek şöyle der:

"Çünkü dar kafalılıktan bıktım."

Yaşamı, tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzî alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiçkimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.

Yaşamda, soruların pek çoğunun tek bir yanıtı yoktur.

Başarının, çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüktür. )


- DAR YORUM ile/||/<>/>< GENİŞ YORUM


- DAR'ÜL-HARB ile/değil/yerine/>< DAR'ÜL-İSLÂM

( Savaş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Barış. )


- DÂR[Fars.] ile -DÂR[Fars.] ile DÂR[Fars.] ile DAR/DARR[Ar.][Fars.]

( Darağacı. | Ağaç. | Direk. İLE Tutan.[DEFTER-DÂR: Defter tutan.] | Sahip, malik.[ALÂKA-DÂR: İlgili. | HİSSE-DÂR: Hisseli. | HÜKÜM-DÂR: Hükme sahip.] İLE Savaş.[DÂR Ü GÎR: Kavga, savaş.] İLE Sıkıntı, belâ. | Zarar. )


- DAR ile DÂR[Ar.] ile DÂR[Fars.]

( Ensiz. İLE Ev, yurt. İLE İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk. )


- DARÂ'AT[Ar.] ile ZÜLL[Ar.]


- DARALMA" ile/ve/<> SIKILMA


- DARALMA ile/ve/<> BUNALMA


- DARALMA ile DARLAMA


- DARALMA ile/ve/||/<> SIKILAŞMA

( CONTRACTION vs. ... )


- DARALTILMIŞ OLAN ile ODAKLANILMIŞ OLAN


- DARALTMA ile İNDİRGEME

( TO NARROW vs. REDUCTION )


- DARALTMA ile SIKIŞTIRMA


- DARB[Ar.] ile CİNS[Ar.]


- DARB ile/ve MUTTASIL

( İki harfi birbirine katmak. İLE/VE ... )


- DARB ile/ve PEKİŞTİRME


- DARBE GENİŞLİĞİ ile DARBE GENLİĞİ

( Darbenin düşmeye başladığı an ile yükselme zamanının sonu arasındaki zaman farkı. İLE Bir darbenin, tam değeri, sayısal bir değer verildiğinde belirlenebilen tepe, ortalama, etkin, anî vb. değerleri ya da bunlardan biri. )

( PULSESBREITE mit IMPULSAMPLITUDE )

( PULSE WIDTH vs. PULSE AMPLITUDE )

( L'ÉTENDUE DU POULS avec L'AMPLITUDE DU POULS )


- DARBUKA'DA:
MADENİ DARBUKA ile/ve KÜP(SERAMİK) DARBUKA


- DARBUKA ile/değil ÇİFTENAĞRA

( ... İLE/DEĞİL Birbirine bağlı, küçük iki dümbelekten oluşan çalgı. )


- DÂREYN

( DÜNYA İLE ÂHİRET, İKİ ÂLEM )


- DARGIN/LIK ile/ve/<> DURGUN/LUK


- DARGIN/LIK ile/ve KIRGIN/LIK


- DARI DARINA


- DARI ile AKDARI

( Buğdaygillerden, tohumları, gerektiğinde buğday yerine besin olarak kullanılan, kuraklığa dayanıklı bir bitki. | Mısır. İLE Buğdaygillerden, bir yıllık ya da daha uzun yaşayabilen otsu bir bitki türü. )

( PANICUM cum PANICUM MILLACEUM )


- DARI ile/değil DARA


- DARI ile HİNTDARISI

( ... İLE Buğdaygillerden, doğu ülkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darıya benzeyen bir bitki. )

( ... cum SORGHUM VULGARE )


- DARI / KARACADARISI

( Buğdaygillerden, hayvan yemi olarak kullanılan bir ot. )


- DARI ile KATALAN DARISI


- DARI ile SÜPÜRGE DARISI

( ... İLE Buğdaygillerden, sıcak bölgelerde yetişen ve çiçek saplarından süpürge yapılan, darıya benzeyen bir bitki. )


- DARILMA ile/değil/yerine/>< DAYANMA


- DARILMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK


- DARMA DUMAN (OLMAK, HİSSETMEK)


- DARMADAĞIN (OLMAK)


- DARMADUMAN


- DARPHANE değil/yerine/= DAMGAEVİ


- DARR[Ar.] ile DARR[Ar.] ile DÂRR[Ar.]

( Sıkıntı, belâ. İLE Zarar. İLE Zararlı. )


- DARR[Ar.] ile DARRÂ'[Ar.]


- DARR[Ar.] ile DURR[Ar.]


- DARRÂ[Ar.] ile BE'SÂ'[Ar.]


- DARRÂ[Ar.] ile MENFAAT[Ar.]

( Mihnet, keder. Şiddet. Belâ. İLE Yarar, kâr, çıkar. )


- DARRÂ ile DARRE

( Mihnet, keder. Şiddet. Belâ. İLE Kuma. )


- DARTMAQ[Azr.] = ÇEKMEK, ÇEKİŞTİRMEK[Tr.]


- DARÜL ELHAN / NAĞMELER

( Konservatuvar.[İlk müzik/sanat okuludur.][Şehzade Camii ile Binbirdirek arasındaki Vefa Lisesi sokağındaydı.] )


- DARÜLACEZE değil/yerine/= DÜŞKÜNLEREVİ/BAKIM YURDU


- DÂRÜLFÜNÛN ile/ve DÂRÜLFÜNÛN

( Basın Müzesi. İLE/VE Ayasofya'da bulunan üniversite binasıydı. )

( 1828 - 1930 yılları arası süreli yayınlar bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli kurslar ve sergiler düzenlenmektedir. İLE/VE ... )

( Çemberlitaş'ta, II. Mahmud Türbesi yanında. İLE/VE Yanarak 1933'te yok olmuştur. )

( 1865 yılında inşa edilmiştir. 1988'den beri müze olarak kullanılmaktadır. İLE/VE ... )


- DÂRÜLHADİS ile/ve DÂRÜLHADİS

( 24 odalı bir medrese. "Öğretmen yeri" anlamına gelmektedir. İLE/VE Medrese. )

( Sultanahmed Camisi ile Türbesi arasında. İLE/VE Toptaşı - Üsküdar'da. [Atik Valide Camii külliyesinde.] )

( 1616 yılında inşa edilmiştir. İLE/VE 1583 yılında III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan, Mimar Sinan'a yaptırtmıştır. )


- DARUMA[Jap.]

( Zen'in kurucusu ve pirler dizisinin 28.'si. Çin'deki birinci pir olarak kabul edilen Bodhi Dharma'ya Japonca'da verilen ad. )


- DÂRÜSSAÂDE ile/ve DÂRÜSSAÂDE

( İstanbul'un "Mutluluk Evi" anlamına gelen eski bir adı. İLE/VE Topkapı Sarayı'nda, Dârüssaâde ağalarının [Padişahların özel işlerine bakan] oturduğu daire. "Saadet Yeri ve Saray" anlamına gelmektedir. )


- DARÜŞŞİFA:
FATİH ile/ve/||/<> HASEKİ ile/ve/||/<> SÜLEYMANİYE ile/ve/||/<> ATİK VÂLİDE SULTAN ile/ve/||/<> SULTAN AHMED ile/ve/||/<> TOPKAPI SARAYI ENDERUN


- DARVAN ile/ve/<> SANÂ

( Sanâ'ya 2 fersah mesafede. [Yemen] )


- DARWIN'İN (")İSABETLİLİĞİ("):
ZİHİN İÇİN ile/değil GÖVDE İÇİN


- DARWIN/İZM ile/değil SPENCER/İZM


- DARWIN ile/ve/||/<>/> MİTHAT EFENDİ

( ... İLE/VE/||/<>/> Kitaplarının ilk Türkçe çevirilerini yapan. )


- DAS CAPITAL:
1867 ile/ve/||/<>/> 1873

( I. basım. İLE/VE/||/<>/> II. basım. )


- DÂS[Fars.] ile DÂSE[Fars.]

( Orak. İLE Orak. )


- DATA INTEGRITY[İng.] değil/yerine/= VERİ BÜTÜNLÜĞÜ


- DATA MINING[İng.] değil/yerine/= VERİ MADENCİLİĞİ


- DATA OBJECT[İng.] değil/yerine/= VERİ NESNESİ


- DATA TAG[İng.] değil/yerine/= VERİ ETİKETLEME


- DATA vs. INFORMATION vs. KNOWLEDGE vs. AWARENESS/WISDOM


- DATA WAREHOUSE[İng.] değil/yerine/= VERİ SAKLAĞI


- DATA[İng.] değil/yerine/= VERİ


- DATABEYZ[İng. < DATABASE] değil/yerine/= VERİTABANI


- DATÇA'DA:
OVABÜKÜ ve/||/<> HAYITBÜKÜ ve/||/<> PALAMUTBÜKÜ


- DATÇA[< DADIA/DADYA] ile/ve/değil/||/<>/> BETÇE[< BEDIA/BEDYA]


- DATCHA

( Rusya'da haftasonu evleri. )


- DATUM[İng.] değil/yerine/= VERİ


- DAV/GÛR[Fars.] ile/ve ÂNE[Ar.]

( Yabani eşek. Zebra. İLE/VE Yabani dişil eşek. | Yabani eşek sürüsü. )


- DÂVÂ "GÜTMEK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> "DÂVÂ GÖRMEK"


- DAVÂ[Azr.] = KAVGA[Tr.]


- DÂVÂ ile/ve/||/<>/< DÂVET

( TRIAL vs./and SUMMON/SUMMONS )


- DÂVÂ ile/ve DELİL ile/ve İSPAT

( BEYYİNE: Bir olayın doğruluğunu ortaya koyabilen yöntem. | Duruşma sırasında bir savı gerçekleştirmek için başvurulan belge, tanıt, tutamak, delil. )

( TRIAL vs./and PROOF vs./and TO PROVE )


- DAVÂ ile/ve/||/<>/> DURUŞMA

( CASE vs./and/||/<>/> TRIAL )


- DAVÂ ile/ve/değil/yerine HİZMET


- DAVÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< MÂNÂ

( Bilmezler mânâsını, ederler dâvâsını. )


- DAVÂ ile ŞEKVÂ

( ... İLE Şikâyetin, mahkemelik olmadan, dava haline getirilmesi. )


- DAVÂ değil/yerine/>< TERK-İ DAVÂ


- DAVACI ile/>< DAVALI

( PLAINTIFF vs./>< DEFENDANT )


- DAVAR[Ar.] ile GELE[Fars.]

( Keçi/koyun sürüsü. )


- DAVAR ile DAVAR/SELLE

( ... İLE Keçi/koyun sürüsü. )


- DAVAR ile MAL

( Koyun, keçi. İLE Öküz, inek. )

( MÂŞİYE[çoğ. MEVÂŞÎ] )


- DAVET:
SÖZ İLE ile/ve/değil/||/<>/< HÂL İLE


- DAVET/İYE değil/yerine/= ÇAĞRI KÂĞIDI, OKUNTU


- DAVET ve/<>/> İCÂBET


- DAVID RICARDO ile/ve/||/<>/> ADAM SMITH

( 16 Haziran 1723 - 17 Temmuz 1790 İLE/VE/||/<> 18 Nisan 1772 - 11 Eylül 1823 )


- DAVID = MAHBUB


- DAVNLOD[İng. < DOWNLOAD] değil/yerine/= İNDİRMEK


- DAVRANIM(CONDUCT) BOZUKLUĞU ile/ve ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

( 18 yaş altındakilerin olumsuz davranış/tutumlarında tanımlanan. İLE/VE 18 yaş üstündekilerin olumsuz davranış/tutumlarında tanımlanan. )


- DAVRANIŞ ile/ve TUTUM

( Koşullarınızı (belki) değiştiremezsiniz, fakat tavır ve tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )

( Başkalarına açık davranırsanız kaybetmezsiniz. )

( Davranışlarda üç amaç: * Yarar, * Haz, * İyi. )

( Kendi tutumunuzu değiştirebilirsiniz. )

( Tutum, fırsatı kendine çeker. )

( Önemli[öncelikli] olan, ne yaptığınız değil, ne yapmaktan vazgeçtiğinizdir. )

( Gövdenin öfkesini gözleyin, davranışlarınız kontrol altında olsun. Hiç kimseye davranışlarınızla zarar vermeyin. )

( [sometimes] We cannot change our circumstances but our attitudes we can change.
We can change our attitude. )

( BEHAVIOUR vs./and ATTITUDE )


- DAVRANIŞ = BEHAVIOUR[İng.] = COMPORTEMENT[Fr.] = VERHALTEN[Alm.] = COMPORTARSE[İsp.]


- DAVRANIŞ ile/ve/değil EŞİK


- DAVRANIŞ ile/ve İSTİKRARLI DAVRANIŞ

( Kişi, beklenti ve davranışlarında sade olmalıdır. )

( BEHAVIOUR vs./and STABLE BEHAVIOUR )


- DAVRANIŞ ve/<> İYİ NİYET

( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- DAVRANIŞ ile/ve/<> KURTARICI DAVRANIŞ


- DAVRANIŞ ile/ve/||/<> ÖRÜNTÜ


- DAVRANIŞ ve TUTUMLAR'DA


- DAVRANIŞLARIMIZ:
"İYİ/KÖTÜ" ile/ve/değil/||/<> GÜÇLÜ/ZAYIF


- DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ile/ve/||/<> BİLİŞSEL YAKLAŞIM


- DAVUL'DA:
MEYDAN DAVULU ile/ve KOLTUK DAVULU ile/ve NAĞARA

( TABL )

( DÜHÜL )


- DAVUL" ile/değil/yerine "SİVRİSİNEK"

( Anlamayana. İLE/DEĞİL/YERİNE Anlayana. )

( Az. İLE/DEĞİL/YERİNE Saz. )


- DAVUL/GONG ile TAMTAM

( ... İLE Orkestrada yer alan bir tür Çin gongu. | Afrika yerlilerinin çaldığı davul. | Bazı olayları haber vermeye ya da açıklamaya yarayan, davulla yapılan ses. )


- DAVUL ile CEMBE

( ... İLE Mali'de kullanılan bir davul. )


- DAVUL ile DÜNBEK

( ... İLE Bekçi davulu. | Dümbelek. )

( TABBÂL: Davulcu. )


- DAVUL ile/ve/değil/<> KHAMU-AT

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Soyotlar, şamanlarının davullarına verdikleri addır. "Şaman atı" anlamına gelmektedir. )


- DAVUL ile/ve SÜRTMELİ DAVUL


- DAVUL ile TİMBAL[Fr.]

( ... İLE Bakırdan yapılan, küre biçiminde bir davul türü. )


- DAVUL ve/||/<> TOKMAK

( Davul, ayrı kişide; tokmak, ayrı kişide olmaz! )


- DAVULDA:
TOKMAK ile/ve/||/<> BIZBIZ

( ... İLE/VE/||/<> Davula sol elle vurulan ince değnek. )


- DAVULLAR'DA:
TRAMPET[İng. < DRUMBEAT] ile/ve KÖS/GROSKES ile/ve NAKKARE[Ar.] ile/ve TIMPANO

( İki değnek ile çalınan küçük davul. İLE/VE Büyük davul. İLE/VE Mehterhanede kullanılan davul. İLE/VE Orkestra'da kullanılan davul. )


- DAVULLAR'DA:
TSUZIMI ile/ve MIRDANGA/MRIDANGA/MRIDANGAM ile/ve DUNDUN

( Japonya'ya özgü. İLE/VE Hindistan'a özgü. İLE/VE Nijerya'ya özgü. )


- DAYAKLAR ile/ve/değil/yerine PENANLAR

( [kafatası avcılığı] Yapmışlardır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Yapmamışlardır. )

( Iban, Kayan, Kenyan, Melanau ve Murat aşiretleri olarak ayrılmışlardır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Nereden geldikleri kesin olarak bilinmiyor. [Miri kentinin 100 km. güneyinde yer alan Nia Mağarası'nda yapılan arkeolojik kazılar, Penanlar'ın atalarının 50.000 yıl önce bu topraklara yerleştiğini ortaya çıkarmıştır.] )


- DAYAMA ile DAYATMA

( Nesnelerde. İLE "Davranış ve tutumlarda". )


- DAYAMAK ile KARINLAMAK

( ... İLE Gemi yanını dayamak. )


- DAYAN(AMA)MAK" ile "KALDIR(AMA)MAK


- DAYAN(DIR)MAK ile "TAKILMAK"


- DAYANAK ile/ve ARKAPLAN

( SUPPORT vs./and BACKGROUND )


- DAYANAK ile DAYANAKÇA


- DAYANAK = MABİH-İL-KIVAM = SUBSTRATUM[İng.] = SUBSTRAT[Fr., Alm.] = SUBSTSRATUM[Lat.] = HYPOKEIMENON[Yun.] = LECHO[İsp.]


- DAYANAK ile/ve ZEMİN

( SUPPORT/BASE vs./and SOIL/GROUND )


- Dayanakçalı KONUŞ!!!


- Dayanamayacakların için önceden düşün ve KONUŞ!!!


- DAYANÇ'TA/SABIR'DA:
METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK

( Acıya sabredersek. İLE Kişilere sabredersek. İLE Dileğe sabredersek. İLE Duygulara sabredersek. İLE Özleme sabredersek. İLE Sevgiye sabredersek. )

( Madem görüyorsunuz... O zaman, hoşgörün!
[Âşık Veysel] )


- DAYANÇ/SABIR:
BOYUN EĞMEK değil/yerine ÇABA GÖSTERMEK


- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> "KENDİNİ TUTMAK"


- DAYANÇ/SABIR ile/ve BAŞARI

( Eğer sabır gösterirseniz, başarmamak olanaksızdır. )

( If you persevere, there can be no failure. )

( Büyük başarıların sahipleri, küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir. )

( PATIENCE vs./and SUCCESS )


- DAYANÇ/SABIR ve/||/<> BEKLEMEK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DAYANIKLILIK

( PATIENCE vs./and/<> ENDURANCE )

( ... cum/et/<> FORTITUDO )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK

( PATIENCE vs./and/<> INERTIA )


- DAYANÇ/SABIR ve DOĞRU (ZAM)ANLAMA

( PATIENCE and TIMING )


- DAYANÇ/SABIR ve/<> GÜÇ

( PATIENCE and/<> POWER )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> İSTİKRAR

( SABIR ÇİÇEĞİ / GIAN AGAVE[Lat.] [Ancak 10 yılda açar.] )

( PATIENCE vs./and/<> STABILITY )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> KANAAT

( Kanaat eden aziz olur, Kanaatsizlik eden zelil olur. [azza men kanea, zelle men tamea] )

( PATIENCE vs./and/<> CONTENTMENT )


- DAYANÇ/SABIR ve/<> KARARLILIK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve MÜCADELE (ETMEK)

( Sabırla koruk tut, yaprağı Atlas olur. )

( PATIENCE vs./and TO STRUGGLE )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> RIZÂ


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/> SELÂMET

( Sabrın sonu, selâmettir. )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve SIĞINMA

( PATIENCE vs./and SHELTER )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> ŞÜKÜR

( PATIENCE vs./and/<> GRATITUDE )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/||/<> TEVEKKÜL


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> UYUM

( Olgun kişi, zayıf ve kendinden aşağı unsurlara karşı sabır gösterir ve onlara önem verir. )

( Uyumsuzluğu, ihtiyârını devrede tutmayan kişi yaratır. )

( PATIENCE vs./and/<> HARMONY )


- DAYANIKLI TÜKETİM ARACI ile/ve/||/<> DAYANIKSIZ TÜKETİM ARACI


- DAYANIKLI/LIK ile/ve/||/<> AĞIRBAŞLI/LIK

( METÂNET ile/ve/||/<> VAKAR )


- DAYANIKLI/LIK ile SAĞLAM/LIK

( ENDURANCE vs. STRENGTH )

( FORTITUDO cum ... )


- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA

( ENDURANCE vs./and/<> SOLIDARITY )


- DAYANIKLILIK = FORTITUDE[İng.] = FORCE D'ÂME[Fr.] = GEISTESKRAFT[Alm.] = FORTITUDO[Lat.]


- DAYANIKLILIK ve/||/<> GÖNÜL FERAHLIĞI ve/||/<> MERHAMET ve/||/<> SABIR

( Daha yüksek bir terbiye yoktur. VE/||/<> Daha büyük bir mutluluk yoktur. VE/||/<> Daha kutsal bir görev yoktur. VE/||/<> Daha etkili bir güç yoktur. )


- DAYANIŞMA:
MEKANİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ORGANİK


- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN

( Kişiler, kendilerine değil birbirleriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilir. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )

( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değildir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )

( Loncaları inceleyiniz. )

( SOLIDARITY vs./and/<> TRUST/CONFIDENCE )


- DAYANMA:
AÇLIĞA ile/ve/||/<>/> SUSUZLUĞA ile/ve/||/<>/> HAVASIZLIĞA

( 60 gün. İLE/VE/||/<>/> 6 gün. İLE/VE/||/<>/> 6 dk. )


- DAYANMA ile KATLANMA


- DAYANMAK ile ABANMAK

( TO LEAN vs. TO LEAN AGAINST/OVER )


- DAYANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BIRAKMAK


- DAYANMAK ile SIĞINMAK

( TO RELY vs. TO TAKE REFUGE )


- DAYANMAK ile YASLANMAK

( TO LEAN vs. TO LEAN AGAINST )


- DAYANMAQ[Azr.] = DURMAK[Tr.]


- DAYANTI = UKNUM = HYPOSTASIS[İng.] = HYPOSTASE[Fr.] = HYPOSTASE[Alm.] = HYPOSTASIS[Yun.]


- DAYATILAN ile/değil/yerine BENİMSETİLEN


- DAYATMA/CI "ÇÖZÜMLER" ile/değil/yerine/>< GERÇEK/SAĞLAM ÇÖZÜMLER


- DAYATMA ile/ve/</değil "BİLDİĞİNİ OKUMA"


- DAYATMA ile/ve/= ARKASINDAN İŞ ÇEVİRMEK


- DAYATMA ile BASTIRMA


- DAYATMA değil/yerine/>< DAYANIŞMA


- DAYATMA değil/yerine ESİNLENME

( [not] TO INSIST but TO BE INSPIRED
TO BE INSPIRED instead of TO INSIST )


- DAYATMA ve GASP


- DAYATMA ile/değil/yerine ÖĞRETME[ANLATMA/GÖSTERME]


- DAYATMA ile/ve/değil/yerine SINIRLAMA


- DAYATMA ile/ve/değil/||/<>/>/< YAPTIRIM


- DAYATMA ile/ve/değil/||/<>/< YÖNLENDİRME


- DAYATMA ile/ve/</değil ZORUNDA BIRAKMA


- DAYATMA ile/değil/yerine ZORUNLULUK


- DAYATMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMSÜZ/ÇARESİZ OLMAK/KALMAK


- DAYAYIP DÖŞEMEK


- DAYK[Ar.] ile DIYK[Ar.]


- DAYK[Ar.] ile HAREC[Ar.]


- DB/DATABASE[İng.] değil/yerine/= VERITABANI


- DBB/PHYSICIAN INFORMATION BANK[İng.] değil/yerine/= DOKTOR BİLGİ BANKASI


- DBSCAN/DENSITY-BASED SPATIAL CLUSTERING OF APPLICATIONS WİTH NOİSE[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLUĞA DAYALI UZAMSAL KÜMELEME


- DBU/DBS DEEP BRAIN STIMULATION[İng.] değil/yerine/= DERİN BEYİN UYARIMI


- DDİ/NATUREL LANGUAGE PROCESS[İng.] değil/yerine/= DOĞAL DİL İŞLEME


- DDOS/DISTRIBUTED DENIAL OF SERVICE[İng.] değil/yerine/= DAĞITIK SERVİS HİZMET REDDİ


- de d. in di.[Lat. < DE DIE IN DIEM] değil/yerine/= GÜNDEN GÜNE


- DE FACTO[İng.] değil/yerine/= GERÇEKTE, UYGULAMADA


- DE JURE ile DE FACTO

( Yöntem ve kurallara dayanır. İLE Ötekilerinin inancına dayanır. )


- DE NOVO[İng.] değil/yerine/= YENİDEN


- DEAKTİVE ETMEK değil/yerine/= ETKİNSİZLEŞTİRMEK


- DEAL WITH vs. NOT TO DEAL


- DEB[Ar.] ile 'ÂDET[Ar.]


- DEBDÂB[Ar.] ile DEBDÂB[Ar.]

( Davul. İLE Şöhret, azamet. )


- DEBDEBE[Fars.] değil/yerine/= GÜRÜLTÜ/PATIRTI/TANTANA

( Ululuk, haşmet, büyük bir gösteriş. | Gürültü, tantana. )


- DEBDEBELİ/HAŞMETLİ/İHTİŞAMLI/MUHTEŞEM/ŞAŞAALI/ŞATAFATLI/HACCAL/TANTANALI/LÜKS değil/yerine/= GÖRKLÜ/GÖRKEMLİ/GÖSTERİŞLİ/IŞIGÖRKLÜ/İRİGÖRKLÜ


- DEBORA

( Bir bayan peygamber. )


- DEBT vs. GRATEFULNESS


- DECENTRALIZED[İng.] değil/yerine/= MERKEZİ OLMAYAN


- DECISION TREE[İng.] değil/yerine/= KARAR AĞACI


- DECISION vs. CONSEQUENCE/RESULT


- DECISION vs./and APPROVAL/ACKNOWLEDGEMENT


- DECISION and DIRECTIVE and OPINION and RECOMMENDATION and REGULATION and RESOLUTION

( Karar. VE Yönerge. VE Görüş. VE Tavsiye kararı. VE Tüzük. VE İlke kararı. )


- DECISIVENESS vs. OBSTINACY


- DECLINE vs. OBJECT vs. REFUSE vs. REJECT vs. RESIST vs. REPUDIATE


- DECORATION vs. ADORNMENT


- Dede Efendi Evi'nde DİNLE!!!


- DEDE/NİNE
ile/ve/||/<>/>
ANNE/BABA
ile/ve/||/<>/>
ABLA/AĞABEY
ile/ve/||/<>/>
BEN
ile/ve/||/<>/>
ERKEK/KIZ KARDEŞ

( )

( SOFU/SOBO to/||/<>/> HAHA/ÇİÇİ to/||/<>/> ANİ/ANE to/||/<>/> WATAŞİ to/||/<>/> OTOTO/İMOTO )


- DEDEKTİF/HAFİYE değil/yerine/= İZSÜREN


- DEDEKTÖR değil/yerine/= EYBULUR


- DEDİKODU/GIYBET:
SÖZLE ile/ve HAREKETLE ile/ve DİNLEYEREK


- DEDİKODU/KOĞUCULUK/FİSKOS/GIYBET ile/ve "ÇEKİŞTİRME"

( NEMÎMESÂZ: Dedikoducu. )

( NEMÎME ile/ve ... )

( GOSSIP vs./and BACKBITE )


- DEDİKODU ile/ve/<>/= CEHÂLET

( GOSSIP vs./and/<>/= IGNORANCE )


- DEDİKODU ile/ve GEVEZELİK


- DEDİKODU ile/değil/yerine HATA

( Çalışmayanın "yaptığı". İLE/DEĞİL/YERİNE Çalışanın yaptığı. )


- DEDİKODU ile SÖZ/LÂF TAŞIMA


- DEDİKODU ile/ve/değil/< TEVÂTÜR[Ar. < VİTR]

( Söylenti. [Olumsuz/istenmeyen.] İLE/VE/DEĞİL Bir haberin/bilgi(nin) yayılması. [Olumludur.] )

( [not] GOSSIP [-] vs./and/but RUMOUR [+] )


- DEDİKODUCU/KOVCU ile NEMMÂM

( ... İLE Lâf taşıyan. )


- DEEP ECOLOGY değil/yerine/= DERİN ÇEVREBİLİM


- DEEP SUBJECT vs. SERIOUS SUBJECT


- DEF ETMEK ile/ve DEFN ETMEK


- DEF ETMEK ile/ve DEFN ETMEK


- DEF-İ DEF değil/yerine/= SAVUYA SAVU


- DEF'

( ÖTEYE İTME, SAVMA, UZAKLAŞTIRMA | VERME, ORTADAN KALDIRMA | GİDERME )


- DEF'[Ar.] ile DEFF[Ar.]/DEF[Fars.]/[Ar.]

( Öteye itme, savma, savulma. | Verme, ortadan kaldırma. | Giderme. | Bir dâvâyı savunmak üzere açılan başka bir dâvâ. İLE Tef. Zilli ve pullu bir çembere gerilmiş deriden oluşturulan çalgı, daire. )


- DEF'ATEN[Ar.] ile DEF'ATEYN[Ar.]

( Bir defada, birden. İLE Şöhret, azamet. )


- DEF değil/yerine/= SAVU


- DEF ile/ve TEF/DAİRE ile/ve MAZHAR/MIZHER/BENDER/BENDİR

( ... İLE/VE Etrafında ziller olan. İLE/VE Tekkelerde zikir esnasında kullanılan ve bazılarının kenarlarında halkalar bulunan, kasnağı çifte kirişli, zilsiz, kasnak çapı 50-60 cm. civarında, def biçimindeki ritim sazı. )


- DEFA/KERE değil/yerine/= KEZ


- DEFAATLE değil/yerine/= KEZLERCE


- DEFAULT[İng.] değil/yerine/= VARSAYILAN


- DEFEKT/DEFECT[İng.] değil/yerine/= KUSUR


- DEFEKTİF/DEFECTIVE[İng.] değil/yerine/= KUSURLU


- DEFENCE vs. DEFENCE OF IGNORANTS


- DEFERENT[İng.] değil/yerine/= GÖTÜRGEN


- DEFETMEK değil/yerine/= SAVMAK/SAVUŞTURMAK


- DEFEYANS/DEFEASANCE[İng.] değil/yerine/= BAYINMA


- DEFICIENCY vs. DISCREPANCY vs. LACK vs. LIMITATION vs. SCARCITY vs. SHORTAGE vs. SHORTCOMING vs. WANT


- DEFICIENCY(IES) vs. DEFECT(S)


- DEFICIENT vs. DEFECTIVE


- DEFİNE değil/yerine/= GÖMÜ


- DEFINITE vs. EXCELLENT


- DEFINITION vs. DIFFERENTATION


- DEFINITION vs. DOMINANT FEATURE


- DEFINITION vs. LIMITING


- DEFINITION vs./and CAUSE/REASON


- DEFINITION vs./and CONSISTENCE


- DEFINITIVE vs. DEFINITE


- DEFİSİT/DEFICIT[İng.] değil/yerine/= EKSİKLİK


- DEFLEKSİYON/DEFLECTION[İng.] değil/yerine/= SAPIŞ


- DEFLEKSİYON/DEFLECTION[İng.] değil/yerine/= SAPIŞ


- DEFNE[Yun.] ile YABANDEFNESİ

( Defnegillerden, yaprakları hoş kokulu ve yaz-kış yeşil olan bir ağaç. İLE İkiçeneklilerden, çiçekleri beyaz, sarı ya da pembe renkli, orman ve çayırlarda yetişen bir süs bitkisi. )

( LAURUS NOBILIS cum DAPHNE PONTICA )


- DEFNE/DEVELİK ile YABAN DEFNESİ ile ARABİSTAN DEFNESİ

( Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç. İLE İki çeneklilerden, çiçekleri beyaz, sarı ya da pembe renkli, orman ve çayırlarda yetişen bir süs bitkisi. İLE Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen, kabukları tıpta kullanılan bir ağaççık. )


- DEFORMASYON/DEFORMATION[İng.] değil/yerine/= BİÇİMSİZLEŞME


- DEFORMASYON değil/yerine BİÇİM BOZULMASI


- DEFORMİTE/DEFORMITY[İng.] değil/yerine/= BİÇİM BOZUKLUĞU


- DEFTER-DÂR[Ar./Fars.]

( İl'de Maliye Bakanlığı'nın en yüksek memuru. )


- DEFTER-İ KEBİR/LEDGER[İng.] değil/yerine/= BÜYÜK DEFTER


- DEFTER[Ar.] ile KİTÂB[Ar.]


- DEFTERDAR değil/yerine/= İLSAYMAN


- DEGAS ile CEZANNE


- DEĞER "YARGISI" ile/değil/yerine/>< DEĞER BİLGİSİ


- DEĞER BAHA değil/yerine/= DEĞER EDER


- DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ ve/< KOLAYLIK


- DEĞER DÜŞÜRÜCÜ/LÜK ile/değil HAYAL KIRIKLIĞI


- DEĞER/İNİ BİLMEK:
SAHİP OLMADAN ÖNCE ile SAHİP İKEN ile KAYBETTİKTEN SONRA

( )

( )

( )

( )


- DEĞER/İNİ BİLMELİ!


- DEĞER/KİŞİ:
KAYBETTİĞİMİZDE ANLAŞILAN değil SAHİPKEN BİLİNMESİ GEREKEN


- DEĞER/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR

( Uğruna yaşanılacak kavramlar. İLE/VE/<> ... )

( VALUE/S vs./and/<> CONCEPT/S )


- DEĞER/LER ile/ve/<> TARİH

( VALUE/S vs./and/<> HISTORY )


- DEĞER/LER ile/ve/<> TARİH

( VALUE/S vs./and/<> HISTORY )


- DEĞER ile ANLAM ile KARŞILIK

( WORTH vs. MEANING vs. EQUIVALENT )


- DEĞER ile/ve/||/<> AYAR


- DEĞER ile/ve/<> BAĞIL DEĞER

( ... İLE/VE/<> Bir aritmetik sayısının, önüne (+) ya da (-) imleri yazıldıktan sonraki değeri. | Bir sayının, rakamlarından her birinin, bulunduğu basamağa göre aldığı değer. )


- DEĞER ve/=/||/<> EMEK


- DEĞER ile/ve/<> GELENEK

( VALUE vs./and/<> TRADITION )


- DEĞER ile/ve GELENEK

( VALUE vs./and TRADITION )


- DEĞER ile/ve/<>/= GEREKSİNİM

( VALUE vs./and/<>/= NEED )


- DEĞER ile KARŞILIK

( VALUE vs. EQUIVALENT )


- DEĞER = KIYMET = VALUE, WORTH[İng.] = VALEUR[Fr.] = WERT[Alm.] = VALOR[Lat., İsp.]


- DEĞER ile KRİTER

( WORTH vs. CRITERION )


- DEĞER ile/ve/<> KULLANIM DEĞERİ

( THE VALUE vs./and/<> THE VALUE IN USE )


- DEĞER ile/ve/<>/< KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<>/< PAYLAŞIM DEĞERİ ile/ve/<>/< DEĞİŞİM/SOYUT DEĞERİ ile/ve/<>/< ÜRETİM DEĞERİ ile/ve/<>/< ARTI DEĞERİ


- DEĞER = MERIT[İng.] = MÉRITE[Fr.] = VERDIENST[Alm.] = MERITUS[Lat.]


- DEĞER ile/ve/<> NİYET

( VALUE vs./and/<> INTENTION )


- DEĞER ile/ve/<> SİMGE

( VALUE vs./and/<> SYMBOL )


- DEĞER ile/ve/değil TESPİT


- DEĞER ile/ve/||/<> YARAR


- DEĞER ile/değil YÖN

( [not] VALUE vs./but DIRECTION )


- DEĞERİ, ÜCRETİ yerine EDERİ


- DEĞERİNİ BİLMEK ile ELİNDE TUTMAYA ÇALIŞMAK

( TO KNOW THE VALUE OF ... vs. TRYING TO HOLD )


- DEĞERİNİ:
TAKDİR (ETMEK) ile/ve/||/<>/> TESLİM (ETMEK)


- DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

( DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, bir adama âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesâretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna iknâ olduktan sonra...

Küçük, sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık... tık... tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş, onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir soluk almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır, seni izliyorum. Bugün, cesâret buldum konuşmaya. Lütfen, pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?

Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben, sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam, kararlı; adam, ısrarlı:

- "Yok, yok ben seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- "İşim gücüm var, git başımdan!"

Aradan bir zaman geçmiş. Kırlangıç, son kez adamın penceresine gitmiş:

- "Bak! Soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi, al beni içeri! Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam, bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş.

- "Ben, yalnızlığımdan memnunum!" demiş... Kuştan, onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım" demiş.

- "Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte."

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- "Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim."

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemiş!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç, yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda, danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kişi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- "Kırlangıçların yaşamı, altı aydır..."

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, yalnızca bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmezler. )


- DEĞERLENDİRME YAPMAK ve/için/< HAKİKATLERİ BİLMEK


- DEĞERLENDİRME ile/ve/> ANLAMLANDIRMA


- DEĞERLENDİRME ile DEĞER-LENDİRME


- DEĞERLENDİRME ile HESAPLAMA

( TO ESTIMATE vs. TO RECKON )


- DEĞERLENDİRME ile NİTELENDİRME

( TO ESTIMATE vs. TO CHARACTERIZE/TO DESCRIBE )


- DEĞERLENDİRMELİ!


- DEĞERLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- DEĞERLERİMİZİ, ÇÖP DURUMUNA DÜŞÜRMEK değil/yerine ÇÖPLERİMİZİ, DEĞER DURUMUNA ÇIKARMAK


- DEĞERLİ OLAN BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ SEVMEK ile/ve/<>/değil/yerine DEĞERİ SEVMEK

( [not] TO LOVE WHICH ARE VALUED vs./and/<>/but TO LOVE THE VALUE
TO LOVE THE VALUE instead of TO LOVE WHICH ARE VALUED )


- DEĞERLİ OLDUĞUNDAN ÖNEMLİ ile/değil/yerine ÖNEMLİ OLDUĞUNDAN DEĞERLİ


- DEĞERLİ TAŞ/CEVHER ile/ve/<> GANG[Alm.]

( ... İLE/VE/<> Bir maden cevherini, bir değerli taşı saran değersiz madde. )


- DEĞERLİ TAŞ/MÜCEVHER:
YARI DEĞERLİ ile/ve/||/<>/> DEĞERLİ


- DEĞERLİLİK ile/ve/||/<> YARATICILIK


- DEĞERSİZ/"KÜÇÜK" GÖRMEK ile/değil UZAK(LAŞMIŞ) OLMAK

( [not] TO SEE WORTHLESS/LITTLE vs./but TO (HAD) BEEN FARAWAY )


- DEĞERSİZ ile YALIN/BASİT

( KIYTIRIK: Değersiz, bayağı, basit. )

( WORTHLESS vs. SIMPLE )


- DEĞERSİZLEŞİR ile/ve/||/<> YOLDA KALIR ile/ve/||/<> YALNIZLAŞIR ile/ve/||/<> TÜKENİR ile/ve/||/<> BİLGİSİZ SAYILIR

( Her durumunu anlatan. İLE/VE/||/<> Herkese güvenen. İLE/VE/||/<> Her sırrını açığa vuran. İLE/VE/||/<> Her becerisini ortaya döken. İLE/VE/||/<> Her bildiğini söyleyen. )


- DEĞERSİZLEŞTİRMEK ile/değil ÖNCELİK (BELİRLEMEK)


- DEĞİL!!!


- DEĞİL/LİK ile/ve OLAMAZ/LIK

( NEGATION vs./and NOT POSSIBLE, IMPOSSIBILITY )


- DEĞİL ile "YOK"


- DEĞİL ile BİLE DEĞİL

( NOT vs. EVEN NOT )


- DEĞİL ile BİLE DEĞİL


- DEĞİL ile/ve HAYIR!

( NOT vs./and NO )


- DEĞİL ile OLMAMA

( NOT vs. NON-BEING )


- DEĞİL ile OLMAYAN

( NOT vs. UN )


- DEĞİL ile/ve/değil/yerine YERİNE


- DEĞİLLEME ve/> AŞKINLIK


- DEĞİLLEME ve BÜTÜNLÜK

( NEGATION and INTEGRITY )


- DEĞİLLEME ve DEĞİLLEYEREK

( NEGATION and IN NEGATION )


- DEĞİLLEME = NEFİY, İNKÂR, SELB = NEGATION[İng., Fr., Alm.] = NEGATIO[Lat.] = APOPHASIS[Yun.]


- DEĞİLLEMELİ!


- DEĞİLLİK ile ...

( NEGATIVE )


- DEĞİM/LİYÂKAT ile HAK EDİŞ


- DEĞİM/LİYÂKÂT ile/ve/değil LÜTÛF

( Bazı nasip olanlar/olabilecekler, liyâkat ile değil lütûfladır. )


- DEĞİN ile DEĞİN ile DEĞGİN

( "...'ya kadar/dek" gibi bir işin/durumun sona erdiği/ereceği zamanı/yeri gösteren sözcük. İLE Sincap. İLE İlişkin, üstüne, ait, dair. )


- DEĞİN ile DENLİ


- DEĞİNİLEN:
YUKARIDA değil DEMİN

( Okumada. DEĞİL Konuşmada. )


- DEĞİNMEK ile İŞLEMEK

( TO MENTION vs. TO PROCESS )


- DEĞİRMEN ile YELDEĞİRMENİ

( MILL vs. WINDMILL )


- DEĞİŞ(TİR)MEYE ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine/< ANLAMAYA ÇALIŞMAK


- DEĞİŞEBİLİR/LİK ile KEYFÎ/LİK

( EXCHANGEABLE/NESS vs. ARBITRARY/-I-NESS )


- DEĞİŞEBİLİRLER ile/ve DEĞİŞMEMESİ GEREKENLER


- DEĞİŞEN ile/ve/<> DEĞİŞMEYEN

( Değişmeyen de değişecek olanın/değişmesi gerekenin değişimine etkide/katkıda bulunabilir. )

( Değişme gereksiniminde olan nasılsa değişecektir. )

( İçinizde değişmeyen nedir? )

( Değişmez olan, ancak sessizlik içinde idrak edilebilir. )

( Doğrulukta, değişmez oluruz. )

( Değişmez olan, işimize yaramaz. )

( Değişmeyenin bilincinde olamayız. )

( Değişmez-olanı anlamak, değişmez-olan olmak demektir. )

( Kendinizi değişmek olarak, değişken zihnin tanığı olarak bilin. Bu yeterlidir. )

( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )

( Değişmez ve mutluluk-verici olanı bulmak için değişen ve acı verici olana sarılmayı bırakmak zorundasınız. )

( TÜREV: Değişkenin değişkeni. )

( What needs changing shall change anyhow.
What is it in you that does not change?
The unchangeable can only be realised in silence.
You become immovable in reticence.
You cannot be conscious of what does not change.
To realise the immovable means to become immovable.
Know yourself to be the changeless witness of the changeful mind. That's enough.
Learn to distinguish the immovable in the movable, the unchanging in the changing, till you realise that all differences are in appearance only and oneness is a fact.
To find the immutable and blissful you must give up your hold on the mutable and painful. )

( DEĞİŞENDE DEĞİŞMEYEN: ORAN )

( IN THE TERM OF CHANGE vs./and/<> NOT IN THE TERM OF CHANGE )


- DEĞİŞEN ile/ve/değil DÖNÜŞEN

( Doğa. İLE/VE/DEĞİL Zekâ. )


- DEĞİŞEREK DEVAM ETMEK ile/ve/||/<>/> DEVAM EDEREK DEĞİŞMEK


- DEĞİŞİK "AÇILARDAN/YÖNLERDEN" değil ÇEŞİTLİ AÇILARDAN/YÖNLERDEN


- DEĞİŞİK/LİK ile/ve/değil/||/<> ÇEŞİTLİ/LİK


- DEĞİŞİK/LİK ile FARKLI/LIK

( CHANGE/ALTERATION vs. DIFFERENCE )


- DEĞİŞİK/LİK ile İLGİNÇ/LİK

( CHANGE/ALTERATION vs. TO BECOME INTERESTED )


- DEGİŞİK/LİK ile ÖZEL/LİK

( CHANGE/ALTERATION vs. SPECIAL/ITY )


- DEĞİŞİM

( ALTERATION )


- DEĞİŞİM ARACI ile/ve/değil/||/<>/< DEĞER


- DEĞİŞİM ve GELİŞİM:
DOĞADA ile/ve/||/<>/> EKİNDE ile/ve/||/<>/> DEVLETTE ile/ve/||/<>/> ALTYAPIDA ile/ve/||/<>/> TİCARETTE ile/ve/||/<>/> MODADA ile/ve/||/<>/> TEKNOLOJİDE

( Milyonlarca yılda. İLE/VE/||/<>/> Binlerce yılda. İLE/VE/||/<>/> Yüzyıllarda. İLE/VE/||/<>/> Onlarca yılda. İLE/VE/||/<>/> Yıllarda. İLE/VE/||/<>/> Aylarda. İLE/VE/||/<>/> Günlerde. )


- DEĞİŞİM:
ESMA'DA değil ESMA'NIN MÂNÂ'SINDA


- DEĞİŞİM:
KARARDA ile/ve/||/<> YAŞAMDA ile/ve/||/<> KİŞİDE

( Bir sözcükle. İLE/VE/||/<> Bir duyguyla. İLE/VE/||/<> Bir kişiyle[seninle/onunla]. )


- DEĞİŞİM:
KİMYASAL ile/ve/||/<> FİZİKSEL

( * Nesnenin molekül yapısı değişir.
* Nesnenin görünür yapısı değişir.
* Hem moleküler yapısı, hem de görünür yapısı itibariyle yeni bir nesne oluşur. [kâğıdın yanması]
* Ortaya çıkan yeni nesne, eski durumuna kesinlikle geri dönemez. [Yanan nesneden [kağıttan vs.] arta kalan küllerle yeni bir nesne [kağıt vs.] oluşturulamaz.]
[Örnekler: Yanıcı nesne olan hidrojen ve oksijen moleküllerinin tepkimeye girerek; yanıcı olmayan suyun ortaya çıkması. | Kâğıdın yakılması. | Un helvası yapımı. | Mumun yanması. | Demirin paslanması. | Odunun yanması. | Sebzelerin çürümesi.

İLE/VE/||/<>

Nesnenin molekül yapısında değişme oluşmaz.
Nesnenin sadece biçimi, görüntüsü değişir.
Sadece görünür yapısı değişen, moleküler yapısı değişim göstermemiş yeni bir nesne ortaya çıkar [Suyun buharlaşması]
Ortaya çıkan bu madde, eski durumuna dönebilir.[Buharlaşan suyun, tekrar suya dönüşebilmesi. Bulut ve yağmur]
[Örnekler: Eriyen mumun tekrar donarak tekrar kullanılması. | Kâğıdın yırtılması. | Çaydanlıkta bulunan suyun kaynaması ve ortaya çıkan buharın tekrar yoğunlaşarak suya dönüşmesi.] )


- DEĞİŞİM:
KIRILINCA ile/ve/||/<> KANDIRILINCA ile/ve/||/<> ÇOK FAZLA ŞEY ÖĞRENİNCE ile/ve/||/<> ÂŞIK OLUNCA


- DEĞİŞİM:
UZAYDA ile/ve DÜNYADA

( Tekil. İLE/VE Türsel. )


- DEĞİŞİM'DE:
ÖZ ile/ve/<> HAL/LER ile/ve/<> HEM ÖZ, HEM HAL/LER

( Başkalaşım [tagayyür]. İLE/VE/<> Değişim [tahavvül]. İLE/VE/<> Gelişim [tekâmül]. )


- DEĞİŞİM ile/ve/değil/||/<> [KÜTLE ve/||/<> AN ve/||/<> ENERJİ]'DEKİ DEĞİŞİMİN ORANI/DEĞİŞİMİ

( d/dt (--->mv )


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/>/< AÇILIM


- DEĞİŞİM = ALTERATION/VARIATION[İng.] = VARIATION[Fr.] = UNTERSCHIED[Alm.] = VARIAZIONE[İt.] = VARIACIÓN[İsp.]


- DEĞİŞİM ile/ve/> ANLAM KAZANMAK


- DEĞİŞİM ve/||/<> DEĞİŞİMDE DEĞİŞMEYEN ve/||/<> CANLI-CANSIZ ve/||/<> YERÇEKİMİ


- DEĞİŞİM ile DEĞİŞİNİM

( ALTERATION/VARIATION vs. MUTATION )


- DEĞİŞİM ile DEĞİŞİNİM/MUTASYON

( Bir süreç içindeki değişikliklerin tümü. | Yeni döllerin, atalarına tıpatıp benzememesini sağlayan özelliklerin tümü. | Üretilen malların, başka mallar ya da para karşılığı takası. | Bir niceliğin, birbirinden ayrı değerler alması ya da böyle iki değer arasındaki ayrım. | Rüzgârın yön değiştirmesi. İLE Doğada ve toplumda, niteliksel değişmelerin, yavaş yavaş değil birdenbire olması, bir şeyin, ortam ve koşullarını bulduğunda, birdenbire nitelik değiştirmesi. )

( ALTERATION/VARIATION vs. MUTATION )


- DEĞİŞİM ve/< DEĞİŞMEZ/LER


- DEĞİŞİM ile/ve/değil DEVİNİM


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/> DEVRİM


- DEĞİŞİM ile/ve/değil EŞİK


- DEĞİŞİM ile HAREKET


- DEĞİŞİM ile/ve/<>/yerine/değil HEMEN DEĞİŞİM

( Değişmek, acı çekmekten daha kolaydır. )

( Easier to change, than to suffer. )

( [not] ALTERATION vs./and/<>/but ALTERATION IMMEDIATELY
ALTERATION IMMEDIATELY instead of ALTERATION )


- DEĞİŞİM ve/||/<> İLKSELLİĞİN "İÇKİNLİĞİ/AŞKINLIĞI" ve/||/<> CANLILIK ve/||/<> YERÇEKİMİ

( Dünya, düşünce[felsefe/bilim] tarihinin en temel sorun(sal)ları. )


- DEĞİŞİM ile/ve KENDİ KENDİNE DEĞİŞİM

( ALTERATION vs./and ALTERATION SPONTANEOUSLY )


- DEĞİŞİM ile/ve KENDİNDE DEĞİŞİM

( ALTERATION vs./and CHANGING THE SELF )


- DEĞİŞİM ile/değil MAYALANMA


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<> SÜREKLİLİĞİ


- DEĞİŞİM ile/ve/<> SÜREKLİLİK

( ALTERATION vs./and/<> CONTINUITY )


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<> ZORUNLULUK


- DEĞİŞİMDE:
KATILAŞMIŞLIK değil/yerine AKILLANMIŞLIK

( Canı çok acıyarak. DEĞİL/YERİNE Yeterince/çok şey öğrenerek/bilerek. )


- DEĞİŞİMDE/METABOLE [ARISTOTELES'TE]:
| OLUŞ ile/ve/||/>< BOZULUŞ |
ve/||/<>
| NİCELİK ile/ve/||/<> NİTELİK ile/ve/||/<> YER DEĞİŞTİRME |


- Değişimin için DİNLE!!!


- Değişimin için KONUŞ!!!


- Değişimin için SUS!!!


- DEĞİŞİMİN:
KURBANI OLMAK değil/yerine/>< USTASI OLMAK

( [not] TO BE VICTIM OF CHANGE vs./but BEING MASTER OF CHANGE
BEING MASTER OF CHANGE instead of TO BE VICTIM OF CHANGE )


- DEĞİŞİMLERDE, DEĞİŞMEDEN KALAN ile DEĞİŞMEZ OLANLARIN, DEĞİŞİMLERDE ORTAYA ÇIKMASI

( Hareket eden'in, içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )

( Yunan Düşüncesi: Değişkenliğin içindeki değişmezliği[subûtiyeti] aramak. )

( Harekete neden olan, hareket etmeyen/ler. )

( LEFT BEHIND THE ALTERATION WITHOUT CHANGE vs. APPEARING OF CONSTANTS IN ALTERATION )


- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve AKICI/LIK

( VARIABLE/VARIATION vs./and FLUENT/FLUENCY )


- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve GÖRELİ/LİK

( VARIABLE/VARIATION vs./and RELATIVE/NESS )


- DEĞİŞKEN/LİK ile/ve/||/<> NEDENSEL/LİK ile/ve/||/<> UZAKLIK/MESAFE

( INVARIANCE vs./and/||/<> CAUSALITY vs./and/||/<> DISTANCE )


- DEĞİŞKEN ile/ve DEĞİŞKİ

( VARIABLE vs./and ... )

( ... cum/et AFFECTION )


- DEĞİŞKEN ile/ve GİZLİ DEĞİŞKEN

( VARIABLE vs. HIDDEN VARIABLE )


- DEĞİŞME ile/ve/değil BİR BAŞKA OLMA

( Sizi, eskisi gibi kullanamadıklarında, değiştiğinizi "söylerler". )

( [not] ALTERATION vs./and/but BEING AN OTHER )


- DEĞİŞMEK ile DEĞİŞTİRİL(E)ME(ME)K

( TO CHANGE vs. TO GET (NOT) (ABLE TO) CHANGE )


- DEĞİŞMEK ile/ve/değil/||/<>/< FARKINA VARMAK


- DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY

( DEĞİŞİM )


- DEĞİŞMEYEN/LER ile/ve DEĞİŞENLERDE DEĞİŞMEYEN


- DEĞİŞMEYEN ile/ve/>/değil/yerine DÖNÜŞÜMDE, DEĞİŞMEYEN


- DEĞİŞMEZ/LİK ile SÜREKLİ/LİK

( Süreklilik, geçmiş-şimdi-gelecek'teki kimlik aynılığını gerektirir. Böyle bir ayrılık olanaklı değildir, çünkü tanımlama vasıtası durmadan dalgalanıp değişir. )

( Süreklilik, kalıcılık, bunlar belleğin yarattığı yanılsamalardır; yalnızca zihnin yansıttığı -aslında var olmayan- bir resim, bir kalıptır. )

( Şehrin yeri değişirse de kuyunun yeri değişmez. )

( INVARIABLE/NESS vs. CONTINUITY
Continuity implies identity in past, present and future. No such identity is possible, for the very means of identification fluctuate and change.
Continuity, permanency, these are illusions created by memory, mere mental projections of a pattern where no pattern can be. )


- DEĞİŞMEZLİK ile/ve/değil/yerine BENZERLİK


- DEĞİŞTİRGEN

( PARAMETER )


- DEĞİŞTİRİCİ ile BELİRLEYİCİ


- DEĞİŞTİRMEK ile/değil/yerine DEĞİŞİM

( [not] TO CHANGE vs./but ALTERATION
ALTERATION instead of TO CHANGE )


- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİME KATKIDA BULUNMAK

( Değişimin sırrı, tüm enerjini, yeniyi inşâ etmek üzerine odaklamandır! Eskiyle savaşmak üzerine değil! )

( The secret of change is to focus all of your energy, not on fighting the old, but on building the new. )


- DEĞİŞTİRMEK ile/ve DÖNÜŞTÜRMEK

( Dıştakileri. İLE/VE İçtekileri/Kendini. )

( İnsanı. İLE/VE Toplumu. )


- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine GÜNCELLEŞTİRMEK


- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRMEK


- deglut.[Lat. < DEGLUTIATUR] değil/yerine/= YUT, YUTUNUZ


- DEĞME ile/değil GERİ TEPME


- DEĞNEK yerine ÂSÂ


- DEĞNEK ile ÇİLİK

( ... İLE Çelik çomak oyununda kullanılan ince değnek. )


- DEĞNEK ile CIRDAVAL

( ... İLE Ucu demirli, uzun, cirit değneği. )


- DEĞNEK ile ÇÖTELE

( Tehlikeyi belirtmek için dikilen değnek. )


- DEĞNEK ile/değil ISTAKA/İSTAKA[İt. < Cerm.]

( ... İLE/DEĞİL Bilardo oyununda kullanılan değnek. | Basımevlerinde, kitap formalarını kırmak, katlamak için kullanılan, tahtadan yapılmış küçük araç. )


- DEĞNEK ile SOPA

( ... İLE Kalın değnek. )


- DEGRADASYON/DEGRADATION[İng.] değil/yerine/= BOZUNMA | YIKILIM


- DEGRADE ile GRADYEN


- DEH[Fars.] ile DEH/DÂH[Fars.]

( İyi, güzel. | Saf, sıra. İLE On[10]. [Ar. AŞR] )


- DEHA-BUDDHİ

( Öz Varlığı fiziksel gövdeyle özdeşleştiren akıl, düşünme yetisi. )


- DEHÂ:
%1 ile/ve/değil/||/<>/< %99

( "İlham." İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Ter/çalışmak. )


- DEHÂ ile/ve/|/<>/>< DELİLİK

( İkisinin arasında, çok ince bir çizgi, aralık vardır. )


- DEHÂ ile/ve/değil/||/<> ODAKLANMA GÜCÜ


- DEHÂ =/||/<> RAB


- DEHÂ ile/ve/değil TUTKU

( [not] GENIUS vs./and/but PASSION )


- DEHÂN[Fars.] ile DEHEN[Fars.]

( Ağız. İLE Ağız. )


- DEHİDRATASYON/DEHYDRATION[İng.] değil/yerine/= SU-YÜKÜN YİTIMİ


- DEHİSANS/DEHISCENCE[İng.] değil/yerine/= DOKU AYRILIM


- DEHLİZ[Fars.]/KORİDOR[Fr. < CORRIDOR] değil/yerine/= GEÇENEK


- DEHR[Ar.] ile EBED[Ar.]


- DEHR[Ar.] ile MÜDDET[Ar.]


- DEHŞ[Ar.] ile HAYRET[Ar.]


- DEHŞET değil/yerine/= YILGI


- DEIOUS ile DEMIORGUS


- DEITY

( Meleksi varlık. )


- DEİZM:
(")İNANÇ(") ile/ve/değil/||/<>/< "TAVIR"


- DEİZM ile PANTEİZM


- DEİZM ile/ve SEKÜLERİZM


- DÉJÀ ENTENDU[İng.] değil/yerine/= SANKİ İŞİTTIM SANISI


- DÉJÀ PENSÉ[İng.] değil/yerine/= SANKİ DÜŞÜNDÜM SANISI


- DÉJÀ VU[Fr./İng.] değil/yerine/= SANKİ GÖRDÜM SANISI


- DEJENERASYON/DEGENERATION[İng.] değil/yerine/= BOZUNMA


- DEJENERASYON ile ASİMİLASYON


- DEJENERASYON değil/yerine/= YOZLAŞMA


- DEJENERATİF/DEGENERATIVE[İng.] değil/yerine/= BOZUNDURAN


- DEJENERE ile DEFORME


- DEJENERE değil/yerine/= YOZ

( Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan. | Kaba, adi, bayağı. | Yozlaşmış. | Kısır. )


- DEK ile DEK[Fars.] ile DEK/TEK

( "...ya kadar" gibi, bir eylemin sona erdiği noktayı ya da zamanı anlatır. Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı ya da yeri gösteren bir söz; kadar, değin. | Belirtilen zamanı, yeri vb.ni içine almayacak bir biçimde; kadar, değin. İLE Düzen, hile, desise, entrika. | Dilenci. | Tokuşma, çatışma. | Sağlam. İLE Tek. )


- DEKADANS[Fr., İng. < DECADENCE] değil/yerine/= ÇÖKÜŞ


- DEKAN değil/yerine/= YETİLBEY

( Mâlî Papaz. DEĞİL/YERİNE ... )


- DEKAT/DECADE[İng.] değil/yerine/= ON YIL


- DEKLARASYON değil/yerine/= BİLDİRİM


- DEKLARE (ETMEK) değil/yerine/= BİLDİRMEK


- DEKODER[İng. < DECODER] değil/yerine/= ÇÖZÜCÜ


- DEKOLMAN/DETACHMENT[İng.] değil/yerine/= DOKU AYRILMASI


- DEKOMPANSE/DECOMPENSATED[İng.] değil/yerine/= DENGELENEMEMIŞ | DAĞILMIŞ


- DEKOMPANZASYON/DECOMPENSATION[İng.] değil/yerine/= DENGELENEMEME | DAĞILMA


- DEKOMPRESYON/DECOMPRESSION SİCKNESS[İng.] değil/yerine/= BASI GİDERME | VURGUN


- DEKOR[İng.] değil/yerine/= KURULGU


- DEKOVİL[Fr. < DECAUVILLE] değil/yerine/= KÜÇÜK DEMİRYOLU

( Ray aralığı 60 santimetre ya da daha az olan, araçları buhar ya da insan gücüyle yürütülen küçük demiryolu. )


- DEKREŞENDO/DECRESCENDO[İng.] değil/yerine/= GİDEREK AZALAN


- DEKSTER/DEXTER[İng.] değil/yerine/= SAĞ


- DELÂLÂT[Ar.] ile DELÂLET[Ar.]

( Yol göstermeler, kılavuzluklar. İLE Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk. | İz, işâret. )


- DELÂLET-İ LAFZİYE ile DELÂLET-İ GAYR-I LAFZİYE

( Sesli/Sözlü delâlet. İLE Sessiz/Sözlü delâlet. )

( Tabii | Vazî | Aklî İLE/VE Tabii | Vazî | Aklî )

( İkisi de; Tabiiye, Akliye, Vaz'iye olarak 3'e ayrılır. )

( Delâlet-i Gayr-ı Lafziye'ye örnekler; * Tabiiye(Aşık, maşuku rüyet zamanında(gördüğünde), vech-i aşıkta zuhur eden kırmızılık) * Akliye[Kardaki (ayak/dal vs.) iz(i)] * Vaz'iye[ (-Duman işaretleri, -Trafik lambaları) (uylaşım(sal)) (muvadaa/karşılıklı konmak) (dil) (mantık)] )

( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )


- DELÂLET:
AKLÎ/ZÂTÎ ile/ve TABİÎ ile/ve VAZ'Î

( Lafzî. | Gayr-ı lafzî. İLE/VE Lafzî. | Gayr-ı lafzî. İLE/VE Lafzî. | Gayr-ı lafzî. )


- DELÂLET[Ar.] ile 'ILLET[Ar.]


- DELÂLET[Ar.] ile DELÎL[Ar.]


- DELÂLET[Ar.] ile EMÂRE[Ar.]


- DELÂLET[Ar.] ile HÜCCET[Ar.]


- DELÂLET[Ar.] ile İSTİDLÂL[Ar.]


- DELÂLET[Ar.] ile ŞÜBHE[Ar.]


- DELÂLET ile DALÂLET

( Delil. İLE Yanılgı/sapınç. )

( Delâleti(rehberi) olmayan, dalâlete düşer. )

( Ben istiyorum delâlet
"Gönül" istiyor dalâlet )


- DELÂLET ve HİDÂYET


- DELÂLET ile/ve/<> MUTABAKAT


- DELÂLETEN ile/ve/<> İŞÂRETEN

( Doğrudan. İLE Dolaylı. )


- DELÂLETU'L-ÂYET[Ar.] ile DELÂLETU'L-TAZMÎNU'L-ÂYET[Ar.]


- DELÂLETU'L-KELÂM[Ar.] ile DELÂLETU'L-BURHÂN[Ar.]


- DELAY vs. LATE


- DELFİ(DELPHOI) TAPINAĞI

( Atina'nın 130 km. kuzeybatısındadır. )


- DELGEÇ/ZIMBA[Ar.] ile DELGİ/MATKAP

( Mukavva, kâğıt, kayış, maden gibi şeylerde delik açmaya yarayan araç. İLE Maden, tahta, taş vb. üzerinde delik açmaya yarayan araç. )


- DELGİ(MATKAP[Ar. < MİSKAB]): DARBESİZ ile/değil/yerine/> DARBELİ

( Delme işlemi yapılırken darbe uygulamaz. Delme işlemi yalnızca dönerek yapılır. Genelde basit tadilat işlemleri için kullanılır. Basit delik açma işlemleri ya da vidalama işlemleri için kullanımı yaygındır. [Eğer yüksek devire sahipse o zaman sert malzemelerin delinmesinde de kullanılabilir.] İLE/DEĞİL/YERİNE/> Sert malzemelerin delinmesi işleminde kullanılır. Delme işlemi dönerek ve aynı zamanda ileri geri hareketler ile gerçekleştirilir. Delme işlemi daha hızlı biçimde gerçekleştirilir. Delme işlemi çok daha kolay yapılır. [Beton ya da metal gibi oldukça sert malzemelerin delinmesinde darbeli matkap yeğlenilmelidir. Hem profesyonel, hem de basit tadilatlarda kullanılabilen araçlardır. Farklı watt gücünde olanları bulunur.] )


- DELHİ SARANGİSİ ile/ve NEPAL SARANGİSİ

( Çalınışı zordur. İLE/VE Yalnızca gelir düzeyi yüksek eriller çalar. Ses rengi nedeniyle "yüz renkli çalgı" adı da verilir. )


- DELHİZ değil DEHLİZ[Fars.]

( ... DEĞİL Üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor. )


- DELİ DOLU


- DELİ OLMAK ile/ve/değil ZIRVA BULABİLMEK

( "Deliyim" demek bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmek. )


- DELİ/LER ile/değil/yerine/>< DELİL/LER


- DELİ/LİK ile/ve/değil/||/&gt;&lt;/ne yazık ki BİLGİSİZ/LİK / CAHİL/LİK

( Akıl, kişiyi terk etmişse. İLE/VE/DEĞİL/||/>


- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK

( MAD/NESS vs. CRAZY/NESS )


- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK

( INSANE vs. CRAZY )


- DELİ/LİK ile VELİ/LİK

( Deli, kendi deli olduğu gibi başkasını da delirten. İLE Veli, başkasını ihyâ eden. )

( İnsan aklı bırakırsa Deli, akıl insanı bırakırsa Veli. )

( "Deliyim!" demek, bir şey değil. Maharet, zırva bulabilmekte! )

( Velîlik, altın; nebîlik, gümüş kerpiçtir. İlâhî zevk ve saltanat makamına "Altın kerpiç", Peygamber'in, kişileri davet etmek için indiği tenezzül makamına da "Gümüş kerpiç" denilmiştir. )


- DELİ ile/değil/yerine "AKLI DALGALI"


- DELİ ile AKILSIZ


- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK


- DELİ ile/değil DENÎ


- DELİ ile DÎVÂNE

( Dîvan'dan, bir söz çıkar, âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar, Dîvân'a sığmaz. )

( "Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.

Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"

Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"

Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

"Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )

( Harabât ehlini hor görme şâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var )

( Defter-i irfâna sığmaz söz gelir divâneden - İsmail Güleç )


- DELİ ile/değil MECZUB

( "Deliyim!" demek, bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmekte! )

( Delileri, zihinlerini yorarak sınarlardı. Zihin yorulunca kendini bırakır, delilik hali varsa böylece meydana çıkardı. )

( Delilerin sınavı, posteki saymaktı. )

( Akl-ı maaş'tan kayan. İLE Akl-ı maad'dan kayan. )

( Maddî ve siyasi iradedeki boşluk artırır. İLE Manevî alandaki boşluk artırır. )


- DELİ ile MİSTİK

( Zihnin altında ezilirsek. İLE Zihni aşabilirsek. )


- DELİ ile SUÇLU


- DELİ ile VELÎ ile ÖLÜ

( Kendini kurtarmış. İLE Kendini kurtarmışlıkla birlikte bir başkasını daha kurtarabilme olanağı/kudreti bulunan. İLE ... )

( [Sürekli] Anlaşılmaya çalışan. İLE/VE Anlamaya çalışan. İLE Anlayabileceği bir şeyi kalmayan. )

( ... İLE Ermiş, seven, dost, sahip. | Tüm işlerini, Allah'a sunan kişi. İLE ... )

( Akıl, baştan çıkarsa. İLE Dünya, senden çıkarsa. İLE Sen, dünyadan çıkarsan. )


- DELİCE

( Buğdaygillerden, genellikle buğday tarlalarında yetişen, tohumu zehirli, yabani bir bitki. [Lat. LOLIUM TEMULENTUM] )


- DELİK DEŞİK (ETMEK)


- DELİK[Tr.] ile DELÎK[Ar.]

( Dar/küçük açıklık. İLE Gül tohumu. )


- DELİK/YIRTIK ile/değil İLİK


- DELİK ile/değil/yerine AÇIKLIK


- DELİK ile AVGIN

( ... İLE Duvarda, suyun geçmesine yarayan delik. | Üstü kapalı su yolu. )


- DELİK ile AYRIK


- DELİK ile/değil BARBAKAN

( ... İLE/DEĞİL Kale duvarlarında, düşmana ok atmak üzere açılmış delik. )


- DELİK ile BASTİKA[İt. < PASTECA]

( ... İLE Bir yelken serenine ya da herhangi bir ağaca açılan delik. )


- DELİK ile CIRNIK

( ... İLE Set duvarlarında, su akacak delik. )


- DELİK ile ÇİZİK


- DELİK ile/ve/değil/< GEDİK/RAHNE[Fars.]


- DELİK ile GÖZENEK

( HOLE vs. PORE )


- DELİK ile KESİK


- DELİK ile LOMBAR[İt.]

( ... İLE Gemi bordalarına, küpeştelerine açılan, dörtgen biçiminde delik. )


- DELİK ile OYUK


- DELİK ile YARIK


- DELİK ile YURDU

( ... İLE İğne deliği. )


- DELİKLİ KURUŞ ile/ve/||/<> KIRTILLI KURUŞ

( )


- DELİL:
İZHAR EDİCİ ile/ve/||/<> İSPAT EDİCİ


- DELİL ile/ve DAYANAK


- DELİL ile/ve GEREKÇE

( PROOF vs./and JUSTIFICATION )


- DELİL ile/ve İSPAT/İSBAT

( Önermeleri, kıyası sağlayacak biçimde düzenlemek. İLE/VE ... )

( PROOF vs./and TO PROVE )


- DELİL ile/ve/||/<> MÜLHAK DELİL

( … İLE/VE/||/<> 16 delil çeşidi bulunmaktadır. bkz. İslâm Hukuku Nazariyatı - Sava Paşa] )


- DELİL ile/ve SONUÇ

( Her delilden, her sonuç çıkarılamaz! )


- DELİL değil/yerine/= TUTAMAK


- DELİLİK ile AMOK

( ... İLE Öldürücü delilik. [Malezya'da] )


- DELİLİK ile/değil/yerine GÜVENİLİR "DELİLİK"


- DELİLİK ile/ve/değil İNANÇ/İMAN


- DELİLLER [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- DELİLLER [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- DELÎLU'L-HİTÂB[Ar.] ile FEHVA'L-HİTÂB[Ar.]


- DELİOTU ya da KUDUZOTU

( Turpgillerden, bahçelere süs olarak dikilen bir bitki. )

( ALYSSUM )


- DELİSİ OLMAK ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> NANKÖRÜ OLMAK

( Ulaşamadıklarının. İLE/VE/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Ulaştıklarının. )


- DELIVERANCE vs. TO BECOME FREE


- DELK[Ar.] ile DELK[Ar.]

( El ile ovma, sürtme, ovuşturma/ovuşturulma. İLE Eski giysi, yamalı dilenci hırkası. | Dervişlerin giydiği eski aba ve yırtık cübbe. )


- DELV[Ar.] ile ZENÛB[Ar.]


- DEM'ÂN[Ar.] ile DEMÂN[Ar.]

( İçi pek dolu, ağzına kadar dolu kap. İLE Heyecanlı, hiddetli. | Kükremiş. | Bağırıp çığırma. | Heybetli, zorlu. | Vakit, zaman. )


- DEM[Ar. çoğ. DİMÂ'] ile DEM'[Ar.] ile DEM[Ar.]

( Kan. İLE Gözyaşı. Gözyaşı dökme. İLE Soluk/nefes. | İçki. | An, vakit, saat, zaman. )


- DEM[Ar.] ile DEM[Fars.]

( Kan. İLE An. | Zaman, çağ. | Soluk/nefes. | İçki. | Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından, istenilen durumu. | Koku. | Pişirilen yemeklerin, yenilecek kıvama gelmesi. )


- DEM ile DEHR


- DEM ile/ve DEHR

( An. İLE/VE An. | Gökkubbenin tamamı. | Felek. | Çağ. )


- DEM ve/||/<> GAM ve/||/<> SERENCÂM[Fars.]

( Olsun! VE/||/<> Olmasın! VE/||/<> Hayrolsun! )


- DEMAGOJİ ile POLEMİK

( ... İLE Yazarak/yazılı tartışma.[söz dalaşı vs. değildir!] [İSTİŞ'ÂR: Yazı ile bildirilmesini isteme.] )


- DEMAGOJİ ile TOTOLOJİ


- DEME, NEFES: Alevî ve Bektâşî şiiri.


- DEME!
"TARLADA HASADIM VAR" ve/||/<> "EVLÂDIM VAR"

( Eline geçmedikçe. VE/||/<> El koynuna girmedikçe. )


- DEMEDİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENİLMEDİ

( Karl Marx, "Din, halk için afyondur" demedi!
Adam Smith, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" demedi!
Thomas Hobbes, "İnsan, insanın kurdudur" demedi!
Niccolò Machiavelli, "Her şey mübahtır" demedi!
İbn Haldun, "Coğrafya, kaderdir" demedi!!! )


- DEMEDİKLERİMİZİ DEMESİNLER ile/değil/yerine/||/<>/< "İSTEDİKLERİNİ DESİNLER"


- DEMEK ile SÖYLEMEK

( Sözün aktarımı/seslendirilişi. İLE Düşüncenin/kavramın/olgunun/durumun bildirimi/paylaşımı. )


- DEMET ile SALKIM

( BUNCH vs. WISTERIA/WISTARIA )

( BÂKA ile UNKUD[çoğ. ANÂKID] )


- DEMETER

( Bereket tanıçası. )


- DEMİR KİLİSE:
İSTANBUL'DA ile/ve/<> ARJANTİN'DE ile/ve/<> AVUSTURYA'DA


- DEMİR(Fe) DEMİR

( Ferrum )


- DEMİR ile BAKIR/TUÇ

( ... İLE Atom numarası: 29 | Atom ağırlığı: Cu = 63,54 )

( Bakır/Bronz/Demir üretimin tarihsel gelişimi: M.Ö. 20.000: Cilâlı Taş Devri M.Ö. 10.000: Buzul çağının sona ermesi. M.Ö. 6.000: TÜRKİSTAN/ANO'da bakır devri. M.Ö. 5.500: ELAM'da bakır devri. M.Ö. 5.000: MISIR'da bakır devri. M.Ö. 4.500: TÜRKİSTAN/ULU-KEM'de bronz devri. M.Ö. 2.000: MISIR'da bronz devri. M.Ö. 1.200: MISIR'da demir devri. M.Ö. 1.200: TRUVA'da demir devri. )

( IRON vs. COPPER )


- DEMİR ile/ve ATEŞ


- DEMİR ile/ve ATEŞ


- DEMİR ile ÇELİK

( ... İLE Demire, %2 karbon katılarak. / Karbon oranının azaltılmasıyla. )

( HESPAIDOS: Demir tanrısı. )

( LAHOR ÇELİĞİ )

( IRON vs. STEEL )

( ... ile PULAT )


- DEMİR ile EKŞİ

( ... İLE Ateş karıştırmaya yarayan demir. )


- DEMİR ile/ve/değil/||/<>/< EMİR

( "Emir, demiri keser." )


- DEMİR ile GLOKONİ[Fr.]

( ... İLE Koyu yeşil renkli, hidratlı doğal demir ve potasyum silikat. )


- DEMİR ile/değil HEME DEMİR


- DEMİR ile HERDA

( ... İLE Hurda demir. )


- DEMİR ile İĞDEMİR

( ... İLE Marangozlukta, ağaç delmek için kullanılan çelik araç. )


- DEMİR ile METAL


- DEMİR ile/ve/<> NALÇA[Ar., Fars.]

( ... İLE/VE/<> Ayakkabıların altına çakılan demir. )


- DEMİR ile ŞERİTLİ DEMİR KAYALARI


- DEMİRHİNDİ ile

( Baklagillerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç. | Bu ağacın meyvesi. | Bu meyveden yapılan şerbet. | Pinti, hasis. )


- DEMİRKAPI ile DEMİRKAPI ile DEMİRKAPI

( Sarayburnu'nda bulunan deniz surları kapılarından biriydi. [Demiryolu yapımı sırasında yıkılmıştır.] İLE Eyüp'te bir semt. İLE Hoca Paşa mahallesi. )

( Haçlılar ile Osmanlılar'ın İstanbul'u alırken kente girdikleri kapılardan biri. İLE ... İLE ... )


- DEMİRYOLU ile/ve/<> HİCAZ DEMİRYOLU

( ... İLE/VE/<> 2666 taş/kâgir köprü ve menfez, 7 demir köprü, 9 tünel, 96 istasyon, 7 gölet, 37 su deposu, 2 hastahane ve 3 atölye yapılmıştır. [8 yılda tamamlanmıştır.] )



(2/5)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 94 kez incelenmiş/okunmuştur.